EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ahirzaman, Hz. İsa, Hz. Mehdi ve Kıyamet Alametleri

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ŞERİAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Prş May 22, 2008 11:27 pm    Mesaj konusu: Ahirzaman, Hz. İsa, Hz. Mehdi ve Kıyamet Alametleri Alıntıyla Cevap Gönder





İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİ'İNİN HAZRET_İ MEHDİ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ



...İnşaAllah tam bir şekilde Mehdi Aleyhisselam'da zuhur edecektir. Bu makamdan haber veren tabakat meşayihi azaldı... O makamın ilimlerinden ve maarifinden kelam şöyle dursun...

İşbu makam, şu ayet-i keremede manasını güzel bulur:

"Bu, Allah'ın fazlıdır; dilediğine verir. Allah, büyük fazlın sahibidir." (Cuma Suresi, 4)("Mektubat-ı Rabbani", c. 1, Mektup 32, s. 125)


Gelmesi vaad olunan Mehdi'nin dahi rabbı (terbiyesine gelen) ilim sıfatıdır. Hazret-i Ali gibi, İsa ile münasebeti vardır. Hazret-i İsa'nın kademi Hazret-i Ali'nin başında olup bir kademi dahi Hazret-i Mehdi'nin başındadır.

...Geleceği vaad edilen Mehdi, velayetin ekmeliyetini alacaktır. Bu Tarikat-ı Aliyye üzerine gelecek ve bu Silsile-i Aliyye'yi tamam ve tekmil edecektir. Zira bütün velayet nisbetleri, bu Nisbet-i Aliyye'nin altında bulunmaktadır. ("Mektubat-ı Rabbani", c. 1, 251. Mektup, s. 550, 554)

Sonra gelenlere nasıl bu hükmü yürüyebilir ki: Onlar arasında Mehdi aleyhisselam vardır. Resulullah (SAV) efendimiz onun kudumünü ve vücudunu müjdelemiş; şöyle buyurmuştur:

"O, Allah'ın halifesidir." ("Mektubat-ı Rabbani", c. 1, s. 814)

Muhbir-i Sadık Resulullah (SAV) efendimizin haber verdiği kıyamet alametlerinin hepsi haktır. Onlarda yalan ihtimali yoktur. Onlar arasında şunlar vardır:

Alışılmışın aksine, güneşin mağripten doğması. Mehdinin zuhuru, Ruhullah İsa'nın nüzulü. Resulullah efendimize ve ona salat ü selam, Deccal'in çıkması, Ye'cuc ve Me'cuc'un zuhuru, Dabbe-i arzın çıkması, Semadan bir dumanın zuhuru ile, insanları kaplayıp onlara elim bir azap ile azap etmesi. O kadar zorlanacaklardır ki, artık insanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, bizden azabı aç; biz müminleriz..." (Duhan Suresi, 12)

Bir hadis-i şerifte şöyle gelmiştir: "Mehdi çıkacaktır. Başının üstünde de bir parça bulut olacaktır. Orada da bir melek bulunacak ve şöyle nida edecektir: Bu şahıs, Mehdi'dir; kendisine tabi olunuz..."

Resulullah (SAV) efendimiz şöyle buyurdu:

"Tüm olarak, yeryüzünün meliki dört tanedir... Onların ikisi müminlerden, ikisi de kafirlerdendir. Zülkarneyn ve Süleyman müminlerdendir. Nemrud ve Buhtunnasır ise kafirlerdendir. Yere, beşinci olarak ehl-i beytimden biri sahip olacaktır. Yani: Mehdi."

Resulullah (SAV) efendimiz bir başka hadis-i şerifinde şöyle buyurdu:

"Allah-ü Teala, ehl-i beytimden birini çıkarmadıkça dünya çökmeyecektir. Onun ismi ismime uyar; babasının ismi dahi babamın ismine uyar. Daha önce zulüm ve adaletsizlik dolduğu gibi, onun gelmesi ile dünya adalet ve hakların yerini bulması ile dolar..."

Bir başka hadis-i şerifte ise, Resulullah (SAV)efendimiz şöyle buyurdu:

"Ashab-ı kehf, İsa'nın yardımcıları olacaklardır." İsa (AS) Mehdi zamanında yere inecektir. Mehdi, Deccalin katlinde İsa'ya (AS) muvafakat eder. Onun saltanatı zamanında, Ramazan ayının on dördünde güneş tutulacaktır; o ayın ilkinde ise ay kararacak. Bunların oluşu, adetin ve müneccimlerin hesabı hilafına olacaktır.

Muhbir-i Sadık Resulullah (SAV) efendimiz tarafından bildirilen, daha çok alamet vardır ki; anlatılanlardan başkadır.

Şeyh İbn-i Hacer, Mehdi'nin alametleri üzerine bir risale yazdı ki, onlar iki yüz alameti bulur.

Vaad edilen durumu, açık bir şekilde iken, son derece cehaletlerinden ötürü bir cemaat dalalete saplandı.. Sübhan Allah onlara doğru yolu göstersin. (Mektubat, c. 2, 380. Mektup, s. 1162-1163 )

...Onun zuhuru, yüz başlarında olacaktır. Şu anda dahi, yüz başını, on sekiz sene geçmiş vaziyettedir.

Hadis-i şerifte, Mehdi'nin alametleri hakkında şöyle anlatılmıştır: "Şark tarafında bir kuyruklu yıldız doğup aydınlık verecektir."

...Bu yıldızın durumu da, onun seyrine göredir. Yani: Yüzü meşrik canibine doğru. Arkası dahi, mağrib tarafınadır. Bu uzun beyazlık dahi, onun arka tarafındadır. Bu mana icabı olarak, ona kuyruk isminin verilmesi yerindedir. Onun her günkü irtifaı ise meşrikten mağribedir. Ancak o, kısri (kendine has durumunda ağırlık taşıyan) seyri ile felek-i azamın seyrine bağlıdır. Hakikat-ı hali, en iyi bilen Sübhan Allah'tır.

Hulasa...

Mehdi'nin zuhur zamanı yakındır. Onun zuhur zamanı olan yüz (asır) başına gelinceye kadar nice mebde'ler ve mukaddimeler zuhur edecektir. Allah ondan razı olsun. Onun zuhur mebde'leri ve mukaddimeleri, Resulullah (SAV)efendimizin irhasatına benzer. O irhasat, Resulullah (SAV) efendimizin nübüvveti zuhurundan evvel zuhura gelmiştir. Nitekim, bu manada şöyle anlatmışlardır:

Muhammed Resulullah'ın sureti olan Abdullah'ın nutfesi, Amine'nin rahmine düştüğü zaman, bütün putlar yüzüstü yere yıkıldılar. Bütün şeytanlar, vazifelerinden alındılar. Melekler, İblis'in tahtını alt üst edip denize attılar. Kendisine dahi kırk gün azap ettiler.

Resulullah (SAV) efendimizin doğduğu gece, Kisra'nın sarayı sallandı; on dört şerefesi yıkıldı.

Mecusilerin ateşi söndü. Halbuki, o ateş bin seneden beri yanardı; bu müddet içinde hiç sönmemişti.

Mehdi dahi büyüktür. Onun sebebi ile, İslam'a ve Müslümanlara büyük takviye gelecektir. Onun velayetinin dahi, zahir ve batın büyük tasarrufu vardır. Nice harika hallerin ve kerametlerin sahibi olacaktır.

Onun zamanında, nice hayret veren haller zuhur edecektir.

Üstte anlatılan manalar icabı olarak, yerinde olur ki: Onun vücudunun zuhurundan evvel, adet harici harika haller meydana gele... Tıpkı: Resulullah (SAV) efendimizin nübüvvetinden evvelki irhasat gibi. Bu zuhura gelen işler dahi, onun zuhur mebde'leri olalar.

Nitekim, anlatılan manalar hadis-i şeriflerden de anlaşılmaktadır.

Bilesin ki bir hadis-i şerifte, Resulullah (SAV) efendimiz şöyle buyurmuştur: "Küfür her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur etmez." (Mektubat, c.2, 381. Mektup, s. 1169-1171 )

Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir. Onun mübarek kudumünü, (gelişini) Hatem'ür-rüsül Resullullah (SAV) efendimiz müjdelemiştir. İsa (a.s.) dahi aradan bin sene geçtikten sonra, nüzul edecektir... (Mektubat, c. 1, 209. Mektup, s. 440 )

Mümkündür ki; bu iki asrın daha hayırlı oluşu, şu itibarla olur: Allah'ın veli kullarının çok zuhuru, bid'at ehlinin azlığı, fısk ve masiyet erbabının nadirattan oluşu.. Böyle bir şeyin oluşu dahi, bu tabakadan bazı evliya ferdlerinin; o iki asırdaki evliya ferdlerinden hayırlı olmasına münafi değildir. Misal olarak Hazret-i Mehdi'yi söyleyebiliriz... (Mektubat, c.1, 209. Mektup, s. 441)

Kaynak: http://www.kutubisittedemehdiveisa.com/00.html

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin Hz. Mehdi Hakkındaki Görüşleri (*)

Şeyh’in İmam Mehdi Hakkındaki Görüşleri:

Şeyh'e göre, ahir zamanda Resulullah'ın (s.a.v)
ehlibeytinden olan İmam Mehdi'nin zuhur edeceğine, İsa'nın
(a.s) onun zamanında yeryüzüne ineceğine ilişkin hadisler
sahihtir. İmam Mehdi ile ilgili olarak şöyle der:

- "O, yakınlık makamına sahiptir-yani en yüksek velayet
makamındadır-. Bu makam, amel etmeksizin ona tahsis
edilmiştir (II:41).

Kâbe'de gizlenmiş bulunan hazinenin onun tarafından
çıkarılacağını söyler (I:667). Âlemin merkezini oluşturan on
iki Kutbun bilinmesine tahsis ettiği 463. bab'da -Allah
doğrusunu daha iyi bilir- sanki ismini vermeden ona işaret
eder ve onun bu on iki kutuptan biri olduğunu ima eder.

Onunla ilgili olarak (IV:78) der ki:

- Onun suresi "Yasin"dir. O, Nuh'un kademi üzerindedir.”
Sonra şunları söyler..

- O, kutuplar içinde hükmü en kâmil olandır. Allah, onda
iki sureti, zahir ve batını bir araya getirmiştir. Zahirde kılıçlı
halife, batında ise himmet sahibi halifedir. Onun adını vermem ve onu somut olarak tarif etmem. Çünkü bundan
menedildim. Hangi gerekçeyle onun ismini söylemekten
menedildiğimi de biliyorum. Bu kutuplar cemaati içinde
kutupluğun gerektirdiği bütün özelliklerin verildiği kişi
sadece Odur. Tıpkı Âdem'e (a.s) bütün isimlerin ve Hz.
Muhammed'e (s.a.v) de bütün sözleri kapsayan kitabın
verilmesi gibi. Eğer Hz. Muhammed'in (s.a.v) kademi üzere
bir Kutup olsaydı, bu Kutup o olurdu. Ancak Hz.
Muhammed'in (s.a.v) kademi üzere herhangi bir kutup yoktur.
Sadece bazı büyük fertler (efrat) vardır ki bunların sayısı
da bilinmez." Ben diyorum ki: Bir kimse de kutuplukla fertlik
bir arada olabilir. Kutup olması hasebiyle herhangi bir
peygamberin kalbi üzere olurken, fert olması hasebiyle e
Hz. Muhammed'in (s.a.v) kademi üzere olabilir. Allah
doğrusunu herkesten daha iyi bilir.

Şeyh, "Kehf" suresinin menziline, 366.bab'a (III:327-
340) şu ismi vermiştir:

"fi marifeti menzili vuzerai'l mehdi ezzahir
fi ahiri'z zaman ellezi beşşere bihi Resulullah (s.a.v) ve
huve min ehli'l beyt" (ahir zamanda zuhur edecek,
Resulullah'ın müjdelediği ve ehlibeyte mensup olan
Mehdi'nin vezirlerinin bilinmesi hakkında)

Özetle şunları söylüyor:

- "Allah'ın bir halifesi var ki, o ortaya çıktığı zaman,
yeryüzünü zorbalık ve zulümle dolmuş halde bulacak ve
bütün yeryüzünü adaletle dolduracaktır. İsmi Resulullah'ın
(s.a.v) isminin aynısı olacaktır. İnsanlar, Kâbe'de rükün ile
makam arasında ona biat edeceklerdir. Alnı parlak ve kartal
burunlu olacaktır. Onun gelişiyle en çok Kufe halkı mutlu

olacaktır. Malı eşit olarak dağıtacak ve halka adil
davranacaktır. Zafer onun öncüsü olacaktır. Yetmiş bin
Müslüman'ın başında tekbirlerle Roma şehrini fethedecektir.
Akka şehrinin geniş düzlüğünde Allah'ın kontrolünde büyük
ve kanlı bir savaşa katılacaktır. Zulmün ve zalimlerin kökünü
kurutacak, islama ruh verecektir. Cizyeyi kaldıracak, dini,
orijinal haliyle kendi üzerinde izhar edecektir.

Onun ilahi adamları olacaktır ve bunlar onun davetini insanlara ileteceklerdir.Onlar vezirlerdir ve Allah onları gaybının gizliliklerinde saklamıştır. Onları keşif ve müşahede yoluyla
hakikatlere muttali kılmıştır. Onlar sahabelerden bazı şahsiyetlerin
kademleri üzeredirler. Acemdirler, ama sadece
Arapça konuşurlar. Kendi hemcinslerinden bir koruyucuları
vardır. Hiçbir şekilde Allah'a asi olmamıştır. O, en has
vezirdir. Güvenilirlerin en faziletlisidir.

Akka düzlüğünde Allah'ın yırtıcı hayvanların, kuşların ve baykuşların sofrası olarak öngördüğü bir sofra başında bir tanesi hariç hepsi öldürülür.

Bunların sayısı dokuzdur - Allah ehli ve Allah'ın has kullarından biri olan ve Allah'ın küçük yaşta liyakat bahşederek özel kıldığı Ahmed b. İkab'ın bana anlattığına göre-. Bunların sayısı, Mehdi'nin yeryüzünde kalacağı yılların sayısı kadardır. Bu bakımdan Mehdi'nin yeryüzünde kalacağı yılların sayısı zorunlu olarak dokuzdur.

Mehdi'nin vezirlerinin yerine getirmekle yükümlü oldukları görevlerin tamamı dokuzdur. On olamaz. Dokuzdan az da olamaz.
Bu işler şunlardır: nüfuz edici basiret. İlka sırasında ilahi hitabı
tanımak. Allah'tan tercüme yapmayı bilmek. Valilerin mertebelerini
tayin etmek. Öfke anında merhamet etmek. Melikin
ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi erzakı temin etmek. Bazı
işleri birbirinin içine girdirmeyi bilmek. İnsanların ihtiyaçlarını
karşılama hususunda çok duyarlı olmak ve araştırmak.
Mehdi'ye has yeryüzünde kalış zamanı boyunca ihtiyaç duyacağı
kevni gaiplere ilişkin ilme vakıf olmak."


Şeyh, bu dokuz görevi ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra
der ki:

- Mehdi hariç, kıyamete kadar gelecek hiçbir halife için
bu görevlerin tümünü deruhte etmek sahih değildir. Yine
Resulullah (s.a.v), imam olarak kendisine varis olacak, yolunu
takip edecek hiçbir kimse için hata etmeyeceğini nass
olarak bildirmemiştir. Mehdi hariç. Resulullah (s.a.v), onun
vereceği hükümler itibariyle masum olacağını belirtmiştir
(III:338). Yine İsa'nın (a.s) yeryüzüne ineceğini ve Deccal'ı
öldüreceğini, Deccal'in Hızır'ı (a.s) öldürmek için çalışacağını,

bunun gibi kıyamet alametlerini zikretmiştir.

Demiştir ki:

Mehdi zamanında, Şam dolaylarında Süfyan öldürülecektir.
Süfyan'ın ordusu, Medine'yi üç gün boyunca her türlü
saldırganlığın serbest olduğu bölge ilan etmesinden sonra,
Mekke ile Medine arasındaki çölde yere batacaktır.

Sonra şöyle der:

Bilesiniz ki, hatemu'l evliya şehiddir
Âlemlerin imamının aynı ve yitiktir
O, al-i Muhammed'den mehdi'dir
Kökünü kuruturken küfrün keskin kılıçtır
Bütün gamları ve karanlıkları dağıtan parlak güneştir
Cömertlikte ilkbahar yağmurudur.
Onun ortaya çıkma zamanı size yaklaştı.
Vakti sizi gölgelemektedir.
Geçen üç asrı izleyen dördüncü asırda zuhur edecektir…"

Şeyh, Divan-ı Kebirinde, Kâbe'de gizlenen bir hazineden
ve zuhur ettiğinde Mehdi'nin bu hazineyi ortaya çıkaracağından
söz etmektedir. 598 senesinde Tunus'ta ikamet
ettiği sırada yaşadığı ruhani bir vakıada Şeyh'e buna dair
bazı bilgiler verilmiştir. Şeyh, bu hususta şöyle der:

Eğer sınırı aşmak olmasaydı
Ki azgın zümreden gördüm
Ebu Talib'in hazinesini gösterecektim
Size, bütün özellikleriyle
Ama Rabbimiz bunu istemedi
Ve tertemiz Kâbe'de gizledi


Burada sanki tertemiz ehlibeyte, zikir ve velayet
hanedanına has kılınmış Batıni ve hakiki hilafet tahtına
işaret etmektedir.

Bir kasidesinde şeyh, ahir zamanda Mehdi'nin İsa (a.s)
ile bir araya gelmesinden söz eder ve imalı olarak şöyle der
(DY:65-66):

Ramazanda sıhhat var, onunla hidayet bulur
Karanlıkta hakkı görenler adamların kalpleri
Fırat hazinesinde parlayınca mağrip
Uğurlu ve düşmana karşı zafer kazanan kişi
Şam'lı askeriyle ilerler
Cevza mıntıkası gibi, ama aynı hizada
Ezd'in Yahya'sı olarak anılır, kötülükten kaçan ezd.
Hanif ve hidayet dini onunla dirilir
Elif cim'i senesinde iner ruhu
Dımaşk'ın başka bir yerine ve sıyrılır kınından
Burada şeriatın keskin kılıçlarından biri
Mehdi'nin davetiyle ve Mustafa'nın sünnetine uygun
olarak
Deccal'ı öldürür, batılı yerle bir eder
Düşmanı helak eder, hidayete ereni kurtarır


(*) HATMU'L KUR'AN KUR’AN MÜHRÜ (ŞEYHU’L EKBER
MUHYİDDİN İBN. ARABÎ’NİN Kendi Kaleminden Hayatı
Ailesi, Seyahatleri, Eğitim Evreleri,Üstadları , İlmi yönü, Tasavvufî Görüşleri),
Derleyen: Abdulbaki Miftah, Çeviren: Vahdettin İnce, sahife: 166-170, KİTSAN
1. Baskı : Ekim 2007, İstanbul.

MUHYİDDİN ARABİ HAZRETLERİ'NDEN



Bilin ki, Mehdi mutlaka çıkacaktır. Ancak yer yüzü zulüm ve işkence ile dolmadıkça; çıkmayacaktır. İşte o da böyle bir zamanda çıkacak, dünyayı doğruluk ve adelet ile dolduracaktır. Hatta dünyada tek bir gün kalsa, Allah o günü uzatacak, taki o halife gelsin. Bu, mutlaka Allah'ın Resulü'nün soyundan olacak Hz. Fatıma evladından gelecektir.

Malı eşit surette dağıtacak, vatandaşları arasında adalet ile muamelede bulanacaktır. Adam kendisine gelip Ey Mehdi bana ver, diyecek. Önünde de mal bulunacak. Mehdi hemen önündeki maldan onun eteğine dolduracak, taşıyabildiği kadarını alıp götürecektir. Mehdi, dinin fetret geçirdiği bir dönemde ortaya çıkacak... Adam cahil, korkak ve pinti olarak akşamlayacak, fakat alim, cesur ve cömert olarak sabahlayacaktır. Huzur ve mutluluk onunla yürüyecek. Kendisi beş, ya yedi veya dokuz yıl yaşayacaktır. Resulullah'ın izinden yürüyecektir. Onun adına hiç bir melik hata etmez. Görmediği şekilde onu doğrultur. Her görevi üzerine alır ve zayıfa düşküne yardım eder. Musibete uğrayanlara yardımcı olur. Dediğini yapar, yaptığını da söyler, şahid olacağı şeyi de bilir. Allah kendisini bir gecede ıslah eder. Rum şehrini (İstanbul'u) tekbir ile fetheder. Yanında bu sırada Hz. İshak evladından yetmişbin Müslüman bulunacaktır.

Dini ayakta dimdik durduracak, eski hüviyetine kavuşturacaktır. İslam'a yeniden ruh üfleyecek, zelil hale geldikten sonra onunla İslam'ı eski güçlü haline sokacaktır. O, İslam öldükten sonra İslamı tekrar diriltecektir.

Din, böylece onun vasıtasıyla eski hüviyetini kazanacaktır.

Onun döneminde din tamamen rey'den arınmış olarak eski hüviyetini kazanacaktır. Vereceği birçok hükümlerde ulemanın mezheplerine muhalefet edecektir. Bundan dolayı ondan uzak duracaklardır. Zira zanlarına göre, gerçekten Allah imamlarından sonra bir müctehid bırakmadığını kabulleneceklerdir...

Bil ki, Mehdi çıktığı zaman bütün müslüman havassı ve avamı sevineceklerdir. Mehdi'nin ilahi olan yani manen desteklenen adamları olacaktır. Onun davetini ayakta tutacaklar ve ona yardım edip kendisini zafere kavuşturacaklardır. Ülkeye ait bütün ağır yükleri bunlar yüklenecekler. Allah'ın Mehdi'ye verdiği görevden ötürü ona destek olacaklardır. Daha sonra Hz. İsa Dımaşk'ın doğusundaki Beyaz minareye inecektir. İmam yerinden geriye çekilecek, Hz. İsa öne geçecek ve insanlara namazı kıldıracaktır. İnsanlar arasında Resulullah'ın sünnetiyle emredecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek. Allah Mehdi'nin ruhunu tertemiz olarak kabzedecektir.

Mehdi, vakti gelinceye dek gizlenecektir, vaadolunan vakti gelince de ortaya çıkacaktır. Onun şehidleri, şehidlerin en hayırlısı, güvendiği kimseleri yani vezirleriyse emin olanların en güvenceli olanlarıdır.

Allah, bir grup kimseyi ona vezir tayin etmiştir. Allah bu kimseleri gizlemiştir. Ben keşif ve şühud yoluyla bu hakikatlara muttali oldum. Ayrıca, Allah'ın kulları için öngördüğü şeylere de vakıf oldum. Bunlar öncü olan bazı ashab gibi önde hareket edeceklerdir. Tıpkı önde gelen sahabenin Allah'a verdikleri sözü yerine getirdikleri gibi, bunlar da aynen o sözlerini doğrulayıcı olacaklardır. Bu kimseler ayni zamanda Arap da olmayıp Acem yani yabancı olacaklardır. Arap olmamalarına rağmen Arapçadan başka bir dilde konuşmayacaklardır. Onların cinslerinden olmayan bir koruyucuları olacaktır. Bu, Allah'a hiç bir vakit karşı da gelmiş değildir. Kendisi en saf ve samimi vezirlerinden olacaktır.

Özellikle bu vezirler her konuda gerçek manada arif kişiler olacaklardır. Fakat bizzat Mehdi ise, kendisi... ve gerçek anlamda siyasetçi olacaktır. Yine bu vezirlerin belirgin bir özelliği de kendilerinin hiçbir zaman savaş meydanlarında hezimete uğramamalarıdır. Mesela Rum şehrini, İstanbul olsa gerek sadece tekbirlerle fethedeceklerdir. İlk tekbirde surların üçte biri yıkılacak ikinci tekbirde surun üçte biri yıkılacak, üçüncü tekbirde surun kalan bölümü yıkılıp yerle bir olacaktır. Böylece bu şehri kılıçsız ve silah kullanmaksızın fethedeceklerdir. İşte bu doğrunun ta kendisidir ki zaferle kardeştir.

Mehdi'nin vezirlerinin ihtiyaç duyacakları şeyler, görevlerini en iyi yapmaları için dokuz tanedir, bu şeylerde O'na ulaşamaz. Bundan az da olmayacaktır. Bu şeyler sırasıyla şunlardır;

Keskin bir görüş,
İlka anında ilahi hitabı tanımak,
Allah'tan geleni terceme etmesini bilmek
Emir sahiplerinin mertebe ve derecelerini bilmek,
Gazap anında merhameti bilmek.
Melik'in ihtiyaç duyacağı arzakı mahsusayı ve diğer şeyleri bilmesi,
İşlerin birbiriyle olan münasebetini bilmesi,
İnsanların ihtiyaçlarını yerine getirmede aşırılığı ve kısıtlamayı bilmesi,
Kendi özel müddeti içerisinde ihtiyaç duyduğu gaybı ilimleri bilmesi.
İşler ve hadiseler henüz meydana gelmeden, Mehdi Allah tarafından buna muttalidir. Zira önceden olacak olanlara hazır olması gerekiyor.

Mehdi, din bakımından rey ve kıyasa başvurmaktan masumdur. Ona böyle davranması haramdır. Zira Allah'ın dini konusunda hüküm vermede Nebi yani Peygamber olan birinin kıyas yapması doğru değildir. Şayet kıyas yapmasına izin verilseydi, Allah onu peygamberin Hz. Muhammed'in diliyle bildirirdi. Ayrıca Hz. Peygamber imamlardan hiç birisi için benim izimde yürüyecekler hata etmeyecekler dememiştir. Bu ifadeyi sadece Mehdi için söylemiştir. Onun masumluğunu halifeliğini ve vereceği hükümleri konusunda masumiyetini bildirmiştir.

("Futuhat-El Mekkiye", 366. bab, c. 3, s. 327- 328)

Kaynak:http://www.kutubisittedemehdiveisa.com/00.html



Hz.İsa ve Hz. Mehdi Hakkında Bir Derleme
Ali Faruk
October 31 2004
Ibni Münavi, "Melahim"de Hz. Ali'den tahric etti:
Kiyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anil münker imkânlarinın kaybolması gibi sebeplerle zayıfladığı zaman benim evlâtlarımdan Mehdi ile Cenab-ıHak sünnetleri ihya eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem ve Arab milletleri arasinda ülfet ve muhabbet yerleşir.
Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman ,66

İnsanlar 95. seneye kadar malik olacak, yani işleri iyi gidecek, 97 veya 99. senede mülkleri zail olacak.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 54).

Küfür her yanı istila edip hükmü cemiyet içinde aşikare işlenmedikçe Mehdi zuhur etmez. Bu vakitte vaki olan ise.. küfrün istilasidır. Onun kuvvetidir.
Mektubat-i Rabbani, 2-259

Mehdi, fitnelerin zuhur ettigi bir zaman aralaginda gelecek.
Mektubat-i Rabbani 2-258

Magrib'de de karisikliklar, fitneler ve korku olacak açlik ve hayat pahaliligi alabildigine yayilacak. Fitneler çogalacak.
Ölüm-Kiyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 440

Abdullah (r.a) dan rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v) buyurdu ki: Ehl-i beytimden ismi ismime mutabık olan bir kişi başa geçecektir...
Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun başa geçmesi için Cenab-ı Allah O günü behemehal uzatır.

Sünen-i Tirmizi 4/92

Hz.Ali 'den rivayet olduğuna göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış ta olsa, Allah (cc) benim Ehl-i beytimden bir zatı gönderecek.
Sünen-i Ebu Davud, 5/92

İbn-i Mace ve Ebu Naim, Ebu Hüreyre 'den tahric ettiler, o dedi, Peygamber (s.a.v) buyurdu:
Eğer dünyadan bir gün kalsa, Allah o günü uzatır ve Ehl-i Beytimden birisini Melik kılar.
Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Muntazar, 10
El-Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 27
Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s.437


Dakkak b. Zeyd-ü Cüheni 'den rivayet ettiler.
Ben gördüğüm bir rüyayı Resulüllah (s.a.v.) 'e anlattım. Bu rüyada Peygamber (s.a.v.) yedi basamaklı bir minberin en üst basamağında idi: O buyurdu ki, Yedi basamaklı gördüğün minber şu dünyanın ömrü olan yedi bin senedir. Ben de O 'nun son bininde olacağım.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 89

Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve nisbet-i aliyyenin mürevvici Mehdi gelsin.
Allah ondan razı olsun.

Mektubat-i Rabbani, 1/569

Şeriatın teyit hasletleri, milleti tecdidi bu ikinci bindedir.
Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın (a.s.) Mehdi'nin (r.a.) bu bin içinde var oluşlarıdır.

Mektubat-i Rabbani 1/611

Resulullah (s.a.v.)in ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (s.a.v.)in irtihali üzerinden binsene geçtikten sonra isterse az olsunlar. Onların pek kemalli olmaları şunun içindir ki: Şeriatın takviyesi, pek tamam tekliyle hasıl ola.
Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem'ür-rüsül Resulüllüh (s.a.v.) müjdelemiştir. İsa (a.s.) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir.

Mektubat-i Rabbani 1/440

Resulullah (s.a.v.) buyurdu:
Kıyamet, yeryüzünde Allah'a ibadet edilmeyen bir yüz sene geçmedikçe kopmaz.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiiyy-il Ahir Zaman , 92

Naim b. Hammad, Cafer’den tahric etti:
Hz. Mehdi ordusunu her tarafa gönderir. Zulüm ve zalimlerin hepsini yok eder. Beldeler onun emrine girer. Allah teala O’nun elindeki Konstantiniyye’nin fethini müyesser kılar.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 56

Allah Konstantiniyye’yi çok sevdiği dostlarının ehline fethedecek.
Kıyamet Alametleri, 181

…Muhtelif ülkelerden birçok alim, birbirlerinden habersiz şekilde Mehdi’yi aramak üzere yollara çıkacak ve herbirisine 310 kadar insan refakat edecek. Sonunda hepsi de Mekke’de buluşurlar ve birbirlerine, buraya ne için geldiklerini sorduklarında hepsi de:
“Bu fitneyi önleyecek ve Konstantiniyye’yi fethedecek olan Mehdi’yi arıyoruz, çünkü biz onun babasının, anasının ve ordusunun isimlerini öğrendik. Şeklinde cevap verdiler.

Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 52
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 42
Kıyamet Alametleri, 169


Ebu Hüseyin Ahmed bin Cafer-el Münadi “Kitab-ul Melahim”inde Ebu Hureyre’den tahric etti:
Doğruyu, yanlışı ayırd eden, aldatmayan çalmayan ve dinine bağlı emiriniz Konstantiniyye’yi fethedecektir.
Mehdilik ve Imamiye , 196

Mehdi Konstantiniyye ve Deylem dağını fethedecektir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 27

İbni Mace, Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet etmiştir:
Dünyadan hiçbir zaman kalmayıp ancak tek bir gün kalsa bile o günde benim ailemden bir zatın Deylem dağına (yahut eyaletine) ve Konstantiniyye şehrine sahip olması için Allah (c.c.) muhakkak o günü uzatacaktır.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman ,74
Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahirzaman Alametler, 440


Mehdi Konstantiniyye’nin fethi sırasında sabah namazı için abdest alırken bir bayrak dikecek, deniz ikiye ayrılarak su kendiliğinden uzaklaşacak ve açılan yolu takibeden Hz.Mehdi karşı kıyıya geçecektir.
Kıyamet Alametleri, 181
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 57


Allah Konstantiniyye’yi çok sevdiği dostlarının ehline fethedecek
Kıyamet Alametleri, 181

Hz. İbni Amr’dan (r.a.) rivayet edilmiştir: Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki: Ey Ümmet! Altı şey vardır ki; onlar olmadan kıyamet kopmaz… (altıncısı) medinenin fethi.
-Denildi ki : Hangi medine? (Hangi şehir?)
-Buyurdu ki: Konstantiniyye.

(*) Bu Konstantiniyye’nin Mehdi tarafindan yapılacak fethidir.
Kıyamet Alametleri , 204
Ramuz-el Ehadis, 296

Hatip, Müttefek ve Müfterek’inde Ebu Hureyre’den tahric ettiler:
Rumlar benim soyumdan ve ismi ismime uygun bir vali (Mehdi) ye gadr ettikten sonra Amik denilen yerde sizinle savaşacaklardır. Burada müslümanların üçte biri öldürülür. Üçüncü gün ise savaş Rumlar aleyhine döner. Müslümanlar böylece savaşa devam ederler ve Konstantiniyye’yi fetheder ve oradaki malları taksim ederler. Tam bu sırada “Deccal sizin evinize girmiş ve çocuklarınızı esir almıştır” şeklinde bir ses duyacaklardır.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 73

(Mehdi) Rumlarla 3 gün savaşacak 3. gün galibiyet onun olacak. Konstantiniyye fetholana kadar savaşa devam edecektir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 29

Rumlar A’mak veya Dabik denilen yerlere inmedikçe kıyamet kopmaz. O vakit medine (şehir) den yeryüzü halkının en hayırlılarından bir ordu Rumlara karşı çıkar. Rumlar müslümanlara : “Bizimle, bizden esir olanlar arasını boşaltınız da onlarla harp edelim.” deyince Müslümanlar da “-Hayır asla boşaltmayız, size yol vermeyiz” diye cevap verirler. Akabinde iki ordu büyük bir savaş yaparlar. Sonunda islam ordusunun; üçte biri bozularak kaçar ki Allah onlara ebediyen tevbe ilham etmez, üçte biri şehit olur. Onlar Allah nezdinde şehitlerin en faziletlisidirler. Üçte biride düşmanı bozguna uğratıp fethe devam eder ve hiçbir zaman fitneye düşmezler. İşte bu muzaffer ordu Konstantiniyye’yi fetheder.
Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahirzaman Alametler, 443

İbni Cerir tefsirinde Sudiy’den tahric etti:
Allah-u Teala’nin “Onların dünyadaki zilleti, Mehdi’nin çıkıp Konstantiniyye’yi fethetmesi ve Rumları yenmesidir.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 76

Amr b. Avf’dan (r.a.) rivayet edilmiştir.
Siz muhakkak Benü’l-Asfar ile savaşacaksınız. Sizden sonra gelenler de onlarla savaşacaklar. Nihayet Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan seçkin müslümanlar onlarla savaşa çıkacaklar ve tesbihler ve tekbirlerle Konstantiniyye’yi fethedecekler.
Sünen-i Ibni-i Mace, 10/359

Mehdi maiyetindeki kuvvetlerle birlikte Roma’yı Konstantiniyye’yi ve Altın kiliseyi fethetmek için yola çıkar.
Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahirzaman Alametler, 441

ordunun hareket etmesi ve gönderilmesi, Magrib dağındaki Masine denilen mevkideki deniz sahilinden olacaktır.
Ölüm-Kıyamet -Ahiret ve Ahirzaman Alametler, 439

“Ikdid-dürer”isimli eserde söyle geçer:
Konstantiniyye’nin yedi suru vardır. O Rum denizine dökülen Haliç üzerinde kurulmuştur. Denizi Rum illerine ve Endülüs’e doğru uzanır gider.
Kıyamet Alametleri, 181

Huzeyfe b. Yemani Mehdi kıssası ve Rumiyye’nin fethi hakkında Resulullah ‘dan (s.a.v.) rivayet etti.
Mehdi’nin askerleri 4 tekbir getirdiği zaman Rumiyye’nin duvarları yerle bir olacaktır…
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 74

Hz.Mehdi Rumistan’ı 4 tekbirle fethedecek…
(Mehdi) Rum kalelerini ve Rumistan’ı tekbirlerle fethedecektir.
…Hz. Mehdi ve ordusu içinde yüz çarşının ve her bir çarşıda yüzbin esnafin bulunduğu Rumistan beldesine gelir.

El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 35-46-36

Tarihçiler Rumistan olarak isimlendirilen bu beldeyi dünya üzerindeki hiçbir şehirde bulunmayan bir takım hususlarla vasıflandırıyorlar. Bu özelliklere en yakın olan da Konstantiniyye’dir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 31

İbni Ebu Seybe, Asim b. Ömer Beceli’den tahric etti.
Bir adam (Mehdi) semadan ismiyle mutlaka çagırılacak ve delil onu inkar etmeyecek, zelil ona mani olmayacaktır.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 52

Asim b. Amr Beceli’den rivayet edilmiştir :
Gökten bir ses gelecek, onu ne delil inkar edecek ve ne de delil olmaktan o alıkonacak.
Kıyamet Alametleri, 200

Onun ismiyle semadan nida olunacak ve hiç kimse onun Mehdiliğini inkar etmeyecektir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 47

Semadan zuhur eden bir el ve “Emiriniz Mehdi’dir” şeklinde bir nida duyuluncaya kadar tefrika ve ihtilaflar devam edecektir.
El-Kavlu’l Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 55

O günün alameti : Semadan bir el uzanacak ve insanlar ona bakacak ve göreceklerdir.
El-Kavlu’l Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 55

Esma binti Umeys’ten (r.a.) rivayet edilmiştir :
O günün alameti semada uzatılmış ve insanların kendisine bakıp durduğu bir el’dir.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 69

Semadan bir ses onu ismiyle çağıracak ve doğuda, batıda hatta uykuda olan bile bu sesi duyacak ve uyanacaktır.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 56

Onun ismiyle semadan nida olunacak ve hiç kimse onun Mehdi’liğini inkar edemeyecektir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 49

Bir adam semadan ismiyle mutlaka çağrılacak ve delil onu inkar etmeyecek, zelil ona mani olmayacaktır.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, 52

İkdid-Durer’de der ki: Bu ses bütün yeryüzüne yayılacaktır, her kavim kendi dilinden duyacaktır.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 51
Kıyamet Alametleri, 201


Semadan, arz ehline samil olan bir ses ki, herkes bunu kendi lisanında işitir.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 37

Rivayette var ki: Deccal çıktığı gün bütün dünya işitir…
Allahu a’lem, bu rivayetler tamamen sahih olmak şartıyla te’villeri şudur: Bu rivayetler mu’cizane haber verir ki:
“Deccal zamanında vasıta-i muhabere (haberleşme vasıtaları) … O derece terakki edecek ki, bir hadise bir günde umum dünyada işitilecek. Radyo ile bağırır, şark-garb işitir ve umum ceridelerinde (gazetelerde) okunacak…diye zuhurundan on asır evvel telgraf, telefon, radyodan .. mu’cizane haber verir.

Şualar, 496

Naim Hz.Ali’den (r.a.) rivayet etti ki:
Semadan bir münadi “Hak Al-i Muhammed’dedir.” Şeklinde bağırdığı zaman Mehdi zuhur eder, herkes sadece O’ndan konuşur. O’nun sevgisini içer ve O’ndan başka birşeyden bahsetmezler.
Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 33
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 40
Kıyamet Alametleri, 200


Çok yaygın ve sona ermesi mümkün görülmeyen bir fitne çıkacak, ve bu fitne semadan 3 kez “Emir Mehdi’dir, gerçek O’dur”şeklindeki nidaya kadar sürecektir.
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 55
Kıyamet Alametleri, 200


Gökten şöyle bir ses duyulacak: “Ey insanlar, artık Allah, Cebbarları, Münafık ve yardımcılarını sizden uzaklaştırdı. Ümmet-i Muhammed’in en hayırlısını başınıza getirdi..”
Kıyamet Alametleri, 165

"Yakında size Horasan tarafindan siyah bayraklılar gelecek. Kar üzerinde emekliyerek olsa da onlara iltihak ediniz. Zira onların arasında Allah'in halifesi 'Mehdi' vardır."
(Hz. Sevban r.a. / Ramuz El-Ehadis 1. Cilt, Sayfa 298, No 2)

Şöyle rivayet edilmiştir: "Şu muhakkak ki ahir zamanda mağrib memleketinin en uzak mevkiinden Mehdi denilen bir zat çıkacak. Ve ön tarafinda kırk mil mesafe olarak yardım yürüyecek. Mehdi'nin bayrakları beyaz ve sarıdir. İçinde çizgiler bulunur. Bayraklarında Allah'ın ism-i azamı yazılmıştır. Onun bayrağı altındaki hiçbir birliği mağlup edilmez…
(İmam Şarani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri Muhtasaru, (Tezkireti'l-Kurtubi).

Ümmü Seleme (r.a.)den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
Halifenin ölümü anında ihtilaf olur. Medine halkından bir kişi koşarak Mekke’ye çıkar. Mekke halkından bir grup onu, istememesine rağmen (bulunduğu yerden) çıkarırlar. Hacer-i Esved’le Makamı İbrahim arasında ona biat ederler.

Sünen-i Ebu Davud, 5/94
El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 20

Hz. Mehdi insanların “Eğer kabul etmezsen, senin boynunu vururuz.” şeklindeki zorlamalarından sonra Rükün ve Makam arasında biatleri kabul edecektir. Onun yanına, büyük bir fitneden sonra kendilerine hükmetmesi için gidilecek ve ancak ölümle tehdit edildikten sonra başa geçmeye razı olacaktır. Ondan sonra insanlar arasında bir damla kan dökülmeyecektir.
Hz.Mehdi istemediği halde ona biat edeceklerdir. Daha sonra Hz. Mehdi, onlara 2 rekat namaz kıldıracak ve Makam’ın yanında minbere çıkacaktır.


El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, 34,50 44

Devamı için:
http://entellektuel.proboards24.com/index.cgi?action=display&board=din&num=1099197061

Mehmet Şevket Eygi
Hz. İsa ve Hz. Mehdi

SORU: Âhir zamanda İsa Aleyhisselâm'ın nüzul edeceğine (yeryüzüne ineceğine) dair sağlam dinî veriler ve bilgiler bulunmakta mıdır?

CEVAP: Bütün muteber tefsir, hadis, akaid kitaplarında bu konuda bilgi vardır. Bazı büyük din âlimleri de müstakil eserler kaleme almışlardır. Hazret-i İsa'nın ahirzamanda nüzul edeceğine dair icma derecesine yakın bir görüş birliği vardır.

SORU: Bazı âlimler bunu inkâr etmektedir...

CEVAP: Onlar 19’uncu ve 20’nci asırda zuhur etmiş, kimisi şaibeli, kendilerine itimat edilemeyecek kimselerdir.

SORU: Kur'ân-ı Kerîm'de bu konu ile ilgili açık ve kesin ayet ve bilgi var mıdır?

CEVAP: Büyük müfessirler dolaylı şekilde bilgi çıkartmışlar, yorum yapmışlardır. Meselâ ehl-i sünnet müfessirleri Nisâ suresinin 157'inci ayetini tefsir ederken bu konuya temas etmişlerdir. Tafsilat arzu edenler başta merhum Elmalılı Hamdi Efendi'nin tefsiri olmak üzere klasik, geleneksel, muteber tefsir kitaplarına müracaat edebilirler.

SORU: İsa Aleyhisselâm'ın nüzulü inancının, İslâm'a sonradan sokulmuş "folklorik" bir bid'at olduğunu iddia etmek doğru mudur?

CEVAP: Doğru değildir. Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri'nin "El-Mevkif'ül Akl..." adlı eserinde konuyla ilgili uzun bölümü ve Muhammed Zahid El-Kevserî Hazretlerinin bu konuyla ilgili kitabını okuyanlar, bu inancın "folklorik" olmadığını, sağlam hadîslere dayandığını anlayacaklardır.

SORU: Hıristiyanlar da âhir zamanda Hazret-i İsa'nın tekrar geleceğine inanıyorlar mı?

CEVAP: İnanıyorlar.Ancak onların inançlarıyla Müslümanların inançları paralel değildir. Müslümanlar Hazret-i İsa'nın ikinci gelişinde islâm dinine, İslâm Şeriatına, Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Selleme tâbi olacağına, namaz kılacağına, oruç tutacağına inanırlar. Onun nüzulü ile yeryüzünde din bir olacaktır. Hazret-i İsa'yı seven insanların büyük kısmı İslâm'a gireceklerdir.

SORU: Bugünkü Hıristiyanlık Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın, Allah-ü Teâlâ Hazretleri katından getirdiği hak bir din midir?

CEVAP: Hazret-i İsa Musevî şeriatına bağlı idi, Hazret-i Musa'nın dinindendi. Onun yaşadığı zamanda Hıristiyan, Hıristiyanlık gibi kelime yoktu. Daha sonra Pavlos tarafından bugünkü Hıristiyanlığın temelleri atılmış, Teslis inancı kurulmuştur. Dinler tarihiyle ilgili bütün ilmî, ciddi, objektif araştırmalar bu yöndedir. Hazret-i İsa inanç bakımından, Hazret-i Adem'den Hazret-i Muhammed'e kadar hükümleri hiç değişmemiş olan evrensel İslâm dinine mensuptu. Bütün Peygamberlerin dini de buydu. Farklılıklar sadece Şeriatlarda, ameliyata (aksiyona) ait hükümlerde, füruatta olmuştur.

SORU: Müslümanların Hazret-i İsa'nın âhir zamanda geleceğine inanmaları, Hıristiyanlara bir koz vermek, onların ekmeğine yağ sürmek olmaz mı?

CEVAP: Olmaz. Çeşitli dinlerde birbirine benzeyen hükümler, bekleyişler, kavramlar olabilir. Hazret-i İsa'nın nüzulü bugünkü Hıristiyanlığın sonu olacaktır.

SORU: Bazıları İsa Aleyhisselam'ın nüzulü ile ilgili hadisleri inkâr ediyor veya dinî değerleri yoktur diyor...

CEVAP: Bu bazıları, istisnaî kişilerdir. Onların görüşleri, fikirleri büyük Müslüman kütleyi bağlamaz.Her devirde böyle şazz, farklı, aykırı görüşleri ileri süren birkaç kişi zuhur etmiştir. Biz ehl-i sünnet Müslümanları ana caddeden gideriz, Sevad-ı Âzam'a tâbi oluruz. Bin küsur yıldan beri hadsiz hesapsız eimme (din önderi), müfessir, muhaddis, fakih, akaid ve kelâm alimi, veli, mürşid-i kâmil, Peygamber vekili ve vârisi büyük zatlar Hazret-i İsa'nın geleceğine dair hadislere değer vermişlerdir.

SORU: Hazret-i İsa'nın nüzulü ile birlikte büyük Deccal fitnesinin çıkacağı ve Mehdi'nin zuhur edeceği muteber din kitaplarında yazılı mıdır?

CEVAP: Yazılıdır. Bazı Reformcu, Yenilikçi ilâhiyatçılar bunları kabul etmiyorlar, bu onların bileceği bir şeydir. İslâm dini ilahî bir kanundur. Zamanın geçmesiyle, çağın değişmesiyle hükümleri eskimez ve değişmez. Dinimizde asla reform ve yenilik yapılamaz. Yüce İslâm dininin üçüncü hicrî asırdan sonra bozulduğunu iddia etmek, Kur'ân âyetlerine ve sahih Peygamber hadislerine ters düşen bir görüştür. İslâm, Peygamberimizin sağlığında tamamlanmıştır.İslâm'da herhangi bir tasfiye yapılamaz, herhangi bir ilaveye de ihtiyaç yoktur.Dinin kesin ve esas hükümleri aynen kıyamete kadar bakî olacaktır. Teferruata ait bazı yeni konularda, meselâ hava hukuku hususunda eskiden olmayan düzenlemeler yapılabilir ve bunlar bizim esas hakkındaki görüşümüzü sakatlamaz.

SORU: Ahir zamanda birtakım dehşetli savaşlar olacağına dair hadis-i şeriflerde bilgiler var...

CEVAP: Bunlara inanırız. Gaybı mutlak olarak ancak Yüce Allah bilir. Allah Peygamberlerine ve velilerine isterse gayba ait bazı bilgiler verebilir. Bunların yorumunu, keşfi açık büyük din âlimleri, maneviyat önderleri yapabilir. Ahir zaman ile ilgili alâmetleri bundan 1400 küsur yıl önce Resulullah Efendimiz haber vermiştir. Zamanımızda bunların çoğu gerçekleşti, henüz gerçekleşmeyenlerin de vukuu bulacağına, meydana geleceğine bu gerçekleşmeler delil olarak yetişmez mi? Yaşadığımız şu son yıllara bakınız: Afganistan savaşı, Irak savaşı, New York'ta ikiz kulelerin yıkılışı, Filistin'deki zulüm ve şenaatler, dünyanın hercümerç içinde bulunması; AIDS ve diğer tedavisiz esrarlı hastalıklar, bütün dünyanın ve insanlığın başında Demokles'in kılıcı gibi asılı duran nükleer silahlar; kan, ateş, gözyaşı, yüz milyonlarca aç ve sefil insan, adaletsizlik, sömürü; seks çılgınlıkları, paranın tek değer haline gelmesi ve putlaşması... Bütün bunlar ahir zaman alâmetleri değil midir? René Guenon "Kemiyetin Saltanatı ve Ahir Zaman Alametleri" adlı kitabında felsefî bir üslupla tarihin sonuna doğru, dünyada olup bitecekleri anlatmaktadır.

SORU: Hazret-i İsa'nın nüzulü, Mehdi'nin zuhuru inancı ve bekleyişi islâm'ın temel felsefesine aykırı mıdır?

CEVAP: Değildir. Bu iki geliş insanları uyarmak içindir. Hazret-i İsa'nın gelişi bilhassa Hıristiyanlar ve Museviler bakımından önemlidir. Onlar Hazret-i İsa konusunda ifrata ve tefrite düştüler. Bir kısmı o yüce Peygamberi ilahlaştırdı, bir kısmı ise büsbütün ve inkâr ve tezkip etti...Hazret-i İsa onlara orta yolu gösterecektir. Mehdi'nin gelişi Müslümanlar için bir müjde ve uyarıdır. Müslümanlar son asırlarda geri kaldılar, birliklerini ve dünya hakimiyetini yitirdiler. Dindarlıkları zayıfladı, Şeriata bağlılıkları azaldı. Mehdi Hazretleri onlara doğru yolu gösterecektir. Elbette hiçbir kavim ve topluluk kendini değiştirmezse, Allah onları değiştirmez. Hazret-i İsa ve Hazret-i Mehdi insanlara, hayra yönelmeleri konusunda vesile olacaklardır. Onlara ilâhi bir yardım gözüyle bakılabilir, bunda İslâm ilkelerine zıt bir husus yoktur.

e-mail: mseygi@milligazete.com.tr
http://entellektuel.proboards24.com/

Kıyamet Almetleri Belirdi
Mehmet Şevket Eygi
29 Haziran 2010
Milli Gazete

AHİR zaman alâmetleriyle ilgili olan ve bize tevâtür yoluyla ulaşmış bulunan haberlerin büyük kısmı gerçekleşmiştir. Küçük alametlerin tamamı, büyük alametlerin bir kısmı zuhur etmiştir. Fitne ve fesat ayyuka çıkmıştır. Nifak ve şikak yaygın ve yoğun olmuştur. Maddî ve mânevî yangınlar, âfetler, felâketler dünyayı kasıp kavurmaktadır. Aşağıdaki hususlara dikkatinizi çekmeme izin vermenizi rica ederim:

1. Zina ve bina çok yaygın hale gelmiştir.

2. İki yüz metreyi aşan, başı bulutlara ulaşan dev, şeddadî, nemrudî binalar İstanbul'da göğe ser çekmektedir.

3. Yüz milyonlarca Müslüman, kâfirleri öylesine taklit etmektedir ki, onlar sıçan (kertenkele) deliğine girseler bunlar da girecektir.

4. Nifak ve şikak son derece yayılmıştır.

5. Müslüman kılığındaki birtakım (mecazî mânada)müşrikler Altın Buzağı dinine girmişler, paraya put gibi tapmaya başlamışlardır.

6. Niceleri dilleriyleKur'an okurlar ama o Kur'an hançerelerinden aşağı inip kalplerine nüfuz etmez.

7. Yaşları küçük, akılları güdük bir topluluk zuhur eder, onlar Kur'an okurlar, Hayrilberiyye Efendimizin hadîslerini nakl ederler ama gergin yaydan fırlayıp ava isabet eden, o hızla avdan da çıkıp giden ok gibi dinden çıkarlar.

8. Müslümanların evlerine "Deccal Gözü" girmiştir. Bu deccal Gözleri ile Müslümanların evleri kârhane, meyhâne, batakhâne, kumarhâne, puthâne, fısk ve fücur hâne haline gelmiştir.

9. Fâiz ve riba genelleşmiş, yaygın olmuştur.

10. Onların dinleri para, kıbleleri karıdır denilen uğursuz ve meymenetsiz bir tâife zuhur etmiştir.

11. Emanetlere riayet edilmez, emanetlere hıyanet edilir olmuştur. İşler, hizmetler, vazifeler, memuriyetler, makamlar, mevkiler, kürsiler ehliyetsizlere peşkeş çekilir olmuştur.

12. Emr bi'l-mâruf ve nehy 'ani'l-münker (İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek farzı) terk ve tâtil edilmiştir.

13. Her türlü fuhşiyyat alenen, cehrî olarak, küstahça işlenir olmuştur.

14. Nice helal yasaklanmış, nice haram helal haline getirilmiştir.

15. Camiler ve mihraplar süslenmiş, lakin vakit namazlarında, hele sabah ve yatsılarda cemaat son derece azalmıştır.

16. Müslüman toplum namazı terk etmiş şehvetlerine uymuştur.

17. Şeriatın tâzim edilmesini istediği şeylere tahkir edilmeye, tahkir edilmesini istediği şeylere tâzim edilmeye başlanmıştır.

18. Öncelikle Müslüman fakirlerin ve miskinlerin hakkı olan zekâtlar Şeriata aykırı olarak toplanmaya ve yine Şeriata aykırı olarak sarf edilmeye başlanmıştır.

19. Ümmet-i Muhammed, karanlık gecede çobansız kalmış, fırtınaya, yağmura, doluya tutulmuş, üstelik kurtların hücumuna uğramış bir koyun sürüsü gibi İmam-ı Kebirsiz ve Emîrü'l-mü'minînsiz kalmıştır.

20. Münafıklık alametleri olan yalan, emanete hıyanet ve vaadini yerine getirmemek çok yaygın hale gelmiştir.

21. Bir kısım Müslümanlar iman kardeşlerine yavuz, galiz, sert ve merhametsiz hareket eder; İslam düşmanı kafirlere karşı rikkatli ve merhametli hareket eder olmuşlardır.

22. Kanaat ve iktisat kalkmış, onun yerini lüks, israf, tebzir, saçıp savurma, sefahat almıştır.

23. İslam dünyasında sefihler idarenin başına geçmişlerdir.

24. Yalancı, fâni, aldatıcı dünya tercih edilmiş, âhirete sırt dönülmüştür.

25. Kendilerine din alimi süsü veren birtakım insî şeytanlar, şerirler Kur'an'a, Sünnete, icmâ-i ümmete, Şeriata aykırı batıl içtihatlar yapmakta, bâtıl fetvalar vermektedir.

26. Ülkede bunca fakir sürünürken, kendilerini dindar sanan ve gösteren bir yığın beyinsiz, Firavunlar ve Nemrudlar gibi sorumsuzca lüks hayat sürmekte, bin çeşit beyinsizlik sergilemekte, komşusu aç gecelerken onlar tok sabahlamaktadır.

27. Cahiller alim sayılmakta, gerçek alimler hor ve hakir görülmektedir.

28. Milyonlarca vasıfsız ve gafil Müslümanı birkaç bin kefere ve fecere parmağında oynatmaktadır.

29. Depremler çoğalmıştır.

30. Yanardağlar patlamaya başlamıştır.

31. Seller, su baskınları, toprak kaymaları, denizden yüksek dalgaların gelmesi ve karaları silip süpürmesi, esrarlı hastalıklar, açlıklar, kıtlıklar, bereketsizlikler çoğalmıştır.

32. Ortalık ulema-i su' ile dolmuştur.

33. Hak din, doğru yol, kurtuluşun çare ve çözümleri söylendiği, kitaplarda yazılı olduğu halde insanlar bunlara iltifat etmez olmuştur.

Bu gidişatın sonu ya içinde bulunduğumuz tarihî cycle'in kıyametidir, yahut Büyük Kıyamet'tir. Her hâl ü kârda uyanmamız, kendimize çeki düzen vermemiz; İslam'a, Allahın Kitabına, Peygamberin Sünnetine, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeye (Allah'ın rızasına uygun şekilde) dönmemiz gerekir.

Herkes kendisinin, çoluk çocuğunun, yakınlarının, halkının, Ümmetin bütün mensuplarının imanını ve ebedî saadetini kurtarmak için ne kadar ilmi, imkanı ve gücü varsa bunları bütünüyle kullanmalıdır.

Bugünden tedbir almazsak, kıyamet savaşları başlayınca geç kalmış olabiliriz.

Kaza-i mübremi değiştirmek elimizde değildir ama imanla ölmek ve ebedî saadete nail olmak için sebeplere, tedbirlere, çarelere tevessül etmek elimizdedir.

Bize hak da bildirilmiştir, bâtıl da. Kim hakka sarılırsa necat bulur, kim bâtıla yönelirse kaybedenlerden olur. "Bilmiyordum" mâzeretimiz yoktur.

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: Hz. Mehdi İstanbul'da ortaya çıkacaktır
31 Temmuz 2010

Iğdır'da, İmam Mehdi'nin doğumunun 1196. yıl dönümü düzenlenen etkinliklerle kutlandı. Törenlere katılan Prof. Hatemi İslam'da Mehdi'yi anlattı.

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi de toplantıda yaptığı konuşmada, ''Kur'an-ı Kerim'de Mehdi yok'' diyenlerin yanıldığını savundu.

Kuran'da Mehdi'ye ait işaretler bulunduğunu öne süren Hatemi, şunları kaydetti:

''Bugün İslam ülkeleri güçlü değil. Hz. Mehdi gelecek ve İslam'ı karşılaştığı zulümlerden kurtaracak. Kerbela olayının rövanşını alacak. İstanbul'da ortaya çıkacaktır. Peygamberimiz bunu bildiğinden Hz. Eyüp'ü İstanbul'a Mehdi'ye kılavuzluk etsin diye göndermiştir. Hz. Mehdi 5 yıl sonra gelecek. Alametleri belirmiştir. Allah bu gelişi görmeyi bana nasip eder inşallah. Ümidinizi kesmeyin, Allah sevgi üzerine dünyayı yaratmıştır.''

DECCAL FİTNESİNE DİKKAT!

07.04.2011
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, Türkiye’nin batılı ülkeler tarafından arkadaşlarının avlanmasına sebep olan keklik gibi kullanıldığını ifade ederek, yaşananların ‘Deccal fitnesi’ olduğunu vurguladı

Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye’nin Batılı güçler tarafından nasıl kullanılmak istendiğini bir örnekle şöyle ifade etti: “Tunus’muş, Libya’ymış, Mısır’mış, Suriye’ymiş... Yanlış anlamayın bunları biz çok önceden söyledik. Hani bir keklik hikâyesi vardır: Pazarda bir keklik pahalı bir fiyata satılıyor, alan adam da kekliği kesiyor, ‘niye’ diye sorulduğunda sahibi: ‘Bu arkadaşlarını kandırıyor, avlanmasına sebep oluyor, onun için bunun kellesini götürdüm diyor.’ Türkiye’ye de aynı şeyi diyecekler.”

En büyük fitne yaşanıyor

Peki, Türkiye’nin bizzat Batılıların ifadesiyle Libya’ya yönelik bir Haçlı saldırısında bu ittifak içinde yer alması ne anlama geliyor? BTP Genel Başkanı bu soruya ‘Deccal Fitnesi’ne dikkat çekerek cevap verdi. “Müslümanları Hıristiyanlaştırıp Müslüman olduğunu zannettiren adama Deccal denir” diye konuşan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, şunları söyledi: “Deccal’in alametlerini bana söyler misiniz, nedir Deccal’in alametleri? Hocalarımız, hacılarımız lütfen söylesinler. Deccal kime denir? Müslümanları Hıristiyanlaştırıp Müslüman olduğunu zannettiren adama Deccal denir. Anlaşıldı mı? ‘Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacak ama kendine Müslüman diyecek.’ Bunu kim diyor? Allah’ın sevgilisi, Peygamber Efendimiz söylüyor. Hz. Peygamber, ‘En büyük fitne ‘Deccal Fitnesi’dir” diyor. Ya Resulullah nedir Deccal Fitnesi?’ diye sonra ashabına Resulullah (SAV), ‘Bölük bölük ümmetimi Hıristiyan yapacaklar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar, ondan sonra da ben Müslüman’ım diyecekler. Mescitler insan dolacak ama bir mümin içinden çıkmayacak’ şeklinde cevap veriyor. Sevgili arkadaşlar geldiğimiz nokta Muhammed Mustafa’sız (SAV) bir İslam olursa, sen ne kadar coğrafyayı doldurursan doldur kendini kandırırsın.”

Lütfen kendimize gelelim!

Türk milletinin bu fitneye karşı dikkatli olması ve gelişmeleri dikkatle takip etmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş sözlerini “bu oyunu görürseniz zafer sizlerin olacaktır” diye sürdürdü. BTP Genel Başkanı şöyle konuştu: “Lütfen arkadaşlar kendimize gelelim. Kendimizi düşünelim, vatanımızı düşünelim, milletimizi düşünelim, devletimizi düşünelim, dinimizi düşünelim. Her şeyimiz kuşatma altında, hepsini düşünelim. Bu ateşi içinizde taşıdığınız sürece merak etmeyin zafer sizlerin olacaktır.”

Bağımsız Türkiye Partisi

KUŞADALI İBRAHİM HALVETİ HAZRETLERİ'NDE

Büyük mutasavvıflardan Kuşadalı İbrahim Halveti'de yazdığı mektuplarda Mehdinin yakın bir zamanda geleceği ve vazifesini yapacağını bildirmiştir:

"Şimdi vakitler, mukaddeme-i zuhur-i Mehdi kuddise sirruhu'dur. Yine vara vara onun vaktinde suluk gaza ile olacaktır. Şimdilik bir mevzı'da zikrolunması devam-i adet elvermez. 23 Muharrem 1260/1844

...Yine Hz. Mehdi zuhurunda kırk senesi cihat esnasında Deccale uyanlar, çift u çift heyetinde böyle böyle mücahade ederek Deccal ve avanesi katlonuldukta bi yedi 'isa aleyhisselam tertibi süluk böyle böyle değişilir... 1260/1844, (Y.N.Öztürk, Kuşadalı İbrahim Halveti, s. 204-212, Fatih Yay. 1982)

ŞEYH MANSUR ALİ NASIF'DAN

Şeyh Mansur Ali Nasıf, Taç isimli kitabının haşiyesinden şunları yazıyor:

"Selef uleması arasında olsun halef uleması arasında olsun şu husus pek çok şöhret bulmuştur. Bilinmelidir ki, Ahir zamanda mutlaka bir adam zuhur edecektir. Bu kişi benim ehl-i beytimden olacaktır. Buna Mehdi denecektir. Bütün İslam memleketlerini ele geçirecek, her müslüman ona tabii olacak, aralarında adaletle muamelede bulunacaktır. Dini güçlendirecek ve takviye edecektir. Daha sonra da Deccal ortaya çıkacak, İsa inecek ve Deccal'i öldürecektir veya Hz. İsa ile Mehdi birlikte yardımlaşarak Deccali öldüreceklerdir." Mehdi ile ilgili hadisleri sahabenin önde gelenlerinden ve hayırlılarından bir gurup rivayet etmişlerdir. Yine Muhaddislerin büyüklerinden Ebu Davud, Tirmizi, İbn Maceh, Taberani, Ebu Ya'la, Bezzaz, İmam Ahmed b. Hanbel, Hakim (rd. hum ecmain) hazretleri tahriç etmişlerdir. (Ahmet Faruk, "Ka'be Baskını ve Mehdilik", Vahdet yayınevi, s. 21)

Kaynak: http://www.kutubisittedemehdiveisa.com/00.html

“Uluslararası Düzen” Elbette “Sorgulanmalı” Ama Nasıl? -2-
Ertuğrul Horasanlı
24.03.2012



Bu sorunun doğru cevabını bulabilmek için...

Rusya ve Çin’in, emperyalizmin Suriye planlarını bozan vetosundan sonra...

Davutoğlu'nun nasıl dağıldığını...

Paniklediğini...

Bu vetoyu aşmak için nasıl çırpındığını...

Ortadoğu’nun ne kadar işbirlikçi çapulcusu varsa hepsini “Suriye’nin dostları” adı altında toplayıp toplanntı üstüne toplantılar yaptığını...

Ve bu “Suriye ve insanlık düşmanları”nı biraraya toplarken yaptığı açıklamaları hatırlayın...

“Uluslararası sistem tıkandı, Rusya ve Çin BM Güvenlik konseyini tıkadı onu (bay pas) etmek gerekir” mealinde konuşmuyor muydu?

Konuşuyordu...

Yani BM Güvenlik konseyindeki 5 daimi üyenin haksız ve adaletsiz “veto” yetkisi belki de, tarihinde ilk defa mazlum halklar lehine bir sonuç doğurduğu için...

Uluslararası ilişkiler hocası Davutoğlu, bu durumu (bay pas) etmenin bir yolunu bulmaya kendini helâk edercesine çalışmıyor muydu?

Çalışıyordu...

Halen de çalışıyor...

Bu, güce dayalı, hak hukuk tanımaz haçlı/siyonist vahşî emperyalist “Uluslarası düzen” elbette sorgulanmalı ama bu sorgulama...

Böyle...

Davutoğlu'nun yapmaya çalıştığı gibi...

Emperyalizmin işlerini kolaylaştırmak, önündeki engelleri kaldırmak, dünyayı içindeki insanlarla birlikte altın tepsi içinde bu zalimlere sunmak için mi yapılmalı?..

Doğru olan, asil olan, ahlâkî olan bu mudur?

Ahmet Davutoğlu ise tam olarak bunu yapmaya çalışıyor mu?..

Bu nasıl ilim?

Bu nasıl bir vicdan?

Diye Sormak bile insana ağır geliyor?

Burada soru da, cevap da anlamsızlaşıyor...

Anlıyoruz ki...

Davutoğlu tam da bu yüzden, TC’nin Dışişleri Bakanı koltuğunda oturuyor...

Ve tam da bu yüzden haçlı/siyonist vahşî Batı emperyalizmi'nin ağababası ABD'nin Dışişleri bakanıyla şen kahkahalar atarak sık sık “Çak moruk” yapıyor...

Ve yine tam da bu yüzden...

İlk bakışta benzer şeyler söylediği zannedilebilecek olan mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ise...

Haçlı/siyonist vahşî Batı emperyalizminin haksızlıklarına çok açık, çok net karşı çıktığı; bu haksız ve adaletsiz “uluslarası düzeni” sorgulayarak, yerine hak ve adalete dayalı yeni bir alternatif “uluslarası düzen” teklif ettiği için...

12 senedir tek kişilik bir hücrede insanoğlu’nun bugüne kadar hiç karşılaşmadığı şeytanî bir işkence ile boğuşuyor...

Ne demişti Resullah efendimiz:

“Öyle bir zaman gelecek ki; o zamanda İmanı elde tutmak kor ateşi elde tutmak gibi olacak” (3)

Alimler “o zaman”ın “ahir zaman” olduğunu söylüyor...

“Ahir zaman”, zamanın son dilimi...

Kıyametin ufukta belirdiği fitne (sapkınlık ve sapıklığın)nin en azgın, en dehşetli şekilleriyle ortaya çıktığı zaman...

Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek ise;

“Aman efendim, aman!
Galiba Âhir Zaman!
Manzarası yurdumun,
Tufan gününden yaman!”
(4)

Diyor...

Bu zamanda...

Bu “ahir zaman”da

Mü’minler artık imanlarını taşıyamıyor...

Çünkü İmanlar avuçta kor bir ateş varmış gibi el yakıyor, can yakıyor... Can sıkıyor...

Eli yanan, canı yanan, canı sıkılan müslümanların çoğu, imanlarını ahir zaman fitneleriyle (onlara kapılarak, onların peşinden giderek, onlara hizmetkârlık ederek) takas ediveriyor...

Salih Mirzabeyoğlu’nun, imanını ahir zaman fitnelerinin herhangibiriyle takas etmeyerek elinde tuttuğuna Allah da şahit kullar da...

Elde ateş nasıl tutulurmuş diye merak eden varsa O’na baksın...

Gerisini ise Yunus Emre hazretleri şöyle anlatıyor anlayana:

[İşidün hey ulular
ahir zaman olısar
Sağ müslüman seyrekdür
ol da gümân olısar

Danişmend okur tutmaz
Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüd işitmez
Sağır heman olısar

Gitti beyler mürveti,
Binmişler birer atı
Yediğü yoksul eti,
İçtiğü kan olısar]
(5)

Dipnotlar:

3-) Ebu Ümeyye eş-Şa'bânî anlatıyor:

"Ey Ebu Sa'lebe, dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın Siz doğru yolda oldukça sapıtmış olanlar size zarar vermez " (Maide 105) Bana şu cevabı verdi:

"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun Zira ben aynı şeyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sormuştum: Demişti ki:

"Ma'rufa (iyiliğe) sarılın, münkerden (kötülükden) de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak İnsanlarla uğraşmayı bırak Zîra (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir " [Ebu Davud, Melahim 17, (4341); Tirmizî, Tefsir, Mâide, (3060); İbnu Mace, Fiten 21, (4014)]

4-) “Aman”başlıklı şiirinden

5-) Yunus Emre hazretlerinin bu mısralarını günümüz Türkçesine şöyle getirebiliriz:

[Duyun beni ey toplumun büyükleri, önderleri, liderleri, yönetenleri, yönlendirenleri dinleyin: Dünyanın sonu yaklaştığında sağ müslümana rastlamak zor olacaktır. Seyrek de olsa rastlanabilecek müslüman görünen sağların çoğunun imanları ise zan ve şüphe ile kirlenmiştir.

Ahir zaman Alimleri bildikleriyle amel etmeyecekler, bilgilerini hayatlarına uygulamayacaklar; ahir zaman Dervişleri ise tarikat erkânına, adabına uymayacaklar. Ahir zaman halkı da doğru yolu göstermek için kendini uyarmaya çalışanları dinlemyecek, onlara karşı sağırlar gibi davranacaktır.

Yönetcilerin, önderlerin, liderlerin Mürüvvetli (Cömert.
Yiğit, mert) olduğu dönemler ahir zamanla birlikte bitti/gitti. Ahir zamanın önderleri, liderleri, yötaticileri, ileri gelenleri kurulup birer lüks arabaya, yoksul eti yiyip, mazlum kanı içecekler.”


Bu yazı dizisinin diğer bölümleri için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?p=6086#6086

Bir Karakter Analizi; Süfyan
Harun Ünal
17 DECEMBER 2014



Çok iddaalı bir başlık olduğunu biliyorum. İddalı konuları o konuda ihtisas yapmış, kendini ispatlamış insanların bahsedebileceğinide. Bu sebeple kendimden bir şey katmadan geçmiş yüzyıla ve günümüze ışık tutan Üstad Bediüzzaman’ın cümlelerine yer vereceğim. Yani, Risale-i Nur’dan 5. Şua “Deccal ve Süfyan” bahsi…

Bir çoğunuz okumuştur veya duymuştur Risale-i Nur Küllüyatını. Duymayanımız da, bazılarının siyasi propaganda olarak kullandığı, miting meydanlarında salladığı dönemden hatırlarlar Risaleleri… Demek ki, elline alıp meydanlarda sallamadan açıp okumak lazımmış. Belki “kimlerden” de bahsetmiştir… Sözü uzatmadan Bediüzzaman Hazretlerine verilim. Sadece bazı kısımları kolay anlaşılması için “sadeleştirilmiştir”…

1- Rivayet’de var ki “Ahirzaman’da gelecek olan Süfyan’ın eli delinecek”
Tevili: Dünyevi zevk ve lezzetler için gayet “israf” ile elinde mal durmaz, israf eder. Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve doyumsuzluk uyandırarak insanların zayıf damarından tutup kendine çeker. İsraf eden ona esir olur, onun damına düşer…

2- “Süfyan büyük bir alim olacak, ilim ile dalalete düşecek. Ve çok ALİM’ler ona tabi olacak”
Tevili: Başka padişahlar gibi kuvveti, kudreti, aşireti, kabilesi, cesaret ve servet gibi imkanları olmadığı halde, zekası ve siyasi ilmiyle o mevkiyi kazanır ve aklıyla çok “alimlerin” akıllarını zapteder, etrafında kendine “fetvacı” yapar, itaat ettirir. Çok “hocaları”, kendine tarafdar eder ve din dersinden oluşan okulları (imam hatip, ilahiyat vs.) rehber edip umuma (halkın tamamına) yayılmasına şiddetle çalışır.

3- “Deccal’ın birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür”
Tevili: Hem büyük Deccal’ın, hem İslam Deccalı’nın (Süfyan) keyfi idare edeceği “üç dönem” olacak. Birinci gün yani birinci dönem hükümetinde öyle büyük icraatlar yapar ki, üç yüz senede yapılamaz. İkinci dönemi, bir senede otuz senede yapılamayan işleri yapar. Üçüncü dönemi, bir senede yaptıkları işler on senede yapılamaz. Dördüncü günü (dönemi) “adileşir”, birşey yapmaz, yalnız durumu muhafaza etmeye çalışır.

4- “Deccal çıktığı gün bütün dünya işitir ve kırk günde bütün dünyayı gezer ve harikulade bir eşeği vardır”
Tevili: Deccal zamanında haberleşme o kadar gelişecek ki bir hadise bir günde dünyaya duyurulacak, ve Süfyan’ın gezmesi her yeri fethetmek için değil “fitne” uyandırmak içindir. Onun eşeği dehşetli bir otomobil veya “tayyare” (uçak) dır…

5- Süfyan, İslamiyet”in bir kısım kurallarını nefis ve şeytanın oyunlarıyla kaldırmaya çalışarak, hürmet ve merhameti ortadan kaldırarak anarşiliğe sebep olur. O vakit o insanlar “şiddetli” bir kuvvetden başka zapt edilemezler.

6- İslam Devleti’nin başına geçecek olan Süfyan; gayet başarılı, dahi, aktif, gösterişi sevmeyen ve şahsi olan şan ve şerefe önem vermeyen bir Sadrazam ve cesur, metin, şöhrete tenezzül etmeyen bir topluluk bulur ve onların yapmış olduğu fevkalade ve dahiyane icraatları şahsına verir öyle gösterir..

7- Efendimiz (s.a.v.), Yahudi çocuklarının içinden birini gösterir ve onun (Süfyan’ın) sureti der. Hz. Ömer (r.a) öyle ise ben onu öldüreceğim. Ferman etti: “eğer bu Süfyan ise sen öldüremezsin, eğer o olmazsa, suretiyle öldürülemez. Bu da Süfyan’ın Hz. Ömer (r,a.) çok beğendiği ve takdir ettiği, ondan çokça övgüyle bahsedeceğine işarettir.

8- İslam Deccal’ı Horasan’da zuhur edecek denilmiş. Türkler’in o zamanda Horasan tarafında bulunduğundan o zamanki vatanı zikredilmiş. Süfyan onların (Türklerin) içinden çıkacak…
Tevili; Yedi yüz sene İslamiyet ve Kur’an’ın bayraktarlığını yapan Türk milletini ve Türkçülüğü, çoklukla da İslamiyetin bir kısım şartlarını kullanmaya çalışır. Fakat m
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Ekm 22, 2011 10:13 pm    Mesaj konusu: “Ahir Zaman Fitnesi” İle Yüzleşmek... Alıntıyla Cevap Gönder

“İçimizdeki beyinsizlerin” kışkırtttığı dünya savaşı öncesi son ikazlar
Oğuz Gürses
29 Ağu 2013



Ve Mûsâ, ta'yîn ettiğimiz vakit(te
ta'yîn ettiğimizyere gelip mağfiret
dilemeleri)için kavminden
(buzağıya tapmayan) yetmiş adam
seçti. Onları da o şiddetli sarsıntı
yakalayınca (Mûsâ) dedi ki:
'Rabbim! Eğer dileseydin (buzağıya
tapanlara engel olmadıkları ve
onları terk etmedikleri için)
onları da (ve dileseydin) beni de
daha önce helâkederdin. İçimizden
bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler
yüzünden bizi helâk mı edeceksin?
(Helâk etme yâ Rabbî!) Bu, senin
imtihânından başka bir şey değildir.
Onunla kimi dilersen (küfürlerindeki
ısrarları sebebiyle) dalâlete atar,
kimi de dilersen (hikmetine binâen
kendi lütfundan) hidâyete erdirirsin.
Sen bizim velîmizsin; artık bize
mağfiret eyle; ve bize merhamet
buyur;çünki sen bağışlayanların
en hayırlısısın!'
A'RÂF Suresi 155


Deccal kuvvetleri 1400 yıllık kadim İslâm ülkesi olan; bağrında peygamberlerin, Sahabelerin, Tabiinin, velilerin şehidlerin, alimlerin Allah’ın sevdiği nice kulunun yattığı Suriye’ye saldırmak için son hazırlıklarını bitirmek üzereler...

İyi haber alan kulağı delik gazeteciler Perşembe gününü işaret ediyor...

Perşembeden itibaren her an saldırı olabileceğinden sözediyor.

Doğruyu Allah bilir...

Ahir zamana ait Rivayetlerde belirtilen son büyük savaş (Melhame-i Kübra /Armagedon) (*) öncesine ait bir çok alâmet bugün olan bitenlerle birebir örtüşüyor...

Aslında bu savaş ABD’nin Irak ve Afganistanı işgaliyle başladı...

Ardından Deccal kuvvetleri tarafından Libya yerle bir edildi...

Suriye’ye Deccal kuvvetlerinin öncü birlikleri olarak silahlandırılmış selefi -Vahhabi 100 bine yakın gözü dönmüş militanın sokulup ülkenin kan deryasına döndürülmesiyle devam etti...

Buradaki hesap Müslümanı Müslümana kırdırarak, saldırgan işgalci korsan devlet İsrail karşısında İslâmın son direniş hattı olan İran-Suriye-Hizbullah direniş hattıını ortasından kırarak, Suriye ve İran’ın Hizbullah’a silah ve mühimmat desteğini engellemekti...

Böylece desteksiz kalan Hizbullah korsan devlet işgalci İsrail’e kolay bir lokma olarak sunulacak...

Orası emniyete alındıktan sonra da tek kalan İran’ın defteri dürülecekti...

Ancak hayat sürprizlerle dolu...
Evdeki hesap çoğu zaman çarşıya uymuyor...

Burada da uymadı...

Antiemperyalist Suriye yönetimi, Rusya, İran ve Hizbullah’ın da destekleriyle Deccal kuvvetlerinin öncü birlikleri olan Selefi-Vahhabi çetelerle bunlarla işbirliği yapan vatan haini ÖSO’ya karşı çok başarılı karşı hamlelerle, kendine kurulan tuzağı bozmayı başardı. Sahada üstünlüğü ve inisiyatifi elegeçirdi.

O ana kadar ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmadan kadim bir İslâm ülkesini bu “vekalet savaşı”yla müslümanı Müslümana kırdırarak dize getiremeyen Deccal kuvvetleri son çare olarak bu savaşa asaleten müdahil olmak için son hazırlıklarını yapıyorlar...

Tabii tarih dede, dünyanın bugüne kadar gördüğü en kanlı savaş olarak kaydedeceği bu savaşın çıkması için iki yıldır ülke ülke bohçacı karılar gibi dolaşarak çalmadık kapı öpmedik etek, aşındırmadığı eşik bırakmayan “içimizdeki beyinsizler” için de bir yer ayırıp, en münasip bir sıfatla onları da kayda geçecektir...

Kıyamete kadar bütün insanlık, dünyayı kan ve ateşe boğacak bu savaşı çıkaran Deccal kuvvetlerinin yanında onlara yardım ve yataklık eden ve metinlerde “Süfyan/Süfyani” olarak isimlendirilen “Yrd. Deccal, eşbaşkan" ve avanesini de kendilerine en lâyık sıfatlarla hatırlayacaklardır...

Ne kadar övünseler azdır...

İşte sonunda bekledikleri, özledikleri, olması için çırpındıkları o an geldi çattı...

Tarihe geçiyorlar...

Her biri bütün insanlığın kıyamete kadar lânetle anacağı tarihi şahsiyetler oluyorlar...

Ne mutlu onlara ve onların peşinden Gayya’ya doğru “Hüloooooğ” naralarıyla koşanlara....

Haaa..

Bimeyenler için not edelim: Gayya cehennemin en derin, en korkunç ve çıkılması en en imkânsız yeri...

Bugüne kadar Deccal kuvvetlerinin yerlebir ettiği bütün İslâm ülkelerindeki yıkımında birinci dereceden destek sağlayanlar...

Milyonlarca Müslümanın katledilmesinde sakat kalmasında, en ağır işkencelere uğramasında, tecavüzlerle aşağılanmasında, milyonlarca kadının kocasız, milyonlarca nasum çocuğun yetim ve öksüz kalmasında birinci derecede yardım ve yataklık rolü oynayanlar herhalde Cennetin en güzel bölümünde ağırlanacaklarını düşünmüyorlardır...

Bu dünya “Ahiretin tarlası”...

Ne ekersen onu biçeceksin...

Bu dünyada zalimlerden olanlar, zalimlere yardım ve yataklık edenler ve bu yardım ve yataklık edenlere maddi veya manevi destek olanlar...

Hesap günü geldğinde “görecekler”...

“Muhakak görecekler...”

Neyi mi?

Merak eden Tekâsür Suresi’ne baksın...

Neyse...

“İçimizdeki beyinsizler” yüzünden çok kanlı, çok kaotik, çok zor bir ateş deryasına girmek üzereyiz...

Dolayısıyle de çok dikkatli ve çok tedbirli olmalıyız...

1400 yıldır bütün ümmetin dehşetler içinde “Yarabbi bizi ahir zaman fitnelerinden muhafaza et” diye dualar ettiği büyük fitnenin en derin yerine doğru sürüklenirken...

Hadiste ahir zaman fitnelerinin en şerlisi olarak işaretlenen “bir kişinin mü’min olarak girdiği akşamın sabahında yatağından kafir olarak kalkması” olduğunu aklımızdan hiç çıkarmadan...

Her şeyden önce kalbimizi bu fitnelerden korumak...

Deccal ve yardımcılarından da, onların yalanlarından da uzak durmak...

İstikametimizi “Hak ve hakikat”ten sapmamasına özen göstermek...

Bir İslâm ülkesi Deccal kuvvetleri tarafından zor ve zorbalıkla ele geçirilmeye çalışılırken, orada akan kanın sönen ocakların Müslümanlara ait olduğunu hatırda tutarak...

Hangi sebeple olursa olsun böyle bir bu zulme maddi ve manevi her türlü destek vermekten kaçınmak gerekeceğinin müslümana düşen ahlâkî ve vicdani bir borç olduğunu unutmamamız gerekmektedir.

Bir de bu kaotik ortamda hayatta ve ayakta kalmanın maddî tedbirleri vardır ki, fiili dua olarak asla ihmal edilmemelidir.

Bir kaç ay hayatta ve ayakta kalmanızı sağlayacak kadar yiyecek, içecek, ilaç... Çocuklar için, süt, süttozu, mama, çocuk bezi gibi şeyler ile kaos ortamında nefsinizi savunabilecek alet ve edavat ilk akla gelenler...

Sonrası?

Sonrasında neler olacağını ömrü olan görecek...

Artık 14 yıldır esir tutulan Salih Mirzabeyoğlu’nun 2003 yılında dediği yere...

“..sona gelinmiştir. Unutmayın. En sona.”(**)

Dostlar için de, düşmanlar için de sürprizlerde dolu finale...

Bu finalde “..önemli bir mesele var, her meselenin başı: Mücerret bir TAVIR-DURUŞ meselesi. O oldu mu, yanlışlıkları da doğruya tahvil mümkün; o olmadı mı, zaten bütün işler lây lây lom.” (***)

Dipnotlar:
* Melhame-i Kübra, kelime manası olarak çok büyük ve kanlı savaşanlamına gelmektedir.

İbranicede har-megido: Megido dağıdır. Burası, Yahudiler ve Evanjeliklerin kıyamet savaşının kopacağına inandıkları yerdir. Akdeniz'den 15 mil içeride, Telaviv'den 55 mil kuzeydedir. Kitabı Mukaddes'te (16/16): "ve o, onları hep birlikte İbranicede Armagedon denilen bir yerde topladı" denilmektedir Vahiy'de. Bu savaşı nükleer savaş şeklinde yorumlayanlar vardır, Ezekiel 38 ve 39. bölümleri temel alarak: "Çok şiddetli yağmurlar ve dolu, yangınlar ve kükürdün kaynaması, dağların düşmesi ve yüksek kayaların çöktüğü depremler.."

Hıristiyan inanışında bu savaşa Armagedon adı verilmektedir.

İslam eskatolojisinde ise ahir zamanda gerçekleşeceğine inanılan Mehdi'nin ilk zuhurunun olacağı çok büyük ve çok kanlı geçecek olan ve "büyük insan kıyımı" anlamına gelen savaştır. Ahir zaman savaşlarının ilki ve en büyüğüdür. Bkz: http://tr.wikipedia.org/wiki/Melhame-i_K%C3%BCbra

** Salih Mirzabeyoğlu, BÜYÜK MUZTARİBLER –Düşünce Tarihine Bakış-, Cilt 2, Sh. 300, İBDA Yayınları, İstanbul, 2003. Bu eserin 208, 209, 211, 212. sayfalarına göz atarsanız bu dönemle ilgili ilginç ipuçlarını da görebilirsiniz

*** Salih Mirzabeyoğlu,Ölüm Odası 2. Cilt, Sh. 484, İBDA Yayınları, İstanbul, 2013.


Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2013/08/icimizdeki-beyinsizlerin-kskrtttg-dunya.html

Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin Şehadetinin Aynasında “Ahir Zaman Fitnesi” İle Yüzleşmek...
Ertuğrul Horasanlı
22.10.2011



[Allah Resulü, sahabelerine Deccal’ı anlatırken,
"Ben Deccalın yanında neler bulunduğunu,
kendisinden daha iyi bilirim."
diye söze başlıyor
ve şunları anlatıyor:
"Onun yanında akan iki nehir vardır. Biri dış
görünüşüyle beyaz bir sudur. Diğeri de
parlak bir ateş olarak görülür. Kim ona yetişirse,
ateş olarak görünen nehrin yanına varsın ve
başını eğip ondan içsin. Zira bu parlak ateş gibi
görünen nehir, soğuk bir sudan ibarettir."
]
(*)

Libya'nın lideri Muammer Kaddafi'nin haçlı ordusu NATO'nun bombalarıyla yaralandıktan sonra, isyancı-demokrat çapulcular tarafından yakalanıp, linç edilmesinin yeni görüntüleri ortaya çıktı.

http://webtv.hurriyet.com.tr/'de yayınlanan bu görüntülerde Libya'nın lideri Muammer Kaddafi, şehit düşmeden önce, kendini alçakça linç etmeye ve soymaya çalışan isyancı-demokrat çapulculara “Evlâtlarım, ben sizin babanızım. Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz. Bu olamaz. Siz haram nedir bilmiyorsunuz" diyor.

Görüntülerde, bir grup isyancı-demokrat çapulcu ayakkabıları ve ellerindeki sert cisimlerle Kaddafi'nin kafasına dakikalarca vuruyor.

Alnında delik açılan ve kanlar içinde kalan Kaddafi'nin "Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz" sözlerine rağmen isyancı-demokrat çapulcular Libya Lideri Kaddafi'nin kafasına öldüresiye vurmaya devam ediyorlar.

Kaddafi’nin altın tabancasını çalan bir isyancı-demokrat çapulcu ise silahın namlusuyla Kaddafi’nin başına vuruyor.

Diğer bir görüntüde ise bir başka isyancı-demokrat çapulcu Kaddafi'nin üstünden kanlı ceketini ve parmağından eşi “Safiye1970” yazılı evlilik yüzüğünü çalmış olarak gözüküyor. Arkadaşları "Sakın bunu kimseye verme gelecekte 1 milyon dolardan fazlaya satarsın" diyor.

İşte Haçlı ordusu NATO'nun Libya'ya silah zoruyla getirdiği "demokrasi" böyle bir şey...

Bundan sonra...

Kaddafisiz Libya halkı bu çapulcu demokratlar tarafından demokratikleştirecek...

Saddamsız Irak ne hallere düştüyse, Libya’yı da o felaket bekliyor bilesiniz...

Vah Libya vah...

Haçlılar bütün dünyaya işte böyle bir “çapul demokrasisi” getirmek için var güçleriyle çalışıyor...

Kimi ülkelerin yöneticilerini rüşvetle satın alıyor...

Kimilerininkini şantajla bağlıyor...

Şehit Saddam Hüseyin, şehit Usame Bin Ladin ve şehit Muammer Kaddafi gibi satın alamadıklarını, teslim alamadıklarını, boyun eğdiremediklerinin ise önce ülkelerini işgal edip yakıp yııkıyor... Kendine muhalefet eden yerli halkı katliamlar ve işkencelerle bertaraf ediyor...

Sonra da, o liderleri o ülkenin en aşağılık sınıfından seçtiği işbirlikçilerinin eliyle canavarca infaz ediyor..

Kendine direnecek olanlara ibret olsun diye...

Bu kanlı infaz sahnelerinden, bazıları gerçekten ibret alıyor olmalı ki; bu son haçlı seferinin gönüllü sefiri, yardımcısı, yatakçısı, tetikçisi oluveriyor...

İnsanın aklına Resulullah Efendimizin, biz "ahir zaman müslümanlarını" ondan uzak durmaya çağırdığı "büyük fitne"nin, şu adına "demokrasi denilen şey" olabileceğine dair bir şüphe düşmüyor da değil yani...

Güvenilir bir Ehl-i Sünnet alimi bulsak da sorsak...

Adına bazılarının "ileri demokrasi" de dediği ve yere göğe sığdıramadığı bu şeyin gerçekten ne olduğunu anlamak istiyorsanız...

Irak'ın şehit Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in, işbirlikçi Şiiler tarafından katlediliş sahnesini hatırlayın...

O ahlâksız güruhun onca itip kakmasına ve aşağılamasına rağmen başı dik gümbür gümbür kelime-i şehadeti haykırmasını hatırlayın...

Canlı yayında naklen şehadet...

Dönün...

Mideniz bulana bulana da olsa...

Kusarak da olsa...

Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin şehit olmak üzereyken bile kendi ülkesinin yoldan çıkmış çocuklarına, onları büyük bir günahın vebalinden korumak isteyen bir baba şefkati içinde: “Evlâtlarım, ben sizin babanızım. Bana yaptığınız haramdır, siz günah işliyorsunuz. Bu olamaz. Siz haram nedir bilmiyorsunuz" diye nasihat edişini görün...

Şehitlikten nefsin niye bu kadar korktuğuna dair de bir fikir edinme imkânı da yakalayabilirsiniz bu arada...

Hristiyanları, Yahudileri, putperestleri, dinsizleri, imansızları “hepimiz Adem’in çocuklarıyız, hepimiz İbrahimîyiz, hepimizin amentüsü bir, hepimiz aynı Allah’ın kuluyuz” diye sonsuz “bir hoşgörü ve diyalog” içinde “dost ittihaz eden” bazı gözü yaşlı sapıkların, mesele İslâm’ın bu şerefli şehit evlâtlarına geldiğinde; onlara nasıl kin kustuklarını, ne iftiralar attıklarını, onlardan nasıl nefret ettiklerini de hatırlarsanız...

Belki ısrarla unutturulmaya çalışılan, o olmasa da olurmuş gibi davranılan Kâinatın Efendisi’nin; bu zamanda, yani zamanın sonunda, yani “ahir zaman”da ümmetini bekleyen korkunç fitnelere dair 1400 küsur yıl öncesinden yaptığı ikazlara göz atmak da istersiniz...

Meselâ başlığın altındaki Hadis-i Şerif’e:

"Onun yanında akan iki nehir vardır...”

“Biri dış görünüşüyle beyaz bir sudur....”

“Diğeri de parlak bir ateş olarak görülür...”

“Kim o(zaman)na yetişirse, ateş olarak görünen nehrin yanına varsın ve başını eğip ondan içsin...”

“Zira bu parlak ateş gibi görünen nehir, soğuk bir sudan ibarettir..."

[Başka bir rivayette Deccal'lın "su ve ekmek dağları"na sahip bulunduğu da belirtilir.(52)

Müslim'de yer alan başka bir hadiste ise "onun cennet ve cehennemi bulunduğu, cehenneminin cennet, cennetinin de cehennem olduğu" bildirilir.(53) "Kendine tâbi olanları cennetine, tâbi olmayanları da cehennemine atar."(54)

Âlimler, bu hadisleri yorumlarken, "Deccal'ın kendisine boyun eğmeyen mü'minleri eziyet ve işkencelere atacağını" belirtirler. Aliyyü'l-Karî, "Onun suyu nimet ve lezzet, ateşi de meşakkat, azap ve elemdir"(55) der. Deccal’a boyun eğmeyen mü'minlerin "sıkıntı, belâ, çile ve meşakkat içerisinde kalacaklarını, buna rağmen Allah'ın lütuf ve ihsanıyla rıza, şükür ve sabır gösterecekleri anlatır."(56)] (**)

Öyle mankenlerle fingirdeşerek kakara kikiri, inşallah, maşallah, Mehdicilik oynamanın sahtekârlıktan başka bir anlamı yok yani..

Bugün dünyanın her tarafında Deccal ordularıyla boğuşan mücahid Müslümanlar, Deccal’e boyun eğerek onun arı duru, berrak görünen nehrine atlayarak serinlemeyi değil, onun “ateş nehrine” gözlerini bile kırpmadan atlamayı seçip şehadet şerbetini içerek Hem Allah’ın hem de Resulullah’ın emirlerine boyun eğiyorlar...

Bunu da “Deccal’a boyun eğmeyen mü'minlerin sıkıntı, belâ, çile ve meşakkat içerisinde kalacaklarını” bile bile yapıyorlar...

Guantanomo’ları...

Ebu Gureyb’leri...

Gizli açık toplama kamplarını...

İşkence uçak ve gemilerini...

Yargılı ve yargısız infazları...

En iğrenç işkenceleri...

En ağır hak gasplarını...

En katı mahrumiyeretleri bile bile...

Hepsini birden göze alarak...

Kendilerini “ateş nehirlerine” atıyorlar...

Deccal ve avanesi ise bunlara “diktatör, terörist, düşman” falan filan diyor...

Hadislerde Deccal’ın kendisine boyun eğmeyen müm’inleri binbir türlü işkence, eza, cefa, yokluk, yoksulluk, açlık ve susuzluk cehannenemine atacağı belirtildiği gibi, kendine tabi olan "müm’in"leri de yalancı cennetinde sayısız nimetlere garkedeceği de haber veriliyor...

Resulullah Efendimiz ne dediyse doğru olduğuna ve her şey onun haber verdiği gibi gerçekleşeceğine göre...

Demek ki; Deccal’in yalancı cennetindeki sayısız nimetlere tamah eden “mü’minler” de elbete olacaktır...

Milyar dolarlık servetlere hükmeden gözüyaşlı hocaefendilerden...

Milyon dolarlık Villalarda her türtlü lüks, şatafat içinde, vur patlasın çal oynasın oturan sahte Mehdî’lere, müteşeyyihlere, çıplak uyarıcılara, Tv şovmeni sapık ve saptırıcılara...

Her türlü yetki ve etki, makam ve mevkiler bahşolunmuş politikacılardan, bürokratlara...

Bunlardan nemalanan müteahhit, sanayici, tüccar ve esnaflara varıncaya kadar...

Bugün, milyonlarca “mü’min” dünyanın her tarafında deccal’in gözcülüğünü, sözcülüğünü, öncülüğünü, taşeronluğunu, tetikçiliğini canla başla yapmıyor mu?

Peki sizce bu iki grup “müm’min”den hangisi Resulullah Efendimizin emrini yerine getirmiş oluyor?

Hangisi O’nun emrini yerine getiriyorsa şüphesiz o ebediyyen kurtulmuştur...

***

Şimdi dönüp Libya Lideri Şehid Kaddafi’nin şehadet anını gösteren videoya yeniden bakalım...

Kaddafi, Deccal’in kendisine “Bana tabi ol, benim kulum ol, benim dediklerimi yap... Milyar dolarlarını yükle uçağına... Dünyanın istediğin ülkesine git çıtır çıtır ye!” teklifini kabul etseydi, şimdi dünyanın cenneti olarak nitelenen bir yerde, bin bir türlü nimet ve lezzete garkolmuş şekilde keyif sürecekti...

O ne yaptı?

“Ne kendimi, ne halkımı satmam, Libya’da doğdum, doğduğum topraklarda çarpışa çarpışa şehit olurum” dedi mi?

Dedi...

Dediğine son nefesine kadar sadık kaldı mı?

Kaldı...

Linç videosunda da görüldüğü gibi kendini “ateş nehrine” attı mı?

Attı...

Peki şimdi bu savaşı kim kazandı?

Şehadet şerbetini içen “diktatör” Kaddafi mi?

Yoksa o vahşî linç anında, kurban henüz son nefesini bile vermeden, onun üzerindeki kıymetli eşyayı yağmalayan ve hatta o eşyanın kıymeti hakkında fikir alışverişinde bulunan, Deccal’in işbirlikçisi çapulcu demokratlar mı?

Soru çok zor olduğu için bir ipucu verelim...

“Ferrasi'ni Satan Bilge”nin yazarı Robin Sharma şöyle diyor:

- "Bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak istersen, nabzına değil onuruna bak, duruyorsa yaşıyordur..."

Dipnotlar:

* [Buharî, Fiten: 25, Enbiya: 50; Müslim, Fiten: 105 (H. 2935); Ebû Davud, Melahim: 14 (H. 4315).]

** Şaban Döğen, “Deccal'ın özellikleri nelerdir?”, 27.06. 2007, http://www.sorularlaislamiyet.com/

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2011/10/ahir-zaman-fitnesi-ile-yuzlesmek.html

HZ. MEHDİ VE YARDIMCILARI

Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi'nin İslam dininin ve Müslümanların hayrına yönelik pek çok hizmeti olacağını ve çok önemli faaliyetler yürüteceğini bildirmiştir. Güzel ahlakı ile Peygamberimiz (sav)'e benzetilen Hz. Mehdi, hadislerdeki bilgilere göre tüm insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşları için samimi çaba harcayacak, dünyada huzur, barış, bolluk ve bereketin oluşmasına vesile olacaktır. Bu şerefli ve üstün görevinde ise etrafında az sayıda yardımcısının olacağı haber verilmiştir. Hadislerde ve İslam alimlerinin izahlarında Hz. Mehdi'nin yardımcılarıyla ilgili olarak verilen bilgiler aynı zamanda Hz. Mehdi'nin tanınmasına vesile olacak alametlerdendir.

İçinde bulunduğumuz hicri 1400'lü yıllar, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde ve İslam alimlerinin eserlerinde haber verilen ahir zaman alametlerinin birbiri ardınca gerçekleştiği müjdeli bir dönemdir. Bu dönemde çok büyük olayların ve tarihi gelişmelerin yaşanacağı bildirilmiştir. Allah, bu gelişmelere vesile olmaları için kullarından mübarek insanlar seçmiştir. Bu şahıslardan biri olan Hz. Mehdi'nin üstün ahlakı ve şerefli mücadelesi hadislerde detaylı olarak haber verilmiştir. Haber verilen bir diğer konu da Hz. Mehdi'nin yardımcıları ve onların taşıdığı çeşitli özelliklerdir. Bu özellikler arasında en dikkat çekici olanı, sayılarının az olmasıdır. Hadislere göre, dünya çapında büyük bir çalışma yapacak olan Hz. Mehdi'nin yardımcılarının, tebliğ yaptıkları süre boyunca sayılarının hiç değişmeden kalması Allah'ın bir hikmet üzerine yarattığı mucizevi bir durumdur. Hz. Mehdi'nin yardımcılarının belli bir sayı civarında olmasının hikmetlerinden biri ise, bu durumun o mübarek şahsın tanınmasına vesile olacak alametler arasında yer almasıdır.

Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde bildirdiği üzere Hz. Mehdi'yi ilk ortaya çıktığında destekleyenlerin sayısının çok az olacak olması, Allah'ın Kuran'da bildirdiği adetullahının bir gereğidir. Bu durum, tarih boyunca yaşamış olan tüm mümin topluluklarında hep aynı olmuştur. Kuran'da peygamberlerin de çevrelerinde samimi olarak iman eden kişilerin hep çok az olduğuna dair bilgiler verilmiştir.

Örneğin Hz. Musa'ya yalnızca yaşadığı toplumun gençlerinden oluşan çok az sayıda kimse iman etmiştir:

"Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı..." (Yunus Suresi, 83)

Aynı durum Hz. İsa'nın ilk geldiği dönemdeki yardımcıları için de geçerlidir. Rivayetlerden Hz. İsa'ya da az sayıdaki havarilerin iman ettikleri ve bunun dışında halktan ona inanan kimsenin olmadığı anlaşılmaktadır. Kuran'da Hz. İsa'ya inananların durumu şöyle bildirilmektedir:

"Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun: Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz." Böylece İsrailoğulları'ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti..." (Saff Suresi, 14)

Kuran'da, Ashab-ı Kehf adlı topluluğun da sayılarının çok az olduğu bildirilmiştir:

"(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez."..." (Kehf Suresi, 22)

Bir başka ayette ise Hz. Nuh'a uyan kimselerin sayısının da çok az olduğu şöyle haber verilmiştir:

"... Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti." (Hud Suresi, 40)

Kuran'da Hz. Lut'a da çok az kişinin iman ettiği bildirilmektedir. Lut kavmine büyük bir felaket isabet ettiğinde, Allah oradan sadece Hz. Lut'un iman eden aile mensuplarını -iman etmeyen hanımı dışında- kurtarmıştır:

"… Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır." Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır." (Ankebut Suresi, 32-33)

Hz. Mehdi'nin Yardımcılarının Sayısı 300 Civarında Olacaktır

Hadislerde Hz. Mehdi'ye tabi olacak kişilerin sayısına dair açık olarak belirli bir sayı verilmiştir:

Muhammed b. Hanefi (ra)'dan rivayet edildi ki: Sayıları Bedir Ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler. Onların sayıları Talud ile nehri geçenler kadardır.
(Meriy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si; "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")

Bu 313 kişi gece abid (çok ibadet eden kimse) gündüz kahraman niteliğini taşımaktadırlar.
(Kıyamet Alametleri, s. 169)(Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Ennel Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal")

Aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişilik bir grup oluştururlar. Onlar her zalime galip gelirler. Onların kalpleri demir gibidir ve onlar gündüz arslan, gece de abiddirler. Ne evvelkiler, ne de sonrakiler fedakarlıkta onlara yetişemez.
(Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal")

Hz. Mehdi'ye aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişi biat edecektir.
(Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal")

İnsanları Allah'a iman etmeye davet eden, din ahlakına çok büyük hizmetler veren böyle değerli bir insana inananların sayısının bu kadar az olması çok dikkat çekicidir. Kuşkusuz bu çok mucizevi bir durumdur. Günümüzde en küçük bir dini topluluk bile binlerce kişiden oluşurken, İslam ahlakının hakimiyetine vesile olacak olan Hz. Mehdi'nin yardımcılarının sayısının yalnızca 313-314 kişi olması, Hz. Mehdi'nin ve cemaatinin başlıca ayırt edici özelliklerinden biridir.

Bediüzzaman da sözlerinde bu gerçeği hatırlatmış, ancak sayıları ne kadar az olsa da, Hz. Mehdi'nin cemaatindeki her bir kimsenin manen çok güçlü olacağını belirtmiştir:

Bu vazifenin istinad ettiği (dayandığı) kuvvet ve manevi ordusu yalnız ihlas, sadakat ve tesanüd (dayanışma) sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir (talebelerdir). Ne kadar az olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.
(Emirdağ Lahikası, sf. 259)

Hz. Mehdi'ye Melekler de Yardım Edecektir

Allah onu üç bin melekle destekleyecektir.
(El Kavlu-l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, Ahmed İbn-i Hacer-i Mekki, s. 41)

...Önlerinde Cebrail, arkalarında Mikail bulunacaktır.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 47)

Hadis-i şerifte, Hz. Mehdi'nin yardımcıları arasında Cebrail ve Mikail Aleyhisselam'ın da oldukları haber verilmektedir. Bu bilgilere göre Hz. Mehdi'ye, Allah'ın izniyle, melekler de yardımcı olacaktır.

Meleklerin salih müminlere yardımcı oldukları, Kuran'ın çeşitli ayetlerinde haber verilen bir durumdur. Rabbimiz, Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabeyi de meleklerle desteklemiştir. Konuyla ilgili bazı ayetler şu şekildedir:

"Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz Ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın..." (Enfal Suresi, 12)

"Sen müminlere: "Rabbiniz'in size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun." (Al-i İmran Suresi, 124)

Ahir Zamanda İman Edenlerin Her Biri Çok Kıymetli Olacaktır

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde dikkat çekilen bir diğer husus ise ahir zamanda iman edenlerin her birinin çok kıymetli olacağıdır. Dinsizliğin tüm dünya üzerinde çok yaygın olduğu, ahlaki dejenerasyonun çok büyük bir hız kazandığı ahir zamanda, başta Hz. Mehdi olmak üzere müminler çok büyük zorluklarla ve toplumsal baskılarla karşı karşıya kalacaklardır. Bu durumla ilgili bir hadis şu şekildedir:

İnsanlar üzerinde öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda dinine karşı sabırlı olan, koru eline alan gibi olacak.
(Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si, "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")

Bu baskılara sabreden böyle kıymetli bir şahsın etrafında sayısız insanın bulunması, insanların ona yardımcı olabilmek için büyük bir şevk ve heyecan içinde yarışmaları gerekir. Ancak dönemin ahir zaman olması, uygulamada hak ile batılın yer değiştirmesi, insanların Kuran ahlakından uzaklaşmış olmaları, ahlaki yozlaşmanın çok yüksek boyutlara ulaşması, insanların böyle şerefli bir mümine tabi olmalarını ve onun topluluğuna katılmalarını engelleyecek olabilir.

Gençtirler

"Mehdi'nin bayraktarı, sakalı hafif, rengi sarı, küçük bir genç olacaktır." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 51)

Onun (Hz. Mehdi'nin) bayraktarı doğudan Temimi soyuna mensup bir genç olacaktır.
(El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 26 )

İlim Sahibidirler

"Özellikle bu vezirler her konuda gerçek manada arif kişiler olacaklardır.
(M. Arabi) (Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, s. 37, Köprü Yayınları)

Manen Destekleneceklerdir

"Bil ki, Mehdi çıktığı zaman bütün Müslüman havassı (ilim ve takvaca üstün olanlar) ve avamı (geneli) sevineceklerdir. Mehdi'nin İlahi olan yani manen desteklenen adamları olacaktır. Onun davetini ayakta tutacaklar ve ona yardım edip kendisini zafere kavuşturacaklardır. Ülkeye ait bütün ağır yükleri bunlar yüklenecekler. Allah'ın Mehdi'ye verdiği görevden ötürü ona destek olacaklardır."
(M. Arabi) (Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, s. 37, Köprü Yayınları)

"Onların cinslerinden olmayan bir koruyucuları olacaktır. Bu, Allah'a hiçbir vakit karşı da gelmiş değildir. Kendisi en saf ve samimi vezirlerinden olacaktır." (M. Arabi) (Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, s. 37, Köprü Yayınları)

Hz. Muaviye b. Kırra (ra)'dan rivayet edilmiştir:
Ümmetimden bir taife kıyamet kopuncaya kadar yardım görmekte devam eder. (Ramuz el Ehadis, 472)

Acemdirler (Arap Olmayan)

"Hz. Mehdi'nin yardımcıları Arap olmayacak, diğer milletlerden olacak." (Kıyamet Alametleri, s.187)

Üstün Ahlak Sahibidirler

Muhakkak ki onlar hidayet sancaklarıdır.
(Ramuz El Ehadis, 1/135)

Onlar Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasından, dedikodusundan korkmayan İslam ahalisidir.
(Süneni İbni Mace,10-259)

Hz. Ali'den bir rivayette şöyle belirtilmiştir:
"…onlarda Cenab-ı Hakk'ı gerçek manada bilen insanlar vardır ki onlar ahir zamanda Mehdi'nin yardımcısıdır". (Ebu Naim el-Kufi, Kitabü'l Fiten'de zikretmiştir.)

Allah'ın İzniyle Hiçbir Zaman Yenilgiye Uğramayacaklardır

"…Bu vezirlerin belirgin bir özelliği de kendilerinin hiçbir zaman hezimete uğramamalarıdır."
(M. Arabi) (Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, s. 37, Köprü Yayınları)

Nuaym'ın, Ebu Cafer'den rivayetine göre;
"Allah (cc) Mehdi'nin ordusunu ve yardımcılarını başarılı kılacaktır…"
(Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")

İnsanlar İçinde En Güvenilir Olanlardır

"Mehdi, vakti gelinceye dek gizlenecektir, vaad olunan vakti gelince de ortaya çıkacaktır. Onun güvendiği kimseleri yani vezirleriyse emin olanların en güvenceli olanlarıdır."
(M. Arabi) (Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, s. 37, Köprü Yayınları)

O'nun (Mehdi'nin) kumandaları, insanların en hayırlısıdırlar. (El-Kavlu'l Muntazar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar-49)

Gidene Üzülmez, Aralarına Katılana Sevinmezler

Hz. Muaviye b. Kırra (ra)'dan rivayet edilmiştir:
"…Kendilerini terk edenlerin ayrılmaları da onlara bir zarar vermez." (Ramuz el Ehadis, 472)

Muhammed b. Hanefi (ra)'dan rivayet edildi ki:
"…Bulutların semada toplandığı gibi, Allah onun etrafına bir kavim toplar. Onların kalblerini uzlaştırır. Onlar içlerinden şehit düşene üzülmez, kendilerine katılana da sevinmezler. Sayıları Bedir ashabı (313) kadardır. Evvelkiler onları geçmediği gibi, sonrakiler de onlara yetişemezler ve onların sayıları Talud ile nehri geçenler kadardır." (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman-57)

Allah Onları Gizlemiştir

"Allah, bir grup kimseyi ona vezir tayin etmiştir. Allah bu kimseleri gizlemiştir…"
(Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, M. Arabi s. 36, Köprü Yayınları)

"Allah (cc) Mehdi için bir cemaat yaratır. Onlar Allah tarafından saklıdırlar…" (Risaletül huruc ül mehdi... sf.129)

Sözlerine Sadık Olacaklardır

"…Bunlar öncü olan bazı ashab gibi önde hareket edeceklerdir. Tıpkı önde gelen sahabenin Allah'a verdikleri sözü yerine getirdikleri gibi, bunlar da aynen o sözlerini doğrulayıcı olacaklardır…"
(M. Arabi) (Hayrettin Gümüşel, Beklenen Mehdi, s. 37, Köprü Yayınları)

İbni Merdüye, tefsirinde İbni Abbas hadisini merfu olarak tahric etti. O şöyle dedi:
Ashabı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır. (Kitabul Burhan, VI. Bölüm)

İmam Ebu İshak Salebi Kuran tefsirinin Ehli Kehf Kıssasını anlatırken diyor ki:
Mehdi çıktığı zaman, Ehli Kehf'e gidip selam verince, Allah onları diriltecek ve Mehdi'nin yanında yerlerini alacaklardır. Daha sonra yattıkları yere dönüp kıyamete kadar da kalkmazlar. (Kitabul Burhan, VI. Bölüm)

İmam-ı Suyuti diyor ki:
Ashabı Kehf'in uykusunun bu zamana kadar tehirinin sebebi, Allah'ın onlara bir ihsanıdır. Çünkü onlar Mehdi'ye yardımcı olacak ve böylece ümmeti Muhammed'e dahil olma şerefi kazanacaklardır. (Celaleddin Suyuti'nin tasnifinden hadisler. Ahir Zaman Mehdisi'nin alametleri s. 59 kahraman neşriyat)

Gece İbadet ile Meşgul Olup, Gündüz Çalışacaklardır

Ebu Nuaym'ın, Ebu Ca'ferden rivayetine göre;
"Bu davet üzerine, Bedir Ashabı kadar olan 313 kişi, daha önce ittifak etmeden hemen o anda tevafuken ortaya çıkacaklar ve onlar, gece ibadet ile meşgul olup gündüz arslan kesilecekler."
( Mer'iy b. Yusuf b. Ebi bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar)

Ashab-ı Kehf Hz. Mehdi'nin Yardımcıları Arasına Katılacaktır

Hz. Huzeyfe (ra) dan rivayete göre;
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mehdi zuhur edinceye kadar ümmetim haşrolunmaz. Allah (cc) ona üç bin melek ile yardım edecektir… Ashab-ı Kehf de onunla beraber bulunup kendisinin yardımcılarından olacaklar."

SONUÇ

Hz. Mehdi, Allah'ın Peygamber Efendimiz (sav)'e 1400 yıl önce ahlakını, fiziksel özelliklerini, faaliyetlerini, hizmetlerini ve dünyada bırakacağı etkiyi bildirdiği ve kaderde takdir ettiği mübarek bir şahıs olacaktır. Bu özelliklerin taklit edilmesi, çaba harcanarak kazanılması kesinlikle mümkün olmadığı gibi, Hz. Mehdi'nin çalışmalarının durdurulması ya da çeşitli tevillerle reddedilmesi de Allah'ın izni ile mümkün değildir. Hz. Mehdi, Peygamberimiz (sav)'in de haber verdiği gibi tüm hizmetlerini yerine getirecek ve Allah'ın izniyle ahir zamanda ikinci kez yeryüzüne gelecek olan Hz. İsa ile birlikte Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaktır. Bu, Allah'ın belirlediği bir kaderdir. Kuran'da İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı şu şekilde müjdelenmektedir:

"Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. ÖYLE Kİ ONU (HAK DİN OLAN İSLAM'I) BÜTÜN DİNLERE KARŞI ÜSTÜN KILACAKTIR; müşrikler hoş görmese bile." (Saff Suresi, 9)

Allah'ın seçkin kullarından biri olan Hz. Mehdi, 1400 sene önce Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği gibi –Allah'ın izni ile- ahir zamanda Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim edecektir. Tek başına da olsa, kaderinde olan bu vazifesini muhakkak yerine getirecektir. Bu tebliği süresince ona yardımcılar kılınması ise Yüce Allah'ın bir lütuf ve nimetidir. Rabbimiz elçilerine desteğini, Kuran'da şu şekilde bildirmiştir:

"Siz ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir..." (Tevbe Suresi, 40)

Kaynak: http://www.kurandadua.com/html/makale2.htm

“Ahir zaman fitnesi”
10 Eylül 2013
Osman ASLAN

OsmanAslanİnsanlık tarihi, merkezinde Peygamberlerin bulunduğu Mutlak ATALAR Tarihi‘dir bir bakıma. Diğer yandan, İnsanlık Tarihi, Peygamberlerin mübarek dillerinden dökülen hikmetlerden süzüle süzüle -Mutlak olana nisbetle eksik- insanlığın tecrübelerinin damıtıldığı ATASÖZLERİ Tarihi‘dir de…

Hint illerinden Afrika çöllerine, Rus steplerinden Latin ülkelerine insanlık, yaşadığı, tecrübe ettiği hadise ve durumları nasılda canhıraş bir çaba ve ne büyük bir estetik zevkle kelamla zarflamış…

Hazret-i Ali‘nin “tecrübe fayda ile birlikte bir ilimdir” ölüçüsü, Ata Sözlerine bir ilim gözüyle bakılmasını ihtar ediyor.

Dikkatinizi çekerim; burada “ilim” hâline gelmiş tecrübe, -tabirimi mazur görünüz- öküz öküz birşeyleri yaşayıp tecrübe etmekten öte ve üstün bir keyfiyetle, yaşanan hadise veya durum üzerine düşünmek ve derinden hissederek sindirebilmektir.

Ha!

Yaşanan, tefekkür edilen ve derinden hissedilerek sindirilen bir tecrübenin bir cümlecik ile ifâde edilebilmesi, sonraki nesillere bir reçete gibi sunulması, o şeye gerçek bir tecrübe haysiyetini kazandırıveriyor.

Dedik ya; sadece bizim coğrafyamız değil, bütün insanlığın tecrübelerinden süzülerek gelen ATASÖZLERİ…

**

Bütün milletlerin Atasözleri hakkında derinden bir merak kapladı beni son aylarda… Bu merakıma sebep olan problem şuydu:

İçinde yaşadığımız sosyal ve siyasî şartları ifâde edebilecek herhangi bir Atasözü var mı?

Bu, aynı zamanda “bizim yaşadıklarımızı, geçmiş herhangi bir toplumun yaşayıp yaşamadığını sorgulamak” anlamına geliyordu.

Bu soruya, belki koca Atasözleri külliyatlarını okumama rağmen bir cevap bulamadım!

Hani Peygamber Efendimiz’in “Ahir Zaman Fitnesi” ifâdesi olmasa ve bütün ashabının Ahir Zaman Fitnesi’nden ne denli korktuklarını okumuş olmasam, belki pişkin pişkin birkaç atasözünü, içinde bulunduğumuz zamanda yaşadıklarımıza yakıştırabilirdim.

Ancak, olmuyor! Hiçbir Atasözü, hiçbir yaşanmış tecrübe içinde bulunduğumuz çağın kötülükleri hakkında bize fikir veremiyor…

Öylesi bir zamandayız.

Düşünün; bir Başbakanımız var başımızda… 2002 seçimleri öncesinde kullandığı en büyük argümanı şu olan bir Başbakan: “Komşumuzda yangın varken, bu yangını seyredemeyiz! Bu yangını söndüreceğiz!”

Her meydan, her sokak, her ziyaret ve her programda istisnasız kullandığı bir ifâdedir bu, sayın Başbakan’ın…

Şu İslâm ölçüsünü de kullanmıştı 2002 seçimleri öncesinde: “Komşu hakkı, Allah hakkıdır!”

Komşu’dan kasıt Irak’tı… Ve dış politikada yürüteceğinin sözünü verdiği bu ifadelerin, daha seçildiği haftalardaki girişimleriyle, ardından bir iki ay sonraki 1 Mart Tezkeresi‘ndeki tavrıyla ırzına geçildiğine şahit olduk.

Ne denebilirdi ki?

“Batı çok güçlü, hele biraz zaman geçsin“di… “Bir bildikleri var“dı… “Eğer tezkereye hayır derse, batıcı güçler ülkeyi karıştırır, onu darbeyle indirir“di… filan, fasarya…

Ne oldu?

Irak’ta, -kendisine emsal olarak göstermekten zevk aldığı Özal’lı dış politikadan beri- 2 milyonu çocuk, 5 milyon Müslüman katledildi!

08 Eylül 2013

Şu oldu, bu oldu… Muktedirliğini idrak ettikçe pervasızlaşan hükümete bir “dış politika uzmanı” eklendi. Mottosu şuydu: “Komşularla sıfır sorun!”

İleri görüşlüler hep bir ağızdan şöyle dedi: “Öyleyse eyvah!“…

Eyvah ki ne eyvah!

Süreç içinde bu “stratejik derinlik“tenten çıkan şey, coğrafyamız içinde Batı lehine bir “stratejik tiyatro” oldu…

Bu satırları henüz yazarken, yazıyı bağlayacakken yaşanan iki gelişme:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Komşumuzda yangın vatken buna seyirci kalamayız” dedi…

ABD Savunma Bakanı C. Hagel, Dışişleri Bakanı J. Kery ile birlikte ABD Kongresi Senato Dışilişkiler Komitesi’nde gerçekleşen oturumda Senato üyelerine aynen şöyle dedi: “Bölgedeki yakın müttefiklerimiz olan İsrail ve Türkiye, Başkan Obama’nın Suriye ile ilgili alacağı kararların arkasında durma sözü verdiler!“… Tabiî başta Sayın Başbakan’ın kontrollü “Batı karşıtı” söylemlerinin medyada pompalandığı bugünlerde, bu cümleler de ne haber oldu ne gündeme geldi.

Bu FİTNE üzerinde durmaya devam edeceğiz!

http://www.dunyatime.com/?p=878

MEHDİ HAKKINDA İSLÂM ÂLİMLERİNİN GÖRÜŞLERİ

ABDÜLKADİR GEYLÂNİ HAZRETLERİ

Seyyid Abdülkadir Geylâni Hazretleri H z. Mehdi (A.S) için, “Feth’ur-Rabbani” adlı eserinin 60. meclis’inde şöyle beyan buyuruyorlar:

“Kim ki bu hâle erer ise, artık Azîz ve Celil olan Allah’ın kapısından onu hiçbir engel alıkoyamaz. Bayrağı indirilemez. Askeri mağlup edilemez. Hakk’ı haykıran sesi susturulamaz. Tevhid kılıcı için bir hudud çizilemez. İhlâs adımları yürümekle yorulmaz. Hiçbir iş ona güç gelmez. Hiçbir kapı, önünde kapalı durmaz, açılınca da kapanmaz. Bütün kapalı kapıların kanatları uçuşur, bütün yönler açılır. O Hakk Tealâ’nın huzuruna varıncaya kadar, hiç kimse onu durdurmaya güç yetiremez. Rabbinin huzuruna vardığı an, O da ona lütfeder, ikramlarda bulunur. Onu kendi hücresinde uyutur. Lütuf ve fazlından yedirir, ülfet badesinden içirir. Bunları bulduktan sonra, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatırına gelmeyen harikulâdelikleri görür.”

“Hakk Tealâ’nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük insan halk arasına tekrar katılır. Sebebi; onlara hidayet yolunu göstermesi, ebedî mülk sahibi kılmasıdır. Çünkü o kul, sonsuz manevî bir mülke sahiptir. Ulaşmış olduğu mertebelerin bereketiyle diğer insanlara feyz saçar, rehberlik ve hidayet öncülüğü eder. O öyle bir kuldur ki, Hakk’a vasıl olmuş, O’nu görmüş ve masiva denen Hakk’ın Zat’ından gayrı şeyleri bilmiştir. Artık işi halkla uğraşmaktır. Yerine göre halkın tepesine bir tokmak olur. Hakk olanla batıl olanı birbirinden ayırt eder. Onları Azîz ve Celil olan Allah’ın katına göndermek için bir elçi, birkılavuz olur. Bu zâta melekût âleminde “Azîm” yani; “büyük” ismi verilir. Bütün halk onun kalbinin ayakları altında durur ve onun gölgesinde gölgelenir. Bu halleri işitip heyecana kapılma…”

İMAM-I RABBANÎ HAZRETLERİ

“Öyle makamlar da vardır ki; cezbe ve sülûk oraya yanaşamaz. Bu son makamlar çok yüksek, pek kıymetlidir. Bu makam Ashab-ı kiramdan sonra, Hz. Mehdi’de görünecektir. Tasavvuf büyüklerinden pek az kimse, bu makamdan haber vermiştir. Bu makamın ilmlerinden, ma'rifetlerinden söyleyen ise yok gibidir. Bu makam, Allahû Tealâ’nın öyle büyük bir ni’metidir ki; dilediği, seçtiği bahtiyarlara nasîb olur. Ashâb-ı kirâm (aleyhimürrıdvân) bu pek yüksek mertebeye, daha ilk sohbette ayak basardı ve zamanla bu mertebelerde yükselirlerdi.” (1. cilt, 32. Mektup)

“...Peygamberimiz (S.A.V)’in haber verdiği Hz. Mehdi, velâyetin en yüksek derecesinde olacağına göre, o da bu yoldan yetişmiş ve bu yolu tamamlamış ve düzeltmiş olacaktır.” (1. cilt, 251. Mektup)

“...İnşaallah tam bir şekilde Mehdi (A.S) da zuhur edecektir. Bu makamdan haber veren tabakat meşayihi azaldı... O makamın ilimlerinden ve maarifinden kelâm şöyle dursun. İşbu makam, şu âyet-i kerimede mânâsını güzel bulur: “Bu, Allah'ın fazlıdır; dilediğine verir. Allah, büyük fazlın sahibidir." (Cuma Suresi, 4) (Mektubat-ı Rabbani, c. 1, Mektup 32, s. 125)

“Gelmesi vaad olunan Mehdi'nin dahi rabbı (terbiyesine gelen) ilim sıfatıdır. Hazret-i Ali gibi, İsa ile münasebeti vardır. Hazret-i İsa'nın kademi Hazret-i Ali'nin başında olup bir kademi dahi Hazreti Mehdi'nin başındadır.

“...Geleceği vaad edilen Mehdi, velâyetin ekmeliyetini alacaktır. Bu Tarikat-ı Aliyye üzerine gelecek ve bu Silsile-i Aliyye’i tamam ve tekmil edecektir. Nisbet-i Aliyye’nin altında bulunmaktadır. ("Mektubat-ı Rabbani", c. 1, 251. Mektup, s. 550, 554)

“Sonra gelenlere nasıl bu hükmü yürüyebilir ki: Onlar arasında Mehdi (A.S) vardır. Resulullah (S.A.V) Efendimiz, onun kudumünü ve vücudunu müjdelemiş; şöyle buyurmuştur: “O, Allah'ın halifesidir." ("Mektubat-ı Rabbani", c. 1, s. 814)

“İşittiğimize göre, Hz. Mehdi, hükümet sürdüğü zaman, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid’at işlemeğe alışmış olan Medine’deki âlim, bid’atı güzel saydığı ve ibadet olarak yaptığı için, Hz. Mehdi'nin emirlerine şaşarak (Bu adam, bizim dînimizi yok etti ve milletimizi öldürdü.) diyecektir. (1. cilt, 255. Mektup)

MUHYİDDİN-İ ARABÎ HAZRETLERİ

“Muhakkak ki, yeryüzü zulüm ve haksızlık ile dolduğu sırada Allah'ın halifesi kıyam edecek, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak... Genel kazancı, halk arasında eşit olarak paylaştıracak, halka adaletle hükmedecek ve anlaşmazlıklarda hakemlik edecek... Allah onun işini bir gecede düzene koyacak, zafer hep onun önünde yürüyecek...

Ayağını Peygamber’in ayağının yerine koyacak (O’nun izinde yürüyecek) ve hiçbir zaman sapmayacak... Dağınık dînleri (batıl inançları) ortadan kaldırıp, sadece hak dîni hâkim kılacak..." (18)

“Bilin ki, Mehdi mutlaka çıkacaktır. Ancak yeryüzü zulüm ve işkence ile dolmadıkça çıkmayacaktır. İşte o da böyle bir zamanda çıkacak, dünyayı doğruluk ve adalet ile dolduracaktır. Hatta dünyada tek bir gün kalsa, Allah o günü uzatacak, ta ki o halife gelsin.”

“Mehdi (A.S), malı eşit surette dağıtacak, vatandaşları arasında adalet ile muamelede bulunacaktır. Mehdi, dînin fetret geçirdiği bir dönemde ortaya çıkacak... Adam cahil, korkak ve pinti olarak akşamlayacak, fakat âlim, cesur ve cömert olarak sabahlayacaktır. Huzur ve mutluluk onunla yürüyecek.”

“Resûlullah'ın izinden yürüyecektir. Onun adına hiçbir melik hata etmez. Görmediği şekilde onu doğrultur. Her görevi üzerine alır ve zayıfa, düşküne yardım eder. Musibete uğrayanlara yardımcı olur. Dediğini yapar, yaptığını da söyler, şahid olacağı şeyi de bilir.”

“Allah kendisini bir gecede ıslâh eder.”

“Hz. Mehdi, dîni ayakta dimdik durduracak, eski hüviyetine kavuşturacaktır. İslâm'a yeniden ruh üfleyecek, zelil hale geldikten sonra onunla İslâm'ı eski güçlü haline sokacaktır.”

“O, İslâm öldükten sonra İslâm’ı tekrar diriltecektir. Dîn, onun vasıtasıyla eski hüviyetini kazanacaktır.”

“Onun döneminde dîn tamamen rey'den arınmış olarak eski hüviyetini kazanacaktır. Vereceği birçok hükümlerde ulemanın mezheplerine muhalefet edecektir. Bundan dolayı ondan uzak duracaklardır. Zira zanlarına göre, gerçekten Allah’ın imamlarından sonra bir müctehid bırakmadığını kabulleneceklerdir…”

“Allah, bir grup kimseyi ona vezir tayin etmiştir. Özellikle bu vezirler her konuda gerçek mânâda ârif kişiler olacaklardır. Şehri kılıçsız ve silah kullanmaksızın fethedeceklerdir. İşte bu doğrunun ta kendisidir ki zaferle kardeştir.”
Kaynak: Gaybi Haberler

Bir Karakter Analizi; Süfyan
Harun Ünal
17 DECEMBER 2014



Çok iddaalı bir başlık olduğunu biliyorum. İddalı konuları o konuda ihtisas yapmış, kendini ispatlamış insanların bahsedebileceğinide. Bu sebeple kendimden bir şey katmadan geçmiş yüzyıla ve günümüze ışık tutan Üstad Bediüzzaman’ın cümlelerine yer vereceğim. Yani, Risale-i Nur’dan 5. Şua “Deccal ve Süfyan” bahsi…

Bir çoğunuz okumuştur veya duymuştur Risale-i Nur Küllüyatını. Duymayanımız da, bazılarının siyasi propaganda olarak kullandığı, miting meydanlarında salladığı dönemden hatırlarlar Risaleleri… Demek ki, elline alıp meydanlarda sallamadan açıp okumak lazımmış. Belki “kimlerden” de bahsetmiştir… Sözü uzatmadan Bediüzzaman Hazretlerine verilim. Sadece bazı kısımları kolay anlaşılması için “sadeleştirilmiştir”…

1- Rivayet’de var ki “Ahirzaman’da gelecek olan Süfyan’ın eli delinecek”
Tevili: Dünyevi zevk ve lezzetler için gayet “israf” ile elinde mal durmaz, israf eder. Süfyan israfı teşvik etmekle, şiddetli bir hırs ve doyumsuzluk uyandırarak insanların zayıf damarından tutup kendine çeker. İsraf eden ona esir olur, onun damına düşer…

2- “Süfyan büyük bir alim olacak, ilim ile dalalete düşecek. Ve çok ALİM’ler ona tabi olacak”
Tevili: Başka padişahlar gibi kuvveti, kudreti, aşireti, kabilesi, cesaret ve servet gibi imkanları olmadığı halde, zekası ve siyasi ilmiyle o mevkiyi kazanır ve aklıyla çok “alimlerin” akıllarını zapteder, etrafında kendine “fetvacı” yapar, itaat ettirir. Çok “hocaları”, kendine tarafdar eder ve din dersinden oluşan okulları (imam hatip, ilahiyat vs.) rehber edip umuma (halkın tamamına) yayılmasına şiddetle çalışır.

3- “Deccal’ın birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür”
Tevili: Hem büyük Deccal’ın, hem İslam Deccalı’nın (Süfyan) keyfi idare edeceği “üç dönem” olacak. Birinci gün yani birinci dönem hükümetinde öyle büyük icraatlar yapar ki, üç yüz senede yapılamaz. İkinci dönemi, bir senede otuz senede yapılamayan işleri yapar. Üçüncü dönemi, bir senede yaptıkları işler on senede yapılamaz. Dördüncü günü (dönemi) “adileşir”, birşey yapmaz, yalnız durumu muhafaza etmeye çalışır.

4- “Deccal çıktığı gün bütün dünya işitir ve kırk günde bütün dünyayı gezer ve harikulade bir eşeği vardır”
Tevili: Deccal zamanında haberleşme o kadar gelişecek ki bir hadise bir günde dünyaya duyurulacak, ve Süfyan’ın gezmesi her yeri fethetmek için değil “fitne” uyandırmak içindir. Onun eşeği dehşetli bir otomobil veya “tayyare” (uçak) dır…

5- Süfyan, İslamiyet”in bir kısım kurallarını nefis ve şeytanın oyunlarıyla kaldırmaya çalışarak, hürmet ve merhameti ortadan kaldırarak anarşiliğe sebep olur. O vakit o insanlar “şiddetli” bir kuvvetden başka zapt edilemezler.

6- İslam Devleti’nin başına geçecek olan Süfyan; gayet başarılı, dahi, aktif, gösterişi sevmeyen ve şahsi olan şan ve şerefe önem vermeyen bir Sadrazam ve cesur, metin, şöhrete tenezzül etmeyen bir topluluk bulur ve onların yapmış olduğu fevkalade ve dahiyane icraatları şahsına verir öyle gösterir..

7- Efendimiz (s.a.v.), Yahudi çocuklarının içinden birini gösterir ve onun (Süfyan’ın) sureti der. Hz. Ömer (r.a) öyle ise ben onu öldüreceğim. Ferman etti: “eğer bu Süfyan ise sen öldüremezsin, eğer o olmazsa, suretiyle öldürülemez. Bu da Süfyan’ın Hz. Ömer (r,a.) çok beğendiği ve takdir ettiği, ondan çokça övgüyle bahsedeceğine işarettir.

8- İslam Deccal’ı Horasan’da zuhur edecek denilmiş. Türkler’in o zamanda Horasan tarafında bulunduğundan o zamanki vatanı zikredilmiş. Süfyan onların (Türklerin) içinden çıkacak…
Tevili; Yedi yüz sene İslamiyet ve Kur’an’ın bayraktarlığını yapan Türk milletini ve Türkçülüğü, çoklukla da İslamiyetin bir kısım şartlarını kullanmaya çalışır. Fakat muvaffak olamaz, geri çekilir.

Ve;

“Kahraman ordu, dizginlerini onun elinden kurtarıyor” diye rivayetlerden anlaşılıyor ki, bilemeyiz kimdir ancak bu vasıflar birine çok yakışıyor. Acaba “SADELEŞTİRMEYE” bu önemli bilgiler anlaşılmasın diye mi karşı çıkılıyor!..

Vesselam!..

Kaynak: http://gundemdesifre.net/2014/12/16/sufyan/

2016 itibariyle kıyamet alametleri
Hüseyin Akın
04.10.2016

Kıyametin ne zaman kopacağını elbette sadece Allah bilir. Kaza geliyorum demez, ama kader bir takım sinyallerle “geliyorum” der. İnsanın dünyaya gelişi ile birlikte kıyamet saati de işlemeye başlamıştır. Doğduktan sonra “doğmak” kadar önemli ikinci aşama ölümdür. Ölüm insanın dünya üzerindeki izini son nefesine kadar takip eder. İnsan sağına soluna, önüne arkasına dikkatlice baktığında bir sona doğru yaklaştığını anlamakta zorluk çekmez. Tabi en zor olanıdır bu: Hayatın ölümün kontrolüne geçmesi karşısında sakin olabilmek. Klasik din kitaplarında eksik olmayan bir malumattır kıyamet alametleri. Zaman geçtikçe yeni yeni maddeler eklenir bu alametlere. Sorun değil, varsın olsun. Lakin bu alametlerin dilini bari çözelim, gelince bizim de haberimiz olsun. Üşenmedim ve kıyamet alametlerinin günümüze seslenen taraflarını güncelleyerek maddeleştirdim. Herhalde iki üç madde de muhayyilemizden neşet etmiş olsa kıyamet kopmuş olmaz. İşte yaklaşanın yaklaşmakta olduğunu en anlaşılır dille ifade eden kıyametin içimizden kopan alametleri:
* İnsan insandan uzaklaşıp eşyaya ve nesneye yaklaşmıştır. Nesnelerin diline kulak kabartan insan, kendi dilini unutmuş, yani bir nevi yutmuştur.
* İnsan insanın yurdu değil kurdudur. Düşman olarak insana kendisi yeterlidir artık.
* Din dünyaya hizmet eder hale gelmiştir. Dünyanın dinle bir ilişkisi kalmamıştır. Seküler insanın ahreti başardıktan sonra yerleşeceği yerdir.
* Hırsızlar emek, yalancılar doğruluk, cimriler cömertlik nutukları atmakta, iyi insanların biniti olan iyi atlar yanlış insanların eline geçmektedir.
* Binalar zinaları sollamıştır. Çok katlı binalar ve gökdelenler insanın kutsalla ilişkisini sabote etmektedir. Fuhuş (aşırılık) önce çimentoda, demirde, kumda ve çakılda başlamıştır.
* İslami kavramların hafızası ile oynanmıştır. Himmet, hizmet, hikmet, ülfet, ihlas, bereket, cihat..gibi kavramların içi boşaltılmış, plastik sözcüklere dönüşmüştür. Bu sözcükler ne yazık ki şimdi kimseyi hiçbir yere taşımıyor.
* Ehliyet ve emanet adalet kavramıyla birlikte enkaza yuvarlanmıştır. Herkes bir dayı, bir akraba, bir tanıdık peşinde makam-mevki ve iş kovalamaktadır. Bu koşuya yanaşmayan gerçek ehliyet ve liyakat sahipleri yok hükmündedir.
* Tasavvuf ehli ter-i dünya aşamasını çoktan ıskaladı ve terk-i ukba mertebesinden medet ummaktadır.
* İslam hızla yaşanan bir şey olmaktan çıkıp konuşulan bir şeye dönüşmektedir.
* Afrika’da su kuyusu açma gayreti güdenlerin yanı başında bir bardak suya hasret komşusuna su verme konusunda harekete geçmemesi çok olağan kabul edilmektedir.
* Hayat sürmenin gayesi çoluk çocuğuna güzel hayat yaşatmak idealiyle eşitlenmiştir.
* Müslüman öncüler bankalarla kanka olmuşlardır.
* İçki içmediği halde sonuçları itibariyle içki içmiş sersemlik ve sarhoşluğunda yaşayan müminlerin sayısı hızla artmaktadır.
* Siyaset hakikatin önünü kesip her defasında cebirle haraç istemektedir.
* Müslümanların gücü ancak Müslümanlara yetmektedir. Herkes birbirinin kervanını yağmalamaktadır.
* Ulaşılamayan ve uzanılamayan şeylerin kutsallığı bitmiş, özel kişiler için ibaheler dönemi başlamıştır.
* Müslümanlar sınıfsız toplum kavramından fena halde ürker hale gelmişlerdir. Beyaz Müslüman, esmer Müslüman tasnifi yaygınlaşacağa benzemektedir.
* Eti ile Ülker arasına sıkışmış, kraker kırılganlığında bir inancın yalpalayan insanlarıyız.
* Zekâtsızlıklarını üst üste umrelerle, şefkatsizliklerini güvercinlere yem atarak gidermeye çalışan iki dünyayı da para ile satın almaya kalkan varsıllar kıyılarımıza vurmuştur.
* Kâbe yerindedir, ama kıblemiz şaşmıştır.

Kaynak: Millî gazete
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Ekm 04, 2016 8:54 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Arl 17, 2014 9:38 pm    Mesaj konusu: “Suriye İşi” Hem Çok Karışık, Hem De Çok Riskli -9- Alıntıyla Cevap Gönder

“Suriye İşi” Hem Çok Karışık, Hem De Çok Riskli -9-
Murad Salih
10.10.2011



Getiriyor ama bu yazının konusu o değil…

Biz bu konuya niçin girdik?

Çünkü “Suriye işi” Süfyan’ın tanınması, açığa çıkması ve açıklanması ile çok bağlantılı bir iş…

***

Önce Deccal ile Süfyan’ı birbirinden kesinlikle ayırmak gerekiyor. Çünkü bu iki kötülük kaynağı, yaptıkları kötülükler birbirlerine çok benzediği için sıklıkla karıştırılıyor:

[SEKİZİNCİ MES’ELE: Rivayetler, Deccal’ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş.

لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّهُ Bunun bir te’vili şudur ki: İslâmların Deccal’ı ayrıdır. Hattâ bir kısım ehl-i tahkik İmam-ı Ali’nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal’ı Süfyan’dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal’ı ayrıdır.] (36)

İslam’ın deccalı Süfyan müslümanların içinden çıkacak fakat, irtidat ederek Kâfir olacak; ama küfrünü gizleyerek müslümanları aldatarak fitnesini yaygınlaştıracak.

[Bir rivayette, “İslâm Deccalı Horasan taraflarından zuhur edecek” denilmiş. (Kenzü’l-Ummal, 11:261,301; Şerü’s-Sünne, Begavi, 7:326).
(Gaybı ancak Allah bilir.) Bunun bir tevili şudur ki: Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivayet zamanında Horasan taraflarında bulunup daha Anadolu’yu vatan yapmadığından, o zamandaki meskenini zikretmekle Süfyanî Deccal onların içinde zuhur edeceğine işaret eder.] (37)

Said Nursî hazretleri yukarıdaki iktibasta Süfyan’ın Türklerin içinden zuhur edeceğini söyle miyor mu?

Evet…

Pekiyi…

Bir de şu Hadis-i Şerif’e bakalım:

[- Naitn b. Hammad, Kâab’cian tahric elti, O şöyle dedi:
“Beni Abbas’ın değirmeni döndüğü zaman, bayrak sahipleri atlarını Şam’da zeytin ağaçlarına bağladığı zaman ve bu ordu ile Allah’ın,” Esheb ve ailesini” yok ettiği zaman, onlardan kaçacak ve saklanacak kimsenin kalmadığı zaman… Caferiler ve Abbasiler düştüğünde, “Ciğer yiyen oğullarının ” (Süfyaninin) Şam minberine oturduğunda Berten kavmi de Şam’a geldiği zaman, işte bu Mehdi’nin çıkış alâmetidir.”] (38)

[“Hadisi şerif. (..) “Süfyan askerleri, Şam bölgesinde zeytin ağaçlarının dibine atlarını bağlamadıkça, atlarını bağlayıp dinlendirmedikçe (..)”
Ben Şam’a gittim. Bu Hadis-i Şerif’i okuduğumda Antakya’da, Hatay’da zeytin ağacının olduğunu bilmiyordum, gerçekten bilmiyordum. Oralara gidince aaa bi baktım, ben zeytini birtek ege bölgesinde var zannediyorduk. Aaa, ordada zeytin ağaçları var. Biz Şam’a kadar gittik aaa baktım taze taze o Şam yolundan, Dimeşk yolunda zeytin ağaçları dikmişler. Eyvah dedim ya, hadisi şerif nasıl tecelli ediyor. Süfyan orduları, (..), o bölgeye gelip yerleşmedikçe, oturmadıkça, o ordular o zaman için at, ordunun silahı, ordunun bineği, o ordular oraya yerleşmedikçe (..)”] (39)

Allah Resûlü, “Sizleri benden sonra çıkacak yedi fitneden sakındırırım” buyururken, “Şam’ın merkezinde zuhur edecek” Süfyanî fitneyi de bunlar arasında saymıştır.(40)

Şimdi ne oldu?

Süfyan Müslümanların içinden ve Türkler arasından (Türkiye!den) çıkacak…

Fitnesini müslümanları altadarak yaygınlaştıracak…

Çünkü müslümanların içinden çıktığı halde dininden dönüp kâfir (mürted) olacak ama bunu gizleyecek; işini münafıkane görecek…

Belki de, asıl yüzünü ordularını oraya gönderip yakıp yıkarak işgal ettikten sonra, “Şam’ın merkezi”nde gösterecek…

( Bilad-ı) Şam’ın kadim (en eski) merkezi neresi?

Dımaşk, yani bugünkü Suriye’nin başkenti Şam…

Ve büyük ihtimalle…

Suriye’ye (Bilad-ı Şam’ın merkezine) hangi müslüman ülke ordularını işgal için sokarsa…

O ülkenin devlet veya hükümet başkanı Allah Resulü’nün 1400 küsur yıl önceden ümmetini fitnesinden sakınmaya davet ettiği Süfyan olacaktır…

Yarına kimin sağ çıkacağını bugünden bilemeyeceğimize göre; Süfyan’ın adını bugünden teleffuz etmemiz de mümkün değildir…

Ancak bu tablo bugünden o güne (Süfyan’ın ordularının Şam’a giriş gününe) kadar değişmezse; Süfyan’ın kim olabileceği aşağı yukarı belli olmuş durumdadır.

Ogüne kadar Müslümanları müslüman görünerek aldatmayı başaran ve fitnesini sinsice yaygınlaştıran Süfyan’ın gerçek yüzü “Şam’ın merkezi”nde ortaya çıktığında, onun peşinden koyunlar gibi giden müslümanların, hali ne olacak onu bilemem…

İşte “Suriye işi” bu yüzden hem çok karışık hem de çok riskli…

Bu yazdıklarımızın Süfyan’a bir tesiri olmasını elbette beklemiyoruz…

O misyonunu vakti geldiğinde “gururla” ifa edecektir…

İkazımız Süfyan’ı Müslüman zannederek onun peşinden gidecek müslümanlaradır:

Bu “Suriye işi” hayırlı bir iş değil…

Suriye’ye kim haçlı çıkarlarını korumak için ordu gönderiyorsa o gidiş hayırlı bir gidiş değildir…

Kendizi, evlâtlarınızı, yakınlarınızı, sevdiklerinizi Süfyan’dan ve Süfyan’ın ordularından uzak tutmaya çalışınız…

“Görelim Mevlâm neyler…”

Dipnotlar:

32-) Maidet-ül Kur’an sh: 27. ( Bediüzzaman Hazretlerinin bir talebesi olan Ahmed Feyzi’nin yazıp Üstad’a verdiği bir risaleciği olan Maidet-ül Kur’an’ı, Said Nursi hazretleri bizzat tashih edip Tılsımlar Mecmuasının sonuna dahil etmiştir. Fakat sonra zamanın nezaketi vs. durumlardan ve maslahata binaen o devrede çıkarılmıştır. Fakat o risale Risale-i Nur Külliyatının neşredilmeyen kısımlarına kabul edilmiştir. Yani muhteviyatı Bediüzzaman Hazretlerinin tasdikinden geçmiştir.)

33- Bediüzzaman said Nursi, Şualar sh: 593.

34- “İslam memleketindeki dini kusurlar, gayretullaha daha çok dokunuyor. Yani İslam Deccalı’nın tahribatı ehemmiyete alınmalıdır. Sadece Büyük Deccal’ın insanlık dünyasında yaptığı inkarı Uluhiyyet (ateizm) ve komünizim gibi dinsizlik cereyanlarına hassas olup, İslam Deccalı’nın sinsice ve münafıkane yaptığı tahribatlar çeşitli mülahazalarla nazara alınmazsa hakiki hizmet yapılmamış olur. Hatta Süfyaniyetin devamına sebebiyet verilmiş olur.” Bkz: http://www.ittihad.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=321&Itemid=30

35- Bu konuda son devir Ehl-i Sünnet alimlerinden Ebubekir Sifil’in görüşü şöyledir:

[Said Nursi merhumun, hadislerde haber verilen “ahir zaman mehdisi” olduğu kim(ler) tarafından ileri sürülüyorsa, esasen bu müddeanın delilini de onların getirmesi gerekir; doğrusu budur.
Ancak yukarıdaki sorunun muhatabı olarak benim söyleyebileceğim şudur: Gerek Mehdi’nin, zuhurunu haber veren hadislerde mezkûr özellikleri, gerekse Said Nursi merhumun eserlerinde müteaddit yerlerde Mehdi hakkında söyledikleri göz önünde bulundurulduğunda, onun “ahir zaman mehdisi” olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir.
Her şeyden önce ilgili rivayetlerde Mehdi’nin zuhur edeceği ortam oldukça net biçimde tasvir edilmiştir. Söz konusu tasvirlerden anlaşılan odur ki, Mehdi’nin zuhur edeceği zaman diliminde ve sonrasında dünyada küresel bir kargaşa olacaktır. Said Nursi merhumun Mehdi olduğunu söyleyenler ise lokal bir durumu ve onun aktörlerini çeşitli zorlama tevil ve benzetmelerle –deyim yerindeyse– “anlam genişlemesine uğratarak” rivayetlerle mutabık hale getirmeye çalışmaktadırlar.
İkinci olarak –yukarıda da söylediğim gibi– “ahir zaman mehdisi”nin hadislerde bildirilen kişisel özellikleri ile Said Nursi merhumun özellikleri birbirine uymamaktadır. Mehdi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in soyundan gelecek ve –tıpkı Hz. Peygamber (s.a.v) gibi– babasının ismi Abdullah, kendi ismi ise Muhammed olacaktır. Ayrıca Mehdi, İslam ordusunun başında fiilen savaşacaktır. Onun döneminde Hz. İsa (a.s) nüzul edecek ve Deccal zuhur edecektir.
Bunların hiç birinin Said Nursi merhum için söylenemeyeceği açık olduğu gibi, merhumun, Mehdi konusunu işlediği yerlerde söyledikleri de, bu sıfatın kendisi hakkında kullanılmasına imkân verir nitelikte değildir. Konu hakkında kelam ettiği hemen her yerde hep üçüncü şahıs kipiyle konuşmuş, “şöyle olacak, böyle gidecek…” tarzında ifadeler kullanmıştır.
Bütün bunlardan daha önemlisi, merhum henüz hayattayken –tabii ki muhalifleri tarafından– “mehdilik” iddiasında bulunmakla suçlanmıştır. Acaba Said Nursi merhumun bu suçlama hakkındaki tavrı ne olmuştur?
“Şualar”ın “Ondördüncü şua” kısmında yer alan ifadelerini birlikte okuyalım:
“İddianamede benim hakkımda dört esas var.
“Birinci esas: Güya bende tefahur ve hodfuruşluk var ve kendimi müceddit biliyorum.
“Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. Hem mehdîlik isnadını hiç kabul etmediğime bütün kardeşlerim şehadet ederler. Hattâ Denizli’deki ehl-i vukuf “Eğer Said mehdîliğini ortaya atsa bütün şakirtleri kabul edecek” dediklerine mukabil, Said, itiraznamesinde demiş ki: “Ben Seyyid değilim. Mehdi Seyyid olacak” diye onları reddetmiş…”
Keza “Tarihçe-i Hayat”ın “Afyon Hayatı” kısmında da şöyle demiştir:
“Bazı emarelerle bildim ki, gizli düşmanlarımız, Nurların kıymetini düşürmek fikriyle, siyaset mânâsını hatırlatan Mehdilik dâvâsını tevehhüm ile, güya Nurlar buna bir âlettir diye, çok asılsız bahaneleri araştırıyorlar. Belki benim şahsıma karşı bu işkenceler, bu evhamlarından ileri geliyor. Ben, o gizli zâlim düşmanlara ve onları aleyhimizde dinleyenlere derim: Hâşâ, sümme hâşâ! Hiçbir vakit böyle haddimden tecavüz edip iman hakikatlarını şahsiyetime bir makam-ı şan ü şeref kazandırmaya âlet etmediğime bu yetmiş beş, hususan otuz senelik hayatım ve yüz otuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaşlık eden binler zâtlar şehadet ederler…”
Konu hakkında ayrıca “Ondördüncü şua”nın yukarıda naklettiğim kısım dışında birçok yerine ve “Kastamonu Lahikası”, 73. ve 118. mektuplara da bakılabilir.]
Bkz: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=204

36-) Bediüzzaman said Nursi, Şualar, 5. Şua, ÜÇÜNCÜ KÜÇÜK MESELE.

37- Age., SEKİZİNCİ MES’ELE.

38- CELÂLEDDİN SUYUTI’NİN TASNİFİNDEN HADİSLER AHIR ZAMÂN MEHDİSİNİN ALAMETLERİ sh:41

39-) Bu bölüm, Mevlevî dergahı şeyhlerinden Bayındırlı Hacı Mustafa ÖZBAĞ efendinin, 02 Haziran 2007 ile 11 Ağustos 2007 tarihleri arasında Karabaş-i Veli Tekkesinde cumartesi akşamları yapmış olduğu sohbetlerden derlenen konuşma metinlerinden iktibas edilmiştir.

Sohbetin bu hadis-i Şerif’le ilgili bir başka bölümü de şöyledir:

[Enteresan hadis: “Ben-i Abbas’ın değirmeni döndüğü zaman, bayrak sahipleri atlarını”, hadisleri yi dinleyin, bu hadisleri açıklıcaz tekrar yerli yerine koycaz, “bayrak sahipleri atlarını Şam’da zeytin ağaçlarının arasında bağladığı zaman ve bu ordu ile Allah’ın ezhep ve ailesini yok ettiği zaman, onlardan kaçacak, saklanacak kimsenin kalmadığı zaman, Caferiler ve Abbasiler düştüğünde ciğer yiyen oğulların, yani süfyanın Şam minberine oturduğunda berberi kavmi de Şam’a geldiği zaman işte bu Mehdi’nin çıkış alametidir”. Hadis Naim bin Kabban Hammad nakletmiş. Şimdi tekrar, tek tek, madde madde iyi dinleyin. Madde madde yorumlucaz.

Ben-i Abbas değirmeni döndüğü zaman: Hz. Abbas Mekke’den Medine’ye hicret etmedi. Mekke’deki işi faizle iştigal etmekti, yani para satardı ve Resulullah sallallahu aleyhi ve selem hazretleri, onun Mekke’de para satmasını, faizcilik yapmasını men etmedi. Ne zaman Mekke fetholdu, Mekke’de İslam tecelli etti, İslam hukuku tecelli etti, Allah Resulu hutbeye çıktı: “İlk kaldırdığım faiz, amcam Abbas’ın faizleridir” dedi ve “ Faizi bugün aldım ayağımın altına ezdim, çiğnedim.” dedi. Demek ki, gün gelecek Abbas’ın değirmeni döncek. Yani, faiz meşru hale gelcek. Faiz meşru hale gelcek, şimdi bütün dünya üzerinde faiz meşru hale geldi mi? Geldi. Elektriği ödemeyen faiz öder, telefonu geç yatır faiz öder, doğalgazı geç yatır faiz öder, doğru mu? Doğru. Vergi dairesine vergini geç yatırırsan faiz ödersin. Herhangi bir şeyi geç yatır, faiz ödersin. Şimdi büyük işletmeler, büyük firmalar herhangi bir ödemeyi veya herhangi bir parayı geç ödediğinde faiz alıyor mu? Alıyor. Meşru hale geldi mi? Geldi. Demek ki, Ben-i Abbas’ın değirmeni dönmeye başlamış. Bu göründü mü bütün ümmeti muhammedin içersinde? Görüldü. Bu zaten görünen bir şeydi, koyduk kenara.

“Şam’da zeytin ağaçlarına bağladığı zaman ve bu ordu ile” demek ki, Şam bölgesi şu; şimdiki Şam değil, Dimeşk değil. Onun adı Dimeşk’tir. Şam dendiğinde Irak, Suriye’nin büyük bir kısmı, Irak’ın büyük bir kısmı, İran’ın bir kısmı, Türkiye’nin de doğu ve güneydoğu komple, doğunun bir kısmı hatta Konya’ya kadar coğrafik olarak eski dilde Şam bölgesidir. Demek ki Şam’a, zeytin ağaçlarının dibine bayrak sahipleri atlarını bağlıcak. O bildiğimiz beygir değil bunlar. Bayrak sahibi deyince devlet akla gelir. Eski dilde devletlerin bayrakları olur. Şuanda da devletlerin bayrakları var. Demek ki Şam bölgesine, zeytin ağaçlarının dibine herkes savaş araçlarını, askerlerini dolduracak, bağlıcak. Şam bölgesine askerler gelcek, yığılcak askerler. Şimdi yığıntı yapılıyor mu askerler? Nereye gidiyor askerler? Şam bölgesine gidiyor. Ve Şam bölgesinde bir yığılma var mı? Var. Ondan önce Şam bölgesini bombaladılar, başkaları da geldi oraya oturdu mu? Amerika geldi oturdu mu? Geldi oturdu.

Hadisi şerife bak, diyor ki: “Şam bölgesine, ağaçların dibine bayrak sahipleri gelip oturduğu zaman.” Bayrak sahipleri gidiyor şimdi oraya ve ortadoğuya, ortadoğuya komple, bütün dünya devletleri asker yığıyor. Görüntülü veya görüntüsüz. (..)İsrail de oraya asker yığıyor, Amerika da asker yığıyor, İngiltere de asker yığıyor, Avrupa devletleri de asker yığıyor. Burdaki illaki asker resmi asker olması şart değil. Orda gizli ajanları var, gizli örgütleri var.(..) . Hadisi şerifin sonunu dinleyin bakın: “Ordaki ordu ile ezhep ve ailesini yok ettiği zaman. (..)Ya bu o Irak’taki kimseye ait, Irak devlet başkanına ait, ya da Suriye devlet başkanına ait bu. Ya da Şam şuan ki Dimeşk’in başında bulunan. Burda “ezhep ve ailesi” diyor, ezhep burda ne? Hafız Esad! Yakındır. Suriye’de de bir karışıklık olup, Suriye’de devleti idare edenlerin kaççak yer arayıp ve onların enselendiği, yakalanıp öldürülceği zaman. Hedef Suriye’dir ve ordaki o insanlar. Irak’ta mesele bitti, ve orda hedefte Suriye var, ardından ne var? Ardından Caferiler var, yani İran var, farisiler var. Ve ordaki kim var? Abbasiler var, yani Abbasi dediği Sünniler, ordaki Abbasi imparatorluğundan kalan kalıntılar. Onlar da düştüğü zaman, yani orda o kadar hercü merc olcak ki, orda kimin kimi öldürdüğü belli olmacak, orda kimin haklı kimin haksız olduğu belli olmucak. İran, Suriye, Irak, Lübnan kangölü olcak. Türkiye’nin güneydoğusu da buna dahil. O hercü mercü yaşıcak orası. O hercü mercü tadçak. O oluk oluk kanları izlicek insanlar. Hala da izlemiyor musunuz?]

40-} [Hz. Halid ibn-i Urfuta RA

18/11. “Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitneden sakınmaya davet ederim: Medineden çıkacak bir fitne, Mekke’den çıkacak bir fitne, Yemen’den çıkacak bir fitne, Şam’dan çıkacak bir fitne, şarktan çıkacak bir fitne, garbdan çıkacak bir fitne… Bir fitne de Şam’ın merkezinden zuhur eder ki, işte bu Süfyânî’nin fitnesidir. (Mehdi AS’dan bir sene evvel çıkacak bir fitne.)]Bkz: http://www.dervisan.com/kitap/kiyamet/kucuk.htm

Bu yazı dizisinin diğer bölümleri için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3993

Etiketler:Anadolu, Deccal, fitne, Horasan, Kâfir, Murad Salih, Said Nursî, Süfyan, Suriye, Türk, Şam, İslam 1

2016 itibariyle kıyamet alametleri
Hüseyin Akın
04.10.2016

Kıyametin ne zaman kopacağını elbette sadece Allah bilir. Kaza geliyorum demez, ama kader bir takım sinyallerle “geliyorum” der. İnsanın dünyaya gelişi ile birlikte kıyamet saati de işlemeye başlamıştır. Doğduktan sonra “doğmak” kadar önemli ikinci aşama ölümdür. Ölüm insanın dünya üzerindeki izini son nefesine kadar takip eder. İnsan sağına soluna, önüne arkasına dikkatlice baktığında bir sona doğru yaklaştığını anlamakta zorluk çekmez. Tabi en zor olanıdır bu: Hayatın ölümün kontrolüne geçmesi karşısında sakin olabilmek. Klasik din kitaplarında eksik olmayan bir malumattır kıyamet alametleri. Zaman geçtikçe yeni yeni maddeler eklenir bu alametlere. Sorun değil, varsın olsun. Lakin bu alametlerin dilini bari çözelim, gelince bizim de haberimiz olsun. Üşenmedim ve kıyamet alametlerinin günümüze seslenen taraflarını güncelleyerek maddeleştirdim. Herhalde iki üç madde de muhayyilemizden neşet etmiş olsa kıyamet kopmuş olmaz. İşte yaklaşanın yaklaşmakta olduğunu en anlaşılır dille ifade eden kıyametin içimizden kopan alametleri:
* İnsan insandan uzaklaşıp eşyaya ve nesneye yaklaşmıştır. Nesnelerin diline kulak kabartan insan, kendi dilini unutmuş, yani bir nevi yutmuştur.
* İnsan insanın yurdu değil kurdudur. Düşman olarak insana kendisi yeterlidir artık.
* Din dünyaya hizmet eder hale gelmiştir. Dünyanın dinle bir ilişkisi kalmamıştır. Seküler insanın ahreti başardıktan sonra yerleşeceği yerdir.
* Hırsızlar emek, yalancılar doğruluk, cimriler cömertlik nutukları atmakta, iyi insanların biniti olan iyi atlar yanlış insanların eline geçmektedir.
* Binalar zinaları sollamıştır. Çok katlı binalar ve gökdelenler insanın kutsalla ilişkisini sabote etmektedir. Fuhuş (aşırılık) önce çimentoda, demirde, kumda ve çakılda başlamıştır.
* İslami kavramların hafızası ile oynanmıştır. Himmet, hizmet, hikmet, ülfet, ihlas, bereket, cihat..gibi kavramların içi boşaltılmış, plastik sözcüklere dönüşmüştür. Bu sözcükler ne yazık ki şimdi kimseyi hiçbir yere taşımıyor.
* Ehliyet ve emanet adalet kavramıyla birlikte enkaza yuvarlanmıştır. Herkes bir dayı, bir akraba, bir tanıdık peşinde makam-mevki ve iş kovalamaktadır. Bu koşuya yanaşmayan gerçek ehliyet ve liyakat sahipleri yok hükmündedir.
* Tasavvuf ehli ter-i dünya aşamasını çoktan ıskaladı ve terk-i ukba mertebesinden medet ummaktadır.
* İslam hızla yaşanan bir şey olmaktan çıkıp konuşulan bir şeye dönüşmektedir.
* Afrika’da su kuyusu açma gayreti güdenlerin yanı başında bir bardak suya hasret komşusuna su verme konusunda harekete geçmemesi çok olağan kabul edilmektedir.
* Hayat sürmenin gayesi çoluk çocuğuna güzel hayat yaşatmak idealiyle eşitlenmiştir.
* Müslüman öncüler bankalarla kanka olmuşlardır.
* İçki içmediği halde sonuçları itibariyle içki içmiş sersemlik ve sarhoşluğunda yaşayan müminlerin sayısı hızla artmaktadır.
* Siyaset hakikatin önünü kesip her defasında cebirle haraç istemektedir.
* Müslümanların gücü ancak Müslümanlara yetmektedir. Herkes birbirinin kervanını yağmalamaktadır.
* Ulaşılamayan ve uzanılamayan şeylerin kutsallığı bitmiş, özel kişiler için ibaheler dönemi başlamıştır.
* Müslümanlar sınıfsız toplum kavramından fena halde ürker hale gelmişlerdir. Beyaz Müslüman, esmer Müslüman tasnifi yaygınlaşacağa benzemektedir.
* Eti ile Ülker arasına sıkışmış, kraker kırılganlığında bir inancın yalpalayan insanlarıyız.
* Zekâtsızlıklarını üst üste umrelerle, şefkatsizliklerini güvercinlere yem atarak gidermeye çalışan iki dünyayı da para ile satın almaya kalkan varsıllar kıyılarımıza vurmuştur.
* Kâbe yerindedir, ama kıblemiz şaşmıştır.

Kaynak. Millî Gazete

Ali Osman ZOR: “DİN PEZEVENGİ” – BÖLGESEL GÜÇ – DECCAL – DÜNYA GÜCÜ
15 Aralık 2017


Kırgızistan’da 2,5 yıl sürgün hayatı yaşadıktan sonra, Bişkek’te yakalanarak Türkiye’ye iade edilen ve Metris Cezaevi’ne konulan Sayın Ali Osman ZOR’un, 8 Kasım 2011 tarihinde Metris’te kaleme aldığı yazısıdır.

ADIMLAR Plâtformu Genel Başkanı sayın Ali Osman ZOR’un “Ali EMİRERİ” müstearıyla kaleme aldığı makâlesini, müstear ismiyle tekrar yayınlıyoruz.


ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Plâtformu

“DİN PEZEVENGİ” – BÖLGESEL GÜÇ – DECCAL – DÜNYA GÜCÜ

Ali EMİRERİ

Mukadder bir oluş hâlinde Türkiye’nin başını çektiği bir ittifakla, İsrail’in yer aldığı bir gücün savaşması kaçınılmaz. Altını çizdiğimiz bu hususu bugün iki ülke arasında yaşanan gerginliğe bakarak söylemiyoruz. Her inanış ve görüş siyaset üretirken ve geliştirirken, inandığı ve iman ettiği esaslar üzerinden yürür. Bu husus aynıyla bizim için de geçerlidir.

Biz son tahlilde “neticesi belli olan” bir mücadele içinde yer almaktayız. Allah’ın “vaadi” başta olmak üzere bizim iman ettiğimiz inanışın -İslâm ve ideolojinin-İBDA- bütün kaynakları, küfür ile girilen mücadelede Müslümanların galip çıkacağını çok açık bir şekilde söylemektedir. Hâliyle bizim yürüttüğümüz –yürütmemiz gereken- siyaset “taarruz dili”nin belirlediği “galibiyet” hedeflidir.

Fakat bahsini ettiğimiz kaynaklarda hemen dikkatimizi çeken bir “problem” var ki, oda şu;

Allah Kelâmı’ndan başlayarak mensubu olduğumuz ideolojiye kadar hangi kaynağa el atarsanız atın, “galibiyet”in bedavadan, oturduğun yerde gelmeyeceği bilakis “galibiyeti” elde etmek için altına girilmesi gereken yükün çok ağır olduğu ve bunun için de çok kahramanlık gerektiği kayıtlıdır. Yukarıda problem kelimesini “nefsin problemi” şeklinde anladığınıza eminim.

Bundan dolayıdır ki küfür ile girilen mücadelede kahramanlık ahlâkı ile bu yükün altına girmeye çalışanlar haricinde, ne kadar kişinin öldüğü/kaldığı o kadar da önemli değildir. Dava yükünü sırtlamaya çalışanlar ise, Allah’dan “şehitlik şuuru” isteyip, onun zevkiyle iş yapanlar…

Kaynaklar üzerinden devam edersek ;

İman ettiğimiz bu kaynaklar, istikbâldeki hadiseleri haber verirken bazılarını en ince ayrıntısına kadar da anlatmıştır. Bu kaynaklardan şu ân için mahrum olduğumuzdan dolayı “şurada şu denilmiş, burada bu” diye kesin kayıt tutamamakla birlikte, mânâ olarak zihnimizde yer edenlerin bu yazıyı toparlayacağı kanaatindeyiz.

Toplu hâlde hadiseler anlatılırken, birçok yerde, hadiselerin bir kısmını çok az insanın anlayacağını -meselâ Hz İsa ve Hz Mehdi hakkındaki rivayetlerde bu husus geçer- belli bir dönemden sonra anlayanların sayısının artacağı ifâde edilmiştir.

“Mehdi, insanların ‘Mehdi filan yokmuş’ diye ümitlerini kestikleri bir zamanda zuhur eder”. Zannedersem bu rivayeti duymayan, konuyla alâkalı çok az insan vardır. Bu rivayette bahsedilen “ümitlerini kesmeye başlayan insanlar”, “kahramanlık” yoluna girmeye çalışanlar mı, yoksa “ölüp/kaldığı” çok önemli olmayanlar mı? tartışmasına özel olarak şimdi girmeyi çok da lüzumlu görmüyoruz. Ancak kendi adımıza şunu söyleyebiliriz ki, bu illetten -ümitsizlik- herkes derece derece pay sahibi olabilir.

Tersinden meseleye baktığımızda ise, bu “ümitsizliğin” ümidi besleyen ve beslemesi gereken en önemli sebep olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Anlaşılabilir anlaşılmasına da demek ki imana yol verir bir şekilde şuur hâlinde yaşamadıktan sonra sadece “bilmek” kafi gelmiyor, gelmeyecek.

Yaşadığımız zaman diliminde bir “ümitsizlik” ortamının mevcudiyeti kesin olduğuna göre küfrün bu ortamı kendi lehine kullanmaması da düşünülemez.

“MEHDİ’DEN HEMEN ÖNCE SÜFYAN ÇIKACAK”

Bazı büyükler, meselâ Said-i Nursî Hazretleri, Mehdi’den hemen önce çıkacak şahsa “ din pezevengi ” demişlerdir. Yine bazı büyükler “Süfyan”a atfedilen özellikleri “Deccal”e de atfetmişler. “Deccal”e atfedilenleri de “Süfyan”a… İkisi arasında bu gidiş-gelişlerden anlıyoruz ki, arada bir işbirliği söz konusu… Çünkü aynı rivayetlerde “Süfyan” veya “din pezevengi” diye anlatılan gurubun “Müslüman” görünümlü ve Müslümanların içinden, “Deccal” in ise doğrudan küfür tarafından çıkacağı haber verilmiştir. Ayrıca çok açık bir şekilde yine bu rivayetlerde “fıkıhçılar” başta olmak üzere, Müslüman görünümlü birçok hain ve münafığın “Mehdi”yi yalanlarken, Müslümanların kahhar ekseriyetinin -meselâ yüzde 90-95’inin ise “Süfyan”a veya “din pezevengi”ne inanacakları ifâde edilmiştir. Aradaki işbirliğinden dolayı bu “Müslümanlar”ın “Süfyan” üzerinden “Deccal”e ve onun düzenine yamanacakları da aşikâr. En azından belli bir dönem Müslümanların çoğunluk olarak “Mehdi”yi bekledikleri bir zaman diliminde “Süfyan”ın veya “din pezevengi”nin çıkacağı rivayetlerden anlaşılıyor.

Demek ki ne varsa “ümit” ve “ümitsizlik”te var. Bakış açısını ve hadiseleri değerlendirirken serdedilen fikirlere, bu fikirlerin sahiplerinin yaşadıkları hislere galip olan temel unsur ümit veya ümitsizlik…

Müslümanlar “kafa ve gönül” olarak “Deccal” düzenine bağlanma sürecine sokulacaklarından, “kafir” olduğu aşikâr olan “Deccal”e ve onun kadrosuna sadece sözle karşı çıkmak yetmeyecek. Feraset gözüyle “din pezevengi” tanınıp “Deccal”e karşı çıkışın ona karşı çıkmakla mümkün olacağı şuurlaştırılacak. Çünkü burada söz konusu olan, dayatılan “hayat tarzları”nın hangisinin Müslümanlar tarafından kabul göreceğidir. Bu noktadan meseleye baktığımızda, mücadele, başlangıçta baş gözüyle görünür hiçbir gücü olmayan, sadece, ama sadece Allah’ın güç ve kuvvetine iman etmiş “Mehdiyet Makamı”nın “hayat tarzı” olarak kitlelere teklif ettiği “fazilet”e dayalı “acı reçete” ile “hazza” dayalı ve nefsin her türlü isteğine açık “hayvanlaşma” arasındadır. Dolayısıyla kitleleri kandırabilen ve baş gözüyle de çok net görülebilen “Deccal Komitesi”nin bu gücünün sunduğu hayat tarzı ve düzenin içinde imanı andırır birçok hususun olması da gayet tabiîdir.

“Deccal”in ordularının “barış, özgürlük” diye saldıracakları da gelen rivayetler arasında yer almakta. Müslümanları kandırarak kendi safına çeken “Deccal”in ordusunda Müslümanların da olacağını ve onun “yerin dibine batan” ordusunda bu Müslümanların öleceğini Allah’ın Resûlü haber verdikleri zaman sahabe soruyor;

“Onların akıbeti ne olacak Yâ Rasûlallah?”

Allah Resûlü cevaben, “Onların hesabını Allah görecek” buyuruyor.

Bahsettiğimiz kaynaklarda bu rivayetlere herkes çok kısa bir çalışma neticesinde ulaşabilir. Hem de geniş metinler hâlinde.

“Süfyan” hakkında gelen başka bir rivayette ise, mânâ olarak şöyle söylenmekte; “Bir dönem Mehdi’nin davetini kabul edecek ve O’na bağlı olduğunu bildirecek, fakat daha sonra “çevresinin” de etkisi ile bundan vazgeçerek Mehdi’ye ihanet edecek. Bunun üzerine Hz. Mehdi, onun “MÜRTED” olduğunu ilân edecek.

Mürted kısaca; İslâm’dan dönerek, İslâm aleyhine çalışana denir.

Haber verilen “Süfyan” veya “din pezevengi”, “müslüman görünümlü” olup, Müslüman kitlenin kahhar ekseriyetini kandıracağına göre, bu hükmün -verildiği zaman itibariyle- herkes tarafından kabul edilmeyeceği, anlaşılmayacağı hele hele aklına her esenin de bu hükmü veremeyeceği besbelli. O zaman bu hükmü, sahibini ve bu hükme muhatap olanı birlikte değerlendirdiğimizde, alelâde bir durumla değil de “İman”a taalluk eden meseleler gibi önemi haiz bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu anlarız.

Ayrıca bu hüküm, hükmü verenin “hüküm verme makamında -hâkim ve hakîm-” olduğunun da delili niteliğindedir.

Rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki, “din pezevengi” ve çetesi meydana çıktığında, O’na ve O’nun işbirliği yaptığı “Deccal Komitesi”ne karşı yürütülmek istenen siyaset, kesinlikle bu “hüküm” başa alınarak üretilmeli ve geliştirilmeli. Hele hele kitlenin “kafa ve gönlü”nün O’na -Süfyan’a- kaymasına sebep olacak tutuk, kendine güvensiz ve savunmada olduğunu gösterir “siyasi dil”, donmanın, çözülmenin ve çürümenin habercisi olacağından uzak durulmalı ve kesinlikle kullanılmamalı. Tabii, “din pezevengi”nin çıkacağı zamandan bahsediyoruz.

Peki nasıl olur da “din pezevengi” de denilen bu şahıs Müslümanların yüzde doksanını kandırarak, onları birden bire “Deccal Komitesi”nin dinini/düzenini kabul etme yoluna sokabilecek?

Yukarıda da izah ettiğimiz üzere “Süfyanî” denilen bu şahıs müslümanların kurtarıcı olarak Mehdi’yi bekledikleri bir zaman diliminde ortaya çıkacak. Bu şahsa “Süfyani” denmesinin sebebinin “Ebu Süfyan”ın çocuklarından olmasından dolayı olduğunu yine nakledilen rivayetlerden biliyoruz.

Demek ki bu kişi “Deccal Komitesi”nin zulmünün çok bariz olduğu bir zamanda ve zulme karşıymış gibi gözüken “kahraman” hüviyeti ile kendini gösterecek. O’nun zulme karşıymış gibi gözüken bu tavrından dolayı da kitleler kafalarındaki “kurtarıcı imajını” O’na atfedecekler.

“Pezevenk” Farsça bir kelime olup tedaisi zengin bir kelime…(Farsça Pejavend: Kapıda bekleyen adam… Açık kapı politikaları?) ticari bir işletmenin müdürü, ticaret yapan, tüccar gibi mânâları da var…

“Din pezevengi” tabirini de dinin ticaretini yapan, dini kullanarak müessesesini çalıştıran bir nevi “tüccar” diye okuyabiliriz. O zaman bahsi geçen bu şahsın da kitlelerin kafalarındaki “kurtarıcı” ve “din” İMAJINI kullanan mahir bir “ahmak avcısı” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer taraftan şu önemli hususun altını çizmemiz gerekir;

Bu mevzu ile alâkalı gelen rivayetlerde, Mehdi, Deccal ve Süfyan’ın ZAHİREN alametleri ve yapacakları anlatılırken birbirlerine benzerlikleri dikkat çekici bir husustur. Bizce kafaları karıştıracak, zihinleri ve gönülleri “Deccal Komitesi”nin dayattığı hayat tarzına meylettirecek, “Süfyani”yi kurtarıcı olarak algılatacak bir durumdur bu. Bu şahıs gittiği her yerde her yaptığı işte ve her konuşmasında “Deccal Komitesi”nin teşkil ettiği düzeni anlatacak ve Müslümanlardan bu düzene uymalarını isteyecek ama insanlar O’nun söyledikleri ve yaptıklarını kafalarındaki bu kurtarıcı imajına göre değerlendirecekler. Bundan dolayı O’na inanmaları mümkün olacak. Mehdi’nin beklendiği bir zaman diliminde anlayışsız kof “din âlimi” denilen bir güruh önderliğinde bu şahsa “Mehdi” denmesi de mümkün.

Bazı din büyükleri tarafından “din pezevengi” de denilen bu şahsın kitleler tarafından büyük çoğunlukla kabul edilecek olması bize gösteriyor ki, çıktığı dönemdeki ŞARTLAR geçmiş dönemlerden daha farklı olacak. Şartların bu farklılığından dolayı O’na inananların sayısının fazla olması mümkün.

“Objektif şartların” doğru tahlilinin yapılamaması, her zaman her dönem şartlara teslim olmayı beraberinde getirmiştir. Demek ki, bahsi geçen şahsın çıktığı/çıkacağı dönemde de böyle bir durum söz konusu olabilir.

“Deccal” ve “Süfyani” denilen bu şahıslarla ilgili rivayetler incelendiğinde “iki şahıs” ve “tek bir sistem”den bahsedildiği hemen fark ediliyor.

“Deccal Komitesi”nin dünya çapında bir etkiye sahip olduğu söylenirken “din pezevengi”nin etkisi ise İslâm Coğrafyasında ve Müslümanlar üzerinde olarak anlatılmakta. Bu mânâda Deccal Komitesine “dünya gücü” dersek, Süfyani Çetesine de Bölgesel Güç demek herhâlde yanlış olmaz. Mevcut “hayat tarzı”nı ve düzeni Müslümanların yaşadığı bölgeye dayatan “Bölgesel Güç”…

Yine bugüne kadar gelen rivayetlere baktığımızda görüyoruz ki son tahlilde her iki oluşumun da hedefi Mehdi’yi ortadan kaldırmak. Çünkü özellikle Müslümanların yaşadıkları bölgelerde hedeflerine giden yolda tek engel olarak “Mehdi”yi görmekteler… Bu hakikatler ışığında anlaşılan başka bir husus ise özellikle “din pezevengi” denilen kişinin “Mehdi”yi şahıs olarak tanıdığıdır.

Yavaş yavaş açığa çıktı ki, aslında bu “Süfyani” denilen şahıs Deccal Komitesi tarafından arkadan desteklenen “Sahte Mehdi” olup, misyonu da “Gerçek Mehdi”nin önünü kesmek… “Süfyan Çetesi” bugünün tabiri ile “bölgesel güç” rolünü oynayacağından, zaman zaman “Deccal Komitesi”ne rağmen hareket ediyormuş gibi gözükmesi de gayet normal… Ama bu “bağımsız” gibi gözüken hareketler kesinlikle Deccal Komitesi’nin kurduğu düzeninin yürümesi niyetiyle yapılan “stratejik” hamlelerde sözkonusu değil… Meselâ Deccal’in ordularını Bağdat’a gönderdiği zaman, yine rivayetlerden anladığımıza göre yanı başındaki yardımcısı “din pezevengi” denilen bu şahsın ta kendisi… Bununla birlikte şu rivayet;

“O gün Şam’ın en ZALİM’lerine dahi küfür etmeyin, çünkü onların içinde Hz. Mehdi’nin askerleri var.”

Hz Mehdi’nin askerlerinin doğuda, özelikle Afganistan bölgesinde de mevcut olduğuna dair, yukarıdakine benzer rivayetlerin olduğunu hatırlatalım.

Bu rivayetleri inceleme fırsatı bulacakların Mısır’la ilgili de çok ilginç bilgilere ulaşacaklarını da haber verelim. Kıyamet alâmetleri ile ilgili bahsi geçen rivayetlerden öğreniyoruz ki, Allah Resûlü “Deccal Fitnesi”ni ümmetinin karşılaşacağı en büyük fitne olarak bildirmiştir. Deccal’in zamanından ve yapacaklarından bahsettiği esnada sahabenin o gün ne yapmak gerektiği hususunda sorması üzerine, Allah’ın Resûlü, iki hareketin yapılmasını buyuruyor;

“Oturanlar ayağa kalksın, ayakta duranlar otursun.”

“Evinizden dışarı çıkmayın.”

Tekrar hatırlatmakta fayda var. Arzu eden herkes bu rivayetleri kaynaklarıyla birlikte kolayca temin edebilir. Bu rivayetlerin toplu olduğu kaynaklardan biri İbn-i Hacer-i Mekkî Hazretleri’nin konuyla ilgili eseridir. Deccal’le ilgili bir diğer rivayet ise;

“Onun Cenneti Cehennem, Cehennemi ise Cennettir.” buyrulmakta…

Son olarak “Dabbetül Arz” hakkında gelen bir rivayet var ki kaydetmekte fayda var;

“Dabbetül Arz, namaz kılan kişinin arkasından yaklaşarak, onun mümin mi, yoksa kâfir mi olduğunu damgalayacak.” Kâfirin kâfir olduğu zaten belli. Bahsettiğimiz ŞARTLAR da, Müslüman görünümlü kâfirlerin daha büyük tehlike olacağına dair ihtar…

Ali EMİRERİ

8 – 11 – 2011
Kaynak: Adımlar dergisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ŞERİAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com