EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Osmanlı Coğrafyasında Mahalle Kültürü

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İMAR, MİMARÎ ve ŞEHİRCİLİK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ekm 14, 2011 10:15 pm    Mesaj konusu: Osmanlı Coğrafyasında Mahalle Kültürü Alıntıyla Cevap Gönder

Dev bloklara ''mahalle'' direnişi
14 Ekim 2011
Bursa'daki, 'Osmanlı Coğrafyasında Mahalle Kültürü Sempozyumu'nda, şehir yaşamının vazgeçilmez unsurlarından mahalle kavramının tarihsel süreçteki değişim seyri ele alındı.



Osmanlı'nın kaleleri ve geleneksel çarşılarını ele alan sempozyumların üçüncü ayağı olan ''Osmanlı Coğrafyasında Mahalle Kültürü Sempozyumu'', Bursa'daki Atatürk Kongre Kültür Merkezi'nde (AKKM) devam ediyor.

Bursa Büyükşehir Belediyesinin, Tarihi Kentler Birliği (TKB) ve Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) ile ortaklaşa düzenlediği sempozyumun öğleden sonraki bölümünde, şehir yaşamının vazgeçilmez unsurlarından mahalle kavramının tarihsel süreç içerisindeki değişim seyrine ışık tutuldu.

Çeşitli üniversitelerden bilim insanlarının tebliğlerde bulunduğu sempozyumda, modern yaşamın kıskacındaki mahalle olgusunun geleceğine ilişkin öngörüler ele alındı.

-Mahallelilik bağı-

Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özer Ergenç, Osmanlı toplum hayatında mahalle ve mahallelik kavramıyla aidiyetlik duygusu arasında yakın bir ilişki bulunduğunu belirterek bunun, Anadolu coğrafyası başta olmak üzere tüm imparatorluk toprakları için geçerli bir tespit olduğunu dile getirdi.

Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa'da da bu gerçeğin yüzyıllar boyunca yaşandığını vurgulayan Ergenç, şöyle devam etti:

''Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Bursa, yüzyıllar boyu çeşitli kültürlere ev sahipliğinde bulunmuş, tarihin nefes alıp verdiği bir şehir. Bursa;nın Türk tarihi açısından önemi ise Osmanlı;nın ilk başkenti olmasıyla başlar. 6 padişahın hüküm sürdüğü Bursa, Osmanlı sosyal hayatının tüm renklerini bünyesinde barındırır. Dolayısıyla, Osmanlı;ya ruh veren mahalle yaşamından en renkli kesitleri Bursa;nın kent sosyolojisinde görmek mümkün.''

Mahalle ve mahallelilik kavramının yerini, dev blokların çevrelediği site yapılanmalarının aldığına dikkat çeken Ergenç, bu durumun komşuluk ilişkilerinin de sonunu getirdiğini vurguladı.

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İklil Selçuk ise Osmanlı mahallelerindeki üretim ve kadın emeğinden söz etti. Kadınların mahalle yaşamında aktif görevler üstlendiğine işaret eden Selçuk; dokumacılık, nakış dikiş, ebelik, süt annelik, temizlik, mısır satma, seyyar satıcılık gibi işlerde kadın girişimcilerin söz sahibi olduğunu dile getirdi.

Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Dr. Mehmet Kalpaklı ise Osmanlı şehirlerine hayat veren yegane unsurun mahalle kültüründen kaynaklandığını vurguladı.

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde bu durumu çarpıcı ifadelerle dile getirdiğini anlatan Kalpaklı, mahalle kültürünün yaşatılabilmesi için mahalle müzelerine ihtiyaç olduğunu söyledi.
haber10

OSMANLIDA MAHALLE



Günümüzde, büyük şehirlerde yaşayan gençler için mahalle pek bir şey ifade etmemeye başlamış, bunun yerine semt, site, banliyö, uydu kent gibi tabirler anlamlı hale gelmiştir. Küçük şehirler, kasaba ve köylerde ise az çok mahallenin ne olduğu hala bilinmektedir. Fakat orta yaş üzerindekiler için mahalle kelimesi çok şey ifade etmektedir. Bu neslin sıkça kullandığı mahalle mektebi, mahalle bekçisi, mahallenin bakkalı, mahallenin imamı, mahalle arkadaşı, mahalle komşusu, mahallenin fakiri, mahallenin zengini gibi müşahhas ifadeler ile mahallenin namusu, mahallenin şerefi, mahallenin asayişi, mahallenin huzuru gibi mücerret ifadeler Osmanlının derin tarihine, zengin kültürüne ve engin medeniyet anlayışına yaslanmaktadır.

Osmanlıda mahalle, birbirini tanıyan, birbirlerinin davranışlarından mesul ve birbiriyle dayanışma içindeki kişilerin yaşadığı yerdir; sınırları genellikle cadde veya sokaklarla belirlenmiş, merkezinde cami veya mescit bulunan yerleşim yerleridir. Genelde cami, şehrin merkezini oluşturan bir veya birkaç mahallede bulunur; diğer mahallelerdeki insanlar da cuma namazı için buraya gelir. Cami çevresinde ayrıca alışveriş merkezleri bulunur, pazarlar genellikle buralara kurulur. Böylece haftanın bir günü şehirdeki insanlar buralarda toplanır, birbirleriyle görüşür ve haftalık ihtiyaçlarını temin eder. Diğer mahallelerde ise sadece mescit bulunur ve bunun hemen yanında okul öncesi ve ilköğretim seviyesinde eğitim veren bir muallimhane (dershane) vardır. Ayrıca buralardaki bakkal, kasap, terzi, ayakkabıcı vs. küçük esnafa ait dükkan ve işyerleri mahallenin günlük ihtiyaçlarına cevap verir.

Mahalle idari olarak Osmanlının en küçük yönetim birimidir. Bilindiği gibi Osmanlı, başlarında valilerin bulunduğu eyaletlerden oluşuyordu. Eyaletler ise sancaklardan oluşur ve buralar sancakbeyi tarafından yönetilirdi. Sancaklar kadı tarafından idare edilen kazalara bölünmüştü. Kazalar ise mahalle ve köylerden oluşuyordu. Bu en küçük yönetim biriminin başı, daha doğrusu temsilcisi muhtarlık sistemine geçilinceye, yani İkinci Mahmut dönemine kadar imam idi. İmam, camideki vazifesinin yanında, mahallenin asayişini sağlamakla ve ihtiyaçlarını karşılamakla görevliydi. Köylerde de, mahallelere benzer bir yönetim tarzı vardı.

İmam asayişle ilgili olarak mahallede olup bitenden birinci derecede mesuldü. Burada cereyan eden öldürme, yaralama, hırsızlık gibi inzibat olaylarının yanında, zina, fuhuş, taciz gibi gayrı ahlakiliği de takip edip güvenlik kuvvetlerine bildirirdi. Mahalleyle ilgili bütün işlerde devletle muhatap olur ve mahalleyi temsil ederdi. Şehrin idarecisi olan kadı, bağlı olduğu kurumun en üst düzey yetkilisi tarafından tayin edilirken, imam bizzat padişah tarafından bir beratla tayin edilirdi. Bu da onun devlet ve halk nazarında ne derece büyük bir öneme sahip olduğunu gösterir. Padişah tarafından gönderilen emir ve fermanlar, imam tarafından halka duyurulur ve takibi yapılırdı. Bu şekilde imam, devlete karşı haklar ve görevler konusunda mahalleliyi temsil ederken, mahallede de padişahı temsil ederdi.

Osmanlı mahallesi, hem asayiş bakımından, hem de sosyal hayat açısından kolektif bir anlayışa dayanıyordu. Mahalleli, müteselsil (zincirleme) olarak birbirine kefildi. Burada meydana gelen öldürme, yaralama gibi olaylarda, olayın faili bulunamadığı taktirde, bütün mahalleli mesul tutulur ve mağdur tarafa ödenmesi gereken diyet (kan parası) sakinlere paylaştırılırdı. Hatta Yavuz Sultan Selim zamanında çıkan kanunnameye göre, meydana gelen hırsızlık olaylarından ve zararın ödettirilmesinden mahalle halkı mesuldür. Mahallede bir asayişsizlik olmaması için herkesin dikkat ve gayret göstermesi temin edilerek oto-kontrol sağlanmıştır. Böylelikle fail-i meçhul olaylarda halkın suçluyu saklamasının ve suçu örtbas etmesinin önüne geçilmiştir.

Aynı mesuliyet ve oto-kontrol, ahlaki hususlarda da söz konusudur. Mahallede meydana gelen veya şüphelenilen gayrı meşru olaylarda imam, suçlu veya zanlıları güvenlik görevlilerine bildirir, mahallelinin bu yoldaki şikayetlerinden ilgilileri haberdar ederdi. İmam ve mahalle ileri gelenlerinin, şüpheli evlere baskın düzenleme yetkileri vardı. Gayrı ahlaki davranışları olduğu bilinen kimseler mahalleli tarafından istenmeyen kişi ilan edilir ve görevlilerce başka bir yere sürülmesi istenirdi. Ancak imam ve mahalleli, suçlu veya zanlılara bizzat ceza verme yetkisine sahip değildi, sadece onları adalete teslim edebilir veya mahalleden dışlamak suretiyle cezalandırabilirdi.

Kötülüğü önleme kolektif şuuruyla devlet, başkentten kilometrelerce uzaktaki yerlere kolaylıkla hakim olabiliyordu. Nasıl ki her sokak süpürüldüğünde bütün şehir temiz olur idiyse, bu uygulama sayesinde de bütün ülkede huzur ve asayiş sürüp gidiyor, suç oranı azalıyordu.

Hayırlı işlerde mahalleli yine ayni kolektif şuurla hareket ediyordu. Bu tür işler için her mahallede bir Avarız Vakfı kurulmuştu. Mahalle sakinlerince oluşturulan yönetim kurulu tarafından idare edilen bu vakfın gelir kaynağı, yine mahallelinin ayni-nakdi bağış veya hibeleriydi. Kira getiren ev, dükkan gibi mallar da buraya vakfedilebilmekteydi. Mahallede ihtiyacı olanlara borç veya kredi de verilmesi açısından bu vakıf bir nevi sosyal yardımlaşma sandığı gibiydi. Avarız vakfının gelirleri mahalledeki hastalara, fakir olanlara ve evlenmek isteyip de ekonomik durumu müsait olmayanlara yardımda kullanılırdı; fakirlerin cenazelerinin kaldırılması, su yolları, cami, mescit, mektep gibi yerlerin tamiratı, tadilatı yapılır ve ısınma, aydınlatma gibi sair giderler karşılanırdı; imam, müezzin, muallim gibi mahalle görevlilerinin maaşları ödenirdi; mahalleye yeni taşınanların yerleşme ve memleketine gidecek olanların yol masrafları karşılanırdı. Vergisini ödeyemeyenlerin vergileri de bu fondan ödenirdi.

Mahalledeki bu resmi dayanışmanın yanında, ayrıca mahallenin zenginleri, mahallelerindeki fakirleri kollayıp gözetirlerdi. Zekat, sadaka, fitre gibi yardımlar yapılırken mahalleli tercih edilirdi. Mahalledeki komşuluk ilişkilerinin ne derecede olduğu şu atasözünden de anlaşılmaktadır, "İyi bir komşuya sahip olmak bir eve sahip olmaktan daha önemlidir, çünkü komşu komşunun külüne muhtaçtır." Mahalledeki maddi-manevi yardımlaşmanın temelinde "Komşusu açken tok yatan bizden değildir. (hadisi şerif)" şuuru yatmaktadır.

Osmanlı şehirlerinin bazılarında Müslüman olmayan nüfus bir mahallede toplandığı gibi, Müslüman mahallelere de dağılmıştı. Müslüman ve gayrı Müslimler arasında, bugün bile övgüyle anılan bir hoşgörü ve komşuluk münasebeti mevcuttu. Müslüman nüfus hakim unsur olmasına rağmen, komşularına karşı hoşgörülü davranmış, din, örf-adet, kılık-kıyafet gibi temel hak ve özgürlüklerine karşı toleranslı olmuştur. Buna karşılık Yahudi ve Hıristiyanlar da Ramazan’da Müslümanların inançlarına saygı göstermiş, açıkta bir şey yiyip içmemişlerdir. Aynı mahallede hem mescit, hem kilise, hem de havra olabilmiştir.

İdari açıdan mükemmeliyetin yanında, kötülüklerin önlenmesine, iyiliklerin teşvik edilmesine ve bizzat bunun pratiğe taşınmasına bakıldığında, Osmanlı mahallesinde bir mahalle medeniyetinin oluştuğu kolayca görülmektedir. Bu da, Osmanlının uzun ve bereketli ömrünün mükemmel bir şuurdan beslendiğini göstermektedir.

Kaynak: http://www.mahmutlu.com/

Kadim olan takaddüm eder mi ne dersiniz?
Ali Aktaş





Osmanlı evlerinin dış duvarlarına “Ya Hafız” levhaları asılırmış. Evler ve içindekiler ALLAH’a emanet edilirmiş.

Birgün bu levhalardan birini gören ve şaşıran İngiliz Büyükelçisi, Keçecizade Fuat Paşa’ya sorar:

“Paşam, bunlar nedir?”

Fuat Paşa, İngiliz’in anlayacağı şekilde şöyle güzel bir cevap verir: “O gördükleriniz, Osmanlı sigorta şirketlerinin levhalarıdır.”

Bu fotoğraf bugün Antalya Kaleiçi’nde yıkılmakta olan bir evden çekildi. Bir tarafta “Ya Hafız” diğer tarafta “Maşallah” levhası var. Yeni restorasyonu yapılan evlerin pek çoklarında aynı levhaları göremiyoruz, konulmuyor. Maalesef değerlerimizi kaybediyoruz.

Eski konakların ahşap kapılarında kapı kanadı üzerinde rastlanan çift tokmaklardan büyük olanını eve gelen beyler, küçük olanını hanımlar kullanırmış. Bunun anlamı örneğin evde, avluda, başı açık hanımlar topluca sohbet ediyorlarsa, çalınan büyük tokmak sesi dışardan gelenin bir erkek olduğunu içerdekilere belli edermiş. İçerde oturan beylere bir uyarı da küçük tokmak sesiyle oluyor. Bir hanımın eve geldiğini haber veriyor ve kapı açılana dek beylerin toparlanmalarını sağlıyormuş.

Atalarımız zarafet sahibi, latif insanlarmış. Mahremiyeti korumaya tâ kapıdan başlıyorlarmış. Bugün Kaleiçi gezimizde eski konakların büyük kapılarına baktım. Tokmaklar yerinde yoktular ama tokmakların takılı olduğu yerler belli idi, mahzunca bekliyorlardı.

Yukarıdaki fotoğrafın Kaleiçi’nde yıkılmakta olan bir eski konaktan “Ya Hafız” ve “Maşallah” levhalarının fotoğrafı olduğunu yazmıştım. Düşünüyorum ama dökülmekte olan bu tarihi bina mı yoksa istinat ettiğimiz medeniyet değerlerimiz mi karar veremedim.

Kim bilir belki bir gün kadim olan takaddüm eder, belki.

Kaynak: http://www.aliaktas.net/
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İMAR, MİMARÎ ve ŞEHİRCİLİK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com