EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Değişim ve Sürekliliği Anlamak

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pts May 23, 2011 11:29 pm    Mesaj konusu: Değişim ve Sürekliliği Anlamak Alıntıyla Cevap Gönder

Değişim ve Sürekliliği Anlamak
Prof. Dr. Özcan Yeniçeri
Yeniçağ Gazetesi
20.05.2011


Dününü reddedenler gün gelecek bugününü de reddedeceklerdir. “Değiştim”, “eski gömleğimi çıkarttım” ya da “geçmişimi sildim” diyenler bir mümkün olmayanın bir başka mümkün olmayanla takas edilebileceğini sanırlar. Gerçekte bu mümkün değildir. Değişim ve süreklilik, aralarında sebep-sonuç ilişkisi bulunan sosyolojik gerçekliklerdir. Gerçekte değişimi anlamak, aynı zamanda sürekliliği anlamak demektir. Değişim ve süreklilik, hayatı anlamakla ilgili olduğu için üzerinde durmayı hak ediyor.

Gustav Le Bon’a göre, insanlık var olduğu günden beri şu iki şeyle uğraşmıştır:

1 - Kendisine bir an’aneler zinciri meydana getirmek.

2 - Bunların faydalı etkileri aşınmaya uğradıktan sonra gelenekleri yıkmak.

Antik Yunan düşünürlerden bazılarının “oluş ve değişirliği” bir görüntü olarak nitelendirerek, varlığın asla değişmeyeceğini iddia ettikleri bilinmektedir. Varlığı her şeye, değişirliği ise görünüşe indirgeyenler “değişen hiçbir şey yoktur” sonucuna varmışlardır.

Parmanides, değişmezliği aklın, değişirliği ise duyguların yarattığını söyler. Böylece Parmanides, gerçeğe akıl yoluyla varılacağını söylerken başka bir gerçek olan hareketi tanımamakta, onu bir kuruntudan ibaret olarak görmektedir. O, dünyada hiçbir şeyin değişmediğini; duyguların aldatıcı olduğunu; biricik hakiki varlığın, sonsuz ve bölünmez “Bir” olduğunu; bu gerçeğin zamandan münezzeh bulunduğunu iddia ediyordu.

Heraklitos, dünyayı akan bir nehre benzetmişti. Bu nedenle de “Aynı suda iki defa yıkanılamaz” derken hiçbir şeyin sabit olmadığını, her şeyin değiştiğini, yalnız değişmenin değişmediğini söylüyordu. Halbuki değişmenin olabilmesi için değişmeyen bir şeyin bulunması gerekir. Değişme ancak değişmeyen bir dayanakla kaimdir. Her şey değiştiği takdirde hiçbir şey yok demektir; o zaman değişme de tespit edilemez.

Thales vb. ise “Doğada ve insanda her an değişen bir şey var, bu yadsınamaz. Ama değişen her şeyde değişmeyen bir şey de var, bu da yadsınamaz” der. Çünkü bütün bu değişmelerin içinde değişmeden kalan bir şey olmasaydı değişme de olamazdı.

Braudel kültür devrimiyle ilgili olarak yaptığı tespitinde aynı gerçeğe dikkat çeker. O da şöyle der:

“Bir kere, her kültür devrimi kendinden öncekini yıkar. Ancak yıkacağı şey vitrindir, toplum aynı kalır, direnir.”

Aslında her değişim, bir değişmeyen üzerinden gerçekleşmektedir. Değişerek devam etmenin; devam ederek de değişmenin tarihi gerçekliğin özü olduğu bir vakıadır.

Yahya Kemal’in “Kökü mazide olan âtiyiz” söylemi kökleri inkâr ve ihmal etmeden gelecekle buluşmaya (değişmeye) vurgu yapar.

Antik dönemden bugüne, değişirliğin içinde değişmeden kalan şeyin ruh olduğu iddiasında bulunanlar idealizm, madde olduğunu söyleyenler ise materyalizm kampını meydana getirmişlerdir.

“Metafiziğin tersine, diyalektik, doğaya bir dinginlik ve hareketsizlik, durağanlık ve değişmezlik hali olarak değil her zaman bir şeylerin doğduğu ve geliştiği, başka şeylerin de çürüdüğü ve yok olduğu, sürekli bir hareketlilik ve değişme, hiç durmayan bir yenilenme ve gelişme hali olarak bakar”.

Sorokin, değişmeyi sosyolojinin en önemli sorunu olarak görür. O, “cemiyet, kültür ve şahsiyetten ibaret daima hareket etmekte ve değişmekte olan üç süreçten” bahseder. Cemiyet daima istikrarsız bir denge halindedir. Sorokin’e göre hiçbir şey, tek bir yönde sonsuz olarak ilerleyemez.

İmmanuel Walerstein ise barbarlıktan medeniyete, hayvansal davranıştan tanrısal davranışa, cehaletten bilgiye.../... Bir sistemden bahsettiğimiz ölçüde, “hiçbir şey değişmez” diyoruzdur. Yapılar esasen aynı kalmasaydı, bir sistemden nasıl bahsedilebilirdi ki? Ama sistemin tarihsel olduğunda ısrar ettiğimiz sürece de, “değişimin sonsuz” olduğunu söylüyoruzdur.../...toplumsal değişim hakkındaki her iki önerme de, verili bir tarihsel sistemin çerçevesi içinde, doğrudur.

Fiziki alanda doğanın değişmeyen yönünü, temel birimler olan elementler oluşturur. Demir, bakır, alüminyum, silisyum gibi elementler, doğada bileşikler halinde bulunurlar. Bununla birlikte yapısal özelliklerini korurlar ve özünde herhangi bir değişikliğe uğramazlar.

Bir ceviz ya da erik fidanı, beş on sene içinde kocaman bir ağaç olur. Sonbahar gelince yaprak döker, baharda çiçek açar; ama meyvesi değişmez, hep aynıdır.

Ceviz, ceviz olarak; erik erik olarak varlığını sürdürür. Öz benliğini koruyarak meydana gelen değişmeye gelişme, öz benliğini yitirerek ortaya çıkan değişmeye de çürüme veya bozulma denir.

Unutmamak gerekir ki ilkellerden, göçebelerden ve diğer medeniyetlerden birçok kültür unsurları günümüzün birçok kültür unsurunda yaşamaktadır. Bu bakımdan büyük medeniyetlerden hiç birisi tamamıyla ölmemiştir.

Yalnız medeniyet ya da teknolojiye özgü hususlarda değişme olmuyor, zihniyette, düşüncede, beğenide, yaşamda, stratejide, yöntemde, kısacası yaşamın her alanında bir değişme söz konusudur. Bu durum kavramlar için de böyledir. Kavramlar da değişir; değişmek var olmaktır; ya da var olmak değişmektir.

Hocaoğlu şöyle der:

“Sürekli değişme halinde bulunan bir varlık nizamında hiç değişmeksizin kalmak, ancak Tarih-dışı, yani transandantal olmakla mümkündür. Gerçekler dünyasındaki kavramlar için bu mümkün olmayan bir durumdur.”

Diğer yandan da bugün değişmiş, ileri, modern ve farklı görünenler özünde geçmişi saklayan yenilerdir. “Doğa düzenli değişmedir” diyenler biraz da bu eski gerçeği anlatmış oluyorlar.

Değişim olgusunu, fizik ya da doğa karşısında olduğu gibi zihinsel süreçler karşısında da benzer biçimde değerlendirmek mümkündür. Bock,

“İyi işlenmiş bir zihin geçmiş yüzyılların bütün zihinlerini içerir; aslında ortada tarih boyunca kendini geliştiren ve iyileştiren bir tek zihin mevcuttur”

der. Bu bakış tarzıyla

“yalnızca insanın doğasına bakmak suretiyle geçmiş, hal ve geleceğin bütün tarihini kestirmenin mümkün”

olduğu kanaatine ulaşanlar da vardır.

Tarihe ve topluma yönelik olarak bakışlarda ve algılarda değişime ilişkin olarak zaman içinde farklılıklar söz konusu olabilir. Ancak bundan -farklıklara aşırı işlevler yükleyerek- siyasi ve sosyal dönüşümlerle birlikte toplumların tarihleri ve geçmişlerinin de tümüyle değiştirilip dönüştürüldükleri gibi bir sonuç çıkarılamaz.

Bu anlamda her çağ; bir din, her ilerleme bir dil ya da bir toplum yaratmaz. Değerlerin önemli ölçüde dönüşmesi, farklılaşması hatta başkalaşması da mümkündür ama her hangi bir değerin toplumlar tarafından tümüyle redd-i miras edilmesi söz konusu değildir.

Bu onların istedikleri ya da istemedikleri için böyle değildir. Bu sürecin doğasının zorunlu sonucudur. Toplumlar, jeopolitikleri, dilleri, hafızaları, tarihleri ve imanları üzerinden yükselir ya da düşerler.

Bu nedenle yeni bir çağa girerken eski çağa ait ne varsa hepsinin kapı dışarı edilebileceği düşüncesinde olanlar yanılmaktadır.

Farkında olunsun ya da olunmasın eski döneme ilişkin aidiyet, mensubiyet, geçmişin bizzat kendisi, yengiler, yenilgiler, felaketler hepsi toplumla birlikte geleceğe taşınır. Aslında bugün, geleceğe ilişkin idealler içerdiğinden daha çok, geçmiş içerir.

Yıllar değişirken yollar da değişir, ancak bu var olan envanterle birlikte mümkün olur. Toplumların olumlu ya da olumsuz anlamda -unutmaları mümkündür- ancak tümüyle tarihi kayıtlarını (hafıza) silmek diye bir imkânları yoktur.
Karl Marks...

Yazının devamı için: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=18030
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com