EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

YUNAN MİTOLOJİSİ – Dr. Hakkı Açıkalın

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Eyl 03, 2014 11:06 pm    Mesaj konusu: YUNAN MİTOLOJİSİ – Dr. Hakkı Açıkalın Alıntıyla Cevap Gönder

YUNAN MİTOLOJİSİ – Dr. Hakkı Açıkalın



Esâtir (Yani Satirler) veya efsâneler olarak da karşılanabilen mitoloji kavramı yunanca “Mύθος” (Mîthos) kelimesinden gelir. En kuvvetli tezlerden birine göre, Mithos, “kelime”, “söz” ve “söylev” anlamlarını taşır. Κelime bazen, yunanca “èργον” (Ěrgon-İş, emek, eylem, aksiyon) kavramının karşıtı olarak kullanılmış bazen de, “kurgu” anlamını ifâde etmiştir. Kavram, dünya dillerinin hepsine orijinal anlamıyla girmiş bulunmaktadır.

Genelde mitolojinin özelde ise Yunan Mitolojisi’nin klasik birçok tanımı yapılmıştır. Bunlara girecek değiliz. Bunlardan daha çok-kitabın hemen hemen bütün bölümlerinde-”neden” ve “nasıl” sorularına dönük yaklaşımlarda bulunurken özgün değerlendirmeler yapmaya çalışacağız, klasik Atheist, paganist verileri kendi ideolojimizden yola çıkarak karşılayacağız ve onları boşa düşürmeye gayret edeceğiz. Aksi takdirde, sadece objektif açıdan yapılan bir mitoloji yorumu hedeflerimizi, ideallerimizi ve iddialarımızı zenginleştirmekten uzak olur.
Mitoloji nelerle uğraşır, eli nerelere uzanır, kimlerin ilgi ve bilgi alanına girer, şöyle bir bakalım:



Mitoloji, “sonluluk” ve”sonsuzluk”, İlâhlık” ve “İlâhelik” gibi her türlü metafizik süreçleri içermesi bağlamında “Teoloji” (İlâhiyat) biliminin konusudur.
Edebiyat biliminin, Tarih biliminin, Arkeoloji biliminin, Sosyoloji biliminin, Felsefe biliminin, Dilbilim’in, Etimoloji biliminin, Etnoloji biliminin, sanatın, kültürün, bilgeliğin, kozmoloji (evrenoluş) nin, cinselliğin ve daha birçok alanın da konusudur.

Mitoloji, başlangıçtan (Ezelî’den, İlk’ten) sona (sonsuzluğa, ebedîliğe) doğru uzun bir yolculuk olarak da tanımlanabilir. Orada, Allah’ı bulursunuz, kadını, erkeği, aşkı, kıskançlığı, tamahı, kini, öfkeyi, entrikayı, ayak oyunlarının envaî türlüsünü, zavallılığı, sınıf farklarını ve çatışmalarını, kastlaşmayı, haksızlığı, adâletsizliği, savaşı, kanı, vicdanı, imanı, imansızlığı, namussuzluğu, ahlâkı ve ahlâksızlığı, özgürlüğü ve esâreti, kutsallığı, tek tanrıyı, çok tanrıyı velhasıl aradığınız herşeyi bulabilirsiniz. Dibi görünmez bir okyanustur, gittikçe cazibesi artar ama boğulma riski de fazlalaşır. Zorluklarla ve keyflerle doludur.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun vurguladığı Yunan Aklı veya Yunan Felsefesi’nin besleyici usâresi ve dahi kökleri işte bu Yunan mitolojisinde saklıdır. Mustafa Saka, bir tevafuk olsa gerek 1999 yılında, Akademya dergisinde “Olympos’ta bir Mü’min” adlı makâleyi kaleme almıştı. Biz konuyu genişletip derinleştireceğiz ve kapsamlı bir Olympos perspektifi yakalamaya çalışacağız. Kah korku olup kimilerinin zihinlerini bulandıracağız, kah geceleri Ekhidna olup gőrűnmezden gűrleyeceğiz…
Yunan mitolojisinin en büyük ustalarından biri olan Yorgos Meotis, “Mitoloji, herşeyden önce, İNSAN RUHU’nu anlamaya, araştırmaya ve onu teselli etmeye uğraşır” der. Bizde ekliyoruz: “Evet İNSAN RUHU’na dönük araştırma ve incelemeler hangi alanda olursa olsun, eserin bereketini arttırır”.



Çoğu yazar, genellikle de ideolojik nedenlerle Yunan mitolojisinin başka mitolojilerle direkt veya endirekt ilişkilerini aramış, üretmiş ve hattâ yunan mitolojisinin başka mitolojilerin ürünü veya devamı olduğunu iddia etmiş, buna da örnekler bulmuş veya zorlamıştır. Bunu katı ve kat’i bir reddiyeyle karşılamıyoruz ancak, yunan mitolojisinin diğer mitolojilerden çok çok farklı olan bir kalitesi daha doğrusu bir aroması (buna Batılıların deyimiyle gusto-tad veya Yunanların deyimiyle gevsi-lezzet de diyebiliriz) vardır yani kıvamındadır. İşte bu yüzden Üstad’ın ve Kumandan’ın ilgi alanına girmiş ve gizemini korumuştur. Ne Mezopotamya mitolojisi, ne Polinezya mitolojisi ne de İskandinav mitolojisi Yunan mitolojisindeki o kıvamı yakalayamaz. Bu bir iddiadır ve sezgilere ve hissiyata dayanmaktadır. Maddî temel aramak muhaldir.

Kimilerine göre, Yunan mitolojisinin esas köklerini Kuzey’de aramak gerekir zira Yunanlar’ın ataları olarak kabul edilen (Ön Yunanlar. [Bu kőşeli parantezi açmamızın sebebi Tűrkçe’de kullanılan ‘Yunanlı’ kavramının yanlış olduğunu ve doğrusunun ‘Yunan’ olduğunu bir not olarak dűşmektir]) Minoalılar Kuzey’den göç ederek Akdeniz sahillerine gelmiş ve yerleşmişlerdir ve beraberlerinde de mitolojilerini getirmişlerdir. Örneğin “Théogonie” (İlâholuş, İlâh hâline gelme), Kainât’ın sırları, eşyanın orijini, varlık sorunu gibi konularda mitoloji birçok metafizik izahat getirir. İşte bu izahatın daha ziyâde “Kuzey Aklı” veya “Kuzey yaratıcı hayalgücü” şeklinde açıklamak isteyen bazı mitoloji ustaları Miken tarzını yadsır veya küçümser.

“Kötülükler’in Kutusu” olarak lanse edilen kutuyu Pandora’nın açması ile Muhyiddin-i Arabî hazretlerinin, Füsûs-ül Hikem’de bahsettiği “Mukaddes Sandık, Hazine sandıkları” ve onların açılması hâlinde eşyanın ve hükümlerin birbirine karışacağı uyarısı arasında analoji kurmamak mümkün mü? Yine Mavi Sakal’ın eşinin kendisine yasaklanan odayı açması da yukarıdakilerden farklı düşünülebilir mi? Bütün bunların çok daha derin mânâlarının yanısıra genel klasik bakış ise, “Ebedî Dişil Merak” (Curiosité Féminine Etérnelle) olarak ortaya konmaktadır. Bunun bir diğer uzantısı da “Sistem” ve “Khaos” tartışmaları olacaktır. Yeri gelmişken o mevzulara da girelim. Unutmadan ve yeri gelmişken hemen belirtelim ki, Yunan Mitolojisi’nin belli bőlűmlerinin, Gılgamış Destanı ile, Aryan-Med mitolojisiyle, hattâ Polinezya mitolojisiyle műşterek yanlarının olması reddedilemez ancak spesifik yanlarının daha fazla olduğunu da kabul etmek gerekir.

Ne olduğunu bil (Γνώθι σε αυτόν-Gnôthi se aftôn), Sen seni bil sen seni, Bildiğim tek bir şey var o da hiçbir şey bilmediğimdir yaklaşımları binyıllardır insanları uyarır durur. Uyarıya cevap vermenin başlangıç noktası, “Khaos” (Haos) olabilir mi? Belki…

Kaos, kimi mitologlara göre Allah’ın tâ kendisi, kimilerine göre “Töz”, yani “idea” veya “cevher”, kimilerine göre ise “Temel İlke” (Principe Essentielle) dir. Bazı uzmanlar “Ex Nihilo” (Hiçlikten, yoktan) yaratmayı kabul etmezler. Buna göre bir İlâh yoktur ve Kâinât yoktan varedilmemiştir. Diğer uzmanlar ise, Evren’in “YOK” tan varedildiğini ve bu anlamda “Temel Prensip” in “Khaos” yani “düzenin tâ kendisi” olduğunu iddia ederler.
Etimolojik olarak Kaos kelimesi, Yunanca “χαίνω” (Hĕno-açık olmak) kökünden gelir. Hesiodos, Kaos’u “Uçsuz bucaksız uzay” olarak tanımlamaktadır. Uzay, ancak asla bir “düzensizliği içermeyen uzay”. Bunu mutlaka vurgulamak gerekir. Kaos kesinlikle düzensizlik anlamı içermez. Bunda ısrar edenler zırvalamakta olduklarını bilmek zorundalar. Ovidius’a göre ise, Kaos “İlkel Madde” veya “Güdük maddecik”dir (Rudis indigestaque moles). Aristoteles’e göre Kaos, “Uzay Boşluğu”dur. Yine Hesiodos, Kaos’u, “Γενεσις” (Yenesis: Oluş, Tekvin) olarak da tanımlar. Aristofanes, “Kuşlar” adlı ünlü eserinde şöyle yazmaktadır: “Başlangıçta Kaos, Gece, Kara Erevius ve uçsuz bucaksız Tartaros vardı”. Burada Kaos’tan kasıt “Kelâm”, Gece’den kasıt “altında ve üstünde hava bulunmayan vakum veya ÂM”, Kara Erevius’tan kasıt “Zulmet ve / veya Cehl” ve Tartaros’tan kasıt “Uzay boşluğu veya Ether”dir. Yuhanna İncili de, “Başlangıçta kelâm vardı” diye başlamaktadır. Bu kelâm “Allah Kelâmı: Kelâmullah”tır. Aristofanes’de, 4’lü bir ilkeler manzumesi görülmektedir. Kaos’un yanısıra diğer üç ilkeyi de başa koyar. Hesiodos ise Kaos’u, tek ve biricik ilke olarak ele alır ve onu tâkiben de, “Yeryüzü” (Dünya) ve “Aşk” ilkelerini ortaya koyar. Aristofanes’e göre ise, ilk dört ilke mevcutken Yeryüzü, Hava ve Gökyüzü henüz mevcut değildir. Gece ilkesi bir “yumurta”ya (tohum) hayat verir ve onu “Erevius’un (Zulmet’in) sonsuz sinesi”nde yeşertir. Bu yumurtadan “Eros” (Aşk) eşdeyişle “Cazibe ilkesi” neşet eder.

Hesiodos’ta işleyiş şöyledir: Aşk, “Erevius”a ve “Gece”ye hayat verir. Gece’den, “Ether” ve “Gün” neşet eder. Ether, uzay boşluğunu doldurduğu kabul edilen “akışkan töz”dür. Modern Fizik (Astrofizik) biliminde ise, Ether, Uzayı dolduran elektromanyetik dalgalardır. Bu, 4 temel unsur olan hava, su, ateş ve topraktan başka bir beşinci unsur olarak da düşünülmüştür. Kelime yunanca, “Αιθω” (Etho: yanmak) kökünden gelir. Günümüzde ise böyle bir unsura gerek kalmadığı kabul edilmektedir. Yeryüzü ise, Gökyüzü’ne hayat verir.

Aristofanes’teki işleyiş: Aşk (Eros), ilk yumurtadan çıkar ve, Kaos’un kanatlarıyla, Gece’yle, Tartaros’la birleşir ve Kuşlar Soyu’na hayat verir. Aşk (Eros) bütün unsurları birleştirmeden önce, Ölümsüzler Soyu mevcut değildir. Buna göre, Yunan mitolojisinin “İlâhi varlıkları” veya “Ölümsüzler”i, Kuşlar Soyu’ndan sonra neşet ederler. Peki bu Kuşlar Soyu’nun İslâm Tasavvufu’nda bir karşılığı olabilir mi? Bu soy muhtemelen İlliyun (Alun) melekleridir. Adlandırmak gerekirse, Müdebbir, Mufassıl, Kâlem gibi melekler. Ölümsüzler’den kasıt ise, “Ölümü öldürenler” veya “Ölmeden önce ölenler”dir. Bunlar, belli bir nefs boyutuna ulaşabilmiş (Nefs-i Mutmaine) olanlardır.

Apollodoros, kainâtı direkt olarak yeryüzünden başlatır diğer deyişle evrenin merkezine dünyayı koyar. Ona göre, Yeryüzü’nün atası Gaia (Γεια), Gökyüzü’nün atası ise Uranos (Ουρανος)tur. Gaia, yunanca’da yer, yeryűzű, toprak anlamındadır. Toprağın doğurganlığına ithâfen Apollodoros, merkeze yeryüzünü (toprağı) koyar. Gayya kelimesi ise Cehennem’in en uç alanını, “Cehennem’in Dibi”ni ifâde etmektedir. Bu iki kavram arasında kuvvetle muhtemelen bağ vardır.

Bir başka ekole gőre Theogonia (Ílaholuş) dizgesi şőyledir:

1-Kaos, Gaia (Yi, Yea, Gea), Tartaros, Eros
2-Kaos’tan;
Niks (Nihta: Gece), Ether (Ethir-Uzayı dolduran maddi-enerjik varlık. Modern Fizik terimleriyle ifâde etmek gerekirse Elektromanyetik dalgalar bűtűnű), Hemera (ĺmera: Gűn, gűndűz)
Gaia’dan;
Uranos (Gőkyűzű), Pontos (Deniz)
Gaia-Uranos (Yeryűzű-Gőkyűzű) birleşmesinden;
Okeanos (Okyanus), Titanlar (Hyperion, Iapetos, Theia, Rheia, Themis, Mnimosini, Foibe, Tethys, Koronos), Kyklopes (Tepegőzler) ve Yűz-elli-Elli başlılar.
Uranos’tan (kanından);
ĺriniler (Erinyes), Devler ve Afrodit
Niks’ten;
Moros, Keros, Thanatos (Őlümü temsil eden üç kardeşler), Hypnos (Uyku), Oniri (Rűyâlar), Momos (Uyku varlıklarından biri), Oysis (Usis-Menfi düşünce), Hesperides (Umut), Moiri (Miri-Kader varlıkları), Keres (Galibiyet), Nemesis (ĺyi talih, şans), Apate (Apati-Hile ve yalan), Philotes (Şeref ve haysiyet), Geras (ĺhtiyarlık), Eris (Nifak)
Eris’ten;
Ponos (Ağrı), Lethe (ağır hastalık, őlűm), Limos (açlık, kıtlık), Ate (Noksanlık, eksiklik)
Gaia-Pontos birleşiminden;
Nereus, Thaumas, Forkys, Keto, Evrivia
Nereus-Doris birleşmesinden;
Nereidler
Thaumas’tan;
İris (müjdeli haber, ilahların ulağı), Harpiler
Keto-Forkys birleşmesinden;
Greiler, Gorgonlar, Ekhidna
Tethys-Okeanos birleşmesinden;
Metis (İlk Zekâ), Kalypso ve nehirler
Theia-Hyperion birleşmesinden;
Helios (İlios-Güneş), Selena (Selinos-Ay), Eos (Şafak)
Foibe-Koios birleşmesinden;
Leto (Artemis ve Apollon’un annesi, Ladin ağacına ismini veren budur), Asteria (Astir-Yıldız), Hekate
Rheia-Kronos birleşmesinden;
Hestia (Ístia-Ocak), Demeter (Dimitra-Toprak ve mahsuller sorumlusu), Hera (İra), Hades (Hadis-Yeraltı ve cehennem sorumlusu), Poseidon (Posidonas-Denizler ve okyanuslar sorumlusu) ve Zeus (Dias, Div, Din, Tan).
Iapetos’tan (Japetos);
Atlas, Prometheus, Epimetheus
Zeus soyu;
Metis’le birleşmesinden;
Athena (Athina-buradaki birliktelik sadece karşılıklı konuşma biçimindedir, fizikĭ bir ilişki yoktur)
Themys’le birleşmesinden;
Horai (Yurtlar), Evnomia (Teveccűh, hüsn-ü teveccüh), Dike (Yargı-adâlet), İren (İrini-barış), Miralar (Kader varlıkları)
Evrinom’la birleşmesinden;
Haritler
Demeter’le birleşmesinden;
Persefon
Mnimosini’yle birleşmesinden;
Musalar (Güzel san’at perileri)
Leto’yla birleşmesinden;
Apollon ve Artemis
Hera’yla (Íra) birleşmesinden;
Hebe (Yetersiz akıl), Ares (Savaş sorumlusu), İlithia (Budalalık sorumlusu)
Maia birleşmesinden;
Hermes (Ermis)
Semele birleşmesinden;
Dionysos
Alkmene birleşmesinden;
Herakles (İraklis, Herkül)
Hera’nın yalnız başına doğurduğu;
Hephaistos (ĺfestos)
Poseidon-Amfitrit birleşmesinden;
Triton
Ares-Afrodit birleşmesinden;
Fobos (Fovos-Korku), Dimos (Halk, kitle, topluluk), Harmonia (Aheng, uyum)
Helios-Perseus birleşmesinden;
Kirke, Aietes (Etis-Sebeb, vesile)
Demeter-Iasion birleşmesinden;
Plutos
Harmonia-Kadmos birleşmesinden;
Semele ve kızkardeşleri
Kaliroi-Hrisoar birleşmesinden;
Geryoneus
Eos-Tithonos birleşmesinden;
Memnon
Psamathe-Aiakos (Ekos) birleşmesinden;
Thetis
Afrodit-Ankisis birleşmesinden;
Aineias (Enias)
Kirke-Odysseas birleşmesinden;
Agrios, Latinos (Telegonos)
Kalypso-Odysseas birleşmesinden;
Nafsitos, Nafsinos

Kaos kavramı, Arapça’da, Hevâ veya Âmâ kavramlarıyla karşılanır. Antik Çağ Yunan düşünürü Anaxagoras’a göre Kaos’un hâkimi en üst ve yaratıcı bilinçtir. Buna “Nous/ Nus” (Νους) adı verilir.

Bazı üstadlara göre, Kaos’tan sonra yeryüzü (Gaia) ve yeryüzünden de gökyüzü (Uranos) doğar. Dikkat edilirse, yeryüzü, gökyüzünün önünde ele alınmaktadır. Daha sonra ise Yeryüzü ile Gökyüzü birleşmektedirler. Toprağın (Yeryüzü) diğer çocukları ise, Dağlar (Oron) ve Deniz (Pondus, Pontos)dir. Gökyüzü ise Titanlar soyunu verir: Okeanos (Οκεανος, Okyanus), Kîos (Κοίος), Krîos (Κρίος), Hypêrîon (Ηπέρίον), Japêtos (Ιαπέτος), Theîa (Θεία), Rheîa (Ρεία), Mnemosin (Μνειμοσην) [diğer adı Evribies (Ευριβις)], Foibe (Φοίβει), Themis (Θεμης), Tethis (Tεθης), Kronos (Χρονος).

Rheia kelimesinin Arapça Ruh kelimesiyle ilişkili olması çok güçlü ihtimaldir. Ruh kelimesi Arapça hava, yel anlamlarına gelen Rîh kelimesinden orijin alır. «Kokulu Hava» anlamına gelen «Râyiha» da aynı köktendir. Yine «Rıh» kelimesi de, ince taneli bir kum türü anlamına gelir. Yunanca’daki «Ruha» (Ρουχα) yani “Elbise, giysi” kelimesinin de yukarıdaki kavramlarla ilgisi araştırılıyor.

Trak krallarından “Rhesus”un da Rheia’dan esinlendiği bilinmektedir.Okyanus, Yunanca “O Κύανος” (O Kîanos: Mavi) anlamındadır. Kökenini ise Arapça, “Kün” (Ol) kelimesinden aldığı savı vardır. “Okyanus” kelimesinin içindeki, “kean-kian” bölümünün Arapça “Kün” (Ol) emrinden köken aldığı iddiası da ciddi bir iddiadır. Bu mânâda “Okyanus”, “Ol” emriyle “varolan” mânâsını üstleniyor yani Yaratıcı’ya cevab veriyor.

Aynı şekilde, Yunanca “γενεσίς” (yenesis-oluş, tekvin), “Γυναικα” (Yineka-kadın), Hint-Avrupa dillerindeki “Gen”, “Genetik”, “Genom” kavramlarıyla, Sanskritçe’deki: “Gunneka”(Kadın, İnek), Kürtçe’deki “Jin” (Kadın) kavramlarının, bunun yanı sıra Yunanca’daki “Γυναικολογια” (ginekologia: Kadın hastalıkları bilgisi), Batı Avrupa dillerindeki “Gynecology” (Jinekoloji) kavramlarının kökeninin de Arapça “Kün” (Ol) kelimesine indiği kuşku götürmez. Okyanusla ilgili diğer tezler:

“Ωκεια-Ναύς” (Okia-Navs). Eski Yunanca, “Ωκεια” (Okia) kelimesi “Hızlı, Sür’atli” mânâlarını yüklenmiştir. “Ναύς” (Navs) ise “Gemi” anlamına gelir. Böyle bakıldığında, Okyanus’un karşılığı “Hızlı Gemi” olmaktadır.
“Ω-Γή-ανός” (O-yî-anôs veya O-gî-anôs). “Γή” (Yî veya Gî) modern Yunanca’da “Toprak, yeryüzü” anlamlarına gelir. Kelimenin kökeni ise “Γαια” (Gea, Gaya veya Yea) olup, mitolojide “Toprak Ana, Yeryüzü, Anaların Anası” mânâlarını yüklenmiştir. “Ουρανός” (Uranôs) ise, mitolojide “Gök tanrı” mânâsını yüklenmiş olup, günümüzde de “Gökyüzü, Asuman, Uzay” anlamlarında kullanılmaktadır. Bu kelimelerin hepsini birarada yazdığımızda, “O-gî-anôs” veya “O-yî-anôs” kelimesine ulaşırız ki, “Göğü, yeri birarada barındıran” mânâsına ulaşılır.
“Ω-κύανος-νησος”. (O-kîanos-nisos). “Νησος” (Nisos) kelimesi yunanca “Ada” anlamındadır. Bu bağlamda “Okyanus” kelimesi “Mavi Ada” mânâsını yüklenebilmektedir.

Nihâyet, Arapça “Künnes” (Karadelik) kelimesiyle de ilişkisi olduğu söyleniyor.

Krios ise Yunanca “Κριο” (Soğuk) kelimesinden gelir ve aslında uzaysal karanlığı ve soğukluğu ifâde eder. Batı dillerindeki, “Cryotherapy” (Dondurarak tedavi etme) kavramı bu kelimeden gelir. Diğer anlamı ise “Koç”tur. Başlangıç olma ifâdesi taşıdığı iddia edilir.

Mnemosin Yunanca “Μνιμι” (Hafıza) kelimesinden gelir. Mnemosin ile aynı varlığı ifâde eden Evribies ise, “Kadir-i Mutlak” anlamındadır.

Theia, Yunanca “Θεος” (İlâh) kavramından gelir ve “ilâhî” anlamındadır.
Themis, “İlk adâlet”i ifâde eder. Kızı Dikhe ise adâleti temsil eder.

Koios (Kios), nehirlerden sorumlu titan olarak bilinir.

Japetos, Atlas’ın, Prometheus’un ve Epimetheus’un babasıdır. Öte yandan insan soyunun atası olarak da Japetos kabul edilmektedir. Yani, Ehl-i Kitab için Hz. Âdem’le kıyaslanabilir. Bu kavramın İbrânî inancındaki karşılığı ise “Adam Qadmon” yani “İlk Âdem” veya “Âdemler’in Âdem’i”dir.

Kronos ise “Χρονος” (Hronos) kelimesinden gelmekte olup zamanı temsil eder. Batı dillerine, Kronometre, Kronoloji, Kronik gibi kavramlarla girmiştir.

Kronos, bütün Titanlar arasında özgün bir öneme sahiptir. Titanlar’ın en genci ve en yağızıdır. Yunan mitolojisinin, “İlk Günah”ını işleyen de odur. Aynı, Hz. Adem’in yasak meyveyi yemesi gibi. Bu yönüyle Yunan mitolojisinin devinim noktası Japetos’tan ziyâde-özellikle olgusal anlamda-Kronos yani “Zaman”dır. Çılgın düşüncelerin, dinamizmin ve acımasızlığın ifâdesidir Kronos. Babasından ise nefret eder. Bu nefretinin sebebi ise ilgi çekicidir. Babası Uranos (Gökyüzü), annesi Yeryüzü’nü (Gaia), gönderdiği düzensiz güneş ışıklarıyla yormakta ve aşırı zorlanmasına, çarpık semerelenmesine yol açmaktadır. Annesi de bundan şikâyetçidir aslında. Baba Uranos’un, Kronos karşısındaki duyguları da pek olumlu değildir, aralarında ciddi bir çatışma ve hattâ iktidar savaşı yürümektedir. Sık sık, çocuklarını yerin altına hapseder ve gün yüzü görmelerini engellemek suretiyle onları cezalandırır. Íşte Yunan mitolojisinin en temel kavramlarından üçünü burada gőrüyoruz: Íktidar-Menfaat-Mücadele ve bunların ifâdelerini “ZAMAN” çerçevesi içinde bulmaları.

Toprak (Ana) büyük altüstoluşlar yaşamakta ve derinliklerinden iniltiler duyulmaktadır, büyük bir çatışmaya gebedir. Vahşî bir süreç işlemektedir. Nihâyetinde akkor hâlinde demiri üretir ve ona su verir. Ak çelik elde edilir. Ondan (Çelikten) büyük bir mızrak yapar. Toprak, daha sonra çocuklarını çağırıp onların cesâretlerini sınar. Onlara, kendisinin mi yoksa duygusuz bir babanın mı yanında olduklarını sorar. Eğer kendisinin peşinden gitmek istiyorlarsa, öz babaları dahi olsa Uranos’u öldürmelerinin gerekli olduğunu söyler. Uranos artık sınırları aşmıştır ve tasfiye edilmesi gerekmektedir.
Ortada bir “Hata” daha doğrusu bir “Suç” vardır. Buna günah da diyebilirsiniz. Bu suçu işleyen-genel kanıya göre-Uranos’tur (Gökyüzü). Yer-Gök çelişkisi derinleşir ve uzlaşmaz hâle gelir. Öyleyse taraflardan biri tasfiye olacaktır. Diğer yönüyle, erkek-kadın çatışması olarak da düşünülebilir bu durum. Gaia (Toprak), çocuklarını bir suç işlemeye itmekte ancak bunun maddî sebeplerini de ortaya koyarak onları aklamaktadır. Saat intikam saatidir ve bunun eylemcisi aranmaktadır. Mâdem Uranos, kendi çocuklarına çok olumsuz yaklaşmaktadır o hâlde cezalandırılmalıdır. Fakat, bütün bunlara rağmen Uranos’un oğulları bu eyleme yanaşmaz. Sadece deliyürekli ve acımasız Kronos (Zaman) bu eylemi gerçekleştirebileceğini söyler. Annesine şöyle cevap verir: “Anne, ben bu eylemi gerçekleştireceğim zira nâmı çok kötü olan bu babaya saygı duymuyorum. Hainâne fiillere ilk başvuran odur!”. Bu sözler, annesinin duymak istediği sözlerdir. Çelik mızrağı annesinin elinden alır ve Uranos’un Yeryüzü’ne yaklaşmak üzere harekete geçtiği bir sırada, onu öldürür. Uranos, “cinsî temas” amacıyla toprağa yaklaşmak istemektedir ve cinsî arzusu onun aynı zamanda sonunu getirir. Korumasız yakalanır. Ve tasfiye edilir. [Hz. Âdem’in yediği ‘yasak meyve’den kastın da aslında ‘seks’ olduğunu iddia eden teologlar da mevcuttur]. Ancak olay burada bitmez, Uranos’un kanından “İriniler” adı verilen “dişi intikamcı varlıklar” neş’et ederler. İlginçtir, “Ειρινη” (İrini) yunanca “Barış” anlamına gelmektedir oysa, İriniler intikam amacıyla ortaya çıkmışlardır ve bu intikam hissi kıyâmete kadar devam edecektir. Aslında barışı ayakta tutan dostluk değil aksine nefret ve intikam duygularıdır. Yoksa barış hiçbir zaman olmayacaktı. Varlıkların “dişi” olması da kaydadeğer bir durumdur. Cinâyeti işleyenin “erkek” olmasının bunda bir payı olabilir. Burada yine kadın-erkek düşmanlığının devamlılığı da ortaya çıkmakta ve beşerî ilişkilerde belirleyici olmaktadır. Dişi Yer ile Erkek Gök arasına kan girmiştir artık ve bu kan ilânihâye devam edecektir. Bu eylemden sonra ortaya yalnızca “İriniler” çıkmaz, “Nymphalar” (Periler) ve “Gigas” (Devler) de ortaya çıkar. Onlar da belli bir rol üstleneceklerdir.

Uranos, son nefesini verirken çocuklarına Titan adını verir. Yunanca, “Τίταïνώ” (Titeno veya titaino) “germek” anlamını taşır. Uranos da intikam istemektedir. Titan, “gerginleştirici” anlamına gelmektedir.

Kin ve Nefret, suçu örgütlemiştir. Kin ve nefret olduğu müddetçe “suç” hep işlenecektir. Buradan şunu rahatlıkla çıkarmak mümkündür: Dünya varolmaya devam ettiği sürece, yani kıyâmete kadar Kin, nefret ve suç olacak ve ancak bunlar hayatta olduğu için “Barış” olabilecektir. Sadece (bedelsiz-avantadan) barış hayali görenlerin uyanmasında fayda vardır. Bu duyguların hepsi “Zaman”la (Kronos) birlikte başlar, öyleyse hayatın ve bütün zamanların olmazsa olmazlarının başında, kin-nefret-savaş-barış dörtlüsü vardır. Bunların doğal sonuçları da “doğum” ve “ölüm”lerdir. Bu böyle devam edip gider. Peki Kronos artık gökyüzünün hâkimi mi olacaktı? Bunu kitabın akışı içinde göreceğiz.

Kimi araştırmacılar, bu eylemle aslında bir “Altın Çağ”ın başladığını, kin, öfke ve nefretin yerlerini geçici bir süre içinde olsa sükûnet ve barışa bıraktığını söylerler. Garip olan, bu altın çağda insanlar daha ziyâde dünya keyflerinden uzaklaşmışlar, daha çok ölüme dönük yaşamışlar, rekâbet, kıskançlık, tamah, avantaj elde etme gibi egoist eğilimlerden ziyâde alçakgönüllü bir yaşama itibâr etmişlerdir. Uhrevî bir inanç-ki bunu Eski Yunan’da: “Δαίμονες έσθλοί” (Demones Êsthli) tanımıyla karşılamışlardır-hayli gelişti. Fakat bu ilhâmı kimler vermişti ya da durup dururken neden böyle bir gelişme olmuştu? Kimine göre bunun nedeni Kronos’un diğer yüzü yani yumuşatıcı, sakinleştirici ve imân ilhâm eden yüzünün devreye girmesidir. Zaman, bu kez bu devri açmış ve belli bir ılımlılık veya tatlılık devri yaşanmıştır. O nedenle bu devre “Altın Çağ” denmiştir. Bu kez zaman, ateşten yeleleri olan kızıl at değil, yeleleri ılık rüzgârlarda dalgalanan beyaz bir attır. Bütün bunların yaşanabilmesi için “İlâhî İrade”nin tecellisine ve “kutsal enerji”ye (Nur) ihtiyaç vardır. Öyleyse, zamanın bu diliminde “ölümsüzlük” kazanılabilmiştir. İnsanlar bunu Kronos’a borçludurlar. Kronos, onlara bu enerjiyi sağlamıştır.

Kronos öylesine etkindir ki, Zeus’un karargâhı konumundaki Olympos sunaklarında bile Kronos’a adanan kurbanlar Zeus’unkilerden fazladır. Zeus sunağında bile Kronos hâkimiyeti vardır. Uzun süreler hasat şenlikleri onun adına yapılmıştır. Nedir Kronos’u bu kadar ünlü ve güçlü yapan? Kimilerine göre Kronos, ilâhlar ve insanlar arasında eylemi dolayısıyla büyük bir prim yapmıştır ve o kredisini sonsuza kadar kullanacaktır. O nedenle, Kronos verimli yağmurlardan da sorumludur zira babası Uranos yağmurlar konusunda da çok acımasızdır. Toprağın ve tarımın ne kadar hayatî bir önemi olduğunu gözönüne alırsak Kronos’a verilen değerin neden bu denli arttığını anlayabiliriz. O, aynı zamanda bereketli yağmurları yağdırandır da ve bu bağlamda İslâm itikadındaki Mikhail Aleyhisselâm’la kıyaslanabilir. Annesi Gaia’dan aldığı yoğun destek de Kronos’un gücüne güç katar. Yeri geldiğinde annesinin bağrındaki olumsuz unsurlar da Zaman’ın emrindedirler. Kimdir onlar? Canavarlar, Tepegözler (Kyklopes), Kottos, Kibir cinleri, su perileri, büyük güç sahibi acımasız varlıklar. Hepsi Toprağın bağrındadırlar ve Gaia’nın emrini beklerler aynı zamanda dolaylı olarak Kronos’un da emrindedirler. Bu kadar büyük bir güç Kronos’un şanına şan katar.

İşte, Uranos’u vaktinde korkutan ya da huzursuz eden bu devâsa güç ve mekanizmadır. O nedenle düzenli ışık vermeyerek işleyişi bozmak ister ama bunun bedelini çok ağır bir biçimde öder. Uranos’un ölümünün anlamı, Göğün, Yer’in hizmetine girmesidir.

Kronos, kızkardeşlerinden biri olan bir dişi titanla, Rheia ile evlenir ve ondan olan bütün çocuklarını yer. Bunun nedeni, Uranos’un temennisidir: Kronos, çocuklarından biri tarafından yenilgiye uğratılsın! Fakat, anne Gaia biricik ve en değerli oğlu Kronos’u da tasfiye etme yoluna gider, amaç “Tekleşme”yi önlemektir. Öte yandan Uranos’un kanından hayat bulan “İriniler”le de iyi ilişkilere girecektir. Yani Toprak, “Barış intikamcıları”yla uzlaşmak istemektedir. Rheia, Toprak Ana’dan (Gaia) aldığı perspektifle Kronos’a bir taş verir ve onun bir çocuk olduğunu ve onu yemesini söyler. Kronos, canhıraş çığlıklar içinde tükenir. Taş, “kısırlık” ifâdesidir. Kırmızı şapkalı kız hikâyesinde de, Kurt’un karnı taşla doldurulur. Bir yönüyle Toprak Ana, hem Gökyüzü’ne hem de Zaman’a ihânet etmiştir. Bir yandan da kadın erkeğe ihânet etmiştir.

Yeni efendi Zeus, Gaia’nın da gözdesidir. Onu yere göğe sığdıramaz. En ufak bir tehlike anında-örneğin İlk Zekâ’nın temsilcisi Metis Zeus’dan daha üstün bir çocuk meydana getirme eğilimine girdiğinde-Gaia ve onun emrindeki gökyüzü devreye girer ve Zeus’u örgütler. Metis’in çocuğu gün ışığı göremez. Yine Metis’in sinesinde korunan Athena, âdeta çalınarak Zeus’un başından neşet eder. Athena, “üretici zekâ”nın temsilcisidir.
Çocuk (Zeus) kurtarılır ve gizlice Girit’te büyümeye başlar. Babasının çığlıklarını işitmez bile. Savaş dansçılarının çıkardıkları “çelik kılıç” sesleri, Kronos’un çığlıklarının çocuğa ulaşmasını engeller. Aynı Kronos’un, babası Uranos’u yok ettiği araç gibi, kendisi de çeliğin ihânetine uğrar ve kısırlaşır, üretimden düşer. “Çelik” bir kez daha “uğursuz” rolünü oynar. Çocuk, Amalthe adlı keçi tarafından beslenir (Özellikle Güney Marmara yöresinde yaşayan köylülerin Maltız adını verdiği keçinin adı Amalthe’den gelmektedir). Bilâhare bu keçinin derisi Athena (Aθηνα-Athina) nın zırhı, buna karşın boynuzu, “Yıkım’ın boynuzu” olacaktır. Keçinin yetiştirdiği çocuk “Zeus” (Διας: Dias) tır.

Burada ilginç bir saptama yapmakta fayda var. Yunanca’daki kullanımı itibarıyla Zeus’un karşılığı Dias’tır. Dias’ı tersten okuduğumuzda Said olur. Port Said Mısır’ın bir şehridir. Zeus, Batılılar’ın Dias’a verdiği isimdir. Onu tersten okuduğumuzda ise Suez olur. İşte ilginçlik burada; Port Said şehrine Batılılar’ın verdiği isim de Suez’dir. Yani Port Said’in diğer ismi Suez’dir. Böyle denmesinin sebebi de Türkçe’de “Süveyş” olarak adlandırılan ve büyük bir kanala da adını veren bölgenin Batı dillerindeki karşılığının Suez olmasıdır.

Başını oynattığında Olympos’u titreten Zeus, ölümlülerin ve ölümsüzlerin ilâhıdır. Otoritenin tartışmasız sembolü. Önünde herşey eğilir. Diğer Olympos varlıkları onun etrafında otururlar. Olympos’taki sarayının kapısında ise, “zerafetin ve tazeliğin sembolü olan Saatler” asılı durur. Bütün gözkamaştırıcı şeyler, ışıklar, parlaklıklar Olympos’un yanında sönük kalırlar.

Kelime kökeni, “Div”dir ve “Göz kamaştırmak” anlamına gelir. “Myesis” kelimesi ise “Mistik” kelimesinin kökenidir ve “Çok parlak bir ışığın etkisi karşısında gözlerin kapanması” anlamındadır. Burada “Işık”tan kasıt “Div” yani “Zeus”tur. Mitoloji üstadlarına göre, Zeus’un pratiğinde adâlet ve adâletsizlik, acıma ve acımasızlık, güzellik ve çirkinlik, acı ve mutluluk, nefret ve sevgi içiçedir, biraradadır. Zayıf bir iddiaya göre ise, “Zeus” ismi Farsça “Div” yani “Dev” kelimesinden gelişmiştir. Daha sonraları, “Theos” (İlâh) kelimesinin etimolojisinde de “Zeus”un olduğu kabul gören tezlerden biridir.

Erişkin çağa geldiğinde Zeus, yıldırımı (Saika) keşfeder. Yıldırım (Foudre, κεραυνός-keravnôs) en güçlü silahtır ve o artık Zeus’un hizmetindedir. Zeus ilk iş olarak Kronos’u (zaman) tahtından indirir. Artık zamana o hükmedecektir, zaman Zeus’tur. Zaman’a hâkim olabilen aslında bütün güçlere de doğal olarak egemen olacaktır. Ana Erk zamandır. Kardeşlerini ve çocuklarını (hanedanını) da Olympos ilâh ve ilâheleri olarak ilân eder. Íktidarı ele geçirmiştir artık.

Zeus, ilişkilerinde bütün araçları kullanır. Bazen de tarafsız kalır. Güçlü kral Agamemnon ile, Akhylleus’un savaşında Zeus’a başvurulur. Akhylleus, annesi vasıtasıyla Zeus’tan destek ister. Zeus’un Helenler’i değil Tuvalılar’ı (Troyens) korumasını talep eder. Zeus sessiz kalır. Bunun nedeni, ileride gelişecek olayları okuyabilmesidir. Akhilleus’un talebinin delice olduğunu görür. Savaşın sonunda Akhylleus’un ölümü apaçık görünmektedir. Zeus, annenin dayatmalarının aslında kendi oğlunun sonunu getireceğini görmektedir. Bu nedenle sessiz kalır. Hera ise Helenler’in tarafındadır ve bunda diretir fakat kaderin gidişatını Hera da görememektedir. Zeus, diğer ilâh ve ilâhelere de bu savaşta taraf olmama konusunda tavsiye bildirir.
Bu tavrıyla Zeus, adâletlilerin adâletlisi (âdillerin âdili) olarak ilân edilir ve adına yeni sunaklar açılır ve kurbanlar sunulur. O, bu kararıyla birçok ruhu, Hades’in elinden almış, birçok bedeni kurtların ve kuşların ağızlarından kurtarmıştır. Zeus’un irâdesi tecelli etmiştir. Öfke ve savaşın insanları yıkıma götüreceğini vurgular. Savaş lânetlenir. İnsanlara aklın yolunu gösterir. Agamemnon ise Zeus’u suçlar:

“Bütün herşeyin sebebi Zeus’un ablası Ate’dir. O, Zeus’u ruhsuzlaştırmaktadır”.

Agamemnon’un bu çıkışının altında savaşı tahrik ve Zeus’un gerçek düşüncesini açığa çıkarma (teşhir etme) isteği yatar. Fakat gücü buna yetmez.



Cehennemler ilâhı Hades (Χαδείς-Hadis, aynı zamanda Zeus’un kardeşidir. Arapça ‘Son’ anlamına gelen hadis kelimesiyle olan benzerliğe dikkat!) haksız bir biçimde, bereket ilâhesi Demeter (Δημητρα-Dimitra) in kızı Kore’yi (Persefoni=Περσεφωνη) alıkoyar ve yeryüzüne dönmesine izin vermez. Demeter’in bütün başvurularına rağmen Zeus yine sessizdir. Burada Zeus’un sessizliği, ayrılığın, ölümlü-ölümsüz herkes tarafından yaşanması gerekliliğine inanmasıdır, bu nedenle Demeter’e yardım etmez. Ona göre, Kore, birgün uzaklardan dönüp gelecek ve iki zıt dünya arasında köprü rolü oynayacaktır.
Üretkenliğin simgesi Gaia, Zeus’la uzlaşmasının sebebini dünyadaki armoninin ve dengenin korunması olarak açıklar. Gerçekte ise Gaia hâkimiyetini korumak istediğinden ve hiçbir gücün aşırı derecede öne çıkmasını, “tekleşmesini” istemediğinden Kronos’u tasfiye ettirmiştir. Athena’nın annesiz doğmasının nedeni ise Erkek-egemen (Patriarkal) bir sürece yol açılmak istenmesidir. Athena, çoğu zaman bir “erkek-kadın” olarak kabul edilir. Bir görevi de Zeus’un bütün kararlarını icra etmektir. Aslında Athena bir “erkek” olarak algılanmalıdır. Bu özgün durum kadının rolünü zayıflatmak ve geriletmek özelliği de taşır. Gaia ise varlığın devamı ve korunumu (sakınımı) rolünü üstlenirken sürekli ince hesaplar yapmak zorundadır.

Zeus’un “yıldırım”ı Kronos’u tasfiye eder ama bütün Titanlar’a yetmez. Kimilerine göre 10 yıl kimilerine göre 100 yıl savaşırlar. Taraflardan biri kazanamaz ve Zeus yine Gaia’ya başvurur ve perspektif alır. Gaia, derinliklerinde hapsettiği özürlü çocuklarını, canavarları devreye sokar. Onlara büyülü nektardan içirir. Hepsi Zeus’un emrindedirler. Devlerden Kottos, Zeus’a şöyle hitap eder: “Bilgeliğin sâyesinde, karanlıklardan çıkıp huzuruna geldik yüce Zeus. Hayal edilemeyecek bir başarı elde etmek için. Bu nedenle, hiçbir esneklik taşımayan bir kalple, en yoğun arzumuzla, senin zaferin için Titanlar’la savaşacağız”.

Yer gök birbirine girer, korkunç bir savaş olur (Titanomahia: Τιτανομαχια: Titanlar savaşı). Zeus’un ve Gaia’nın zekâ ve kudretleri birleşir ve Titanlar yenilgiye uğratılır. Bu iktidar mücadelesini Gaia-Zeus kliği kazanır ve Titanlar mücadeleden çekilirler ve Tartaros’da zorunlu ikâmete mahkûm edilirler. Herkes Zeus’a bağlılık yemini eder. Güce tapınma eylemi yerine getirilir.

Olympos kliğiyle Kaos güçlerinin mücadelesi, “Düzen”in “Anarşi”ye karşı zaferi olarak da kabul edilir. “Düzensiz” eşdeyişle “Anarşist” taraf her zaman kaybeder mesajı da verilir burada. Ancak bu mücadele asla bitmez ve tekerrür eder yani aslında bir biçimde tekerrür eden tarihtir.
Homeros, bu devlerin (yer canavarları) de, Uranos’un kanından hayat bulduklarını söyler. Ellerinde uzun mızraklar tutarlar. Olayın Halkidiki (Χαλκιδικι) bölgesinde cereyan ettiği de belirtilir.

Yine bir başka rivâyete göre, bir kâhin Olympos ilâhlarını uyarır ve Titanlar’ın bu savaşta yenilmesinin çok zor olduğunu ancak işin içine bir “ölümlü”nün yani bir “insan”ın girmesinin gerektiğini söyler. Gaia bu kehânetten haberdar olur ve “özel” bir bitkiye hayat verir. Bu bitki, Titanlar’ı bir insan karşısında bile çok güçsüz kılma özelliğine sahiptir. Aynı paralelde Zeus, Şafağı (Aurora), Ay’ı (Selini-Luna) ve Güneş’i (İlios) yanına çağırır ve onlara ortaya çıkmamaları talimatını verir. Bizzat kendisi büyülü bitkiyi toplar ve Athena aracılığıyla Herakles’i (Herkül) savaşa katılmaya dâvet eder. Herkül’ün, Herkail (A.S-Arhangelos Hrkail: Büyük Melek Írkail) adlı büyük bir melek olduğu ihtimali (tezi) vardır. Bu noktada Ebced ilmine başvurmakta fayda var. Yunan ebcedinde (gematria) Hrkail’in değeri 91’dir.

Savaş sadece Titanlar’a karşı yürütülmez, Zeus kendi saflarında savaşan devleri de süreç içinde tasfiyeye yönelir. Devler acımasızca tasfiye edilirler. Mücadele sırasında devlerin yarı yılan yarı insan formuna büründükleri söylenir. Yarı yılan yarı insan motifi bizlere Şahmeran (Yılanlar Şahı) kültünü hatırlatır. Şahmeran da acımasızca öldürülmüştür ve inanışa göre yılanlar bunun intikamını alacaklardır.

Olympos’un (Devlet’in) başı tam olarak dertten kurtulmaz. Bireysel varlıklara (güçler) karşı da savaş yürütür. Örneğin Tifon (Τυφονας-Tifonas) yani Tayfun bu güçlerden biridir. Tifon, Gaia ve Tartaros’un sonuncu oğludur. Omuzlarından 100 tane yılan ve ejder başı çıkar. Bunların ağızlarından ateş püskürmektedir. Sesleri de korkunçtur. Bu seslerin anlamını sadece Olympos ilâh ve ilâheleri çözebilmektedir. İddiaya göre, Zeus, Tifon’u Etna yanardağının altına hapseder. Volkanik ifrazatların sebebi Tifon’un haykırışlarıdır. Devlet birkez daha sonuç alır ve başkaldırılara asla izin vermez.

Bir başka iddia ise şaşırtıcıdır. Buna göre, Tifon’a hayat veren Gaia ve Tartaros değil, Zeus’un eşi Hera (Ηρα-İra) dır. Sistem gereği, ilâhlar bir dişiye ihtiyaç duymaksızın kendi başlarına başka ilâh veya ilâhelere hayat verebilirken (Athena örneğinde olduğu gibi), ilâhelerin böyle bir hakları ya da yetenekleri yoktur. Hera bu sisteme itiraz eder ve protesto mahiyetinde üst düzey bir varlığa tek başına hayat vermeye kalkışır. Sonuç hüsrandır, çarpık bir varlık olan Tifon ortaya çıkar. İbret olsun diye de Zeus tarafından tasfiye edilir. Patriarkal (Ataerkil) düzen yavaş yavaş yerli yerine oturmaktadır. Yine, Hefaistos (Ηφαιστος-İfestos) da Zeus olmadan Hera tarafından ortaya konan bir üst düzey varlıktır. Hera’nın’omuzundan neşet eder. Kadının özgürlüğüne temlik konmuştur, Olympos’ta kadın güçsüzdür.

Zeus, ölümsüzlerle olduğu kadar ölümlülerle de yakın ilişkilere girer. Özellikle de gönül ilişkilerinde aşırıya kaçar. Birçok ölümlü bunu arzu eder zira bir ilâhla bir ölümlünün birleşmesinden bir kahraman eşdeyişle bir yarı ölümsüz doğacaktır. Bu ölümlü kadınlardan en kaydadeğeri Alkmene’dir. Onun Zeus’la birleşmesinden ünlü kahraman Herakles (Ηρακλης-İraklis) doğmuştur. Alkmene sadece güzelliğiyle dillere destan değildir aynı zamanda saflığı, temizliği ve asâletiyle de sivrilmiş bir kadındır. Sürgüne gönderilmiş olan kocasını terketmeyip onunla birlikte gider. Zeus, onun karşısına ancak kocasının kılığında çıktığı zaman sonuç alır ve Herakles’e hayat verir. Alkmene kadınların en yücesi olarak kutsanmıştır.

Zeus’un ilişkiye girdiği bir diğer ölümlü Leda’dır. Zeus, Leda’ya bir kuğu olarak görünür. Evropa’ya (Avrupa kelimesi buradan gelir) ise gözkamaştırıcı beyaz bir boğa kılığında yaklaşır. Evropa boğanın sırtına biner, boğa denize doğru yönelir ve genç kızı Girit adasına götürür. Zeus, Thebe kralı Kadmos’un kızı Semele’ye de aşık olur. Hera, Semele’ye yaşlı bir kadın kılığında görünür ve içine şüphe düşürür. Kendisine yaklaşan adamın aslında Zeus olmadığını ve genç bir ölümlünün kendisiyle eğlendiğini söyler. Oysa gerçek bir aşk tam bir güvene mebni olmalıdır. Semele, “Ben onun Zeus olduğundan kesinlikle eminim, Kalbim böyle söylüyor başka bir kanıta ihtiyacım yok” diyebileceği yerde Hera’nın hikâyesine inanır ve bir kanıt ister. Bu istek onun daha sonra ağır bir biçimde cezalandırılmasına yol açar.

Bu ilişkiler Zeus’un kıskanç eşi Hera’yı çok kızdırır ve intikam almaya yönelir. Hera, ilâhların, ölümlülerle ilişkilerinin, onların asâletine halel getireceğini savunur ve bu konuyu Olympos Konseyi’nin toplantısında gündeme getirir. Ortada bir yemin de vardır üstelik. Böylece, kahraman Herakles’in doğumu durdurulurken (yavaşlatılırken), kıskanç, sekter ve militer karakterli Evristhis’in dejenere soyu öne alınır. Bu nedenle, Herakles hayatı boyunca bu çarpık soylunun emirlerini dinlemek zorunda kalır zira ondan daha kıdemsizdir.

Zeus’a göre “Yüce Bilgi”yi edinmenin yolu “Acı”dan geçer. Acı çekmeden bilgiye ulaşılması mümkün değildir. Acı, “Şiddetli bir zerâfet” gibidir. Düzenin ve Ahengin ilkesi olarak Zeus, Lyr’in sesine en çok ilgi duyandır. Titanlar’la savaşa başlamadan önce uzun süre Lyr dinlediği söylenir.
Bazı topluluklar Zeus’u, “Zeus Ktisios” olarak kutsarlar. Yani, yücelten, büyüten, zenginlikleri arttıran Zeus. Bazıları ise, “Zeus Herkios” olarak kutsamışlardır. Yani, Aile kurumunun, hâmile kadınların veya şehrin koruyucusu anlamında. Yine, “Zeus Hikesios” veya “Zeus Ksenios” olarak da kutsandığı bilinmektedir. Bu anlamıyla, yabancıların, sürgünlerin, vatansızların, miltecîlerin ilâhıdır. “Zeus Milihios” bir yılan kılığındadır ve kazanılmış servetlerin ve aile kazanımlarının koruyucusudur.

Genelde Olympos’un özelde Zeus’un rakipleri bitmez. Örneğin Zeus’un kardeşlerinden Poseidon ve karısı İfimede’nin oğulları olan Otos ve Efialtis, Aloadlar. Devreye Apollon ve Hermes girer ve Olympos tehlikeleri atlatır.
Bütün bunlar olurken, Kaos’un kızı ve Erevius’un kızkardeşi olan “Gece” (Nyx) de devinimini sürdürmektedir. Gelişimi hem iyi hem de kötü birlikte yönlendirirler, aynı Toprak da olduğu gibi. Çocukları, Moros, Kara Keros ve Thanatos’tur. Bunların her üçü de ölümü temsil ederler. Bunların yanısıra, Momos (Uyku), Oizus (olumsuz düşünce), Moiriler (Klotho, Lahesis, Atropos yani Kader’den sorumlu varlıklar [Tıp’ta kullanılan Atropin adlı madde ismini Atropos’tan alır]), Nemesis (yine Kader’le ilgilidir ama hep iyi şeyler sunar. Kader’in iyimser yüzüdür), Filotis (Yanılgılardan sorumlu) de onun çocuklarıdır. Bunların ötesinde, Yaşlılık, bunaklık, rekâbetçilik, ısdırab, unutkanlık, açlık, savaşlar, ölüm, acımasız kalb, cinâyetler, kavgalar, yalanlar, münakaşalar, anarşi, yıkımlar, felâketler ve lânetler de Gece’nin sorumluluğundadırlar. Kısacası Yer ne üretirse, Gece onu sabote etmeye memurdur âdeta. Aslında burada da gizli bir rekâbet vardır ancak bu kez iki “feminin” yani “dişil” öge arasında yürümektedir. Yer ve Gece! (Gaia ve Nyx).

Toprağın (Gaia’nın) ilk çocuklarından Pontos (Deniz), Nereis’e hayat verir. Nereis, iyiliği ve sadakati üstlenmiştir. Nereis, Nereidler soyunun başlatıcısıdır. Nereis’in dışında ikinci derecede öneme haiz olan diğer çocuklar şunlardır: Thavmas, Forkis, Seto ve Evrivi. Thavmas, Okyanus’un kızı Elektra (İlektra) ile evlenir ve ondan İris doğar. İris’in rolü, Olympos ilâh ve ilâheleri arasında mesaj taşımak, kuşlara yollarını göstermek ve rüzgâr hareketlerini yönlendirmektir. (İris, Tıp biliminde gözün bir bölümüne verilen addır). Forkis ise kızkardeşi Seto ile evlenir. İki kızları olur: Enio ve Pemfredo. Bu kızlar çok hızlı bir biçimde yaşlanmaktadırlar. Tek bir diş ve tek bir gözleri mevcuttur. Ne Güneş’in ne de Ay’ın ulaşamadığı ücra bir yerde yaşarlar. Bunlara “Forkidler” adı da verilir. Ehilleus (Eşil)a göre bunların 3 tane daha kızkardeşleri vardır. Bunlara “Gorgonlar” adı verilir. Bunlar, birincilerden daha da ürkütücü durumdadırlar. Okyanus’la Gece’nin birleştiği ufuk çizgisinde, gözlerden ırak bir biçimde yaşarlar. Gorgonlardan ikisi, Stino ve Evriali “ölümsüzler soyuna” mensupturlar. Buna mukabil üçüncü kızkardeş, Medusa “ölümlü” dür yani “insan”dır. Zeus’un kardeşi ve denizler sorumlusu Poseidon (Ποσείδονας-Posidonas) Medusa’ya aşıktır. Medusa’nın bakışları bütün ölümlüleri taşa çevirir. Perseus tarafından öldürüldüğünde kanından Hrisoar adı verilen bir erkek neşet eder. “Altın Kılıç” anlamını taşır. Yine Medusa’nın kanından bir kanatlı at neşet eder: Pegasus. Medusa’nın saçları yılan formundadır. Hrisoar, Okyanus’un kızlarından Kaliroi ile evlenir ve onların birleşmelerinden Geryonos doğar. Geryonos üç bedenli bir varlıktır. Her üç beden de birbirine yapışıktır. Medusa soyunun önemli bir varlığı da Ekhidna’dır. Ekhidna, bir mağaranın kuytu yerinde dünyaya gelir ve şiddet dolu bir ruhu vardır. Belden yukarısı insan belden aşağısı yılan formundadır. Yine bu formla karşılaşıyoruz. Yarı yılan yarı insan. Bu kez karakter dişil. Zaman zaman Gaia’nın (Toprağın) derinliklerine sızar ve orada barınır. Ne Olympos ahalisinden ne de “ölümlüler”den hoşlanmaktadır. Yapayalnız yaşar aynı atası Medusa gibi. Ekhidna, Tifon’la birlikte olur ve canavarlara hayat verirler: Hydra, Neme Aslanı, Kerberos (Cehennemi bekleyen üç başlı, köpek formlu varlık), Orthos, Himera (Şimera) ve Fix (Sfenks). Bunların hepsi de Olympos iktidarı tarafından tasfiye edilirler. Forkidler’in, bir de toprak altında gizlenen ve yeryüzüne çıkmayan dev bir yılan formunda olan kardeşleri vardır ve Altın Koyunlar besler. Pondos’un son kızı Evrivi Titanlar’dan biri olan Krios’la birleşir ve Astreos’a hayat verirler. Astreos ise, yine iki Titan olan Hyperion ve Theia’nın kızları Aurora (Şafak) ile ile evlenir. Bu birleşmeden, Zefir, Vorias (poyraz, Kuzey) ve Notos (Güney) adındaki rüzgârlar doğar. Bunun yanısıra “Astir” (yıldızlar) de bu evliliğin sonucudur.

Bütün Titanlar arasında en çok bilineni ve insanlar tarafından en sık kullanılan mitos, Sosyalist devrimcilerin de bir kahramanı hâline gelmiş olan Prometheus’tur. 12 büyük Titan’dan biri olan Japetos (Ιαπετος) un oğludur. Atlas, Menitios ve Epimetheus’un da kardeşidir. Prometheus aynı zamanda, insanoğlunun ilk ideal örneği olan Dökalyon (Δευκαλίον) un da babasıdır. Yine efsaneye göre, Prometheus, Dökalyon’u kilden yoğurmuştur. Prometheus, insanın deri, kemik ve kas kirişlerinden oluştuğunu buna karşılık Olympos ilâhlarının sadece kemik ve kötü kokulu bir yağdan oluştuğunu iddia eder [Burada ilginç bir saptama var, ‘kötü kokulu yağ’. Kış uykusuna yatan hayvanların ortak őzelliklerinden biri, vűcudlarında içerdikleri ‘kahverengi yağ dokusu’ adı verilen bir maddedir. ĺnsanda, yenidoğanda mevcut olan bu doku daha sonraları ortadan kaybolur. Bu dokunun sırrı henüz tam olarak çözülebilmiş değildir. Kőtű kokulu olduğu da őzellikle Ayılar űzerindeki tecrűbelerden biliniyor ve Rusya’nın bazı bőlgelerinde kanser tedavisi başta olmak űzere tedavi edici bir ilaç olarak kullanılıyor. Yine benzer bir yağ dokusuna yarasalarda rastlandı]. Bu gerçekliği bilen Zeus insanlardan intikam almak ister ve ateşi onlardan gaspeder ve saklar. Bir inanışa göre, Prometheus ateşin yerini bulur ve onu Zeus’tan geri alır. Zeus, insanları cezalandırmaya karar verir ve onların arasına “Güzel Bela”yı gönderir. Bu güzel bela “KADIN”dır. Kadın, “Ölümlü Erkekler’in arasına gönderilen bir nifak” olarak tanımlanır.
Zeus kadını, bütün Olympos ilâh ve ilâhelerinin özellikleriyle donatır. Her Olympos varlığı, kadına, kendilerine has bir özellik sunar. Ölümlü erkeklerin arasına gönderilmesinin sebebi, ateşi Zeus’tan çalan Prometheus’un şahsında insan soyunun cezalandırılmasıdır. Burada kadın olumsuz role soyundurulur. Prometheus, Olympos katında bir suç işlemiştir ve bunun karşılığını tüm insanlar ödemelidir. Bu kadının adı “Pandora”dır. Pandora da aynı Athena gibi Zeus’un propagandisti ve ajanı konumundadır. Prometheus, “Öngörebilen” (Prewiev) anlamına gelirken kardeşi Epimetheus, “çok ağır düşünen”, “çok geç intikal eden” (Retardation Mentale) anlamını taşır. Birbirlerinin zıddıdır bu iki kardeş. Prometheus, kardeşi Epimetheus’u, Zeus tarafından gelebilecek hiçbirşeyi asla kabul etmemesi konusunda defalarca uyarır. Ancak, fıtratı gereği bu nasihatleri unutan Epimetheus, Pandora’yı kabul eder. Ve meşhur “Kutu” açılır. Genelde insanların büyük bir çoğunluğu bu “Kutu”yu, “Kötülükler Kutusu” olarak kabul etmektedir. Bu bakış açısı yanlıştır. Aslında kötülükten kasıt bir “Erkeksi zaaf”ın itiraf edilmesidir. Pandora’nın getirdiği “kadınsı güzellik ve cazibe”den başka birşey değildir. Diğer yandan kutu denilen şey de aslında bir kutu değil, yarısı toprağın derinliklerinde yarısı da yerin üstünde bulunan küplerdir (Πίθος-Pithos). İçinde herşeyin yedeğini barındırdığına inanılır. Pandora, bu küplerden biri hariç diğerlerinin hepsini açmaya yetkilidir. Açılması yasak olan ise, içinde insanoğlunu kötülüklerin esiri hâline getirebilecek olan lânetin saklı olduğu küptür. Onun için bazı insanlara “sır küpü” yakıştırması yapılır. İçinde ne sakladığı tam olarak bilinmemektedir. Pandora, “sonsuz kadın meraklılığı”nın gereği olarak bu küpü de açar ve bütün kötülük kaynakları dışarı saçılır, bir tek “Elpis” küpten çıkmak istemez ve kapağın üstüne kapatılmasını talep eder. Batı dillerine yanlış olarak “Umut” diye çevrilen Elpis, “Bekleyiş” ve “Zan” anlamındadır. Bekleyiş ile Umut arasında pek de büyük bir fark yoktur diye düşünenler de mevcuttur. [Modern Yunanca’da kullanılan ‘Elpizo’ fiili de hem ‘ummak, umut etmek’ hem de ‘sanmak’ anlamlarını yüklenir]. Zeus, bu eylemiyle insanları “öngörü” hasletinden mahrum eder. İnsan “öngörememek” kurgusu üzerine tasarlanmak istenmiştir. İktidarlar da bunu ister, öngörüsüz insanı tercih eder, öngörüsüz insanı yönetmenin çok kolay olduğunu bilir. Bunun aracısı da “kadın” olarak belirlenir. Anaların Anası Gaia, burada sesiz ve kabullenici bir tavır izler, Zeus’u uyarmaz zira onunla zımnî bir anlaşma içindedir.
Prometheus cezalandırılır. Bedeni bir kayaya zincirlenir ve ciğerleri bir kartal tarafından sürekli parçalanır. Bu eylemin nedeni Prometheus’un sakladığı bir “sır”dır. Bu sır, Zeus’un imparatorluğunun “sonsuz olmadığı” sırrıdır. Eğer Zeus, Titan Thetis ile birleşirse ortaya Zeus’tan çok daha güçlü bir varlık çıkacak ve Zeus’u ortadan kaldıracaktır. Zeus bu sırrı öğrenmek için Prometheus’a çok ağır işkenceler yapar, eziyet eder ama bir türlü onu konuşturamaz. Prometheus direnir. Asırlar geçer ve Zeus’un gayrımeşru ilişkilerinden biri olan Alkmene’den bir çocuğu olur: Herakles (Herkül). Herkül, Prometheus’un ciğerlerini parçalayan kartalı öldürür. Bunun üzerine Prometheus, sırrını Herakles’e açıklar.
Öncü (İlk) ilâh ve ilâheler arasında özgün yere sahip olanlardan biri Styx ‘tir. Styx, Okyanus’un büyük kızıdır. Styx, ilginç bir biçimde, Titanlar’la yaptığı savaş sırasında Zeus’un en yakınında yer alır yani kendi soyuna ihânet eder. Bunun mükafatı olarak da Zeus ona, kendisine ait olan İktidar ve Güç özelliklerini verir. Bunlar iki kardeş olarak da betimlenirler ve sürekli Styx’in etrafında bulunurlar. Zeus’un taltifi bu kadarla da kalmaz ve onu, “İlahların Büyük Andı”nı temsil etmekle görevlendirir. Styx, ölümsüzler soyu arasında çok saygı ve taltif görür, birçok ölümsüz ona ulaşmayı bir hayal eder. O, hem ölümlülerden hem de ölümsüzlerden çok uzaklarda ve dillere destan bir sarayda ikâmet eder. Saray, altın kayalardan inşa edilmiştir. Gümüş sütunlar göğe doğru yükselirler.

İlâhların ve ilâhelerin hızlı mesajcısı İris bu mekânı zaman zaman ziyâret eder. Sarayın derinliklerinde donmuş bir aşık vardır. Öylece kalakalmıştır. Derin bir uykudadır. Bu bir ilâhtır ve Styx’e vurulmuştur. Bu ilâh 9 yıl boyunca Olympos konseyinin toplantılarına katılmaktan men edilir. Bu gelişmenin ardında yine Zeus vardır. Zeus, Styx’e yaklaşılmasına tahammül edemez ve cezalandırma yoluna gider. Styx, yunanca “Στυγη” (Stigi-Nefret etme, iğrenme, tiksinme) kökünden gelir. Styx’in suyu, kin ve nefretin suyudur. Cehennem’deki bir ırmağa da adını verir. Arapça “Sicciyn” kelimesi de bir cehennem katını ifâde eder. Kelimeler arasındaki benzerlik dikkat çekicidir.

Hekate, çok güçlü ve göz kamaştıran bir ışığa sahip olan bir ölümsüzdür. Titan soylu olup, Perse ve Asteria’nın kızıdır. Bütün ölümsüzler ona ilgi duyarlar. Kudreti toprak ve deniz üzerinde yayılmıştır. Savaşçılara zafer verir. Mahkemelerde hâkimlerin yanıbaşında oturur. Spor müsabakalarında süvarilere yardım eder. Balıkçıları korur ve kollar. Sürüleri kontrol eder. Çocukları ve anneleri gözetir. Ölümlüler de ona hayrandır ve sürekli kurban adarlar. Hekate bir mağarada oturmaktadır. Demeter’in, kızı Persefon’u bulmasında da Hekate’nin önemli bir rolü vardır, ona bir meşâle veren Hekate’dir. Hekate’ye atfedilen özellikler bu kadarla kalmaz, O, aynı zamanda, hayaletlerin (Fantom), zorlantıların (Obsesyon) ve büyülerin (Magie) de sorumlusu olarak kabul edilir. Cesetlere de hükmeder. Ay ışığı etkilerini de Hekate yönlendirmektedir. Saçları yılan biçimindedir (aynı Medusa’nınki gibi). Hekate aynı zamanda, Uranos’un kanından hayat bulan “İriniler” (Barış Varlıkları) in de yakın akrabasıdır. Ancak onlarla sık sık tenakuza düşer. İriniler’le Zeus’un ilişkisi de çok iyidir ve onlara “Zeus Düzeni’nin barış koruyucuları” adını vererek mahkum eder.

Görülüyor ki, Olympos düzeni muhtelif güçlerle tahkim edilmiş ve sistem yürütülegelmiştir. Başkaldırının yolları kesilmeye çalışılmış ve en ufak bir isyan (bireysel veya örgütlü) en ağır biçimde bastırılmıştır. Bu bastırma eylemlerinde ise genelde “dişi varlıklar”a başvurulur. Bir anlamda asayiş mekanizması kadınların inisiyatifindedir. İleride de görüleceği üzere, zaman zaman bu denge güçleri arasında çok sert, neredeyse savaşa varan çelişki ve çatışmalar yaşanır. Ama statükonun korunması için maksimum çaba sarfedilir. Yer yer, bölünme ve ayrışmalar çok somut hâle gelir ve önü alınamaz. Nekâhat dönemleriyle bu durumlar aşılmaya çalışılır.
Ölümlüler’le ölümsüzler (Zenginler ile yoksullar, Burjuvalarla emekçiler, Ezenlerle ezilenler, Zalimlerle mazlumlar) arasında sürekli bir gerginlik ama genelde bir had vardır. Hiçbir ölümlü haddini aşamaz. Eğer aşarsa cezalandırılır. Bu cezalar, gözdağı vermeleri açısından çok acımasızdır. Emsal teşkil eder. Ancak, ne olursa olsun ölümlüler direnirler. Bazen ölümsüzleri birbirlerine düşürürler. Bazen, yarı ölümlü-yarı ölümsüzler (kahramanlar) de ölümlülerin yanında yer alır ve Olympos’a karşı başkaldırı gelişir.

Menfaat ve açgözlülük hiçbir zaman ortadan kalkmaz. Kanaatkârlık hemen hemen yoktur. Bu gerçeklik bazen hattâ sık sık Olympos güçlerini birbirine düşürür ve silahlar çekilir. Genelde Zeus araya girer ve müdahalede bulunur. Uzlaştırıcı bir rol oynar.

Olympos efendilerinin en önemlilerinden biri Hera’dır (Ηρα-Íra). Yunan dilinde “İra” (Ηρα) olarak yazılır ve “İra” diye okunur. Olympos’ta müstesna bir yeri olan İra köken olarak Peloponisoslu (Mora) dur. Bütün Olympos hiyerarşisi içinde Zeus’u en sert biçimde eleştirebilen tek güç İra’dır. Kıskançlığı, öfkeyi ve intikamı en üst düzeyde temsil eder. Truva’dan nefret eder. Atina’da pek sevilmez. Zeus’un ölümlü kadınlardan olan çocuklarını tasfiye etmek için büyük uğraşlar verir. Bütün bu çatışmalarına rağmen kocası Zeus’a akılalmaz bir sadakatle bağlıdır. Zeus ise bu aşırı sadakatten ve kıskançlıktan rahatsızdır. İra’yı sürekli olarak uyarır. Argos ve Samos’un koruyucusudur ve büyük törenlerle kutsanır. Akdeniz havzasındaki alanlarda ise İra, kutsal sadakatin, tutkulu aşkın, gösterişsiz emeğin sembolüdür.

Peloponisos onun vatanıdır ve orada çok sevilir. Sparta alanında bu kadar çok sevilip Attiki’de pek fazla ilgi görmemesinin nedeni iki bölge araasındaki ideolojik-politik görüş farklarıdır. Sparta, katı disiplini, sertliği ve askerî gücü öne çıkarırken Attiki, yumuşak, sivil ve demokratik bir kimliği temsil eder. Bu iki anlayış zâten sürekli çatışma hâlindedir. Olympos katında ise Zeus Attiki’yi, İra ise Sparta’yı kollar.

Zeus’un Truvalılar’dan yana tavır koyması-ki bu tamamen politik bir tavırdır-İra’yı çıldırtır. Zeus’un strateji belirlemesini ve konu üzerine yoğunlaşmasını engellemek için kendi kemerini Afrodit’e verir. Kemer erkeklik arzularını uyandırmaktadır. Bu anlamda Afrodit’i Zeus’a karşı kullanmaktadır. Zeus’u Afrodit’le oyalayıp siyâsî süreçten uzaklaştırmayı hedefler. Bununla yetinmeyip uyku ilâhı Hypnos’u da örgütleyip Zeus’un üstüne gönderir ve İda dağında onu uyutmasını sağlar. Bazen de, bu kez Zeus’la sevişebilmek için yine Hypnos’a başvurmakta ve ancak Zeus uyurken onunla sevişebilmektedir. Bu büyük bir ihtirastır.

Doğumlardan sorumlu olan ilâhe İlithi’yi (Είλείθη) Herakles’in doğumunu geciktirmek buna karşın Evristhis’in (Ευρίσθης ) doğumunu hızlandırmak konusunda uyarır ve onu Zeus’tan yana olmaması bağlamında tehdit eder.
Zeus buna çok öfkelenir ve Hera’yı, geçmişte kendisine uyguladığı cezaları tekrar etmekle korkutur:

“Seni gökyüzüne (Yıdızların arasına gerdiğim) astığım günleri unutuyorsun. Ellerini ve ayakların altın zincirlerle bağlamıştım ve sen Ether’de, bulutlar arasında asılı kalmıştın”.

İra, Zeus’un ikincil ilâhelere ve ölümlü kadınlara ilgi duymasını bir türlü içine sindiremez ve onları sürekli tehdit altında tutar. Apollon ve Artemis’in annesi Létô (Λυτο-Lito) çocuklarını doğurabilmek için Delos’a sığınır (Δυλος-Dilos. Ege adalarından biri bu isimle anılır ve Athina site-devletinin hazineleri orada muhafaza edilmiştir). İo (Jupiter gezegeninin uydularından birinin ismidir) ve Kallisto da aynı biçimde Hera’nın hışmından kaçarlar. Kallisto ayı kılığına girerek saklanır.
Ancak, İra’yı en çok çileden çıkaran şey Zeus’un Athena’yı tek başına üretmesidir. İlâhî Meclis’te şöyle konuşur:

“Sizler, İlâhlar ve İlâheler, hepiniz beni iyi dinleyiniz. Zeus, bana başvurmaksızın Athena’ya hayat verdi. Oysa ben mükemmel bir eşim. Athena ölümlüler ve ölümsüzler arasında büyük bir ilgi görürken benim Zeus’la birlikte hayat verdiğim oğlum Hefaistos (Ηφαίστος-Ifestos) ne ölümlüler ne de ölümsüzler arasında hiçbir ilgi ve saygı görmedi. Bu nedenle onu kendi ellerimle engin denize fırlattım ama Nereis’in kızı, gümüş ayaklı Thetis onu aldı ve ona kız kardeşlerine gösterdiği ihtimamın aynısını gösterdi. Sorarım sana Zeus, Athena’yı nasıl tek başına ortaya çıkarabilirsin, Onu ben doğuramaz mıydım?”

İntikam İra’yı sarar. Kendi başına bir çocuğa hayat vermek için bütün güçlere başvurur. Titan soylulara gider, Gaia’ya başvurur ama bir türlü istediği sonucu / desteği elde edemez. Gaia isteksiz, Titanlar soyu ise yetersizdir. Bu durumda ortaya bir canavar çıkar: Tifon (Tayfun). Tifon 100 başlıdır ve Zeus’un yıldırımına karşı direnir ve onun gücünü kırar. Ama daha sonra Etna ve Vezüv yanardağlarının arasında yeraltına hapsedilir. İlâheler, İlâhlar’ın yeteneklerinden uzak tutulurlar. Patriarkal Düzen’in bir gereğidir bu. Bazılarına göre ise, İra kıskançlığı, nefreti ve intikamı kapsadığı için ortaya bir hilkat garibesi çıkmıştır (Menfi hisler menfi bir varlık olarak Tifon’u űretirler. Ancak bu, Athina’nın anti-Sparta propagandasından başka bir şey değildir. Paradigma sağlamlaştırılmak istenir).

İra’nın Zeus’tan iki oğlu olur: Aykırı İlâh Hefaistos ve savaş ilâhı Aris (Ares). Zeus, Aris’ten nefret etmektedir.

İra, savaşçı, militarist ve intikamcı kişiliği temsil eder. Ona göre barış ve itidalin babası da kin ve intikam yani savaşın devamlılığıdır: “Polemos Patir Pandon” yani “Savaş herşeyin babasıdır”. Bu savaş sadece kaba anlamdaki savaş değildir. Her türlü mücadeleyi ve mücadele şeklini içerir. İktidar savaşı, Aşk savaşı, Soylar’ın savaşı vs. Savaş diyalektiğin tâ kendisidir. Karşıtlar çatışır ve ortaya bireşim (Sentez) çıkar sonra yine çatışma ve yine bireşim şeklinde devam eder. Bu nedenle İra, Zeus’un yalnızca karısıdır ve fakat aşık olduğu kadın değil. Zeus, aslında mücadelenin zihnî araçlarla yapılmasından yanadır ancak bunu her zaman beceremez. O tam bir politikacıdır. İra ise buna karşı çıkar. Zeus’un yanlışlarını onun yüzüne vurur ve onu mahkûm etmeye çalışır. Bu süreçlerde Anneler Annesi Gaia sessizdir ve statükoyu kabul eder, o da Zeus gibi politik inceliklerle çözüm arar. Şiddetli değişiklikleri onaylamaz işi evrimsel gelişmelere bırakır. Reformisttir. Büyük altüstoluşlara sıcak bakmaz. Ama her türlü fizikî önlemi de alır.

İra bir diğer açıdan erkek egemenliğine Zeus’un şahsında karşı koyar. Muhafazakârdır ve kutsal aileyi korumaya uğraşır. Soy’a Sop’a bağlıdır. Bütün bunlar Atina kültürüne zıt görüşler ve eylemlerdir. İra’nın yaygın ve güçlü bir örgütlenmeye gitmesinin önü kesilir, dar tutulur.
Olympos hiyerarşisinin en direnişçi ve en inatçı ilâhlarından biri Poseidon (Ποσειδονας : Posidonas) dur. Poseidon aynı zamanda Zeus’un da kardeşidir. Poseidon’la ilgili birçok izahat olmasına mukabil bunlar arasında çelişkiler de mevcuttur. Kimi mitologlar, Zeus ile kardeşi Poseidon arasında güç ve kudret farkı olmadığını, eşit olduklarını fakat Zeus’un ağabey olması hasebiyle Olympos’u yönettiğini vurgulamaktadırlar.
Zeus bir gün İris’i, Poseidon’a gönderir ve Poseidon’un Yunanlar (Elenler) lehine tavır almaması talimâtını verir. Eğer bu talimâta uymazsa, güç kullanımına gideceğini bildirir. Poseidon öfkelenir: “Ah! Zeus ne kadar da mükemmel. Bilmem farkında mı, burada bana karşı çok kaba bir laf sarfediyor, kuvvet zoruyla hâkim olacağını söylüyor. Halbuki. Benim kudretimin kendisininkiyle eşit olduğunu o da biliyor. Hakikâtte, biz Kronos ve Rhéa’nın üç oğluyuz: Zeus, Ben ve Hades. Hades, ölülere hükmeder. Herşey üçe bölünmüş ve herkes kendi payına düşeni almıştır. Kader’in tercihi, benim gri engin denizlerde oturmamı gerektirmiştir. Hades’in payına karmaşık karanlıklar düşmüş ve Zeus da sonsuz sınırsız ve bulutlarla dolu etheri (uzayı) ve gökleri almıştır. Yeryüzü ve yüce Olympos ise hepimizin ortak malıdır. İşte bütün bu nedenlerle Zeus’un irâdesine boyun eğmem mümkün değildir. Zeus, kendi payına düşenle yetinmeli ve beni, sanki bir ödlek serseriymişim gibi, kendi kudretiyle korkutmaya çalışmamalıdır”.



Ama aynı Poseidon, Zeus’a karşı geliştirdiği bu çıkışına rağmen en nihâyetinde Zeus’a boyun eğecektir zira kendi silahı “Trident” (Üç dişli) in, Zeus’un silahı “Yıldırım”la (keravnos) baş edemeyeceğini bilmektedir. İktidar savaşında Zeus’un enstrümanları bir kez daha ağır basar ve Poseidon Zeus’a tavır almasına karşın onunla karşı karşıya gelme cesâretini gösteremez. Olympos düzeni bir kez daha Zeus’un gücünü kutsar.

Poseidon’un krallığı denizlerdedir. Buna “Köpüklü Dalgalar İmparatorluğu” demek de mümkündür. Poseidon, yalçın kayalardan büyük adımlarla engin denizlere doğru iner ve bastığı kayalar titrer ve onu selâmlarlar. Büyük dağlar ve ormanlar, onun ölümsüz ayakları altında sarsılırlar. Üç adımda amacına ulaşır ve saydam derinliklerdeki sarayı “Eges”e (Aigeo-Egeo) ulaşır. Bir iddiaya göre Ege (Egeo) kelimesi buradan gelmektedir yani Poseidon’un sarayıdır. Saray göz kamaştırıcıdır ve asla aşınmayan ve orijinalliğini sonsuza kadar koruyan altından yapılmıştır. Sarayına ulaşır ulaşmaz, bronz nallı ve altın gemli atlarını koşumlar, altından elbisesini giyer altın kamçısını alır ve arabasına binerek dalgalara atılır. Poseidon’un denizlere açıldığını gören canavarlar sağa sola kaçışırlar ve onu selâmlarlar. Deniz büyük bir keyfe dalar. Araba âdeta uçar ve atların bronz nalları ıslanmaz bile. Kanatlı atlar, Poseidon’u Akeenler’in (Aheenler-Akalar) donanmasına doğru uçururlar.

Bir anlamda Poseidon, Olympos devletinin donanma komutanıdır. Denizlerde olan biteni o kontrol eder ve savaşları o yürütür. Ancak Zeus, kahramanlara, kendi kalitesinde oğullara döl verirken Poseidon canavarların ve katillerin babasıdır. Örneğin Kyklopos Polyphemis (κύκλοπος πολύφήμήσή [Kyklopos Polifimisi-Şanlı şőhretli tepegöz]) adlı canavar Poseidon’un oğludur. Poseidon, Medusa’ya aşıktır ve yumuşak çayırlarda, bahar çiçeklerinin arasında onunla sevişir. Bir Olympos efendisinin, Gorgonlar ailesinden çirkin bir kadınla birlikte olması garip görünmektedir. Gelenekte böyle ilişkilere nadir rastlanmaktadır. Bu ilişkiden (kesin olmamakla birlikte) Harpiler ve 100 kollu canavar Egeon (Αίγαίων) doğar, Egeon’un diğer ismi Vriaros’tur (Briare). Poseidon aynı zamanda birçok acımasız ve çarpık varlığın da babasıdır: Sinis, Skyron, Kerkyon vs. gibi…

Poseidon’un kariyerini sarsan bu döller aslında Zeusçu mitoloji yazımının bir sonucudur. Zeus’u yücelten ve âdeta hatasızlaştıran bu mithographie (efsâne yazımı) Zeus’la çelişkileri oranında diğer Olympos varlıklarını ve kahramanları hattâ ölümlüleri mahkûm etme eğilimindedir.
Poseidon’un 100 kadar kadınla ilişkisi olduğu söylenir yani poligamdır. Bu kadınlardan çok sayıda çocuğu olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Homeros, “Tanrıların yatakları steril (temiz, kısır) değildir” demiştir.
Poseidon sadece denizlerin değil ve fakat aynı zamanda yeraltının ve depremlerin de ilâhı olarak kabul edilir. İnsanların ve ilâhların ilâhı Zeus göklerden haykırır ve emirler yağdırır. Aşağılarda ise, Poseidon, bu emirlere cevap verircesine devâsa yeryüzünü ve dağların tepelerini sarsar ve titretir. İda dağının binlerce oyuğu ve çukuru, Truvalılar’ın kentleri ve Akaenler’in (Akalar) donanması korkudan sarsılır ve aman dileriler. Yeraltında bulunan, ölülerin yöneticisi Aidoneus (Αίδονευς) bile büyük bir korku yaşar. Tahtından fırlar ve bir çığlık atar. Poseidon, yeryüzünün altüst edicisi, onun üzerine gitmeye gerek görmez. Onu paramparça edebileceği hâlde kâle almamayı tercih eder.

Yine, Tıp biliminin babası sayılan Hippocrates (Ηποκρατης-Îpokratis), Yunan halkının büyük bir çoğunluğunun Epilepsi (Epilipsia-Sara) hastalığının sebebi olarak Poseidon’u gördüklerini belirtmiştir. Sara, eski Yunan’da âdeta bir iç deprem olarak algılanagelmiş ve ilâhların öfkesine bağlanmıştır.

Hüküm alanı çok geniş olan Poseidon atlara da hükmetmekte dolayısıyla aristokratik hayatın da en tepesinde bulunmaktadır. Barbar kabilelerin göklerdeki temsilcisi konumunda bulunan Triballus da Poseidon’un emri altındadır. Bütün aristoklar, şövalyeler ve savaşçılar Poseidon’a yakarırlar ve ondan kendilerine yardım etmesini isterler. İşte böyle bir yakarışa örnek:

“Atların efendisi Posei
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com