EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'Devlet, Hukuk Demektir ve Hukukun Olmadığı Yerde...'

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Oca 17, 2014 8:06 pm    Mesaj konusu: 'Devlet, Hukuk Demektir ve Hukukun Olmadığı Yerde...' Alıntıyla Cevap Gönder

Salih Mirzabeyoğlu: “Devlet, Hukuk Demektir ve Hukukun Olmadığı Yerde Devlet Değil Çete Vardır!”
Şükrü Sak*
17 Ocak 2014



Salih Mirzabeyoğlu:
“Devlet, Hukuk Demektir ve Hukukun Olmadığı Yerde Devlet Değil Çete Vardır!” (YIL:2000)


Hukuk ve adalet konusunda, döndük dolaştık, en başa geldik;

Bundan tam 14 sene önce, DGM’deki tarihi savunmasına:

“Rejim, “nizâm-düzen” ve hukuk; neticede sosyal, siyasî ve iktisadî unsurları içine almış olarak, hukukun kapsayıcı rolünde üst üste gelen kavramlar… Bu görüş çerçevesinde “Adalet sistemi” ve ilgili kurumların, hâline, DGM Savcılığı’nın hakkımdaki iddianamesine cevab yazmaya başlayabildiğim bugün, yani 7 Şubat 2000 itibâriyle değinme ihtiyacındayım.”

Diye başlıyor ve devam ediyordu Mirzabeyoğlu:

-“Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır!.”

Ardından da:

-“Bu çerçevede, emir komuta zinciri içinde hareket eden DGM’lerin mânâsı da bellidir.”

Diye devam ederek, 40-50 sayfayı bulan tarihi savunmasını yapıyordu; on dört sene önce!…

(Burada, özellikle “7 Şubat” tarihine dikkat; filmin koptuğu tarih; malûm…)

Evet, bunları hatırlattıktan sonra… Gelelim bugüne…

Geçtiğimiz hafta Başbakan’ın, Dolmabahçe’de gazeteci ve yazarlarla yaptığı toplantıda anlattığı hadise:

-“Bir savcı, zanlı olarak çağırılan kişiye, eli cebinde söylediği şu; “İki dakikan var, anlat ve çık” diyor, böyle bir mantık olabilir mi?.. Daha da ileri;

-“Efendilerinizin bundan haberi var. Gelsin şimdi efendileriniz sizi kurtarsın!” diyor, bir zanlıya böyle davranılabilir mi?..” diyor…

Sonra, hep birlikte daha başka şeyler de öğrendik:

Bir “hukuk adamı”(!)nın, senede 22 defa yurt dışında “ne işi?”nin olduğunu ve bir işadamının parası ile “Dubai tatilleri”ni, fakat bu kadar parayı “nerden bulduğunu” öğrenemedik(!)…

Uzatmayalım; “Adalet sistemi” ve ilgili kurumların hâli; Salih Mirzabeyoğlu’nun tarihî savunmasında bütün çıplaklığı, bütün gerçekliği ile gösteriliyor:

“Hukuk haysiyeti ve adalet” gibi bir derdi olan herkesin satır satır okuması gereken bir “savunma…”

İşte, on dört yıl önce yapılmış bu tarihî savunmadan bir iki noktanın daha altını çizip, geleceğiz şu “Yargı çetesi” ve “Adalet” mevzuuna… Önce; 25 Ocak 2000’de kendisine karşı yapılan “Noel Baba Operasyonu” sonrası;

-“Ben adalet sistemini protesto ediyorum, üzerime askeri yolluyorlar!… (….) “beni odadaki bir sandalyeye oturttu, ardından kollarım kelepçelendi ve hemen akabinde de dışarı çıkartılarak söz konusu grubun içine salındım. Üzerime üşüşenlerin tekme ve yumruk darbeleriyle yere düştükten sonra, kafama ve vücuduma yediğim sayısız darbeden sonra kendimden geçtim. Aradan şu kadar gün geçmesine rağmen beni günde birkaç kez baygınlık hâline sokan o darbelerin tesirine rağmen, o gün NASIL SAĞ KALDIM HÂLÂ ANLAYABİLMİŞ DEĞİLİM…”

“…ayıltılırken patlayan sol kaşıma dikiş atıldı… (…) Bütün vücuduma müthiş bir hissizlik ve uyuşukluk hâkim şekilde Kartal Cezaevi’ne getirildim. Sol bacağımın üstüne basamıyorum. Bu hâldeyken, başlarında 4 sırmalı olduğunu sandığım bir Astsubay ve bir başka Astsubayla birlikte askerler, BENİ TEPELEMEK ÜZERE bir odaya aldılar; ve sesimin çıkmaması için ağzımı kapama çabaları sırasında, kaşımın üzerindeki gazlı bez veya pamuk da söküldü. Dışarı çıkarılınca doktor faslı: Pişkin olmadığı tedirgin tavırlarından belli ve besbelli ki “tenbihli” adam, bana, “sırtında bir darbe falan yok değil mi?” dedikten sonra, muayene bitmiş olarak önündeki kağıdı dolduruyor… Acelesini bildiğim doktora; “yüzümde ve kafamda bir şey yok değil mi?” deyince, sanki kendisine farkında olmadığı bir şey söylemişim gibi, “yok!” cevabını verdi; ve oradan, koluma giren gardiyanlarla Cezaevi’nin “Müşahede” bölümüne götürülürken, bir gardiyanın arkadan sağ BÖĞRÜMÜ BULAN TEKMESİ…

Hemen söylemeliyim ki, bütün bunları, acıklı bir tasvirle merhamet devşirmek için değil, koruma ve kolluk görevinden Cezaevine kadar bir bütünlük teşkil eden ADALET SİSTEMİNİN HÂLİNİ GÖSTERMEK için yazıyorum:

(1) ölü ve (5) yaralıyla neticelenen malûm operasyonun ardından “Devletin itibarı kurtuldu!” diyebilen Adalet Bakanı, evvelâ kendilerinin koydukları kanuna saygılı olsalar ve bunun uygulanışını takipte bulunsalardı, DEVLETİN kendi adına ASIL İTİBARININ “ADALET” olduğunu da göstermiş olurlardı…

Neticede; 26 Ocak 2000 tarihinde, sol dizimden topuğuma kadar öbürünün iki katı olmuş fil bacağı gibi bir bacak ve KAFAM GÖZÜM YARALI HÂLDE –tahkir edici davranışlardan vazgeçtim-, karşınızdayım…

“Yukarılardan” gelen tenbih gereği, Mahkeme’de nasıl davranmazsam sonucunun ne olacağının tehdidini-imâsını almış olarak; ve gazeteciler resim çekerken sünepe görünmem için, ÜZERİMDEKİ YELEĞİN beni gösterişli yapması söz konusu edilip huzurunuza çıkarılmış olarak….”

“Mahkeme”(!)nin…

Hukukun(!)…

“Yargı”nın…

“Adaletin”(!) huzuruna…

İşte bu “mahkeme ve adaletin”(!) verdiği İDAM kararı!…

“Yargı çetesi” diyorsunuz değil mi?…

“Adalete güven kalmadığını” söylüyorsunuz değil mi?…

“Efendileriniz gelsin de sizi kurtarsın” diyen “hukukçular”(!)dan…

“Yargıtay İmamı”nın dosyaları “okyanus ötesine” onaylatmasından…

“Bir ülkenin Milli İstihbaratına, Milli Ordusuna, Milli bankalarına, siyasi iktidara kurulan KUMPAS’dan” bahsediyorsunuz değil mi?…

Az kalsın biz de inanıyorduk; özellikle iki yıl önce “28 Şubat Darbecileri”nin tutuklanmasından sonra:

Bu “hukuksuzluğu ve adaletsizliği” dillendirmek için, “Fikre Özgürlük Platformunu” kurup, bu adaletsizlik bitmeli, “fikre özgürlük” filan derken, bırakın fikre özgürlüğü, biz kendimizi de bir anda içerde, cezaevinde bulduk!..

Tam, “Hem darbeciler içerde, hem darbecilerin talimatıyla ceza alanlar, hem darbeciler içerde, hem darbecilere karşı çıkanlar… Bu nasıl bir çelişki, bu nasıl bir adalet!?” filân diyecektik ki…

Gerek kalmadı;

“28 Şubat Darbecileri”ni bıraktı “hukuk”(!) Biz yine kaldık içerde…

Geldik yine aynı noktaya:

“Darbecilere özgürlük, Fikre İDAM!..”

Şu “Demokrasi-Hukuk ve Adaletten bahsedenler” şöyle bir toplansın bakalım şuraya… (Yok, bir şey demeyeceğim, sadece yüzlerine bakacağım!)

Ne diyordu Mirzabeyoğlu:

-“Devlet hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır!..”

Yani?…

“Dubai tatili” vardır…

“Efendileriniz gelsin sizi kurtarsın” vardır…

“İki dakikan var, anlat ve çık” vardır…

“Yargıtay imamı”, Emniyet “vaizi”, HSYK “hocası”, Danıştay “hacısı…” vardır…(Hepsi gönüllü Amerikan ajanı…)

“Paralel devlet” vardır, “simetrik adalet, üçgen hukuk, yuvarlak yargı” vardır…

Ama illa ki “devlet” yoktur!…

-“Hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır.”( S.M.)

Gelelim bugüne…

“7 Şubat”la başlayan (MİT Müsteşarına yönelik saldırı) 17 Aralık ve 25 Aralık’la devam eden “darbe”, özellikle ABD elçisinin “yalanladığı” doğru;

-“Bir imparatorluğun çöküşünü izletme” hevesine paralel olarak devam edecek…

Şunu demek istiyoruz;

Bu saatten sonra, tâ Cumhurbaşkanlığı seçimi de olup bitinceye kadar, artık hiç kimse; bir ay, bir hafta, bir gün değil;

“Bir saat sonra bile ne olacağını kestiremez!…”

(Kehanet değil tabii ki; “iç siyaset” diye yutturulan şeyin “dış dinamikleri..”)

Daha önce;

Bu “ajan yapılanma”nın OPERASYONEL GÜCÜNE dikkat çekmiş ve özellikle “SİNSİ” karakterini vurgulamıştık; (Bakınız “sulhnâme”(!)-Gülen’in mektubu; adam 22 Aralıkta mektub gönderiyor; “barışalım” diye, 25 Aralık’ta Başbakan’ın oğlunu gözaltına almaya kalkıyor… Bu tür “beklenmedik saldırılar” önümüzdeki günlerde daha da sıklaşacak.)

O yüzden; bu “ajan yapılanmanın- Paralel devletin” TASFİYESİNDE gösterilecek, en küçük bir KARARSIZLIK, siyasi iktidarın külliyen SİLİVRİYE DOLDURULMASI ile sonuçlanacaktır!

Bu hatırlatmayı bir kere daha yapmış olalım…



BİZİM DERDİMİZ HUKUK VE ADALET

Tabii ki; “28 Şubat” ve Mirzabeyoğlu ekseninde…

Darbecilerin talimatı ile verilen bir “İDAM KARARI”nın; bugün “Yargı çetesi-Yargıtay imamı ve Yargı yoluyla kurulan KUMPASlar”ın, Yargı yoluyla HÜKÜMETE DARBE teşebbüslerinin ardından yeniden gündeme gelen:

“Yargılamaların yenilenmesi…”

Mevzuunda:

EN BAŞA ALINMASI GEREKEN davalardan birinin;

“Mirzabeyoğlu Davası” olduğunu; GÜNDEMİN BİRİNCİ SIRASINA taşımak ve çözülünceye kadar da orda tutmak!..

O yüzden dokuz ay önce söylediğimizi bir kere daha -bin kere daha- tekrarlayalım:

“Mirzabeyoğlu meselesi çözülmezse Türkiye çözülür!…”

(Sallamıyoruz efendim; Mirzabeyoğlu Türkiye’nin ruhudur… Ve “ruh birdir…” Her ne kadar ortalığı dolduran çokluğun b.kluğu olsa da; hakikat değişmez…)



“AJAN YAPILANMA”-PARALEL TEZGÂH ÇÖKERTİLECEKSE…

Bu işe “Mirzabeyoğlu Davası” ekseninde başlanmalıdır…

Bu “yapılanmayı” açığa çıkaracak; delil, bilgi, belge çok… Hepsini toplamaya kalkarsanız yüz klasör tutar…

En son, F. Gülen’in gönderdiği mektub; bugüne kadar “yalanladıkları” PARALEL YAPILANMANIN, en SOMUT DELİLİ, en açık İTİRAFNÂMESİDİR!… Ve kendisine karşı darbe teşebbüsünde bulunulan siyasi iktidar bunu GÖRMÜŞTÜR!.. Sıra diğer “dâvâları” da görmekte!…

-İşte Hanefi Avcı’nın kitabı; Haliç’te Yaşayan Simonlar, Önce Devlet Sonra Cemaat…

-İşte Ahmet Şık’ın kitabı: “İmam’ın Ordusu…”

-İşte Odatv’de yayınlanan ve İçişleri Bakanlığı’ndan değil de Amerikan Büyükelçisi’nden emir alan polis şeflerini gösteren video kasetler…

-İşte malûm bir takım davalarda KURUNUN YANINDA “YAŞI” da yakan “evrakta sahtecilik” örnekleri…

-İşte MİT Müsteşarı’na yapılan saldırı, 17 Aralık, 25 Aralık…

-İşte “İhsan Güven davası”; 80 yaşında Allah’a küfreden bir felçli için verilen “5 Ağır müebbet…” (Kurcalansa altından neler çıkar kim bilir… TC Hukuk tarihinde örneği olmayan bir dava… “Suçla orantılı ceza” anlamında da…)

-İşte –bizim de aralarında olduğumuz- altı gazeteciye verilen “örgüt üyeliği” cezası…

-İşte “Bandırma davası”…

-İşte “Noel Baba Operasyonu” davası…

Bunlar daha bugün ONAYLANAN “28 Şubat davaları”…

(Her dosyada ayrı ayrı yüzlerce HUKUKSUZLUK, usulsüzlük, suç ve ceza ile orantısızlık olduğunu gösteren örnekler…)

Yani?..

Bugün, malûm “Ergenekon ve Balyoz” gibi dâvâlar ekseninde gündeme getirilmiş bulunan:

“Yargılamaların yenilenmesi…” konuşulacaksa konuşuluyorsa, asıl meseleye, yukarda saydığımız dâvâlardan başlanmalıdır!…

Yoksa:

“Bu taksimi (adaleti) kurt yapmaz kuzulara şah olsa…” durumu bin birinci kez yeniden tekrarlanacaktır.

Bugün; Sayın Başbakan, Melis Başkanı, Bakanlar, Milletvekilleri, hükümet üyeleri tarafından çok net bir şekilde dillendirilmiş olan;

“Yargıda çeteleşme” ve “Paralel devlet”in; Türkiye’nin son 15 yılına verdiği “hasar” telafi edilecekse…

Meclis Başkanı’nın dediği; “Hukuk sistemi çöktü” görülmüşse…

Önce;

“Çöken hukuk sisteminin” ALTINDA KALANLARDAN başlanmalıdır “düzenleme” ve iyileştirmeye; yani “yeniden yargılama”ya…

Madem ki, bu “yargı”nın;

Hükümete kadar “yargı darbesi” yapacak, “hak, hukuk ve adalet gözetmezliği” görülmüştür…

O hâlde yapılması gereken:

Öncelikle “HAK ve ADALETİN” yerine iadesi, “şüpheli” onlarca davanın “yeniden görülmesi”ni sağlamaktır!…

*(F Tipi Cezaevi B2-7-40 BOLU)

Kaynak: http://www.dunyatime.com/devlet-hukuk-demektir-ve-hukukun-olmadigi-yerde-devlet-degil-cete-vardir/

Haşim Kılıç: Hukuk güvenliği sağlanmazsa, Siyasi ve sosyal krizler ortaya çıkar
27 Kasım 2014



Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Hukuk güvenliği krizinin yaşandığı ortamlarda, ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerin yaşanması kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkacaktır" dedi.

Antalya'da yapılan "İnsan Hakları Ulusal Koruma Mekanizması Olarak anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Konferansı"nda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Hükümet'i hedef aldı.

"Yasama, yürütme ve yargı organları herkes için hukuk güvenliğini sağlamakta güçlük çekiyorsa, devlet olma fikrinin anlamsız kalacağı açıktır" diyen Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü:

"Zira devletin özü ve varlık sebebi hukuk güvenliğini sağlamaktır. Hukuk güvenliği krizinin yaşandığı ortamlarda, ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerin yaşanması kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkacaktır. Hukuk güvenliğine olan talebin her zamankinden daha fazla seslendiriliyor olması, bu alanda önemli bir sorun yaşandığına işaret etmektedir. Hukuk güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan yasama, yürütme ve yargı organlarını bu gerçeği göremezlikten gelmesi düşünülemez. Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklerin güvenliğinin sağlanması, insanlık onurunun yüceltilmesi kapsamında evrensel ilkelere yön gösteren pusula görevini yapmaya devam edecektir."
Kaynak: Sol

Haşim Kılıç: Eskiden TCK 163 ve 312'lerle zalimlik yapılırdı, bugün başka maddelerle insanlarımız susturuluyor!
16 Ekim 2015



Eski AYM Başkanı Haşim Kılıç, uzun süren sessizliğini bozdu


Hükümetin 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası yargıya yönelik bazı düzenlemelere karşı çıkan ve AKP'ye yakın çevrelerce eleştirilen eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, görevden ayrılmasının ardından ilk kez bir konferansta konuşma yaptı. Özgürlük Araştırmaları Derneği’nin düzenlediği "Hukuk Devleti Konferansı"nda konuşan Haşim Kılıç, "Eskiden TCK'nın 163 ve 312. gibi maddeleriyle yapılan zalimliklerin yerine bugün başka maddeler kullanılarak insanlarımızı susturulmaya çalışıyor" dedi.

Konuşmasında "Sessiz kalmak utancını yaşamamak için bir kez daha sesleniyorum" diyen Haşim Kılıç, son dönemde artan çatışma ortamı ve terör saldırılarına ilişkin olarak, "Hiç şüphe yok ki bu sıkıntıların yaşanmasında büyük pay barış dili yerine nefret dili kullanan yanlış politika ve gerilim üreten siyaset kurumlarımızındır" ifadesini kullandı.

İki günlük konferansın konuşmacıları arasında 2007’de sivil anayasa taslağı hazırladıkları AKP’yi son dönemdeki politikaları nedeniyle eleştiren Prof. Ergun Özbudun, Prof. Serap Yazıcı ile Prof. Mehmet Turhan, Prof. Levent Köker ve Prof. Mustafa Erdoğan da bulunuyor.

Haşim Kılıç'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

"Bu sıkıntıların yaşanmasında büyük pay barış dili yerine nefret dili kullanan yanlış politika"

Son yıllarda yaşanan olaylara bakıldığında siyasi hayatımızda gerilim üzerine kurgulanan politikaların doğurduğu sıkıntılı zorlu, ağır ve sorunlarla dolu bir sürecin yaşandığına tanık olmaktayız. Hiç şüphe yok ki bu sıkıntıların yaşanmasında büyük pay barış dili yerine nefret dili kullanan yanlış politika ve gerilim üreten siyaset kurumlarımızındır" diye konuştu. Kılıç, "Hukuk devletinin özü ve kurucu unsuru olan hukuk güvenliğini yakından ilgilendiren bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Özellikle son yıllarda dini etnik ve mezhebi inanç ve düşüncelerin siyasi bir kimliğe dönüştürülerek ön plana çıkarılmasıyla çok karlı bir siyasi rant kapısı açılmış oldu. Kimlikler üzerinden üretilen siyasi söylemler oy kazandırsa da ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal alanında ciddi bir hukuk güvenliği sorununu oluşturmuştu.

Çizilen tablonun bilançosuna bakıldığında en büyük hasarın hukuk güvenliği alanında yaşandığı açıktır. Hukuk güvenliğinin sorumlu olduğu bir iklimde toplumsal birlik ve barış sürecinin üretilmesi de zaten düşünülemez. Teselli bulduğumuz nokta ise bu hasarın toplumun büyük bir kesiminde henüz kalıcı izler bırakmamış olmasıdır. Denilebilir ki bu gerilim ve kutuplaşma toplumun ana kütlesinde henüz ayrışmaya dönüşmemiştir. Sağduyu sahibi toplum kesimlerinin sunduğu bu şansı ıskalamanın mevcut hasarı daha da ağırlaştıracağı kuşkusuzudur. Türkiye sevdası olan her bireyin sıfatı ve konumunu düşünmeden bu şansa destek verme zorunluluğu vardır.

Bugünkü etkinlikten çıkacak mesajların bu şansa ivme kazandıracağına olan inancımı belirtmek istiyorum. Bu inancı belirtirken siyasi partilerimizin çok değerli yönetici ve mensuplarına da bir çağrıda bulunmak istiyorum. Siyasi partiler vazgeçilmez değerlerimizdir. Her derdimizin her toplumsal sorunumuzun çaresi ve çözüm kapısıdır. Bu kapılar kapanırsa demokrasi dışı güçlerin kapılarını açmış olacağımız kesindir. Demokrasi dışı güçlerin toplumun dini, etnik ve mezhebi değerlerini ve kimliklerini siyasetten uzaklaştırmaları h?linde gerilim kaynakları olan bu değerlerin kin ve nefret kültürüne dönüşmesi engellenmiş olacaktır. Bunu siyasilerimiz gerçekleştirdikleri takdirde yücelirken, toplumun bir arada yaşama iradesine de güç kazandıracaklarına inancımı belirtmek isterim. Hukuk devletinin amacı topluma adaleti sunmak ise, öncelikle yargı gücünün sorgulanması kuşkusuz gerekir. Yasama ve yürütme organlarının pozitif hukuk normlarını üreten ve uygulayan güçler olarak adaletin dışında tutulması düşünülemez. Ancak ülkemizdeki yasama ve yürütmenin güç birliği oluşturduğu bir sistemde yargının sorumluluğu yaşamsal önemdedir.

90 yıllık Cumhuriyet döneminde yargı, siyasi, dini ve ideolojik yapılanmaların her zaman ilgi alanına girmiş. Etkisi, tartışılmaz gücü ele geçirenler rakiplerinin hak ve özgürlüklerini yok ederek onları etkisiz hala getirmek istemişlerdir. Oysa yargı toplumun vicdanıdır. Bu vicdanı işgal edenlerin kimlikleri ve kutsalları ne olursa olsun insanlık onurunun bekçisi olan yargıdan üstün tutulamaz. Hangi kutsal değerlerin temsilcisi olursa olsunlar yargıyı intikam aracı olarak kullananları asla meşru görmemiz mümkün değildir. Yargı gücünü siyasi, ideolojik veya kutsal değerlerine lojistik destek sağlamak için gayret sarf eden yargı mensuplarının da meslek onuru sorunludur. Yargıcın Anayasa, yasa ve vicdani kanaati sonucu oluşması gereken yorum ve kararlarını kendini bağımlı hissettiği vesayet odaklarının emir ve direktifleri doğrultusunda seleksiyona tabi tutarak oluşturması daha önceki konuşmalarımda ifade ettiğim gibi ağır bir vicdan yolsuzluğu suçunu oluşturur. 12 Eylül 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği tüm bu işgallere ve yolsuzluklara son veren yargının bağımsızlık günü olarak düşünülmüş idi. Ancak 100 yıla yaklaşan katı, baskıcı, dayatmacı ve vesayetçi seküler bir anlayış yerine evrensel hukuka entegre olmuş demokratik özgürlükçü, müzakereci bir sistem kurulması beklenirken, renkleri değişmiş yeni bir vesayet odağının işgaliyle maalesef karşı karşıya kaldık.

"Geçmişte TCK’nın 163. ve 312. maddelerin kullanılarak zalimlikler yapılıyordu"

Geçmişte TCK’nın 163. ve 312. maddeleri kullanılarak zalimlikler yapılıyordu. Bugün başka maddeler kullanılarak insanlarımız susturulmaya çalışılmaktadır. Geçmişte yaşanan bu örnekler hukukun bir gün herkese lazım olacağının en tipik kanıtlarıdır. Günümüzde kamu gücü kullanılarak toplum korkutulmaya devam edilmektedir. Hukuk devletinin ’korku devletine’ dönüştüğü bir yapı ile ülkelerin ayakta kaldığı insanlık tarihimiz şahitlik etmiyor.

Adaletin vesayet odaklarından korkanlarla değil ancak vicdan azabı çekmekten korkanların eliyle gerçekleşeceği açıktır. Hukukun yerine korkunun hakim olduğu dönemlerde aydınlarımızın tepkisizlik ve suskunluğun arkasına gizlenerek zalimlikleri savuşturma refleksi ürkütücü ve utanç vericidir.

"Sessiz kalmak utancını yaşamamak için"

Sessiz kalmak utancını yaşamamak için bir kez daha vurgulamak istiyorum. Siyaset dünyasında yaşanan olumsuzlukların basın dünyasında da yaşandığına dikkat çekti. Haşim Kılıç, "Farklı düşünenler ve en masum eleştiri sahipleri ’hainlik’ suçlamasıyla linç edilmektedir. Gazetecilerin kamu adına yaptıkları görev ve düşüncelerini ifade etmeleri nedeni ile işlerine son verilme ya da cezalandırılma korkusu altında kimyalarının bozulduğu yaşanan gerçeklerimizdir. Oysa demokratik bir ülkede özgürlükler en çok muhalifler için değerlidir."

T24

Fikri Sağlar: Asıl darbe şimdi yapıldı
04.09.2016

[img]http://static.birgun.net/resim/haber-detay-resim/2016/09/04/fikri-saglar-asil-darbe-simdi-yapildi-181960-5.jpg/img]

Belediyelere kayyum atanması ve mal varlıklarına el konulmasına ilişkin KHK ile Türkiye'de demokrasiye nokta konulduğunu belirten CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar, "Asıl darbenin şimdi yapıldığı ortaya çıktı. 15 Temmuz darbe yaptık diyenlerin aslında birlikte ortak oldukları bir anlayışın sivil uzantısının devam ettiğini gösteriyor. Halkın seçtiği seçilmişleri doğru dürüst gerekçe göstermeden almak ve yerine bir tek kişinin iradesine bağlı olarak birilerini yönetime koymak, o belediyenin bütün varlığına el koymak, demokrasi ile bağdaşmadığı gibi hukuk devletine de yakışmayan bir uygulamadır. Bu yanlış bir uygulamadır" dedi.

SAĞLAR: ORTADA ANAYASA MAHKEMESİ KALMADI

DİHA'da yer alan habere göre, bütün belediyelerin şu anda tehlike altında olduğunu belirten Sağlar, HDP ya da CHP değil burada tehlikede olanın tüm belediyeler olduğunu kaydetti. Sağlar, hangi belediye olduğunun değil kararname ile birlikte halkın seçmiş olduğu belediyelerin bir belge gerekçe gösterilerek, mahkeme oluşmadan el konulmasının hukuka, demokrasiye ve Anayasa'ya aykırı olduğunu kaydetti. Uygulamanın Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesinin önünde engel olduğunu belirten Sağlar, meydanlara çıkıp "Yeter artık" demek gerektiğini vurguladı. Anayasa Mahkemesi'ne götürmenin anlamının da olmadığını belirten Sağlar, Anayasa Mahkemesi'nin son iki üyesinin de değiştirildiğini belirterek, ortada bir Anayasa Mahkemesi'nin kalmadığının altını çizdi.

TANRIKULU: DÜZENLEMELER ANAYASA'YA AYKIRI

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da, belediyelere kayyum atanması ve belediyelerin mal varlıklarına el konulabilmesinin önünü açan KHK hakkında hükümetin düzenleme yetkisi olmadığını söyledi. KHK'lerin Meclis'ten OHAL ile ilgili alınan yetkiler ve nedenleri ile birlikte süresi içinde kararlar alınabileceğini söyleyen Tanrıkulu, belediyelere kayyum atanmasına ilişkin düzenlemelerin yapılmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu da belirtti.

'KHK'LERİ ANAYASA MAHKEMESİ'NE TAŞIYACAĞIZ'

Hükümetin söz konusu düzenleme ile Meclis'in yetkilerini gasp ettiğinin altını çizen Tanrıkulu, düzenlemenin ancak Meclis tarafından yapılabileceğini belirterek, konunun Meclis'te görüşülüp tartışıldığını ve kabul edilmediğini hatırlattı. Meclis'e karşı siyasi bir gasp yapıldığını belirten Tanrıkulu, yerinden yönetim ilkeleri ile demokrasi kriterlerine darbe vurulduğunu söyledi. OHAL sürecinde KHK'lere karşı ana muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesi'ne başvurma hakkı olduğunu savunan Tanrıkulu, CHP'nin parti olarak bugüne kadar çıkarılmış KHK'lere karşı Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak için hazırlık yaptığını söyledi. Tanrıkulu, söz konusu uygulamaların hukuksuzluk olduğunu belirterek dayanışma ile sorunları aşabileceklerini söyledi.
Kaynak: Birgün

Hanefi Avcı: Hukuk yoksa zulüm olur
30 Nisan 2017



Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, darbe girişiminiN ardından girişilen mücadelenin hukuk temelinde olması gerektiğini belirterek, “Hukuk olmadığı yerde zulüm olur “ dedi.
Türk Ocağı’nın düzenlediği konferans için Eskişehir’e gelen Hanefi Avcı, konferans öncesinde gazetecilerin sorularını cevapladı. Avcı, yapılan operasyonlara dikkat çekerek, “Şöyle veya böyle bir şekilde irtibatlı olmuş, okullarına gitmiş, dershanelerine gitmiş, bankalarına para yatırmışlarla ilgili çok ağır yaptırımlar uygulanmasını ciddî hukuk ihlâlleri yaratacağı, ciddî mağduriyetler yaratacağını, hatta bu çok yüz binleri bu sayıları bulduğu zaman da uzun vadede tersine bu örgüte hizmet edeceği kanaatindeyim. Çünkü bu tip yapılar, böyle belli yöneticiler tarafından yönlendirilir. Onlara ulaşamadığınız müddetçe diğer etrafındaki sıradan insanlara yapacağınız işlemlerle bu önlenemez, tersine hem mağduriyet artar, hem de o insanlar bir müddet sonra karşınızda örgüt militanına dönüşebilir. Bu konulara daha dikkat edilmesi gerektiği kanaatindeyim” dedi.

Şu anda ölçü kaçtı

15 Temmuz ağır travmasına karşı verilen tepkilerin de ölçüsünün belli olmadığını ifade eden Hanefi Avcı konuşmasını şöyle sürdürdü: “Eğer bu ölçüler geleneksel devlet gelenekleriyle, devlet kurallarıyla, hukukla yapmazsanız bu tedbirler, alınan tedbir diye gözüken şeyler tersine zarar vermeye başlayabilir. Şu anda da bunlarda bu ölçünün belli oranda kaçtığını, hukukun yerine daha farklı şeylerin hâkim olmaya başladığı, bunun da aynı şekilde topluma zarar verdiğini görüyoruz. Biz diyoruz ki; bu mücadele hukuk temelinde olmalı. Ama gerçek evrensel hukuk değerlerinde olmalı. Yoksa hukuk gibi gözüken, ama bütün topluma korku yayan bir anlayışla olamaz” şeklinde konuştu.

Darbecilerle diğer insanlara aynı muamele yapılmamalı

Avcı, “Burada önemli olan şu; kim ne suç işlemişse, o suçunun karşılığını görmeli. Bu örgütün bazı mensupları bu ülkeye en büyük şeyi yaptı, darbeye kalkıştı, elbette onlar karşılığını görmeli. Ama bundan haberi olmayan, bu örgüte şu veya bu şekilde irtibatlı olmuş, onlarla teması olmuş, hatta gizli faaliyete girmemiş insanlara ona göre işlem yapılması lâzım. Darbeye destek olana, ona göre işlem yapılması lâzım. Ama hiç ayrım gözetmeksizin hepsi tek tip bakılarak, hepsi sanki darbeye katılmış gibi kabul edersek, o zaman ciddî hata yapmış oluruz. Hukuk olmadığı yerde zulüm olur. Ona dikkat etmek lâzım” ifadelerini kullandı.
Yeni Asya

Kılıçdaroğlu: Adalet çökmüşse devlet çökmüştür
14 Haziran 2017



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin İstanbul milletvekili Enis Berberoğlu'nun MİT TIR'ları davası kapsamında yargılanmasının ardından canlı yayında soruları yanıtladı.

Kılıçdaroğlu, yarın (5 Haziran) Ankara'dan İstanbul'a yapılacak yürüyüşle ilgili "Ben de yürüyeceğim" dedi. "Neden korkuyor biliyor musunuz? Erdoğan er geç yargılanacaktır. Yaptığı uluslararası bir suçtur. Müslüman Müslüman’ı kırsın diye silah gönderiyorsunuz." ifadelerini kullandı.

CNN Türk'te Şirin Payzın sunduğu 'Ne Oluyor' programında soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Öncelikle inanamadım. Enis Bey'in morali yerinde. Haksızlık yapıldığını biliyor. Ben de ona moralini iyi tutması gerektiğini söyledim. Sonuç su aslında Enis Berberoğlu Türkiye'nin en önemli gazetelerinde çalışmış, haberin ne olduğunu bilen, toplumun nabzını tutan bir kişi, elde kanıt olmadığı için görüşmelerini ele aldılar. Gazetecilerin başka gazetecilerle konuşmaması tuhaftır. Buna 25 yıl mahkumiyet cezası verilmiştir. Devleti devlet yapan adalettir. Çöken bir devlete adım adım gidiyoruz. Adalet, hukuk yok. Adaletsizlik var. Bu kararı veren hakim Saray'dan telkin alıyor. Çocuklarına, torunlara nasıl hesap verecek?

Erdoğan "Bunu onların yanına bırakmayacağım" demişti. Haberi yayınlamaks suç değildir. Yasa dışı bir örgüte kaçak silah gönderirseni suç işlemiş olacaksınız. Suç işlemiyorsanız neden korkuyorsunuz?

MİT TIR'ları

Madem insani yardım neden korkuyorlar. İnsani yardım devlet sırrı olmaz ki. Hiçbir zaman gizli kapaklı yapmadık bu işi. Bir kişi suç işlerse yargılanır. İntikam duygusayla yargılama olur mu? Böyle bir şey olabilir mi? Suç varsa yargılama olsun isteriz. Hukukta çifte standart olmaz. Bir bakan suç işlediği zaman, devletin hazinesi soyduğu zaman yargılanıyor mu, yargılanıyor. Devleti adil yönetmek zorundalar. Yargılanmamak Türkiye'ye zarar verir.

Devleti yönetenleri de bağlayan hukuk kuralları vardır. Ben takmam diyemez. Her devletin gizli sırları vardır, açığa çıkmaması da olabilir. Açığa çıkaran gazetecileri suçlayamazlar. Savcı da jandarma da gitti. Gazeteci halkı bilgilendirmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Bedel ödeyerek kurulan cumhuriyeti muz cumhuriyetine çeviriyorum diyemezsiniz. Anayasayı tanımam diyemez.

Nerede hükümet? Bir kişi var niye birbirimizi kandırıyoruz. Hangi bakan yetkisini kullanabilir izin almadan. Dayak yiyen bakanları duymadık mı? Adaletin olmadığı yerde devlet olur mu? Hangi devletten bahsediyoruz. Bir kişi emrediyoruz ki o hiçbir hukuk kuralını tanımaz. Ortada bizim anladığımız anlamda hükümet, Bakanlar Kurulu yok. Savcı istemiyor, hakim tutukluyor. Göze girecek ya.

Adalet yürüyüşü

Bütün dünyaya haklı olduğumuzu göstereceğiz. Bu süreçte asla provakasyona gelmeyin. Kayınpederi olan damatlar her türlü barajı aşıyorlar. Bu ülkenin insanlarını seviyorum. Ben yürüyeceğim. Ben bu ülkede adalet sağlanana kadar yürüyeceğim. Bıçak kemiğe dayandı. Buna ilk tepkiyi önce yargının tepki vermesi lazım. Hangi yargıç ağır ceza verirse FETÖ'cü olarak itham edileceğinden kurtulacağını sanıyor.

Bizim ceza hukukumuza göre insanlar tutuksuz yargılanırlar. Kaçma şüphesi mi var? İfadeyse ifade vermeye gitti. Kaçacak diye tutukluyorsunuz. Nereden çıkarıyorsunuz. Siz savcının bile istemediği bir cezayı veriyorsunuz. Evi yurdu belli. Kayınpederler güçlü diye verirsiniz ama. Bunlara yargının köleleri denir. Bir kişi köleliğe soyunduysa o koltukta oturamazlar. Delil koysunlar ortaya. Enis Berberoğlu'nun konuşmadığı gazeteci mi var? Kendisi gazeteci zaten. İntikam alma duygusuyla devletin adalet sistemi yıpratılıyor. Kim güvenecek hakime? İtiraz sonrası karara yönelik özel bir tahminde bulunmak istemem.

Kimse gelmese bile tek başıma yürüyeceğim. Vatandaşlar arasında ayrım yapmayan bir insan olarak adaletin tesis edilmesi için yürüyeceğim. Ben bunu yapmazsam koltukta durmam gereksizdir. Çöken bir devlet yapısı var. Adalet ve orduyu çökerttiler. Koskoca Türkiye bir kişinin iki dudağının arasından çıkan laflara kaldı.

Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açıklaması

Adalet olduğuna göre yürüyüşümüz haksızlığa uğrayan herkesi kapsar. Bu iki arkadaşımızın neden işine son verildiği bilinmiyor. Yaptığı "İşimi geri istiyorum" diyor. Siz alıyorsunuz neden bunu istiyorsun diyorlar. Destek verenlere biber gazı ile müdahale ediyorlar. Kimse iş vermiyor. Sivil ölüme mahkum ediyorlar insanları. Numan Kurtulmuş'tan rica ettim, haklarını istiyorlar. Sen iş isteme diyorlar. Aldılar bir talimatla hapishaneye koyuyorlar. Orada ölseler kim verecek bunun hesabını. İki tane sahte imzayla insanları ölüme mahkum ediyorlar.

İstanbul Maltepe Cezaevi'ne yürüyeceğiz. Bu ülkede adalet tesis edilene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Herkese açık bir yürüyüş ama gelenler asla provakasyona teslim olmayacak. Sırtı kalınlar için yürümüyoruz. Biz garibalar için yürüyoruz. Yürümeye nasıl izin vermeyecekler, yasaklasınlar.

Dokunulmazlıklarla ilgili verilen karar

Biz zaten dokunulmazlıkların kaldırılmasını istiyoruz. Dokunulmazlıklar olmamalı, bugün de aynı şeyi söylüyorum. Milletvekilliğiniz bitince dokunulmazlığınız kalkar. Milletvekillerinin tutuklanması Anayasa'ya aykırıdır. Milletin verdiği temsil hakkını elden alıyorsunuz demektir. Saray'ın mahkemesine mahkeme denmez. Milletvekili dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığı ile sınırlı olması gerektiğini düşünüyoruz. Düşüncelerim nedeniyle hapse girmemeliyim. Hukukun üstünlüğü kuralı uygulanması hiçbir milletvekilinin tutuklu olmaması gerekirdi. Özel bir destek arayışı içinde değiliz yürüyüşümüz için. Bunu parti aidiyetine bağlamak doğru değildir, memleket meselesidir. Bireysel bir olay değildir.

"OHAL'den sonra hedef Türkiye"

OHAL kararı çıktıktan sonra muhalefete baskı var. OHAL'den sonra hedef Türkiye. Dolayısıyla darbe sürecinin içindeyiz. Bu dönem o darbeleri aratır hale getirdi. Hiçbir suçu olmayan insanlara yurt dışına çıkmayı yasaklıyorlar. Kolektif suç haline getirdiler. Biri suçluysa oturur yargılarsınız. İlk kez bu kadar gazeteci hapiste. Meclis Başkanı'na da söyledim. Parlamento devre dışı.

"Bugün yaşadığımız düzenin değişmesi lazım"

Sert eleştiri, muhalefet gerekiyorsa bunu yaparız. Tek adam rejimi kul hakkı yemeyi özendirir, yargının gücü garibe geçer. Bu rejimin değişmesi lazım. Bugün yaşadığımız düzenin değişmesi lazım. Ben yürüyeceğim ama parlamento boş kalmayacak. Orayı terk etmeyeceğiz, her türlü muhalefeti yapacağız.

"Sert muhalefet yaptık"

Bizim çabalarımızda eksikler olabilir, yanlış görenler olabilir. Daha katı bir muhalefet yapmamızı isteyenler olabilir. Sonuçta bu ülkenin çıkarları sonucunda sert eleştiri gerekiyorsa bunu yaparız. Sert muhalefet gerekiyorsa yaparız, yapıyoruz da. Anayasa görüşmelerinde bütün dünya tanık oldu. Şimdi biz bu ülkeye güçlü bir demokratik sistemi getirmek zorundayız. Tek adam rejimi olmaz. Tek adam rejimi toplumu yozlaştırır.

YSK'ya eleştiri

YSK’daki çete olmasaydı bu anayasa geçmezdi. Birleşirsek demokrasi paydasında kaybetmeyiz. Elin oğlu demokrasiyi savunuyor da biz savunamayacak mıyız kendi ülkemizde? Demokrasiyi savunanların işine son veriyorlar.

“Kontrollü darbe” söylemi

Bu darbe öngörülen bir darbeydi. Bu darbe, önlenmeyen bir darbeydi. Darbe sonrasında sonuçlar kullanıldı. Dün akşam sayın Cihangir İslam ile birlikteydik. Onun güzel bir tespiti oldu: "Halkın 15 Temmuz'u var, bir de sarayın 15 Temmuz'u var." Sokağın 15 Temmuz'u var, sultanın 15 Temmuz'u var.

Darbe komisyonuna tepki

15 Temmuz sonrası dört siyasal parti darbenin ayrıntılarını ortaya çıkaralım diye bir araya geldik. Darbe komisyonu niye darbenin üstünü kapatmak istiyor? Çoğu AKP'den. Darbeye ben de onlar da karşı. HDP de MHP de karşı. Herkes karşı. Darbenin bütün ayrıntılarını parlamento ortaya çıkarsın. Hayır çıkarmasın diyorlar. Niçin darbenin ortaya çıkmasını istemiyorlar? 249 şehidin kanı yerde kalacak mı?

Ben buna kontrollü darbe demeyeceğim de ne diyeceğim?

Erdoğan’ın darbe komisyonuna gelip cevap vermesi lazım.

"ByLock kullanıcısı siyasetçiler"

Bu darbeyi kapatan adam darbecinin kendisidir. FETÖ’nün siyasi ayağı yoktur diye açıklama yaptılar. Böyle bir şey olabilir mi? ByLock? MİT yazı yazıyor. 215 bin kişi ByLock kullanıcısı tespit edilmiş durumda. MİT diyor ki biz ByLock kullananları gönderdik. Nerede bunlar? Hiçbir siyasi yok mu? Var. Baklavacısı var, üniversite hocası var, damadı var. Siyasetçiye gelince yok. Kim dedi yok diye? Yurtta Sulh Konseyi kimlerden oluşuyor? Bütün karanlık sorular iktidarın arzusu üzerine kapatıldı. Onun için bu darbeye "kontrollü darbe" diyoruz, kimse kusura bakmasın. Sonuçlarından yararlanılıyor. Bilinen, önlenmeyen ve sonuçlarından yararlanılan darbeye kontrollü darbe denir.

MİT ve Genelkurmay görüşmesi

14 Temmuz’da MİT ve Genelkurmay özel olarak görüştü. Ne görüştüler bilmiyoruz. Çünkü hükümet parlamentoyu bilgilendirmelerine izin vermedi.

AA'ye tepki

Anadolu Ajansı işkence görüntülerini bütün dünyaya servis etti. Bir devleti bu kadar küçültemezsiniz.

Demirtaş'a ziyaret

Demirtaş’ı ortam olursa ziyaret ederim. Saygın bir siyasetçi. Bir dönem oldukça sempati uyandırdı. Demirtaş teröre mesafeli olan birisi, Bu konuda oldukça açık demeçleri var. Meclis Başkanı’na bir seçilmiş bir siyasetçinin hapiste olmasını doğru bulmadığımı söyledim.

Yurt Gazetesi

Ahmet Altan: Bir yargıç mahkemede yalan söylediği anda yargıçlık vasfını kaybeder
19 Eylül 2017



"Bir yargıç mahkemede yalan söylediğinde devleti de yok eder; ben sizin sanığınız değilim"

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası tutuklanan gazeteci - yazar Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ve meslektaşı Nazlı Ilıcak ile birlikte yargılandığı davanın ikinci duruşmasında savunma yaptı. Altan, "Hakkımızdaki bu tuhaf iddialarla ilgili bir tek somut kanıt gösterin, ben bir daha savunma yapmayacağım ve hakkımda en ağır hüküm verilse bile temyize gitmeyeceğim" dedi.

Ahmet Altan'ın, 6 sayfalık savunmasının tam metni şöyle:

İnsanların bir dinin çevresinde toplanmalarını sağlayan inanç, onların Tanrı’nın dürüstlüğüne olan güvenlerinden kaynaklanır. Tanrı yalan söyleyemez.
Yalan söylediğinde Tanrı, tanrılık vasfını kaybeder. Eski çağlarda bir armut ağacına tapan bir pagan kabile bile o ağacın dürüstlüğüne, söz verdiği vakitte, söz verdiği meyveyi doğuracağına inanırdı. İnsanlık yaratıldığından beri, insanlar dürüstlüğüne güvendikleri bir gücün etrafında toplanır, o güce tapar, kendilerini o güce emanet ederler.
Birbirlerine güvenmeyen, gruplara, kabilelere, aşiretlere ayrılan insanlar ancak mutlak dürüstlüğüne inandıkları bir gücün etrafında bir araya gelirler. Nasıl insanlar dindarlara dönüşmek için dürüst bir güce muhtaçsa, milyonlarca insanın bir millete dönüşüp bir devlet oluşturabilmesi için de bir başka dürüst güce ihtiyaç vardır. Milyonlarca insanın bir millete dönüşüp bir devlet kurmalarını sağlayan, güven kaynağı olan o dürüst güç siyasetçiler, askerler, yöneticiler, partiler değildir. O dürüst güç, o büyük güven kaynağı yargıçlardır. Milyonlarca dağınık inciyi, millet denen bir gerdanlığa çeviren sihirli bağ yargıçların mutlak dürüstlüğüdür.

Şimdi bu mahkemeye, bu ülkeye ve dünyanın bu davayla ilgilenen kesimlerine çok net biçimde şunu söylüyorum. Hakkımızdaki bu tuhaf iddialarla ilgili bir tek somut kanıt gösterin, ben bir daha savunma yapmayacağım ve hakkımda en ağır hüküm verilse bile temyize gitmeyeceğim. Çok net söylüyorum. Tek bir kanıt gösterin, temyiz hakkımdan vazgeçeceğim. Ömrümün geri kalanını bir hapishane hücresinde sessizce geçirmeye razı olacağım. Tutuklu olduğumuz bu bir yıl boyunca her ay bir yargıç “hakkımızda somut kanıtlar” olduğunu söyleyerek tutukluluğun devamına karar verdi.
Geçen celse, siz de hakkımızda “somut kanıtlar” olduğunu söylediniz. Şimdi sizin dürüstlüğünüzü ve yargıçlık vasfınızı koruyabilmeniz, devletin de devlet olma vasfını sürdürebilmesi için o “somut kanıtları” göstermeniz gerekir. O kadar rahatça “somut kanıtlar var” dediğinize göre o kanıtların dosyanın içinde bulunması gerekiyor. 15 Temmuz’da silahlı darbe yaptığımızın somut kanıtlarını bize ve dünyaya gösterin. Gösteremeyeceksiniz. Öyle bir kanıt olmadığını siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Çünkü bu iddialar baştan aşağı yalan. Hadi söylediklerimi çürütün ve çıkartıp gösterin o kanıtı. İnsanları akıl dışı suçlamalarla tutuklamanın bazı zorlukları var Sayın Yargıç, ve şimdi siz o zorluklarla karşı karşıyasınız. Ya “somut kanıt yok” deyip bu saçmalığa son vereceksiniz, ya “somut kanıtları” göstereceksiniz ya da somut kanıtlar olmamasına rağmen “somut kanıtlar var” demekte ısrar ederek dürüstlüğünüzü ve yargıçlık vasfınızı kaybedeceksiniz. Yargıçsız millet, yargıçsız devlet olmaz. Milleti millet, devleti devlet yapan yargıçlardır. Bir su molekülünün içinden oksijen atomunu çıkardığınızda hayat kaynağı olan su nasıl bir ölüm kaynağına dönerse, devletin içinden yargıcı çıkardığınızda da devlet silahlı bir çeteye dönüşür. Yargıç yoksa devlet yoktur. Su molekülünden oksijen atomunu çıkardığınızda suyun su olma vasfını kaybetmesi gibi, devletin içinden yargıcı çıkardığınızda da devlet, devlet olma vasfını kaybeder.
Devleti silahlı çeteden ayıran yargıçların varlığıdır. Bu kadar hayati bir öneme sahip olan yargıcı, yargıç yapan nedir peki? Diploması, cübbesi, kürsüsü değildir. Yargıcı yargıç yapan onun nerede ise tanrısal bir dürüstlüğe sahip olması ve insanların en küçük bir kuşku duymadan bu dürüstlüğe inanmasıdır. Yalancı bir tanrı olamayacağı gibi yalancı bir yargıç da olamaz. Bir yargıç mahkemede yalan söylediği anda yargıçlık vasfını kaybeder. Yargıçlık vasfını kaybeden bir yargıç görevine devam ederse, onu o görevde tutan devlet de devlet olma vasfını yitirir. Bir yargıç mahkemede yalan söylediğinde kendi yargıçlığıyla birlikte devleti de yok eder.
Bir yıl önce Mehmet Altan’la birlikte “darbecilere subliminal mesaj verme” suçlamasıyla gözaltına alındık. Sonra bu gülünç iddia ortadan kayboldu ve biz 15 Temmuz’da darbe yapmak ve hükümeti silahla devirmeye kalkışma suçundan tutuklandık. Biz silahlı darbe yapmışız. İsnat edilen suç bu. İddianın saçmalığının, isnat edilen suçun büyüklüğünü bile aştığı bir dava bu.

Sizinle birlikte devlet de devlet olma vasfını kaybedecek. Biz de sanık olmaktan çıkacağız. Yalan söyleyen, yargıçlık vasfını kaybetmiş yargıçlarla, devlet olma vasfını kaybetmiş silahlı bir çetenin elinde rehine olacağız. Çünkü gerçek yargıçların bulunduğu gerçek bir devlette kanıtsız suçlama, kanıtsız dava, kanıtsız tutuklama olmaz. Devlet, devletse bir insanı yargılamak için kanıtlara ihtiyaç vardır. Sadece silahlı zorbalar insanları kanıtsız bir şekilde bir yerlere kapatırlar. Eğer kanıtsız bir şekilde bizi yargılamayı ve hapsetmeyi sürdürürseniz, yargıyı ve devleti yok edeceksiniz. Çok ciddi bir suç işleyeceksiniz. Türkiye, suçluların suçsuzları yargıladığı bir haydutluk ve zorbalık cangılı olacak. Şimdi siz, dürüst bir yargıç mı yoksa bir suçlu mu olduğunuza karar vereceksiniz. Bu kadar saçma iddiaların olduğu bir iddianameyi kabul eder, ortada tek bir kanıt bile yokken “somut kanıtlar var” derseniz, hayatın alaycılığıyla karşılaşır, bizi yargıladığınızı zannederken kendinizi yargılarsınız. Vereceğiniz kararı bekliyorum. Sizden çok daha tecrübeli, yaşlı bir yazar olarak size tavsiyem kendinizi, mesleğinizi ve devletinizi kurtarmanızdır.

T24
ETİKETLER
ahmet altan fetÖ darbe savunma tsk
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com