EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Olmayan Laikligi Korumaya ÇalI$Iyorlar

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> RÖPORTAJLA R
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Çrş Mar 19, 2008 10:51 pm    Mesaj konusu: Olmayan Laikligi Korumaya ÇalI$Iyorlar Alıntıyla Cevap Gönder

Olmayan Laikliği Korumaya Çalışıyorlar
19 Mart 2008

Fikret Başkaya'dan çarpıcı sözler. " Olmayan laikliği korumaya çalışıyorlar... Ulısalcılar radikal Atatürkçüler... CHP tipik bir siyasi parti değil... Hedefleri 1930 modelini ihya etmek..."

Röportaj: Erol Metin/Aktifhaber

Ulusalcılar anti emperyalizmi yabancı düşmanlığı sanıyorlar

Milli burjuvazi diye bir şeyin olduğuna inanıyorlar

STK'ların işlevleri kitleleri aldatmak

Cumhuriyet mitingleri örgütlenmiş mitinglerdi

Ülkemizin yetiştirdiği önde gelen entelektüellerinden biri olan Dr. Firret Başkaya, ezberi bozan kitapları, makaleleri ve yazılarıyla tanınıyor. Fikret Başkaya, Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi iken Paradigmanın İflası adlı kitabından dolayı Terörle Mücadele Yasası'na muhalefetten 20 ay hapis cezasına çarptırıldı. Haymana Kapalı Cezaevi'nde cezasını çekti. 20'ye yakın eseri olan Fikret Başkaya, kendi özveri ve çabalarıyla kurduğu Türkiye ve Ortadoğu Forumu Vakfı'nın (Özgür Üniversite) kurucusu ve başkanıdır. Halen bu görevini yürütmektedir. Bu kuruluşta gönüllü olarak ders vermektedir. Fikret Başkaya, birbirinden çarpıcı analizler yaptı. İşte o çarpıcı analizler:

Röportajın Birinci Bölümü:

Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarına gerçek manada sivil toplum örgütleri diyebilir miyiz?

Şimdi tabii belki istisnalar vardır ama asla diyemeyiz. Şunun için diyemeyiz: sivil toplum söylemi emperyalizm tarafından, küresel kapitalizm tarafından, olup bitenlerin üstünü örtmek veya sorunlar çözülüyor, çözülecek izlenimi yaratmak amacıyla araçlaştırılmış yapılar... İşte dernekler, vakıflar, bir dizi enformal oluşumlar, vb. şeylerin gerçeğini gözlerden uzaklaştırmak, yanılsama yaratmak, toplumu depolitize etmek amacıyla devletler ve sermaye tarafından araçlaştırılıyorlar. Bunların misyonu, 'işler yolunda gidiyor' yanılsaması yaratmak, kitleleri aldatmaktır. Zaten bunların taşı yerinden oynatmaları mümkün de değil. İşlevleri kitleleri aldatmak, oyalamak olduğuna göre...

İktidarlar bir takım ekonomik, sosyal politik kararlar alıyorlar. Yaptıklarını ve yapmak istemediklerini meşrulaştırıp- kabullendirmek için de güya sivil toplum kuruluşları denilen, içi boş kabuk olan kurumların fikrini alıyor görünüyorlar. Bir tür katılım var, temsil var izlenimi yaratılıyor... Bunların çoğu zaten bilinen anlamda sivil toplum örgütü bile değil. Ya devlet ya da sermaye tarafından kurduruluyorlar ya da var olanlar sermayenin desteğiyle varlığını sürdürüyor... Biliyorsun finanse eden yönetir diye bir kural vardır... Netice itibariyle sivil toplum örgütleri [STK] söyleminin bir tuzak olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Elbette gerçekten egemenliğin hizmetinde olmayan kuruluşlar da var ama onlar istisnadır. Gerçek sivil toplum örgütlerinin çoğalması ve güçlenmesi büyük önem taşıyor...

Cumhuriyet Mitingleri 'Memleketin Sahibi'nin Aracıydı

O zaman şöyle soralım: Cumhuriyet mitinglerine halkın bağrında kopan sivil toplum hareketi, 'dipten gelen' bir dalga diyebilir miyiz?

Tamamen yukarıdan aşağı doğru örgütlenmiş mitinglerdi onlar. Dolayısıyla 'dipten gelen' dalgayla bir ilgisi yoktu. Merkezi olarak planlı bir şekilde örgütlenmiş mitinglerdi. Türkiye'nin kaderini uzun yıllardır elinde tutan odakların, kendilerini oldum olası memleketin sahibi olarak görenlerin araçlaştırdığı bir şeydi. Dolayısıyla söz konusu mitingleri sivil toplum tepkisi, bir sivil toplum eylemi olarak görmek asla mümkün değil.

Bu mitingler sanıldığı gibi AKP'ye karşı mı yapıldı?

Evet görünen o... Olmayan laikliği koruma sloganıyla sokağa çıktılar. Biraz önce söylediğim gibi gerçek amaçları afişe ettiklerinden farklıydı. Laikliği koruma söylemiyle asıl 80 yıllık, 100 yıllık statülerini, ayrıcalıklarını, 'iktidarlarını' korumak için sokağa çıktılar...

TC Bir Hükümet Darbesiyle Kuruldu

Türkiye laik bir ülke değil mi?

Elbette laik değil ama öyle güçlü bir söylem var? Cumhuriyet mitingcilerinin “Türkiye laiktir laik kalacak” diyeceklerine: Devlet dinden elini çeksin demeleri gerekirdi. TC 1923'te bir darbeyle, bir hükümet darbesiyle kuruldu. Dolayısıyla toplumsal yapıda herhangi bir dönüşüm, emekçi-yoksul çoğunluk lehine küçük de olsa bir değişiklik, bir dönüşüm söz konusu değildi. Biliyorsun adı üstünde darbeler yeni birşey yapmak için yapılmaz. Var olanı sürdürmek için yapılır. Esasa ait bir değişiklik olmaz. Darbe eski olanın belki yeni retorikle devamıdır. Sadece aracın direksiyonundakinin değişmesidir ama hem araç aynıdır, hem de istikâmet aynıdır. Sadece üst düzey personelde sınırlı bir değişikliktir söz konusu olan. Söylediklerimin ne demeye geldiğini anlamak için 1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat 1987 darbelerine bakmak yeter... Darbe var olanı değiştirmek için yapılmaz onu restore etmek yani onu yaşatmak, aracı yağlamak için yapılır...

Dolayısıyla 1923 de Cumhuriyetin kurulması tipik bir darbedir. Bildiğin darbedir yani. Şimdi darbeyle kurulunca, rejimin toplumsal yapıya dokunması mümkün olmazdı ve olmadı. Yani toplumsal yapıda hiçbir şeyi değiştirmiyor o zaman ne oluyor? O zaman bunun kitlelerin bilincinde yanılsama yaratacak bir egemen ideoloji oluşturma yeteneği de olmuyor. İşte açığı da resmi ideolojiyle doldurmak zorunda kaldılar ve görülmemiş derecede 'köşeli', 'bağnaz' bir resmi ideoloji oluşturdular. Biliyorsun böyle bir ideolojinin kitlelerin bilincinde yanılsama yaratma, aldatma yeteneği çok zayıftır. Oradaki boşluk da devletin baskıcı niteliğiyle dolduruldu...Yani çıplak şiddete başvurmadan yönetemediler.... Dini araçlaştırmalarının ve bir iktidar aracı olarak kullanmalarının nedenlerinden biri söz konusu ideoloji açığını kapatmakla ilgilidir... Dini araçlaştırmaya mecburdular ve araçlaştırdılar... Eğer resmi ideolojinin ve resmi tarihin dışına çıkmayı başarırsan, şeyler bambaşka görünecektir. Eğer perspektifi değiştirirsen önünde yeni ufuklar açılır... Dolayısıyla din baştan beri kullanılıyor. Yani din şimdi de kullanılıyor. İki taraf da dini kullandı, kullanıyor. Bir de güdümlü hareketlerle ilgili bir sorun var tabii. Güdümlü hareketler işin içine insan iradesinin girmesinden ötürü, bazen öngörülen, 'tanınan' sınırı aşabilir. Ruhları çağıranlar onu geri göndermeyi başaramayabilirler... Mitingler AKP'ye karşı yapıldı ama bir boumerang etkisi yaratması sürpriz değildi.

Ulusalcılar Radikal Atatürkçülerden Oluşuyor

Son dönemde ulusalcılık söylemi giderek ivme kazandı. Ölmek, öldürmekten bahsediliyor. Türkiye'de neler oluyor?

Senin ulusalcılık dediğin milliyetçilik…

Milliyetçilikten farklı, milliyetçiler ulusalcı söylemi kabul etmiyor…

Elbette kabul etmezler. Ulasalcılar farklı kökenden. Ulasalcılar radikal Atatürkçüler. Onların Ülkücülerden farklı bir söylem geliştirmeleri anlaşılır birşey. 80 öncesinde milliyetçiliğin sahibi ülkücü hareketti, MHP çevresiydi. O kavramı birincisi bu yüzden kullanmadılar, ikincisi farklı bir söylem olmadan yanılsama yaratmaları zor. O zaman 'ulusalcılığı' keşfettiler. Söz konusu olan ideolojik bir manipülasyondur. Milliyetçilik Arapça, ulusalcılık Türkçe, aralarındaki yegane fark o kadar... Kendilerine ulusalcı diyenlerin bir kıymet-i harbiyesi yok. Daha çok iktidarı aşınan ve memleketin sahipleri cephesinin çıkarlarını temsil ediyorlar... Yeni ve farklı bir çözümü temsil etmeleri, mevcut yapıya bir alternatif oluşturmaları mümkün değil. Anti- emperyalist olduklarını söylüyorlar ama kapitalizmi ağızlarına almıyorlar. Kapitalizme karşı olmadan asla anti-emperyalist olunamaz. Onlar kendi komprador burjuvalarını, büyük sermayeyi dışa karşı savunmayı anti-emperyalistlik sanıyorlar... Mesela bir devlet işletmesi özelleştirildiğinde eğer satın alan Türk'se onu alkışlıyorlar. Oysa sermayenin ne kadarının kimin olduğu hem belli değildir hem de önemsizdir. Zira sermayenin vatanı yoktur. Önemli olan kapitalizmi hedef alıp almamaktır. Her kim ki, tutarlı ve kararlı anti-kapitalist değildir, anti-emperyalizmi ağzına alamaz. Boşuna her söz her ağıza yakışmaz denmemiştir...

Toplumsal gerilimi neden tırmandırmak istiyorlar?

Tabii onlar o şekilde ifade etmeyecektir ama işte devlet tehlikede, işte vatan tehlikede, işte bölünüyoruz, parçalanıyoruz... Elbette birilerinin öyle kaygıları olabilir, birilerinin öyle hesapları da olabilir öyle bir takım projeleri de olabilir ama sen Türkiye'nin emperyalizmle olan ilişkilerini ciddi bir şekilde sorgulamak zorundasın. Kapitalizme karşı çıkmadan emperyalizme karşı çıkamazsın. Halbuki onlar kendi komprador burjuvazilerini başka burjuvazilere karşı korumak gibi bir tutarsızlık sergiliyorlar dolayısıyla onların bu yapıya alternatif olma, bir çözümü temsil etme yetenekleri yok.

Hedefleri 1930 Modelini İhya Etmek

Birilerine mi hizmet ediyorlar?

Yok yok öyle değil, o anlamda değil. Anti emperyalizmi yabancı düşmanlığı sanıyorlar. Milli burjuvazi diye birşeyin varolduğuna inanıyorlar. Oysa gerçek dünyada öyle birşey yok. Olmasının da bir kıymet-i harbiyesi yoktur. “Biz anti emperyalistiz” diyorlar da kapitalizmin esamesi okunmuyor... Sermayenin vatanı, paranın kokusu yoktur denmiştir...

Ortada bir rant kavgası mı var?

İktidar kavgası var tabii onun sonucunda rant var ama öncelikle iktidar kavgası var. İşte 1908'den beri gelen bir ekip var. işte bunların bir kısmı orduda, bir kısmı “sivil bürokraside” bir kısmı, yargıda, bir kısmı işte başka kurumlarda, medyada vb. Bunlar 1930'ları, 1930 modelini ihya etmek gibi bir hezeyan içindeler ama bunu yapmaları mümkün değil çünkü köprülerin altından çok su akmış durumda. Bu odak veya odaklar bugünün sorunlarına eskiye ait yöntemlerle çözümler bulunabileceği yanılsaması içindeler. Oysa bu güne ait sorunları düne ait yöntem ve araçlarla çözmek mümkün değildir. Bu bakımdan bir yerde Politik [Siyasal] İslamcılarla buluşuyorlar. Onlar da sorunların çözümünü 9'uncu yüzyılın gerisinde arıyorlar... Oysa tarihte geriye dönüş yoktur. Sen 40 yaşındaki adama 8 yaşındaki çocuğun ceketini giydiremezsin. Dolayısıyla bu bakımdan Ulusalcılarla Politik İslamcılar arasında tuhaf bir ortaklık var.

CHP Tipik Bir Siyasi Parti Değil

Ülkede bir ilk gerçekleşti. İlk defa asker ve CHP arasında ipler bu derecede koptu. Genelkurmay'ın Baykal ve Bahçeli'ye verdiği muhtırayı nasıl yorumluyorsunuz?

Şimdi tabii CHP'yle ordunun ortaklığı çok eskilere dayanan bir şey, o kadar eskiye gidiyor ki 1908'e kadar götürebilirsin onu. Fakat en azından Milli Mücadele dönemine kadar gerilere giden bir ortaklık söz konusu. Sanıyorum son dönemde CHP, rejimin tamamen kompradorlaşmış olduğunu iyi göremedi ve eski yöntem ve araçlarla yoluna devam edeceğini sanıyor. Halbuki köprülerin altından çok su akmıştı. Artık rejim tamamen kompradorlaşmış bir rejim. Amerika'nın etkisi Türkiye'nin tarihinde görülmemiş kadar fazla, yani Amerika'nın rejim üzerindeki etkisi belki Türkiye'nin tarihinde hiç bu kadar yoğun, açık ve belirleyici olmamıştı. Tabii orduya gelince ordu da biliyorsun bir NATO ordusudur. NATO, başkomutanı Amerikalı bir general olan askeri bir pakt. Tabii yani ordu da Amerikancı, AKP'de Amerikancı şimdi tabii bunların uzlaşması çok şaşırtıcı değil. Zaten iki tarafa da Amerika'nın baskısı var. Hem orduya baskısı var hem hükümete baskısı var. Amerikalılar bu ikisini böyle bir temelde uzlaştırdı. Bu durumu kavramakta yaya kaldığı için CHP Türbanla ilgili Anayasa değişikliklerinde. vb. ordudan farklı bir tepki bekliyordu. CHP zaten tipik siyasi parti değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır. Devletin bir parçasıdır. O yüzden pazara geldiklerinde Pazar çoktan dağılmıştı...

AKP ve ordu arsındaki bu uzlaşma böyle devam edip gider mi?

Şimdilik gider tabii ama uzun vadede ne olur onu kestirmek zor.

Orduda neler değişti ki?

Belki şöyle söylemek daha uygun: Toplumdaki genel değişim, başta ABD ve ikinci derecede de AB'nin baskısı ve etkisi arttıkça bunun rejimin kurumlarını kapsaması anlaşılır birşey. Fakat aralarındaki çelişkiyi de abartmamak gerekir. Herşeye rağmen egemenler blokunun bileşenleri...

Amerikan derken, tam açıklayabilir misiniz?

Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'nde, (BOP) Türkiye'ye önemli roller düştüğü kesin. Tabii bu rol hem hükümete düşüyor hem orduya düşüyor. Bu da hem hükümetin hem de ordunun ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldığını, yeni bir döneme girildiğini söylemek mümkün. O zaman da ABD ordunun hükümetle iyi geçinmesini istiyor. Bu durum ABD'nin yeni jeostratejik, jeopolitik tercihinden bağımsız değil. Orduyla hükümet arasında sürtüşmenin sürdüğü bir ortamda ABD'nin Türkiye'den istedikerini alması zorlaşır.
aktifhaber

Ordu İçindeki İttihatçı Damar!
20 Mart 2008 16:09
Ordudaki İttihatçı damar... Genelkurmay ile AKP arsındaki gizli mutabakat... Genelkurmay'ın AKP'den istedikleri... Kürt sorununu çözmek istemeyenler...

Röportaj: Erol Metin/Aktifhaber

Türkiye ve Ortadoğu Forumu Vakfı'nın (Özgür Üniversite) kurucusu ve başkanı olan Dr. Fikret Başkaya'yla yaptığımız röportajın ikinci bölümünü sunuyoruz:

Son dönemde artan türban tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında türban 25 yıldan fazla bir zamandır gündemden düşmedi, fakat zaman zaman tartışmaların alevlendiği dönemler oluyor. Sanıyorum bu son dönem bunlardan bir tanesi…

Son dönemde türban tartışmaları neden alevlendi?

Son dönemde alevlendi çünkü AKP hükümeti, başlarda bunu sorun olmaktan çıkaracağını ilan ederek iktidara gelmişti fakat iktidarda kaldığı 5 yıl, birinci 5 yılda bu sorunu çözmeye yanaşmadı. El atmaya cesaret edemedi; fakat ikinci defa hükümet kurduğunda hem oy oranındaki artış hem de başka bazı nedenler işte Genelkurmay Başkanı'yla görüşme ve 'uzlaşma' sonucu cesaretlendiler…

MHP'nin desteği…

Tabii onun da desteği var ama esas itibariyle MHP'den ziyade Orduyla, Genelkurmay'la hükümet arasında türban konusunda adı konmamış bir uzlaşma ortaya çıktığı anlaşılıyor ki, bu da sanıyorum bu 27 Nisan Muhtıra'sının arkasından Dolmabahçe'de yapılan görüşmede gerçekleşmiş olabilir...

Nasıl bir mutabakat?

Mutabakat şöyle aşağı yukarı: Genelkurmay siz Avrupa ve Kürt sorunu konusunda fazla istekli olmayın, o tarafı savsaklayıp-sulandırın ama türban konusunda istediğinizi yapın. Bu yönde bir 'mutabakat' sağlanmış olduğunu tahmin ediyorum şahsen.

Avrupa Birliği…

Avrupa Birliği şu: Yani Avrupa Birliği'ne uyum yasalarını filan onları askıya al, fazla asılma. Kürt konusunda da bir dahlin olmasın ama sen de o zaman işte buna karşılık türban meselesinde bir çıkış yapabilirsin. Böyle bir anlaşma olmuş gibi görünüyor. Sanıyorum MHP'nin de oy kaygısıyla böyle bir sürece dahil olmasıyla, süreç hızlandı.

AKP MHP'ye misilleme mi yaptı?

Yok öyle değil, biliyorsun bu siyasal İslam, iktidar olmanın, ranta kavuşmanın bir aracı. Politik tercihi meşrulaştıran bir şey. İslam'a gönderme yaptıklarına aldanma, onların dinle falan ilgisi beşinci, altıncı sıradadır. Asla öyle bir kaygıları yok. Dini duyarlılığı kullanarak iktidar oluyorlar ama iktidar olmak demek ranta el koymak, bütçeyi ve hazineyi yağmalama imkânına kavuşmak demek. Nasıl bir kesim [MHP] milliyetçiliği kullanarak iktidar olmak, ranta el koymak istiyorsa; bunlar da dini kullanarak, dinî duyarlılıklar üzerinden siyaset yaparak iktidara gelip ranta el koymak istiyorlar. Bir kere siyasal İslam'ı çok iyi tahlil yapmak gerekiyor. Siyasal İslam dini referans alan bir politik harekettir. Yoksa öyle dini kaygılarla filan ilgili değildir. Nihayet Olmadığını da zaten görüyorsunuz. Bunlar hiçbir dönemde olmadığı kadar IMF'ci, hiçbir dönemde olmadığı kadar Amerikancı, hiçbir dönemde olmadığı kadar özelleştirmeci değil mi?... Dolayısıyla bunların öyle dinin temel metinlerine gönderme yaptıkları filan yok. Bu yüzden sorunu tartışırken, belirleyici geri planı akıldan çıkarmamak gerekir.... Fakat YÖK tarafından böyle bir tepki geleceği tahmin edilmiyordu, bu kadar şiddetli bir tepki gelince tartışmalar alevlendi.

Kızların başlarını örterek üniversiteye girmesi denildiği gibi gerçekten laikliğe aykırı mı? Laiklik elden gider mi?

Hayır giyimin kuşamın laiklikle bir ilgisi olmaz. Burada sorun başörtüsünün laiklikle ilgili olması değil, onun birileri tarafından politik amaçlar için araçlaştırılmasıdır. Yoksa laiklik giyim kuşamı angaje etmez. İstediğiniz şu veya bu kıyafet olunca laik olunur veya olunmaz diye bir şey yok. O ayrı bir şey. İnsanların giyim kuşamına karışılmaması gerekir. Bu ilke olarak insanların vücuduna dokunmayacaksın, dokunmaya hakkın yoktur demektir. Başını aç demekle, kapat demek aynı şeydir.

Birileri derken kimi kastediyorsunuz?

Siyaset Dine Karışırsa Din De Siyasete Karışır

Ama karşı taraftan da tepki geliyor…

Hayır siyasal İslamcılar onu kullanarak iktidar oluyor, olmak istiyor; öbür taraf da iktidarı öbürlerine kaptırmamak için laikliği öne sürüyor. Ne bir tarafın dinle, özgürlükle bir ilgisi var, ne de diğer tarafın laiklik diye bir sorunu var... Laik olunması için ne lazım? Laik olabilmenin koşulu ne? Çok basit: Devlet dinden elini çekecek, din ve siyaset alanları birbirinden ayrılacak. Bu şu demeye gelir: Siyaset hiçbir dini işlev üstlenmeyecek din de hiçbir politik işlev yüklenmeyecek... Eğer bu varsa orada gerçekten laik bir rejimden söz edebilirsin . Değilse laiklik söylemi başta diplomalı taife olmak üzere, kitleleri aldatmaya yarar. Nitekim öyle... Ha şimdi Türkiye'ye baktığın zaman laiklikle hiçbir ilgisi olmayan bir tablo ile karşılaşıyorsun. İşte nedir Diyanet İşleri Başkanlığı diye kocaman bir kurum var. Devletin göbeğine oturmuş. Din İşleri Bakanlığı demek daha doğrudur. Ondan sonra işte Kuran Kursları'nı devlet örgütlüyor. İmam Hatip Liseleri'ni devlet açıyor. Ondan sonra Hac seferlerini devlet organize ediyor. Devletin resmi yayın organından veya diğerlerinden sürekli dini yayınlar yapılıyor. Okullarında zorunlu din dersi var...Böyle bir rejime laik demek rahatsız edici değil mi?

Ama şimdi İmam Hatip Liseleri'ni irtica yuvası olarak hedef gösteriyor…

Orada koskoca bir yalan var... Kuran kurslarını açanlarla sonra da ondan şikayet edenler, onları irtica yuvası gibi gösterip mahkum eden aynı odaktır. Bu durumun teşhir edilmesi gerekir. Şikayet etmeye hakları yok. O halde İmam Hatip okullarını neden açtılar? Sol muhalefetin önünü kesmek için, toplumsal bilinçlenmeyi önlemek için, bir de tabii ABD'nin yeşil kuşak doktrinini desteklemek için... Şimdi siz eğer İmam Hatip okullarını açarsanız, üstelik kızlar için de ayrıca İmam Hatip Liseleri açarsanız, sonra da oradan mezun olanların bir üst eğitim kurumuna, üniversiteye girişini engelleyemezsiniz. Asla engellememek gerekir. Bu kendi koyduğun kuralları kendin ihlâl ediyorsun demektir. Eğer kız öğrenciler İmam Hatip Lisesi'nde başları örtülü derslere giriyorlarsa, üniversite kapısına geldiklerinde başını aç demek saçmadır. Dolayısıyla bir oyun oynanıyor. İktidar için mücadele eden taraflar arasındaki iktidar mücadelesi, pozisyon savaşı densin, kızların- kadınların başında patlıyor... Bir taraf – laikçiler- seksen yıldır pek aşınmaya uğramayan ayrıcalıklarını, güçlerini korumak için laikliği bahane ediyor,. Öbür taraf - siyasal İslamcılar- da dini kullanarak iktidar olmak istiyor dolayısıyla bu tartışmanın tarafı olmamak gerekir. Şahsen ben böyle bir tartışmanın tarafı olmam. O zaman mesele nedir? Ben bir tek şey söylerim: Devlet dinden elini çek... Önce laikliğin gereğinin yapılması gerekir. Eğer siyaset dine karışırsa, din de siyasete karışır. Biliyorsun karışmak için en az şey gereklidir... Bu açıdan bu tartışmalar pozisyon savaşının aracı olarak tezahür ediyor.

Emin Çölaşan'ın eşi Tansel Çölaşan, her darbenin kötü sonuçlar doğurmayacağını iddia ediyor. “27 Mayıs'ı burada ihtilal olarak görmek hata olur. 1960 ihtilali aslında bir devrimdir” diyor. Bir devrim miydi?

Aslında darbeler devrimlerin önünü kesmek için yapılır. Dolayısıyla böyle bir şey söylemek abestir bir. İki darbelerin bazıları iyidir, bazıları kötüdür demek daha abestir. Dolayısıyla bu hiçbir mantıki tutarlılığı olmayan bir tespit ve üzerinde durulması da gerekmiyor. Bu ilgiyi, şaşkınlığı davet eden bir tespit değil. Saçma... Darbenin bir tanımı vardır. Ya darbedir ya değildir. Sert, yumaşak, iyi, kötü, azşekerli , acı darbe olmaz. Şeyleri adıyla çağırmak önemlidir veya adıyla çağırmamak yalan söylemektir denmiştir... Darbelerle igili olarak daha önceki soruya verdiğim cevapta sanıyorum yeteri kadar açıklık vardır... Tekrar edersek: darbeler mevut olanı sürdürmek için yapılır ve amaç aracı yağlamaktan ibarettir...

Son dönemde mevcut rejime bir tehdit var mı? Ordunun müdahale etme gereksinimi duyabileceği bir tehdit?

Yeni bir cunta mı demek istiyorsun?

Yeni bir cunta yani ordunun tekrar müdahale etme gereksinimi duyabileceği bir durum var mı?

Benim bu aşamada öyle bir beklentim yok. Fakat ordu monolitik bir kurum değil. İçinde mutlaka cunta özlemi taşıyanlar vardır ama konjoktür o tür beklentilerle örtüşmüyor. Ergenekon türü çetelerin mutlaka ordu içinde uzantıları var veya Ergenekon ordu içindeki bir odağın uzantısı... bunu bilmek pek kolay değil. Zaten bu tür çeteler 'yukardan' bağımsız varolamazlar. O zaman korumasız kalırlar... Bu günkü durumda ordunun kapsamlı bir müdahaleye gireceğini düşünmüyorum.

Bu ortaya çıkan çeteler darbe zemini mi oluşturmaya çalışıyorlardı. Faaliyetlerini göz önünde bulundurduğumuzda?

Belli ki ortalığı karıştırıp bir kaos ve terör ortamı yaratarak iktidara gelmek gibi bir hesapları olduğu kesin. Bu konuda tartışma gereksiz. Fakat açığa çıkarılmaları da önemsiz değil. Görünen o ki, her zaman olduğu gibi üstü örtülecektir. Hükümetin sorunun üstüne sonuna kadar gidecek, niyeti, basireti ve cesareti yok. Durumu idare etmeyi yeğleyecektir... Merkez bunlardan kurtulmayı istese bile karşı tarafın inisiyatif almasına izin vermeyecek... Bunu rejimle ilgili bilgilerime dayanarak söylüyorum...

Bunlar harcandı mı?

Öyle bir şey mümkün tabii yani bunlar fazlaca deşifre olup yıprandılar. Böyle bir ihtimal var elbette. Bunların amaca hizmet etmek yerine artık 'zarar verdikleri' düşünülmüş olabilir.

Esas amaç derken, esas amaç ne ki?

Ordu içindeki unsurlar İttihatçı geleneğin devamı, mirascılarıdır. İttihatçı damar en çok orduda etkilidir. Kendilerini vatanın yegane sahibi ve koruyucusu olarak görürler. Halkı da hep kurtarılmaya muhtaç bir 'nesne' olarak görürler. Onlar için vatan her zaman tehlikededir, dolayısıyla 'teyakkuzdadırlar'... Aslında asıl koruduklarıysa kendi statüleri ve ayırcalıklarıdır... Bu yüzden farklı zihinsel dünyaları vardır. Halkın işe karışmasını istemezler, politikacıları sevmezler, vb.

Devletin içindeki odak Kürt sorununu çözmeye karar verdi mi?

Asla... Türkiye'de seçimle gelmiş hükümetle benim 'asıl devlet partisi' dediğim odak arasında bir iş bölümü vardır. Bazı 'önemli işler' 'asıl devlet partisinin' yetki alanındadır. O sorunlara hükümetin dahli ya hiç yoktur ya da söylem düzeyindedir. Kürt sorunu o sorunlardan biri ve şu aşamada o konuda da ciddi bir açılım ufukta görünmüyor. Ama her zamanki gibi oyalama taktikleri söz konusu olacaktır. Sorunun temeline dokunmayan kimi rötuşlar...

Hükümet 12 Milyar dolar yatırımdan bahsediyor…

İsterse 48 milyar desin, hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Eğer sorunu gerçekten çözmek istiyorsan, önce adını koyacaksın, yalan söylemeyeceksin, samimi ve kararlı olacaksın. Kürt sorunu birincisi, parayla çözülecek bir sorun değil; ikincisi, orada harcanacak paranın dönüp dolaşıp kimin cebine gireceğini bilmek için derin uzman olmak gerekmiyor... Oradaki sorun sadece ekonomik veçheyle ilgili değil, Etnik, kültürel, politik bir sorundur. Kürtlerin hükümetten öncelikle beklediği para değil. Önce kendisine yapılan haksızlığın kabul edilmesini ve gereğinin yapılmasını istiyorlar. Bu hükümetin yeni ve köklü açılımlar yapması mümkün değil ve yapmayacaklar, yapamayacaklar ama özellikle Batı'da yaşayanları kandırmak için bir şeyler yapıyormuş gibi görüneceklerdir... Elbette Amerika kendi çıkarları için, işte BOP'un başarısı için, vb. bir şekilde sorunun gündemden düşmesini istiyor ama içerde o kadarını bile yapacak irade yok. Netice itibariyle bugünkü hakim anlayış 1930'daki anlayıştan pek farklı değil. Hâlâ sorun bir zabıta sorunu olarak görülüyor... Ekonomik gerilik olarak görülüyor...Bu kafayla Kürt sorunu çözülür mü?

aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> RÖPORTAJLA R Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com