EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Menemen olayı

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Arl 25, 2010 5:29 pm    Mesaj konusu: Menemen olayı Alıntıyla Cevap Gönder

Menemen olayında 10 büyük şüphe!
Mustafa Armağan
24 Aralık 2010

Şair “Kalmasın Allahım âlemde hiçbir hakikat nihân” demiş ya, Menemen olayının üzerindeki duman, üzerinden 76 yıl geçmesine rağmen henüz kalkmış değil. Bunun sebebi, olayın hemen arkasından tek yanlı olarak başlayan propoganda faaliyeti ve bizzat olayın ele başılarının temizlenmesiyle delillerin erkenden karartılmış olması.

Başka ve farklı görüşlerin kendilerini ifade etmesine izin vermeden girişilen bu “baskın basanındır” tavrı, Menemen manipülasyonunun yarım asır sonra tavan yaptığı 28 Şubat’tan sonra iyice gün yüzüne çıkmış durumda. Bu yıl (2006) Menemen’de yapılan konuşmalara kulak verirseniz aslında Kubilay’ın ve Menemen olayının kimsenin umurunda olmadığını, oraya toplanan birkaç bin kişilik kalabalığın, 842 rakımlı tepeyi kaptırmama, dolayısıyla da Türkiye’de Tek Parti mantığının tükenişini bir fasıl daha uzatma telaşıyla çırpındıklarını ibretle görürsünüz.

Resmi tarihe göre, 23 Aralık 1930 Pazar günü İzmir’in Menemen ilçesinde Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile Hasan ve Şevki (Kan Demir’e göre Vefki) isimlerini taşıyan iki bekçi “mürteciler tarafından şehit edilir”, Kubilay’ın başı “kör bir testere” ile kesilir ve yeşil bir bayrağın tepesine bağlanarak sokak sokak dolaştırılır, hatta Kubilay’ın kanı mürteciler tarafından “avuç avuç içilir”. (Bir yazıda Derviş Mehmed’in dudaklarının kenarında kurumuş kanın göründüğü dahi yazılabilmiştir. Pes yani!)

İlk Kubilay’ı anma toplantısı 2 Ocak 1931’de düzenlenmiştir ve o gün bu gündür nutuklar neredeyse santimi santimine aynıdır: Onlar Cumhuriyet uğruna canlarını verdiler, laiklik ve aydınlanmamızın önünü açmak için kanlarını akıttılar vs. vs…

Ne var ki, daha olayın ertesi gününden itibaren adım adım yerlerine konulan bu “irtica kalkışması” senaryosunun parçaları, kalın şüphe bulutlarını davet edecek mantıkî, idarî ve olgusal açıklarla maluldür. Bunlardan 10’unu seçtim sizin için.

1. Suçlu, yöneticiler mi?

Menemen olayının büyümesindeki idarî sorumluluk, alay komutanı başta olmak üzere Jandarma komutanı, Kaymakam, hatta “irticaî olaylar”ın çıkabileceği İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından bir raporla Ağustos ayında bakanlığa ihbar edildiği halde tedbir almayan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’da değil midir?

Jandarma Komutanı Yüzbaşı Fahri, meydanda toplanan olayın failleriyle görüştükten sonra durumu Alay Komutanlığına bildirir. Sanki alayda yedek subay olan Kubilay’dan başka subay ve 26 acemi erden başka tecrübeli asker yokmuş gibi, üstelik de tüfeklerinde mermi olmadan(!) olay yerine gönderilmeleri, dikkat çekicidir. Üstelik bu suçlamalar, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar adlı kitapta (Ankara 1972) yer almaktadır. Nitekim Denizli milletvekili Mazhar Müfit Bey, Ocak 1931’de TBMM’de yaptığı konuşmada idarecilerin suçlu olduğunu üzerine basa basa söylüyordu.

2. Kubilay hatalı mıdır?

Aslında Kubilay, rütbe bakımından üstü olan Jandarma Komutanı’nın emrine girmesi gerekirken emre itaatsizlik ederek, üstelik de yanına silah almadığı halde, doğrudan kendisi komutanmış gibi harekete geçmiştir. Kubilay bunu yapmak yerine gidip komutanın emrine girse, komutan da gelen kuvvetlerin desteğiyle duruma el koymuş olsaydı, ne Kubilay katledilecek, ne de bu kadar cana patlayacaktı hadise.

Zaten arkadaşları, eşi, annesi, erkek ve kız kardeşlerinin beyanatına göre, Kubilay, tez canlı, sinirli, kendi deyişiyle olaylar karşısında “heyecanına ve iradesine hakim olamayan” bir öğretmendir ve kısacık hayatında buna benzer kendinden geçtiği hadiseler az değildir. (Bkz. Kan Demir, Şehit Kubilay, 2. baskı, İstanbul 2005, İleri Yayınları, s. 49-50.) Kubilay’ın olaya ihtiyatsızca, akılcı olmayan bir şekilde müdahale ettiği konusunda görüş birliği bulunuyor. Yani Kubilay eğer öldürülmemiş olsaydı, belki de Menemen mahkemesinde üstlerine itaatsizlikten yargılanacaktı!

3. Kubilay’ı kim vurdu?

Fahrettin Altay’ın anılarında geçer. Olayın hemen ardından Ankara’da toplanan bir toplantıda, Atatürk, İnönü, Kâzım Özalp, Şükrü Kaya ve Savunma Bakanı Zekai Bey alınacak tedbirleri görüşürler. İnönü burada ilginç bir ayrıntıdan bahseder. Der ki:

“…Bir tertip olduğu aşikârdır. Köylüler bir jandarma karakolunun basılmasını teklif ediyorlar, bunlar [mürteciler] “Jandarma ile işimiz yoktur” diyor. Kuvvete çarpmak istemiyorlar, sonra bir subayı vuruyorlar, irticaî bir hareketle büyük bir halk kitlesini elde etmek istiyorlar, askeri de tabiatı ile alacaklar… Rovelverle vurulmuş olması ahali tarafından vurulduğunu gösteriyor. Tetkili lazımdır.” (Bkz. Altay’ın On Yıl Savaş ve Sonrası adlı hatıraları.)

Bu notların profesyonelce alınmadığını göz önünde tutsak bile İnönü’nün sözlerinden Savcı’nın iddianamesinde dahi bulunmayan birkaç ayrıntı öğrenmek mümkün oluyor. Mesela tertipçilerin köylülere değil, tam tersine, köylülerin tertipçilere jandarma karakolunu basmayı teklif etmiş olmaları ve buna karşılık ele başıların “Jandarma ile işimiz yoktur” demiş olmaları.

Kubilay’ın rovelverle ve ahali tarafından vurulduğu iddiası üzerinde daha sonra nedense hiç durulmamıştır. Nitekim Savcının Mütalaanamesi’nde geçen bir ifadede, ilk mermi atıldıktan sonra “ağır bir surette” yaralanan Kubilay’ın hükümet konağının arka kapısına doğru gitmek için cami avlusuna girdiği ve kurşunu sıktığı söylenen Giritli Mehmet’in “her nasılsa” onun avluya yıldığını haber aldığı ifade edilmektedir.

İlk kurşunu Giritli Mehmet sıkmışsa yaraladığının mı farkında değildir? Boğaz boğaza bir kavga sırasında tabancasını çekip karşısındakini vurduktan sonra onun kaçışını görmemesi ve takip etmeyerek Kubilay’ın cami avlusunda düştüğünü “her nasılsa” haber alması epeyce garip değil midir? Bu durumda mermi, Giritli Mehmet tarafından değil, İnönü’ye gelen istihbaratta olduğu gibi, kalabalıktan birisi tarafından mı atılmıştır? Eğer böyleyse bu kişi kimdir ve bu konu neden mahkeme sırasında bir daha gündeme getirilmemiştir? (Genelkurmay’ın bir yayınında geçen, “ahalinin üçte ikisinin üzerinde tabanca bulun”duğu ifadesi, dikkatlerden kaçmayacak kadar nettir.)

4. Kubilay’ın başı kesildi mi?

Açıkçası benim bu konuda kuşkularım var. Mahkemedeki ifadelerinde hemen bütün sanıkların ağız birliği etmişçesine başının kesilip bayrağın tepesine takıldığı, bir süre sonra direğin yere düşmesi üzerine bir kunduracıdan ip bulunarak bayrak sopasının elektrik direğine bağlandığı, dolayısıyla kesik başın da direğe bağlanmaya çalışıldığı söyleniyor. Sanıkların aynı ağızdan konuşmaları, şüphe oklarını davet ediyor. Acaba olayın vehametini ve patetik tesirini artırıp kamuoyuna, verilecek ağır cezaların meşruluğunu ispatlamak için sanıklara “belletilmiş” bir ifade karşısında mıyız?

Nitekim zamanın ABD Büyükelçisi Joseph C. Grew’un, Turbulent Era adını taşıyan anılarında, baş kesilmesi haberlerini “gerçekliğinden şüphelenmek için yeterince sebep var” diye yorumlaması ilginçtir (bkz. Yeni Türkiye, s. 199).

5. “Devrim şehidi” iki bekçi, askerler tarafından mı öldürüldü?

Hasan ve Şevki (veya Vefki) adlı iki bekçinin nasıl öldürüldüğü üzerindeki sır bugüne kadar tam olarak aydınlanmış değildir. Bekçi Hasan Efendi, Girit muhacirlerindendir Kubilay gibi. Şevki Efendi ise Florinalıdır. Kubilay’a sıkılan mermiyi duyunca olay mahalline koşup gelen Hasan Efendi’nin hükümet dairesinin demir parmaklığını siper alarak “yobazlar” üzerine ateş açtığı ve birini yaraladığı biliniyor. Ancak vurularak ölür. Şevki Efendi de aynı akibete uğrar. Ancak bazı tanıkların sözleri bekçilerin, askerler tarafından vurulduğu kanaatine yol açıyor. Mesela 1988 yılında Zaman gazetesinde çıkan yazı dizisinde olayın şahitlerinden Mehmet Yontucu ile eski Menemen Belediye Başkanı Bedri Onat da bekçilerin Kubilay’ın ölümünden sonra gelen takviye kuvvetinin açtığı ateş sonucu öldüklerini söylemektedirler. (Sadullah Amasyalı, Şirin Kavakçı, Mehmet Deniz “Menemen olayının içyüzü”, Zaman, 23 Aralık 1988.)

6. Provokatör ajan çarşaf mı giymişti?

Necip Fazıl’ın dikkatimizi çektiği bu husus da yeterince araştırılmamıştır. Şunları yazıyor Son Devrin Din Mazlumları adlı eserinde:

“Söylendiğine göre gizli ajan, hâdiseyi çarşaflı bir kadın kılığında uzaktan takip etmiş ve muradına erer ermez, ancak bir erkeğe mahsus sert adımlarla uzaklaşıp gitmiştir. Bu manzarayı aynen görenler vardır ve onlardan biri hâlâ sağdır.” Bu bir rivayet de olsa, yukarıda İnönü’nün sözünü ettiği “rovelver” (tabanca) iddiasıyla birleştiğinde bir anlam kazanmaktadır.

7. İdamlar adil miydi?

23 Aralık ve onu takip eden günlerde Menemen’de 36 kişi dünya değiştirdi. Ancak ölüm sebepleri farklıydı: 3’ü olay yerinde açılan mitralyöz ateşiyle öldürülen göstericilerdi (Giritli Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet) diğer 3’ü ise Kubilay ve 2 bekçidir (Hasan ve Şevki). Mahkemeden toplam 37 idam hükmü çıkmıştır. Ancak bunlardan 2’si (Şeyh Esad Erbilî -ki, Mehmet Ali Erbil’in dedesidir- ve Abdülkerim) idamlarından önce ruhlarını teslim etmişlerdir. (90 küsur yaşındaki Şeyh Esad’ın idamına hukuken imkân olmadığı için zehirli iğneyle öldürüldü şüphesi yaygındır.) 5 kişi yaşlarının büyük veya küçük olmalarından dolayı idamdan kurtulmuştur. Fakat asıl çarpıcı olan husus, idama mahkûm edilen iki kişinin cezalarının TBMM tarafından sadece 2’şer yıl ağır hapse çevrilmiş olmasıdır.

Nasıl oluyor da, idam cezasını gerektiren o “dehşetli irtica” suçu sabit görülmesine rağmen Terzi Talat affedilebiliyor ve onca mahkemeden sonra idama mahkûm edilen İsmail’in idamı, suçu sabit bulunmadığı için cezası dönüyor meclisten? Bu nasıl adalet?

Üstelik Giritli Mehmed’in ekibinden daha Menemen yolundayken ayrılıp kaçan ve bir daha da kendileriyle temas kurmayan, dolayısıyla tek suçu ilk zamanlar birkaç gün Giritli ile bulunmaktan ibaret bulunan Çakır oğlu Ramazan, bu hareketiyle ödüllendirileceğine, idama mahkûm edilmiştir. Bu gibi tutarsızlıklar da mahkemenin zaten tartışmalı ve hukukî değil, siyasî olduğu besbelli olan kararlarını ayrıca tartışılır hale getirmektedir.

8. Menemen’de asılan Yahudi Jozef bilmecesi

Evet, Menemen’de bir de Yahudi asılmıştı. Adı Jozef, baba adı Haim’di. Tek suçu, olayın ele başılarına ip satmaktan ibaretti. Ne alakası varsa bir “irtica kalkışması”nda dinen Müslümanlıkla alakası olmayan birine, bir Museviye “Şeriat isteriz” dedirtmenin yolunu bulmuş olmalı değerli mahkememiz. (Bu arada isyancılara tütün satanın da idam edildiğini belirtelim.)

9. Menemen kime karşı tertiplenmişti?

Daha ilk günden itibaren Menemen’in bir tertip, yani komplo olduğu dile getirilmiştir. Hükümete karşı diyenler de var, daha yeni kapanmış, ancak toplum üzerindeki etkisi devam etmekte olan Serbest Fırkaı’ya karşı düzenlenmiştir diyenler de.

Şurası kesin olmalı: Menemen olayı son tahlilde CHP’nin işine yaramıştır. Bu konuya uzun uzadıya girmeyeceğim, çünkü geçenlerde yazdım (Zaman Pazar, 24 Aralık 2006 http://pazar.zaman.com.tr/?bl=5&hn=101). Ancak Atatürk’ün, Fahrettin Altay’ın notlarından öğrendiğimiz zirvede söylediği bir cümle her şeyi açıklıyor bence: “Bu bir hadisedir ki Serbest Cumhuriyet Fırkasını lekelemek için tertip olunmuştur.” Genişletirsek, her türlü muhalefeti ortadan kaldırmak için tertiplendiğini söyleyebiliriz. Nitekim 1931 Nisan’ında Türk Ocakları da kapatılacaklar kervanına dahil olmuş ve arkası gelmiştir. (Her cümlesine önem verildiği söylenen Atatürk’ün bu sözünün atlanmış olması size de garip gelmedi mi?)

10. Kubilay’ın oğlu seyyar satıcı mı kovalıyordu?
Menemen’deki son mitingde atılan nutuklara bakarak Kubilay ailesini abad olmuş, bir eli yağda bir eli balda zannediyorsanız aldanırsınız. Bugün Kubilay’ı istismar için meydanlara çıkanlar, onun ailesine nasıl bakmışlardır acaba? Bir kere Kubilay öldüğünde karısından ayrı yaşıyordu. 18 aylık oğlu Vedat, annesi Vedide’nin yanında, Ayvalık’tadır ve Vedide Hanım, bir süre sonra başka biriyle evlenmiştir.

Kubilay’ın öğretmen arkadaşlarından Kemal Üstün, 1969’da Vedat’ı aramaya çıkar. Nerede bulur biliyor musunuz? Nazilli’de. Belediye Zabıtası’dır. Oturur, konuşur kendisiyle. Vedat Kubilay’ın verdiği cevaplar, İnönü devrinden itibaren Menemen olayının nasıl unutturulduğunu gösterir.

Bu konuşmadan “Aydınlanma kahramanı” Kubilay’ın oğlunun ortaokulu yarıda bıraktığını öğreniyoruz. Geçim sıkıntısı çekmişler. İşsiz kalmış. Bunun üzerine Almanya’ya gurbetçi olarak gitmiş. (Kubilay’ın oğlu Alamancıymış da haberimiz yokmuş!) Yurt dışında 2 yıl kadar çalıştıktan sonra dönmüş ve Nazilli’de zabıta olarak iş bulmuş. Kimsenin elinden tutmadığından yakınır Vedat Kubilay. İnanılmaz ama her yıl 23 Aralık’da Menemen’e tek başına gidip geri dönüyormuş. “Babam unutturulmak isteniyor” diyor Kubilay’ın arkadaşına. (Kemal Üstün, Menemen Olayı ve Kubilay, 2. baskı, İstanbul 1978, Çağdaş Yayınları, s. 90-95.) Ne yazık ki Vedat Kubilay 1984’de ölmüş ve 28 Şubat’ta babasının yeniden “hatırlandığı”na tanıklık edememiş. Şimdi törenlere Kubilay’ın geliniyle torunları katılıyormuş. İnsanın bu samimi Atatürk ve Kubilay sevgisinden gözleri yaşarıyor doğrusu.

Zaman

Bir TC sembolü 'Menemen’in' yalan tarihi!
MUSTAFA AKGÜN /

1930 yılı 23 Aralık sabahı... Bundan tam 80 yıl öncesi yani... Mehdî Mehmet ve etrafına topladığı üç-beş kişi Menemen’in merkez camilerinden birinin önüne gelip kapısında dikilmeye başlarlar. Bu caminin hemen yakınında Jandarma Karakolu vardır. Sabah namazı vaktidir.

Güncelleme: 20:05 TSİ 24 Aralık 2010 Cuma
MUSTAFA AKGÜN'ün Araştırması:

Mehdî Mehmet şunları söyler: "Artık Mehdiliğimi ilan edebilirim. Günü geldi."

Mehdî Mehmet ve adamları namaz biter bitmez camiden üzerinde Tevhid kelimesi yazılı sancağı alırlar. Cami cemaatine Mehdî Mehmet'in de, yanındaki adamlarının da tavırları bir garip gelmektedir. Cemaat onlara tuhaf bakmaktadır. Namazdan çıkanlar tedirginlik içinde onlara takılmadan doğruca caminin karşısındaki kahvehaneye girerler. Mehdî Mehmet ve adamlarını merakla seyretmeye başlarlar.

Mehdî Mehmet sancağı kaldırarak avaz avaz bağırmaya başlar: "Sancağımız etrafında toplanın. Müslümanım diyenler gelsin. Durmayın. Küfrü tepeleyeceğiz. Yerinden emir aldık. Kuvvetler hazır."

Artık bir kargaşa başlamıştır. Ancak dikkat çeken bir husus, hadise çıkalı saatler geçtiği halde emniyet güçlerinden ciddî müdahale yoktur. Sanki hadiselerin daha da genişlemesi için bir bekleyişe girilmiştir. Nihayet yakındaki kışladan olanları gören nöbetçi yedek asteğmen Kubilay yanına bir manga asker alarak hadise yerine koşar. Mangasına emri verir: "Süngü tak."

Kubilay, askerlerini Mehdî Mehmet ve adamlarının üzerine salar. Kendisi bizzat, bağırıp çağırmakta olan Mehdî Mehmet'in üzerine gider ve onu tokatlar. Bu sırada Kubilay bir kurşunla ayağından yaralanır ve yere yıkılır. Askerler paniğe kapılıp kaçışırlar. Halk ise olanların sadece seyircisidir.

Bu kargaşada Mehdî Mehmet yaralı olarak yerde yatmakta olan Kubilay'a yaklaşır. Yine bağırmaya devam etmektedir:

"Artık vakit oldu. Mehdî geldi."

Mehdî Mehmet, Kubilay'ın başını vücudundan ayırır. Hadiseler büyür. Mehdî Mehmet ile adamlarından Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet hadise sırasında ölürler. Zeki Mehmet, yaralı olarak ele geçer. Giritli Hasan ve Nalıncı Hasan kaçmayı başarırlar. Halk ise korkmuş, bir anda ortadan kaybolmuştur.

Sonra da Türkiye'nin pek çok yerinden hadiseyle alâkası olmayan pek çok kimse Menemen'e getirilip mahkeme edilmiştir. Onların başında İstanbul Erenköy'de oturmakta olan Nakşîbendî Şeyhi Es'ad Erbilî bulunmaktadır. Mahkemeler sonunda 28 kişi asılmıştır. Asılanlar arasında Menemen'i haritada gösteremeyecek kadar hadisenin dışında olanlar dahi vardır. Şeyh Es'ad Erbilî'nin oğlu Ali Efendi de asılanlar arasındadır.

Ek bilgi: "Bu infazlar dolayısıyla ünü yeniden canlanan Cellat Kara Ali gazetecilerin kendisiyle yaptığı bir röportajda son 12 yıl içinde 5216 kişiyi astığını söylemiştir. 'Üç bin küsuru Konya'da, kalanı da İzmir'in istirdadından bugüne...' Son Posta 3 Mart 1931 (Prof. Dr. Mete Tunçay - Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetimi)

Hadisenin bir numaralı sanığı olarak gösterilen Esad Efendi'nin de sağlık memuru vasıtasıyla hapishanede zehirlendiği pek çok araştırmacı tarafından rivayet edilmektedir.

Değişik kaynaklar Menemen Hadisesini üç aşağı beş yukarı bu şekilde anlatmaktadır. 80 senedir hakkında çok şey söylenen Menemen Hadisesi bundan ibarettir. Hadisenin zahirî kısmı bu şekildedir amma görünmeyen, gözden kaçırılan pek çok yönü vardır. Şimdi o yönleri ele almaya çalışalım:

MENEMEN HADİSESİNE DEĞİŞİK AÇILARDAN BAKIŞ

31 Mart Vakası ve Menemen Hadisesi resmî tarihin en çok çarpıttığı hadiselerin başında gelmektedir. Belli kesimler bu hadiseleri çarpıtmışlar ve faturayı Müslümanlara çıkarıvermişlerdir. Ne yazık ki, bu hadiseler çarpıtılmış haliyle tarih derslerinde de okutulmuştur. İslâmî çizgideki Necip Fazıl Kısakürek ve Mustafa Müftüoğlu'dan sol çizgideki Prof. Dr. Mete Tunçay'a kadar pek çok araştırmacı yazar Menemen Hadisesinin bazı çevrelerin mizanseni olduğunda fikir birliği içindedirler.

O zamanın gazetelerinden Vakit gazetesi (24 Aralık 1930) de hadiseyi şu şekilde vermiştir:

"Şeriat İsterim. Manisa'nın bir köyünden dördü Mehmet, ikisi Hasan adını taşıyan altı kişi, aralarındaki Derviş Mehmet'in 'Mehdî' olduğu iddiasıyla 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmiş ve Şeriat ilan etmeye kalkmıştır. Bunlar kendilerine engel olmak isteyen Yd. Sb. Teğmen Kubilay ile Hasan ve Mehmet adındaki iki mahalle bekçisini öldürmüşlerdir." (Prof. Dr. Mete Tunçay - Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetimi)

Şimdi hadiseleri çıkaranlara ve oluş şeklindeki bazı inceliklere bir göz atalım. Bu ayrı bir komedidir.

Hadise nerede çıkarılacak, bu iş için kimler kiralanacak, nasıl cereyan edecek, hepsi inceden inceye hesaplanmıştır.Menemen Hadisesinin tertipleyicileri hakkında Cevat Rifat Atilhan şu bilgiyi vermektedir: "Menemen Hadisesinin tertipleyicisi Yahûdi Jozef Trentef yoldaştır." (Cevat Rifat Atilhan - 31 Mart Faciası)

Şunlar da diğer aktör ve piyonların kısa vasıflarıdır:

Mehdî Mehmet: Görünürde Menemen Hadisesinin elebaşıdır. Aslen Giritlidir. Esrarkeştir. Dış görünüşü ile tipik bir ham softa kaba yobazdır.

Sütçü Mehmet: Basit bir mahalle sütçüsüdür.

Şamdan Mehmet: Bağ budayıcısıdır.

Zeki Mehmet: Bağ budayıcısıdır. Menfaati için her şeyi yapabilecek bir tiptir.

Nalıncı Hasan: Giritli ve hadiseye hiçbir şey bilmeden karışmıştır.

Giritli Hasan: Dinî hassasiyeti olmayan biridir.

Çoban Ramazan: 18-19 yaşlarında bir keçi çobanı. Cahil, dengesiz ve çocuk denecek yaşta küçüktür.

İcmali olarak bu aktörlerin hiçbirinin dinî yönünün olmadığı ve hadiseyi gerçekleştirmek için kiralanmış kişiler olduğuna dair araştırıcılar aynı şeyi söylemektedirler.

Menemen Örfi İdare Kumandanı Fahrettin Paşa'nın şu ifadesi çok düşündürücüdür: "Bunların hepsi, kömürcü, fırıncı, ayakkabıcı, kahveci çırağı... Bunlar mı inkılabı yıkacak, devirecek?.." (Prof. Dr. Mete Tunçay - Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetimi)

ALİMLERİN ZARARSIZ(!) HALE GETİRİLMESİ GEREKMİŞ

Menemen Hadisesi üzerinde pek çok kitap yazılmış, araştırma yapılmıştır. Necip Fazıl Kısakürek'in 'Son Devrin Din Mazlumları' ve Mustafa Müftüoğlu'nun 'Menemen Vakası' o eserlerin en başta gelenlerindendir. Bu eserlerin icmalî değerlendirilmesi şu şekilde özetlenebilir:

EGE BÖLGESİ'NE GÖZDAĞI

Menemen Hadisesiyle Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) Ege Bölgesi'nde seçimde büyük başarı gösteren Serbest Cumhuriyet Fırkası'na (SCF) ders vermek istemiştir. Nitekim o yıllarda yapılan seçimde SCF İzmir, Manisa gibi iller başta olmak üzere Ege Bölgesi'nde büyük başarı kazanmıştır. Bu ise CHF'nı rahatsız ediyordu. Bunun için bir bahaneyle bölge halkına gözdağı verilmeliydi.

ALİM VE ŞEYHLERE GÖZDAĞI

CHF'nin ileri gelenleri o yıllarda dinî yönden yüksek mertebesi olan, halkın rağbet ettiği pek çok kişi, İstiklâl Mahkemeleri marifetiyle idama mahkûm edilmişlerdir. Nitekim Âtıf Hoca başta olmak üzere pek çok güzide şahsiyet asılmıştır. Yahut da suikasta kurban gitmiştir.

1930'lu yıllarda da ilim ve maneviyat yönünden yüksek seviyeli, Müslümanların sevip bağlandığı büyük zatlar vardı. O zamanın Nakşîbendî şeyhlerinden Es'ad Erbilî de o isimlerin önde gelenlerindendi. O günün rakamlarıyla onbinlerce bağlısı bulunmaktaydı. Onun için bu din büyüklerinin bir şekilde zararsız(!) hale getirilmesi gerekiyordu. Menemen Hadisesinin tertiplenmesinde bir ciddî sebep de bu idi.

O ZAMANIN BASINI BUGÜNKÜLERİN DEDESİ

Mizansende yer almasına rağmen Mehdî Mehmet'in Şeyh Esad Efendi ile mânevî veya maddî hiçbir alâka ve münasebeti yoktur. Her ikisi de farklı dünyaların insanlarıdırlar. Mehdî Mehmet bir esrarkeş, Esad Efendi bir İslâm âlimi ve tasavvuf büyüğüdür.

Malum Türkiyemiz son senelerde 28 Şubat postmodern darbesini yaşadı. Ergenekon macerasını da yaşamaya devam etmektedir. Bu devrelerin oluşması ve gerçekleşmesinde basının ve medyanın bir kesiminin nasıl rol oynadığı ortadadır. Malum basının Menemen Hadisesine doğru 1930 yılında da benzer vazifeler yerine getirdiğini görmekteyiz. Bugünkü sözüm ona basının prototiplerinden olan o zamanki Vakit gazetesi bu işin baş silahşörlerindendi ve bugünkü malum basının ağzıyla yazılar yayınlıyordu. Menemen Hadisesinden aylar önce Vakit gazetesi makaleler yayınlamıştır. Aylar önce seçtikleri asıl hedef olan Es'ad Erbili hakkında birtakım iftiralarda bulunmuştur. Böylece müstakbel Menemen Hadisesine zemin hazırlanmaktadır.

Ancak polis raporuyla bu haberin yanlışlıkları ortaya konmuştur. Fakat basın öyle bir basın ki; yargısız infaz yapmak için dediğinde ısrarlıdır. Dinî çevrelere karşı bir önyargısı vardır. Keçisi çalınan müftü için saptırma yaparak 'Müftü keçi çaldı' diyebilecek pervasızlık ve iptidâî düşmanlık içindedir. 1960'lı yıllarda Cumhuriyet gazetesi böyle bir gazetecilik fazileti ortaya koymuştur.

ŞEYH ES'AD ERBİLİ KİMDİR?

Es'ad Erbilî (k.s.) (1847 Musul Erbil - 1931 Menemen) âlim, mutasavvıf ve eren şairlerdendir. Hem anne, hem de baba tarafından seyyidlerden olduğu bildirilmektedir.Mevlânâ Hâlidî Bağdadî'nin halifelerinden olan Tâhâ-el Harirî'den (k.s.) Nakşîbendî tarikatının, Abdülkadir Refkanî'den (k.s.) de Kadirî tarikatının icazetini aldı. Cumhuriyet'ten sonra tekkelerin kapatılmasıyla irşad çalışmalarını durdurdu.

Son devrin büyük mürşidlerinden Mahmûd Sami Ramazanoğlu Kelâmî Dergâhında yetişmiştir. Menemen Hadisesinde suçlu görüldü ve hapishanedeyken vefat etti. Hastanede iken zehirli iğne ile şehid edildiği ileri sürülmüştür. Sonradan suçsuzluğu anlaşılmıştır. Ancak olan olmuştur.

YENİ AKİT


Belgelerle ‘Menemen’ gerçekleri...

Genelkurmay, Menemen olayı ile ilgili olarak Arşivinde bulunan 13 adet belgeyi internet sitesinden tanıtımını yaptı.

24 Aralık 2010

-Resmi tarihin 80 yıldan beri kamuoyuna sunduğu “Kubilay olay yerine geldi. Mehdi Mehmet’e eylemden vazgeçin çağrısında bulundu. Karşı gelenlerin dinlememesi üzerine askere ateş emri verdi. Asker manevra mermisi kullandı. Mermilerin zarar vermemesi üzerine Mehdi Mehmet: “Bana mermi işlemez, ben Mehdiyim”dedi. Ve sonra Mehdi Mehmet, Kubilayı yaraladı. Gazaz cami avlusunda da kafasından kesti” söylemlerinin doğru olmadığını olmay yerinde bulunan telgraf memuru Nail Bey’in rporundan ortaya çıkıyor. - Bir manga sürgü takılı askerler, kumandanları Kubilay Mehdi ile boğuşurken neden birdenbire ortadan kayboldular!
-Olay sonrası tehlikenin kaynağı olarak gösterilen Nakşibendi Şeyhi Esat’ın ifadesi alınmadan ihbar raporları ile hakkında idam cezası verildi. Şeyh Esat, Erbilli ve Türkmen asıllı, aynı zamanda Mehmet Akif’e hocalık yapan, Milli mücadelede Fevzi Çakmak’a da yardımcı olan saygın bir insandı. -Genelkurmay sitesinde Menemen olayları sonrası Türkiye genelinde çok sayıda din adamının izlendiği listesi çıktı. -Adanalı Ramazanoğlu Mahmut Sami Efendi’nin adı listeyle alındı. Susturuldu. Ve Ramazanoğullarının 500 yılık Vakıflarına ait yüzlerce dükkan, hamam, cami, medresi yağmalandı. Üzücüdür ki Adana şehir merkezinde satılan ve yıkılan camileri asker kökenli şahıslar aldılar. -Bütün araştıralar Menemen olayının olayları başından beri izleyen Alay Kumandanlığı ile dönemin İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde hazırlandığı ve uygulamaya konduğunu gösteriyor.
Genelkurmay Başkanlığı kamuoyunu Menemen olaylarını aydınlatmak amacıyla “tsk.mil.tr” internet sitesine 13 adet belge yayınladı. Menemen olaylarının görgü tanıkları, tanık belgeleri ve suçluları takip amaçlı olan belgeler içinden resmi tarihin Menemen söylemlerinin fiyaskolarını ortaya koyan bilgiler ortaya çıktı.







MENEMEN OLAYI DERİN DEVLETİN BİR TERTİBİDİR

Genelkurmay’ın Menemen Olaylarının içinde yer alan Telgraf Memuru Nail Bey’in olay gözlem tanık raporu şaşırtan ilgilerle dolu. 23 Aralık 1930 tarihinde sabah 8 civarında yaşanan Menemen olayları ile ilgili açıklamalar yapan Nail Bey: “(Menemen olaylarını yaratanlar) telleri kestik diye bağırmaktalardı. Bendeniz derhal telleri muayene ettim. Telle iyi ve İzmir’e malumat verdim. Bu sırada Jandarma kumandanı Yüzbaşı Fahri Bey gelip şakilerle görüştü.Artık ne görüştüğünü ben anlayamadım.Yalnız kasaplar arasındaki mevkide bulunan halk tarafından alkışlandı.Yüzbaşı Fahri Bey çekilip gitti. Ne tarafa gittiğini şüphesiz bilemiyorum…Kublay beyin kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze kumandanı evkafın kahvesi önünde askeri durdurtup süngü tak emrini verdi.Kendisi şakilerin yakasını tuttu.Asker süngü takdı.Onlar dönmelerine devam ediyor. Beraberlerce Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler. Öbür taraftan dönüp te gelen diğer arkadaşı bunların o vaziyetini görünce Koblay Beyin arkasından bir silahla vurdu”. Nail Bey, açıklamalarına Kublay Bey’i korumakla görevli askerlerin birdenbire kaçarak yok olduklarını da açıklıyor. Bundan sonra Kubilay arkadan aldığı kurşun yarası ile Hükümet binası ve yanındaki Gazaz Camisi bahçesine sığınıyor. Orada yere düşüyor. Mehdi Mehmet ve yanında bulunan şahsın yardımıyla Kubilay’ın kafası kesiliyor”. Buraya kadar telgraf memuru Nail Bey’in açıklamalarından resmi tarihin 80 yıldan beri topluma sunduğu “Kubilay Mehdi Mehmet ve adamlarının önüne çıkarak eyleme son vermelerini istediği ve askerlerin manevra fişekleri ile ateş açtıkları ve Mehdi Mehmet’e isabet ettiği halde öldürmediği bunun üzerine Mehdi’nin “Bana kurşun işlemiyor, ben Mehdiyim” konuşması yaptığı yönündeki bilgiler Genelkurmay belgelerinde yer almıyor. Menemen olayı başından sonuna kadar Menemen’deki olayları yakından izleyen Alay kumandanlığı ve dönemin İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde hazırlanan bir tertip olayıdır. Mehdi Mehmet, olay esnasında içki içen serkeş ayyaşın birisidir. Kullanılan yönlendirilen ve kanlı eylem yaptırılan bir kişi.



DİN ADAMLARINI TASFİYE EYLEM PLANI

Genelkurmay sitesinde yer alan tarihi belgeler arasında Türkiye genelinde çok sayıda din adamının rejim için tehlikeli görülerek izlendiği isim listesi de var. Olayların asıl sorumlusu görülen İstanbul’daki Erbilli Şeyh Esat Efendi, aslen Türkmendir. Mehmet Akif Ersoy’a hocalık yapmış, kurtuluş savaşı esnasında da General Fevzi Çakmak ile yakın işbirliği içinde olmuştur. Ve Ahmet Yesevi’den Nakşibendiye kadar uzanan yüzyıllar içinde devletin destekçisi olan dini bir harekettir. Esat Efendi, Menemen olayından sonra sorgulaması, yapılmaksızın hakkında idam cezası verilmiş, 87 yaşının içinde bulunduğu için yasalara göre 65 yaşından büyük olduğu dikkate alınarak idam infazı yerine getirilmemiş, ancak oğlu ile birlikte 28 kişi asılmıştır. İlginçtir ki Menemen olayı esnasında Kubilay’ı yalnız bırakan askerlerin ve de olay öncesi Mehdi Mehmet ile görüşerek bilgi aktaran Yüzbaşı Fahri Bey ile Mehmet Ali Bey’in ifadeleri yoktur.

ADANA’DA RAMAZANOĞULLARI VAKFININ YAĞMALANMASI

Menemen olayı ile ilişkilendirilen din adamları listesinde adı geçen Ramazanoğlu Mahmut Sami Bey, önce göz hapsine alındı. Sonra susturuldu. Ve Ramazanoğulları ailesinin kuruculuğunu yaptığı Adana şehir merkezindeki vakfa ait yüzlerce dükkan, ırmak hamamı ve mescitler, camiler yıkılmış veya satılarak elden çıkarılmıştır. Hatta, Ramazanoğuları vakıf arazisi içinde yer alan İncirlik arazisi de 1950’li yılarda Amerikalıara üs olarak verilmiştir. Bir Adanalı tarihçi olarak soruyorum: “Ramazanoğlu Mahmut Sami Bey’in suçu ne idi?”. Menemen olayını perde arasında derin devletin din adamlarını tasfiye planı vardır.


TÜRKİYE GENELİNDE İZLENEN VE SUÇLANAN-SUSTURULAN DİN ADAMLARI LİSTESİ:





kAYNAK: GENELKURMAY ARŞİVİ, MENEMEN DOSYALARI

http://www.yeryuzuhaber.com/belgelerle-menemen-gercekleri-haberi-5686.html

Kubilay sakızı daha kaç yıl çiğnenecek?
Ali İhsan KARAHASANOĞLU
24 Aralık 2010

Kubilay olayı, daha kaç yıl böyle çarpıtılarak anılacak bilemiyorum. 1930 yılında yaşanmış, topu topu 15-20 kişilik bir kavga. Hadi diyelim, çatışma.. 1930 Türkiyesi’nde, küçücük bir ilçede yaşanan olayın, tüm Türkiye’ye yansıyabilecek bir boyutu olabilir mi? Ne mümkün! Ama; 80 yıldır, aynı sakızı çiğnemeye devam edip duruyorlar. “Türk devrimleriniiin ...”

El insaf yani. Ne devrimi kardeşim!..

Devrimle ne ilgisi var 15 kişinin kavgasında..

3-5 kişiyle, devrime karşı mı çıkılır?

3-5 kişiyle, devrimler mi savunulur?

Lokal bir kavga işte..

Ucunda hiçbir şey yok.

Bu taraf da baskın çıksa, bir şey olacağı yok. Diğer taraf da başarılı olsa, önemli bir sonucu yok.

Subaya saldıranlar, diyelim başarılı oldular..

Ne yapacaklar, 3-5 kişi ile ‘Cumhuriyeti mi yıkacaklar?’

Güldürmeyin insanı..

Kubilay; kendisini yeterince savunsaydı, saldırganlara ilk anda baskın çıksaydı..

Ne olacaktı? Cumhuriyet, üç tane esrarkeşe hiç fire vermeden baskın çıktı diye, “Savaş kazanmış ordu” muamelesine mi tabi tutulacaktı?

Nedir bu, küçücük bir olaydan çıkartılan büyük tartışma!

Menemen olayını, Cumhuriyet’e karşı ciddi bir saldırı olarak yorumlayanlara bakın; Ergenekon sanıklarını nasıl da savunuyorlar!

1930’daki üç tane esrarkeşin, bir subaya saldırısından, ‘Cumhuriyeti yıkma’ sonucu çıkartanlar, şimdi onlarca generalin içinde bulunduğu plânlar için, “Ne var canım, harp oyunu yapmışlar. Üç tane general ile darbe mi olur?” diyorlar..

Devam ediyorlar: “Darbe yapmak için, darbeyi gerçekleştirmeye elverişli silahlar kullanmak gerekir. Ergenekon’dan yargılanan Mustafa Balbay’ın elinde ne var ki, darbe yapabilsin.Tuncay Özkan’ın elinde ne var ki, darbeden yargılanıyor.MehmetHaberal’ın ne gücü var ki, darbeden yargılanıyor?”

Ergenekon sanıklarının serbest kalması için, bu savunmayı yapıyorsunuz da, Menemen’deki üç tane esrarkeşin bir subaya saldırısını, niye “Cumhuriyet’i yıkmaya teşebbüs” olarak tanımlıyorsunuz?

O üç tane esrarkeş, ne yapacaklardı, Ankara’ya gelip, hükümeti mi yıkacaklardı?

Ne ile?

Hangi silah ile?

Hangi güç ile?

Tarihi gerçekleri çarpıtmasalar, “Onlar, kendi görüşlerini savunsunlar, biz de kendi görüşlerimizi savunalım.Herkes yoluna” diyeceğim.

Ama, gerçekleri bile bile tahrif ediyorlar.

Bakın; Cumhuriyet gazetesinin dünkü nüshasında,Menemen ile ilgili bir ilan: “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yaşama mutluluğu kazandırdığı dünyaya örnek Türk devrimine yönelik gerici saldırıların hedefi olan ...”

Bu ilanın altında, sıradan bir gencin ismi olsa, “Heyecanına ver” der, geçersiniz.

İlanın sahibi olan zat, bir de profesör olmuş!

Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını bilmiyor bir defa..

Sanıyor ki; önce şapka devrimi yapılmış, sonra Şapka Devrimi’ni korumak için Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanılmış.

Sanıyor ki; önce Harf Devrimi yapılmış, sonra Harf Devrimi’ni korumak için düşmanlar denize dökülmüş.

Sanıyor ki; önce halifelik kaldırılmış, sonra Anadolu’da işgalciler kovalanmaya başlanmış!

Hayır beyler, hayır!

Kurtuluş Savaşı’nın kahramanları, sizler değil; sizlerin “gerici olmakla” suçladığınız bu dindar halkın taa kendisidir.

Bu dindar halk, imanı için savaştı ve kazandı..

Dini için savaştı, namusu için savaştı..

Harflerini değiştirmek için savaşmadı..

Şapka takmanın zorunlu olması, takmayanın kellesinin uçurulması için savaşmadı..

Halifeliğin kaldırılması için savaşmadı..

Açın; savaş sırasındaki tüm komutanların sözlerini okuyun.

Tüm idarecilerin açıklamalarını, resmî belgeleri okuyun..

Bir tanesinde, “Bu ülkede, harfleri değiştirmemiz lazım.Bunun için Yunanlıları denize dökmemiz lazım” deniliyor mu?

Bir tanesinde, “Memurlara şapka takma zorunluluğu getirilmesi gerekir. Bu uğurda, İngilizleri topraklarımızdan çıkarmamız lazım” deniyor mu?

Gerçekleri çarpıtmayın..

Dürüst olun, devrim hokkabazları!

Yeni Akit

"Menemen olayı provokasyondur"
24 Aralık 2011

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Menemen Olayı, hiç şüphe yok ki, yakın tarihimizin en karanlık, en vahim, en trajik hadiselerinden biridir. Ne var ki, bu provokatif saldırıyı gerçekleştirmek suretiyle milletimizin birlik ve beraberliğini hedef alanlar, kirli emellerine ulaşamamış, milletimizin sağduyusu sayesinde, kurulan tuzaklar bozulmuştur'' dedi.

Başbakanlık Basın Merkezinin internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, Erdoğan, Kubilay'ın şehit edilişinin 81. yıl dönümü dolayısıyla yayımladığı mesajında şunları kaydetti: ''Menemen Olayı olarak bilinen ve Asteğmen Kubilay ile birlikte iki bekçinin şehit edilmesine sebep olan menfur saldırıyı, yıl dönümünde bir kez daha kınıyor ve esefle anıyoruz.

Menemen Olayı, hiç şüphe yok ki, yakın tarihimizin en karanlık, en vahim, en trajik hadiselerinden biridir. Ne var ki, bu provokatif saldırıyı gerçekleştirmek suretiyle milletimizin birlik ve beraberliğini hedef alanlar, kirli emellerine ulaşamamış, milletimizin sağduyusu sayesinde, kurulan tuzaklar bozulmuştur.
haber1001
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> YAKIN TARİH Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com