EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

2012-2016 "Kapitalist Uygarlık" Krizi ve yeni yakl

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Eyl 27, 2012 11:08 pm    Mesaj konusu: 2012-2016 "Kapitalist Uygarlık" Krizi ve yeni yakl Alıntıyla Cevap Gönder

2012-2016 "Kapitalist Uygarlık" Krizi ve yeni yaklaşımlar hakkında
Selçuk Salih Caydi
16.12.12



Geçenlerde tesadüfen tanıştığım bir ufaklığa, "Sence fakirlik nedir?" diye bir soru sordum. İlkokul üçüncü sınıf talebesi Cihan*, beni şaşırtan, sevindiren ve umutlandıran bir yanıt verdi: "Fakirlik, bütün gün sevinmeden oturmak, hiçbir şeye ilgisi olmamak demektir. Zengin olmak ise sevinmek, mutlu ve sağlıklı olmak demek... Zenginliğin, parayla alakası yok yani..."
Bana bunu anlatan dokuz yaşındaki ufaklığa, "acaba bir Benjamin Button'la mı karşı karşıyayım" diye dikkatle baktım. Hayır! Sadece tıfıl bir oğlandı işte ve iki-üç cümleyle, geleceğin Türkiyesi'nin ve dünyasının temel ilkesini bana özetleyivermişti...
Beni şaşırtan diğer yanıtı da, "Sana nasıl bir hediye alsalar sevinirsin" gibi kafadan tuzaklı bir soruya bile hakkıyla devrimci bir cevap vermesiydi: "Hediye istemiyorum. Benim herşeyim var." soruyu tekrarladım, "Bak iyi düşün" dedim. Gözlerini kapayıp alnını kırıştırdı, son cevabını verdi: "Bir şeye ihtiyacım yok."
Ve Cihan'ın babası bir börekçide çalışıyor. Çok fakir değiller, orta halli de sayılmazlar. Ama çok mutlular. Baba-Oğul geceleri Ay ve yıldızları gözetliyorlar. Bunun için bir de küçük teleskop kurmuşlar balkonlarına. Cihan'ın sözlerini babasına anlatınca o da şaştı!
Sizi, yarının dünyasının yeni nesliyle tanıştırayım...
Geleceğin temel mantalitenin nasıl birşey olacağı konusunda mundan astrolog (siyaset ve devletler astrolojisiyle ilgilenen) dostların dolambaçlı/karmaşık cümlelerle anlattıklarını, minik bir "uzman"dan bir kaç cümle halinde özetlenmiş haliyle duymak insanı kanatlandırıyor!
Yeni dönemi belileyecek etkilerin başında -benim de katıldığım ve yıllardır yazdığım- iki önemli konu geliyor:
Yeni bir tür Sol anlayışın ve Kadınların yükselişi...
Kadınların yükselişi, eski Maya kaynaklarında da yer alıyor ve bunun astrolojik izahını, 84 yıl sonra "Uranus'un oniki burç evrenine dönüşü"yle açıklıyorlar. 2019 yılına kadar Koç burcunda kalacak Uranus'un seksendört yıl önceki etkisinin, kadınları güçlendirdiğini söylüyorlar. Verdikleri örnekler de ilginç: "1926'da Uranus'un dönüşüyle kadınlar pantolon giymeye, saçlarını istedikleri gibi -kısa da- kestirmeye başladılar, Avrupa'da ipli-ilmekli korse giymek tarih oldu, kadınlar birçok alanda kitle halinde görünür oldu." Üniversitelerde kadın sayısı patladı, seçme-seçilme hakkı kazandılar vs.
Sol'un yeniden yükselişi ise, elbette eski Sol'un yükselişi demek değil. Bu yeni birşey (ve yeni bir adı da olacaktır.) Adına şimdilik "Yeni Sol" dediğimiz şeyi elbette çok konuşacağız (ve kendini tekrar ede ede, birike birike küf tutmuş şablonmatik ortadoks "Otantik 'liberal' Sol"u da "Otantik Burjuvazi" balonuyla birlikte tarihe uğurlayacağız!)

Yeni Sol ve Kadın (Dişi Güç)...
Bu iki faktör, 21 Aralık 2012 sonrasının -bugünün mantalitesiyle bakarak söylenebilecek- en temel yükselen "sosyal/toplumsal trendi"dir. Tabii, adına henüz "siyaset" dediğimiz konularda da bazı öngörülerde bulunmak mümkün. Astrolog dostların deyimiyle, "İnsanlık tarihinin en tayin edici dönemine girmiş bulunuyoruz." Ve eskinin siyasi güç dengelerinin tamaen değişeceği ve (bence) siyaset kurumunun iptal edilip tüm salak politikacıların eve gönderileceği bir dönem başlıyor.
Tabii bugünk düzenin tamamen değişeceğini söylemek için ille de astrolog olmaya falan da gerek yok. Birçok bilim adamı, düşünür, sanatçı, din adamı, isanoğlu/insankızının bu şekilde yaşamaya devam etmesinin mümkün olmadığını söyleyip duruyordu. Şimdi bu söylenenlerin gerçekleşmesi ve yeni bir düzen kurulmasının zamanı. İnsanlık, hakim düzene karşı ayaklanıyor ve gerçekçi olup imkansızı istiyor:
İnsanın değerinin para/mal/meta/maddecilik üzerinden belirlenmediği, iş köleliğinin tarih olduğu, dinbaz /muhafazakar zayıf erkek hakimiyetinin son bulduğu, korkunç adaletsizliklerin bitirildiği, bencilliğin/kibrin/yalakalığın iş yapmadığı yeni bir düzen...
Artık yeryüzüne toplumsal adalet, kalb ve vicdan hakim olacak. Buna karşı durmaya kalkan tüm muktedirler de yok olacak. Bu, çok açık ve net görünüyor. Astrolog dostlar bunu şöyle ifade ediyorlar:
"1846'da keşfedilen Neptün, ideallerin, toplumcu/sosyalist düşüncenin ve mistisizmin gezegenidir ve 164 yıllık turunu tamamlayıp 4 Nisan 2011'de ait olduğu Balık burcuna döndü. 2026 Ocak ayına kadar orada kalacak. İdealizmin, kollektif kamucu/sosyalist bilincin, kahramanlığın yükselişi anlamına geliyor."
Bütün bunlar bir yana, sistemin sürdürülmesinin imkansızlığına dair somut işaretler çok fazla. Sistemin aleyhine işleyen faktörlerin, katlanarak büyüyen bir özelliğe sahip olması, sistemin ömrünü hızla kısaltıyor. Bu faktörler hakkında (Finans krizi, sistemin kategorik krizi vs.) bu blogda çok sayıda yazı okuyabilirsiniz. (Biraz beklerseniz yenilerini de yazacağız!)
Eğer bu tahminleri, "Muktedirlere karşı bir meydan okuma" olarak görenler varsa, -düzeltiyorum:
Bu bir savaş ilanı!..
Sistem'i doğramadan, onun yerine yeni bir düzen kurmak mümkün değildir...
Bu işlemi, "aynı anda yıkım ve yapım" olarak anlamak daha doğru olacaktır...
Astrolog dostlarımız da gök haritasına bakarak, şimdi var olan düzenin, sürecin sonunda (2024 başında) tamamen değişmiş olacağını söylüyorlar -ve değişimin yönü bence çok olumlu ve iyi olacaktır. Zira bazı temel konular (insan hakları ve haysiyeti gibi eski, paranın hakimiyetinin son bulması gerektiği gibi yeni, maddeci alanın değil yaratıcı/spiritüel alanın yükselişi gibi geleceğin konuları) artık hızla geniş kitleler tarafından benimsenmektedir ve son ifadesini kapitalizmde bulan eski dünyanın ruhen sona erdiği de her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
İnsanlığa yeni maceralar, yeni ufuklar lazım. O maceraların en hası da, insanın doğasına uygun yeni bir düzen kurarken, eski düzeni de peyder pey budamaktır! Şimdi, dünyaya Bolşevik İhtilali döneminin heyecanına benzer bir heyecan lazım. İşte o heyecan, uç vermeye başlamıştır. Gençler sahaya iniyorlar. Süreç içinde bu gelişmenin nereye varacağını göreceğiz.
Kapitalist uygarlığın 2012-2016 aralığında sona ereceği konusundaki mundan-astrolojik öngörülerin ötesinde, burada "Postkapitalist Dönem" diye adlandırdığımız daha geniş bir süreçten bahsediyoruz. 2008-2024 dönemi, kapitalizmin ve Solcu/Sağcı/Muhafazakar/Dinci köpeklerinin güzellikle (veya zorla) tasfiye edileceği, karmaşık, ama sonucu kesin belli bir süreçtir...

*Yabancı bir gazeteye de "demeç" verdiğinden, ufaklığın gerçek adını yazmıyoruz!

(Yazı devam ediyor)
http://konstantiniye.blogspot.com/2012/12/2012-2016-kapitalist-uygarlk-krizi-ve.html#more

21 Aralık Senkronu, Global ruh hali ve "Global Consciousness Project" örneği
Selçuk Salih Caydi
13.12.12



21 Aralık Dönümü ile başlayan yeni dönemin, aynı zamanda yeni bir bilinç anlamına geldiğini söylerken, aslında çok yeni birşey söylemiş olmuyoruz -ama Maya'lar hakkında yeni öğrendiğim öngürelerin, buraya yılllardır yazdıklarımızla çelişmediğini görmek özel bir mutluluk benim için. Maya'lar, yeni dönemde kadınların çok önemli görevler üsleneceklerini söylüyorlar. Biz de burada "Kadınsı Değerler"den bahsetmiştik, bahsetmeye devam edeceğiz. Sözel düşüncenin tek yanlı ağırlığının "görsel düşünce ile (şimdilik böyle adlandıralım!) dengelenmeye başlayacağı bir sürecin yanı sıra, makul/rasyonel aklın intuisyon ve yaratıcılık ile dengelenmesi de gelişmenin ikinci bileşeni sayılabilir. Şimdiye dek teorik olarak sözü edilen "Görsel Düşünce" (bu tarz düşünce, söz ötesi bir sezgisel anlama durumudur), intuisyon, yaratıcılık bileşenlerinin elle tutulur somut faktörler haline gelebileceği, Maya'ların iddiası. Bu proseste kadınların ön plana çıkmasının nedeni, sözkonusu dengeye halen daha yakın bir yerde durmaları.
Bu etkiler, tüm gezegenle birlikte tüm insanları ve diğer canlıları ilgilendirdiğinden, insanların tamamına yönelik bir etkinin söz konusu olduğunu var sayarsak -Maya'ların tasavvuru da bu yönde- burada daha önce bahsettiğimiz bir konuya yeniden dönüş yapmamız gerekir.
Işığın, maddenin, antimaddenin ve hayatın yaratıcısı Evrenin Merkezi'nden "varolan ve olmayan her şeye uzanan", yani Evrenin Merkezini herşeyle bağlayan başka bir boyutun daha olduğunu hem Maya'lardan hem de yeni bilimsel teorilerden biliyoruz. Bir tür antimadde evreni gibi düşünülebilecek bu yekpare bütünün mikrobik bir bölümünü oluşturan insanlığın ruh alemi de -insanları birbirine bağlayan bir bütün olarak- bazı ortak reaksiyonlar gösterilmesini sağlıyor mu? "Sevinçte ortak olmak" durumunun somut bir karşılığı var mı? Evet, var...
İşte bu durumu (başka bir şey araştırırken) tesadüfen keşfeden bir deney biliyoruz.

1970'li yıllarda Princeton Üniversitesinde "Tesadüf ölçer" ile bir deney yapılmış. Bu araçlar, dünyanın 40 farklı şehrine, orada yaşayan insanların tesadüf ölçerleri etkileyebileceği şekilde yerleştirilmiş ve orada "tesadüfen" verdikleri sayılar -yerinde- kayıt altına alınmaya başlanmış. Tesadüfi sayılar listesi, 6 Eylül 1997'de, kırk merkezde birden malum seyrinden ayrılarak farklı sayılar vermeye başlamış ve sayı tabanında tüm dünyada bir kayma olmuş. O gün ne olduğunu, herkesi etkileyen şeyin ne olduğunu araştıran bilimciler, Prenses Diana'nın o gün toprağa verildiği ve tabii bunun tüm dünyada naklen yayınlandığı verisini ciddiye almışlar.
Bu ilginç olayı araştırmak için "Global Consciousness Project" adı altında daha derin bir araştırma başlamış. Dünyadaki bütün insanların aynı anda aynı duygulara kapılmalarının belli sonuçları, nedenleri vs. olmalı değil mi?! Bu kez 60 bilim adamının/kadınının birlikte çalıştığı büyük projede, dünyanın her köşesine 100 "Tesadüf ölçer" (Bilimciler "Tesadüf generatörü" diyor) yerleştirmişler. Olayı daha kolay kontrol edebilecekleri bir format kullanmışlar: Saniyede ikiyüz kez dönen "0' ve "1" sayıları. Tesasdüfen seçilen sayı ya sıfır ya da bir olacak şekilde işleyen aletlerin amacı, kollektif/ortak bilinç hakkında bir tasavvur oluşturmaya ve nasıl işlediğine dair veri toplamaya katkı. 41 ülkede yirmidört saat işleyen "tesadüf ölçerlere takılan en önemli olay 11 Eylül 2001. Burada yaşanan sayısal kayma, daha önce tesbit edilenler gibi bir an değil, olayın yaşandığı andan dört saat önce başlamış ve olayın sonrasında devam etmiş. Böylece, kollektif bilincin, bu önemli olayı, başlamadan önce çok somut bir biçimde hissettiği (veya başka bir fantastik durumun yaşandığı!) anlaşılmış. Benzeri bir kayıt da, 2004 Aralık ayı sonunda yaşanan büyük tsunamiden yirmidört saat önce böyle bir global bilinç değişimi sinyali alınmış. Bu felakette ikiyüzelli bin kişi hayatını kaybetmişti. Bu aletlerin hangi ülkelere yerleştirildiğini bilmiyorum, ama bazı bilim adamları tarafından eleştirilmiş olsa da, araştırmanın sonucu ilginç.
Yazıyı uzatmamak için konuda bir sıçrama yapıyoruz ve araştırmanın sonucunu burada başka bir açıdan ele alıyoruz. Sonucu açıklayan proje başkanı Dr. Nelson şöyle diyor sonuç olarak:
"İnsanların kollektif bilinci diye bir gerçek vardır ve bu, olayların akışını değiştirebilir. (...) Böylece yaşadığımız gerçekten edindiğimiz bilinçle kendi gelişimimizi değiştirebiliriz (modifizieren/modify)" "Büyük/macro çapta füşünecek olursak toplumsal bilinç, fiziksel/reel dünyaya etkide bulunuyor. Bu bilgi sayesinde, kendi (kişisel/mental) özelliklerimizi, yaratıcı bir harekete yol açacak şekilde bilinçli bir şekilde gelecek için kullanabilriz."
Buradan, insanların birlikte ortak ruh halleri ile gelişmeleri ve dünyayı iyi (veya kötü) anlamda etkileyebildikleri gibi bir sonuç çıkıyor. Bu deney, iyimserliğin ve iyi duyguların somut iyi (veya kötü) karşılığı olduğunu göstermiştir. Elbette konu tartışılmaktadır, ama bu araştırmadan sonra bir inisiyatif oluşmuştur ve insanların olayların öncesinde neden etkilendikleriyle de ilgilenmiştir. Etki, evrenin bütününü bir ağ gibi saran elektromanyetik ve bilinmeyen başka ağlarla ilişkili. Ama emin olunan konu, insanların ortak ruh hallerinin, sanıldığından daha etkili, daha önemli olduğu.

Kaynak ve tazının devamı için: Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/

Yaşayan Mayaların 21 Aralık sonrası uyarıları ve tasavvurları
Selçuk Salih Caydi
6.12.12



Öğrenciyken gördüğüm bir film beni çok etkilemişti. Filmin adı Koyaanisqatsi'ydi. Francis Ford Coppola'nın yapımcılığını üslendiği ve Godfrey Reggio'nun rejisörlüğünü üslendiği film, insanın maddeci yanlış yaşama biçimi sonucu dünyayı, yaşamı ve nihayet kendini nasıl felaketin eşiğine getirdiğini anlatıyordu ama sadece görüntülerle...
Film, muazzam görüntülere sahip uzunca bir belgesel. Philip Glass'ın müziği eşliğinde Sadece seyrediyordunuz ve çarpılıyorsunuz. Bu filmi, piyasaya çıktığı 1982 yılından beri kaç kere seyrettiğimi hatırlamıyorum, ama en son bu yılın başında yeniden seyretmiştim. Filmde altyazı niyetine sadece "Koyaanisqatsi" sözcüğünün ne anlama geldiğini okuyorsunuz:
Hopi dilinde "ko.yaa.nis.katsi" diye telaffuz edilen bu sözcüğün beş anlamı, aynen şöyle:
1. Delice yaşam. 2. Ayaklanma/isyan halinde yaşam. 3. Çürük/yoz yaşam. 4. Dengesini yitirmiş yaşam. 5. Değiştirilmek zorunda olan yaşam.
Filmi birkaç kere seyredip müziğini mırıldanırken, Hopilerin Müziklerini aldım (o zaman kocaman siyah LP plaklardan!) Hopiler hakkında bulduğum kitapları okudum. Hopiler, Maya'ların günümüze kadar yaşamış son boylarından. Bugün dünyada sadece altıbin kadar Hopi yaşıyor, ama Hopilerin yaşlılar konseyi, atalarından devraldıkları geleneği ve sırrı sürdürdüklerini 4 Ağustos 1970'de kanıtadılar. ABD Başkanı Richard Nixon'a bir mektup gönderdiler. Mektup aynen şöyle:

Sayın Başkan,
Hopi Milletinin en yaşlıları olarak biz, hiç şaşmadan, daima Yüce Ruh'un bize gösterdiği yolu izledik. Bugün kendimizi, bize güvenilip vahyedilerek gönderilen Mesajı size iletmekle yükümlü hissediyoruz.
Bunun nedeni, beyaz adamın doğaya karşı duyarlı olmaması ve Dünya Anamız Yeryüzü'nün kudsiyetini bozmaktır. Beyaz adamın teknolojik yeteneklerinin yüksekliği, Dünya'da yaşayan herşeyin ruhsal yolunun kıymetini bilmek konusundaki vasatlığının bir sonucu sayılabilir. Açgözlülüğü ve maddiyatın tadını çıkarma arzusu, Dünya Anamızın bağrında -adına "doğal kaynakları çıkarıp kullanmak dediği- şey adına açtığı yaraları göremeyecek kadar körleştirdi.
Toprağın her yerinde akar sular kirletildi, yer kazılıp karıştırılıp kirli çamur haline getirildi, hava tamamen kirletildi. Sayısız bitki ve hayvan, endüstri çöpünün zehirinden öldü. Tanrısal yol, insanların çoğu için farkedilebilir olmaktan çıktı, hatta bu, beyaz adımın yolundan gitmeye kararvermiş çok sayıda Yerli için de geçerli.
Görevimiz, insanların doğa ile barış ve uyum içinde bir yaşama dönmemeleri halinde tüm yaşamın yokedileceği konusunda sizi bilgilendirmek -bize bildirilenler, bu sorumluluğu bize yüklüyor. Yalnızca, herşeyin anası Doğanın sırlarını anlamış olanlar, bu kötü kaderi değiştirebilir. Bu bozucu gelişme sona ermek zorunda, yoksa Doğa öyle davranacak ki, tüm insanlık acı ve azap çekecek.

O dönemde 68 Hareketi fırtınası tüm hızıyla esiyordu ve gençler daha çok Sol konusunda duyarlıydı, doğaya duyarlılık ise çok yeniydi ve ancak 70'li yılların sonundan itibaren yaygınlaştı. Hopiler, birşeylerin canlanmakta olduğunu (ama birtaraftan da birşeylerin hızla bozulduğunu) hissetmiş olmalılar.
Maya'ların yaşayan rahiplerinden Guatemalalı Carlos Barrios, aynı zamanda bir antropolog, tarihçi ve araştırmacı. Maya takvimi konusundaki en önemli uzman sayılıyor. Yaşayan Maya'ların Kartal Klanı (Aşireti) reisi. Onun sözleriyle 21 Aralık 2012 ve sonrasında "Dünya yokolmayıp, yeniden şekillendirilecek".

Bugün dünyada kullanılan Gregoryen takvimden daha kesin olan Tzolkin takvimine göre, 21 Nisan 1519'da, "9 Cehennem" dönemi başlıyor. Tam bu gün, Yerlilerin sözleriyle "kelebeğe binmiş sakallı adamlar", yani Cortez ve tayfası Amerika'ya gelmiştir. Beyaz yelkenli kalyonlar, denizin üzerinde aynı kelebeğe benzemiş olmalılar. Bu 9 dönemden her biri 52 yıl olarak hesaplandığına göre, onlar için "9 Cehennem dönemi, 1987'de sona ermiş. Yaşayan Maya'lar, maddeci mantalitenin, bu yıldan itibaren zayıflama sürecine girdiğini ve doğa bilincinin yeniden yükselmeye başladığını söylüyorlar. İnsanlığın, 21 Aralıkta, "Dördüncü Dünya"dan, "Beşinci Dünya"ya geçecek olması ve bu geçiş sonrasında "Beşinci Dünya"nın bugünkü "Dördüncü Dünya"dan farkı, bizi ilgilendiren asıl konu elbette. Bu fark konusunda çok açık ve net bilgiler var. -Hatta belki bu yeni dünyaya neden "Beşinci Dünya" dendiği konusunda bile! "Yeni bir Gerçeklik Alanı".
Bu yeni alanın, spiritüel özellikler taşıyan bir enerjinin kullanılmaya başlanmasıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz -en azından Maya'lar bu fikirde.
Tüm bu konuların güzelliği, çok önce birileri tarafından mutlaka bir şekilde ifade edilmiş olmalarıdır (ama o zaman bunu kimsenin pek ciddiye almamaış olmasıdır -tıpkı günümüzde olduğu gibi!)
"Dört Element", herkesin malumudur. Eski çağlarda, bütün herşeyin dört maddenin çeşitli kombinasyonlarda dört "Element"ten yaratılmış olduğu söylenirdi. Bunlar: Toprak, Hava, Su ve Ateş'ti. Aristoteles bu dört Element'e bir Beşincisini katmıştı. Bu, elbette, Luc Besson'un ünlü filmindekindeki "5'inci Elemekt"ten farklı. Aristoteles ona "Quinta Essentia" diyor ve ben de kestirmeden, Türkçe, "Güç" diyorum. Tabii bu sözcük biraz yetersiz kalıyor gibi (şimdilik öyle görünüyor ama değil bence). Japonca "Chi" de diyebiliriz, ama o da eksik kalıyor. Aristoteles'in ifadesi, yani bir tür Ruh Enerjisi, gerçeğe en yakın görüneni olsa gerek. Elektrik gibi somut bir enerji, insanın ve hayatın da enerjisi. Ve spiritüel bir yana sahip bu enerjinin kullanılabilir hale gelmesi. Tabii bundan, günümüzün soğuk-ruhsuz bilim kafasıyla yararlanmak kolay olmasa gerek, sonuçta bu ruhla ve ruh haliyle ilgili birşey. Bitkilerin, hayvanların ve insanların yaşam enerjisini de içeren bir enerji. Carlos Barrios, bu enerjinin insanları bambaşaka yeni bir yere doğru götüreceğini söylüyor.
Barrios, Maya yaşlılar kurulunun 2007'deki toplantısından sonra bir uyarı yayınladı. Uyarıları şunlardı:
"Amerikan ve Avrupa ekonomileri, sandığınızdan daha kırılgan. Gelecek yıl, döviz piyasalarında ve diğer finans piyasalarında büyük radikal değişiklikler olacak.(Nitekim büyük ekonomik kriz 2008'de başlamıştır). Maya'ların zaman bekçileri, 21 Aralık 2012'nin, "Beşinci Güneş" dünyasına geçileceğini söyler. Değişim için bir dış bir de iç Senkron yaşanacaktır. Bu da şudur...

(Yazı devam edecek)
Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/


21 Aralık 2012 ve sonrasında olabilecekler hakkında
Selçuk Salih Caydi
25.9.12



Kimsenin anlamak istemediği birşeydir ama, doğanın izaha ihtiyacı yoktur. Neyin ne olduğunu açıklayıp kendi anlayabileceği formata dökmek, insanın bir ihtiyacıdır -doğanın değil. Ve bunun için insanın kullandığı (son yedi bin yıldır) asıl araç, söz ve dildir. Rasyonalizmin hakim olduğu, ölçülemeyen şeylere inanılmayan günümüzde, gerçeğinin dille ifadesi esastır. Sezgilere, hayallere, vizyonlara, sadece romanlarda ve filmlerde yer vardır, "gerçek" hayatta bunlar asla ciddiye alınmaz. Gerçeği açıklamanın günümüzdeki son ortak biçimi modern bilimdir (mesela matematik ve fiziği burada "bir numara" sayabiliriz). Doğayı ve görünenin ardındaki özü anlamak için, onun değişimine/devinimine uygun esnek 'Anlama yöntemleri' geliştirmek, bir konuyu gerekli kılıyor: Bugün "Mistik" diye özetlediğimiz spiritüel alanla tanıdık/bildik bilimi bir araya getirmek. İstesek de istemesek de şu anda kendiliğinden yaşanan bir şey. Bu yeniliğin kendi mecrasını bulup akabilmesini sağlamak için gerekli olan şey de yaratıcılık (Sanatı bu nedenle son derece önemsiyoruz). Ancak yaratıcılık sayesinde, değişimlere uygun yapılar/kurumlar oluşturulabilir, yeni bir dil geliştirilebilir. İnsanın böyle olağanüztü durumlarda belli klişelere ve detaylara takılıp kalmaması için, yaratıcılığın yaşadığı özgürlük ortamını sağlamak bir zorunluktur. Günümüzde, yaratıcı olmayan insanların kurduğu kurumlar ve içi boşalan kavramlar, taşlaşıp, geleceğin önünde engel teşkil eder hale geldi. 2012 sonunda zirvesini yaşayacağımız etki, taşlaşmış yapıların kırılıp, yerine yenilerinin kurulacağını gösteriyor.

21 Aralık 2012 bir masal değil. Bu tarihte Yeryüzü, hem Güneş'ten, hem de bilimin "Sirius" diye adlandırdığı Evren'in merkezinden (Kara Deliğin içinden) 26.000 yılda bir aldığı kadar büyük ve yoğun bir etkiye maruz kalacak. Ama bilim adamlarına tüm bildiklerini unutturacak önemde başka bir durum daha söz konusu: Evren'e "Cansız madde" yığını olarak bakan bilim, Sirius'dan Dünya'ya yönelen GRB ışınlarının neden doğrudan ve sadece Dünya'ya gönderilip başka bir gezegene gönderilmediğini açıklayamıyorlar. Evren bu noktada, adeta bilinçli bir şekilde davranıyor ve bu da bilimin ölü dünyasına ters! Ama Maya'lar bunun nedenini biliyor! Ve onlar, "İnsanın yeniden akord edilmesi" diye bir deyim kullanıyorlar bunun için. Gene Maya'ların ifadesiyle, Evrenin Merkezindeki, Maya'ların "Evrenin Güneşi" dedikleri Hunab-Ku'nun bir "İradesi" var. Biz buna "Tanrı'nın İradesi" de diyebiliriz.

Bilimin tesbitlerine göre GRB ışınları, insan DNA'sını yeniden programlama özelliğine sahip. Yani irade işliyor. Ama bir dönüşümü başlatacak yoğunluğa, 21 Aralık 2012'de ulaşacak. Kısacası insanlık çok somut bir durumla karşı karşıya. Burada hatırlayacağımız bazı bilim adamlarının, dönüşümün sadece mental/ruhsal anlamda olmayacağını, bazı biyolojik değişimlerin de bu tarihte başlayabileceğini söylediklerine ve tezlerine değineceğiz. Asıl değişen, mantalite elbette. Ekonomik sistemin çöküşü de, bir anlayışın ve (kapitalist) yaşam biçiminin sonu anlamını taşıyor. Ve Maya'ların deyimiyle, "Değişime direnen ölecektir". Bunu bilim adamları, -mesela NASA- başka bir şekilde söylüyorlar ve bütün bunlar günümüzün "Bilimsel" rasyonel mantığına uymadığı için dünya medyasının da pek ilgisini çekmiyor!

Sahici gerçeğin bizim gerçek saydığımız şeyle belki de hiç alakası yoktur! Yani dünyaya -pek yakında- öyle farklı bakabiliriz ki, daha öncesini "kısıtlı", "basit", "yanlış", hatta "komik" bile bulabiliriz -hatta kafamıza uymadığı için unutabiliriz. Bilim adamlarının saptayıp açıklamakta çekingen davrandıkları üzere, şimdi birçok şeyi yeniden/bambaşka anlayacağımız bir döneme doğru yaklaşıyoruz.

2012 yılının o çok merak edilen, hatta korkulan günü yaklaştıkça, bilimle kehanetlerin kesiştiği bir yerdeyiz artık. Söylenceler ve kehanetler, dünyada çok önemli değişiklikler olacağını söylüyorlardı, "masal" diye geçiştiriliyordu. Kehanetlerin derin bir anlamının olduğu fikrine bilim de sessiz-sedasız katılıyor artık ve bize bilmediğimiz yeni veriler sunuyor -çünkü onlar da hep gözlerinin önünde olduğu halde göremedikleri bazı şeylerin farkına varıyorlar...

(İslamcılar dahil) Herkesin esasen bilime inandığı, kehanetlere ve Tanrı'ya inanmadığı günümüzde, konuya bilimsel açıdan yaklaşmak, "inandırıcılık" açısından çok daha doğru olacaktır.

21 Aralık'dan itibaren olması beklenen değişikliklerin temelinde, dünyadaki (maddesel) hayat üzerinde en çok söz sahibi olan Güneş'deki değişikliklerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu etkiler birden ortaya çıkmayacak. NASA verilerine göre Güneş'in beklenen etkisi, son yıllarda arttı, bu etkiler gözleniyor. Ama 21 Aralık 2012'de maksimum seviyeye ulaşacak. Ayrıca bu tarihte ultra boyutlarda bir güneş fırtınası bekleniyor.
Güneş fırtınaları sonucu Güneş'in atmosferinde, (bilimin "Plasma" dediği) gazlar oluşuyor ve saatte milyonlarca kilometre hızla Dünya'ya ulaşan gazlar, atmosferdeki manyetik alanları değiştiriyorlar. Son yıllarda, gene aynı dönemde, Galaksinin merkezinde gözlenen ve bir anlam verilemeyen hareketlenmeler de var ve bunların da maksimum düzeye ulaşması bekleniyor. Maya Uygarlığı'nın Güneşteki ve evrendeki değişikliklere göre bir dinsel törenler takvimi kurdukları daha yeni anlaşıldı. José Argüelles tarafından açıklanan Tzolkin takvimi, Maya'ların dinsel tören takvimidir ve Güneşteki değişikliklerin tesadüflerle belirlendiğini sanan bilim adamlarına somut bir veri sunar, bunların bir takvimi olduğunu gösterir. Bu gerçeğin, daha birkaç yıl önce farkına varıldı (Bkz. José Argüelles, "Der Maya-Faktor"1986).

Güneşin yeryüzündeki hayatı etkilemesi, sadece güneş ışınlarıyla değil, dünyadaki manyetik alanlarla da doğrudan ilintili. Düşüncenin, insanın ruh halinin, spiritüel/mental hayatın ve sanatsal yatatıcılığın, dünyadaki manyetik alanlarla ilgili olduğunu bilmek, Güneşin etkisi konusunda yapılan araştırmaları da mercek altına almamızı gerektiriyor.

Konu, popüler medyada ille de gösterilmek istendiği gibi bir "felaket" değil, çok köklü doğal bir değişim/devrim ve yepyeni bir Başlangıç. Bu değişime uygun davranmak ise hayati önemde. Değişimin, bazıları için bir felaket olmaması, buna bağlı. Bilim adamlarının sözleriyle durum aynen şöyle: "İnsanlığa, dışarıdan bir müdahale söz konusu". Maya'ların deyimiyle de şöyle: "İnsanlık yeniden akord ediliyor, yeniden yaratılıyor".
Böyle dönemler, yani bu etkilerin Güneş'ten ve Evrenin Merkezi'nden daha önce daha zayıf bir şekilde alındığı dönemlerde neler yaşandı? 21 Aralık ve sonrasında neler yaşanabilir? İşte bu konu, hem insandaki/toplumdaki değişimin yönünü ve türünü anlamamıza yardımcı olabilir, hem de bu değişime uyum sağlamanın önemini anlamamıza. (Sonuçta amacımız, olma ihtimali yüksek hayati bir olaya hazırlanmak)

Maya takvimi, 21 Aralık 2012'de sona ermiyor, ama bundan sonra devam etmesinin bir anlamı yok, o nedenle sonlandırılmış. Tıpkı Türkiye'nin Cumhuriyet'in kuruluşı-undan sonra takvim birliği sağlamak amacıyla daha önce kullandığı diğer takvimleri bırakıp sadece Gregoryen takvimi kullanması, diğerlerinin önemini yitirmesi gibi bir durum. Bu değişiklik, aynı zamanda, yeni bir devletin kurulması, yeni değerlerin kabul edilmesi gibi birçok köklü değişikliği de içeriyordu. Şimdi bunun çok daha büyük boyutlu global bir örneği söz konusu. Ve en önemlisi, bu "ruhsal dönüşüm", biyolog Dieter Broers'in deyimiyle, "de facto (dünyanın) dışarıdan yönlendiriliyor." (Bkz. Dieter Broers, "(R)evolution 2012" 2011) Ünlü biyolog, "böyle bir destek olmaksızın, insanlığın kendi kendini değiştirmekte yetersiz kaldığının anlaşıldığını" da söylüyor (age.).

Bilimin adını koymakla birlikte anlayamadığı ve tam anlamıyla tarif edildiği konu ise, rasyonel bilim tarafından temsil edilen gerçeğin dışında yeni bir 'Gerçeklik kalitesi'nin önem kazanacağı. Bunun bilimsel bir karşılığı olmadığından, çaresiz görünüyorlar ama biz buna kısaca "Sezgi/Intuition" diyoruz ve ben kısaca: "İç sesini dinlemek" diye özetliyorum.

Göçebe kökenli Maya Halkı, son buz devrinde Bering Boğazını aşıp Asya'dan Amerika'ya göçtükten sonra, beşbin yıl boyunca göçebeliği sürdürmüş. MÖ. 2000'li yıllarda yerleşik kültüre geçmişler ve mısır ekmeyi keşfetmişler. Bence Maya'ların en önemli bilgisi/sırrı, Güneş Sisteminin de, Evrenin Merkezindeki bir "Güneş"in etrafında döndüğünü bilmeleri. Yeni bilimsel verilere göre Güneş sistemi böyle bir merkezin etrafında dönüyor olabilir. Astrofizikçilerin, "Evrenin Kalbi" diye adlandırdıkları merkezin etrafında, Güneş Sisteminin her turunu, 232 milyon dünya yılında tamamladığı tahmin ediliyor.

21 Aralık günü yaşanacak maksimum etkilerden ilki, Güneş'deki hareketlerin bir sonucu olacak. Kanadalı yazarlar Maurice Cotterell ve Adrian Gilbert, Güneş lekeleri ve insan davranışları/ruhhali arasında ilinti olduğunu gösteren kitaplarında, Maya takvimini esas alarak, çok daha fazlasını gösterirler: İmparatorlukların doğuşu ve çöküşü de, Güneşteki bu döngüler ve Maya takvimi üzerinden takip edilebilir! (Bkz. Maurice Cotterell/Adrian Gilbert, "The Mayan Propecies" 1995)

Son dönemde Galaksinin merkezindeki hareketlenme, Dünyaya gönderilen bu GRB (Gamma Ray Bursts) ışınlarıyla ilgili. Çok önemli olduğu için tekrarlayalım:

Işınlar, Galaksinin merkezi olduğu tahmin edilen Kara deliğin içinden geliyor ve bir projektör ışığı gibi doğrudan Dünya'yı hedef alıyor. Maya'lar söylencelerinde, Evrenin Merkezi Hunab-Ku, Dünya'ya müdahale edip "İnsanlığı yeniden akord akord ediyor". Burada, müzik aletlerinin birbiriyle uyum içinde çalabilmeleri için akord edilmelerine benzer bir durum söz konusu, anlaşıldığı kadarıyla insanın akordu bozulmuş vaziyette, veya yepyeni bir akord yapılıp bambaşka bir müzik çalınacak! Bu ışınların bilinen en önemli özelliği, doğrudan insan DNA'sına etkimesi. Uzun DNA'nın en önemli bileşenleri karbon molekülleri. Bir tür kristal olan karbon molekülleri, bu ışınları alınca, rezonansa kapılan diyapazonlar gibi davranıyorlar. DNA, ayrıca elektromanyetik etkilere karşı bir radyo anteninden farksız. Kısacası hem Güneş'den gelen etkilere, hem de GRB ışınlarına karşı duyarlı. Fakat bu ışınların dozunun muazzam bir şekilde artmasıyla, DNA'ların değişme ihtimali yüksek. Nasıl değişeceği konusunda bilimin bir fikri yok, çünkü sadece Dünya'ya yönelen bu "cansız" ışınların, herhangi bir sonuç verebileceğini, bunun da "tesadüflere" (?!) bağlı olduğunu düşünüyorlar. Maya'ları dinleseler, kendilerini de aşmış olacaklar aslında. Maya'lar şöyle der: "Bir amacı ve hedefi var." Değişim/Dönüşümün hangi istikamette olacağı -bilimin deyimiyle- "tesadüflere bırakılmış" değil, yani "tesadüfleri" DE yöneten ve insanlığa dışarıdan müdahale eden bir irade söz konusu...

(Yazı devam ediyor)
Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/

Maya takvimine göre "Evrenin Merkezi Tanrı"nın yaratıcı gücü ve Onun bilimsel keşfi
Selçuk Salih Caydi
22.11.12



Eski Çin kaynaklarına göre Xiongnu (Hunlar) ve diğer göçebe kavimlerin inancının temeli, "Var Olan Herşey ile uyum içinde olmak" diye özetleniyor. Sürekli hareket ve değişim/dönüşüm içindeki hayatın/evrenin hareketini anlamaya yarayan 'Dönüşümler Kitabı' Yi Ching'in 64 Hexagram'ı da, bu sonsuz hareketin bilgisi/bilimi olarak okunabilir. Yi Ching'deki düalizmin Yin ve Yang (Dişi ve Eril) güç arasındaki karşılıklı etkileşim şeklinde yorumlandığını biliyoruz. Birbirini tamamlayan, bir spiral gibi dönen Yin-Yang işareti, göçebelerin bu kadim öğretisinin özüdür. Ama gene Çin kaynaklarına göre tüm göçebe kavimler, "Göğün Tek Tanrısı"na inanırlar ve ona "Köke Möngke Tengri" derlerdi (Sonsuz Gök Tanrı). Buradaki "Sonsuz" (Möngke) kavramı, hem mavi gözyüzünün heryerde aynı olmasına atıftır, hem de "Varolan Herşeyi Kapsayan" anlamındadır. Kadim göçebe geleneğin Tanrı tasavvuru, hem herşeyle ilişkilidir ve herşeyi içerir, hem de tektir ve Gökyüzündedir. Hem heryerde, hem gökyüzünde. Bu tasavvurun çok benzerini, Maya'larda da görüyoruz.

"Evren'in Yaratıcı Tek Merkezi"
Maya'lar Tanrı için, "Var olan herşeyin Ortası/Merkezi" anlamına gelen "Hunab Ku" sözcüğünü kullanıyorlar ve Tanrı'yı soyut değil somut bir varlık olarak tarif ediyorlar (Aztek'ler de Ometecuhtli diyorlar). Maya kosmolojisinde Hunab Ku aynı zamanda "Yaratıcı Tek Tanrı"dır. Bu tarifte hem "Orta" hem de "Merkez" anlamı bulunduğundan, ikisini birlikte kullandık. Maya'ların anlamlandırdığı haliyle Orta/Merkez, hem Galaksinin merkezidir ve bu anlamda somuttur, hem de her insanın 'Ortası' ile bağlantılıdır. Bu 'Orta', astral bir ruh bedeni olarak tasavvur edilir (İnsanın Tanrı ile bağlantılı olduğu bu 'Orta' hakkında en detaylı tarifler, eski Hint kaynakları Brahmanas ve Upanişadlar'da bulunur).
Galaksimiz 300 milyar kadar yıldızdan oluşuyor (o yıldızlardan biri de Güneş'tir). Oldukça yeni veriler/teoriler, bu üçyüz milyar yıldızın ve güneş sistemlerinin, bir merkezin etrafında döndüğünü gösteriyor. Maya'lar, bu Merkez'e Hunab Ku diyorlardı ve gizli Maya takvimi Tzolkin, o Merkez'in yerini de hesaplamıştı. Tzolkin'e göre Güneş Sistemimiz, Hunab Ku etrafındaki bir tavafını 25.625 yılda tamamlıyor. (Tzolkin bu süreyi, 5.125 yıllık beş döneme ayırır).
Bütün güneşlerin, varolan bütün herşeyin, birer gezegenler yumağı halinde bir tek Ortanın/Merkezin etrafında döndüğü düşüncesi ve bunun kanıtları oldukça yeni. Galaksi'nin merkezi, Akrep yıldız kümesiyle Yay yıldız kümesi arasındadır. Astronominin son bulguları, bu Merkez'in bir kara delik olduğu yönünde. Konu henüz "bilimsel" bir kesinliğe sahip değil.
Maya'ların Hunab Ku diye adlandırdığı Evrenin Merkezi, yaratıcı özelliğe sahip ve Maya'lar Hunab Ku'nun bu özelliğini, bir ışına bağlıyorlar. Diğer yandan, eski mitolojilerde adından söz edilen "Yıldırım kılıcı" (veya mızrağı), bu ışınların işlemesi konusunda daha doğru bir tasvir çiziyor olabilir.
2007-2008 döneminde Pluto (aslında bir mini gezegendir), Dünya'dan bakıldığında tam da Evrenin tahmini Merkezi'nin bulunduğu bölgenin üzerinden geçerken bir tür büyüteç/mercek işlevi görerek, daha uzaklara bakmaya ve ölçmeye olanak sağladı. 1967'de, adına kısaca GRB (Gamma Ray Bursts) denen ışınlar keşfedilmişti ve bu ışınlar muazzam enerji içeriyordu, bir şimşek/yıldırım gibi peydahlanıyor ve sadece birkaç saniyeliğine ölçülebiliyorlardı. 2008 yılında, "Gamma Şimşeği" de denen ve her türlü tasavvurun üzerinde yoğun enerji taşıyan bu ışınların, Evrenin Merkezi'nden Dünya'ya ve Güneş Sistemimize fırlatıldığı anlaşıldı. Dikkat çeken yan, bu ışınların, özellikle üzerimize gelmesi, başka yere gönderilmemesiydi. Yoğunlaşan GRB Işınlarının Güneş sisteminde değişiklikler yaptığı ise zaten biliniyordu, ama ışınların nereden geldiği bilinmiyordu -artık biliniyor. Işınlar, Maya'ların Hunab Ku dediği Evrenin Merkezinden geliyor.
1967'de Amerikan uydularının farkettiği bu Gamma şimşeklerinin nereden geldiği, NASA tarafından 2008'de keşfedilmekle birlikte, en iyi ölçümler 2010 yılının Kasım ayında yapıldı. Bu kez yarım saat süren ölçümler sırasında Evrenin Merkezi'inden çıkan GRB ışınları üstüste iki balon şeklinde görüldü. Bu balonların her birinin çapı, 25 bin güneş yılı kadardı. İlginç olan da şuydu: Bu şimşek balonlarının çeperinin dünyaya uzaklığı da 25 bin güneş yılıydı. Yani üstüste duran bu iki devasa alan, dünya ile bir kare oluşturdu. Bu yarım saatlik gözlem sırasında -sadece on saniyede- ortaya çıkan enerji, Güneş'in bir milyar yılda yaydığı enerjiye eşitti!

"Yaratıcı Şimşek" ve işleyişi...
2010 yılındaki bu fenomen, şimdiye dek bilinen/ölçülen en büyük GRB şimşeğidir. Bilimsel araştırmaların yaptığı tahminler ve daha sonraki ölçümlere göre 1940'lardan beri artan şekilde, dünyaya doğru yönelmiş bir GRB etkisi yaşanıyor. Şimdi bilimin -bu ışınlar sonucu- son zamanda hangi değişiklikleri gözlemlediğine örnekler verelim:
1. Sıcak bir gezegen olarak bilinmesine rağmen Merkür'ün kutuplarında son zamanda buza rastlandı.
2. Venüs, son otuz yıldır, daha öncesinden altıyüz kat daha fazla plazma üretiyor ve kutuplarının parlaklığı 25 kat arttı.
3. Mars ısınıyor ve atmosferindeki basınç yüzde ikiyüz arttı.
4. Güneş, 1940'dan beri, son bin küsür yılda olduğundan çok daha aktif.
5. Jüpiter üzerindeki bulutların parlaklığı iki kat artmış durumda.
6. Dünya'da da iklimsel değişiklikler gözlemliyoruz ve bu değişikliklerin insan etkisiyle da desteklendiğini ölçmekle birlikte, asıl iklimsel etkinin Güneş lekeleri üzerinden Dünya'ya yansıdığı anlaşıldı. Daha ilginç olan, Tzolkin'in de çok kesin bir şekilde gösterdiği "Güneş lekeleri takvimi"ne uymayan, daha önceki peryotlarla uyumsuz bir değişiklikler zinciri söz konusu.
GRB Işınlarının yüksek enerşisi, şimdiye dek bilinmeyen bir şekilde, adeta bilinçli bir şekilde işliyor, zira etkisi her alanda farklı farklı. Fakat bu ışınların özelliği, belli prosesleri hızlandırarak dönüştürmesi. Yukarıdaki örneklerden, ne kadar güçlü oldukları bir nebze olsun anlaşılabilir belki ama bizim asıl ilgilendiğimiz, Dünya ve İnsan üzerindeki etkileri elbette. Bu noktada yeniden, Maya kozmolojisine ve kadim Güçebe geleneğinin kaynaklarına dönüyoruz. (Çünkü insanlık varoldu olalı, son beşbin yıla kadar göçebeydi ve göçebe geleneği, İnsanlık tarihinin en derinlerine uzanabildiği için burada ondan da sözediyoruz)
Maya'lar, Tzolkin takvimini, çok özel belli dönemleri hesaplamak için kullanıyorlardı -Tzolkin adı üzerinde bir tören takvimidir. Tarihin belli zamanlarında, Dünya ve Güneş sistemi ile Hunab Ku arasında -Göçebelerin "Tanrı'yla Uyum" diye gördükleri bir evrensel denklem oluşuyor. Maya'ların "Tanrı gibi olmak" dedikleri bu duruma göre, Evrenin Merkezi ile Dünya/İnsanlık arasında bir kanal açılıyor. Buna kısaca, "Elçiler üzerinden değil, doğrudan konuşmak" gibi bir durum da diyebiliriz. Maya'ların deyimiyle bir senkronizasyon oluşuyor, yani insanlık ve Evrenin Merkezi, aynı frekansta oluyor. İnsanlık, yeni bir "ayar" alıyor. 25.625 yılda bir olduğu anlaşılan bu özel halin insanlığa etkisi, birdenbire/aniden olacak tek bir olaydan ziyade, son yıllarda yoğunlaşan bazı etkilerin tavan yapması şeklinde olacak görünüyor.
Önceki yazılarımızda GRB ışınlarının DNA'yı değiştirebildiğini söylemiştik. Bu etki tabii tek etki değil. Güneşteki hareketlerin artmasına neden olan sözkonusu ışınların, bu etkilerini Dünya'yı varoluşsal anlamda tehdit etmediğini görüyoruz -şimdilik böyle. Ve bu ışınların belli bir bilinç taşıdığını da kısaca ifade ettik. Bu "Bilinç", Maya'ların "Orta" kavramıyla ilintili görünüyor -yani doğrudan insanlarla Merkez arasındaki bağla ilgili.
Göçebelerin Tanrı için hemen her seferinde kullandıkları "Sonsuz" (Möngke) sözcüğünün mistik anlamını en iyi anlatan eski Hint kaynaklarında "Prana" kavramı, bizim bu yazıda boyut değiştirmemizi de zorunlu kılıyor, çünkü şimdiye kadar Astrofiziksel açıdan bir kozmostan baksettik ve bu evren oldukça maddi bir evrendi. Antimadde ve daha başka bulgular ve teoriler, maddesel olmayan evrenin -en az- maddesel evren kadar büyük olduğunu gösteriyor. Kısacası, bilimin ölçüp biçerek anlattığı maddiyat dünyasından maneviyat düntasına bu noktada kısa bir bakış sunuyoruz:
"Prana" Sanskritçe birçok anlam taşımasına rağmen esasen "Nefes" ve "Ruh" demektir. Göçebelerin, ölenin ruhunun burnundan çıkıp kuş olarak uçtuğunu söylemeleri de (böyle betimlenir) bu yüzden olsa gerektir. Prana, insanın ölümsüz olan kısmıyla ilgilidir, doğrudan Tanrı'nın emanasyonu -yani bir uzantısıdır ve bu anlamda kişisel değildir. Burada, "Sonsuz" kavramını anlatan şudur: Tüm ruhlar, ortak bir ruh denizinin damlalarıdır ve bir bütün olarak Tanrı'nın uzantılarıdır -öyle anlatılır. Ama aynı zamanda "Prana" kavramıyla akraba "Atman" diye bir kavram da kullanılıyor. Atman, "homojen?" sayılabilecek ruh denizindeki her bir kişinin ruhunun özel/birey olduğu ruhudur. Yani ölen/yaşayan kişinin kendisi kalmasına olanak da tanır. Hint yazıtları (Göçebeler ve Maya), "bilinçli" olan ışınları açıklamak için böyle bir kadim enformasyon sunarlar.
Brahmanas ve Upanişadlar'a göre insan da (Evren gibi) maddi ve manevi olan iki alandan oluşurlar. Maddi olan alan: "Saç, ten, et, kemik, ilik"tir (Upanişadlar'dan alıntı!), Manevi olan alan da: "Düşünceler (Manas), Sözler, Nefes/Ruh (Prana), Görülenler, Duyulanlar"dır.
Bu şekilde bakınca Evrenin Merkezi'nin Dünya'ya ve İnsana etkisinin, sadece onun maddi yanıyla değil, daha çok manevi/ruhsal/spiritüel yanıyla ilgili olabileceğini söyleyebiliriz.
İnsanlığın son on yılda, tarihte hiç olmadığı ölçü ve yoğunlukta -internet üzerinden- birbirine yekınlaştığını ve insanlık olarak anlık ortak tepki verebilecek noktaya gelmesinin bir "tesadüf" olmadığı, bir sürecin sonucu olduğu söylenebilir herhalde. Bu noktada, Maya'ların ve bilimsel teorilerin birbirine yaklaştığı "Evrenin Merkezi'nin Yaratıcı Gücü" konusunda bazı örnekler vermekte fayda var. Zira bu sayede, insanlığın son on yıldaki değişiminin ve bundan sonraki olası değişiminin nasıl "insanı gözeten bir incelik ve titizlikle" yürüdüğünü anlamak da mümkün olabilir.
Evrende düşünülebilecek her türlü hareketin -ki "hayat" harekettir aynı zanabda- ilk sebebi, Evrenin Merkezi'ndeki bu yaratıcı güçtür. Bilim, kendi kafasına göre "dev bir Karadelik" olabilir diye teoriler üretiyor. Mesela bir teori, etrafında üçyüz milyar yıldızın döndüğü merkezin, bir tür "hızlandırıcı" gibi, gazları bile ışık hızında hareketlendirebilen yapıya sahip, kurallarını kendi koyan bir Kara delik gibi düşünüyor. Bazıları bir yıldız olabileceğini söylüyor. Ama şu gerçeği de kabul ediyorlar: Şu anda dünyamızı aydınlatan Güneş de dahil olmak üzere, üçyüz milyar yıldıza ışığını veren, bizzat Evrenin Merkezi, Hunab Ku, yani Göçebelerin deyimiyle: Tanrı. Evrendeki tüm maddenin (ve gayrı-maddenin), o merkezden türediğini ve bir spiral gibi o merkezin etrafında döndüğünü düşünebilirsiniz. Maya'ların (ve Göçebelerin) tasavvuruna göre Hunab Ku, tüm yaradılışın birbiriyle bağlantısı aynı zamanda. Maya'ların tasavvuruna göre Hunab Ku, bütün canlıların sonsuz ortak ruhu da sayılabilir.
İçinde yaşadığımız dönem, tüm insanlık tarihinin ve bu tarih boyunca insanlığın biriktirdiği bilgi ve tecrübenin, hem bilgi/enformasyon üzerinden, hem de sezgi ve hatırlama üzerinden yoğunlaşarak yeni bir seviyeye yükselme devri olabilir. Yirmibeş küsür bin yıl sonra Güneş Sistemi'nin tüm gezegenleriyle ve Dünya ile birlikte Evrende yeni bir pozisyona geldiği aşamada, tüm bu devasa kütlenin görünmeyen manevi/ruhsal/spiritüel boyutunun da yeni bir pozisyon almakta olduğunu tasavvur edebiliriz. Hayat güzel bir macera ve biz şimdi, belki de hayatın en güzel macerasını yaşamaktayız. Bu hükmü, gelecek nesiller verecek kuşkusuz. Biz bu dönemin bizzat içinde yaşıyor olmanın heyecanına ve ayrıcalığına sahibiz!..

Kaynak: http://konstantiniye.blogspot.com/2012/11/gizli-maya-takvimi-tzolkine-gore-tanrnn_22.html#more
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com