EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Suriye’de Direniş ekseni kazanıyor

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS!
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Nis 01, 2011 7:50 pm    Mesaj konusu: Suriye’de Direniş ekseni kazanıyor Alıntıyla Cevap Gönder

El Nusra'nın Türk komutanı Ebu Yusuf El Türki ABD bombardımanında öldü
23/09/2014



ABD'nin beş Arap ülkesiyle birlikte düzenlediği IŞİD'e yönelik hava saldırısında El Kaide bağlantılı El Nusra cephesi de hedef alındı. ABD'nin Dar ez Zor'a düzenlenen ve 30 hedefin vurulduğu bombardımanında El Nusra'nın komutanlarından olan Türk vatandaşı Ebu Yusuf El Türki'nin yaşamını yitirdiği öğrenildi.

Yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre, Nusret Cephesi’nin kanas birliğinin komutanlığını yapan Ebu Yusuf el Türki künyeli Ümit Yaşar Toprak adlı Türk vatandaşı aynı zamanda El Nusra’nın 1 numaralı keskin nişancısı olarak biliniyordu.
Öte yandan yine hava saldırısında El Nusra cephesi içinde çatışan üçTürk’ün daha hayatını kaybettiği ileri sürüldü. ABD ’nin bombardımanında sadece IŞİD ve El Nusra’nın değil, Suriye ’de Beşar Esad’a karşı savaşan Suriye İslam Cephesi ile Özgür Suriye Ordusu’nun da etkilendiği kaydedildi. Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Esad’a karşı savaşan Türkmen birliklerinin de bombardımandan etkilendiği bildirildi.

Ebu Yusuf 2012 yılından bu yana Suriye topraklarında El Nusra Cephesi çatısı altında savaşıyordu. Daha önce 2009-2012 yılları arasında da Afgan cihadında bulunan Ebu Yusuf Afganistan’da Hamza Harbi mahlasını kullanıyordu.
Hürriyet

İsmail Kasımi: “Suriye’de Direniş ekseni kazanıyor gerisi teferruat”
18-02-2014



”Londra’da yayımlanan Reyu’l- Yovm gazetesi yazarı İsmail Kasımi, Suriye’ye dair tüm gelişmelerin Suriye halkıyla liderlerinin zafer kazanmakta olduğunu gösterdiğini belirtti.

YDH'nin haberine göre; İsmail Kasımi el-Hasani, konuyla ilgili yazısına “Suriye’de Direniş Ekseni Kazanıyor, Gerisi Teferruattır” başlığını kullandı.

Cenevre-2 görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına ve BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi’nin özür dilemesine değinen el-Hasani, daha önceki yazısında bu sonucu öngördüğünü belirterek şunları söyledi:

- Suriye yönetimi açık ve somut bir görüşe sahip, Suriye muhalefeti diye adlandırılanlar ise, gerçek bir plana bile sahipdeğiller, tutumları konusunda birbirleriyle çekişiyorlar, kendilerine yardım için uzatılan eli geri çeviriyorlar. Onlar, kendi aralarında bile anlaşamazken Cenevre’de başkalarıyla nasıl anlaşacaklar?!

Daha önce de yazdığım gibi ABD ile Batılı ve Arap müttefikleri, Suriye’nin liderlerine, halkına, uygarlığına, altyapısına, ekonomik kurumlarına ve toplumsal dokusuna saldırmayı tercih etti, ama bu onlar açısından başarısız bir savaş oldu.

Bu savaşın kurbanlarının çok, sonuçlarının ise acı olduğu doğrudur; ama bu saldırının hedefi yoktur bu sepeple de kesinlikle başarısız olacaktır.

İsmail Kasımi el-Hasani, yazısını şöyle sürdürdü:

İngiliz Dışişleri Bakanı William Hague’un, Suriye yönetiminin merkezine saldırmak ile aslı ve ekseni ondan farklı olan stratejik eksene saldırmak arasındaki farkı bilmediğini sanmıyorum. Onun, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ın gücünü önemli ölçüde kaybettiğine dair son açıklaması gülünçtür. Zira şu an durum şaşırtıcı bir süratle Beşşar Esad lehine değişmektedir.

Beşşar Esad'ın gücünün ve halk desteğinin giderek arttığını söylemek artık abartı değil. Tüm gelişmeler, Suriye halkının ve liderlerinin zaferini ve onların her alanda mücadele azmini güçlendirdiğini gösteriyor.
haber 93

Siyonist işgalci İsrail'in Başbakanı Netanyahu, Suriye'de yaralanan militanları ziyaret etti
18-02-2014



YDH'nin haberine göre; siyonist işgalci İsrail'in Başbakanı Benyamin Netanyahu, Golan’daki bir hastanede tedavi gören Suriye'de yaralanan militanları ziyaret etti

İsrail’de yayımlanan Jerusalem Post gazetesi, Başbakan Benyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Moşe Ya’alon’un, Golan’daki sahra hastanesinde tedavi gören Suriye'de yaralanan militanları ziyaret ettiğini bildirdi.

Siyonist işgalci İsrail'in Başbakanı Netanyahu, Suriye'de yaralanan militanlara hizmet veren hastaneye işaretle “Burası, dünyanın iyileriyle kötülerinin ayrıldığı yerdir” dedi.

İran’ın Suriye yönetimini silahlandırdığı için kötülüğün, İsrail’in ise Suriye'de yaralanan militanları tedavi ettiği için iyiliğin temsilcisi olduğunu savunan Netanyahu, hastanedeki durumun İran’ın da İsrail’in de gerçek yüzünü ortaya koyduğunu söyledi.
haber 93

Arkadaş Suriye'ye demokrasi götürüyor







“Suriye İşi” Hem Çok Karışık, Hem De Çok Riskli -1-
Murad Salih
22.08.2011



Durum tıpkı Batı emperyalizminin 1. ve 2. Irak saldırıları öncesi gibi...

Batı emperylizmi sahip olduğu dev medya tekelleri ve onların yerli borazanları eliyle Suriye yönetimine karşı müthiş bir dezenformasyon/karalama/yalanhaber kampamnyası yürütüyor...

Bu dezenformasyon kampanyasının en şiddetlisi de Türkiye’de sürdürülüyor...

Türkiye’yi yönetenlerin 2. Irak saldırısı öncesi yaptıkları gibi “Bağdat’a ilk bombalar düşer düşmez dolarlar kasaya girecek” benzeri bir kirli ve gizli mutabakata vardıkları anlaşılıyor...

Nasıl mı?

Bu konuda hiç çbir şey bilmiyorsanız olsanız dahi...

Bugüne kadar “taşeron” lâfını bir iltifat gibi algılayıp emperyalizmin kirli planlarına “eş başkan” sıfatıyla yer aldıklarını gururla açıklayanların...

Bugün, muhalefetten gelen “taşeron” benzetmesine, suçüstü yakalanmanın telaşı içinde saçma sapan açıklamalarla karşılık vermelerinden de vaziyeti anlayabilirsiniz...

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu uluslarası ililşkiler hocasıdır...

AKP’nin Dışişleri Bakanı olmak gibi, kendisi ve kariyeri açısından çok talihsiz bir tercih yapmayıp da üniversitedeki hocalığını sürdürüyor olsaydı...

Ve...

Ders sırasında öğrencilerinden biri, “komşularla sıfır sorun” politikasından başlayarak (ki, türkiye’nin menfaatleri açısından doğru bir politika idi) “Şam fatihliği”ne doğru evrilen, evrilirken de tıpkı Libya’nın haçlılar tarafından yağma ve talanı için işgalinde haçlıların safında çok aktif bir tutumla yer almakla, “komşularla sıfır sorun politikası”dan resmen çarkedilmesi gibi, o politikanın tam tersi bir uygulama yapılmasını “tek kelimeyle nasıl izah edersiniz?” diye bir soru sorsaydı Davutoğlu hocanın aklına ilk gelecek kelime herhalde ”Taşeronluk” olurdu...

Ama şimdi...

“Taşeron” kelimesini duyar duymaz vücut kimyası değişiyor...

Çünkü muhalefetin (CHP ve MHP) bu nitelemesi doğru...

Emperyalizmin taşeronluğu pis bir iştir... Bunu Davutoğlu hoca benden daha iyi bilir...

Tunus’un devrik diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali, Mısır’ın devrik diktatörü Hüsnü Mübarek, Yemenin yarı devrik diktatörü abdullah Salih de bir zamanlar Batı emperyalimi adına ülkelerinde ve komşu ülkelerde aynı iş ile iştigal ediyorlardı...

Şimdiki durumlarına bakıp ibret almak gerekmez mi?

Emperyalizm son kullanma tarihi geçmiş taşeronlarını hiç duraksamadan tarihin çöplüğüne atıyor... Buı da genellikle ya kendi halkı tarafından linç edilmek ya da bir mapushane hücresine tıkılarak ölümü beklemek şeklinde oluyor...

İnsanoğlu işte çiğ süt emmiş, şeytan ve nefsin gazına kolayca geliyor... O gaz da hırs şeklinde ortaya çıkıp gözleri kör ediyor...

Bu hırslarını da Batı emperyalizminin emrindeki medyanın dezenformasyon kampanyaları ardına gizliyorlar...

Siz hiç Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç veya benzerlerinin Haçlı Orduları (Ramazan, bayram, kandil, kadir gecesi demeden fasılasız olarak) Irak, Afganistan veya Libya’nın üzerine 2. Dünya savaşı’nda kullanılanların toplamından fazla bombalar yağdırıp milyonlarca müslümanı kadın, çocuk, yaşlı, genç, hasta, sağlıklı, asker sivil ayırımı yapmadan katlederken...

Göz yaşları dökerek, “Bu ne zulümdür” diye feryat ettiklerini duydunuz mu?

Aksine...

Haçlılar Irak işgal ve katliamlarını rahatça yapsınlar diye Mersin Limanı'nı, Habur Sınır Kapısı'nı ve İncirlik Üssü'nü emirlerine amade kılmamışlar mıydı?

CIA’nın korsanlık yaparak kaçırdıkları müslümanlara rahatça işkence yapsınlar diye, işkence uçaklarına hava sahamızı ve hava alanlarıımızı kullanma iznini vermemişler miydi?

Haçlıların Afganistan’ı kolayca işgal edip Afgan halkını rahatça katletmeleri için 1 tugay muharip Mehmetçiği onları korumak için oraya yollayan da onlar değil miydi?

İsrail Lübnan’ı havadan ve karadan ateş altına alıp yakıp yıkarken, kılı kıpırdamayanların, Hizbullah’ın mukabelesinden İsrail’i korumak için Mehmetçiği lübnan’a kim yollamıştı?

Bütün bu pis işlerileri gözünü kırpmadan yapan adamların...

Suriye ayaklanması etrafındaki “vay dinsiz imansız Nusayri Alevî Esad, Mübarek Ramazan günü Sünnî Müslümanlara nasıl zulmediyor... Buna dur demek lâzım arkadaş... Suriye bizim iç işimizdir.. Dalarız... Zalim Esad’ı indirir Suriye müslümanlarını kurtarırız” gibi vicdan gösterilerinde zerre kadar inandırıcı bir yan, yön, unsur var mıdır?

Bir halk bunu düşünemeyecek kadar ağır bir medya hipnozuna alınabilir mi?

Göreceğiz...

Bu işler hem bunları yapanlar, hem bunu yapanlara destek olanlar için sonu hayırlı olacak işler değildir...

Bu işler sadece yapanları ve onlara destek olanları değil, bu yapılanlar karşısında susanları da felâkete sürükleyecek ve hatta helâk edebilecek kadar tehlikeli ve riskli işlerdir...

Evet...

Suriye’deki rejim bir azınlık diktatörlüğüdür...

Baas Partisini ele geçiren Nusayrî azınlık... Parti içinde geniş bir tasfiye yaptıktan sonra devleti de ele geçirerek Suriye’de bir azınlık diktatörlüğü kurmuş ve ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Sünnî Müslümanlar üzerinde insafsız bir zulüm mekanizması oluşturmuş, katliamlar, haksız tutuklama ve işkenceler, gözaltında kayıplar, yargısız, infazlar her türden hak gaspları yapmıştır ve yapıyor da olabilir...

Ama bu bugünün işi değil ki...

Beşşar Esad’ın babası Hafız Esad iktidara geldiğinden beri durum böyle...

Hafız Esad, Hama’da 50 binden fazla Sünnî müslünan’ı topluca katlederken Türkiye hükümeti hiçbir reaksiyon göster(ebil)lmiş midir?..

Ya bugün?

Hükümet Suriye meselesini konuşurken ABD elçisi... Başbakanlık binasına gelip bu konuşmaya bir şekilde dahil oldu mu, olmadı mı?...

ABD dışişleri Bakanı deseniz zaten bir ayağı veya bir kulağı her daim Anklara’da değil mi?...

Bunlar yetmiyormuş gibi bu iş için, Obama Tayyip Erdoğan’ı zırt pırt arıyor mu aramıyor mu?...

Sonra da muhalefet bu işin adını koyunca kızıyorlar...

“Biz taşeron değiliz" diyorlar...

İyi de...

Birader bu işde siz nesiniz?

Onu söyleyin de biz de bilelim...

Böyle bir durumda Türkiye’nin “başkaları adına” Suriye’ye askerî veya siyasî veya iktisadî müdahalesi...

Ne Türkiye halkı için ne de Suriye halkı ve özellikle de Suriyeli Sünnî çoğunluk için herhangi bir fayda sağlamaz...

Aksine her iki ülkenin kardeş halklarının arasını bozar...

Küçük bir misal:

[Suriyeli din adamı Şeyh Adnan Abdulkerim El Osman, ''Suriye'deki olayların baş sorumlusu Tayyip Erdoğan'dır'' diyor. Uluslararası mahkemelerde bir dava açılırsa şahit olacağını söyleyen El Osman: ''Erdoğan'ın yaptıkları dinsizliktir. Halkımız Erdoğan'ın gerçek yüzünü gördü ve ihaneti affetmez.'' ''Erdoğan'ı Allah ıslah etsin; dini bütün sanırdık, yaptıkları dinsizliktir. Suriye halkı Erdoğan'ın gerçek yüzünü son 1 ayda gördü. Suriye'yi bilmiyor, bu halk ihaneti affetmez.” Diye de devam ediyor.] (1)

Al sana “komşularla sıfır sorun”...

Bu daha başlangıç...

Sonrası ise felâket...

Nasıl mı?

Dipnotlar:

1- Zahide Uçar, SUR-iye, http://m.facebook.com/BanuAVAR?view=feed&filter=14


(Devam edecek)
Bu yazı dizisinin devamı için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3993

Suriye Baas Partisi yeniden yapılanıyor
19-02-2013



YDH-Suriye Baas Partisi’nin önümüzdeki günlerde yapılacak toplantısında yeniden yapılanmaya gideceği ve 13 kişilik yönetim kurulunu değiştireceği bildirildi.

Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesi, Suriye Baas Partisi’nin önümüzdeki birkaç gün içinde yapacağı bir toplantıyla yönetim yapısında köklü değişikliklere gideceğini bildirdi.

Es-Sefir’e açıklamada bulunan kaynaklar, Suriye Baas Partisi toplantısında partinin mevcut tüm liderlerinin görevlerini gençlere bırakacağını ve parti yönetiminin tamamen değişeceğini söyledi.

Suriye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Faruk Şara, partinin en yaşlı ve eski üyesi olduğu belirtilirken parti içindeki üst düzey liderleri kapsayan bu yönetim değişikliğinin ülkede yaşanan krizin yönetiliş biçimine yöneltilen eleştirilerle bağlantılı olduğu ifade ediliyor.

Bir gün süreceği beklenen parti toplantısında Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in de bir konuşma yapacağı bildirildi.
http://www.ydh.com.tr/

CNN ve El Cezire Suriye’de haber yapmıyor, haber imal ediyormuş
5 Mart 2012



sol.org.tr’nin haberi:

Haber yapmıyor, film çekiyorlar!

CNN ve El Cezire’nin Humus’tan yaptığı haberlerin montajsız hali ortaya çıktı. Haberden önce ne söyleyecekleri ezberletilen, sahte bandaj takılan “mağdurlar”; arka plana yerleştirilen bomba ve silah sesleri eşliğinde konuşan “tanıklar”, kara propagandanın ulaştığı korkunç boyutu gösteriyor.

Suriye devlet televizyonu El Cezire ve CNN’de yayımlanan bazı haberlerin montajsız hallerini yayımladı. Montajsız görüntüler, savaş yanlısı medyanın tam manasıyla bir yalan makinesine dönüştüğünü bir kez daha ortaya koydu. Humus’un Baba Amro mahallesinde yoğunlaşan çatışmalarla ilgili “haber”lerin tam anlamıyla imal edildiği açığa çıkmış oldu.

Haberden önce bandaj takılan çocuk…

El Cezire’de yayımlanan bir haberde yüzü sargılı bir çocuk ve annesi görülüyor. Görüntülerin el kamerasıyla kaydedilerek El Cezire’ye Humus’taki muhalifler tarafından ulaştırıldığı izlenimi veriliyor. “Haberin” montajsız görüntülerinde ise çocuğun yüzündeki bandajların çekimden önce sarıldığı ve çocuğa ne söyleyeceğinin ezberletildiği görülüyor. Yerel halk tarafından kaydedildiği izlenimi verilen görüntüler ise, profesyonel bir kameraman tarafından “haber” imalathanesindeki kişilerden birinin eline tutuşturulan kamerayla çekiliyor. Yani habere kasıtlı olarak amatör bir görünüm veriliyor.

Bu videoyu izlemek için tıklayın:

http://haber.sol.org.tr/medya/haber-yapmiyor-film-cekiyorlar-haberi-52340

CNN’in Danny’si de yalancı çıktı!

CNN ise Humus’taki çatışmalar konusunda İngiliz asıllı bir Suriye vatandaşı olduğu iddia edilen Danny Abdül Dayem’e birkaç kez canlı yayında bağlandı. Danny’le yapılan “canlı” bağlantılarda arka planda silah ve patlama sesleri duyuluyor. Oldukça düzgün bir İngilizce’yle ve telaşlı bir ses tonuyla konuşan Danny iki yüzden fazla insanın öldüğünü, sokak ortasında yaralıların yattığını, ancak onları hastaneye götüremediklerini anlatıyor. Ancak Danny Abdül Dayem’in montajsız görüntülerinde CNN’le haberden önce telefonda konuştuğu ve söyleyecekleri konusunda talimat aldığı anlaşılıyor.

El Cezire’nin sızan elektronik postaları

Şubat ayı içerisinde Lübnan’da yayımlanan Suriye Elektronik Ordusu adlı bir bilgisayar korsanları grubu El Cezire’de çalışanların elektronik postalarını ele geçirerek yayımlamıştı. Yayımlanan iletiler arasında özellikle haber programı sunucu Rula İbrahim’le kanalın Beyrut muhabirlerinden Ali Haşim arasındaki yazışmalar, kanalda çalışanların bir kısmının Suriye’ye ilişkin yapılan yalan haberlerden rahatsızlık duyduğunu ortaya koyuyordu.

İbrahim meslektaşına protestoların ülkeyi paramparça ederek, bir iç savaşa neden olacağını kavradığından beri “artık Suriye’deki devrime karşı olduğunu” söylüyor, Özgür Suriye Ordusu’nu El Kaide’nin bir kolu olarak tarif ediyordu. İbrahim ayrıca kanalın Doha’daki merkezinde çalışan bazı meslektaşlarının Suriye’deki olayların patlak vermesinden sonra mezhebine karşı duydukları kin nedeniyle kendisine selam dahi vermediklerinden şikayet etmekteydi.

Rula İbrahim’in elektronik postalarından bir tanesinde de kanalın Suriye haberleri sorumlusu Ahmed İbrahim’in Suriye Ulusal Konseyi’nin önde gelen üyelerinde Anas el Abdi’nin kardeşi olduğunu, Ahmed İbrahim’in bu bağlantıyı saklamak üzere soy ismini kullanmadığını söylediği iddia edilmekteydi.
(soL – Dış Haberler)

HOMS'DAKI PATLAMALARI ÖNCEDEN HABER ALMAK!..
28 MART 2012

Bu arada, Suriye'den bazı "ilginç" haberler geliyor...

Suriye'deki Batılı basını izleyen Suriye kaynakları, CNN muhabirlerinin, Homs'daki büyük patlamadan önce Homs'a geldiği ve daha patlamadan önce, patlamanın olduğu bölgede kameralarını kurduklarını iddia ediyor. Hedef, oradaki petrol boru hattıydı... (tıklayınız: http://www.politaia.org/terror/cnn-und-der-anschlag-auf-die-pipeline-in-homs-syriatruthnetwork/ )

http://konstantiniye.blogspot.com/

Müslüman kıyımı
Afet ILGAZi
lgaz@yenicaggazetesi.com.tr
05 Mart 2012

Özgür Suriye ordusuymuş! Sadece o yapay topluluk değil, Suriye ile ilgili bütün girişimler özgür olmayan bağımlı girişimlerdir. Bir de bunlara “direnişçiler” diyorlar. Nasıl da karıştırıyorlar kavramları ve nasıl da çarpıtıyorlar algıları!
Suriye örtülü operasyonlarının neredeyse yıldönümü geliyor. Bir türlü beceremediler. CFR’nin uzman ismi Steven Cook “Foreign Policy” dergisinde “Müdahale sancıları” başlıklı bir yazı yazmış. Geçen kasım ayında Abdullah Gül’ü de ziyaret etmişti bu Cook!.
“Oturup bekleyecek miyiz, yoksa bir yol bulacak mıyız” diyor.
Uluslararası teşkilatın şimdiye kadar öne sürdüğü çözümleri sıralıyor:
Güvenli Bölge... Bu bölgenin düşman topraklarında oluşturulması halinde de nasıl güvenli olabileceğini sorguluyor.
Hür (!) Suriye ordusunu silahlandırmak!
Bu ordunun içindeki Libyalı paralı askerlere rağmen bu oluşumu güvenli bulmuyor. “Silahlandıralım ama işi bitirecek Amerikan Hava Kuvvetleri’dir” diyor.
“Suriye, Libya gibi düz bir ova değildir. Suriye’nin hava sahası kısıtlıdır, Suriye’de cephe hattı yok” diyenleri kışkırtmaya çalışıyor.
“ABD vergi mükellefleri, koca hava kuvvetlerini düz ovada, önü açık cephe gerisinde iş yapsın diye mi besliyor; eğer öyleyse ben paramı geri istiyorum” diyor. “Bu iş Libya’dan çok daha zor olabilir ama bu zorluk bizi durdurmamalı” diye haykırıyor. Hâzâ Sionist!
Banu Avar da diyor ki “Bunlar müdahale sancısı değil, sizin ölüm sancılarınız.” Irak, Afganistan ve Libya’nın kanını içenler, şimdi Suriye, İran ve Türkiye’nin kanını içme provaları yapıyorlar. İşin en acı tarafı, bizim Dışişleri Bakanı’nın gayet ciddi ve inanmış bir halde bu stratejinin yanında durması ve oradan oraya koşarak konuşmasıdır. Acaba gerçekten inanıyor mu söylediklerine?
Libyalı muhalifleri aylardır Türkiye’de en lüks hastanelerde misafir ediyorlar. Bunlar geçenlerde hadise de çıkardılar ama örtbas edildi. Bunları Suriye’ye yollayıp savaştıracaklar.
Libya hapishaneleri o “bahar” la afyonlanan zavallılarla doluymuş; kendilerine işkence yapılıyor. Rusya, İran ve Çin bu sefer Güvenlik Konseyi’nde bu tuzağa düşmediği için, Hillary bu iki ülkeye “alçaklar” demiş. Çin’den de cevap gecikmemiş: Küstahlık!
Bağımsızlık için onca yıldır savaşan Hamas’a Katar’da üs vermişler. El Kaide ve Taliban’a da. Yani Müslüman’ı Müslüman’a kırdırma hazırlıkları yapıyorlar. Ama bu sancılar Banu Avar’ın dediği gibi kendi sonlarının sancısıdır.
Kaynak: Yeni Çağ

SURİYE ZARAR GÖRÜRSE LÜBNAN FAZLASINI GÖRÜR
Serdar Akinan
16 Nisan 2011

Bu satırları yazdığım esnada Suriye'nin en az 15 ayrı noktasında binlerce insanın rejim karşıtı sloganlar attığı, güvenlik güçlerinin göstericilere acımasızca müdahale ettiği; çok sayıda ölü ve yaralı olduğu haberleri geliyor.
[Serdar Akinan yazdı]

Tarih: 24 Ağustos 2006...
Yer: ABD'nin Lübnan Büyükelçiliği...

Beyrut'tan Washington'a çekilen kriptoda Saad Hariri'yle yapılan gizli bir görüşme kıymetlendiriliyor. Bu kriptonun zamanlaması son derece kritik...
Zira Hizbullah-İsrail savaşından tam 10 gün sonra yollanıyor. Gizli notta Saad Hariri'nin ABD'lilere, 'Suriye rejimi izole edilmeli. Esad devrilmeli ve yerine Müslüman Kardeşler ile Haddam-Şebabi ikilisi getirilmeli...'' dediği belirtiliyor.

YENİ BİR KRİZİN AYAK SESLERİ

Bu kriptonun bugün WikiLeaks aracılığıyla sızdırılması ise, gene, zamanlama açısından manidar. Şam yönetiminin birkaç gün önce Banyas'ta Hariri destekli terör hücreleri yakaladığını açıklamasından hemen sonra ortaya bu bilgi saçılıyor.
Suriye'nin Lübnan Büyükelçisi, Başbakan Saad Hariri hakkında Suriye'yi karıştıran teröristlere yardım ettiği gerekçesiyle yasal işlem yapılması gerektiğini söylemesi de iki ülke arasında patlak verecek bir krizin ayak sesleri adeta
Aynı saatlerde ABD Dışişleri Sözcüsü 'İran'ın Suriye'ye göstericileri bastırmak için yardım ettiğine dair elimizde güçlü kanıtlar var'' açıklaması yapması da elbette manidar.
Hariri'nin ABD'lilere Müslüman Kardeşleri anlatırken AKPARTİ ile kıyaslaması da not edilmiş. Şeyh Muhammed Habaş, Cevdet Said ve İhsan Sanker... Bu üç isim Türk kamuoyuna tanıdık gelmeyebilir. Kendileri, Suriye'de olası bir rejim değişikliğinde AK PARTİ benzeri bir 'muhafazakar demokrasi''nin müstakbel liderleridir.
'Biz değiştik'' diyen Müslüman Kardeşler ile farklı arka planlardan gelen bu üç ismi elbette Abdülhalim Haddam ve eski Genelkurmay Başkanı Hikmet Şebabi ile birlikte düşünmek gerek.
Bu satırları yazdığım esnada Suriye'nin en az 15 ayrı noktasında binlerce insanın rejim karşıtı sloganlar attığı; kimi yerlerde güvenlik güçlerinin bu göstericilere acımasızca müdahale ettiği; çok sayıda ölü ve yaralı olduğu haberleri geliyor. Twitter ve Facebook'ta yüzlerce mesaj yayınlanıyor...

İŞ KONTROLDEN ÇIKIYOR

Ve bu mesajların ciddiyetini besleyen, Suriye'nin birçok köşesinde çekildiği iddia edilen, onlarca protesto gösterisini izliyorum... Öfke büyüyor... Görünen o ki iş kontrolden çıkıyor.
Suriye'nin Lübnan Büyükelçisi Ali Abdülkerim Ali ise kontrolden çıkan olaylar sürerken şu açıklamayı yaptı: 'Suriye olan bitenden zarar görürse, Lübnan daha fazla görür...''
Bu açıklamadaki tehdidi yukarıdaki politik arka planla okursak sıradan bir uyarı olmadığını; tüm bölgeyi ateşleyecek ciddiyette bir boyutu olduğunu görmek gerek.

POLEMİĞİN SEYRİ

ABD Büyükelçisi Ricciardone 16 Şubat'ta Oda TV baskını ve 'Balyoz Davası' tutuklamalarıyla ilgili olarak 'Bir yanda gazeteciler gözaltına alınıyor, bir yanda basın özgürlüğü deniyor. Demokrasi için ön şart basın özgürlüğü' dedi. Başbakan bu sözlere iki gün sonra 'Önce bir araştır, sor, öğren. İşte buna, 'acemi elçilik' denir' karşılığını verdi. Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın evlerine yönelik baskınların yaşandığı saatlerde de 'Biz bütün dünyada yüzde yüz ifade ve basın özgürlüğünü destekliyoruz' diyen Ricciardone, 13 Nisan sabahı basın özgürlüğü konusuna değinirken çelişkileri vurgulamak için 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' dedi. Erdoğan'ın yanıtı aynı gün öğleden sonra, Strasbourg'dan geldi: Demokrasiyi kendileri sindirsinler. Kızıma 'fotoğraf düzgün değil' denilerek vize verilmek istenmedi.
http://www.mizikacilar.com/

NEDEN SURİYE?
02 Nisan 2011

Serdar Akinan Suriye'den bildiriyor... Suriye tüm Ortadoğu coğrafyasında kilit öneme sahip. Suriye'nin karışması belli aktörler açısından bekalarını etkileyecek bir tehdit demektir. Kim bu aktörler? Hizbullah, Hamas, AKP, Kürtler ve elbette İran...

Suriye Sykes-Picot sonrası şekillenen Ortadoğu'nun tam kalbinde yer alıyor. Şimdi o Ortadoğu yeniden tasarlanmaya çalışılırken hedefte elbette Suriye var... Batı, Irak işgalinde hedeflerinde Suriye olduğunu açıkça ilan etmişti. İran varlığı ve etkisi bu planı sadece öteletti.

11 yıllık iktidarı boyunca çeşitli krizlerle yüzleşen Devlet Başkanı Beşşar Esad, Batı açısından, bir reformist değil, modernist oldu.

Ülkede çok önemli kararlara imza attı. Ancak babasından kalan bu siyasi mirasın bakiyesinde tüm yapıyı kontrol eden muazzam bir bürokratik Alevi elit var. Hafız Esad döneminde öylesi bir polis devleti oluşturulmuş ki bu yapının dünden yarına dönüştürülmesi neredeyse imkansız. Bu yapı keyfi tutuklamalarla korku salmaya devam ediyor.

Buna rağmen rejim açısından Hariri suikastı bu süreçte en mühim kilometre taşı oldu. Ancak işe yaramadı. İsrail, Lübnan ve Gazze'ye saldırarak aslında Suriye'ye cephe açmaya çalıştı. Hizbullah bunu mümkün kılmadı.

Beşşar Esad'ın ülkeyi demokratikleştirmek için attığı adımlara devamlı böyle çelmeler takıldı.

Ülkede Anayasa'nın 8.maddesi demokratik siyasetin önünü tıkıyor.

- Şam gerçekten son derece gergin bir güne uyandı. Hemen her sokak başında silahlı sivil veya resmi polisleri görmek mümkün.

- Bazı sokaklarda sivil araçlar içinde bekleyen ikili üçlü gruplar görmek mümkün.

- Evlerin çoğunda ve arabalarda Suriye bayrakları ve Esad'ın resimleri asılı...

- Suriye resmi haber ajansı önceki gece yarısı Şam yakınlarında silahlı bir grubun yakalandığını ve gözaltına alınırlarken bir diğer silahlı grupla çatışmaya girildiğini açıkladı.

- Yakalanan bu şahısların sorgularında cuma namazı sonrası halkın toplu halde bulunduğu yerlerde çevreye ateş açacakları bilgisini paylaştıkları açıklandı.

- Yetkililer yakalanan çok sayıda ajan olduğunu söylüyor. Botlarla denizden giren silahlı ajanların Suriye topraklarındaki diğer birimlerin de adını vermesi için şu an için tutulduklarını ancak çok yakında teşhir edileceklerini açıkladılar.

- Radyolarda ise, cuma namazından sonra provokatörlerin halka ateş açabileceği uyarısı yapıldı.

- Dünya medyasının saygın haber kuruluşlarının yaptığı kasıtlı yalan haberler büyük tepki yaratmış.

- Yabancı basının son derece sorumsuz bir şekilde geçtiği haberler nedeniyle genel olarak medyaya yönelik büyük tepki var.

- Yabancı basın mensuplarının Suriye'ye dair haberlerinin provokatif ve yanlı olduğunu düşünen yetkililer sınır kapılarında veya bir başka noktada belirlediği gazetecileri derhal sınırdışı ediyor.

- Esad'ın önceki gün yaptığı konuşmada refom vurgusu yapmaması hayal kırıklığı yaratmasına karşın bir dizi reform açıklandı.

- Esad'ın medya ve politikadan sorumlu danışmanı Dr.Buseyna Şaban bir dizi reform kararı açıkladı. Bu kararların bir kısmı Esad'ın konuşmasına kadar hayata geçirildi. Esad'ın konuşmasından sonra da devam edildi.
Ancak yığınlar bizzat Esad'ın bu reformlara vurgu yapmasını bekliyordu.

- Bu kararlar kısa başlıklarla şöyle:

- Olağanüstü Hal Yasası yerine Ulusal Güvenlik Yasası, Kürtlerle ilgili 1962'den bu yana uygulamada olan ve haklarını düzenleyen yasayla ilgili çalışmalar yapılacak (Kimliği olmayan Kürtlere kimlik verilecek... Temel vatandaşlık hakları sağlanacak.

- Dara olaylarıyla ilgili Yüksek Yargı Konseyi'nden bir heyet oluşturuldu. Bu heyet bizzat Beşşar Esad tarafından süper yetkilerle donatıldı.

- Tüm bu çalışmalar 25 Nisan'a kadar bitirilerek meclise teslim edilecek. Ardından karara bağlanarak Esad'ın onayına sunulacak.
Serdar AKİNAN
Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=759

KANLI REFORM MEVSİMİ
03 Nisan 2011

Suriye rejim karşıtı gösterilere sahne olurken, gerçek çekişme sokaklarda değil odalarda yaşanıyor. Bürokrasinin kilit noktalarını tutan Baasçı statükocular, reform yanlısı modernist Esad'a karşı direniyor. [Serdar Akinan Suriye'den bildiriyor...]

SURİYE Devlet Başkanı Beşşar Esad Suriye devletinden çok Suriye halkının Başkanı. Göreve geldiği 11 yıldan bu yana ülkesinin yüzünü değiştirdi. Halkın sevgisini kazanmayı bildi. Suriye sert ve sofistike bir ülke. Anti emperyalist kökleri eskiye dayanan Arap milliyetçiliğinin merkezi. Alevi azınlığın otorite ve baskıyla yönettiği bir Ortadoğu bileşkesi. Buna karşın Esad'ın şevkatli bakışları imkansızı başardı. O, hangi etnik veya mezhepsel kökenden olursa olsun Suriye halkının yüreğini ısıtıyor. Ama Deraa'daki cinayetleri işleyerek Arap kalkışmasının o karanlık dumanlarına ülkeyi sürükleyen de onun örtülü bir mücadele verdiği Baasçılardan başkası değil. Ki bu despotların bazıları onunla aynı soyadı taşıyor. Bu nedenle geçen gün yaptığı konuşma, onun ağzından reform sözcüğünü işitmek isteyen yığınlar açısından, büyük bir hayalkırıklığı oldu.

Cuma gösterisinde beklenen boyutta bir kitlesel katılımla protesto gösterileri belki olmadı. Zira muazzam güvenlik önlemleri vardı. Devlet adına hareket eden eli silahlı kişiler masum insanları döverek veya vurarak katletti. Ölenlerin gerçek sayısını bilmek hala mümkün değil. Çünkü gerçekten ne olduğunu öğrenmek için olayların çıktığı yere gidip insanlarla konuşmak gerekiyor. Suriye'de görevli basın mensupları intihar için daha acısız yollara başvurabilir. Buna mukabil öldürülen siviller reform adına ölümü göze alan bir avuç genç insandı.

TEMEL AKTÖRLER KİM?

Suriye ekonomisi iflasın eşiğinde duruyor. Kürt azınlıkların rahatsızlığı tepe noktasında. Suriye de etkin aktörler belli: Bürokrasinin kilit noktalarını tutan Baasçılar, demokratik reformcular ve Beşşar gibi azınlıkta olan güçsüz modernistler. Sorun o kadar net ki aslında. Suriye'deki Baasçı statükocular sisteme öyle bir entegre olmuş ki onları söküp çıkarmak neredeyse imkansız. Buna karşın Esad'ın eli hala güçlü. Zira dostları kalabalık ve güçlü: Lübnan'daki Hizbullah, İran ve Suriye halkı. Lübnan'da barış isteyen İsrail'in aslında tek gerçek maymuncuğu Beşşar Esad. Yani İran'ın Suriye'ye, Esad'ın İran'a, Amerika'lıların da Suriye'ye ihtiyacı var.

MEVCUT DURUM PARLAK DEĞİL

Tablo parlak değil. Hem de hiç. Fotoğraf makinamı ve kimliğimi saklamak zorundayım. Katliam yapıldığı söylenen yerlere gitmem imkansız. Bu karartma elbette işe yaramıyor. Reuters, El Cezire ve Facebook iletişim zinciri fısıltı gazetesine çoktan dönüşmüş.

Önceki gün kulaktan dolma gelen haberlerden sonra dün sokaklarda konuştuğum bazı insanlar ve yerel gazeteciler bana bazı videolar seyrettirdi. Şayet bunlar son birkaç haftada Suriye'de çekildiyse (ki öyle olmadığını ispat edecek bir kaynak veya resmi açıklama yok) olan biten tam anlamıyla vahşet.

Suriye'deki bu kriz derinleşecek. Önleyecek tek kişi gerçekten de Beşşar Esad. Ama bunu nasıl hayata geçirecek?

Suriye'nin karışması Mısır'a veya Libya'ya benzemeyecektir. Buradaki etnik veya mezhepsel çatışmaya karşı ordunun ve istihbaratın bastırma yolundaki tepkisi hayal dahi edilemeyecek boyutlarda olur. İşin daha vahimi bu çatışma Suriye sınırlarına hapsedilemeyecek kadar bulaşıcı ve zehirli.

İsrail lobilerinin yeni dizayndaki yegane engeli Tahran-Şam-Hizbullah ekseni. Batı ile ilişkilerin moderatör ise gerçekten de Ankara.

Ankara'nın baştan beri adım adım özenle inşa ettiği ortadoğu açılımı Libya'dan sonra şimdi de Suriye ile ciddi bir tehdit altında. Türkiye'nin Suriye-Lübnan-Ürdün arasında inşa ettiği ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi ayakları bulunan etki prizması ne kadar da kırılganmış meğer.

Gözaltılar yaşandı

CUMA günü 7 kişinin ölümüyle sonuçlanan rejim karşıtı gösterilerin ardından dün başkent Şam ve civarında çok sayıda kişinin gözaltına alındığı iddia edildi. Aktivistler gözaltında iddiasında bulunurken Şam'ın merkezinde durum sakin görünüyordu.

'Türkiye hiçbir ülkenin içişlerine karışmaz'

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Prof. Dr. İbrahim Kalın, 'Türkiye'nin hiçbir zaman hiçbir ülkenin içişlerine karışmadığını' söyledi. El Cezire televizyonunun canlı yayınına Ankara'dan katılan Prof. Dr. Kalın, Türkiye ve Suriye arasında güçlü bir ilişki olduğuna değinerek, Başbakan Erdoğan'ın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı daha önce telefonla arayarak iki ülke ilişkileri, bölgedeki gelişmeler ve sorunlar ile reform yapılmasına ilişkin değerlendirme yaptıklarını kaydetti. Prof. Dr. Kalın, 'Türkiye'nin hiçbir zaman hiçbir ülkenin içişlerine karışmadığını' belirterek, Başbakan Erdoğan'ın Esad'a 'Ortadoğu'daki gelişmelerle ilgili halkın taleplerinin karşılanması gerektiğini' ifade ettiğini söyledi. 'Türkiye'nin, Suriye'deki reform çalışmalarını desteklediğini' anlatan Prof. Dr. Kalın, 'Türkiye, Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'ın halkın taleplerine verdiği cevabı ve ilan ettiği reform çalışmalarını da destekliyor' dedi. Prof. Dr. Kalın, 'Suriye'deki reform çalışmalarının şiddet olmadan gerçekleşmesini diliyoruz' temennisinde bulunarak, diğer Arap ülkelerindeki olaylarda halkın doğrudan iktidarları ile sorunları olduğuna dikkati çekti.
Serdar Akinan / Şam
Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=760

Suriye'deki yangın büyür mü?

22 MART 2011
Arap dünyasında halkın değişim ve reform talebiyle ayaklandığı ülkeler arasına Suriye de katıldı.

Buradaki hareketlenme daha başlangıç aşamasında olsa da, 2000 yılında babası Hafız Esad'ın yerine cumhurbaşkanlığına gelen Beşar Esad, iktidarının içerideki en zorlu sınavına hazırlanıyor.

Suriye, yönetimlerin devrildiği Tunus ve Mısır'la, halkın ayaklandığı Libya, Yemen, Bahreyn ve diğer bölge ülkeleriyle büyük benzerlikler taşıyor.
Esad belki 10 yıldır iktidarda ama, babasının darbe yaptığı 1970'den beri ülkede Baasçı sistemin hakimiyeti var.
Tehdit altındaki diğer Arap rejimleri gibi Suriye'de de yolsuzluk ve kayırmacılık son derece yaygın.
Yaklaşık 50 yıldır olağanüstü hal yasaları yürürlükte. Bu yasaların verdiği serbesti altında hesap verme yükümlüğü olmadan hareket eden ve toplumsal hayatın her alanına nüfuz eden istihbarat servisleri eliyle uygulanan bir siyası baskı ortamı var.
İsrail'e karşı olmak yeterli mi?
Bunlara ilaveten, Sünnilerin çoğunlukta olduğu ülkede, iktidar Esad'ın üyesi olduğu Alevilerin elinde.
Ama diğer taraftan rejimin elini güçlendiren unsurlar da var. Özellikle de İsrail'e ve zaman zaman Batı'ya karşı alınan milliyetçi tavır.
Bundan sonra herşey, Esad'ın geçen haftadan beri gerginliğin hüküm sürdüğü güneydeki Der'a kentinde patlak veren krizi nasıl yöneteceğine bağlı.
Daha önce Şam ve diğer kentlerde muhalifleri harekete geçirmeye yönelik girişimler oldu. Ama bunlardan sonuç alınamadı. Suriye'nin diğer Arap ülkeleri kadar kolay tutuşamayacağı izlenimi doğdu.
Ancak yerel olaylara ağır tepki verilmesi nedeniyle Der'a Suriye'deki ateşin kıvılcımı oldu. Tunus'ta da ayaklanma, kırsal kesimde başlamış, sonra kentlere sıçramıştı.
Suriyeli liderler, sıranın kendilerine gelmeyeceği gibi bir yanılsama içinde değiller.

Tunus devriminden sonra, Mısır ayaklanmasından hemen önce üst düzey bir Suriyeli yetkili, yakın çevresine "Bu hepimize bir mesajdır" dedi.
Kısa bir süre önce de üst düzey bir Suriyeli diplomat, "Suriye istisna olamaz" mesajını vermişti.
Bu nedenle şimdi Suriye, Der'a kentindeki krize iki açıdan yaklaşıyor. Bir taraftan bölgeye çok sayıda asker sevk edilerek durum kontrol altında tutulmaya çalışılıyor, diğer taraftan bölgesel rahatsızlıkların üzerine gidiliyor ve geçen Cuma yapılan protesto gösterilerinde ölümlerden sorumlu olanların cezalandırılacağı sözü veriliyor.
Gösterilerde gözaltına alınanlardan bazıları serbest bırakıldı. Bu kişiler arasında duvarlara rejim aleyhtarı yazılar yazan çocuklar da var. Zaten kentteki olayları da bu çocukların gözaltına alınması başlatmıştı.
Daha önce güvenlik birimlerine, gösterilerde protestoculara karşı gerçek mermi kullanılmaması talimatı verildiği yolunda haberler var.
Bazı hükümet yetkilileri taziye mesajlarını iletmek için kente gitti ve Der'a ileri gelenleriyle bölgenin sorunlarını konuştu.
Ancak buradaki halkın taleplerini karşılamak çok kolay olmayacak. Zira halk Vali Feysal Haltum ve istihbarat sorumlusu Atıf Necib'in görevden alınmasını istiyor. Bu iki kişi de rejimin adamları ve Necib, Esad'ın kuzeni.
Der'a sınavı
Der'a ve çevre kentler, Sünni aşiretlerin elinde. Bu da çıkacak yangının çok kolay yayılacağı ve kolay kontrol altına alınamayacağına işaret ediyor.
Ama diğer taraftan hükümet aşiret liderleriyle anlaşırsa kriz kontrol altına alınabilir. Fakat bu kriz atlatılsa bile Suriye'nin buradaki protesto gösterilerinde dile getirilen sorunlara çözüm üretmeden fırtınadan kurtulması mümkün olmayacak.
Suriyelilerin yaşadığı ekonomik zorlukların bilincinde olan hükümet, kamu çalışanlarının maaşlarını artırdı ve temel tüketim maddelerinde sübvansiyonu kaldırma planlarını askıya aldı.
Suriye hükümetinin ayakta kalabilmesi için daha fazlasını yapması gerekiyor. İsrail karşıtlığına bel bağlamak ve muhalifleri ülke güvenliğine zarar veren ajanlar olarak niteleyip dışlamak yeterli değil.
'O zaman Facebook yoktu'
Beyrut'ta yayımlanan El Akbar gazetesinin editörü İbrahim el Amin, "Arap dünyasında yaşananlar ve yaşanmakta olanlar, Suriye ve diğer Arap ülkelerinde özgürlük ve ekonomi politikaları açısından, hiçbir şeyin şimdiki gibi kalamayacağını gösteriyor. Suriye'nin İsrail'e direnme kararlılığı, itibar, ekmek ve özgürlük isteyen kitlelerin ayaklanmasını durdurmaya yetmez" diyor.
1980'lerin başında Cumhurbaşkanı Esad'ın babası şimdikinden çok daha büyük bir isyanla karşılaştı. İsyan acımasız bir şekilde bastırıldı. Müslüman Kardeşler'in başlattığı ayaklanma, 1982'de kuzeydeki Hama kentinde doruk noktasına ulaşmıştı. Seçkin birlikler, burasını yerle bir ettiler. Binlerce kişi öldü.
Ama o dönemde daha uydu kanalları, internet ev cep telefonunun olmadığı günlerdi. Bugün yaşananları dünyaya duyuran YouTube, Twitter ve Facebook yoktu.
Ama Libya lideri Muammer Kaddafi ayakta kalabilmek için başka bir yol izliyor. Esad da Libya'da yaşananları yakından takip ediyor olabilir.
Aynı sahnelerin Suriye'de yaşanması çok olası değil. Ama yine de hiçbir şey belli olmaz.
BBC

Chavez: Sıra Suriye'de...

Venezuela lideri, "emperyalist güçlerin" Libya'dan sonraki hedefinin Suriye olduğunu savundu.
01.04.2011
Libya’ya askeri müdahaleyi "emperyalist saldırı" olarak niteleyen Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, aynı güçlerin şimdi de Suriye halkına karşı benzer bir saldırı içinde olduğunu iddia etti.
Chavez Bolivya ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, "Yabancı güçler, nasıl ki Bolivya’nın, Venezuela’nın yeraltı zenginliklerini ele geçirmek istiyorlarsa, aynı nedenlerden dolayı da şu an Libya’ya saldırıyorlar" ifadesini kullandı.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a destek veren Chavez, Libya’da sahneye konulan senaryonun bir benzerinin Suriye’de sahneye konulmaya çalışıldığını belirtti. TRT

ABD vatandaşlarını Suriye'yi terk etmeye çağırdı
4 NİSAN 2011

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, Esad yönetimini devirmeye yönelik protestoların ülkede daha büyük karışıklıklara neden olacağı endişesiyle vatandaşlarını ülkeyi terk etmeye çağırdı.

Açıklamada ülkedeki Amerikalı yetkililerin ailelerinin dönüşü için ücretsiz uçuşlar ayarlanacağı belirtildi.
Bu ABD'nin Suriye'deki vatandaşlarına yönelik olarak iki hafta içinde yayınladığı üçüncü uyarı.
İlk olarak zorunlu olmadıkça Suriye'ye seyahat edilmemesi istenmiş, ardından ülkedeki vatandaşlara "dönüş planı" yapmaları çağrısında bulunulmuştu.
Suriye'nin başkenti Şam'da Cuma günü protestocuların üzerine ateş açılmış, insan hakları gruplarına göre 15 kişi hayatını kaybetmişti.
Ölenlerin dünkü cenazesinde binlerce kişi toplandı ve Beşar Esad karşıtı sloganlar attı.
Beşar Esad'ın geçen hafta hükümeti görevden alarak eski tarım bakanı Adil Safar'ı yeni hükümeti kurmakla görevlendirmesi de protestocuları tatmin etmedi.
Baas Partisi'nin kuruluş yıl dönümü olan Perşembe günü için büyük protesto gösterileri planlanıyor.
Protestocuların Facebook sayfasında Perşembe'nin, rejimin "Ölüm günü" olacağı ifade edildi.
Göstericiler parti genel merkezinin yanı sıra başkanlık sarayına da yürümeyi planlıyor. BBC

İsrail'e göre Türkiye'nin amacı
4 Nisan 2011
İsrail'in popüler haber sitelerinden Ynet, son dönem gelişmeler ışığında Türkiye-Suriye ilişkilerini değerlendiren ilginç bir haber-yorum yayımladı.

"Esad-Erdoğan aşkı sürecek mi" başlıklı haber-yorumda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a destek verdiği, ancak diğer taraftan demokratik reformları uygulamaya koyması için uyardığı belirtildi.

Analizde, Başbakan Erdoğan'ın "yumurta kabukları üzerinde yürüdüğü" ifade edilerek, bu stratejiyi sürdürüp sürdüremeyeceği ele alındı.

Analizde görüşüne yer verilen İsrail'in eski Ankara büyükelçilerinden Alon Liel, Esad ve Erdoğan'ın birbirlerine destek vererek yakın dost olduklarını ifade etti.

Liel ayrıca, Başbakan Erdoğan'ın Esad'a, "Reformları yürürlüğe koy, biz de senin arkanda olacağız" dediğini öne sürdü.

İsrailli eski diplomata göre, AB'ye katılmayı hedefleyen bir ülke ile Batı dünyasından dışlanan bir ülkenin liderleri arasındaki bu dostluk, "Türkiye'nin bölgesel bir güç olma arzusundan" kaynaklanıyor.

Türkiye'nin Suriye'ye çok yatırım yaptığını, İran ve Mısır ile mukayese edilecek biçimde bölgedeki konumunu güçlendirdiğini söyleyen Liel, iki ülkenin ekonomik ve askeri çıkarlarının bulunduğunu, liderlerin kimyalarının da uyuştuğunu belirtti.

İki ülke ilişkilerinin 90'lı yıllarda bozuk olduğu, hatta savaşın eşiğine geldiği hatırlatılan analizde, bu durumun Erdoğan'ın iktidar olmasından sonra, 2004'te değiştiği ve aynı yıl Esad'ın, 68 yıl sonra Türkiye'ye tarihi bir ziyarette bulunduğu kaydedildi.

ABD Başkanı George Bush döneminde "şer ekseninin bir parçası" olarak görülen Suriye için Türkiye ile ilişkilerin çok önemli olduğu vurgulanan analizde Liel, bu ilişkilerin Esad'a bazı önemli getirileri bulunduğunu, Suriye'yi izole olmaktan çıkardığını, şimdi 6 yıl öncesine göre bölgede daha rahat bir konumda olduğunu dile getirdi.

Tel Aviv Üniversitesi'nden Prof. Ofra Benjo da iki ülkenin sadece Müslüman olma yakınlığından öte ekonomide, özel ve kamusal anlamda özel dostluğuna, Suriye'deki Türk yatırımlarının 1 milyar dolara ulaşan boyutuna dikkat çekti. Benjo, bir kriz halinde bu ve diğer siyasi ve sosyal alanlardaki yatırımların boşa gidebileceğine işaret etti.

Analizde, iki ülke ilişkilerindeki önemli bir faktörün de ülkelerindeki Kürt nüfus olduğuna dikkat çekildi.

DENGECİ TAVIR SÜRECEK

Ynet'in analizinde Başbakan Erdoğan'ın, Suriye konusunda hem protestoculara yönelik şiddet ve güç kullanılmasına karşı insan haklarından yana bir tutum alarak hem de Esad'a desteğini sürdürerek, dengeleyici tavırlarına devam edeceği yorumu yapıldı.

Benjo, "ait olmak istediği Batı dünyasına karşı ılımlı bir resim çizmeyi sürdürecek" olan Başbakan Erdoğan'ın Esad'a desteğinin ise ilerideki gelişmelere bağlı olduğunu vurguladı.

Ofra Benjo'ya göre, Esad sivillere yönelik şiddeti artırırsa, AB'ne katılma çabalarının ortasındaki Erdoğan'ın Esad'a ve rejimine karşı desteğini sürdürmesi de güçleşecek.

Alon Liel ise aynı konuda "Türkiye, koşulsuz olarak Suriye'ye destek vermeyi sürdürecek. Tüm kayıplara rağmen Erdoğan'ın Esad'ı terk edeceğini veya onu istifaya çağıracağını sanmıyorum" görüşünü savundu.

Liel, Suriye'ye desteğin bir gerekçesinin de Türkiye'de 12 Haziran'da yapılacak genel seçimler olduğunu ve "Ankara'nın, Şam ile siyasi bir krizden kaybedecek çok şeyi bulunduğunu" öne sürdü. haber10

SURİYE PANDORA MI?
04 Nisan 2011

Yanılmıyorsam 1993 yılıydı...Mehmet Ali Birand’la bir gece yarısı Şam’a inmiştik.

Birand, 32.Gün için Faruk El Şara ile röportaj yapacaktı. Baas rejimini o gün tanıdım. Muhaberata bilgi vermeden kaldığımız otelden dışarı adım atamıyorduk...24 saat gözlem altındaydık. Bir ara otelin dışına izinsiz çıktığımda etrafımda anında birkaç sivil bitmiş ve uyarılmıştım. Şam’ın o büyüleyici atmosferini sindiremeden muhaberattan bir sivil ile Şara’nın ofisine götürülüşümüzü unutamıyorum. Hemen her köşe başında pis sakallı, sıcak havaya karşın siyah takım elbiseler içinde bir ağaç gölgesinde bekleşen o gölgeleri fark etmiştim. Hepsinin omuzunda bir kalaşnikof asılıydı. Ağızlarında bir sigara geçen araçlara tehditkar bakışlar fırlatıyorlardı.

Aradan yıllar geçti...Suriye’ye çeşitli vesilelerle birkaç kez geldim. Beşşar Esad söyleşisi de bunlardan biriydi. Gerçek anlamda bir bahar havası yaşanıyordu...Fakat ne zamanki Deraa’daki olaylar patlak verdi ve tırmanmaya başladı bir kez daha Suriye’ye gelmeye ve kendi gözlerimle ne olup bittiğine tanıklık etmeye karar verdim.

Buraya ulaştığım gün hava beklemediğim kadar sıcaktı ve rahat bir ayakkabı almak istedim. Burada yaşayan bir gazeteci arkadaşım beni ünlü markaların olduğu bir semte götürdü. Son ziyaretimde böylesi bir çeşitlilik görmemiştim. Nişantaşı’ndaki marka desenine benzer çeşitlilikteki dükkanların arasına daldım. Rolex, Porche, Zara, Massimo Dutti...Aklınıza gelebilecek tüm markalar...Alışverişimiz bitti ve taksi bulmak için yürümeye başladık. Bir anda adeta zaman tüneline girdim.

Zihnim yıllar öncesine gitti. Köşe başlarındaki o karaltılar yerli yerindeydi...Kimi veya neyi koruduğu meçhul etrafa tedirginlik veren kalaşnikoflu siviller...Beşşar Esad reformist değil modernisttir tespiti aslında bu karede saklıydı.

Esad’ın yapısal bir dönüşüme imza atabildiğini söylemek pek mümkün değil.

Birand’la geldiğim günlerde Suriye ‘nin elinde PKK kartı Türkiye’nin elinde ise su kartı vardı ve tam bir gerilim yaşanıyordu. Hafız Esad öldüğünde Cumhurbaşkanı Sezer’in Şam’a gelişi iki ülke ilişkileri açısından adeta tarihin sonuydu. İki ülke o eşik sonrasında tüm düşmanlıkları unuttu ve AKP o çıtayı hayal dahi edilemeyecek noktalara taşıdı.

Bugün Türkiye’nin tüm ortadoğu politikası Suriye üzerinden kurgulanmıştır demek abartı olmaz.

Ancak tüm bu fotoğraf şu anda ciddi bir tehlike altında. Bir yanda statükonun ta kendisi Hafız’cı Baas ekibi(ki son derece yaygın ve kudretliler) öte yanda reformistler ve tam ortada, büyük bir halk desteğine sahip Beşşar Esad...Yalnız bir tek adam aslında...

Reform taleplerinin zalim bir üslupla bastırılması ve protesto gösterilerinin kitlesel olmayışı bu saatten sonra ‘’Suriye’de hiçbirşey olmayacak’’demeyi mümkün kılmıyor.

Suriye’de Pandora’nın kutusu maalesef açıldı.

NOTLAR

Baasçı bürokrasi medyaya karartma uyguluyor.

Adeta temenni haberciliği yapan dünya medyası ve diğer yandan muhalefetin kullandığı sosyal medya ağları burada yaşananları bire on katarak dolaşıma sokuyor.

Toplum psikolojisi açısından temel sorunlardan biri de bu...

Beşşar Esad’ın beklenen konuşmayı yapmaması hala temel sıkıntı.

Şam merkezinde hayat kesinlikle normal...Hatta şaşırtıcı sayıda yabancı turist kafilesine rastlamak mümkün...

Ancak, bir köşede oturup sokaktaki insana kulak verdiğinizde ülke tarihinin en gerilimli günlerinden birini yaşadığınıza tanıklık ediyorsunuz.

İhvan(Müslüman Kardeşler)’in sokağa çıkamaması durumunda eskisi gibi yeniden silahlı eylemlere kalkışabileceği konuşuluyor.

Esad, hüümeti kurma görevini eski Tarım Bakanına verdi...Yeni hükümet çabası Suriye’de heyecanla ve umutla karşılandı demek mümkün değil.

Facebook’ta açılan ‘’Suriye devrimi 2011’’ sayfasında son haftalarda yaşananlar sırasında çekildiği söylenen son derece kanlı görüntüler var.

Buna rağmen Facebook’ın yasaklanmamasını bir Türk olarak şaşırtıcı bulduğumu itiraf etmeliyim.

Beşar Esad’ın yakın çevresinin öncelikle dünya medyasına kapıyı açmak gibi bir planı olduğu söyleniyor. Ancak şurası bir gerçek ki kapı açılsa dahi gazetecilerin olayların yaşandığı bölgelere gitmesi şu aşamada imkansız görünüyor.
Serdar Akinan / Şam
http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=761

KİMLİK Mİ VİCDAN MI?
06 Nisan 2011

Suriye'de yaptığım gözlem ve yorumlarla bu ülkede daha fazla kalmam mümkün görünmediğinden dün itibarıyla Lübnan'a geçtim.

Beyrut belki de bölgedeki tüm unsurların bir arada olabildiği en kırılgan ve şu aşamada sakin tek merkez. Burada konuşacak çok önemli isimler var. Önümüzdeki günlerde bu röportajları AKŞAM'da okuyacaksınız.

Suriye'de maalesef Pandora'nın kutusu açıldı. Görünen o ki Baas Partisi, 48 yıllık iktidarını ölümüne savunacak. Sistemin kudretli aktörlerinin inadı, Suriye'nin etnik ve mezhepsel yapısından ötürü bu coğrafyaya çok yüksek bir maliyet getirecek. Türkiye maalesef bu süreçten kaçınılmaz olarak etkilenecek.
Gelişecek olaylar İslam dünyası ve muhafazakar aydınlar için daha şimdiden turnusol kağıdı vazifesini görüyor. Muhafazakar kalemlerimiz aylar önce yere göğe koyamadıkları Beşşar Esad'ın üzerini bir hamlede çiziverdiler. Bu tavır değişikliği bir noktaya kadar anlaşılabilir bir şey ama bölgede olan bitenler karşısında nasıl hizalanacağınız sizin kimliğinizden çok vicdanınızla alakalı olmalı. Hele bundan sonra en mühimi bu olacak.
Zira...
Yaşananlar bir anlamıyla Sykes Picot anlaşmasıyla şekillendirilen Ortadoğu'nun dönüşümüdür. Nihayetinde bu bir paylaşım savaşıdır. Bölgede; etnik ve mezhepsel, siyasal ve kültürel, askeri ve ekonomik o kadar farklı ilişki ağlarıyla birbirinin yanında ve karşısında yer alan gruplar var ki bu yapıdaki hareket başlı başına geleceğimizi şekillendirecek.

Suriye ve Türkiye bu yapıda kilit taşı... Bu yapıyı ayakta tutan dengeler ise o kadar karmaşık ve oynak ki ezberinizi ve referanslarınızı her gün tazelemeniz elzem. Nuray Mert'in ifadesiyle; 'Bölgede yaşayan halkların, yönetimlere karşı birikmiş tepki ve öfkesi, bölge dengeleri çerçevesinde, manipüle edilip, kodlanıyor.''
Yaşananlara 'büyük Arap uyanışı'' adını koyanların artık bu isyan coğrafyasında olan bitenle ilgili cümlelerinde daima bir AMA var...

'Beşşar Esad beklenen reformları yapmadı o nedenle derhal defolup gitmeli'' diyenlere 'Hemşerim Bahreyn'de de özgürlük isteyenler var Suud ordusu Dubai polisi ne arıyor orada? Buna ne diyeceksin?'' diye sorduğunuzda yanıt hazır: ''Ama orada İran parmağı var''
Aynı şekilde Suriye'de yaşananlarla ilgili de İran'ın ve Hizbullah'ın suskunluğu dikkat çekici... Ölenler masum siviller değil mi?
Bu tuhaf tablo karşısında yaşanan bocalamayı iyi okumak gerek.
Öncelikle Sünni-Şii çatışmasının mezhebe dayalı bir gerilim olarak gören yanılır. Mesele İran'dır. ABD Irak'ta ummadığı bir bataklığa saplandı. Irak'lı Şii'lerin ruhani Lideri Sistani'yi ve ilgili güç dengelerini tamamen yanlış okudular. Hizbullah'ın İran'daki dini merkez Kum yerine Irak'taki dini merkez Necef'in etkisine gireceğini hesapladılar. Yanıldılar. Suriye konusundaki sessizlikleri bundandır... Yoğurdu üflüyorlar...
Vicdanı yerine kimliğiyle hareket eden muhafazakar aydınlarımız açısından ise süreç gerçekten sıkıntılı.
Gerçek bir İslamcının kimliğiyle aldığı tavır zaten vicdanlıdır. Tam da bu nedenle bölgede yaşananlar sahici bir turnusol işlevi görüyor. Müteahhid ve mücahid kavramsallaştırmasını bu nedenle hatırlatmakta fayda var.
Serdar Akinan / Beyrut
http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=762

Suriye'de peçe yasağı iptal edildi
6 NİSAN 2011
Suriye hükümeti, haftalar süren protestolar ardından üniversitelerdeki peçe yasağını iptal etme kararı aldı.

Suriye'de peçeli 1200 öğretmen işten çıkarılmıştı
Devlet medyasında yer alan haberlere göre, yasağın Temmuz'da yürürlüğe girmesinden sonra işini kaybeden öğretim görevlilerine geri dönme hakkı verilecek.

Suriye'de geçen yıl Temmuz ayında peçeli 1200 öğretmen işten çıkarılmıştı.
Ülkede yetkililer ayrıca başkent Şam'daki Suriye'nin tek kumarhanesini kapattı.
Gözlemciler, bu kararların hükümet karşıtı protestoları yatıştırmaya yönelik bir adım olduğunu söylüyor. BBC

Suriye senaryoları ve Türkiye
8 Nisan 2011

Suriye'de 5 tür muhalefet var.

1- Ağırlıklı olarak PKK ve Barzani'nin etkin olduğu Kürtler.

2- Sünnilerin bir bölümünün desteklediği Müslüman Kardeşler Örgütü

3- Siyasal kimlik ve amaçları belli olmayan ve çeşitli nedenlerden dolayı iktidardan hoşlanmayan kesimler.

4- Liberal ve farklı siyasal tercihleri olan gençler.

5- Yukarıda belirtilen grupları kendi çıkarları doğrultusunda kullanan ya da kullanmaya çalışan dış ve iç güçler.

Buna karşın Suriye'de çok ilginç ve bir o kadar karmaşık bir siyasal ve toplumsal yapılanma var.

Örneğin nüfusu 23 milyon civarında olan Suriye halkının %15'i Alevi, %6-7 'si Dürzi, %12-13'ü Hıristiyan ve geri kalanları da Sünni. Sünnilerin ise %10-12'si Kürt, %1-2'si Türkmen geri kalanları da Arap. Arapların da büyük bölümü orijinal olarak Suriyeli bir kısmı da Filistin kökenlidir. Aşiretler ise hala Suriye toplumunda ağırlığı olan sosyal ve siyasal bir örgütlenme biçimidir.

Böyle bir Suriye'de iktidar 40 yıldır Alevilerin kilit noktalarını tuttuğu bir yapılanma tarafından kullanılmaktadır. Göreceli olarak ülke başta Baas olmak üzere 7 partinin ortak olduğu İlerici Ulusal Cephe tarafından yönetilmektedir. Baas'ın ise 4 milyon kadar üyesi var. Bunları Suriye'de işlerin ne denli karmaşık ve zor olduğunu anlatmak için özetliyorum. Suriye'de iktidarın değişimi, sokak yürüyüşleri ile gerçekleşemez. Suriye'de Libya benzeri bir dış müdahale olmadan herhangi bir gücün, ordu ve istihbarat örgütlerini kontrol eden iktidarı sarsması imkansız değilse de çok zor.

Peki dış müdahale ya da provokasyon olursa ne olur?

Bu müdahale ancak Müslüman Kardeşler'in örgütleyebileceği bir ayaklanmayı gerekçe göstererek gerçekleşebilir. Bunu fırsat bilen Kürtler hem ayaklanmaya hem de dış müdahaleye destek verebilir. Bunları hiç kimseyi suçlamak için söylemiyorum. İktidarın anti-demokratik uygulamalarını, bazı çevrelerin yolsuzluklarını, halkın sindirilmesine yönelik uygulamaları aklamak ise aklımın ucundan geçmez. Ben burada bir fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Ben fotoğrafın karartılması durumunda bu ülkede ve dolaysıyla bölgede neler olabileceğini anlatmaya çalışıyorum.

Örneğin Suriye'de Libya benzeri bir durum olursa özet olarak bakın neler olabilir.

1- Ülkede Sünni-Alevi iç savaşı çıkar. Bu ise başta Türkiye olmak üzere tüm bölgeyi etkiler.

2- Bunu fırsat bilen Kürtler Türkiye'nin güneydoğusu ile Irak'ın kuzeyine komşu Suriye'nin kuzey doğusunda ayaklanır.

3- İç savaş yaşayan Suriye Filistinlilere ve Lübnan'daki Hizbullah'a destek veremez. Bundan cesaret alan İsrail; Filistin ve Lübnan'a saldırır. Bunun ne anlama geleceğini herkes tahmin edebilir.

4- Suriye desteğinden yoksun bir İran bölgede sıkışır. Buna izin vermemek için Tahran kendi kozlarını kullanır. Bu ise bölgede sonu gelmeyecek ve çok tehlikeli bir kargaşaya yol açar.

Gelelim Türkiye'ye:

1-Türkiye'nin Suriye ve Suriye üzerinden bölge ülkelerinde sağladığı ekonomik, ticari ve turistik kazançları büyük darbe yer.

2- Suriye Kürtlerinin ayaklanması ile Türkiye kendi Kürt sorununda ciddi sıkıntılar yaşar. Sıra sonra da İran'a gelir.

3- Suriye'nin ciddi sıkıntılar yaşaması Türkiye'yi Esad gibi önemli ve güvenilir bir müttefikten yoksun bırakır. Bu ise Türkiye'nin bölgesel projelerinin çöküşü demektir.

Esad'ı eleştirenler ya da bu eleştirinin dayanağı olarak demokrasi ve değişim söylemlerini tekrarlayanların olaylara bu açıdan ve bildik ön yargılarından uzak bakmalarında yarar var. Çünkü Suriye bölge ve özel olarak Türkiye açısından hem kilit hem de anahtar ülkedir. Unutmamak gerekir ki; Osmanlılar 1516'da Arap alemine Suriye kapısından ve Türk kökenli Memlük”leri yenerek girmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de başbakan olarak Ocak 2003'te bölge turuna çıktığında önce Suriye'yi ziyaret etmişti. Beşşar Esad ise Türkiye'yi ziyaret eden ilk Suriye Cumhurbaşkanı olmuş ve Türkiye'nin tüm deneyimlerinden etkilenerek ülkesini yavaş da olsa değiştirmeye başlamıştı. Hala aynı niyette olduğunu düşünüyorum.
Akşam

Halep'te istihbarat ve askerî tesislere saldırı: En az 28 ölü, 175 yaralı
10 ŞUBAT 2012



BBC'nin haberine göre; Suriye'nin Halep kentinde bugün iki şiddetli patlama meydana geldi. Suriye Televizyonu, en az 28 kişinin öldüğünü, 175 kişinin yaralandığını duyurdu.

Suriye Televizyonu, terörist çeteleri sorumlu tuttuğu patlamaların askeri istihbarat binasıyla başka bir askeri tesiste meydana geldiğini bildirdi.

Devlet televizyonu, patlamayla ilgili haberinde "Terör saldırılarında siviller ve ordu mensupları şehit oldu ve yaralandı" dedi. Televizyon, patlamadan sonraki kanlı görüntülere yer verdi.
MBR haber

Chavez: Suriye ile dayanışma içerisindeyiz
05 Mart 2012

Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, maruz kaldığı komplo ve emperyalist saldırılar karşısında Suriye yönetimi ve halkı ile dayanışma içerisinde olduğunu yineleyerek ABD'nin Suriye'ye uyguladığı baskıları kınadı.
Küba'nın başkenti Havana'da geçirdiği cerrahi operasyonun ardından gittiği ikametgâhında bugün bir açıklama yapan Chavez; hastalığından iyileşme döneminde olmasına rağmen uluslararası durumu özellikle de Suriye ile ilgili gelişmeleri yakından takip etmeyi sürdürdüğünü aktardı.

Havana'dan Suriye halkı ve Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile dayanışma içerisinde olduğunu dile getiren Chavez; Suriye'ye karşı sadece diplomatik saldırıların değil aynı zamanda silahlı saldırıların da durdurulması talebinde bulunarak yaşanan krizin çözümü için bütün taraflara hiçbir ön koşul sürmeden diyaloga katılmaları çağrısında bulundu.
Kaynak: http://tgb.gen.tr/

Stratfor dedikodularında Esma Esed’in kayınvalidesi
İbrahim Kiras
8 Mart 2012

Stratfor dedikodularını ciddiye alanlar hiç değilse Beşşar Esed’in annesinin “Oğlumun akıbeti Kaddafi’ye benzeyecek” dediğine inanmasınlar. Gerekçesi yazının sonunda.

***
Suriye konusunda yapılan hataların temelinde bu ülkede hüküm süren aile yönetiminin bu kadar dayanıklı çıkabileceğinin öngörülememesi de var. Nihayetinde küçük bir ailenin ülkedeki bir azınlık grubuna dayanarak iktidarını nasıl muhafaza edebildiğini merak edenlere, SETA’nın hazırladığı “Suriye’de Kim Kimdir” çalışmasını okumalarını öneririm.

Baba Hafız Esed’in kurduğu rejimin öyle dışarıdan görüldüğü kadar basit bir güç kullanımına dayalı olmadığını, aksine güç merkezlerinin etkileşimine dayalı bir sistem özelliği taşıdığını göremezsek, bazı soruların cevabını bulamayız.

Esed rejiminin temelde Nusayri azınlığın ordu, istihbarat ve emniyet kurumlarını ele geçirmesinden kaynaklanan silah gücüne dayandığı bilgisi doğru ama eksik. Hafız Esed ordu içindeki Baas ideolojisi taraftarlarına dayanarak iktidarı ele geçirmişti.

Ne var ki sonraki yıllarda Şam ve Halep’in Sünni tüccar ailelerinin desteğini arkasına alamasaydı orduda veya polis teşkilatında tam bir kontrol sağlaması ve iktidarını sağlama alması mümkün olamazdı.

Yine azınlık konumunda olan ama politik ve ekonomik güce sahip Hıristiyan Araplar’la ve Ermeniler’le ittifak ilişkisi geliştiremeseydi iktidarını sağlama alacak yapılanmayı tesis edemezdi.

Bunlar düne ilişkin enformasyon. Bugünü anlamak için gerekli. Mesela şunu anlamak için: Eğer “ana kraliçe” Enise Hanım karşı koymasaydı belki de Beşar Esed rejimi reforme etmeye yönelik politikalarını, yani Şam Baharı’nı sürdürecekti. Peki, neden “aile” Beşar’ın politikalarını desteklemedi?

Şam Baharı’nın sona erdirilmesiyle oluşan hayalkırıklığının eseri olan muhalefet hareketinin başlangıçtaki talepleri yine de karşılanabilir seviyedeydi. Halkın Esed’den isteği zalimliğiyle tanınan kardeşi Mahir’in devletteki görevine ve “bay yüzde on” denilen kuzeni Rami’nin ekonomideki etkinliğine son verilmesiydi. Rejimin paratoneri haline gelmişti bu iki isim. Başbakan Erdoğan’ın da Esed’e bu iki akrabasının görünürlüğünü azaltmasını, hatta Rami’nin Türkiye’ye yerleşmesini önerdiği söylenmişti. Söylendiğine göre yine Beşar’ın annesi buna engel oldu ve muhalefet hareketinin silahla bastırılması fikrine oğlunu ikna etti. Neden?

Oğlu Mahir’in sahnenin kenarına çekilmesi çok önemli değildi belki. Ama yeğeni Rami’nin tasfiyesi demek bir anlamda rejimin ekonomi ayağının havada kalması demek olurdu.

Enise Hanım rejimin siyasi ayağıyla ekonomik ayağının buluşma noktası. Çünkü Beşar’ın annesi, Mahluf ailesinin kızı. Yani Suriye rejiminin ekonomik kanadını temsil eden ailenin.

Elbette Esed olmasaydı Mahluf ailesinin bugünkü imkânlara ulaşması düşünülemezdi. Ama aynı şekilde Mahluf ailesinin katkıları olmasaydı rejimin siyasi kanadının kendisine toplumsal dayanak bulması da zor olurdu. Zira Şam ve Halep’in Sünni sermaye çevresiyle kurulan ittifakı Mahluf ailesinin becerilerinin sağladığı bilinir.

Demek oluyor ki Suriye rejimini ayakta tutan temel faktör etnik, mezhepsel veya ekonomik çıkar gruplarının birbirleriyle etle tırnak gibi yapışık halde bulunmak zorunda olmaları. Bu zorunluluğunun gerektirdiği bir politikayı uyguluyor Baas rejimi. Dolayısıyla aile reisinin bu politikadan şikâyet etmesi abes olur.

***
Şu çıkarsamayı da yapalım: Ülke yönetimine nihayetinde küçük bir ailenin egemen olması, rejimi devirmek isteyenlerin işini kolaylaştırmıyor. Bilakis zorlaştırıyor.
Star

Abdüllatif Şener’den dehşet veren iddialar
9/12/2012

İran’ın daveti üzerine Tahran’da düzenlenen Suriye Konferansı’na katılan Şener, aldığı istihbaratları açıkladı: Türkiye’yi parçalama ve istikrarsızlaştırma adına El Kaide militanları, Alevilere saldıracak!..

AbdÜllatİf Şener şu ifadeleri kullandı: Görüştüğüm kişi, El-Kaide’nin ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmek, Türkiye’yi istikrarsız hale getirip parçalamak adına Alevileri hedef alacağını ve katliamlara başlayacağını söyledi.

Abdüllatif Şener’den dehşet veren iddia!

Tahran’daki Suriye Konferansı’na katılan Şener, aldığı istihbaratları açıkladı: Türkiye’yi parçalama adına El Kaide militanları, Alevileri katledecek

İran’ın daveti üzerine 18 Kasım’da Tahran’da düzenlenen Suriye konferansına katılan eski Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, dehşete düşüren açıklamalarda bulundu. Suriyelilerin geleceğine Suriyeliler’in karar vermesi gerektiğini söyleyen Şener, “Türkiye’nin muhalefetin yanında yer alması uluslararası güç odaklarının taşeronluğunu üstlenmekten başka hiçbir anlam ifade etmiyor” dedi.

Tahran’da kaldığı otelde El-Kaide konusunda uzman İranlı yetkili ile görüştüğünü söyleyen Şener, “El-Kaide ile ilgili bilgi istedim. Çünkü onlar bu konuda tecrübeli. Türkiye’den El-Kaide’ye katılmak üzere gidenler İran üzerinden ulaşıyor. El-Kaide ile ilgili son duyumları onların uzmanlarından dinledim. Hatta 6-7 kişi ile birlikteydik. Görüştüğüm kişi, El-Kaide’nin ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmek, Türkiye’yi istikrarsız hale getirip parçalamak adına Alevileri hedef alacağını ve katliamlara başlayacağını söyledi” dedi.

Ankara taşeron

Suriye’yi karıştıranların dışarıdan gelen silahlı kişiler olduğunu, ülkede istikrar için bu grupların ülkeyi terk etmeleri gerektiğini vurgulayan Şener, Türkiye’nin destek verdiği muhaliflerin meşru olmadıklarını savundu. Şener, şöyle devam etti: “Suriye’deki muhalefetin insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmış. Çocukları katlediyor, türbelere bomba atıyorlar. Öylesine çok yabancının Suriye’de kan gövdeyi götürecek bir eylemi başlattığı bir ortamda halk nazarında içerideki Suriyeli muhalifler de yara alıyor. Yabancı işgalcilerle işbirlikçi konumuna düşen Suriye muhalefeti ortaya çıkmış vaziyette. Uluslararası senaryolar ortaya konularak muhalefet yapısıyla Suriye’de iyi şeyler olsun amaçlamıyor. Sadece uluslararası küresel güçlerin Suriye’yi karıştırmak ve Suriye üzerinde kendi emellerini gerçekleştirmekten başka hiçbir niyetleri yok.”

3 bin Türk militan

Bu arada, Tahran’daki toplantıda konuşulanlar özetle şöyle:

“CIA kontrolündeki 10 bin kişilik El-Kaide militanları Suriye’de sivil halka akıl almaz işkenceler yaptı. Bu militanların içinde 3 bin Türk’ün bulunduğu delillerle ortaya konuldu. Toplantıdaki bütün konuşmacılar Suriye’de akan kanda asıl sorumluluğun Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türkiye ol
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Eyl 24, 2014 12:29 am tarihinde değiştirildi, toplam 30 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Nis 24, 2011 8:28 pm    Mesaj konusu: Suriye'de gece avına çıktılar Alıntıyla Cevap Gönder

Lazkiye katliamında kaçırılanlar Türkiye’de mi?
16-10-2013



Lazkiye katliamında kaçırılanlar Türkiye’de mi?YDH Suriye Temsilcisi Mehmet Serim, Suriye içindeki muhalif liderlerden Nebil Fayad'la Suriye'deki son gelişmeleri konuştu.

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) raporu ile Lazkiye katliamında yaşananlar uluslararası kamuoyunun gündemine taşındı. Uluslararası toplumu harekete geçiren raporda yer alan bilgiler Suriye’nin önde gelen muhaliflerinden Nebil Fayad[1] ve arkadaşlarının katliam bölgesinde yaptıkları incelemeler sonucu ortaya çıktı.

Fayad ve arkadaşları elde ettikleri bilgileri BM ve HRW’a iletti. Bunun üzerine harekete geçen örgüt bilgileri yayınladı.

YDH Nebil Fayad ile yaptığı röportajda katliam ile ilgili bilgilerin nasıl toplandığını, iddiaları ve devam etmekte olan krizin diğer boyutlarını konuştu.

YDH:Lazkiye katliamı sonrası kaçırılanlardan bazılarının Türkiye’ye götürüldüğünü iddia ettiniz. Elinizde kanıt var mi?

Nebil Fayad:Katliamın olduğu gece bir arkadaşımız bize ulaştı. Dr. Abdulhadi Shadi.. Kendisi o bölgeden. Lazkiye’nin kuzey doğusundaki Selma köyünün güneyindeki bir köyden.

Beni aradı ve silahlı grupların Lazkiye’nin güney doğu kırsalındaki 12 köye girdiklerini ve katliam yaptıklarını anlattı. Tam anlamıyla bir “jenosid” vardı yani. Çok üzgündü çünkü akrabalarından bazıları ve özellikle kadınlar kaçırılmıştı.

Oraya gittik. Adalet Partisi’nden bir grup olarak. Yanımızda partinin en aktif üyelerinden birisi olan Rima Meyya vardı. Hemen Lazkiye’ye gittik ve koordine olduk. Bize o sırada Dr. Abdulhadi Shadi, Gazl Rızvan, Nebil Fidda ve bölge halkından bir grup bize yardımcı oldu. Katliamdan kaçabilenleri ziyaret ettik.

Bir süre sonra bazı arkadaşlarımız bize ulaştı ve Türkiye parlamentosundan bir milletvekilinin -ismini tam olarak hatırlamıyorum- Yasemin adında 9 yaşında bir kızın, sanırım soyadı Şahada idi; orada olduğunu Turkiye’ye kaçırıldığını, bu kızın iki yerinden kurşun yarası aldığını, cesedinin bakır tel ile sarılı olduğunu ve bu kızın organlarının çalınmaması için cesedinin derhal Suriye’ye iade edilmesi gerektiğini söyledi. Derhal iletişime geçtik, koordine ettik ve Yasemin’in cesedinin Türkiye’den (Antakya’dan) iade edilmesini sağladık.

Bu olay kaçırılanların en azından bir kısmının Türkiye’de olduğunu gösterir.

Bu AKP hükümetinin kaçıranları, katilleri ve teröristleri koruduğunu gösterir. Biz daha sonrasında Lazkiye’de yapılan katliam için ayrıntılı bilgi ve belge toplamaya başladık.

RAPORDA BİZİM BELGELERİMİZ ETKİLİ OLDU

Sayılar ve isimleri de içeren çok ayrıntılı belgeler sunduk. Cenevre’deki insan hakları izleme örgütünden (HRW) İsmail bey beni aradı ve Beyrut’taki arkadaşımız Abdülaziz Abdülaziz ve Lazkiye’de katliam ile ilgili araştırma yapan diğer bazı arkadaşlar ile koordine olduk. Ve ülke dışından bazı arkadaşlarımız bize Beyrut’ta bir toplantı düzenlememizi önerdi.

Sonrasında Beyrut’ta katliamdan kaçanların da açıklamalar yaptığı basın toplantısı düzenledik. Çünkü Suriye başını katliam konusunda verdiği haberlerde çok yetersiz kalmıştı. Hatta bizim konuyu abarttığımız iddia ediliyordu, Suriye’deki Sünnî – Alevi meselesi yüzünden.

Bizim bu yönde bir tahrik içinde olduğumuzu düşünüyorlardı. Ancak bu doğru değildi çünkü katliam; katil ve maktulün kim olduğuna bakmaksızın katliamdır. Katliamdan kurtulanlardan bazılarını Beyrut’a götürdük ve oradaki otellerden birinde basın açıklaması yaptık. Çok sayıda muhabir açıklamayı izlemeye geldi. Bunların arasında İtalyan ve İrlanda televizyonları da vardı ve bu sayede konu uluslararası kamuoyuna da taşınmış oldu.

Aynı zamanda elimizdeki belgeleri düzenledik ve İngilizceye tercüme ettikten sonra kongre üyelerine ve İnsan Hakları İzleme Örgütüne, Birleşmiş Milletlere, Cenevre’ye gönderdik ve bu mesele hakkında inceleme ve araştırma yapılmasını istedik.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ikna olunca raporu yayınladı.

-YDH:Yani HRW sizin çabalarınız sonucu harekete geçti?

-Nebi Fayad:Evet evet, biz kendilerine belge sunduk ve daha sonra oldu.. Yani biz bir ekip olarak. Ala Hanna, Josef Messak, George Basshini, Rima Meyya, Abir Zwan, Menal Zwan, Refik Fidda, Abdulhadi Shadi, Baba Marun Tuma, Jadalla Kaddur ki bütün yaptığımız bu çalışmaları maddi olarak da destekleyen kişidir, yani son gördüğümüz uluslararası tepkinin oluşması bu ekibin çalışmasının sonucudur.

Şu anda da Suriye’deki sıcak bölgelerde, Suriye toplumunda neler olduğu konusunda dünyaya gerçek bilgiler verebilmek için yeni araştırmalarımız sürüyor. Özellikle burada BM, Kongre üyeleri, HRW, Fransa ulusal meclisi, İngiltere avam kamarası gibi yerlerden bahsediyorum. Özellikle ben ve Ala kardeşimiz bütün bu belgeleri bu yerlere ve ulaşma imkânımız olan yerlere gönderiyoruz.

ASKERLER KİMYASAL SALDIRIYA MARUZ KALDI

YDH:Kimyasal saldırısında ölen çocuklardan bazılarının Lazkiye katliamından kaçırılan çocuklar olduğu yönünde bazı iddialar var?

Nebil Fayad:Ben bilmiyorum sadece duydum. Ancak benim yakın akrabalarımdan birisi buraya 50 metre uzaklıkta oturuyor, istersen seni onunla da görüştürebilirim, kendisi orduda yüzbaşıdır, bu adam Suriye’ye kimyasal baskısının arttığı dönemde kimyasal saldırıya maruz kaldı. Adı Muhammed S. S’dir (güvenlik nedeniyle adını vermiyoruz)

Biz bu yüzbaşı ve onunla birlikte kimyasal saldırıya maruz kalanları da Lübnan’a götürmek istedik; ancak Lübnan makamları bu kişiler subay oldukları için bize izin vermedi.

Ancak biz buraya bazı muhabirleri getirdik, ki sonuncusu Japonya’dan idi ve bunlar Muhammed S. ile görüştüler. Muhammed S. bariz şekilde yaralanmıştı, Şam’daki hastanelerden birinde 4-5 gün boyunca yoğun bakımda kaldı. Onunla birlikte yaralanan bazı askerler vardı. Şimdi gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Biz iki yıldır bu gerçekleri anlatmaya çalışıyorduk. Suriye’deki insan hakları ihlallerini anlatmaya çalışıyorduk; ancak kimse dinlemek bile istemiyordu. Ve ben şimdi senin Türk olman itibarı ile en çok -ki Türk halkına gerçekten büyük saygı duyuyorum ve Taksim’de yaşananlara; eşitlik, demokrasi ve özgürlük için verilen mücadeleye saygı duyuyorum- AKP hükümetini suçluyorum. Bu Suriye’deki suçları planlayan ve uygulayan kim? Bütün suçlar olmasa bile bazı suçların gerçekleştirilmesini Erdoğan hükümeti sağlamıştır.

SELEFİLERİN GELİŞMESİNDE REJİM DE SUÇLUDUR

YDH:Siz kendinizi ne olarak tanımlıyorsunuz? Suriye’deki muhalefet içinde mi?

Nebil Fayad:Biz kesinlikle yönetim yanlısı değiliz. Biz muhalifiz. Ancak biz ahlaki ve insani değerler üzerinden muhalefet yapıyoruz. Suriye insanını mezhebine, bulunduğu konuma, hangi tarafta olduğuna, geçmişine bakmaksızın savunuyoruz.

Biz rejimin de bu fanatikliklerin sergilendiği gelişmelerin yaşanmasında büyük hataları olduğunu savunuyoruz. Biz daha önce de ifade ediyorduk. Bu Selefi, Vahhabi kutuplaşmalara (bunların gelişmesine) karşıyız. Ancak rejim daha önce bunlara her türlü desteği veriyordu. Yani Selefiler ile yönetim arasında “muta nikahı” vardı. Şimdi bu nikah bitti ve biz bu evliliğin cezasını çekiyoruz.

DIŞ MUHALİFLER YAPAYDIR, PARADAN BAHSEDER

YDH:Sizce iç ve dış muhalefet arasındaki farklar neler ve Cenevre 2 için ne düşünüyorsunuz?

Nebil Fayad:Ben dış siyasi muhaliflerin çoğunu ve askeri muhaliflerin bir kısmını tanıyorum. Hemen hemen hepsini tanıyorum. Bir kısmı ile çalıştık. Kemal Labwani gibi.. Aydınlar var, mesela Mişel Kilo Suriyeli bir aydındır.. Ancak bunlar gerçek muhalifler değil. Bunlar ‘görevlendirilmiş muhalifler’ ve görevleri, onların (Batı’nın) muhaliflere ihtiyacı oldu ve bunlara muhalifler dediler. Ancak bu muhaliflerin Suriye’de karşılığı yok.

Çünkü bu muhalefeti Katar’da oluşturdular ve Suriye’de sınıflandırdılar; ancak Suriye sokağında karşılığı yok. Bunlar sadece uyruk olarak Suriyeli, ancak gerçekte Suriyeli değiller. Suriye halkı bunları tanımıyor.. Ben bir aydın olarak Mişel Kilo’yu, Kemal Labwani’yi tanırım. Ancak Suriye’de ne yaptılar? (Mücadelede) ne faaliyetleri oldu? Neye muhalefet ettiler? İç muhalefet de ikiye ayrılıyor. Fanatikler; mesela Hasan Abdulazim. Bunlar (dini) fanatikler ve ben Selefi muhalifleri ya da onlara tabi olanları sevmiyorum. Bir de küçük oluşumlar var ki bunların desteğe ihtiyacı var..

Siyasi partiler yasası berbat ve rejim bizim partiler olarak eşit olmamıza bile izin vermiyor. Bize muhalifler olarak faaliyet izni vermiyor, bize gerçek muhalifler olabilmemiz için izin vermiyor.

YDH:Rejim izin verseydi Mişel Kilo ya da diğer bazı öne çıkan isimlerin Suriye’ye girip burada muhalefet edeceklerini savunanlar da var.

Nebil Fayad:Hayır bunlar Suriye’ye gelmek istemiyorlar. Bunların bütün işleri dışarıda, bunlar paradan bahseder. Ben sana basit bir soru soracağım: Mişel Kilo Suudiler ile hareket ediyor. Mişel Kilo Suriye’de demokrat olarak bilinir. Bana demokrasi adına Suudiler ile işbirliği yapmanın çelişkisini anlatır mısın? Burada çelişkiler var, ahlaki çelişki var. Yani bunlar “görevlendirilmiş muhalefet” yapıyor. Bunlar sadece para istiyor. Biliyorlar ki Suriye’de insanlar kendilerini kabul etmiyor. Yani Suriye halkı ister yönetime karşı, ister yakın olsun bunları kabul etmiyor.

Ahmet Carba’ya bak. Kim Ahmet Carba? Suriyelilere sorsan Ahmet Carba’yi kimse tanımaz. Ahmet Carba tamamen reddedilmiş bir kişidir, üstelik uyuşturucu ile ilgili bir geçmişi var.

Biz isteriz ki rejim Suriye halkını, kendisini kimin temsil edeceği konusunda kendi haline bıraksın. Şimdi bile İçişleri bakanlığında, İçişleri bakanında büyük hatalar var, gericilik var. Sanki Suriye’de kriz yokmuş gibi hareket ediyorlar. Sanki hayat normalmiş gibi davranıyorlar..

En azından bir siyasi partiler yasasına, anayasada değişikliklere ihtiyacımız var. Medeni kanunun gözden geçirilmesi lazım.. Şu anda biz Türkiye’den 500 sene gerideyiz.. Türkiye’yi İsveç ya da Danimarka ile kıyaslayamazsın, onlardan bin yıl geri, biz de Türkiye’den bin yıl geriyiz. Biz ortaçağ gerisinde yaşıyoruz. Yani Suriye toplumunun gerçeğine bakarsan; kadın hakları, dinler, mezhepler vs açısından orta çağ gerisinde yaşıyoruz..

YDH:Cenevre 2 için görüşünüz nedir?

Nebil Fayad:Ben Cenevre 2’ye karşıyım.

YDH: Neden?

Nebil Fayad:Rejim ile kim görüşecek? Bütün bu katliamlardan / ölümlerden / tahribattan sonra rejim Ahmet Carba ve Mişel Kilo ile mi masaya oturacak? Bu komikliktir. Behçet Süleyman[2] Mişel Kilo’nun ürettiği bir adamdır. Behçet Suleyman’ın Mişel Kilo ile ilişkisi biliniyor. (Aralarında) küçük aptalca problemler vardı. Mişel Kilo’yu içeri attı, sonra da Mişel Kilo önemli muhalif oluverdi. Biz rejim ile Suriye halkını temsil edenlerin masaya oturmasını istiyoruz.

YDH: PekiKim bunlar?

Nebil Fayad:Bilmiyorum, bilmiyorum.. Burada rejimin Suriye halkına kendini temsil edecek kişiyi seçmesi için çağrı yapması gerekir. Suriye içinde çeşitli gruplar yaşıyor. Dışarıdaki adam beni kesinlikle temsil etmez. Suriye içinde ölümlerden çeken, tahribattan çekenin hakkıdır kendisini kimin temsil edeceğine karar vermek. Ancak Suriye halkını temsil etmek Ahmet Carba, Mişel Kilo ya da Riyad el Esa’d’ın hakkı değildir. Bunlar ya kiralık katildir ya da katil kiralayanlardır. Nokta. Ve biz cinayetlerin de tahribatın da karşısındayız.

Bunlar Suriye’yi yerle bir ettiler. Mişel kilo, Kemal Labwani Şam veya Cimraya İsrail jetleri tarafından bombalandıktan sonra sevinç çığlıkları attı.

İsrail hailu… Kemal Labwani.. Ben onu Şam’da istemiyorum. İsrail’e gitsin. Öyle bir adam ki İsraillileri tebrik ediyordu Şam’ı vurdukları zaman.. Bu adam Suriye halkını temsil edemez. Bu adam Suriye halkının ayıbıdır. Bu, televizyona çıkıp da Suriye’ye saldırdığı için İsrail’e teşekkür eden Özgür Ordu’nun adamı Suriye için utançtır. Bunlar Suriye halkını temsil etmiyorlar ve ayıptır, utançtır Suriye rejiminin bunlar ile görüşmesi.

TEK ÇÖZÜM YOLU DEMOKRASİDİR

YDH:Peki sizce çözüm için ilk adım ne olmalı? Siyasi ve diplomatik açıdan durumun daha iyi olduğunu görüyoruz. Ancak diğer yandan havan mermileri inmeye devam ediyor.

Nebil Fayad:Askeri açıdan durum şimdi daha iyi.. Selefilik ile siyasi diktatörlük yönetime ile savaşılmaz. Selefiliğin yok edilmesinin tek yolu demokrasidir. Selefilikle ancak demokrasi mücadele edebilir. Şu anda bizdeki yasalar diktatörlük yasalarıdır. Şu anda hala muhaberat her şeye karışıyor. içişleri bakanı ortaçağın gerisinde yaşıyor. Hala bizdeki gazetecilik (habercilik) çok kötü durumda.

Neden HRW Suriye’ye gelmiyor? Niçin Navi Pillay’ın Suriye’ye girmesine izin vermiyorlar? Bizim elimizde sunabileceğimiz gerçekler var, diğerlerinin elinde ise yalanlar var..

YDH:Ben gazeteci olarak biliyorum ki Navi Pillay olsun Batılı birçok yetkili olsun.. gazeteci arkadaşlarımız mesela buraya geldiler gerçeği gördüler ve döndükten sonra Suriye’de devam edenler ile ilgili yalan söylediler..

Nebil Fayad:Hayır, hayır.. ben Carla Del Ponte’ye kimyasal saldırısı ile ilgili belgeler verdim ve Carla Del Ponte çıkıp “kimyasalı silahlı muhalifler kullandı” dedi. Ancak Del Ponte Suriye’ye geldi ve gözü ile gördü. Benim Fransız bir arkadaşım vardı, yönetime saldırıyordu (Suriye yönetimini suçluyordu). Ona “Şam’a gel” dedim. Geldi ve görüşleri tamamen değişti. Yani Jaramana, Duvela, Keşkül, Kassag gibi Şam’daki birçok yeri gördü.

Buralarda çeşitlilik var. Sünnî, Alevi, Dürzî, Hıristiyan, kapalı giyimli, spor giyimli, Batılı, Doğulu.. Ancak muhaliflerin bulunduğu yerlerde sadece Selefiler var. O halde bunlar din adına diktatördürler, katildirler teröristtirler..

Bu çok önemli bence.. Biz hala dünyaya belgeleme gibi bir görüşe bile sahip değiliz.. Şu ana kadar Suriye habercilerini kimse görmedi ortalıkta. Dışarıdan dünyaya gerçekleri anlatacak olanların da girmeleri istenmiyor.

Yani bundan bir süre önce Japon habercilerle buluştuk, gerçekten çok isabetli oldu.. Bulgar medyası vardı.. Çek, İrlanda, İtalya.. yani bütün haberciler CIA’ye çalışmıyor!

Hatta Türkiye bile.. Ben Türkiye’yi iyi bilirim.. Türk medyasında da elbette AKP hükümetine yakın olanlar vardır. Ancak AKP’ye gerçekten karşı olan bir medya da var.. Ancak şu anda gerçekler Türk halkına tam olarak ulaşabilmiş değil.. Türk halkına ulaştırılması gereken ayrıntılar var.. Biz çalışıyoruz ancak eğer bu desteklenseydi ve daha geniş kitleler tarafından yapılsaydı sanırım daha iyi sonuç alınabilirdi..

KÜRTLER HER HAKKINI ALMALI

YDH:Son soru, Kürtlerin durumu.. Rejim Kürtlere sözler verdi mi? Kürtlerin geleceği ve Türkiye’ye etkisi sizce ne olur?

Nebil Fayad:Bence Kürtlerin tutumu Suriyeli Türkmenlerin tutumundan çok daha iyiydi.. Kıyaslanamaz bile. Türkmenler çok daha az olmalarına rağmen yönetime bağlı olmadıklarını Türkiye’ye bağlı olduklarını gösterdiler. Ama Kürtler öyle değil üstelik Kürtler bütün Suriye toplumundan daha laik olduklarını gösterdiler. Tamamen laikler. Ben orada yaşadım. Irak Kürdistan’ı ve Suriye’nin Cezire adı verilen bölgesinde (Kürtlerin yoğun olduğu bölge) Kürt din ve mezhepleri ile ilgili incelemelerde bulundum. Irak Kürdistan’ı ile Cezire bölgesi arasında büyük fark var, şöyle ki: Irak Kürdistanı hemen hemen tamamen Kürt. Sadece küçük Hıristiyan ve Arap azınlıklar var..

Ancak Suriye Ceziresi inanılmaz bir karışım. Hıristiyanlar, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Asuriler, Keldaniler, Kürtler.. Bütün milletlerden var.. En önemli iki merkez Haseke ve Kamışlı, ikisinde çeşitlilik var.. Bu nedenle burada bir Kürt devletinin kurulması ya da buraların Irak Kürdistan’ına katılması imkansız bence.

Yani Suriye’deki çoklu yapı ile Irak Kurdistanı’ndaki tekli yapı arasında fark var. Kürtler şu anda Nusra Cephesi’ne karşı savaşıyorlar.. Çünkü sonuçta laikler.. Dini fanatiklere karşı savaşıyorlar. Biliyorlar ki dini fanatikler (Allah korusun) bir sonuç alabilirse Kürtleri de Kürt olmayanları da yok edecek..

Ancak ben Kürtlerin kültürel ve diğer bütün haklarını almalarını isterim. Ben devletin eski Suriye yerine yeni gerçek Suriye’nin inşasını düşünmesini isterim. Eski Suriye bitti. Bütün Suriyeliler bilmelidir ki yeni Suriye 15 mart 2011’te başlamıştır. Ben şahsen Kürtlerin yaptıklarını memnuniyet ile karşılıyorum. Tutumlarının yıkıcı – fırsatçı olmamasını dilerim. Suriye halkının tümünün tutumu, nihai amacı bölgenin yıkımı olan bu Selefi – Vahhabilere karşı olmalıdır.

YARATTIĞI CANAVAR ERDOĞAN’I YİYECEK

Şimdi IŞİD Türkiye’yi de tehdit etti ve Türkler sanırım buna hazırlanıyorlar.. Reagan Taliban’ı yarattığı zaman bu canavarın daha sonra kendisini yiyeceğini bilmiyordu.. Sovyetler Afganistan’dan çekildi ve Reagan, Taliban ve El Kaide ile tek başına kaldı Afganistan’da.. Şimdi ise IŞİD ve El Nusra da Erdoğan’ı öldürmek istiyor. Erdoğan Enver Sedat’tan daha zeki değil. Enver Sedat fanatik örgütler oluşturdu ve sonu bunların elinden oldu.. Erdoğan.. ‘Pigmalyon’ tiyatro oyununu bilirsin.. Heykeli yapar ve o heykel kendisini yapanı öldürür.. Bence Pigmalyon Erdoğan’ı öldürecek.. Türk halkına her iyiliği isterim.. Ama deniliyor ki Erdoğan büyük fatura ödeyecek.. Gül ile arasının olması gerektiği gibi olmadığı söyleniyor. Türk halkına iyilikler dilerim; ama isterim ki Erdoğan Suriye’deki suçları nedeniyle faturayı şahsi olarak ödesin.


[1]*Nebil Fayyad Suriye’nin kronik muhaliflerinden. Kahire’de dil eğitimi aldı, Suriye’de eczacılık okulunu bitirdi ve Beyrut’ta ilahiyat okudu. 30’dan fazla basılmış kitabı var. Bu kitapların hemen hepsi İslam ve Musevilik ile ilgili. El Kaide’nin ölüm listesinde yer alan Fayad 1997 yılında bir kitabı Kuveyt’te yayınlanınca siyasi krize neden oldu ve Kuveyt’in Kültür Bakanı istifa etmek zorunda kaldı. Aynı şekilde 2008 yılında kitapları Sudan’a girince aleyhinde gösteriler yapıldı, kitapları Sudan’a sokanlar 6’şar ay hapis ve büyük para cezalarına çarptırıldılar. O zamanlar Mısır’ın dışişleri bakanı olan Ahmet Ebulgeyt devreye girdi; ancak Ömer el Beşir Ebulgeyt’in girişimini reddetti. Ancak Fayad, Lübnan ve Mısır’da da sorunlar yaşamış bir isim. ‘Eleştirel bir akla’ sahip olduğunu belirten Fayad, Muhalif kimliği yüzünden Suriye’de de sürekli baskı gördü ve toplumun baskısı yüzünden yaklaşık 12 yıl çölün ortasında tek başına yaşadı.

[2]Behçet Süleyman: Suriye’nin Amman büyükelçisi

Kaynak: http://www.ydh.com.tr/

‘Suriye’nin Dostları’ neden karar alamadı?
NUH YILMAZ
George Mason Üniversitesi
5 Mart 2012



Birilerinin Suriye yükünü Türkiye’nin sırtına bindirmeye çalışması basit bir kurnazlıktan ibarettir. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in ‘Türkiye’yi gaza getirmeye çalışanlar’dan bahsetmesi sorunu özetliyor

Suriye’de neler olduğunu takip eden herkes, meselesinin çıkmaza girdiğini görüyor. Mahir Esad komutasındaki 4. Zırhlı Tümen’in Humus’u kuşatarak adeta Ortaçağ’dan kalma muhasara yöntemleriyle şehri teslim almaya çalışması meselenin traji-komikliğini de, bu kuşatmaya cevaben yapılabileceklerin ne kadar sınırlı olduğunu da gösterdi. Peki bu kadar tartışma, toplantı ve gürültüye rağmen neden bir şeyler değişmiyor?

Bitmez tükenmez tartışmaların en önemli nedeni siyasa ile siyaset arasındaki farkın yeterince anlaşılamaması. Bir konuda hangi kararın alınacağı siyasi bir konu iken, o alınan kararın nasıl, hangi tedbirlerle ve kimler tarafından uygulanacağı ve sonuçlarının neler olacağı ise bir siyasaya ilişkindir. Sorun, siyaseten bir pozisyonu savunanların, bu siyasi tercihin nasıl bir siyasa seti ile hayata geçirilebileceğini düşünmüyor ya da bilmiyor olmaları. Suriye’de yaşanan trajedi konusunda pozisyonu olanlar, bu pozisyona uygun alınması gereken tedbirlerin hangi sırayla, hangi yetenek ve kabiliyetlerle ve ne tür bir planlama ile elde edilebileceğini konuşmuyorlar. “Esad gitsin!” gibi sloganik de olsa siyasi bir tercihi vaz eden pozisyonu sahiplenenler, neler yapılırsa, kimler tarafından ve hangi sırayla, nasıl bir zamanlama ile yapılırsa Esad’ın gidebileceği konusunda gerçekçi bir şey söylemiyorlar. Benzer şekilde “Esad kalsın” diyenler de neden, nasıl ve hangi şartlarla kalması gerektiğini ya da kalabileceğini söylemiyorlar. Karşılıklı sloganlara mahkum edilen tartışmada gerçek sorunlar ise tartışılma imkanı bulamıyor. Buradaki siyasa sorununa üç ayrı konudan örnek verebiliriz.

Muhalefet birleşir mi?

Suriye muhalefetinin şu an için iki ayrı kanadı var: Suriye Ulusal Konseyi (SUK) ve Ulusal Koordinasyon Komitesi (UKK). Merkezi Paris’te bulunan, İstanbul’da da ofisi olan Ekim 2011’de liberaller, İslamcılar gibi unsurlardan oluşturulan SUK, Suriye’ye yabancı askeri müdahaleyi, güvenli bölgeler ve insani yardım koridoru oluşturulmasını savunuyor. Merkezi Şam’da bulunan, Eylül ayında oluşturulan ve ekseriyetle sol ve sosyalistlerden oluşan, İslamcılara yer vermeyen UKK ise yabancı askeri müdahaleye itiraz ederek, sorunun içeride çözülmesini savunuyor. Bu iki gruptan SUK Suriye’deki yerel ve dağınık askeri grup ve grupçukların ortak adı olan Hür Suriye Ordusu’nu (HSO) Suriye halkının savunucusu olarak görürken, UKK ise HSO ile herhangi bir ilişkiye girmiyor. Şimdi tekrar baştaki konuya dönersek, yani “Neden Suriye’de bir şey yapılmıyor?” sorusuna cevap arıyorsak, ilk adreslerden birisi muhalefetteki bu bölünmedir. Suriye muhalefeti kendi içindeki ihtilafları çözemediği için üzerinde uzlaşılmış bir yol haritası ortaya konulamıyor. Daha da önemlisi, muhalefetin ana akımından birisi dışarıda bırakıldığında yapılacak bir uluslararası müdahalenin meşruiyeti tartışmalı hâle geliyor. Herhangi bir tedbirin uluslararası hukuk açısından meşruiyeti Suriye halkını temsil edecek birleşik bir muhalefetin oluşturulması zorunlu. Türkiye’de düzenlenen Suriye muhalefeti toplantılarının amacı da, dağınık Suriye muhalefetinden temsil kabiliyetine sahip bir muhatap oluşturmaktı. Her ne kadar bu konuda mesafe alındıysa da, ‘Suriye’nin Dostları’ toplantısına UKK’nın gelmemesi, hem süreci yavaşlatıyor, hem de meşruiyet ve muhatap sorununun devamına yol açıyor.

Benzer bir siyasa sorunu da ilki 24 Şubat’ta Tunus’ta yapılan ‘Suriye’nin Dostları’ toplantısında neden karar alınamadığı üzerine odaklanmıştı. Bu sorunun cevabı çok basit: Bu toplantı karar almak için yapılmadı. Duygusal pozisyonu siyasi pozisyonla harmanlayanlar için bu cevap tatmin edici olmayabilir. Ancak halihazırda Suriye’de yapılabilecek olan herhangi bir uluslararası müdahale için gerekli yasal ve meşru merci BM Güvenlik Konseyi’dir. Şubat ayında Rusya ve Çin vetosu BM’den Esad yönetimi aleyhinde karar çıkmayacağını gösterdi. O halde muhtemel bir uluslararası müdahale hangi meşruiyetle yapılacaktır? Benzer bir durumda Libya konusunda BMGK’dan karar çıkmasına rağmen, kararı uygulama mercii olan NATO müdahalesini Türkiye engellemişti. Şu anda BMGK kararı olmaması, NATO’ya konunun havale edilmesini engelliyor. Daha da önemlisi ABD’nin de müdahale konusundaki tereddütleri NATO’dan beklentileri de azaltıyor. O halde ortada tek bir yol kalıyor: Suriye yönetimini belli kararları almaya zorlayacak uluslararası bir koalisyon. Bu koalisyonun meşru olması da yine hem katılıma hem de muhalefetin örgütlenmesine bağlı. BM Genel Kurulu üzerinden yapılanan Suriye’nin Dostları toplantısı işte tam da bu ihtiyaçtan dolayı örgütlendi. O nedenle toplantının yapılması başlı başına bir ‘şey’dir. Suriye yönetimine verilmiş son derece güçlü bir mesajdır. Toplantının sonraki ayaklarında muhtemelen muhalefet birleştirilmeye çalışılacak, katılımcı ülkeler arasında ortak pozisyon belirlenecek ve gelecekteki bir askeri tedbiri de içerebilecek adımlar için gerekli çalışmaların zemini oluşturulacaktır. Bu siyasa adımları düşünülmediği takdirde bu toplantı ile ilgili yorumlar da eksik kalacaktır.

Yardım koridoru ve güvenli bölge

Suriye’de rejimin şiddet kullanması konusunda duyarlı kesimlerden gelen taleplerden biri de insani yardım koridorları ve güvenli bölgelerin ihdas edilmesi. Türkiye’de bile önde gelen gazeteciler ve dış politika uzmanlarından bu konuda son derece hümanist/ahlakçı talepler duyulabiliyor. Oysa insani yardım koridoru ya da güvenli bölge hümanist bir eylem değil, askeri bir müdahaledir. İnsani yardım koridoru düşman güçten korunduğu takdirde bir anlam ifade eder. Bu nedenle de bu tür tedbirlerde sıcak çatışma ve doğrudan savaş ihtimali son derece yüksektir.

Oysa şu anda Suriye’de böylesi bir tedbiri almaya gönüllü herhangi bir askeri birlik ya da ülke yok. Bu konuda son derece sert konuşan Suudi Arabistan ve Katar’ın da bu konuda çekingen, başka bir ordu savaştığı takdirde bedelini ödemeye hazır ancak kendi askerini gönderme konusunda tereddütlü olduğunu söyleyebiliriz. Somut olarak konuşmak gerekirse, Türkiye’de İdlib’e oluşturulacak bir insani yardım koridoru, Suriye’nin iktidar alanındaki bir bölgede askeri koruma sağlayacağı için hasmane bir askeri tedbirdir ve Suriye’ye tek başına savaş açmak anlamına gelir. Bu da Türkiye’yi tek başına işgalci konumuna koyarak hedef haline getirir. Bu tür tedbirler ancak uluslararası meşruiyeti ve askeri sorumluluğu paylaşıldığında anlamlı bir öneri haline gelebilir. Rejimin şiddetinden kaçan sivillerin koruma altına alınacağı güvenli bölgeler oluşturulası talebinde de benzer sorunlar mevcuttur. Hâlen Humus, Hama ve İdlib gibi şehirlere saldıran ordunun şiddetinden kaçan sivillerin korunacağı güvenli bölgelerin de bu şehirlerin etrafında kurulması gerekir. Oysa bu tür tedbirler açık alanda, kırsal bölgelerde, sivillerin olmadığı, havadan ve karadan askeri korumanın olduğu durumlarda anlamlıdır.

Srebrenica’da BM tarafından oluşturulup korunamayan bölgede yaşanan trajedi hatırlanırsa, askeri tedbir olmadan güvenli bölge oluşturmak tam anlamıyla katliama davettir. Güvenli bölgeye sağlanacak koruma ise Suriye topraklarına doğrudan askeri müdahale anlamına gelir. Bunu üstlenecek ne bir ordu ne de bir ülke mevcut şu an uluslararası arenada. Tüm ülkelerin birbirine topu attığı ortamda, birilerinin bu yükü Türkiye’nin sırtına bindirmeye çalışması ise sadece basit bir kurnazlıktan ibarettir. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in Riyad’da bir gazetecinin sorusuna cevaben ‘Türkiye’yi gaza getirmeye çalışanlar’dan bahsetmesi aslında sorunu özetliyor. Bu iki tedbir de göründüğü gibi insani ya da ahlaki görünmelerine rağmen Türkiye’yi tek başına savaşa sokabilecek riskli taleplerdir.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi, siyasi tercihle siyasa ihtimaller arasındaki kopukluk, sahadaki duruma verilecek tepki konusunda son derece akıl dışı talepler doğurabiliyor, durumun doğru değerlendirilmesini engelliyor. Türkiye’de son zamanlarda yapılan tartışmaların kör dövüşüne dönmesinin ardında da maalesef birçok alanda bu tür siyasa alternatiflerini düşünmeyen ya da bilmeyen aydınlar rol oynuyor.
Kaynak: star-açık görüş

KAN DEĞİRMENİ
Serdar Akinan
24 Nisan 2011

Suriye'de 48 yıllık olağanüstü halin kaldırılması sonrası rejimin, barışçıl gösterilere yanıtı kanlı oldu. Akan kan devam ederse Suriye'ye müdahale gündeme gelebilir ancak İran'ın buna göz yumması zor görünüyor. [Serdar Akinan yazdı]

Suriye'de rejim korkulan adımları atmaya başladı. 48 yıllık olağanüstü halin kaldırılması daha fazla özgürlük isteyen yığınları sokağa döktü ancak bu barışçıl gösterilere rejimin yanıtı son derece kanlı oldu. Bağımsız kaynaklar ölü sayısının 100'ü aştığını bildiriyor. Barzeh, Zamalka, Harsta, Duma, Muadamiya, Lazkiye, Dara gibi onlarca yerleşim yerinde cuma namazı sonrası çıkan olaylar adeta Suriye'yi bekleyen karanlık günlerin habercisi... Aktivist Suhai Atasi, Twitter'a şunları yazdı: 'Olağanüstü hal sadece aşağı çekildi... Kaldırılmadı... Bu bile Suriye'nin özgürlüğü için dökülen şehit kanları ve protestoların bir sonucudur'' 18 Mart'ta Dara'da başlayan Suriye protestolarında cuma gününe kadar 220 kişi hayatını kaybetmişti. Sadece bir günde 100'den fazla insanın öldürülmesi sürecin vehameti hakkında bir fikir veriyor. Günlerdir bu köşeden Suriye'deki olayların bir rejim değişikliğine yol açması, tüm bölge için, sonuçları itibarıyla hiçbir şeye benzemeyeceğini yazıp duruyordum. Öncelikle İran rejimi ve Hizbullah açısından Suriye'deki Baas rejiminin devamı bir beka sorunudur. Suriye'deki Baas kadroları cuma günü itibarıyla bu saatten sonra protesto gösterilerine nasıl yanıt vereceğine dair net bir mesaj verdi. Korku duvarını aşan yığınlar ise sokağa çıkmaktan ve özgürlük çığlıkları atmaktan hayatları pahasına vazgeçmeyecek. Peki Batı ne yapacak? Libya'da binlerce insanın ölümüne karşın yeterli desteği vermemekle eleştirilen ABD, Britanya ve AB, Suriye'de ölü sayısı hangi noktaya ulaştığında adım atacak? Atabilecek mi? Atarsa İran'ın tavrı ne olacak? Burada konuştuğum ve bölge dengelerini çok iyi bilen gözlemcilerin analizi şu yönde: 'Müslüman Kardeşler dışında bazı selefi grupların Suriye'deki olaylara karıştığını biliyoruz. Aynı şekilde iktidar yanlısı bazı gruplarda olaylarda silah kullanıyor. Tüm bu kaosu bastırmak için Esad orduya talimat verebilir. Bu ise katliam demektir. Uluslararası müdahale gündeme gelebilir. Kaldı ki dün itibarıyla tüm Batılı başkentlerden açık, sert ve net tepkiler geldi. Bir sonraki adımda akan kana, medyaya yansıyan görüntülere ve tepkilere göre müdahale gündeme gelebilir. O durumda İran olan bitene göz yumabilir mi? Asıl soru budur... İran'da rejim ciddi sıkıntı içinde. Seneye seçimler var ve sokaktaki muhalefet çok güçlü... Bunca iç gerilim varken Suriye'ye yapılacak bir müdahaleye karşı eli kolu bağlanabilir. Bu Lübnan'daki Hizbullah açısından uzun vadede büyük sıkıntı yaratacaktır. Zira Suriye'de bir rejim değişikliği ardından İran'da mollaların elinin zayıflaması (ve hatta bir rejim değişikliği) tüm Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillendirecektir.''

İRAN NÜFUZU BİTERSE REJİM BİTER

Geçen günlerde Nuray Mert Lübnan'daydı... Olan biten üzerine sohbet ederken o da şu çarpıcı tespiti yaptı: Mevcut rejimlerde yaşayanlar memnun değil. Batılı sistem açısından Sünni dünyada güçlü bir muhatap yok. ABD baskılamasıyla da İran nüfuzu eksilmiyor artıyor. Mısır sokaklarında bile İran ve Nasrallah'ın popülaritesi var. Batı'ya kafa tutan tek aktör İran ve direniş örgütleri... Bu dünya sistemi açısından sürdürülebilir bir denge değl... Sünni dünyasında bir muhatap olması istenen bir şey. ABD uzun süredir Mübarek'i mecburen destekliyordu. Değişimi kaçınılmaz buluyordu. Şayet süreç iyice savrulmazsa yeni kurulabilecek iktidar denklemleri daha fazla popüler desteğe sahip olacak. Batılı sistem açısından daha güçlü muhataplar olacak. Filistin meselesi ve İran'ın dengelenmesi açısından böylesi bir süreç başladı. İran'ın zaten rolü zayıflıyor. Suriye'ye destek veremeyebilir... Seneye seçim var ve içeride büyük sorunları var... Batı bundan memnun... İran çok dikkatli davranıyor ama olan biten İran'ı çatışma alanına çekebilecek bir düzeye ulaşabilir. Bu bölge açısından katastrofik bir durum olur.
İran Bahreyn'i bile sineye çekmek zorunda kaldı. Suriye de elden giderse aynı sabrı gösteremezler.
İran nüfuzu biterse rejim de biter.

TÜRKİYE BÜYÜK BASKI ALTINDA

Davutoğlu'nun dış politikasını, en hafif deyimle fazlasıyla iyimser bulan Nuray Mert, 'İdealizm politikaya dinamizm katar. Ama sıfır problem hiç gerçekçi değil... Belki sembolik manada almak gerekir. Ama bu hedefin bile gerçekleşmesinin imkansız olduğu ortaya çıktı. Ermenistan yüzünden Azerbaycan'la ve Kuzey Kıbrıs'la bile yani dost ve kardeş ülkelerle bile krizler çıktı.Türk dış politikası çok fazla iddialıydı. Türkiye bölgeyi ve süreçleri iyi bilmiyor. Arap dünyasının kendi iç dünyaları var. Yakın tarih, ortak dil ve kültür... Türkiye bu denklemin çok dışında... Soyunulan bölgesel liderlik olmadı. Türkiye'nin en başarılı olan taraf ekonomik taraf.
Türkiye büyük baskı altında...
Mevcut iktidarın Libya'da nato müdahalesine karışmakta tereddüt göstermesi son derece anlaşılabilir bir şey.

Kanlı cenaze töreni

Suriye'de cuma günü ülke genelindeki gösterilerde 100'den fazla kişinin öldürülmesinin ardından dün cenaze törenlerinde yine kan döküldü. Cenaze törenine katılan en az 10 kişi öldürüldü. İzraa kentindeki cenaze törenine katılmaya gelenlere ateş açıldı. Saldırıda 6 kişi öldü. Suriye genelinde on binlerce kişi cenaze törenlerine katılırken, başkent Şam'ın Douma semtindeki cenaze törenine yaklaşık 50 bin kişi geldi. Katılımı önlemek için güvenlik güçlerinin gerçek mermi kullandığı ve 4 kişinin öldüğü iddia edildi. ABD Başkanı Obama da, Suriye yönetimine, göstericilere karşı şiddet kullanımına 'hemen son verme' çağrısında bulundu. Obama, Esad'ı, halkına baskı uygulamak için İran'ın yardımını almaya çalışmakla suçladı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun da, Suriye'de göstericilere ateş açılmasını şiddetle kınadı. Göstericilerin üzerine ateş edilmesini protesto eden iki milletvekili istifa etti. Fransa da şiddet nedeniyle Suriye yönetimini kınadığını açıkladı.
http://www.mizikacilar.com/

SURİYE MUHALEFETİ
A. Aydoğan Kalabalık
27 Nisan 2011,

1963 yılında gerçekleştirilen 8 Mart Devrimi'nden bu yana Suriye Baas Partisi tarafından yönetilmektedir. Baas ve ona bağlı partiler tarafından oluşturulan İlerici Milli Cephe, 250 sandalyeli Suriye Parlamentosu'nun üçte ikisini oluşturuyor. Geriye kalan 83 sandalye ise, bağımsız milletvekillerine ayrılmış durumda. Suriye parlamentosunda muhalefet partileri yer almamaktadır.

Suriye 1963 yılından bu yana olağanüstü hal kanunu ile yönetiliyor. 19 Nisan 2011 tarihinde Suriye hükümeti olağanüstü halin kaldırılmasını kararlaştırdı. Devlet Başkanı Beşşar Esed'in bu kararı onaylamasının ardından, 48 yıllık olağanüstü halin tarih olacağı tahmin ediliyor. Esed'in bir hafta içinde hükümetin bu yöndeki kararını onaylaması bekleniyor.

Suriye 13 Mart 1973 yılında kabul edilen anayasa ile yönetiliyor. Anayasa iktidar partisine devletin ve toplumun partisi görevini bahşetmiştir. İktidar partisinin parlamentoda çoğunluğu elde etmesi de yine aynı anayasa tarafından garanti edilmektedir.

Devlet başkanı, Baas Partisi'nin önerisi üzerine parlamento tarafından seçilmekte ve devlet başkanının yedi yıllık görev süresi için ülkede referandum yapılmaktadır. Suriye devlet başkanı aynı zamanda ülkeyi yöneten koalisyon olan İlerici Milli Cephe ve Baas Partisi'nin genel sekreteridir. Devlet başkanı aynı zamanda başbakanı atama, savaş ve olağanüstü hal ilan etme gibi pek çok yetkiyi de elinde bulundurmaktadır. İlerici Milli Cephe, Baas partisi önderliğinde 7 partiden oluşmaktadır. Baas Partisi oyların yüzde 51'ini almaktadır.

Suriye'de 48 yıldır aleviler iktidardadır. Esed ailesi de ülkedeki alevi azınlığa mensuptur. Ülkedeki önemli makamların tamamına yakını Alevilerin kontrolü altında bulunmaktadır.

Baas Partisi, güvenlik birimleri ve ordu aracılığıyla ülke siyasi hayatının tamamını kontrolü altında tutmaktadır. Baas Partisi ülkede halka karşı iki önemli baskı unsuru oluşturmuştur. Muhaberatın da içinde yer aldığı güvenlik güçlerine, insan hakları ihlali konusunda Baas Partisi yönetimi tarafından yeşil ışık yakılmış ve adeta açık çek verilmiştir. İşkence dahil bütün baskı ve yıldırma metotları Suriye güvenliği tarafından muhalif unsurlara uygulanmaktadır. Baas Partisi'nin Suriye halkına karşı uyguladığı ikinci metot dini azınlıklardır. Suriye'deki Hıristiyanlar başta olmak üzere rejim, Müslüman olmayan grupları kendi safına çekmiş ve azınlıkları ülkenin kaymak tabakası haline getirmiştir.

Suriye siyasi hayatında belirleyici rol oynayan veya oynamayı hedefleyen siyasi partiler, Baas Partisi içindekiler ve Baas'a bağlı olmayan partiler olarak ikiye ayrılabilir. Genel olarak Baas'a bağlı olmayan partiler, faaliyetlerini ülke dışında sürdürmek durumunda kalmışlardır.

KOMÜNİST PARTİ

1924 yılında kurulan Komünist Parti, ülkedeki ciddi faaliyetleri ve muhalif tutumuyla öne çıkmıştır. Özellikle de 1958 yılında Mısır ve Suriye'nin birleşmesine karşı çıkan Komünist Parti'nin yöneticileri ve üyelerinin çoğu, iki ülkenin birleşmesinin ardından tutuklanmıştır.

1969 – 1972 yılları arasında ciddi iç çekişmeler yaşayan parti ikiye bölündü. Komünist Parti'nin şimdiki lideri Avukat Riyad et Türk'tür. Ülkede demokrasi çağrısı yapan en önemli şahsiyetlerden birisi olarak bilinmektedir. Suriye'nin Mandelası olarak ta isimlendirilmektedir. Eylül 2001'de tutuklananlar arasındaydı. Kasım 2002 yılında tekrar hürriyetine kavuştu.

Türk, 1982 Hama olaylarında kendi partisinin taraftarları ve üyeleri tarafından Müslüman Kardeşleri eleştirmemekle suçlanmıştır. Türk, Hama Katliamı'ndan sonra Hafız Esed yönetimini yaşanlardan sorumlu tutmuş ve Esed'i diktatör olarak nitelendirmiştir.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER

1942 yılında Dr. Mustafa es Sibai tarafından kuruldu. Şimdiki lideri Riyad el Şakfa'dır. Cemaatin kökleri 1928 yılında Mısır'da Hasan el Benna tarafından kurulan Müslüman Kardeşler'e dayanmaktadır.

Cemaat 1962 yılına kadar ülkede parlamentoya girmiş ve hükümetlere ortak olmuştur. Şubat 1982 yılında yaşananların ardından Müslüman Kardeşler, Suriye siyasi hayatından tamamen silinmiştir.

Hafız Esed yönetimi, 1980 yılında yürürlüğe giren 49 numaralı kanun maddesiyle Müslüman Kardeşleri ülkede yasaklı örgüt ilan etti. Aynı kanun maddesi gereği, Müslüman Kardeşler'e eğilim gösterenler idamla cezalandırıldı.

Beşşar el Esed'in eski yardımcısı Abdulhalim Haddam tarafından oluşturulan Milli Kurtuş Cephesi'ne katılan Müslüman Kardeşler, 2009 yılındaki İsrail'in Gazze saldırısından sonra cepheden ayrıldığını ilan etti ve Esed'e muhalefetini askıya aldı.

Tunus ve Mısır'da yaşanan devrimlerin ardından Müslüman Kardeşler, Suriye yönetiminin halka karşı takındığı uygulamalara devam etmesi durumunda sivil itaatsizlik ilan ederek, sokağa çıkma tehdidinde bulunmuştu.

Müslüman Kardeşler'in yöneticileri 1982 yılından bu yana sürgünde yaşıyor.

MİLLİ KURTULUŞ CEPHESİ

Suriye rejiminden ayrılan Beşşar el Esed'in eski yardımcısı Abdulhalim Haddam'ın girişimiyle, Müslüman Kardeşler'in yanı sıra milliyetçi ve liberal muhalif gruplar tarafından Belkiça'nın başkenti Brüksel'de oluşturuldu. Cephe Esed yönetimini barışçıl yollarla değiştirmeyi hedeflemekteydi.

Müslüman Kardeşler Milli Kurtuluş Cephesi'nden 2009 yılı Nisan ayında farklı gerekçelerle ayrıldı.

ADALET VE KALKINMA HAREKETİ

2006 yılında Londra'da imzalanan 'Şam Deklarasyonu' ile sürgündeki muhalif gruplar tarafından oluşturuldu. Hedef Suriye halkı tarafından kabul görmeyi sağlamaktı.

Hareket, özgürlükler ve yönetimin barışçıl yollarla el değiştirilmesinin sağlanmasını hedeflemektedir. Ayrıca olağanüstü halin kaldırılması, ülkede siyasi partilerin kurulması, sürgündekilerin ülkeye geri dönmesinin sağlanması ve siyasi suçluların serbest bırakılmasını istemektedir.

REFORM PARTİSİ

Suriye asıllı Amerikalı Ferid el Ğadiri tarafından 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından ABD'de kuruldu.

Ğadiri, partisini Baas ve Müslüman Kardeşler'in alternatifi olarak sunmaktadır. ABD ile yardımlaşarak Esad yönetimini düşürmeyi ve ardından İsrail ile iyi ilişkiler kurmayı hedeflemektedir.

Suriyeliler Amerika ile işbirliği içinde olduğu için Ğadiri'nin partisine fazla rağbet göstermedi

MİLLİ DEMOKRATİK BİRLİK

Beş sol partiden oluşmaktadır. Bunlar: Arap Demokrat Sosyalist Parti, Komünist Parti, Sosyalist Demokratik Baas Partisi, Arap Devrimci İşçi Partisi ve Arap Sosyalist Partisi.

ARAP SOSYALİST HAREKETİ

Bu hareket kendi içinde ikiye bölündü. Bir grup iktidardaki Baas partisine katıldı. Diğer grup ise muhalefetti yer aldı. Hareketin liderliğini Abdulgani Ayyaş yürütmektedir.

Bu hareketin yıldızı ellili yıllarda Suriye'deki bütün devrimlere katılan ateşli siyasetçi El Karzemi Ekrem El Havrani zamanında parlamıştı. Hareketin ikiye bölünmesi ve El Havrani'nin Mısır lideri Cemal Abdunnasır'a açıktan muhalefeti, Suriye'de hareketin zayıflamasına neden oldu.

ARAP SOSYALİSTLERİ BİRLİĞİ

1964 yılında kuruldu. Nasiri olarak bilinen Arap milliyetçiliğini hedefleyen Arap Milliyetçiliği Hareketi, Sosyalist Birlik Hareketi, Arap Birliği Cephesi ve Suriye Sosyalist Birliği'ni bünyesinde topladı.

DEVRİMCİ İŞÇİ PARTİSİ

Tarık Ebu el Hasan liderliğinde kuruldu. Marksist bir partidir.

KOMÜNİST İŞÇİ PARTİSİ

Yemişli yılların ortalarında kuruldu. Seksenli yıllarda gizlice faaliyetlerine devam etti. Baba Esed bu partiye karşı çok sert baskı uyguladı.

SURİYE KÜRTLERİ TARAFINDAN KURULAN PARTİLER

MODERNİTE VE DEMOKRASİ PARTİSİ

Laik ve liberal Kürt partisidir. Suriye yönetimi tarafından tanınmamaktadır. 1996 yılında kurulan partinin programında baskıya karşı direniş, kültürel köklere inme ve Suriye'de siyasi hayatı demokratikleştirme hedeflenmektedir.

KÜRT DEMOKRATİK BİRLİK PARTİSİ

1970 yılında Suriye'de kuruldu. Suriye yönetimi tarafından tanınmamaktadır. Kürt Demokratik Partisi'nin bir uzantısı olarak kabul edilmektedir. Suriye'de Kürtlere karşı uygulanan devlet baskısının kaldırılmasını ve Kürtlerin yaşadığı bölgeleri, ülke birlik ve bütünlüğü içinde idare etmeyi hedeflemektedir.

İnsan haklarına saygılı, demokratik, katılımcı ve kanunun üstünlüğünün hâkim olduğu bir Suriye'yi hedeflemektedir. Ayrıca ülkede Kürtçe medyanın yayın yapmasına izin verilmesini istemektedir.
dünya bülteni

Biz susarken, birileri Halid ve Selâhaddin’e koşuyor
Melihas Çelik
3 Mayıs 2011

Tahran ve Riyad başta olmak üzere tüm Müslümanlar, Halid’in Kılıcı ile Selâhaddin’in yüreğini daha ne kadar görmezden gelecekler acaba?

Bir bayram haftasıydı; Halid Bin Velid’in kabrini Humus’ta, Selahaddin Eyyubi’ninkini ise Şam’da ziyaret etmiştik.

Her iki türbe de hınca hınç doluydu. Humus’un, Lazkiye’nin, Şam’ın, Halep’in, kısacası tüm şehirleriyle Şark’ın bu büyüleyici ülkesinin insanları, Ortadoğu’nun muzaffer komutanlarıyla bayramlaşmaya koşmuştu.

Siyah ve iri gözlü çocuklarından tutun da, en temiz kıyafetlerini sırtlarına geçirip türbelere akın eden mahzun ve yoksul bakışlı kadınlarına kadar herkes sözleşmişti sanki.

Ve gençler… En çok da onlar vardı Şark’ın iki cesur kumandanı için selama duranlar arasında...

Selâhaddin Eyyubi…

Herkesin bu dünyada bir kahramanı varsa şayet, benimkisi de Selâhaddin Eyyubi idi. Çünkü çocukken dinlediğim bir sürü şey arasından Eyyubi’yi, o güzel kahramanı çekip çıkarmıştım.

Onu sevmek sadece Kudüs’ü haramilerden geri alışı nedeniyle değildi elbet. Kudüs’ü üç ilahi dine de layık gören adaleti, cesareti ve özellikle de bilgeliğiydi Selahaddin'i sevdiren.

Tarihçi Len Paul’ün de söylediği gibi; dünya zevklerine düşkünlüğü olmayan, sade giyinen, sarayları değil çadırları tercih eden; çok okuyup, çok dinleyen, mert, cömert, dürüst ve sabırlıydı Selâhaddin.

Hani hep anlatırlar ya; Selâhaddin, Şam’da ölüm döşeğindedir ve vasiyeti üzerine kefeni bir sırığın ucuna bayrak gibi bağlanıp sokak sokak dolaştırılır. Ve tellâllar şöyle bağırır; “Ey ahali! Bunca beldeler fethetmiş, krallara diz çöktürmüş Sultan Selâhaddin’in son haline bakın ve ibret alın! İşte Selâhaddin’in son serveti: Sadece bir kefenle dünyadan gidiyor!”

Halid Bin Velid…

Haşmetinden ve korkusuzluğundan hayranlıkla ürktüğüm biriydi “O”… Kimseye eğilip bükülmeyen başı ile cesaretini sevmiştim en çok.

Humus’ta yatan o kahraman; Suriye, İran ve Irak başta olmak üzere katıldığı yüzü aşkın fetihte ve savaş meydanlarında asla yenilmeyen; peygamberin emriyle Nahle’deki Uzza putunu kırıp devirirken O’na, "Ey Uzza, bu geliş seni ta'zim için değil seni inkâr içindir” diye seslenen ve ölüm döşeğindeyken, savaş meydanlarında ölmediğine hayıflanan Halid’dir.

BİR BAŞKA BAHARA
Serdar Akinan
04 Mayıs 2011

Suriye diken üzerinde otururken reform beklentisi bir başka bahara kaldı. [Serdar Akinan yazdı]

Suriye Meclisi söz verdikleri reform paketini görüşemeden yasama dönemini dün kapattı. Bu gelişme üzerine zaten Şam'ın kapısına dayanan 'Arap baharı' hız kazanır mı bilinmez ama ülkede bir cuma sendromu yaşandığı tartışmasız tek gerçek.
Suriye haftalardır durulmuyor. Dara'da başlayan olaylar ülke genelinde belli şehir ve kasabalara sıçradı. İsyan Şam'ın kapısında. Dara'dan gelen haberler öylesine vahim ve ülkede yaşanan (yaşatılan?) tansiyon o kadar yüksek ki bu gerilim Şam sokaklarında henüz görülmese de hissediliyor.
Önceki gün bir grup kadının şehrin en işlek meydanında parlamentoya sadece birkaç yüz metre mesafede Hamra caddesinde protesto gösterisi yapacağı haberini aldık. Söz konusu caddenin girişindeki meydanda olası protestoculardan önce sivil giyimli (çoğu siyah deri mont tercih ediyor) onlarca istihbarat mensubu yerini almıştı. Protesto yapılamadı ama o kadar istihbarat mensubunun tavırları sıradan bir gün yaşayan insanları fazlasıyla tedirgin etmeye yetti.
Ülkede doğru düzgün bir polis teşkilatı yerine dört ayrı istihbari yapılanma var. Son derece yaygın, kudretli ve birbirinden özerk bu istihbarat yapılanmaları gerçekten korku verici.
Bu istihbarat örgütlerinin şüpheli gördükleri insanları aylarca hatta yıllarca nasıl tutukları birer kabus gibi anlatılıyor.

SORUNUN KALBİ HALA DARA'DA
Dara'yı kontrol altına almaya çalışan özel birliği Beşşar Esad'ın kardeşi Mahir Esad komuta ediyor. Suriye resmi haber ajansı SANA, şehirdeki operasyon ve baskınlarda 2'si asker 12 kişinin öldüğünü, 499 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. İnsan hakları örgütleri ise cuma gününden bu yana 70 kişinin öldürüldüğünü duyurdu. Son 72 saatte gözaltı sayısının 1000'e ulaştığı öne sürülüyor.
Gözlemciler; bağımsız kaynaklar tarafından doğrulanamayan ifadelerinde şehirde bir insan avı yaşandığını aktarıyor. Dara ile iletişim kesik. Tıbbi yardım ve gıda sıkıntısı yaşandığı biliniyor. Şam'ın çevresindeki ilçeler, mahalleler de son derece gergin.

DÜNYA NE YAPACAK?
ABD, AB, Rusya ve BM olan biteni izlemeye ne kadar devam edecek bilen yok. Ancak ABD'nin tavrı ve son gelişmeler bir fikir veriyor.
John McCain, Lindsey Graham ve Joseph Lieberman, Suriye rejimini hedefleyen bir bildiride ne demişlerdi?
'Beşar Esad rejimi tarafından Suriye halkına karşı artırılan baskılar tahammül edilebilir noktayı aşmıştır. Esad ve onun destekçileri, Muammer Kaddafi'nin açtığı yolu izleyip barışçıl gösterilerin üzerine askeri kuvvetleri salarak iktidar meşruiyetini yitirmiştir. Başkan Obama'yı, Kaddafi ve Mübarek meselesinde yaptığı gibi, kesin bir şekilde Esad'ın zamanının dolduğunu açıklamaya çağırıyoruz.''
Obama istediklerini yaptı. Aslına bakarsanız, karanlık Hariri suikastı sonrası Bush yönetiminin başlattığı 'Suriye'de rejim değişikliği' projesinin bir başka safhasındayız.
Suriye, tıpkı Libya gibi, Akdeniz Diyaloğu isimli, İsrail, Ürdün, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya'yı kapsayan askeri ortaklığa üye değil. İran ve Rusya'nın tavrı kadar Türkiye'nin tonu da bu süreçte belirleyici olarak.
Türkiye, kaçınılmaz olarak Batılı sitemin cephesinde hizalanacak.

GÖSTERİLER SÜRÜYOR, TABLO VAHİMLEŞİYOR
Orantısız güç kullanılmasına rağmen, Suriye'nin çeşitli kentlerinde gösteriler devam ediyor.
Farklı kaynaklardan irili ufaklı onlarca gösteri haberi geliyor. Kimisi sadece barışçıl, kimisinde silah kullanılıyor. Fakat bir polis devletinden çok istihbarat devleti olan Suriye'de bu gösterilere verilen yanıt gerçekten çok acımasız. Suriye rejimi ise, göstericilere teslim olmaları ve ellerinde olan her türlü silahı da teslim etmeleri için iki hafta süre tanıdı.
Resmi haber ajansı Sana'nın ''Ordu, terörist grupların izini buldu' ifadesini kullanması dikkat çekici.
Bu arada ülkede reformların fiilen askıya alınmasının yaratacağı psikolojik etki bir yana ekonomi feci vaziyette. Mevcut meclisin görev süresi 6 Mayıs'ta doluyor.
Takvime göre 10 gün içinde genel seçim sürecine gidilmesi gerekiyor.
Ancak reform paketi içinde yer alan çok partili siyasi yaşama ilişkin yasanın henüz tamamlanmadığı ve anayasadaki, Baas Partisi'ni 'toplumun ve ülkenin lideri' olarak tanımlayan 8. maddenin değişmemesi nedeniyle siyasi bir belirsizlik oluştu.
Anayasadaki 'yeni meclis 90 gün içinde toplanamazsa, eski meclis cumhurbaşkanının seçim tarihini ilan edeceği bir kararname yayınlamasına kadar devam eder' ilkesi çerçevesinde mevcut parlamentonun görev süresi uzayacak.
Birtakım kesimlere yapılan iyileştirmelere karşın bu kadar vahim bir ekonomik tabloyla; genç, işsiz ve huzursuz nüfusa, 'reformları askıya aldım' mesajı vermek ötesinde üzerlerine gerçek mermi sıkmak ne kadar akılcı göreceğiz.
http://www.mizikacilar.com/

ASLAN'IN İKİNCİ BAHARI
SERDAR AKİNAN
09 Mayıs 2011

Esad Ailesi'nin kökleri Lazkiye yakınlarındaki Kurdaha adlı Alevi köyüne uzanıyor. Aile o köyde 'Wahhish' olarak anılıyormuş. 'Wahhish' yani canavar...

Beşşar'ın dedesi Ali Süleyman öylesine sevilmiş ve güvenilmiş ki aileye 1927'de 'Esad' soyadı verilmiş. Yani Aslan...
Babasının ölümünden sonra iktidara gelen Beşşar Esad'ın çizdiği vizyon ülke içinde ve dışında heyecan yaratmıştı. O günlere 'Suriye Baharı' boşuna denmedi.
İkiz kulelere çarpan uçakların ilk etkisi Afganistan toprağında hissedildi. Yeni dünya düzeninde 'Demokrasi' kavramını açıkça iğfal eden ruh hastası Neo-Con'ların listesinde üst sıraya Suriye yani Beşşar Esad yazıldı. Bush çetesi 'Teröre karşı küresel savaş'ta başarılı olsaydı hiç şüphe yok ki üçüncü hedef Şam'dı. O yıllarda aşağılanan, suçlanan ve izole edilen Suriye, Esad önderliğinde bu krizi güç bela atlattı. 2005'te Lübnan'da Hariri'nin öldürülmesi ile başlayan süreç yıllar sürdü ve Suriye ordusunu Lübnan'dan çekti. 2007'de İsrail nükleer tesis iddiasıyla Suriye topraklarına hava saldırısı düzenledi.
WikiLeaks, Amerikan Dışişleri'nin 2005 ve 2010 yılları arasında Londra merkezli Beşşar Esad muhaliflerine 12 milyon dolar gizli para yardımı yaptığını açıkladı.
2011'in mart ayı geldiğinde yeni bir dalga, bu kez daha zorlusu, içeride patlak verdi. Ve artık daha fazla özgürlük isteyen protestoculara maalesef eğitimli toplum polisi değil muhaberat (istihbarat) ve milisler müdahale ediyor. Muhaberat yani istihbarat denilince de tek bir yapı yok. Bizdeki MGK benzeri doğrudan Beşar Esad'a rapor veren yapının altında askeri istihbarat, Hava Kuvvetleri İstihbarat, devlet istihbaratı ve siyasi istihbarat yapılanmaları var. Suriye, bu anlamda, Türkiye'den farklı olarak istihbaratı elinde tutan bir polis devleti değil ama muhaberat devleti...
Hafız Esad dönemindeki yolsuzluk ve işkenceleriyle toplumda nefret uyandıran Şabiba'ya gönderme yapmak için muhalifler tarafından Şabiba (Arapça'da katil köpekbalığı) adı takılan milislerin başında ise Esad'ın iki kuzeni görev yapıyor.
Şu aşamada tablo o ki, gösteriler dinmiyor. Rejim ise elindeki tüm güçle artık korku bariyerini yıkan bu yığınları ezmeye çalışıyor. Elbette sürdürülebilir değil. Şam sokaklarında artık her otobüs durağında 'Ulusun güvenliği özgürlüğün şahikasıdır' yazıları göze çarpıyor.
Bu tablo nereye evrilecek öngörmek mümkün değil. Öte taraftan gazeteci olarak maalesef çalışmak neredeyse imkansız. Şam'da cuma günleri düzenlenen protesto gösterilerini izlemek bile büyük risk arzediyor ve nihayetinde bu tanıklığın da bir anlamı kalmıyor zira oturup konuşamıyorsunuz. Şam dışına çıkmak fiziken imkansız zira onlarca kontrol noktası var ve aşmak olanaksız.
Dolayısıyla bu yazı Şam'dan şimdilik son yazım. Önümüzdeki süreç Suriye, Lübnan ve elbette Türkiye özelinde son derece karışık ve gerilimli günlere gebe... Elden geldiğince olan biteni araziden gözlemeye ve aktarmaya çabalayacağım.
http://www.mizikacilar.com/

'Batının Suriye'ye müdahale şansı yok'

11 MAYIS 2011

Yabancı basına yasak getiren Suriye'ye turist olarak girmeyi başaran Times muhabiri Martin Fletcher, batının ülkeye müdahale şansı olmadığını düşünüyor.

Fletcher analizinde, ülkedeki başkaldırı hareketinin 40 yıllık Esad rejimine en büyük tehdidi oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, yakın gelecekte başarı kazanmasının zor olduğunu vurguluyor.

Fletcher, nedenlerini ise 5 maddede sıralıyor.
"Birincisi Beşar Esad, eski Mısır devlet başkanı Mübarek ya da Libya lideri Kaddafi'ye kıyasla daha popüler. Suriyeliler etkisiz ve yolsuzluğa bulaşmış olan hükümetten genelde nefret ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı, halkını düşünen bir lider portresi çizmeyi başarmış. Sünni tüccar sınıfından büyük destek görmesinin yanı sıra, gitmesi durumunda Irak'takine benzer bir mezhep çatışması çıkmasından korkan Hristiyan ve Alevi azınlığın da desteğine sahip."
"İkincisi, Suriye rejimi kayda değer bir birlik görüntüsü sergiliyor. Gerçi birkaç askerin saf değiştirdiği yönünde doğrulanmayan haberler var. Dera'da da Baas Partisi'nin 300 alt düzey yetkilisi istifa etmişti. Oysa Libya'da ordunun yarısı, bazı bakanlar ve çok sayıda büyükelçi muhalefet saflarına katılmıştı."
Müdahale şansı yok ancak her şey bitmedi
"Üçüncüsü, muhalefet coğrafi ve demografik açıdan yalıtılmış durumda. Protestolara sahne olan kentler birbirinden çok uzak ve aralarında koordinasyon yok. Başkent Şam ve ikinci büyük kent Halep nüfusun yarısını oluşturuyor, ama bu iki kentin sakinleri genel olarak rejime sadık kalmayı tercih etti. Ayrıca muhalefet yoksul Sünnilerden oluşurken eğitimli orta sınıfların yanı sıra Hristiyan, Kürt ve Alevi azınlıklar isyana katılmamayı seçti. Oysa Mısır'ın Tahrir Meydanı'nda tüm toplum kesimleri temsil ediliyordu."
"Dördüncüsü, ateş açmaya, hapse atmaya ve işkence etmeye hazır bir rejime karşı çıkmaya cesaret edebilen Suriyeli sayısı çok az. Ayrıca Esad rejimi giderse olacaklardan da korkuyorlar. Rejim bu durumda Suriye'nin Lübnan ve Irak'a benzeyeceği savını başarıyla kullanmış."
"Sonuncusu, Batı'nın müdahale şansı yok. Çünkü ülkeyi çıkamayacakları bir bataklık olarak görüyorlar."
Times muhabiri Martin Fletcher Suriye gözlemlerini bu satırlarla aktardıktan sonra herşeyin bitmediğini de ekliyor.
Fletcher, uluslararası arenada protestolara sert müdahalesi nedeniyle düştüğü durumun, uzun vadede Suriye ekonomisini olumsuz etkileyeceğini, bu noktada orta sınıfların Esad'a desteği çekebileceğini ve protesto hareketinin genişleyebileceğini belirtiyor.
BBC

Mahluf: Sonuna dek savaşacağız

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın akrabası işadamı Rami Mahluf, rejimin sonuna dek savaşacağını söyledi.

11 Mayıs 2011

2008'den beri Amerikan yaptırımlarının ve salı gününden beri de AB'nin ambargo uyguladığı 13 Suriyeli isimden biri olan Mahluf, New York Times gazetesine verdiği demeçte, Suriye'de istikrar olmazsa İsrail'de de istikrar olmayacağını savundu.

Mahluf, "Bu rejime birşey olursa kimse ne olacağını garanti edemez. Hükümetin şimdiki kararı savaşmak. Sonuna kadar savaşacağız. Bırakıp gitmeyeceğiz" diye konuştu.

Aile bağlantılarını Suriye'de bir finans imparatorluğu kurmak için kullanmakla suçlanan Mahluf, New York Times muhabirinin sözlerine açıklık getirmesini isteyince, kastettiği şeyin Beşşar Esad'ın üzerine çok gidilmemesi, Suriye'nin yapmak istemediği birşeye zorlanmaması olduğunu belirterek, "Rejimin alternatifi Selefiler. Bunu kabul etmeyeceğiz, halk savaşacak, çok savaşçımız var" dedi. haber7

Zevahiri'den Suriyelilere ABD uyarısı
28 Temmuz 2011
El Kaide lideri Eymen el Zevahiri, Beşar Esad rejimini devirmek isteyen Suriyeli protestoculara destek verdi ve ABD konusunda uyardı.

Zevahiri, bir internet sitesinde yayımlanan video mesajında, Suriyeli protestocuları Arap ve Müslüman ülkelerindeki fedakarlığın, kararlılığın ve zulme karşı mücadelenin bir örneği olarak niteledi.

Zevahiri, Suriyeli protestoculara ABD Başkanı Barack Obama ve ABD'nin kendilerinin yanında olduğunu zannetmemeleri konusunda uyardı. Zevahiri, "Amerika ve Obama'ya, 'özgürlük ve kurtuluş için yozlaşmış zalimlerden kurtulmak ve Müslümanların dininin özgürlüğü için mücadele ediyoruz' deyin" dedi.

Zevahiri, Washington'un Esad'ın yerini, kendisini takip edecek, İsrail'in çıkarlarını koruyacak ve halka biraz özgürlük bahşedecek yeni bir yöneticinin almasını istediğini söyledi.

El Kaide lideri Zevahiri, Beşar Esad'ı da "suç çetesi lideri, hainlerin soyundan gelen, yolsuzlukların en büyük hamisi, cellatların başı, terörizmle savaş adı altında İslam'a karşı savaşta Amerika'nın ortağı ve İsrail'in sınır muhafızı" olarak suçladı.
haber10

Abdüllatif Şener’den dehşet veren iddialar
9/12/2012



İran’ın daveti üzerine Tahran’da düzenlenen Suriye Konferansı’na katılan Şener, aldığı istihbaratları açıkladı: Türkiye’yi parçalama ve istikrarsızlaştırma adına El Kaide militanları, Alevilere saldıracak!..

AbdÜllatİf Şener şu ifadeleri kullandı: Görüştüğüm kişi, El-Kaide’nin ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmek, Türkiye’yi istikrarsız hale getirip parçalamak adına Alevileri hedef alacağını ve katliamlara başlayacağını söyledi.

Abdüllatif Şener’den dehşet veren iddia!

Tahran’daki Suriye Konferansı’na katılan Şener, aldığı istihbaratları açıkladı: Türkiye’yi parçalama adına El Kaide militanları, Alevileri katledecek

İran’ın daveti üzerine 18 Kasım’da Tahran’da düzenlenen Suriye konferansına katılan eski Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, dehşete düşüren açıklamalarda bulundu. Suriyelilerin geleceğine Suriyeliler’in karar vermesi gerektiğini söyleyen Şener, “Türkiye’nin muhalefetin yanında yer alması uluslararası güç odaklarının taşeronluğunu üstlenmekten başka hiçbir anlam ifade etmiyor” dedi.

Tahran’da kaldığı otelde El-Kaide konusunda uzman İranlı yetkili ile görüştüğünü söyleyen Şener, “El-Kaide ile ilgili bilgi istedim. Çünkü onlar bu konuda tecrübeli. Türkiye’den El-Kaide’ye katılmak üzere gidenler İran üzerinden ulaşıyor. El-Kaide ile ilgili son duyumları onların uzmanlarından dinledim. Hatta 6-7 kişi ile birlikteydik. Görüştüğüm kişi, El-Kaide’nin ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmek, Türkiye’yi istikrarsız hale getirip parçalamak adına Alevileri hedef alacağını ve katliamlara başlayacağını söyledi” dedi.

Ankara taşeron

Suriye’yi karıştıranların dışarıdan gelen silahlı kişiler olduğunu, ülkede istikrar için bu grupların ülkeyi terk etmeleri gerektiğini vurgulayan Şener, Türkiye’nin destek verdiği muhaliflerin meşru olmadıklarını savundu. Şener, şöyle devam etti: “Suriye’deki muhalefetin insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmış. Çocukları katlediyor, türbelere bomba atıyorlar. Öylesine çok yabancının Suriye’de kan gövdeyi götürecek bir eylemi başlattığı bir ortamda halk nazarında içerideki Suriyeli muhalifler de yara alıyor. Yabancı işgalcilerle işbirlikçi konumuna düşen Suriye muhalefeti ortaya çıkmış vaziyette. Uluslararası senaryolar ortaya konularak muhalefet yapısıyla Suriye’de iyi şeyler olsun amaçlamıyor. Sadece uluslararası küresel güçlerin Suriye’yi karıştırmak ve Suriye üzerinde kendi emellerini gerçekleştirmekten başka hiçbir niyetleri yok.”

3 bin Türk militan

Bu arada, Tahran’daki toplantıda konuşulanlar özetle şöyle:

“CIA kontrolündeki 10 bin kişilik El-Kaide militanları Suriye’de sivil halka akıl almaz işkenceler yaptı. Bu militanların içinde 3 bin Türk’ün bulunduğu delillerle ortaya konuldu. Toplantıdaki bütün konuşmacılar Suriye’de akan kanda asıl sorumluluğun Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türkiye olduğunu vurguladı.. Esad’ı hedef alan Suriye saldırısının asıl amacının Büyük Kürdistan’ın inşası olduğu somut verilerle ortaya konuldu. El-Kaide’nin İslamiyeti çirkin göstermek için CIA tarafından nasıl kurulup büyütüldüğü istihbari verilerle paylaşıldı.”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/

Yermuk’un vebali Hamas’ın boynuna
Ceyda Karan
19.01.2014



‘Ölüm kampı’ Yermuk, siyasal İslamcıların Filistin davasını da sürükledikleri felaketin sembolü olmaya aday... Filistinlilerin 1948’de İsrail’in kuruluşuyla topraklarından sürülmeleri sonrası yarım yüzyıldır yaşadıkları kampı; bir ucu Müslüman Kardeşler, diğer ucu El Kaide’ye dayanan uluslararası cihat kampanyasının parçası yapmalarının en ağır bedelini ise siviller ödüyor. İki buçuk yılda 250 binden 18-20 bine kadar düşen Yermuk’taki nüfustan artık sadece insanlığın nasıl gömüldüğünün manzaraları yansıyor: Açlıktan ölen çocuklar, kadınlar, yaşlılar!

Aralık sonunda onlu yaşlarındaki Mazen el Asali, evde açlıkla boğuşan annesine yiyecek götüremeyince kendisini asarak intihar etti. Ocak başında İsraa el Masri isminde bir bebeğin açlıktan öldüğü haberi geldi. Ve dünya Yermuk’a bakmaya başladı...


FİLİSTİNLİLERİN ‘İÇ İŞİ’

Filistinliler, Suriye’deki kaosun nadiren anılan yüzü. Başkent Şam’ın sekiz kilometre güneyinde yer alan Yermuk, 2011 yazında yani kaosun en başından itibaren ortaya çıkan silahlı İslamcı gruplara rehin düştü. Mesele 2012 aralık ayına kadar Hür Suriye Ordusu’na bağlı tugaylardan El Nusra Cephesi ve Irak ve Şam İslam Devleti’ne uzanan bu uluslararası cihatçılarla; tavrını Suriye yönetiminden yana koyan Filistinli seküler fraksiyonlar arasında girişilen bir iç mücadele şeklinde devam etti. Suriye ordusunun taktiği işe fazla karışmamak oldu.


‘SÜRGÜNLERİN BAŞKENTİ’

Yermuk için ‘Filistinli sürgünlerin başkenti’ desek yeridir. Kamp 1957’de kuruldu. Suriye’deki kaosun öncesinde kampta 150 bini BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne kayıtlı 250 bin kişi yaşıyordu. Bu rakam, Suriye’de yaşayan ve sayıları 570 bini bulan mültecilerin yarısı. Yermuk kalıcı bir yerleşime dönüşmüş; içinde okulları, kamu binaları, camileri bulunan bir ilçe hâline gelmişti. Suriye Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı’na bağlı olarak idare edilen, eğitim ve sağlık hizmetlerini BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin gördüğü bir ilçe olmuştu. Diğer Arap ülkelerine göre, görece rahat yaşıyorlardı. Zira 1956’da çıkartılan yasa ile Suriyeliler ile neredeyse aynı haklara sahiptiler. Bu haklar, ordu dâhil her türlü memuriyeti, iş bulma/ iş kurmayı içeriyor. Kampta yaşayanların okuma yazma ve eğitim düzeyi diğer Arap ülkeleriyle kıyaslanamaz. Yermuk aynı zamanda İsrail işgaline karşı direniş örgütlerinin rahat çalıştıkları yerdi. İstisnası Hafız Esad’ın Lübnan-İsrail hattındaki konjonktürde aldığı tavır ve 1983’te Yaser Arafat’ı ‘istenmeyen adam’ ilan ettiğinde yaşananlardır. Suriye yönetimi o dönemde Yermuk’u muhalefet odağı gördü ve Arafat’ın binlerce destekçisini tutukladı. Zaman içinde gerilim yatıştı ama boşluğu Hamas ve İslami Cihat gibi örgütler çoktan doldurmuştu.

KATAR HATTI

Bugün tanıklık ettiğimiz felaketin fitilini ateşleyen ise Hamas’ın uluslararası cihat yapılanmasının parçası olmaya karar vermesidir. Hamas, 2011 yazından itibaren örtülü biçimde Katar ve Müslüman Kardeşler’le ittifaka gitti. Lübnan’daki Cemaat-i İslami ile bağlantılı çalıştı. Katar destekli Mücahitler Ordusu’na savaşçı devşirmekle uğraştı. 2012’nin ilk aylarında Hamas Suriye’den çıkma kararı aldığında lideri Halid Meşal Yermuk’ta yaşıyordu. Suriye’den sonra gittiği yer de Katar oldu. Hamas’ın Suriye’den çekilmesi de salt ‘siyasi’ bir çekilmeydi. Yermuk bunun ispatıdır.

2011 yazında çatışmalar çıkmış, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi- Genel Komutanlık’ın (FHCK-GK) lideri Ahmed Cibril’e suikast girişiminde bulunulmuştu. Hamas, Hür Suriye Ordusu (HSO) ile saf tuttuktan sonra Yermuk’un geniş kesimlerini silahlı gruplar ele geçirdi. Öne çıkan Kudüs (Dolayları) Tugayları adlı silahlı grubun komutanları arasında. Aralarında Meşal’in korumaları da var. Zaman içinde radikal gruplar kampa yerleşti. Zira Yermuk, başkente giriş için stratejik önem taşıyordu. Sivillerin büyük kısmı zaten terk edip Lübnan’daki Ayn el Helwa’ya (Aynu’l- Hilve) kaçmıştı. Suriye ordusu taktik olarak kampa girmeye yeltenmemiş, zaman zaman bombalamalar gerçekleştirmişti. İşleri değiştiren 2012 aralık ayında El Nusra Cephesi’nin de bulunduğu dokuz grubun kampı tümüyle ele geçirmesi oldu. Suriye ordusu 2013 temmuzunda artık kampı çembere almıştı.


YARDIMLAR NİYE SOKULAMADI?

Sayıları artık 18-20 bin civarında kalmış sivillerin dramı böylece görünür oldu. Ekim ayından itibaren defalarca insani alarm verildi. Hamas’ın artık içerideki gruplara yaptığı ‘çekilme’ çağrıları da işe yaramadı. 2014 ocak ayına gelindiğinde Birleşmiş Milletler açlıktan ölenlerin sayısını 46 olarak veriyordu. Filistin Özerk Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın 28 Aralık’ta acil yardım çağrısı sonunda Batı Şeria ve Gazze’de halk seferber oldu, yardım toplandı. Ocak başından itibaren yardımlar Yermuk’a sokulmaya çalışıldı. Nafile! Altı denemede de konvoya ateş açıldı. 8 Ocak’ta kampın girişinde içerideki yaralı ve aç yakınlarını almak isteyen Filistinliler protesto gösterisi düzenlediler.


VEKÂLET GÜÇLERE AĞIR İTHAM

Militanlar yardımları Suriye ordusunun sokmadığını öne sürdü. FHCK-GK ise militanların Suriye hükümetini sorumlu göstermek
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Oca 25, 2014 7:16 pm tarihinde değiştirildi, toplam 13 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş May 11, 2011 5:33 pm    Mesaj konusu: SURİYE'DE SONA DOĞRU Alıntıyla Cevap Gönder

Humus'un Alevi mahallesinde bomba
18 NİSAN 2014



BBC'nin haberine göre; Suriye devlet televizyonu, Humus kentinde bir otomobile yerleştirilen bombanın patlaması sonucu en az 14 kişinin öldüğünü duyurdu.
Haberde, ölenler arasında kadınlar ve çocuklar da olduğu kaydedildi.
Saldırı çoğunlukla Alevi nüfusun yaşadığı, Devlet Başkanı Beşar Esad'a desteğin güçlü olduğu bir mahalle olan Humus'un güneyindeki Akrama'da Cuma namazı sırasında meydana geldi.

Bu hafta başlarında Suriye güvenlik güçleri Humus'un eski şehir kısmında kuşatma altında bulunan bin kadar isyancıya karşı bir saldırı başlatmışlardı.
Suriye ordusu tarafından yapılan bir açıklamada isyancıların etrafındaki çemberin daraltıldığı söyleniyor.
Birleşmiş Milletler arabuluculuğu ile varılan Şubat ayındaki kısa süreli ateşkes sırasında bu bölgede mahsur kalan 1400 kadar sivil tahliye edilmişti.
haber93

SURİYE'DE SONA DOĞRU
SERDAR AKİNAN
11 Mayıs 2011

Sondan kastettiğim Beşşar Esad'ın sonu değil. Sokaktaki samimi gösterilerin sahici hedefi de son değil. Sonu görünen 'Arap Baharı Şam'da' fotoğrafıdır.

Baas, akıl almayacak bir şiddet ve eşzamanlı bir medya karartmasıyla kalkışmayı bastırıyor. ABD ve AB, Esad'a, 'Ortalığı topla sesimizi yükseltmiyoruz...' dedi. Rejim, özgürlük çığlıklarını demir yumruğuyla ezdi. İlk günden bu yana başta El Cezire tüm Batı medyası güvenilir olmayan kaynaklardan abartılı ölü sayıları açıkladılar. Canlı yayın arabaları giremediği için kalkışmanın momentumu hep kritik eşikte seyretti.
Türkiye'deki belli çevreler bu kampanyaya ikiyüzlü 'Sünni reflekslerle' destek verdiler. Suriye'de rejim, elbette ve maalesef bildiği tek yolla müdahale etti. Gösterileri dindirmek için orduyu kullandı. Masum insanların da kanı döküldü... Onlarca asker ve güvenlik görevlisi de hayatını kaybetti. Suriye'nin Dara, Banyas, Humus ve Şam'ın belli banliyöleri başta olmak üzere gösteri yapılan hemen hemen tüm noktalarında yoğun operasyonlar yapıldı. Binlerce kişi gözaltına alındı. İlk günden bu yana, 'Selefi gruplar', 'Silahlı çeteler' var diyen rejim, son günlerde bu grupların liderlerini buldu ve silahlarıyla birlikte onlarcasını teşhir etti.
Bu esnada olaylara karışanlar için 'pişmanlık yasası' çıkardı. 1083 kişi bu aftan yararlandı. Bir istihbarat devleti olan Suriye'de bugünlerde olan ise şu: Muhaberat elindeki uzun itiraf listeleriyle ev ev insan toplamaya başladı. Asıl bu fotoğraf gösterilerin ateşini söndürecektir.
Bu süre zarfından olan biteni izlerken en büyük endişem Esad'ın sağ kolu ve reformlar konusunda samimiyetini bildiğim Buseyna Şaban'ın hemen hemen hiç görünmemesiydi.

Şaban dün ortaya çıktı ve New York Times'a konuştu. Yönetim karşıtı gösterilerde 'en tehlikeli süreci geçerek, hikayenin sonuna geldiklerini ümit ettiğini' söyledi. Ayaklananları 'aşırı dinci, kaçakçı, eski mahkum ve sorun çıkarmaya alışık' bir grubun oluşturduğunu iddia ederek durduğu yeri de belirlemiş oldu.
Daily Star'da Nicholas Blanford imzalı haberde, Suriye'ye kaçak yollardan nasıl silah satıldığı ve rakkamların bir ay içinde neden ve nasıl yüzde 20 arttığı tüm detaylarıyla yazıldı. Bu haberin yankı bulmaması şaşırtıcı değil maalesef.
MEA MAXIMA CULPA
Suriye, bir Mısır veya Libya değil. Beşşar Esad'ı da Kaddafi ve Mübarek'le aynı kefeye koyamazsınız.
Baas rejimine entegre azınlıklar (Aleviler, Hıristiyanlar, tacir Sünniler, Dürziler vs.) ülkelerinde bir 'mezhep savaşı' istemiyor.
Hafız Esad'ın Baas'ı çöktü... Öte yandan, Mısır'ın kozmetik devriminin, Libya'daki iç savaş fotoğrafının hali ortada iken Suriye'de sabırsızlıkla devrim olmasını ummak sersemliktir.

Yaşanan bir geçiş süreci... Kanlı ve insafsız..

Ordunun sadakatini koruduğu, Sünni alimlerin desteğini sürdürdüğü, azınlıkların sokağa dökülmediği bir Suriye, Esad'a çok şey vaat ediyor. Aslında daha fazla özgürlük isteyenlere de...

Esad, Mea Maxima Culpa (Benim büyük günahım) diyerek önce Anayasa'nın 8. maddesini değiştirmeye odaklanmalı. Tırnakları çekilen, kulak memeleri kesilen o masum çocuklar için Dara halkından, rejim adına kamu önünde özür dilemeli...

Soruşturma biter bitmez de gözaltıları derhal serbest bırakmalı. Sokağa samimi bir umut zerk etmeli.

Yoksa... Yoksa isyan Suriye'nin kalbinde uyumaya devam edecek. Şam'ın Abbasi meydanına bayrağını kanla da olsa dikecek.

Bu arada Ankara'nın bir an önce hasar tespiti yapmasında fayda var diye düşünüyorum.
http://www.mizikacilar.com/Makale.aspx?ID=201

Suriye'de Polislere Pusu: 120 Polis Öldü
06 Haziran 2011

Suriye devlet televizyonu, ülkenin kuzeybatısındaki Cisr El Şukur kasabasında silahlı kişilerce öldürülen polislerinin sayısının 120'ye yükseldiğini duyurdu.
Suriye Devlet televizyonu, ülkenin kuzeyindeki bir kasabada kurulan pusuda 120 güvenlik görevlisinin öldürüldüğünü duyurdu.

Televizyon, silahlı kişilerin kasabadaki bir güvenlik noktasına saldırısında ölenlerin sayısının 82'ye yükseldiğini kaydetti.

Saldırıya uğrayan polis merkezindeki çok sayıda sivilin de çatışma sırasında hayatını kaybettiği ve bölgede bugün meydana gelen olaylarda 38 sivilin öldüğü kaydedildi.

Cisr Eş Şuğur bölgesinde çatışmaların devam ettiği ve askeri eğitim aldığı öne sürülen silahlı grupların çok sayıda resmi binayı ateşe vererek tahrip ettikleri bildirildi.

Televizyondan daha önce yapılan açıklamada, güvenlik güçleriyle silahlı kişiler arasında çıkan çatışmalarda 80 polisin öldüğü kaydedilerek, bir güvenlik noktasına düzenlenen tek saldırıda ise en az 37 güvenlik görevlisinin yaşamını yitirdiği belirtilmişti.

Böylelikle şimdiye kadar Sidr El Şukur kasabasında ölen polislerin sayısı 120'ye yükselmiş oldu. aktifhaber

Nasrallah Esad'a açık destek verdi
21 Haziran 2011

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Lübnan'da geniş bir kitleye yaptığı konuşma Suriyeli muhalifleri kızdırdı.

Esad rejimine övgüler düzen Nasrallah, Baba Esad (Hafız Esad) döneminden bu yana Hizbullah ile Suriye rejiminin yakın ilişki içerisinde olduğunu vurguladı.

Suriye halkına seslenen Hizbullah lideri, Beşşar Esad'ın liderliğindeki Baas rejimine sahip çıkılması çağrısında bulundu.

Nasrallah konuşmasında şunları ifade etti: "Biz Suriyeli liderlere, baba Hafız'a da, Beşşar Esad'a da büyük saygı duyuyoruz. Arap televizyonlarına inanmayın. Bizler biliyoruz ki, Suriye halkı Esad'ı destekliyor. Cumhurbaşkanı Esad, yenilliklere ve reformalara inanıyor. O oldukça samimi ve gayretlidir. Bizler de Suriye rejiminin, ordusunun ve halkının barış ve istikrarının yanındayız. Suriye halkını direnişçi bu rejimlerine sahip çıkmaya çağırıyoruz."
haber1001

Esad yanlıları ABD elçiliğine saldırdı
11 TEMMUZ 2011

Suriye'de cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı destekleyen grupların Şam'daki ABD büyükelçiliğine saldırdığı bildirildi.
Elçilik yetkilileri BBC'ye açıklamalarında, saldırıda elçilikte hasar oluştuğunu, ancak personelden kimsenin yara almadığını kaydetti.

Saldırı sırasında binanın camları kırıldı ve göndere bir Suriye bayrağı çekildi.
Gün içinde Şam'daki Fransız konsolosluğu önünde de öfkeli bir kalabalık toplandı, ancak eylemciler Fransa elçiliğine bağlı güvenlik görevlilerinin havaya ateş açmasıyla dağıtıldı.
Hükümet yanlısı göstericiler iki gündür iki elçilik önünde gösteriler düzenliyordu.
ABD ve Fransa büyükelçileri Cuma günü Hama kentini ziyaret etmiş, aynı gün Hama'da hükümet karşıtı geniş katılımlı bir yürüyüş düzenlenmişti.
Bu ziyaret Suriye hükümetinin tepkisini çekerken, Suriyeli büyükelçiler de dün Washington ve Paris'te dışişleri bakanlıklarına çağırılmıştı.
Şam'daki gerginlik, başkentte hükümet tarafından başlatılan ulusal diyalog görüşmeleriyle aynı zamanda yaşanıyor.
Ulusal Diyalog Toplantısı
Suriye hükümeti, iktidardaki Baas Partisi'yle muhalefet liderlerinin müzakerelerde bulunacağı iki günlük ''ulusal diyalog'' sürecini başlattı.
Hükümet diyalog sürecinde çok partili seçimler ve yeni medya düzenlemesi gibi konuların masaya yatırılmasıyla son aylara damgasını vuran şiddet olaylarını sona erdirmeyi umuyor.

Ancak Suriye'deki muhalefet liderlerinin ve gösterileri düzenleyenlerin çoğu toplantılara katılmayı reddettiler.
Cuma günü düzenlenen gösterilerde "Diyaloğa Hayır" sloganları atıldı. BBC

6 bin 862 Suriyeli, Türkiye'den ülkesine döndü
02:30 - Bugüne kadar 6 bin 862 Suriyeli'nin ülkesine döndüğü, şuan Türkiye'deki Suriyeli sayısının ise 8 bin 579 olduğu bildirildi. Türkiye'ye sığınan Suriyeli vatandaşların acil ihtiyaçlarının karşılanması için Hatay Valiliği'ne daha önce 3 milyon 750 bin TL gönderildiği, buna ilave olarak 2 milyon TL daha acil yardım ödeneği gönderildiği kaydedildi. 12.07.2011 ANKARA netgazete

Esed neden düşmedi ve neden düşmeyecek?
(7/1)
Sadık Hanefer & Hüseyin Mellah
25-04-2013



YDH-Sadık Hanefer ve Hüseyin Melleh’in, el-Menar televizyonu için hazırladıkları Suriye krizini ele alan 7 bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayımlıyoruz.

‘’Sayılı gün, haftalar sonra, birkaç aya, çok yakında… Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed devrilecek.’’ Batılı ve Arap liderlerin sürekli dillendirdiği öngörüsü buydu. Şimdi artık Suriye krizinde üçüncü yıla girdik ve yönetim devrilemedi. Şimdi birçoğu, önceden, Esed’in devrilmesi üzerine oynadıkları bahisleri zikretmeden, Şam ve muhalefet arasında diyalog merkezli ve ‘’kısık ateş’’ üstünde pişirilen uzlaşmadan bahsediyor.

İki yıldan fazladır, daha önce görülmemiş şekilde süren saldırılar karşısındaki Suriye ve liderinin kararlığını ve güçlü duruşlarını göstermek için, 7 bölümden oluşan ‘’Esad Neden Düşmedi ve Neden Düşmeyecek’’ başlıklı yazı dizisinde - Verilerle, gerçeklerle, sahadan realitelerle ve yönetimin çatışmalarda kullandığı en önemli araçlarla- karşınızdayız. Ve şu ana kadar olan ve gelecekte de bekası ve devamlılığı için olması gereken güçlü yanlarını da aktaracağız.

Suriye’yi tanımayanlara

Yazı dizisinin ilk bölümünde; Suriye devletini kuruluşuna coğrafi ve demografik yapısından ve yönetimi ile siyasetine odaklanacağız.

Suriye devleti

Suriye, resmi adıyla Suriye Arap Cumhuriyeti’dir. Başkenti Şam, yüzölçümü 185.180 kilometrekare ve nüfusu 24 milyon civarındadır.

Coğrafya ve sınırlar

Akdeniz’in doğu kıyısında ve Asya’nın batısında yer almakla beraber; Asya, Avrupa ve Afrika’yı bir birine bağlayan bir alana tekabül eder. Güneyde Ürdün, doğuda Irak, kuzeyde Türkiye ve batıda Lübnan ile sınırı bulunmaktadır. Güneybatısında ise, işgal altındaki Filistin ile Golan tepelerinin çevrelediği sınırlar vardır. Ülkenin batısında uzanan Akdeniz’e kıyısı vardır.

Demografik yapı ve nüfus

Nüfus toplamda 23,695,000 ile dünyada 54. Araplar arasında ise 7. Ülke konumundadır. Suriyelilerin çoğu eğitimli olmak üzere devlet, eğitimin her düzeyinde ücretsiz eğitimi garanti etmektedir. Ortalama yaşama süresi ise 76 yıldır. Suriyeli gurbetçiler ile Suriye kökenli vatandaşların sayısı 18 milyon civarındadır.

Farklı mezheplerin varlığı ile beraber çoğunluk müslümandır. Aynı zamanda yüksek oranda Hıristiyan da mevcuttur. Ülke, İslamiyet ve Hıristiyanlık dinlerinden farklı mezheplerin varlığı ile çeşitlilik bakımından da olmak üzere en önemli dini merkezlerden biridir. Suriye nüfusunun %90’ı Arap, %8’i Kürt ve %2’si diğer ırklardan oluşuyor (Ermeni, Türkmen ve Çerkez).

Tarih ve uygarlık

Suriye, insanlık tarihinde, bir çok uygarlığın merkezi oldu. Suriye’de ilk insanın izleri bir milyon yıla dayanıyor. Suriye’de hakim olan uygarlıklar: Sümerler, Asurlar, Fenikeliler, Romalılar, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar.

Yönetim ve siyaset

Suriye yönetimi cumhuriyet rejimidir. Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’dir. Suriye, Birleşmiş Milletlerde kurucu üye olmakla beraber iki defa da Güvenlik Konseyine seçilmiştir. Aynı zamanda Arap Birliğinde ve İslam İşbirliği Teşkilatında kurucu üyedir.

Üniter devlet

Suriye devletinin anayasasının 42. maddesi, her vatandaşın vatanın birliğini koruma görevi olduğunu söyler. Suriye modern tarihi boyunca, çevresindeki Mısır, Irak ve Lübnan gibi ülkelerde yaşanan mezhepsel veya dini hiçbir çatışmaya veya mücadeleye rastlanmamıştır. Bunun yanı sıra anayasanın 35. maddesi, bütün mezheplerin ve doktrinlerin, kendine özel ibadetlerini-şekillerini kurabilme özgürlüğü sağlarken, her vatandaşın istediği dini seçme özgürlüğü olduğunu da belirtir.

İslam ve Hıristiyanlık

İslam tarihi boyunca Suriye, çeşitli devletlere ve olaylara şahit olmuştur. En önemlisi Emevi devletidir. Ortaçağ literatüründe Şam, önemi ve konumu dolayısıyla ‘’Şam-ı Şerif’’diye adlandırılmıştı. Bunun yanı sıra ülkede, kutsal makamlar ile evliya ve sahabe kabirleri –tarihte ünlenen ve Ehlibeytten- ile ünlüdür.

Suriye, Hıristiyanlık tarihinde de önemli bir yere sahiptir. Bir dizi kilisenin ve patrikhanenin merkezidir. En önemlileri: Antakya Rum Ortodoks Patrikhanesi, Süryani Ortodoks Patrikhanesi, Melktike Katolik Patrikhanesi. Ayrıca doğusundan batısına kadar birçok kilise mevcuttur. Suriye’den ayrıca çok sayıda aziz çıkmıştır ve kilise babalarının çoğu da Suriyelidir. Suriye’de, Hıristiyanların bir çok kutsal sitesi vardır: Sidnaya, Malula[1], Sadad, Deyr Sem’an ve ayrıca erken Hıristiyanlık döneminde yaşamış azizlerin merkezi olan onlarca köy bulunmaktadır.

Dış ilişkiler

Suriye, Ortadoğu’nun genel siyasetinde büyük etkisi olan bir ülkedir. Ülke ‘’Direniş Ekseni’’ olarak bilinen eksende yer almakla beraber Filistin ve Lübnan’daki direniş güçlerini açık ve resmi bir şekilde desteklemektedir. Bu tutumu nedeni ile Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkileri iyi sayılmaz.

Suriye’nin; İran ile ekonomik ilişkilerine de büyük bir şekilde yansıyan, özel ilişkileri vardır. Ayrıca Rusya ve Çin ile de öne çıkan ilişkileri var. Dış ilişkilerin son aşamalarında Suriye, Doğu Avrupa ve Latin Amerika ülkeleri ile (ikili ilişkilerin gelişmesi, ekonomik alanda iyileştirmeler yapmak adına karşılıklı ziyaretler ile) ilişkiler kurma çabasını göstermiştir.

Ordu ve silahlı kuvvetler

Suriye ordusu, ülke savunmasını yapan resmi sistemdir. Suriye’nin anayasasına göre Cumhurbaşkanı, ordunun ve silahlı kuvvetlerin en yüksek düzeydeki komutanıdır. Savunma bakanı yardımcısıdır ve genelkurmay başkanı kendisi tarafından atanır. Suriye ordusu askeri büyüklük olarak dünyada 16. Arap düzeyinde ise Mısır’dan sonra ikinci sıradadır.

Ordu, İsrail’e karşı birden fazla savaşta yer aldı: 1948, 1967 savaşları ve 1973-1974 savaşları. Ayrıca Lübnan’ın 1982’de işgalinden sonra İsrail’e yanıt veren taraflara ortak oldu.

Ordunun cephaneliği Sovyetler Birliği’nden ardından Rusya’dan ve bunlara ek olarak Çin ve İran’dan sağlanmıştır. İsrail’e kadar varabilen Scud füzelerine, hava savunma sistemleri olan S-300 füzeleri ve Amerikan yapımı F-15 uçaklarına alternatif olarak MİG savaş uçaklarına sahiptir.

İdari bölümler

Suriye’nin 14 ile ayrılmış idari bölümleri vardır. Bu iller de kendi içlerinde bölgelere ayrılmıştır.

Suriye… Kriz…

Bu açıklamalar; şu ana kadar devam eden krizin, ülkeyi tehdit ettiği birliğini, demografik ve coğrafik yapısının gerçekliğini göstermek içindi.

Suriye’de süren çatışmalar, Batı ve Arap medyasının aktardığı gibi sadece demokrasi ve reform talepleri ile sınırlı değildir. Bu talepler bütün halkların haklı talepleri olmakla beraber, Suriye’de bununla birlikte, halkların meşru talepleri (özgürlük, onur, reform) kullanılarak başka şeyler hedeflendi.

Hesaplaşma

İki yıl önce, krizin başlangıcında mart ayında, Deraa olaylarında sonra, Şam ile hesaplaşmak adına fırsat bulanlar oldu. Amerikalılar, yanlarına Siyonistleri alarak, Suriye iç krizi sayesinde, Suriye’yi bölgesel denklemlerin dışında tutmak istediler.

İçte ise, bir tür savaş ile tahrip olup devamlılığı sarsılsın ve ordusu, liderleri ve halkı bu savaş ile meşgul olsun istendi. Meşgul olunması istenenler ise, Amerikan işgaline terk edilmiş Irak’ın ve Lübnan-Filistin direnişinin yanında yer alarak Amerikan’ın, bölgedeki projelerine karşı olan eksenin dayanak noktalarını oluşturuyordu.

Çeviren: Hasan Sivri:

[1]Hz.İsa’nın Aramice olan anadilini iki bin yıldır halen konuşanların yaşadığı bir yer (Çevirenin notu)
KAYNAK: http://www.ydh.com.tr/HD11760_esed-neden-dusmedi-ve-neden-dusmeyecek--7-1.html

Yermuk’un vebali Hamas’ın boynuna
Ceyda Karan
19.01.2014



‘Ölüm kampı’ Yermuk, siyasal İslamcıların Filistin davasını da sürükledikleri felaketin sembolü olmaya aday... Filistinlilerin 1948’de İsrail’in kuruluşuyla topraklarından sürülmeleri sonrası yarım yüzyıldır yaşadıkları kampı; bir ucu Müslüman Kardeşler, diğer ucu El Kaide’ye dayanan uluslararası cihat kampanyasının parçası yapmalarının en ağır bedelini ise siviller ödüyor. İki buçuk yılda 250 binden 18-20 bine kadar düşen Yermuk’taki nüfustan artık sadece insanlığın nasıl gömüldüğünün manzaraları yansıyor: Açlıktan ölen çocuklar, kadınlar, yaşlılar!

Aralık sonunda onlu yaşlarındaki Mazen el Asali, evde açlıkla boğuşan annesine yiyecek götüremeyince kendisini asarak intihar etti. Ocak başında İsraa el Masri isminde bir bebeğin açlıktan öldüğü haberi geldi. Ve dünya Yermuk’a bakmaya başladı...

FİLİSTİNLİLERİN ‘İÇ İŞİ’

Filistinliler, Suriye’deki kaosun nadiren anılan yüzü. Başkent Şam’ın sekiz kilometre güneyinde yer alan Yermuk, 2011 yazında yani kaosun en başından itibaren ortaya çıkan silahlı İslamcı gruplara rehin düştü. Mesele 2012 aralık ayına kadar Hür Suriye Ordusu’na bağlı tugaylardan El Nusra Cephesi ve Irak ve Şam İslam Devleti’ne uzanan bu uluslararası cihatçılarla; tavrını Suriye yönetiminden yana koyan Filistinli seküler fraksiyonlar arasında girişilen bir iç mücadele şeklinde devam etti. Suriye ordusunun taktiği işe fazla karışmamak oldu.

‘SÜRGÜNLERİN BAŞKENTİ’

Yermuk için ‘Filistinli sürgünlerin başkenti’ desek yeridir. Kamp 1957’de kuruldu. Suriye’deki kaosun öncesinde kampta 150 bini BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne kayıtlı 250 bin kişi yaşıyordu. Bu rakam, Suriye’de yaşayan ve sayıları 570 bini bulan mültecilerin yarısı. Yermuk kalıcı bir yerleşime dönüşmüş; içinde okulları, kamu binaları, camileri bulunan bir ilçe hâline gelmişti. Suriye Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı’na bağlı olarak idare edilen, eğitim ve sağlık hizmetlerini BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin gördüğü bir ilçe olmuştu. Diğer Arap ülkelerine göre, görece rahat yaşıyorlardı. Zira 1956’da çıkartılan yasa ile Suriyeliler ile neredeyse aynı haklara sahiptiler. Bu haklar, ordu dâhil her türlü memuriyeti, iş bulma/ iş kurmayı içeriyor. Kampta yaşayanların okuma yazma ve eğitim düzeyi diğer Arap ülkeleriyle kıyaslanamaz. Yermuk aynı zamanda İsrail işgaline karşı direniş örgütlerinin rahat çalıştıkları yerdi. İstisnası Hafız Esad’ın Lübnan-İsrail hattındaki konjonktürde aldığı tavır ve 1983’te Yaser Arafat’ı ‘istenmeyen adam’ ilan ettiğinde yaşananlardır. Suriye yönetimi o dönemde Yermuk’u muhalefet odağı gördü ve Arafat’ın binlerce destekçisini tutukladı. Zaman içinde gerilim yatıştı ama boşluğu Hamas ve İslami Cihat gibi örgütler çoktan doldurmuştu.

KATAR HATTI

Bugün tanıklık ettiğimiz felaketin fitilini ateşleyen ise Hamas’ın uluslararası cihat yapılanmasının parçası olmaya karar vermesidir. Hamas, 2011 yazından itibaren örtülü biçimde Katar ve Müslüman Kardeşler’le ittifaka gitti. Lübnan’daki Cemaat-i İslami ile bağlantılı çalıştı. Katar destekli Mücahitler Ordusu’na savaşçı devşirmekle uğraştı. 2012’nin ilk aylarında Hamas Suriye’den çıkma kararı aldığında lideri Halid Meşal Yermuk’ta yaşıyordu. Suriye’den sonra gittiği yer de Katar oldu. Hamas’ın Suriye’den çekilmesi de salt ‘siyasi’ bir çekilmeydi. Yermuk bunun ispatıdır.

2011 yazında çatışmalar çıkmış, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi- Genel Komutanlık’ın (FHCK-GK) lideri Ahmed Cibril’e suikast girişiminde bulunulmuştu. Hamas, Hür Suriye Ordusu (HSO) ile saf tuttuktan sonra Yermuk’un geniş kesimlerini silahlı gruplar ele geçirdi. Öne çıkan Kudüs (Dolayları) Tugayları adlı silahlı grubun komutanları arasında. Aralarında Meşal’in korumaları da var. Zaman içinde radikal gruplar kampa yerleşti. Zira Yermuk, başkente giriş için stratejik önem taşıyordu. Sivillerin büyük kısmı zaten terk edip Lübnan’daki Ayn el Helwa’ya (Aynu’l- Hilve) kaçmıştı. Suriye ordusu taktik olarak kampa girmeye yeltenmemiş, zaman zaman bombalamalar gerçekleştirmişti. İşleri değiştiren 2012 aralık ayında El Nusra Cephesi’nin de bulunduğu dokuz grubun kampı tümüyle ele geçirmesi oldu. Suriye ordusu 2013 temmuzunda artık kampı çembere almıştı.

YARDIMLAR NİYE SOKULAMADI?

Sayıları artık 18-20 bin civarında kalmış sivillerin dramı böylece görünür oldu. Ekim ayından itibaren defalarca insani alarm verildi. Hamas’ın artık içerideki gruplara yaptığı ‘çekilme’ çağrıları da işe yaramadı. 2014 ocak ayına gelindiğinde Birleşmiş Milletler açlıktan ölenlerin sayısını 46 olarak veriyordu. Filistin Özerk Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın 28 Aralık’ta acil yardım çağrısı sonunda Batı Şeria ve Gazze’de halk seferber oldu, yardım toplandı. Ocak başından itibaren yardımlar Yermuk’a sokulmaya çalışıldı. Nafile! Altı denemede de konvoya ateş açıldı. 8 Ocak’ta kampın girişinde içerideki yaralı ve aç yakınlarını almak isteyen Filistinliler protesto gösterisi düzenlediler.


VEKÂLET GÜÇLERE AĞIR İTHAM

Militanlar yardımları Suriye ordusunun sokmadığını öne sürdü. FHCK-GK ise militanların Suriye hükümetini sorumlu göstermek için bu taktiğe başvurduklarını... Yardımları ulaştırmak üzere Şam’a giden Filistin yönetimi Çalışma Bakanı Ahmet Mecdalani ise açıkça El Nusra ve Ahrar el Şam gibi örgütleri sorumlu tuttu. Mecdalani, yaptıkları uzlaşmaya bu iki örgütün dâhil dört grubun uymadığını söyledi, “Bütün bu gruplar terörist bağlantıları ve yöntemleriyle tanınıyorlar” diye de ekledi. FHKC-Genel Komuta’nın siyasi büro şefi Hessam Arafat ise en son 5 Ocak’ta Ramallah’ta basın toplantısı yaptı. Yermuk’taki gruplar için ‘paralı asker’ ifadesini kullandı, açıkça Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi sorumlu tuttu.

Unutulan belki de Yermuk’un Sabra ve Şatila olmadığı, Suriye’nin Lübnan olmadığı, Selefi/ Vahabi Filistin hareketinin de Filistin Kurtuluş Örgütü olmadığı... Yaşananların da zaten Filistin’in yahut Suriye’nin kurtarılmasıyla filan alakası yok.
http://www.taraf.com.tr/ceyda-karan/makale-yermuk-un-vebali-hamas-in-boynuna.htm
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Nis 18, 2014 9:04 pm tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Hzr 25, 2011 12:36 am    Mesaj konusu: Suriye Devrimi üzerine notlar Alıntıyla Cevap Gönder

Yermuk’teki Filistinli rehineler öldürüldü
08-03-2014



Yermuk’teki Filistinli rehineler öldürüldüIrak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı el-Kaide bağlantılı grubun Yermuk kampında rehin alınan Filistinlileri öldürdüğü açıklandı.

YDH-Bir süre önce Şam’daki Yermuk Filistin mülteci kampında rehin alınan Filistinlilerin IŞİD tarafından öldürüldüğü Filistin’in Kurtuluşu için Halk Cephesi-Genel Komutanlık tarafından açıklandı.

El-Alem televizyonuna demeç veren Filistin’in Kurtuluşu için Halk Cephesi-Genel Komutanlık Sözcüsü Enver Reca, “Irak-Şam İslam Devleti, birkaç gün önce Yermuk kampında rehin aldığı Filistinlileri öldürdü” dedi.

Daha önce Filistinli gruplarla yaptıkları anlaşmayla Yermuk Kampını terk eden silahlı gruplar geçtiğimiz haftalarda anlaşmayı bozarak kampa yeniden girmişti.

Yermuk’te esir alınan Filistinlilerin Suriye yönetimi ile işbirliği yaptıkları için öldürüldüğü açıklandı.
http://www.ydh.com.tr/HD12696_yermukteki-filistinli-rehineler-olduruldu.html


Erdoğan'a Şam'dan sert cevap geldi
8 Ağustos 2011

Başbakan Erdoğan'ın Suriye'ye yönelik "Sabrın sonuna geldik ve bunun için de Salı günü Dışişleri Bakanı'nı Suriye'ye gönderiyorum" yönündeki sözlerine Şam'dan yanıt geldi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Siyaset ve Medya Danışmanı Dr. Bouthina Shaaban, "Eğer Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye'ye sert bir mesaj iletecek olursa Türkiye'nin tutumu konusunda daha kesin bir yanıt alır" şeklinde konuştu.

Suriye medyasına göre, Dr. Bouthina Shaaban, Salı günü Şam'a gitmesi beklenen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Şam'a "sert bir mesaj" götürmesi beklentileri üzerine tepki gösterdi. Shaaban, şu ifadeleri kaydetti: "Eğer Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye'ye sert bir mesaj iletecek olursa sivillere, ordu ve polis üyelerine karşı silahlı terörist grupların acımasız öldürmelerini ve cinayetlerini kınamayan Türkiye'nin tutumu konusunda daha kesin bir yanıt alır.

Eğer Türkiye Suriye'nin meselelerini tarihi ve kültürel ilişkiler nedeniyle dışişleri sorunu olarak düşünmezse, Suriye dostlar arasında danışmayı her zaman hoş karşılar. Ancak, Suriye kesin olarak Suriye'nin içişlerine tüm bölgesel ve uluslararası müdahale girişimlerini reddetti."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cumartesi düzenlenen bir iftar yemeğinde şu açıklamalarda bulunmuştu: "Ama artık burada da sabrın son anlarına geldik ve bunun için de bu süreç içinde salı günü Dışişleri Bakanı'nı Suriye'ye gönderiyorum. Kendileriyle orada gerekli olan görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmelerde mesajlarımız artık kendilerine kararlı bir şekilde iletilecektir. Bundan sonraki süreç verilecek cevaba ve uygulamaya göre şekillenecektir. Çünkü biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var."
habervaktim

Clinton destek istedi, Büyükelçi zirveye çağrıldı
10 Ağustos 2011
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Dışişleri Bakanı Ahmet davutoğlu ile yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye’nin Suriye’ye baskı yapmasını istedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner “Dışişleri Bakanı Clinton, Suriye’nin derhal askerlerini kışlaya çekmesi ve tutukluları serbest bırakması yönündeki ABD’nin tutumunu dile getirdi. Dışişleri Bakanından bu mesajları Suriye hükümetine iletmesini istedi. Ayrıca Amerika’nın Suriye’de demokratik geçişe desteğini yineledi” dedi. Bu arada Başbakanlık’ta Suriye zirvesi sürerken ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone de Başbakanlık’ta Başbakan Başmüşaviri Doç. Dr. İbrahim Kalın ile görüştü. Ricciardone, gazetecilere görüşmenin, ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın, Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ‘Devamı niteliğinde’ olduğunu söyledi. Öte yandan Francis Ricciardone ile toplantıya giren sürpriz ismin ABD Dışişleri’nin Suriye konusundaki en tecrübeli diplomatlarından Fred Hof olması dikkat çekti.
Stargazete

'Türkiye ABD'nin 'emir eri' mi?'
09 Ağustos 2011
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi.

Emine Ülker Tarhan, AKP’nin izlediği Suriye politikasını sert sözlerle eleştirerek, “Türkiye Cumhuriyeti Amerika’nın mektup ve mesajlarının temize çekme aparatı mıdır? Ortadoğu’daki postacıbaşı mıdır, Türkiye Amerika’nın emir eri midir diye soruyoruz” dedi.

-Tarhan, “Türkiye’nin Şam konusundaki yol haritası nedir, bölge yeniden bir sorunlar yumağı haline getirilmek mi isteniyor, Türkiye komşusu ile bir sıcak çatışma ortamına mı çekilecek, bunun endişesini yaşıyoruz. Bu sorunların yanıtını bekliyoruz” dedi.

-“İSTENİLEN SERT TEDBİRLER NEDİR?”-

Dışişleri Bakanı’nın Şam ziyareti öncesi önemli telefon ve ziyaret trafiği yaşandığını belirten Tarhan, ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın, Davutoğlu’nu önceki gün telefonla arayarak mesaj ilettiğini basından öğrendiklerini söyledi. Daha sonra Türkiye Masası Şefi Hoff’un Türkiye’ye gelerek Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüştüğüne işaret eden Tarhan, “ABD temsilcisi Türkiye’den sert tedbirler alınması için Esad’a baskı yapın talebini iletmiş. Hükümete sormak gerekiyor. İstenilen sert tedbirler nedir?” diye sordu.

-“TÜRKİYE’NİN ŞAM KONUSUNDAKİ YOL HARİTASI NEDİR?”-

Hükümetin izlediği politikayı eleştiren Tarhan, şu soruları yöneltti:

“Türkiye’nin Şam konusundaki yol haritası nedir, bölge yeniden bir sorunlar yumağı haline getirilmek mi isteniyor, Türkiye komşusu ile bir sıcak çatışma ortamına mı çekilecek, bunun endişesini yaşıyoruz. Bu sorunların yanıtını bekliyoruz.”

-“TÜRKİYE AMERİKA’NIN MEKTUP VE MESAJLARININ TEMİZE ÇEKME APARATI MI?”-

ABD Dışişleri Bakanı’nın, “Esad’a siz baskı yapın” demesini çok manidar bulduklarına işaret eden Tarhan, şöyle dedi:

“Emperyalizme karşı verdiği mücadele ile bu bölgede bir bayrak olmuş Türkiye Cumhuriyeti, bir örnek teşkil etmiş. ABD’nin Ortadoğudaki bir maşası olma yolunda mıdır diye bir endişemiz var. ‘Neden baskı yapmıyorsunuz’ söylemini böyle değerlendiriyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Amerika’nın mektup ve mesajlarının temize çekme aparatı mıdır, diye soruyoruz. Ortadoğu’daki postacıbaşı mıdır, Türkiye Amerika’nın emir eri midir diye soruyoruz, değildir bizim için. Muhalefete Suriye ile ilgili özel bilgiler verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

-BAŞBAKAN’I ELEŞTİRDİ-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Suriye bizim iç meselemiz” sözlerini de eleştiren Tarhan, "Bunun altında yatan nedenlerin çok dikkatli tahlil edilmesi gerekiyor. Suriye neden bizim iç meselemiz olsun. Bu söylemin altının hükümet tarafından doldurulması gerekiyor. Muhalefet bilgilendirilmeli" dedi.
Akşam

İsrail Gazetesi'nin SAVAŞ SENARYOSU
13 Ağustos 2011



İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi, Suriye'deki isyanın aynı şekilde devam etmesi halinde Türkiye'nin de içine olduğu bölgesel bir savaşın çıkacağını iddia etti.
İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi, Suriye'deki isyanın aynı şekilde devam etmesi halinde başta Türkiye olmak üzere, İran, Suudi Arabistan ve öteki Körfez ülkelerini de kapsayan bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini öne sürdü.

Gazete, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin son haftalarda yüzlerce emekli subayı ihtiyat birlikleri oluşturmak üzere görev çağırdığını öne sürerek bunların Suriye sınırlarındaki askeri birliklere yerleştirildiğini iddia etti.

Milliyet Gazetesi'nin haberine göre, gazetenin önemli isimlerinden Zvi Bar'el tarafından kaleme alınan habere göre, Türk ordusu muhtemel bir mülteci akınına karşı ve muhtemel bir NATO operasyonu için Suriye sınırı boyunca alarma geçirildi.

İran'ın son haftalarda Suriye rejimine yaklaşık beş milyar dolarlık kaynak ve askeri malzeme aktardığını ileri süren Haaretz, Tahran'ın Beşşar Esad rejimine maddi yardım yapması için Irak hükümetini de sıkıştırdığını ileri sürdü.

Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin daha şimdiden Suriye'deki çalkantıların tarafı olarak olaylara dahil olduğunu savunan gazete, ayaklanmanın kısa zamanda Suriye'den taşarak bütün bölgeyi kapsayan bir savaşa dönüşmek üzere olduğunu iddia etti.

Suriye'de Libya gibi ayaklanmanın muhtemel yönünü gösterebilecek bir muhalefet bulunmadığını kaydeden Haaretz, "Suriye, Saddam'ın düşmesinden sonra iç savaşa sürüklenen Irak gibi mi olacak? Yeni bir Suriye rejimi İran'a mı yoksa Batı'ya mı yönelecek? Türkiye, PKK'nın bu topraklarla yeniden üslenmesi konusunda yeni rejime güvenebilecek mi? Suudi Arabistan, bol para vererek sevilmeyen ama iyi geçinebileceği bir lideri mi tercih edecek? Bütün bunlar Batı'nın kafasını meşgul ediyor" diye yazdı.
aktifhaber

Mukteda Sadr da Esad'ın yanında
20 Ağustos 2011
Irak’ın etkili dini ve siyasi liderlerinden Sadr'a göre, Suriye'deki değişim isteği, diğer Arap ülkelerindeki devrimlerle karıştırılmamalı!

Irak’ın etkili dini ve siyasi liderlerinden Mukteda Sadr, ABD’nin Beşar Esed’in çekilmesi geretiğine dair açıklamasından sonra Suriye konusundaki tarafsız tutumunu değiştirmek zorunda kaldığını açıkladı.

YDH'nin el Alem televizyonunun haberine göre, Sadr hareketi Lideri Mukteda Sadr, Amerikan Başkanı Barack Obama’nın Suriye’nin iç işlerine yönelik müdahaleci tutumuyla ilgili bir bildiri yayımlayarak şimdiye kadar Suriye’de yaşanan olaylar konusunda tarafsız kaldığını; ancak Amerika’nın müdahaleci tutumunun onun sessizliğini bozmasına sebep olduğunu söyledi.

Amerikan Başkanı Barack Obama’nın Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esed’in iktidardan çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklamasını mahkum eden Mukteda Sadr, “Beşar Esed, Amerika’nın Ortadoğu’daki emperyalist varlığı karşısında bir direniş adamıdır” dedi.

“Allah, ıslahat isteyip bunun için çaba gösterenleri mükafatlandırsın” diyen Mukteda Sadr, bildirisinde “Tunus’taki, Mısır’daki ve diğer ülkelerdeki halk devrimlerini desteklediğimi herkes biliyor. Fakat meseleleri birbirine karıştırmamak gerekir. Çünkü halk devrimleriyle Suriye’de yaşananlar arasında büyük farklar bulunmaktadır” ifadesine yer verdi.

Sorunun halklarla ve devrimlerle ilgili olmadığını belirten Mukteda Sadr, “Milletler nasıl isterse öyle yaşar. Sorun milletler veya devrimler değil, hükümetlerdir. Beşşar Esed, diğerlerinin aksine bir direniş adamıdır. Amerika’nın Ortadoğu’daki emperyalist varlığına karşı biridir” dedi.
Dünya Bülteni

Esad'dan 'istifa et' çağrısına cevap: "Batının ne dediği beni ilgilendirmiyor"
21 Ağustos 2011

İstifa çağrılarına "Batının ne dediği beni ilgilendirmiyor" diyen Beşşar Esad, "Komşu ülkelerin tavsiyelerini her zaman dinleriz ancak, kararımızı kendimiz veririz" dedi.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, 2 aylık aranın ardından halkın karşısına çıktı. Esad, batıdan gelen 'istifa et' çağrıları için "ne söyledikleri beni ilgilendirmiyor" sözleriyle karşılık verdi.

Beşşar Esad, Suriye devlet televizyonunda soruları cevapladı.

Ülkedeki güvenlik durumunun bugünlerde daha iyi olduğunu savunan Esad, "kontrol edilemeyecek bir durum yok, güvelikle ilgili endişeli değilim" dedi.

Geçiş döneminin iktidardaki Baas Partisi tarafından yönetileceğini söyleyen Esad, ilerleyen günlerde reformları hayata geçireceklerini ve 3-6 ay arasında anayasada değişiklikler yapılacağını söyledi.

Esad, ABD ve diğer batı ülkelerinden gelen 'görevi bırak' çağrılarına da ilk kez yanıt verdi.

Suriye devlet başkanı "Batının ne dediği beni ilgilendirmiyor. Düşmanlara karşı ülkemizi savunma hakkımızı elimden almak istiyorlar" dedi.

Esad, Türkiye'nin tavrını da değerlendirdi.

Beşşar Esad, "komşu ülkelerin tavsiyelerini her zaman dinleriz ancak karar aşamasına geldiğimizde, kendi kararımızı kendimiz veririz' sözleriyle Ankara'ya mesaj gönderdi.
Dünya Bülteni

“Suriye’nin Dostları” yolun sonuna geldi
26-03-2012



YDH- İMC Televizyonu ana haber bültenine konuk olarak katılan YDH Genel yayın Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu, Seul’deki nükleer güvenlik zirvesindeki Suriye konulu temasları değerlendirdi.

YDH Genel yayın Yönetmeni Alptekin Dursunoğlu, 2011 yılının mart ayından bu zamana kadar Suriye konusunda üç aşamalı bir plan dahilinde uluslar arsı destekli devrim girişiminde bulunulduğunu; ancak bu planın artık çöktüğünü söyledi.

2011 yılının mayıs ayı sonlarına kadar Suriye’de Tunus ve Mısır modellerine uygun bir kitlesel halk devrimi olup olmayacağının izlendiğini belirten Dursunoğlu, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’e ciddi bir halk desteğinin olduğunun görüldüğünü bunun üzerine de Suriye’de Libya modeline uygun bir dış destekli devrim için çalışıldığını ifade etti.

Suriye’de Libya modeline uygun bir uluslar arası destekli devrim için muhaliflerin bir konsey çatısı altında toplandığını, kurtarılmış bölge yaratmak için silahlı mücadele başlatıldığını ve BM’den müdahale kararı çıkarılmaya çalışıldığını hatırlatan Alptekin Dursunoğlu, Rusya ve Çin vetosu sebebiyle bunun başarısız olduğunu söyledi.

Alptekin Dursunoğlu, BM’den Rusya ve Çin vetosu sebebiyle müdahale kararı çıkarılamayınca ABD’nin 2003’teki Irak işgali sırasında BM’yi bypass için kurduğu koalisyona benzer bir şekilde “Suriye’nin Dostları” grubunun kurulduğunu; ancak Kofi Annan’ın başlattığı girişimle bu grubun da yolun sonuna geldiğini söyledi.
http://www.yakindoguhaber.com/

HAMA OLAYLARI NEDİR , NEDEN OLMUŞTUR , NASIL BİTMİŞTİR ??? KISA BİR ÖZET....

1976’de Lübnan’da iç savaş başlayınca komşu ülke Suriye o savaşın direkt tarafı oldu. Bunu fırsat bilen Müslüman Kardeşler (İhvan) Hafız Esad’ın ‘dikta’ yönetimini bahane ederek kademeli olarak bir ayaklanma başlattı. Onlara göre Hafız Esad ve iktidarı Alevi dolaysıyla öldürülmeleri gerekiyordu. Subayların öldürülmesi ile başlayan bu ayaklanma süreç içinde herkesi hedef almaya başladı. Müslüman Kardeşler militanları hergün devlet kurumlarına, aydınlara, askerlere, doktorlara, hocalara ve Baas yanlısı olarak bildikleri ya da sandıkları herkese yönelik kanlı saldırılar düzenliyorlardı. Hergün onlarca kişi öldürülüyordu.
Suriye, Mısır Cumhurbaşkanı Sedat’ın 1977’de İsrail’i ziyaret etmesi ve bir yıl sonra İsrail ile Camp David Anlaşmasını imzalamasına karşı gelince İsrail ve Batı intikam almak istedi. Devreye giren CIA Ürdün ve Irak yönetimleri ile işbirliği yaparak Müslüman Kardeşler’e yoğun askeri destek sağladı. Paralar klasik olarak yine Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden...
Bundan yararlanan Müslüman Kardeşler saldırılarını yoğunlaştırdı ve Haziran 1980’de Başkan Hafız Esad’a suikast girişiminde bulundular. Bu ve sonraki suikastlardan kurtulan Esad yakalanan birçok Müslüman Kardeş militanını idam ettirdi. Geri adım atmayan Müslüman Kardeşler CİA, Mİ6, Mossad ve bölgesel ve uluslararası güç ve devletlerden aldıkları destekle saldırlarını yoğunlaştırdı ve hergün onlarca kişiyi öldürmeye başladılar. İnsanlar sokakağı çıkamaz ve bombalamanın hedefi olan askeri kışlalar, polis karakolları, devlet organları, üniversiteler, barolar ve benzeri kurumlar çalışamaz olmuştu.
Ne kadar da benziyor şimdiki duruma!!! Şubat 1982’ye gelindiğinde Müslüman Kardeşler kapsamlı ayaklanma çağırısı yaptı. Bunun önlemini alan ordu ve istihbarat Halep’te başlaması planlanan ayaklanmanın liderlerini o gece yakaladı. Telefonlar kesilince Hama kentindekiler bundan habersiz olarak ertesi sabah ayakalanma başlattıklarında ordu kenti kuşatmıştı. ‘Teslim olun' çağırılarına önceden depolanan ağır silahlarla karşılık veren Müslüman Kardeşler Halep’teki durumdan habrersiz saldırılarına devam ettiler. Bir gün süreyle karşılık vermeyen Suriye Ordusu Müslüman Kardeşlerin saldırısı daha da yoğunlaşınca Müslüman Kardeş militanlarının yoğun bulunduğu bölgeleri bomblamaya başladı. 6 gün süren bombalama ve çatışmalar sonucu ordu kenti ele geçirdi. Kentin birçok yeri yıkılmış ve binlerce Müslüman Kardeşler militanı öldürülmüştü.Tarihe geçen olay işte böyle gelişmiş ve Hama Katliamı olarak anılmaya başlamıştı.

Yani hiç kimse bu katliamın neden ve nasıl geliştiğini anlatmak istemez. Hiç kimse 1976-1982 yılları arasında Müslüman Kardeşler militanlarının bölgesel ve uluslararası devlet ve güçlerden aldığı yardım ve destekle ne tür katliamlar yaptığını anlatmaz.

Tıpkı şimdi ‘ÖSO’ ya da Nusra ve diğer silahlı grupların Suriye’de yaptıklarını anlatmadıkları gibi!
Hepsinin ideolojik kökeni Müslüman Kardeşler. Boşuna dememiş Mehmet Akif "Ders alınmazsa hep tekerrür eder tarih."
Kaynak: https://www.facebook.com/onder.tosun.5/posts/643555332368936
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Mar 08, 2014 7:10 pm tarihinde değiştirildi, toplam 8 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ağu 19, 2011 1:03 am    Mesaj konusu: Suriye Düşerse, Türkiye de Düşer Alıntıyla Cevap Gönder

SURİYE: GİTTİK, GÖRDÜK VE DÖNDÜK
İsmail MÜFTÜOĞLU
Ağu 25, 2011

Türkiye – Suriye Dostluk Grubunun davetlisi olarak, ülkemizin her kesiminden yazar, çizer, akademisyen, siyasetçi, bürokrat ve televizyon programcılarından müteşekkil bir heyetle, 21 Ağustos 2011 Pazar günü Suriye’ye gittik ve 24 Ağustos 2011 Çarşamba günü de yurdumuza avdet ettik.

Suriye’de cereyan eden ve basınımızda farklı farklı yorumlara neden olan olayları yerinde görmek, ilgili, yetkili ve vatandaşlardan bilgi almak suretiyle değerlendirmeler yapmaya çalıştık.

Seyahat esnasında Şam’da ve Hama’da gördüklerimiz, üstelik olayların yoğun geçtiği Hama’daki gözlemlerimiz, olayların gazetelerde yazılanlar gibi olmadığını, tam aksi abartıldığını göstermiştir. Çünkü caddelerde askerlerin bulunmadığını, ancak bazı gözetleme noktalarına son derece az olmak üzere, emniyet mülahazası ile askerlerin yerleştirildiğini gördük. Sokaklarda taşkınlığa mütedair hareketlerin bulunmadığını, tatil münasebetiyle bazı kurumlarda çalışanların yoğun bir şekilde çalıştıkları kapılardan çıkışının, bir taşkınlık haberi olarak verildiğini, oysa bunların sokak hareketleri olmadığını müşahede ettik. Ancak bazı grupların Beşar Esad lehine slogan attıklarını da gördük.

Hama Valisinin brifingde yaptığı konuşmada, kendilerince terörist bazı grupların muhtelif yerlerde aniden saldırılara geçtiklerini, silahlı olduklarını, subay lokalini, adliye binasını ve şehrin dışında polis karakolunu bastıklarını, karakolda 16 kişinin öldürüldüğünü ifade ile bunlara karşı meşru müdafaa zımnında kendilerini koruduklarını beyan etmiştir. Gerçekten de yakılan binaları gördüğümüzde, sayın valinin açıklamalarını teyit etmiş oldu.

Görebildiğimiz, gerek Şam’da, gerek Hama da, gerekse Şam – Hama yolu boyunca geçtiğimiz tüm kasabalarda, bir sessizliğin hakim olduğudur. Ama Türk basınında yer alan haberlerden maksat –ki doğru haberler değil, milletimizi manüpile etme haberleridir– emperyal güçlere bir nevi taşeronluk yapmak ve kuzuyu kurda yedirme haberleridir. Nitekim (..) şimdi de Suriye’de aynı oyunun oynandığı ve Ortadoğu’da emperyal güçlerin son kale durumunda olan Suriye’yi de ortadan kaldırmak suretiyle bu bölgenin yer altı ve yerüstü zenginliklerine el koyma hareketlerini temin zımnında ahaliyi provoke ettikleri kanaatindeyiz.

Emperyal güçlerin slogan olarak kullandıkları demokrasiden maksatları, uygulamaları sonucunda ortaya çıkmış Irak’ta bir milyon Müslümanın, Tunus, Filistin, Bahreyn, Yemen, Libya vs İslam ülke halklarının kanını dökmeleridir. Bu hal, günübirlik meydana gelmiş değildir. Yeşil kuşak projesinin bir nevi uygulamaya konulmasıdır. Yani 22 İslam ülkesini dizayn etme adına sömürmek ve bahis konusu ülkelerin hükümranlığını ortadan kaldırmaktır. Bunun ahlaki yönü olmadığı gibi, hukuki olduğu da söylenemez.

Suriye’nin hasım olarak alınması, bugün için İsrail’le savaşan tek İslam ülkesi olmasındandır. İsrail’in ilerleme heveslerini önlemesindendir. Yoksa halkın inisiyatifi ile olayların oluşmadığını, halkla yaptığımız görüşmeler ortaya koymuştur. Suriye’ye haksız bir saldırı sonucunda, Irak’ta olduğu gibi Osmanlı kültür mirası da yok olacak, böylece haçlı seferleri nihai hedefine ulaşmış olacaktır. Bir başka açıdan da, Selahaddin Eyyubi’den intikam alınmış olacaktır.

Bizim ülkemizin meseleye kardeşlik anlayışı içerisinde yaklaşması gerekir. Ayı ile aynı yatağa girmemesi gerekir. Zira biz kardeşiz. Müminin felaketine sebebiyet verebilecek bir hareketin içinde bulunmamamız lazımdır. Aksi halin Irak’taki gibi feci durumların zuhuruna sebebiyet vereceğini, böylece manevi sorumluluğumuzun da ilanihaye devam edeceğini anlamamız lazımdır. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun bir İslam ülkesi ile karşı karşıya gelmeyi asla doğru bulmuyor, bunun aksi politikaları kimden sadır olursa olsun onaylamıyoruz. Diğer taraftan diplomatik geleneğe ters ve milletler arası hukuka aykırı bir şekilde, bağımsız olan herhangi bir ülkenin toprağına göz dikmek insanlıkla kabili izah değildir.

Türk basınının büyük bir bölümü maalesef yanlı davranma ve emperyal güçlere yalakalık yapma yarışı içindedir. Nitekim Hama’da polis karakoluna baskın yapıp, 16 polisin öldürüldüğü mahalde gazetesine bilgi vermeye çalışan bir muhabirin yaptığı gerçek dışı açıklamaları dinledikten sonra, yalan haberler sebebiyle hayretler içinde kaldığımızı ifade etmek isteriz. Haber adına insanların bu derece alçaklaşması, ancak bir bedelin karşılığı olabilir. Bu nevi gazetecilerin haberlerine güvenerek taraf olmak son derece yanlıştır. Millet olarak da bu gazete haberlerinden ve propagandalarından uzak durmalıyız.

Elbette ki grubumuzda bulunan gazetecilerden tarafsız ve objektif haber yapanlar da yok değildir. Bunların sayısı diğerlerine nispetle ziyadedir.

Suriye’de halka bir haksızlık varsa, elbette ki o haksızlığı onaylamamız da mümkün değildir. Çünkü zulüm kimden gelirse gelsin, biz ona karşıyız, zulmü onaylamayız. Zira zulmü onaylayanlar da zalimdir. Ülke olarak bizim Suriye’ye ağabey şefkati ile yaklaşmamız, problemlerini çözmek için Suriye yönetimine zaman bırakmamız gerekir. Aksine davrananları da önlemeye çalışmamız gerekir. Böylece kuzuyu kurda yedirmemiş oluruz.

İsmail MÜFTÜOĞLU
i-muftuoglu@hotmail.com
http://www.guncelmeydan.com/

Suriye Düşerse, Türkiye de Düşer
Banu Avar
18.08.2011

Suriye-Türkiye Dostluk Komitesi, Suriye’de yaşayan Türk ve Suriyeli vatandaşların son emperyal saldırıya, karşı durmak için oluşturdukları bir sivil toplum girişimi.

Suriye iş dünyası ile işbirliği içinde ve tabii ki resmi kuruluşlardan izin alarak Türkiye’den bir heyeti Suriye’ye davet ettiler. Ben de davet edilenler arasındayım.

Komite başkanı Prof. dr Mehmet Yuva, bu heyet oluşturulurken, TBMM içindeki bir çok milletvekili ve siyasinin , AKP’den CHP den MHP’den Saadet Partisinden, bir çok ismin, her cenahtan gazetecilerin davet edildiğini söyledi. Ulaşamadığı bazı isimlere ulaşmakta kendisine yardımcı oldum.

Çünkü böylesi bir ziyaretin iki komsu ve akraba millet arasında şart olduğu kanısındayım. Nazlı ılıcak’tan, Reha Muhtar’a kadar, Fatih Altaylı’dan Salih Tuna, İbrahim Karagül’e, Balçiçek İlter’e, Ahmet Hakan’a kadar tüm basın yayın organlarında çalışan gazeteci ve televizyoncular ayrım gözetilmeksizin davet edildi. Bir kısmıyla doğrudan ben görüştüm.

Akademisyen ve çeşitli konuların uzmanları, Kamusen gibi sendika başkanları davet edilmişti. Birçoğunun cevap bile vermediği öğrenildi. Bunda ‚yukarısı ne der’ endişesinin hakim olduğu satır aralarında söylendi.

Emperyal tehdit altında olan, sokaklarında batılı aktivist ve silahlı çetelerin fink attığı, her yanından bir anda pıtrak gibi terörist faaliyet fışkıran Suriye, Arap baharı adı altında bölgeyi çökertme operasyonunda bir halkadır. Farklı batılı istihbarat çeteleri pimi çekilmiş bombaları dara’da, deir ez Zor’da lazkiye’de , şam’da patlatmaya kalkmişlardır. Devlet terör faaliyetlerine karşı orduyu alarma geçirmiştir.

Dışarda yıllardır çöreklenmiş ‚muhalefet’ batı istihbaratı ile eşgüdümlü saldırmaya başlamıştır. Içerde ‚peaceful’ barışcıl (!) eylemciler, tonlarca silahla sokakaları kana bulamış, kamu binalarını yakmış, öldürdükleri insanları köprülerden fırlatmışlardır… Suriye’nin içinde terör orduları ve istihbarat ajanları fink atmaktadır.

Ama küresel basında tek cümleyle özetlenebilir bir haber vardır!: ‚Suriye halkının demokratik taleplerine karşı duran eli kanlı diktatör!’

Soru şu: Neden şimdi tehditler savuranlar, 2011’e kadar onlarca yıldır, baskı zulüm ve demokrasi dışı uygulamaları sözkonusu etmemiştir?!

Bu soruların cevabı onların dilinde ‚konjonktür’!

Bizim için bellidir: Ortadoğunun sırası gelmiştir!

Irak’dan aşağılara kayma /paylaşma vaktidir! Enerji kaynakları su yolları stratejik bölgeler çeteler arasında rekabetin durumuna göre pay edilecektir!

Dolayısıyla ’Kurt, kuzuya ‚suyu bulandırıyorsun. Seni ne yaparsan yap yiyecem!’ demektedir. Bu oyunda kuzuyu yakalayıp boynunu bıçağa hazır etme işi Türkiye’ye verilmek istenmektedir!

Bu haberin kokusu yayıldığında sessiz bir çığlık yeri göğü inletmiştir…

Türk milleti komşu akraba Suriye’ye KARŞI bir müdahaleye DİRENECEKTIR!

Bunu belki de en iyi duyan batının içerdeki adamları, temsilcileri, işbirlikçileridir!

Batının deli gömleği içinde kıvranıp milleti de deli gömleği içine sokmak isteyenler becerememişlerdir.. Ayrıca gelecekleri de belirsizdir…

Küresel çete savaşları içinde kimin üstte kalacağı da belirsizdir. Bu toz duman arasında iki kardeş millet, başlarındakiler ne derse desin elele verecektir. Geçen yüzyılda tüm coğrafya el değiştirecekken, bu yöntemle tarihin akışını değiştirmişlerdir.

Bu bölgede müslümanı müslümana kırdırma oyunu da, etnik savaşlarla bölüp yutarak Asya’nın enerji kaynaklarına uzanma oyunu epey eskidir!

Bu oyuna karşı Avrasya’nın da elinde güçlü kozlar vardır. Ve zamanı geldiğinde bu hain oyunun en sert dönemecinde yani Türkiye İran, Suriye halkasında batının oyunu bir kez daha bozulacaktır.

İşte o nedenle bizler bu millete ve bu milletin akrabası olan kardeş milletlere güveniyoruz. Kirli çete oyunlarına karşı onlarla elele vermeye, sorunlarımızı batılı sırtlanlar araya girmeden kendi aramızda konuşmaya gidiyoruz.

Emperyalizm Ermenistanla Gürcistanla Yunanistan’la İsrail’le Türk heyetlerini kaynaştırmaya çalışırken , gazetecileri kanka ilan ederken alkışlıyorlardı… Şimdi iki komsu ülkenin aydınları , batı dayatması bir maceraya karşı durmak için, bir komşu ve akraba ülkeyi ziyaret ederken hakaret ve çamur kampanyası açtılar.

Küresel çetelerin oyunları ancak bölge ülkelerinin dayanışmasıyla bozulur. O nedenle İran Suriye Türkiye Rusya arasındaki herhangi bir yakınlaşma Batılı çevreler ve işbirlikçilerinin ödünü koparır.

Provokasyonlar, suikastler, terör eylemleri sahneye konur… Bölge ülkeleri arasına kama sokulur! Çamur kampanyaları sahibinin sesi ekranlardan yayılır: ‚

Onlar Suriye ajanı! Ergenekonun Suriye kolu!’ ‚zaten ne Arabın yüzü ne Şam’ın şekeri!’

Hem arap’ın yüzü hem şamın şekeri!

Onlar bizim akrabalarımız..

Bizim derdimiz ne Esad’a destek olmak ne baas partisini savunmak.. Hiçbiri sütten çıkmadı..

Ama kardeş ve akraba Suriye halkıyla elele, bu bölgede kurulan kapandan çıkabiliriz…Tüm dengeleri bozacak bir ülkeler arası çatışma, bu coğrafyayı yüzyıllarca sürecek bir istikrarsızlığa mahkum edecektir. Ortadoğunun ortasında duran israil kördüğümü gibi 2. 3. 4. kördüğümler meydana getirecektir. Ve böylesi bir müdahale Türkiye’yi de yokedecektir.. O nedenle diyoruz ki:

Suriye düşerse, Lübnan düşer, Suriye düşerse İran düşer, Suriye düşerse Türkiye düşer…

Avrasya kilidi dağılır… O kapıdan girenler Avrasyayı mahveder..

Ve Türkiye müdahil olmadan bu bölgede Batı kanlı heveslerini hayata geçiremez.

İşte o nedenle Suriye ve Türkiye’deki akil insanlar, aydınlar, gazeteciler, siyasi şahsiyetler, sanatçılar Suriye Türkiye Dostluk hareketi çatısı altında bu gidişe DUR! Diyecekler.

Emperyal hedefler uğruna bölgemizin kana bulanmasına izin vermeyecekler.

Türkiyeyi yönetenler, hergün şehit veren bu ülkeyi kimin kana buladığını bilmektedirler. Kandil’den Kuzey ırak’dan çıkan yılanın başı Pentagon’da NATO’da Birleşmiş Milletler’de AB’ organlarının içindedir.

Savaşacaksak onlarla savaşılır.. Tehdit altında bırakılan bölge ülkeleriyle değil!
www.banuavar.com

Esad: Olağanüstü hali artık kalkmalı
16 Nisan 2011
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, olağanüstü hali gelecek haftaya kadar kaldırmaları gerektiğini söyledi.

Yeni bakanlar kurulunun ilk toplantısına başkanlık yapan Esad, reformlar konusunda hızlı davranılması fakat gereksiz bir acelecilik içerisine girilmemesi gerektiğini dile getirdi. "Dünya değişiyor; bizim de hızlı bir değişime ihtiyacımız var." diyen Suriye lideri, reformlar konusunda bir takvim açıklayacaklarını ifade etti. Hiçbir devletin halk desteği olmadan ayakta kalamayacağını vurgulayan Esad, "Devlet kurumları ile halk arasında uçurum var. Bu boşluğu güvenle doldurmalıyız." dedi. Suriye'nin dış güçlerin komplosuyla karşı karşıya kaldığını vurgulayan Esad, Suriye'nin reformlar yoluyla saflarını güçlendirmesinin önemine vurgu yaptı. haber10

Hizbullah'tan Suriye'ye destek
18 Nisan 2011

Lübnan'daki Şii Hizbullah hareketi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'la dayanışma içinde olduğunu bildirdi.

Suriye'nin müttefiki Hizbullah'ın milletvekillerinden Nevvaf el Mussaui yaptığı açıklamada, "Bugün, bir kez daha Suriye'nin yanında olduğumuzu, Suriye rejimine sadık kaldığımızı ve onunla dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmek isterim" dedi.

Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta Suriye taraftarı partilerin toplantısında konuşan el Mussaui, Hizbullah'ın, baskılara ve Hizbullah'a karşı komplolara boyun eğmeyi reddeden Suriye liderliğinin yanında olduğunu belirtti.

El Mussaui, Suriye'nin, oynadığı ulusal ve direnişçi rolü kırmaya yönelik bir ABD-Siyonist-Batı komplosuyla karşı karşıya olduğunu söyledi.

"Suriye'nin içinde bulunduğu zor durumu atlatabileceğinden eminiz" diyen el Mussaui, "Suriye'de istikrar olmadan Lübnan'da da istikrar olmaz, Suriye'de güvenlik olmadan Lübnan'da da güvenlik olmaz" diye konuştu.
haber10


"Suriye'yi terk edin"
İngiltere, vatandaşlarına Suriye'yi terk etmeleri çağrısı yaptı
20 Nisan 2011

İngiltere Dışişleri Bakanlığı, kargaşa gerekçesiyle Suriye'ye ilişkin yaptığı güvenlik uyarısının düzeyini artırarak, vatandaşlarından tarifeli uçakları kullanarak bu ülkeyi terk etmelerini istedi.

Bakanlık açıklamasında, Suriye'de "kötüleşen güvenlik durumu ışığında" bu ülkeye yönelik seyahat tavsiyesinde değişiklik yapıldığı belirtilerek, İngiliz vatandaşlarının bu ülkeyi terk etmeleri önerisinde bulunuldu.

İngiliz diplomatları, cuma günü yeni protesto gösterilerinin beklendiği Suriye'de göstericilerle güvenlik güçleri arasında şiddetli çatışmaların çıkabileceğini belirtiyor.
habertürk

İran: "Komplocuların Suriye’de başarılı olmasına izin veremeyiz. Suriye’yi hedef alanlar, aslında İran’daki İslam Devrimini hedef alıyor"

28 Austos 2011
Anadolu Haber

New York Post gazetesi, İranlı Kayhan gazetesinin kullandığı “Türkiye bilmeli ki İslam Cumhuriyeti, Suriye’ye yönelik komploların başarısızlığını sağlamak için elindeki tüm olanakları kullanacak” ifadelerine vurgu yaptı.

New York Post gazetesinin tanınmış yazarı İran doğumlu Ortadoğu uzmanı Amir Taheri, “Suriye: Türkiye İran’a Karşı” başlığını kullandığı köşe yazısında Suriye ayaklanmasının “iki bölgesel rakip Türkiye ve İran arasında bir güç mücadelesine” yol açtığı yorumunu yaptı.

Türkiye’nin bir süre tereddüt gösterdikten sonra Esad rejiminin daha fazla yürüyemeyeceği kararını vermiş gibi göründüğünü kaydeden Taheri, Türkiye’nin, Suriye muhaliflerinin toplantılarına ev sahipliğini yaptığını, petrol ve gaz ithalatına ambargo dahil, AB’nin yeni yaptırımlara “destek” ifade ettiğini belirtti.

Suriye’deki “25 milyar dolarlık yatırımları”yla Türkiye’nin elinde bazı kozların olduğunu belirten Taheri, Türkiye’nin, şirketlerinden Suriye’ye yeni sermaye enjekte etmemelerini istediğini de öne sürdü.

Yazıda Esad’ın iktidarı bırakması ve onun yerine de geçici bir yönetimin kurulması yönündeki Türkiye pozisyonunun, başta Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri olmak üzere, bazı bölgesel güçlerce desteklendiği belirtilirken “Avrupa Birliği de, sanki Türkiye’nin Suriye konusunda öncülük etmesini istiyor” denildi.

Buna karşın gazete, “bazı Arap ülkeleri, tarafsız kalıyor çünkü Türkiye’nin geçiş stratejisinin, ABD’nin sağlam desteği olmadan kredibilitesinin bulunmadığına inanıyorlar” diye yazdı.

Bu plana İran’ın karşı çıktığı vurgulandığı köşe yazısında İran’ın Suriye’ye sağladığı destekle ilgili bazı ayrıntıları verdikten sonra İran’ın, haziran ayına kadar Suriye konusunda tam kararını vermediği gibi göründüğünü ancak şimdi dini lider Ali Hamaney’in net bir biçimde Esad’ın lehinde ağırlığını koymaya karar verdiği yorumunu yaptı. Yazıda şöyle devam edildi:

“Hamaney’in görüşlerini yansıtan günlük Kayhan gazetesi, bu hafta bir başyazısında ‘Komplocuların Suriye’de başarılı olmasına izin veremeyiz. Suriye’yi hedef alanlar, aslında İran’daki İslam Devrimini hedef alıyor’ dedi. Gazete ayrıca, ‘Türkiye bilmeli ki İslam Cumhuriyeti, Suriye’ye yönelik komploların başarısızlığını sağlamak için elindeki tüm olanakları kullanacak’ uyarısında da bulundu.”

New York Post yazarı, Kayhan gazetesinin “uyarı”sı ile ilgili, “Üstü kapalı tehdit, Tahran’ın, Türkiye’ye karşı mücadele eden terörist grupları yeniden aktif hale getireceğidir. Aslında İran Kürt İşçi Partisi’nin (PKK) silahlı unsurlarının hareketlerine koyduğu yasağı şimdiden kaldırdı” değerlendirmesinde bulundu.

İşte CHP Heyetinin Suriye Raporu
06 Eylül 2011

CHP adına bir heyetle Suriye'de temaslarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Suriye'de 'yaşananları ve zamana karşı verilen yarışı anladıklarını' böyle anlattı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, ''Suriye'de zamana karşı bir yarış var. Suriye rejimi, yönetiminin ülkedeki sıkıntının, halkın özgürlük, eşitlik, fırsat eşitliği gibi beklentilerinin yol açtığı sıkıntılara cevap vermek için bir gayret içinde olduğunu anlıyoruz'' dedi.

Loğoğlu, CHP Hatay İl Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında, CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Hatay milletvekilleri Refik Eryılmaz ve Mehmet Ali Edipoğlu ile yaptığı 3 günlük Suriye ziyaretini değerlendirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla Suriye'ye önemli ve duyarlı bir ziyaret gerçekleştirdiklerini ifade eden Loğoğlu, komşu ve kardeş Suriye'de ciddi olaylar yaşandığına dair hem basında hem de uluslararası medyada haberler yer aldığını ve farklı yorumlar yapıldığını söyledi.

Loğoğlu, Suriye'de olup bitenler, bunun kaynakları, sebepleri, sonuçları hakkında farklı yorumlar yapılmaya devam edildiğine değinerek, şöyle devam etti:

''Hükümetin tutumu belli. Bu koşullarda hem Türkiye bakımından hem bölge bakımından önemli bir ülke olan Suriye'de olup bitenleri daha iyi anlamak, birebir görmek, mümkün olduğu kadar çok geniş çevrelerle, resmi yetkililer dahil temaslarda bulunmak, görüşmeler yapmak umuduyla gittik. Bu üç gün boyunca çok yoğun temaslarımız oldu. Ziyaretimize Lazkiye'den başladık. Orada Lazkiye Valisi tarafından verilen bilgilerden sonra bu olayların cereyan ettiği ileri sürülen yere gittik. Oradaki koşullara baktık, insanlarla konuştuk. Daha sonra Şam'a geldik. Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme fırsatımız oldu. Ayrıntılı ve kapsamlı görüşme yaptık. Suriye Meclis Başkanı ile de görüştük. Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğini ziyaret ettik. Onlardan da kapsamlı bir brifing aldık. Bu suretle, bilgi dağarcığımızı mümkün olduğu kadar zenginleştirmeye ve çeşitlendirmeye çalıştık. Şam'dan dün sabah yola çıkarak özellikle sorunlu olduğu ileri sürülen Humus ve Hama kentlerini ziyaret ettik. Orada görevli olan valilerle konuştuk. Valiler ve yerel yetkililer tarafından şehrin olayların da cereyan ettiği yerlerde birebir gözlemlerde bulunduk. En son dün gece Halep'e geldik. Bu sabah Halep Valisi ile görüştük. Sonra da Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan giriş yaparak Türkiye'ye döndük.''

Amaçlarının Suriye'de olup bitenleri tam olarak anlamak olduğunu vurgulayan Loğoğlu, bu amaca ciddi ölçülerde ulaştıklarını belirtti.

Loğoğlu, hem vakit darlığı hem de ziyaret etmek istedikleri yerlerin sayısının çok olması nedeniyle istedikleri derinliklere inemediklerini dile getirerek, ''Bütün ayrıntıları burada paylaşmak durumunda olamayacağız. Çünkü neticede bu ayrıntılı raporumuzu genel başkanımız Kılıçdaroğlu'na sunacağız'' dedi.

''DAHA ÖNCE ÇATIŞMALARIN OLDUĞU BÖLGELERE BİZİ GÖTÜRDÜLER''

Son üç gün zarfında bir olayla karşılaşmadıklarına, bütün ziyaret ettikleri kentlerde normal bir görüntü olduğuna dikkati çeken Loğulu, şöyle konuştu:

''Ama şunu da kabullenmek lazım. Suriye makamlarının beraberliğinde hareket ettiğimiz için onlar da ülkelerinin mümkün olduğu kadar normal gözükmesini, her şeyin yolunda gittiği gibi bir izlenim edinmemizi istiyorlardı. Fakat, ciddi bir olayla da en azından birebir yüz yüze gelmedik. Bunun ötesinde başta Devlet Başkanı Beşar Esad olmak üzere görüştüğümüz bütün yetkililerin yaptığı açıklamalardan ve sorularımıza verdiği yanıtlardan satır aralarında, Suriye'de kimi sıkıntıların olduğu da bize ifade edildi. Humus ve Hama'da daha önce çatışmaların olduğu bölgelere de bizi götürdüler. Hala çatışmaların izleri var.

Şunu anlıyoruz, Suriye'de zamana karşı bir yarış var. Suriye rejimi, yönetiminin, ülkedeki sıkıntının, halkın özgürlük, eşitlik, fırsat eşitliği gibi beklentilerinin yol açtığı sıkıntılara cevap vermek için bir gayret içinde olduğunu anlıyoruz. Fakat bu konuda beklenenden daha yavaş hareket edebileceklerini, her şeyin bir anda olamayacağı gibi bir zaman sıkıntısıyla da karşı karşıya olduklarını anlıyoruz. Suriye makamlarının ifadesi, 'ülkede sıkıntı yoktur' demiyorlar. Ancak Suriye makamları, halkın haklı isteklerini bir noktada El Kaide bağlantılı, bazı radikal unsurların, Müslüman Kardeşler'e bağlı unsurların, ayrıca bir de kriminal unsurlardan oluşan bazı silahlı çeteler tarafından rehin alındığı gibi bir değerlendirme içindeler. Suriye'de olup bitenlerin büyük ölçüde dış kaynaklı tahriklerden esinlendiği ve destek aldığını ileri sürüyorlar. Medyanın bu konuda çok büyük bir olumsuz rolü olduğunu söylüyorlar. Olayların abartıldığını, hatta yanlış aksettirildiğini söylüyorlar.''

''SIKINTININ ÜSTESİNDEN GELMEK İÇİN BİR NİYET VAR''

Suriye'de bir sıkıntı bulunduğunu, ancak bunun üstesinden gelmek için de bir niyet olduğunu dile getiren Loğoğlu, şunları kaydetti:

''Şimdi bilelim ki komşumuzda bir sıkıntı var. Bu sıkıntının az veya çok, yanlış veya doğru ölçüde yansıtılıp yansıtılmadığını kesin bir şekilde değerlendirip, 'bu böyledir' demek mümkün değil. Ama bir sıkıntı var. Bu sıkıntının üstesinden gelmek için bir niyet de var. Bu Devlet Başkanı Esad ve diğer yetkililer tarafından ifade edildi. Bir ulusal diyalog süreci başlattıklarını, anayasada bazı değişikliklerin yapılacağını, siyasi partiler yasasında, basın özgürlüğü yasalarında değişiklikler yapılmakta olduğunu ve bunların hayata geçirileceğinden bahsettiler. Bütün bunlar bir iradenin olduğunu gösteriyor. Bütün sıkıntı, yönetimin yapmak istediği, fakat zamana ihtiyaç duyduğu reformların hayata geçmesiyle muhalif güçlerin bu sabrı gösterip göstermeyecekleri. Böyle bir ikilemle karşı karşıya komşu ülke.''

Faruk Loğoğlu, Suriye'ye bir dış müdahaleye karşı olduklarını belirttiklerini, ''Suriye'nin meselelerinin Suriye'nin meselesi olduğunu'' ve çözümünün de bu ülke ve halkı tarafından bulunmasından yana olduklarını belirtti.
aktifhaber

ABD, Suriye'deki vatandaşlarını geri çağırıyor
16 Eyll 2011
Anadolu Haber
Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Suriye'deki ABD vatandaşlarına ülkelerine geri dönme çağrısında bulundu.

Bakanlık, yayımladığı uyarı notunda, Suriye'de bulunan ABD vatandaşlarından, ticari ulaşım olanakları mevcutken ülkeyi derhal terk etmelerini istedi.

Uyarıda, ülkede yaşanan şiddet olaylarının belirsiz ve istikrarsız bir duruma yol açtığı belirtildi.

Bakanlık ayrıca, Suriye'ye seyahat etmeyi planlayan ABD vatandaşlarının da bu planlarını ertelemeleri gerektiğini bildirdi.


Tabutlar içerisinde dönen askerler iki tarafın da bedel ödediğinin göstergesi
Robert Fisk
27 Ekim 2011



Suriye ordusunda görev yapan Çavuş Jassem Abdülrahim Şadi ve Er Ahmed Kalaf Adallı dün aileleri, yoldaşları ve komutanlarının da hazır bulunduğu bir törenle, trompetler, davullar ve çelenkler eşliğinde toprağa verildiler. Tişren Hastanesi’nden Şopen’in Cenaze Marşı’nın çalındığı bir kortej ve hastane personelinin gözyaşları arasında ayrılan askerlerin naaşları, dokuz saatlik bir ambulans yolculuğundan sonra memleketleri olan Raka’ya ulaştı.

Şadi 19, Adallı ise 20 yaşındaydı. Amcaları onların Başkan Beşar Essad için öldüklerine yemin ediyordu.

Komutanları Binbaşı Velit Hatim’in açıklamasına göre, Dera’da, sniper* ateşiyle - ve birkaç kez de yinelediği gibi “teröristler tarafından” - öldürülmüşlerdi. Ne Esad’ın muhalifleri, ne Af Örgütü, ne İnsan Hakları İzleme, ne Birleşmiş Milletler, ne de Suriye güvenlik güçlerinin 3 bin sivili öldürdüğünü söyleyen Amerikalılar ve İngilizler, bu ölü askerlere karşı herhangi bir sempati duymayabilirler. Ancak bu iki tabut, Suriye Devrimi’nde tek bir hikaye olmadığının bir işareti. Dün Suriye yetkilileri, geçen yedi ay içerisinde bin 150 askerin öldürüldüğünü söylediler ki, şayet bu rakamlar doğruysa verilen kayıp oranı düzenli Suriye ordusu için oldukça yüksek. Binbaşı Hatim, 30 Suriye askerinin Idlib yakınlarındaki Zavi dağlarında pusuya düşürülerek öldürüldüğünü söyledi. Kullandığı kelime, mazjera’ydı. Yani katliam.

***

Esad karşıtı ayaklanma başladığında Şadi ve Adallı Dera’daydılar. Şadi altı aydır, Adallı ise dört aydır. Binbaşı Hatim’in Şam’daki cenaze törenine sivil kıyafetlerle katılması durumun vehametine işaret ediyordu. Neden üniformasını giymediğini sorduğumda “Böylesi daha kolay” diye cevapladı. “Dera’da yolculuk etmek tehlikeli olduğu için mi” diye sordum. “Belki de” dedi. Bu bile başlı başına bir hikaye. Ölen iki asker de babalarını yıllar önce kaybettiklerinden dolayı naaşlarını almaya, Raka’daki amcaları gelmişler. Ölen askerlerin fakir aile çocukları olduklarını ve annelerine, amcalarıyla birlikte baktıklarını söylediler.

Üzerinde kahverengi bir abaya, elinde ise derin nefesler çektiği sigarasıyla Şadi’nin amcası Salim Abdullah, “Yeğenimin üç erkek, iki de kız kardeşi vardı. Onlar da çok yoksul” diyerek ağlıyor ve dert yanıyordu. “Şimdi onun annesi Araş’a da bizim bakmamız gerekecek.” Onun katilleri aynı zamanda ailemizin umudunu da öldürdüler. Oğlanların en genciydi.”

Cenazeler hastane morgundan getirilirken, Suriye askerleri, savaş üniformalarıyla Salim Şadi’nin arkasında bekliyorlardı. Suriye ordusunun bütün şehitleri, Şam’ın banliyölerinde yer alan büyük ve beton bir bina olan Tişren Hastanesi’nin kasvetli koridorlarından geçerek son yolculuklarına çıkarlar. Ambulans şoförü bile aracının üzerine kapanmış ağlıyordu.

***

Suriye Arap Haber Ajansı’sının yanı sıra, Suriye televizyonunun da cenazede muhabirleri vardı, ancak yabancı bir gazetecinin cenazeye davet edilmesi bir yana, Suriyeli subaylarla konuşabilmesi bile çok olağandışı bir durumdu. Binbaşı Hatim, bana iki askerin planlı bir şekilde pusuya düşürüldüğünü ve iki evin arasına konuşlanmış bir sniper’ın açtığı ateş sonucu öldürüldüğünü söyledi. Bu açıklama garip bir şekilde muhaliflerin iddialarıyla benzeşiyor. Zira onlar da binaların arasına gizlenmiş sniper’lar tarafından üzerlerine ateş açıldığını iddia ediyorlar.

Şimdi bazı Suriyeliler, Humus ve Hama’daki barışçıl -ama kanlı- gösterilerde, nasıl olup da Suriye Ordusu’nun esas hedef haline getirildiğini merak ediyorlar.

25 yıllık bir asker olan Binbaşı Hatim’in de başkanın destekçisi olduğunu söylemeye gerek yok. Hatim, Suriye’nin Filistin’e olan desteğinden bahsederken, düşmanlarının İsrail olduğunu ve askerlerin bazen vatanları uğruna can vermelerinin gerekebileceğini söyledi. Şam’da, Suriye’deki ölümlerin arkasında “yabancı parmağı” olduğuna dair bir inanç olsa da, Binbaşı Hatim’in de itiraf ettiği gibi bu durumda maalesef katiller Suriyeli.

Fakat Salim Şadi’nin daha söyleyecekleri vardı. “Umarım dürüst olur ve gerçekleri söylersiniz” dedi. “Suriye’deki ölümlerle ilgili gerçekleri açıklayın. Yeğenimi teröristler öldürdü. Hepimiz Suriye ve Başkan Esad için şehit olmaya hazırız.” Bu konuşma kederli bir adam için o kadar basmakalıp ki, bir muhabir bunun mizansen olup olmadığını sorgulamak zorunda. Ancak askerler ben gelmeden ancak dört dakika önce gelmişlerdi ki, bu zavallı adamı, bu kadar süre içerisinde bu sözleri söylemeye ikna etmiş olabileceklerini sanmıyorum.

Sanırım uzaklarda, Raka’da bu sakat sözlerine inanılıyor. Abdullah Hilmi, Adallı’nın amcası olan kahverengi abayalı yaşlı adam da yaklaşık olarak aynı şeyleri söylüyor. Binbaşı Hatim’in de söylediklerine inandığı kuşkusuz. Peki ya göstericilere ve cenazeye katılan insanlara ateş edildiğini gösteren YouTube görüntüleri -ki dünkü cenazede böyle bir tehlike yoktu- ve BM’nin bahsettiği 3 bin sivilin ölümü?

Sanırım biz batılı gazeteciler hükümetlerimizin kısıtlamaları olmadan araştıramadığımız sürece, köylü giysileri içerisindeki iki yoksul insanın sözlerine karşı YouTube’un görüntüleri olacak... * keskin nişancı
Star

Esad'dan Kürt açılımı
7 NİSAN 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/03/30/110330120638_syrias_president_bashar_al-assad__304x171_afp.jpg [/img]
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, doğudaki Hasaka bölgesinde yaşayan Kürtlere vatandaşlık haklarının iade edileceğini açıkladı.
1962'de yapılan nüfus sayımından sonra birçok Kürdün vatandaşlığı geri alınmıştı.

23 milyon kişinin yaşadığı Suriye'de Kürtler nüfusun yaklaşık yüzde 10'unu oluşturuyor.
Kürtler, ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar.
Demokrasi yanlısı göstericilerin baskısı altındaki Esad Salı günü Hasaka'da Kürt liderlerle bir araya gelmişti.
Ancak Kürt lider Habib İbrahim, Esad'ın vatandaşlık haklarını teslim eden kararnamesine rağmen hak ve özgürlük mücadelelerine devam edeceklerini söyledi.
BBC

Suriye'deki cenaze törenlerinde Esad'a büyük destek
24 ARALIK 2011



Suriye'nin başkenti Şam'da dünkü çifte saldırıda ölen 44 kişi için düzenlenen cenaze törenine binlerce kişi katıldı ve Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a büyük destek verildi.
Cenazeye katılanların ellerinde Baas Partisinin bayraklarıyla Beşar Esad'ın resimlerinin bulunduğu görüldü.

Cenazeye katılanların tören sırasında "Amerika'ya Ölüm", "Canımız ve kanımız sana feda olsun Beşar" gibi sloganlar attıkları gözlendi.

Tören sırasında İmam Said el-Buti, "bu saldırıların Arap Birliği'nin gözlerindeki peçeyi kaldırmasını ve böylece, kimin katil, kimin kurban olduğunun görülmesini umduğunu" söyledi.

Diyanet İşlerinden sorumlu bakan Abdül Sattar el-Sayyid de, Hristiyan ve Müslüman liderlerden geldiğini belirttiği bir mesajı aktardı. El-Sayyid'in okuduğu mesajda, "Biz, Suriye halkını, ülkenin bir hedef olarak seçildiğini idrak etmeye çağırıyor; bu komplo karşısında halkın yanında olduğumuzu vurguluyoruz. Biz her türlü aşırı akımı reddediyoruz."deniliyor.

Cenazeye katılanların tören sırasında "Amerika'ya Ölüm", "Canımız ve kanımız sana feda olsun Beşar" gibi sloganlar attıkları gözlendi.

Tören sırasında İmam Said el-Buti, "bu saldırıların Arap Birliği'nin gözlerindeki peçeyi kaldırmasını ve böylece, kimin katil, kimin kurban olduğunun görülmesini umduğunu" söyledi.

Diyanet İşlerinden sorumlu bakan Abdül Sattar el-Sayyid de, Hristiyan ve Müslüman liderlerden geldiğini belirttiği bir mesajı aktardı. El-Sayyid'in okuduğu mesajda, "Biz, Suriye halkını, ülkenin bir hedef olarak seçildiğini idrak etmeye çağırıyor; bu komplo karşısında halkın yanında olduğumuzu vurguluyoruz."deniliyor.

44 Kişinin öldüğü, 166 kişinin yaralandığı dünkü intihar saldırıları Şam'ın Kafr Sousa yöresinde güvenlik güçlerinin bulunduğu iki üssü hedef aldı. Şimdiye dek saldırıların sorumluluğunu üstlenen olmadı.

BBC

Suriye huzura doğru giderken, Katar karışacak
05-01-2012



YDH- Lübnan’da yayımlanan en-Nehar gazetesi yazarı Sarkis Naum, Suriye’deki olayların aşamalı olarak yatışacağını, hasta olan Katar emirinden sonra ise bu ülkede ciddi bir iktidar kavgasının başlayacağını öne sürdü.

Sarkis Naum, en-Nehar gazetesindeki yazısında İran’ın Suriye’yi bir tufan gibi saran bunalımın bir süre sonra yatışacağına ve Beşşar Esed’in önemli bir zafer kazanacağına inandığını belirterek bunun Arap dünyasındaki ve Lübnan’daki İslamcıların da sahip oldukları kişisel bilgilere dayanarak dile getirdikleri bir husus olduğunu belirtti.

Tahran’ın Esed yönetiminin varlığını sürdüreceğine ilişkin iyimser yaklaşımına ve Katar’da yaşanan gelişmelerle ilgili olarak ulaşan haberlere değinen Sarkis Naum, “bu iyimserliğin sebebi Tahran’ın şu sonuca varmasıdır: Katar emiri hastadır, daha fazla dayanamayacak ve yakında veliaht ile başbakan arasında ciddi ihtilaflar baş gösterecek. Katar, kendi içinde başlayan ihtilaflarla meşgul olacağı için Suriye’de ve diğer bölgelerde yaşanan olaylara müdahale edemeyecek” diye yazdı.
http://www.yakindoguhaber.com/

"Batı ve Arap medyasındaki Suriye haberleri tek yanlı ve dezenformatif"
15 OCAK 2012


BBC'nin haberi:

Suriye haberlerinde medya özeleştirisi

İngiliz gazeteci Patrick Cockburn, Independent on Sunday gazetesindeki yazısında Suriye'den gelen haberlere atfedilen güvenilirliği sorguladı.

"Hiç bir gazeteci sadece ‘güçlü söylentiler’e dayanarak katliam, işkence ve toplu tutuklama haberleri yapamaz. Her televizyon, gazete ya da radyonun editörü bu tür bir haberi reddeder. Ama ya gazetecimiz ‘söylenti’ sözcüğünü çıkarıp kaynak olarak yerine 'YouTube' ya da 'blog yazarı' kelimesini koyarsa... En azından son zamanlardaki deneyimimiz gösteriyor ki, editörler buna onay vermekle de kalmayıp muhtemelen gazeteciyi interneti akıllıca kullandığı için tebrik ediyor."

"BBC ve diğer televizyon kanalları her akşam Suriye'den kargaşa görüntüleri yayınlayıp, bunların doğru olup olmadığını bilmediklerini söylüyor. İnsanlarsa haklı olarak, BBC ve diğer kanallar bu görüntülerin gerçekliğinden emin olmasalar bunu haberlerine tek kaynak olarak kullanmayacaklarını düşünüyor. Yazılı basında da blog yazarları kendilerine aynı şekilde kolayca yer buluyor."

Cockburn, doğru açıdan çekildiğinde küçük bir gösterinin büyük görüneceğini, bir kentin bir sokağındaki çatışmanın 'onlarca kasabada çatışmalara kanıt' olarak gösterildiğini belirtiyor.

"Teknik ilerlemeler hükümetlerin bilgiyi bastırmasını zorlaştırdı. Ama propagandacının işini de kolaylaştırdı.

"Irak'ın işgali sırasında Avrupa ve Washington'da siyasi elitler bölünmüş olduğundan gazetecilerin farklı görüşler dile getirmesi kolaylaştı. Ama bugün yabancı medyada isyancıları haklı, var olan hükümetlerin haksız olduğu gibi ezici bir görüş birliği var. BBC gibi kurumlar için çok dengesiz yayınlar birden kabul edilir hale geldi.

"Kuruluşundan bu yana Orta Doğu'da bilgi üzerinde devlet tekelini kırmak için büyük emek veren El Cezire de maalesef bugün Libyalı ve Suriyeli isyancıların eleştirel olmayan propaganda koluna dönüştü.

"Suriye muhalefetinin isyanının başarıya gerçekte olduğundan daha yakın olduğu izlenimi vermesi gerek. Suriye hükümeti, protestocuları bastıramadı, ama onlar da hala rejimi devirmekten uzak.

"Sürgündeki liderler Batının Libya'da olduğu gibi kendi lehlerinde bir askeri müdahalede bulunmasını istiyorlar, oysa koşullar çok farklı. Medyayı manipüle etmenin amacı Batı ve Arap müttefikleri bu koşulların var olduğuna ikna etmek. İnternetten pompalanan dezenformasyon bulutunun altında bu yatıyor."

"SURİYE FİLİSTİN DİRENİŞİNİN KALESİDİR, ESAS DÜŞMAN İSRAİL’DİR"
15 Ekim 2012



Filistin İslami Cihad Hareketi, Filistin’de İslami kesim içerisinde Hamas’tan sonra en etkili hareket. Önemi, Filistin’de İsrail işgal güçlerine karşı ilk silahlı mücadeleyi başlatan İslami örgüt olmasından geliyor.

One Minute hadisesi ve Mavi Marmara saldırısından sonra, Tayyip Erdoğan’ın İsrail karşısındaki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ebu Visam: Tayyip Erdoğan İsrail karşısında daha saygın bir tutum almalı. Mavi Marmara’da şehid olanlara ihanet edilmemeli. Mavi Marmara katliamından sonra Erdoğan, hiç de ciddiye alınabilecek bir tutum sergileyemedi.

Biz şehidler için, Suriye’de, Lübnan’da Abu Dabi’de daha muazzam destek ve sempati hissettik, verdik.

Türk Halkı ve AKP Hükümeti arasında, Suriye’deki hadiselere bakış konusunda bir farklılık görüyor musunuz?

Ebu Visam: Evet, bir çok farklılık görüyoruz. Hükümetin politikasını eleştiren, yanlış bulan bir çok muhalefet partisi ve devlet adamı var.

İsrail, Suriye’ye karşı bir savaş istiyor mu?

Ebu Visam: Tabii ki. Çünkü, dolaylı veya dolaysız, böyle bir savaştan en kârlı İsrail çıkar. Zaten İsrail Mısır’da bir işbirlikçi kaybetti. Suriye, İsrail plânları karşısındaki en büyük engel.

İran’ın durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ebu Visam: İran, açıkça bölgedeki tek düşman ülkenin İsrail olduğunu ve İsrail’in kanuni dayanakları olmayan, suni bir devlet olduğunu söylüyor. Bildiğiniz gibi, İran halkı ve devleti, Suriye halkı ve devletini destekliyor.

7 sene önce, Ürdün kralı Abdullah, bölgede hiçbir zaman bir Şii yayılmacılığına izin vermeyeceklerini söyledi. Bunu nasıl değerlendireceksiniz?

Ebu Visam: Her ülkenin kendine has problemleri var; o yıllarda, Mısır’la, Ürdün arasında bir sürtüşme vardı; bu sebebten sanırım. Bu, dinî muhtevadan çok, siyasî bir duruştur.

Türkiye’deki medya ve El-Cezire ve El-Arabiya, Suriye’deki Nusayri azınlığın, Sünnlileir ezdiğini ve rejim değişikliğinin gerekliliğini haber yapıyorlar?

Ebu Visam: Sünni-Alevi kavgasını kullanmak istiyorlar. Suudiler de Sünnileri destekliyor. Fakat hadiseler, her şeyden önce politik.

Kaynak ve bu röportajın diğer bölümleri için: http://www.birlesikbasin.com/suriye-filistin-direnisinin-kalesidir,-esas-dusman-israildir-13334h-p2.htm

Suriye krizi: Silahların ardında kimler var?
29 EKİM 2013



Suriye'de 1000 kadar silahlı muhalif grubun bulunduğu ve bunlara bağlı 100.000 savaşçının olduğu tahmin ediliyor.
Bu grupların çoğu, dar bölgelerde varlık gösteren küçük gruplar. Fakat bazıları da ülke çapında kendilerine bağlı birlikleri olan ya da ortak amaçlar için diğer gruplarla ittifak oluşturan güçler. Bunların başlıcaları şunlar:

İSYANCI BİRLİKLER

ÖZGÜR SURİYE ORDUSU YÜKSEK ASKERİ KONSEYİ

Lideri: Tuğgeneral Salim İdris



Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Albay Riyad el Esad önderliğinde, Türkiye'de bulunan firari askerler tarafından Ağustos 2011'de kuruldu. Kısa sürede Suriye'de oluşturulan silahlı gruplar bu konseyin şemsiyesi altında birleşti. Buna rağmen ÖSO liderlerinin, ülkede olup bitenler üzerinde hemen hemen hiç denetimi olamadı. Muhaliflerin Batılı ve Körfez'deki Arap destekçileri, isyancı liderleri merkezileştirmek istedi ve Aralık 2012'de bazı birlikler yeni oluşturulan Yüksek Askeri Konsey'e (YAK) katıldı. YAK lideri General İdris, konseyin Suriye'deki cihatçı gruplara karşı daha güçlü ve ılımlı alternatif olmasını istiyor.
YAK'ın 30 üyesi bulunuyor; Suriye'deki beş "cephe"ye bağlı altışarlı gruplar halinde: Kuzey (Halep ve İdlib), Doğu (Rakka, Deyrizor ve Haseki), Batı (Hama, Latakya ve Tartus), Merkez (Humus ve Rastan) ve Güney (Şam, Dera ve Suvayda). Her cephenin sivil-askeri konseyi ve komutanı bulunuyor. Muhalif Ulusal Konsey, Gen. İdris'i ÖSO komutanı olarak tanımlıyor; fakat gözlemciler ÖSO'nun bütünlüklü bir savaşçı güçten ziyade gevşek bir askeri birlikler ağı olduğunu söylüyor. Bu birlikler sözde komuta zinciri altında komutan Gen. İdris'e tabiler; fakat İdris bu birlikler üzerinde hala operasyonel kontrole sahip değil; daha ziyade dış finansman ve silah sevkiyatını sağlayan kişi ve sözcü işlevi görüyor. YAK'a bağlı birlikler kendi ayrı kimliklerini, gündemlerini ve komutalarını korumaya devam ediyor. Bazıları Batı'yı alarma geçiren Ahrar el-Şam ve el Kaide bağlantılı Nusra Cephesi gibi cihatçı, radikal İslamcı gruplarla ortak çalışıyor.


YAK'A BAĞLI GRUPLAR

Suriye Şehitleri Tugayı
Lider: Cemal Maruf
Tahmini savaşçı sayısı: 7.000

Daha önce Cebal el Zaviye Şehitleri Tugayı olarak bilinen grup 2011'de İdlib'de kuruldu. 2012 ortalarında isminin değiştirilmesi, liderinin büyüyen planlarını göstermekle birlikte, bu grubun faaliyetleri hala Suriye'nin kuzey batısında yoğunlaşmış durumdadır. Yine Cebal el Zaviye kökenli olan ve İslami devlet hedefleyen Sukuru'ş-Şam'ın tersine Suriye Şehitleri Tugayı'nın herhangi bir idedolojiye bağlı olmadığı söyleniyor.
Kuzey Kasırgası Tugayı
ÖSO'nun Suriye-Türkiye arasındaki önemli bir sınır kapısını denetimi altında tutan İslami birimlerinden biridir. Cihatçı Irak-Şam İslam Devleti'nin Eylül 2013'te Azaz kentini basması üzerine bu grupla ciddi çatışmalara girdi.
Ahrar Suriye Tugayı
Ahrar Suriye (Suriye Özgür Halkı) Tugayı, YAK'a bağlı çalışıyor. Rastan bölgesinden eski hava kuvvetleri pilotu Albay Kasım Saad el-Din tarafından kuruldu.

SURİYE İSLAMİ KURTULUŞ CEPHESİ



Lideri: Ahmed İssa (Sukuru'ş-Şam)
Savaşçı sayısı: 35.000 - 40.000

Eylül 2012'de 20 grubun bir araya gelerek oluşturduğu gevşek bir ittifak. Bu gruplardan bazısı şunlar: Faruk Tugayı, İslami Faruk Tugayı, Liva el-Tevhid, Liva el-Fetih, Liva el-İslam, Sukuru'ş-Şam ve Deyrizor Devrimcileri Konseyi. Ilımlı İslamcısından aşırı muhafazakar Selefilere kadar bu grupların çoğu, ÖSO Yüksek Askeri Konseyi'nin otoritesini tanıyor. Fakat bu gruplar Batı'nın desteklediği Ulusal Koalisyon'a şüpheyle yaklaşıyor. İdlib, Halep, Şam, Humus ve Deyrizor kentlerinde faal durumda olan Cephe kendisini, "devrimci koalisyon güçlerinin en büyüğü" olarak tanımlıyor ve YAK'in ana savaş gücünü oluşturuyor.

Faruk Tugayı
Lideri: Usame Cüneydi
Savaşçı sayısı: 14.000

2011 sonlarına doğru ortaya çıkan grup, Şubat 2012'de Humus'un Baba Amr bölgesinde orduya karşı başarısız püskürtme girişimine katıldı. O günden bu yana Suriye çapında katılımla büyük bir güç haline geldi. Kuzey kanadı Faruk el-Şamal Suriye-Türkiye sınırında etkili. Grup birçok kez bölündü, önde gelen adamları atıldı ve daha radikal İslami Faruk Tugayı ve Bağımsız Ömer el-Faruk Tugayı gibi yeni gruplar kuruldu. Lideri Usame Juneidi, YAK ve Suriye İslami Kurtuluş Cephesi'nde de üst düzey görevlere sahip.

Sukuru'ş-Şam
Lideri: Şeyh Ahmed İssa
Savaşçı sayısı: 9.000 -10.000

Sukuru'ş-Şam (Suriye Kartalları), Suriye İslami Kurtuluş Cephesi'nin radikal bileşenlerinden biri. Eylül 2011'de ülkenin kuzey batısındaki İdlib'in Cebal el-Zaviye bölgesinde kuruldu. Etkisi Halep ve Şam'ın kırsal bölgelerine kadar yayıldı. Lideri, Suriye İslami Kurtuluş Cephesi'nin de başkanı ve Yüksek Askeri Konsey'de yer alıyor.

Liva el-Tevhid
Lideri: Abdül Kadir el-Salih ve Abdül Aziz Salama
Savaşçı sayısı: 8,000 -10,000



Liva el-Tevhid (Birlik Kıtası), Halep kırsalında faaliyette olan grupları birleştirmek amacıyla Temmuz 2012'de kuruldu. Aynı ay düzenlenen bir saldırıda Halep'in bir bölümünde denetimi ele geçirdi. Bölgede aktif olan temel güçlerden biri durumunda. Ocak 2013'te Suriye İslami Kurtuluş Cephesi'ne katıldı. Askeri lideri "Hacı Marea" olarak bilinen eski işadamı, aynı zamanda Kuzey Cephesi komutan yardımcısı. "Hacı Anadan" adıyla tanınan siyasi lideri, Eylül 2013'te 11 İslami örgütün birleştiğini ve Ulusal Koalisyonu tanımadıklarını ilan etmiş ve muhalifleri "İslam çatısı" altında birleşmeye çağırmıştı.

Liva el-Fetih

Liva el-Fetih (Fetih Tugayı) Halep ve kırsalı ile Haseki ve Rakka bölgelerinde aktif. Grup "özgür bir Suriye" kurmayı hedefliyor. Eylül 2013'te, kuzeydeki Azaz kentinde cihatçılar YAK üyesi bir gruba saldırdığında Türkiye'ye geçiş sağlayan önemli bir sınır kapısını korumak üzere takviye göndermişti.

CEYŞ EL-İSLAM

Lideri: Zaran Alluş (Liva el-İslam)



(İslam Ordusu) Şam civarında aktif olan 50 İslamcı grup tarafından Eylül 2013'te kuruldu. Lideri Zaran Alluş, ittifakın en güçlü ve etkili üyesi Liva el-islam grubunun da lideri. Alluş, kuruluş amacını, "mücahitler arasında birliği sağlamak ve Ulusal Koalisyon içinde meydana gelen bölünmenin yarattığı etkiden kurtulmak" olarak açıkladı. 30 grup zaten Liva el-İslam bünyesinde hareket ediyordu. Katılan diğer gruplar arasında Liva Fetih el-Şam, Liva Tevhid el-İslam ve Liva el-Ensar. Suudi Arabistan'ın, Şam civarında artan El Kaide etkinliğine karşı Ceyş el-İslam'ı kurduğuna ve sadakatleri karşılığında Selefi gruplara silah ve para yardımı yapıldığına inanılıyor.

Liva el-İslam
Lideri: Zaran Alluş
Savaşçı sayısı: 9.000



Liva el-İslam (İslam Tugayı) Zaran Alluş tarafından 2011 ortalarında kuruldu. Selefi olan Alluş o tarihten iki yıl önce Suriye'de hapis cezası almıştı. Temmuz 2012'de Şam'da gerçekleştirilen ve savunma bakanı ve Cumhurbaşkanı Esad'ın kayını da dahil çok sayıda kişinin ölümüne yol açan Milli Güvenlik Bürosu saldırısını üstlenmesi, grubun etkisini arttırdı. Fakat saldırının içeriden yapıldığı iddiaları da öne sürüldü. Liva el-İslam, Şam yakınlarındaki tarım bölgesi Guta'nın doğusunda etkili olan ve iyi silahlı donanıma sahip bir grup olarak tanımlanıyor.

SURİYE İSLAM CEPHESİ



Lideri: Hasan Abbud (Ahrar el-Şam el-İslamiye Hareketi)

Suriye İslam Cephesi (SİC), 11 radikal İslamcı grubun bir araya gelmesiyle Aralık 2012'de kuruldu. O dönem 30 bin savaşçısı olduğunu iddia ediyordu. Hükümete karşı Suriye çapında faaliyet gösteren en etkili muhalif güç haline geldi. SİC içindeki en büyük güç Ahrar el-Şam el-İslamiye Hareketi'dir ve bu grubun lideri, Ebu Abdullah el-Hamavi olarak da bilinen Hasan Abbud aynı zamanda SİC'nin de başkanıdır. Irak'ta ayaklanmalara katılması nedeniyle Suriyeli yetkililer tarafından tutuklanmış, af sonucu 2011'de serbest bırakılmıştı. SİC'in üyeleri arasında El Hak Tugayı (Humus), Ensar el-Şam Tugayı (İdlib), Ceyş el-Tevhid (Deyrizor), Şam Mücahitleri Tugayı (Hama) gibi gruplar bulunuyor.
SİC, bağımsız kalmayı tercih edip YAK'a katılmayı reddediyor fakat çatışma bölgelerinde YAK üyesi gruplarla işbirliğine gidiyor. SİC de Sünni yönetiminde bir İslam devleti kurulmasını istiyor ve El Kaide'ye bağlı gruplarla işbirliği yapıyor, fakat küresel cihat çağrısında bulunmuyor.

Ahrar el-Şam el-İslamiye Hareketi
Lideri: Hasan Abbud
Savaşçı sayısı: 10.000 -20.000



Ahrar el-Şam el-İslamiye Hareketi (Şam Özgür Halkları İslami Hareketi) 2011 sonlarında kuzey batı kenti İdlib'de kurulan bir Selefi gruptur. Suriye'deki çatışmalarda etkisi büyük olmuştur. SIF'i kurduktan bir ay sonra, Ocak 2013'te grup, Halep ve Şam da dahil olmak üzere, Suriye çapında 83 aktif biriminin olduğunu açıklamıştı. Şubat 2013'te diğer üç SIF grubuyla birleşerek Ahrar el-Şam el-İslamiye Hareketi'ni oluşturdu. Savaşçıları disiplinleriyle tanınıyor. Ev yapımı patlayıcıları ilk onlar kullandı, silah ele geçirmek için askeri üsleri hedef aldılar. Mart'ta kuzeydeki Rakka kentine düzenlenen saldırıya onlar öncülük etti. Grubun ayrıca siber saldırılar düzenleyen bir "teknik birimi" ve Rakka ile Halep'te sosyal hizmetler sunan bir "yardım bürosu"

BAĞIMSIZ GRUPLAR

Ahfad el-Resul Tugayı

Liderleri: Ebu Usame el-Culani, Muhammed el-Ali ve Mahir el-Nuami
Savaşçı sayısı: 7.000 - 9.000
40 ılımlı İslamcı gruptan oluşan Ahfad el-Resul (Peygamberin Torunları) Tugayı, 2012'de kuruldu. İdlib'de güçlü olan bu grup Suriye çapında faaliyet yürütüyor. Bağımsız bir ittifak olmakla birlikte SMC'ye yakın ve Katar'la ve Batılı istihbarat servisleriyle bağlantıları var. Ağustos 2013'te IŞİD güçleri tarafından Rakka'dan çıkarıldılar.

Asala ve el-Tanmiya Cephesi

Gücü: 13.000 savaşçı ve sivil
Asala ve el-Tanmiya (Hakikilik ve Büyüme) Cephesi Kasım 2012'de kurulan ılımlı İslamcı bir ittifak. Savaşçıları beş "cephede" örgütlenmiş olarak Suriye'nin büyük bölümünde faaliyet yürütüyor. Fakat Nur el-Din el Zinki Tugayı'nın bulunduğu Halep'te ve Ahl el Athar Tugayı'nın bulunduğu Deyrizor bölgesinde daha güçlü.

Duro el Tavra Komisyonu

Duro el Tavra (Devrim Kalkanı) Komisyonu SMC'ye bağlı, çoğu İdlib ve Hama merkezli onlarca küçük grubun birleşmesiyle meydana geldi. Suriye'deki Müslüman Kardeşler'in yardımıyla 2012'de kuruldu. Kendisini ılımlı İslamcı demokratik ittifak olarak tanımlıyor. Müslüman Kardeşler'den destek aldığını kabul ediyor fakat aralarında doğrudan bir bağlantı olduğunu kabul etmiyor.

Tecammu Ensar el-İslam

(İslam Taraftarları Birliği) 2012 ortalarında Şam merkezli yedi İslami grubun biraraya gelmesiyle kuruldu. Fakat o günden bu yana çok sayıda bölünme yaşadı.

Yarmuk Şehitler Tugayı

SMC ile baülantılı ılımlı İslamcı grup güney kenti Dera'da Ağustos 2012'de sekiz küçük grubun birleşmesiyle oluştu. Beşar el-Zubi önderliğinde esas olarak Suriye'nin Ürdün sınırında ve İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri'nde aktif. Mart ve Mayıs 2013'te Golan'da BM barış gücü askerlerini kısa süreliğine rehin alma eylemini bu grup gerçekleştirmişti.

Ulusal Birlik Tugayı
Savaşçı sayısı: 2.000
Ulusal Birlik Tugayı (Katib el-Vihda el Vataniye) Ağustos 2012'de kuruldu. Suriye'nin bütün bölgelerinde birlikleri olduğunu iddia eden grup "tüm etnisitelerin ve sosyal kimliklerin sivil, demokratik devleti için" mücadele verdiğini söylüyor. UBT esas olarak İdlib'in Jisr el-Şükür bölgesinde, Şam'ın güneyi, Cebal el-Zaviye, Dera ve Deyrizor'da aktif. Savaşçıları arasında Alevi ve İsmaili mezheplerine mensup kişilerin olduğu belirtiliyor.

CİHATÇI GRUPLAR

El-Nusra Cephesi



Lideri: Ebu Muhammed el-Culani
Savaşçı sayısı: 5.000 -7.000

Şam Halkı için Nusra (Destek) Cephesi, 2011 ortalarında kurulan cihatçı bir grup. Kuruluşunda Irak El Kaidesi'nin de içinde yer aldığı militan bir şemsiye örgütü olan Irak İslam Devleti'nin yardımını aldığına inanılıyor. Varlığını Ocak 2012'de ilan etti ve o günden bu yana en etkili isayncı güçler arasında yer aldı. Başta Halep, İdlib ve Deyrizor olmak üzere, Suriye'nin 14 bölgesinin 11'inde savaşçıları aktif durumda. Başlangıçta büyük şehir merkezlerinde gerçekleştirilen ve çok sayıda sivilin ölümüne neden olan intihar saldırılarında bu grup sorumlu tutuldu. Daha sonra disiplinli ve silahlı savaşçıları düzenli olarak isyancıların düzenlediği operasyonlarda ve büyük saldırılarda yer almaya başladı. Bugün Suriye'nin kuzeyinde bazı bölgeler bu grubun denetiminde. ABD Aralık 2012'de El Nusra Cephesi'ni, Irak El Kaidesi'ne bağlı olduğunu söyleyerek terörist ilan etti. Nisan 2013'te Irak İslam Devleti'nin lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, El Nusra Cephesi ile birleşerek Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)'ni kurduklarını ilan etti. Fakat El Nusra'nın lideri Ebu Muhammed el-Culani, bu iddiayı reddederek El Kaide lideri Ayman el Zevahiri'ye bağlılığını ilan etti. O tarihten bu yana El Nusra ve IŞİD ayrı hareket etti. Ülke dışından çok sayıda savaşçı Suriye'de savaşmak için IŞİD'e katılıyor. Ahrar el-Şam gibi El Nusra da kamu hizmetleri yoluyla halk desteğini güçlendirmeye çalışıyor.

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD)



Lideri: Ebu Bekir el-Bağdadi
Savaşçı sayısı: 3.000 - 5.000

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD)'nin Nisan 2013'te ilanını El Nusra Cephesi reddetti. Fakat Irak İslam Devleti'nin Ebu Dua adıyla bilinen lideri Ebu Bekir el-Bağdadi, grubun faaliyetlerini Suriye'yi da kapsayacak şekilde genişletilmesi için bastırdı. Ağustos 2013'te ABD istihbaratı, Bağdadi'nin Suriye'de olduğunu ve çoğu yabancılardan oluşmak üzere 5.000 savaşçıya komuta ettiğini ortaya koydu. Grup daha çok Suriye'nin kuzey ve doğu bölgelerinde aktif. Halep, İdlib ve Rakka'da belediye yönetiminde ortaklar. IŞİD, intihar saldırıları ve iki askeri üssün ele geçirilmesi de dahil olmak üzere, çok sayıda büyük isyancı operasyonuna katıldı. Fakat aralarında İslamcıların da olduğu diğer isyancı gruplarla ilişkileri gergin. Son zamanlarda Ahrar el-Şam grubunun önemli bir üyesinin ölümünden sorumlu tutuluyor. Rakka'daki Ahfad el-Resul ve Azaz'daki Kuzey Kasırgası Tugayı ile çatışmalara girdiği gibi, Alevi ve Şii sivilleri de hedef aldı.

Ceyş el-Muhacirin ve el-Ansar

(Göçmenler ve Destekçiler Ordusu) Mart 2013'te birçok cihatçı birimin biraraya gelmesiyle kurulan grubun, çoğu yabancı ve Kuzey Kafkaslar'dan olmak üzere yüzlerce savaşçısı bulunuyor. Suriye'de İslami bir devlet kurmaya çalışan grup daha çok Halep'te aktif olmakla birlikte Hama ve Latakya'da da savaştığını söylüyor. Çeçen cihatçı lideri Ebu Ömer el-Şişhani IŞİD'ne bağlılığını açıkladı.

KÜRT GRUPLAR



Halk Savunma Birlikleri (YPG)
Siyasi lideri: Salih Müslim (PYD)
Savaşçı sayısı: 10.000 - 15.000

Halk Savunma Birlikleri, Kürt siyasi partisi Demokratik Birlik Partisi (PYD)'nin silahlı kanadı. Kürdistan İşçi Partisi (PKK)'ne yakınlığıyla bilinen PYD, Suriye'nin kuzey doğusunda fiili otonom bir Kürt yönetimi kurdu. 2012 yazında Suriye ordusu Kürt bölgelerinden çekildiğinde YPG bir güç olarak ortaya çıktı ve bölgede güvenliği sağlamaya başladı. PYD Kürtleri savaştan uzak tutmaya ve denetimi aldındaki toprakları güçlendirmeye çalıştı. Fakat zaman zaman hükümet güçleriyle çatışmalara girdi. Kasım 2012'den bu yana ise sınır kentlerinin ve Halep'in bazı bölgelerinin denetimini ele geçirmek için YPG ile İslamcı ve cihatçı isyancı gruplar arasında yoğun çatışmalar oldu. Suriyeli isyancılar ve Türk hükümeti, bu Kürt grubunu Esad adına savaşmakla suçladı.

Hazırlayanlar: Lina Sinjab, David Gritten, James Longman, Faisal Irshaid
Kaynak: BBCT

Abdüllatif Şener’den dehşet veren iddialar
9/12/2012

İran’ın daveti üzerine Tahran’da düzenlenen Suriye Konferansı’na katılan Şener, aldığı istihbaratları açıkladı: Türkiye’yi parçalama ve istikrarsızlaştırma adına El Kaide militanları, Alevilere saldıracak!..

AbdÜllatİf Şener şu ifadeleri kullandı: Görüştüğüm kişi, El-Kaide’nin ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmek, Türkiye’yi istikrarsız hale getirip parçalamak adına Alevileri hedef alacağını ve katliamlara başlayacağını söyledi.

Abdüllatif Şener’den dehşet veren iddia!

Tahran’daki Suriye Konferansı’na katılan Şener, aldığı istihbaratları açıkladı: Türkiye’yi parçalama adına El Kaide militanları, Alevileri katledecek

İran’ın daveti üzerine 18 Kasım’da Tahran’da düzenlenen Suriye konferansına katılan eski Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, dehşete düşüren açıklamalarda bulundu. Suriyelilerin geleceğine Suriyeliler’in karar vermesi gerektiğini söyleyen Şener, “Türkiye’nin muhalefetin yanında yer alması uluslararası güç odaklarının taşeronluğunu üstlenmekten başka hiçbir anlam ifade etmiyor” dedi.

Tahran’da kaldığı otelde El-Kaide konusunda uzman İranlı yetkili ile görüştüğünü söyleyen Şener, “El-Kaide ile ilgili bilgi istedim. Çünkü onlar bu konuda tecrübeli. Türkiye’den El-Kaide’ye katılmak üzere gidenler İran üzerinden ulaşıyor. El-Kaide ile ilgili son duyumları onların uzmanlarından dinledim. Hatta 6-7 kişi ile birlikteydik. Görüştüğüm kişi, El-Kaide’nin ABD’nin bölgeyi yeniden dizayn etmek, Türkiye’yi istikrarsız hale getirip parçalamak adına Alevileri hedef alacağını ve katliamlara başlayacağını söyledi” dedi.

Ankara taşeron

Suriye’yi karıştıranların dışarıdan gelen silahlı kişiler olduğunu, ülkede istikrar için bu grupların ülkeyi terk etmeleri gerektiğini vurgulayan Şener, Türkiye’nin destek verdiği muhaliflerin meşru olmadıklarını savundu. Şener, şöyle devam etti: “Suriye’deki muhalefetin insan hakları ihlalleri ayyuka çıkmış. Çocukları katlediyor, türbelere bomba atıyorlar. Öylesine çok yabancının Suriye’de kan gövdeyi götürecek bir eylemi başlattığı bir ortamda halk nazarında içerideki Suriyeli muhalifler de yara alıyor. Yabancı işgalcilerle işbirlikçi konumuna düşen Suriye muhalefeti ortaya çıkmış vaziyette. Uluslararası senaryolar ortaya konularak muhalefet yapısıyla Suriye’de iyi şeyler olsun amaçlamıyor. Sadece uluslararası küresel güçlerin Suriye’yi karıştırmak ve Suriye üzerinde kendi emellerini gerçekleştirmekten başka hiçbir niyetleri yok.”

3 bin Türk militan

Bu arada, Tahran’daki toplantıda konuşulanlar özetle şöyle:

“CIA kontrolündeki 10 bin kişilik El-Kaide militanları Suriye’de sivil halka akıl almaz işkenceler yaptı. Bu militanların içinde 3 bin Türk’ün bulunduğu delillerle ortaya konuldu. Toplantıdaki bütün konuşmacılar Suriye’de akan kanda asıl sorumluluğun Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türkiye olduğunu vurguladı.. Esad’ı hedef alan Suriye saldırısının asıl amacının Büyük Kürdistan’ın inşası olduğu somut verilerle ortaya konuldu. El-Kaide’nin İslamiyeti çirkin göstermek için CIA tarafından nasıl kurulup büyütüldüğü istihbari verilerle paylaşıldı.”
Kaynak: http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> İSLÂM DÜNYAS! Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com