EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Adaletin zindanda unuttuğu devrimci lider: Sarp Kuray

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts Şub 03, 2014 5:46 pm    Mesaj konusu: Adaletin zindanda unuttuğu devrimci lider: Sarp Kuray Alıntıyla Cevap Gönder

SARP KURAY: BİZE EĞİLMEK BÜKÜLMEK YAKIŞMAZ! DİK GİRDİK, DİK ÇIKIYORUZ!
28 Kasım 2016



68 Kuşağı ve Dev-Genç kurmaylarından, Türkiye’deki Sol’un yaşayan efsane isimlerinden Sarp KURAY, düzmece ifâdelerle hakkında verilen hükmün infazının tamamlanmasının ardından, esir tutulduğu Edirne F Tipi Cezaevi’nden tahliye oldu.

Eşi Nur Sürer başta olmak üzere, avukatları ve dava arkadaşları tarafından kapıda karşılanan Kuray, kendisini karşılayanlarla kucaklaştıktan sonra kısa bir açıklama yaptı.

DİK GİRDİK, DİK ÇIKIYORUZ!

2009 yılında Ankara Sincan F Tipi Cezaevi’ne girerken yanında bulunan arkadaşlarına verdiği sözü hatırlatan Kuray, açıklamasında şunları söyledi:

“Bundan 8 sene evvel Ankara’da sevgili arkadaşlarım beni uğurlarken onlara bir söz vermiştim (burada onlardan insanları görüyorum). Dedim ki, “ömrüm olursa bu cezaevinden Devrimci çıkacağım!” dedim. Size layık çıktığımı bilmenizi isterim.

Ben 68 Başkaldırısı’nın bir ayağıyla Deniz Harb Okulu ayağında, bir ayağıyla Dev-Genç ayağında yetişmiş bir insanım. Bize eğilmek bükülmek yakışmaz! Bizi hiçbir kuvvet; ne zorbalık ne batakçı gericilik eğdiremez. Dik girdik, dik çıkıyoruz!

Hepinize çok teşekkür ederim.”

63 yaşında bir delikanlı olarak girdiği F Tipi cezaevinden 71 yaşında, delikanlılığından bir şey kaybetmemiş bir heyecanla çıktığı gözlenen Sarp Kuray, yaptığı teşekkür konuşması sonrasında kendisini karşılayanlarla birlikte cezaevi önünden ayrılarak İstanbul’a doğru yola çıktı.

ADIMLAR Haber

Adaletin zindanda unuttuğu devrimci lider, Sarp Kuray niçin tahliye edilmiyor
30.09.2015

Odatv'den Caner Taşpınar yazdı: Korsan bir devlet tarafından idare ediliyoruz

“Yasa dışı 16 Haziran Örgütü’nü kurup yönettiği” gerekçesiyle 21 yılda 5 kez yargılanıp müebbet hapis cezasına çarptırılan Sarp Kuray, cezasının son yılında denetimli serbestlikten yararlanmak için mahkemeye başvurdu. Mahkeme “örgütün halen faaliyette” olduğunu öne sürerek tahliye talebini reddetti.

Mahkemenin kararını Odatv’ye değerlendiren Sarp Kuray’ın eşi sinema sanatçısı Nur Sürer, “Her gün bir çocuğun öldürüldüğü bir ülkede, korsan bir devlet tarafından idare ediliyoruz biz” dedi.

Odatv’ye konuşan Sarp Kuray’ın Avukatı Saygın Bedri Gider ise “Bu kararın bilinçli olduğunu düşünüyoruz. Hakimlik objektif, tarafsız bir değerlendirme yapmamış. İtiraz edeceğiz” diye konuştu.

GEREKÇE: ÖRGÜT HALEN FAALİYETTE

Sarp Kuray, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararı sonrası yeniden yargılanmış ve tekrar müebbet hapse çarptırılmıştı. 21 yılda 5 kez yargılanan Kuray için müebbet hapis verilirken, cezaevinde 7 yıl da dolmuş oldu. AKP’nin torba yasasıyla getirdiği, hükümlünün son yılında denetimli serbestlikten yararlanması uygulaması için başvuran Kuray, mahkeme engeline takıldı. Yasaya göre tahliye edilmesi beklenen Kuray için “örgütün halen faaliyette” olduğu gerekçesi gösterilip tahliye talebi reddedildi.

“BAKKAL HESABI GİBİ HUKUK İŞLETİLİYOR”

Kararı öğrendiği anı “O kadar üzüldüm ki, kalbim sıkıştı” diye anlatan Sarp Kuray’ın eşi sinema sanatçısı Nur Sürer, mahkemenin kararını Odatv’ye değerlendirdi.

Nur Sürer, “Şaşırtıcı olmadı. Hukukun bizim gibi insanlara işlemediğini düşünürsek, şaşırtıcı olmadı. İşin dramatik tarafı bunu bizim reel karşılıyor olmamız” dedi.

"MAHKEME KARAR GÜNÜ 'HAKKINIZ VAR' DEMİŞTİ"

Sanatçı Sürer, “Torba yasada kendileri, ‘son bir yılı kalan mahkum denetimli serbestlikten yararlanır’ diye madde koydular. Kendi koydukları şeye bile uymuyorlar artık” diye sitem etti.

Mahkemenin karar duruşmasında "Son yıl denetimli serbestlikten yararlanma hakkınız var" dediğini hatırlatan Sürer, "Kendileri bunu söylemişti ancak bugün yararlanamıyoruz" diye konuştu.


“BİR SANATÇIYA BELKİ DE YAKIŞMIYOR UMUTSUZ OLMAK AMA…”

“Karar yapılacak itirazdan umutlu musunuz?” sorusuna ise Nur Sürer şu yanıtı verdi:

“Bir sanatçıya belki de yakışmıyor umutsuz olmak, ama ben bu ülkeye dair bütün umutlarımı yitirmiş durumdayım. Her gün bir çocuğun öldürüldüğü bir ülkede, korsan bir devlet tarafından idare ediliyoruz biz. Artık muhalefete de sinirleniyorum. Onlardan fazlacaydılar ve bu meclis işletilmedi. Ne bileyim, yüzde 10 barajı düşebilirdi. Onlara göre mi hareket edildi... Defakto Başkanlık peşinde bir adam. Bence Başkanlık da yapıyor ayrıca. Benim dinle bir alakam yok, ama onların inandığı Allah bunların hepsinin belasını versin.”

AVUKAT GİDER: KARAR BİLİNÇLİ

Odatv’ye konuşan Sarp Kuray’ın Avukatı Saygın Bedri Gider ise kararı şöyle değerlendirdi:

“İlgili yönetmelik uyarınca terör örgütünden ilişiğini kopardığı anlaşılan kişiler denetimli serbestlikten yararlanır. Bu örgütün 92’den beri eylemi yok. Bu kararın bilinçli olduğunu düşünüyoruz. Hakimlik objektif tarafsız bir değerlendirme yapmamış. İtiraz edeceğiz.”

İşte o karar:



Odatv.com

‘Niye uçmuyor İnci?’
Gökçer Tahincioğlu
04.01.2015



Sarp Kuray, 1971 muhtırasının ardından tutuklandı ve 24 yıl ceza aldı. 4 yıl sonunda afla çıktı ama davası 21 yıl sonra sonlandı.Müebbet hapse mahkûm edildi. Kaçmadı, artık 70’li yaşlarına geliyordu. Sincan’da kendisine, “kardeş” olan siyasi mahkûmlarla birlikte gün dolduruyor.

Barış, gökyüzünde uçurtmayı arayıp soruyordu?
“Niye uçmuyor İnci?”
Hepsini anımsıyordu İnci’nin denize bakan gözleri.
“Uçurtmayı Vurmasınlar” gerçekti.
Bu ülke, bu adalet sistemi, bu dünya, bu kurallar, yönetenler ve değişmeyenler gerçekti.
Ömrünü oradan oraya sürgünde geçirenler, cezaevinde ölenler ve büyüyenler.
Cezaevi kapıları ve ziyaret günleri.
Değişmiyordu Barış ve İnci’nin hikâyesi.
***
Göçle başlarsa ailelerinin hikâyeleri, sonradan da fazla değişmez kaderi.
Sarp Kuray’ın ailesi, 1912 bozgunundan sonra Balkanlar’dan zorla göç ettirilmişti.
Hüzün ve özlemek o günden sonra ailenin kaderiydi.
Sarp Kuray’ın babası vali yardımcısıydı.
Anne ve babalarının peşinden oradan oraya giden dört kardeşlerdi.
1945’te Kastamonu’da doğdu Kuray.
Daha 4 yaşındaydı ki İstanbul Silivri’ye çıktı babasının tayini.
İstanbul’u ve denizi ilk defa burada gördü.
Sonra Trabzon Vakfıkebir, sonra İzmir Dikili.
İlkokula Dikili’de başladı.
Sonra Muğla.
Oradan Sivas
İlkokulu Sivas’ta bitirdi.
Sivas’ta sıra arkadaşı Artin’di.
Sonradan anladı Ermenilerin o zamanlar nedenini anlamadığı tedirginliğini.
Sivas’tan sonra yeniden İzmir, 1737 sokak.
Karşıyaka’daki o güzelim sokakta gördü evlerin önüne her akşamüstü atılan sandalyeleri ve samimiyeti.
Karşıyaka günleri 1957’de bitti.
Babası artık valiydi.
Kuray ailesi, İzmir’den Siirt’e Kurtalan Ekspres’le gitti.
Sarp Kuray’a sadece trenden izlediği fakirlik bile yetmişti.
Ama bir de trenin içi vardı.
Çekingence konuşulan “bilinmeyen dil”, çıplak ayaklı çocuklar, yerlerde oturan insanlar.
Yaşam, burada ne kadar bilinmez ve değişikti.
Ortaokulu ve lise biri burada okudu.
Bir gün annesine, kardan okula gidip gelemediğini söyleyip, babasının makam arabasıyla okula gidip gelmeyi istedi.
Babası ise konuyu açan annesi ve Sarp’a, “Emrimde çocukları gezdireyim diye vermiyorlar bu arabaları” diyerek, en büyük dersini verdi.
Kuray ailesinde hiçbir çocuk, hiçbir zaman o makam arabalarına binemedi.
Babasının verdiği dersten fazlasını anlamıştı aslında Sarp Kuray.
Hiç unutmadı, sınıf arkadaşlarını, yaşamlarını ve evlerine gittiğinde kendisini bilmediği dilde şefkatle seven annelerini.
***
1960 darbesinden sonra Mardin yılları başadı.
Kamışlı ile Nusaybin arasındaki saçma sınırı burada tanıdı.
Mardin’den sonra batıya, bu kez Bursa’ya.
Solla burada tanıştı.
Babasının Ankara Valiliği’ne atandığı yıl, Ankara Hukuk’u kazandı.
Ama hukuk yerine askerliği seçti.
Artık Deniz Harp Okulu’ndaydı.
Bir valinin oğlu devrime gönül verir mi?
Gördükleri ve öğrendikleri aslında çoktan yapmasını sağlamıştı bu tercihi.
1966’da teğmen olarak çıkarken okuldan devrimciydi.
1968 subay bildirisinde imzası vardı.
69 subay bildirisi ise ordudaki yaşamında, sonun başlangıcıydı.
Seferdeyken gözaltına alınıp, Gölcük Güllübahçe Cezaevi’ndeyken ordudan atıldı.
Ama o yıllar Kuray’a, Deniz Gezmiş’i, Hikmet Kıvılcımlı’yı ve mücadeleyi tanıştırdı.
Hukuk Fakültesi’ne döndü, Dev Genç saflarına katıldı.
Devletin kodlarına göre, bundan sonra yaşamı boyunca sürecek bir fiş almıştı; “Devletin azılı düşmanı.”
Oysa daha güzel bir dünya istiyorlardı.
***
Çetelerle, devletin karanlık yüzüyle mücadeleye mecbur bırakılan bütün o gençler, “imha” edildi.
1971 muhtırası ise devlete son şeklini itinayla verdi.
İmha edilmeyenler artık cezaevlerindeydi.
Sarp Kuray da tutuklandı, 24 yıl ceza almıştı.
4 yıllık cezaevi süreci, “afla” sonlandı.
Ama bitmemişti.
Bir de kalanların tümü için, “temizlik” gerekiyordu.
Böyle geldi 80 darbesi.
Sarp Kuray, artık yurtdışında bir mülteciydi.
Yıllarını yurtdışında geçirdi.
Döndüğünde, hâlâ davaları bitmemişti.
Cezaevine gireceğini bile bile geldi.
Tutuksuz yargılanmak üzere bir süre sonra tahliye edildi.
O yıllarda hiç gündemden düşmedi.
2000’lerde ise artık tartışılan bütün başlıklar değişmişti.
Ancak devlet, bir kez kodladığını öyle kolay bırakmazdı.
Davası 21 yıl sonra sonlandı.
Müebbet hapse mahkûm edildi.
Kaçmadı, artık 70’li yaşlarına geliyordu.
Ömrünün belki de tek rahat ve en güzel döneminde, gidip, cezaevine gönüllü girdi.
Lideri olduğu söylenen örgütün eylemcisi olduğu söylenenler 8 ayda tahliye edilmişti.
Devleti yıkmak istediği söylenen örgütten içeride olan sadece kendisiydi.
AİHM’ye başvurdu.
Haklı bulundu.
Ne yüzleştirme yapılmış, ne uzun yargılama süresi dikkate alınmış, ne ifadelere itibar edilmişti.
Ama Yargıtay, AİHM dinlemezdi.
Parasıyla değil mi, ödenirdi tazminat ve her şey biterdi.
Geçtiğimiz temmuz ayında, kararını verdi, “onama” dedi, tek kelime.
24 sayfalık AİHM kararı ise çöpe gitti.
***
Cezaevinde gencecik mahkûmlarla tanıştı.
Pankart ve slogandı suçları.
Hastaneye sevk aldığında, bacağı, parmakları kopartılmış insanları, kanser olmasına rağmen tahliye edilmeyen mahkûmları tanıdı.
Cezaevinde büyüyen çocuklar hiç değişmemişti.
Artık mağduriyetini anlatmaktan da vazgeçti.
Sincan’da kendisine, “kardeş” olan siyasi mahkûmlar Turan Erdoğan ve Mehmet Aylak’la birlikte gün dolduruyor.
Her hafta bin bir aramadan geçip ziyaret ediyor eşi Nur Sürer ve kardeşleri.
Ve hâlâ uçamıyor uçurtmalar.
Uzaklardan hüzünlü ama kararlı bir şarkının sesi geliyor:
“Ne güzeldir yollarda olmak şimdi...”
Ve Barış’ın tek soruda bütün zulmü anlatan sesi:
“Niye uçmuyor İnci?”
Kaynak: milliyet.com.tr

Ateşin çocukları yargının zulasında
ORHAN GAZİ ERTEKİN*
26/01/2014



Tıpkı Salih Mirzabeyoğlu gibi Sarp Kuray'ın hakikatinin bugün yargı zulasında saklanması ve işkenceler, sürgünler ve mahpuslar içinde geçen bir hayatın sözde bir yargılamayla cezaevinde devam ettirilmesinin bir anlamı var

Türkiye ’nin son iki yüzyıllık siyasi serüveninde ardı ardına gelip geçen kuşaklar göz önüne alındığında bir kuşağın çok özgün bir siyasi karakter yapısıyla ortaya çıktığını teslim etmek gerekiyor. Daha “iyi” bir ifade bulana kadar onlara “68 kuşağı” demeye devam edeceğiz ve ayrıca “78 kuşağı”nı da onların bir parçası olarak eklemeyi tavsiye edeceğiz. Bu kuşak, kendilerinden önceki siyasi kuşakların “memurin” dünyasından çok uzak olduğu gibi siyaseti, “işletmecilik” disiplininin bir dalı olarak gören bugünün siyasi kuşağından da oldukça farklı özellikler sergiliyor. Bir defa, onlar, “Tanzimat adamları”, Yeni Osmanlılar, İttihat ve Terakki ve Cumhuriyet’in erken kuşakları gibi devlet, kurumlar ve giderek üniversite ikliminin politik terbiyesinin içinde kalmayı tercih etmedi. Politik eylemi, devlet alanından halkın coğrafyasına doğru taşıdı. Ve tabii ki adalet arayışında devleti terk etmenin bedellerini de öderken gelmiş geçmiş en zor ve şiddet dolu imtihanlara göğüs gerdiler. Bu nitelikleriyle, Türkiye’nin modern tarihine “sosyal isyancılar” olarak şan verirken bugünün kaygan politik dünyası bakımından da yüzleşme alanlarının dışında saklanmaları için olağanüstü gayret sarf edilmeye devam ediliyor. Tefekkürden kas gücüne kadar uzanan geniş alana yayılan bir “ateş”ten doğan bu çocuklar, bütün o modern tarihimizi anlamak ve anlamlandırmak için olduğu kadar bugünün iktidar kuşaklarının siyasi karakter yapısını ifşa etmek açısından da özel olarak öne çıkıyorlar.

Biz, şimdilik, ateşin çocuklarının bugün yargının zulasında saklanan ikisini anlamayı ve anlatmayı deneyeceğiz; Salih Mirzabeyoğlu ve Sarp Kuray. Ne için? Halihazırdaki ahvalimizi daha iyi görmek için!

Salih Mirzabeyoğlu

Mirzabeyoğlu, sözünü ettiğimiz kuşağın temel siyasi karakter yapılarını taşıyan en temsil edici isimlerden birisi. O sadece Türkiye İslamcılığının bir istisnası değil. Evet İslamcılığın içinden çektiği çizgi, tüm o hımbıl ve uzlaşmacı geleneğin reddine tekabül eder. Ama o sadece burada kalmaz. Onun hesaplaşma girişimleri sadece İslamcılık bakımından değil tüm siyasal hareketler açısından öğreticidir. Bir defa, teorik ve politik hesaplaşmasını, Batı ve Batı epistemolojisi ile sınırlı tutan ve bu anlamda kaçınılmaz olarak Batı’nın teorik alanına dahil olan bütün o modern İslamcı kuşakların tersine, doğrudan İslam ilahiyatının içinde ve onun geleneğiyle kurmayı tercih etti. Bu durum bir yandan Batı ile yüzleşmesini, tıpkı modern dönem öncesi İslami düşünürler gibi, daha kompleksiz biçimde kurmasını sağlarken diğer yandan da yepyeni bir kavramsal dünyanın içinde kendisini yaratmasına yol açtı. Bugüne kadar 58 kitap yayımlamasını ve hemen her meselede cevaplar geliştirmeye çalışmasını, bu özgün konumun dayattığı bir sorumluluk bilinciyle açıklamak yerinde olur. Bu nedenle de Mirzabeyoğlu söz konusu olduğunda tefekkürün derinleştirilmesinden imtina etmek, ciddi bir entelektüel ayıba da tekabül eder. Ama Mirzabeyoğlu, sadece bir mütefekkir değildir. Aynı zamanda bütün o Sünni geleneğin içindeki “devlet” algısının halkın isyan ve itiraz geleneğiyle değiştirilmesinde ısrar ettiği için de çok önemli bir şahsiyettir. Zaten, sözde yargılanarak müebbet hapse mahkum edilmesinin, on yıldan fazla tecrit altında kalmasının, ağır işkenceler görmesinin, çok çeşitli tertip ve baskınlarla yıldırılmaya çalışılmasının ve dahi “örgütsel bir bağ bulunamamasına rağmen” cezalandırılması yoluna gidilmesinin sebebi de hem düşünsel hem de bu politik özgünlüğü oldu. Kuşkusuz, bu özgünlük, bazen onun aleyhine kullanılmaya çalışıldı, çok uzun yıllar mahpus kalmış bir insanın kavramlarının giderek metaforik haller kazanması kaçınılmaz olduğundan anlaşılması da zorlaştı. Ama, düzen ve gelenekle barışmayı reddetmesine, mücadelesindeki tavizsiz duruşuna, son on yıllık “dindar ilerleyişe” mesafeli durmasına bakıldığında onun iman, güç, sebat ve hakikat ısrarının çarptığı her çelik kapıyı berhava edecek bir devrimci temsile dönüştüğünü gösteriyor.

Dindarlığı politik bir “değer” olarak yeniden ihyanın peşinde olan bütün o kuşakların, ama özellikle de bugünkü gençliğin onun yazılarına ve mücadelesine daha bir dikkatle yaklaşmaları gerektiği bir dönemdeyiz. Onun hâlâ yargının zulasında saklanmaya devam edilmesini ise içinde bulunduğumuz politik hakikat kaybının derin bir tezahürü olarak okumaktan başka çare yok. Tam da bu anda onun hakikat iddiasının İslamcılığın içine girdiği derin krizle hesaplaşmayı kolaylaştıracağı kesin. Onun özgürlüğü için mücadele etmek işte bu yönden de çok anlamlı.



Sarp Kuray

Türkiye sol hareketi, 1960’lı yıllara kadar “bilim” ve “felsefe”yle ilgisini öne alarak ülkenin politik geleceğinin tasarlanmasında ayrıcalık talep etti. Bunun sadece bir talep olarak kalması şaşırtıcı değil. Çünkü, sol gelenek her şeyden önce felsefi ve bilimsel bir yetersizlikle malul oldu ve politikayla ilişkisi sadece örgütsel bir mekanizmaya sahip olma boyutunda kaldı. Tarihe girmek yerine tarihin kendilerini çağırmasını beklediler. Buna karşılık, 68 kuşağı, politikanın ekonomik, toplumsal alanlardan özerkliğini keşfeden ve buna uygun bir konum alan ilk kuşaktır. Bu keşif, politik eylemin ertelendiği gelenekten kopmalarına ve hayatın her alanındaki sorunlara acilen dokunan girişimler başlatmalarına da yol açtı. Bu kuşağın politikayı her bir gündemin içindeki somut girişimlere dönüştürmeleri, sanıldığı gibi basit bir eylemcilik veya maceracılık değil, çok daha derinlere uzanan felsefi bir kopuşu da ifade ediyor. Sarp Kuray, geçmiş sol gelenekten düşünsel ve politik bir kopuş yaşayan işte bu kuşağın önemli temsilcilerinden biri. Kuray, sonradan, aydınlanmacı sol gelenek ile politik devrimci kuşak arasındaki bağı kurmaya ve aralarında tarihsel bir ilerleme ve bağ inşa etmeye de çalıştı. Bu anlamda, kendi serüvenini hem örgütsel hem de kişisel düzeyde düşünsel ve politik bir müdahale ve tekamül içinde kurmayı da başardı. Çeşitli tarihsel dönemlerde, örgütsel çabayı öne alması ve özellikle 1980’lerden sonraki dönemlerde ise geleneksel örgütsel çabaları terk edip farklı politik yollar aramayı tercih etmesini de bu kuşağın özgün politik karakterinde aramak gerekir. Kuray, bugün, hâlâ kendi hesaplaşmalarını takiple hakikatini aramaya devam ediyor. Hem de geride bıraktığı ve aştığı bir dünyanın hesabının kendisinden sorulmasına karşı bile kendi özgürlüğünü vererek mücadele etmeyi tercih edecek kadar sahici bir hakikat arayışının içinde. Kendi kurmadığı bir örgütün liderliğinden mahkum edilmesi onun bir trajedisi değil, Türkiye’nin yargısının ve toplumun bir trajedisidir aslında. Tıpkı Mirzabeyoğlu gibi Kuray’ın hakikatinin de bugün yargının zulasında saklanması ve işkenceler, sürgünler ve mahpuslar içinde geçen bir hayatın sözde bir yargılamayla cezaevinde devam ettirilmesinin bir anlamı var.

Şimdi bütün bu sahtelikler dünyası içinde siyaset yapmaya devam eden bu ülke hakikat arayan bu insanları, yani ateşin çocuklarını zulasında tutmaya devam ettikçe yeni bir hakikat ateşi yakamayacak ve yaşadığı güncel bunalımı daha da derinleşecek. Gelin gerçek ve sahici bir dünyanın içine girmek için onların derhal özgürlüğünü talep edelim.

* Demokrat Yargı Eşbaşkanı
Kaynak: http://www.radikal.com.tr/radikal2/atesin_cocuklari_yarginin_zulasinda-1172807

Yeniden Müebbet Hapse mahkûm edilen Sarp Kuray: "Yiiğitlik, bedeli ne olursa olsun yanlışa karşı çıkmaktır"
02.02.2014
ZEYNEP KURAY



68 Kuşağının önderlerinden Sarp Kuray, 16 Haziran örgütünün kurucusu olduğu iddiasıyla yargılandığı İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde, AİHM’in adil yargılama yapılmadığı hükmünün ardından yeniden görülen davada yine müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

68 Kuşağının önderlerinden Sarp Kuray, 16 Haziran örgütünün kurucusu olduğu iddiasıyla yargılandığı İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde, AİHM’in adil yargılama yapılmadığı hükmünün ardından yeniden görülen davada yine müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay’ın 4 kez bozduğu 20 yıllık davada, AİHM’nin adil yargılama olmadığı kararı üzerine yapılan yeniden yargılamanın son duruşmasında karar çıktı. İlk yargılamada beraat ederek ardından 12 yıl hapis cezasına çarptırılan, son yargılamada da müebbet hapis cezasına çarptırılan Kuray, aynı mahkemede 6. kez yapılan yargılamada anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ve örgüt yöneticiliği suçlarından yeniden müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

AİHM HÜKMÜNE RAĞMEN CEZA DEĞİŞMEDİ

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan karar duruşmasında tutuklu Sarp Kuray, avukatları, arkadaşları ve ailesi hazır bulundu. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde 20 yıl önce açılan dava 4 kez Yargıtay tarafından bozuldu. Yargıtay beraat eden Kuray için en yüksek cezanın, yani ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının verilmesini istemişti. Mahkeme, bozma kararlarının ardından yapılan 5. yargılamada müebbet hapis cezası vermişti. Sarp Kuray'ın başvurusu üzerine AİHM, sanığın adil yargılanmadığını tespit ederek Türkiye'yi tazminat cezasına çarptırmış ve yeniden yargılama yapılmasına karar vermişti. 13 yıllık sürgün hayatının ardından kendi isteğiyle Türkiye’ye gelerek teslim olan Kuray, 2 Şubat 2009’da cezaevine konulmuştu.

SAVUNMANIN TANIK TALEPLERİ DİKKATE ALINMADI

Duruşmada ilk sözü avukat Saygın Bedri Gider aldı. Polis Akademisi’nde öğretim üyesi olan Önder Aytaç’ın Taraf gazetesinde Hanefi Avcı’ya yönelik yazdığı yazıyı hatırlatan Gider, Aytaç’ın “Sarp Kuray’ı içeri tıktırıp artanlarına kurdurduğun örgütü şimdi değilse ne zaman anlatacaksın” diye sorduğunu söyledi. Bu kadar vahim bir iddia karşısında hiçbir yetkiliden çıt çıkmadığının altını çizen Gider, dava kapsamında Aytaç’ın ve Avcı’nın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Birkaç hafta önce Sabah gazetesinde istihbarat muhabirlerinin yaptığı haberi hatırlatan Gider, “18 yıldır kırmızı bültenle aranan ve hem bu davanın sanığı olan hem de Devrimci Karargah örgütünün kurucusu olduğu belirtilen Serdar Kaya’ya haberciler Almanya’nın Nürnberg kentinde kolayca ulaşabilirken, nedense MİT ve Emniyet istihbarat kurumları ulaşamıyor, ya da daha doğrusu ulaşmak istemiyor” dedi. Bu nedenle söz konusu gazetecilerin de tanık olarak dinlenmesini talep eden Gider, “yansıttıkları kadar yansıtmadıkları yönler de olduğu inancındayız” dedi. Basında Devrimci Karargah’ın finansörü olarak gösterilen Hakan Etyemez’in bu davanın da sanığı olduğunu belirten Gider, üstelik bu kişinin polise verdiği ifadelerde Sarp Kuray’ı Bekaa’da gördüğünü ve ondan talimat aldığını söylemesine rağmen, eşgalini bile tanımlayamadığını ifade etti. Sarp Kuray’ın diğer avukatı Altan Görkem Gürcan ise, müvekkili hakkındaki 1993 tarihli iddianameye, AİHM’in adil yargılama olmadığını saptadığı hükmünden sonra başka hiçbir delil eklenmediğini belirterek, “Yaklaşık 20 yıldır talep ettiğimiz hiçbir delilimiz toplanmamıştır, elimizdeki davada müvekkille birlikte toplam 10 kişi 765 sayılı TCK’nın 146. Maddesinde düzenlenen anayasal düzeni yıkmaya ve değiştirmeye yönelik örgütsel faaliyette bulunmak suçuyla suçlanmaktadır, kanaatimizce bu sayıda bir grup anayasayı ya da anayasal düzeni değiştiremez, eğer adalet sistemi varsa bu dosyadan müvekkilin beraat etmesi gerektiği kanaatindeyiz” dedi.

YİĞİTLİK YANLIŞA KARŞI ÇIKMAKTIR

Son savunmasını yapan Sarp Kuray ise, davanın baştan beri şaibeli olduğunu savunarak, "Çok genç yaşımdan itibaren inandığım yolda düşe kalka ilerliyorum. İşkenceleri de sürgünleri de tattım. Hiç pişman olmadım. Yiğitlik, bedeli ne olursa olsun yanlışa karşı çıkmaktır. Devletin gücünden değil fitnesinden korkarım. Ömrümün 50 yılı devrim mücadelesiyle geçmiştir. Bir kişinin üzerinden bir takım operasyonlar yapılıyor" dedi. Kuray, "İnandığım ilkeler içinde kendi paçamı kurtarmak için yalana dolana başvurmak, adam kandırmak ve sahte davranışlara yer yoktur. 1993'te ülkeme döndüğümde gazetecilerin sorduğu soruya ‘Ödenecek bedel varsa öderim’ demiştim. O günden bugüne söylediklerime bağlı kaldım" diye sözlerine devam etti. İddianamede iki örgütün birbirine karıştırıldığını belirten Kuray, 16 Haziran değil Partizan Yolu isimli örgütle 12 Eylülcülere karşı mücadele ettiklerini ifade etti. Ankara’da yargılanan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya için ‘insan müsveddeleri’ ifadesini kullanan Kuray, “Onlar şimdi anayasal düzeni değiştirmek suçlamasıyla yargı karşısındalar. Biz de bunların sistemine karşı mücadele ettik. 12 Eylül’cülere karşı direnişimiz meşruydu. Amerikancı çeteye karşı varlığımızı koruma mücadelesiydi bu” dedi. 12 EYLÜL DARBESİNE DİRENMEK HAKTIR Cezasını kendi vicdanında bitirdiğini ifade eden Kuray, "Bundan sonrası şekli hapistir benim için. Ben Hikmet Kıvılcımlı'nın öğrencisiyim. Bu tamamen 12 Eylül darbesine karşı çıkış meselesidir. 12 Eylül faşist darbesine direnmeyi hak olarak görüyorum. Bugün geriye baktığımda keşke elimden daha fazlası gelseydi diyorum. Bizim mücadelemiz rejimi değiştirme çabası değil, ayakta kalma çabasıydı. Bu rejime karşı çıkmaktan ceza almak onurdur. 700 bin kişilik ordu, 300 bin polis ve 600 bin milis kuvvete karşı 10 kişiyle rejim değişmez" dedi. Yakın ve uzak tarihimizde sahnelenen katliamların, acıların hala kanayan yaralar olduğunu belirten Kuray, “Cezaevinde geçirdiğim 5 yıl boyunca benden çok daha kötü durumda olan insanları gördüm. Sevk edildiğim hastanelerde, ayakları kesik, parmakları kesik ve kanser hastası birçok tutsak gördüm. Onlara nasıl da otomatik cezalar verildiğini gördüm. Bu tablo karşısında ben kendimi mağdur saymaktan utanç duyarım” dedi. Türkiye’de kim iktidara gelirse gelsin, kendi saltanatını kurduğunu ifade eden Kuray, “Avukatların, gazetecilerin, direnen gençlerin, düşünen herkesin hapse atıldığını, en son Gezi olaylarında görüldüğü gibi direnişe geçen gençlerin öldürüldüklerini, sakat bırakıldıklarını” söyledi ve Kürt sorununda ise yine küçük hesaplar uğruna olmamışa çevrilen, heba edilen çözüm süreciyle bu işin içinden çıkılamayacağını vurguladı. Davanın her defasında artan hapis cezalarıyla yerel mahkemelerle yargıtay arasında pinpon topu gibi gidip geldiğini anlatan Kuray, "Bu davayla ilgili cezaevlerinde benden başka yatan kimse yoktur. 2 kaçak, 1 örgüt, bir de ben. Böyle komedi olmaz" dedi.

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10202718425992146&set=a.1204980895037.31428.1544086657&type=1&theater

'Bir tek ben içerideyim nerede bu örgüt?'
06/07/2014



'16 Haziran Örgütü' davasının tek tutuklu sanığı Sarp Kuray cezaevinden isyan etti: Nerede bu örgüt? Cezaevinde ben tek başınayım. 'Anayasal düzeni yıkacak örgüt' deniliyor. Ben tek başıma mı yıkacağım anayasal düzeni!


Yargıtay’ın ‘16 Haziran örgütünün kurucusu ve yöneticisi’ olmak suçundan ömür boyu hapis cezasını onadığı Sarp Kuray, Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde Hürriyet gazetesinden Mesut Hasan Benli’ye konuştu.

“Nerede bu örgüt? Cezaevinde ben tek başınayım. Diğer üyeleri dışarıda elini kollunu sallayarak dolaşıyor. ‘Anayasal düzeni yıkacak örgüt’ deniliyor. Ben tek başıma mı yıkacağım anayasal düzeni. Bana sokakta yürüme şansı verilmeyecek, diğer üyeler elini kolunu sallayarak dolaşacak” diyen Kuray, şöyle dedi:

KÜRTLER YANLIŞ POZİSYON ALDI

- “Kurucusu olduğum Partizan Yolu isimli örgütü, 1988 yılında kapattım. Örgüt içi tartışmalar yaşanıyordu. Daha sonra 16 Haziran örgütü kuruldu. Bizimle temasları vardı. Ancak arkadaşlar, önerdiğimiz mücadele biçimine uygun davranmıyorlardı. İdeolojik olarak farklı şeyler söylüyorduk. 7-8 kişilik örgüt yönetimi, 1991 yılında yakalandı. 8 ay cezaevinde kaldıktan sonra serbest kaldılar. Örgütün, 80-90 eylemi var. Bu eylemler için herhangi bir talimatım olmadı. Talimat veremezdim, çünkü zaten bir tartışma ve ayrışma süreci yaşanıyordu. Nasıl talimat verebilirim. 1993 yılında Türkiye ’ye dönüş yaptım. Artık legal siyasetin içinde yer alacağımı açıkladım.

- Kürt hareketi bu tarafın ulusalcılığı ile çok meşgul ama kendi içindeki milliyetçilik ile pek meşgul olmuyor. Kürt hareketinin içindeki milliyetçi damarın sosyalist amaçları yok. Kürt milliyetçileri varlığımdan rahatsız oldular. Bizim örgütün eski artıklarını getirdiler. Kürt hareketi, hem Gezi’de hem 17 Aralık’ta yanlış pozisyon aldı. İktidarı ürkütmeyelim mantığıyla hareket ettiler.

AYM TIRAŞ

- Türkiye’de dürüst bir hukuk yok. Yargıtay’ın hakkımda verdiği onama kararına şaşırmadım. Yargıtay 9. Ceza Dairesi hukukun yüz karasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) dışarıda benim adıma başvurular olur. Ancak benim hiç inancım kalmamış. Bana kalırsa hiçbir yere başvuramam. AYM falan hepsi tıraş.

NUR SÜRER YETER BANA

- En çok evimi özledim. Mahallemdeki samimi dost sohbetlerini özledim. Karımı özledim. Türkiye’ye geldim başım beladan kurtulmadı. Ama Nur Sürer yeter bana. Onu buldum, ona değer. Yiğit kadın, onunla mutlu oldum. Cezaevi süreci nedeniyle onu hayat mücadelesinde yalnız bıraktım. Yoksul bir aileden gelen onurlu bir kişi. Kahraman bir kız, iyi bir sevgili. Avrupa ’da ölmek en büyük kâbusumdu. Bu topraklarda yaşamak yeter bana. Döndüğüm için asla pişman değilim. Karımın oynadığı dizileri ve tartışma programlarını yakından takip etmeye çalışıyorum.”

GEZİCİLER DEV-GENÇ GİBİ

Gezi sürecinde çok büyük mutluluk yaşadım. TV’den takip ettim. O kalabalıkların içinde olmayı çok istedim. Ben bu çocukların vicdanını beğeniyorum. Bunlarda vicdan var. Gezi, vicdanlı bir kuşak çıkarttı. Biz de böyleydik, Dev-Genç gençliğine benziyorlar. Ben burada olduğum süre içinde 16 CHP milletvekili gelip beni ziyaret etti. Ancak HDP içinden kimse gelmedi. Ertuğrul Kürkçü’nün beni ziyaret etmesi gerekmez miydi?

http://www.radikal.com.tr/turkiye/1_ben_icerideyim_nerede_bu_orgut-1200384

Devrimci lider Sarp Kuray'dan özeleştiri: Dini ıskaladık ve yenildik
04.07.2014



Devrimci lider Sarp Kuray, Türkiye'deki devrimciler için çok ses getirecek bir özeleştiri yaptı..

Kuray, Türkiye devrimcilerinin dini ıskaladıkları için yenildiklerini söyledi.

Cezaevinde Star yazarı Mustafa Kartoğlu'na konuşan Sarp Kuray, Türk devrimci sol hareketleriyle ilgili çarpıcı değerlendirmeler yaptı. İşte onlardan bazıları:

"EBU ZER İLE BAĞINIZI KURAMAZSANIZ!"

"Biz birbirimizin hikayesini bilmiyoruz. Ebu Zer ile bağınızı kuramıyorsanız, halkla ters düşüyorsunuz. Ekonomi politiğini, gelir paylaşımını, mülkiyeti, hak ve adalet kavramlarını. ‘İhtiyaçlarınızın üzerindekini paylaşın’ ilkesini... Bu ciddi bir tarih bilincidir."

MAOCULUK TARİH BİLİNCİNİ BİTİRDİ

"1970’lerde Maoculuğun gelişiyle bu toprağın geleneğiyle bağlarımız koptu. Kendimizi Mao ile ifade etme yanlışına düştük. Çok çok Che ile... Türk devrimciliğinin sorunu budur. Bu toprağın konuları güme gitti hep..."

HEM 12 MART'TA HEM DE SONRASINDA

"Biz dini ıskaladığımız için yenildik. Hem 12 Mart’ta, hem sonra…"

Haber 93
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Hzr 10, 2017 1:13 am tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Arl 30, 2015 1:21 am    Mesaj konusu: Avukat Saygın BedriSarp Kuray davasını Adımlar'a anlattı Alıntıyla Cevap Gönder

Avukat Saygın BedriSarp Kuray davasını Adımlar'a anlattı
29 Aralık 2015



Adımlar dergisinin haberine göre; Türkiye’deki Devrimci Sol geleneğinin yaşayan en önemli temsilcilerinden sayın Sarp KURAY’ın avukatı Saygın Bedri GİDER, müvekkilinin davası ile ilgili Adımlar Plâtformu Genel Başkanı Ali Osman Zor’a bilgi verdi.

İBDA Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “yeniden yargılama” kararıyla ilgili de değerlendirmelerde bulunan Gider, hukuk uygulayıcılarının Mirzabeyoğlu Davası’nda görüldüğü üzere “örgüt liderliği” ihdas ederek “yorum” yapmakla suçladı. Mirzabeyoğlu Davasıyla ilgili Gider şunları ifâde etti:

“Hâlbuki yoruma açık hiçbir şey de yok! Ceza hukukunda “yorum” diye bir şey olmaz zaten. Neyse moda mod, kanun uygulanır. Davalarda yorum olur, takdir olur. Ceza hukukunda da, ceza tertibinde de Hâkimin takdir yetkisi vardır ama, böyle bir infaz rejiminde, yoruma açık hiçbir şey yok!”

Buradan Sarp Kuray’ın dosyasına da atıfta bulunan Av. Gider, bu tür yargılamaları aslında istihbari olarak gördüğünü dile getirdi.

Sarp Kuray’ın 16 Haziran Örgütü ile ilişkilendirilerek “örgüt lideri” olarak yargılandığı dosyanın sürecini 1969’lardan itibaren teferruatlı bir şekilde anlatan Saygın, 1988 yılında, Kuray’ın, 16 Haziran’ın Türkiye ve Lübnan’da bulunan diğer sorumlularıyla Yunanistan’da yaptıkları toplantıda yaşanan kırılmayı anlattı. Kuray’ın 16 Haziran’la yollarını kesin bir şekilde ayırdığı bu toplantı sonrasında Türkiye’deki sol içerisinde hakkında yürütülmeye başlanan anti-propaganlar ve 16 Haziran’ın yoğun bir eylem sürecine girmesine değinen Saygın, 91 yılına kadar gelinen süreçte gerçekleştirilen bu eylemlerde Kuray’ın hiçbir dahli, ilişkisi ve talimatı söz konusu olmadığını, üstelik o dönemde bunun Fransa’da bulunan Kuray tarafından deklere de edildiğini ve Türkiye’de bunun yazılıp çizildiğini de ifâde etti.

Söz konusu eylemleri gerçekleştirenlerin, 90’lı yılların sonunda yakalanmalarıyla birlikte sorgularında “bütün eylemleri Sarp Kuray’ın talimatlarıyla yaptıkları”nı ve “silah ve maddi olarak da Kuray tarafından desteklendiklerini” söylüyorlar. İşin, “istihbari” yönüne ve hukuksuzluğuna da vurgu yapan Saygın, yakalanan şahısların, Kuray ile 1984 yılında gerçekleştirdikleri konuşmaları kaydettiklerini ve bu konuşmaların 800 sayfalık bir dokümanının bulunmasına rağmen dosyaya dahil edilmediğini, sanık ifâdeleri üzerinden Sarp Kuray’ın dosyaya dahil edildiğini sözlerine ekledi.

1988’den 1991’e kadar gerçekleştirilen, aralarında bir çok ölümlü olayların, bombalamaların ve soygunların da olduğu 46 eylemi gerçekleştirdikleri için aranan ve yakalanan bu kişilerin, eylemler hakkında ikrarda bulunmalarına rağmen 8 ay sonra tahliye edilmesine dikkat çeken Saygın, Sarp Kuray’ın o dönem Türkiye’ye dönüşüyle birlikte 3 ay cezaevi yattıktan sonra tahliye edilmesi ve diğer sanıklarla tefrik edilen dosyasının 1995’te beraat kararıyla neticelenmesi sürecine değindi. Ardından Yargıtay’dan “örgüt üyesi olduğu için beraat verilemez” diyerek dönen dosya hakkında, 2000 yılında çıkan ikinci karar Yargıtay’a uyularak “örgüt üyeliğinden” cezalandırılmasına, şeklinde neticeleniyor. Savcılık, bu karara da itiraz ediyor ve bu defa aynı Yargıtay 9. Ceza Dairesi, “burada örgüt üyeliği yok, örgütte kumandaya haiz görev var” diyerek, Sarp Kuray’ın cezasının arttırılması için dosyayı bozuyor.

2005 yılında, Sarp Kuray’ın dosyasıyla avukatı olarak ilgilenmeye başladığını ifâde eden Saygın, o dönemde Abdullah Öcalan’ın, avukatı aracılığıyla “çatışma ortamının sona erdirilmesi ve barış sürecine girilebilmesi için, Türkiye’deki sembol isimlerin öne çıkması gerektiğini ve soldan da en uygun ismin Sarp Kuray olduğunu, kendisine bunun teklif edilmesi gerektiği” şeklindeki sözleri Kuray’a iletiliyor. Bölgemizdeki Emperyalist saldırılara dur demek ve onlara âlet olunmasını engelleyebilmek için üzerine düşen her şeyi yapacağını ifâde eden Kuray, bu çerçevede, Öcalan’ın talebi doğrultusunda oluşturulan Demokratik Toplum Hareketi (DTH) kongrelerine katılıyor.

Tam bu süreçte, Kuray’ın, Sol’da birlik kurmak için parti çalışmaları yürüttüğü ve kamuoyunda dikkatle takip edildiği günlerde Savcılığın bozmasıyla Yargıtay’da tekrar görülen dosya hakkında, 9. Ceza dairesi bu defa “kumandaya haiz görev yok, örgüt liderliği var” diye karar veriyor.

Bu noktada sözü alan Ali Osman Zor, o dönem Sarp Kuray ile gerçekleştirdikleri görüşmeleri hatırlatarak, Kuray’a karşı düzenlenen bu operasyonun, Türkiye’de Sol’u temsil hakkı ve liyakati olan isim olarak tasfiye edilmesiyle hem AKP hükümetinin ve hem de CHP’nin önünün açılması mânâsına geldiğini vurguladı.

Zor’un bu tespitlerini doğrulayan Saygın, bu operasyonun, Kuray ile anlaşıp, SHP olarak tüm Türkiye’de seçimlere girilmesi kararı alan Murat Karayalçın’ın 15 gün sonra SHP’nin seçimlere girmeyeceği ve kendisinin CHP Ankara Belediye Başkan adayı olacağını basın toplantısında açıklamasıyla ortaya çıktığını sözlerine ekledi.

SHP’nin kapatılma süreciyle Sarp Kuray hakkında verilen kararın onanmasının eş zamanlı olduğunu hatırlatan Saygın, bu süreçte, İlker Başbuğ’un danışmanıyla Karayalçın’ın yaptığı bir görüşmenin de bu kumpasta rolünün olduğunu da ihtimâl olarak kaydedilmesi gerektiğini söyledi.

1984’teki Sarp Kuray ile olan görüşmelerinin ses kaydını tutan ve Kuray ile olan ilişkilerinin bahsedilen 1988’deki toplantı sonrasında tamamen son bulan ve yakalandıklarında bütün eylemlerini Sarp Kuray’ın üzerine atarak 8 ay sonra tahliye edilen dosyanın bir numaralı sanığı Serdar Kaya’nın, Devrimci Karargah örgütünün kurucusu ve lideri olduğu iddiasıyla bir televizyon kanalı tarafından Almanya’da görüntülenmesini konu etti. Serdar Kaya’nın bu görüntülerini AİHM tarafından bozulan ve yeniden yargılanmasına başlanılan Sarp Kuray’ın duruşmasında Hâkimlere ve savcıya gösterdiğini dile getiren Sayın, AİHM’in bozma kararında Serdar Kaya ve diğer sanıkların “tanık” sıfatıyla değerlendirilir gibi, ifadeleri doğrultusunda kendisine ceza verilen Sarp Kuray’ın veya avukatının yokluğundaki beyanlarına itibar edilmesinin hukuksuzluğuna dikkat çekerek, “adil yargılanma olmadığı” kararını verdiğini beyan etti. Kuray’ın yurdışında olduğu yıllarda gıyabında verilen ifâdelerle kendisine ceza verilmesinin, apaçık bir hukuksuzluk olmasına rağmen sürecin böylece işletildiğini vurgulayan Saygın, sözü 16 Haziran Örgütü’nün 2 numarası olarak bilinen ve bu yönde sanıkların beyanları olan Lübnan’daki kamp sorumlusu Şamil Altan’a getiriyor. Şamil Altan’ın 84 ve 92 arasında bütün eylemlerde lojistik ve militan tedariki noktasında bir numaralı isim olmasına rağmen dosyada adının hiç zikredilmediğini ve bu şahsın, 2000’li yılların başında Türkiye’ye gelerek, Demokratik Toplum Partisi’nde (DTP) Merkez Yürütme Kurulu Üyesi oluyor ve bugün halâ söz konusu partinin devamı olan HDP’de Parti Meclisi Üyesi olduğunu dile getirdi. Kürtçü hareketin bütün legal faaliyetlerinin içinde olan bir isim.

Sarp Kuray’ın şahsında Sol’un samimilerine yönelik bir saldırı olarak gördüğümüz dava süreci ile ilgili açıklamalarının sonunda, avukatı Saygın Bedri GİDER, AKP başta olmak üzere, Etnik Kürtçülüğün, CHP’nin, Fetullahçıların, NATO’cu Ordu mensuplarının güdümündeki 9. Ceza dairesinin Sarp Kuray’ın dışarı çıkmasını istemediklerini ifâde etti.

Dergimizi ziyaret ederek durumunun takipçisi olduğumuz sayın Sarp KURAY hakkında teferruatlı bilgiler vererek süreci daha iyi anlamamıza vesile olan Saygın Bedri Gider’e teşekkür ederiz.

Haber 1001
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com