EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

"Güzel Ahlâk" böyle bir şey...

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Ksm 23, 2011 12:13 am    Mesaj konusu: "Güzel Ahlâk" böyle bir şey... Alıntıyla Cevap Gönder

"Güzel Ahlâk" böyle bir şey...



Hazret-i Ömer'in huzuruna üç genç girer ve derler ki:

- "Ey halife! Bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin."

Bu söz üzerine Hazret-i Ömer suçlanan gence dönerek:

- "Söyledikleri doğru mu?" diye sorar.

Suçlanan genç; "evet, doğru" der. Bu söz üzerine Hazret-i Ömer:

- "Anlat bakalım nasıl oldu?" diye sorar.

Bunun üzerine genç anlatmaya başlar:

- "Ben bulunduğum kasabada hâli vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor hayvana. Ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içeriden hışımla çıktı, atıma bir taş attı ve atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, bende bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim, fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret."

Bu söz üzerine Hazret-i Ömer:

- "Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam, madem suçunu da kabul ettin.." buyurdu.

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:

- "Efendim, bir özrüm var. Ben memleketimde zengin bir insanım. Babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı, gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zâyi ettiğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün için de yerime birini bulurum" der.

Bunun üzerine Hazret-i Ömer:

- "Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?" buyurur.

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar ve der ki:

- "Bu zat benim yerime kalır." O zat, Amr İbni As hazretleridir. Hazreti Ömer, Amr İbni As hazretleri ne hitaben:

- "Ey Amr, delikanlıyı duydun" der.

O yüce sahâbi:

- "Evet, ben kefilim" der ve genç adam serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzeredir ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hazret-i Ömer'e çıkarak, gencin gelmeyeceğini dolayısıyla Amr İbni As'ın idam edilmesi yerine, maktulün diyetinin verilmesini teklif ederler. Fakat gençler razı olmaz ve "Babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz!" derler.

Hazret-i Ömer şöyle buyurur:

- "Bu kefil babam olsa fark etmez, cezayı infaz ederim."

Amr İbni As hazretleri de der ki:

- "Biz de sözümüzün arkasındayız."

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından 0 genç görünür.

Hazret-i Ömer gence dönerek:

- "Evladım, gelmeme gibi önemli bir fırsatın vardı neden geldin?" der.

Genç vakarla başını kaldırır ve:

- "Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim" der.

Hazret-i Ömer bu defa Amr İbni As hazretlerine sorar:

- "Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyordun niçin kefil oldun?"

Amr İbni As hazretleri:

- "Bu kadar insanın içerisinden beni seçti, insanlık ölmüş dedirtmemek için kabul ettim" der.

Bunun üzerine davacı gençler:

- "Biz bu davadan vazgeçiyoruz." derler.

Hazret-i Ömer onlara:

- "Ne oldu, biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz?" buyurur.

Gençler cevap verir:

- "Merhametsiz insan kalmadı demeyesiniz diye!"


"Ya Musa, benim için ne amel yaptın?"

Allah Hazreti Musa'ya sordu:

"Ya Musa, benim için ne amel yaptın?"

"Yarabbim! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim, ismini çok zikrettim.."

Allah tekrar sordu:

"Namaz kılmak senin için burhandır, oruç seni cehennemden koruyan kalkandır, zekat mahşer günü herkes sıcaktan yanarken sana gölge yapacaktır, zikirde o gün karanlıkta sana nur olacaktır. Benim için ne yaptın?"

Musa Aleyhisselam:

"Yarabbim, Senin için olan amel hangisidir?"

Allah buyurdu ki:

"Sevdiğim kulumu benim için sevdin mi? düşmanımı da düşman bildin mi?"

Bunun üzerine Musa Aleyhisselam Allah'ın sevdiği amelin O'nun dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemek olduğunu anladı.

Endonezya nasıl Müslüman oldu?



Kendi halinde bir tüccardı. Bir gün kumaşları gemiye yükledi. Endonezya'ya gitti, oraya yerleşti. İşini orada devam ettirdi. Kumaşları kaliteliydi. Tam da halkın aradığı cinstendi. Kendisi de kanaat sahibi bir insandı. Kazancı az olsun, temiz olsun düşüncesindeydi. Bir gün geç geldi iş yerine. Eleman iyi bir kâr elde etmişti sattığı mallardan. Merak etti, sordu:

- Hangi kumaştan sattın?

-Şu kumaştan efendim.

-Metresini kaça verdin?

-On akçeye.

-Nasıl olur?" diye hayret etti,

-Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Bize hakkı geçmiş adamcağızın. Görsen tanır mısın onu?

Eleman gitti, müşteriyi buldu, getirdi. Dükkan sahibi müşteriyi karşısında görür görmez, helâllik istedi ve fazla parayı müşteriye uzattı. Müşteri şaşırmıştı. Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyordu.

-Ne demekti hakkını helâl et?

Olay kısa sürede dilden dile dolaştı. Çok geçmeden kralın kulağına kadar vardı. Sonunda kral kumaş tüccarını saraya çağırdı. Kral sordu:

-Sizin yaptığınız bu davranışı daha önce biz ne duyduk, ne de gördük. Bunun aslı nedir?

-Ben, dedi tüccar, bir Müslüman'ım. İslâm dini böyle emreder. Müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram girmişti. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.

Kral,

-İslâm nedir, Müslümanlık nedir? gibi peş peşe sorular sordu. Birer birer sorularını cevapladı. Kral ilk defa duyuyordu böyle bir dinin varlığını. Fazla zaman geçirmeden İslâm'ı kabul etti. Daha sonra kısa süre içinde de halk Müslüman oldu.

250 milyonluk nüfusa sahip olan bugünkü Endonezya'nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş akçelik kumaştı. Yapılan tek şey vardı sadece: İnandığı gibi yaşamak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı. Efendimizin müjdesi herkese açık: "Doğru ve güvenilir tüccar, kıyamet gününde peygamberler, sıddıklar (doğrular) ve şehitlerle beraberdir." Yani, asıl etkili olan söz dili değil, hal diliydi. Konuşmaktan çok yaşamaktı. Anlatmaktan ziyade davranış dilinin devreye girmesiydi.

Kaynak : Mehmet Paksu, İman Hayata Geçince
Ekleyen: İbretlik İslami Kıssadan Hisseler
"Medyaya baskıdan rahatsızım" dedi, Star'dan ayrıldı
29 Haziran 2017



Star gazetesi yazarı Lütfü Oflaz son yazısının yayımlanmaması üzerine gazeteden ayrıldı.

Hükümete yakın Star gazetesinin yazarı Lütfü Oflaz, son yazısının yayımlanmaması üzerine gazeteden ayrıldı.

Lütfü Oflaz, Star gazetesinden ayrılmasıyla ilgili olarak sorular üzerine şu açıklamayı yaptı:

“'Terk etmedi vicdan beni' başlıklı yazımın yayınlanmaması üzerine Star gazetesinden ayrılma kararı almıştım. Yayınlanmayan yazımın sonuna olup bitenleri birkaç cümleyle anlatan, okurlardan da haklarını helal etmelerini isteyen bir bölüm ekleyerek, bu yazıyı yeniden Star gazetesine gönderdim. Bunu bir veda yazısı olarak yayınlamalarını istedim. Ancak bu da yayınlanmadı.”

İşte Lütfü Oflaz’ın Star gazetesinde yayımlanmayan o yazısı:

“Rahatsızım.
Murat Sabuncu’dan Turhan Günay’a, Musa Kart’tan Kadri Gürsel’e kadar gazeteci olarak bilip tanıdığım meslektaşlarımın hapiste olmasından rahatsızım.

Cumhuriyet gazetesinden Sözcü gazetesine kadar medyanın baskı altında olmasından rahatsızım.

Yargı kararı olmadan gazetecilerin, akademisyenlerin, siyasetçilerin, kısacası her meslekten kişilerin şucu bucu diye suçlanmasından rahatsızım.
İnsanların yazdıkları ya da dillendirdikleri fikirleri nedeniyle hapiste olmasından rahatsızım.

Kimilerinin kendilerini yargı yerine koymasından rahatsızım.

Şucu bucu diye suçlanarak hapse atılanların, çok uzun süre mahkeme önüne çıkartılmamasından rahatsızım.

Barışçıl yürüyüşlerin bile şucuların bucuların yürüyüşü diye suçlanmasından rahatsızım.

Görülmekte olan davalarda at izinin it izine karışmasından rahatsızım.

Arkası olana, dayısı olana, parası olana ayrıcalıklı davranılmasından rahatsızım.

Başta belediyeler olmak üzere, yolsuzluk, rüşvet söylentilerinin ayyuka çıkmasından rahatsızım.

Harun gibi gelenlerin Karun gibi olmasından rahatsızım.

İsrafta, gösterişte sınır tanımayan ABDestli kapitalistlerden, Süslümanlardan rahatsızım.

Bu ve benzeri rahatsızlıklarımı yazılarıma da yansıtıyorum.

Bu nedenle yazdığım gazetenin dahil olduğu yayın grubunun yönetimine rahatsızlık veriyorum.

Ama ben buyum.

Ve de hep buydum.

Hiçbir zaman başkaları acı çekerken “Bana ne” demedim.

Hiçbir dönemde “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demedim.

Hayatım boyunca acı çekenlerin yanındaydım.

Hayatım boyunca mazlum kim olursa olsun onun yanındaydım; zalim kim olursa olsun onun karşısındaydım.

Bu yüzden acı çektirenlerin tepkisini çektim.

Onlar tarafından hapsedildim.

Onlar tarafından ağır işkencelerden geçirildi zaten yaralı olan bedenim.

Bunlar yetmezmiş gibi, hapisten çıktıktan sonra da çok uzun süreler işsiz bıraktırılmak gibi bedeller de ödedim.

Hep zalimlerin karşısında, mazlumların yanında olduğum için çok ağır bedeller ödedim.

Ama bir an için bile zalimlerden aman dilemedim.

Aksine onların üstüne üstüne gittim.

Onun içindir ki bu ülkede darbeci zalimlerin tanklarının karşısına ilk dikilen kişi benim.

Onun içindir ki bu ülkede hukuksuz yargılamalara, yargısız infazlara, insanları insanlığından çıkartan zalim uygulamalara karşı ilk insan hakları kampanyasını başlatan benim.

Onun içindir ki yazdığım “Susma, sustukça sıra sana gelecek” gibi cümlelerle, insanları başkalarına yapılan zulümlere karşı suskun kalmamaya çağıran benim.

Onun içindir ki yazdığım “Susma haykır, zulme hayır”, “Zulme karşı direneceğiz; yılgınlık yok, direniş var” gibi cümlelerle, insanları zalimlere karşı direnmeye çağıran benim.

Zalimlerle çarpışa çarpışa bugünlere geldim.

Darbe dönemleri başta olmak üzere her dönemde ben böyleydim.
Zalim kim olursa olsun onun karşısında, mazlum kim olursa olsun onun yanında olan biriydim.

Bu yaşımdan sonra değişecek değilim.

Benim önemsediğim, kulak verdiğim tek ses vicdanımın sesi.

Uzun bir vicdan yürüyüşü benimkisi.

Bu yürüyüşte hiç terk etmedi vicdan beni.

Ben de vicdanımı terk edemem.

Vicdansızca yazıp çizemem.

Birilerinin hatırı için birilerine sövemem.

Evet, Lütfü Oflaz rahatsız!

Yönetim de Lütfü Oflaz’dan rahatsız!

Nitekim benden duydukları rahatsızlık had safhaya varmış olmalı ki, bundan önceki “Terk etmedi vicdan beni” başlıklı yazım yayınlanmadı.

Dahası, bugüne kadar yazdığım muhalif yazıların bana duyulan saygının gereği olarak yayınlandığı, ama böylesine muhalif yazılar yazmaya devam ettiğim sürece yazılarımın yayınlanmayacağı uyarısı da yapıldı.

Öyleyse artık veda zamanı.

Beni okuyup izleyenler, helal edin haklarınızı.”

Etiketler:
Star gazetesi yazar Lütfü Oflaz

Kaynak: Patronlar Dünyası

15 yıllık AKP iktidarı döneminde bir ilk: ÖSYM başkanı kurum çalışanlarınca yapılan bir hata yüzünden istifa etti
27 Ağustos 2017



ÖSYM Başkanı Prof. Ömer Demir, kurum çalışanlarınca yapılan bir değerlendirme hatası sebebiyle kendi kararıyla istifa etti. 15 yıllık AKP iktidarı döneminde siyasetin ve bürokrasisinin üst katlarında yapılan binlerce vahim hataya rağmen koltuklarında arsızca oturanların olduğu bir ülkede küçük bir hata yüzünden gerçekleştirdiği istifa ile gündeme oturan Prof. Ömer Demir,Gazete Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını cevapladı. istifanın kendi kararı olduğunu belirterek, "Neden istifa ettiğimi açıkladım. Onun dışında bir şey söylemek yaptığım işin değerini azaltır. “İstifa etti ve üstüne de konuşuyor” denmesini istemiyorum." dedi
O röportajdan bir bölüm şöyle:

- ÖSYM Başkanlığı’ndan neden istifa ettiniz?

İstifamı açıkladığım basın toplantısında, arkadaşlara açık çek verdim. “ÖSYM ile ilgili ne sormak isterseniz, ilgili uzmanını bulup size cevap vereceğim ama bundan sonra ÖSYM hakkında hiç konuşmayacağım” dedim. Sizden de bu kararıma uymama yardımcı olmanızı bekliyorum.


- Peki, istifa etmeniz kendi kararınız mıydı?

Tabii.

- Bunu sizden isteyen oldu mu?

Hayır, ben bunun doğru olacağını düşündüm. Bir yere katkı sağlamak bulunmakla da, ayrılmakla da olur.

- Sosyal medyada “Türkiye’de istifa mekanizması yoktu, nasıl oldu da bir bürokrat istifa etti?” diyerek sizi takdir edenler de oldu. Bunlara ne diyorsunuz?

Neden istifa ettiğimi açıkladım. Onun dışında bir şey söylemek yaptığım işin değerini azaltır. “İstifa etti ve üstüne de konuşuyor” denmesini istemiyorum.

- Bundan sonra ne yapacaksınız?

Buraya gelmeden önce Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nin kurucu rektörüydüm. İstifa dilekçesini verdikten sonra ilk iş, üniversitede bana hangi odanın ayrıldığına bakmaya gittim. Üniversiteme dönüp entelektüel dünyamla baş başa kalacağım.

Anahaber

15 Temmuz şehidinin oğlu Alpaslan Cambaz, ByLock mağdurlarına sahip çıktı
09 Kasım 2017



15 Temmuz darbe girişimi gecesinde hayatını kaybeden Mustafa Cambaz'ın oğlu Alpaslan Cambaz, içinde birazcık vicdan kırıntısı kalmışlara mağdurların sesini duyurmak için insani sorumluluğunu yerine getirerek bir paylaşımda bulundu. Hiç alakası olmamasına rağmen FETÖ kumpasıyla ByLock tuzağına çekilmiş mağdurların sesini yükseltmesine katkı sunan Cambaz, ByLock mağdurları için mesajlar yayınladı.

Milli Gazete'nin de defalarca gündeme taşıdığı ByLock mağduriyetleri ile ilgili kendisine ulaşan ve araştırmaları sonucu bazı bilgilere ulaşan Cambaz, şunları yazdı:

"ByLock nedir bilmediği halde birçok insan kendini ByLock'tan cezaevinde buldu diyoruz. Namaz vakitleriyle ilgili bir programı telefonuna indiren binlerce Müslümanın ne olduğunu anlamadan iftiraya uğraması gibi vahim bir iddiayı dillendiriyoruz. Neticede karşımızdaki münafık ordusu kaos yaratmak ve bu kaostan faydalanıp kendini kurtarmak için her türlü ahlaksız yöntemi denemekte mahir. Ama biz "Vebaldir, aman!" diye çırpınırken birilerinin oturdukları yerden ilk verdikleri tepki şöyle: Bu ByLock soruşturmalarını itibarsızlaştırma hareketidir."

GRAM DÜŞÜNMEYEN BÜYÜK RESİMCİLER...

Sesini duyurmaya çalıştığı mağdurların masumiyeti ile ilgili yazdıkları için karşısında vicdansızca ve merhametsizce; düşünmeden, sorgulamadan yaftalayan bir kesimle karşılaşan Cambaz, mesajının devamında şunları paylaştı:

"Kelimenin en hafif tabiriyle "ölçüsüzlük" diyorum ben buna. ByLock'u gerçekten kötü niyetlerine alet edenle ByLock'la hiç ilgisi bulunmadığı halde ailesinden koparılıp cezaevine giren, itibarı iki paralık edilenleri ayırt ederek hüküm veremeyecek kadar adaletten, haktan, hukuktan uzak olduklarını ispat ediyorlar bu haksız çıkışlarla. Onlar için ya vardır ya yoktur. Ya evettir ya hayırdır. Ya siyahtır ya beyazdır. Daima kendilerine sunulanlar arasında tercih yapmak zorunda hisseden, bunu bize kim neden sunuyor diye gram düşünmeyen BÜYÜK RESİMCİLER..."

BABASINI ŞEHİT VEREN BEN, BENDEN DAHA HASSAS OLAN SEN?

"Üzerime düşeni yaptım sadece" diyen Cambaz, "Lakin sesi çıkmayan garibanları bastırmaya, yok saymaya, anlayıp dinlemeden suçlamaya o kadar alıştırıldık ki toplum olarak, ‘Biri bizi anladı’ diye bana gözyaşlarıyla yazıyorlar bu sebepten” dedi. Cambaz, etrafından kendisine bu açıklamaları dolayısıyla gelen tepkilere de cevap verdi: Babasını şehit veren ben, FETÖ 'ye benden daha öfkeli, bu konularda benden daha hassas olan sen? Sırf bu konuda insanlardan yüzlerce mesaj alan yine ben ama bu konuda sadece A Haber filan izleyip her şeyi bilen sen?

BİLDİKLERİ TEK İŞ SUÇLAMAK VE AHKAM KESMEK

Cambaz, uzun uzadıya yazdığı mesajında "içeriden" gelen tepkiler için de şunları yazdı:

"Tarafıma gelen mesajların hepsinin de yine kılık değiştiren FETÖ'cülerin oyunu olduğunu, üst aklın burada da devreye girdiğini düşünürler. Bildikleri tek iş yargılamak, suç atmak, ahkam kesmek zaten. Bin kez de olsa aynı hataya düşerler de bir kez utanıp kendilerine çeki düzen vermeye girişmezler. İhlas sahibi bir Müslüman da böyle olur zaten(!)

Alpaslan Cambaz'ın FETÖ yüzünden Bylock mağduru olanlarla ilgili paylaştığı mesajda şunlar yer aldı:

BENİM KANDIRILMAYA HAKKIM YOK MU?

Bana mesaj atanlardan kimin samimi kimin samimiyetsiz olduğunu gayet iyi seziyorum. Hadi diyelim ki gerçekten ByLock soruşturmalarını sulandırma planı olan kişiler tarafından iyi niyetim suistimal edildi. Çıkıp "Kandırıldım." derim. Benim kandırılmaya hakkım yok mu? Hem bu da en çok beni yaralayacaktır. İnsanlardan yana güvenim bir kez daha paramparça edilecektir. Yine sana ne?"

Bu son ByLock meselesinde gerçekten en olmadık isimler mağdur oldular ve mağduriyetlerini bana bildirmeye bile çekinen insanlarmış, paylaşımımdan sonra birçoğundan teşekkür mesajı aldım. Çekinen insanları seviyorum. Çekinen ve utananlar bizdendir...

ÜZERİME DÜŞENİ YAPTIM

İşin ciddiyetini gün geçtikçe daha net gördüm. Dediğim gibi, öncesinde mağdurları ben de fark edememiştim. Olanları duyurmakta geç bile kaldığımı düşünüyorum bu yüzden. Üzerime düşeni yaptım sadece. Lakin sesi çıkmayan garibanları bastırmaya, yok saymaya, anlayıp dinlemeden suçlamaya o kadar alıştırıldık ki toplum olarak, "Biri bizi anladı" diye bana gözyaşlarıyla yazıyorlar bu sebepten. AKP 'nin iktidarını sürdürmesini borçlu olduğu insanlar çoğu da... Gerçek Müslümanlar... Sahte Reisçi medyacı mafya tarafından iktidarın altı oyuluyor dediğimizde boş konuşmuyoruz.

PARTİLERİNİN ADINI ADALETLE BAŞLATANLAR...

Belki hayatının sonuna kadar cezaevi nedir, mahkeme nedir bilmeyerek yaşayacak kadar sabıkasız, temiz insanlar iftiralar neticesinde buralara düşüyor. Suçsuz yere insanların nasıl aylarca, belki de yıllarca eziyet çektiklerini görüyorlar. Bunlar bu ülkede hep oluyordu ama bunları bilmeden yaşıyordunuz. Şimdi bizzat şahidisiniz işte mahkemelerimizin, hakimlerimizin, savcılarımızın, hukuk sistemimizin... Ve bundan sonra hak aramak konusunda çok daha hassas olacaksınız.

Partilerinin adını "Adalet"le başlatanlar işlerini yıllardır hukuksuzlukla halletmeyi seçmeselerdi böyle olmayacaktı hukuk sistemimiz. Sistem öyle mahvedilmiş ki artık tüm gücünü hukuğa verecek iki hükümet daha gelse üstüne zor çözer durumları.

ASIL SUÇLU, DOYMAK BİLMEYEN MEDYACI MAFYA!

"FETÖ yargıyı ele geçirdi" söylemleriyle kimse kendini aklayamayacak. Cep telefonunda ByLock çıkan, filanca tarihte Bank Asya'da üç kuruş parası bulunan insanlar değildi suçlu olan. Esas suçlular bunlarla en başından beri iş yapanlar, banka hesaplarında milyar dolarlar bulunanlar. Mahkemeye çıkarılmak yerine suçunu sadece istifaya zorlanarak çekenler... Halen görevde olanları da var tabi.

Asıl suçlu olanlar defalarca kamuoyunu yanılttığı halde, masum insanlara iğrenç iftiralar attığı halde kendisine hiçbir yaptırım uygulanmayan ve üzerine halen daha itibar görüp TV'lerde, cumhurbaşkanının uçağında poz verip duran, bizim kan verip can verdiğimiz davamızı sulandırmaktan karnı doyan, doymak bilmeyen medyacı mafya. Asıl suçlular sırf takipçi satın almak için bile milyon liralar harcayanlar. Daha fazla para ve daha fazla kadın için yapmayacağı soysuzluk bulunmayanlar. Sorsan hepsi YERLİ VE MİLLİ. Hepsi AK PAK. Hepsi REİSÇİ, BÜYÜK RESİMCİ.

Millî Gazete
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AHLAKÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com