EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Demokrasisiz ekonomi ile ekonomisiz demokrasi arasında

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Oca 10, 2012 6:01 pm    Mesaj konusu: Demokrasisiz ekonomi ile ekonomisiz demokrasi arasında Alıntıyla Cevap Gönder

Demokrasisiz ekonomi ile ekonomisiz demokrasi arasında
Selçuk Salih Caydi



"Demokrasinin fazlası zarar."

Bu sözü 1970'li yıllardan kalma Güney Amerikalı bir diktatör söyleseydi yadırganmazdı. Ama Avrupa'nın büyük haber ajanslarından birinin kıdenli şefi Macar yazar Laszlo Trankovits söyleyince biraz duruyoruz. Trankovits Avrupa'da iktidar çevrelerinde alttan alta konuşulan ve kabul gören bu "fikri" dallı budaklı anlatan kocaman bir kitap yayımladı. İlk bakışta insanı hayretler içinde bırakmasına rağmen, demokrasinin kısıtlanmasını savunan ve ciddiye alınmayı hakeden yeni bir akımın tercümanı o. (Bkz. "Weniger Demokratie wagen" 2011)
Burada ilk soru "Demokrasinin fazlası kime zararlı?" gibi birşey olmalı elbette. Ama ne soru bu kadar basit, ne de ona verilecek yanıtlar.
Global ekonominin krizi bütün ülkeleri ilgilendirir bir hal aldığından beri, ikinci bir kriz hep gözlerden kaçmıştı: Demokrasinin krizi. Şimdi demokrasinin krizini ve tutturduğu yeni istikametlerini konuşmanın vakti...

Eski Yunanca “Halk” (demos) ve “iktidarı” (kratos) sözcüklerinin birleşiminden oluşan demokrasi, iyice örselenmiş de olsa, hâlâ "halkın iktidarı" sayılıyor. Tabii derin bir kriz yaşamakta olduğunu da söylemeliyiz. "Liberal hür demokrasi" ile serbest piyasanın evliliği çatırdıyor.
2008'de krizin başlamasıyla birlikte, demokrasi ile ekonomi arasında bir iktidar dövüşü başladı -algı böyleydi ve bu iyice gözle görünür hale geldi. Devletlerin, vergilerden oluşan yüzmilyarlarca Dolar parayı bankalara akıtması, bu paraların ne zaman geri ödeneceklerinin belirsiziği, Yunanistan'da ve diğer Avrupa ülkelerinde son sözü halkın değil kredi derecelendirme kurumlarının söylemesi, krizin mağduru halkın değil bankaların düşünülmesi, ilk raundun galibinin ekonomi olduğunu gibi algılandı. Ama Durum keşke bu kadar basit olsa. Demokrasinin daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gittiği sorusuna yanıt vermek yerine, demokrasinin iki farklı zihniyet arasında bölünmekte olduğunu ve bu iki zihniyetin de birbirinden ayrı mecralarda ilerlediğini, sonuçta ikisinin ya bir kopma, veya yeni bir sentez yaşanacağını söyleyebiliriz. Birbiriyle çelişen/çatışan iki farklı demokrasi anlayışından eski olanına, totaliterleşmekte olan “Parlamenter Temsîlî Demokrasi” diyoruz; yenisine de internet üzerinden başlayan, Arap Devriminde ifadesini bulan "Öndersiz Doğrudan Demokrasi” diyebiliriz. Ve ancak ondan sonra bu ikisinin kendi yolunda iyiye mi kötüye mi gittiğini, sentezilerinin mümkünse nasıl olabileceğini konuşabiliriz.

Sinirleri yay krişi gibi ges ges geren de, sadece ekonomik kriz değil, sosyal/politik alanada etkileşim içinde olduğu, henüz tam tarifi yapılmamış bu yeni durum. İvedilikle açıklık kazanması gereken bu zıtlık, son çeğrek yüzyıldır ekonomi ve sosyal yapı değişirken, demokrasinin aynı kalıplar içinde tutulmasından kaynaklanıyor ve radikal değişiklikleri artık zorunlu kılıyor. Kısacası: Halk eski halk değil!
Yakın zamanda, ürkütücü ölçülerde belirginleşen bir şey var. Politikacılar (ve tabii ekonomi erbabı da -ama özellikle bankacılar) küçümsenen, kıyasıya çok sert eleştirilen, hiç güvenilmeyen, hatta nefet edilen kişiler haline geldiler. Bunu haketmiyor da değiller. Ama ne oldu da böyle oldu? Politikacı esnafı birden çok mu aptallaştı? Bu sorunun asıl yanıtı şu: Hayır! Halk akıllandı.

Okur yazarlığın yaygınlaşması ve eğitim sistemlerinin kurulması, kapitalist sisteme özgü iş bölümü ve karmaşık üretim ilişkileri için zorunlu olması nedeniyle yaygınlaşmıştı. Bu karmaşık iş ilişkilerini hakkıyla işletebilmek için ortak homejen (milli) kültürlere ihtiyaç duyulmuştu. Böyle başlayan eğitim/öğrenim, bugün çok farklı bir yere geldi. Çok yönkü etkileşim içinde özellikle internet ve sosyal medya üzerinden yürüyen bu yeni tür "akıllanmayı" da iyi analiz etmek zorundayız -zira negatif yanlara da sahip. Ve politikacıların hakkını da teslim etmek gerekiyor. Ağzı (ve tabii elleri) bu kadar iyi/çok laf yapan bir halkı tatmin etmek de, laf bazında onunla başa çıkmak da zor. Artık herkes konuşuyor (yani konuştuğunu yazıyor) ve herkes sözünü dinletmek istiyor. Öndersiz sosyal medyanın bir bütün olarak önderlik ettiği bu yeni mecrada çıkan sesin tonu, şimdilik sinizm ve otorite tanımaz öfke patlamaları şeklinde. Bazen kakafoni de olabiliyor. Çok değişken. Politikacılara bir dakika bile nefes aldırmıyor, istisnasız her yere sızıyor, heryerden haber alıyor. Her saniye güncel. Ve politikacıların tek yanlış lafını bile burnundan getiriyor. Hayatı politikacılara/firmalara zehir edebiliyor. Milletvekili/gazeteci gibi aracılara gerek duymadan kendini doğrudan temsil eden ve etmek isteyen yeni bir mantalite, yeni bir halk türü sözkonusu. Doğrudan demokratik bu anlayışın sürekli dallanıp budaklanması karsısında partiler ve politikacılar giderek önemsizleşip itibar kaybediyorlar. Yeni anlayış hızla yükselirken, birçok negatif özelliği de beraberinde taşıyor. Bu özellikler başka bir yazının konusu olmakla birlikte, kendisine akacak mecra arayan yeni ve etkili bir demokrasi anlayışı iyice belirginleşmiş durumda. Tahrir Meydanı'nda da Occupy Wall Street Hareketi'nde de, aynı prensipleri görüyoruz. Parlamentoların dışında ortaya çıkan, hızla örgütlenip eylem koyan ve temsilciler aracılığıyla değil doğrudan konuşmayı tercih eden, öndersiz bir iktidar odağı. Aynı zamanda bir tüketiciler toplamı olduğundan, ekonomi üzerinde de etkili.

Demokrasinin totaliter ikinci istikametini, “Macaristan etkisi" diye özetleyebiliriz. Ağırlıklı Meclis çoğunluğuna dayanan bir iktidarın, devleti tek parti devleti haline getirdiği, özgürlükleri kademeli olarak kısıtladığı şekilsel bir parlamenter demokrasi (Türkiye'dekiyle akrabadır). Macaristan'da kabul edilen yeni Anayasa'nın, Yasama-Yürütme-Yargı'nın kontrolünü tek bir partinin emrine verip, basını baskı altına aldığı yen totaliter paramenter "demokrasi" -Macaristan'daki haliyle- artık, özgürlükçü Batı demokrasisi" değildir. Bu haliyle Çin'de uygulanan totaliter "Doğu demokrasisi"dir. Kısıtlı da olsa önemli özgürlükler sunan Batı tipi demokrasinin ilgasından bahsedebiliriz burada. Ama Trankovits gibi birçok kişi ve muktedir çevre, demokrasinin daha dar tutulması konusunda hemfikir görünüyor.

Demokrasinin tarihini Perikles'in M.Ö 5’inci yüzyıldaki tarifine kadar gerilerden başlatmayacaksak, modern zamanlarda Amerikan ve Fransız ihtilallerini başlangıç noktası alabiliriz. Ve bugün “Doğu demokrasisi” dediğimiz Çin ve Rus demokrasimsilerini de, reel Batı demokrasileriyle ancak Batıdaki ve Doğudaki burjuva (ve entelektüel küçük burjuva) devrimleri üzerinden akraba sayabiliriz. İkinci Dünya Savaşı ertesinde, Batılı liberal demokrasisinin yeni/neo liberal modeli, bütün dünyada “tek tip demokrasi” sayıldığından beri köprülerin altından çok su aktı ve Parlamenter Demokrasinin gelişme güzergahı iki farklı çizgide ilerledi: Çin’in temsil ettiği tek parti kontrolündeki neoliberal ekonomi ve çokpartili demokrasilerin kontrolündeki neoliberal ekonomi. Ortak paydaları aynı ekonomik sistem olan bu iki farklı parlamenter demokrasi türü, ekonomiyi kurtarmak adına Doğu demokrasisine doğru evrilme eğilimleri gösteriyor. Bir de parlamenter demokrasinin bu iki biçimine karşı düzenli bir muhalefet yürüten, onlara güvenmeyen ikinci demokrasi anlayışı var: Doğrudan Demokrasi. Bunlardan biri Macaristan'da tipik örneği yaşanan 'demokrasinin çoğunluk oylarına dayanarak kanunen kısıtlanması' anlayışına yaklaşan anlayıştır -ki Çin, Rusya ve Asya'nın “Doğu demokrasisi”ne yakındır, diğeri de Occupy Wall Street hareketi ve tabii Tahrir Meydanı internet demokrasisidir. Krizdeki reel kapitalist sistemin, Çin tipi totaliter “demokrasi”lerle daha iyi işlediğinin görülmesi nedeniyle, Batılı ülkelerde de totaliter demokrasi denen şeyi savunan teorisyenler türeyebilmektedir. Bunların iddiasına göre “aşırı demokrasi, demokrasinin sonu olabilir.” Ama bu cümleyi dikkatli okumak ve cümledeki ikinci “demokrasi” sözcüğünün aslında “ekonomi” anlamında kullanıldığını anlamak zorundasınız. Kavram kargaşalarının dünyasına hoş geldiniz! Adına Reel Sosyalizm dediğimiz rejimin çökmesinden sonra dünyayı kaplayan neoliberal kapitalizme kısaca “Demokrasi” deniyor ve böylece güya ekonomi (yani kapitalizm) ötesi uhrevî/ilahî bir rejimden sözedilmiş oluyor! Thatcher’in “daha iyisi yok” dediği, Churchil’in “kötüler içinde en iyisi” saydığı parlamenter demokrasinin, neoliberalizmle özdeşleştirilip, demokrasinin değil ekonominin yüceltildiği bir dönemin ardından 2008 krizi geldi. Konjontürel değil sistemsel bir kriz yaşandığı konusunda geniş bir mutabakat mevcut. Krizin en belirleyici özelliklerinin başında, finans kapitalin reel ekonomiden tamamen kopup sanal, maddi karşılığı olmayan, ama sistemin ana motoru olarak işlemeye devam eden bir şey haline gelmesi geliyordu. Bu absürd duruma karşı internet üzerinden, sosyal medyadan, muazzam bir tepki geldi.

Totaliterleşen parlamenter demokrasi ile, sınır tanımayan doğrudan demokrasi anlayışı arasındaki ayrışma, burada da belirdindi. Bir tarafta bankaları kurtarmak için devletlerin iflasını göze alabilen bir siyasiler kadrosu, diğer yanda bankalardan/hükümetlerden hesap soran öfkeli ve etkili bir kalabalık. Bankaların kurtarılması adına devletlerin iflasını gündeme getirebilecek önlemlerin "demokrasi" açısından mantığını anlamak mümkün değildi. Halkın vekillerinin aklına, halkın örgütlü gücü anlamına gelen devletlerin tehlikeye atılıp atılmaması gerektiğini halka sormak gelmedi. Daha doğrusu belki eskiden de halka sorulmuyordu, ama ne halk o eski halk, ne de devasa finansal işlemler eskisine benziyor. Aynı şekilde, ülkelerin kredibilitesini derencelendiren (seçilmemiş!) kuruluşlarının sözünü emir sayan (seçilmiş) hükümetler, böylece demokrasinin en temel kurallarını çiğnemekte, halkın (demos) iktidarını (kratos) ekonomi/finans adına alenen çiğnemekte bir beis görmediler. Yunanistan’da halkın dediği değil, ekonominin dediği oldu. Eskiden de genellikle öyleydi, ama durumun vahameti hiç bu kadar açık seçik görülmemiş, anlaşılmamıştı. Halkın tepkisi sert oldu. Ekonomik kriz heyulası ve işsizlikle korkutulan halk, “borcumuzu ödemiyoruz” parolasını kullandı. Bu sloganın başarılı olması demek, birçok bankanın batması ve ücretli iş’e yeni alternatifler aranması demekti. Bu alternatifin/çözümün ille de açlık anlamına gelmediğini artık herkes biliyor. Bu çözüm, hükümetler, bankalar ve AB tarafından bir alternatif bile sayılmadı. Buna rağmen demokrasinin kriz süreci içindeki yeni istikametini teşkil etmeye devam ediyor. Şimdilik demokrasinin diğer, otoriter biçimi güç kazanmış görünüyor. Özgürlükçü doğrudan demokrasi anlayışı, tüm tehlikelerine ve çarpık yanlarına rağmen çeşitli biçimlerde güç kazanmaya devam edecektir -çünkü internetten konuşan bu yeni demokrasi anlayışı, sistemin hayati önemdeki tüketicilerinin sesidir be onlarsız bir kapitalizm sürdürülemez.

Bariz bir yol ayrımı yaşanıyor ve bu ayrımın ilk önemli sorusu şu: Demokrasi mi ekonomi mi? Serbest piyasa kapitalizmi, tarihinin en büyük kategorik sorunlarinı yaşarken, önceden tahmin edilebilir verilerle yoluna devam etmek istiyor. Halk -hele bugün- önceden kestirilebilir bir faktör olmaktan çoktan uzaklaştı. Politikacılar, sanki her an seçim olacakmış gibi yoğun bir baskı altında yaşıyor. Çünkü seçmenler fikirlerini tamamen değiştirebiliyor. Partilerin kemikleşmiş seçmen grupları çok önemli oranda eridi. Bu yeni durum, yepyeni partilerin ortaya çıkmasını sağlayabildiği gibi, sürpriz iktidarlar da çıkarabiliyor. Üstelik yeni demokrasi anlayışının sahipleri, politikacılara hiç saygı duymadığı gibi, politikacıların itibarını çok kolaylıkla yokedebiliyor. Önceden tahmin edilmesi zor olan bu belirsizlik, kırılganlaşan ekonominin uluslarötesi firmaları (yani esasen bankaları) ile bütünleşmiş yeni totaliter demokrat parlamenterler için “tehlike” anlamına geliyor.
Ekonomi, halkın tercihlerinden daha mı önemlidir? Otoriterleşen parlamenter demokrasiyle, özgürleşen halk iradesinin doğrudan demokrasi anlayışı, şimdi tam da bu noktada çatışıyor. İnternet üzerinden doğrudan konuşan, politikacılara ve firma manegerlerine dünyayı dar eden ısırgan halk sinizmi, eski sosyalistlerin hayal bile edemeyeceği kadar çok Sol -hatta anarşist- özellikler taşıyor. Hiçbir otoriteyi otomatikman kabul etmiyor. Mazlumlardan yana sert taraf tutuyor. Yeni tür bir ahlakçı yaklaşımına kolay kayıyor. Anlayamadığı şeylere de mutlaka karşı çıkıyor. Eleştiriyor, ama sorumluluk üslenmiyor. Bazı önlemlerin halkı acıtmak zorunda olduğunu kabul ermiyor. Zengin azınlığın canının yanmasını istiyor -ki bu konuda yerden göğe haklı. Totaliterleşen parlamenter demokrasi, "ekonominin şekilsel demokrasisi" olmak yolunda ilerlerken, halkın dogrudan demokrasi anlayışı da bir o kadar havai, ekonomiyi dinlemiyor. Ve gerilim/baskı yükseliyor. Dipden gelen yeni tip demokratik baskılara karşı koymak, devletler için hızla dayanılmaz hale geliyor. Klasik demokrasi elbisesi, demokrasinin asıl sahipleri olan halklara dar geliyor ve sorunu bu şekilde ele alan politikacı sayısı yok denecek kadar az. Çünkü politikacı sınıfının, halkın yeni demokrasi anlayışındaki yeri oldukça küçük, hatta yok hükmünde. Yeni demokrasi anlayışı, tüm dikenlerine rağmen, dünyayı değiştirmeye aday. Sistem, halkı eski demokrasi anlayışı içinde zorla tutmaya çalışmak yerine, kendini bu yeni demokrasi anlayışına uydursa iyi olur. Dünyanın tamamı başlı başına bir Tahrir Meydanı haline gelmeden, demokrasinin eski modeliyle yeni modeli arasında bir sentez yaratılması şart.

http://konstantiniye.blogspot.com/2012/01/demokrasisiz-ekonomi-ile-ekonomisiz.html#more
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com