EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Mısır'ın Gençleri Batıcı Diktatör Mübarek'i Gömdü

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Oca 26, 2011 5:04 pm    Mesaj konusu: Mısır'ın Gençleri Batıcı Diktatör Mübarek'i Gömdü Alıntıyla Cevap Gönder

Mısır'ın Arslan Yürekli Gençleri De Batıcı Diktatörleri Devirdi
Tıklayın:
http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3601

Batıcı Diktatör Hüsnü Lâz'ın kaynanası gibi direniyor ama...
Oğuz Gürses
11.02.2011



Fıkra malûm:

Temel üstü başı kanrevan kahvehaneden içeri girmiş...

“N’oldi ula?” demişler...

“Yok bişey yav” demiş... “Bizim kaynanayı gömdük de oradan geliyrum...”

“Başın sağlsun da... Peki üstün başın niçün kanrevandur?” demişler..

“Merhume gömülmemek içün çok direndu da” demiş...

Batıcı diktatör Hüsnü Mübarek de öyle...

Bu gece herkes nefesini tuttu bekliyor...

En çok da Tahrir Meydanı’ndaki arslan yürekli Mısırlı gençler...

Batıcı diktatör Hüsnü televizyona çıkıp; “Hadi bana eyvallah, ben sizlerden çaldığım yüz milyar dolar civarındaki paraları yemeye gidiyorum, siz ne isterseniz onu yapın Mısır sizlere emanet” diyeceğini sanıyordu...

Çıktı televizyona yüzsüz/Hırsız/arsız/kaatil/işkenceci diktatör, orta sahada uzun uzun top çevirdikten, bir yığın ipe sapa gelmez sözler söyledikten sonra:

“Eylül’e kadar tepenizdeyim şunun şurasında Eylül’e kaç ay kalmış, üç beş ay için birbirimizi kırmayalım” la noktayı koydu...

Bunda Mısır isyanının en örgütlü gücü olan İhvan-ı Müslimin’in, bizdeki Millî Görüş geleneğine benzer tarzda, uzlamacı, sinsi, arkadan dolaşmacı, ilk uzatılan koltuğa kolayca oturuveren “ılımlı/pasivist/fırsatçı” tavırlarının da rolünü es geçmek olmaz...

Halk her şeyi göze alıp meydanları doldurmuş, Bunlar batıcı Diktatör’ün kendi isteğiyle koltuğunu terketmesini bekliyor...

Çok beklersiniz...

Ama haftalardır meydanları doldururak Batıcı Diktatör ve avanesinin iktidarına son vermek istiyen kalabalıklar, bu işin meydanları doldurup sadece slogan atmakla mümkün olmayacağını bu akşam net olarak algılamış olmalılar...



Algıladılarsa yarın Mısır’da başka bir gün olacak demektir...

Kazmayı küreği kapan, molotofu, tüfeği, tabancayı yüklenen, Mısır’ın arslan yürekli gençleri Diktatör’üm anlayacağı diden konuşmaya başlarlarsa...

İhvan’ın bu mıymıntılığını çiğneyip geçebilirlerse...

Hele onlara bir tank bölüğü, bir istihkâm taburu, bir kaç özel harekat timi de katılırsa...

İşte o zaman ve ancak o zaman, bu Batıcı Hain ve avanesi buldukları ilk hava- kara-deniz aracına atlayarak arkalarına bakmadan sıvışırlar...

Aslında bu şerefsizlerin sıvışmalarına da izin vermemek lâzım ama...

Kısmet artık...

Haaa...

İşler bu hale evrilmez de, kitlenin enerjisi meydanlarda slogan attırılarak tüketilirse...

Bundan en büyük zararı İhvan-ı Müslimin’in lider kadrosu görür...

CIA ve MOSSAD desteğini arkasına alan Mısır İstihbaratı, İhvan’ın içindeki ajan ve işbirlikçiler haricindeki lider ve potansiyel lider kadroyu kolayca ortadan kaldırır...

Meydanlardaki kitle yorulur, devrimci enerjisini tüketir ve derin bir hayâl kırıklığı içinde evlerine döner...

Batıcı Diktatörse, bugün bol keseden verdiği bütün sözlerini unutup kaldığı yerden haksızlık, hırsızlık, uğursuzluk ve cinayetlerine devam eder...

Umarım Mısır’ın bu güzel gençlerinin başlattıkları bu güzel isyan aynı güzellikteki bir devrimle sonuçlanır...

Batıcı Diktatör ve avanesi bir türlü ayrılmak istemedikleri Mısır topraklarına gömülürerek bierer ibret abidesi halinde kıyamete kadar orada kalırlar...

Bu ara...

Mısır’ın arslan yürekli gençlerinin üstleri başları bizim Temel gibi kan revan içinde kalabilir ama olsun...

O da her devrimin şanındandır...

Kaynak: http://www.millibirlikruhu.blogspot.com/

“TUNUS VE MISIR OLAYLARI ABD’NİN PLANIDIR” DİYENLER BU YAZIYI OKUSUN
Mehmet Ali Güller
30.01.2011



Bazı Türk aydınlarında tuhaf bir bakış açısı hakimdir. Her şeyi ABD’den bilirler. ABD’nin gücü ve bilgisi dışında hiçbir şey cereyan edemez onlara göre. ABD’nin çöktüğünü görseler bile, “ABD bilerek çöktü, bu bir oyun, altından Atlantis çıkacak” derler!

İşte bu Türk aydınları, şimdi de, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini, Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi Sorosçu darbeler olarak değerlendirmektedirler. Hatta bir kısmı, düğmeye İsrail’in bastığını bile iddia etmektedirler.

Wikileaks belgeleri ortaya çıktığında da, diplomatik mektupların, ABD ve İsrail tarafından bilerek sızdırıldığını, hedefin de Erdoğan olduğunu dile getirmişlerdi…

Tunus ve Mısır’daki olayların ABD planı olduğunu iddia etmelerine dayanak oluşturan olgu ise olaylarda yer alan kimi NGO’ların, ABD’den fonlanmış olmaları… Tunus’taki NGO’lar da, tıpkı başka ülkelerdeki NGO’lar gibi ABD ve AB’den fonlanıyorlar elbette. “Sivil toplumculuk” anlayışının 1980’lerde piyasa sürülmesinin nedeni de, batıdan beslenen “sivil toplum kuruluşları”nın, yerel olan “demokratik kitle örgütleri”nin yerini almasıydı zaten.

Bir halk hareketini, içinde yer alan bazı unsurların NGO olması nedeniyle, toptan ABD planı içinde görmek, aslında gerçeği görememektir. Tunus halk hareketi, içinde yer alan NGO’lar nedeniyle Amerikancı olunca, halk hareketinin yıktığı Tunus lideri Bin Ali de doğal olarak anti-Amerikancı oluyor kuşkusuz. Nasılsa, kimse Bin Ali’nin nasıl iktidara geldiğini hatırlamaz, bilmez diyorlar herhalde…

BİN ALİ CIA GÖREVLİSİDİR

Anımsatalım: Bin Ali Tunus’un, Habib Burgiba’ya karşı 1987 yılında ABD darbesiyle iş başına getirilmiş 23 yıllık diktatörüdür. ABD’nin istihbarat okulu olan “The Senior Intellegence School at Fort Holabird”de eğitilmiştir. CIA görevlisidir. ABD’nin Tunus’taki bir numaralı müttefikidir.

İşte Tunus’da ABD’nin beslediği NGO’lar da, Bin Ali sonrasının kontrolü için Washington’un olaylar başladıktan sonra devreye soktuğu, diğer alt müttefikleridir. Görevleri, tepkilerin salt Bin Ali’yle sınırlı kalmasını sağlayarak, ABD’nin çıkarlarını koruyacak bir ara süreci yaratmaktır.

Mısır’da da Nobel ödüllü Baradey’in “halk hareketinin lideri” olarak devreye sokulması, aynı anlayışın sonucudur. Müslüman Kardeşler ya da “antiemperyalist” bir örgüt iktidarı devralacağına, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanlığı yapmış, Nobel ödülüyle taçlandırılmış, “laik” görünümlü Muhammed El Baradey’in Mısır’da iş başına gelmesi, Washington’un çıkarınadır.

ABD PLANLAMADIĞI BİR SÜREÇTEN YARARLANMA PEŞİNDE

ABD’nin Mısır’da, göstericilere destek veren açıklamalarını, iddialarına ikinci dayanak yapan bu aydınların görmediği bir başka gerçek ise Amerikan pragmatizmidir. ABD, hem göstericileri desteklemiş, hem de Mübarek’ten halkın değişim beklentilerini yerine getirmesini istemiştir. ABD, çok açıkça, iddiaların aksine, planlamadığı bir süreçten yararlanmanın peşindedir. Ki Bin Ali gibi Mübarek de, ABD’nin müttefikidir. Hatta Hüsnü Mübarek, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefikidir! İsrail boşuna telaşa düşmemiştir!

İran Dışişleri Bakanlığı’nın durumu “Mısırlıların gösterileri bir adalet arayışıdır” şeklinde değerlendirmesi de, Mübarek’in ABD’ye “yardım edin, yoksa çökeriz” diye yalvarması da en önemli olgulardır!

HALK HAREKETLERİ GÜCÜNÜ NEREDEN ALIYOR

Peki Tunus’ta başlayan ve Yemen ile Mısır’da süren halk hareketleri, gücünü nereden almaktadır?

ABD’nin BOP yenilgisinden, Ortadoğu’da güç kaybından ve geri çekilmesinden! Çöken kuvvetin önce safraları ortaya serilir, sonra müttefikleri dökülür. Wikileaks’le safraları ortaya serilen ABD’nin, şimdi bölgedeki müttefikleri iktidardan düşüyor.

Aslında ABD, 2.5 savaş konsepti olarak bilinen askeri doktrininden vazgeçtiğini ve yeni bir strateji belgesi kabul ettiğini açıkladığında, bu gidişatı ortaya koymuştu. Biz de o günlerde ABD’nin 13 cephede kaybettiğini göstererek, ABD’nin çöküşe başladığını belirtmiştik. Kısaca anımsamak gerekirse; ABD, Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesine yanıt veremedi; Karadeniz’e giremedi; Doğu Avrupa’ya füze kalkanı kuramadı; Irak’ta batağa saplandı, güney ve orta Irak’tan çekildi, kuzey Irak’a yerleşiyor; Irak’tan sonraki hedefleri olan Suriye, Kore ve İran’a saldıramadı; Orta Asya’daki askeri üslerinden çekilmek zorunda kaldı; Afganistan’dan çıkışın peşinde; Pasifikteki müttefiki Japonya’yı Çin’e kaptırdı; AB’yle arasında mesafe oluştu; arka bahçesi olan Latin Amerika’da Bolivarcı iktidarlara teslim oldu; üstelik ekonomisi batakta!

En yenisi ise ABD’nin Lübnan’da yenilmesidir!

Bu yenilgiler, bölge halklarının elini güçlendirdi.

Peki Tunus’ta Bin Ali devrildi ama iktidar boşluğunu kim dolduracak? Mısır’da Mübarek yıkılacak mı? Yıkılırsa yerini kim alacak?

Bu soruların yanıtları ise halk hareketi unsurlarının örgütlü gücüne bağlı artık… Yeni iktidarın batı karşıtı mı yoksa batı yanlısı mı olacağı, laik mi yoksa İslamcı mı olacağı, hatta daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağı bile, bundan sonraki kuvvet mücadelesine göre belirlenecek.
Odatv.com

Karadavi: Ey gençler şehadete kadar direnin
02 ubat 2011
Müslüman Alimler Birliği Başkanı Dr. Yusuf el-Karadavi, Mısır gençlerine seslendi ve 'Ey Gençler! barış içinde şehid oluncaya kadar direnin. Mübarek koltuğunu terketmedikçe meydanları bırakmayın' dedi.

İslam dünyasının ünlü alimlerinden Dr. Yusuf el-karadavi, El Cezire televizyonundan tüm dünyaya seslendi. Mısır gençlerine direnmelerine çağrısında bulunan Müslüman Alimler Birliği Başkanı Karadavi, "Ey Gençler! barış için şehid oluncaya kadar direnin. Mübarek koltuğunu terketmedikçe meydanları bırakmayın" dedi.

Başta gençler olmak üzere tüm halka şükranlarını ileten Karadavi, gençlere gösterilerini sürdürmeleri çağrısında bulundu. Karadavi, “Siz bu duruşunuzla en büyük cihadı yapıyorsunuz. Tağuta karşı haklı direnişinizi durdurmayın” dedi.

Mısır ordusuna da seslenen Karadavi, 1973 zaferinin şerefli ve izzetli askerleri ortada durma lüksünüz yok. Siz her zaman halkın yanında yer aldınız, onları savundunuz ve şimdi de bunu yapmak zorundasınız” diye konuştu.

Mübarek’e de seslenen Karadavi, “kalbinde zerre kadar iman ve vatan sevgisi var ise çek git” dedi.

Mısır halkının gazasının kutladığını belirten Karadavi, “Ey gençler! Allah’ın izniyle bu çabalarınız boşa gitmeyecektir. Sonunda zafer sizin olacaktır” açıklamasında bulundu.

Ümmete de seslenen Karadavi, "Ey Müslümanlar! Mısır gençlerine sahip çıkın. Sokaklara çıkın. Onlar için dua edin. Onları yalnız bırakmayın" diye konuştu. Karadavi, cami imamlarına da seslenerek Mısır halkı için dua etmeleri çağrısında bulundu. Anadolu Haber

HALK ÖFKEYLE SOKAĞA ZENGİN KORKUYLA UÇAĞA
31 Ocak 2011

Mısır’da yaşanan halk ayaklanması devlet başkanı Mübarek’in tahtını sarsarken tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de dikkatle izleniyor. Mısır’da yaşanan isyanın özünün aslında yoksulluk olduğu gerçeği her ne kadar uzun süre gizlenmeye çalışıldıysa da artık mızrak çuvala sığmıyor. Mısır’daki ayaklanmanın arkasında ABD mi var yoksa İran mı şeklinde üretilen soruların özellikle işsizliğin ve yoksulluğun zirvede olduğu Türkiye’de soruluyor olması ise manidar. Mısır’da ayaklanmanın arkasında kimin olduğunu en iyi anlayan belli ki Mısır’ın zengin aileleri…

Nüfusunun yaklaşık yüzde 41'i günlük 2 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşayan Mısır’da işsizlik oranı gençler arasında yüzde 60'ı buluyor. Yoksul ve mutsuz kalabalıkların Mısır’daki isyanı ilerleyen günlerde ABD ya da bir başka gücün kontrolüne geçip geçmeyeceği şimdilik belli değil ancak belli olan bir nokta var ki Mısır halkını sokağa döken ne ABD ne de bir başka odak… İsyanın en önemli tetikleyicisi yoksulluk…

Bu gerçeği ilk farkedenler ise Mısır halkının yoksulluğu üzerinden zenginleşen Mısırlılar... Mısır’da halk öfkeyle sokağa çıkınca zenginler de korkuyla özel uçaklarının olduğu havaalanlarına koştular. Daha düne kadar en ülkenin en “vatansever” kesimi olan Mısırlı zenginler, isyanın hemen ardından ülkelerini ilk terk eden kesim oldular ve ülkelerinden Mısır’da bulunan yabancılardan bile önce ayrıldılar.

İşte Mısır’dan Jet hızıyla kaçan zenginlerin haberi:

"Mısır’da yoksulluğa isyanın altıncı gününde ülkenin en varlıklı kişilerini taşıyan 19 özel jet, Kahire’den havalandı. Kaçanlar arasında telekom patronu Necib Sawiri ve oteller kralı Hüseyin Salim de var. THY, Türklerin tahliyesi için 5 uçak gönderirken, ABD de vatandaşlarını Avrupa’ya taşıyacağını açıkladı.

Kahire’de on binler, Mübarek ve yardımcılığına atadığı Ömer Süleyman’ın ülkeyi terk etmesini istedi. İçişleri Bakanlığı’nı bile asker koruyor. Halk kendi yerel milis güçlerini oluşturdu. Jetler Kahire’de alçaktan uçarken, yerdeki askerlere de ihtiyaç halinde ‘ateş’ emri verildi. Ordunun, büyük kentlere gönderdiği zırhlı araçlar da önlem olamadı. Polis, çekildiği sokaklara dün akşam döndü.

“ZENGİN daha zengin, fakir daha fakir oldu” diye ayaklanan Mısırlıların isyanının altıncı gününde ülkenin zengin aileleri özel jetlerle kaçmaya başladı. Ülkenin en varlıklı ailelerini taşıyan 19 özel jet dün sabaha karşı Kahire havaalanından havalanırken adını gizli tutan bir yetkili işadamlarının güzergahını Dubai olarak açıkladı. Aynı yetkiliye göre yolcular arasında Orascom Telecom adlı Mısır’ın en önde gelen Telekom şirketinin patronu Necib Sawiris, oteller kralı ve Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in yakın arkadaşı Hüseyin Salim de bulunuyor. (Hürriyet)"
Kaynak:http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=712

Mübarek bu gece kaçabilir

Mısır'da yarın yapılacak dev gösteri öncesinde Hüsnü Mübarek'in ülkeyi terk edebileceği konuşuluyor.
01 Şubat 2011

Muhalif grupların Salı günü ülke sathında yapacakları büyük gösteri öncesinde Hüsnü Mübarek'in ülkeyi terk edebileceği konuşuluyor. Bu kapsamda Amerika Birleşik Devletleri'nin aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı ülkelerle Mübarek'e sığınma vermesi için görüşmeler yapdığı da iddialar arasında.
Gelişmeler Mısır rejimi için en kritik saatlere gelindiğini gösteriyor. Timeturk


Mısır Ordusu'ndan Beklenen Çıkış: "Halk Haklı!"
31 Ocak 2011
Anadolu Haber

20:45 Amerika, yarın Kahire'de düzenlenecek milyonluk gösteri öncesinde, Mısır'daki taraflara "kendilerine hakim olmaları" çağrısında bulundu.

20:20 Mısır ordusunun sürpriz açıklamasını el Cezire'ye değerlendiren Tahrir Meydanı’ndaki aktivistlerden Dr. Mustafa Neccar, Mısır ordusuna teşekkür etti, Salı gününün karar günü olduğunu söyledi.

Neccar “Biz, Mısır ordusunun halkın yanında yer alacağındani meşruiyetini yitiren rejimi desteklemeyeceğinden kesinlikle emindik. Çünkü onlar Mısırlı ve bu vatanın bir parçası. Bu duruşundan ötürü Mısır ordusuna teşekkür ediyoruz. Mısır ordusundan daha fazla beklentimiz var. Mısır ordusunun, halkı desteklediğini ilan etmesini bekliyoruz. İnşaallah yarın karar günü olacak” dedi.

20:10 Mısır ordu sözcüsü, az önce düzenlediği basın açıklamasında, halkın taleplerinin meşru olduğunu, ordunun halka karşı asla güç kullanmayacağını ilan etti.

Ordu sözcüsü, "Biz, şerefli vatandaşlarımızın taleplerinin meşru olduğunun bilincindeyiz. Ordu, bu yüce millete karşı asla güç kullanmadı ve kullanmayacaktır da" dedi.

Mısır'da yarın büyük gün
31 Ocak 2011
Mısır’da muhalefet yarın en az 1 milyon kişinin katılımıyla düzenlenecek büyük bir protesto gösterisi düzenleyecek.

Mısır’da halk ayaklanması tüm hızıyla sürerken, Hüsnü Mübarek’e muhalif güçler 1 Şubat Salı günü Kahire’de büyük bir gösteri düzenlemeye hazırlanıyor. Süresi uzatılan sokağa çıkma yasağını umursamayan göstericiler bu sabah itibariyle Tahrir meydanına kamp kurmuş durumdalar. Kahire’deki El Cezire muhabirine konuşan göstericiler, Mübarek hükümeti devrilene kadar sokaklarda olmaya devam edeceklerini söylediler.
Tüm dünyanın gözü şuanda Mısır’da yarın düzenlenecek gösterilere çevrilmiş durumda.
english.aljazeera.net

Mısır'da polisle göstericiler çatıştı
26 OCAK 2011
Mısır'daki hükümet karşıtı protestoların ikinci gününde, polis göstericilerle çatıştı.

Göstericiler, hükümet düşene kadar eylemlere devam edeceğiz diyor

Görgü tanıkları, polisin Kahire'de gazeteciler sendikasının önündeki gösteriye müdahale ettiğini, göstericilere copla vurduğunu söylüyor.
Polis kordonunu geçmek isteyen göstericilere ise göz yaşartıcı gazla müdahale edildi.
Ülkenin doğusundaki Suez şehrinde ise protestocular, dün ölen göstericilerin tutulduğu morgun önünde toplandı.
Güvenlik güçleri adına yapılan açıklamada, 500'den fazla göstericinin gözaltına alındığı belirtildi.
BBC'nin Kahire'deki muhabiri John Leyne, yetkililerin siyasi bir krize güvenlik tehdidi olarak yaklaşmasının ülkede sıkça yaşandığını ifade ediyor.
Protestolara bakanlık yasağı
Polisin göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale ettiği ve 3 kişinin öldüğü dünkü gösterilerin ardından Mısır İçişleri Bakanlığı gösterilere yasak getirmişti.
Bakanlıktan yapılan açıklamada yürüyüş ve toplantılara izin verilmeyeceği, katılanların tutuklanacağı belirtildi.
Ancak protestocuların Kahire sokaklarındaki yerlerini yeniden almaya başladığı bildiriliyor.
Polis gece boyunca sokakları terk etmemekte direnen göstericileri göz yaşartıcı gaz ile dağıtmaya çalıştı.
Amerika Birleşik Devletleri Mısır'a çağrıda bulunarak barışçıl protesto eylemlerine karşı hoşgörülü olmasını istedi.
Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada halkın ekonomik, sosyal ve siyasi reform beklentilerine yanıt verilmesi gerektiğinin altı çizildi.
Mısır'da hükümet karşıtı protestocular dünü yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve işkenceye karşı 'başkaldırı günü' ilan etmişti.
Ancak toplamayı başardıkları kalabalıklardan cesaret aldıkları anlaşılan protestocular, hükümet devrilene kadar eylemlerini sürdüreceklerini dile getiriyor.
Twitter engellendi
Sosyal paylaşım sitesi Twitter Mısır'da siteye erişimin engellendiğini açıkladı.
Twitter ve Facebook'un, 2009 seçimlerinden sonra İran'da, yakın zaman önce de Tunus'ta protestocuların harekete geçmesinde etkili olduğu görülmüştü.
Mısırlı yetkililerin bunu engellemek için erişimi engellediği tahmin ediliyor.
Ancak bir çok uzman söz konusu araçların kitlelerin harekete geçmesindeki etkisinin abartılmaması gerektiği görüşünde.
İlham kaynağı Tunus
BBC'nin Kahire'deki muhabiri John Leyne, yaşananların Mısır'da son yıllarda görülen en kitlesel protestolar olduğunu söylüyor.
Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden 'başkaldırı günü'ne katılım çağrısı yapan organizatörler, protestoların işence, yoksulluk, yolsuzluk ve işsizliğe karşı olacağını söylemişti.

BBC muhabiri Leyne, dünkü gösterilerin organizatörlerin umduğundan çok daha yüksek katılımla gerçekleştiğini dile getiriyor.
Tunus'taki kitlesel ayaklanmadan ilham alan protestocular, gösteriler sırasında Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek aleyhinde sloganlar attı.
Tunus'ta halkı sokağa döken sosyal ve siyasi sıkıntıların benzerleri Mısır'da da yaşanıyor. BBC

Tunus'tan sonra Mısır da karıştı: Hüsnü Mübarek'in oğlu Cemal Londra'ya kaçtı
26 Ocak 2011
Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali Yönetimi’ni deviren Yasemin Devrimi Mısır'a sıçradı.



Mısır'da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek aleyhindeki gösterilerin alevlenmesi üzerine, Mübarek'in halefi olarak gösterilen oğlu Cemal'in ülkeden kaçtığı iddia edildi.

Arapça yayım yapan Ekber el-Arab sitesinin haberine göre, Mısır'da birçok kesim tarafından Hüsnü Mübarek'in yerine geçecek isim olarak gösterilen Cemal Mübarek, eşi ve kızıyla birlikte dün İngiltere'nin başkenti Londra'ya kaçtı.

Cemal Mübarek, dün üç kişinin hayatını kaybettiği gösterilerin hedefindeki isimlerden biriydi. Başta başkent Kahire olmak üzere birçok kentte gerçekleştirilen protesto eylemlerinde göstericiler, Hüsnü Mübarek ve oğlu Cemal Mübarek'in posterlerini yırtıp, ateşe verdiler.

1'İ POLİS 3 KİŞİ ÖLDÜ

Mısır'ın kuzeyinde bulunan liman kenti Suez'de polisle göstericiler arasında çıkan çatışmalar sırasında iki göstericinin öldüğü, bir polisin de Kahire'de göstericiler tarafından dövülerek öldürüldüğü belirtildi.

“Çok yaşa özgür Tunus” ve “Kahrolsun Mübarek” diye slogan atan binlerce kişi 30 yıllık Mübarek Yönetimi’ne isyan etti. Kahire, son yılların en büyük muhalif gösterisine sahne olurken, polisin eylemcilere müdahale etmemek için özenli davrandığı, olayların büyümesini engellemeye çalıştığı dikkati çekti. Mübarek Yönetimi’ni ve seçim yolsuzluklarını protesto eden pankartlar açan eylemciler, “işkence, yoksulluk, yolsuzluk ve işsizliğe” karşı isyan ettiklerini belirttiler. Bugün

Mısır'da Hüsnü Mübarek karşıtları başkaldırdı
26 Ocak 2011
Mısır'da Tunus'taki halk isyanından ilham alan muhalifler, başkent Kahire ve birçok kentte Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek karşıtı gösteriler düzenledi. Çıkan olaylarda 3 kişi öldü, 60 kişi de yaralandı.



Mısır'da, örgüt ve sivil toplum kuruluşu üyesi binlerce kişinin katıldığı 'sivil itaatsizlik' gösterilerinde 3 kişinin öldüğü belirtildi.

Bir hastane yetkilisi, Suez kentindeki gösterilerde çıkan olayların ardından 2 kişinin cesedinin hastaneye getirildiğini, bu kişilerin plastik mermi nedeniyle yaralanarak öldüğünü söyledi.

Öte yandan, Mısır televizyonu, Kahire'deki Tahrir Meydanı'nda düzenlenen gösteriler sırasında bir güvenlik görevlisinin öldüğünü duyurdu. Haberle ilgili ayrıntılı bilgi verilmedi.

Başkent Kahire ile İskenderiye, Asyut, Suez ve Ariş kentlerinde yapılan gösterilerde, 60 kişinin yaralandığı bildirilmişti. Haber10

Mısır'daki olaylarda 400 kişi yaralandı
26 Ocak 2011
Mısır'da muhalefetin 'sivil itaatsizlik ve eylem günü' çağrısı ile dün başlattığı gösteriler, ülkenin bir çok şehrinde bugün de devam etti.



Başkent Kahire'deki Yüksek Mahkeme önünde toplanan 2 bin kadar göstericiye polis müdahale etti. Görgü tanıklarının ifadesine göre, olaylarda 20 kişi yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Gazetecilerin mahkeme önündeki gösterileri takip etmesine izin vermeyen polis, Avustralyalı bir serbest gazeteciyi gözaltına aldıktan kısa bir süre sonra serbest bıraktı.

El Ahram gazetesi önünde toplanan yüzlerce gösterici, Mübarek aleyhine sloganlar atarak, İçişleri Bakanlığının gösteri yasağını protesto etti. El Ahram gazetesi önündeki gösteriye polis, biber gazı kullanarak müdahale etti. Göstericilerin polise taş ve sopalarla karşılık vermesi üzerine çıkan olaylarda 39 kişi yaralanırken park halindeki beş araç atılan taşlardan dolayı tamamen kullanılamaz hale geldi.

Kahire'nin merkezindeki Tahrir Meydanı'na çıkan tüm yolların, gösteri yapılması ihtimaline karşın, polis tarafından kapatıldığı belirtildi.

Şubra semtindeki gösterilerde de zaman zaman polis ile göstericiler arasında çatışmalar çıktı. Dışişleri Bakanlığı ile Mısır devlet televizyonu ERTU önünde gösteri yapmak isteyen grup, polis tarafından engellendi. Görgü tanıkları, polisin gruptan çok sayıda kişiyi gözaltına aldığını söyledi.

Süveyş kentinde bugün çıkan olaylarda 350 kişinin yaralandığı bunlardan 100'nün hastanelerde tedavi gördüğü bildirildi. haber10

Mısır Halkı da Ayaklandı!
26 Ocak 2011
Tunus'tan sonra bu akşam Mısır'da da halk isyanı çıktı. Asker gerçek mermilerle müdahale etti. 3 kişi öldü.
Amerika ve İsrail'in Mübarek iktidarına büyük desteği var. Amerika, Ortadoğu'da İsrail'i her fırsatta koruyan Mısır hükümetini sonuna kadar desteklemeye devam edecek. Bunlar Mübarek'in ayakta kalma şansını arttırıyor fakat Mısır'da işsizlik, fakirlik, baskı doruğa çıktı ve artık bu fakirlikten ziyade Mısırlıların onur ve şeref mücadelesi oldu, bundan geri dönüş olmayacak, Mübarek er ya da geç gidecek, bu olaylar durulmayacak, belki çok uzun bir süre de olsa devam edecek.

-Amerika Mısır'daki yasakları eleştirdi ama?

Amerika internet kesildi, telefon hatları kesildi, vs gibi şeyleri eleştirdi. Mübarek'in asıl siyasetini eleştirmedi, kınamadı, öyle saçma sapan bir açıklama yaptı. Eğer Obama çıkıp Mübarek'i ciddi şekilde uyarsa, Mısır'a verdikleri hibeleri kesse, o zaman Mübarek orada kalamaz.

-Peki şu an Mısırlıları hangi süreç bekliyor?

2 ihtimal var, Mübarek kalmak için ısrar edecek, halk indirmeye çalışacak. Uzun vadede halk darbesi, kısa vadede ise askeri darbe bekliyorum. Çünkü sokaktaki şiddet olayları devam ettikçe asker buna izin vermeyecektir ve sokağı bastırmak için yönetime el koyacaktır, bu en kuvvetli ihtimal.
SABAH

Mısır Halkı, Alev Topu Gibi Batıcı Diktatör'ün Üzerine Yürüyor














Fotoğraflar: Haber10

FLAŞ! Kahire'de büyük çatışma
28 Ocak 2011

Mısır'da Kahire, Süveyş, İskenderiye'de ordu devreye girdi ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine karşın çatışmalar Kahire'deki parlamento binasına kadar geldi. Sivil isyan bakanlıklara kadar da uzundı.

Akşam 18.00 ile sabah 07.00 arasında sokağa çıkmak yasaklandı.

Ordu Mısır sokaklarına konuşlandı. Polis sokaklardan çekilmişti.

Ordu olaylarda canlı yayın yapan El Cezire televizyonuna girdi. Kahire'deki iktidar binaları ateşe verildi. İktidrdaki Ulusal Demokrasi Partisi'nin genel merkezi de ateşe verildi.

Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e karşı protesto gösterisinin yapıldığı Mısır'da muhalif lider Muhammed El Baradei ev hapsine alındı.

Polisin, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) eski Başkanı El Baradei'nin bulunduğu bölgeyi terk etmesine izin vermediği belirtildi.

El Baradaei'nin başkent Kahire'de cuma namazını kıldığı caminin dışında gösteriler başlamıştı. Polisin Kahire'de, binlerce göstericiye plastik mermi, göz yaşartıcı gaz, cop ve tazyikli suyla müdahale ettiği ifade edilmişti.

Uluslararası ajanslar, reform yanlısı muhalif lider olarak sahneye çıkan ve yandaşlarıyla bugünkü gösterilere katılan El Baradei'nin de polisin tazyikli su müdahalesine maruz kaldığını duyurmuştu.

ORDUYA VUR EMRİ

Mısır devlet televizyonu, orduya, göstericilere karşı 'vur' emri verildiği bildirdi.

Kahire'de parlamento binası yakınlarında büyük çatışmaların yaşandığı belirtiliyor.

SON DAKİKA

Mısırda göstericiler Dışişleri Bakanlığı ve devlet televizyonuna girmeye çalışıyor Haber10

Mısır yönetiminde değişiklik yapıldı
29 OCAK 2011 -

Protestocular Cumhurbaşkanı Mübarek'in istifasını istiyor
Mısır'da yönetim karşıtı protestolar ardından yönetimde bazı değişikliklere gidildi.
Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e yakın bir isim olan İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman, Devlet Başkanı Yardımcılığına getirildi.

Mübarek'in otuz yıllık iktidarı boyunca ilk kez bu makama birisi atanmış oluyor.
Mısır'da yönetim karşıtı protestolar ardından yeni hükümeti kurma görevi de, istifa eden hükümette Sivil Havacılık Bakanı olarak görev yapan Ahmet Şefik'e verildi.

Ancak yeni hükümet kurma kararı protestocuları tatmin etmişe benzemiyor.
Bugün de binlerce kişi Kahire'nin merkezinde gösteri yapıyor.

Protestoların İskenderiye'de de sürdüğü bildiriliyor.

Kahire, İskenderiye ve Süveyş'te yerel saatle akşam 4 ile sabah 8 arasında sokağa çıkma yasağı var.

Ordu, halka sokağa çıkma yasağına uyma çağrısı yaptı ve yasağa uymayanların "tehlikede olacağını" açıkladı.

Ancak göstericiler bu uyarıya aldırmaz halde sokaklarda.

Ölü sayısı artıyor

Dün cuma namazı ardından Kahire, İskenderiye ve Süveyş başta olmak üzere bir dizi kentte protestocularla güvenlik güçleri arasında çatışmalar yaşandı.
Sağlık yetkilileri Cuma gününden bu yana Mısır'ın farklı kesimlerindeki çatışmalarda en az 45 kişinin öldüğünü söylüyor.

Eğer bu haberler doğrulanırsa, Salı günü başlayan protestolarda ölenlerin sayısı en az 52'ye yükselecek.

Olaylar sırasında yaklaşık 2000 kişi de yaralandı.

Dünün ilerleyen saatlerinde polis sokaklardan çekildi ve yerlerini ordu birimleri aldı.

Ancak halk sokağa çıkma yasağına rağmen sokaklardaydı.

Aralarında iktidar partisinin merkez binası ve karakollar da olmak üzere bir çok mekan yer ateşe verildi.

Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in, halkın sorunlarıyla yakından ilgileneceği yönünde yaptığı konuşmaya rağmen protestolar bugün de devam ediyor.
Başkent Kahire'nin ana meydanında toplanan göstericiler Mübarek'in istifası yönünde sloganlar atmaya başladı.

Kahire'deki Tahrir meydanına gelen göstericilerin, kentte ayaklanmayı bastırmak amacıyla konuşlanan Mısır ordusuna karşın, Mübarek'in gitmesi yönünde sloganlar attığı görülüyor.

Mübarek halka seslendi


Mübarek fakir kesimin sorunlarının farkında olduğunu söyledi

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, dün gece yaptığı konuşmada, hükümetin feshedildiğini, yeni hükümetin bugünden itibaren oluşturulacağını söyledi.
Mübarek, devlet televizyonundan yaptığı kısa konuşmada, her vatandaşın özgürlüğünden yana olduğunu belirtmiş, demokrasi için yeni önlemler sözü vermişti.

Devlet Başkanı olarak değil, bir Mısırlı olarak konuştuğunu belirten Mübarek ''Mısır'ı koruyacağım, ekonomik gelişmeye önem vereceğim'' dedi.

Mübarek, her vatandaşın özgürlüğünden yana olduğunu belirtti ve demokrasi için yeni önlemler sözü verdi.

ABD Başkanı Barack Obama, Mübarek'in konuşması ardından, Mısır lideri ile görüştüğünü açıkladı.

Obama Mübarek'i, halkı için daha fazla demokrasi ve daha fazla ekonomik fırsatların sağlanması doğrultusunda çalışma sözünü tutmaya çağırdığını söyledi.

Obama, Beyaz Saray'da yaptığı açıklamada, Mısırlı yetkililere, barışçıl protestoculara karşı şiddet kullanmaktan kaçınması çağrısında bulundu.
Mısır'daki durumu yakından takip ettiklerini belirten Obama, ilk önceliklerinin olaylarda ölüm ve yaralanmaların meydana gelmesini önlemek olduğunu kaydetti.

İngiltere, ABD ve Fransa vatandaşlarına zorunlu haller dışında Mısır'a gitmeme çağrısında bulundu. BBC

İsrailli diplomatlar Mısır'ı terketti
29 Ocak 2011

Mısır'daki sokak gösterilerinin artarak devam etmesi nedeniyle İsrail, Mısır'daki diplomatlarının ailelerinin de aralarında bulunduğu 200 kadar İsrailli'yi İsrail'e getirdi.

İsrail'de resmi tatil olan Şabat (Cumartesi) günü, dini kurallara da uyularak uçuş yapılmamasına karşın İsrail ulusal havayolu şirketi El Al'ın bir uçağı, özel olarak düzenlenen bir seferle Mısır'da bulunan İsrailli turistlerle iş adamları ve diplomatların ailelerini akşam saatlerinde Ben-Gurion Havalimanına getirdi.

Diplomatların ailelerinin getirilmesinin, Dışişleri Bakanlığının son iki gündür süren değerlendirmelerinin ardından kararlaştırıldığı belirtildi.

İsrail'in Kahire'deki Büyükelçisi Yitzhak Levanon ile diğer diplomatların ise Kahire'de kaldıkları bildirildi. haber10

Kürt muhalif grubundan fesih çağrısı
29 Ocak 2011
Tunus'ta başlayan ve Ortadoğu'ya yayılan muhalif rüzgar, Irak'ın Kürt bölgesine de sıçradı. Kürt bölgesinde bulunan muhalif bir grup, Bölgesel Kürt Parlamento'nun feshedilmesini istedi.

Irak'ın kuzeyindeki Kürt Bölges'inin muhalif grubu Goran Partisi, 'Değişim Grubu' Bölgesel Kürt hükümetini istifaya çağırdı. Süleymaniye merkezde bulunan parti başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, parlamentonun feshedilmesi ve geçici bir hükümet kurulması talep edildi.

Noşirvan Mustafa başkanlığındaki Goran Partisi, akşam saatlerinde yaptığı 7 maddelik yazılı açıklamada, bölgesel hükümetin bir an önce istifa etmesini istedi. haber10

Tunus ve Mısır isyanına İstanbul'dan destek eylemi
29 Ocak 2011
İsyan halinde olan Tunus ve Mısır halklarına destek vermek amacıyla İstanbul Taksim'de sosyalist örgütler tarafından bir yürüyüş düzenlendi.

Aralarında Aka-Der-BDSP, DHF, Devrimci Proletarya, DİP-G,Emek ve Özgürlükler Cephesi, EHP, İşçi Kardeşliği Partisi, Kaldıraç, Köz ve Devrimci Duruş’un bulunduğu sosyalist örgütler Tunus ve Mısır halkına destek eylemi düzenlediler.

Ellerinde ''Tunus'tan Mısır'a emekçiler ayakta! Zafer direnen emekçinin olacak” pankartıyla Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray meydanına yürüdüler. “Yaşasın proleter enternasyonal'', ''Diktatörler yenilecek direnen haklar kazanacak'', ''Tunus ve Mısır hakları yalnız değildir'' sloganları eliğinde Galatasaray meydanına varan sosyalist örgütler adına açıklamayı Devrimci Duruş üyesi Çağdaş Büyükbaş okudu.

Tunus'taki olayların üniversite mezunu işsiz bir gencin kendisini yakmasıyla başladığını ve yayıldığını hatırlatan Büyükbaş, “23 yıldır ülkenin başına çöreklenmiş olan Zeynel Abidin Bin Ali kaçarken, bölgedeki diğer diktatörleri kendilerinin sonu ne olacağını görerek panikle çare arıyor. Onları destekleyen emperyalistler bile onlara sahip çıkmıyor. Emekçi halk sokağa döküldükçe sömürücüler titriyor” dedi.

Bugün Tunus'ta başlayan ayaklanma giderek Ortadoğu'ya yayılırken, tek seçeneğin hakların boğazlarına kadar sarılmış olan egemen sınıflara karşı tıpkı Tunus'ta Mısır’da olduğu gibi ayağa kalkmak olduğunu belirten Büyükbaş, “Her türlü gerici ve sömürücü diktatörlüğe yerle bir etmenin, krizin faturasını ödemeyi reddetmenin, açıktan ölümlere, işsizlik intiharlarına, yoksullaşmaya, çürümüşlüğe karşı direnmenin yolu budur” diye belirtti. haber10

Ömer Şerif'ten Mübarek'e tavsiye: Yeter artık!
31 Ocak 2011
Mısırlı ünlü aktör Ömer Şerif, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in artık çekilmesi gerektiğini söyledi.

France Inter radyosuna konuşan 78 yaşındaki aktör, 'Mısır halkı onu istemiyor. 30 yıldır iktidarda ve artık yeter.' şeklinde konuştu. Mübarek'in, Mısırlıların hayat standartlarını yükseltemediğine dikkat çeken Ömer Şerif, "Nüfusun yüzde 1'i çok zengin. Geri kalanlar ise ekmek derdine düşmüş fakirler." şeklinde konuştu. haber10

İsrailli elçi: ABD, Mübarek'i sırtından bıçaklıyor
2 ŞUBAT 2011
Mısır'da yaşanabilecek senaryolar, ülkede olduğu kadar uluslararası arenada da merak uyandırıyor.
Özellikle ABD ve İsrail gibi Orta Doğu'daki dengeleri belirleyen aktörler açısından, Mısır'da çıkarlarına ters düşen gelişmelerin yaşanması endişe yaratmakta.

Mısır'da yaşananların Tel Aviv'den nasıl göründüğünü İsrail'in eski Mısır büyükelçisi Eli Shaked'e sorduk.
ELI SHAKED: İsrail'de hissedilen temel endişe, Mısır'da şu anki durumda yapılacak bir serbest ve demokratik seçimlerde iktidarın radikal İslamcı bir parti tarafından ele geçirilmesidir.
Bu Mısır'da köklü ve örgütlü olan Müslüman Kardeşler'in varlığı sebebiyle, oldukça muhtemel bir senaryo.
Müslüman Kardeşler ülkede seksen yıldır var olan ve en organize olmuş, sivil toplum kuruluşunu andıran örgüt.
Asla bir siyasi parti olmadılar, bir toplumsal hareket olarak varoldular. Müslüman Kardeşler'in toplumdaki popülaritesinin artmasında etkili olan faktörlerin başında, Mısır'ın yoksul kesimlere destek ve yardım sağlamakları geldi.

BBC: ABD'nin Mısır'da yaşananlara yaklaşımı sizin özetlediğiniz İsrail bakış açısından farklı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
ELI SHAKED: Tek kelimeyle ifade edersem ABD, hata yaptı.
Daha detaylı cevabım ise şu: Olanlara çok safça yaklaşıyorlar.
Bu iyi niyetten kaynaklanıyor ancak başkan Hüsnü Mübarek'e "fikirlerini ifade etme hakkını kullanan barış yanlısı göstericilere müdahale etme" demek, onu sırtından bıçaklamaktır.
ABD, böyle hassas bir zamanda Orta Doğu'da yaşanmakta olanları tam olarak anlama kabiliyetini gösteremedi. BBC

Mübarek ve ailesine seyahat yasağı
28 ŞUBAT 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/02/16/110216155755_egypts_president_hosni_mubarak__3
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pts Hzr 18, 2012 11:27 pm tarihinde değiştirildi, toplam 29 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Oca 28, 2011 7:48 pm    Mesaj konusu: Kahire alev alev! Alıntıyla Cevap Gönder

Kahire alev alev!

Mısır'da yanan isyan ateşi sokakları çatışma alanına çevirdi
28 Ocak 2011

Mısır'da hükümete karşı protestolar ve istifa çağrıları sokaklarda büyüyor. Artan protestolar, buna karşı polis tarafından yapılan çok sert müdahaleler ve protestocu halkın bunlara karşılık vermesiyle ölümler başladı. Yaralı sayısı 1000'lere yaklaştı. Hükümet orduyu artan şiddet sonrasında yardıma çağırdı.
İşte gün boyunca Mısır sokaklarında yaşananlar...



habertürk/haber7

Mübarek, Atina'da da protesto edildi
28 Ocak 2011 Mısır’da şiddeti giderek artan Hüsnü Mübarek karşıtı protestolara bir destek de Atina’da yaşayan Mısır vatandaşlarından geldi.

Akşam saatlerinde Mısır’ın Atina Büyükelçiliği önünde toplanan yaklaşık 300 kişilik grup, Mübarek hükümetini protesto etti.

Yunanistan’ın başkenti Atina’da yaşayan Mısır vatandaşları, bugün ikindi namazından sonra Mısır’ın Atina Büyükelçiliği önünde toplandı. Yunan Parlamentosu ile Yunan Dışişleri Bakanlığı’nın hemen karşısında büyükelçilik önünde toplanan yaklaşık 300 kişilik grup, ellerinde Mısır bayrakları ve Mübarek karşıtı dövizler taşıdı. Yaklaşık 2 saat süren gösteride hep bir ağızdan el megafonu vasıtasıyla slogan atıldı. Bazı derneklerin de destek verdiği gösteride taşkınlık yaşanmadı. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu gösteriye her yaştan Mısırlı katılırken, kadınların da aktif rol aldıkları gözlendi.

Polisin müdahale etmediği olaysız gösteri, okunan akşam ezanı ve Mısır Büyükelçiliği önündeki caddede kılınan namaz ile son buldu.

Atina’daki Mısırlıların taşıdıkları İngilizce dövizlerde Mübarek ağır şekilde protesto edildi: “Mısır = Özgürlük”, “Mübarek, oyun bitti”, “Mübarek çık git”, “Biz şimdi buradayız. Mübarek’e bay bay diyoruz”, “Oyun bitti, cehenneme git.”
haber7

Cuma devrimi
Necmettin EVCİ
necmevci@yahoo.com.tr
28 Ocak 2011

Birinci Cihan harbi ile oluşan düzenin sonuna gelindiği anlaşılıyor. Bu düzen o zamanın güçlü aktörleri İngiliz ve Fransız emperyalizminin çıkarlarına uygun tanzim edilmişti. Sonraki zamanlarda ABD yeni süper güç olarak sahneye çıkınca, ötekiler kısmen kendi alanlarına çekildiler. Bu arada, bölgede elbette alttan alta fesatlıklarını da sürdürmeye devam ediyorlardı.

Bütün Afrika, Asya ve Ortadoğu halklarına, özellikle de Müslümanlara karşı ABD ve İngiltere ittifak ilişkilerini sürdürmeye devam ettiler. Çıkarlarının tümünü kaybetmektense hiç olmazsa bu ülkelerde varlıklarını sürdürmeliydiler. Bunun en son örneğini Irak’ta gördük. Özellikle İsrail’i koruma amacına dönük olarak ilişkilerini bozmamaya, belli çıkarlar etrafında ortak çalışmaya mecburdular. (..)

Ortadoğu’da büyük kalkışmalar var. Kalkışmalar deprem etkisi ile iktidarları, diktatörlükleri sallıyor. Bu dalganın, bu rüzgârın karşısında durmak çok zor artık. Olanları anlamak için derin stratejik analizlere gerek yoktur. Olanlar en azından yüz yıllık baskı ve sömürü düzenlerinin zulmü altında acı ve ıstırap yaşamış halkın, ertelenmiş, bastırılmış hınçlarının, hasretlerinin, ideallerinin, özlemlerinin patlamasıdır. Olanlar tarihin kendi yatağına doğru akmasından, yüzyıllık kuşatmanın yarılmasından ibarettir. Kıvılcım yangına dönüşmüştür. Bu yangını durdurmanın imkânı yoktur.

Kimileri olanları emperyalizmin yeni oyunu olarak yorumluyorlar. Bu yaklaşımların tutarlı bir tarafı gözükmüyor. Bu tarz yaklaşımlar yıllar yılı bir sonuç elde edemeyen çabaların ruhlarda oluşturduğu güvensizliği yansıtmaktadır. Zaten diktatörler, güçlerini biraz da insanlarda uyandırdıkları çaresizlik hissinden alırlar. Çaresizlik, neredeyse ruhsal bir hastalığa dönüşmüştür. Bölge halkları ve özellikle Müslümanlar, hayatın bütün zorluklarını yaşasalar bile kendilerini çaresiz hissedemezler. Hissetmemeliler. Çünkü iman ve cihat, dinimizin asıl unsurlarıdır. İnanmak bitmez tükenmez umut sahibi olmak demektir. İnanmak zalim sultanlara karşı direnişi ibadet bilmektir. Şimdi inancın ve ibadet bilincinin, cihad ile yeniden siyasal, sosyal bir içerik kazandığı günler yaşıyoruz.

Devir değişiyor. Dünya değişiyor. Yenidünya imanın ve ibadet bilinci ile yapılan direnişin özgürlüğünü bize armağan edecektir. Dün Tunus’ta, Lübnan’da, bugün Mısır’da belki yarın Yemen’de insanlar hak ettikleri özgür, onurlu bir dünyanın, düzenin kapılarını ardına kadar aralayacaktır. O kapı aralanmıyorsa, kırılıp geçilecektir. Bugün Cuma. Özellikle Mısır’da çok büyük gösteriler bekleniyor. Umuyor ve dua ediyorum ki oradaki devrimin de adı “Cuma Devrimi” olsun. Mısırlı kardeşlerimiz çok çektiler. Allah direnişlerini mübarek etsin.

İşte tam bu noktada liderlere büyük görevler ve sorumluluklar düşüyor. Bizim “demir tavında dövülür” diye güzel bir sözümüz vardır. Devrimin öncü kadroları olaylar soğumadan sıcağı sıcağına daha aktif, daha atak rol üstlenmelidirler. “Halk bu devrimi yapsın. Durup bekleyip görelim. Eğer uygun bir ortam olursa başa geçeriz” gibi bir anlayış bütün hareketlerin ve emeklerin zayi olmasına sebep olabilir. Tunus’da Raşit Gannuşi’nin hâlâ ülkeye dönmeyişi üzerine böyle düşünmek durumunda kalıyorum. Hayır, gelecek ve halkınla birlikte her türlü riski göze alacaksın ki, devrimi hak etmiş olasınız. Liderlik cesaret ve feraset ister. Liderlik böyle zor zamanlarda kefenini boynuna alma cesareti ve samimiyetini göstermede belli olur.

Siz ölümü göze alamazsanız yaşamı da hak edemezsiniz. İran devrimini düşünün. Hadiselerin en cezbereli, en ateşli anında Humeyni sürgünde bulunduğu Fransa’dan İran’a gelmişti. Lenin’de öyle yapmıştı. Böyle yapılırsa hareket, bitmek bilmeyen coşkusu ile birlikte derlenip, toparlanır. Sağlam bir temel kazanmış olur. Belli bir amaca, disipline yönelir. Değilse kendi halkınızı kaderiyle baş başa bırakmış olursunuz. Mısır için de benzer şeyler söylenebilir. Direniş yoğunlaştıkça zulüm de keskinleşebilir, acımasızlaşabilir. Unutulmasın ki, o anlar diktatörlerin son kozlarını oynadığı anlardır. Son bir umutla can havliyle saldırganlaştıkları anlardır. Ve elbette en sonrasız anlarıdır, en zayıf anlarıdır o anlar. Devrim bir dakika fazla dayanmak ile gelebilir. Savaş ve sabırdır devrimi getirecek olan.

(..)

Bu süreçte Türkiye hiç olmazsa çok yalın, anlaşılır bir dille bu halkların mutluluğunu istediğine dair beyanat vermelidir. Tam konuşmanız gereken zamanda susarsanız, stratejik derinliğiniz sığlaşabilir.

habertaraf

MISIR SOKAKLARINDA HANGİ ÖRGÜTLER VAR

29.01.2011
Mısır’da beklenen oldu ve Cuma namazı sonrası bugüne kadar olan en büyük protesto gösterileri düzenlendi. BBC’nin deyimiyle Kahire adeta yandı. Sadece Kahire mi? Akdeniz kıyısındaki İskenderiye’den, Süveyş’e, ülkenin doğusundaki İsmailiye’ye kadar Mısır’da deyim yerindeyse yer yerinden oynadı.
Mısır’dan gelen haberlere bakılırsa, ülke çapında gösterilere katılanların sayısı dün itibarıyla bir milyona ulaşmış durumda. Dördüncü gününü dolduran olaylarda rakamın bir milyon eşiğine ulaşmasında hiç kuşku yok ki Müslüman Kardeşlerin rolü büyük. Örgüt dün sabah itibarıyla hiçbir gösteriyi üstlenmemekle birlikte üyelerini diledikleri gibi davranmakta serbest bıraktığını ilan etti. Fiilen gösterilere katılma kararı olarak değerlendirilebilecek bu karar sonrasında meydanların daha da hareketlendiği bir gerçek. Bu arada, Reuters’a konuşan örgütün avukatı, gösteriler sırasında Müslüman Kardeşlere mensup dördü üst düzey yönetici olmak üzere yirmi dolayında kişinin tutuklandığını söylüyor.
Müslüman Kardeşlerin yanı sıra protestocu kitlelerin içinde Mısır muhalefetine mensup farklı fraksiyonlardan gruplar bulunuyor. 6 Nisan Hareketi adlı reformcu/özgürlükçü gençlik hareketi, Baradey’in Değişim İçin Ulusal Birlik adlı şemsiye platformu, liberallerin partisi olarak bilinen Gad Partisi, resmi muhalefet partisi olan Vafd bunlardan önemli olanları olarak kayıtlara geçiyor. Bunun dışında ise gösterilere doğrudan katılan halk yığınları var ki asıl değişimin itici gücü olarak kabul edilenler aslında onlar.

BARADEY EV HAPSİNE ALINDI
Dün gece Kahire’ye inmesiyle birlikte bir anda başta Batılı ajanslar olmak üzere tüm gözlerin kendisine çevrildiği Muhammed el-Baradey ise hiç beklemediği bir gelişme ile karşılaştı ve daha ülkesinde 12 saati doldurmadan ev hapsine alındı! Cuma namazı sonrası Kahire’deki gösterilere katılan Baradey önce polisin tazyikli suyuna maruz kaldı ardından kıl payı tutuklanmaktan kurtuldu. Ancak Mübarek rejiminin kararıyla derhal ev hapsine alındı. Şuan evinin etrafı polis barikatıyla çevrilmiş durumda. Associated Press’in son dakika haberine göre Baradey evden çıkmasının mümkün olmadığı mesajını veriyor.
Bir diğer siyaset adamı, son cumhurbaşkanlığı seçiminde Mübarek’e karşı yarışan liberal Gad Partisi lideri Ayman Nur ise ilk günden beri olduğu gibi yine sokaklardaydı. Mısır’da laik muhalefetin lideri olarak bilinen Nur ülkede düzenlenen tüm protesto gösterilerinde tek bir mesajın olduğunu belirtiyor: “Vermek istediğimiz mesaj çok açıktır: Gidin! Başkan Mübarek’in gitmesini istiyoruz. Ona ve rejimine daha fazla katlanamıyoruz!”. Mısır’da değişimin tüm kapılarını yıllardan beri kapatan tek kişinin Mübarek’in bizatihi kendisi olduğunu iddia eden Nur, Mübarek sonrasına dair projelerini de açıklıyor: “Parlamentoya alternatif olarak tüm siyasi güçleri içine alacak şekilde halk meclisleri kuracağız. Bu sayede başkanlık, senato ve meclis seçimlerinde yapılacak olası tüm yolsuzlukların önüne geçebileceğiz”.
Ülke bir anda yangın yerine dönerken, iktidarda bulunan Ulusal Demokratik Parti’den de nihayet açıklamalar gelmeye başladı. Halk ve muhalefetle “diyalog kurmaya hazır olduklarını” ilan eden iktidar partisinin bu açıklaması pek bir anlam ifade etmemiş olmalı ki Kahire’deki binlerce gösterici Ulusal Demokratik Parti’nin genel merkezine saldırmış, binayı ateşe verdi.
Bunun üzerine Ulusal Demokratik Parti’den bir açıklama daha geldi. Parti genel sekreteri Saffet el-Şerif halkın şikâyetlerini dinleme zamanının geldiğini, bunu yapacaklarını ancak halkın da demokrasinin “belli süreç ve kurallara” dayandığını unutmaması gerektiğini söylüyor. Son otuz yıla dönüp, Mübarek ve adamlarının demokrasi siciline baktığımızda, resmi açıklamada dile getirilen süreç ve kurallardan nelerin kastedildiğini, hangi abanın altından hangi sopanın gösterildiğini tahmin etmek zor değil.
Bu arada, Ulusal Demokratik Parti’den “çatlak sesler” çıkmıyor da değil. Örneğin, partiye mensup milletvekillerinden, Mısır Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Mustafa el-Fekki, El Cezire’ye verdiği mülakatta, Mısır’da gelinen nokta itibarıyla devrimi tek başına ordu ve polisin engellemesinin mümkün olmadığını, yapılacak şeyin bir an önce reformlara başlamak olduğunu söylüyor.
Ve dış tepkiler…

DIŞ TEPKİLER
İlk günden bu yana olduğu gibi Mübarek rejimi ile olan “yakın ilişkisinden” dolayı gözler Washington’da. İlk açıklamalardan itibaren Obama yönetimine hâkim olan tedirginlik Dışişleri Bakanı Clinton’ın son açıklaması ile resmen itiraf edilmiş oldu. Bakan Clinton ülke olarak Mısır’daki gösterilerden, yaşanan çatışmalardan, yaralı ve ölü sayısının artmasından “son derece endişe duyduklarını” söyledi. Clinton ayrıca Mısır hükümetinden son şiddet olayları nedeniyle acil soruşturma açmasını beklediklerini de sözlerine ekledi.
Resmi açıklamalar bir tarafa bırakıldığında Amerikan yönetiminin Mısır olaylarında ciddi bir ikilem içine düştüğünü görüyoruz. Bir tarafta özgürlükler söylemini kendi politik retoriğine temel edinen Obama ve Mısır’da ifade özgürlüğü gibi en temel hak ve hürriyetleri için sokaklara dökülen yüz binlerce Mısırlı ile onları yıllardır her türlü baskı altında tutan “kıdemli Amerikan müttefiki” Mübarek! Diğer tarafta ise Ortadoğu’da uzunca bir süredir ciddi biçimde tehlikeye giren Amerikan ulusal çıkarları, Lübnan vs gibi önemli merkezlerde yok olmaya yüz tutan Amerikan nüfuzu ve bu perspektiften Mübarek rejiminin Washington açısından işlevselliği! Tam da bu yüzden ABD günlerdir net bir şekilde ne protestocu kitleleri ne de Mübarek’i destekleyebiliyor. Taraf seçmektense, göstericilere “haklısınız, sakin olun”, Mübarek’e de “reformlara başla” diyerek ortayı bulmaya çalışıyor!
Hiç şüphe yok ki, ABD-İsrail aksının Mısır’a ve bölgeye dair projeksiyonlarında Mübarek’siz Mısır ihtimali de hesaplanmaktadır. Hele Cuma olaylarının ardından bu ihtimal kaçınılmaz olarak Ortadoğu denklemine girmiş durumda. Mübarek’in devrilebileceği eskiye oranla daha gür bir şekilde konuşuluyor. Örneğin, İngiliz Kraliyet Uluslar arası İlişkiler Akademisi’nden Maha Azam Daily Telegraph’a verdiği röportajda “Mübarek’in sonu geldi” diyor ve ekliyor: “bize göre, görünen o ki, Mübarek en fazla birkaç ay daha dayanabilir!”.

MÜSLÜMAN KARDEŞLER KORKUSU
Bu açıdan bakıldığında, ABD-İsrail aksının Mübarek’in tasfiyesinden ziyade Müslüman Kardeşlerin Mısır’da siyaseti ele geçirmesi ihtimalinden çekindiği aşikâr. Hizbullah’ın öne çıkmasıyla Lübnan kalesini İran’a kaptıran ve büyük bir stratejik/politik kayıp yaşayan ABD’nin Mısır kalesini de “düşürmesi” ise sadece Mısır’ın kaybı anlamına gelmeyecek kadar büyük bir siyasi gelişme olacaktır.
Bunun farkında olan ise sadece Washington ya da Tel Aviv değil…
Önceki gün Times’ta yayımlanan açık çağrının bir benzeri bu kez Daily Telegraph’ta başyazı olarak yayımlandı ve Batı dünyasının dikkati bir kez daha Müslüman Kardeşler “tehlikesine” çekildi: “Batı, huzursuz milyonlarca genç Arabın beklentilerinin karşılanmasına yardımcı olacak reformları için baskı kurmakta haklı. Ama ihtiyatlı olunmalı. Baskıcı rejimler tarafından kontrol edilen Arap ülkelerindeki İslamcı militan gruplar önlerine çıkacak her fırsatı istismar etmek için bekliyor. 1979'daki İran devrimi Şah’a karşı doğası laik olan bir protesto hareketi olarak başlamış, dünyanın en radikal İslamcı devletinin kurulmasıyla sona ermişti. Batı’nın Arap demokrasisini desteklerken, farkında olmadan radikal İslamcı güçlerin önünün açılmaması için tetikte olması gerekir”.
Görüldüğü gibi, Batı kendini yavaştan Mübareksiz Mısır ihtimaline alıştırmaya başladı bile. Ancak Müslüman Kardeşlerin ve “radikal İslam’ın” canlanarak geri gelişi şimdilik “tek korkulan senaryo”. Manzara bunu gösteriyor…

Odatv.com

Ortadoğu'da 'isyanlar' nereye gidiyor?
29 Ocak 2011

Tunus'ta bir kişinin kendini yakma girişimiyle kıvılcımı atılan, daha sonra kısa sürede alevlenen olaylar, sadece bu ülkeyle sınırlı kalmayıp 'domino etkisi' gibi çevre ülkelere sıçradı.

ABD'deki düşünce kuruluşu uzmanları, "domino taşları" gibi Tunus ve Mısır gibi ülkelerde birbiri ardına ortaya çıkan olayların, nereye gideceği kestirilemese de "farklı bir Ortadoğu" yaratacağını düşünüyor.
Uzmanlara göre sıradaki "domino taşları" da Ürdün, Sudan, Yemen, Cezayir ve Suriye olabilir.

Medeniyetin ve inançların doğduğu, verimli Mezopotamya topraklarını içinde barındıran Ortadoğu, dünya kurulduğundan bu yana neredeyse hiçbir zaman "kaynayan kazan" halinden sükunet ve barışın diyarına dönüşemedi. Her dönem karışıklık ve savaşlara sahne olan bu bölge, şimdi de ülkeden ülkeye sıçrayan ve benzer nitelik gösteren "isyanlarla" yine karmaşanın merkezi...

Tunus'ta bir kişinin kendini yakma girişimiyle kıvılcımı atılan, daha sonra kısa sürede alevlenen olaylar, sadece bu ülkeyle sınırlı kalmayıp "domino etkisi" gibi çevre ülkelere sıçradı.

Halktan kişilerin kendini yakması, uzun süren küçük eylemlerin yavaş yavaş ülke geneline yayıldığı isyanlardan çok, insan yığınlarının aniden sokaklara dökülmesi şeklinde kendini gösteren ve çağın son modalarından sosyal paylaşım ağlarıyla yeni bir örgütlenme modeli getiren bu "yeni tür isyanların" da, yeni ve farklı bir Ortadoğu'nun işaretçisi mi olduğu sorusunu akıllarda uyandırıyor.

Bu noktada AA muhabirinin sorularını yanıtlayan bazı uzmanlar, Arap ülkeleri bağlamında Mısır'ın kritik önemde olduğunu belirterek, buradaki rejim değişikliğinin diğer ülkeleri de "domino taşları" gibi etkileyeceğini ifade ediyor.

"DEĞİŞİK BİR ORTADOĞU OLACAĞI ŞÜPHESİZ"

ABD'deki düşünce kuruluşu Carnegie Enddowment for International Peace uzmanı Henri Barkey, "isyanların" nereye gideceğini kestirmenin şu anda zor olduğunu söyleyerek, "Ama değişik bir Ortadoğu olacağı şüphesiz" dedi.

Bu noktada Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in başta kalıp kalmayacağının önem taşıdığını belirten Barkey, başta kalsa bile Mübarek'in bir kez daha seçilmesinin mümkün olmadığını ve oğluna da Cumhurbaşkanlığı yolunun kapandığını, görevinden ayrılması halinde de ülkede etkin olan ordunun da demokrasiye kolay geçeceğini sanmadığını kaydetti.

Mısır'da rejim değişikliği olması halinde, bunun bölgedeki diğer ülkelere de sıçraması ihtimalinin bulunduğunu ifade eden Barkey, "Suriye'de aslında Mısır'dan çok daha kötü bir diktatörlük var. Bu Suriye'ye sıçrar mı? Sıçrarsa orada kan gövdeyi daha kötü götürür. Mısır'da rejim değişikliği olursa, şimdi olmasa bile 5 yıl içinde muhakkak bölgedeki başka ülkelere de sıçrayacak" diye konuştu.

Barkey, isyanların diğer ülkelere sıçraması noktasında da Ürdün'ün önem taşıdığını, ama orada kraliyet sistemi bulunduğunu, Cezayir'de rejimin şimdilik ayakta olduğunu, kraliyetle yönetilen Suudi Arabistan ve Fas'a da sıçrama ihtimalinin zayıf kaldığını söyledi.

Barkey, olayların, uzun vadede Ortadoğu'ya demokrasi getirmesi halinde, bunun "iyi bir durum olacağını, ancak tüm bu süreçlerin sancılı geçeceğini" belirterek, "Tunus'taki geçiş, beklenmedik süratte hızlı gerçekleşmiş olsa bile, başka siyasi partilerin bulunmaması, muhalefetin zayıf olması gibi nedenlerle ülkede henüz sancılı sürecin başlamadığını" ifade etti.

"BERLİN DUVARI ETKİSİ Mİ, TİANANMEN Mİ?"

Washington Enstitüsü uzmanı Soner Çağaptay, "nüfusu 300 milyona yaklaşan Arap dünyasının neredeyse dörtte birini temsil eden ve kültürel anlamda tüm Arapları ciddi olarak etkileyen Mısır'ın Arap dünyasının merkezi olduğunu, bu nedenle Mısır'daki siyasi gelişmelerin tüm Arap ülkelerinde kontrolden çıkan domino etkisi yaratabileceğini" söyledi.

Mısır'ın hem kendi hem de Arap dünyasının geleceği açısından dönüm noktasında olduğunu belirten Çağaptay sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mısır'da iki senaryo var. Mısır ya Berlin Duvarı'nın yıkılmasının Doğu Avrupa'daki etkisini Arap dünyasında ortaya çıkacak, tüm Arap ülkelerindeki diktatörlerin domino taşı gibi yıkılmasına yol açacak ya da Çin'deki gibi Tiananmen olayları durumu yaşanacak: rejimin tankları sokaklara dökmesiyle yüzlerce insanın öldürmek pahasına hareket şiddet ve kanla bastırılacak."

"Hareketin gidişatının da önemli" olduğuna işaret eden Çağaptay, liderliğin Müslüman Kardeşler'e geçmesi halinde, Batı dünyasının Ortadoğu'daki "devrimlere bakışının" değişebileceğini kaydetti.

"DİKTATÖRLERİN ALAŞAĞI EDİLEBİLECEĞİNİ GÖRDÜLER"

Çağaptay, Tunus'taki devrim hareketinin ise halk hareketi olarak başladığını, sonrasında bazı siyasi elitlerin işe karıştığını belirterek şöyle dedi:

"Bazıları, gösterileri biraz yoğunlaştırabilirlerse, devlet başkanının görevden ayrılmasını sağlayıp yerine başka birisini ikame ederek rejimi devam ettireceklerini düşünüyorlardı, ama öyle olmadı. Organik olarak başlayan gösterilere Tunus'un derin devleti izin verince büyüdü ve sendikalar gibi sivil toplum kuruluşlarının katılmasına izin verilince de çığırından çıktı. Sonuçta Tunus denetimli bir rejim içi darbe girişiminden, denetimden çıkan halk hareketine, gerçek devrime döndü."

Çağaptay, Tunus'taki sonucun diğer Arap ülkelerinde "diktatörlerin alaşağı edilebildiği" fikrini uyardırdığını, bunun da Mısır, Cezayir, Ürdün gibi ülkelerde ilk kez sokakta karşılığını bulduğunu belirterek, isyanların Ürdün, Sudan, Yemen ve Cezayir'e yayılabileceğini ifade etti.

"ORTAK NOKTA HAYAL KIRIKLIKLARI"

Brandeis Üniversitesine bağlı Crown Ortadoğu Çalışmaları Merkezi ve German Marshall Fund uzmanı Joshua Walker da Ortadoğu'nun şu anda tarihinde hiç olmadığı kadar dinamik ve değişken özellik gösterdiğini söyledi. Bunu "heyecan verici olduğu kadar, belirsiz bir dönem" olarak nitelendiren Walker, Tunus'ta olayların çok hızlı gelişmesinin birçok kişiyi şaşırttığına dikkati çekti.

Mısır'ın büyük değişimlerin eşiğinde olduğunu ve diğer Arap yönetimlerinin de bir şekilde, bu değişim taleplerine yanıt vermek zorunda kalacağını belirten Walker, Mısır'daki olayların sıçrayabileceği ülkeler arasında, "devlet dengesinin kırılganlığı açısından Yemen'in öne çıktığını" kaydetti.

Walker, Mısır ve Tunus'taki gösterilerin ortak noktasının, "temsil edici olmayan ve halkın isteklerine yanıt vermeyen hükümetlere karşı duyulan hayal kırıklarının birikmesi duygusu" olduğunu söyledi.

"LİSTENİN BAŞINDA CEZAYİR VAR"

German Marshall Fund uzmanı Ian Lesser ise Ortadoğu'da Tunus'tan başlayarak son dönemde meydana gelen olayların, rejimlerin istikrarına dair eski kalıpları tümden sarstığını ifade ederek, "Herkes siyasi, ekonomik, sosyal sorunların varlığını farkındaydı, ancak özellikle Batıda, bu hükümetlerin çok sağlam olduğu kanısı büyük ölçüde hakimdi, ancak düşündüğümüz kadar sağlam olmadıkları, halkın öfkesine karşı düşündüğümüzden çok daha savunmasız oldukları ortaya çıktı" diye konuştu.

Bölgenin, Tunus'tan Lübnan ve Yemen'e kadar birçok şeyin değişmekte olduğu süreçten geçtiğini kaydeden Lesser, "Mısır yönetiminin, çarpıcı bir şey yapmadığı müddetçe görevde kalabileceğini hayal edemiyorum" dedi.

Bölgede, Tunus ve Mısır'dakine benzer gelişmelerin meydana gelebileceği ülkeler arasında Cezayir'i listenin ön sırasında gördüğünü, Ürdün ve belki Yemen'in de Mısır'ı takip edebileceğini söyleyen Lesser, Tunus'taki gelişmelerin ve "nelerin mümkün olduğunun" görülmesinin, Mısır'a da etki yaptığını belirtti.
haber10

Mübarek, İsrail'e Güven Verdi: Endişelenmeyin!

Hüsnü Mübarek'in görevi bırakmamaktaki ısrarı üzerine İhvan ve diğer örgütler, halkı korumak için harekete geçti.

30 Ocak 2011
Anadolu Haber

00:30 Yedioth Ahronot Gazetesi'ne konuşan İsrailli yetkililer, Mısır'da Hüsnü Mübarek rejiminin düşmesi halinde, İsrail'in güvenlik teorisinin de çökeceğini belirttiler.

00:25 Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesine karşı mücadele edenler arasında İsrailliler de bulunuyor. Hunfington Post'un haberine göre İsrail'in güvenliğini önceleyen Amerika'daki bir Yahudi örgüt, Mısır muhalefetinin internet üzerinden yürüttüğü çalışmaların deşifresi görevini üstlendi. Adı Narus olan bu örgüt, iletişim dünyasındaki casusluk hizmetleri vermekte.

00:25 Emniyet güçlerinin göstericiler üzerinde baskı oluşturmak için bu geceden itibaren, sivil halka karşı düzenlediği şiddet saldırılarını daha da artıracağı öğrenildi.

00:20 Alman Haber Ajansı: Arap ve Mısırlı iş adamları, 19 özel uçakla Kahire'den ayrıldı.

00:15 Tahrir meydanındaki on binlerce gösterici, bekleyişi sürdürüyor.

00:13 İçişleri Bakanlığı önünde bekleyen göstericilere ateş açılması sonucunda 12 kişinin öldürüldüğü, 50 kişinin ise yaralandığı ileri sürüldü.

00:08 el Feyyum'da yaklaşık 700 tutuklu kaçtı.

23:55 Dimyat emniyet müdür yardımcısı Hammad, kaçırıldı.

23:50 el Feyyum hapishanesindeki üst düzey yetkililerden Muhammed Batran öldürüldü. Yüzlerce tutuklu kaçtı.

23:45 Tahrir meydanında Mübarek rejiminin düşmesini isteyen göstericiler slogan atıyor.

23:40 Mısırlılar, ordunun şikayetleri kabul ettiği telefonlara ulaşmakta güçlük çektiklerini bildirdiler.

23:37 İskenderiye şehrindeki Vadi Natrvan hapishanesinde bulunan siyasi tutuklular, emniyet güçleri tarafından ölümle tehdit edildi.

23:33 Mısır'ın kuzeyindeki Damnahur şehrinde emniyet güçlerine ait gizli bir hapishane ortaya çıktı. Çarşamba günü düzenlenen gösteride tutuklanan Mısırlılar, az önce kurtarıldı.

23:30 Hüsnü Mübarek rejimi, göstericileri dağıtmak için Mısır'ın farklı bölgelerinde başlayan gasp olaylarını artırdı.

23:23 el Aksar bölgesindeki halki tarihi eserlerin korunması için canlı kalkan oldu.

23:21 Giza'daki hayvanat bahçesi yakınlarında bulunan polis aracından ateş açıldı.

23:20 Mısır'ın Gazze'ye komşu şehri Ariş'te çatışma çıktı. Çatışmanın kimler arasında çıktığı henüz bilinmiyor. Çatışmada yaralı sayısının 80 olduğu ileri sürüldü.

23:10 İsrail Sanayi ve Ticaret Bakanı Binyamin Ben Eliezer, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'le görüşerek, Mısır'daki duruma ilişkin bilgi aldı.


Görüşmede Mübarek, Ben Eliezer'e "Endişelenmeyin. Mısır ne Beyrut ne de Tunus'tur. Orduyu daha önceden hazırladım. Ordu, meydanda ne yaptığının bilincinde" dedi. CNN'e konuşan Ben Eliezer "Mısır'ın başına İhvan-ı Müslimin dışında kim gelirse gelsin İsrail'le olan anlaşmalara bağlı kalacaktır" dedi.

23:05 İçişleri Bakanlığı önündeki gösterilere katılan bir gösterici, İçişleri Bakanlığı binasında bulunan bir keskin nişancı tarafından katledildi.

23:00 İhvan-ı Müslimin'e mensup genç kadrolar, Kahire, İskenderiye, Şarkiyye ve diğer şehirlerde geceyi sokaklarda geçirerek, çetelerin yaratacağı kargaşaya engel olmayı hedeflediği öğrenildi.

22:55 Obama, Ulusal Güvenlik kurmaylarıyla Mısır'daki gelişmeleri değerlendiriyor.

22:40 Ordunun uyarılarına rağmen göstericiler, hala meydanda.

22:35 el Menufiye, İskender ve Kahire'deki milislerin saldırıların halkı korumak için İhvan-ı Müslimin ve diğer hareketler tarafından komiteler kuruldu. Komiteler, her caddede 25 kişiyi görevlendirdi.

22:30 İktidardaki Vatan Partisi'nin Kahire'deki merkez karargahındaki yangın hala devam ediyor.

22:25 Mısır'daki hapishanelerden kurtulan bazı Filistinliler, Gazze'ye döndü.

22:10 Mısır'ın en büyük sanayi şehri olan İskenderiye'deki bir gübre fabrikasında yangın çıktı.

22:00 el Arabiya: Suveyş'te halk, elinde bulundurduğu silahlarla, çete ve milis güçlere karşı kendisini korumaya hazırlanıyor.

21:51 Beni Suveyf'te hapishaneye baskın girişiminde ölenlerin sayısı 12'ye yükseldi.

21:49 İhvan-ı Müslimin Genel Mürşidi Muhammed Bedii, İhvan mensuplarından ve Mısır halkından kamu mallarını korumaları çağrısını yineledi.

21:46 Emniyet güçlerinin organize ettiği çetelerden nasibini medya mensupları da aldı. Fransız televizyonu ekibine saldıran kimliği belirsiz kişiler, kamerayı parçaladılar, cep telefonu ve diğer şahsi eşyalara el koydular.

21:43 Mısır istihbaratı ve emniyet güçleri, Hüsnü Mübarek rejiminin düşmesini isteyen halk hareketini karalamak ve gösterilere katılanların sayısını azaltmak için, Mısır'ın bir çok şehrinde gasp olaylarına girişti. Göstericilerin bir kısmı, evlerini ve ailelerini korumak için evlerine döndü.

21:40 Kahire'nin güneyindeki Maadi bölgesinde emniyet güçleri, sivil elbiselerini giyerek halkın mülkünü gasbetti, bölgede terör estirdi.

21:37 Milis güçler, emniyet amirlerinin emirleri doğrultusunda Samanud şehrindeki mahkeme, emniyet merkezi ve şehir meclisini ateşe verdi.

21:35 Kahire'deki hastanelerden halka, yaralıların tedavisi için kan bağışında bulunmaları çağrısı yapıldı.

21:26 Haaretz: Hüsnü Mübarek, halkın öfkesini dindirmek için Ömer Süleyman'ı yardımcısı olarak atadı, Ahmet Şefik'i ise yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi.

21:24 Biba kasabası emniyet merkezine düzenlenen baskında göstericilerden 9 kişi yaşamını yitirdi.

21:22 Başkent Kahire başta olmak üzere ülkenin farklı şehirlerindeki hastaneler, kimliği belirsiz kişiler tarafından basılıyor, hastanelerdeki değeri yüksek cihazlara el konuluyor.

21:20 Kuzeydeki Damenhur şehrinde emniyet merkezi ateşe verildi.

21:17 Mısır'da kimliği belirsiz kişiler, kuzeydeki Samanud şehrinde bulunan emniyet merkezine saldırdı. Emniyet merkezinde tutuklu bulunanları serbest bıraktı.

21:15 Mısır rejimi, ülkede yaşanan gerilimden İhvan-ı Müslimin'i sorumlu tuttuğu gibi çetelerin gerçekleştirdiği gasb vb. olaylardan da İhvan-ı Müslimin kadrolarınu sorumlu tuttu.

21:12 Göstericiler, Mısır'ın güneyindeki Beni Suveyf'e bağlı Biba kasabası emniyet merkezine baskın düzenledi. Baskında bazı Mısırlılar yaralandı.

21:00 Savunma Bakanlığı, sokağa çıkma yasağın bağlı kalınmasını aksi takdirde sert müdahalede bulunulacağını duyurdu.

20:50 el Arabiya: Cuma günü başlayan gösterilerde 73 kişi ölürken 2000 kişi de yaralandı.

20:45 Halkın direnişi karşısında hezimete uğrayan Mısır polisi, sivil elbiseleriyle Mısır'ın genelinde kaos ve kargaşaya yol açacak eylemler düzenliyorlar. İhvan-ı Müslimin'e mensup birimler, İskenderiye'ye sivillere ateş açan, gasp girişiminde bulunan bazı Mısırlıları suç üstü yakaladı. Yakalanan kişilerin Mısır İstihbaratı ve emniyet güçlerine mensup kişiler olduğu öğrenildi.

20:40 Mısırlı alim Ahmed Zuveyl: Mısır'daki sorunu şahısları değiştirerek değil rejimi değiştirerek çözebiliriz.

20:35 Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve üst düzey Amerikalı yetkililer, Mısır'daki krizi görüşmek üzere olağanüstü toplantı halinde.

20:30 Beni Suveyf'te hapishaneye baskın girişimi. 8 kişi öldü, 17 kişi yaralandı.

20?25 Wikileaks, şimdiye kadar yayınlamadığı, Mısırlı ilgili gizli belgelerden bir kısmını yayınlayacağını açıkladı. Wikileaks, yayınlayacağı zamana ilişkin bir bilgi vermedi.

20:20 Mısır televizyonu, korku duvarını aşan halkın direnişini bastırmak için Mısır ordusunun tüm birimleriyle birlikte harekete geçtiği, şehir merkezlerine doğru ilerlediğini duyurdu.

20:10 Hüsnü Mübarek, halkın devrim girişimini bastırmak için orduya olağanüstü hal durumlarda uygulanan 18914 sayılı kanunun uygulanması emrini verdi. Ordu, farklı illerdeki birimlerine Mübarek'in söz konusu emrini iletmekle meşgul.

20:01 Mısır İstihbaratı, İskenderiye şehrinde kaos ortamı oluşturması için İskenderiye'nin batısında bulunan Burj el Arab hapishanesindeki adi suçluları serbest bıraktı. Mısır ordusu, adi suç işleyen Mısırlıların hapisten çıkmalarını engellemek için mücadele ediyor.

20:00 Kahire Üniversitesi'nin bulunduğu bölgede çok sayıda helikopterin uçtuğu öğrenildi.

19:59 İhvan-ı Müslimin'e mensup 100 bin Mısırlı, İskenderiye'deki gasp vb olayların önüne geçmek için birimler oluşturdu.

19:56 İskenderiye'de gösterilere devam eden 500 bini aşkın Mısırlı, Hüsnü Mübarek rejimi düşünceye kadar İskenderiye Üniversitesi'nin önünde geceleyeceklerini açıkladılar.

19:53 İskenderiye'de gösterilere devam eden halk, İstihbarat Başkanı Ömer Süleyman'ın Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atanmasına karşı çıktıklarını açıkladılar.

19:47 İhvan-ı Müslimin eski Genel Mürşidi Muhammed Mehdi Akif: Eğer Ahmed Şefik ve Ömer Süleyman, halkın çıkarını gözetiyorsalar, olağanüstü kanuna son versinler, hilenin karıştırıldığı seçimleri yenilesinler, Meclis'i fesetsinler, tüm siyasi tutukluları serbest bıraksınlar.

19:45 İhvan-ı Müslimin ve diğer partiler, halkın ve kamuya ait malların korunması için ülke genelinde komiteler oluşturdu. Bu amaçla, İhvan-ı Müslimin'in eski milletvekillerine ait ofisler, partilerin karargahları halkın hizmetine açıldı.

28 Ocak 2011 Basın Özeti
Sunday Times, Mısır'da generallerin Mübarek'e çekilmesi uyarısında bulunduğunu yazıyor

Gazetenin haberine göre, Mübarek'in başkan yardımcılığı görevine getirdiği Ömer Süleyman ile başbakanlık görevini üstlenen, savunma bakanı Muhammed Tantavi, Mübarek'e ''ayrılması gerektiğini'' söylemiş.
Ancak Times'ın kaynakları inatçı olarak niteledikleri Mübarek'in 30 yıllık liderliğini bırakmaya isteksiz olduğunu aktarıyor. Yine de görevde bulunduğu süre içinde ilk kez başkan yardımcılığı görevine atama yapmış olması Mübarek'in iktidar devri konusunda ilk adımı attığı biçiminde yorumlanıyor.
Independent on Sunday ise, üç Orta Doğu yorumcusunun görüşlerini taşımış sayfalarına.
London School of Economics LSE'den Fawaz Gerges, Tunus ve Mısır'da yaşananları ''Orta Doğu'nun Berlin Duvarı'nın yıkılması anı'' olarak yorumluyor:
''Mübarek gitse de gitmese de diktatörlerin duvarı yerle bir oldu. Korku barikatı kaldırıldı. Bölgede hüküm süren düzen için de sonun başlangıcı'' görüşünde Gerges.
Orta Doğu uzmanı Yoram Meital da, yaşananların bir çeşit depremden daha küçük olmadığını belirtirken, Tunus, Lübnan, Yemen'le birlikte değerlendirildiğinde olup bitenlerin ''münferit olaylar olmadığını, bunların Tunus ya da El Cezire etkisi olarak kavramsallaştırabileceklerini'' söylüyor.
Singapur'da Lee Kuan Yew Kamu Politikaları Merkezi'nin Dekanı Prof. Kişhore Mahbubani ise, ''Ne dilediğiniz konusunda dikkatli olun'' diyor ve şöyle devam ediyor:
''Daha kötüsü gelebilir. İsrail için kabus en kalabalık Arap komşusunda istikrarsızlığın yaşanması olur. Orta Doğu'nun büyün dengelerini değiştirebilir yaşananlar. Bunun dışında yaşanan bütün sorunlar bir anda çok basit gelebilir önümüzdekilerle karşılaştırıldığında. Bir anda 30 yıl öncesine gitmiş oluruz.''
Sonun başlangıcı
Sunday Telegraph, üç tam sayfa ayırdığı Mısır'daki gelişmeleri ''Sonun başlangıcı'' başlığıyla duyuruyor okurlarına.
Telegraph'ta gelişmeleri değerlendiren Hugh Miles, ''demokratik tsunami'' olarak nitelediği gelişmelerin Orta Doğu'yu sarıp sarmalayacağını varsaymanın yanıltıcı olacağını belirterek, Mısır'ı çöküşün eşiğine getiren sorunları petrol zengini diğer Arap hanedanları tarafından kolaylıkla çözülebileceğini savunuyor.
Miles'a göre, Mübarek'in, oğlu Cemal'i yerine devlet başkanlığı görevine getirme planları artık ölü görülmeli. Aslında buna Cemal Mübarek'in de pek itirazı olmasa gerek görüşünde Miles: ''Sürgünde lüks bir hayat sürmek yerine babasının kendisine devredeceği enkazla uğraşmak zorunda kalmayacağı için derin bir nefes almış olmalı Cemal Mübarek.''
Mübarek'in kaybedecek çok şeyi olduğu için mücadele edeceğini, bu nedenle devrimin de bir kaç hafta ya da belki de daha fazla sürebileceğini kaydeden Miles, ama bütün bu olanların uzun vadeli etkisi çok derin olacaktır diyor:
''Bir sonraki olumlu adım seçimlere kadar bilinen ve saygın bir ismin geçici devlet başkanı olması. Ama bu sorunların büyük bölümünü çözmese de önemli bir mesafe anlamına gelir. Muhammed el Baradey ya da Amr Musa olabilir bu isimler. Başkaları pek de güvenilir alternatifler olarak görünmüyor. Ama bu tür iyimser beklentiler de gerçekleşmeyebilir. Cezayir tarzı bir iç savaş, yeni bir Saddam Hüseyin ya da Yemen tarzı Maocu bir rejim, bunların hepsi uzak ihtimalle. Ordu içinden birilerinin de durumdan yararlanarak bir darbe yapmsaı da olası. Dahası Müslüman Kardeşler, seçimlerden zaferle çıkıp iktidar da olabilir.''
''Hamas'ın ideolojik ikizi tarafından yönetilen Mısır olasılığı, Batı'dakilerin uykularını kaçırırken, İslami akımlar ise bir yandan mutluluktan havaya uçacak öte yandan da alttan alta diğer Arap ülkelerinde de ilerlemeye devam edecektir'' görüşünü dile getiren Miles, ''İsrail-Filistin meselesinde eskisi kadar dikkate alınmasa da Mısır'da bir rejim değişikliğinin Orta Doğu'daki etkileri öngörülemez ölçüde dramatik olacaktır. 30 yıl önce olduğundan daha az etkin olan Mısır, ama yine de coğrafyanın dikkatle izlediği bir ülke. Tarih, Mısır nereye giderse diğerlerinin de peşinden gittiğini ortaya koyuyor'' diyor.
Miles, geçtiğimiz yüzyılda büyük Arap siyasi hareketlerin Mısır'da başladıklarını anımsatarak, Müslüman Kardeşler'den (1920'lerde İsmailiye kentinde), Eymen ez Zevahiri liderliğindeki İslami Cihad'a örnekler sıralıyor ve Zevahiri'nin El Kaide'nin en önemli isimlerinden biri olduğunu anımsatıyor.
''Eğer Mübarek derli toplu bir şekilde görevinden uzaklaştırılır yerine daha iyi birileri gelirse, bölgedeki diğer ülkeler üzerinde de olumlu bir etki yaratacaktır. Ama eğer işler kötüye giderse o zaman dünya genelindeki diktatörler, halklarına dönüp içinde bulunduğunuz tekneyi sallama aptallığı yaparsanız başınıza bakın neler gelir diye Mısır'ı örnek gösterecektir.''
Batı'ya uyarı
Observer ise Batı'yı uyarıyor:
''Kahire kadar Washington'da da vizyon ve cesarete ihtiyaç var. ABD, İngiltere ve diğer Batılı ülkeler yanlış bir şekilde istikrara özgürlükten daha fazla değer verdiler. Şimdi dönüp Mısırın cesur halkından ilham almalılar. Beş gazap gününde korkularını yenerek, eski yöntemleri terkedip görkemli, kaotik ama herkes için umuda doğru bir atılım yaptılar. Demokrasiyi bir gerçeklik haline getirdiler. Şimdi özgürce tecihlerini yapmalılar. Dolayısıyla ilk iş Mübarek'in gitmesi olmalı.'' BBC

Mısır'da İpler Geriliyor

Mısır'da sokağa çıkma yasağına aldırmayan onbinlerce gösterici, Başkent Kahire'de meydanları doldurdu.

30.01.2011

Halkın sokaklara dökülmesinin 6’ncı gününde protestocular hala meydanlarda.

100 Ölü, 3 Bin Yaralı

Gösterilerde 100’ün üzerinde kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 3 bin yaralı var.

Buna rağmen Tahrir Meydanı’nda toplanan onbinlerce gösterici, Hüsnü Mübarek’in istifasını istiyor ve "rejim değişikliği istiyoruz" sloganları atıyor.

Protestolara destek veren binlerce hakim de Tahrir Meydanı’na yürüdü.

Baradey de Meydanlarda

Müslüman Kardeşler ile diğer muhalifler, Muhammed El Baradey’i müzakereci olarak kabul etti.

Baradey ise Mübarek’in ülkeyi derhal terketmesini istedi.

Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere katılan Baradey’in halka seslenmesi bekleniyor.

Mübarek Taplantı Yaptı

Mübarek ise Cumhurbaşkanı yardımcısı, İçişleri Bakanı ve Kuvvet komutanlarıyla görüştü.

Görüşme sonrasında devlet televizyonundan konuşan Genelkurmay Başkanı Hüseyin Tantavi, halkı soğaka çıkma yasağına uymaya çağırdı, aksi takdirde sert önlemler alacaklarını bildirdi.

Kahire’de savaş uçakları ve helikopterler alçaktan uçuyor.

Meydan ve sokaklarda ise polisler yerlerini askere bıraktı.

Sokaklarda güvenliği sopalı gençler sağlıyor.

Mısır ordusuna ait büyük askeri konvoyların Kahire’nin içine ilerledikleri belirtildi.

4 Bin Tutuklu ve Mahkum Kaçtı
Öte yandan 4 cezaevine saldırıldı, içlerinde Müslüman Kardeşler Hareketi liderlerinin de bulunduğu 4 bin tutuklu ve mahkum kaçtı.

Kaçan mahkumlara ateş edildiği, bazılarının öldürüldüğü, bir cezaevi yakınında 14 ceset bulunduğu belirtiliyor. TRT

Mısır'da Ölü Sayısı 100'ü Geçti

Halkın sokaklara dökülmesinin 6'ncı gününde polisle göstericiler arasında çatışmalar yaşanıyor. Ülkede kaos büyüyor.

30.01.2011

Mısır’da olaylar devam ediyor...

Sokağa çıkma yasağına rağmen protestoların ve polisle göstericiler arasındaki çatışmaların yaşandığı ülkede yağma olayları ülkedeki kaosu körüklüyor.

Olaylarda ölenlerin sayısı 100’ü geçti.

Halkın sokaklara dökülmesinin 6’ncı gününde protestocular hala meydanlarda...

"Mübarek Uçak Seni Bekliyor"

Başkent Kahire’nin merkezinde toplanan binin üzerinde gösterici, Hüsnü Mübarek’in istifa etmesini istedi.

Göstericiler zaman zaman Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin uçakla kaçmasına atıfta bulunarak "Mübarek uçak seni bekliyor" diye slogan attı.

Ölü Sayısı 100’ün Üzerinde

Resmi rakamlara göre son 2 günde 62’den fazla kişi hayatını kaybetti. Ancak bağımsız kaynaklar, gerçek sayının 100’ün üstünde olduğunu duyuruyor.

Çatışmalar yüzünden halk can ve mal güvenliği endişesiyle satır ve sopalarla evlerinin önünde bekliyor.

İşadamları Ülkeden Ayrılıyor
Mısır’ın önde gelen işadamlarından bazıları, 10 özel jetle ülkeden ayrıldı.

Bin kadarı turist yaklaşık 2 bin kişi ülkeyi terk edebilmek için Kahire Havalimanı’na akın etti.

İçişleri Bakanlığı Korunuyor
Göstericilerin daha önce saldırı girişiminde bulunduğu İçişleri Bakanlığı binasını koruma görevini, Mısır ordusu üstlendi.

El Cezire’nin Yayınları Askıda
Bu arada Mısır hükümeti, ülkedeki olayları canlı yayında dünyaya duyuran El Cezire Televizyonunun ülkedeki tüm faaliyetlerini askıya aldı.

Mısır’da protesto gösterilerinin artarak devam etmesi dünya kamuoyunun da ana gündemi oldu.

Amerika Birleşik Devletleri yönetimden şiddetten kaçınılması ve siyasi reformlar yapılmasını gerektiğini dile getirirken, Mısır’daki vatandaşlarından ülkeyi terketmelerini istedi.

İsrail Tedirgin
Mısır hükümetiyle yakın ilişki içinde olan İsrail ise gösterilerin devam etmesinden tedirgin...

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu "Mısır’la barışın devam edeceği umudunda olduklarını" söyledi.TRT

İsrail'den domino etkisine ilginç yorum

Haaretz gazetesi, ABD yönetimi için "Barak Obama, Türkiye, Lübnan ve Mısır'ı kaybeden başkan olarak anılacak" dedi. Mısır'daki yeni iktidarın "belki Türk Başbakanı Erdoğan'a benzemeye çalışacağı"nı yazan gazete, "Erdoğan, hiç kimsenin cebinde olmadan, siyasi istikrar ve ekonomik büyümeden yaralanan Türkiye için birçok şey sağladı" diye yazdı.

30 Ocak 2011
Anadolu Haber

Jerusalem Post ise, "Bu yıl, Ortadoğu’da giderek daha tecrit edilmiş hale gelen İsrail için kritik bir yıla dönüşülmektedir. Türkiye gitti, Mısır da gidiyor gibi" yorumunu yaptı.


Ortadoğu’daki gelişmeler, İsrail’de ciddi bir kaygıyla izleniyor. Haaretz gazetesi, ABD yönetimi için "Barak Obama, Türkiye, Lübnan ve Mısır’ı ‘kaybeden’ başkan olarak anılacak" dedi. Mısır’daki yeni iktidarın "belki Türk Başbakanı Erdoğan’a benzemeye çalışacağı"nı yazan gazetede "Erdoğan, hiç kimsenin cebinde olmadan, siyasi istikrar ve ekonomik büyümeden yaralanan Türkiye için birçok şey sağladı" yorumu da yapıldı. Jerusalem Post ise, bu yılın İsrail için kritik bir yıl haline geldiğini belirterek "Türkiye gitti, Mısır da gidiyor gibi" ifadesini kullandı.

-HAARETZ: "MISIR’DAKİ YENİ İKTİDAR BELKİ ERDOĞAN’A BENZEYECEK"

Haaretz gazetesince Aluf Benn imzasıyla yayımlanan yorumda Jimmy Carter’in tarihe "İran’ı kaybeden başkan" olarak geçerken "Barak Obama, Türkiye, Lübnan ve Mısır’ı ‘kaybeden’, görev süresi sırasında Amerika’nın Ortadoğu’daki ittiklarının çöktüğü başkan olarak anılacak" görüşü öne sürüldü.

Amerika’nın "genel zayıflığının açıkça dostlarını da etkilediği" savına da yer verildiği yorumda Obama’nın görevine, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan ziyaretleriyle başladığı, Ankara ve Kaire’deki konuşmlarıyla ABD ile Müslüman dünyası arasında bağladı oluşturmaya çalıştığı anımsatılarak "Obama öyle görünüyor ki Ortadoğu’daki başlıca sorun İsrailli işgal olduğuna inanıyordu" denildi.

Yorumda "Tunus ve Mısır’daki sokak ayaklamaları, ABD’nin, dostlarını, vatandaşlarının öfkesinden kurtarmak için pek az şey yapabileceğini gösteriyor" değerlendirmesinden sonra Obama’nın bölgedeki yeni liderleriyle bağları tesis etmeye çalışacağı savulundu.

Mısır’ın yeni liderlerinin İran liderlerinin bir kopyası olup ABD karşıtı politikalarını izleme eğilimli olacaklarının varsayılamayacağı da belirtilen yorumda şöyle devam edildi: "Belki, ülkesinin NATO üyeliğinden ve ABD ile savunma bağlarından vazgeçmeden bloklar ve süpergüçler arasında seyreden Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a benzemeye çalışacaklar. Erdoğan, hiç kimsenin cebinde olmadan siyasi istikrar ve ekonomik büyümeden yararlanan Türkiye için birçok şey sağladı. Bu da Mısır için sonuç verebilir."

-JPOST: "TÜRKİYE GİTTİ, MISIR DA GİDİYOR GİBİ"

Jerusalem Post ise, Mısır’da "Müslüman Kardeşler"in iktidarı devralması halinde, İsrail için etkilerin hemen hissedileceğini, İsrail ordusunun güçlü bir düşman ile karşı karşıya kalacağını öne sürdüğü yorumda Mısır konusunda asıl meselenin Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in halefinin kim olacağı olduğu vurgulandı.İsrail’in kaygılarının Mısır ile sınırlı olmadığı belirtilen yorumda İsrail istihbarat örgütü eski bir üst düzey yetkilisinin İsrail’in, Batı Şeria üzerinden doğrudan İsrail’i tehdit edebilecek çok büyük bir Filistin nüfusu olan Ürdün’de potansiyel bir devrim olasılığından daha çok kaygılanması gerektiği uyarısına da yer verildi. Yorumda son verilirken de şu ifadeler kullanıldı: "Bu yıl, Ortadoğu’da giderek daha tecrit edilmiş hale gelen İsrail için kritik bir yıla dönüşülmektedir. Türkiye gitti, Mısır da gidiyor gibi."

Mısır'da yüzbinler Tahrir Meydanı'nda!
1 Şubat 2011 Salı 15:00
Ne halk pes ediyor, ne de Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek geri adım atıyor. Mübarek karşıtı protestoların merkezi Kahire Tahrir Meydanı'nda yüzbinlerce protestocu toplandı.

Mısır'daki 6 Nisan Gençlik Hareketi'nin yaptığı çağrı üzerine başkent Kahire'nin çevre semtlerinden yüzbinlerce kişi, kent merkezindeki Tahrir Meydanı'nda toplandı.
Meydanın üzerinde helikopterlerin uçtuğu, ordu birliklerinin meydanı çevreleyen yolların tamamında barikatlar kurduğu ve bazı bölgelere takviye ordu birliklerinin sevk edildiği gözleniyor.

Mısır televizyonunun önünde bazı göstericilerce yapılan protesto eylemleri ise aralıksız devam ediyor.

Göstericilerin Cumhurbaşkanı'nı asılmış gösteren veya fotoğrafında "Kafan düşecek" yazılı afişler taşıdıkları ve "Defol Mübarek" diye sloganlar attıkları belirtildi.

Ordu kararını verdi: Güç kullanmayacak

Mısır ordusu da protestoculara yönelik güç kullanmayacağını açıkladı. Karar, Tahrir Meydanı'nda sevinçle karşılandı.

Başkent Kahire'yi çevre kentlere bağlayan karayolları da ulaşıma kapatıldı.

Yabancı basın mensuplarının akreditasyonundan sorumlu Mısır Yabancılar Basın Merkezi de çalışmalarını durdurdu.

Mısır televizyonu, başkent Kahire'nin bazı bölgelerinde askeri üniforma satan iki mağazanın yağmalandığını duyurdu. Televizyon ayrıca, Giza bölgesinde polisin özel bir operasyonla yağmacılık yaptığı iddia edilen 70 kişiyi tutukladığını da bildirdi.

Erdoğan'ın açıklamaları geniş yankı buldu

Bu arada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır yönetimine "Mısır'ın huzuru, güvenliği, istikrarı adına önce siz adım atın. Halkı tatmin edecek adımlar atın" çağrısı yapması, başkent Kahire'deki Tahrir Meydanı'nda yankı buldu.

Göstericiler, ABD'den ve İngiltere'den de Başbakan Erdoğan'ınki gibi, halkı ön plana çıkaran açıklamalar beklediklerini söylediler.

Muhalif liderden Mübarek'e gözdağı!

Mısırlı muhalif lider Muhammed El Baradey de Mübarek'e gözdağı verdi.

İngiliz Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk'e konuşan El Baradey, "Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek canını kurtarmak istiyorsa, ülkeyi terketmeli" dedi.

"Mübarek'in gideceği konusunda ikna oldum" diyen El Baradey, "Mısır ordusunun halkın yanında yer alacağına inandığını, ordunun kendi halkını vuracağını düşünmediğini" ifade etti. El Baradei, geçiş sürecinde cumhurbaşkanlığı koltuğunu düşünüp düşünmediği sorusuna da "Tüm insanlar, onlar için yapabileceğim birşeyler olduğu konusunda mutabık kalırlarsa, bunu onlar için yaparım" yanıtını verdi.

Hükümetten geri adım

Büyük gösteriye saatler kala Mısır hükümetinden geri adım sinyalleri geliyor. Cumhurbaşkanı Yardımcılığı'na atanan Ömer Süleyman, muhalefetle acil diyalog başlatmakla görevlendirildi.

Süleyman, hükümetin öncelikle işsizlik, yolsuzluk ve yoksulluğa karşı mücadele edeceğini söyledi. Ömer Süleyman, hükümetin ayrıca, kamu sektöründeki düşük ücretlerle yüksek enflasyon arasında bilanço yapmak için çalışacağını kaydetti.

50 insan hakları örgütü ise yayınladığı ortak bildiriyle, en az 125 kişinin öldüğü ülkenin kan gölüne dönmemesi için Mübarek'i iktidardan çekilmeye davet etti.

Müslüman Kardeşler de muhalif grupların oluşturduğu koalisyonun Mısır hükümetine, demokrasiye geçiş konusundaki görüşmelere sadece Mübarek'in çekilmesi halinde başlayacaklarını söylediklerini bildirdi.

Son internet bağlantısı da kesildi

Mısır'daki son faal internet servis sağlayıcısının da engellendiği, siyasi krizin ortasındaki bu ülkenin dünya ile ilişkisinin tamamen kesildiği de bildirildi.

Google-Twitter işbirliği

Öte yandan, Amerikan internet grubu Google, Mısırlıların ülkedeki internet engellemesine takılmadan cep telefonu aracılığıyla Twitter üzerinden mesaj gönderebilmelerini sağlayacak bir sistem kurmak üzere, hafta sonunda Twitter ile işbirliği yaptığını açıkladı. haber10

Mısır'la İlgili İran'dan İlk Açıklama

03 Şubat 2011
İran Dışişleri Bakanlığı, Mısır'da hükümet karşıtı protestoların, "Ortadoğu'da İslami Rönesansın işareti" olduğunu belirtti.
Bakanlığın bugünkü açıklamasında, bu ayaklanma ve protestoların, "gerçekten bağımsız bir Ortadoğu'nun ortaya çıkmasına yol açabileceği" ifade edildi.

Açıklamada, "İran, Mısır halkının haklı taleplerini destekler ve bunların karşılanması gerektiğini vurgular" denildi.

ABD ve İsrail'in, Mısır halkının adalet arayan hareketini, karşı devrimci göstericileri kullanarak "yolundan çıkarmaya çalıştığı" iddia edilen açıklamada, diğer ülkelerin ABD ve İsrail'i bu nedenle kınamaları gerektiği savunuldu.

Açıklamada, "İran, Mısır halkının hareketine karşı herhangi bir karşı hareketin, dünyadaki bütün Müslümanların öfke ve nefretine yol açacağı konusunda uyarır" ifadeleri kullanıldı. aktifhaber

Mısır halkı geri adım atmıyor
4 ŞUBAT 2011

'Sen gitmeden, biz de gitmeyiz' sloganıyla, Cumhurbaşkanı Mübarek'i istifaya zorlamaya çalışan yüz binler Kahire'deki Tahrir Meydanı'nı doldurdu.

Orta Doğu, Amerika Birleşik Devletleri
Meydanda önce toplu Cuma namazı kılan kalabalıklar ardından sloganlar atmaya başladı.
Meydana getirilen hoparlörden Arapça pop şarkıları çalarken, göstericiler bir ağızdan tekbir getirdi, Mübarek'e "Git! Git! Git!" diye seslendi, "Bugün son gündür" diye haykırdı.
Son derece kalabalık olan meydandaki eylemler barışçı ve neşeli bir havada geçti.
Meydanda kaç kişinin bulunduğuna ilişkin net bir rakam yok; ama sayı 100 binler ile ifade ediliyor.
Son iki günde Mübarek yanlısı gruplarla yaşanan çatışmalar ardından askerler meydana giden 12 noktada arama yaptı. Eylemciler de yer yer içeride ikinci arama halkaları oluşturdu.
Muhalefet Salı günü de meydanda yaklaşık 250 bin kişi toplamıştı.
Muhalefet: Bu son gün olsun
Eski cumhurbaşkanı adaylarından Eymen Nur, gösterilerin Mübarek döneminin sonunu getirmesini umduğunu söyledi.
"Bize verilen talimatlar şu anda çok göze batmamak; sol ve liberaller de dahil diğer gruplarla uyum içinde olmak."
Müslüman Kardeşler yandaşı Amr Said
Nur, geçtiğimiz günlerde farklı muhalif grupları geçiş dönemi konusunda müzakereleri koordine etmek üzere kurduğu bir komisyonun başına getirilmişti.
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa da meydanda, eylemciler arasındaydı.
Eski bir dışişleri bakanı olan Musa, bir gazetecinin yeni dönemde görev almayı düşünür müsünüz sorusuna, 'neden olmasın?' diye yanıt verdi.
Musa hem geçiş döneminde rol alabileceğini, hem de Mübarek'in ardından cumhurbaşkanlığına talip olabileceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı yardımcısı Ömer Süleyman da, yıllardır yasaklı olan Müslüman Kardeşler hareketini geçiş dönemi konusunda müzakerelere davet etti.
El Cezire televizyonuna konuşan hareketin lideri Muhammed Badi, Mübarek istifa ederse geçiş konusunda görüşmeye hazır olduklarını söyledi.
Badi "Diyaloğu destekleyen, bu adaletsiz, yolsuzluğa karşımış despotun gidişinden sonra reformlara yönelmek isteyen tüm siyasi gruplarla omuz omuzayız." dedi.
Badi, Mübarek'in istifasını kastederek, "Tek bir talebimiz var. Gerçekleştiğinde görüşmelere başlayacağız" dedi.
Cumhurbaşkanı yardımcısı Ömer Süleyman önceki gece, Müslüman Kardeşler'i görüşmelere çağırmaya açık olduklarını, ancak hareketin isteksiz davrandığını söylemişti. BBC

Mısır'da iktidar partisinin önde gelen liderleri görevlerinden istifa etti
5 ŞUBAT 2011

Yönetim karşıtları Mübarek'in hemen istifasını istiyor
Mısır'da iktidar partisinin önde gelen liderleri görevlerinden istifa etti.
Mısır devlet televizyonu istifa edenler arasında Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in oğlu Cemal'in de olduğunu bildirdi.
Partinin yeni genel sekreteri Doktor Hüssam Bedrevi oldu.

Bu gelişme öncesinde, yeni Mısır hükümetinin bir bakanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman'ın bazı muhalif liderlerle görüşeceğini söyledi.
En büyük muhalif grup olan Müslüman Kardeşler hükümetle görüşmelere katılmaya istekli olduklarını bildirmişti.
Ancak grup Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in hemen istifasını istemeyi sürdürüyor. BBC

Arap ayaklanması ABD sağını böldü

5 ŞUBAT 2011
Andrew North
BBC Washington Muhabiri

Arap dünyasına onca zaman demokrasi dersleri veren Amerikan sağının Tunus ve Mısır'da halkın gücünü ortaya koymasını memnuniyetle karşılayacağını düşünebilirsiniz.
Tam tersine gelişmeler Amerikan sağında bölünmeye yol açtı.
Bir yanda Hüsnü Mübarek'e istifa çağrısı yapanlar var, diğer yanda statükonun korunması çağrısı yapanlar.
Bir sağ kanat televizyon sunucusu "Batı dünyasının yıkımından" bahsederken, protestoların İslamcı radikallerin iktidarı gizlice ele geçirmesi olarak tasvir ediyor, bunun da Akdeniz havzasında hilafetin kurulmasına yol açacağını ileri sürüyordu.
Bu tür eleştirileri dile getirenlerin bir çoğu, Irak'ın işgali sırasında zamanın Başkanı George W Bush'un en güçlü destekçileriydi; bunun Ortadoğu'ya demokrasi getireceğini ileri sürüyorlardı.

Bush'u en yürekten destekleyenlerden biri olan John Bolton bugün ABD'nin Mısır'daki gelişmeler konusunda "sessiz kalmasının daha iyi olacağı" kanısında.
ABD'nin uzun süredir müttefiki olan Hüsnü Mübarek'ten çok haz etmese de, Mısır'ın yasaklı muhalefet grubu Müslüman Kardeşler'in iktidarı ele geçirmesinin riskinin çok daha büyük olduğunu söylüyor.
İsrail de benzer kaygılara sahip ve gerilimli bir bekleyiş içinde.
İsrail yönetimi kamuoyu önünde sesini çok yükseltmiyor ama Demokrat olsun Cumhuriyetçi olsun, ABD'li siyasilere görüşlerini açık biçimde bildiriyorlar.
Rupert Murdoch'un sahibi olduğu Fox News kanalı bu tür kaygıları abartarak aktarmada önemli rol oynadı.
Diğer taraftan Bush destekçilerini bazıları Mısır'da olanların eski başkanın haklı olduğunu gösterdiği kanısında.
Eski ulusal güvenlik danışmanı olan Elliot Abrams, Obama yönetimini Mübarek karşısında çok yumuşak olmakla suçladı.
Abrams Washington Post'ta yayınlanan yazısında "yönetimimiz diktatörlüklerin hiç bir zaman tam anlamıyla istikrarlı olduğunu ne zaman öğrenecek" diyordu.
İsrail'in bu konudaki kaygılarını bir kenara iten Abrams, Müslüman Kardeşler konusundaki kaygıların yersiz olmadığını ancak diktatörlüklerin bu tür grupları daha güçlü kıldığını ileri sürüyor. BBC

Tahrir'in özgür çocukları
4 ŞUBAT 2011
Mete Çubukçu
Kahire

[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/02/04/110204160053_muslim304.jpg [/img]

Tahrir meydanı, adının anlamını, gerçekten taşıyor bugünlerde.

"Özgürlük" ya da "kurtuluş" anlamına geliyor Arapçada. Son günlerde, Mübarak yanlılarının alanın dışında gösterilere başlaması taş ve sopalarla muhaliflerle çatışması sonucu bir demokrasi platformu havasındaki meydanda, şimdi savunma hatları da var.

Tesadüf bu ya, Cumhurbaşkanı Mübarek'in “Eylül'de aday değilim. Reform yapılacak, yeni anayasa hazırlanacak, demokratik haklar genişletilecek” açıklamasının üzerinden saatler geçmeden, Mübarek yanlısı olarak nitelenen bazı kişiler Tahrir meydanına taşlarla saldırmaya, atlar ve develerle girmeye çalışıyor.
Deve simgesi
Deve ve at Arap kültüründe güç simgesi. Ama Hüsnü Mübarek’e yakın partinin son seçimde kullandığı simge de, deve.

Mübarek yanlıları develerle alanı ele geçirmeyi planlamış ama püskürtülmüşlerdi.
O günden bu yana meydana açılan yolların birçoğu, kademeli olarak barikatlarla kapatılmış halde. Barikatların ardındaysa muhalifler, ellerinde taşlar, gece gündüz bekliyor. "Çünkü" diyorlar, “burası bizim savunma hattımız. Demokrasi ve özgürlük hattımız; burayı kaybedersek, biz de kaybederiz”.
Bu yüzden, Cuma günü yapılan büyük gösteri sonrası “başkanlık sarayına yürüme planı” iptal edildi.
Bunun gerekçesini ise, şöyle açıklıyor protestocular:
“Bizler barışçıl ve haklarının demokratik kurallar içinde arayan insanlarız. Dışarıdan bize saldıran, parayla tutulan rejimin adamları, sivil giysili polisler gibi insanlar değiliz. Onlar bizi provoke ediyor. Bu kışkırtmalara gelirsek, onlar gibi oluruz ve meşruiyetimizi kaybederiz. Ama, burayı da savunuruz onlara karşı. Bu yüzden yürüyüşü iptal ettik.”
Kaos mu, istikrar mı?
Muhaliflere göre, Hüsnü Mübarek, Amerika’nın baskısı ile bir daha aday olmayacağını açıklarken, eski alışkanlıklarından vazgeçmiş değil; bir yandan yeni bir anayasa, reform, muhalefetle diyalog önerirken, diğer yandan sopasını gösteriyor:
“Seçim sizin, kaos ya da istikrar. Çocuklarınızın geleceği için karar verin.” diyor.

Bu sözler, tehdit kokuyor muhalif Mısırlılara göre.
"Zaten kendi adamlarını, sivil giysili polisleri, baltacı olarak anılan hırsızları, muhaliflere saldırtması da bu yüzden. Terör yaratarak insanları korkutmak istiyor." diyorlar.
Belki de 30 yıllık rejimin ayakta kalma esprisi de burada yatıyor. "Ben olmazsam ülke çöker, siz de yok olursunuz" mantığı bu; sokaklara salınan sivil giyimli polisler, hapishanelerden salıverilen katillerle göz korkutmayı amaçlıyor.
Ancak Kahire’deki meydanda birkaç gün geçirdikten sonra, insanların korku duvarını aştıklarını görüyorsunuz. Kendilerine güveniyorlar ve sistemin şu ya da bu biçimde değişeceğine inanıyorlar.
Belki dışarıdan bakınca bazılarına tuhaf geliyor ama, Mısır muhalefetinde bu dinamik mevcut.
'Kifaye' yani yeter...
Gerçekten yoksul olanlarla, rolex saatli, iş adamları, iş kadınları, Müslüman Kardeşlerin üyeleri ile solcu gençler, çelişkilerini en azından şimdilik geride bırakarak omuz omuza haykırıyorlar. “Kifaye yani yeter” diye.
Bir genç konuşmak istiyor: “Ben varlıklı bir ailenin oğluyum. Ayda bin dolardan fazla kazanıyorum. Ama biliyorum ki günde 2 dolarla geçinmeye çalışanlar var. Siyasi bir yanım yok ama, o insanlar için buradayım” diyor.
Bir biçimde vicdanlar da devreye giriyor, insanlar "artık gözlerimizi kapatamayız" noktasında.
Kendini liberal olarak tanımlayan yüksek lisans öğrencisi Raşa Remzi, dünyanın merak ettiği soruyu yanıtlıyor:
“Herkes, Mübarek giderse, Müslüman Kardeşler gelir korkusu yaratıyor. Benim Müslüman Kardeşlere benzer bir yanım var mı? Bu korkuyla Mübarek rejiminin devamını mı isteyeceğiz? İnsanlar ilk kez, kendileri için, ülkeleri için bir şey istiyor. Ya şimdi olacak, ya da hiçbir zaman.”
'Sen gitmeden biz gitmeyeceğiz'

Bu yüzden kimse alanda kendini şu ya da bu partiye yakın olarak tanımlamıyor. Kendilerini Mısırlı olarak görüyorlar.
Önemli olanın Mübarek’i devirmek olduğunu, ardından herkesin demokratik platformda mücadele edeceğini savunuyorlar. Bu heyecan onları ayakta tutuyor. Hüsnü Mübarek'in “Yeniden aday değilim.” şeklindeki açıklamasına rağmen, Tahrir meydanını kastederek “Sen gitmeden biz gitmeyeceğiz!” diyorlar.
Bir tiyatro yönetmeni olan Hani el Metenavi’nin tek gözü, sargı bezi ile kapatılmış.
Bir önceki Cuma günü polisin attığı göz yaşartıcı gazın kapsülü gözüne isabet etmiş, kolu yanık içinde. Görme güçlüğü var.
"Çok iç açıcı değil diyor." Metevani. Ve ekliyor:
“Bizi anlamak gerekiyor. Hayatımızda ilk defa bu insanlar bir şey istiyor ve korku duvarını aşmış durumdalar. İnsanlar, demokrasiyi anlamıyla yaşamak istiyorlar. Bizi bölünmeye zorluyorlar. Müslüman Kardeşler'i gerekçe gösteriyorlar. Evet, onların gücü var. Ama önemli olan, eşit şartlarda, demokr
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Arl 09, 2014 10:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 16 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Oca 30, 2011 12:31 am    Mesaj konusu: Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... Alıntıyla Cevap Gönder

Mağripli Gençler Batıcı Diktatörleri Devirirken... -1-

Murad Salih
30.01.2011



[Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..

Adalar´dan mı? Tunus´dan mı, Cezayir´den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?]
(*)

Mağrip?..

Garp/Batı kelimesiyle ilişkisi aşikâr...

Lügatta “Batı taraf. Garb/Batı. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti. Afrikanın kuzey tarafı. Türkiye'ye nisbetle garbda bulunan Fas, Tunus, Cezayir tarafı” yazıyor...

Bugünkü mağrip ülkeleri Osmanlı çökerken Batı’nın pençesine düştüler...

Trablusgarb’ın yakın tarhimizde önemli bir yeri var...

“Vikipedi, özgür ansiklopedi”ye göre bu bölgenin siyasî tarihi kısaca şöyle:

[Mağrip (Arapça: el Mağrib el Arabi), kuzeybatı Afrika bölgesi. Tarihte, Müslüman idaresi sırasında İber Yarımadası, Malta ve Sicilya'yı da içerirdi.
Günümüzde Mağrip, dar manada Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra'yı içerir. Libya ve Moritanya'nın da bunlara eklenmesiyle "Geniş Mağrip" diye adlandırılabilecek bölge ortaya çıkar.
Afrika'nın geri kalanından Atlas Dağları ve Sahra Çölü ile ayrılan Mağrip ülkeleri, Akdeniz coğrafi ve kültürel olarak Akdeniz havzasının bir parçası sayılabilir.
Bölge Araplar tarafından fethedilmesinin ardından 8. yy'da merkezi bir siyasi idareye kavuştu. Muvahhidler döneminde (1159-1229) tekrar birleşen bölge ardından tekrar birleşmemek üzere parçalandı. Osmanlı idaresi, doğu Mağrip ülkeleri olan Cezayir, Tunus ve Libya üzerinde hüküm sürdü. Bu dönemde, Türk kültürü ve etnik Türkler de bölgeye yerleştiler.
19.yy'dan itibaren Mağrip ülkelerinin büyük bölümü Fransız idaresine girdiler. Batı Sahra ve Fas'ın bazı şehirleri ise İspanyatarafından ilhak edildi. Buna karşılık Libya, İtalya kontrolüne girdi.
20. yy'da Fas'taki İspanyol şehirleri Ceuta ve Mellila hariç bu bölgeler bağımsızlıklarına kavuştular.]


Tunus (**) Mağrip/Kuzey Afrika ülkelerinin tam orta noktasında küçük bir ülke Batısında Cezayir, Doğusunda Libya...

Bütün Mağrip ülkeleri Batıcı Diktatörler tarafından yönetiliyor...

Bu diktatörlerin kimi kral kimi devlet başkanı, kimi cumhurbaşkanı sıfatını taşıyor olsalar da asıl ortak özellikleri başka :

Hepsi Batı emperyalizminin en sadık köpekleri...

Hepsi kendi halkına ve halkının değerlerine kuduz bir köpek gibi düşman ve saldırgan...

Hepsi kaatil, işkenceci ,hırsız, uğursuz, yağmacı, talancı, sefih, ahlâksız, ve Karun kadar zengin... Hem de bütün sülaleleriyle birlikte...

Tunus’un cesur yürekli gençlerinin bir tekmede devirdikleri Batıcı diktatör Bin Ali’nin Batı bankalarında yatan şahsî servetinin 5 Milyar dolardan fazla olduğu belirtiliyor...

10 milyonluk bir ülkenin gençleri işsizlikten, halkı yoksulluktan, kıvranırken gözü doymaz hırsızın bu halktan çalıp biriktirdiği servete bakınca...

O ülkede niçin açlık, yoksulluk ve işşsizliğin devasa boyutlarda olduğunu anlamak için başka bir parametraye başvurmaya ihtiyaç var mı?

Tunus’un nüfüsu 10 milyon civarında...

Batıcı diktatör’ün Batı bankalarında yatan şahsî parası 5 milyar dolardan fazla...

Bu yalnızca nakit serveti...

Gayrımenkulleri şusu busu bu hesaba dahil değil...

Karısının, çocuklarının, kemdi hısım akrabasının, karısının hısım akrabasının Tunus halkından çalıp çırparak biriktirdiği haram servet de yok bu hesabın içinde...

Karısı olacak aç gözlü orospu, kaçarken Merkez Bankası’nı açtırıyor ve oradaki 1,5 ton altını uçağa yüklettikten sonra uçağa biniyor.

Altının gramı 70 lira...

Kilosu 70.000 Lira...

Tonu 70.000.000 lira..

1,5 tonu 105.000.000 lira...

Yalnızca bu şerefsizlerin çaldıklarını geri alıp Tunus halkının yaralarını sarmaya kullansan... Ne açlık, ne işşzizlik, ne de yoksulluk kalır...

Batı, bu köpeğinin cinayetlerine, hırsızlıklarına, uğursuzluklarına 23 yıl göz yumdu...

O göz yumdukça köpeği zenginleşti...

Köpek zenginleştikçe halkına karşı daha pervasız, daha acımasız, daha saldırgan oldu...

Tunus halkı ise daha yoksul, daha mağdur, daha mazlum hale geldi...

Sonunda bardak taştı...

Tunus’un gençleri “Artık yeter” diye ayaklandı...

Batıcı Diktatör pezevenk, çoluğu çocuğu toplayıp kaçtı...

Ama yerine bıraktığı köpek ille de başbakan olacam diye tırmalıyor...

Onu da bir kaç gün içinde herhalde hallederler..

Böylece Devrim’in birinci aşaması tamamlanır...

Ama risk henüz ortadan kalkmış olmaz...

Diktatör bir daha dönemez ama...

Batı emperyalizmi şu sıralar, onun yerine daha ılımlı/yumuşak halkın ağzına bir parmak bal çalabilecek güvenilir bir eleman arıyor...

Turgut Özal, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen karışımı birini bulsa hemen buyur diyecek...

Batı emperyalizmi bunu ararken...

Hesapta olmayan işler de oluyor...

Tunus’un gençlerinin yaktığı devrim ateşi kıvılcım kıvılcım bütün Mağrib'i sararken, Mısır’ı da alevlendirdiği gibi Ürdün’den Yemen’e ve Arnavutluğa kadar vardı...

Mısır kilit ülke; bir tarafta Süveyş, diğer tarafta İsrail...

Bir düşerse...

Batı emperyalizminin hem kolu hem kanadı kırılmış olacak...

Düşer mi?

Batıcı diktatör Mübarek, çoluğu çocuğu Londra’ya postaladığına göre Mısır’ın Cesur Yürekli gençlerinden sağlam tırsmış demektir...

Mısır’ın cesur yürekli gençleri kurtıuluşa doğru attıkları adımı geri çekmezlerse İllâki düşer...

Mısır’ın Batcı diktatörü düşerse...

Yemen’deki de...

Ürdün’deki de...

Suudi Arabistandaki de...

Libya’daki de...

Fas’taki de...

Azerbeycan’daki de

Pakistan’daki de ve diğerleri de düşer...

Batı emperyalizmi bütün düşen Batıcı diktatörlerin yerine; “Turgut Özal, Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Fetullah Gülen” karışımı birilerini nereden bulacak?

Baksanıza Turgut Özal’ın hesaplanmamış ölümünün doğurduğu krizi aşmak için Natocu generallere 28 Şubat’ı yaptırıp müslümanları bunlara yıllarca hırpalattıktan sonra Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e ikna edebildi...

Zaten diktatörlerin elinden canı burnuna gelmiş hallkarın başına daha insafsızlarını getiremeyeceğine göre?

Her an siyasî bir krize dönme riskini taşıyan devasa bir iktisadî kriz ile boğuşan ve artık gücünün sınırlarına geldiğini gören Batı emperyalizmin gücü, alev alev devrim ateşinin sardığı ve saracağı ülkelere asla yetmiyecek ve yetişemeyecektir...

Yani Tunus’un cesur yürekli gençleri, umulmadık bir anda -göklerden bir ilham gelmişcesine- başlarında çöreklenmiş Batıcı diktatöre karşı isyan bayrağını çekip devrim ateşini yaktıklarında; bu ateşin önce bütün Mağrib’i sonra bütün bölgeyi, daha sonra da bütün dünyayı sarabileceğini ne hesaplamış, ne planlamış, ne kurgulamış ne de hayâl etmiş değillerdi...

Ama Allah onların bu cesaretine öyle bir rahmet ve bereket ihsan etti ki...

Önce kendi diktatörlerinden kurrtuldular...

Sonra da bütün Mağrib’in ve bütün dünyanın Batıcı diktatörlerinin zulmü altında inleyen mazlum halklarının gençlerine ilham verdiler, örnek oldular...

Ve dünya ilk defa örgütsüz, lidersiz, plansız, promramsız, spontane ve zincirleme gençlik devrimlerine şahitlik ediyor...

Kendini dünyanın efendisi zanneden ABD’nin Dışişleri Bakanı'nın Tumuslu gençlerin yaktığı devrim ateşinin ilk kıvılcımlarının düştüğü Mısır hakkında açıklama yaparken suratındaki şaşkın ve çaresiz ifadeyi farkedebildiniz mi?..

Bu devrimler zincirinin AB-D emperyalizminin kurgusu olduğuna dair komik iddilar öne sürenlere rastlarsanız -ki, rastlamanız kaçınılmazdır- bu iddilar; ya Mahir Kaynak ve saz arkadaşlarının yıllardır “görev” icabı ortaya attıkları komplo mavallarıdır. (Burada “görev”, Psikolojik savaş metodlarını kullanarak AB-D emperyalizminin her şeye kaadir yenilmez bir tanrı olduğunu zihinlere yerleştirerek, bu yolla insanları AB-D’ye itaat ve biata zorlamaktır ...)

Veya bu psikolojik savaş yoluyla hasara uğrayan zihinlerden kaynaklanan evham mahsulü iddilardır...

Bu iddilar 11 Eylül’de ABD’nin kendi kendini vurdurdurduğu iddiaları kadar deli saçması ve komiktir...

Bunlara gülüp geçiniz...

Gülüp geçiniz ki...

Batı emperyalizmini kasıp kavuracak bu spontane/kendiliğinden devrimler zincirinin finalini taçlandıracak olan “Büyük Devrim”e katılımcı olma şansını kaybetmeyin...

Dipnotlar:

* Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye´de Bayram Sabahı” başlıklı şirinden.

** Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis 1556’da Gafsa’yı, 1558’de Kayrevan’ı ele geçirdiler. Tunus’un doğu ve güney sahilleri Türklerin eline geçti. Cerbe Adası deniz üssü olarak kullanıldı. Barbaros Hayreddin Paşa, İspanya’daki Endülüslü Müslümanlardan 100.000 kadarını kurtararak Kuzey Arfika’ya getirdi. Nihayet 1574’te Uluç Ali Reis ile Sinan Paşa, Tunus şehrini (Halkul-Vad Kalesini), ele geçirmek suretiyle bütün Tunus, Osmanlı Devletinin bir eyaleti haline geldi.


(Devam edecek)
Bu yazı dizisinin diğer bölümleri için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3573

Arap Dünyasında Yeni Bir Gerçek Doğuyor
Robert Fisk
30 Ocak 2011

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti.



Wikileaks’de Filistin belgelerinin ifşasıyla bölgede devrimci bir hava hasıl oluyor.

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti.

Liderlerin sözleri -ki ne yazık ki bizim sözlerimizdir- kadüke çıktı. Onları bu sona taşıyan biziz. Onlara bu yalanları söyleyen biziz. Bundan böyle tekrarlayamayacağız.

Filistin belgeleri en az Balfour Deklarasyonu (*) kadar kabul edilemez. Filistin “Yönetimi” -insan bu terimi tırnak içinde kullanmalı- belki de yedi milyon sığınmacının “eve dönüş hakkı”nı Birleşik Krallık Filistin Mandası’nın en çok yüzde 10′u kadar yer tutan ve adı şimdi İsrail olan bir “devlet”e devretmeye hazırlanıyordu ve hazırlanıyor.

Ve bu tüyler ürpertici belgeler ifşa edilirken Mısır halkı Başkan Mübarek’in düşmesini talep ediyor, Lübnanlılar ise Hizbullah tarafından belirlenen bir başbakan atayacaklar. Arap dünyasında çok nadir görüldü böyle bir şey.

Filistin belgeleriyle başlarsak, Filistin Halkı temsilcilerinin sığınmacıların ülkelerine dönmek için besledikleri bütün umutları yıkmaya hemen hazır olduklarını çok açık gösteriyorlar.

Filistinliler için temsilcilerinin kendilerine nasıl sırt çevirdiklerini öğrenmek bir hakaret anlamına gelecek -ve geliyor da-. Filistin belgelerine bakılırsa, bu halkın kendi hakları olduğuna inanmasının bir yolu yok.

Filistinliler filmde de kağıtlarda da dönmeyeceklerini gördüler. Ama Arap dünyası sayesinde, -bu Müslüman dünyası demek değildir- oranın artık önceden olduğu gibi olmadığı gerçeği de anlaşılıyor.

Arap halkı için sonsuza kadar bir kandırmaca mümkün değil artık. Yalanlar bitti. Liderlerin sözleri -ki ne yazık ki bizim sözlerimizdir- kadüke çıktı. Onları bu sona taşıyan biziz. Onlara bu yalanları söyleyen biziz. Bundan böyle tekrarlayamayacağız.

Mısır’da biz Britanyalılar demokrasiye aşıktık. Mısır’da demokrasiyi teşvik ettik, o kadar teşvik ettik ki sonunda Mısırlılar monarşide karar kıldılar. O zaman monarşi isteyenleri cezaevine attık. Sonra daha çok demokrasi istedik. Ve hep aynı eski hikaye. Tıpkı Filistinlilerden, doğru insanlara oy vermelerini sağlayarak, demokrasinin tadını çıkarmalarını istediğimiz gibi, Mısırlılardan da bizim demokratik yaşamımızı sevmelerini istiyorduk. Şimdi, Lübnan’da Lübnan demokrasisi kendi yatağını bulacakmış gibi görünüyor. Ama bu hiç hoşumuza gitmiyor.

İstiyoruz ki, pek tabii bir sonuç olarak, Lübnanlılar da bizim sevdiğimiz insanları, suikastı -gerçeğin sahipleri olarak inandığımız gibi- Suriye tarafından tezgâhlanan Refik Hariri’nin arkasındaki Sünni Müslümanları desteklesinler. Şimdi, Beyrut sokaklarında yakılan araçlar ve hükümet karşıtı şiddet eylemleri var.

Peki o halde, nereye gidiyoruz? Arap dünyasının kendi liderlerini seçmesi, gerçekten de, mümkün olacak mı? Batı tarafından kontrol edilmeyen yeni bir Arap dünyası görmek nasip olacak mı? Tunus bağımsızlığını ilan ettiğinde, Hillary Clinton sustu. Özgür bir ülke görmenin kendisini mutlu ettiğini söyleyen İran’ın tuhaf başkanı oldu. Neden böyleydi?

Mısır’da Hüsnü Mübarek’in geleceği gittikçe daha sıkıntılı görünüyor. Oğlu kendisi tarafından seçilmiş halefi olabilecekti. Ama Arap Dünyası’nda gerçek halifelik tek bir yerde var; o da Suriye. Hüseyin’in oğlu Mısırlıların sevdiği biri değil. Mısır’ı içinde bulunduğu çürümeden kurtarabilmek -ya da kurtarabilememek- için çok az becerisi olan bir işadamı.

Hüsnü Mübarek’in güvenlik komutanı, güvenilir adamı Süleyman, çok hasta, o da sahneye çıkamayabilir. Bilmiyoruz, ama bu esnada da biz, bütün Ortadoğu’da, ABD’nin dostlarının düşüşünü görmeyi bekleriz. Mısır’da Mübarek, şu anda, nereye kaçabileceğini soruyor olmalı. Lübnan’da ABD’nin dostları çöküş içinde. Bu, Ortadoğu Arap “demokrat”ları için dünyanın sonu demek. Arkasından ne geleceğini bilmiyoruz. Belki de yalnızca tarih verebilecek bu sorunun cevabını.
___________________________________________________________
* Çevirmenin notu: Balfour Deklarasyonu Britanya Hükümeti tarafından 1917′de yayınlanan ve Büyük Britanya’nın Filistin Britanya Mandası’nda bir Yahudi ülkesi yaratılmasını desteklediğini söyleyen resmi açıklamadır.

Kaynak: www.bianet.org

HOSNİ MÜBAREK DE SEÇİMLE GELMİŞTİ…
Bülent ESİNOĞLU
29.01.2011

Diktatörler genellikle seçimle iktidara gelirler. Sonra belli bir zümrenin çıkarlarını savunurlar. Zaten onu iktidara getirenler de onlardır. Onların menfaatlerini takip etmeye başlarlar. Daha son da, çalışanlar ürettiklerinden gerekli payı alamaz. Çünkü diktatörlerin yönettiği ülkelerde gelir dağılımı hızla bozulur.
Diktatörün ilerleyen dönemlerinde, diktatörler mutlaka Amerika’dan destek alırlar. Buna mecburdurlar. Onu destekleyen zenginler, aracılar parayı Amerika’dan alırlar. Diktatör ile Amerika bir müddet sonra, birlikte yaşarlar.

Bunlar zaten bildiğiniz şeyler. Yeni bir şey yok.

Yukarıdaki kuralı Hosni Mubarek için uygular isek, aynı sonuçlara varırız.

Diktatörlerin durumu sarsılınca da, ilk terk edenler bu dışa bağımlı tüccarlar olur.

Nitekim bu gün, Hosni Mubarek’in partisinden ilk istifa eden de, Mısırın en zengin tüccarlarından Ahmet Ezz oldu.

Halk kelle istemiyor ama rejimin değişmesini istiyorlar. Mubarek isyancıları susturabilmek için İç İşleri Bakanının kellesini halkın önüne attı. Ama yetmedi. Arkasından Hükümeti görevden aldı.

Bu anlattıklarım Mısır’da olan gelişmelerin sosyolojik arka planıdır.

Birde diktatörün bağımlı olduğu dış güç var. Amerika.

Amerika Mısır’da olaylar başlayınca, Mısırla ilgili bir kriz masası kurdu. Devletin üst düzey yetkilileri sürekli toplantı halindeler. Amerikan savaş makinesi CNN’de bir Sosyal Medya Karargahı oluşturdu. Dakika dakika Mısır’daki halk hareketini takip ediyorlar.

Fransız, İngiliz televizyonları da, pür dikkat olayları takip ediyorlar. Sanki olayın içindeymiş gibi yaşıyorlar.

Batı medyası sürekli, Mısır ordusunun tavrını Kahire’deki muhabirlerine soruyor. Aldıkları en ufak bir bilgi kırıntısını Sosyal Medyada değerlendiriyorlar. Amerika’nın alacağı tavır konusunda, halkın önünde strateji oluşturuyorlar. Bu bir habercilik çalışmasından ziyade, savaşın içinde mevzilenme şarlarını araştıran, bir savaş mangasının tavrını gösteriyor.

Batı medyası, kırılan yabancı bankaların, bankamatiklerini gösteriyor. Kalkışmanın içinde ki yabancı düşmanlığının derecesini anlamaya çalışıyorlar.

Öte yandan Obama olsun, Avrupalı devlet yetkilileri olsun, sürekli reformlardan söz ediyorlar. Şimdiye kadar kullandıkları Mubarek’e reformları yap diyerek, Mısır halkını kazanmaya çalışıyorlar.

Halbuki onlar da biliyorlar ki, Mubarek onların yap dediklerini yaptığı için bu duruma düştü. Halkı ile kaşı karşıya kaldı. Mubarek bakanlarını halkın önüne yem diye atıyor. Amerika da daha önce kullandığı Diktatörünü Mısır halkının önüne atıp, yeni kurulacak iktidarla işbirliği yapmaya çalışıyor. Halk harekatından sonra da Mısır’ı kullanmaya devam etmek istiyor.

Özetle Amerika, medyası ile daha önceden Mısır’da ele geçirdiği haberleşme ağları ile bu olağanüstü durumu kendi lehine çevirmeye çalışıyor.

Olayların sonu nereye varır, bu soruya cevap vermek şu aşamada mümkün görünmüyor.

Ancak şunu şimdiden söylemek mümkün. Baradey gibi batının desteklediği bir işbirlikçi Mısır’da iktidar olursa, olan yine Mısır halkına olacaktır.

Diktatörler seçimle gelir, halkla giderler. Bizim diktatörün de, Hitlerin de seçimle geldiğini unutmayalım. Diktatörler seçimle gitmezler. Çünkü sandıkları önümüze onlar koyar. Sandıktan da onlar çıkar.
Mubarek 30 yıl sandıktan çıktı.
ordu millet

[img]Mısır'da muhalefet meydanlarda bir milyon kişiyi hedefliyor[/img]

31 OCAK 2011

Mısır'da hükümet aleyhtarı eylemler yedinci gününde de devam ederken, polis başkent Kahire'nin bazı noktalarındaki mevzilerine geri dönmeye başladı.
Binlerce eylemci, 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek yönetimini yoksulluk, işsizlik ve siyasi özgürlüklerin kısıtlanmasından sorumlu tutarak geçen haftadan itibaren sokakları dolduruyor.

100 kadar kişinin hayatına mal olan olayların Cuma gününden itibaren büyümesiyle, polis sokaklardan çekilmiş, yerini ordu birlikleri almıştı.
Mısır İçişleri Bakanı Habib el Adli, polise orduyla işbirliği içinde çalışma talimatı verildiğini söyledi.
Ancak eylemciler, baskılarını artarak sürdürmeye kararlı olduklarını söylüyor.
Önce genel grev, sonra dev miting
Mısırlı göstericiler bugünden itibaren süresiz genel grev ilan edilmesi çağrısında bulunuyor.
Banka ve okullarla borsa, haftanın ikinci iş günü olan Pazartesi de kapalı kaldı. Fırınlar önünde de uzun kuyruklar oluştuğu haber veriliyor.
Muhalif gruplardan 6 Nisan hareketi, talepleri gerçekleşmeden hayatın normale dönmesine izin verilmemesini istiyor.
Kent merkezinde dün geceden itibaren sokağa çıkma yasağına meydan okuyarak toplanan binlerce kişi ise yeni bir yürüyüşe hazırlanıyor.
Kent merkezindeki Tahrir Meydanı'nda bazı tahminlere göre 50 bin kişi var.
Aralarında Müslüman Kardeşler'in de bulunduğu bir muhalif partiler cephesi ise, yarın Kahire'de bir milyon kişinin katılacağı bir eylem düzenlemeyi hedefliyor.
Eylemlerin odağı olan Tahrir Meydanı'na giden yollar dikenli tellerle kesilmiş durumda.
Kentteki muhabirlerimizden Tim Wicox ise merkezde bugün devam eden hareketliliğe rağmen Kahire'nin geri kalanında hayatın normale dönmekte olduğunu, sokakların işlek göründüğünü aktarıyor.
Başkent semalarında askeri helikopterler dolaşırken, ordunun da kente giriş çıkışlardaki kontrol noktalarında önlemleri artırdığı belirtiliyor.
Tahrir Meydanı dün de eylemlerin odağı olmuş, burada göstericilere hitap eden Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun eski başkanı Muhammed el Baradey, 'değişim geliyor" demişti.
Dün ayrıca, İskenderiye, Mansura, Damanhur ve Süveyş kentlerinde de eylemler düzenlendi.
Yeni hükümet kuruldu

Başkentin sokaklarında işlek bir trafik var
Bu arada Hüsnü Mübarek, kurulan yeni hükümetten bazı tüketim maddelerine uygulanan sübvansiyonları sürdürmesini, yolsuzlukla mücadele etmesini ve siyasi reformlar yapmasını istedi.
Yeni kabinede maliye ve içişleri bakanlıklarında değişikliğe gidildiği konusunda iddialar bulunuyor.
Reuters haber ajansı Maliye Bakanı Yusuf Butros-Gali'nin yerini yolsuzluklarla mücadele alanında etkin olan Cevdet el Malt'ın alacağını duyurmuştu, ancak el Malt haberleri yalanladı.
Bazı kaynaklar göstericilere sert müdahale dolayısıyla eleştirilen İçişleri Bakanı Habib el Adli'nin de görevden alınacağını, yerini eski cezaevleri sorumlusu General Mahmud Vegdi'nin alacağını belirtiyor.
Devlet televizyonunda Mübarek'in yeni atanan Başbakan Ahmet Şefik'e gönderdiği mektup okundu.
Mübarek mektubunda önceliğin ekonomiye verilmesini istiyor ve siyasi partilerle diyalog içinde anayasa ve yasamaya ilişkin reformlar için adım atılmasını talep ediyor.
Obama liderlerle görüşüyor
Mısır'daki gelişmeler bölge ülkelerinde olduğu kadar, batılı güçlerce de yakından izleniyor.
Beyaz Saray yönetimi ise Başkan Barack Obama'nın Mısır'daki krizi ele almak üzere Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve İngiltere başbakanları ile görüştüğünü açıkladı.
İngiltere Başbakanı David Cameron adına yapılan açıklamada iki liderin Mısır'da 'halkın sıkıntılarına yanıt verecek' bir hükümete sarsıntısız bir geçiş ihtiyacı konusunda hemfikir olduğu belirtildi.
Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, BBC'ye açıklamasında Mısır'da değişimin kesin olduğunu, ancak bunun istikrarlı şekilde gelişecek, evrimsel bir süreç olması gerektiğini belirtti.
Orta Doğu Dörtlüsü'nün elçisi olan Blair, ABD ve Avrupa'nın da bölgede değişim sürecine yardım etmek üzere el uzatmasını da savundu. Blair iki ülkenin değişim sürecinde 'yorumcu' olmaktan çıkıp oyuncu haline gelmesi gerektiğini söyledi.
Yabancılar kaçıyor
Gösterilerin ortasında kalan binlerce yabancı turist ise ülkeden tahliye ediliyor.
Amerika Birleşik Devletleri charter uçakları ile vatandaşlarını Kahire'den Kıbrıs'a naklediyor.
Çin, Japonya ve Avustralya da vatandaşlarını tahliye etmek için kendi uçaklarını gönderdi.
Pek çok ülke de vatandaşlarına Mısır'a seyahat etmeme tavsiyesinde bulunuyor.
Türkiye'de de dahil pek çok Avrupa ülkesi ile Güney Kore ve Endonezya'da da Mübarek aleyhtarı gösteriler düzenlendi.
BB

Arap isyanı Batılı projelerin iflasıdır
31 Ocak 2011

Tunus, Yemen ve Mısır. Tüm bölge ateş altında. Bölgeyi yakından tanıyan ve Ortadoğu'da bir süredir değişim yaşandığını söyleyen Sefer Turan;
"Bu değişimin merkezinde Batı'nın bölge üzerinde uyguladığı politikaların iflası var" dedi. Turan, halkın yıllar sonra sokağa çıkıp isyan etmesini ise; "Halk sokağa çıktı, çünkü korkusunu yendi" diyerek açıkladı.
MURAT AKSOY

Tüm dünya gözlerini Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya dikti. Bugüne kadar İsrail-Filistin gerginliği merkezinde gündemde olan bölge bir süredir halk ayaklanmasına varan eylemlerle gündemde. Tunus'ta başlayan halk ayaklanması, Mısır'da şiddetini arttırarak sürdürüyor. Mısır'da Cuma günü yaşananlar, ülke tarihinde neredeyse bir ilk.

Peki ne oluyor? Ne oldu da bölge halkı yıllar sonra sokağa çıktı? İktidarı, yönetenleri hedef aldı? Daha da önemlisi bu süreç nereye kadar devam edecek, sonuçları ne olacak?

Bütün bu soruları bölgeyi yıllardır gazeteci olarak takip eden ve halen TRT Arapça kanalının yayın yönetmenliğini yapan Sefer Turan ile konuştuk. Anlamaya çalıştık.

Sefer Turan, yaptığımız söyleşide, gerçekten bölgede bir paradigma değişimin başladığını ama nasıl sonuçlanacağını sürmekte olan mücadelenin belirleyeceğini söyledi. Turan, Mısır'da yaşananların önemli olduğunu ifade ederek, "Rejim değişirse bölge baştan aşağı yeniden kurulur" dedi.

En sıcak gelişmeden başlayalım. Tunus'ta başlayan eylemler Mısır'a sıçradı. Ne oluyor?

Ben Mısır ile başlamak yerine size bir fotoğraf çekerek başlayayım. Çünkü yaşanan olayları ancak bu fotoğrafa bakarak anlayabiliriz. Arap ülkelerine baktığımızda gördüğümüz tablo şu. Yıllardır değişmeyen iktidarlar. Bunların bazısı krallık, bazıları cumhuriyet adını taşıyor ama yönetim biçiminde çok fark yok. Otoriter, baskıcı ve toplumu dışlayan modeller. Aynı zamanda ekonomik olarak sürekli kötüye gidiş söz konusu. Bu iki olgu bugün yaşananların en temel nedenleri. Bu tabloyu ağırlaştıran dışsal koşul ise bu yönetimlerin Batı tarafından sürekli desteklenmesidir. Yani başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler Ortadoğu'da değişim istemiyor. Her ne kadar farklı zamanlarda demokrasiyi destekler çıkışlar yapsalar da, samimi olmadıkları için bir şey değişmiyor. Ancak son yıllarda Ortadoğu köklü bir değişim yaşıyor.

Nasıl bir değişim?

Bu değişimin merkezinde Batı'nın bölge üzerinde uyguladığı politikaların iflası var. Batılı ülkelerin bölgede desteklediği tüm muhalif hareketler başarısız oldu. İran konusunda, Suriye konusunda vs. sürekli bir başarısızlık söz konusu. İşte Batı'nın bu başarısızlığı kaçınılmaz olarak bölgede önce bir sorgulama sonra da bir değişim sürecini tetikledi.

ORTADOĞU HALKI KENDİ İÇ DİNAMİKLERİNİ KEŞFETTİ

Ortadoğu'daki değişimin ana sebebi Batı'nın bölgeye ilişkin politikalarının iflası mı?

Kesinlikle. Örneğin ABD İran'da rejimi tasfiye edemediği gibi, İran kendi nükleer programını geliştirdi ve bölgede dikkate alınması gereken bir ülke oldu. 2005'te Refik Hariri'nin öldürülmesiyle ABD'nin iki hedefi vardı: Bir, Suriye'yi Lübnan'dan daha doğrusu Suriye'yi Ortadoğu siyasetinde uzaklaştırarak etkisiz kılmak, ikincisi bununla bağlantılı olarak Hizbullah'ın askeri gücünü tasfiye etmek. Ama ne oldu, proje başarıya ulaşmadı ve ABD Suriye ile masaya oturmak zorunda kaldı. Hizbullah tasfiye edilemeyince İsrail, Lübnan'a saldırdı, o da bir sonuç vermedi. Yine Filistin'de Ortadoğu'nun en demokratik seçimleri yapıldı, Batılıların neredeyse seçime girsin diye yalvardıkları Hamas iktidara geldi. Bu kez Hamas düşman ilan edildi. Kısaca artık Ortadoğu ABD'nin istediği Ortadoğu değil. Yeni bir Ortadoğu'dan bahsedebiliriz.

Nedir bu yeni Ortadoğu'nun özelliği?

Kendi iç dinamikleri üzerinde durmaya çalışan bir Ortadoğu. Yeni Ortadoğu'nun önemli bir öğesi de artık Türkiye'dir. Türkiye izlediği politika ile, güçlenen ekonomisi ile, İslam algısı ve bunun yorumu ile bölge insanına başka bir umut vaat etti. O ülkelere bir rol model oldu. Bugün Cezayir'den Lübnan'a kadar bütün ülkelerde ve sokaklarda Türkiye'ye karşı çok büyük bir ilgi var ve bu gizlenen bir şey de değil. Başbakan Erdoğan bugün, hangi Arap ülkesinde adaylığını koysa her birinde seçimi rahatlıkla kazanır. Böyle bir olgu ortaya çıktı. Bölge insanı için Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki "one minute" çıkışı bir umut kaynağı oluşturdu. İnsanlar bundan da cesaret aldılar. Tunus'ta olanlar da bunun pratikteki karşılığı. İnsanlar artık korkuyu yendiler ve sokaklara çıktılar.

Tunus, Yemen ve şimdi de Mısır'da olanlar bunun sonucu mu?

Kesinlikle.

MISIR'DAKİ DEĞİŞİMDEN EN ÇOK KORKAN ÜLKE İSRAİL'DİR

Peki Mısır'da ne olacak bundan sonra?

Mısır, Arap dünyasında ve jeopolik açıdan önemli bir ülke. Özgül ağırlığı olan bir ülke. ABD'nin bölgedeki en büyük müttefiki, aynı zamanda İsrail'in de. Ancak Mısır'daki tablo da diğer Arap ülkelerinden farklı değil. Sokaktaki isyan, Mısır'da köklü bir değişimi istiyor. Mübarek'in gitmesini. Ancak Mübarek'in ikinci adamlığa Ömer Süleyman'ı ataması, Başbakanlığa da Ahmet Şefik'i getirmesi bir tür zaman kazanma ve direnme operasyonudur. Yani değişim imajı vererek kendisini sürdürme planıdır. Sanırım Batılılar da bu projeyi destekleyecekler.

Peki Mısırlılar buna razı mı?

Görünen o ki değil. Çünkü gösteriler biraz irtifa kaybetse de devam ediyor. Burada belirleyici olacak olan sokaktaki göstericilerle, ordu arasındaki ilişki olacak. Ordu eğer halktan yana tavır alırsa yeni kurulacak yönetimin de şansı olmaz. Ancak şu da olabilir Ömer Süleyman eğer tam yetkili, tek adam olmak isterse Mübarek'i o da görevden alabilir. Burada şu nokta da önemli, Mısır'da sokağa çıkanlar ne yazık ki, aralarında bir birliktelik kuramamışlar ve bir lider adayları yok. Ne Müslüman Kardeşler ne de diğer siyasi partiler Mübarek'e alternatif bir siyasi figür çıkaramadılar. Bu gösterilerin en büyük dezavantajı da bu. Bu süreçte bunu netleştirmeye çalışıyorlar.

Mısır'da olanlarda ABD'nin etkisi var mı?

Ne Tunus'ta ne Yemen'de ne de Mısır'da ABD'nin, Batı'nın bir etkisi ya da kışkırtması yok. Zaten bu isyan Batı'ya, Batı'nın bölgeye dayattığı siyasal sistemlere ve onların liderlerine isyandır. Şu anda Batılıların yapmaya çalıştığı şey değişimi kontrol altında tutabilmektir.

MISIR'DA DEĞİŞİM BÖLGEYİ YENİDEN ŞEKİLLENDİREBİLİR

Nerede duracak bu süreç, başka ülkelere de sıçrar mı?

Burada Mısır'da olacaklar çok önemli. Eğer Mısır'da Mübarek devrilirse et-kisi Tunus'ta olanlardan çok daha fazla olur. Hem yeni isyanlar ortaya çıkar hem de bölgede sert değişimler yaşanır. Bu noktada en çok rahatsız olan ülkenin de İsrail olduğuna kuşku yoktur. Çünkü Mısır'daki iktidar değişimi İsrail'i çok fazla etkileyecektir.

Değişim İsrail-Filistin ilişkilerini nasıl etkiler?

Derinden sarsar. Çünkü yeni yönetim Filistin'e yakın olacaktır. Gazze'ye ablukayı kaldıracaktır. Böyle bir süreçte Ortadoğu'da kartlar yeniden dağılacaktır.

Tunus'ta, Mısır'da sokağa çıkanlar ne istiyor?

Bu soruya geçmeden şunu hemen ifade edeyim. Bölgede yaşananlar ABD'nin, Batılıların istediği şeyler değil. Yani yaşananların arkasında Batı, ABD yok. Tam tersine yaşananlar Batı projesine karşı bir ayaklanma. Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali, iktidara demokrasi vaat ederek gelmişti, çok despot bir rejim kurdu. Bu rejim, hem Türkiye'de birtakım çevreler tarafından hem de Batı tarafından örnek bir rejim olarak lanse edildi. Tunus halkının bu isyanı Batılıların Tunus'a dayatmış olduğu geleneksel eğilimlere yönelik bir isyandır. Tunus Batı siyasetinin Ortadoğu'daki iflasının sembolüdür. Ancak yine Tunus örneğinden gidersek, Bin Ali kaçmıştır ama ekibi olaylara hâkim olmaya çalışıyor. Ama Tunus halkı bunun da farkında. Şu anda kurulan hükümetin başında Bin Ali'nin adamı Muhammed Gannuşi var. Ama onun da çok uzun süreli kalacağını zannetmi-yorum.

HALK KORKUYU YENDİ

Bundan sonra ne olur, nasıl bir düzen kurulur? Sadece yönetenler mi değişir yoksa siyasal sistemler de değişebilir mi?

Bir kere artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Daha özgürlükçü, daha demokratik sistemler kurulacaktır. Halkın daha çok içinde olacağı demokratik sistemler kurulacaktır. Ancak bir kere daha ifade edeyim; halk bizim istediğimiz olacak diyor. Ancak yerel güçlerin zaafı şu, her şeyin bu kadar hızlı olabileceğini beklemiyorlardır. Onlarda hazırlıksız yakalandılar. Ama şu bir gerçek ki, Ortadoğu'da hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak.

Ortadoğu'da bu kadar uzun iktidarlara halk neden daha önce tepki göstermedi?

Galiba umutları yoktu bugüne kadar. Şimdi işler değişiyor. Tunus'ta kendini yakan genç Boazzizi'nin kardeşi canlı yayınımıza katıldı. Onun ifade ettiği şunlar. İnsanlar yoksulluğa alışmış ve yoksullukla yaşamayı öğrenmiş. Onun isyanının sebebi onurunun çiğnenmiş olması. Kardeşinin bunun için kendisini yaktığını söylüyor. Bakın halk o kadar biriktirmiş ki, bir kıvılcım yangına dönüştürdü her şeyi. Tabii bunda bu iktidarların kendilerini Batı'nın garantörlüğü altında görmelerinin de etkisi var. Bize bir şey olmaz, Batı bizi destekliyor havasındalar. Ama Bin Ali'yi gördük. Hiçbir Batılı ülke onu kabul etmedi.

Türkiye'deki demokrasi örnek oluşturdu

Ortadoğu'da yaşananlarda Türkiye'nin de etkisi olduğunu söylediniz. Bunu konuşalım ama önce şunu sorayım; Türkiye'nin ekseni kayıyor mu?

Batılıların kendi ekseni kaydığı için Türkiye'yi yanlış anlıyorlar

Ne demek bu?

Türkiye son yıllarda dış politikada Batı dışında farklı coğrafyalarda ekonomiden siyasete her alanda ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Bu coğrafyalardan birisi de komşuları ve Ortadoğu. Ve Türkiye bu bölgeye dönük iyi niyetli ilişkilerinin semeresini almaya başlıyor. Bugün Batı'dan gelen "Türkiye'nin ekseni kayıyor" söyleminin temelinde, Türkiye'nin Doğu ve Ortadoğu ile kurduğu ilişkilerden duydukları rahatsızlık yatmaktadır. Türkiye bu bölgelerde ağırlığını arttırınca, bu bölgeye hakim olduğunu düşünenler bu eksen kayması eleştirisine sarıldılar. Bu açıdan ekseni kayan Türkiye değil, Batı'nın kendisi. Üstelik Türkiye'nin Doğu ve Ortadoğu ile kurduğu ilişkiler Batı ile, AB ile kurduğu ilişkilerin bir alternatifi değil. Hatta şunu ifade edeyim, Türkiye Doğu ve Ortadoğu'da ne kadar güçlü olursa Batı'da da prestiji ve etkinliği o kadar artar.

TÜRKİYE BÖLGE İÇİN BİR MODEL

Türkiye'nin bölgede etkili olması sadece ekonomisine ve Batı'yla ilişkilerine mi bağlı?

Hayır. Türkiye bölgede Batılılardan farklı bir politika izliyor. İzlediği politikanın temeli de şu; "birlikte karar vermek, birlikte hareket etmek ve birlikte çözmek". Yani Türkiye bölgeye kendi projesini, kendi söylemini getirmiyor. Bölge ülkeleri ile eşdüzeyli ilişki kuruyor ve krizleri, sorunları birlikte çözelim diyor. Bugüne kadar Batılıların projelerini uygulamak zorunda kalmış ülkleer için bu çok önemli bir farklılık. Türkiye'yi özelde kılan biraz da bu. Tabii bir de kültürel ve tarihi ortaklık var. İslam ortak paydası var. Ve tabii Türkiye'deki İslam yorumu var. Bu bölge için çok çok önemli bir faktör. Bir de Türkiye bölgedeki çatışan taraflar arasında bir taraf olmamaya gayret gösteriyor. Mesela eskiden Türkiye'nin Irak politikası, oradaki sadece birkaç grupla sınırlıydı. Şimdi Türkiye Irak'taki bütün gruplarla masaya oturabilen, görüşen, hepsini Ankara'ya davet eden bir ülke konumuna geldi. Lübnan'a gidildiği zaman Lübnan'daki bütün taraflarla oturan bir ülke konumuna geldi. Davutoğlu hem Washington hem de Hizbullah'la görüşen ender kişilerdendir. Türkiye'nin bölgeye getirdiği bu açılım özellikle Arap sokaklarında büyük kabul gördü bundan sonra ortak politikalar geliştirmek için de bölge insanlarına umut verdi.

HEM MÜSLÜMAN HEM DEMOKRAT, TÜRKİYE GİBİ...

Halk hareketlerine de mi?

Bu son olayların yılların birikimiyle gerçekleştirilen bir patlama olarak değerlendirilmesi lazım. Ama Türkiye'nin Arap ülkelerinde bir model ülke olmasının etkisini de yok sayamayız. Türkiye'nin bu son olaylarda belki doğrudan değil ama dolaylı etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye neyiyle örnek oluyor?

Türkiye'deki İslam algısı ve İslam yaşayışı birlikte çok merak ediliyor. Biz bu ihtiyaçlara yönelik programlar hazırladık, kendi dünyalarındaki siyasal hareketlere bakıp bir farklılık görüyorlar, algılamaya çalışıyorlar.

Nasıl bir fark?

Söylem olarak farklı, mesela AK Parti'ye biraz tereddütlü yaklaşıyorlardı; ama İslamcı kökenden gelen bir parti olarak ve iktidardaki uygulamalarına baktıklarında böyle bir şey olabilir mi diye sormaya başladılar. Onlarda İslamcı hareketlerin iktidara gelip kendi projelerini hayata geçirmelerine izin verilmedi, hepsinde darbeler oldu, önlendi; ama en azından toplumda bunu görüyorlar. Yine Türkiye'nin bu haliyle ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmesi. Bu da önemli. Türkiye'yi model ülke olarak görüyorlar. Bu iki başlık altında Türkiye'nin her şeyi merak ediliyor. Bir Arap turist Türkiye'de ezan sesini duyunca psikolojik olarak kendini evindeymiş gibi hissediyor ve harcamaları daha fazla oluyor haliyle, Batı'ya oranla. Ankara büyükelçileriyle Trabzon'a gittik. Karadeniz'i gördüklerinde şaşırdılar, 'Bu bölgenin bizim ülkemizde tanıtılması için çalışacağız bundan sonra' dediler mesela.

ABD İsrail'i korumaya hâlâ devam ediyor

Ortadoğu deyince akla Filistin-İsrail meselesi geliyor. Ne olacak bu durum?

İsrail-Filistin görüşmeleri tamamen durmuş durumda. Son olarak El Cezire'de yayınlanan belgeler Filistin yönetimini (El Fetih) sarstı. Ama kısa ve orta vadede var olan durumda bir iyileşme görmüyorum ben. Elbette temenni ediyorum ama gerçekçi olarak baktığımda da gördüğüm tablo olumlu değil. Ancak bu süreci tersine çevirecek olan Mısırdaki değişimdir.

ABD'nin İsrail'e desteği azalıyor mu?

Sanmıyorum.

Peki Ortadoğu yeniden kurulurken de bu statükoda değişiklik olur mu?

Mısır'da değişim olursa kaçınılmaz olacaktır. Ama aynı zamanda Filistin yönetiminde bir değişiklik olması gerekiyor. Filistin'in kendi iç dinamikleri var, Filistinliler kendi aralarında ulusal birliği sağlamak zorundalar. Bunu sağlamadıkça dışarıda çok fazla etkili olamazlar. El Fetih ve Hamas ile diğer gruplar ama ondan önce de El Fetih'in kendi içinde bir reforma gitmesi zorunlu. Bu gerçekleşirse Filistin iç dinamikleri yeniden hareketlenebilir ama kısa vadede zor görünüyor. Filistin'in iç dinamikleri bu süreci belirleyecek. Özellikle Mısır'da yaşanacaklar önemli.

Mavi Marmara baskını sonrasında Türkiye-İsrail ilişkileri ne olacak. Türkiye'nin bazı talepleri var (özür, tazminat vs), gerçekleşmedi. Ne olacak iki ülke arasındaki ilişki?

İki ülke arasında şu anda belirsiz bir ilişki var. Türkiye'nin talepleri net. Ancak burada sorun bu taleplerin gerçekleştirilmesi için bir tarih ifade edilmemesi. Böyle olunca İsrail de zaman kazanmaya çalışıyor. Eğer Türkiye bir tarih telaffuz ederse bazı somut adımlar gelebilir.

ABD, TÜRKİYE'NİN SÖZ SAHİPLİĞİNDEN RAHATSIZ

ABD nasıl bakıyor Türkiye'nin bölgede izlediği politikaya?

ABD, Türkiye'nin bu rolünden rahatsız. Çizmiş olduğumuz resim, ABD'nin çıkarlarıyla örtüşen bir resim değil. ABD Türkiye'nin rolünden rahatsız ama yapacak çok da fazla şeyi yok. Çünkü bu söyleşide ifade ettik, Ortadoğu'da değişim yaşanıyor ama bu değişimin daha büyüğü dünyada yaşanıyor. Artık ABD dünya sisteminde tek başına değil. Artık sınırları var.
Yenişafak

Mısır’da rejim değişikliği, Ortadoğu’yu sarsabilir
31 Ocak 2011
Arap dünyasının lider ülkesi olarak görülen Mısır’da halkın rejime karşı ayaklanması, Ortadoğu’da dengeleri değiştirir mi?

Almanya Başbakanı Merkel’in bugünkü İsrail görüşmelerinde, Mısır konuşulacak
Mısır’daki gelişmeler İsrail tarafından da dikkatle izleniyor. Zira İsrail, Tunus ve ardından Mısır’a sıçrayan ayaklanmaların yayılmasından ve Ortadoğu’daki askeri dengelerin değişmesinden endişeli. Mısır’daki olaylar Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bugünkü İsrail temaslarının da en önemli gündem maddesi.

İsrail Ma’ariv gazetesinin hükümet kaynaklarına dayandırdığı haberine göre İsrail hükümeti, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in ülkede istikrarı sağlayacağına inanıyor. Ancak İsrail’e göre, komşu ülkede patlak veren iç karışıklık 1979’daki Barış Antlaşması ile güvenlik altına alınan Mısır-İsrail sınırını da tehlikeye sokuyor. İsrail bu yüzden güvenlik politikalarını yeniden gözden geçiriyor.

Mısır, İsrail için neden önemli?

Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek (sağda)İsrail Ordu Radyosu Mısır’daki huzursuzluk ortamının Ortadoğu’daki askeri dengeleri değiştirebileceği görüşünde. Mısır-İsrail gizli servisleri arasındaki işbirliğinin de bundan böyle tarihe karışma ihtimali var. Ayrıca İsrail, Gazze Şeridi’ndeki radikal Filistinlilerin Mısır’daki karışıklık ortamından yararlanarak Sina Yarımadası üzerinden bölgeye askeri mühimmat kaçırabileceğinden endişe ediyor.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Mısır’la ilişkilerin önemini şu sözlerle dile getiriyor:

“Çabalarımızın hedefinde, bölgemizin barış ve istikrarını korumak yatıyor. Mısır ve İsrail arasındaki barışın 30 yılı aşkın bir süredir devam ettiğini hatırlatmak istiyorum. Amacımız bu ilişkinin devamını sağlamaktır. Şu dönemde üzerimize düşen sorumluluğu almamız; azami düzeyde temkinli davranmamız için Bakan arkadaşlarımdan da bu konuyla ilgili açıklama yapmamalarını istedim.”

İki ülke yönetimi şimdiye kadar ortak düşmanları; Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütü ve Filistin’deki Hamas hareketiyle ortak mücadele içindeydi.

İsrail giderek yalnızlaşıyor

İsrail medyasıysa ülkenin bölgede giderek yalnız kaldığına dikkat çekiyor. Gazetelerde Türkiye ile Gazze Savaşı ve Mavi Marmara Gemisi’ne düzenlenen baskının ardından stratejik ortaklığın yıkıldığına vurgu yapılırken, doğuda Ürdün’de de Kral Abdullah’ın Başbakan Netanyahu ile görüşmeye yanaşmadığı belirtiliyor. Kuzeyde; Lübnan’da Hizbullah hükümet sıralarında yer almayı başarırken, El Cezire televizyonunun yayınladığı gizli belgeler sonrasında İsrail'e taviz vermekle suçlanan Filistin lideri Abbas, Batı Şeria’da iç politik zor bir dönem yaşıyor. İsrail’in eski Savunma Bakanı Şaol Mofaz’ın bu konuda çıkardığı bilanço şöyle:

“Geçmişte daha fazla istikrar varken, Filistinlilerle barış sürecini kastediyorum, neler yapmadığımızın şimdi farkına varıyoruz. Bunların şimdi yapılması gerekiyor. Çünkü bu istikrarsızlık şu an için istikrarlı ve sağlammış gibi görünen bölgelere de sıçrayabilir."

Zira Mısır’daki olaylar Gazze Şeridi’nde günlük yaşamı da etkilemeye başladı. Bölgeden gelen son haberlere göre, Mısır’daki karışıklık nedeniyle Gazze Şeridi’nde yakıt sıkıntısı baş göstermeye başladı. Halkın özel ihtiyaçlar için kullandığı benzinin tamamı yer altı petrol nakil hattıyla Mısır aracılığıyla sağlanıyor.

Merkel ve Netanyahu, Mısır'ı konuşacak

Mısır’daki gelişmeler Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Kudüs'te üçüncüsü yapılacak Alman-İsrail hükümetler arası istişare toplantılarının da gündeminde.

İsrail medyasında yer alan haberlere göre Başbakan Netanyahu Alman mevkidaşının ziyaretine oldukça önem veriyor. Zira İsrail medyası, Başbakan Netanyahu’nun Batı’da, özellikle de AB içinde giderek yalnız kaldığı görüşünde. Netanyahu, Başbakan Merkel’in ziyareti öncesinde düzenlediği bakanlar kurulu toplantısında da Almanya’nın öneminin altını çizdi ve şunları söyledi:

“Ekonomi, güvenlik ve dış politika alanlarında birçok ortak çıkarımız mevcut. İsteğimiz barışı devam ettirmek. Almanya’yı Avrupa ile ilişkilerimizin temel dayanaklarından biri olarak görüyoruz. Almanya hem tüm dünya hem de İsrail için en önemli ülkeler arasında yer alıyor. Merkel’in ziyareti çerçevesinde tabii ki bölgedeki gelişmeleri de ele alacağız.”

© Deutsche Welle Türkçe

NUMAN KURTULMUŞ: "MISIR VE TUNUS HALKININ YANINDAYIZ"

HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Tunus ve Mısır'da yaşananları değerlendirdi.

31 Ocak 2011

Dünyanın bütün kaynaklarına hakim olan ve bu bütün kaynakları haksız yere kendi lehine çeviren, bu anlamda da sömürüyü ekonomik siyasi örgütleriyle küresel hale getiren batı uygarlığının dünyada yeni bir medeniyet krizinine neden olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, “Özellikle son 20 yılda uygulanan acımasız Neo-liberal politikalar Afrika’yı Asya’yı Latin Amerika’yı hatta gelişmiş ekonomilerin olduğu ülkeleri Avrupa’yı Amerika’yı Japonya’yı derinden etkiliyor. Gelir dağılımı eşitsizliği birini yediği diğerinin baktığı kitlelerin haksız yere gayri adil şekilde dünyanın kaynaklarının sömürüldüğü bir dünyadan geçiyoruz. Eğer bu böyle devam ederse dünyada gıda krizleri su krizleri ve enerji krizleri başlayacaktır.” şeklinde konuştu.

ZENGİNLERLE FAKİRLER ARASINDAKİ UÇURUM ARTACAK

Kurtulmuş, 1970’lerin başında petrol krizleriyle dünya nasıl sarsıldıysa, 21.yy başında da gıda su ve enerji krizleriyle dünyanın sarsılacağı uyarısının yapıldığını hatırlatarak, şunları söyledi:“Ne yazık ki bu gerçekleşmiştir. Bu bir tesadüf değildir, sadece Mısır’a ve Tunus’a özgü olaylar değildir. Bu işin arkasında dünya kaynaklarının gayri adil bir şekilde kullanıldığı yeni neo-emperyal siyasetin özellikle ekonomide uyguladığı neo-liberal tezlerdir. Bunları yaparken de ülkelerdeki işbirlikçilerin vasıtasıyla tabiri caize ülkelerin kaynaklarını sömürürken bu yönetimin başında tuttukları işbirlikçilerin de bal tutan parmağımı yala diyerek sömürdükleri bu kaynaklardan faydalanmayı bilmişlerdir.”

BU OYUN BÖYLE DEVAM ETMEYECEK

Bu oyunun artık böyle devam etmeyeceğini kaydeden Kurtulmuş,” Bizde yıllardır uyarıyoruz dünya eğer böyle giderse önümüzdeki yüzyıl yoksul güney ve zengin kuzey arasında çok ciddi çelişkilerin olacağı bir yüzyıldır. Bugünkü verilere bakarsak 20 yıl sonra zengin kuzeyin nüfusu dünyanın genel nüfusu içersinde yüzde 5 azalacak ama buna mukabil dünyanın ekilebilir alanlarını su kaynaklarını enerji kaynaklarını zengin kuzey sahip olacak. Buna mukabil Afrika’nın yoksulları Asya’nın yoksulları, Latin Amerika’nın yoksulları hem bir taraftan fukaralık artacak kitlesel ölümler büyük sağlık sorunları nedeniyle artacak ama buna rağmen dünya nüfusunda ki payları yüzde 5 artacak. Ekilebilir alanlarını, enerji kaynaklarını ve su kaynaklarını kaybedecekler. Zaten olağan üstü açlık ve kıtlık içersine girecekler. Bu sürdürülebilir bir sistem değildir. Yıllardır uyarıyoruz. Şimdi bu sistem patlak vermiştir. Böyle devam etmesi mümkün değildir” şeklinde konuştu.

MISIR VE TUNUS HALKININ YANINDAYIZ

Yaşananları, “Dünyada daha adil daha özgür bir dünya sistemi kurulabilmesi için dünyadaki kaynakların bütün dünya hakları tarafından daha adil kullanılabilmesinin uyarılarıdır bunlar” diye özetleyen Kurtulmuş şöyle konuştu: “Olaylar Mısır’da Tunus’ta patlak vermiştir. Öyle görünüyor ki böyle olaylar devam edecektir. Dünyayı yönettiğini zanneden egemen güçler dünyadaki emperyalist politikalarını gözden geçirmek zorundadırlar. Biz bu anlamda Mısır’da halkın beklentilerini taleplerini sonuna kadar destekliyoruz. Gözümüz, zihnimiz duamız Mısır ve Tunus halkını yanındadır. Dünyada bütün mazlum ve mağdur bırakılan halkların yanındadır. Bu anlamda biz dualarımız düşüncelerimiz onlarla birliktedir. “

21. yy. dünyanın haksızlığa uğrayan mağdurlarının mazlumlarının yüzyılı olacaktır

“İstiyoruz ki Tunus ve Mısır’da özellikle halkın istediği istikamette halk ne istiyorsa yönetimde o olsun gerçekten Tunus’ta ve Mısır’da diğer ülkelerde de milletin dediği iktidara taşınmış olsun” diyen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak bunu yaparken de iki tane uyarımızda aynı zamanda duamızı ifade ediyoruz. Bu olaylar sürerken yağma ve bir takım sivil halka karşı terör olaylarının olmamasını temenni ediyoruz. Aynı şekilde özellikle Mısır’da, Tunus üzerinde etkisini kaybedeceği telaşına kapılan uluslararası güçlerin provokasyonlarına da Mısır ve Tunus halkının çok dikkatli bir şekilde uyanık bir şekilde davranmalarını temenni ediyoruz. Hiç kuşkum yok ki 21. yy. dünyanın haksızlığa uğrayan mağdurlarının mazlumlarının yüzyılı olacaktır. Ve inşallah dünya daha özgür bir dünya haline gelecektir. İnşallah dünyanın kaynaklarını haksız yere sömürenlerin sömürüsüne son verecektir. “

Emperyalistlerle böyle içli dışlı olan yönetimler artık bu hakların başında kalmamalıdır

Kurtulmuş, Türkiye’nin yaşanan gelişmeler karşısında tavrını açıkça koyması gerektiğini kaydeden Kurtulmuş şöyle konuştu: “Çok açıktır biz dünyanın her yerinde Türkiye’nin mazlumdan yana mağdurdan yana davranmasını istiyoruz. Mısır ve Tunus halkının demokratik taleplerinin Türkiye tarafından da dile getirilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Artık Mısır ve Tunus’taki ve benzer ülkelerdeki diktatörlükler devam edemez. Baskıcı rejimler devam edemez. Emperyalistlerle böyle içli dışlı olan yönetimler artık bu hakların başında kalmamalıdır. Türkiye’de bu süreç içersinde ‘tamam izleyelim seyredelim bakalım ne olacak’ gibi suya sabuna dokunmayan bir tavır içinde duramaz ve Türkiye’de Mısır ve Tunus halkında yana tavrını koymak zorundadır.”
Kaynak: 8sutun

İsrail'i korku sardı
1 Şubat 2011
İsrail Başbakanı Netanyahu, Mısır’da Mubarek rejimine destek verdi

Almanya Başbakanı Merkel, gelişmelerin Ortadoğu barışının aciliyetini gösterdiğini vurguladı.
Mısır’da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek yönetimine karşı ayaklanma büyürken, Almanya ve İsrail başbakanları arasında Kudüs’te yapılan görüşmede de gündem Mısır oldu.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile ortak basın toplantısı sırasında kaygılarını açıkça dile getirdi. Mısır’da İran benzeri bir rejimin oluşmasından endişe duyduğunu belirten Netanyahu, “Böyle bir kaos ortamında, örgütlü bir İslamcı grup, devleti ele geçirebilir. Bunu İran’da da başka yerlerde de gördük” dedi. İsrail Başbakanı, gerek Tunus gerekse Mısır’daki gösterilerde aktörlerin aşırı İslamcı gruplar olmadığını, ancak sürecin aşırılık yanlısı gruplar tarafından sömürülebileceğini kaydetti. Gelişmeleri çok yakından takip ettiğini, her yarım saatte bir brifing aldığını anlatan Netanyahu, “Herkes bunun barışçıl bir şekilde çözüme kavuşmasını, yeniden istikrarın ve huzurun sağlanmasını umut ediyor” dedi.

Merkel’den İsrail’e eleştiri

Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Almanya Başbakanı Angela Merkel ve İsrail Başbakanı Benyamin NetanyahuAlmanya Başbakanı Angela Merkel de Mısır’daki gelişmelere işaret ederek İsrail-Filistin ihtilafının çözümünün artık çok daha acil bir mesele olduğuna dikkat çekti. Merkel’in ekibinde bulunan bir diplomat, “Mısır’daki son durum nedeniyle İsrail’in barış sürecinde yapıcı olmasının artık çok daha büyük bir zorunluluk haline geldiğini, gelecek 6 ay içerisinde somut adımlar atılması gerektiğini” belirtirken, bu mesajların Başbakan Merkel tarafından da İsrail tarafına iletildiğini kaydetti. Merkel, ortak basın toplantısında, İsrail’in yeni Yahudi yerleşim planlarında ısrar etmesini de eleştirdi ve bunun barış sürecinde öngörülen Yol Haritası’na verilen taahhütlere uymadığını vurguladı.
Deutsche Welle Türkçe

ORDU-MİLLET EL ELE, MÜBAREK SÜRGÜNE
01.02.2011
Mısır’da Hüsnü Mübarek’in “Hükümeti görevden aldım. Reform için hızla
çalışacağım” sözlerine rağmen onbinlerce kişi dün yine sokağa çıkma
yasağını yok sayarak meydanlara indi. Mübarek’in sokağa indirdiği
askerler Mısırlılarla bütünleşti

İsyancılar ordu lehine slogan attı. Askerler halkın üzerine kurşun
yağdıran polise ateş açtı. 2 güvenlik gücü birbirine girdi. Ülke
genelinde ölü sayısı 100’ü aştı. Ortadoğu uzmanlarına göre artık
Mısır’da Mübarek dönemi kapandı...

Pilot Mareşal Hüsnü Mübarek, bundan 30 yıl önce Enver Sedat
suikastının ardından Mısır Devlet Başkanlığı’nı üstlendiğinde bir gün
halkının karşısına bu kadar şiddetli bir şekilde dikileceğini hayal
etmemişti. Ancak demir yumrukla yönettiği ülkede baskı altına aldığı
medya, halkına çok gördüğü özgürlükler bir bumerang gibi her geçen gün
oturduğu koltuğu altından çeken bir silah haline geldi. Tunus’ta Bin
Ali rejiminin devrilmesini örnek alan Mısırlılar demokrasi için dün
bir kez daha meydanları doldurdu. Hem de Mübarek’in TV’ye çıkıp
“Halkımın isteklerini anlıyorum. Daha fazla demokrasi, daha fazla
özgürlük ve reform için hızla çalışacağım” demiş olmasına rağmen.
Hatta yüzlerce tank ve binlerce askerin caddeleri doldurmuş olmasına
rağmen... Sloganların hedefine yine Mübarek ve 2011 eylülündeki
başkanlık seçimlerinde yerine getirmek istediği oğlu Cemal vardı.
Mısır'da göstericiler sokaklara döküldü

Polisle asker çatıştı

Mübarek dün sabah halkın yeniden meydanları doldurması üzerine sokağa
çıkma yasağı ilan etti ancak bir kez daha yenildi. Yasak başladığında
kalabalıklar azalmak yerine çığ gibi büyüdü. Onlara müdahale etmesi
beklenen askerler ise tankların üzerine çıkıp kendileriyle fotoğraf
çektiren Mısırlılar’a poz verdi. Göstericilere halen sert
müdahalelerde bulunmakta ısrarlı olan polis ise dün de 4 kişinin
ölümüne sebep oldu. Göstericilerin İçişleri Bakanlığı’na girmeye
teşebbüs etmesi üzerine üzerlerine ateş açan polis ile halkı korumak
isteyen askerler arasında çatışma çıktı. Bakanlık binasına giren ordu
mensuplarına polis ateşle karşılık verdi. İki güvenlik gücü arasındaki
çatışma dakikalarca devam ettii. İki ateş arasında kalan 3 gösterici
hayatını kaybetti. İş adamlarının özel jetlerle ülkeyi terk ettiği
iddia edildi.

‘Kurşunları gizleyin’ baskısı

Mübarek’in de TV’den açıkladığı gibi Mısır hükümeti dün istifasını
verdi. 5 günlük çatışma bilançosunun 100’den fazla ölü ve 1000’i aşkın
yaralı olduğu açıklandı. El Cezire’ye konuşan hastane yetkilileri
hükümetin kendilerine, “Kurşunla gerçekleşen ölümleri gizlemeleri için
baskı yaptığını” belirtti.

SLOGANLARI

* Uyuma ordu uyuma! Hüsnü Mübarek fazla yaşamayacak, uyan!
* Ordu-halk el ele Mübarek ve Cemal sürgüne!
* Kendi iyiliğin için bırak Mübarek!
* Sen ve karın defolacaksınız mısır bizim!
* Ülkesini İsrail’e pazarlayan hain... Git git git.
* Ayaklan Mısır’ım ayaklan! Hainlerden kurtulmanın tek çaresi devrim!
* Kaç Cemal kaç! Baban da sen de aynısınız!
* Hep beraber bağırın! Hüsnü Mübarek ülkeyi terk et!
* Bu ülke hırsızların çöplüğü olmayacak!

İktidarı ona mı devredecek?

Mısır İstihbarat Servisi’nin başındaki Ömer Süleyman dün yeni devlet
başkan yardımcısı olarak atandı. Mısır adına Gazze’deki barış
görüşmelerine katılan ve halk arasında saygı duyulan bir isim olan
Süleyman’ın Mübarek’ten görevi teslim aldığı görüntüler devlet
televizyonunda yayınlandı. Mübarek, 1981’de iktidara geldiğinden beri
yardımcı atamamıştı. Süleyman’ın atanmasının, muhtemel bir iktidar
devri planını gösterdiği ve halefi olarak gösterilen oğlu Cemal’in
gözden çıkarılmış olabileceği belirtiliyor. Atamanın aynı zamanda,
Mübarek’in eylüldeki devlet ba∫kanlığı seçimine katılmayabileceğini de
gösterdiği kaydediliyor.

İktidarı ona mı devredecek?

Mısır İstihbarat Servisi’nin başındaki Ömer Süleyman dün yeni devlet
başkan yardımcısı olarak atandı. Mısır adına Gazze’deki barış
görüşmelerine katılan ve halk arasında saygı duyulan bir isim olan
Süleyman’ın Mübarek’ten görevi teslim aldığı görüntüler devlet
televizyonunda yayınlandı. Mübarek, 1981’de iktidara geldiğinden beri
yardımcı atamamıştı. Süleyman’ın atanmasının, muhtemel bir iktidar
devri planını gösterdiği ve halefi olarak gösterilen oğlu Cemal’in
gözden çıkarılmış olabileceği belirtiliyor. Atamanın aynı zamanda,
Mübarek’in eylüldeki devlet ba∫kanlığı seçimine katılmayabileceğini de
gösterdiği kaydediliyor.

Mübarek’in adamları evleri yağmalıyor

Mısır’da iki gündür devam eden ülke çapındaki gösterilerle birlikte
yağmalama olayları da tavan yaptı. Onlarca bina ateşe verilip talan
edilirken, Kahire’nin bazı semtlerinde evleri yağmalayan bir grup
tespit edildi. Mahalle sakinleri tarafından yakalanan yağmacıların
üzerinden Devlet Güvenlik Servisi’nin kimlikleri çıktı. Soygunların,
halkın gösterileri bırakarak evlerine dönmeleri için özellikle
tertiplendiği belirtiliyor. Ordudan yapılan açıklamada da vatandaşlara
mallarına sahip çıkmaları çağrısında bulunuldu.

‘Başkanlıkta kalırsın ama 4 ŞARTLA’

Hüsnü Mübarek’in ulusa sesleniş konuşmasının hemen ardından Mısır
liderini arayan ABD Başkanı Barack Obama, Mübarek’e adeta ültimatom
verdi. Ortadoğu’da İsrail’den sonraki en büyük müttefiki ile 30
dakikalık görüşme yapan Obama, Mübarek’i desteklemenin kendisine her
yıl 1.5 milyar dolar hibe yardım yapan Amerika için çok zor bir hal
aldığını kaydetti ve Mübarek’e “Başkanlıkta kalmanı ancak 4 şartla
desteklerim” dedi.

1) Sivillere şiddet uygulamayı bırak. Halkın barışçıl gösteri hakkına
saygı göster.
2) Reform kararlarını hiç vakit kaybetmeden açıkla.
3) Muhaliflerle diyalog kur ve gücünü paylaş.
4) İnternet ve cep telefonlarını derhal yeniden kullanıma aç.

ABD basını: Desteği çekin

ABD basını ise Obama ile aynı fikirde değil. Amerika’nın iki büyük
gazetesi New York Times ve Washington Post, ağız birliği etmişçesine
başyazılarından Obama’ya, “Mübarek’e destek vermekten artık vazgeç”
çağrısı yaptı. Düşünce ve fikir özgürlüğünden bahseden Amerika’nın
Ortadoğu’da kendi halkına zulüm yapan bir diktatörü desteklemeye devam etmesinin ABD’nin dünyadaki imajına zarar vereceği belirtildi.
Ortadoğu’yu en iyi bilen gazetecilerden Robert Fisk ise Independent
gazetesindeki yazısında Mısır’da Mübarek devrinin kapandığını ilan
etti ve “Bunlar zalim bir diktatörün son çırpınışları” ifadesini
kullandı.

NOTLAR...

Cep var SMS ve net yok

Mısır’da dün cep telefonu hizmeti veren 4 operatörden sadece Vodafone
yeniden hizmet vermeye başladı. Ancak SMS ile internet halen ülke
genelinde kesik bulunuyor.

Piramitler ve müzeye yağma

Ordunun büyük çabasına rağmen binlerce yıllık mumyaların sergilendiği
Mısır Ulusal Müzesi ve Piramitler yağmacıların hedefi oldu. Her ikisi
de geçici süreyle kapatıldı.

Çin hükümeti Mısır’dan korktu

Mısır’da patlayan isyan hareketi Uzak Doğu’da bile korku yarattı. Çin
rejimi kendi vatandaşlarının gelişmelerden haberdar olmasını
engellemek için internette “Mısır” kelimesinin aranmasını engelledi.

İşadamları jetlerle kaçtı

Mısır borsasının iki günde yüzde 20 değer kaybetmesinin ardından Suudi
borsası da dün yüzde 4 düştü. Mısırlı iş adamlarının jetlerine
atlayarak ülkeyi terk ettiği iddia edildi.

EL CEZİRE'NİN YAYINI DURDURULDU

Mısır hükümeti El Cezire Televizyonunun ülkedeki tüm faaliyetlerini askıya aldı.

Mısır’ın resmi haber ajansı Mena’nın verdiği haberde, "Mısır
Enformasyon Bakanı, El Cezire televizyonunun Mısır’daki tüm
faaliyetlerinin askıya
alınmasını, tüm lisanslarının iptal edilmesini ve ülkedeki tüm El
Cezire çalışanlarının akreditasyonlarının geri alınmasını emretti"
ifadelerine yer verildi.

Öte yandan Mısır İçişleri Bakanlığı binasını koruma görevini Mısır
ordusunun üstlendiği bildirildi.

El Arabiya televizyonu, göstericilerin daha önce saldırı girişiminde
bulunduğu Kahire’nin iç kesiminde bulunan bakanlık binasının korunması
görevini,
artık polis yerine Mısır askerlerinin yerine getirdiğini duyurdu.

'BİNLERCE KİŞİ CEZAEVİNDEN KAÇTI' İDDİASI

Mısır’da yönetime karşı gösteriler devam
ederken, bir cezaevinden binlerce kişinin kaçtığı iddia edildi.

AFP’nin haberine göre, Mısır güvenlik birimlerinden bir kaynak,
kaçışların başkent Kahire’nin 100 kilometre kuzeyine düşen Vadi
Natrun’daki
cezaevinde yaşandığını söyledi.

Söz konusu kaynak, aralarında İslamcıların da bulunduğu binlerce
tutuklunun, cezaevinde gece çıkardıkları isyanın ardından kaçtığını
belirtti.
AlevilerinSesi.net

ORTADOĞU'DA DUVAR YIKILIRKEN
SERDAR AKİNAN
02 Şubat 2011



Tarihe tanıklık ediyoruz. Bir insan ahir ömründe kaç kez insanlık tarihinin kritik eşiklerine tanıklık edebilir ki?

Ben, bu anlamda kendimi şanslı sayarım. İki kutuplu dünyanın tüm paradigması değişirken ana aktörleri izleme, tanıma hatta takip etme imkanı buldum.
Bu paradigma, başta enerji ve bağlı dengeler olmak üzere kalıcı bir şekilde yıkılıyor. Hem de beni en çok heyecanlandıran bir yolla... Devrimle... Diktatörlerin duvarları yıkılıyor. Korku barikatları yıkılıyor.

Daha kötüsü yolda mı?
Korkarım iyimser senaryolar üretmek için pek aceleci olmamak gerek... Başbakan Erdoğan'ın uzun süren suskunluğunu ve ardından yaptığı, ''Bu dünya kimseye kalmaz Hüsnü kardeş... Gitme zamanı...'' retoriğini de böyle okumak gerek.
Zira bu tablodan istikrar değil, pekala istikrarsızlık çıkabilir. Müslüman Kardeşler'in tavrındaki ihtiyat çok önemlidir.

Sunday Telegraph'tan Hugh Miles, bence en tutarlı analizi yapan Batılı kalemlerden, bu arada Nuray Mert'in meseleye dair yazılarını zaten okuduğunuzu varsayarak kote etmiyorum elbette...

Bakın Miles'ın analizindeki kritik nokta hangisi:
'Hamas'ın ideolojik ikizi tarafından yönetilen Mısır olasılığı, Batı'dakilerin uykularını kaçırırken, İslami akımlar ise bir yandan mutluluktan havaya uçacak öte yandan da alttan alta diğer Arap ülkelerinde de ilerlemeye devam edecektir. İsrail-Filistin meselesinde eskisi kadar dikkate alınmasa da Mısır'da bir rejim değişikliğinin Ortadoğu'daki etkileri öngörülemez ölçüde dramatik olacaktır.
Batı, bu domino etkisini okurken AKP'ye elbette çok önem veriyor...
''Rejim karşıtı gösteriler, dikkatleri, Türkiye'nin demokratik özgürlükleri dinle birleştirmedeki göreli başarısına çekti. Yakında demokratik bir yönetim ile İslamcı bir yönetim arasında bir seçim yapmak zorunda kalabilecek ülkeler için alternatif bir model gibi ortaya çıkabilir.' Benzeri cümlelere rastlamak mümkün...
Türkiye'nin Ortadoğu'daki büyüyen etkinliğini daha da derinleştireceği görüşünün dile getirildiği analizler, bu sürecin AKP'nin 2002 yılında seçimden galip çıkmasıyla başladığını, partinin bu yıl üçüncü defa seçim kazanmasının beklendiğinin kaydedilmesi tesadüf değil...

WSJ'da Timothy Ash'in şu analizi de not alınması gereken önemde: 'Türkiye'deki AK Parti hükümetinin, şimdi arabulucu olarak bir rol alma konusunda gerçek bir şansı olabilir, böylece bölgedeki etkinliğini daha da pekiştirir' Bu analiz baz yaptığı argümana ise katılıyorum: 'Türkiye'nin bölgede benzer olayların olması riski bulunmayan tek ülke...''

Duvar 1989'da yıkıldı... Bize yansıması 28 Şubat oldu... AKP doğdu...
Şimdi bir başka duvar yıkılıyor ve kazananı muhtemeldir ki Türkiye olacak. Elbette bu Türkiye değil...
http://www.mizikacilar.com/Makale.aspx?ID=174

Kahire'de eylemler 'meydan muharebesi'ne dönüştü
2 ŞUBAT 2011

Bir haftayı aşkın zamandır Cumhurbaşkanı Mübarek'in görevden ayrılması çağrılarının yankılandığı Mısır'da gerilim, karşıt görüşteki grupların ilk kez açık şekilde karşı karşıya gelmesi ile yeni bir boyut kazandı.
Cumhurbaşkanı Mübarek, işsizlik, yoksulluk ve siyasi baskılara karşı başlayan başkaldırıyı dindirmek için tıklayın yeni tavizlerde bulunurken, başkent Kahire'nin merkezinde meydan savaşını andıran görüntüler oluştu.

Protestocuların oluşturduğu barikatları aşarak meydana giren binlerce Mübarek taraftarı ile protestocular arasında çatışma yaşanıyor.
Televizyon ekranlarına yansıyan görüntülerde iki tarafın yer yer yumruk yumruğa, yer yer de taş ve sopalarla birbirine girdiği görülüyor.
Bazı kişiler de develer, atlar ve at arabaları ile, kırbaç ve değnekler kullanarak kalabalığı yarmaya çalıştı.
Protestocular bu kişiler arasında sivil polisler olduğunu öne sürüyor. Atlarından indirilen bazı kişiler acımasızca dövüldü.
Başta iki grubu birbirinden ayrı tutan ordunun ise çatışma başladığında her iki tarafa da müdahale etmediği belirtiliyor.
BBC Orta Doğu editörü Jeremy Bowen, gerilimin giderek şiddete dönüştüğünü, kötü şekilde yaralanmış pek çok kişi gördüğünü söylüyor.
Kahire'nin yanı sıra İskenderiye kentinde de Mübarek taraftarları ile protestocular arasında çatışma çıktığı haberleri geliyor.
Meclis askıya alındı

Atlarından devrilen biniciler dövüldü
Mısır resmi haber ajansı, bugün öğle saatlerinde de, geçen yılki seçimin tartışma yaratan sonuçları gözden geçirilene kadar parlamentonun askıya alındığını duyurdu.
Protestocuların taleplerinden biri, meşru bir şekilde seçilmediğini savundukları parlamentonun feshedilmesiydi.
Kararın protestocuların öfkesini dindirmeye yönelik bir manevra olabileceği tahmin ediliyor.
Eylemler sonucu kabinede de değişikliğe giden Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, dün de Eylül ayında yapılacak seçimlerde aday olmayacağını açıkladı.
Ancak Mübarek istifa çağrılarına yanaşmıyor, ölene dek de ülkesinden ayrılmayacağını söylüyor.
Dünkü geniş katılımlı gösteride Mübarek'e görevden ayrılması için Cuma gününe kadar süre veren protestocularsa, bugün cumhurbaşkanlığı sarayına doğru yürüyüşe geçmeyi planlıyordu.
Protestocular, Cuma günü Mübarek için "gitme günü" olacağını söyledikleri eylem planlarını hayata geçirmeye kararlı olduklarını belirtiyorlar.
'Tavizler yetersiz'
Müslüman Kardeşler hareketinin temsilcileri, görev süresinin bitmesi planlarına karşı çıkarak Mübarek rejiminin son bulması gerektiğini vurguladı.
Muhalefet liderlerinden Muhammed El Baradey, Mübarek'in açıklamasını 'iktidarını sürdürmeye yönelik bir aldatmaca' olarak niteledi.
Kifaye (Yeter) adlı muhalif hareketten Abdülhalim Kandil, Mübarek'in iktidarda altıncı döneme talip olmama tavizini yetersiz buldu.
Meclis başkanı da, Mübarek'in sözünü verdiği ancak detaylandırmadığı demokratik reformların iki buçuk ay içinde yapılması gerektiğini söyledi.
ABD Başkanı Barack Obama da 'Mısır'daki değişim' şimdi başlamalı' dedi. Obama'nın ülkeye gönderdiği özel elçi de Mübarek'le görüştü.
Türkiye Başbakanı tıklayın Recep Tayyip Erdoğan da Mübarek'ten çok daha farklı bir adım gerektiğini vurguladı.

Gerilimin odağındaki Tahrir Meydanı

Bazı eylemciler bir anda kendilerini çapraz ateşte buldu
Mısır liderinin onyıllardır süren iktidarının son bulması talebiyle dokuz gündür süren eylemlerin odağı başkentin merkezindeki Tahrir Meydanı.
Dün sayıları bir milyonu bulan eylemcilerin 'Mübarek, şimdi git', 'Sen gidene dek biz gitmeyeceğiz' ve 'Hürriyet' sloganları attığı eylem ardından; iki bin kadar kişi geceyi burada kurulan çadırlarda geçirdi.
Ancak sokaklardaki manzara öğleden sonra kısa sürede değişti.
Sabah saatlerinden itibaren toplanmaya başlayan ve sayıları üç bin olarak tahmin edilen Mübarek yanlıları, Tahrir Meydanı'na dorğu yürüyüşe geçti.
Cumhurb
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Arl 09, 2014 10:32 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Şub 02, 2011 8:03 pm    Mesaj konusu: Mısır üzerinden İsrail'e bakış Alıntıyla Cevap Gönder

18 MADDEDE TUNUS-MISIR OLAYLARI
Mehmet Ali Güller



Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları 18 maddede inceledik
03.02.2011

Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren, siyasal etkileri Ürdün ve Suriye’de de hissedilen halk hareketleri, bölge açısından önemli bir dönemin işaretidir. Yaşananların ne anlama geldiği; sürecin nasıl bir yöne doğru gelişeceğini anlamak bakımından önem kazanmaktadır. Bölgenin geleceği açısından çok önemli olan bu olayları, 18 maddede inceledik:

HALK DEVRİMİ DEĞİL, HALK HAREKETİ

1..) Tunus’da başlayan ve Mısır’da süren olaylar, halk ayaklanmasıdır, halk hareketidir. Bunlara “halk devrimi” demek yanlıştır. Bu yanlış nitelemeyi de, kendi tezlerine destek olsun diye, daha ziyade Tunus-Mısır olaylarını ABD planı olarak görenler, dile getirmektedir. Böylece “halk devrimi mi, Soroscu darbe mi” diye sorulduğunda, okur nezdinde, “devrim olmadığına göre, o zaman kesin Soroscu darbedir” yanıtı oluşacaktır!

Tunuslu akademisyen Dr. Muhammed Adil’in de vurguladığı gibi, yaşananlar, Soroscu bir kalkışma değil, bir halk hareketidir! (www.odatv.com, 31 Ocak 2011)

HALK HAREKETİ SOROSCU DEĞİL

2..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan Doğu’nun (Rusya) nüfuz alanıyken, Tunus ve Mısır, Batı’nın nüfuz alanıdır!

Üstelik, Rusya’nın nüfuz alanı altındaki ülkelerde yapılan bu Soroscu darbeler tersine çevrilmiştir. Ukrayna’da ABD’nin iş başına getirdiği turuncu lider yenilmiş, Kırgızistan’daki de, çıkan ayaklanma neticesinde kaçmak zorunda kalmıştır. Gürcistan’daki Soroscu lider de, Rusya’nın 2008’deki savaş ilanından beri sesini çıkaramamaktadır!

3..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, Tunus’un 23 yıllık diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ABD istihbarat okulunda eğitilmiş bir CIA ajanıdır, iktidara ABD darbesiyle gelmiştir ve ABD’nin en has müttefikidir. Keza 30 yıllık diktatör olan Hüsnü Mübarek de ABD’nin en önemli bölgesel müttefikidir. Üstelik Mübarek, ABD’nin İsrail-Arap dünyası ilişkilerindeki en kilit müttefikidir!

4..) Halk hareketini bastırmak üzere kullanılan atlı-develi-kılıçlı milis yapısı bile halk hareketinin karakterini göstermesi bakımından bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir. Halk hareketini Soroscu diye karalayanlara, onların mantığıyla sorarsak eğer: Halk hareketi Soroscuysa, halkın “baltacı” adını verdiği bu milis kuvvet anti-Soroscu mu olacak, devrimci mi olacak? Ya da halk hareketi Soroscu, Amerikancı ise Mübarek Mısırcı, hatta devrimci mi olacak?

5..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini Soroscu ilan edip, Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’ın devamı saymak yanlıştır. Çünkü, halk ayaklanması içinde yer alan kimi örgütlerin, Soros’dan, Batı’dan fonlanması, o ayaklanmayı toptan Soroscu yapmaz! Dahası, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerinde yer alan bazı gençlerin, ayrılıkçı Sırp örgütü Otpor’un işaretini taşımaları da, halk hareketini toptan Otporcu, Soroscu, Amerikancı yapmaz!

Bu bakış açısının yanlışlığını ortaya koyan en tipik örnek, 2007’deki Cumhuriyet mitingleridir. Milyonların Ankara, İstanbul ve İzmir’de alanları dolduğu o mitingleri, kim “Soroscu mitinglerdi” diye karalayabilir? Aklı başında hiç kimse o mitinglere elbette Soroscu demez. Ama o mitinglerde yer alan en az elli örgütün Soros’dan, ABD’den, AB’den fonlandığı da bir başka gerçekti! Ancak o gerçek, Cumhuriyet mitinglerini Soroscu yapmaz, sadece mitinglerin “siyasi sonuç” almasının önünde duran engellerden biri haline geitirir! (Cumhuriyet mitinglerinin yanlış önderlikle yanlış yönlendirilmesi ve parlamenterizmle uzlaştırılmasının tarihi sonucu, bir başka yazının konusudur)

6..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının Soroscu olduğuna kanıt diye sunulan “Mısır bayrağı taşımıyorlar, Nasır posteri taşımıyorlar” gibi tezler yanlıştır, yüzeysel bir bakış açısının sonucudur, masa başı değerlendirmesidir! Faik Bulut’un, El Quds el Arabi gazetesinde yazan Muhammed Sadık El Hüseyni’den aktardığı şu cümle bu tezi çürütmektedir:

“Birçok gösteride, ülkenin tarihi ulusal lideri Cemal Abdülnasır’ın posterleri taşınıyor; sömürgeci işgaline direnen simge isimlerden Saad Zağlul ile Abdülnasır hakkındaki kitaplar yeniden okunuyor…”

Kaldı ki, Nasır posteri taşınıp taşınmaması, bir toplumsal hareketin karakterini tek başına tayin etmeye yetmez. Bizler de “Nasır posteri” taşınıyor diye halk ayaklanmasını milli-sosyalistçi ilan edemeyiz!

7..) Mısır’daki olayların ABD planı olduğuna kanıt diye sundukları bir başka olgu ise halk hareketi başladığı sırada Mısır Genelkurmay Başkanı’nın Amerika’da bulunması ve Mısır ordusunun halka müdahale etmemesidir. Oldukça yüzeysel olan bu değerlendirmeyi çürütecek en önemli gelişme, Tahrir Maydanı’nda 2 milyon Mısırlının toplanmasından sonra Ordu’nun yaptığı “evlerinize dönün” çağrısıdır!

HALK HAREKETİ, ABD’NİN ÇÖKÜŞ SÜRECİNİN ESERİDİR

8..) Mısır ve Tunus’daki halk ayaklanmaları, halk hareketleri, ABD’nin dünya çapındaki güç kaybıyla doğrudan ilgilidir. ABD, 2001 yılında başlattığı dünya çapındaki saldırısını sürdürememiştir. ABD Irak’tan sonra sırayla işgal etmeyi planladığı Suriye ve İran’a girememiştir. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ilerletememiş, Obama ile revize etme yoluna mecbur kalmıştır. Daha önce dünyaya tek başına kafa tutabileceğini düşünen Washington, geleneksel müttefikine, yani Avrupa’ya yeniden sarılmış, dahası NATO’yu yeniden kullanma ihtiyacı görmüştür. Rusya-Çin bloğunun Orta Asya’ya girmesini engellediği ABD, bölgedeki en önemli askeri üslerini de boşaltmak zorunda kalmıştır. Dahası, ABD en önemli ekonomik ortağı olan Japonya’yı da Çin’e kaptırmıştır. Arka bahçesi saydığı Güney Amerika’da, sıra sıra Bolivarcı iktidarlar oluşmasına engel olmadığı gibi, 2008’den beri krizde olan ekonomisini düzlüğe çıkaramamıştır.

Genel bir değerlendirme yaparsak eğer, 1991’de “tek güç” olan ABD, bu durumu ancak 17 yıl sürdürebilmiş ve 2008 yılından itibaren inişe geçmiştir. Üstelik “tek kutuplu dünya” hedefinin de hayal olduğu bu süreçte ortaya çıkmış, dünya “çok kutuplu” bir hal almıştır.

Wikileaks belgelerinin ortaya çıkması bile ABD’nin çöküşe geçen durumuyla doğrudan ilgilidir. Ancak çöken bir kuvvetin safraları böyle ortaya saçılır!

9..) Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini ABD’nin planı olarak görmek, ABD’nin “değişmez muktedir güç olduğu” yanılsamasından kaynaklanmaktadır. Ama tarih göstermiştir ki, tüm süper güçler, er geç çökeceklerdir. Kaldı ki, ABD’nin dünya siyaset tarihinde başa güreştiği dönem topu topu, 65 yıldır! 65 yıl, insanlık tarihinde çok küçük bir zaman parçasıdır!

ABD’nin çökmediğini, tam tersine bütün hedeflerine ilerlediğini düşünenlerin yanılgı nedenlerinden biri de “çöküş” kavramını doğru algılamamasındandır. Çöküş, bugünden yarına, toptan durum değişikliği değildir. Çöküş, yıllar alan bir süreçtir. Roma’nın, Osmanlı’nın, İngiltere’nin çöküşleri bunun en önemli göstergesidir. Bu süper güçlerin çöküş süreleri, ABD’nin başa güreştiği toplam sürenin bile iki-üç katıdır!

10..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin planı olduğunu savunanların yanılgısının bir diğer kaynağı da, “devlet” aygıtına dair kavramsal yanlışlılarıdır. Meseleleri “devlet” kavramı ile değil, CFR ile, Yahudi Lobisi’yle, Rothschild ve Rockafeller aileleriyle hatta şeytana tapan masonik örgütlerle açıklamaktadırlar. Onlara göre dünyayı bu yapılar dizayn etmektedir! Çok basit bir şekilde söylersek, bu anlayışa göre, bu gizli örgütleri ya da aileleri ortadan kaldırırsak, ABD emperyalizmi yenilecektir!

Onlara göre ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün uçan kuştan haberi vardır, her şey onların kontrolündedir! Dünyada her ne oluyor ise ABD istediği için oluyordur!

ABD’NİN ‘MÜBAREK’İ VERİP, MISIR’I KURTARMA’ ÇİZGİSİ

11..) Tunus ve Mısır’daki halk ayaklanmalarının ABD’nin düğmeye basmasıyla ortaya çıkmadığının en önemli kanıtı, ABD’nin Mısır olayları boyunca izlediği çizgidir. ABD önce Mübarek yönetimini istikrar unsuru olarak nitelendirmiş; gelişmeler sürünce, Mübarek’e “reform yap” çağrısında bulunmuş; durum kötüye gidince de “geçiş dönemi” vurgusu yapmaya başlamıştır!

12..) ABD çok açık biçimde, kendi planlamadığı ve başlatmadığı süreçte yer almaya çalışmaktadır. ABD’nin mecburiyet çizgisini “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarmak” diye de formüle edebiliriz. BBC’nin yorumu da dikkat çekicidir: “ABD Mısır’daki devrimi, evrime yöneltmeye çalışıyor”.

Kaldı ki ABD, gidişat karşısında eski Kahire Büyükelçisi Frank Wisner’i Kahire’ye göndermiş ve süreci etkilemeye dönük bir karargâh kurmuştur. Bu ABD karargâhı, bir yandan ayaklanmanın yönünü istediği noktaya çevirmeye çalışmakta, bir yandan da ayaklanmanın içinde yer alan unsurların birbirleriyle çelişmelerinden yararlanıp, halk hareketini bölmeye çalışmaktadır.

Nobel ödüllü Muhammed El Baradey’in “muhalefet lideri” olarak ortaya sürülmesi “geçiş dönemi” pazarlığının bir sonucudur. İstihbaratın başı Ömer Süleyman’ın Mübarek’in yardımcılığına getirilmesi de, yine bu pazarlıkların bir sonucu olup, batı adına “kontrollü bir geçiş dönemi” sağlamak hedefiyledir.

13..) ABD’nin Mısır’da ayaklanma olacağına dair bir öngörüsü olduğu, aslında Wikileaks belgelerinde görülmektedir. Ancak, ABD çaresizdir! İnişe geçen bir kuvvet olarak duruma el koyamamıştır, ayaklanmayı engelleyememiştir. Obama’nın geçen yılki Kahire konuşması ile Müslüman Kardeşlerin yine geçen yıl iki kanatlı bir yapı haline getirilmesini, duruma el koyma hamlesinin bir parçası olarak okuyabiliriz.

MÜBAREK, İSRAİL MÜTTEFİKİDİR

14..) İsrail’in, ABD ve AB ülkelerini, bölgedeki istikrarın muhafaza edilmesi amacıyla Mübarek’e yönelik eleştirilerini frenlemeye çağırması da dikkat çekicidir! İsrail devleti, Dışişlerinden tüm dünyadaki büyükelçiliklerine yazı göndermiş ve elçilerinden, bulundukları ülke yönetimlerini Mübarek lehinde etkilemelerini istemiştir. (www.gazetevatan.com, 31 Ocak 2011) Çünkü Mübarek, Filistin sorunu konusunda, İsrail’in en önemli müttefikidir!

15..) Halk ayaklanmalarını Soroscu ilan edenlerin kendilerine dayanak yaptığı bir başka durum da, ayaklanmaların Tunus, Yemen, Mısır diye birbirini izlemiş olmasıdır. Onlara göre bu ayaklanmaların arkasında ABD olmasa, aynı anda bu ayaklanmalar başlamazmış… Soğuk savaş döneminden kalma bir bakış açısının eseri olan bu yaklaşım, dünyadaki gelişmelerin, 50 yıl hatta 20 önce olduğu gibi kitleler tarafından haftalar sonra öğrenilebildiği esasına dayanıyor!

Halk hareketlerinin ve her türden sosyal hareketin büyütülmesinde hatta ortaya çıkarılmasında, “sosyal iletişim ağlarının” nasıl bir etkiye sahip olduğunun en önemli göstergesi, 2007 yılındaki Cumhuriyet mitingleridir. Daha yakın bir örnek vermek gerekirse, geçen ay Facebook üzerinden örgütlenen, “taraftar Taksim’e, ıslık çalmaya” eylemidir!

16..) Mısır’daki halk hareketinin en önemli sorunu, harekete önderlik edecek “devrimci bir örgüt”ün, dolayısıyla “devrimci bir programın” olmamasıdır. Aslında ayaklanmanın “herhangi” bir lider örgütü de yoktur. Sırf bu gerçek bile, yaşananların tam bir halk ayaklanması, halk hareketi olduğunu göstermektedir.

Halk hareketinin hangi yöne ilerleyeceği, harekete önderlik edecek kuvvete bağlıdır. “Devrimci bir örgütün” liderliğinden yoksun bir ayaklanmanın, devrime gitmeyeceği aşikârdır. Üstelik, Mısır’daki sınıfsal durum, sosyo-ekonomik karakter, “devrime gebe” bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu türden ayaklanmalar, ileride, devrimci halk hareketlerine önderlik edecek devrimci örgütlerin kurulmasına, gelişmesine zemin oluşturur.

Mevcut halk ayaklanması, ideolojik bir hedefi olmayan, kitlelerin yaşam standartlarına tepkisinden doğmuş ve esas hedefi “Mübarek karşıtlığı” olan bir ayaklanmadır.

Bu durum, yukarıda da belirttiğimiz gibi ABD’nin elini güçlendirmektedir. Ayaklanmaya önderlik edecek kuvvetler arasında şimdiden başlayan pazarlıklar gidişatın yönünü belirleyecektir.

GELİŞMELER, İRAN’IN LEHİNE

17..) Durumdan vazife çıkaran Ürdün Kralı’nın hükümeti görevden alması ve Suriye lideri Beşar Esad’ın “reform zamanı” açıklaması yapması, halk ayaklanmalarının gücünün ne olduğunu da daha şimdiden göstermiştir!

18..) ABD’nin etrafında Sünni hilal oluşturmaya çalıştığı İran, Tunus’la başlayan ve bölgeyi etkileyen bu gelişmelerden en çok siyasi yarar sağlayan ülkedir! İran, ABD’ye karşı daha önce de –Hizbullah’ın hükümetten çektirilmesiyle- Lübnan’da başarı kazanmıştı!

Odatv.com


Mısır üzerinden İsrail'e bakış
Deniz Ülke ARIBOĞAN
deniz.ulke@aksam.com.tr
2 Şubat 2011

Tunus'un ardından Mısır'da da başlayan ayaklanma tüm dünyada büyük bir heyecan yarattı. Demokrasi talep ederek sokaklara dökülen halk, yıllardır süren iktidarlarını ve yapıştıkları koltuklarını bırakarak kişisel müttefikleri olan ülkelere kaçan diktatörler, aldıkları emre rağmen halklarına ateş açmayı reddeden generaller vs. yediden yetmişe herkesin coşkuyla takip ettiği bir küresel şova dönüştü. Köşe yazıları, TV yorumları, sosyal medya paslaşmaları derken, dünya sathında durdurulamaz bir romantizm rüzgarının esmeye başladığını söylemek mümkün. Biz de bu noktada biraz dış politika sohbeti yapalım. Özetle;

1 Ortadoğu'da Mısır üzerinden başlayan bir değişim, İsrail bakımından da politik bir çözülme anlamını taşır. Zira Mübarek yönetimi, Netanyahu ve onun tipindeki İsrail hükümetlerinin politik bir tamamlayıcısıdır. Mısır ve İsrail yönetimleri arasında 1979 yılında imzalanan Camp David Anlaşmalarından bu yana iki ülke müttefiktir ve birçok Batılı analist bu birlikteliği Ortadoğu istikrarı açısından hayati olarak niteler. Eski Savunma Bakanı Ben Elizer'ın ifadesiyle 'Mısır İsrail'in yalnızca en yakın dostu değildir; iki ülke arasındaki ilişkiler stratejik olmanın çok ötesinde bir anlam taşır'. Bu nedenle doğal olarak Mısır'da gerçekleşecek bir yönetim değişikliği eğer kişilerin değişmesinin ötesine geçer de bir anlayış değişikliğine dönüşürse İsrail açısından ciddi politik risk taşır.

2 İsrail'in Mısırla ilgili tutumu Ortadoğu ile olan genel ilişkilerini de tanımlayacaktır. Vaktiyle yazdığım bir yazıda şöyle bir ifade kullanmıştım. 'İsrail yönetiminin en büyük yanlışı, Türkiye'nin eksen kayması yaşadığına inanması, fakat kendisinin eksenin dışında kaldığını hala fark etmemiş olması. Eski düzen değişiyor. Eski İsrail, eski Ortadoğu'nun 'mütemmim cüz'ü' idi. Oysa Ortadoğu artık yeni yüzüne kavuşuyor ve kurulmakta olan düzen, 'yeni bir İsrail' anlayışına ihtiyaç gösteriyor.(15.Ocak 2011)' Bugün bu iddiamı tekrarlamak ve Mısır'da kalenin düşmesi halinde bunun İsrail'e yansıyan etkilerinin büyük olacağının altını çizmek isterim. Bu çerçevede zaten bir hükümet krizinin ortasında olan Netanyahu yönetimi daha da ciddi bir kriz ortamına sürüklenebilir.

3 İsrail'in Ortadoğu algısı iki eksen üzerinden şekillenir. Bunlardan birisi Kuzey hattıdır ki, içerisinde İran, Suriye, Lübnan ve Türkiye ile ilişkileri barındırır. Güney hattı ise İsrail'in daha ılımlı yaklaştığı Kuzey Afrika, Mısır, Ürdün ve diğer Arap ülkelerini kapsar. Kuzey hattı Türkiye haricinde daha ziyade İran ile ilişkilendirilen ve çok tehlikeli olarak algılanan bir eksendir. Güney hattı ise daha ılımlı ve işbirliğine açık modeller olarak görülür. Buradaki lider ülke Mısır olarak kabul edilir. Bu hattaki ülkelerde halkların İsrail karşıtı olmasına rağmen, yönetimlerin İsrail ile yakın ilişkiler içerisinde olması normaldir. Bugünlerde ortaya çıkan dönüşümlerin Güney hattında, yani İsrail için güvenli olarak algılanan eksende ortaya çıktığını vurgulamak gerekir.

4 İsrail için gelişen tüm risklere rağmen Obama yönetiminin, nerdeyse ayaklanmaları destekleyen bir tutum içerisinde olması, İsrail için ayrı bir telaş faktörüdür. Obama'nın seçilir seçilmez Mısır'a geldiğini ve İslam dünyasına yönelik mesajlarını Kahire'den verdiğini anımsarsak, bu ülkenin ABD açısından ne kadar önemli olduğunu görmemiz mümkündür. Bugünlerde İsrail'e yakın duran Neoconların Obama yönetimine ateş püskürüyor olması sürpriz değildir. Mısır'daki hareketin akıbeti ise henüz belli değil. İsrail lobisi devreye girer de Obama teslim olursa, ordu halkı bastırır ve Mübarek ya da benzer birisi iktidarı sürdürür. Aksine bir durumda, 2. maddeye geri döneriz ve İsrail'in yeni Ortadoğu'da var olmaya devam edebilmesi için dönüşmesi gerektiğinin altını çizeriz.

Kaynak: Akşam

İsrail'in korkusu Guardian satırlarında
Guardian'da yayınlanan 'Mısır sarsılırsa İsrail titrer' başlıklı bir yazıda İsrail'in de Mısır ile birlikte varolma savaşı verdiği yazıldı.

02 ubat 2011
Anadolu Haber

İngiliz The Guardian'da yayınlanan 'Mısır sarsılırsa İsrail titrer' başlıklı bir yazıda, "Mübarek'in yerini Müslüman Kardeşler alırsa İsrail'le imzalanan barış anlaşması yırtıp atılır. Gazze'ye giden tüneller denetlemez ve İsrail İslamcı bir çembere alınır" yorumu yapıldı.

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in Eylül ayında aday olmayacağını açıklaması protestocuları tatmin etmedi. Şimdi Mısır'da neler olacağı herkes tarafından merakla bekleniyor. Guardian yazarı Jonathan Freedland ise Mısır'daki gelişmeleri İsrail açısından yorumlayan bir makale kaleme aldı.

"Mısır sarsılırsa, İsrail'in titremesine şaşmamalı" başlıklı yazıda Freedland, İsrail'in gelişmeleri Mısır'ın ikinci bir İran olabileceği endişesiyle izlediğine dikkat çekiyor.

YA TÜNELLERİ DENETLEMEZSE

"İsrailliler şimdiki rejim devrilirse yerini İslamcıların almasını bekliyor. İsraillilerin başını ağrıtan senaryo şu: Mübarek gider ve yerini Müslüman Kardeşler hakimiyetindeki güçler alır. Tahrir Meydanı'nda Mübarek'e 'Tel Aviv'e evine dön' diye bağırdıkları söylenen kalabalığın taleplerine uyan yeni rejimin ilk işi İsrail'le imzalanan barış anlaşmasını yırtıp atmak olur. Mısır güvenlik güçleri Gazze'nin altından geçen tünelleri denetlemez. Aksine Hamas'a hem Mısır'dan hem de İran'dan istediği kadar silah getirme izni verilir. İsrail İslamcı bir çembere alınır. Kuzey'den Lübnan'da Hizbullah, Batı'dan Gazze'de Hamas ve Güney'den Mısır'da Müslüman Kardeşler."

BU REJİMLERLE İMZALANAN ANLAŞMA DA DEVAM EDEMEZ

Jonethan Freedland, yazısına şöyle devam ediyor:

"Son günlerde Mısır, Tunus, Ürdün ve Yemen'de yaşananlar, hiçbir diktatörlüğün sürdürülebilir olmadığını, sonsuza kadar devam etmeyeceğini gösteriyor. Bu rejimler devam edemiyorsa, onlarla imzalanmış bir anlaşma da devam edemez. Şüphesiz, Enver Sedat ve ardından Mübarek'le yapılan barış anlaşmaları büyük yararlar sağladı.

Ama İsrail'in Mısır halkıyla yapacağı; onların gerçek rızasına dayanan bir anlaşmanın ödülü ne büyük olur. Ancak böyle bir anlaşma kalıcı olabilir."

2010 yılı CIA raporlarına göre Mübarek'in serveti 67 milyar dolar!
05 Şubat 2011
Mübarek dibin kara…
Nazım ALPMAN

72 milyonluk Mısır’ın 2009 yılındaki gayrisafi milli hasılası 218 milyar dolardı. İşte Mübarek ailesinin nakit parası ve şirketleri.

Hüsnü Mübarek'in şahsi hesaplarında toplam 17 milyar doları var. Oğlu Cemal Mübarek'in banka hesaplarında ise toplam 10 milyar dolar var. Sabah'tan Taha Dağlı'nın haberine göre; Mübarek ailesinin nakit parası ise 40 milyar dolar. Bu rakamlar 2010 yılı CIA raporlarında yer alıyor. Raporlarda Mübarek ailesinin toplam 67 milyar dolarlık servete sahip olduğu yazıyor. 67 milyar dolar, Amerika ve İsviçre'deki banka hesaplarına yatırılmış durumda.

Ayrıca Mübarek ailesinin şirketlerinin büyüklüğü de ortaya çıktı. Mısır lideri, ülkesindeki Vodafone, McDonalds, Hyundai, Skoda, Marlboro, Movenpick gibi dünyaca ünlü markaların Mısır'daki hisse ve şirketlerinin de sahibi. McDonalds'ın yanısıra Mısır'daki Chili's restoranları da Mübarek ailesine ait.

Ayrıca Şarm-El Şeyh'de turizm şirketleri ve otelleri var. Tüm bu şirketleri Mübarek'in iki oğlu Cemal ve Alaa Mübarek kardeşler yönetiyor.

Cemal ile Alaa Mübarek'in yatırımları sadece Mısır sınırları içinde değil, yurtdışında da çok önemli yatırımları var. IHS Global Insight'ın kayıtlarına göre iki kardeşin Dubai, Londra, Paris, Madrid, Washington, New York ve Frankfurt'ta uluslararası ticaret şirketleri bulunuyor.

AİLENİN SERVETİ DUDAK UÇUKLATIYOR

Aile Mısır'ın değişik kentlerinde onlarca ev, malikane ve arsa sahibi.

Mübarek'in serveti saymakla bitmiyor. Nakit para ve şirketler dışında ailenin düzenli gelirleri de var. Cezayir'de yayınlanan bir gazetenin haberine göre tüm bu yıllık gelirler Mısır Devletinin kazançlarından yani devlet kasasından, Mübarek ailesine aktarılan paralardan oluşuyor. Mısır'ın silah anlaşmaları ve turizm gelirlerinden çok ciddi paylar, Mübarek ailesine aktarılıyor.

Kaynak : http://www.internethaber.com/mubarekin-dudak-ucuklatan-serveti-325975h.htm#ixzz1D2e3ACaG

Mısır'da doğalgaz hattına sabotaj
17:20 - Mısır ordusu, İsrail sınırı yakınındaki bir doğalgaz boru hattında meydana gelen patlamadan sonra hattaki doğalgaz akışını durdurdu. Mısırlı bir güvenlik kaynağı, "Mısır silahlı kuvvetleri ve yetkilileri, akışın ana kaynağını kapatmayı başardı ve yangını kontrol altına almaya çalışıyor" dedi. 05.02.2011 KAHİRE netgazete

Mübarek, parti başkanlığından istifa etti
19:00 - Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in partisi Ulusal Demokratik Parti'nin üst düzey yönetim kadrosu, protestoculara karşı bir iyi niyet gösterisi amacıyla istifa etti. Resmi TV kanalı verdiği haberde, Cumhurbaşkanı Mübarek'in parti genel başkanlığından istifa ettiğini duyurdu. 05.02.2011 KAHİRE netgazete

Mısır'da muhalefet hükümetle görüşme masasında
6 ŞUBAT 2011

Yönetim karşıtları Mübarek'in hemen istifasını istiyor
Mısır'da Mübarek rejiminin görevden uzaklaştırılması talebiyle başlayan gösteriler ikinci haftasına yaklaşırken, Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman muhalif gruplarla müzakere masasına oturdu.

Görüşmelere katılanlar arasında ülkede yasadışı ilan edilmiş olan Müslüman Kardeşler'in yanısıra gösterilerde öncülüğü üstlenen gençlerin temsilcileri de var.
Devlet televizyonu, bazı ilerlemelerin kaydedildiğini duyurdu.
Hükümet kanadından sızan haberlerde, anayasa reformu konusunda tavsiyelerde bulunmak üzere yargıçlar ve siyasetçilerden oluşan bir komisyonun kurulmasında uzlaşmaya varıldığı bildiriliyor. Muhalefet ise bu bilgiyi doğrulamadı.
Muhalefetin müzakereler sırasında derhal yaşama geçirilecek ve aralarında olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması da dahil olmak üzere güven inşaasını sağlayacak önlemler alınmasıno talep ettiği bildiriliyor.
Protestocuların taleplerinin başında Mübarek ve kadrosunun görevlerinden ayrılmaları geliyordu. Mısır lideri ise, bu talepleri reddederek, ''ayrılırsam kaos olur'' dedi, ancak eylül ayında yapılacak seçimlerde aday olmayacağını açıkladı. Mübarek oluşacak kaostan da Müslüman Kardeşler'in faydalanacağını kaydediyor.
BBC'nin Kahire'deki muhabiri Ian Pannel, Müslüman Kardeşler'le hükümet arasındaki görüşmelerin çok önemli olduğunun altını çizerken, sorunun tarafların kabul edilebilir bulacakları bir orta yolu bulmakta düğümlendiğine dikkat çekiyor.
Örgütün Fransız Haber Ajansı AFP'nin sorularını yanıtlayan bir sözcüsü hükümetle kurdukları diyaloğun bir amacının da soruna ''bölgesel ve bölge dışı müdahalelerin sona erdirmek'' olduğunu da kaydetti.
BBC muhabiri Jon Leyne, müzakerelerin Müslüman Kardeşler için de bir kumar olduğunu, protestoların başlangıcında eylemcilere destek vermekte yavaş ve tereddütlü hareket ettiği için itibarının da zedelendiğini belirtiyor.
Hayat normale dönüyor
Öte yandan göstericilerin Tahrir meydanındaki eylemleri devam ediyor. Mısır ordusu, meydanın bir kısmını kontrolü altına almak için yaptığı hamleden göstericilerin tepkisi üzerine geri adım attı.
Başkentte günlük hayat ise normale dönüyor. Tahrir meydanının çevresindeki dükkanların açılmaya, bankaların da işlem yapmaya başladıkları bildirildi.
Merkez Bankası, olası toplu mevduat çekimi olasılığına karşı 36 milyar dolarlık döviz rezervi kullanılabilir hale getirdi.
İktidar partisinde revizyon
Mısır'da dün de iktidar partisinin lider kadrosu görevinden istifa etmişti. Ayrılanlar arasında protestolar başlayana kadar Mübarek'in en güçlü halefi olarak görülen oğlu Cemal de var.
Partinin yeni genel sekreteri Doktor Hüssam Bedrevi oldu.
BCC

Tahrir'in özgür çocukları
4 ŞUBAT 2011
Mete Çubukçu
Kahire

[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/02/04/110204160053_muslim304.jpg [/img]

Tahrir meydanı, adının anlamını, gerçekten taşıyor bugünlerde.

"Özgürlük" ya da "kurtuluş" anlamına geliyor Arapçada. Son günlerde, Mübarak yanlılarının alanın dışında gösterilere başlaması taş ve sopalarla muhaliflerle çatışması sonucu bir demokrasi platformu havasındaki meydanda, şimdi savunma hatları da var.

Tesadüf bu ya, Cumhurbaşkanı Mübarek'in “Eylül'de aday değilim. Reform yapılacak, yeni anayasa hazırlanacak, demokratik haklar genişletilecek” açıklamasının üzerinden saatler geçmeden, Mübarek yanlısı olarak nitelenen bazı kişiler Tahrir meydanına taşlarla saldırmaya, atlar ve develerle girmeye çalışıyor.
Deve simgesi
Deve ve at Arap kültüründe güç simgesi. Ama Hüsnü Mübarek’e yakın partinin son seçimde kullandığı simge de, deve.

Mübarek yanlıları develerle alanı ele geçirmeyi planlamış ama püskürtülmüşlerdi.
O günden bu yana meydana açılan yolların birçoğu, kademeli olarak barikatlarla kapatılmış halde. Barikatların ardındaysa muhalifler, ellerinde taşlar, gece gündüz bekliyor. "Çünkü" diyorlar, “burası bizim savunma hattımız. Demokrasi ve özgürlük hattımız; burayı kaybedersek, biz de kaybederiz”.
Bu yüzden, Cuma günü yapılan büyük gösteri sonrası “başkanlık sarayına yürüme planı” iptal edildi.
Bunun gerekçesini ise, şöyle açıklıyor protestocular:
“Bizler barışçıl ve haklarının demokratik kurallar içinde arayan insanlarız. Dışarıdan bize saldıran, parayla tutulan rejimin adamları, sivil giysili polisler gibi insanlar değiliz. Onlar bizi provoke ediyor. Bu kışkırtmalara gelirsek, onlar gibi oluruz ve meşruiyetimizi kaybederiz. Ama, burayı da savunuruz onlara karşı. Bu yüzden yürüyüşü iptal ettik.”
Kaos mu, istikrar mı?
Muhaliflere göre, Hüsnü Mübarek, Amerika’nın baskısı ile bir daha aday olmayacağını açıklarken, eski alışkanlıklarından vazgeçmiş değil; bir yandan yeni bir anayasa, reform, muhalefetle diyalog önerirken, diğer yandan sopasını gösteriyor:
“Seçim sizin, kaos ya da istikrar. Çocuklarınızın geleceği için karar verin.” diyor.

Bu sözler, tehdit kokuyor muhalif Mısırlılara göre.
"Zaten kendi adamlarını, sivil giysili polisleri, baltacı olarak anılan hırsızları, muhaliflere saldırtması da bu yüzden. Terör yaratarak insanları korkutmak istiyor." diyorlar.
Belki de 30 yıllık rejimin ayakta kalma esprisi de burada yatıyor. "Ben olmazsam ülke çöker, siz de yok olursunuz" mantığı bu; sokaklara salınan sivil giyimli polisler, hapishanelerden salıverilen katillerle göz korkutmayı amaçlıyor.
Ancak Kahire’deki meydanda birkaç gün geçirdikten sonra, insanların korku duvarını aştıklarını görüyorsunuz. Kendilerine güveniyorlar ve sistemin şu ya da bu biçimde değişeceğine inanıyorlar.
Belki dışarıdan bakınca bazılarına tuhaf geliyor ama, Mısır muhalefetinde bu dinamik mevcut.
'Kifaye' yani yeter...
Gerçekten yoksul olanlarla, rolex saatli, iş adamları, iş kadınları, Müslüman Kardeşlerin üyeleri ile solcu gençler, çelişkilerini en azından şimdilik geride bırakarak omuz omuza haykırıyorlar. “Kifaye yani yeter” diye.
Bir genç konuşmak istiyor: “Ben varlıklı bir ailenin oğluyum. Ayda bin dolardan fazla kazanıyorum. Ama biliyorum ki günde 2 dolarla geçinmeye çalışanlar var. Siyasi bir yanım yok ama, o insanlar için buradayım” diyor.
Bir biçimde vicdanlar da devreye giriyor, insanlar "artık gözlerimizi kapatamayız" noktasında.
Kendini liberal olarak tanımlayan yüksek lisans öğrencisi Raşa Remzi, dünyanın merak ettiği soruyu yanıtlıyor:
“Herkes, Mübarek giderse, Müslüman Kardeşler gelir korkusu yaratıyor. Benim Müslüman Kardeşlere benzer bir yanım var mı? Bu korkuyla Mübarek rejiminin devamını mı isteyeceğiz? İnsanlar ilk kez, kendileri için, ülkeleri için bir şey istiyor. Ya şimdi olacak, ya da hiçbir zaman.”
'Sen gitmeden biz gitmeyeceğiz'

Bu yüzden kimse alanda kendini şu ya da bu partiye yakın olarak tanımlamıyor. Kendilerini Mısırlı olarak görüyorlar.
Önemli olanın Mübarek’i devirmek olduğunu, ardından herkesin demokratik platformda mücadele edeceğini savunuyorlar. Bu heyecan onları ayakta tutuyor. Hüsnü Mübarek'in “Yeniden aday değilim.” şeklindeki açıklamasına rağmen, Tahrir meydanını kastederek “Sen gitmeden biz gitmeyeceğiz!” diyorlar.
Bir tiyatro yönetmeni olan Hani el Metenavi’nin tek gözü, sargı bezi ile kapatılmış.
Bir önceki Cuma günü polisin attığı göz yaşartıcı gazın kapsülü gözüne isabet etmiş, kolu yanık içinde. Görme güçlüğü var.
"Çok iç açıcı değil diyor." Metevani. Ve ekliyor:
“Bizi anlamak gerekiyor. Hayatımızda ilk defa bu insanlar bir şey istiyor ve korku duvarını aşmış durumdalar. İnsanlar, demokrasiyi anlamıyla yaşamak istiyorlar. Bizi bölünmeye zorluyorlar. Müslüman Kardeşler'i gerekçe gösteriyorlar. Evet, onların gücü var. Ama önemli olan, eşit şartlarda, demokratik bir ülkede mücadele etmek” diyor.
Uzun yıllar Orta Doğu’da gazetecilik yapmış biri olarak, bölgenin kendine has dinamiğinin harekete geçtiğini söylemek gerekiyor.
Diyelim ki Mısır’da olanlar, rejimi tamamen değiştirmeyecek. Olsun, bu da bir devrim; bazıları için Orta Doğu’da bunların olacağını hayal etmek zor olsa bile.
Türkiye'nin prestiji
Bir kadın karşımıza geçip “Bütün olanların sorumlusu, siz Amerikalılarsınız. Mübarek’i siz desteklediniz!” diyerek haykırırken, onu sabırla dinleyip sözlerinin bitmesini bekliyorum.
“Ama ben Amerikalı değilim, Türkiye’denim.” diyorum. O anda kadın çok utanıyor, defalarca özür diliyor.
Türkiye’den gelmiş olmak ciddi bir prestij.
Tabii ki, Mübarek yönetimi ve taraftarları için aynı şey geçerli değil.
Ordu ise tarafsız; hatta çatışmaların ortasında kalsa bile, meydana giren saldırganlara da hiçbir şey yapmayacak kadar “tarafsız”.
Ordu ve ABD de, muhaliflerin direncine göre strateji belirlemeye çalışıyor.
Bu satırların yazıldığı saatlerde, Tahrir Meydanındaki gösteriler devam ediyordu.
Yıllardır Orta Doğu’da en heyecanlı günler yaşanıyor.
Kendi deyimleriyle “Mısır, başka bir noktaya koşuyor; yeni bir Mısır'a."
BBC

Geri adım 'söylenti', halk meydanlarda
6 Şubat 2011 Pazar 22:05
1 milyon Mısırlı Mübarek'in görevi terk etmesi için gösterilerine devam ediyor. Zaman zaman Tahrir Meydanı'nda bekleyen direnişçiler, zaman zaman da sokak aralarına giriyor.



1 milyon Mısırlı Mübarek'in görevi terk etmesi için gösterilerine devam ediyor. Zaman zaman Tahrir Meydanı'nda bekleyen direnişçiler, zaman zaman da sokak aralarına giriyor.

21:00 İhvan ( Müslüman Kardeşler), müzakerelere ve Mübarek'e 2 gün süre verdi.

20:00 Mısır'da hükümet yetkilileri Müslüman Kardeşler ve diğer muhalefet gruplarıyla bir araya geldi. Görüşmelerde anayasa için komite kurulması kararı alınırken, Müslüman Kardeşler ise Mübarek'in istifasını demokratik bir sürecin hayata geçirilmesi için olmazsa olmaz bir koşul olarak görüyor.

19:00 Mısır'da Tahrir Meydanı'nda polis ve Mübarek yanlısı sivillerin etkinliği azalırken, Meydan ve sokakların hakim gücü vatandaşlar olarka görülüyor.

18:00 Tahrir Meydanı'nda hala büyük bir kalabalık var.

17:00 Gösterileri organize eden Muhalefet, yaptığı açıklama ile Mübarek için Eylül'ü beklemeyeceklerini, hemen gitmeden meydanları boşaltmayacağını bildirdi. Haber10

Patlama, Mısır'ın petrol ihracatını vurdu
6 Şubat 2011

Mısır devlet televizyonu ERTU-1'in haberine göre Fehmi, boru hattında dün meydana gelen patlamanın ardından, Mısır petrol ve gazının, Ürdün ve İsrail'e gönderilemediğini bunun da gaz ve petrol ihracatının olumsuz etkilenmesi anlamına geleceğini söyledi.

ERTU-1 televizyonu söz konusu patlamanın sabotaj sonucu meydana geldiğini iddia etti.
haber10

Mısır'dan Türkiye'ye yansıyanlar
Deniz Ülke Arıboğan
04 Şubat 2011

Mısır'da gerçekleşen ayaklanmanın yan etkileri bölgenin diğer unsurlarına da yayılacak gibi duruyor. Ürdün'de, Yemen'de ortaya çıkan gelişmeler domino etkisinin en belirgin yansımaları. Bölgedeki basınç birikimi o kadar yüksek ki, artık emniyet supabından sızan hava ile durumun sağlama alınması mümkün görünmüyor. Tencerenin kapağı bir şekilde açılacak; ya patlayarak ya da bir süre soğuk suya tutmak suretiyle basıncı dengelenerek.

Peki bize neler olacak?
1 Uygulamada zaman zaman iyi işlemediğini iddia etsek de artık epeyce köklenmiş bir demokratik sistemi, modernize olmuş bir İslam anlayışı, gelişen ekonomisi ve Doğu'ya bakarken bile Batı'nın merkezine yerleşik küresel duruşu ile Türkiye, bölgenin diğer ülkelerinden farklı konumda. Lakin özellikle geniş Akdeniz havzasının hem kuzeyinde hem de güneyinde bir hareketlilik var. Tunus ve Mısır birer davranış modeli oluşturuyor. Bu eylem modelinin içinin nasıl doldurulacağı ise ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Eylemden daha önemli olan şey ise eylemin sonucu. Eylemcinin sonuca ne kadar tesir edeceği çok tartışmalı. 'Değişim' tamam da, 'nasıl ve neye doğru bir değişim? ' sorusunun cevabı henüz net değil. Durum 'Mübarek olmasın başka general isteriz' boyutuna giderse, sokaklarda dökülen kanın fazla bir anlamı olmasa gerek.

2 Anlaşılan o ki, bundan sonra dünyanın her yerinde belirli taleplerle sokaklara dökülmek sıradanlaşıyor. Halkın zaten sokağa çıkma geleneğine sahip olduğu ülkelerde bu bir risk oluşturmuyor. Oysa diktatörlükler için bu durum bir iktidar değişikliği zorlaması anlamını taşıyor. Türkiye'de yüz binlerin sokağa çıkarak barışçı siyasal eylemler yapması alışılmamış bir şey değil. Özellikle seçim dönemlerinde meydanlar dolup taşıyor. Bu noktada iktidara gelecek partinin her kim olursa olsun kendisine muhalif duran diğerlerini de kucaklayıcı ve dışlamayan bir tutum içerisinde olması ayrı bir önem taşıyor. Zira sokaklar umutsuz ve mutsuz kitleleri çekiyor.

3 Ortadoğu'daki değişim ülkelerin sadece iç politikaları bakımından değerlendirilirse eksik kalacaktır. Ülkelerin yeni diktatörlükler ya da demokrasiler kanalıyla yönetilmesinin çok daha ötesinde, dünyanın yeni kalbi olarak nitelendirilen bölgedeki güç dengeleri yer alıyor. Mısır, İran ve Türkiye ile birlikte bölgedeki üç büyük bölgesel güçten bir tanesi. Eğer gerçekleşen ayaklanma statükonun yumuşayarak devamını sağlayacak şekilde asker destekli bir sivili ya da yeni bir generali iktidara getirirse, Mısır yeni siyasal karışıklıklara gebe olacaktır. Bu, bölgesel güç konumunda zayıflama anlamını taşır. Lakin eğer ayaklanma bir devrime dönüşür ve Batı sistemine eskisinden daha da sıkı eklemlenen demokratik bir yapıyı getirirse Mısır, Türkiye ve İran'ın biraz gerisindeki rolünü öne doğru sürebilir. ABD ve İsrail böyle bir modele ikinci tercihleri olmasına karşın sıcak yaklaşacak ve destekleyecektir. Böyle bir durumda demokratik bir Mısır, yalnızca Ortadoğu'da değil, Batı'nın Afrika açılımında da ciddi destek sağlayacak yeni bir stratejik ortak haline gelir. Buna karşın İslami eğilimli, yarı totaliter ve Batı karşıtı bir yönetimin iktidara yürümesi ise İran'ın bölgesel gücünü maksimize eder. Bu sefer Afrika açılımında İran ve Çin için önemli fırsatlar doğar. Zaman içerisinde bu seçeneklerden hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin yakın dönem itibarıyla Ortadoğu'da yeniden şekillenen yapıda Mısır, bölgesel güç rolünü kaybetmiş ve kendi içerisine dönmüştür. Rekabet Türkiye ve İran arasında geçecektir.
(..)
Akşam

Israel Shamir HABER10’a konuştu
7 Şubat 2011

Son kitabı “Celile Çiçekleri” kısa süre önce Nöbetçi Yayınları’ndan çıkan dünyaca ünlü anti-siyonist Yahudi aydın Israel Shamir, Mısır isyanını haber10 a değerlendirdi.

Mısır’da yaşanan halk ayaklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sonunda böyle bir tepkinin ortaya konulmasını muhteşem buluyorum. Tahminime göre muhalefet sadece Mübarek değil, yardımcısı Ömer Süleyman da gidene kadar protestolara devam edecek. Muhalefetin daha fazla organize olarak, talepleri gerçekleşene kadar pes etmemeleri gerekiyor. Ordunun desteğine de ihtiyaçları var. Sonuçta Türkiye’de olduğu gibi İslami bir partinin hükümet de mutlaka yer alması gerekiyor.

Mısır’da çıkan isyanın domino etkisi yaratacağını düşünüyor musunuz?

Evet kesinlikle. Sırada muhtemelen Cezayir var.

Peki ya İsrail? İsrail’de Siyonist yönetime karşı büyük çaplı protestolar gerçeklemesi ihtimali var mı?

Henüz değil. Siyonist yönetim Mısır’da yaşananlar dolayısıyla çok endişeli. Ancak İsrail halkının Ortadoğu Arapları gibi büyük bir katılımla sokaklara dökülmeleri için henüz zamana ihtiyaç var maalesef.

Teşekkür ederiz.

İsrael Shamir kimdir?

Tanınmış İsrailli aydın, yazar, çevirmen gazeteci. Filistinli ünlü bir hahamın soyundan gelmektedir. Rus Bilimler Akademisi'nde matematik ve hukuk okudu. 1969'da İsrail'e göç etti. 1973 Arap-İsrail savaşında paraşütçü ve komando olarak bulundu. Askerliğinden sonra Kudüs İbrani Üniversitesi'nde hukuk öğrenimini bitirdi ancak mesleğe girmedi. Kariyerine gazeteci yazar olarak devam etti. Dünyanın çeşitli ülkelerini dolaştı. Filistin ve İsrailler için 'Tek halk, tek oy, tek devlet' siyasetinin öncülüğünü yapmaktadır. Yazarın son kitabı Celile Çiçekleri kısa süre önce Nöbetçi Yayınları’ndan dilimize kazandırıldı.
haber10

Mübarek Bill Gates'den Daha Zengin
07 Şubat 2011
Guardian gazetesinin haberine göre, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek Bill Gates'den daha zengin.
Bill Gates'in 41 milyar euroluk servetine karşılık Mübarek ailesinin servetinin 50 milyar euro civarında olduğu tahmin ediliyor.

Mübarek'in serveti dört büyük aile bireyi arasında bölünmüş durumda.

11 milyar Hüsnü Mübarek, 10 milyar eşi Suzan Mübarek, 2. oğlu 12 milyar, yaklaşık 6 milyar da torununun.

Mübarek ailesinin iki özel jeti ve 60 milyon euro değerinde bir yatı bulunuyor.

Aile servetinin İngiliz ve İsviçre bankalarında olduğu, Londra, New York, Los Angeles ve Kızıl Deniz kıyısı boyunca gayrimenkul yatırımları yaptıkları belirtiliyor. aktifhaber

Mısır'da gösteriler devam ediyor

08 Şubat 2011
Mısır'da hükümet ile muhalefet arasında diyalog sürecinin başlamasına rağmen protestocular, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ülkeden gidinceye kadar gösterilerine devam edeceklerini belirttiler.

Tahrir meydanına gelen yeni göstericileri ve medya mensuplarını ud eşliğinde söyledikleri şarkılarla karşılayan göstericiler, alanda hazırladıkları duvar gazeteleri ve duyuru panoları ile gelişmeleri takip ediyor.

Siyasi grupların temsilcileri diyalog sürecindeki gelişmeleri göstericilere megafonlarla yaptıkları açıklamalarla duyururken, gönüllü doktorlar göstericilerin tedavisini üstleniyor, gençler de alandaki çöpleri toplayarak dışarıya taşıyorlar.

Gösteri alanına giren seyyar satıcılar sayesinde temel ihtiyaçlarını karşılayan göstericiler, Tahrir meydanına giren satıcıların fırsatçılık yapmasına izin vermeyerek, devamlı fiyatları kontrol ediyorlar.

AA muhabirine açıklamalarda bulunan göstericilerden Muhammed Mecdi Hayat "Bu elimdeki pankartta resmi bulunan kişiler Mısır'ın hırsızları. Bunlar gitmeden bende evime gitmeyeceğim" dedi. Muhalif grupların hükümet ile görüşmesinden bir sonuç çıkmayacağını savunan Hayat, ülkeye istikrar gelmesinin Mübarek'in gitmesine bağlı olduğunu ileri sürdü.

Protestocuların kurduğu sahra hastanesinde görev yapan hemşire Ayşe Hüseyin Mansur da son günlerde çatışmaların yaşanmamasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, geçen hafta çok sayıda yaralıyı tedavi etmeye çalıştıklarını, alanda bulunan ve hastaneye gitmeyi kabul etmeyen yaralı göstericilerin sağlık kontrollerinin halen kendileri tarafından sürdürüldüğünü söyledi.

Gösterilere katılan Um Hasan isimli yaşlı bir kadın, sokak çetelerinin oğlunu rehin alarak fidye istediğini, fidyeyi ödeyememesi üzerine oğlunun çeteler tarafından darp edilerek serbest bırakıldığını iddia etti.

Muhalefetin hükümetle konuşmaya başlamasının göstericilerin kararlılığını etkilemediği gözlenirken, göstericilerin ara vermeden Mübarek aleyhine slogan atmaya devam ettikleri görüldü.

TUNUS'UN MISIR'DAKİ PROTESTOLARLA İLGİLİ İLK TEPKİSİ
Tunus, Mısır'daki protesto gösteriyle ilgili ilk yorumunu Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yaptı ve ''halkın iradesine saygı duyulduğunu'' ifade etti.

Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, ''Bu kardeş ülkedeki durumun gelişmesini dikkatle izlerken, Tunus, Mısır halkının iradesine ve seçimlerine duyduğu saygıyı yineler'' ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, ''Tunus'un, Mısır halkının sağduyusuna, keskin vatanseverlik zihniyetine ve tarihinin bu hassas konjonktürünü aşma kapasitesine güvendiği'' de kaydedildi.

Tunus'ta Zeynelabidin Bin Ali'nin iktidarını bırakıp kaçmasına yol açan ayaklanmadan sonra Mısırlılar 25 Ocaktan beri Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in gitmesi için protesto gösterilerini sürdürüyor. habertürk

Mısır'da eylemciler Meclis'i kuşattı
El Cezire, bugün de geniş ölçekli bir eylemin yapılacağı Kahirede eylemcilerin Meclis ve İçişleri Bakanlığını kuşattığını duyurdu.

08 ubat 2011
Anadolu Haber


Mısır’da 15’inci gününe giren ayaklanmada protestocuların Tahrir Meydanı’ndaki bekleyişleri sürüyor.

Dün Kahire sokakları önceki günlere göre sakin geçerken, protestocular bugün yine geniş kapsamlı bir eyleme hazırlanıyor. Haber ajansları kalabalıkların yeniden Tahriri Meydanı’na doğru harekete geçtiğini aktarıyor.

Katar’dan yayın yapan El Cezire Televizyonu ise eylemcilerin Meclis ve İçişleri Bakanlığı binalarını kuşattığını duyurdu.

ntvmsnbc ve Ajanslar

TEHDİT Mİ, BLÖF MÜ?
| 08 Şubat 2011

Netanyahu, Arap-İsrail savaşları sonrası imzalanan barış anlaşmaları kalıcı olmayabilir derken İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi de, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerek" dedi. İsrail'in bu çıkışla tehdit mi ettiği yoksa blöf mü yaptığı sorusunun yanıtı zaman içinde görülecek. Diğer taraftan Arap savaşı sırasında ABD'nin oluşturduğu hava koridoru sayesinde ayakta kalabilen İsrail'in günümüzde birkaç cephede müttefiksiz savaşıp savaşamayacağı da yanıtı bilinmeyen bir başka soru...

Mısır'da yaşanan halk ayaklanmasını en yakından izleyen ülkelerden biri de İsrail... İsrail, Mısır'da Mübarek giderse yerine hangi gücün geleceğini kaygıyla takip ediyor. Muhalefetin en güçlü kanadı olan Müslüman Kardeşler ise, AKP modelinde "ılımlı bir hareket" olduklarını Batı dünyasına kanıtlayabilmek için elinden geleni yapıyor. Müslüman Kardeşler -Türkiyeli gazetecilerin "Mısır'ın Kemal Derviş'i" olarak tarif ettikleri- Muhammed El Baradey'e destek vermesine rağmen hala kaygılı Batı'yı ve İsrail'i ikna edebilmiş değil.

İsrail Başbakanı Netanyahu, "Mısır'da olası bir değişim sonucunda iktidara gelebilecek olan kökten dincilerin 1979 tarihli İsrail-Mısır antlaşmasını geçersiz kılabileceklerinden kaygı duyduğunu" ifade etti. İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi ise, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi

İşte o haber:

İsrail savaş alarmına geçiyor / Milliyet

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Arap-İsrail savaşlarından sonra imzalanmış olan barış anlaşmalarının kalıcı olmayabileceğini söyledi. İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Ortadoğu'da son gelişmelere işaret ederek, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi.

Avrupa Parlamentosu üyeleriyle bugün bir görüşme yapan Netanyahu, barışın kalıcı olmayabileceğini belirterek, "Barış dışarıdan da içeriden de yok edilebilir" dedi.Netanyahu, "Mısır'da olası bir değişim sonucunda iktidara gelebilecek olan kökten dincilerin 1979 tarihli İsrail-Mısır antlaşmasını geçersiz kılabileceklerinden kaygı duyduğunu" da ifade etti.

İsrail Başbakanı Netanyahu, bu tür güçlerin dünyanın diğer ülkelerinde nükleer silaha sahip olmalarının, dünya barışını tehdit edeceğini kaydetti.Aşkenazi: "Savaşa hazırlıklı olalım"Bu arada İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi de, Ortadoğu'da son gelişmelere işaret ederek, "İsrail'in birkaç cephede bir savaşa hazırlıklı olması gerektiğini" söyledi.Görev süresi bir hafta sonra dolacak olan Aşkenazi, Herzliya Konferansında konuştu.Ynet haber sitesine göre Aşkenazi, "Farklı oyuncular arasındaki ilişkiler, bizi birden fazla cephede savaşmak durumunda bırakabilir" dedi.Ortadoğu'da radikal kampın güç kazandığını, geleneksel Arap liderliği arasında ılımlı kampın zayıfladığını savunan Aşkenazi, "İsrail'in komşuları arasında radikal İslam tehdidinin büyüdüğünü, bu nedenle savunma bütçesinin önümüzdeki yıllarda artırılmak durumunda kalacağını" belirtti.

Genelkurmay Başkanı, İsrail ordusunun karşı karşıya kaldığı değişikliğin de tehdit yelpazesinin genişlemesi olduğunu söyledi.Aşkenazi, şöyle devam etti: "Bu yelpaze nedeniyle konvansiyonel bir savaş için hazırlanmalıyız. Konvansiyonel olmayan bir savaş ya da sınırlı çatışmalar için hazırlanıp da, günü geldiğinde silahlı kuvvetlerin anında konvansiyonel bir savaşı yürütmesini beklemek hata olur."Gabi Aşkenazi, İsrail istihbaratının Mısır'daki olayları tahmin edemediği eleştirilerine karşı da "Hiçbir istihbarat analizcisinin elinde geleceği görebileceği bir kristal küre yok. Bunu bana da sordular.Mısır Genelkurmay Başkanı da olacakları bilmiyordu dedim" ifadelerini kullandı.

http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=719

Kahire olaylarında 1 ölü, 400'ü aşkın yaralı
2 ŞUBAT 2011

Mısır'ın başkentinde Cumhurbaşkanı Mübarek taraftarları ile protestocular arasında gün içerisinde patlak veren çatışma akşam saatlerinde de devam etti.
Mısır Sağlık Bakanlığı, karşıt görüşteki gruplar arasında çıkan şiddet olaylarında bir kişinin öldüğünü, 403 kişinin yaralandığını açıkladı.haber1001

Mübarek'in Cuma'ya kadar vakti var

1 ŞUBAT 2011
Mısır, yaklaşık bir hafta önce başlayan ve 30 yıldır görevde olan Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'i devirmeyi hedefleyen protestoların en büyüğüne sahne oldu.

Ülke genelinde en az 1 milyon kişiyi sokağa dökmeyi planlayan muhalefet gruplarının bunu başardığı bildiriliyor.
Gösterilerden en büyüğüne sahne olan Kahire'deki Tahrir Meydanı'nda yüz binlerce kişi toplandı.

Polisin ve ordunun müdahale etmediği gösteride daha çok bir bayram havası hakimdi.
Yüz binlerce kişi sloganlar ve pankartlarla Hüsnü Mübarek'in görevi bırakmasını, hatta ülkeyi terk etmesini istedi, milliyetçi marşlar söyledi.
Ordudan protestoculara hitaben yapılan açıklamada, gösterinin barışçıl bir ortamda geçmesi istendi ve bu görüntülerin tüm dünyada yayınlanacağı hatırlatıldı.
Meydandaki BBC muhabiri de kalabalığın sık sık askerleri omuzlarına aldığını, asker ile halk arasında çok sıcak bir ilişki olduğunu aktarıyor.
Dikkat çeken bir başka ayrıntı da Tahrir Meydanı'ndaki kalabalığın tüm toplum kesimlerini temsil etmenin yanı sıra, ilk kez tüm muhalefet gruplarını da bir araya getirmesiydi.

Mübarek'e ültimatom

Aralarında eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed el Baradey'in de bulunduğu muhalefet liderleri Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'e görevi Cuma'ya kadar terk etme çağrısı yaptı.
El Baradey El Arabiya televizyon kanalına şu açıklamayı yaptı:
"Protestocular bunun en geç Cuma günü bitmesini umuyor. Ancak Mübarek'in Cuma gününe kalmadan görevi bırakacağını, 30 yıllık başkanlığın ardından ülkeyi terk edeceğini ve halka bir şans vereceğini umuyorum. Daha fazla kan akmasını isteyeceğini sanmıyorum."
Muhalefet grupları ayrıca, taleplerini konuşmak için masaya oturmadan önce, Mübarek'in görevi bırakmasını da şart koştu. BBC

Mübarek yandaşları geri püskürtülüyor
3 ŞUBAT 2011

Kahire'de hükümet karşıtı protestocular, Cumhurbaşkanı Mübarek taraftarlarını şiddet olaylarının merkezinde yer alan Tahrir Meydanı'nın çevresindeki bazı sokaklardan geri püskürttü.
Taraflar birbirine taş atarken, yer yer silah sesleri de duyuluyor.

Mübarek karşıtlarını protestoculardan ayrı tutmaya çalışan Mısır ordusu birliklerinin iki kalabalık grubu kontrol altında tutmakta başarılı olamadığı anlaşılıyor.
Çatışmalar devam ederken Mısır'ın yeni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman, Mübarek'in oğlu Cemal'in gelecek seçimlerde aday olmayacağını açıkladı.
Salı günü televizyona çıkan Hüsnü Mübarek, Eylül ayındaki seçimlerde cumhurbaşkanlığı görevini bırakacağını söylemiş, fakat oğlunun siyasi geleceğine ilişkin bir yorum yapmamıştı.
Yakın zaman öncesine kadar Hüsnü Mübarek'in oğlu Cemal'i kendi yerine geçmeye hazırladığı görüşü hakimdi.
Televizyondan özür
Bugün aynı zamanda Mısır Başbakanı Ahmed Şefik, dün Kahire'nin merkezinde patlak veren ve en az 5 kişinin ölümüne yol açan şiddet olaylarından dolayı televizyondan halka seslenerek eşi benzeri görülmedik bir özür açıklaması yaptı.
Soruşturma sözü veren Ahmed Şefik, ölümlere sebep olanların sorumluluların cezalandırılacağını söyledi.
Kahire'nin merkezinde Cumhurbaşkanı Mübarek'in istifasını talep eden protestocuların üssü haline gelen Tahrir Meydanı'na dün Mübarek yandaşlarının girmesi ardından iki taraf arasında çatışmalar yaşanıyor.


Tarık Abdülcelil
Mısır’ın Kurtuluş Savaşı
12 Şubat 2011
Arap dünyası, Türkiye’nin desteği, görüşleri ve muvafakati sayesinde uluslararası arenada güçlü bir dünya olarak yerini alacaktır

Bugünlerde Tahrir Meydanında modern Mısır tarihinin ve özgür Mısır halkı tarihinin ilk satırları yazılmaktadır. Hak–batıl mücadelesine şahitlik eden Tahrir Meydanı, Mısır’da zulüm, yolsuzluk, haksızlık ve zorbalıktan kurtulmak isteyen tüm vatandaşların, siyasi bağlılık, aşağılanma ve adaletsizliklere karşı direnişinin simgesi olmuştur.

Tüm bu olanlar, Mısırın ve vatandaşlarının geleceğini etkileyen yankıları olmayacak, bilakis tüm Arap ve İslam dünyasındaki herkesi etkileyecek yankıları ve sonuçları olacaktır.

Bundan dolayı Mısır olaylarından dünya borsasının da etkilendiğini görüyoruz. Dünya haber bültenleri, ilk sıralamalarda yer verirken, Mısırlı yetkililerin kullandığı kirli yöntemleri de en çirkin şekliyle yayınlamaktalar. Siyonizm’in medyaya olan hâkimiyeti pervasızca sergilenmektedir. Batının ve Amerika’nın oynadığı rol de sırf alternatif, Mübarek’e eş, bağımlı, Amerika ve Siyonist dünyasının bekasını da tehlikeye atmayacak bir yapı oluşturmak. Bu konudaki sürpriz açıklamalar da ihmal edilmiyor.

Büyük devlet olan Mısır 30 yıldır bölgedeki nüfuz, girişim ve kalkınmalardan uzakta kalmıştır. Bunun tam tersine Mısır, batının ve Siyonist menfaatlerin bekçilik rolünü üstlenmiştir. Ülke evlatları ise, ya dert ve sıkıntı içerisinde bir lokma ekmeğe ulaşabilme arayışı içinde; ya da uzman ve değerli beyinler ülkeyi terk etmenin yollarını araştırmakla meşguldür.

Bu devrim, samimi, özgür ve siyaset oyun havuzunda kirlenmemiş, hiçbir siyasi partiye ve ideolojik gruba bağlı olmayan gençlerin devrimidir. Aynı zamanda bu gençler, en üst seviyeli üniversite mezunu eğitimli kişilerden, orta ve zengin tabakalardaki insan gruplarına sahip kişilerden, sadece ülkelerini seven ve ülkelerinin gerilere değil daima ilerde olmasını arzu edenlerden buluşmaktadır.

Mısır Devrimini üzerinden iki hafta geçti. Bu iki haftayı şöyle özetleyebiliriz:

İlk olarak; değişimi isteyen gençler talepleri konusunda geri adım atmayacaklar ve bu konuda uzun savaşlar vermeye hazırlar.

İkinci olarak; rejim biraz nefes aldı mı kendi evladını yemeye başlıyor. Sonra tekrar biraz daha göstericilere umut vererek içerisindeki kinlerini kusmak üzere kanlarını emmeye devam ediyor.

Üçüncü olarak da; fırsatçılardan oluşan gruplar ise, devrim atına binerek adları sanları olmamasına rağmen kendilerini gönüllüler listesine sokarak rüzgarı kendi yönlerine çevirmeye çalışanlar.

Şu an önümüzde birbirine zıt iki senaryo görünmektedir. Birincisi senaryo, bu devrim rejimi devirmek istiyor ve bunu en kısa zamanda ve en kısa sürede değişimi sağlayacak şekilde gerçekleşmesi, yeni ve müesseseleriyle de yeni olan çoklu demokratik bir rejim.

İkinci senaryoda ise rejim, göstericileri yoracak şekilde, onların ağzına ufak ufak bal çalarak vakit kazanma yöntemlerini kullanacak. Tabii bu arada halkın da bıkkınlığını iyi kullanacaktır. Bu işin sonucunda tekrar rejim kendi otoritesini sağlayarak iktidarını devam ettirmeyi arzu ediyor.

Mısır Ordusu ise, durumu yakından takip ediyor, rejim ve halk arasında tarafsız bir konumda görünüyor. Mısır halkı, ordusuna son nefese kadar güvenip devrime olumlu bir şekilde katılmasını beklemektedir. Ancak ordusunun bu yakından takipleri ne kadar devam edecek, ne zaman bu gerginliği ve kaosu sona erdirmek için kıpırdayacak, bunu da bilmiyoruz. Yalnız, rejim hiyerarşisinde bir kavga patlak verebilir. Çünkü yaşlı ve hasta adam etiketini yiyen lider, tüm baskı ve tehditler karşısında aniden bırakma kararı alırsa ki, serveti ortaya çıktıktan sonra, bazı skandal niteliğindeki sansasyonlarla kızdırılmış görünüyor. Mübarek ayrılma kararı alırsa, iç çekişmelerin neticesi kestirilemiyor.

Bu kavgalar, tartışmalar gelecek günler ve haftalarda da ateşini sürdürecek. Daha tehlikeli ve ciddi gelişmelere sahne olacak. Öfkeli gençler, ‘Hyde Park’ olarak nitelendirdikleri ve gün be gün daraltılan Tahrir Meydanının, tank istasyonuna dönüşmesine müsaade etmeyeceklerdir. Rejim, kaostan dolayı tüm alanlardaki ekonomik zararların üstesinden gelmesi mümkün değildir.

Rejimin şu ana kadar gerçekleştirdiği atılım, muhalefeti diyalog masasına çağırarak onların birlikteliğini dağıtmaktır. Bu ise rejim hakkı olmayan meşruiyetinin itirafıdır. Özellikle İhvan-ı Müslimin cemaatinin yaklaşımında, cemaatin bazı liderleri diyaloga pragmatik yaklaşımlar sergilediler. Ancak hemen bu diyalog tuzağından kurtulup, devrim gücüne güç katmak üzere Tahrir Meydanına ve diğer meydanlara dönmüşler.

Şayet Mısır’da iktidar ulusal, emniyetli ve karalarında ulusal çıkarlarını ön plana koyabilirse (şu andaki Türkiye gibi) , Amerika Birleşik Devletleri Irak’ı vuramaz ve bu şekilde tarumar edemezdi. Aynı zamanda Siyonistler Gazze’yi yakamaz, kuşatamaz ve Gazze evlatlarını aç bırakamazdı. Sudan’a da aynı oyunu oynayarak parçalayamazdı. Somali de parçalanmak ve dağılmak üzere olmazdı.

Şayet Mısır, genç evlatlarını ve Tahrir Meydanındaki özgürlük savaşçılarını düşünseydi, İran’lılar bölgede Şia propagandasını yapmaya cüret edemezdi. İran’ın hedefi bölgede Şia'yı yayarak nüfuzunu, egemenliğini oturtmak istemesidir. Aynı zamanda Abbas iktidarı da direnişçi Müslümanların tasfiye edilip safdışı bırakarak Siyonist güçlerin ekmeklerine yağ sürdürmeye cüret edemezdi.

Mısır’daki tüm bu kavgalar ve tartışmalar bölgedeki ve dünyadaki güç haritasını Mısır’ın lehine çevirecektir. Halk iradesi zaferle sonuçlayabilir ve genel taleplere uygun değişimi gerçekleştirebilirse eski gücünü elde eder. İstibdat ve baskıya son verir, gerçek özgürlük dönemine geçtiğinde Mısır devini uyandırır ve siyaset üreten bir güç haline dönüştürür ve eski güç dengeleri tekrar eskiye daha güçlü bir şekilde Mısır’ın lehine olarak yeniden çizilir.

Bu tüm Arap halkları için Mısır’ı arkasına takılabilen güçlü ve güvenilir, zilleti, aşağılanmayı ve başka ülkelere bağımlılığı kabul etmeyen lokomotif bir ülke haline dönüştürür. Bu bölgedeki siyaset haritasını değiştirecektir. Arap dünyası, Türkiye’nin desteği, görüşleri ve muvafakati sayesinde uluslararası arenada güçlü bir dünya olarak yerini alacaktır.

Tarık Abdülcelil / Dünya Bülteni - Kahire

Mısır'da Eski Bakan Gözaltına Alındı
06.04.2011
Mısır'da eski İskan Bakanı İbrahim Süleyman görevdeyken imzaladığı bazı anlaşmaların usulsüz olduğu gerekçesi ile gözaltına alındı.

Süleyman’ın bakanlığı sırasında bazı inşaat şirketleri ile imzaladığı anlaşmaların kanuna aykırı olduğu iddia ediliyor.
Süleyman, bu iddia ile gözaltına alınan ikinci İskan Bakanı oldu.

Daha önce Ahmed el-Magrabi, hazineye ait bir arazinin bedeli tam ödenmeden satışına onay vererek kar sağlamak suçuyla gözaltına alınmıştı. TRT
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Nis 06, 2011 6:08 pm tarihinde değiştirildi, toplam 16 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Şub 05, 2011 12:06 am    Mesaj konusu: "KAPİTALİZM KAOS İSYAN DÜZENLİLİKTİR" Alıntıyla Cevap Gönder

"KAPİTALİZM KAOS İSYAN DÜZENLİLİKTİR"
04 Şubat 2011



Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen... Bir isyan dalgası yayılıyor. Dünyada özellikle de Türkiye'de kafalar oldukça karışık. Televizyonlarda adlarının altında "uzman" yazanlar, isyan bölgelerinden izlenim aktaran gazeteciler hatta konu hakkında aslında fikri olmayanlar dahil herkes kendince bir analiz yapıyor. Karışık olan zihinler her konuda "uzman" olan bu ekran analistlerince daha da fazla dağıtılıyor. Türkiye toplumu ise bu şekilde, yanı başında gelişen devasa isyan dalgasını anlamakta zorlanıyor ve zorlandıkça da anlamak için çaba harcamakatan vazgeçiyor. Bu dağınıklığı toplamak için, Mağrip'te aslında neler oluyor sorusunu sizler için araştırmacı-yazar Suat Parlar'a sorduk. O da bizi kırmadı ve yorumlarını da içeren detaylı bir analizi bizimle paylaştı.

Şimdi okuyacağınız geniş kapsamlı analiz için Eren Eğilmez ve Yiğit Tuncay araştırmacı-yazar Suat Parlar ile biraraya geldi. Analizin bütünlüklü akışını bozmamak için sorulara değil, Parlar'ın analizlerine bir bütün olarak yer verilmiştir. Söyleşinin kaydedilmesi ve deşifre edilmesi süreçlerinin tamamını üstlenen halksahnesi.org internet sitesine teşekkür ederiz.


SUAT PARLAR
02.02 .2011

Mağrip’de Anti – Emperyalist Damar

Memlûk kompradorluğu, tarihinin en ciddi bunalımıyla karşı karşıya. Hattâ “çöküyor” demek bile mümkün. Mağrip'i sallayan isyan dalgası, aslında, en net tarifini, Memlûkleşen komprador rejimlerin çürüyüşünün dayanılmaz hâle gelişinde kendini ortaya koyuyor. Biz bunun adına “isyan” diyoruz. Ne kadar doğrudur bu tarif? Ne kadar yeterlidir? Bunu zaman gösterecek. Ama görünen o ki, isyanın ötesinde sonuçlar ortaya çıkacak. “Nasıl başladığı” sorusuna muhtelif cevaplar üretmek mümkündür. O muhtelif cevaplar çok geniş bir alana yayılıyor. Tarihsel, entellektüel, politik, ideolojik, ekonomik alanlarda Arap solunun krizi, İslâmi alanda yaşanan kriz ve bunların hepsinin üstüste binmesi bu dalgayı getirmiştir. Ama, elbette buna isyandan öte anlamlar yüklemek ve tarihselliği içerisine oturtmakta da yarar vardır.

Fakat hafızalar o kadar sakatlanmış vaziyette ki, 1998 yılının grevlerini bile anımsayamıyoruz. 1998'de Mısır'da 70 büyük sanayi kuruluşunda işçi grevleri gündeme geldi. Aynı yıl içerisinde, kiraların üç kat artması neticesinde bunu toprak isyanları izledi. Ki bu aynı zamanda, yoksul köylülüğün Mısır'daki önemli isyan anlarından biriydi. Ama, kimlikçiliğin batağına saplanmış, kimlikçi ideolojiden ötesini göremeyen hem Türkiye muhalif hareketi açısından, hem de Ortadoğu'nun diğer muhalif hareketleri açısından bu meseleler yeterince değerlendirilemedi. Tunus'ta, Fas'ta, Cezayir'de yine büyük sınıf hareketleri ortaya çıktı ve bunlar da yerli yerine oturtulamadı. Elbette boşluğa doğmamışlardı. Temellerini belki çok daha gerilere götürmek mümkündür. Ama açıklayıcı olması açısından Nasır'la başlamak bile yeterlidir. Nasır 3. Dünya lideri olarak milliyetçi politika izlemiş olsa da, elbette bununla yetinmemiştir. Milliyetçiliği pan-Arap düşüncesiyle birleştirdi ama, sistematize edemedi. Sistematize edememekle birlikte, yine de İsrail'in varlığını kabul etmemiştir. Sömürgeciliğin tasfiyesinde önemli roller oynadı. Bunları da aşan ölçekte Arap, Mısır işçi sınıfının örgütlenmesinde önemli adımlar atmıştır. 23 Sendikada toplanmış olan 4-5 milyon işçi ve binlercesi kamu sektöründe örgütlüydü. 10 Binlerce yerel komite, işyeri yönetimine katılma, kendi hayat koşullarının iyileştirilmesi gibi pek çok alanda örgütlü gücü ortaya koydu. 1998'deki isyanlara damgasını vuran önemli niteliklerden biri budur.

Yeniden Sömürgeleştirme: Neo - Liberalizm



Müslüman Kardeşler'in nüfuz edemediği tek alan Mısır işçi sınıfıdır. Bu son derece önemlidir. Müslüman Kardeşler açıkçası komünizmin etkisi altında olan Mısır işçi sınıfının militanlığını denetleyememişlerdir. Bunu kontrol altına alamamışlardır. Bu potansiyel son derece değerlidir. Bugünkü isyanın önemli ve ihmal edilen noktalarından biri budur. Diğeri yoksul köylülüğün durumudur. Çünkü 1998'deki isyan, Nâsır tarafından örgütlenen bir tarihselliğe ve çok güçlü bir kooperatif örgütlenmesine dayanan, , sonra da bu örgütlenmenin çözülmesi adına her türlü komplonun düzenlendiği bir gerçekliktir. Özellikle de intifah, yani serbestleştirme politikası yoksul köylülüğü ezip geçmiştir. Bu anlamda orta-köylülük de ciddi zarar görmüştür. Orta-köylülük, Müslüman Kardeşler ile kendi politik görüşlerini cepheleştirirken, yoksul köylülük büyük bir boşluk içerisinde kalmıştır. Ama onun da 1998'de net bir çizgi halinde ortaya çıkan isyanı önemlidir.

Bu isyanların üzeri Batı tarafından özellikle örtülmüştür. Çünkü, güçlü bir sınıf dinamiğinin Arap dünyasının en önemli ülkesinde sergilenmiş olması, tedirginlik yaratmıştır. Bu tedirginliğin başlıcası da, Mağrip ülkeleri ile Avrupa arasındaki çok önemli iktisadi sömürü ilişkileridir. Çünkü, küreselleşmenin Amerika dışında bu bölgedeki kapsamlı yayılışında, Barcelona sürecinden itibaren Avrupa'nın burayı yeniden sömürgeleştirilmesi son derece önemlidir. Bu yeniden sömürgeleştirme öyle ölçeklere varmıştır ki, Tunus, Mısır, Cezayir söz konusu olduğunda ihracat ve ithalatta Avrupa'ya bağımlılık % 70'leri bulan nispetlerdedir. Ekonomilerin dışa açıklığı, ancak Türkiye ile mukayese edilebilecek ölçekte bir felaket tablosu sergilemektedir. Bunlar yüksek oranda borçlu ülkelerdir ve özelleştirmeye Türkiye'den bile erken geçiş yapmışlardır. Ne yazık ki, 1967 yılında İsrail'in iplerinin Amerika tarafından serbest bırakılmasıyla birlikte, aslında, 3. Dünya’yı hedefleyen saldırının Mısır'dan başlatılması çok ciddi kırılmalar yaratmıştır.

Arap felsefesinde, entellektüel yaşamında, düşünce yapısında, politik hareketlerinde ve en önemlisi de, bu noktadan itibaren “kamuculuk” tasfiye sürecine sokulmuştur. Daha Nasır'ın sağlığında başlatılan intifah, yani serbestleştirme ve açılma süreci, Enver Sedat döneminde Nasır'dan da kalan tüm politikaların tasfiyesinde neredeyse köpeksi bir kompradorluğa dönüşmüştür. İçeride din adamlarından, komprador burjuvaziden ve savaş ağalarından oluşan bir blok, utanmaz bir biçimde Mısır'ın kaynaklarını yağmalamak ve bu yağmalanan kaynakları aktarmak üzerine bir sistem oluşturmuşlardır. Bu sisteme sadece yolsuzluk cephesinden bakmak, hiç bir anlam taşımaz. Bu Mısır'da kapitalizmin genişlemesinin ve bu genişlemenin hem Amerika ile, hem de Batı ile bağlantılarının yarattığı bir durumdur. Netice itibariyle çok büyük kamusal varlıklar yağmalanırken ve bunlara utanmazca el konulurken, Mısır emekçilerinin, mücadeleci militan işçilerin payına da Körfez'de petro-İslam oligarşilerinin ücretli kölesi olmak düşmüştür.

Kapitalizmin Sürgünleri

Büyük bir göç süreci yaşanmıştır. Hepimiz Filistin göçünü biliriz ama, kimse Mağrip işçi sınıfının Körfez ülkelerine göçü üzerinde veya Batı'ya göçü üzerinde durmaz. Burada muazzam ölçekte ucuza çalışan emek rezervleri oluşmuştur. Bu emek rezervleri, bölgede küreselleşmenin en önemli dayanaklarıdır. Emperyalizm bu bölgede işçi sınıfının direngenliğini kırmada, ulusal kurtuluşçuluğun sosyalizmle buluşmasını engellemede bir yanıyla siyonist yayılmacılığı kullanırken, diğer yanıyla da bu işçi sınıfı direninişinin önünü de emeği kuralsızlaştırmaya tâbi tutarak, esnek çalışma yöntemleriyle budamıştır. Bugün Mısır'ın, Tunus'un, Cezayir'in işçi sınıfının en önde gelen, gerçekten yetişmiş insanları köleci ücretlerle ya Batı'da ya da Körfez ülkelerinde çalışmaktadırlar. Buna beyin göçü deniliyor. Elbette bundan daha ötesi de var. Bu bir politikaya işaret ediyor.

İşgücünün esnekleştirilmesi politikasının orada nasıl ustaca kurgulandığını görüyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinin, ticaretlerinde çok büyük fazlalar verdikleri nadir bölgelerden biridir Mağrip. Makas o kadar açılmış vaziyettedir ki, bu ülkelerin ihracatlarının, ithalatlarını karşılama oranları son derece düşüktür. Ne ilginçtir ki, 1990'ların sonu itibariyle Tunus, Mısır ekonomileri, AB tarafından parlayan yıldız olarak gösteriliyordu. Bu nasıl bir parlama ise, Cezayir'in, Tunus'un yaklaşık %40'ı işsiz kalmıştır. Mısır'da bu saçma sapan “2 Dolar” kavramı üzerinde duruluyor ama, mutlak sömürü oranları ve korkunç ölçüde emekçi göçü üzerinde durulmuyor. Halen daha Dünya Bankası'nın yoksulluk ölçütleri üzerinden mesele tartışılmaya çalışılıyor. Bu sözkonusu bulanıklık, yani neo-liberalizme ve emperyalizme direnişin aynı zamanda kapitalizmi kapsaması konusundaki teorik zorunluluk ilişkisi kafalardan çıkarıldığı için, halen daha yoksulluk kıstası üzerinden mesele değerlendirilmeye çalışılıyor. Bu son derece yanlıştır.

“Gizli El”in Şirketleri ve Sivil Toplum Kuruluşları

Bu yanlışlığı en azından şurada görüyoruz: Mısır'da, Tunus'ta ve Cezayir'de bir “Sivil Toplum Kuruluşları” patlaması yaşandı. Tabi bu intifah, yani serbestleştirmeyle birlikte yaşandı. Hepsinde pıtrak gibi STK'lar ortaya çıktı. Bunlar dışarıdan fonlandılar. STK'lar geliştikçe, şirketler dünyası da gelişti. Cezayir'de 1995'ten sonar 40 bin civarında şirket ile 36 bin STK kuruldu. Bu STK'lar ağırlıklı olarak Batı'nın himayesinde ve onlar tarafından fonlanan kuruluşlardı. Aynı süreç Mısır ve Tunus'ta da yaşandı. Bu işçi sınıfının bütün politik sözlüğünü ve gerçekliğini neredeyse görünmez hale getirdi. İşçi sınıfının militanlığının yerini, saçma sapan, bulanık “activist”lik kavramı aldı. Yoksullukla mücadele ise, sınıf mücadelesinin yerine ikâme edildi ve bu bulanıklığın sürdürülmesi noktasında da, açıkçası, İslamcılar'ın önde gelen popüler kanadı, kapitalistlerle Mağrip ülkelerinde işbirliği yaptılar. Onlar açısından önemli olan, özellikle Mısır söz konusu olduğunda; eğer Amerika ile komprador rejimin bekaası adına, diplomatik bir takım alanlarda rolleri olursa, kendileri açısından bu yeterlidir. Ne yazık ki, bu uzun zamandır böyledir. Özellikle Müslüman Kardeşler söz konusu olduğunda, Hasan el-Benna döneminin, İslam'ın “eşitlikçi”, “sosyal adaletçi” yönlerini ön plâna çıkartan ve kapitalizm eleştirisini de baraberinde getiren özelliklerinin artık söz konusu olmadığını görürüz. Müslüman Kardeşler’in bugüne kadar liberal kapitalizme en ufak itirazlarının Mısır'da yükselmediğini görüyoruz. Tıpkı Türkiye'deki İslamcıların kapitalizme karşı en ufak bir eleştirisi -bazı istisnaları, bazı grup inisiyatiflerini, bazı namuslu duran İslâmi şahsiyetleri bir yana bırakarak söylüyorum- nasıl mümkün değilse, aynı durum Mısır, Tunus ve Cezayir açısından da söz konusudur.

Elbette ki, böyle bir tablo beraberinde politik krizi de getirecekti. O politik kriz Memlûk otokrasisinin, Batı tarafından Siyonist sömürgeciliğin askerî stratejik güvencesi biçiminde, o bölgede bir vazgeçilmez dayanak haline getirilmesi ile daha ağdalı yönler kazandı. 1967'de Amerika'nın, İsrail'in ipini çözmesini, 3. Dünya'nın bir bütün olarak emperyalizmin hedefine gelme sürecinin başlangıcı şeklinde değerlendirmek mümkündür. Bugün de öyle bir sürecin içerisindeyiz. 3. Dünya'nın yeniden sömürgeleştirilmesi dalgasında kilit olan alan Mağrip'dir. Çünkü Mağrip'de çok başarılı olduklarını düşünüyorlardı. Bunu hem AB ülkelerinin bu konudaki açıklamalarından, hem de Amerika'nın bu bölgedeki otokratların İsrail'le uyuşmaları noktasındaki teşvikinden ve memnuniyetinden biliyoruz.

Sürecin en karmaşık tarafı, sınıf sözlüğünün bu bölgeden kovulmuş olmasıdır. Son derece kafası karışık bir gençliğin, anti-İsrail söyleminin dışında bugüne kadar liberal kapitalizme net bir eleştirisini görmek mümkün olmamıştır. Sosyalistler ve komünistlerin önde gelenleri, çoğunlukla gönüllü bir sürgünlüğü tercih etmişlerdir. Büyük bir bölümü Batı'ya yerleşmiştir. O noktada iyi örgütlenmiş ve kalıcı bir entellektüel hareket varlığını duyuramamıştır. Mısır söz konusu olduğunda, güçlü bir edebiyat akımı ve bunu destekleyen ticari bir sinemanın varlığına rağmen, yine bu alanda da halkın ızdıraplarına yanıt verecek herhangi bir çıkışla karşılaşmak mümkün olmamıştır.

Oligarşinin Garantörü “Su katılmış” İslam

Çok övündükleri El- Ezher üniversitesine gelince; El-Ezher uleması uzun zamandan beri Memlûk komprador oligarşisinin destekçisi halinde varlığını sürdürmüş ve onlar tarafından modernleştirilmiştir. Yalnız bu öyle bir modernleşme olmuştur ki, aynen kendilerinden önceki Osmanlı ve Memlûk düzenlerinde, o düzeni sürdüren egemen güçlerin adeta dinî kesiminle dindarlık yarışına girmesi gibi bir tablo ortaya çıkmıştır. Otokrat rejimin önde gelenleri ve komprador burjuvazi, meşruiyetini sağlamak için resmi egemen ulemaya, El-Ezher'e sığınmıştır.

Mısır, Tunus, Cezayir ve hattâ Fas dahil olmak üzere tüm İslam ülkeleri bu dramı yaşamıştır. Egemen güçlerle işbirliği içerisinde, onların meşruiyet problemlerini çözmeye yönelik bir programa ve bunun sağladığı imtiyazların bilincine sahip ulema ya da orta seviyede din adamları topluluğu oluşmuştur. Bu topluluklar, burjuvalaşan İslamcı dindarlar kesiminin örgütlülüğüdür. Fakat bunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri Mısır’dır tabi. Buna yönelik itirazlar, resmi ulema söylemiyle çatışma anlamında bazen İslâmî hareketlerden gelmiştir. İhvan'dan, Cemaat-i İslamiye'den kısmen bu itirazlar olmuştur ama, sınırlı ölçeklerde kalmıştır. Fakat burada da bir samimiyet bulmak mümkün değildir. Müslüman Kardeşler “radikal İslam'ın tehlikelerini Batı adına ancak biz önleriz ve sistemin meşruiyet krizinin aşılması noktasında bizimle masaya oturmak zorundasınız” gibi bir poltikayı yürütmüşlerdir. Bu pazarlıkçı İslam imgesi, liberal kapitalizmle çatışmaya girmediği ölçüde Batı tarafından desteklenecektir. Fakat bu bölgede isyan ateşinin şu anda bir programa bağlandığı ve bu programın mutlak şekilde Müslüman Kardeşler iktidarıyla sonuçlanacağı anlamına da gelmiyor. Bu son derece düz bir bakış olur.

Çözülen “Ulus-Devlet” Değil Memluk Kompradorluğudur

Her isyanda olduğu gibi bu isyanda da son derece karmaşık, içiçe geçmiş olgular, gerekçeler, nedensellikler bütünlüğü var. Nihayetinde bunu içinden parçalanmış, ayrışmış, atomize olmuş, müthiş ölçekte sınıfsal uçurumların büyüdüğü Arap dünyasının sağlık işareti şeklinde değerlendirmek gerekiyor. Sonuçları büyük olacaktır. Birincisi; artık çok rahat bir biçimde, Körfez'in petro-İslam gerçekliğinde gedikler açılacağını şimdiden sonra tespit etmek mümkündür. Çünkü bu petro-İslam, İslam'ın en büyük düşmanıdır. İslam'ın toplumsal vicdanının ve toplumsal hareket mantığının, emperyalizmin çıkarları adına denetim altına alınmasına içeriden güvence sağlamaktır. Bu noktada sadece soyut bir emperyalizm suçlaması anlam taşımaz. Yerel işbirlikçiler bundan son derece memnunlardır. Kendilerini sanki bir “ulus-devlet”mişler gibi göstermekten de, Mübarek gibileri, Tunus seçkinleri veya Cezayirdekiler çok hoşnutturlar. Fakat bunlarda bağımsızlıkçılığın kırıntısını bile bulmak mümkün değildir. Kurtuluştan sonra ilk yaptıkları iş, işadamları topluluğu olarak kurdukları bankaların başına geçen ulusal kahraman müsveddelerine dönüşmektir. Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, burada çözülmekte olan bir “ulus-devlet değil”, Memlûk kompradorluğudur.

Memlûk kompradorluğuna, utanmaz bir biçimde “ulus-devlet” diyerek sahip çıkanları ve CIA'nin 3. sınıf teknisyeni Soros'un elini arayanları tarih bilincine davet ediyorum. “İsyanlardan isyan beğendirme” gibi bir zorunluluğun Türkiye'de ortaya çıkmış olması çok büyük bir problemdir. Türkiye'nin entellektüel krizinin de, aslında, bir bakıma Ortadoğu'daki entellektüel ve politik krizden bağımsız olmadığının temel göstergelerinden biridir bu durum. Sadece bu durum dahi, Türkiye'deki karışık kafalara oradan yansıyanların yeni bir politik, düşünsel alan açtığının göstergesidir. Burası Ortadoğu'dur. Ortadoğu'yu icat etmişlerdir. Aslında, “Ortadoğu” diye bir bölge, coğrafya, medeniyet alanı yoktur. Ortadoğu emperyalizmin stratejik kavramıdır. İşe bunu reddederek başlamakta yarar var. Ama reddiye de ancak tarih bilinciyle olur.

“Karşı Ayaklanma Doktrini”nin Askeri Medya

Bu noktada medyanın kirli bir sözlük kullanmasına ve bu sözlüğü neo-liberalizmden devşirdiği kavramlara dayandırmasına dikkat çekmekte yarar vardır. Mülksüzleştirilenlerin büyük lüks mağazalarda bir takım mallara el koymasını “yağma” olarak kabul edenleri ve bu “yağma” dilini televizyonlarda her gün bir psikolojik savaş adına kullananları uyarmak gerekiyor. Eğer bu şekilde devam ederlerse, Türkiye'deki medya patronlarının, nasıl büyük ölçekli bir kriminal yapının, kapitalist bir suç örgütünün parçaları olduğuna dair her gün açıklamalarda bulunuruz. “Yağma” kavramını kullananlar, önce dönüp kendi patronlarına bakma yürekliliğini gösterecekler.

İkinci bir nokta ise, Türkiye'de stratejinin kirletilmiş diliyle, açıkçası yoğun bir özenti içerisinde Batı'da kurumlaştırılmış ve adına “beyinsizliğin propagandası”, “beyinsizlik fırtınası” diyebileceğimiz, ne idüğü belirsiz, tarih bilincinden yoksun ve hiç bir değer taşımayan stratejinin sözlüğüyle isyan çözümlenemez. “İnsan hakları doktrini”ne büyük sadakat gösterenlere şunu söylemek istiyorum; isyan en olması gereken insan hakkıdır. Eğer “insan hakları” diye bir kavramlaştırma yapılacaksa, en başa “isyan hakkı”nı yazmakla başlamak gerekiyor. Dolayısıyla, isyanın kendi sözlüğü vardır. İsyana kimse sözlük yakıştırmaya kalkmamalıdır.

Halklarının isyanlarını beğenip, beğenmeme konusunda henüz bir hak da icat edilmiş değildir. Bunun için Soros'u beklesinler. Karşıtlıklarını veya taraftarlıklarını Soros'un o cüceleşmiş varlığı üzerine kuranlar, biraz akıllarını başlarına toplasınlar ve yine tarihe baksınlar. Soros'a bağlı olan ve Soros'un fonladığı “Otpor Gençlik Grubu” bir dönem Lübnan'da isyan çıkarmak üzere gitti. Lübnan'dan canlarını zor kurtararak döndüler. Soros Arap dünyasına giremez. Soros'un hükmedeceği bir alan değil burası. Soroscuların da hükmedeceği bir alan değil. Ne burasının sınıf mücadelelerinin yetkinliğini bilirler, ne ulusal kurtuluşçuluğun buradaki anlamını bilirler, ne de pan-Arapçılığın halen daha orada büyük bir umut olduğunu ve pan-Arapçılığın sosyalizm temelinde bütün bölge ve dünya için umut olduğunu bilirler. Dolayısıyla bu alanda çok fazla kendilerince şüpheler üretmemelerinde fayda vardır.

İsyan Kendi Öznesini Yaratır

Pan-Arapçılığı da bilerek kullanıyorum. Sosyalizm temelinde bütünleşmiş pan-Arapçılığı, sosyalizmle bütünleşmiş pan-Asyacılığın özü olarak, çekirdeği olarak değerlendiriyorum. Bunu emperyalizmin yenilgisinde çok önemli bir aşama olarak değerlendiriyorum. 22 Devlete ayrılmış olan Arap dünyasının bu parçalanmışlıkla varlığını sürdürmesi; petro-İslamın, gerici rejimlerin, İsrail'in varlığının ve dünya para sisteminin garantisidir.

Dolayısıyla, kapitalizmin bir sistem olarak çöküşü, bu 22 Arap devletinin sosyalizm temelinde pan-Arapçı bütünleşmesiyle mümkün olabilecektir. Bu konuda Mısır bir başlangıç noktasıdır. Bu isyan çok küçük görülse dahi, bazıları tarafından en azından pan-Arapçılık anlamında bir mevzilenmedir. Çünkü ilk kez saçma sapan bir kavramla, bir oyuna benzetilme çabaları içinde olanlar var. Son zamanlarda hep oyun teorilerinin kavramlarıyla bir takım yersiz yakıştırmalar yapılıyor. Burada bir domino etkisi yoktur. Burada pan-Arapçılığın yükselişi vardır. Çünkü halklar birbirleriyle, o unuttukları kardeşleşmeyi isyan sözlüğü, isyan ortaklığı ve isyan ruhuyla sağlıyorlar. Benzeri dönemler daha önce de yaşandı. İlk kez yaşanmıyor bu durum. Bunu böyle bilmekte yarar vardır.

Halkların Düşmanı Siyonizm

Türkiye'den belki çok cüretkâr bir biçimde Arap kardeşlerimize naçizhane bir öneride bulunabiliriz. En azından kendi ortak tarihimiz var. Bu tarih Türkiye'deki anti-siyonist mücadelenin 1970'lerde çok köklü mevziler kazanmış olmasıdır. Bu konuda çok özverili mevziler kazanılmış olması ve bunun özellikle Türkiye devrimci hareketi tarafından vuruşarak kazanılmış olması bize bu hakkı sağlıyor. Sosyalizm temelinde bir pan-Arapçılığı ve Arap bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasını, Körfez'deki petro-İslam oligarşilerine son verilmesini, bunların tüm mülklerine Arap emekçi halkları tarafından el konulmasını bir program netliği içerisinde savunmalıyız.

Çünkü burada İsrail tek başına değildir. İsrail burada ittifak zeminine oturuyor. İsrail’in en büyük müttefikleri; Suudi Arabistan, Körfez'de bulunan petro-İslam oligarşileri ve düne kadar Mağrip'deki Memlûk kompradorları ile Türkiye’nin “Birleşik Devlet” olma dinamiğidir. Bu tablo, İsrail’e bu imkânları sağlıyordu. Bu noktada halkların isyanı önemli bir gedik açmıştır ama, bu daha ileriye götürülmelidir. Şu mantıkla götürülmelidir: kapitalizmin en uç noktadaki ideolojilerinden başlıcası siyonizmdir. Siyonizm’in, kapitalizm içerisine yerleşik olduğunu değerlendirmek ve anti-siyonist bir mücadelenin, ancak, anti-kapitalist bir nitelik taşırsa sonuca ulaşabileceğini görmek gerekiyor. Bu bakımdan, sahte anti-siyonizm oyunlarını tespit etmek gerekiyor. Bu hem Türkiye'deki, hem bütün Arap dünyasındaki ülkelerdeki ve özellikle de müslüman hareketler açısından geçerlilik taşıyor.

Dünya para sistemi, hammadde kaynaklarına el koyma, hammadde kaynakları üzerinden yapılan finansal spekülasyonu küreselleşme ideolojisinin mutlaklığıyla yutturmanın araçları vardır. Bu anlamda ideolojik mevzi kazanma, bu muazzam ölçekteki kaynaklara el koymanın getirdiği sosyal rantı, emperyalist ülkelerin kendi merkezlerindeki sınıfları yatıştırmada bir araç olarak kullanmasının da araçları vardır. Amerika'nın açık finansmanını petrol ve doğalgaz yatakları üzerindeki askerî şiddetine dayandırması, bu anlamda Ortadoğu'da yardımcı güçler bulması bu araçların varlığıyla ilgilidir. Bu araçların bütünlüğü İsrail’dir. Bunların hepsi, siyonist varlığın o bölgedeki askerî hakimiyetiyle ve gücüyle mümkündür. Kapitalizmin emperyalist bir sistem olarak yaşayabilmesini sağlayan ana kaynaklar üzerindeki denetimi, Arap dünyasının parçalanmışlığıyla mümkün olmuştur.

“Öteki”leştirme Sınıfsaldır

Bu parçalanmışlık, dünya ölçeğinin faaliyetleriyle mümkündür. Ancak bu konuda henüz daha İslâmi kesimlerde siyonizm ile kapitalizm arasındaki bu kopmaz ilişkiye dair bir açıklığı görmek mümkün olmuyor. Üstelik de kapitalizm dışlayıcıdır. Özü itibariyle bu dışlayıcılık, kâr temelinde müthiş bir totalitarizmi getirir. Bu içsel mantık, yani bu dışlayıcı mantık, yani bu temeldeki müthiş kâr ölçütü, bunun kapitalizmin özü olmasının beraberinde getirdiği totalitarizm olgusu, asla ve katiyyen sistematik bir biçimde kendi dışında yer alan hiç bir kültürel kimliğe, hiçbir politik akıma, hiç bir dine, hiç bir metafizik düşünceye yaşam hakkı tanımaz. Bir biçimde onu ehlileştirmeye, değiştirmeye, içine sızmaya, dönüştürmeye ve bu kâr değirmenlerinde öğütmeye yönelik muazzam ölçekte baskıcı bir strateji uygular. Bunun adı “öteki”leştirmedir. Kapitalizm “öteki”leştiricidir. Kapitalizmin “öteki”leştiriciliğinin en önemli sembolü emekçi sınıfların varlığıdır. Yoksa burada sözü edildiği gibi, kültürel kimliklerin kendi iç dinamiklerine dayalı bir dışlayıcılık da yoktur.

Peki bu dışlayıcılık ve kapitalizmin totaliter niteliği konusunda bugüne kadar Mağrib aydınları, yani İslamcı kesimler ya da Türkiye'den veya Maşrık'tan herhangi bir ses çıkmış mıdır? Bu konuya dair nasıl bir açıklık gördük? Hiç bir açıklık görmedik. Görülüyor ki, serbest pazar tanrısına ve bu şeytani kâr değirmenlerine biat etmiş bir yapıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bunun ağırlığını hafifletmek ve kendi meşruiyetlerini korumak adına, sahte anti-siyonizm üzerinden kendilerince bir ideoloji geliştiriyorlar. Ama neo-liberal yeni sömürgecilik söz konusu olduğunda, net bir duruş sergilemiyorlar. Bu duruşu kendi ülkelerinde de sergilemiyorlar. Şimdi bir muazzam isyan hareketi var ve bu isyan hareketinin içinde, dışında gözlemci olarak veya aktif mücadele hattında da sergilemiyorlar. Bu bir eksiklik olmaktan öte, giderek bir ideolojik reddiyeye dönüşür ve bu reddiyeden de, açıkçası, İslam'ın öz nitelikleri payını almış oluyor. Burada dışlanan doğrudan doğruya İslam oluyor. Özellikle de teolojik yönüyle İslam oluyor. Ön plana çıkartılan ve Batı tarafından etiketlenen “politik-islam” yaklaşımı ise egemenlik sistemlerinin ekonomik yönünün ve o ekonomik yönün “gizli el”inin örtülmesini beraberinde getiriyor.

Çözülen Direnme Odakları

Egemenlik ilahiyatlarına biat etmiş bir yapılanma içerisinde olan Müslüman Kardeşler'in önemli bir kesiminin veya diğer İslami hareketlerin duruşlarında çok ciddi bir çarpıklık var. Ben burada istisnaları bir kenara koyarak ana akımdan söz ediyorum. Buna Türkiye'dekileri de dâhil etmek gerekiyor. Mesele bu çarpıklık temelinde değerlendirilirse, bu isyanın hangi mecralara saptırılabileceğine dair öngörüler ortaya konulabilir. Ama, yine de şu anda yapılmaması gereken bir şey bu. Biz elbette ki burada medya diliyle meseleyi değerlendiremeyiz. İsyanın kendi sözlüğü vardır. O çerçeve içerisinde kalmak durumundayız.

Tarihsel İslam üzerinde çok büyük bir birikim ve medeniyet olarak elbette devrimciler tartışmaya da girerler. Bu konuda onların bazı önermelerde bulunmaları en meşru haklarıdır. Özellikle de Ortadoğu söz konusu olduğunda. Bu ayrım da önemlidir. Bu ayrımı da açıkçası bize dayattılar. Teolojik-İslam söz konusu olduğunda, elbette dindar insanların inançlarına bir saygısızlık yapılması söz konusu değildir. Ama, politik-islam, neo-liberal ideolojiyi meşrulaştırdıkça, kapitalizmle bütünleştikçe, serbest piyasacılığı hiç bir şekilde karşısına almadıkça ve bunu bir temel insan hakkının parçası olarak gördükçe mücadele edilecektir.

Nasıl bir mücadeledir bu? Koordinatı bellidir. Açıkçası sistemin kanalları içerisinde akıp gitmekte olan bir politik-İslam ile bazı çelişkilerin olması doğaldır. Buradaki temel ölçüt, politikleşmiş İslam'ın dünya egemenlik sistemiyle bağlantısı üzerinden değerlendirilmesidir. Yoksa ezilenlerin müstekbirinin, yoksulların inançlarına saygısızlığın, devrimcilerin tavrı olması mümkün değildir. Bu sadece Mısır'ın önümüze getirdiği bir problematik değildir. Genelde Ortadoğu açısından böyle değerlendirilmelidir.

Kapitalizmin Kaosuna Karşı Düzenli İsyan

İsyanın Mısır'da ortaya çıkan kaos olarak değerlendirilmesi, açıkçası, tarihe karşı en büyük ahlaksızlıklardan birisidir. Bunu böyle yorumlamak, kapitalizmin anarşik yapısı ve dışlayıcılığı içerisinde, mutlak totalitarizminin getirdiği yabancılaşma ve parçalanma içerisinde anarşik olan ve bir kaosu sürekli hale getiren kapitalizmdir. Kapitalizmin bu kaosu, insanı koparılmışlığa (yabancılaşmaya) dönüştürmesiyle belirsizliğe sürüklemiştir. İsyan düzenliliktir. İsyan insan ruhunun, toplumsal vicdanın, toplumsal harekete bağlanan beşeri gücün ve bu potansiyelin kendini yeniden varetmesi anlamında bir tavır alışıdır. Kapitalizmin dayattığı yabancılaşmaya ve parçalanmaya getirdiği bir meydan okuyuştur. Bu meydan okuyuşun illaki şu ya da bu ideoloji çerçevesinde değerlendirilmesi çok fazla anlam taşımaz. Aslolan isyanın ve hareketin “kendiliğinden özne” niteliğidir ve tarihin akışı içerisindeki konumudur. Böyle bakıldığında isyan ve devrim en büyük düzenliliktir. İnsan aklının, insan ruhunun en büyük düzenliliğidir.

Sokağa çıkan insanlara kılık durumundan dolayı “baldırı çıplaklar” diyenler, aslında, bir aşağılamadan söz etmiyorlar, bir tespitten yola çıkıyorlar. Doğrusu da budur. Evet, Fransız İhtilali'nin donsuzları ve tüm ihtilallerin, isyanların, devrimlerin temel bölümü “baldırı çıplak” denilenlerdir. Dünyada birleşik, mücadeleci, örgütlü bir halk kadar büyük bir güzellik yoktur. Bu çerçeve içerisinde değerlendirildiğinde, kapitalizmin anarşik yapısını ve kaosunu gizleme adına, medyanın psikolojik savaşıyla bir kaos tanımlamasının yapılması, açıkçası, tarihe karşı saygısız olmanın ötesinde gayri ahlâki, kapitalizmin gönüllü savunuculuğudur.

“Küresel Köy”de Yöresel Çılgınlık

Dünya küresel bir köy değildir. Dünya, kapitalizmin insanları atomize ettiği, parçaladığı, küçük kimlik kompartımanlarına tıktığı bir toplu delirme çağı içerisindedir. Küreselleşme, küresel bir köy yaratmamıştır. Küreselleşme, İslamiyet başta olmak üzere bütün önemli dinlerin, metafiziklerin vicdanlardan kovulmasını, o vicdanların içerisine tefeciliğin, faizin, paranın, serbest piyasanın, tüketim canavarlığının girmesini sağlamıştır. Bu Mağrip'de de böyledir, Maşrık'ta da böyledir, Türkiye'de de böyledir.

“Yeni Sömürgecilik”in Yeniden Sömürgeleştirmesi

Bu çerçeveden bakıldığında, iflas etmekte olan neo-liberalizmin yapısal uyum programlarıdır. Yapısal uyum programları, insanın uyumsuzluğu anlamına gelir. Cezayir, Tunus, Fas, Mısır'da ve Türkiye'de de Kemal Derviş'in etiketiyle uygulanan model, 30 yıldan beridir gündemdedir. Buralarda paralel devletler oluşmuştur. Yapısal uyum programları buralara dayatılmıştır. Bu yeni sömürgeciliğin yeniden sömürgeleştirmesidir. Net bir biçimde Mağrip'in ikinci defa sömürgeleştirilme dalgasıdır. Açıkçası, bu bölge bir tüketim pazarı haline getirilmiştir ve insanlar tüketim canavarına dönüştürülmüştür. Medya aynen Türkiye'de olduğu gibi mülk sahibi sınıfların elinde bir oyuncağa dönüştürülmüştür.

Mısır özelinde de bu geçerlidir. Özelleştirme tam bir yağma şeklinde uygulanmıştır. Yapısal uyum programları neticesinde buralara IMF'den, Dünya Bankası'ndan büyük övgüler gelmiştir. Bu Türkiye'de de böyle olmuştur. Kalkıp da, bu ülkelerin başlarında bulunan otokratlardan dolayı, “küresel köy”ün dışında kaldıklarını iddia etmek, sadece mizah olabilir. Hiç bir politik ve anlamlı bir değer taşımaz. Türkiye'ye dönüp baktığımız zaman da bu politikanın ve ideolojinin saçılmış bir vaziyette uygulandığını, ama fazladan burada bir sandık demokrasisi olduğunu görüyoruz. Sandık demokrasisinin içine tıkılan kitleler, aslında, neo-liberal tek bir programın çok partili bir görüntüsüyle sermaye diktatörlüğünün ökçesindedirler Buna bir bakıma aynı mal, farklı markalar demokrasisi de diyebiliriz. Bu bakımdan Mısır'dan, Tunus'tan, Cezayir'den veya Mağrip'den, Maşrık'dan, Körfez'deki sahtekâr petro-İslam finans oligarşilerinden Türkiye'yi ayıran ölçüt, sandık ve seçim demokrasisinin olmasıdır. Türkiye'de halk her 4 yılda bir sandığa gider.

“Yeni Sömürgecilik”in Katedrallerindeki “Demokrasi” Tacirleri

Finans, sermaye diktatörlüğünün uygun gördüğü neo-liberal programı sadakatle uygulayacak kadroların hangileri olduğuna karar verir. Böyle değerlendirildiğinde de bundan başka demokrasi dünya üzerinde bulunmamaktadır. Halklar kâr değirmenlerinde öğütülmektedir. Bu çerçeve içerisinde “öz demokrasi”, “hakiki demokrasi” gibi saçma sapan kavramlar üzerinden ölçütler icat etmenin de çok fazla anlamı yoktur. Bu isyan elbette ki, dipte büyük bir dalgayı beslemiştir. Elbette halklara büyük mevzi kazandırmıştır. Burada yapılması gereken, Türkiye'deki sistem tarafından etiketlenmiş ve bir mübadele değerine dönüştürülmüş, o mübadele değeri çerçevesi içerisine alınıp, satılan mal haline getirilmiş akademik topluluğun ortaya sürdüğü görüşlerin hiç bir kıymeti yoktur. Çünkü onların devrimi, isyanı ve bunun temellerini algılamaları düşünülemez. Kendileri uzun yıllardan beridir akademik çerçeve içerisinde sermayenin kendilerine sunduğu olanaklardan yararlanan ayrıcalıklı bir zümreye dönüşmüşlerdir. Bunlar yeni sömürgeciliğin katedralleridir. Bu katedraller, Türkiye'de olduğu gibi Mısır ve diğerlerinde de mevcutturlar.

Mısır'ın en büyük kanayan yaralarından birisi eğitimin özelleştirilmesidir. Kamusal eğitimin sonunun getirilmesidir. Böyle bakıldığında pek çok ortak noktayı görmek mümkün oluyor. En önemli ortak noktalardan biri, Türkiye'de hakkını arayan gençliğin, emekçilerin, sermaye diktatörlüğünün ökçesinin altında ezilmesidir. Bunun aracının kimler olduğu konusu ayrıdır. Ama, bu araçlar kullanıldığı zaman, kendini İslamcı sayanların herhangi bir vicdani sorumluluk duymadıkları da bir gerçekliktir. Çünkü bu vicdani sorumluluk, onları kapitalizmin totaliter dışlayıcılığıyla karşı karşıya getirir. Fakat, ne yazık ki, onlar kapitalizmi “insan hakları”, demokrasi ve serbest piyasa koordinatına yerleştirmişlerdir. İslam'ı da bu koordinat içine dahil etmişlerdir. Böyle değerlendirildiğinde, Türkiye'deki bir takım İslamcı cenahlardan gelen abuk subuk çağrıların veya bu anlamdaki tariflerin çok da fazla değeri yoktur. Ama bir kez daha istisna olan grupları ayırarak söylüyorum.

Yeni Bir Sivil Toplum Modeli: Amerikan Cemaatçiliği

Amerikan cemaatçiliği, “demokrasi” adı altında şu anda bütün İslam ülkelerinde bir ideal halinde yayılmaktadır. Cemaatçilik bir kimlikçiliğe dönüşmüş vaziyettedir. Amerikan cemaatçiliği dünyanın en gerici, dinci ve kapitalizme en fazla biat etmiş olan yapılanmasıdır. Bunun model olarak alındığını ve özellikle de Mısır’da iyice oturtulduğunu görebilmekteyiz. Türkiye, Mısır'dan daha önce ve daha yoğun bir şekilde bu yapıya dahil olmuştur. “1. Soğuk Savaş İslamı”nı, “2. Soğuk Savaş İslamı”na dönüştürme başarısını göstermiş ve hatta bunu sıcak savaşa da dönüştürerek, NATO operasyonlarıyla beğenmediği “radikal İslam”ı ezmek üzere harekete de geçmiştir. Bu ülkelerdeki tatlı su islamcıları, emperyalizmin çizdiği doğrultuda radikal olarak görülen ve özellikle de yoksul sınıflara dayalı olan İslami hareketleri, nasıl ehlileştireceklerini ve nasıl ezeceklerini göstermek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Mısır'da bir süre sonra böyle bir hesaplaşma da olacaktır.

İsyanla Örülen Duvarlar

Bu isyan dalgası, petrol kaynaklarının muazzam ölçekte bulunduğu ve Amerika'nın dev bir askerî sığınak yaptığı Körfez'deki etkileridir. Adına devlet denilemeyecek Körfez'deki petro-İslam yapılanmaları, gangaster şebekeleri halinde örgütlenmiş finans oligarşileridir. Bunların burada etkileri derin olacaktır. Bunun dünya para sistemi açısından da bir takım sonuçlarını değerlendireceğiz. Kuveyt ve Suudi Arabistan başta olmak üzere, Amerika'nın açık işgali altında bulunan ülkeler, daha sonra bu sarsıntıyı hissedeceklerdir. Çünkü, orada aynı zamanda “göçmen işçi” adı altında, yüzbinlerce müslüman, köle koşullarında yaşamaya çalışmaktadır. Bu dalga mutlak surette Fransa'da, Almanya'da ve milyonlarca müslümanın yaşadığı Avrupa'nın çeşitli yerlerinde, dipten gelen bir dalga şeklinde açığa çıkacaktır. Doğu'nun ayağa kalkması yavaş yavaş ve çok hızlı olmadan zaman içinde varlığını hissettirecektir. İsyan ve devrim Doğu'dan gelecektir. Bunu akılda tutmak gerekiyor.

Doğu'yu onlar yarattılar. Doğu kendi kendini varetmedi. Sömürgeleştirmeyle ve onu takip eden “yeni sömürgecilik” ile Doğu'yu yarattılar. Ardından da oryantalist etiketlerle meşrulaştırdılar. Bu oryantalist etiketlere, ne yazık ki, soldan da itiraz görülmüyor. İlk anda büyük şaşkınlıklar oldu. Kâdir-i mutlak olan Amerika'nın veya emperyalizmin her zamanki gibi bir oyunu, komplosu olduğu söylendi bu halk isyanının. Hiç bir biçimde tarihsel, politik, ekonomik, ideolojik gerçeklikler tarafından doğrulanmıyor. Burada iflas eden, aynı zamanda, Avrupa Birliği'nin muazzam ölçekte sömürüsü ve neo-liberal kuşatmasıdır. Bunu tekrar tekrar vurgulamakta yarar var. Bu sinsi Avrupa emperyalizmi, şu anda sahnede görülmüyor ama, tekrar rakamlara bakmakta, aritmetiğe dönmekte yarar var. İsyanın aynı zamanda kendi aritmetiği de var. İnsanlar zahmet edip bu rakamlara bakmalıdırlar. 400 milyonluk Arap dünyası -ki giderek 500 milyona ulaşıyor- nüfusunun büyük bir bölümü, yani %70'i 15-24 yaş arasındadır. Müthiş bir gençlikten söz ediyoruz. Bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Sahneye Şiddet Çıkacak

Önümüzdeki süreçte, dünyada malî oligarşinin sıkışması, kapitalist genişlemenin ve kapitalizmin kâr düşüşü yasasının demir cenderesi, bu malî genişlemenin artık yavaş yavaş kendi mezarını kazacak boyutlara gelmesi, bir takım askerî harekatlerı gündeme getirecektir. Çok yoğun bir askerî hareketlenme orta vadede başımıza gelecek. Yine burada söz konusu olan Ortadoğu'dur. Sahne Ortadoğu'dur. Bu konuda hazırlıklı olmak gerekiyor. İç savaşlar ve bunu takip eden bölgesel savaşlar gündemdedir. Çünkü, kaynakların askerî şiddetle kontrolü konusunda emperyalistler arasında bir takım çelişkiler yavaş yavaş uç vermeye başlayacaktır. Malî genişlemelerin sonu her zaman için hammadde kaynakları üzerinde kontrol ve bu kontrolün giderek spekülasyona dönüşüm mekanizmalarını kurmak için şiddet uygulanmasından geçer. Şiddet, iç ve dış savaşlarla mümkündür. Ortadoğu'da zaten bir yığınak var ve Amerika özellikle Körfez'e bu yığınağı daha da güçlendirerek yerleştirecektir. Ama, Mısır'dan, Tunus'tan, diğerlerinden ders çıkardılar. “Karşı Ayaklanma Doktrini”ni, özellikle Türkiye başta olmak üzere bu bölgede çok daha donanımlı biçimde uygulamaya koyacaklar. Bu anlamda, Türk ordusunun Mısır'a örnek gösterilmesini çok iyi kavramak gerekiyor. Türkiye'de yaşanan dönüşümlerin “Karşı Ayaklanma Doktrini” ile bağlantısını çok iyi algılamak gerekiyor. Aksi takdirde “Karşı Ayaklanma Doktrini” bizi çok hazırlıksız yakalayacak. Tıpkı bugün Tahrir Meydanı'ndaki insanları, rejime bağlı kontrgerilla birliklerinin kuşatması ve büyük bir şiddetle saldırmaları gibi. Bunlara çok dikkat etmek gerekiyor. Mısır'da “Karşı Ayaklanma Doktrini” bu ölçekler içerisinde uygulanıyor. 8 Gün süren müthiş bir halk isyanını bu şekilde yıpratabiliyorlarsa, burada bizim açımızdan çok ciddi çıkartılacak dersler var demektir.

İsyan Bir Okuldur

İsyan önümüze muazzam ölçekte bir alan açtı. Özellikle internette yayılan görüşlerden Türkiye'de toplumsal muhalefetin entellektüel krizi, psişik sefaleti, zihinsel yorgunluğu ortaya çıkmış oldu. Hiç bir yararı olmasa bile bu bizim açımızdan önemlidir. Herhangi bir tarihsel olguyu, sınıfsal, ekonomik, politik, kültürel, ideolojik yönleriyle değerlendirmek konusundaki tembellik ve acizliğin ortaya çıkardığı tablo bile kendi başına bir kazanımdır. Çünkü, en azından gündemde Ortadoğu var. Bunun bize açtığı muazzam ölçekte entellektüel ve politik tartışma, bu tartışmalardan sonuç çıkarma, bunları teorize etme, bunları pratiğe geçirme olanağı var.

Emperyalizm, Ortadoğu'yu, Latin Amerikalılaştırmak için muazzam ölçeklerde güç uyguladı. Ama, bunun sökmediğini gördük. Büyük sosyal devrimler ve patlamalar beraberinde Ortadoğu'nun dipdiri, canlı olduğunu gösterdi. Demek ki, rüzgâr Latin Amerika'da esmiyor sadece. Aynı zamanda buradan da esiyor. Bunu önemsemek, buradaki kitleselliğe dikkat etmek gerekiyor. Bu aynı zamanda, neo-liberal ideolojinin, Latin Amerikalılaştırılmış şiddetinin, Memlûk kompradorluğuyla buluşmasının bölgede sökmediğini gösteriyor.

Bizim açımızdan problem olacak noktalardan biri de, aynı Memlûkleşmenin giderek Türkiye açısından da, egemenlik sistemi içerisindeki her politik grup bakımından genel geçer bir doğruya dönüşmesidir. İsyan hepimizi hazırlıksız yakalamıştır. Ortadoğu konusunda hepimizde oryantalist kibirin izleri bulunmaktadır. Meseleleri hep Batı merkezli bir yaklaşımla ele almak, oryantalistliği, devrimciliğin içerisine taşıyarak “eğer burada bir devrim veya isyan olacaksa, bunu ancak kâdir-i mutlak Amerika veya emperyalizm yapar” sapkınlığına kadar bizi sürüklemiştir. Hatta burada Soros'un elini bile arayanlar olmuştur. Soros onlara hayırlı olsun. Dünyayı Soros’suz algılayamıyorlar. Bütün halk isyanları için, neredeyse devrim ve isyan noterliği kuracaklar. Buradan temiz kâğıdı dağıtacaklar. Globaliter Türkiye’nin yeni ihraç metaası olan “Karşı Ayaklanmacı” ve Soros etiketli demokrasiyi, Arap halklarının şiddetle reddetmesi, kurtuluşlarının başlangıcıdır.

Kaynak: http://www.mizikacilar.com/HaberDetay.aspx?ID=716

Peren Birsaygılı Mut
Tahrir meydanı’na inanmak
8 Şubat 2011
Mısır sokaklarındaki dalgalanmalar, New York borsasındaki dalgalanmalara benzemiyor.“Açız” diye haykıran halkların vicdanlardaki piyasa değeri, tüm rakamları yerle bir etmiş çünkü.

2011 yılı, İran devriminden bu yana kitlelerin ilk kez böylesine kararlılıkla ayağa kalktığı bir yıl olarak çok heyecanlı başladı. Önce Tunus halkı günler süren kararlı bir direnişten sonra 23 yıllık diktatörlüğe son vererek, Zeynel Abidin Bin Ali ve adamlarını yönetimden uzaklaştırdı.

Herkes Tunus’ta başlayan değişim rüzgârlarının domino etkisiyle Ortadoğu’ya yayılıp yayılmayacağını tartışmaya başlamıştı ki, bu kez Mısır’da nihayet beklenen oldu. Ve 30 yılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek rejimine karşı isyan bayrağı açıldı. Yıllardır her türlü baskıya ve zulme katlanmış insanlar, açlığın verdiği öfkeyle doldurmaya başladılar Tahrir meydanını. Boğazlarına zehir gibi düğümlenmiş yoksulluk bir halkın kendi kaderini tayin etme güdüsünü tetikledi. Hayatları üzerinde bir kilit gibi duran o korku eşiğinden geçtiler. Artık daha fazla kaybedecek bir şeyleri kalmamıştı çünkü.

Mısır’da bir halk yılların biriktirdiği öfke ile canını dişine takmış mücadele ederken, Mısır direnişine yönelik komplo teorilerinin de ardı arkası kesilmiyor. Körün fili anlatması gibi, pek çok kimse de kendine göre bir şeyler ortaya atıyor ve insanları kendi bakış açısının doğruluğuna ikna etmeye çalışıyor. En yaygın görüşlerden birisi de, Mısır’da gerçekleşen halk ayaklanmasının Batılı güçlerin bir oyunu olduğu yönünde. Hayal güçlerinin sınırlarını zorlayan bazı kimseler, Tahrir meydanını dolduran milyonların Mübarek’i devirme planlarının arkasında yatan gücün Amerika olduğunu düşünüyor. Bazıları da, Müslüman Kardeşler Hareketi’nin de bu planın bir parçası olarak hareket ettiğini savunuyor. İslami unsurlar taşıyan hiçbir şeye tahammülü olmayan İslamofobik zihinlerin en büyük meselesi şu günlerde Müslüman Kardeşler. Ancak Mısır’da 70 küsur senedir faal olan örgütün Mısır’ın gerçeği başka bir deyişle Müslüman Kardeşlerin Mısır’ın realitesi olduğundan habersizler.

O nedenle, Amerika’dan izinsiz dünyada bir yaprağın dahi kımıldamadığı görüşünün de artık ne kadar büyük bir kompleksin ürünü olduğunun farkında değiller. Soğuk savaş döneminden kalan zihinsel okumayı ısrarla sürdürmeye çalışıyorlar. Dünyada bir kuşak Amerika’nın mutlak egemenliği söylemleri ile yetişti. Ancak bu zihin yapısı zamanla teslimiyeti de beraberinde getiriyor. Karşımızdaki duran düşmanın hakimiyetini kayıtsız şartsız kabul ettiğimiz ve gücünü kutsadığımız için, bugün Mısır’da olduğu gibi her olumlu gelişmenin altında “büyük ve güçlü Amerika’nın” parmağı olduğunu düşünüyoruz. Bir kimseye 40 kere deli derseniz deli olur. Bir söylem de 40 yıl tekrarlanırsa, gerçek olmasa bile artık bazı kesimlerin gerçeği haline geliyor.

Oysa “Amerika yenilmez” diyenler, “Amerika her şeye muktedirdir” diyenler çoktan kaybettiler. Amerika yenildi. Ve Vietnam’da, Latin Amerika’da, Irak’ta ya da Afganistan’da olduğu gibi Mısır’da da yenilmeye devam ediyor. Cahilce, ahmakça, kabaca düşüncelerle ayakta kalmaya çalışan Amerikalı yetkililer, yekpare sanılan ancak aslında çoktan paramparça olmuş bir Amerikan rüyası içerisinde sağa sola savrulmaya devam ediyorlar.

En pahalı kumaşlardan dikilmiş takım elbiselerine Tunuslu Muhammed’in, Mısırlı isyancıların kanı bulaşmış. Mısır sokaklarındaki dalgalanmalar, New York borsasındaki dalgalanmalara benzemiyor. “Açız” diye haykıran halkların vicdanlardaki piyasa değeri, tüm rakamları yerle bir etmiş çünkü.

İşte bu yüzden inanmak gerekiyor onlara. Zira büyük inançların bittiği yerde, büyük düşünceler ve idealler de bitiyor. Cehalet, dedikodu ve kara propaganda sarıyor her yanı. Hapsolup kalıyoruz bir yerlerinde hayatın, ileride tarih olacak bu ana anlam veremeden ve aciz.

perenbirsaygili@gmail.com
haber10

Mısır'da protestolar yayılıyor

9 ŞUBAT 2011

Mısır'da Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in istifası talebiyle 16 gün önce başlatılan protestolar ülkenin diğer kentlerine de yayılmaya başladı. Birçok bölgede de grevler yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman ise anayasal reform çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması halinde darbe düzenlenebileceği uyarısında bulundu.

Amerikan Yönetimi de, ülkede 30 yıldır yürürlükte olan olağanüstü hal uygulamasının kaldırılmasını, gazetecilere ve aktivistlere yönelik baskıların sona erdirilmesini istedi.
Meclis önünde barikat
Hükümet karşıtı göstericiler bugün, Tahrir meydanının yakınlarında bulunan parlamento binasına girişleri engelledi.
Askerlerin koruduğu bina önündeki eylemde şimdiye kadar olay çıkmadı. Kahire'nin 500 kilometre kadar güneyindeki Vadi el Cedid bölgesinde ise protestocularla polis arasındaki çatışmalarda bir kişi öldü.
Kızıl Deniz'i Akdeniz'a bağlayan, küresel deniz taşımacılığın yüzde 8'inin gerçekleştirildiği Süveyş Kanalı'nda yaklaşık 6000 çalışan greve gitti.
BBC Kahire muhabiri Jon Leyne, ülke çapında benzer eylemlerin yapıldığını aktarıyor.
'Darbe gelir'
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman, ülkedeki krizin bir an önce son bulması gerektiğini söylerek "Polisiye tedbirlere başvurmak istemiyoruz" dedi.
Süleyman bununla birlikte, muhalefetle diyaloğun başarısız olması halinde alternatifin darbe olacağını", bunun sonucunda aceleci ve hesapsız adımlar atılabileceğini söyledi.
Muhalefet grupları Süleyman'ın sözlerine sert tepki gösterdi. Muhalefet, hükümetlerin talep ettikleri değişiklikleri hayata geçirmeyeceğini ve zaman kazanma çabası içinde olduğunu savundu.
Gençlik protesto grubunun sözcülerinden Amdülrahman Samir, Associated Press ajansına, "Süleyman felaket senaryoları peşinde. Sıkıyönetim tehdidinde bulunuyor. Yani gösterilerin bastırılabileceğini söylüyor. Peki ya ülkenin geri kalanındaki 70 milyon kişi de bizim yaptığımızı yaparsa ne olacak?" dedi.
Biden'dan Süleyman'a uyarı
Amerikan yönetimi, Mısır hükümetine 30 yıldır yürürlükte olan olağanüstü hal yasalarının derhal kaldırılması çağrısında bulundu.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden bu çağrıyı, Mısırlı mevkidaşı Ömer Süleyman'la yaptığı telefon konuşmasında dile getirdi.
Biden daha geniş bir tabana dayanan bir yönetime geçişle, 'acil ve geri döndürülemez' gelişme sağlaması gerektiğini söyledi.
Joe Biden, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın, eylemciler ve gazetecilerin gözaltına alınması ve dövülmesine son vermesi, ayrıca ifade ve toplanma haklarına izin vermesi gerektiğini vurguladı.
Washington'daki BBC Muhabiri Kim Ghattas, Beyaz Saray'ın Mısır'daki gösterilerin başlamasından bu yana ilk kez kamuoyu önünde bu kadar açık taleplerde bulunduğunu söylüyor.
Muhabirimiz, ABD'nin Mısır'ın içişlerine karışıyor görüntüsü vermekten kaçındığını, ancak muhalif göstericilerin ABD'yi Mısır lider kadrosu üzerindeki baskıyı azaltmakla suçladığını kaydediyor.
Ghattas, Biden'ın telefon görüşmesiyle ABD'nin kozmetik değişikliklerden tatmin olmadığı yönünde açık bir sinyal verdiğini belirtiyor. BBC

'Mısır'ın sona ermemiş devrimi'

9 ŞUBAT 2011
Jeremy Bowen
BBC Orta Doğu Editörü

8 Şubat Salı günü, yani Mısır'daki protestoların 15. gününde, Tahrir Meydanı'nda yine yüzbinlerce kişinin toplanması, ülkedeki Mübarek karşıtı protesto hareketinin artık yorulmaya başladığı iddiasının doğru olmadığını gözler önüne serdi.
Eylemlere katılan büyük kalabalıklar, gitmesi için Mübarek üzerindeki baskıyı artırıyor.
Meydanda Ziyad Elalaiv'le konuşuyorum. Ziyad, ülkedeki yolsuzluktan, şiddetten ve ekonomik durgunluktan usanmış olan Mısırlılardan biri.
25 Ocak'taki ilk protestoyu örgütlerken, bir önceki hafta Tunus'ta yaşananlardan ilham aldıklarını söylüyor. "Belki biz de aynısı yapabiliriz." diye düşünmüşler.
Ziyad protestonun beş dakika içinde dağıtılacağını düşündüklerini, tutuklanacaklarını sandıklarını gizlemiyor.
Ancak öyle olmuyor, beklenenden çok daha büyük gösteriler rejimi sarsacak bir hareketliliğe yol açıyor.

FARKLI BİR ÜLKE

Cumhurbaşkanı Mübarek'in iktidarının hiçbir şekilde sorgulanmadığı bu yılın başına kıyasla Mısır şimdi bambaşka bir ülke.
2010 yılının sonunda yapılan genel seçimlerde, iktidardaki Ulusal Demokrasi Partisi sandığa fütursuzca hile karıştırmaktan çekinmemişti.
Mübarek, oğlu Cemal'i cumhurbaşkanlığına hazırlasa da, bir dönem daha görevde kalma olasılığını açık tutuyordu.
Fakat şimdi, iki hafta süren protesto eylemlerinin ardından, Eylül ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimine katılmayacağını ve oğlu Cemal'ın halefi olmayacağını açıkladı.
Rejim yavaşça ve ayak direyerek de olsa, reformdan bahsetmeye başladı.
Muhalefet de Tahrir Meydanı'ndaki direnişini sürdürüyor.
Yasaklanmış olan Müslüman Kardeşler, hükümetle resmen müzakere masasındalar.

Birçok Mısırlı, polis devletine karşı korkularını yenmiş durumda.
Kahire'de bazı dükkanların açıldığına, trafiğin de yine yoğunlaştığına bakarak hayatın normale dönmeye başladığını söyleyen bazı Batılı gözlemciler ise, durumu hafife alıyorlar.
Tanklar hala sokaklarda ve şehrin ana meydanı protestocular tarafından işgal edilmiş durumda.

KARARLI VE UZUN SOLUKLU OLMA SINAVI

Devlet Başkanı Mübarek'e karşı patlak veren protestolarla birlikte, iki hafta içinde ülkede yaşanan dönüşüm kimsenin hayal bile edemeyeceği boyutlarda ve daha birçok şeyin değişeceği kesin.
Ancak kurulu düzen çok güçlü ve kaybettiği mevzileri geri almaya çalışıyor.
Yaşanan mücadeleyi "kararlı ve uzun soluklu olma sınavı" olarak adlandırmak mümkün. Koşullar, protestocular için daha da zorlaşacak.
Mübarek ve yardımcısı Ömer Süleyman'ın, eski düzeni korumak için ellerinden geleni yaptıkları açık.
Daha şimdiden önemli bir başarı elde etmiş durumdalar. Kahire'deki sohbetlerimden elde ettiğim izlenim, birçok Mısırlının, Mübarek'in iktidarı hemen bırakması durumunda, ülkeye kaosun hakim olacağı şeklindeki, iktidarın yaydığı iddiayı, kabullenmiş olmaları.
Bu görüş, cumhurbaşkanının Eylül'de görevi bırakmasına sıcak bakan Mısırlılar içinden de işitiliyor.
Ancak bu insanların rejimin şiddetini şahsen yaşamamış kişiler olduğunu eklemek lazım.
Mübarek karşıtlarının iddiası ise, kaosu protestocuların değil, rejimin doğurduğu.
Ve cumhurbaşkanı ile yakın çevresinden kaynaklanan, "Eylül'de koltuğu devredeceği" de dâhil olmak üzere, hiçbir açıklamaya inanmama konusunda kararlılar.

BATI'NIN DURUŞU

Batılı diplomatlar, değişimin yavaşlığı konusunda rahatsız.
Mübarek'in, reformların kendi liderliği altında yapılmasının istikrarı bozmayacağı görüşünü sorduğum bir diplomat, bana kızıyor:
"Deli misiniz? Daha şimdiden Kahire kaos içinde. Ekonomi çöküyor. Son 20 yılda sağlanan tüm ekonomik gelişmeyi tehlikeye atıyorlar"

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ömer Süleyman'ın reformlara nasıl baktığı konusunda da, başka bir diplomat, "Ömer durumu anlıyor, ama gönlü buna direniyor" diyor.
Ancak yine de, ABD ve Batılı müttefikleri açıkça çok fazla baskı yapmaktan kaçınıyorlar.
Obama'nın geçiş çağrısı, âciliyetini yitirmiş durumda.
Bunun temel sebebi, ordunun tutumunu değiştirerek Tahrir Meydanı'nın kontrolunu sağlaması ve etrafını dikenli tellerle çevirmesi olabilir.
Bunun iki sonucu oldu: Mübarek karşıtları ilk kez gerçek anlamda koruma altındalar.
Aynı zamanda ordu kısmen de olsa düzeni sağlayabildi.
Dikenli tellerin ardındaki protestocuların rejime zarar verme ihtimalleri daha az ve meydana giren çıkan, ordu denetiminden geçiyor.
Örneğin benim gibi Mısır basın kartı taşımayan yabancı gazetecilerin meydana girişine izin verilmiyor.

SONA ERMEMİŞ DEVRİM

Mısır'da yaşanmakta olan henüz sona ermemiş bir devrim.
İleride tarihçiler bugünleri incelediklerinde, Mübarek'in tam olarak ne zaman koltuğu bıraktığıyla ilgilenmeyecekler.
Dikkatlerini çekecek nokta, dokunulmaz görünen baskıcı bir liderin halkın kararlılığıyla koltuğu bırakması olacak. Tabii eğer Mübarek gerçekten de giderse.
Devrimin başarısı ise Mısır'da kalıcı bir değişimin sağlanıp sağlanamayacağı ile ölçülecek.
Rejimin korunduğu ama isimlerin değiştiği bir Mısır değil, demokrasinin işlediği bir Mısır.
Eylül'deki seçimlerin çok büyük sınav olacağı ortada.
BBC

'Mübarek bu gece istifa edebilir'
10 ŞUBAT 2011

Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in bu gece istifa edebileceği haber veriliyor.
İktidardaki Ulusal Demokratik Parti'nin Genel Sekreteri Hasan Bedravi, BBC'ye, bu gece televizyondan halka hitap edeceği açıklanan Mübarek'in yetkilerini yardımcısı Ömer Süleyman'a devredebileceğini söyledi.

Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA'nin Başkanı Leon Panetta da Kongre'deki açıklamasında Mübarek'in istifa etme olasılığı bulunduğunu belirtti.

'Darbeye benziyor'

Sürekli toplantı haline olduğu bildirilen Yüksek Askeri Konsey'in "Bir numaralı" bildirisinde, ordunun ülkenin çıkarlarını korumak için devrede olduğu ve halkın meşru taleplerini desteklediği duyuruldu.
Tahrir Meydanı'ndaki göstericilere hitap eden general Hassan el Runi ise bugün protestocuların tüm taleplerinin karşılanacağını söyledi.
Protestocular, 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek'in derhal istifasını istiyor.
Ülkedeki en büyük muhalefet grubu olan, yasaklı Müslüman Kardeşler'in üst düzey yetkililerinden Essam el-Erian, "Yaşananlar bir darbe gibi görünüyor. Kaygılıyım" dedi.
Protestocular, istifa söylentileri ardından sevinç gösterisi yapmaya başladı. Bazı göstericiler, askeri değil sivil bir hükümet istediklerini söylediler.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Mısır'da dünyanın gözü önünde bir tarih yazılmakta olduğunu belirterek, ülkede "gerçek demokrasiye" geçiş için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti.
Tunus'ta 23 yıllık Zeynel Abidin bin Ali iktidarını deviren halk ayaklanmasından cesaret alan Mısırlı protestocular, 82 yaşındaki Mübarek'in Eylül ayında yapılacak seçimlerde aday olmayacağı ve yerine oğlu Gamal Mübarek'in geçmeyeceği açıklamasını yeterli bulmamış, Obama da demokrasiye geçiş sürecinin hemen başlamasını istemişti. BBC

İstifa sözü almayan halk saraya yürüyor
10 Şubat 2011
Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in konuşması, başkent Kahire'deki Tahrir Meydanında megafonlarla ve kurulan amfi sistemiyle göstericilere dinletildi. Halk isyan sloganları attı..

Meydanı dolduran binlerce gösterici, Mübarek'in konuşmasının sonlarına doğru ''Erhal'' (Git) sloganları atmaya başlarken, Mübarek'in konuşmasından hiçbir şekilde tatmin olmayan göstericiler ''ne seni istiyoruz, ne Süleymanı ne de askeri'' şeklinde slogan attı.

NBC televizyonu ise Mısır’da protestocuların saraya doğru yürüdüğünü duyurdu. haber10

Mısır'a Karşı ABD Münafıklığı
Ahmet VAROL
11 Şubat 2011

Tunus'ta patlak veren halk ayaklanmasıyla birlikte yine ABD'nin Ortadoğu'yu ve İslâm dünyasını yeniden şekillendirmeye başladığı, toplumsal patlamaları da onun planladığı teorileri fırtınası estirilmeye başlandı.
Oysa işin gerçeğinde bu patlamaları ABD emperyalizmi planlamamış, onlara yakalanmıştır. Tunus'taki patlama hiç beklemediği zamanda ve tahmin etmediği bir şekilde karşısına çıktı. Bu olayların bölgeyi etkileyeceği, etkilenecek dikta rejimlerinin başında da Mısır diktasının yer aldığı zaten tahmin edilmeye başlanmıştı. Ondan dolayı ABD emperyalizmi bu ülkede de benzer bir patlama olmasının önüne geçmek istiyordu. Fakat muhtelif kaynaklarda dile getirildiğine göre Hüsni Mekruh; "Mısır, Tunus değildir. Mısır'da aynı şeyi yapamazlar. Biz tedbirimizi aldık" diyerek garanti vermişti.

Hüsni tedbirini almıştı. Fakat onun tedbiri sopaların hazırlanmasından, silahların yağlanmasından, mermi yedeklerinin doldurulmasından, silahlı güçlerin izinlerinin iptalinden ve istihbaratçıların uyarılmasından ibaretti. Çünkü güvenlik ve istihbarat teşkilatlarına fazla güveniyordu. Oysa yapması gereken hazırlık toplumda en azından bir ümit ve beklentinin doğmasına vesile olacak yeni düzenlemeler ve reformlar başlatmaktı. Burada belki ABD'nin formülleriyle Mısır'daki diktanın formülleri örtüşmemiş olabilir. Dolayısıyla ABD'nin Mısır'daki halk ayaklanmasına da hazırlıksız yakalandığını söylememiz yanlış olmaz.

Bugün ABD Mısır'da değişimin halk devrimiyle değil kontrollü ve hesapların oturtulmasına fırsat verecek bir mühlet tanınması suretiyle gerçekleştirilmesini istiyor. Dolayısıyla aslında Hüsni Mekruh'un sultasının bir süre daha devamından yanadır. O yüzden vitrine yansıyan açıklamalarıyla arka planda izlediği politika farklıdır. Bu farklılık zaman zaman resmî açıklamalara da yansıyor. Onun arka planda izlediği politikayı Başkan Obama'nın açıklamalarından, Hüsni Mekruh'a göstermelik olarak yönelttiği çağrılardan değil onun yardımcılarının, müsteşarlarının zaman zaman ağızlarından kaçırdıkları açıklamalarda ifadesini bulan duygu ve temennilerden okumak gerekir.

Hüsni'nin bugün meydanları dolduran milyonlara direnebilmesi ve istifa etmeme ısrarında artık polis gücüne ve istihbaratına çok fazla güvenmesinin değil ABD ve Avrupa'nın verdiği desteğin, biraz da dayatmanın önemli payı olduğunu tahmin ediyoruz. Amaç halk devriminin önüne geçerek yumuşak geçişe zemin hazırlamaktır. Bu amaçla Hüsni'nin kalan altı aylık süresini tamamlamasına fırsat verilmesi ve bu sürenin sözde reform süreci olarak kullanılması için muhalefetin iknaya zorlanması isteniyor. Muhalefetin Hüsni'nin çekilmesi talebinde ısrar etmesi durumunda şu an zaten fiiliyatta işlerin yürütülmesini omuzlamış olan Ömer Süleyman'ın geçici başkan sıfatıyla devreye girmesi ve reform sürecini onun yönetmesi için zorlama yapılacak. Ömer Süleyman'ın bir evinin de "İsrail'de" olduğu yani İsrail'le çok sıkı münasebet içinde olduğu bizzat bir İsrail gazetesinde dile getirilmişti. Öyle birinin reform sürecinde İsrail'in menfaatlerini ve hesaplarını gözardı etmeyeceği bekleniyor.

Obama'nın, "barışçı geçiş" olarak isimlendirdiği bu tarz bir geçişe Mısır muhalefetinin ikna edilmesi için Arap ülkelerinin özellikle de Suudi Arabistan'ın devreye girmesini sağlama amacıyla yoğun çaba harcadığı haber kaynaklarında dile getirildi. Suud Kralı Abdullah'la bu amaçla bir telefon görüşmesi yaptığı haberi Arap medyasında dün (10 Şubat) yayınlanmıştı. Bu çabalar Obama'nın Hüsni'ye "artık çekil" çağrılarının samimi ve gerçekçi olmadığını gösteriyor.

Mısırlı yetkililerin, özellikle de halk ayaklanması münasebetiyle görevden alınan hükûmette Dışişleri Bakanı sıfatıyla bulunan Ahmed Ebu'l-Gayt'ın Amerika'ya ve Obama'nın çağrılarına yönelik tepkilerinin ve eleştirilerinin de vitrine yansıyan politikaya "inandırıcı" görünümü vermekten başka bir amacının olacağını sanmıyorum. Hüsni Mekruh'un bu insan selinin önünde direnmesi sadece güvenlik ve istihbarat teşkilatlarıyla değil aynı zamanda dışarıdan aldığı destekle mümkün olmaktadır.

Tabii bunda tarafsız görünen ordunun direnişçilerin, ülkedeki hâkim sistemin can damarlarına basmasını engellemesinin de önemli payı var. Ordunun tutumunu da inşallah müteakip yazımızda tahlil edeceğiz.

Yeni Akit

Mısır'da 'Tunusami'
Taha Özhan
12 Şubat 2011

Kendisini cesaretle yeni Ortadoğu'ya göre konumlandırmış olan Türkiye için, pasif ve akletmeyen bir aktörü tarif eden "köprü ülke" ve "model ülke" tanımları anlamsızdır

Son dört bin yılda Mısır'da en uzun süre iktidarda kalmayı başarmış 3. isim olan Mübarek, Ortadoğu'ya dair anlatılacak bütün hikâyeleri bünyesinde barındıran bir siyasi mikrokozmozu andırıyor. Mübarek'in iktidara geliş hikâyesinden muhafızlığını yaptığı bölgesel düzene, aile fertlerinin içine düştüğü halden Mısır'ı içine düşürdüğü hale kadar hemen her başlık neredeyse bütün bölgeye teşmil edilebilir. Tunus'ta başlayan ve Bin Ali'nin devrilmesiyle bütün Ortadoğu'ya yayılan gösteriler, Mısır'da ilk ciddi işaretini 25 Ocak'ta göstermişti. 'Tunusami' siyasi dalgasının Mısır'ı bu kadar erken ve bu kadar güçlü vuracağı beklenmiyordu. Aslında şaşırtıcı olan, Mısır'daki 'Tunusami'ye dair dalganın gücü değil, Mübarek istihbarat ve polis devletinin sessizliği oldu. Mısır rejimi kendisinden beklenmeyen ne var ise onu yaptı. Önceki "Kifaye" eylemlerinin sadece liberal sol ve batıcı tabana yaslanması dolayısıyla, benzer bir durumun bu sefer de geçerli olacağını düşündü. Öyle olmadı. İhvan, Kifaye'ye vermediği desteği bu sefer esirgemedi. Kahire'de gösterilerin sürmesini sağlayan ana güç oldu. Mısır'ın diğer şehirlerinde de neredeyse yegâne hareket olarak meydanların dolmasını sağladı. Bütün bu gelişmelere rağmen, Mısır güvenlik aparatının suskunluğunu, İhvan'ın ise meydanlara inmesini sadece 'Tunusami'nin kontrol edilemeyen etkileri şeklinde açıklamak yeterli değil. Mısır'da yaşanan gelişmeleri Mübarek üzerinden okumak neredeyse anlamsız bir uğraştan ibaret. Nihayetinde, Mübarek bizatihi bir gücü veya bir değeri temsil etmiyor. Aksine, bölgesel düzen içinde bir gücün neferini temsil ediyor. Bu gücün ya da düzenin ismi 1978 Camp David düzenidir. Bu düzenin tartışılmasını engelleyeceği garantisini veren herhangi bir isim, Mübarek kadar merkezi bir güç olabilir.

Mübareksiz bir Mübarekizm mi?

O halde asıl soru ne olmalı? Camp David sonrası oluşturulan bölgesel düzen, Irak işgali sonrası sürdürülebilir bir düzen midir? Bu suale başta ABD olmak üzere, bölgemizde eski düzenin parçası olan bütün aktörler nasıl bir cevap vereceklerini bilmiyorlar. Türkiye herkesten önce cari düzenin sürdürülemeyeceğini söyleyerek ve göstererek bir adım öne geçmiş durumdadır. Perşembe gecesi itibariyle, ABD ve Mısır yönetiminden gelen farklı sesler tam da mevzu bahis yaptığımız bu kafa karışıklığına işaret etmektedir. Neo-con kanat, İsrail, Suudi Arabistan ve Mısır polis devleti 'Mübareksiz bir Mübarekizm' ile devam etmeyi önerirken; Beyaz Saray'ın bir kanadı, CIA, Mısır ordusu ve Türkiye 'yeni bir Ortadoğu'dan bahsetmekteler. Bu kanatlardaki her bir aktör arasında derin farklar olmakla beraber kaba ayrım şu şekilde tarif edilebilir: 'Mübareksiz bir Mübarekizm vs. Camp Davidsiz bir Yeni Ortadoğu'. Önümüzdeki yıllarda ne kadar Mübareksiz bir Ortadoğu ve ne kadar esnetilmiş bir Camp David düzeni oluşacağı yeni Ortadoğu'nun kaderini belirleyecek. Mübarek'in gittiği ve Camp David düzeninin esnemeye başladığı bir Ortadoğu'da, başta ABD politikaları olmak üzere bütün aktörlerin pozisyonları, fiili olarak yeniden tanımlanacaktır. Bu ise gerçek 'Tunusami'yi göreceğimiz anlamına geliyor. Camp David düzeninin esnediği veya olmadığı bir senaryoda, başta İsrail olmak üzere, neredeyse bütün Arap ülkelerinin cari siyasi pozisyonları anlamsızlaşacaktır. Bu durum, en hafif ifade ile ABD açısından gerçek bir darbe anlamına gelecektir. Beyaz Saray'ın bir kanadı ve CIA bu darbeyi erken fark edip konumlanmaya çalışırken, neocon ekip eski düzende uzatma istemektedir. Oysa zaman kazanarak Ortadoğu'da yeni bir düzen kurulması, Afganistan ve Irak işgalleriyle imkânsızlaşmış durumdadır. Aynı şekilde Mısır'da, ucu açık ve amorf 'muntazam bir geçiş' iddiasının da karşılığı bulunmamaktadır. Başta ABD olmak üzere, Mısır gibi bölge jeopolitiğinin kalbi olan bir ülkede değişimin kavgasının sadece liderden ibaret olmayacağını herkes bilmektedir. Daha da önemlisi, bugün yapısal bir değişim ve yeni Ortadoğu tartışmasının yapılmamasının oluşturacağı maliyetin, ileride daha büyük bir devrimci dalgayı üretmeye mukadder olduğu da bilinmektedir.

Türkiye'nin modelliği

Türkiye cesaretle kendisini yeni Ortadoğu'ya göre konumlandırmış durumdadır. Bu noktada Türkiye için 'köprü ülke' tanımları ne kadar anlamsız ise 'model ülke' tanımları da o kadar anlamsızdır. Çünkü hem 'köprü' olma hem de 'model' olma pasif ve akletmeyen bir aktör tarifi için kullanılabilir. Köprülük ve modellik siyasi kullanım değerine işaret eder. Köprüler ve modeller inisiyatif alıp tarih yazamazlar. En fazla büyük bir dizaynın aparatı, gerekli bir aracı olabilirler. Oysa Başbakan Erdoğan, açık bir şekilde inisiyatif alarak proaktif bir söylem geliştirmiştir. Türkiye'nin seyredilecek değil, dinlenecek bir hikâyesi ve önerisi olduğunu ortaya koymuştur. Üstelik bunu da yeni yapmamıştır. Gazze katliamı sonrası, bölgesel düzensizliğin ve kaosun ana ekseni olan Camp David düzenine Davos düzeni ile cevap vererek yapmıştır. Bundan sonraki süreçte, bölge halkları bu iki eksenden birine evrilecekler. İlk işaretler, bölgesel 'Tunusami'nin menzilinin Davos düzeni ol
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Şub 13, 2011 12:11 am    Mesaj konusu: Hasaneyn Heykel: Cesur ve onurlu evlatlarımıza minnettarız Alıntıyla Cevap Gönder

Hasaneyn Heykel: Cesur ve onurlu evlatlarımıza minnettarız
13 Şubat 2011



Mısır'ın en ünlü politikacılarından ve eski Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın danışmanı Muhammed Hasaneyn Heykel, ülkesindeki son gelişmeleri ünlü yazar ve düşünür Fehmi Huveydi'ye değerlendirdi.

Röportaj: Fehmi Huveydi / El Cezire

Üstad Muhammed Hasaneyn Heykel, Mısır’da başlayan halk ayaklanmasına ilişkin aljazeera’ye özel bir röportaj verdi. Mısır’ın ünlü gazeteci ve yazarlarından Fehmi Hüveydi’nin yaptığı bu röportajda Heykel, gençlerin başlattığı devrimin, Mısır’ı birleştirici vatanseverlik ruhunu geri getirdiğini, ancak Mısır’da berbat olan şeyin en onurlu olan şeyi acımasızca katletmeye çalıştığını, rejimin otuz yılda yapamadığını altı ay içerisinde yapabileceği savlarıyla halkın iradesini boşa çıkarma gişimine şahit olduğumuza ancak buna rağmen salı günü gerçekleşen hilesiz halkoylamasında halkın kendisine ait son sözünü söylediğini, bu sözün de mevcut rejim dönemini bir daha geri dönmemek üzere kapattığını söyledi.

Üstad bunları konuşurken bir yandan da evinin balkonundan, Mısır’ın yeniden doğduğu, eski dönemin kapandığını yeni bir dönemin açıldığını ilan etmek için Tahrir Meydanında toplanan büyük kalabalığa katılmak için Al Gala Köprüsünü geçmeye çalışan insan selini takip ediyordu. Üstadın gördüğü manzara karşısında yorumu şuydu: Mısırın devrimci ruhu tekrar geri geldi, Mısır dünyaya eski büyüklüğünü koruduğunu, devrim yapmaya muktedir olduğunu gösterdi. Şu an gençlerin yaptığı devrim yalnızca bu mesajı bile ilan etseydi yeterli olurdu. Tarih kimi gerçekleri dikte eder, bu mesajın Tahrir Meydanından haykırılmasının çok derin ve sembolik bir anlamı vardır.

Meydanda toplanan kalabalık hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu Mısır’ın kurtuluş düşü ve büyüklüğünün canlandırılmasıdır. Bu kalabalık ülkenin doğurduğu en güzel en onurlu kalabalıktır. Bu halkın büyüklüğü ve rüyası için tarihte bir sembol olarak kalacaklardır. Halk bu gençlerin etrafında toplandı, cumhur tarihi ve medeni hissiyatıyla bu gençlerin Mısır’ın gerçek evlatları olduğunu anladı. O yüzden Mısırlıları, öfkelerini ve protestolarını dile getirmek için o büyük günde yani Salı gününe çağırdığında beş ila yedi milyon arası bir Mısırlı topluluk bu çağrıya karşılık verdi. Eşi benzeri olmayan, kararlı ve kesin bir sesle sözlerini söylediler, bu sözle Mısır’ın yeniden doğum belgesini yazdılar.

Bu mesaj yalnızca Mısır ve Arap Dünyası semalarında yankılanmadı aksine bu mesaj tüm evrende yankılandı. Tüm dünya Mısır’da ne olup bittiğini anladı. İşte o günden sonra gençler, ülke için baştanbaşa bir düşünce sembolu, bir meşale ve bir ışık olarak meydanda kalmaya devam ettiler.

Bundan sonra bu gençler için ne düşünüyorsunuz?

Bir kere şu konuda anlaşalım: Bu cesur gençlerin yaptığı bu devrim otuz yıldır Mısır’da mevcut olan rejimin temellerini kökten sarsmıştır. Ancak malesef onlara verilen karşılık sert ve kınanması gereken bir karşılıktır. Meşaleyi kanla söndürmeye çalıştılar. Mısırda en berbat olan şeyin en onurlu olan şeyi öldürmeye çalıştığını gördük. Bunu Çarşamba ve Perşembe günü gördük. Atlarla, develerle ve eşeklerle Tahrir meydanına girmek istemeleri bunun bir sembolüdür.

Sizce haydutları ve hırsızları develer ve atlar üzerinde gençlere saldıranların arkasında kim var?

Bunu yapanlar, kullandıkları aracın tıpkısının aynısıdır. Yani demek istiyorum ki bu işi yapanların getirdikleri hayvanlardan pek farkları yoktur.

Bu işin arkasında Ulusal Parti’nden bazı kimselerin ve işadamlarının olduğu iddiaları var?

Bu doğru, işin arkasındaki isimler belli, herkesin bildiği isimler. Bu işi finanse eden çevreleri herkes biliyor. Hükümet, iş ve emniyet arasındaki koalisyana mensup hazır kişiler vardır. Bu kişiler ancak borazan kiralamak, silah satın almak, yağmacı ve çetecileri kiralamaktan başka bir şey yapamazlar.

Meydana girmeye çalışan atlı develi manzaranın arkasında kim olduğunu anladığımıza göre polis neden ülke güvenliğinde yoktu? Nitekim polisin olmaması ülkede cereyan eden tedhiş, yağma, hırsızlık ve güvensizlik ortamının doğmasına neden oldu?

Bu resmin bir parçasıdır, bununla ilgili bir takım husulara dikkat çekmemiz gerekir: Birincisi İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre tedhiş ve yağma olaylarına karışanların, ülkede kaos yaratanların kendileriyle ilişkisi olmayan gizli bir örgüte mensup kimselerdir. İkincisi polisin ilk başta göstericilere karşı tutumu orantısız güç kullandı. Gören sanki işgalci bir ülkenin acımasız bir kuvvet koluydu. Bu da insan haklarına saygılı herhangi bir ülkede savaş suçudur.

Üçüncüsü polisin sokaktan çekilmesi kararı konusunda bir soru işareti vardır. Günlerde cevabını bulacağımız bu soru işareti tarihte ve Mısırlıların vicdanında muallâk bir soru olarak kalacaktır.

Dördüncüsü bu olanlar kesinlikle sürpriz değildir. Zira bu batı dünyasında özellikle ABD’de bilhassa Shell, Mobiloil gibi dünya petrol şirketleri uzmanlarının ortaya koyduğu ve Ajaksi planı denilen planları olan CIA’de tedavülde olan karşıt devrim literatürünün içerdiği sigorta planlarından mülhem bir fikirdir.

Mısır gençlik devrimiyle ilgili gerçekleri incelediğimizde İrandaki Musaddık devrimine ve Pinochet dönemindeki Şili’ye benzediğini görecektir. Bu iki devrimde de kalabalıklar arasınra karışan kimi grupların devrimin aslında istikrarı bozduğunu ve hayatlarını cehenneme çevirdiğine dair halkı korkutmak istediklerini görüyoruz.

Burada bazıları çatışmayı sanki Mübarek rejimi muhalifleriyle Mübarek yanlılarının bir kavgası olarak göstermek istiyor

Bu gerçeği çarpıtmaktır. Gerçek göstericiler Tahrir Meydanı’nda toplanan ve onurlu ve barışçıl bir şekilde bu ülkenin onurunu savunma kararı alan protestoculardır. Diğerleri ise belli bir davası olmayan kiralık elemanlardır. Bunlar ister güvenlik birimlerine mensup olsun isterse satın alınan paralı elemanlar olsun isterse hükümete bağlı fabrika ve sektörlerde çalışan işçi ve görevliler olsun bunları iktidarı desteklemek ve halkta bir infial yaratmak için Mühendisin bölgesindeki Mustafa Mahmud Meydanı’na taşıyan hükümete bağlı birimlerin araçlarıydı. İnfial girişimleri öyle bir hal aldı ki Mısır milli takımı oyuncuları ve atrenörünü kullandılar.

Peki, gençlik devrimi şimdiye kadar neler gerçekleştirdi?

Daha önce de belittiğim gibi bu gençler Mısırı birleştirici vatanseverlik ruhunu geri getirdiler. Mısır halkının intifada ve devrim yapmaya gücü olduğunu gösterdiler. Mısır halkının ne istediğini gösterdiler. Halkın ne istediğini tespit etme işini akil adamlara ve elitlere bıraktılar. Öfkeli kalabalıklar diktatörlüğe meydan okuyup diktatörleri indirebilir. Ancak bu kalabalıklar gelecekle ilgili sorulara yanıt verecek, ne yapmalı? Sorusuna yanıt verecek bir program koyma talebinde bulunmuyor.

Peki, akil adamların bu rolu yerine getirdiklerine inanıyor musunuz?

Malesef bu soruya cevap veremediler. Çünkü onların çoğu gerçeği okuyup hakettiği gibi reaksiyon göstermediler. Ayrıca Mısır’da meşru olarak kabul edilen muhalefetin pek bir ağırlığını göremiyoruz. Hatta muhalefet dediğin şey çoğu zaman bir ofis ve gazete ya da Ulusal Parti’nin yan uzantısı olmaktan başka bir ağırlığı ya da varlığı bulunmamaktadır.

Mısır’daki iktidarın temsilcileri muhalefet ve diğer siyasi gruplarla diyalog çağrısında bulundular?

Bu diyalogun olması lazım. Ancak bu diyalogun zamanı, temelleri ve şartları vardır. Böyle bir diyaloğun başlaması için siyasi şartların uygun olmasının yanısıra diyaloga katılan tarafların bir meşruiyeti ve toplumda gerçek bir ağırlığı olmalıdır. Ayrıca herhangi bir diyalogun olması için önceden üzerinde mutabık kalınmış bir gündemi olmalıdır. Gündemi üzerinde mutabakata varılmamış bir diyalog diyalog olmaktan çıkar bir tarafın diğer bir tarafa kendi şartlarını dayatma girişimine dönüşür. Şu anda olan da budur zaten. Gerçek muhalefetin temsil meşruiyeti kuşkuludur. Kaldı ki gelecekte üzerinde mutabakat sağlanacak bir gündem de bulunmamaktadır. Şu anda mevcut olan şey ise sokağın öfkesini almak için iktidar temsilcileri tarafından verilen bir kaç vaatten ibarettir. Şekillenmesinde ya da önceliklerinin listelenmesinde gerçek muhalefetin bir katkısı yoktur.

Cumhurbaşkanı Mübarek yaptığı son konuşmada önümüzdeki döneme ilişkin düşüncelerini ve ileride atılması istenen reform adımlarından bahsetti?

Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında bir tutarlılık bir iyimserlik veya bir güven göremedim. Son görev süresinin içerisinde olduğunu söyledi. Gelecekle ilgili düzenlemelerden bahsederken hile yoluyla oluşturulmuş mahkemelik olmuş parlamentonun bunu yapacağını söylemesi onun ne şimdi ne de gelecekte güvenilmez olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanı görev süresinin sonunda ileriye dönük düzenlemeleri yapmak için meşruiyeti şüpheli ve aslında taraf olmaması gereken bir meclisi görevlendirmesi dikkat çekmektedir, bu anlaşılır bir durum değildir.

Çok daha enteresan olan şey Cumhurbaşkanı konuşmasını yaptıktan bir kaç saat sonra Tahrir Meydanı’ndaki göstericilere saldırı girişiminin olmasıdır. Bu girişim devrimi yönlendiren ve kitlesel öfke duygularını fışkırtan sembolu öldürme girişimidir. Bu da diyaloğa ve diyaloğun maksatlarına güven duymamızı engellemektedir. Sanki Cumhurbaşkanı makamını terk etmeden önce görev süresini halkının en onurlu evlatlarına yönelik bir cinayetle noktalamak istiyor.

Medya organları iktidarla muhalefet temsilcileri arasında diyalogun fiilen başladığını yazıyor?



Bu husustaki iddialara ilişkin üç açıklamam var. Birincisi muhalifler olarak takdim edilenlerin meşruiyetiyle alakalıdır. Buradaki soru şu: Bu muhalefetin Mısır olgusundaki gerçek ağırlıkları nedir? İkincisi devrimi başlatan gençlerin temsilcilerinin olmadığı bir yerde mevcut durumla alakalı diyalog gerçekleşmez. Üçüncüsü olduğu varsayılan böyle bir diyalog, arızalı konuları ve diyalogun amaçlarını belirleyen bir gündem üzerinde mutabık kalmadan cereyan etmektedir.

Bu diyalogtan ne tür sonuçlar çıkar?

Burada esas problem ıslahı mümkün olmayan bir durumla karşı karşıya kalmamızdır. Buradaki arıza esas bünyesinin bir parçası haline gelmiştir. Sonra burada tüm dünyanın hem fikir olduğu bir gerçeği görmezden gelme durumu vardır. O da mevcut rejim sayfası kapanmıştır. Dünyanın önemli başkentlerindeki konuşmalar Mısır’da yeni bir sayfa üzerinde cereyan etmektedir. Bunun en büyük delili ABD’nin perşembe akşamı ilan ettiği düzenlenmelerdir. Bu düzenlemelere göre Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek istifa edecek, yardımcısı Ömer Süleyman başkanlığında geçici bir hükümet kurulacak.

Malesef biz kafamızı kumlar gömmüş etrafımızda olan biteni idrak etme ya da görmeyi reddediyoruz. Dünyanın siyaseten ve pratik olarak çöktüğünü konuştuğu bir durumu tamir etmeye ve güzelleştirmeye çalışıyoruz. Dünya basını manşetlerden ve sürmanşetlerden bunu çok açık ve net bir şekilde yazıyor. Bizim resmi medyamız dünya siyaset ve meyda çevrelerinin artık mazi olarak kabul ettiği durumun bir başkasına geçmesi için yoğun bir şekilde uğraşmaktadır.

Mevcut durumun teşkilinde ABD’nin ne derece bir rolü vardır?

Amerikalılar başından beri ve Arap dünyasında alışık olduğumuzdan daha fazla bir şekilde Mısır’daki olaylarda vardırlar. ABD, durumu an be an takip eden bir ekibi bu iş için görevlendirmiştir. ABD’den verilen günlük demeçlerde bir şekilde bu konuya değinildiğini görüyoruz. Bunu Obama’nın Mısır’da iktidarın Mübarek’in görev süresinin sonra erdiği eylül ayından önce düzenli ve sorunsuz bir şekilde el değiştirmesi için yapmış olduğu görüşmelerden ve vermiş olduğu demeçlerden anlıyoruz.

Bunu ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlarının demeçlerinde de gördük. ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı John Kerry ise Cumhurbaşkanı Mübarek’in görevi bırakması gerektiğine dair çok sert bir konuşması var.

Perşembe günü akşam saatlerinde haber ajanslarına düşen bir habere göre ABD Senatosu Mübarek’in görevini geniş tabanlı geçici bir hükümete devretmesi için bir proje üzerinde çalışıyor. New York Times gazetesine göre ABD Mısır Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Savunma Bakanı ve Genel Kurmay Başkanı’yla bir takım temaslarda bulunduğunu yazdı.

NYT 1 Şubat tarihli nüshasında Amerikalı temsilci Frank Wezner’in Kahire’de yürüttüğü temaslara ilişkin çok önemli ayrıntılara yer verdi. Gazete ayrıca Obama’nın Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında iki saate yakın, halkın siyasetini ve rejimini reddettiği Mısır’daki durumu konuştuğunu yazdı. Toplantıda iki uzmanın son gelişmelere ilişkin yazdıkları rapor ele alınmış.

Toplantıda Büyükelçi Frank Wezner’in Kahire’ye şu iki mesajı götürmesi kararı alınmış: Tüm dünyaya eylülde sona erecek olan görev süresinden sonra adaylığını koymayacağını açıklaması İkincisi de oğlu Cemal Mübarek’i Cumhurbaşkanlığına aday göstermeyeceğini deklare etmesi. Ancak Mübarek bunu reddetti, buna cevap vermekten kaçındı.

ABD’nin Mısır’a göstermiş olduğu bu aşırı ilgi iki ülkenin ilişkilerinin sürmesine verdiği önemden mi kaynaklanıyor yoksa ABD-Mısır ilişkilerine vermiş olduğu önem mi yoksa Mısır- İsrail ilişkilerini sağlama alma çabasından mı kaynaklanıyor?

Washington iki duruma göre hareket ediyor. Mısır, ABD’nin Ortadoğu stratejisinde çok ayrıcalıklı bir yere sahiptir. ABD ayrıca Mısır- İsrail ilişkilerinin istikrarına da çok önem vermektedir. Bunun yanında Obama, ikinci defa seçilebilmek için Amerikalı yahudilerin oylarına ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla İsrail’in güvenliği ve çıkarlarına özel önem vermesi anlaşılır bir şeydir.

Peki, İsrail’in Mısır’ın durumuna özel önem vermesini nasıl açıklıyorsunuz?

İsrail’in Mübarek’i “kendileri için stratejik bir hazine” olarak nitelendirdiğini düşünürsek, Telaviv’in Mısır’da rejimin değişmesi ihtimaline karşı endişelerini anlayabiliyoruz. Sonra bizim bu tutumlardan Mısır-İsrail ilişkilerine ilişkin bir çok soru işareti olduğunu bilmemiz gerekir. Özellikle de başkan Sedat’ın İsrail’in yalnızca güvenliğiyle ilgili değil ileride bu devlete karşı başka savaşlara girmeyeceğine dair vermiş olduğu taahhütler ve garantilerin ne olduğuna dair elimizde net bilgi yok.

Sorularım bittince Üstad Heykel beni durdurdu ve mevcut durumda tüm Mısırlıların bilincinde olması gereken şu hususları yazmamı istedi:

Birincisi: Yaralı rejimin tek işi intikam almaktır. Altı ay daha iktidarda kalmak için 300 vatandaşını öldürmeye en az beş bin kişiyi de yaralamaya hazır olduğuna göre bu rejimin sürmesi halinde Mısırlıların ne tür bir bedel ödemek zorunda kalacağını hiç kimse kestiremez.

İkincisi: Hiç kimse Mısır’ın onurlu ve cesur gençlerini kendi hazır ve geleceklerini inşa etme hakkından mahrum edemez. Aynı şekilde hiç kimse yeni Mısır’ın doğum belgesinin rejimin öldürmek istediği ancak Mısır semalarında parlayan birer yıldıza dönüşen üç yüz şehidin kanlarıyla yazıldığını unutmamalıdır.

Üçüncüsü: Ümmetimiz Mısır’ın doğurduğu en güzel ve en onurlu evlatlar olarak kabul ettiğim bu gençlere minnettardır. Zira bu gençler Mısır semalarında kapkara bulutların çoğaldığı bir yerde kaybolan umudumu geri verdiler. Kader tüm Mısır’a, son kırk yıldır kaybolan ışık ve sıcaklığı geri getiren umut güneşinin doğmasını ve bu kapkara bulutların dağılmasını görmeyi nasip etti.

Bu röportaj Mehmet S. Direk tarafından Timetürk için tercüme edilmiştir.

timetürk

MISIR HAREKETİ AMERİKANCI MI
Mehmet Ali Güller
13.02.2011

Kimi aydınlarımız, Mısır’daki gelişmelerden bir türlü memnun olamıyorlar! Mısır’da hangi yönde bir gelişme olsa, bu aydınlarımız, illa o gelişmeyi ABD’nin istediğini, kurguladığını ve gerçekleştirdiğini iddia ediyorlar. Çünkü onlara göre ABD’nin planları dışında bir gelişme olamaz!

ABD’nin gelişmelerin arkasında kaldığını, ABD yönetiminin bu yüzden birbiriyle çelişkili açıklamalar yaptığını, Washington’un en önemli müttefikini yitirerek Ortadoğu’da büyük kayıp yaşadığını, gidişatı en az kayıpla kapatmak için çırpındığını ABD’liler bile yazıyor, çiziyor ama nafile… Bizim aydınımız ABD’nin bu hale düşmüş olabileceğine asla inanmıyor!

Mısır’daki gelişmelerden bir türlü memnun olamayan bu aydınlarımız, bu metafizik yaklaşımları nedeniyle de, her gün kendileriyle çelişiyorlar!

İSRAİL YETMEDİ, İSKANDİNAV LOBİSİ İCAT ETTİLER!

İlk günden, yani Mısır halkının ayağa kalktığı 25 Ocak 2011’den beri, Tahrir Meydanı’nı dolduran kitleleri Soros’un, ABD’nin yönlendirdiğini savundular. Hatta içlerinden bazıları, “düğmeye İsrail bastı” bile dedi! İlerleyen günlerde, İsrail’in gelişmelerden ne kadar rahatsız olduğu, bölgedeki en büyük dayanağı olan Hüsnü Mübarek’in alaşağı edilmesinin Tel Aviv’i ne denli zor durumda bırakacağı dile getirildiğinde ise bu aydınlarımız “yanlış girdikleri tünelden” çıkamayacakları için yeni “tezler” ortaya atmaya başladılar! Bugüne kadar “ABD’yi İsrail yönetiyor” gidi temelsiz bir iddia üzerinden politika yapmaya çalışan bu aydınlarımız, bu ters köşe olma durumu karşısında, ABD’yi yöneten yeni bir lobi icat ettiler: İngiltere-İskandinavya lobisi! Yani ABD, lobilerin parmağında oynuyordu!

Bu yeni tezlerini temellendirmek için de gelişmeleri Rotschild ve Rockefeller ailelerinin kavgasıyla açıklamaya kalktılar! Yani iki aile kavga ediyor, dünya da bu kavgaya göre şekilleniyordu! Sınıf savaşını, devlet aygıtını, emperyalizm kavramını, tarihi, bilimi bir yana bırakan bu metafizik yaklaşıma göre İsrail ile İngiltere-İskandinavya hattı, ABD üzerinde hâkimiyet savaşı veriyordu!

Öyle ki, her gelişmenin arkasında ABD’yi gören, ABD’siz kuş uçmayacağını iddia eden bu aydınlar, “yanlış tünelde” olduklarından, bu kez dönüp ABD’yi, iki eksenin üzerinde hâkimiyet savaşı verdiği zavallı bir ülkeye dönüştürüyorlardı!

BORSA MASALI

Mısır’daki gelişmelerden bir türlü memnun olmayan bu aydınlarımız, halk ayaklanmasını Soroscu ilan ettikleri için, halk hareketinin hedefinde olan Mübarek’i de, ABD’nin hedefi saydılar! Halk hareketi Soroscu, Amerikancı olunca, Mübarek de ABD’nin has adamı olmaktan çıkıyor, ABD’nin düşmanı oluyordu doğal olarak!

Hele bir de Washington “Mübarek geçiş dönemini başlatmalı” diyince, tez kanıtlanmış oluyordu! Ancak günler geçiyor, Mübarek bir türlü ABD’nin isteğini yerine getirmiyordu, istifa etmiyordu! Tez elbette yanlış olamazdı, o zaman yeni bir kanıt gerekiyordu!

Yeni kanıt, “Mübarek uluslararası borsalara verdiği parayı ancak Eylül’de toplayabiliyor, onun için Eylül’e kadar görevde kalacak” şeklinde sunuldu!

Borsanın mantığından başlayarak pek çok olguya aykırı olan bu tez, Mübarek’in üç gün sonra istifa etmesiyle çökmüş oldu!

HALK NE YAPSA SOROSCU OLUYOR!

Bir kere Mısır halkının ayağa kalkmasını “Sorosculukla” damgaladıkları için, halkın Tahrir Meydanı’nda sayıca nispeten az olduğu bir görüntüyü bile tezlerine kanıt diye sundular. Kanıt o kadar sağlamdı ki, “Hani nerede bugün o kalabalık, hadi devam etsinler o zaman” diye ekranlardan seslendiler!

Oysa, Tahrir’e çakılı eylemciler dışındaki kitlenin “bir gün dolu, bir gün boş” kuralıyla enerjisi korunmaya çalışılıyordu Mısır’da… Zaten, “hani neredeler” diyen aydınlarımızın seslenişinin ertesi günü, Tahrir yine tıklım tıklım dolmuştu…

Sonuç olarak, Mısır halkı Tahrir Meydanı’na toplansa da Soroscu oluyor bu aydınlarımıza göre, toplanmasa da..!

ORDU NE YAPSA, BEĞENMEDİLER!

Mısır Ordusu’nun gelişmelere müdahil olmayan tutumunu, günlerce halk hareketinin Soroscu olduğuna kanıt diye sundular. Onlara göre Mısır Ordusu, Pentagon’dan aldığı emir gereği hiçbir şeye karışmıyordu…

En sonunda Mübarek istifa etti, yönetim askeri konseye, dolayısıyla da konseyin başı olan Savunma Bakanı Tantavi’ye geçti. Yani bir nevi Mısır tarzı askeri darbe oldu!

Müdahil olmayan ordu, sonunda müdahil olmuş, hatta yönetimi de devralmıştı. Ancak bu yeni durum da yine ABD’nin eseri sayıldı! Güya ABD, Mısır Ordusu’na darbe emri vermişti!

Sonuç olarak, tez baştan yanlış olduğu için, Ordu öyle de yapsa, böyle de yapsa, ABD’nin emri gereği yapmış oluyordu!

SÜLEYMAN DEDİLER, TANTAVİ OLDU!

Aynı aydınlarımız, halk hareketinin ilk günlerinde, Mübarek’in Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı diye bir pozisyon yaratmasını ve bu pozisyona istihbaratın başında olan Ömer Süleyman’ı atamasını, ABD’nin planı olarak değerlendiriyorlardı. Onlara göre Washington, Mübarek’in yerine böylece bir başka sadık adamını, Ömer Süleyman’ı getirecekti. Ancak, öyle olmadı ve ordunun duruma el koymasıyla Süleyman yerine Tantavi başa geçti. Aydınlarımız, bu sefer de Tantavi’nin başa geçmesini ABD planı olarak yorumladılar!

SOROS DARBESİ TEZİ TEPETAKLAK

Yani iş öyle bir hâl aldı ki, Mısır halkı eylem yapsa da yapmasa da Soroscu oluyordu; Mısır Ordusu gelişmelere müdahil olsa da olmasa da Pentagon’un emrini uyguluyordu; Mübarek istifa etse de etmese de, süreç ABD’nin kurguladığı gibiydi; başa Süleyman da geçse, Tantavi de geçse ABD istemiş oluyordu!

Çünkü tez en baştan yanlıştı! Yanlış tez, gelişmeler karşısında iyice çıkmaza giriyordu!

MISIR ARTIK DAHA İLERİDE!

Olan biten nesnel olarak şöyleydi… Mısır halkı 2004 yılından bu yana adım adım halk hareketini büyüttü, ABD-Mübarek rejimi büyüyen bu halk hareketini 2009 yılında kanla bastırdı… Ancak bu yıl, Tunus’ta ortaya çıkan başarının da etkisiyle halk hareketi daha da kitleselleşti. Üstelik geçen 6 yıl içinde, önemli bir mücadele birikimi ve deneyim de kazanılmıştı! Washington, Wikileaks belgelerinde de görüldüğü üzere, gelişmeleri öngörüyordu, ancak çaresizdi. Çünkü ABD “gerileme” dönemine girmişti, çöküyordu… Halk hareketinin başladığı gün Mısır hükümetini “sağlam” ve “istikrarlı” ilan eden Washington, ortaya çıkan kitlesellik karşısında, “Mübarek’i verip, Mısır’ı kurtarma” taktiğine yöneldi. “Kazanın tarafında” olmak için de, çırpındıkça çırpındı…

Son tahlilde, ABD’nin bölgedeki bir numaralı müttefiki olan Mübarek artık yok! Ve ABD, artık Mısır’a istediği valiyi tayin edecek güçte değil! Artık Mısır’ın başına Mübarek’ten daha Amerikancı biri geçemez! Mübarek rejiminin içinden çıkıp başa gelen kişi bile, artık Mübarek kadar Amerikancılık yapamaz!

Yer yer başlayan grevler ve alanlara işçi müdahalesi, büyüdüğü oranda, halk hareketinin yönelimini ileriye doğru taşıyacaktır! Ama ilerinin sınırı bellidir! Mısır’dan “tüm aşamaları” bir çırpıda geçmesini kimse beklemesin…

Mısır halk hareketi büyük başarı kazanmıştır. Çünkü Mısır, 24 Ocak gününün, artık çok ilerisindedir!

Odatv.com

13.2.11
Selçuk Salih Caydi
Mısır ekonomisi ve ABD'nin Ortadoğu politikası çökmek üzere mi?

10 Şubat günü Suudi Kralı Abdullah ile ABD Başkanı Obama arasında, bu iki ülkenin arasındaki en büyük krizin yaşandığı söyleniyor. İddianın sahibi, İsrail gizli servislerine yakınlığıyla tanınan Debka sitesi. Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek'in "düşürüldüğü" duruma çok kızan Kral Abdullah'ın, Obama ile telefonda tartışırken kalp krizi geçirdiği ve kralın ölüm döşeüinde olduğu gibi bir dedikodu dışarı sızınce, olayın petrol borsası ve finans piyasalarını etkilememesi için saray çevrelerinin, kalpkrizi haberini yalanladıkları söyleniyor. Suudi Kralı, sırtından olduğu bir ameliyat nedeniyle Fas'da dinleniyor.
Mısır'da olanlar, göründüğünden çok daha büyük bir etki yapmış olmalı ve bu etkinin Ortadoğu'daki dengeleri önemli ölçüde değiştirmesi ihtimali var.
Debka, Suudi Kralının, ABD'nin tutumunu çok sert bir şekilde protesto ettiğini iddia ediyor. Sitenin iddialarına göre Kral, bölgede istikrarın bozulacağını ve ABD'yi destekleyen tüm rejimlerin tehlike altında olduklarını Obama'ya söylemiş. Kral, Obama'yı, bölgedeki en sadık dostunu satmakla suçlamış ve Suudi Arabistan'ın, Mübarek'in geri dönmesi için elinden gelen herşeyi yapacağına, olanları (tarihi) geri döndüreceğine yemin etmiş! Bu konuşma gerçekleştiğinde Mübarek Mısır'ı henüz terketmemişti.
Kral Abdullah ve Mübarek yakın arkadaşlar. Kralın Suudi Arabistan'da da benzeri gösterilerin olabileceğinden endişelendiği ve Skendisinin de ABD tarafından Mübarek gibi yalnız bırakılabileceğinden korktuğu iddia ediliyor. Ayrıca ABD'nin Mübarek'i, Hariri gibi yalnız bırakmakla, vefasızlıkla suçluyor.
İddiaların en ilginci, Suudi Kralı'nın derhal İran ile diplomatik ve askeri ilişkileri güçlendirmeye çalıştığı konusu. Telefon görüşmesinden iki gün önce Obama'nın Fas'a özel bir adamını görüşmek üzere gönderdiği ama Suudi Kralın adamla görüşmediği de başka bir iddia.
Şu anda gelişmeler, Arap ülkelerinde yıkılan "statükocu" iktidarların İran ile uzlaşmaya meyilli olduklarını gösteriyor.
İran'ın güç kazanması karşısında İsrail ile yakınlaşan bölge ülkelerindeki iktidarlar, Tunus ve Mısır devrimlerinden sonra saf değiştiriyorlar. ABD'ye güvenmiyorlar. Bu yeni durum, İsrail'in İran tarafından Süveyş Kanalı üzerinden de kuşatılabileceği anlamına geliyor ki, paranoyak İsrail'in böye bir duruma nasıl (sert) bir yanıt verceğini kestirmek kolay değil!
Herzaman olduğu gibi, hiç konuşulmayan asıl konu şu: Mısır ekonomisi her an çökebilir. Askeri darbe, çöküşten önceki son şans olabilir. Gösteriler başladığından beri grevler de oluyor ve ülkenin demiryolları dahil birçok büyük işletmesi ya çalışmıyor ya da kapasitesinin altında çalışıyor. Süveyş Kanalı'ndan geçiş ücretleri alınmıyor mesela
ABD Süveyş Kanalı'nın güneyine, altı savaş gemisi ve küçük boy bir uçak gemisi gönderdi.İkibinden fazla Amerikan askeriyle birlikte bu askeri kuvvet, çıkarma harekatı yapabilecek şekilde teçhizatlı. Süveyş Kanalı'nın kapanması halinde derhal müdahale edecek şekilde bekliyor.
http://konstantiniye.blogspot.com/

Mısır'dakine ne zaman devrİm denir?
14 Şubat 2011



Fransa'da Poissy Cezaevi'nde müebbet hapis cezasını çeken Ilich Ramírez Sánchez, namı diğer Çakal Carlos, Radikal'e konuştu: Mısır'da neler oluyor? Türkiye nerede duruyor? Bölgeyi ve gizli servisleri yakından bilen Carlos tecrübelerine dayanarak Radikal'e anlattı

Herkes onu Çakal Carlos olarak tanıyor. 1970’li ve 80’li yıllarda özellikle Filistin meselesini dert edinen eylemleriyle tanınan, Arap ülkelerini iyi bilen, kimi ilişkileri halen daha çözülmemiş bir isim… Bir terörist, bir efsane, bir muamma... 1994’te Sudan’da yakalanıp Fransa’da müebbet hapis cezasını çekmeye başladı. Ama dünyada olup bitenden de kopmadı.
Çakal Carlos’un Türkiye’de ‘gönül bağıyla’ çalışan dört avukatı var. Her cumartesi Carlos’tan telefon gelecek diye bekliyorlar. Sonra televizyonda program yapar, kürsüde ders anlatır gibi Carlos’un gündeme dair fikriyatını döküşü başlıyor. Aynı zamanda yasadışı İBDA-C örgütünün lideri Salih İzzet Erdiş’in de avukatlığını yapan Hasan Ölçer ve Güven Yılmaz, bu görüşmeleri haftalık Baran dergilerinde yayımlıyor. Ölçer ve Yılmaz’la yaptığımız söyleşi dün Radikal’de yayımlanmıştı.
Güven Yılmaz aracılık etti, bugün de Çakal Carlos Radikal’in sorularını yanıtlıyor
.

PINAR ÖĞÜNÇ

Bu son halk hareketlerine bakınca, Arap toplumlarının kendi geleceklerini kendilerinin tayin edebileceği an geldi mi sizce?

Dünyanın bu bölgesini iyi bilirim. Lider pozisyonundaki kimi insanlarla şahsen tanışmışlığım vardır. Bir dönem bu bölgede yaşadığım gibi, Cezayir başta olmak üzere, çoğu Mağrip ülkesinde birçok kez bulundum. Bazı yoldaşlarımın da Mısır ve Tunus gibi ülkelerin üst mevkilerinde bulunan kimi şahsiyetlerle bizzat tanışıklığım vardır. Gençliğimde Faslı birtakım devrimcilerle yoldaşlığım oldu, vesaire. Tecrübelerime dayanarak söylüyorum, bu ülkeler coğrafî olarak aynı çerçevede değerlendirilebilse dahi, siyasî olarak aynı niteliğe sahip değiller. Fas, Cezayir, Tunus ve diğerleri, birbirleriyle karşılaştırıldığında oldukça farklı özellikler gösterir. Bu bakımdan her birindeki siyasi çalkantı da diğerine nazaran değişik bir karakter taşır. Tunus’ta mesela bir ‘devrim’ değil, bir ‘ayaklanma’ söz konusu olmuştur. Bir ‘halk ayaklanması’. Halk rejimden bıkmış, Amerikalılar da bu ayaklanmanın bir ‘devrim’e dönüşme istidadı gördükleri noktada bir manevra yapıp yozlaşmış Bin Ali rejiminden kurtulmak istemiştir.

Bin Ali’nin kıçına tekme

Amerikalıların asıl korkusu, tek başına ayaklanmanın kendisi değil, bu ayaklanmanın gerçek bir devrime dönüşme potansiyeliydi. Bu yüzdendir ki General Bin Ali’ye “Artık git!” demişler, tâbiri caizse kıçına tekmeyi basmışlardır. Yoksa Bin Ali’nin kendisine karşı gerçekleşen bu ayaklanmayı bastıracak maddî araçları vardı. İsteseydi halka ateş açabilir ve iktidarına yönelik bu tehlikeyi savuşturabilirdi. Ancak Tunus ordusunun sadakati Bin Ali’den ziyade ABD’ye idi. Hem Amerika’nın direktifi hem de ordunun bu direktifi tasdikiyle Bin Ali’ye “Çık git!” denmiş, o da gitmiştir, hepsi bu.
Unutmayınız ki bu adam, yani Zeynel Abidin Bin Ali, zamanında CIA tarafından Tunus’un Polonya büyükelçisi olarak Varşova’ya gönderilmiş ve Dayanışma Sendikası’nın Polonya rejimini tehdit ettiği o dönem bu sendikaya CIA paralarını transferde kullanılmıştır.
Mısır’da gerçekleşen, o da ‘devrim’ değildir, halk ayaklanması ise daha farklı bir tarzda ele alınmalıdır. Şöyle ki, Mısır’da askerî bir ‘kast’ mevcuttur. Son sözü onlar söyler. Bu subaylarsa, zannedilenin aksine, bir bütün olarak Amerikan ajanı değildir. Kuşkusuz içlerinde Amerikan ajanları da vardır ama mesela Mübarek kimsenin ajanı değildir.

Öyleyse Mısır ordusunun tutumunu nasıl açıklıyorsunuz?

Bu askerler ABD’ye yakın olmayı ve İsrail’le barış yapmayı çıkarlarına uygun bulurlar, o kadar. Çünkü Mısır ordusu, İsrail’i yenemeyeceğini bilir; bu imkân yoktur onlarda. Böyle olunca, İsrail’le barış yapmak daha çok işlerine gelmiştir. Enver Sedat, tek başına mı İsrail’le barış yaptı sanıyorsunuz? Aksine, Mısırlı generaller vardı arkasında. Şimdi de Başkan Mübarek, iktidarı orduya iade etti; başkanlık yetkilerini ordunun yüksek kademesine devretti. Elbette tüm bu olanların sonunda Mısır’daki rejim değişmiş falan değil. Eskisi gibi aynen sürüyor.

Hiçbir şey değişmedi mi?

Bir kişiden bahsetmek gerekiyor. Hüsnü Mübarek’in ayrılmadan önce çoğu başkanlık yetkilerini devrettiği Ömer Süleyman, Amerikan ve İsrail istihbarat servisleriyle doğrudan bağlantılı olarak çalışan ve Gazze’deki Filistinlilere bizzat onlar adına zulmeden kişidir. Şuraya geleceğim: İster, ordunun kontrolü altında olacaktır tabiî, seçimlere gitsinler, isterse yeni bir anayasa yapsınlar; şayet yeni gelecek iktidarın ilk işi Gazze ambargosunu kaldırmak ve Mısır kapısını yeniden Gazze’ye açmak olmayacaksa, Mısır’daki rejimin değiştiğinden bahsedilemez. Bu yapılmadan önce, Mısır’da herhangi bir rejim değişikliği gerçekleştiğinden söz edilemez.

O hâlde nedir olan biten?

Bir kere, “Mısır’da devrim oldu” denilerek yanlış yapılıyor. Tamam, cesur Mısır halkı kenetlenip ayaklanmış; sadece yoksul kesimler de değil, gerek entelektüelleriyle gerek Mısır’daki yegâne siyasî teşkilat olarak Müslüman Kardeşler’iyle gerekse ordudaki askerleriyle tüm bir halk bu protestoya katılmıştır. Fakat henüz ayaklanmadan ötesine, ‘devrim’ safhasına geçilmemiştir. Mısır ordusunun da bu rejim protestosuna iştirak ettiğini söyledim. Doğrudur ancak, ordunun tümü değil de generaller dışındaki ‘ordu tabanı’ bakımından! Çünkü Mısır ordusu, tabanı itibariyle bir ‘halk ordusu’dur; normal Mısır vatandaşlarından oluşur. Köylülerin, işçilerin yahut işsizlerin gövdesini teşkil ettiği bir ordu... Subayların da hepsi askerî kariyerine orduda başlamış değildir. Askere giden kimi üniversite mezunları, belli bir askerî eğitim aldıktan sonra subay olarak devam edebilmektedir. Orduyu kontrol edenler ise, sözünü ettiğim ve generallerin yahut mareşallerin başını çektiği bir ‘kast’tır. Bunlar ülkenin ekonomisini kontrol eder, iktidara tutunmalarının başlıca sebebi olarak bu çıkarlarını korumaya çalışırlar. Temelde Amerikan veya İsrail taraftarı da değillerdir. Yalnızca bir müttefiğe dayanma ihtiyacından doğmuş bir işbirliği vardır ortada. Mübarek’in durumu henüz çok net değil ama Mısır’ı terkedeceğini pek sanmıyorum. Ordu tarafından korunacak ve muhtemelen Mısır’da kalacaktır. Mübarek’in karakter olarak bir Zeynel Abidin Bin Ali olmadığını unutmamalıyız.

Mısır’da bundan sonra ne olur?

Mesele şudur: Amerikalılar, kendilerine sadık küçük burjuva rejimleri görmek isterler. Mısır için tercih edecekleri de, Mübarek rejimini farklı bir tarzda sürdürecek olan koalisyon türü geçici hükümetlerdir. Bu da hâliyle bir ‘rejim değişikliği’ anlamına gelmez.
Rejim değişikliğinden söz edebilmenin neye bağlı olduğunu söylemiştim: Gazze ambargosunu kaldırmak ve Gazze’nin Mısır kapısını yeniden açmak. Sadece bu da değil. Hemen peşinden, Gazzeli her Filistinliye birer Mısır pasaportu verip onların tüm dünyada rahatça seyahat edebilmelerinin yolunu açmak. Bununla da kalmayıp Gazze’nin seçilmiş hükümet mensuplarına, yani Filistinli milletvekillerine Mısır diplomatik pasaportu vermek ve onların diplomatik koruma altında özgürce tüm dünyada dolaşabilmelerini sağlamak. İşte ancak bunlar yapılırsa Mısır’da rejim değişmiştir diyebiliriz, daha önce değil.

Birini öldürmek kolay

Gazze meselesi, sadece Filistinlileri ilgilendiren bir ‘iç mesele’ değildir. Tüm Mısırlıları, tüm Arapları, tüm Müslümanları ve dünyanın tüm vicdanlı insanlarını ilgilendiren bir hadisedir ki, yakın tarihte böylesi bir ihanetin benzeri görülmemiştir. Kısacası Mısır’da bundan sonra ne olacağını, Gazze’de bundan sonra ne olacağına bakarak daha net teşhis ve ifade edebiliriz. Şimdilik söyleyebileceğimiz, Gazze’ye yaklaşımı değişmediği müddetçe, Mısır’da her şeyin eski tas eski hamam olduğudur.
Sonuç olarak, Mağrip ülkeleri bahsinde sayısız manipülasyon dönüyor ortalıkta. Bu manipülasyonlardan birisi de, Mübarek’in 70 milyar dolar serveti olduğu hususu. Tamam, epey parası olduğu âşikar ama öyle 70 milyarı falan olduğunu doğrusu hiç sanmıyorum. Bu tam bir kafaları bulandırma taktiği. Yanlış anlaşılmasın, Mübarek’i savunmuyorum, yolsuzluklara bulaşmış biridir, gitmelidir, bu başka bir şey. Fakat bu manipülasyonlar da neyin nesi şimdi?
Ne olduğunu söyleyeyim: Mübarek’in daha fazla kalamayacağını gördükleri için, Mısır’da gerçek bir ‘devrim’in gerçekleşmesini önlemek ve olayların kendi kontrolleri dışında gelişmesini engellemek üzere Mübarek’i feda ediyorlar. Çünkü böyle bir devrim, bölgedeki tüm bir stratejik durumu değiştirecektir. Gerçi böyle bir değişimi dört gözle bekliyoruz ama henüz böyle bir değişim sözkonusu değil Mısır’da. Sadece ‘kozmetik’ bir değişiklik var ortada.

Müebbet hapis cezanız ve halen süren davalaranız var. Yine de bir gün dışarı çıkabileceğinize dair bir ümit var mı içinizde?

Bakın, benim zaten şu anda cezaevinde olmamam gerekiyor. Paris’te, havaalanında tutuklanmam yasadışıdır, gizli servisin bir tertibidir. Türkiye’de olsam belki de mahkum edilmezdim. Benim burada tutuyorlar, çünkü Amerikalılar beni burada istiyor. Hemen yarın serbest bırakılmam gerekli. 1 Şubat’ta uğradığım kötü muamele çok garip ve anlaşılamaz bir hadisedir. Neden beni dövsünler diye Cumhuriyet Muhafızları’nı getirdiler? Eğer beni öldürmek istiyorlarsa… Biliyorsunuz birini öldürmek kolay, bunun bir sürü yolu var. Ben Allah’a inanıyorum. Prensiplerime de bağlı bir şekilde öleceğim, ödün vermeyeceğim.
Radikal’deki yoldaşlara selam ederim. Benim durumumla ilgilendikleri için çok teşekkürler. Umarım bir gün, çok daha iyi koşullarda yüz yüze gelip tanışırız. O zaman daha uzun da bir söyleşi yaparız, söz veriyorum.

‘Yalnızca Türkiye doğru görebilir’

Batı’nın korkusu Mısır’da hakiki bir ‘devrim’in gerçekleşmesidir ve inanıyorum ki bu devrim muhakkak olacaktır. Şimdiki tüm manevralarsa işte bu devrimi engellemek için. Her ne kadar Magrip’teki her bir ülkenin kendi iç dinamikleri başka başka ‘ayaklanma’ları gündeme getirecek olsa da, bunlar elbet hakiki bir devrimle taçlanacaktır bir gün. O gün geldiğinde, Arap dünyasında bugün gördüğünüz ve Mısır haricinde tümü sömürgeciler tarafından kurulmuş suni Arap devletleri bir bir yıkılacak, hepsi giderek tek bir devlet hâline gelecektir. Araplar, sonuçta aynı dili, dini ve kültürü paylaşan insanlardır. İşte o zaman Türkiye, Osmanlı’nın muhteşem zamanlarından miras kalan geleneğini canlandıracak, bölgesindeki tüm İslâm toplumlarının lideri ve büyük ağabeyi olacaktır. Mısır ve Arap dünyasındaki gelişmeleri, dışarıdan başka hiç kimse ve hiçbir ülke değil ama, bu yüzden yalnızca Türkiye doğru görebilir, değerlendirebilir ve verimlendirebilir.

10 ay önceden devrim kehaneti

Kâhin falan değilim ama olayları objektif gözle tahlil eden bir insan olarak, avukatım Güven Yılmaz’a, 17 Nisan 2010’da şöyle demiştim telefonda. ‘Söz Çakal Carlos’ta’ adlı eserimde de aynen geçer: “Mısır rejimi, tüm bu Gazze’de olan bitenlerden dolayı ağır bir bedel ödeyecektir. Sağlığı kötü olan ve çok az bir vakti kalan Hüsnü Mübarek ortadan kalktığında, rejim her türlü tarihî dayanağını, dayanıklılığını ve meşruiyetini de kaybedecektir. Unutmayınız ki, bir Arap milliyetçisi olarak Hüsnü Mübarek, birçok Mısırlının nazarında, 1967’de İsrail’le yapılan Altı Gün Savaşı’ndaki başarılarından dolayı bir kahramandır. Ölümüyle, şimdiki rejimi ayakta tutan tüm bu tarihî arka plan kaybolacaktır.
Kimbilir belki de, Batı’dan, açık fikirli ve dürüst bir Mısırlı olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu eski başkanı Muhammed el-Baradey’i ülkeye getirtmeyi düşünebilirler, Mısır’ın başına onun geçmesini bir kurtuluş olarak görebilirler. Ne var ki, böyle bir teşebbüs de şimdiki rejimin yapısını kurtaramaz; üstelik bu adama da yazık olur. Çünkü önümüzdeki dönemde Mısır’ı bekleyen büyük bir devrimci halk tepkisi, halk ayaklanması, belki iç savaş, bizzat el-Baradey’in ifadesiyle bir halk intifadasıdır.
Mısır ordusu bu durumda ne yapacak diye düşünülürse, subaylardan ziyade elbette erlerini kastederek söylüyorum, bir halk ordusudur o ve reaksiyonu da buna göre beklenmelidir.”

Çeviri: Hayreddin Soykan

Kendisini anlatan filmi beğenmemişti

2010’da Olivier Assayas yönetmenliğinde çekilen ‘Carlos’, Ilich Ramírez Sánchez’in en aktif olduğu 20 yılın hikayesini anlatıyor. Assayas, Carlos’un hayatına dair yaptığı derinlemesine analiz sayesinde 325 dakika uzunluğunda bir mini seri ve ona alternatif olarak da kurgulanmış 165 dakikalık bir de film yaratmış. Filmin başrolünü üstlenen Venezüellalı Edgar Ramirez’in performansı gayet başarılı bulunmuştu.
Carlos’un, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi bünyesinde ve daha sonra kendi örgütüyle yaptığı eylemlerin, yoğun ilişkiler trafiğiyle birlikte anlatıldığı film yakalanışıyla bitiyor.
Çakal Carlos, tüm gerçekleri yansıtmadığı gerekçesiyle filmin Fransa’da gösterimini durdurmaya çalışmıştı. Daha önce hayatı birçok film ve romana konu olsa da, çok konuşulan bu yeni film Sanchez’in ismini tekrar gündeme getirmişti.

1949
Venezüella’da doğdu. Babası, çocuklarına Lenin, Vladimir ve İlich isimlerini veren Leninist bir avukattı.

1968
Ailesi Sorbonne’da okumasını isterken o Moskova’yı tercih etti.

1970
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gönüllüsü oldu, Ürdün’de eğitim aldı. Bu tarihten sonra Yahudi iş adamlarına düzenlenen suikastlarda, İsraille ilişkisi olan birçok banka, dernek, gazete ve elçiliğin bombalanmasında aktif rol üstlendi.

1975
Altı kişilik bir ekiple Viyana’daki OPEC toplantısında, aralarında 10 petrol bakanının da bulunduğu 60 kişiyi rehin alarak Cezayir’e kaçırdı. Aynı yıl Müslüman olarak ismini Salim Muhammed olarak değiştirdi. Suriyeli, Lübnanlı ve Alman militanlardan oluşan kendi silahlı mücadele örgütünü kurdu. Yakalanana dek Avrupa ve Ortadoğu’da mekik dokuyarak onlarca eyleme imza attı.

1985
Uzun süredir birlikte olduğu Magdalena Kopp’la evlendi.

1994
Sudan’da yakalandı. Ömür boyu hapse mahkum edildi.

2001
Avukatı Isabelle Coutant-Peyre ile üçüncü evliliğini yaptı.

2003
Çok tartışılan ‘Devrimci İslam’ adlı kitabı çıktı.

RADİKAL

Fidel Castro'dan Mısır yorumu: Başardılar

14 Şubat 2011 Küba devriminin lideri Fidel Castro, Mısır'da halkın gösterileri sonucunda Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in görevi bırakmasını, "Mısır halkı önemli bir hedefi başardı: ABD'nin Arap ülkelerinin bağrındaki başlıca müttefikini yıkmak" diye yorumladı.

Fidel Castro, Küba haber ajansı Prensa Latina'da yayınlanan Mısır değerlendirmesinde, "Günler öncesinden, 'Mübarek'in şansı tükendi, artık onu Obama bile kurtaramaz' demiştim. Mübarek, halkına zulmediyor ve yağmalıyordu. Filistinlilerin düşmanı, İsrail'in suç ortağı, dünyadaki 6. nükleer güç ve NATO'nun savaşçı grubunun ortağıydı" ifadelerini kullandı.

İsrail ve Mısır arasında imzalanan anlaşmalar sonrasında, bir Arap ülkesi olan Mısır'ın "ABD'nin ikinci silah barınağı haline geldiğini" savunan Castro, "Bu kadar silah niye? Kime karşı savaşmak için? Başka bir Arap ülkesine mi? Kendine halkına karşı mı?" sorularını yöneltti. Castro, Mısır halkının, sürekli olarak hükümetinden bu sorulara yanıt vermesini beklediğini ancak "açıklamaların, Mısırlı memurlara saygı göstermeksizin, ABD hükümetinden veya gizli servis ü st düzey yetkililerinden geldiğini" kaydetti.
Castro, "Mısır'daki halk devriminin, sadece en temel hakların ihlal edilmesine karşı yapıldığını düşünmek bir hata. Halklar basit bir sebepten dolayı ölüme veya baskıya meydan okumuyorlar veya geceler boyu kalıp tüm enerjileriyle protesto etmiyorlar" dedi.
Protestoların arkasında yatan sebeplerden birinin "sahtekar politikacılar ile ulusal ve uluslararası çıkar odakları tarafından ülkenin acımasızca yağmalanması olduğunu" öne süren Castro ayrıca, "sanki dünyanın patronuymuş gibi hareket ettiğini" belirttiği ABD Başkanı Barack Obama'nın tutumunu da eleştirdi.
Castro değerlendirmesinin sonunda, "Mısır halkını ve sosyal adalet ve siyasi haklar için verdiği yiğit mücadelesini destekliyoruz. İsrail halkına karşı değiliz, Filistin halkının soykırımına karşıyız ve bağımsız bir Filistin devletinden yanayız. Savaştan yana değiliz, halklar arası barışı destekliyoruz" dedi. netgazete

Mevlid Kandili, tarihte ilk kez Mısır'da kutlandı
14 Şubat 2011
Müslümanların "kutlu doğumun habercisi" olarak tanımladığı ve "Mevlid-i Nebi" olarak da anılan Mevlid Kandili, tarihte ilk kez Mısır'da kutlandı. netgazete

Mübarek parasını nasıl kaçırdı?
26 Şubat 2011

Dünyanın gözü Arap diktatörlerin üzerinde. Onlarsa servet kurtarma peşinde. Peki Avrupa bankalarındaki servetlerinin akıbeti ne olacak?

Anthea Lawson / Financial Times
(Global Witness’ın kleptokrasiyle mücadele kampanyasının başkanı, 23 Şubat 2011)

Dünya, yolsuzluğa batmış devlet liderlerinin saygın yabancı bankalarda talan ettikleri paraları gizlemelerine imkân tanıyan bir finans sisteminin neden olduğu zarara geç de olsa uyanıyor olabilir. Çarşamba günü Libya lideri Muammer Kaddafi ve ailesinin hesaplarına el konulması yönünde yapılan çağrıların, şu an rejimin vahşetine maruz kalan Libyalılar için artık bir önemi yok. Geçen hafta da Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’in yabancı bankalarda tuttuğuna inanılan servetini tespit etmek yönünde benzer çabalara tanık olduk. İsviçre, eski Mısır liderinin hesaplarını dondurdu; Britanya Ticaret Bakanı Vince Cable da hükümetinden aynısını yapmasını istedi. Gelen haberler, Mübarek’in, daha protestocular istifasını talep ederken parasını dost Körfez ülkelerine aktarmayı başardığını gösteriyor. İsviçre, Tunus’un devrik lideri Zeynel Abidin Bin Ali’nin hesaplarını da dondurdu, keza AB de. Fransa’ysa Bin Ali’yle bağlantılı hesaplara yönelik inceleme başlattı.

Tartışma, bugüne dek bu paranın geldiği ülkelere, sıradan insanların yararlanacağı ve ekonomik kalkınmayı destekleyecek biçimde nasıl geri verilebileceği üzerinden yürüyor. Fakat asıl mesele, her şeyden önce bu paranın nasıl Fransa ve İsviçre’de olduğu? Şu an görevi bırakmak zorunda kalmışlarken, hesaplarını dondurmaya yetecek kadar yolsuzluk kanıtı var; peki kabul gördükleri dönemde bu yolsuzluklar yeterince bariz değil miydi?

Kara parayla mücadele

Kara para aklamayla mücadele yasaları, finans sistemine giren kara parayı (ister yolsuzluk, ister örgütlü suç veya terorizm kaynaklı olsun) tespit etmek için konuluyor. Bankaların müşterileriyle ilgili ‘yeterli araştırmayı’ yapmaları gerekiyor; üst düzey yetkili veya onların aile üyeleri ve arkadaşlarını (bankacılık jargonunda bunlara ‘siyasi olarak göz önünde olan insanlar’ deniyor) tespit etmek ve daha sıkı kontrollere tabi tutmak zorundalar. Devlet fonlarına erişim imkânı olanlar, haliyle daha fazla risk taşıyor.

Mübarek ve Bin Ali’nin dondurulmuş paraları, bu tür titiz araştırmaları yapma mecburiyeti olan bankalarda duruyor. Bu bankalar, kabul ettikleri parayla ilgili ne gibi sorular sordular acaba? Meşru yollardan kazanıldıklarına emin oldular mı?

Uluslararası sivil toplum örgütü Global Witness’ın son raporlarından biri, iki eyalet valisinin hortumladığı yolsuzlukla malul Nijerya fonlarının Londra’da, HSBC, Barclays, NatWest, RBS ve UBS gibi bankaların hesaplarında tutulduğunu gösteriyor. Bu, 2001 ile 2005 arasında gerçekleşti; yani Abacha skandalından birkaç yıl sonra. O dönemde eski Nijerya diktatörünün parasının 1.3 milyar dolarlık kısmının, 23 Londra bankasında yer aldığı ortaya çıkmıştı. Finans Hizmetleri Dairesi, Abacha meselesine dahil olan bankaları kapalı kapılar ardında fırçaladı, fakat kamuoyuna hiçbir açıklama yapılmadı. Eyalet valileri meselesiyle ilgili herhangi bir adım atılıp atılmadığını da kimse bilmiyor. Bu yumuşak yaklaşım, kara para aklama standartları açısından olduğu kadar, ileriye dönük düzenlemeler açısından da umut vaat etmiyor.

Global Witness, bu örneklerde paraların sonradan Nijerya’ya geri verildiğini tespit etti. Fakat paranın kamusal kullanımdan başka yöne kaydırıldığı noktada zaten hasar meydana geliyor. Bankalar ilk başta yağma edilmiş parayı kabul etmeye yanaşmasaydı, böylesine sık ve yaygın biçimde yolsuzluk yapmak da mümkün olmazdı.

Bu hafta Paris’te az bilinen fakat etkili bir kurum olan, kara parayla küresel mücadelenin standardını belirleyen Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün toplantısı var. Son yıllarda G-20 ülkelerinden baskıya karşılık Sao Tome ve Principe, Türkmenistan ve İran gibi finans merkezlerini kara listeye almasıyla tanınan Finansal Acil Eylem Gücü (FATF), kuralları değiştirecek.

Bankalar baskı görmüyor

Bu yöndeki bazı öneriler (sözgelimi vergi kaçıranların ve onlara akıl verip paralarını bankaya yatıranların kara para aklama suçundan yargılanmasının sağlanması) şahane. Fakat FATF, bankaların ek kontroller yapması gereken şahıslar listesinden yetkililerin ‘aile üyelerinin ve arkadaşlarının’ çıkarılmasını istiyor. Bu öneriyi yapmak, yolsuzluğu yanlış anlamak demek. Yolsuzluğa batmış muktedirler, ailelerine ve yakın çevrelerine para dağıtmakla kalmıyor; bu onlar için aynı zamanda iktidarda kalma araçlarından biri.

Bankalar, mevcut standartları uygulamaları yönünde yeterince baskı görmüyor olabilir, fakat bu asla standartları sulandırmanın gerekçesi olamaz.

haber10

Mübarek ve ailesine seyahat yasağı
28 ŞUBAT 2011

Eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve ailesine seyahat yasağı getirildi. Savcılık emriyle Mübarek'in banka hesapları ve mal varlıkları da donduruldu.
Mübarek 32 yıl iktidarda kaldıktan sonra protesto gösterileri üzerine 11 Şubat'ta istifa etmek zorunda kalmıştı.

Kızıldeniz'deki tatil beldesi Şarm eş-Şeyh'te olduğu tahmin edilen Hüsnü Mübarek, istifasından bu yana halkın önüne çıkmadı.
Hüsnü Mübarek, yönetimi Yüksek Askeri Konsey'e devretmişti. Konsey de yeni bir anayasa hazırlayacak ve ülkeyi seçimlere götürecek geçici bir hükümet atamıştı.
Savcılık, söz konusu kararın bazı şikayetler üzerine alındığını ve bunların soruşturulacağını duyurdu ancak ayrıntı vermedi.
'İddialar soruşturuluyor'
Karar, Hüsnü Mübarek, eşi Suzanne Mübarek, oğulları Ala ve Gamal Mübarek ile eşlerini kapsıyor.
Mısır hükümeti, bazı ülkelerden Mübarek ve ailesinin mal varlıklarını dondurmasını istemişti.
Protestocular ve yolsuzlukla mücadele örgütleri Mübarek'in iktidarı sırasında elde ettiği servetin soruşturulmasını istiyor. Mübarek'in serveti için bir milyar dolarla 70 milyar dolar arasında değişen rakamlar telaffuz ediliyor.
Ancak Mübarek'in avukatları, bu iddiaları reddediyor.
Mübarek döneminin üç bakanı; İçişleri Bakanı Habib el Adli, Turizm Bakanı Züheyr Garana ve Konut Bakanı Ahmed el Magrabi hakkında yolsuzluk davası açılmıştı.
Adalet Bakanlığı yetkilileri, Adli'nin kara para aklama suçlamasıyla 5 Mart'ta mahkemeye çıkacağını açıkladı. BBC

Eski Bakan'a 8 yıl hapis cezası
29 Mart 2012
Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek döneminin eski İmar ve İskan Bakanı Muhammed İbrahim Süleyman'a, yolsuzluk suçundan yargılandığı davada 8 yıl hapis cezası verildi.

Mısır devlet haber ajansı MENA, Süleyman'ın kamu fonlarını israf etmek, rant temin etmek ve geniş bir arazi şeridini kanunsuz yollarla ele geçirmekten suçlu bulunduğunu duyurdu.
http://www.timeturk.com
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com