EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

'İstanbul'u 23 yıldır bizzat Erdoğan yönetiyor'

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İMAR, MİMARÎ ve ŞEHİRCİLİK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Eyl 15, 2011 11:49 pm    Mesaj konusu: 'İstanbul'u 23 yıldır bizzat Erdoğan yönetiyor' Alıntıyla Cevap Gönder

Hürriyet yazarı: İstanbul'u 23 yıldır bizzat Erdoğan yönetiyor; yeni iktidara gelmiş muhalefet gibi konuşuyorlar
31 Ocak 2017

AKP'dem önceki İstanbul'dan bir görünüm

Ve AKP sonrası:



Erdoğan, "İstanbul'u felç ettiler, Boğaz yasası ele alınmalı" demişti

Hürriyet yazarı Mehmet Y. Yılmaz, "Ciddi bir Boğaz yasasının çıkartılması gerek" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sözlerini eleştirdi. "Biz biliyoruz ki İstanbul’u, 27 Mart 1994 tarihinden bu yana, 23 yıldır bizzat Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor" diyen Yılmaz, "Demek ki 23 yıldır hep yanlış kararlar vermişler. Müteahhitlerin rant uğruna İstanbul’u yaşanmaz hale getirmelerine göz yummuşlar. Ve şimdi de sanki yeni iktidara gelmiş bir muhalefet partisi gibi konuşuyorlar" ifadesini kullandı.

Muhalefet partisi gibiler

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “ciddi bir Boğaz yasasının” çıkartılması gerektiğine karar verdi.

Müteahhitlerin “bodrumu zemin yaparak” kente ihanet ettiğini söyledi. “İstanbul’u felç ettiler” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım da şehirleşmede yatay mimariyi teşvik edeceklerini söyledi.

Bu sözleri bir yabancı okumuşsa şöyle düşünmüştür: “Bak, Türkiye’ye yeni bir yönetim geldi, özellikle İstanbul’da belediyenin yaptığı hataları düzeltecek kararlar alıyorlar!”

Ama biz biliyoruz ki İstanbul’u, 27 Mart 1994 tarihinden bu yana, 23 yıldır bizzat Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor.

Partisini kurup Başbakan olduktan sonra da İstanbul ile ilgili her önemli kararın kendisine danışıldığını, son kararı onun verdiğini de biliyoruz.

Demek ki 23 yıldır hep yanlış kararlar vermişler.

Müteahhitlerin rant uğruna İstanbul’u yaşanmaz hale getirmelerine göz yummuşlar.

Ve şimdi de sanki yeni iktidara gelmiş bir muhalefet partisi gibi konuşuyorlar.
T24

CHP'den Erdoğan'a; pişkinliğin bu kadarına da pes
28-01-2017



Tayyip Erdoğan, İstanbul Boğazı’ndaki çirkin yapılaşmayı eleştirdi “Boğaz’ı felç ettiler. Kararlı bir duruş sergilenmediği için bunlar oluyor” dedi. Erdoğan'ın bu sözlerine CHP Grup Başkanvekili Engin Altay 'pişkinliğin bu kadarına pes' diyerek cevap verdi. CHP'den Erdoğan'a; pişkinliğin bu kadarına da pes
Erdoğan’ın Boğaz’daki yapılaşmaya dönük eleştirileri muhalefette şaşkınlık yarattı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “İstanbul’da belediye 20 yıldır iktidar partisinde. 15 yıldır AKP iktidar. AKP’den önce İstanbul’da 3 gökdelen vardı her yer gökdelen oldu. Dünyanın en büyük iktidar rantı İstanbul’da yaşandı. Pişkinliğin bu kadarını pes. Hal böyleyken bu pişkinliği anlamak mümkün değil” diye konuştu.

“Önce çıkıp Türkiye’den ve İstanbul halkından özür dilesinler. İstanbullularla dalga geçmeye kimsenin hakkı yok. Cumhurbaşkanının izni olmadan belediye ya da özel sektör çivi çakamıyor” diyen Altay, “Devletin İstanbul’daki tüm hazine mülklerini peynir satar gibi satan bir kafanın İstanbul’un bugün geldiği durumdan şikayet etmeye hakkı olamaz. Bu İstanbulluların aklıyla alay etmektir” ifadelerini kullandı.
Yurt

İstanbul'un batması yakındır, göreceksiniz!..
Atilla Dorsay
25 Ocak 2017

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkenin tek hakimi olarak ve de demokrasinin temel koşulu olan kuvvetler ayrımı ilkesine tümüyle sırt çevirerek kurmak istediği başkanlık sisteminin ülkemize getireceği zararın büyüklüğü, aklı başında herkesin gördüğü bir şey. Görmeyen ya da görmek istemeyenler ya böylesine bir bakış için gerekli olan toplumsal eğitimi hiç almamışlar. Ya da böylesi bir değişimden kendileri, çevreleri ve ait oldukları siyasal örgütlenme için fayda umuyorlar.

Ülkede mutlaka ve mutlaka büyük tatminsizlik, itiraz ve öfke yaratacak ve sonuç olarak son dönemin olaylarıyla yaralı bir halkı daha un ufak edip bölerek genel bir olumsuzluk yaratacağı kesin olan bu durum, aynı zamanda ülkemizin doğal ve tarihsel zenginliklerine de büyük zarar verecek.

Çünkü sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat bu konulara büyük ilgisi var. Öylesine var ki, daha 15 Temmuz’dan sadece iki gün sonra yaptığı konuşmada Gezi Parkı’na o malum kışlayı yapacaklarını ve de AKM’nin de ilk fırsatta yıkılacağını müjdeledi. O hengame içinde ‘kel alaka’ diyenlere sanki nanik yaparak!..

Onun bu konulara ve özellikle İstanbul’a büyük ilgisi var. Tıpkı rahmetli Adnan Menderes gibi. O da bu kentte sayısız büyük projeye damgasını vurmuştu.

Ama zamanında çok eleştirilmiş, hatta Yassıada’da biraz da bu yüzden hesap vermiş olsa da, o projelerden en azından bir kısmını bugün yararlı buluyorum/buluyoruz. Evet, çok şey denetimsiz bir modernizme feda edilmiş, çok sayıda anıt yok edilmişti. Ama en azından bir Barbaros Bulvarı, bir Vatan Caddesi, bir Dolmabahçe-Karaköy sahil yolu kent ve kent trafiği için yararlı olmuştu.

Sayın Erdoğan’da ise müthiş bir büyüklük merakı var. Her şeyin daha büyüğünü, en büyüğünü yapmak istiyor. Böylece camilerin en büyüğünü, hem de kentin seyir terası olan Çamlıca’ya dikiverdi. Yine oralarda en büyük kule yapılıyor. En uzun tünel, en uzun köprü, en yüksek yapılar da gelip İstanbul’un bağrına konuveriyor.

Sanki bir dönemde tüm frenk dünyasında özellikle şehircilik için kullanılan ‘small is beautiful’ lafını kimse duymamış... Sanki ergenlik hastalığı olan “benimki en büyük” lafı tüm AKP damgalı imar ve inşaat eyleminin sloganı olmuş.

Oysa dünyanın medeni toplumların elinde olan tüm ülkelerinde ve onların tarihsel kentlerinde, esas olan korumaktır. Bir eski yapıyı, bir çeşmeyi, bir sokağı, bir yeşil alanı veya gezinti parkurunu, giderek tek bir ağacı bile korumanın benzersiz bir eylem olduğunu hiç bilmezler mi? Üstelik kendisine muhafazakar diyen bir parti ve bir iktidar böyle mi yapmalıdır?

Sayın Erdoğan ise bu hevesini bilimsel hiçbir tabana oturtmayı denemiyor, belli örgütlere, kurullara ve uzmanlara yaslamayı hiç akıl etmiyor. Onca danışmanı arasında tarihçi, mimar ve sanatçı olanlar var mı? Oysa en azından Kenan Evren Boğaz’ı ve kıyılarını yeşil güzelliğiyle koruma konusunda İstanbul aşığı ve kent sevdalısı Çelik Gülersoy’a kulak vermiş, onun önerisiyle o Boğaz koruma yasası çıkmıştı.

Turgut Özal ise Ege tutkunu gazeteci Can Pulak’ı çevre danışmanı olarak tutmuş, onun sayesinde özellikle Gökova Körfezi ve çevresindeki tüm koylar betondan korunmuştu. Oysa şimdi, Özal’ın hem kişisel yazlığı, hem de mütevazi bir yabancı konukevi olarak kullandığı bina yıkılıp yerine çok daha büyük bir yapı geliyor. Ve o koylardan yarım düzinesi de imara açılıyor. Buyrun bakalım!..

Aynı gün (yani dün) yine ANAP ve Özal’la ilgili bir haber daha çıktı. Ankara’da eski ANAP Genel Merkez Binası olan ve 1989’da açılan yapı yıkılıyor. Üzerindeki sayız ağaçla birlikte tüm alan yapılaşmaya açılıyor. Aynı günde rahmetli Özal’la ilişkili iki büyük saygısızlık birden!.. Ve ülkenin siyasal tarihinden kimi anıların da toprağa gömülmesi.

Diyeceksiniz ki: Bunlar bırakınız onları, bir ölçüde kendi geçmişlerinin organik biçimde bağlı olduğu Demokrat Parti’ye bile aldırmadılar, tüm o anısı bile ürküten duruşmaların yapıldığı, Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı Yassıada’yı bile yamyassı edip çoraklaştırdılar ve betona boğdular...

Evet, öyle yaptılar. Yakın tarihin bu demokrasi şehitlerinin anısını bile koruyamamış bu iktidarın, şimdi 15 Temmuz şehitlerinin adını şuraya-buraya vermesine güvenebilir misiniz? Yarın rant gözüksün, oraları da elden çıkıverir.

Evet, tüm ekonomisini imar ve inşaata dayamış bir iktidar. Ve damgasını hep daha büyüğünü yaparak vurmak isteyen bir başkan. Şimdiden tüm bunlar olduğuna göre, yarın referandum geçerse, seyreyleyin gümbürtüyü...

Tüm kurullar lağvedilir, tüm mimar/mühendis odalarının çanlarına ot tıkanır. Tüm itirazlar, tüm protestolar susturulur, tüm yürüyüşler yasaklanır.

Ve ortada ne Gezi parkı kalır, ne AKM. Ne yeşil Boğaz sırtları, ne yürüyüş parkurları. Ne kuzey ormanları, ne güney gölleri. İstanbul artık Erdoğan ve emrindeki Ağaoğlu’lara, Torun’lara, Sur İnşaat’lara ve tüm o gökdelen uzmanlarına kalır. Tüm uzak/yakın tarihimiz, sanki IŞİD geçmişçesine parçalanır.

Eski yaşantımızdan izler giderek maziye karışır. Artık ne o sakin ve yeşil Kabataş sahilini, ne iskelesiyle, balık haliyle ve meyhaneleriyle Yenikapı’yı bulabilirsiniz. Beyazıt, Aksaray gibi eski meydanlar zaten çoktan tarihe karışmış iken, bunlara gelip Üsküdar da eklenir. Taksim ise sırasını bekler!..

Ve ne kadar köprü, tünel, metro filan yapsanız da, günün birinde bu şehirde hayat durur, trafik felç olur, insanlar bir yerden öbürüne gidemez hale gelir. Bekleyin, yakındır. Çünkü bunca rant hırsına ve bunca yağmaya koca İstanbul bile dayanamaz!..
T24

Gülse Birsel: "İstanbul’un kafasında huni var, artık akıllı şehir olmaz buradan"
21 Mayıs 2017

Akıllı makıllı, bırakın bu işleri, bizim mahallede haftada üç elektrik kesiliyor, önce onu bir çözün!

- A +
12:54


inPaylaşın

Hürriyet yazarı Gülse Birsel, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Akıllı Kent Teknolojileri arasında imzalanan işbirliği anlaşmasıyla ilgili “ İstanbul’un kafasında huni var güzel kardeşim, artık akıllı şehir olmaz buradan” dedi. Birsel, şehirde yaşanan birçok altyapı eksikliğine de dikkat çekti.

Birsel’in “Akıl akıl, gel İstanbul’a takıl!” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

İstanbul’u ‘akıllı şehir’ haline getiremezsiniz sevgili belediye! Zira bu şehir yıllardır kendisine yapılan eziyetler sonucu delirmeyi seçmiş, son yıllarda da kendisiyle yaşayanları delirtmeyi görev edinmiştir! Akıllı makıllı, bırakın bu işleri, bizim mahallede haftada üç elektrik kesiliyor, önce onu bir çözün!

İstanbul Belediyesi’yle Akıllı Kent Teknolojileri arasında bir işbirliği anlaşması imzalanmış. Okuduğum bu habere göre, İstanbul, artık dünyanın en akıllı şehirlerinden biri olacakmış.

Sonuçta bir komedyenim. Haberde bol miktarda ‘faz, vizyon, misyon, strateji, yolculuk, çözüm, ekosistem’ filan gibi laflar geçiyor ama şahsen net olarak ne olacağını çözemedim.

İstanbul’u akıllı hale getirmek bence mümkün değil çünkü bu şehir artık bildiğin zırdelidir.

-- Bu şehir yüzyıllardır bir liman şehridir. Ama lodosuydu, toplu taşıma yetersizliğiydi, tankeriydi, bilmem nesiydi derken, çok az insan denizyoluyla seyahat eder. İstanbul’un potansiyeli heba edilmiştir.

-- Dünyanın en müthiş mimarlarının gelip geçtiği bir kenttir, ama yeryüzünün en feci yapılarını da bir çirkinlik müzesi olarak bünyesinde barındırır. İstanbul’un ağzı burnu dağıtılmıştır.

-- Kıtanın en eski şehirlerinden biridir ama tarihi ne varsa mümkün olduğu kadar çabuk yıkılıp yenisi yapılsın diye heves edilir. İstanbul’un hafızası defalarca zorla silinmiştir.

Akıl akıl, gel İstanbul’a takıl

-- Avrupa ve Asya’da toprağı olan, “Bir kıtadan diğerine 10 dakikada geçilebilen bir şehir” olduğu iddia edilir ama İstanbul oradan oraya iki saatten önce geçmenize izin vermez! İstanbul’un damarları tıkanmıştır.

-- Bu kadar doğa katliamına, yeşil düşmanlığına karşın, hâlâ kaldırım kenarından bile kendi kendine ağaç çıkaran, her yeri kedi, köpek, kuş dolu, hayatta kalmak için direnen bir şehirdir. İstanbul’un oksijeni kesilmiştir.

-- Başka bir yerdeyken herkes İstanbul’a gelmek ister, gelip yerleştikten sonra herkes buradan kaçmanın yolunu arar!

-- Sürekli genişlemesi, alan olarak belki dünyanın en geniş şehirlerinden biri haline gelmesine rağmen, beş yüz metrekare arsası için insanlar hâlâ birbirini öldürür! İstanbul kapış kapış parçalanmış, her parçası kapanın elinde kalmıştır.

-- Bu yukarıdaki eziyetler size yapılsa, ya çoktan ölürdünüz ya da delirirdiniz. Her güçlü, yaşam sevinci, gayreti olan canlı gibi, İstanbul da delirmeyi seçmiştir.

-- Kentimiz yıllar önce deliye bağlamış, her sene de kafayı biraz daha kırarak ‘level atlamaktadır’! Ve her tecrübeli deli gibi, bir yerden sonra salmış, kendini neşeye, eğlenceye vurmuş, onunla birlikte yaşayanları delirtmeye karar vermiştir. Yani bizi!

-- Sevgili belediye. Bak kaç senedir bu şehirde yukarıdaki anlattığım problemlere bir taş koyamadınız. Hatta bazılarının altında sizin de imzanız var!

-- ‘Akıllı şehir’, ‘Otobüs durağında düğmeye basınca tansiyonunu ölçen şehir’ filan, her ne demekse... Bırakın bunları. Hâlâ haftada üç kere elektrik kesiliyor bizim mahallede abicim! Hâlâ yağmurda bodrum katlarını sel basıyor. Hâlâ inşaatlar denetlenmiyor, işçiler ölüyor. Etrafta park yok. Park yaptık diye beton döküp etrafa saksıda bitki koyup duruyorsunuz. Boğaz’da her sene bir balık türü bitiyor farkında mısınız? Taksim Meydanı, Beyoğlu rezalet durumda, görüyor musunuz? Müzeler hâlâ berbat. Bir özel müzelere bakın, bir devlete ait olanlara Allasen. Şehrin trafiğine hiç girmiyorum bile. Gerçekten girmiyorum, evden üç kilometreden daha uzak randevuları kabul etmiyorum, ruh sağlığım için!

-- Siz önce 1960’larda filan medeni ülkelerde büyük şehirlerle ilgili yapılmış temel işleri bir bitirin, akıllı şehre, antine kuntine, vizyona misyona sonra bakarsınız!

-- İstanbul’un kafasında huni var güzel kardeşim, artık akıllı şehir olmaz buradan.

-- Siz yukarıda söylediklerimi bir çözün önce, İstanbul ‘uslu’ bir şehir olsun, ‘Kafası ara ara gidip geliyor ama iyi’ şehir olsun ilk ‘faz’da o bize yeter.Ayrıca biz de bu kentte delirdiğimiz için, fazla akıl hepimizi bozar!
T24

İstanbul'daki "siluet zirvesi" sonuçsuz kaldı
03 Aralık 2011



Bakan Günay ile İstanbul'un üst düzey yöneticileri arasında dün yapılan "siluet zirvesi"nde gergin anlar yaşandı. Bakan Günay, "yapılaşmaları frenleyelim" dedi

Dünya Bülteni /Haber Merkezi

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay İstanbul’un silueti için zirve toplantısı düzenledi. Zirveye, Vali Hüseyin Avni Mutlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş, tarih ve yapılaşmayla ilgili üst düzel bürokratlar, koruma kurullarının üyeleri ile Adalar, Beyoğlu, Beşiktaş, Üsküdar, Kadıköy, Fatih, Zeytinburnu, Bakırköy ilçe belediye başkanları katıldı. Zirvede, Sultanahmet’in minareleri arasından tarihi yarımada siluetine giren gökdelenlerle, Dolmabahçe Sarayı’nın yanında yükselen 14 katlı otel ele alındı.

BAKAN GÜNAY: YAPILAŞMALARI FRENLEYELİM

İstanbul'un siluetini bozan yapılarla ilgili zirvede, Bakan Günay, "Yapılanları yıkalım demiyorum ama artık yeter, frene basalım" dedi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda İstanbul’un silueti için gerçekleştirdiği zirvede ağır sözler etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın katılmadığı zirveye Vali Hüseyin Avni Mutlu, ilçe belediye başkanları ve kurul müdürleri katıldı. Bakan Günay, ‘‘Yıkalım demiyorum ama frene basalım’’ dedi.

SONUÇ ÇIKMADI

Basına kapalı gerçekleşen zirveden somut bir sonuç çıkmadı. Bakan Günay fotoğraflarla silueti bozan görüntüleri gösterdi. Günay’ın Radikal’in ortaya çıkardığı Zeytinburnu’ndaki gökdelen ile Dolmabahçe Sarayı’nın çatlamasına neden olan inşaatın da fotoğraflarını göstererek, şöyle dediği öğrenildi: ‘‘Gökkafes İstanbul’a zarar veriyor. Conrad Otel, Yıldız Sarayı’nın tam ortasına yapıldı. Bu görüntüleri görünce canım yanıyor. İstanbul’un çatılarında ayrıca bir başka kaçak şehir var. Boğaz Köprüsü’nden geçerken bile yüreğim acıyor. Yapılanları yıkalım demiyorum ama artık yeter, frene basalım, siluete etki eden yüksek binalara izin vermeyelim.”

Diğer yandan birimler arası kopukluk olduğuna dikkat çekilerek, bir komisyon oluşturulması gerektiğine ve bu komisyonun sorunları toplayarak, çözüm için bir zemin hazırlığı yapmasına karar verildi.

BAKAN GÜNAY İLE MURAT AYDIN ARASINDA GERGİNLİK

Zirvede en çok tartışılan konu ise Zeytinburnu’nda yapılan ‘onaltı dokuz’ isimli 3 gökdelen inşaatı oldu. Bu konuda Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın ile Kültür ve Turizm Bakanı Günay arasında gergin bir konuşma yaşandı. Başkan Aydın, ‘izinlerin Büyükşehir Belediyesi’nin imar planlarına göre verildiğini, inşaat alanı ile bitişik parselin turizm alanı olduğunu ve yüksek kat izni bulunduğunu’ söyledi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan vekili Ahmet Selamet de Murat Aydın’ı destekledi. Bunun üzerine Bakan Günay “Bu bizim sorumluluk alanımızda değil” diyerek karşı çıkınca zirvede gerginlik yaşandı. Vali Hüseyin Avni Mutlu araya girerek gerginliği yumuşattı.
http://www.dunyabulteni.net/

İstanbul'un Tarihi Siluetine Gökdelen SIZDI



İstanbul'un tarihi siluetine üç gökdelen sızdı. Zeytinburnu'ndaki binalar bakanlığın "Durdurun" kararına rağmen yükseldi.
Zeytinburnu’nda tarihi İstanbul surlarının yakınında yapılan üç gökdelen, kentin Sultanahmet Camii ile özdeşleşmiş tarihi siluetini boza boza yükseliyor.

Kazlıçeşme Meydanı’nın yanında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Zeytinburnu Belediyesi’nin sorumluluğunda yapılan inşaatlarla ilgili Koruma Bölge Kurulu’ndan izin alınmadığı anlaşıldı.

İstanbul 4 Numaralı Koruma Bölge Kurulu raportörleri, ‘inşaatın İstanbul’un Marmara siluet kapsamında olduğunu ve yarımadanın siluetini olumsuz yönde etkilediğini’ tespit etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı belediyelere “Durdurun” dedi. Sonuç: İnşaatlar tam gaz devam ediyor, koruma kurulunun yerinde ise yeller esiyor.

Belediye kurula sormadı

Radikal'in haberine göre, ASTAY Gayrimenkul tarafından geçen yıl nisanda başlanan ve Mart 2012’de hizmete açılması planlanan üç gökdelenin hemen yakınındaki eski Sümerbank arazisi içinde Bizans askeri garnizon kalıntıları bulunuyor.

İstanbul’un tarihi alanlarını kapsayan Tarihi Yarımada Yönetim Planı’na ait ‘Yönetim Alanı’ sınırları içinde kalan inşaatlarla ilgili olarak İBB’nin ilgili Koruma Bölge Kurulu’na danışması gerekiyordu. Proje kurulun onayına sunulmadığı gibi hafriyat sırasında Arkeoloji Müzesi uzmanları da yer almadı.

Kurul rapor hazırladı

Gökdelenlerin bu tarihi yarımadada nasıl yükseldiği Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne yapılan vatandaş şikâyetiyle ortaya çıktı.

Kıyıdan bakıldığında Sultanahmet Camii’nin minarelerinin arasına üç gökdelen eklenmiş gibi bir manzara vardı. Denize 200 metre uzaklıkta kurulan üç blok 27, 32 ve 36 katlıydı. Genel Müdür Yardımcısı Nermin Beşbaş, inşaatlar için 4 Numaralı Koruma Bölge Kurulu’ndan bilgi istedi. Kurul da raportör görevlendirdi. İki uzmanın yerinde yaptığı inceleme sonucunda hazırlanan raporda; “Müdürlüğümüz arşivinde yapılan incelemede parsele ilişkin işlem dosyası bulunmadığı, Koruma Bölge Kurulu tarafından alınan bir karara rastlanmadığı, parsele ait tescil kaydının olmadığı, sit alanı içinde olmayan parsele ilişkin plan yapma, onama yetkisinin İBB ve Zeytinburnu Belediyesi’nde olduğu, inşaat faaliyetlerinin devam ettiği, alanın İstanbul’un Marmara siluet kapsamında kalmakta olduğu, Tarihi Yarımada’ya çok yakın bir noktada bulunan parseldeki yapılaşmanın İstanbul’un siluetini olumsuz etkilediğinin tespit edildiği, konunun Koruma Bölge Kurulu’nca da değerlendirilmesi gerektiği” vurgulandı.

"Geri dönüşsüz zarar"

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Koruma Bölge Kurulu’ndan gelen bu bilgiler üzerine inşaatlarla ilgili belediyelerden değerlendirme istedi. İBB ve Zeytinburnu Belediyesi’ne gönderilen 11 Ağustos tarihli yazıda “Sit alanında olmayan ancak Tarihi Yarımada Yönetim Alanı Sınırı içinde kalan ve Tarihi Yarımada’ya çok yakın bir noktada bulunan söz konusu parseldeki çalışmaların incelenerek değerlendirilmesi ve varlığın olağanüstü evrensel değerini geri döndürülemez şekilde olumsuz yönde etkileyecek uygulamaların durdurulması” istendi.

Ancak inşaatlar devam ettiği gibi, bu yapının İstanbul’un siluetine zarar verdiğini tespit eden koruma kurulu tarihe karışmış durumda. Kurullar bir süre önce Kanun Hükmünde Kararname’yle lağvedilmişti.

UNESCO Türkiye’yi uyarmıştı

UNESCO 2003 yılından bu yana İstanbul’da büyük ölçekli projelerin, kentin silueti üzerinde endişelerini dile getirmiş, büyük ölçekli projelerin uygulanması öncesinde uluslararası standartların göz önüne alınması istenmişti.

Çalışmaların Dünya Mirası Kültür Varlıkları için Etki Değerlendirmesi Rehberi doğrultusunda yapılması tavsiye edilmişti. Uzmanlar UNESCO’nun ilk toplantısında gökdelenlerin gündeme geleceğini ve bu konuda İstanbul’a büyük yaptırımlar uygulanabileceğini söylüyor.

Topbaş'tan açıklama

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ise, Zeytinburnu sahilinde özel bir firmaya ait inşaatı devam eden binaların İstanbul'un Salacak'tan bakılan şeklini etkilediğini, başka noktalardan bakıldığında da siluete giren noktaları bulunduğunu belirterek, "Bununla ilgili farklı girişimlerimiz var. Bunu da daha sonra açıklarız. Bundan sonra bir daha böyle bir şey olmaması açısından da İstanbul'un topografik kodları, yükseklikleri ile o yükseklik noktalarındaki yapıların yeniden gözden geçirilmesi için bir çalışma yapılmakta" dedi.

Topbaş, Dünya Su Konseyi Başkanı Lois Fauchon ve Marsilya Belediye Başkan Yardımcısı Martine Vassal'ı belediyenin Saraçhane'deki binasında kabul etti.

Kabulün ardından bir gazetecinin "Bir gazetede, Zeytinburnu'nda özel bir firmaya ait inşaatı devam eden binaların İstanbul'un siluetini bozduğu yönünde bir haber ve fotoğraf var. Bu bina ile ilgili bir girişimde bulunuldu mu?" diye sorduğu Topbaş, binanın maalesef hoş olmayan bir görüntü oluşturduğunu ve konuyu takip ettiklerini söyledi.

İnşaatı devam eden binanın İstanbul'un gravürü denilen Salacak'tan bakılan şeklini etkilediğini, başka noktalardan bakıldığında da siluete giren noktaları olduğunu belirten Topbaş, şöyle konuştu: "Özellikle İmar Daire Başkanlığımız var, ilgili birimdeki arkadaşlarımıza yeni bir çalışma verdik. İstanbul'un bütün topografik alanlarında yeni bir kodlama, mevcut topografik yapı genelinde kodlarla yeniden belirlemeler yapacağız. Bundan sonra asla böyle bir olumsuzluğun ortaya çıkmaması için gerekli çalışmalar yapılacak.

Bu, bundan sonrası için. Bununla ilgili de farklı girişimlerimiz var. Bunu da daha sonra açıklarız. Bu çalışma yapılıyor. Bizim arzu ettiğimiz, özellikle İstanbul'da yüksek yapılar yapılabilecek alanlar var ama Tarihi Yarımada'yı etkileyen ve özellikle bizim miras yapılarına baktığımız alanları etkileyen yapılar olmaması gerekiyor. Bütün bu siluetler, doğal siluetin dışındaki yapılar insanlar tarafından yapılan yapılardır. Doğu Roma'dan, Bizans'tan, Osmanlı'dan, ecdattan kalan gravüre giren bu hattın bozulmaması lazım. Bu konuda hassasiyetimiz var."
aktifhaber

Sultanahmet'ten elinizi çekin!
16 Eylül 2011

HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Malkoç, "Zeytinburnu'nda tarihi İstanbul surlarının yakınında yapılan yüksek binalar, İstanbul ile özdeşleşmiş 600 yıllık tarihi görüntüyü bozarak çirkin hale getirmektedir." dedi. Malkoç, "Tahrip edile edile yok edilme aşamasına gelen, ülkemizin kimliğinin göstergesi olan tarihi şehirlerimizin ve yapılarımızın yeni tahribatlarla tedricen nasıl yok edildiğine yeni bir olayla daha şahit oluyoruz. Bu tahribatlardan en fazla payını alan şehrimiz: Bir dünya kenti olan İstanbul. İstanbul'da bugünlerde müthiş bir rant iştahıyla yeni tahribatların kapısı aralanıyor." dedi.

Ulusal gazetelerin birinci sayfalarında fotoğrafıyla verdiği haberi ürpertici bulan Malkoç şunları söyledi: "İstanbul'un o müthiş, o tarihi, o güzel siluetini oluşturan önemli parçalardan birisi olan Sultanahmet Camii, Zeytinburnu sahillerinde inşaatı süren ucube bir yapı ile gölgeleniyor ve bu vahim şehir katliamına yeteri kadar ses çıkmıyor veya çıkarılmıyor. Bizim medeniyetimiz, bize ait olan şehirlerle bu şehirdeki eserlerle bugüne taşınmıştır. Hala milyonlarca insan bizim kadim medeniyetimizin eserlerini görmek için ülkemize gelmektedir. Bu eserleri sadece ucuz bir turist malzemesi görmenin ötesinde bir idrakle göremeyen yöneticilerin nasıl bir şehir tahribatına yol açtıklarını dehşete düşerek görüyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na düşen görev yaptıkları bu vahim hatadan vazgeçmeleridir. İki üç kuruşluk rant uğruna bu güzelim şehrin 600 yıllık görüntüsünü kimliğini bozmamalarıdır."

UCUBE YAPILARIN SAYISI HIZLA ARTIYOR

İstanbul'un son dönemde büyük zarar gördüğüne dikkat çeken Malkoç şöyle devam etti: "İstanbul yüz yıllar boyunca çok yöneticiler gördü. Ancak imar konusunda belediyelerdeki bu günkü anlayış kadar İstanbul'a zarar veren bir anlayış görülmedi. Sayın Kadir Topbaş şehrin 600 yıllık muhteşem görüntüsünü bozan bu ucube yapılardan sen sorumlusun. Bunu düzeltmelisin. Şayet bu yanlışta ısrar edersen İstanbul'u feth eden Fatih Sultan Mehmet'in, Sultanahmet Camii'ni yaptıranların, 16 milyon İstanbullunun ve tüm İstanbul sevenlerinin elleri yakanda olacaktır. Tarihi ve manevi değerleri hiçe sayan ranta dayanan bu belediyecilik anlayışsızlığının varacağı yerin çok daha vahim olacağından kaygı duyuyoruz. Kaygımız; rant adına, tarihi şehirlerimizin talan edilmesidir. Rant iştahının, hiçbir denetime tabi tutulmaksızın kol gezdiği büyükşehrimizi kime emanet edeceğiz?"

"İSTANBULA SAHİP ÇIKALIM"

"Sayın Başbakanı, Kültür Bakanını ve Büyükşehir Belediye Başkanı'nı ve bütün İstanbul halkını, tüm Türkiye'yi tarihi başkentimiz İstanbul'daki bu ucubelere karşı göreve çağırıyoruz" ifadelerini kullanan Malkoç, sözlerini şöyle tamamladı: "Yoksa şehirlerimizin tarihi akciğerleri olan kadim eserlerini böylesine çirkin yapılarla kuşatmaya alarak yok etmenin yolunu açanlar milletin zihninde birer kara leke olarak kalacaklardır. Bu anlayış devam ederse, işin sonu 'İstanbul artık modern bir dünya kentidir. Bu tarihi camiler, tarihi eserler İstanbul'a yakışmıyor.

Hem gereği de yok' gibi gafletin de ötesinde daha vahim bir ihanete varacaktır. Unutmayalım ki; şehirlerimiz şerefimizdir, onurumuzdur, medeniyetimizin eseridir. Şehrimizin siluetini veya herhangi bir parçasına yönelecek bir tahribat medeniyet değerlerimize yönelmiştir. Bütün İstanbulluları, bütün Türkiye'yi medeniyet değerlerimizi yok eden bu ranta dayalı belediyecilik anlayışına karşı harekete geçmeye gereken tepkiyi göstermeye devam ediyoruz."
http://www.hasparti.org.tr/news/news.aspx?id=1514

Tarihi silüet için imza kampanyası
11 Ekim 2011



İstanbul aşığı gönüllüler online imza kampanyası başlattı...


İstanbul aşığı gönüllüler başlattıkları online imza kampanyasıyla gökdelen inşaatının bir an önce durdurulmasını istedi.

İstanbul'un Zeytinburnu ilçesinde inşa edilen ve tarihi yarımadanın silüetini bozan gökdelenlerle ilgili imza kamyanyası başlatıldı.

İstanbul Sahipsiz Değil Platformu'nu kuran gönüllüler, www.istanbulsahipsizdegil.org isimli internet sitesinde başlattıkları imza kampanyasıyla gökdelen inşaatının bir an önce durdurulmasını istedi.

İstanbul Sahipsiz Değil Platformu'ndan yapılan açıklamada, Zeytinburnu'nda yükselen kulelerin İstanbul'un sliüetine verdiği zarar hatırlatılarak bunun bir an önce durdurulması çağrısı yapıldı.

Açıklamada, gökdelenlerin, binlerce yıllık bilgi ve kültür birikiminin, estetik duyuşun muhteşem bir topografyaya nakşedilmesiyle ortaya çıkan İstanbul silüetini hoyrat bir biçimde bozduğu belirtildi.

Tüm yetkililerin göreve çağrıldığı açıklamada şöyle denildi: "Şeffaf bir kamusal tartışma ve bilgilendirme süreci işletilmeden, maharetle kimi hukukî kurullardan adeta kaçırılarak, birçok itiraza rağmen “aniden” karşımıza çıkarılan bu gökdelenler, İstanbul şehrinin sahipsizliğini gözler önüne sermiştir.

İstanbul’u diğer şehirlerden ayıran en büyük özelliği, üç denizi, gecesi ve gündüzü, tepeleri ve rüzgârları ile bakan gözlere bir yığın perspektif sunmasıdır. Bunu idrak edemeyenlerin ortaya çıkan durum karşısında “aslında her yerden gözükmüyor, fotoğrafl ar zumlanmış, pek yukarıdan çekilmiş” şeklinde bahaneler üretmeleri tam anlamıyla bir çaresizlik örneğidir. Sermayedarından kamu yöneticilerine, mesuliyeti olan herkesi insafa davet ediyoruz. Ululuk gösterin ve vicdanlarınıza kulak verin!

Yetki ve sorumluluk sahibi herkesi önlem almaya çağırıyoruz. Önlem alınmazsa, meşhur mimar Le Corbusier’in Ahırkapı açıklarında bakıp çizdiği silüetin hemen altına hayranlıkla eklediği “Bu öyle zarif bir eser ki insanın bunu bir defa daha hayal bile etmesi imkânsız”, deyişinin anlamı kalmayacak.

Önlem alınmazsa, Mimar Sinan’ın “Muhteşem”, Yahya Kemal’in “Aziz”, Ahmet Hamd i Tanpınar’ın Huzur”lu, Abdülhak Şinasi Hisar’ın “İnce ve Nazlı”, Nazım Hikmet’in “Benzersiz”, Orhan Veli’nin “Efkarlı”, Necip Fazıl’ın “Canım” dediği İstanbul bu sıfatlarını kaybedecek.

Bir kez daha sorumluluk sahibi herkesi tarihi yarımadaya sahip çıkmaya çağırıyoruz. İstanbul siluetini bozan üç gökdelen derhal yıkılsın! Benzer projeler durdurulsun! Tarihî şehirlerimiz hikmetle, doğrulukla ve adaletle korunsun, yönetilsin!"
http://www.haber5.com/

Emanet bize İstanbul, Efendimiz'in emaneti!
Yusuf KAPLAN
Yeni Şafak
7 Ekim 2011, Cuma

Yahya Kemal, İstanbul'da hükümsüren, İstanbul'un insanına ve her şeyine sinen ruhu nasıl ektiğimizi, yeşerttiğimizi uzun uzadıya anlattıktan sonra, Maurice Barres'in, İstanbul'u, "bazı semtlerinde ruh eser bu şehrin" diye tasvir ettiğini aktarır.

Bizim İstanbul'da billurlaşan medeniyetimiz, Tanpınar'ın deyişiyle, "abes'e / saçma'ya varacak kadar" Müslüman merhametinin, şefkatinin, dikkatinin, hassasiyetinin, hoşgörüsünün, sevgisinin, aşkının, inceliğinin, nezafetinin, nezaketinin ve nefasetinin doruk noktasına ulaştığı bir "büyük insan"dı/r aslında.

Bizde "medeniyet", "toplum" ve "insan" "inşa etmek", deyim yerindeyse, bir "küfür" telâkki edilmiştir adeta. Çünkü her varlık, Yaratıcı'sından ötürü yücedir; O'nun isimlerinin mazhargâhı ve tecellîgâhıdır bizim inancımızda.

O yüzden, varlığa, tabiata ve insana müdahale etmeyiz biz: Varlığın kendisini ifşâ etmesine müsaade edebilir, bunun vasat'ını hazırlayabiliriz sadece.

O yüzden, İstanbul, bir "medine"dir bizim için: Efendimiz'in (sav) bizzat kendisidir: Efendimiz, kendisini "ilmin medinesi" olarak tarif ederken, bize "şehre / medine'ye" neden, nasıl ve niçin gözümüz gibi bakmamız (hem hikmet nazarıyla, hem de hikmetin hazinelerini, mücevherlerini, sırlarını bize ifşa eden bir hakikat nazarıyla nazar etmemiz) gerektiğini de emretmiş oluyordu.

***

İnsan, içinde hakikati "gizleyen" ve ifşa eden bir "beden"dir. Şehir de, hem âlem'in yansıması hem de yansıtıcısı ve keşfettiricisi olması gereken alâmetlerin ve ilimlerin beden'i / yer'i / mahall'idir. Tıpkı Efendimiz'in bizzat kendisi gibi.

Bu nedenle, Müslümanların "yetiştirdikleri", yeşerttikleri, yemiş vermesi, meyveye durması için ruh tohumları ektikleri şehirler de hakikatin hem aynası, hem de kaynağı olarak telâkki ediliyordu.

O yüzden, medeniyet, tıpkı hakikatin insanda hulâsa edilmesi gibi, medine'de / şehirde hulâsa edilmiş, özetlenmiştir. İşte bu çaba, İstanbul'da zirve noktasına ulaşmıştır.

***

O yüzden, şehirle konuşabilmelidir insan: Nitekim konuşuyordu da. Bu hakikati, sanırım Yahya Kemal'in şakirdi Tanpınar, enfes bir şekilde şöyle telâffuz etmişti:

İstanbul'un bütün semtlerinde, "ağaç, su, taş, geniş ilhamlı bir ruh gibi konuşur. Bizim asıl peyzajlarımız [İstanbul'un dört bir tarafında yeşeren, yetiştirilen semtlerimizin, camilerinin, medreselerinin, türbelerinin, çeşmelerinin, mezarlıklarının teşkil ettiği] bu köşelerdir. İstanbul halkı onları yaşarken yapmıştır. Kâinâta ruhlarındaki birlik çerçevesinden bakan insanların eseridir [bunlar]. Pek az yerde sanat ve mimari, gündelik hayata bu kadar yakından karışır."

***

Dünyanın en güzel şehirlerini de, en güzel insanlarını da biz "yetiştirdik": Özene bezene, üstelik de. Bir gül yetiştirir gibi, her sabah koklayarak, her vakit sulayarak yeşertiyor, yetiştiriyorduk biz şehri de, insanı da. Bu aziz toprakların merhamet yüklü, rahmânî nefese ve vakte ayarlı aziz insanları için, şehir de, şehrin her bir köşesi de, tıpkı insanlar gibi "emanet şuuruyla", üzerinde titrediğimiz, Rasim Özdenören Ağabey'in romanında olduğu gibi, adeta bir gül yetiştiren adam gibi, hatta gül yetiştiren adam yetiştirir gibi yetiştirdiğimiz bize emanet edilen varlıklardı.

Biz bu topraklarda, sadece kâmil insanın, erdemli insanın mayasını karmamıştık. Bizim emanet, ubudiyet ve hilâfet şiarımız ve şuurumuz, yalnızca insana ruh üfleyen bir hayat armağan etmemize imkân tanımıyordu. Dağa, taşa, toprağa, yaprağa, denize, kuşa ve ağaca da ruh üflememize ve onlardan ruh devşirmemize de imkân tanıyor, yüce şiarlarımızın verdiği şuuru şiire durduruyordu.

***

Şimdi, şuursuz adamlar, kapitalizmin gökdelenperestleri, bize emanet edilen İstanbul'un bedenine, ruhuna, siluetine kastediyorlar. Doğrudan Efendimiz'de tecellî eden, Efendimiz'in emriyle fethedilen bu aziz şehrin dokusunu, bedenini, ruhunu katletmeye kalkışıyorlar!

Emanete, Efendimiz'in emanetine gözbebekleri gibi bakması beklenen insanlar, bu emanete, bu şehre ihanet ediyorlar!

İstanbul'un siluetini, ruhunu, dokusunu, bedenini yerle bir edecek, yok edecek gökdelenler inşa edilmesine, Haliç'e, Boğaz'a bön ve berbat köprüler inşa edilmesine izin veren, göz yuman insanlara, yöneticilere, yönetimlere isyan etmeliyiz.

Sayın Başbakan Erdoğan! Efendimiz'in emaneti İstanbul'un emaneti size emanet! Lütfen bu emanete hıyanet edenlere derslerini en ağır şekilde verin!

Bu çığlığımı duyun! Yoksa, yarın, mahşer günü, bu cinayetin sorumlusu olarak ilk önce sizi şikâyet edeceğim Efendimiz'e!

AKP'nin gökdelenlerinden Süleymaniye'ye de hançer!
08 Ocak 2014


Reuters'in Boğaz Köprüsü üzerinden çektiği fotoğraf gösterdi: İstanbul'un tarihi siluetini bozan ve hakkında yıkım kararı verilen 16:9 gökdeleni Sülemaniye Camii'nin de siluetinde...

Uluslararası haber ajansı Reuters, İstanbul’un tarihi silüetini bozan ve İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin yıkım kararı verdiği Zeytinburnu’ndaki 16:9 gökdelenine ilişkin son gelişmeleri hazırladığı ayrıntılı bir haberle dünya çapındaki aboneleriyle paylaştı.

Haberle birlikte sunulan Murad Sezer imzalı fotoğraf da ayrıca dikkat çekti. Sezer’in Boğaziçi Köprüsü’nden çektiği fotoğrafta 16:9 gökdeleni ile Süleymaniye Camisi aynı kareye girdi.

Radikal'in haberine göre, haberde eski bakan Ertuğrul Günay’ın eleştirilerine de yer verildi. Günay, “Maalesef kar hırsı, tarihi değerlerimizin korunmasından daha önemli hale geldi. İstanbul’un taşı toprağı altın derler. Gerçekten de öyle. Bazı insanlar, İstanbul’u altın madeniymiş gibi işliyor” dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/27257/Suleymaniye_ye_hancer_.html

Kılıçdaroğlu 16/9 Kulelerinde Dairesi olanları açıkladı: "O binalar işte bundan dolayı tıraşlanamaz”
27 Kasım 2014

16/9'da, kredi bile çekmeden 1 ile 4 milyon arasında olduğunu belirttiği dairelerden alan isimleri açıklayan Kılıçdaroğlu, "O binalar işte bundan dolayı tıraşlanamaz” dedi ve Davutoğlu'na seslendi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, tarihi silüeti bozan 16/9 projesinde dairelerin 1 ile 4 milyon arasında olduğunu söyledi. “AK Partili eski Bağcılar Belediye Başkanı, İBB ve Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri oradan ev aldı” dedi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin İstanbul Bölge Toplantısı’nda konuştu. Kılıçdaroğlu tarihi, kültürü ve ekonomisi ile dünyanın en önemli kentlerinden olan İstanbul’un büyük rantları barındırdığına dikkat çekti.

Dünyanın en çirkin binasının İstanbul Zeytinburnu’ndaki, Sultanahmet’in silüetini bozan 16/9 kuleleri olduğunu söyleyen CHP lideri, “Sultanahmet’in minarelerine saygımız vardır. O bina İstanbul’un silüetine saplanmış bir hançer gibi duruyor” diye konuştu.

‘4 MİLYON İÇİN KREDİ ÇEKMEMİŞLER’

16/9 projesindeki dairelerin fiyatının 1 ile 4 milyon arasında değiştiğine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Bu binada AKP eski Bağcılar Belediye Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) eski Genel Sekreteri, İBB eski Genel Sekreter Yardımcısı, İBB İmar Komisyonu Başkanı, Zeytinburnu Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı’nın dairesi var. Satın alanların hiçbirisi bankadan kredi bile çekmemiş. O binalar işte bundan dolayı tıraşlanamaz” iddiasında bulundu.

‘BAŞBAKAN’SAN O BİNAYI TIRAŞLA’

Başbakan Ahmet Davutoğlu’na 16-9 projesi üzerinden seslenen CHP lideri, “Sanal değil gerçek başbakan ol, başbakanlığın hakkını ver. Tıraşlayacak mısın tıraşlamayacak mısın? Görelim bakalım Başbakan mısın değil misin” diye konuştu.

TBMM HIRSIZLARIN HAMİSİ Mİ OLDU?

17 ve 25 Aralık soruşturma komisyonu için getirilen yayın yasağını eleştiren Kılıçdaroğlu, “Sayın Cemil Çiçek mahkemeden komisyon ile ilgili yayın yasağı kararı çıkartıyor. TBMM, ne zamandır hırsızların hamisi konumuna geldi” ifadelerini kullandı.

CHP'NİN ULUDERE ÖNERGESİNE AKP'DEN RET

İçişleri eski Bakanı İdris Naim Şahin’in “Uludere TSK’ya komplodur” açıklaması sonrası CHP, 29 Mayıs 2013’te verdiği araştırma önergesini yeniden Meclis gündemine getirdi. CHP’ye, MHP ve HDP destek verirken, araştırma önergesinin gündeme alınması AKP oyları ile reddedildi.

‘ALTINDA KALIRSINIZ’

Önergede imzası bulunan CHP’li Levent Gök, “Bakanın açıklamalarından sonra Uludere birinci gündem maddesidir. Reddederseniz altında kalırsınız” dedi. HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da, “Yeni delil karşısında Şahin dinlenmeli ve dosya yeniden açmalı” diye konuştu. MHP’li Yusuf Halaçoğlu ise istihbaratın kim tarafından verildiğinin aydınlatılması için yeni komisyon kurulması gerektiğini belirtti.

FAİLLER ORTAYA ÇIKSIN

CHP’nin önergesinde, AKP’nin, Uludere olayını ‘örtbas ettiği ve kararttığı’ belirtilerek, Uludere olayının tekrar incelenmesi ve faillerinin yargı karşısına çıkarılması’ için komisyon kurulması talep edilmişti.

Kılıçdaroğlu, engelli çocuklarıyla gecekonduda yaşayan Kara ve Yabansu ailelerini ziyaret etti. 9 yaşındaki Umut Yabansu ile ilgilenen Kılıçdaroğlu engelli yardımı kesilen aileye destekte bulunulması için CHP Tuzla yöneticilerine talimat verdi.
Kaynak: açık gazete

"Erdoğan’ın yaptığı itiraf güzel ama bu özeleştiri bizi İstanbul’un iki yakasına dikilmiş zebanilerden kurtaracak mı?"
29 Ekim 2017



"İstanbul’un güzelim siluetinin bozulmasında herkesten çok Erdoğan’ın payı var"

HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "İstanbul'a ihanet ettik; bundan ben de sorumluyum" sözlerini itiraf olarak değerlendirerek, "Erdoğan’ın yaptığı itiraf güzel" dedi. Karaca, "Bu özeleştiri bizi İstanbul’un iki yakasına dikilmiş zebanilerden kurtaracak mı?" diye sordu.

Karaca'nın "Özeleştiri güzel ama tek başına kurtarmaz" başlığıyla (29 Ekim 2017) yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

“Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘’Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi”nde bu cümleleri sarf ettiğinde çarşı karıştı. Kimi bakanla, “Evet biz de zarar verdik” yarışına girip Erdoğan’ın özeleştirisinin ucuna eklenmeye çalışırken, bir kısmı “Ne münasebet, bir hain varsa o da CHP’dir” sularına seğirtti. (..)

Çünkü devamı var. Çünkü sorumluluğunu açık açık ifade ettiği kısımda, kent siluetinin çok katlı binalarla tarumar edilmesi bahsinde de haklı. İstanbul’un güzelim siluetinin bozulmasında herkesten çok Erdoğan’ın payı var.

Haber, inşaat veri tabanı konusunda dünyanın sayılı kaynaklarından biri olarak görülen Emporis’ten toplanan veriler gösteriyor ki, 2002 ve öncesi İstanbul’undaki yüksek irtifalı binaların toplam uzunlukları 127 kilometreyken sadece son 14 yılda uzunluğu 83 kilometreyi bulacak yeni bina yapıldı. Dikey yapılaşma 2007’de çoğalmaya başladı, 2010’larda zirveye vardı. 2010-2015 arasında her sene 100’den fazla çok katlı yapı inşa edildi. Rekor 158 binayla 2013 yılına ait.

Dikey mimariden şikâyet ve yatay mimariye geçiş hedefi 2014 yılında AK Parti seçim beyannamesine bile girdi. Hakeza Erdoğan da dikey mimariyi ilk kez eleştirmiyor. 27 Ocak 2017’de Cumhurbaşkanlığı’nda düzenlenen Şehircilik Şûrası’nda Erdoğan, yatay mimariden yana olduğunu şu sözlerle savunmuştu: “Ben dikey mimariden yana değilim. Ben yatay mimariden yanayım. İnsan, topraktan uzak değil; toprağa yakın olarak yaşamalıdır. Böyle düşünüyorum. Bugünün Türkiye’si, böyle bir çirkinliği, böyle bir nobranlığı asla hak etmiyor.”

Ancak Boğaz’ın siluetine vurulan en büyük darbe, son on yılın mühürlerini taşıyor.

AK Parti öncesi dönemde 24 olan gökdelen sayısı 2016 sonunda 121’i buldu. Erdoğan 1994’te İstanbul belediye başkanlığına başladığı yıl İstanbul’da sadece 4 adet gökdelen vardı. Şimdi 121. 2012’de 17, 2013’te 13, 2014’te 21 adet gökdelen inşa edilmiş. Bunlardan ikisi Erdoğan’ın lise arkadaşı Mesut Toprak tarafından Zeytinburnu’na yapılan 16:9 konutları ki, geçiniz Boğaz’ı, bu kentin gözü gibi bakması gereken tarihi yarımada siluetini mahvetti.

Bugün Selimiye’den bakan herhangi bir kişi sadece Dolmabahçe Sarayı’nın üzerinden şehre çökmeye gelmiş cehennem zebanilerini andıran gökdelenleri görmüyor, Sultanahmet Camii minareleri arasından insan yiyen bitki misali fışkıran 16:9 konutlarını da görüyor ve gördüğüne kahroluyor. Erdoğan bu yüzden Mesut Toprak’a küsmüş ve binaların üst katlarının tıraşlanmasını istemişti. Lakin basına yansıdığı kadarıyla görüyoruz ki bu kırgınlık Mesut Toprak’ın Fatih’e imam hatip lisesi yapmasıyla giderildi. Mesut Toprak okulun adını Recep Tayyip Erdoğan İmam Hatip Lisesi yaptı ve herhalde bu şekilde 16:9 katlarını tıraşlanmaktan kurtaracağını düşünmüştü. Ne yazık ki beklediği gibi de oldu.

Sözün özü: Erdoğan’ın yaptığı itiraf güzel, yiğitçe bir itiraf ama soru belli: Bu özeleştiri bizi İstanbul’un iki yakasına dikilmiş zebanilerden kurtaracak mı?

T24
ETİKETLER
erdoğan itiraf haber açıklama zebani kurtaracak mı

Erdoğan: Tarih ve kültür cellatları kol geziyor; dikey yapılaşmaya müsaade etmeyelim!
11 Kasım 2017



Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şehirlerde kentsel dönüşüm projeleri ile yükselen gökdelenleri eleştirerek, vali ve belediye başkanlarına "Lütfen şu dikey yapılaşmaya illerimizde, ilçelerimizde müsaade etmeyelim" diye seslendi.

Erdoğan "Tüm gayretlerimize rağmen tarih ve kültür cellatları kol geziyor" diyerek restorasyon adı altında tarihi doku ve özelliklerini kaybeden mimarı yapılara da dikkat çekti. "Restorasyon deyince akla içimizi acıtan nice görüntü de geliyor" dedi.

Erdoğan, Fatih Belediyesi Kültürel Mirası İhya Restorasyon Projeleri Tanıtım Programı'na katıldı. Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:

Son günlerde medeniyet konusunda, şehir konusunda, kültür konusunda pek çok toplantıya katıldım. Milletimle dertleştim. Bugün burada da bazı hususları ifade etmekte fayda görüyorum. Batı medeniyetinin elde ettiği imkanlarla adeta yaratıcıya meydan okurcasına kar hırsıyla dünyanın bütün güzelliklerine saldırdığı bir dönemden geçiyoruz.

Şehirlerimiz gecekonduların, zevksiz binaların saldırısına uğradı. Başını sokacak evi olmayan insanlara estetikten bahsetmek anlamsız olabilir. Bu dönemde öncelik zorunlu ihtiyaçların karşılanmasıydı. Türkiye bu düzeyi geride bıraktı.

"Daha fazla tahammül edemeyiz"

Valilerimiz, belediye başkanlarımızdan rica ediyorum; lütfen şu dikey yapılaşmaya illerimizde, ilçelerimizde müsaade etmeyelim. Bu konuda, bizim mimari anlayışımızda yatay mimari esastır, biz buna odaklanmalıyız. Fevkalade şartların dışında buna odaklanmamız halinde şehirlerimizin çok daha güzel olduğunu, çok daha farklı olduğunu göreceksiniz. Şehirlerimizin çirkin binalarla kirletilmesine daha fazla tahammül edemeyiz. Köylerimizi, yaylalarımızı çirkin yapıların istilasına izin vermemeliyiz.
T24

İstanbul'a bir ihanet daha: Sahile sıfır 45 metrelik otel
28 Aralık 2017



Çevre Şehircilik Bakanlığı Yeşilköy sahili için İstanbul’un anayasası kabul edilen çevre düzeni planını deldi. Park olarak kullanılan sahilin son boş alanına 45 metre yüksekliğinde otel yapılacak

İstanbul ve Ankara'daki belediyelere yönelik imar rantı eleştirileri ile gündeme gelen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Yeşilköy sahiline 45 metrelik otel yapmak için İstanbul'un anayasası kabul edilen 1/100 binlik Çevre Düzeni Planı'nı değiştirdi.

Plan değişikliği 27 Aralık günü itirazlar için askıya çıkarıldı. Plan değişikliği raporunda verilen bilgilere göre Bakırköy Şevketiye mahallesinde bulunan 15 bin 182 metrekarelik 1080 ada 39 parselin, 9 bin metrekarelik kısmı 2014 yılında Başbakanlık oluru ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na tahsis edildi.
Parsel, 1/100 binlik İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda “kentsel ve bölgesel yeşil ve spor alanları” olarak belirlenmişti. Parsel yıllardır park olarak kullanılıyordu ve vatandaşların sahile ulaşabildiği son boş alanlardan biriydi.

PARKTI, TURİZM ALANI OLDU

Bakanlık kendisine tahsis edilen bu parselin imar durumunu değiştirme gerekçesini açıklamak için hazırladığı raporda, bitişiğindeki parselin “İstanbul Yeşilyurt Turzim Merkezi” sınırı içerisinde kaldığına dikkat çekti.
Bu nedenle bakanlığa tahsis edilen parselin imar durumu, çevresindeki turizm fonksiyonu ile bütünleştirilmesi ve kamu arazinin kuvvetlendirilmesi için otel yapılmak üzere “turizm alanı” olarak düzenlendi.
Erdoğan: İstanbul'a ihanet ettik, ben de sorumluyum-Özhaseki: CHP ihanet etti
YÜKSEKLİK 45 METRE, İNŞAAT ALANI 30 BİN METREKARE

Hazırlanan plan değişikliğine göre otelin yüksekliği en çok 15 kat yani yaklaşık 45 metre olacak. Bakanlığa tahsis edilen parselin 4 bin 617 metrekaresi otel, bin 651 metrekaresi park, 475 metrekaresi yol olarak ayrıldı. 8 bin 437 metrekarelik bölüm de plan değişikliğinin dışında bırakıldı. Plan kapsamında otelin toplam inşaat alanı 30 bin metrekareyi aşamayacak. Taban alanı 2 bin metrekarenin üzerine çıkamayacak. Açığa çıkmayan bodrum katları toplam inşaat alanına dahil edilmeyecek. Bitişiğindeki 35 numaralı parselden de 10 metre genişliğinde yol geçecek.
Bu sefer itiraf etti... Erdoğan: Bu şehre ihanet ettik ben de sorumluyum
ERDOĞAN ‘İHANET ETTİK’ DEMİŞTİ!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz ekim ayında Esenler’de düzenlenen Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesinde yaptığı konuşmada, İstanbul’daki ‘çarpık ve dikey yapılaşmayı’ eleştirmiş, İstanbul'un kıymetinin bilinmediğini belirterek “Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum” demişti.
Özlem Güvemli / Sözcü
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Arl 28, 2017 9:40 pm tarihinde değiştirildi, toplam 14 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Hzr 07, 2012 4:43 pm    Mesaj konusu: İstanbul'un tarihi silüetini bozan "Utanç Köprüsü" Alıntıyla Cevap Gönder

MİLLÎ ŞEREF MESELESİ – KUTSAL ŞEHRİN İNTİKAMI Eklenme Tarihi:
Emel ZOR
24 Ekim 2017



Tayyip Erdoğan‘ın geçtiğimiz günlerde “İstanbul’a ihanet ettik” açıklamasına binaen daha önce sayın Emel ZOR‘un 17 Kasım 2016 da“KUTSAL ŞEHRİN İNTİKAMI” başlıklı yayınladığımız yazısını siz okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz.
Adımlar


Geçenlerde, küçük kızımın bir araştırma ödevine yardımcı olmak için konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm kaynaklara şöyle bir göz attım. Ödev konusu; yaşadığımız veya herhangi bir şehrin mimarî yapısı, gelenek ve görenekleri, yöresel yemekleri ve halk oyunlarıydı. Hem bir İstanbul aşığı olarak, hem de dünyanın en güzel şehri olması hasebiyle tercihini “İstanbul” yönünde yapmasını istedim.

Hayret ve dehşet içerisinde gördüm ki, yaşadığımız bu nadide şehrin bilip de unuttuğumuz, ya da belki de bize unutturulan ne çok şeyi varmış. Gelenek ve göreneklerini, yöresel yemeklerini ve istisnasız her semtine ait özelliklerini ilgilenenlere veya merak edenlere bırakarak, benim zaten uzun zamandır muzdarip olduğum, şu ân içler acısı hâlde olan mimarisi hakkında, yabancı mimarların, o zamanki – biri müspet, diğeri menfi yöndeki- değerlendirmeleri dikkatimi celbettiği için, bu iki alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim.

Bu paylaşımın ardından da yine, hissiyatımı ifâde eden -naçizâne- düşüncelerimi, aynı hissi müşterekte olmak temennisiyle sizler de okuyun istedim.

“XX. yüzyılın en büyük şehirci ve mimarlarından sayılan Le Corbusier, Türkiye’ye ilk defa 1911 yılında gelir, Edirne, İstanbul ve Bursa’da incelemeler yaparak krokiler çizer. Bir bakar ki, ressam Amedee Ozenfant’la birlikte ortaya koymaya çalıştığı “pürizm” asırlar önce İstanbul’da hayata geçirilmiş. Hayranlıkla çizdiği bazı krokilerin altlarına şöyle notlar düşer: “Pek soylu biçimlerin melodisi”, “Geçmiş, şimdi, gelecek, değişmeyen. Prizmaların mersiyesi”, “Saf geometrinin ebedî biçimleri”… Sadece mimari eserleri değil, Osmanlı şehir dokusunu da son derece etkileyici bulan Le Corbusier, New York’un bir felaket, İstanbul’un ise yeryüzü cenneti olduğunu yazmıştı. Türklerin “Kişi bina yaptığı yere ağaç da diker” dediklerini hatırlatan ünlü mimar, hayâl ettiği “bahçe şehir”i de İstanbul’da görmüştü. Diyordu ki: “İstanbul bir meyve bahçesidir; bizim şehirlerimiz ise taş ocakları”; “İstanbul’daki evler ağaçlarla çevrilmiştir; insan ve doğa arasındaki cazip dostluk”; “İstanbul’da her yerde ağaçlar olup onların arasından mimarlığın soylu örnekleri yükselir. Ağaçlar bizim psikolojik ve fiziksel yönden iyi durumda olmamızı sağlarlar.”

Pierre Loti’nin Can Çekişen Türkiye’deki şu feryadını anlayabilecek aydın yok denecek kadar azdı:

“Yangın özellikle İstanbul’un can evine saldırarak geçmişin harika eserlerini mahvetmekten sanki zevk duyuyor. Ettikleri kötülüğü düşünemeyen yenilikçiler yangınların boş bıraktığı bu yerlerde bugün Amerikanvari geniş, dümdüz caddeler açmayı ve aynı biçimde evler yapmayı tasarlıyorlar. Fakat fazla olarak iki yıldan beridir Türk belediyesi, şark özelliklerini aksettiren ne varsa, tamamını yok etmek istemektedir. Burada da bizde olduğu gibi, ataların değer verdikleri şeyler hakkında saygı hisleri kalmadı. Artık ne camiler, ne mezarlıklar kutsal sayılıyor. Son zamanlarda gelir sağlayan çirkin binaları yapmak için az kalsın tarihî bir kabristan olan Rumelihisarı Mezarlığı’nı kaldıracaklardı. Burası, Boğaziçi’nin Rumeli yakasında en değerli bir güzellik incisi gibidir […] Birtakım cahil belediye memurlarının zaten yeter genişlikte olan caddeyi daha da genişletmek bahanesiyle Şehzadebaşı’nın o güzelim sütun ve kemerlerini pervasızca yıktıklarını, Türklüğe has güzelliklerden birini daha dümdüz ettiklerini öğrendim. Bu kadar aptalca cinayetlere nasıl göz yumuluyor? Öyle sanıyorum ki, Türkiye yöneticileri arasında çok zeki kimseler, sanat duygusuyla dolu insanlar ve büyük bir mazinin bu şahitlerini millî şeref namına olsun korumak gerektiğini duyan sapına kadar Müslümanlar vardır!”(1)

Bir başka İstanbul aşığı Pierre Loti, yaşadığı dönemde katledilen ve “yağmalanan” İstanbul’un kurtuluş ümidini, “Milli şeref namına olsun korumak gerektiğini duyan sapına kadar Müslümanlar”a bağlamıştı. Pierre Loti bugün mezarından kalkıp İstanbul’a baksa “hiç olmazsa” kaydıyla ümit bağladığı “milli şeref”e sahip Müslüman yokluğundan yaşayacağı hayal kırıklığını tahayyül edebilmek zor olmasa gerek. Bizler “o zamanki” İstanbul’u özlerken O, kendi zamanındaki İstanbul’un kurtarılmasını “milli şeref” sahibi Müslüman’a ısmarlayarak bu dünyadan göç etti. O gün olduğu gibi bugün de, Dünya’nın bu en güzel şehri, Müslüman görünümlü,“milli şeref”i, yoksunlarının saldırısına ve yağmalamasına hâlen direnmeye çalışıyor. Bundan dolayı bu yağmaya direnmek ve adeta yeniden fethedercesine İstanbul’u savunmak “milli şeref” adına yapılacak bir hamle olduğu gibi, “insan” kalabilmenin mücadelesi olarak da görülse yeridir.



“KUTSAL” ŞEHRİN İNTİKAMI!!!

İstanbul… Üstüne şiirler, şarkılar romanlar yazılan, bin bir türlü plânlar yapılan, eşi benzeri görülmemiş entrikalara sahne olan, her türlü medeniyete beşiklik yapmış, her bir semti mutlaka bir şeyiyle meşhur; doğduğum, büyüdüğüm, onun dışında hiçbir mekânda nefes alamayacağımı düşündüğüm;

“Kostantîniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!” Hadisiyle, benim için –hepimiz için- ehemmiyeti bin kat daha artan “kutsal” şehir.

Ne oldu sana ki, sensiz hiçbir mekânda nefes alamayacağımı düşünürken, bugün, boğuluyorum hissine kapılmaya başladım? Ve bu hisle beraber sana baktıkça, eski bir sevgiliye bakar gibi, içimi parçalayan, canımı bu derece acıtan, yakan nedir?

Taş yığını hâline gelmiş olman mı; yoksa, dikilen gökdelenler mi nefes alışıma mâni olan?..

Sen ki, sana duyulan aşkla beraber, en güzel, en yüce aşkları bağrında bir sır gibi barındırıp saklarken, nasıl olur da bu kadar çirkefi, pisliği, ahlâksızlığı, samimiyetsizliği bünyene kabul ettirebildin?

Sen mi değiştin, bizler mi seni katlettik? Yoksa nefes alamayan bizler değil de, sen misin? Gönülleri taşlaşmış, ruhları kokuşmuş, çürümüş olan bizler miyiz? Bizler miyiz mahvına sebep olan?

Sana sitem ediyorsam, bilesin ki bu sitem kendimle birlikte “insanlığa”dır. Yerden yere vuruyor ve yakana yapışıp; “Ne oldu sana?” diye hesap soruyorsam yine bil ki, “hasretimden”dir.

Ben senin denizini sevdim ilk… Geçliğe adımımı atarken, İstinye’den Yalılar sahiline kadar her gün yürüdüğüm yollarında, içinde ne türden varlıkların ne tür hayatlar sürdüğünü hayal ettiğim deniziniz derinliğini; üzerine “karlar yağarken mi, güneş batarken mi?”, hangisinin daha güzel olduğuna karar veremediğim rengini; soğuk esintiyle gelen kokusunu sevdim.

Sonra evlenmemle ayrı kaldım denizinden. Her gün görmeye alıştığım sevgili bana uzaktı ama varlığını biliyor olmak yeterliydi benim için. O oradaydı ve hep beni bekleyecekti, hem de her zamanki haliyle, hiç değişmeden, bıraktığım gibi…

Okmeydanı semtini sevmedim önceleri. Bir karabasan gibi üzerime üzerime geldi denizden yoksun mahalleleri, sokaklarının dik yokuşları… Teselliyi Üstadım’ın satırlarında buldum. Diyordu ki:

“… akşam üzerleri de Okmeydanı’na gezintiye çıkıyordum. Haliç ve İstanbul yakası, gök mavisi bir duvar üzerinde, bir işleme gibi görünüyor bana… Haliç ve Topkapı’dan Sarayburnu’na doğru kubbeler ve minareler… Bu manzaradan isim veremediğim bir hasret tüttüğünü hissediyorum. Bir giden var, bir beklenen var. Okmeydanı’na çıkan yollardaysa tozu toprağa katan ve matemli bir kadın gibi saçını yolan bir rüzgârdan başka bir şey yok.

Düğümlenirken uzun yolların ufukta ucu,

Bugün de gelmedi, hasretle beklenen yolcu.

Okmeydanı gezintilerimde içimi şiir rüzgâriyle şişiren demlerin bana aruz vezninde söylettiği ilk denemelerden biri…” (2)

Nasıl sevmezdim artık, Üstadım’ın ayak bastığı, gezdiği, şiirlerine ilham olduğu bu semti? Üstelik Eyüp’te bulunan kabrine olan yakınlığını nasıl görmezden gelebilirdim? Hele hele, Peygamber Efendimiz’in bayraktarı olan, İstanbul’u fethe geldikleri sırada, İstanbul surları önünde vefat edan o Büyük Sahabi’nin kabrinin de burada bulunması ve benim o manevî havayı ciğerlerime çekerken, denizinin kokusunu bana unutturmasını nasıl tarif edebilirdim. Ben senin; “matemli bir kadın gibi saçını yolan”, “rüzgârlı” Okmeydanı’nı da sevdim.

Sonra, Üstad’ın bu satırlarıyla beraber, Okmeydanı tepelerinden, Haliç’e bakan ve İstanbul’un “kurtarıcısı”nı Haliç’ten bekleyen, beklerken de tarihi bütün ağırlığıyla sırtlanmış bir çift gözle Okmeydanı benim için daha bir anlam kazandı: 29 Kasım Konferansı, Haliç Kongre Merkezi?..

Yerden yere vuruyor ve yakana yapışıp; “Ne oldu sana?” diye hesap soruyorsam, bil ki “hasretimdendir”, dedim ya;

Ben senin, bir zamanlar şikâyet ettiğimiz yollarının çamurunu, kırlarından annelerimize taç yapmak için topladığımız papatyalarını, yediğimiz çekirdeklerin kabuklarını sırtlarında, tek sıra halinde, yuvalarına taşıyan karıncalarını, bahçe duvarımızdaki deliklere giren kertenke lelerini, kovanına çomak soktuğumuz arılarını, akşam olduğu halde sokaklarında güvenle oynarken kovaladığımız ateş böceklerini, “uç uç böceğim, annen sana terlik papuç alacak” diye bağıra bağıra şarkısını söylediğimiz uğur böceklerini, çeşmelerinden taşıdığımız suyunu, ıhlamur kokan havanı özledim.

Dalından erik, kiraz, incir yediğimiz ağaçlarını, evlerimizin bahçesine ektiğimiz marulunu, maydanozunu, domatesini, lahananı, rengarek çiçeklerini; yağmurun ardından ortaya çıkan ve altından geçenin hazinelere boğulacağına inandığımız, bunun için de, o zamanlar bize uçsuz bucaksızmış gibi gelen çayırlarında bitkin düşünceye kadar koştuğumuz, ama bir türlü ulaşamadığımız gökkuşağını; ellerimize yakmak için tırmana tırmana aradığımız kına kayalarını; her şeyini ama her şeyini özledim…

Sana sitem ediyorsam, bilesin ki bu sitem kendimle birlikte “insanlığa”dır dedim ya;

Bizler insan olmaktan çıktıkça, seni öldürdük; sen öldükçe de insanlığımızı daha bir kaybettik. Sana ait olanı senden koparıp alan ve en dipsiz kuyulara atan bizler, aslında farkında olmadan kendimizden bir parçamızı da koparttık. Geldiğimiz noktada bugün, bir zamanlar sana ait olana duyduğumuz özlem, bize Yaradan’ı hatırlatana duyulan özlemdir aslında. Elimizdeyken kıymetini bilmediğimiz ve pek çok şeyden şikâyet edenlerden biri olarak, kendime kızıyorum.

Kendimle birlikte, mekânın insan ruhu üzerindeki tesirini bize unutturanlara; Yaradan’ı hatırlayacağımız her türlü varlıkla irtibatımızı koparanlara; bir çiçeğe, bir böceğe, yaprakları sararmış, tablo görüntüsündeki bir ağaca, ulu dağlara bakarken, içimizdeki hayret ve haşyet duygusunu öldürenlere; modernleşmek adına tarihimizle ve kültürümüzle aramızdaki bağları koparanlara kızıyorum.

Öfkem, Allah’ı hatırlatan bu şehri, şeytanın hâkimiyetine vermeye çalışan ve her bir köşesinde, Allah yerine onu hatırlatan motifler eşliğinde yağmalayan şeytanlaşmış milli şeref yoksunu insan görünümlü mahlûklaradır.

Ve şimdi, evet şimdi anlıyorum ki, bu “kutsal” şehirde nefes alamamamın, boğulmamın sebebi, ruhumun ölüyor olması… Hâlinden memnun, yaşayan ölüler olarak, bu şehrin ölmeye yüz tutmuş mekânlarında yer işgal etme hakkını hâlâ kendimizde görüyorsak, ve bu şehirde şehidlerimizin kanı üzerinde yükselen gökdelenlerde konfor içinde yaşıyorsak, bilmemiz gereken bir şey var ki; bu vatanın en nadide ve “KUTSAL” şehrin ruhu, ruhsuz cesetlerden farksız olan bizlerden MUTLAKA İNTİKAMINI ALACAKTIR!!!

ADIMLAR Dergisi


1– İstanbul Şehir ve Kültür / Beşir Ayyazoğlu

2– O ve Ben / Necip Fazıl Kısakürek. (Sh:51)

Erdoğan: Bu şehre ihanet ettik ben de sorumluyum
21 Ekim 2017



Tayyip Erdoğan, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Uluslarası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi'nde konuştu.. Erdoğan; "İstanbul müstesna bir şehir ama biz kıymetini bilemedik, ihanet ettik. Ben de bundan sorumluyum" ifadelerini kullandı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Uluslarası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi'nde konuştu.. Erdoğan; "İstanbul müstesna bir şehir ama biz kıymetini bilemedik, ihanet ettik. Ben de bundan sorumluyum" ifadelerini kullandı.

Uluslararası Medeniyet Şurası'nda konuşan Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:

'BİZ DE BU TUZAĞIN İÇİNE DÜŞTÜK'

Erdoğan, "Bir şehrin Batı ölçüsüne göre medeni sayılması için yollarda aydınlatma olması, sokaklarda çamur bulunmaması gibi görünür özelliklere bakılır, halbuki İslam'ın ölçüsüne göre bir şehrin medeniliğinin işareti, mesela kapı kilitlemeden dışarı çıkılabilmesi, ihtiyaç sahibi herkese el uzatılması, sokak hayvanlarına dahi şefkatle davranılması demektir. Bizim medeniyetimizde medenilik budur. Fakat bu tuzağın içine biz farklı şekilde düştük. 40 kat, 100 kat bu tür binaları yapmak sizi medeni yapmıyor ama biz de bu tuzağın içine düştük, onu da söyleyeyim" ifadelerini kullandı.

'İSTANBUL'A İHANET ETTİK BEN DE BUNDAN SORUMLUYUM'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Uluslarası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi'nde şunları söyledi;

"Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum.."
Cumhuriyet

Mimarlar Odası Başkanı: Cumhurbaşkanı, ‘Kanal İstanbul’u gündemden kaldırdık’ diye ilan etmeliydi
23.10.2017
Zafer Arapkirli



Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum” açıklamasıyla ilgili Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, “Cumhurbaşkanı bunun yanında çok daha büyük çevre ve kent sorunlarına yol açabilecek ‘Kanal İstanbul’u gündemden kaldırdık’ diye ilan etmeliydi” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir dönem belediye başkanlığını da yaptığı İstanbul'a ‘ihanet ettiğini' söyleyerek "Biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, bundan ben de sorumluyum" dedi. Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul itirafı ile ilgili Zafer Arapkirli ile Seyr-i Sabah'a değerlendirmelerde bulundu:

‘KAÇAK YAPILMADI, HEPSİ KILIFINA UYDURULARAK GERÇEKLEŞTİRİLDİ'

"Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul'daki bütün o yapılaşma kararlarının yanlış olduğunu ilan etmiş oluyor. Altyapı projeleri, kentsel dönüşüm kararları, plan kararları, yapılaşmalar, ayrıcalıklı imar izinlerinin hepsinin yanlış olduğunu bir şekilde ifade ediyor. Ancak bunlar yaklaşık çeyrek yüzyıl içerisinde yapıldı. Kaçak yapılmadı. Hepsi yasalara, kılıfına uydurularak gerçekleştirildi. Toplumun demokratik tepkileri yok sayılarak bütün bunlar yapıldı. Dolayısıyla hiçbir şey bilmeden yapılmadı. Bilerek yapıldı ve bunun arkasında ekonomik bir anlayışın yattığını vurgulamak gerek. İnşaat sektörü üzerinden sermaye birikim modeli bu geçen sürecin bir ekonomi-politika anlayışıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu itirafı yaparken çok daha büyük çevre ve kent sorunlarına yol açabilecek ‘Kanal İstanbul'u gündemden kaldırdık' diye ilan etmeliydi. Kanal İstanbul projesinin, İstanbul'a getireceği sorunlar çok büyüktür. Çevre uzmanları, çevre bilimi insanları bir çevre felaketiyle karşı karşıya kalabileceğimiz konusunda bilimsel verilere dayalı uyarılar yapmaktadır."

‘BU NÜFUS İSTANBUL'UN KALDIRABİLECEĞİ BİR NÜFUS DEĞİL'

"90'lı senelerde yaklaşık 8 milyon olan İstanbul nüfusu bugün 15 milyonun üzerinde bir büyüklüğe ulaştı" diyen Muhcu, "Bu nüfus İstanbul'un kaldırabileceği bir nüfus değil. İstanbul'daki bütün plan eşiklerini altüst eden bir nüfus" ifadelerini kullandı.

Mimarlar Odası Başkanı Muhcu, şöyle devam etti:

"Yurttaşlar için yeşil alanlar betonlaşmıştır. Kentte yaşayanlar ve daha sonra gelenler yaşanmaz bir şehir ortamında bir araya gelmek durumunda kalmışlardır. Sadece yeşil alanların yok olması değil, Kuzey Marmara bağlantı yolları, yapılan üçüncü köprü, üçüncü havalimanı kararları ve diğer birçok kararla ormanlar tahrip edilmiştir.

‘BUGÜNKÜ KARARLARI DURDURDUKLARINI İLAN ETMELERİ GEREKİR'

Alınan kararların tümü hukuksuzdur, şehircilik ilkelerine, bilime aykırıdır. Kamu yararı gözetilmemektedir. Çevreyi, doğal kültürel varlıkları yok etmiştir. Cumhurbaşkanı bunu ilan etmiştir. O halde bunun şehircilik ilkeleri siyasi ve hukuken sonuçları olması gerekir. Ya da bunları bir kenara bırakarak şehircilik açısından bir sonucu olacaksa bugünkü kararları durdurduklarını ilan etmeleri gerekir."
Sputnik

Kuzey Ormanları Savunması, Kadir Topbaş’ı istifaya çağırdı
30 Temmuz 2017

Çevreci oluşum Kuzey Ormanları Savunması, İstanbul'da yaşanan sel ve dolu felaketinin ardından çarpık yapılaşma ve çevre katliamını protesto etmek üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde toplandı. Çevreciler, düzensiz yapılaşmanın sorumlusu olan yetkililere "Asıl felaket sizsiniz" diye haykırdı. Grup, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı da istifaya çağırdı.

Kuzey Ormanları Savunması, İstanbul’da son 15 günde meydana gelen aşırı yağış sonucu oluşan sel felaketinin meydana getirdiği olumsuzlukların sorumlusunun yöneticiler olduğunu savundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde eylem yapan grup, “Asıl felaket sizsiniz istifa edin” yazılı pankart taşıyarak, “Topbaş elini İstanbul’dan çek” şeklinde sloganlar attı.

“…NE TATMİN EDİCİ BİR AÇIKLAMA NE DE BİR ÖZELEŞTİRİ YAPMIŞLARDIR”

Grup adına Deniz Yazlı ile Ersin Kiriş basın açıklamasını okudu. Açıklamada, “Altyapıları sağlam, afetlere karşı emniyetli ve insan odaklı kentleşmenin yerine, tepeden inme kararlarla emlak ve inşaat şirketlerinin arzu ve talepleri doğrultusunda şekillenmiş rant odaklı bir kentleşmeyle karşı karşıyayız. Nitekim, 20 milyona yakın insanın yaşadığı İstanbul, son iki haftada iki büyük fırtına ve peşinden gelen sel felaketleriyle sarsılmıştır. Başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş olmak üzere sorumlular, alay edercesine, halka, “tedbir almaları” gerektiğini söylemeleri dışında, sorumlular olarak kendilerinin ne gibi tedbirler aldıklarını, nasıl bir afet yönetimi izleyeceklerine dair iki kelam etmedikleri gibi her iki afetin ertesinde ne tatmin edici bir açıklama ne de bir özeleştiri yapmışlardır” denildi.

“VATANDAŞLAR KENDİ ÇABALARIYLA SEL SULARINDAN KURTULDULAR”

Vatandaşların kendi çabalarıyla sel sularından kurtuldukları ve sel felaketinde can kaybının yaşanmamasının bir mucize olduğu savunulan açıklamada, “Kentsel dönüşüm projeleriyle nüfusunu artırdıkları kentin altyapısını yenilemek yerine, işlevsiz projelerle vatandaşın cebinden milyarlarca dolar harcayan idareler, vatandaşları lağım sularında yüzdürmüş, sağlıklarını tehlikeye atmıştır” ifadeleri kullanıldı. “Asıl afet, sağlıklı altyapıyı kurmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, hazırladığı üst ölçekli planlarla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bilim dışı ulaşım projeleriyle yeni afet alanları yaratan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile kuzey ormanlarında mega projelerle milyonlarca ağacın kesilmesini seyreden Orman ve Su İşleri Bakanlığı’dır” denilerek, bu kurumları yönetenlerin istifa etmelerinin gerektiği savunuldu.
Sözcü

İstanbul'un tarihi silüetini bozan "utanç Köprüsü" eleştirilere rağmen açılıyor
14 ŞUBAT 2014



BBCT'den Rengin Arslan'ın yazısı:

[img]Metro Geçiş Köprüsü eleştirilerle açılıyor[/img]

Haliç’in üzerine yapılan Türkiye’nin ilk metro geçiş köprüsü cumartesi günü açılıyor, ancak köprünün tasarımı ile ilgili tartışmalar henüz bitmiş görünmüyor.
Köprünün fotoğrafını çekmek ve eleştirilere neden olan tasarımını görmek için tıklayın BBC’den Göktay Koraltan ile Karaköy’de başlayan ve Süleymaniye’de biten bir rotayı takip ettik.

15 Şubat’ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş’ın katılımıyla açılacak olan köprü ve yeni metro hattının bitirilmesi için hummalı bir çalışmaya şahit olduk.

Bununla birlikte Şişhane’den bakıldığında, yeni köprünün kulelerinin Mimar Sinan’ın büyük eseri Süleymaniye Camii’nin minarelerine karıştığını gördük.
Fotoğraf çekmemiz için bize mekânının teras katını açan bir işletmeci, köprünün adım adım nasıl geliştiğini, test sürüşlerinin ve Haliç bölgesi için yapılması planlanan diğer projeleri heyecanla anlattı. Tasarımın ne kadar övgüye değer olduğundan, modern bir köprünün hayata geçirildiğinden bahsetti.

'Utanç köprüsü'

Ancak uzmanlar ve mimarlar aynı fikirde değil. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Milli Komitesi (ICOMOS) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Cevat Erder, “Ben buna utanç köprüsü diyorum” diyerek söze başlıyor ve devam ediyor: “Köprüden memnun olmak için hiçbir neden yok. Bizim İstanbul profilini korumak hususunda çabamız bu köprünün yapılmasına mani olmaktı. Anlaşılan mani olmak için pek başarılı olmadık.”

UNESCO Dünya Mirası Merkezi ve ICOMOS, 2012 yılında köprü üzerinde bir inceleme yapmış ve kaygılarını dile getirmişti. Köprü inşaatı üzerinde inceleme yapanların arasında Erder de bulunuyordu.

UNESCO 2006 yılından bu yana köprünün tarihi yarımada ve Süleymaniye Camii’ne olan etkisi ile ilgili uyarıcı 9 karar verdi.

2011 yılında yayımlanan kararda, “2005 yılında yapımı onaylanan köprü ile ilgili Dünya Miras Merkezi’ne hiçbir başvuru” olmadan yapılmasından büyük üzüntü duyulduğu ifade edilmişti.

UNESCO’nun yayımladığı 9 kararda da, tarihi yarımada ve Süleymaniye Camii’ne köprünün olumsuz etkisi gündeme getirildi. Uyarıların üzerine köprünün kuleleri kısaltıldı ancak tarihi yarımadanın siluetine etkisi ortadan kalkmadı.

Bununla birlikte Cevat Erder, UNESCO’nun “bu konudaki katkısının da pek yapıcı olduğu kanaatinde değilim” diyor.
'Süleymaniye Camii ile yarışmamak gerek'

1995 yılında köprüyle ilgili ilk proje ortaya çıktığında Koruma Kurulu üyesi olan ve köprünün yapımı konusunda ret oyu kullanan Prof. Dr. Zekiye Yenen de köprüyü birden fazla nedenle eleştiriyor.

Dikkat çektiği bir nokta da Süleymaniye Camii ile “yarışacak” bir eser yapılmaması gerektiği. Yenen, “Hem bir mimar hem şehir plancı olarak Süleymaniye’yi anlatmam imkansız bir şey. Onunla yarışan bir esere ihtiyaç yoktur” diyor.

Yenen ayrıca İstanbul’un siluetinin eşsizliğini vurguluyor: “Burada o kadar özel bir siluet var ki, dünyada benzeri olmayan çok kendine özel bir siluet. İstanbul kıyıları Gebze tarafından Tekirdağ kıyılarına 100 kilometre. Ama üç kilometreden kısa olan bu kısım İstanbul’un kimliğini temsil ediyor. Bu kimsenin erişemediği muhteşem bir logo.”

Peki köprünün tasarımı başka türlü olabilir miydi? Bu sorumuzu Yenen şöyle yanıtlıyor: “Tasarımda çaresizlik diye bir şey olmaz. Yeterince araştırma yapılmadığını söylersek daha doğru ifade edebiliriz.”
BBC Türkçe'nin, köprünün mimarı Hakan Kıran’a ulaşma çabaları sonuç vermedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ise yapımının neredeyse her aşamasında eleştirilerle karşılaşan köprüyü savunuyor. Topbaş farklı vesilelerle yaptığı açıklamalarla, köprünün bu şekilde yapılmasının Haliç’in zemininden ve başka verili koşullardan kaynaklandığını söylemişti.

Haliç Metro Geçiş Köprüsü’nün hizmete açılmasıyla Hacıosman-Şişhane metro hattı Yenikapı’ya ve dolayısıyla Ekim ayında açılan Marmaray’a bağlanmış oluyor.

Metro Geçiş Köprüsü’nün İstanbul’un en önemli sorunlarından biri olan ulaşımı hem kolaylaştırması hem de yolculuk sürelerini kısaltması bekleniyor.
haber93



Silüeti bozan 16/9'a yıkım kararı veren mahkeme dağıtıldı
Haber: FATİH YAĞMUR
13/06/2014



İstanbul'un siluetine etki eden 16\9 kulelerine yıkım kararını veren mahkemenin başkan ve üyeleri dağıtıldı.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yaz kararnamesinde 293 idare mahkemeleri hakiminin de yeri değiştirildi. İstanbul'un siluetine etki eden 16\9 kulelerine yıkım kararını veren mahkemenin başkan ve üyeleri de bu kararname ile dağıtıldı. İstanbul 4. İdare Mahkemesi, 3. havalimanının olumlu ÇED raporuyla ilgili de yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

İstanbul 4. İdare Mahkemesi Başkanı Sebahat Turan, Bölge İdare Mahkemesi üyeliğine atanırken, üyelerden Özkan Artar ise deyim yerindeyse Edirne’ye sürgün edildi. Artar, son kararname ile Edirne İdare Mahkemesi üyesi olarak atandı. Böylelikle önemli kararlara imza atan İstanbul 4. İdare Mahkemesi HSYK kararnamesi ile dağıtılmış oldu.

YIKIM KARARI VERİLMİŞTİ

Daha önce 16/9 gökdelenlerinin önce uygulama imar planları ile yapı ruhsatını iptal eden İstanbul 4. İdare Mahkemesi, sonrasında ise tarihi siluete etki eden katların yıkılmasına karar vermişti. İstanbul 3. havalimanı projesiyle ilgili Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu raporunun yürütmesinin durdurulması ve iptaline ilişkin açılan davada yürütmenin durdurulması kararını da İstanbul 4. İdare Mahkemesi vermişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın itirazıyla 4. İdare Mahkemesi’nin verdiği karar, bir üst mahkeme olan Bölge İdare Mahkemesi tarafından kaldırılmıştı.
Radikal

[img]Yeni Şafak yazarından Erdoğan'a 'İstanbul' çağrısı: Kalan yeşil alanları korumanıza alın[/img]
25 Ekim 2017



"Artık çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM'lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin"

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "İstanbul'a ihanet ettik; bundan ben de sorumluyum" sözlerini hatırlatarak, "Aşık olduğumuz şehre yapılanları bundan daha güzel kimse anlatamazdı..." dedi. Öztürk Erdoğan'a, "Kalan yeşil alanları korumanıza alın" çağrısında bulundu.

"Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın" diyen Öztürk, "Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin. Gözlerimizin önünde, aşık olduğumuz kadının ölümünü izler gibi, İstanbul’u öldürmelerine izin vermeyin artık" ifadesini kullandı.

21 Ekim'de İstanbul Esenler'de Şehir ve STK zirvesi'nde konuşan Erdoğan, "Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum" diye konuşmuştu.

Kemal Öztürk'ün, "Aşık olunan şehre ihanet etmek" başlığıyla (25 Ekim 2017) başlığıyla yayımlanan yaısı şöyle:

‘Dünyanın en uzun caddesi’ diye gurur duyuyorlardı Kanadalılar. Yonge Street, 2 bin Km uzunluktaydı ve ip gibi düzdü.

Toronto’da, bu caddenin kenarında, bir kafede oturmuştuk. İngilizce hocamla memleketlerimiz üzerine konuşuyorduk. Ben ‘Chapters-İndigo’ isimli kitapçılara gider, parasızlıktan kitapları alacakmış gibi inceler, okur, sonra almadan çıkardım. Orada serbesti böyle yapmak.

Sizin şehriniz hangi hikâyeleri anlatır

O gidişlerimden birinde, İstanbul’u anlatan bir albüm kitap incelerken, Sultanahmet’in, Boğaz’ın fotoğraflarına elimi sürdüğümü ve gözlerimin dolduğunu fark etti İngilizce hocam.

Kafede otururken, şaşkınlık içinde, “Seni kitaba dokunurken gördüm. Çok duygusaldın. Ne oldu” diye sordu.

“İstanbul’u çok özledim. Burnumda tütüyor. Birçok gece rüyamda görüyorum. Sanırım İstanbul’la aramda duygusal bir bağ var. O yüzden fotoğraflarına dokunarak hasret gideriyorum” dedim.

Şaşkınlığı daha da arttı. “Bir insan, bir şehre bu kadar nasıl bağlanır? Nedir yani İstanbul’u bu kadar eşsiz kılan şey?” dedi.

“Siz bu Yonge caddesiyle gurur duyuyorsunuz. Neden? Çok uzun diye. Peki bu caddeyi dolaştığınızda size ne hikayeler anlatıyor? Nasıl bir öyküsü var bu genç yaştaki caddenin ve şehrin?

İstanbul’da bin yıllık bir kilisede dua edebilir, 500 yıllık bir camide ibadet yapabilir, iki bin yıllık bir surun dibinde çay içebilirsiniz. Ve her seferinde farklı bir medeniyete ait, farklı bir hikaye dinlersiniz.

Eski sokaklarının tümünde bir masal gizlidir. Aşklar, savaşlar, hasretler, mutluluklar, törenler, krallar, sultanlar, prensler, periler… hepsi, siz sokağa girdiğiniz anda kulağınıza fısıldanır. Biz bu şehre, bu yüzden aşığız.”

Hocam, uzun uzun sokağa baktı, sonra bana: ‘Haklısın özlemekte’ dedi.

Rüyalardan görülen şehir

Bir yıl kaldığım Kanada’da, rüyalarımda bir ailemi, bir de İstanbul’u görürdüm sürekli. Her ikisine de dayanılmaz bir özlem duyardım.

Hiçbir zaman başka bir şehre taşınmak aklımdan geçmedi. Ankara’da görev yaptığım yıllar boyunca, her hafta İstanbul’a gelip, hasret giderdim. Hep yolunu gözledim.

Dünyanın bütün popüler şehirlerini dolaştım neredeyse. Hiçbiri İstanbul’dan güzel gelmedi bana. Hiçbirinde yaşamak istemedim.

Sanırım İstanbul’la benim gibi duygusal bağ kuran herkeste aynı düşünceler vardır. Biz bu şehre aşıktık. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi.

İstanbul acı çekiyor nefes alamıyor

Ancak aşık olduğumuz bu şehir, gözlerimizin önünde acı çekiyor. Her gün hançer saplanır gibi, bir yerine gökdelen diktiler. Her yerine çirkin ve baş ağrıtan AVM’ler açtılar. Yollarını değiştirdiler, garip köprüler, yollar, viyadükler, üst geçitler yaptılar. Trafik bir işkenceye döndü. Herkesin sinir sitemi harap oldu.

Sokaklarımız, caddelerimiz, mahallelerimiz bozuldu, yerine çirkin binalar yaptılar. Kentsel dönüşüm dedikleri, ‘kentsel katliam’ oldu.

Ve bir gün bu şehrin ölmek üzere olduğunu anladık. İki bin yıllık şehir, gözlerimizin önünde betona boğuldu, nefes alamadı. Şehir yaşanılmaz olmaya başladı.

Ve ilk defa İstanbul’dan taşınma fikri aklıma geldiğinde yeniden gözlerim doldu, içim burkuldu.

İşte tam o esnada, bu şehrin en büyük aşıklarından biri olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu:

Cumhurbaşkanı'nın tarihi özeleştirisi

“Biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum...

Estetikten, incelikten ve köklü medeniyet değerlerimizden yoksun tek düze bir mimari anlayışının giderek yaygınlık kazandığını görmekten üzüntü duyuyorum. Maalesef maddi kaygılar birçok hassasiyetin önüne geçiyor. İnsanla şehir, şehirle tabiat, geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki hassas denge çoğu zaman yeterince gözetilmiyor.

Nitekim merhum Turgut Cansever; “Şehir insanı terbiye ettiği gibi, kötü şehir de insanı ahlaksızlaştırır” diyor. Bizim de evlerimiz genişlese de, ne söyleyeceğim biliyor musunuz, gönüllerimiz daralıyor; bu çok önemli.

Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor. Şehirlerimiz giderek milyonlarca insanın hep birlikte yalnız olduğu yerlere dönüşüyor. Eşyanın hakimiyet kurduğu, bencilliğin arttığı, gösteriş, şatafat ve hamiyetsizliğin yaygınlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Ne yazık ki böyle bir şehir atmosferinde sevgi de, merhamet de, hoşgörü ve tahammül de giderek azalıyor, adeta insanın kimyası bozuluyor.”

Aşık olduğumuz şehre yapılanları bundan daha güzel kimse anlatamazdı...

Hiç olmazsa geride kalanı kurtaralım

Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın. Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin.

Lütfen son kalan yeşil alanları korumanıza alın.

Gözlerimizin önünde, aşık olduğumuz kadının ölümünü izler gibi, İstanbul’u öldürmelerine izin vermeyin artık.

T24
ETİKETLER
erdoğan istanbul ihanet çağrı yeşil alan koruma altına almak haber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İMAR, MİMARÎ ve ŞEHİRCİLİK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com