EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

MİT

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AKTUALİTE
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt May 01, 2010 11:07 pm    Mesaj konusu: MİT Alıntıyla Cevap Gönder

İSTİHBARAT CEPHESİNDE NELER OLUYOR?
A. Bâki AYTEMİZ
28 Ağustos 2017

Son KHK ile MİT Cumhurbaşkanlığına bağlandı.

Erdoğan Başkanlık sistemine geçmeyi bekleyemedi demek ki, doğrudan kontrol etmeyi uygun buldu. Malûm, çift başlılık dediği durum kendisi açısından katlanılabilecek bir şey değil.

Hadiseye buradan giriş yaptık da asıl anlatacaklarımız bunlar değil. Mesele, çok daha derin ve çetrefilli işler dönüyor olmasında.

Yıllar önce, Tavır dergisini eline alıp, altını gazlı yeşil kalemle çizdiği satırları Türkiye’deki muhataplarına (daha açıklayıcı olması bakımından işbirlikçilerime) göstererek, “Türkiye’de bir İslâm ihtilâli olmak üzere, farkında değil misiniz?” diye onları uyaran Andrew Craig, işi sadece uyarı yapmakla bırakmamış, İzmir’de bir kilisenin papazı olarak gelmiş ülkemize yerleşmiş ve “Ilımlı İslâm” projesini hayat geçirerek İslâm ihtilâl ve inkılâbının –İBDA’nın– yolunu kesmek üzere bilfiil sahada görev almış… Tabi bu görevine neredeyse çeyrek asra yakın bir zamandır devam ediyor oluşundan dolayı da, basında çıkan haberlere göre CIA’nın Ortadoğu şefliğine kadar yükselmiş…


Andrew Craig

Bilindiği üzere bu papaz kılıklı herif geçenlerde tutuklandı ve bizler de bunun haberini yaptık. Yine hakkında yaptığımız bir başka haberde, papazın aleyhinde yeni deliller ortaya çıktığından dolayı yeni tutuklama kararları da alınmıştı.

Bu yeni deliller neydi, ne değildi, bilmiyoruz –malûm, dosya gizli– ama, bu hadiselerle paralel olarak yaşanan bir başka hadise de eski MİT’çi Enver Altaylı’nın da “FETÖ” kapsamında gözaltına alındıktan sonra dün itibariyle tutuklanmış olmasıydı.


Enver Altaylı

Enver Altaylı’yı da Orta Asya’daki faaliyetlerinde Ilımlı İslâm-Amerikancı İslâm projesine destek verirken biliyoruz. Daha da geriye gitmek isteyenler, Altaylı’nın, birçok Amerikancı projede rol aldığını da göreceklerdir.

Tutuklanan papaz hakkında ortaya çıkan yeni deliller ve Altaylı’nın da paralel olarak tutuklanması, garip bir tesadüften mi ibaret?

Altaylı ve Orta Asya denilince aklımıza Ergenekon saldırıları sırasında tutuklanıp cezaevinde infaz edilen MİT’çi Kaşif Kozinoğlu geliyor. Kaşif Kozinoğlu’nun cezaevinde kalp krizi geçirip öldü denilmesi yanında, o süreç içerisinde kaza veya intihar neticesi ölen MİT’çiler furyası da yaşanmıştı. Bunlardan biri Semra Maliş’ti, evinin balkonundan atlayıp intihar ettiği söylendi. Maliş’in hayatını kaybettiği gün (22 Ekim 2010’da ) Adnan Kılıç da Manisa’da bıçaklanarak öldürüldü. Kılıç’ın öldüğü olayın basit bir tartışmadan çıktığı iddia edildi. Bundan bir ay sonra Kocaeli’den bir ölüm haberi daha geldi. MİT Kocaeli Şube Müdürü Ahmet Süreyya Kasım, hayatını kaybetti. Süreyya’nın ölüm sebebine “kalp krizi” denildi. Yine Dr. Recep Albayrak da garip bir şekilde intihar etti denilen MİT’çilerden biriydi o dönem; cesedi mezarlıkta bulunmuştu. Haluk Akter ise 1 Nisan 2011’de esrarengiz bir cinayete kurban gitti. Bodrum Yalıkavak Beldesi’ndeki evinin banyo küvetinde, ensesinden 3 kurşunla öldürülmüş olarak bulundu. Cinayetin ardından ‘Kambur Ali’ lakaplı MİT muhbiri Müfit Ali Tengiz ve bir kadın tutuklandı.15 Şubat 2011’de 30 yaşındaki MİT görevlisi Tevfik Ataseven, İzmit’te yalnız yaşadığı evinde asılı bulundu. Bu olay da kayıtlara intihar olarak geçti. Ancak ortada otopsi raporu bile yoktu. Adana MİT Şube Müdürü Ufuk Acar 2007’de evinde şakağından vurulmuş şekilde bulundu. Kayıtlarda, Acar’ın ölümü de intihar olarak yer aldı. MİT’te görevli olan Engin Karagöz ise 2008’de Ankara’daki evinde iple asılı şekilde bulundu.


Kâşif Kozinoğlu

Gelelim MİT cephesindeki diğer gelişmelere…

ABD Savunma Bakanı Mattis’in Türkiye ziyaretinde gündeme gelen konulardan biri de, daha doğrusu bizimkilerin Amerika’dan taleplerinden biri de PKK yöneticilerine karşı suikast düzenlemek üzere kendilerine yardım edilmesiydi.

Amerika’nın bu isteğe ne diyeceğini kestirebilmek için kâhin olmaya gerek yok.

Neler oldu da Amerika’dan böyle bir yardım istenme ihtiyacı hâsıl oldu?

Hani geçenlerde Türkiye, Talabanî’nin (YNK-Kürdistan Yurtseverler Birliği) Ankara’daki ofisini kapattırmıştı. Sebebi ise, 3 Ağustos tarihinde Süleymaniye’de Cemil Bayık’a operasyon yapmak üzere harekete geçen MİT mensuplarının PKK tarafından enterne edilerek kaçırılmış olmasıydı. Çavuşoğlu, son Irak seyahati sırasında Talabanî yönetimine de uğradı ve hadisenin Talabanî bölgesinde cereyan etmesine istinaden, kaçırılan MİT’çilerin serbest bırakılmasını YNK yetkililerinden istedi ve bir saat süre verdi. O süre dolumunda da MİT’çiler serbest bırakılmayınca Talabanî’nin Ankara ofisi kapatılıp, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin Ankara Temsilcisi Behroz Gelalî ailesiyle birlikte kapı dışarı edildi.

Tekrar başa dönersek, MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmış olmasında bu fiyaskonun bir tesiri var mı diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Peki, bu yeni pozisyon değişikliği ile bu fiyaskoların önüne geçilebilecek mi, nasıl?

Kaynak:Adımlar dergisi

Eski MİT'çiye tutuklama
27 Ağustos 2017



Gülen Hareketi soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski MİT mensubu Enver Altay, sevk edildiği sulh ceza hakimliğince tutuklandı.
Altaylı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen Gülen Hareketi soruşturması kapsamında geçen cuma günü sabah saatlerinde Antalya İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından gözaltına alınmıştı.

Enver Altaylı'nın evinde kapsamlı arama yapan polis ekipleri, bazı basılı ve dijital malzemelere el koymuştu. MİT eski mensubu Enver Altaylı, sorgulanmak üzere Ankara'ya götürüldü.

Altaylı, Gülen Hareketinin 1980'li yılların başındaki yapılanması ve Gülen okullarının kurulmasıyla ilgili sorgulandı.

73 yaşındaki Altaylı, Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nde okumuş, 1960'da Talat Aydemir'in darbe girişimine katıldığı için tutuklanmıştı. 1968’de MİT'te çalışmaya başlayan Altaylı’nın Fetullah Gülen’e yakın bazı isimlerle bağlantısı olduğu öne sürülüyor.

Hürriyet

"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'in şube müdürlüğünü yaptım"
29 Aralık 2016



Sabah yazarı: Bu itiraf eski Türkiye'de MİT ve CIA ilişkisini gözler önüne seriyor

Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimini tüm yönleriyle araştırmak ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun başkanvekili Selçuk Özdağ, Eski Mit Müsteşarı Fuat Doğu'nun "Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum" dediğini iddia etti.

Özdağ'ın ileri sürdüğü iddiayı aktaran Sabah yazarı Fahrettin Altun'un "Bu nasıl milli istihbarat?" başlığıyla yayımlanan (29 Aralık 2016) yazısı şöyle:

"Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım.
Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurum." Bu sözler, MİT eski müsteşarı M. Fuat Doğu'ya ait.
Bu sözleri bizzat Fuat Doğu'nun ağzından duyan kişi ise TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanvekili Selçuk Özdağ. 30 yıl sonra, AHaber'de benim de katıldığım bir televizyon programında Fuat Doğu'nun bu dehşetengiz itirafını kamuoyuyla ilk defa paylaştı Özdağ.
1962-1964 ve 1966- 1971 arasında iki kez MİT müsteşarlığı yapan Fuat Doğu, Mehmet Eymür, Sadi Sağdam, Şenkal Atasagun, Emre Taner ve Hiram Abas gibi MİT yöneticilerini yetiştirmiş, MİT'e bir dönem damga vurmuş bir isim. Bir rivayete göre de Fuat Doğu ölmeden önce anılarını el yazısıyla yazıp MİT'e teslim etmiş.

Fuat Doğu'nun 12 Eylül'den 5-6 yıl sonra, henüz genç bir siyasetçiyken Selçuk Özdağ'a yaptığı bu itiraf eski Türkiye'de MİT ve CIA ilişkisinin nasıl organik ve hatta hiyerarşik bir ilişki olduğunu gözler önüne seriyor.
FETÖ, PKK ve diğer irili ufaklı terör örgütlerinin Türkiye'de kendilerine nasıl mümbit bir zemin bulabildiklerini merak edenler önce bu kirli ilişkiye bakmalılar. Askerin dışarıdan emir geldiğinde nasıl tereddüt etmeden hızlı ve organize biçimde siyaset oyununa müdahale edebildiğinin cevabı da bu ilişkide saklı.
Türkiye siyasi tarihindeki karanlık noktalar, sokak kalkışmaları, faili meçhuller, kitlesel katliamlar, evet bütün bunlar öncelikle Türkiye'yi kendi istediği noktaya çekmek için çaba sarf eden dış aktörlerin mahareti! Ne var ki bu yabancı aktörlerin içerideki işbirlikçileri olmadan bunca cürmü işleyemeyeceklerini de hepimiz biliyoruz.
Düşünün, bu ülkenin "milli istihbarat teşkilatı" yıllarca ABD'nin istihbarat teşkilatının güdümünde hareket etmiş. Sadece zihniyet düzleminde bir Amerikancılıktan bahsetmiyoruz.
Neredeyse bir emir komuta zinciri kurulmuş. Bu zincirin kırıldığına kanaat getirildiği noktada FETÖ devreye girdi ve MİT'i parsellemek için çabaladı, başına kendi adamını geçirmek için uğraştı. Bu kendi aklı değildi herhalde!
Trump ne dedi? "ABD artık hiçbir ülkenin iç işlerine karışmayacak!" Bu, hem geçmiş Amerikan yönetimlerine bir ithamdır, hem de bir itiraftır. (..)
T24

MİT Müsteşarı kaçtı mı?
Çiğdem Anad
11 Şubat 2015

İstifasını yeni veren Mit Müsteşarı Hakan Fidan yorulmuş.

Cumhurbaşkanı öyle söylüyor.

Yorulmuş ama neden yorulduğu açıklanmıyor.

46 yaşındaki genç, dinamik, sağlıklı, güçlü, kuvvetli, beyin kapasitesi geniş, dirayetli, sabırlı Hakan Fidan neden yorulmuş olabilir?

Dört, beş yıldır MİT müsteşarlığı yapan Fidan'ı bu kısa süreçte kimler, neler yıpratmış olabilir? Üstelik kolay kolay pes edecek bir kimlik olmadığı aşikâr.

Hakan Fidan'ın bugün bükemeyeceği tek bilek Cumhurbaşkanı Erdoğan desek yanlış olmaz herhalde. Bu durumda Hakan Fidan ile Cumhurbaşkanının görüş ayrılığına düştüğü tahmininde bulunmak zor değil.

Cumhurbaşkanı müsteşarın uyarılarını yeterince ciddiye almadı mı?

Mesela, Hakan Fidan, "süregiden Suriye politikasıyla IŞID Türkiye'nin başına bela olacak" dedi de , dikkate değer mi bulunmadı?

Mesela, Kürt meselesinin çözüm sürecinde Hakan Fidan'ın yanlış bulduğu adımlar mı atıldı?

Mesela, cemaate karşı açılan savaşta işin boyutunun ABD ve İsrail'i de kapsayacak şekilde büyümesini Hakan Fidan çok riskli gördü de, ne pahasına olursa olsun her şeyi göze alan cumhurbaşkanıyla beraber yürümeyi yanlış mı buldu?

Cumhurbaşkanı tek başına bile kalsa bildiği yolda yürüyeceğini söylüyor. Cumhurbaşkanı çözüm sürecinde ve cemaatle mücadelede neden yalnız kalabileceğini dile getiriyor? Bu yollar hangi tehlikeleri barındırıyor?

Bu yollarda Türkiye'yi hangi tehlikelerin beklediğini varsayıyor Fidan?

Bu tehlikeler MİT Müsteşarı’nın Cumhurbaşkanı’nı dinlemeyerek, görevini bırakmasını gerektirecek kadar büyük olmalı.

O kadar büyük ki; Fidan süpermenliği bırakıp, sıradan bir milletvekili olmaya koşuyor.

Şimdi bilmemiz gereken;

Çözüm sürecinde Cumhurbaşkanı ne diyor? Hakan Fidan ne diyor?

Cemaatle mücadelede Cumhurbaşkanı ne diyor? Hakan Fidan ne diyor?

Sır küpü Hakan Fidan sırları hangi güne kadar saklayacak? Belli ki bugün zihninin ve vicdanının kabul etmediği gelişmeler var. Belli ki Cumhurbaşkanıyla görüş ayrılığı var.

"Görüş ayrılığı” aralarındaki konu, ikisinin de bildikleri vardır, “devlet sırrı" denip geçilemeyecek kadar ciddi bir durumla karşı karşıyayız.

MİT Müsteşarı ile Cumhurbaşkanı arasındaki temel yaklaşım farklarını öğrenmeliyiz. Türkiye'nin yarınında hepimizi bekleyen riskleri, tehlikeleri öğrenmek hepimizin hakkı.

İstihbaratın başı giderken, Ekonominin başındaki isim Ali Babacan da Cumhurbaşkanıyla karşı karşıya geldi. Merkez Bankası başkanının para politikasını savunan Babacan, Cumhurbaşkanına rağmen faiz , döviz denkleminin arkasında duruyor. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Cumhurbaşkanının veryansın etmesinden çekindiği için mi lojmanını boşaltıyor?

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nı bugün bırakan Haşim Kılıç da Cumhurbaşkanı’yla karşı karşıya. Kılıç, "Yargı birilerinin hedefine ulaşacağı kamu gücü değildir" derken belli ki Cumhurbaşkanı’nı hedef alıyor.

İstihbaratta, ekonomide, yargıda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı destekleyenler bile alarm veriyor. Bu isimler de paralel yapının uzantıları olmadığına göre, alarmı ciddiye alacak biri var mı acaba?

Cumhurbaşkanı bir gün tek başına kalabilir mi gerçekten?

Bir gün tek başına?

Kaynak: T24

MİLLETİN HİZMETİNDE 80 ONURLU YIL*



06 Ocak 2007 tarihinde, çalışanlarımız ve emeklilerimiz ile birlikte, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 80. kuruluş yılını kutluyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve Milletimize 80 yıldır hizmet edebilmenin görev şuurunu, daha da güçlü olarak hissediyoruz.Dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin, ister sosyal-ekonomik-siyasi ister ahlaki-dini olsun yeniden şekillendiği ve hatta tanımlandığı bir süreç içinde bulunmaktayız. Yaşadığımız bu süreç, aynı zamanda, parçası olduğumuz uluslar arası sistemin de kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir.

Tarihi yakından incelediğimizde görüyoruz ki uluslararası sistemde istikrar hiçbir zaman uzun süre mevcudiyetini koruyamamıştır. Sistemin bir veya birden çok noktasında mutlaka bir değişim yaşanmıştır. Bunun etkileri geçmişte daha çok bölgesel nitelikte olsa da günümüz şartlarında, özellikle her alanda yaşanan küreselleşmenin sonucu olarak global düzeye taşınmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında kurulan iki kutuplu dünya düzeninin uzun süre devam etmeyeceği önceden öngörülebilir bir olgu olmakla birlikte 1990 ve sonrasındaki sürece hazırlıksız yakalanılmıştır. Elbette bunun en önemli nedeni, sistem içindeki yapılanmaların ve analizlerin statükocu yaklaşıma koyu bir muhafazakârlıkla sahip çıkmalarıdır. Bu nedenle de geleceğe yönelik tahminler bu katı/kuralcı yaklaşım içinde başarısız olmuştur.

Dünyadaki istihbarat teşkilatları da sistemin birçok aktörü ya da oyuncusu gibi bu yeni “belirsizlikler” dünyasını öngörememiştir. Ayak sesleri özellikle teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin öncülük ettiği farklılaşan ekonomik ilişkilerle ortaya çıkan, çoğu kez küreselleşme olarak nitelendirilen ve dünyadaki insan toplulukları arasında siyasi sınırların ortaya çıkardığı iletişim limitlerini belirsizleştirerek bir “değer devrimi” de yaratan bu radikal değişim süreci, sarsıcı bir hızla her şeyi etkisi altına almış, savunma ya da uyum mekanizmaları geliştirmeye imkân tanımamıştır. Soğuk Savaş döneminin ortaya çıkardığı katı kurallarla işleyen istihbarat teşkilatları da ortaya çıkan bu yeni ve inanılmaz derecede oynak ortam karşısında ister istemez yetersiz kalmışlardır.

İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret etmektedir. Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dâhil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir.

Gerek ulusal güvenliğin sağlanmasında gerekse dış ve iç politikaların yürütülmesinde güvenlik ortamını şekillendiren pek çok yeni yöntem, aktör ve vasıtanın görünür görünmez etkisi hissedilmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekten sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus-devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsatları ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak zorunluluğu / ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir. 21. yüzyıl güvenlik ortamı, istihbarat fonksiyonlarının önemi ve etkinliğini hiç olmadığı kadar arttırmıştır.

Önümüzdeki dönemde de uluslararası sistemin, kuralları belirlenmiş stabil bir yapıya kavuşacağını ummak ve bu yönde tanımlamalar geliştirmek faydasız bir uğraş olacaktır. Son derece kaygan bir zemin üzerine oturmuş uluslar arası ortamda Türkiye, bir yandan yakın zamana kadar değişik çap ve karakterde savaşların yer aldığı ve halen potansiyel çatışma tehditlerinin bulunduğu Balkanlar, diğer yandan birçok bakımdan sürtüşmelere sahne olan ve çeşitli istikrarsızlık potansiyelleri taşıyan Kafkaslar ile yaklaşık 40 yıldır fiili çatışmalar ve terörist faaliyetlerle yoğrulmuş Ortadoğu’nun arasında bir iç hat pozisyonuna sahip halde bulunmaktadır. Ayrıca bu pozisyon kademeli olarak Orta Asya’ya açılan alanlarla da bağlantılıdır.

Bu üç bölgenin ve Orta Asya’nın birçok bakımdan küresel politikaların ve “rol” savaşlarının belirli açılardan yoğunlaştığı alanları oluşturduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda 21. yüzyılda doğuya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye’nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazandığını/kazanacağını göstermektedir.

Bu süreç içinde Türkiye, gerek stratejik gerekse jeopolitik önemi nedeniyle kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakma ya da “bekle-gör-tavır al” taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir. Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlamayla (kendi konumu ile ilgili) taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır. Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır. Bu nedenle de Türkiye tüm kartlarını/avantajlarını maksimum düzeyde bir verimlilikle değerlendirmek durumundadır. Elbette bunu gerçekleştirebilmesi hiç de kolay değildir.

Ulusal gücü sağlamanın ve korumanın en etkili yolu, istihbarat fonksiyonlarımızın ulusal güvenlik politikalarımızı ve ulusal çıkarlarımızı destekleyecek şekilde yapılandırılması ve geliştirilmesidir. Öte yandan jeopolitik ve stratejik konumu itibariyle oldukça zor bir coğrafya üzerinde bulunan Türkiye için güçlü bir ekonomi, kusursuz bir dış politika ve caydırıcı bir askeri yapılanma şeklinde adlandırabileceğimiz çok sağlam üçayağa sahip olmak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu üçayağın ifade edilen özellikleri içinse güçlü, dinamik, etkin, esnek, hareket kabiliyeti yüksek ve yaratıcı bir istihbarat yapılanmasına ihtiyaç vardır.

Ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz bu zorlu dönemde, özellikle merkezinde bulunduğumuz ve bir parçası olduğumuz uluslar arası sistemin gelişim süreci, Milli İstihbarat Teşkilatı olarak duyduğumuz sorumluluğu en üst seviyeye çıkarmış durumdadır. Ulusal güvenliğimizin ve ulusal çıkarlarımızın gelişimine katkıda bulunacak bir stratejik istihbarat yaklaşımı bağlamında Teşkilatımızın mevcut yapısının yukarıda ifade edilen ihtiyaçlara cevap verecek şekilde hem organizasyon şeması bakımından hem de söz konusu şemaya işlerlik kazandıracak/hayat verecek organizasyon kültürü açısından revize edilmesine yönelik 2006 yılında başlattığımız çalışmaları 80. yılımızı da kutlayacağımız 2007 yılı içinde sonuçlandırmak amacındayız. Böylece 21. yüzyılın beraberinde getirdiği koşullarla Türkiye için taşıdığı özel önem doğrultusunda, ulusal çıkar ve ulusal güvenlik politikalarımız bağlamında Milli İstihbarat Teşkilatı üzerine düşen görevi en mükemmel şekliyle yerine getirebilecektir.

Milli İstihbarat Teşkilatı olarak vizyonumuz, birlik ve beraberlik içinde ülkemizi içinden geçilmekte olan bu muğlak ve tehlikeli dönemden başarıyla daha da güçlenmiş olarak çıkarmak ve çocuklarımıza gurur duyacakları bir gelecek bırakmaktır.

Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları; halkımızdan, resmi-özel kuruluşlardan ve medyamızdan aldığı destekle, sorumluluklarını sonsuza dek yerine getirme kararlılığı içindedir.Büyük Türk Milletine saygılarımızı sunuyoruz."

Emre TANER,
Müsteşar (2007),
Milletin Hizmetinde 80 Onurlu Yıl

http://odatvninatladigihaberler.blogspot.com/

Soner Yalçın MİT'e Neden Saldırıyor?
13 Kasım 2010
"Türkiye'nin 'MİT müsteşarına' başka ülkelerin emriyle saldıran karanlık odaklar..." Yiğit Bulut, yalan haberin perde arkasını yazdı...

MİT Müsteşarı, göreve geldiğinden bugüne, "Türkiye'yi bölgelerinde rakip olarak" gören ülkeleri, odakları ve onların uzantılarını rahatsız ediyor. Rahatsız olmakta haklılar; kendi akademilerinde okutup, devşiremedikleri bir isim...

Sevgili dostlar, son günlerde "internette yerleşik bir karanlık odak" tarafından, MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında inanılmaz bir iftira kampanyası yürütülüyor. Olmayan kardeşler, olmayan ilişkiler yaratılıp Fidan "kurmaca bir senaryo" üzerinden karalanmaya çalışılıyor... Aynı deneme daha önce de yine aynı "odaklar" tarafından yapılmış ve gelen açıklamalar sonrası "yalan" olduğu ortaya çıkmıştı...

Tam bu noktada "AB kaynaklı gazeteler tarafından atılan iddialardan hemen sonra konu hakkında kaleme aldığım yazıdan" bazı alıntıları hatırlatmak istiyorum:

...Türkiye'deki "yerleşik düzenin" son dönemde en çok rahatsız olduğu isim MİT Müsteşarı Hakan Fidan! Nedeni de çok açık! Birileri asla kabullenemedi; nasıl olur da "yerleşik sistem içinde palazlandırılmayan biri", MİT'in başına geçti! O koltuk çok önemliydi ve "oraya mutlaka ama mutlaka yerli-yabancı odakların ulaşabileceği", yurtdışında "dışişlerinde görev yapmış" veya yabancı askeri akademilerde okumuş bir isim atanmalıydı... Ama olmadı, o koltuğa "yıllarca dışlanan bir sınıfta görev yapmış" ama yılmadan kendini yetiştirip "sistemin adaletsizliğinden ortaya çıkan bütün unsurları kişisel çabalarıyla" tersine çevirmiş bir isim atandı... Bu tespitler sonrası gelelim; "rahatsız olanların" Fidan'a saldırmak için ortaya koyduklarına... Son dönemde Avrupa'da yerleşik bazı gazetelerde "son derece insafsız" bazı iddialar ortaya atılıyor ve Türkiye'de bazı "karanlık odaklar da" bunları içeride yaymaya çalışıyorlar... Aslında iddialar çok komik ve biraz detaylı bakınca "hangi kaynaklardan" servis edildiğini de anlamak zor değil... Şimdi sıkı durun, bakın neler oluyormuş: "Türkiye, İran ile Hizbullah arasında yeni silah köprüsü kuruyormuş ve süreç Hakan Fidan tarafından yönetiliyormuş!" Daha birçok "komik" ve "abartılı" detay var ama saçmalığı algılamak için bu kadar bile yeterli... Uzun lafın kısası; bu ülkede "yerleşiklere" alet olmaz, "seçkinler arasından çıkmaz veya onlara hizmet etmez", bazı ülkelerin "Ortadoğu politikalarına baştan biat etmezseniz"; kaderiniz hep aynıdır, nerede olursanız olun karalanırsınız... Türk halkı gözünü açmalı ve gerçekten milli menfaatlerine hizmet eden "herkese" hangi meslekten olursa olsun "herkese" sahip çıkmalı... Yerleşiklerin oyunlarına dikkat...

Sevgili dostlar, yukarıda da belirttiğim gibi "bu ikinci deneme" ve saldırı ekseni ABD-AB-İsrail ekseninde şekilleniyor...

Bu noktada bir soru daha soralım; neden bu kadar düzenli bir yapı içinde tekrar eden sürekli bir saldırı yapılıyor? Ve en önemlisi bunu yapanlar "nasıl Türkiye'de en büyük gazetelerde hâlâ kendilerine tam bir sayfa emanet edilerek yazarlık yapmaya" devam ediyorlar?

Sorulara sizler de cevap ararken çok önemli bir detayın altını çizeyim: Türk İstihbaratı uzun yıllar "ABD-İsrail-Almanya" üçgeninde etkilere maruz kaldı ve Türkiye'nin finansal-siyasal manipülasyonlar içinde dalgalandığı her dönemde asla kendini toplayamadı... Olaya bu açıdan bakınca Hakan Fidan, Türkiye için bir şans ve değerini bilmemiz gerekli...

İSMAİL KELEŞ
13 Kasım 2010
BİR MİLLET UAYNIYOR
SALDIRMALARI NORMALDİR.ÇÜNKÜ HAKAN FİDAN BEYEFENDİ 1986 YILI MEZUNU ASSUBAYDIR.ORJİNAL ÜNİVERSİTE MEZUNUDUR.BAŞKALARI GİBİ SİSTEMİ KULLANARAK SİSTEM MÜHENDİSİ OLMAYAN ÇAKMA ÜNVERSİTELİ DEGİLDİR.EGER ŞİMDİ MİTİN BAŞINDA BİR VATAN HAİNİ SUBAY OLSAYDI,YADA HOMO BİR SUBAY KİMSE SESİNİ ÇIKARMAZDI,ÇÜNKÜ O SUBAY TÜRK DÜŞMANLARIYLA ORTAK HAREKET EDER,SATAR,VEEE ADAM MUAMELESİ GÖRÜRDÜ.BAZILARININ İŞLERİNİ KOLAYCA HALLEDERDİ,SUBAY OLDUGUNDAN DA KİMSE SALDIRMAZDI.
İSMAİL KELEŞ
13 Kasım 2010 Cumartesi 23:37
BİR MİLLET UYANIYOR
o koltuğa \"yıllarca dışlanan bir sınıfta görev yapmış\"ama yılmadan kendini yetiştirip \"sistemin adaletsizliğinden ortaya çıkan bütün unsurları kişisel çabalarıyla\" tersine çevirmiş bir isim atandı. HAKAN FİDAN ŞANLI,ŞEREFLİ,NAMUSLU,YÜKSEK AHLAKLI,VATANINI SATMAYAN,RÜTBE VE YÜKSELME UGRUNA PERSONELİNİ SATMAYAN,MÜCADELECİ,AZİZ TÜRK MİLLETİNİN MENFAATLERİNİ HER ZAMAN KENDİ MENFAATLERİNDEN ÜSTÜN TUTAN,GERÇEK TÜRK,1986 MUHABERE ASSUBAY OKULU MEZUNU,KIYMETLİ MESLEKTAŞIMA,ABİME BAŞARI
metin kocakurt
13 Kasım 2010 Cumartesi 23:10
MİT'in yeni durumu
MİT'in yeni durumundantek rahatsız ülke İsrail. 1994-95 yıllarında Çevik Bir vasıtasiyle yapılan MİT-MOSSAD entegresi bozuldu. İsrail ve içimizdeki İsrail bu durumdan çok rahatsız.
ALİ KIRAN
13 Kasım 2010 Cumartesi 23:09
YİĞİT ADININ HAKKINI VERİYOR
Yıllar sonra nihayet milletimizin BAHT YILDIZI doğma aşamasına geldi. Bizlerde millet olarak feret olarak dua etmeliyizi bu doğumungerçekleşmesine..
Çengelköylü
13 Kasım 2010 Cumartesi 23:05
Daha senesi geçmedi:)
İsrail panik içinde! Savunma bakanı Ehud Barak daha bir
kaç ay önce, Sn. Hakan Fidan hakkında şöyle demişti.
" Türk MOSSADININ BAŞINA, İran yanlısı birisi geldi.."
Yani bu haberi okuduğum zaman,çok şaşırmıştım! İsraililere, "Türk İstihbaratı" deseydi anlamayacaklarmıydı? Veya Koskoca Bakan neden böyle konuşma ihtiyacı istemişti? Dil sürçmesi kesinlikle
değil! İlk defa Milli değerlere sahip, yerli bir insanımızın kurumun başına gelmesi çooook rahatsız etti.İyi gidiyoruz..
kadir çetin
13 Kasım 2010 Cumartesi 22:24
şimdi anladım
soner yalçının kitaplarını okudum sonra bu ergenekon çıktı bir zamanlar veli küçüğü cem erseveri anlattığı kitaplarda nasıl olurda bunları yazan yani kafam karışmıştı doğrusu sonradan anlıyorumki o kitaplarla bir nevi kendi gizli propagandasını yapıyormuş soner yalçın.ne propagandasımı biz ne kadar güçlüyüz okuyun bakın,bay pipoda bile çcalan gerçeğini kendi admlarını tanıtımını yapıyorlarmış,ayrıca doğu perinçeğide anlatıyor demek biliyormuş anlatıyormuş.bir tarftanda iyi propaganda
Erol Ali Kıvanç
13 Kasım 2010 Cumartesi 21:24
İstanbul Dükalığı ve Deniz'in Gücü
Sosyete Eda'nın Babası Yine Başkan: Moda Deniz Kulübü Başkanlığı görevini 4 yıldır yürüten K. Teoman TAŞPINAR, 06 Mart 2010 tarihinde yapılan Genel Kurul Toplantısında yeniden Başkanlığa seçildi. Oylama sonucunda 2 yıl için Kulüp Komodorluğuna Mehmet BALER, Başkanlığa K.Teoman TAŞPINAR; 9 üyeden oluşan Yönetim Kuruluna ise aşağıdaki isimler seçilmiştir.
Kazım İSPAHANİ, Uğur GÜNDEŞ, Tülin DİNÇEL, Necat KONUKÇU, Tuğrul KUTADGOBİLİK, Mustafa BALER, Nezih ONAT ve Fikret TÜMEN.
Erol Ali Kıvanç
13 Kasım 2010 Cumartesi 21:23
Moda, Mehmet Baler, İmparator 3
Talat S. Halman anlatıyor: “Moda 8. İlkokulu bitirdikten sonra 1943'de yatılı olarak Robert Kolej'e girdim. Harçlığım haftada 1 liraydı. Bizim sınıfta Rahmi Koç, Mahmut Tali Öngören, Mehmet Baler, Türkkaya Ataöv, Oktay Yenal vardı. Rahmi benim hayatta en çok sevdiğim en sıcak, en tatlı arkadaşlarımdan biridir.”
Erol Ali Kıvanç
13 Kasım 2010 Cumartesi 21:20
Moda, Mehmet Baler, İmparator 2
2004-2005 yılları arasında İstanbul Rotary Kulübü başkanlığı da yapan Edis, şimdi Doğan Yayın Holding Yürütme Komitesi Başkan Yardımcılığı yapmakla birlikte Koç topluluğundan emekli olan üst düzey yöneticilerin 1995'te kurduğu KOç-YöNDER'in Yönetim Kurulu üyesi ve İstanbul Kültür üniversitesi öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır...
muzaffer
13 Kasım 2010 Cumartesi 21:17
hakan fidan
soner yalçın ve daha nicesi;
Sizin derdinizi ben çok iyi biliyorum, aylar geçmesine rağmen hala durumu içinize sindiremediniz. soner yalçın sen, kurgusal romanlarınla sen gel istihbaratın başına, sen daha çok yakışırsın dimi? veya diğer beyaz türkler, sizler ve sizin türevleriniz, işi bilmeyen emekli generalleriniz ya da sözde aydın bürokratlarınız, sizleri de gördük bu kurumun başında. o beğenmediğiniz, küçümsediğiniz eski astsubay sizden çok daha sıkı çalışıyor, allah yolunu açık etsin.
Erol
13 Kasım 2010 Cumartesi 21:16
Moda, Mehmet Baler, İmparator 1
Moda Deniz Kulübü'nün Koç ve Doğan gruplarıyla yakın ilişkisi de dikkat çekiyor.Kulübün komodorlarından Mehmet Baler,Aydın Doğan'ın çok iyi bir dostudur. 1994-2005 yılları arasında kulübün başkanlığını yapan Altan Edis, 1975 yılında Koç Holding'de Endüstri İlişkileri Koordinatörü olarak çalışmaya başlamış, 1983-1985 yılları arasında Garanti Bankasında görev yapmış.2004-2005 yılları arasında İstanbul Rotary Kulübü başkanlığı da yapan Edis, şimdi Doğan Yayın Holding Yürütme Komitesi Bşk Yrd.
http://www.aktifhaber.com/comment_view.php?type=1&id=354694

Serdar Turgut
MİT Müsteşarı, neden İsrail'in hedefinde?
19 Ağustos 2010

Türkiye büyük, çok büyük oynamaya başladı.
Oyunun ne olduğunun şifrelerini Başbakan Erdoğan, Habertürk televizyonunda yapılan söyleşide açıkça söyledi. "TİKA" kelimesine defalarca vurgulamalar yaparak Türkiye'nin yeni vizyonunu "anlayana" dercesine tanımladı. Bu büyük oyunu ve vizyonu en iyi tespit eden ülke de İsrail. İsrail bu yeni oyunda kendisine Türkiye'yi bir rakip, bir tehdit olarak görüyor ve biraz sonra açacağım nedenlerden dolayı da MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı kendisine hedef seçmiş durumda.
Türkiye'nin yeni oyunu, imparatorluğu resmen kurmadan Osmanlı ruhunu canlandırma girişimi olarak nitelendirilebilir.

TEŞKİLAT-I MAHSUSA RUHU
Yeni Müsteşar Hakan Fidan, daha önce TİKA'nın (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı) başındaydı. Onun başkanlığı döneminde TİKA, eskiden Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlenmiş olduğu ülkelerde özellikle aktif oldu.
TİKA'daki görevi Fidan için bir tür MİT'teki yeni misyonu için hazırlık çalışması gibi oldu.
O dönemde TİKA, Lübnan, Açe adaları, Sudan, Kosova, Moğolistan, Suriye, Arnavutluk, Kırım, Nijer gibi ülkelere ciddi düzeyde maddi yardımda bulundu.
Bu yardımlar yapılırken hem halkın arasında Türkiye'ye sempati yaratıldı hem de yerel halk arasında bazı bağlantılar kuruldu.
O günlerde bu faaliyetin, Türkiye'nin büyük yeni vizyonuyla bağlantılı olabileceğini kimse anlamadı.
Bu işin başında olan Hakan Fidan, daha önce de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yanında çalıştı. Davutoğlu'nun benzer bir vizyonu Türkiye'ye uygun gördüğü, eskiden yazmış olduğu kitaplarda net olarak görülebilir.
Yani Dışişleri Bakanı'nın vizyonuyla ve TİKA gibi kuruluşun maddi faaliyetleriyle çok daha etkin bir Türk Dışişleri politikası sürecine girilmesine Başbakan Erdoğan onay verdi.
Bu deneyimlerden geçmiş Hakan Fidan'ın MİT Müsteşarı yapılmasıyla MİT yurtdışı istihbaratta yepyeni bir etkinlik dönemine gidi.
Yeni müsteşar, istihbarat örgütlenmesinde Amerikan modelinde olduğu gibi iç ve dış istihbaratın birbirlerinden tamamen kopmasını istiyor. Yani ABD'de olduğu gibi bir FBI-CIA ayrışması oluşturulacak. MİT tamamen dış istihbarata yoğunlaşacak ve bir ara neredeyse durma noktasına gelmiş olan yurtdışı istihbarat faaliyetlerini tekrar Teşkilat-ı Mahsusa dönemindeki etkinlik düzeyine çıkaracak.

SAHA AJANLARINA DAYALI HÜCRELER
MİT bu hedefine, saha ajanlarına ağırlık vererek varmayı düşünüyor. Hücre sistemi içinde çalışacak yabancı ajanlar, TİKA'nın faaliyeti döneminde sağlanan yerel bağlantılar ve sempatizanlar üzerine kurulacak.
Türkiye, Osmanlı ruhunu bu ülkelerdeki faaliyetlerinin sağlayacağı güç üzerine canlandırmayı planlıyor. Türkiye'yi bölgede ve dünyada lider ülke haline getirmeyi hedefleyen bir vizyon bu.
İsrail bu yeni vizyonu ve yeni faaliyeti bir tehdit olarak algılıyor. Kendi etkinliğine set çekecek bir faaliyet olarak görüyor olan biteni. Türkiye ile İsrail arasında son yaşanan gerginliklerin hepsini ve buram buram bir istihbarat faaliyeti kokan son Tel Aviv'deki elçilik baskınını bile bu bağlam içinde görmeliyiz.

ZOR MÜCADELELER DÖNEMİ
İnsana dayalı dış istihbarat son derece zorlu ve büyük mücadeleler gerektiren bir süreçtir.
Ancak bizim bir Teşkilat-ı Mahsusa deneyimimiz var. Dışarıdaki Türkiye sempatizanı ülkeler, Türkiye'nin liderliğinde bir vizyon altında toparlanabilirler.
Başbakan'ın da, Dışişleri Bakanı'nın da, MİT Müsteşarı'nın da vizyonu birleşiyor.
Bu yeni yönelim bana da heyecan veriyor. Türkiye'deki şartlar bu yönelişe çok da uygun. Ayrıca Türk okullarının birçok ülkede bize sağladığı sempatizan avantajımız da var.
Ama bu yönelim mücadelesinin kolay olacağını sanmayalım. Türkiye zorlu mücadelelere kendisini hazır tutmalıdır.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a İsrail tarafından yöneltilen, "Elinde bize ait sırlar var, bunları İran'a vereceğinden korkuyoruz" suçlaması, yeni yönelimden İsrail'in duyduğu korku ve paniğin bir yansımasından ibarettir.
Bu tür provokasyonların önümüzdeki günlerde her taraftan geleceğini hatırlamalı ve psikolojik dayanma eşiğimizi yükseltmeliyiz.
Son günlerde Amerikan yönetiminin ve İngilizlerin bütün açıklamalarına bakın, İngiltere Başbakanı'nın buraya geldiğinde Türkiye için söylediklerini tekrar okuyun, göreceksiniz bu ülkeler Türkiye'nin yeni vizyonunu okumaya başladılar. Rusya'nın yeni hareketlenmesi, Avrasya'daki yeni güç gösterileri de bu okumanın dışında değil.
Türkiye artık cevap veren ülke olmayacak, cevap alan ülke olacak, bu da büyük oynamanın bedelidir.
habertürk

MİT Başkanı İsrail'in 'Kara Kutu' Testini Geçer mi?
Açık İstihbarat Özel
03.08.2010

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın güya konuşmalarının kaydedildiğinden habersiz olduğu bir ortamda, İşçi Partisi'nin bir toplantısı sırasında MİT Başkanı Fidan hakkında söylediklerini duydunuz.

Daha doğrusu duyuruldunuz.

Barak yeni MİT Başkanı'nın "İran yanlısı" olduğundan şikayet ediyor ve MİT'in elindeki İsrail sırlarından bazılarının İran'la paylaşılabileceği kaygısından sözediyor.

Fidan'ın "İran yanlısı" sıfatını hakedecek bir özelliği mevcut değil. Keza; eğer paylaşılan sırların başka ellere geçmesi konusunda kaygı duyması gereken taraf varsa, bu taraf her türlü beşeri ve teknolojik altyapısını İsrail'e açmış olan Türkiye'dir; İsrail değil. Dolayısı ile Barak'la ilgili bu sıradışı haberi olduğu hali ile değerlendirmenin bir manası yok.

Barak'ın ağzından basına sızdırılan bu sözler, İsrail'in MİT'e karşı bir kara kutu(black box) testinden başka bir şey değildir.

Nedir kara kutu testleri?

Şöyle açıklayalım...

Elinizde içindeki su yolları kayanın yüzeyindeki deliklere bağlanan bir kaya parçası olduğunu ve bu kayanın içini görüntüleyecek bir cihazınızın olmadığını varsayın.

Bu kayanın içindeki su yollarının kayanın yüzeyindeki deliklerle bağlantısını nasıl haritalandırırsınız?

Zor değil....

Her bir delikten ayrı renkte su akıtıp, hangi delikten bu suyun dışarı çıktığına bakarsınız. Bu şekilde kayanın içindeki su yollarına dair elinizde kaba bir harita oluşur. Başlangıç için hiç yoktan iyidir.

Sistem analizlerinde de ; kapalı kutu olan yapılara rastgele girdiler verilip, çıktıları incelenir ve ona göre kapalı kutunun içindeki mekanizma deşifre edilmeye çalışılır.

Barak'ın sözleri üzerinden kamuoyuna salınan haber ; eğer bir çifte perdeleme hamlesi değilse (Örnek : Aslında Fidan İsrail'e yakındır fakat İsrail karşı duruş sergileyerek, kendisine yakın olan ismin rakipleri nezdinde hareket alanını genişletir) ; bu anlamda bir kara kutu denemesidir.

İsrail'in bu haber üzerine, suyun nereden nereye akacağını tespit edecek mekanizmaları mevcuttur.
Bu haber üzerine MİT'in iç bürokrasisinde yaşanacak hareketlenmeler ve karşı hamleler ; İsrail'e MİT'in yeni dönemdeki hareket tarzı ile ilgili değerli ipuçları verecektir.

Hatta bazılarının; İsrail'le bu soğukluğu gidermek için karşı hamleler yaptığı; "İran yanlısı" olmadıklarını kanıtlamaya çalıştıkları bile görülebilir.

Halbuki bu gibi hamleler karşısında kara kutunun yapması gereken tek bir şey vardır.

Hareketsiz kalmak.

İçine akıtılan suyu hiç bir yere yönlendirmemek, girdiye hiç bir çıktı vermemek.

Başarılı bir "kara kutu" ; kendisini test eden tarafı çözen kara kutudur. Bir noktada test eden, kara kutuya beslediği girdilerle kendi iç mekanizmalarını deşifre etmeye başlar.

Test eden; test edilene dönüşür.

MİT Başkanı Fidan'ın bu "kara kutu" testine nasıl karşılık vereceği; teorik alanda donanımlı bu ismin pratiğini de ortaya koyacak aynı zamanda.

Bekleyip, göreceğiz.

Açık İstihbarat

MİT'te İnfial Filan Olmaz. Neden mi?
Fatma Sibel Yüksek

AKP hükümetlerinin devlette özenle istihdam ettiği "prenslerden" Hakan Fidan, MİT Müsteşarlığ'na artık bir nefes kadar yakın.

Fidan, TİKA Başkanlığı'ndan Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı' na, oradan da MİT Müsteşar yardımcılığına atandı. Emre Taner'in emekliliğinden sonra müsteşarlık koltuğuna oturması kesinleşmiş gibi görünüyor.

Hakan Fidan'a Başbakan Erdoğan'ın da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de yoğun teveccühü var; arkası sağlam anlayacağınız.

"Peki asker bu işe ne diyecek?" diye yazılar yazanlar, son yıllarını kuzey kutbunda falan geçirdiler herhalde.

Askerin fikrini soran mı var?

Asker bu konuda görüş bildirecek olsa, Taraf gazetesi hemen "MİT'in başına bir Ergenekoncu'yu getirecekler, Fidan'ın atanmaması için hükümete baskı yapılıyor!" diye yaygarayı basar.

Bu yayını her zaman olduğu gibi ciddiye almakta hiç gecikmeyecek olan bir takım özel yetkili savcılar da "Fidan" adlı bir operasyon başlatırlar.

Balyoz, Kafes, Eldiven, Fidan, Kozalak vs. gibi...

Hakan Fidan, eğer ataması gerçekleşirse, MİT tarihinin en en genç müsteşarı olacak. (Sanırım, kendisi 42 yaşında).

Fidan'a yönelik itirazların tek nedeni AKP bürokratı olması veya yaşının genç olması değil. Meslekten gelmeyişi, devlet tecrübesinin yeterli olmaması gibi eleştiriler de var. Astsubaylıktan emekli olması da kimi alaycı yorumlara neden oluyor.

"MİT Müsteşarlığında orgenerallikten astsubaylığa düşüldü" diyenler var. Hızlı bir irtifâ kaybı ama Ergenekon sürecinde nice orgeneraller görüldü ki, değil ordu komutanlığı, apartman yöneticiliği yapacak vasfı yok.

Sonra, "astsubaylığı" küçümseyenler, iki kere düşünsün derim. Düşünsünler ki "Kibirli kurmayların karşısına halktan astsubayları çıkarma" şeklinde tezahür etmeye başlayan yeni bir psikolojik savaşın tuzağına düşmesinler...

Bir de müsteşarlık bekleyip de hayal kırıklığına uğrayanlar var tabii.

ABD'ye yakınlığı ile bilinen ve son dönemdeki "Kürt politikalarının" mimarlarından olan bayan Müsteşar yardımcısı gibi..

Diğer adaylar, şansları düştükçe, basına en güçlü aday hakkında haber servis etmeye başlıyorlar. Bu, Türk bürokrasisinin en rutin geleneklerinden birisidir. YAŞ toplantıları öncesinde de terfi alması beklenen subaylar hakkında olumsuz söylentiler yayılır. Basının bu oyuna alet olmadığı ise şimdiye kadar görülmemiştir.

Yanlış anlaşılmasın, bunları söylerken Hakan Fidan'ın doğru bir aday olduğunu savunuyor değiliz.

Tanımam etmem; kendisini yıllar önce bir kez Başbakanlık'ta randevu sırasını beklerken görmüştüm. Tipik bir AKP bürokratı gibi görünüyor. Hırslı ve kendisine makam tesisi edenlere karşı minnet duyguları içerisinde.

Yapmaya çalıştığımız, iki uçtaki yorumların da, yani Fidan'ın atanmasını isteyenler ile, istemeyenlerin gerekçelerinin de kendi içinde abartılar, kişisel hesaplar, duygusal karşı çıkışlar ve art niyetler taşıdığını ortaya koymak.

Bize sorulacak olursa, parti bürokratı olması o göreve getirilmemesi için yeterli sebeptir. Sadece parti bürokratı olsa iyi; acaba AKP üyesi de olabilir mi kendisi?

Memlekette gazeteci olsa da şu işi bir araştırsa..

Her şey bir yana, Hakan Fidan'ın, yıllarca Türkiye’nin Orta Asya ve Ortadoğu dahil "bayrak gösterme ve yardım operasyonlarını" örgütleyen Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) başkanlığını yürüttüğüne ve Kasım 2008’de Atom Enerji Ajansı Yönetim Kurulu’na Türkiye temsilcisi atanmasından bu yana İran merkezli nükleer görüşmelerin tam içinde olduğuna dikkat çekenler de var.

Başbakan Erdoğan'ın bir önceki ABD ziyaretinin İran başlıklı gündeminde Hakan Fidan'ın önemli bir görev üstlendiği de biliniyor. Bu atama değerlendirilirken, bu özellikler gözden kaçırılmamalı..

Velhasıl, an itibarıyla Hakan Fidan hakkında öne sürülen bütün ret gerekçeleri kişisel çekişmeler ve "AKP bütün kurumları ele geçiriyor" ezberinden kaynaklı itirazlar gibi görünüyor.

Bu bağlamda internette, Fidan'ın atanmasıyla teşkilatta infial meydana geldiği, ortalığın "kazan gibi kaynadığı" haberleri de yayılıyor.

Hatta, "çok kritik görevlerde bulunan bazı müsteşar yardımcısı ve daire başkanları istifa veya emekliliği düşünmektelermiş!"

Önümüzdeki ay yaş haddinden emekliye ayrılacak olan Emre Taner, yakın çevresine "Maalesef teşkilata dışarıdan biri geliyor" diye dert yanmış!

İnternette ve kulislerde dolaşan söylentiler bunlar..

Belli ki birileri tarafından yazdırılıyor ve ne yazık ki kimi "ulusal basın" da bu tür hedefi belirsiz (veya belirli) kirli bilgilere itibar edebiliyor.

Yine Hakan Fidan'ı savunmak gibi algılanmasın ama "Maalesef Teşkilat'ın başına dışarıdan biri getiriliyor" diye dert yandığı rivayet edilen Emre Taner'e sormak lazım:

Son Habur rezaletine kim sebep oldu?

"Teşkilattan gelmemiş" MİT Müsteşarları mı?

Terörist başını yıllardır bir tarafın siyasi temsilcisiymiş gibi muhatap alan kim?

"Teşkilattan gelmemiş" MİT Müsteşarları mı?

Türkiye'de kendisine adeta maaşlı memur kadroları yaratmış olan ve önemli bir sermayeyi kontrol eden Barzani'ye yılardır kim göz yumuyor?

"Teşkilattan gelmemiş" MİT müsteşarları mı?

Türkiye'nin bütün kurumlarını ağır suçlamalara altında bırakan, devleti felç eden ve kurumlar arasına onarılması zor güvensizlikler sokan Ergenekon operasyonlarına en büyük malzemeleri kim taşıdı? Cehenneme giden taşları sözüm ona "bilgi, belge" aktararak kim döşedi?

"Teşkilattan gelmeyen" MİT Müsteşarları mı?

Bütün bunlar olurken infiale kapılmayan MİT kadroları, "Teşkilatın başına dışarıdan biri getiriliyor" diye kazan kaldırmaya hazırlanıyorlarmış!

Avazturk'te bu kulisi yazan Sevgili arkadaşım Müyesser Yıldız darılmasın ama

Gülerim....

Hem de çok gülerim...

Kazan filan kaldırmazlar ama şunu yaparlar:

Yeni müsteşara bağlılık bildirmek için sıraya girerler, birbirlerini gammazlamaya başlarlar. Kendisinin atanmaması için teşkilat içinde kimlerin kulis yaptığını Hakan Fidan'a isim isim bildirirler.

Yeni istihbarat politikalarının ne olacağını koklarlar ve bu politikaların en hızlı savunucusu kesilirler. Böylelikle yerlerini korumayı veya yeni müsteşarın gözüne girerek terfi etmeyi planlarlar. Eskiden MİT'in ne kadar kötü yönetildiğini, kendilerinin bu kötü yönetime karşı nasıl azimle mücadele ettiklerini anlatmaya başlarlar. Eşlerini, yeni müsteşarın eşine "hayırlı olsun"a gönderirler, "Kim gidecek, kim kalacak" diye de bol bol dedikodu yaparlar.

Başka da hiç bir şeycikler olmaz..


Açık İstihbarat

Eylemci: Bana İsrail-PKK işbirliğini sordular

19 Ağustos 2010 Perşembe 14:55

TEL AVİV -ANKA- Tel Aviv'deki Türk Büyükelçiliğine giren Filistinli eylemci Nadim İnjaz, önüne çıkarıldığı mahkemede Türk Büyükelçiliğinde neler olduğunu anlatırken kendisine İsrail'in güvenlik örgütü Shin Bet'in, PKK ile işbirliğini yaptığını sanıp sanmadığının soruduğunu öne sürdü.
Eylem sırasında bacağından yaralanan Nadim İnjaz, tekerlekli sandalye ile getirildiği Tel Aviv'deki mahkemede İsrail'e ağır eleştirilerde bulunurken Türk Büyükelçiliği'ne de sitem etti.

-TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİ'NDEN NELER OLDU-

Türk Büyükelçiliği'nde nelerin olduğu sorulması üzerine Nadim İnjaz şunları söyledi:
“Beni bant ile bağladılar ve tedavi ettirmediler, Güvenlik personel, bana ısrarla (İsrail'in güvenlik örgütü) Shin Bet ile ilgili sorular sordu. Bana, Shin Bet'in, PKK ile işbirliğini yaptığını sanıp sanmadığımı sordular ve ben yaptıklarını düşündüm.”
İnjaz'ın açıklamalarını aktaran Haaretz gazetesi de, İnjaz'ın avukatı Avital Horef'in bir noktada kendisinden susmasını istediğine dikkat çektiği haberine göre, Horef'in, Filistin Yönetiminin 2004 yılında “işbirlikçi” olduğu diye ölüm cezasına çarptırdığı, müvekkilinin cezaevinde daha emniyette olacağını gerekçesiyle polisin gözaltı süresini uzatma talebine karşı çıkmayacaklarını söylediğini belirtti. netgazete

MİT Mahkemeye Düştü
12 Ağustos 2010
MİT'e personel alımında Personel Başkanlığı'nca usulsüzlük yapıldığı ortaya çıktı. Usulsüzlük adli yargı organlarına taşındı
Milli İstihbarat Teşkilatı(MİT) Müsteşarlığı'na yeni atanan Hakan Fidan, dışarıda İsrail ve İran gibi önemli dış politika krizleriyle uğraşırken, içeride de kendisini hiç beklemediği sorunların ortasında buldu. Ancak bu sorunlar ne dış politika ne terör tehdidi ne de küresel ekonomik kriz ile ilgili. MİT bu sıralar Personel Başkanlığı'nda yaşanan sıkıntılarla uğraşıyor. Emre Taner döneminden kalan sorunu masasında bulan Hakan Fidan şimdi bu sorunu nasıl çözeceğini düşünüyor.

Vakit'in edindiği bilgilere göre, MİT'e personel alımında Personel Başkanlığı'nca yapılan usulsüzlük adli yargı organlarına taşındı ve MİT üst düzey yöneticileri ifade vermek zorunda kaldı. Devletin herhangi bir kurumu olmayan MİT'te personel krizi 2009'da teşkilat yöneticilerinin akrabası olan bazı adayların, sınavlara girecek nitelikte dahi olmamasına rağmen kuruma alınması ile başladı. KPSS'de belirlenen bazı puan türlerinden en az 80 puan alanlar ile yabancı dil bölümünden en az 42 soruyu doğru cevaplamış kişiler sınavlara başvuru yapabilirken, Teşkilat'ta Personel Daire Başkan Yardımcısı R.C.'nin oğlu olan İ.Ç.C ile Teşkilat'ta başka bir mensubun akrabası olan S.Ö. bu kriterleri karşılamamalarına rağmen MİT'te göreve başlatıldı. Bu uğurda sınavı kazanabilecek nitelikte olan bazı adaylar sınava dahi çağrılmadı. Bunun üzerine de konu mahkemeye taşındı.

MİT HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILDI

Kamu Görevlileri Etik Kurulu'na yapılan başvuru neticesinde 2009'da MİT ile ilgili soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın muhatabı Personel Başkan Vekili S.A. oldu. Kendisinin ve yardımcısının oğlu başta olmak üzere bir çok üst düzey yöneticinin akrabasını, kriterlere uymamasına rağmen, Teşkilata alan S.A. Teşkilat tarihinde pek rastlanmayan bir şekilde savunma vermek zorunda kaldı.

Hakkında soruşturma açılmasından son derece rahatsız olan S.A.'nın başta dönemin Müsteşarı Emre Taner olmak üzere bütün yöneticilere tavır alarak savunmasında topu bu yöneticilere attığı ileri sürülüyor. Yaptığı savunmada bütün icraatlarını Teşkilat Danışma Kurulu'nun aldığı kararlar ışığında yaptığını söyleyen ve hiçbir yerde yayınlanmayan bir kararı referans gösteren S.A.'nın usulsüz alınan diğer personellerin isimlerini vermesinden çekinenlerin olduğu ileri sürülüyor. Bu isimlerin dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner ve Müsteşar Yardımcısı A.G. olduğu, bu isimlerin S.A.'yı savunmak için Ankara'da lobi faaliyeti başlattığı iddia ediliyor.

MİT'E GİRİŞ KRİTERLERİ ŞÖYLE

MİT'e girmek isteyen adaylarda en az 4 yıllık eğitim veren Hukuk, Siyasal Bilgiler Fakültesi veya İktisat, İşletme, İ.İ.B.F. gibi bölümlerden mezun olmak, KPSS1, KPSS2, KPSS3 veya KPSS4 puan türlerinden son beş yıla ait 80 veya üstü puan almak, yabancı dilde KPDS'den son beş yıla ait 70 ve üstü puan veya KPSS'nin yabancı dil bölümünden en az 42 soruyu doğru cevaplamış olmak veya TOEFL'dan en az PBT:470, CBT:155 veya IBT:65 almış olmak, başvuru tarihi itibarıyla yüksek lisans ve doktora mezunları için 32, lisans mezunları için ise 30 yaşını doldurmamış olmak gerekiyor. Bu nitelikleri karşılayan adaylar MİT tarafından yapılan son derece detaylı ve zor sınav aşamalarından geçiriliyor.

80'E YUVARLAMIŞ

S.A. savunmasında bu şahısların KPSS ve KPDS puanlarının en yükseğinin 80'nin altında olduğunu kabul ederken, 80'e yuvarlandığını söyledi. Duyanların yüzlerinde hafif bir gülümseme meydana getiren bu savunmada S.A., ayrıca bu adaylarla akrabalık bağı bulunmadığını da belirtti. Kendi akrabalarını daha önce Teşkilata aldığı belirtilen S.A.'nın bu ifadesi sonrasında Etik Kurulu soruşturmayı karar aşamasına kadar getirdi. Ancak aynı konu ile ilgili olarak Ankara 6. İdare Mahkemesi'nde MİT aleyhine bir dava açılması nedeniyle Etik Kurulu soruşturmasını Nisan ayı içerisinde durdurdu. Zira 5176 sayılı Etik Kurulu Kanunu'nun 4. Maddesi'nde ‘ Yargı organlarında görülmekte olan veya yarı organlarınca karara bağlanmış uyuşmazlıklar ile ilgili olarak Etik Kurulu'nun araştırma yapamayacağı, başlatılan soruşturmaların ise durdurulması gerektiği' belirtilmekte.
Kaynak: Vakit

MİT Mensubunun Sır Ölümü
24 Mart 2009 A
Ankara Çayyolu'nda, MİT mensubu olduğu belirtilen bir kişi evinde ölü bulundu. Ölen kişinin ismi açıklanamazken polis ölüm nedenini araştırıyor..

Çayyolu'nda, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubu olduğu belirtilen bir kişi evinde ölü bulundu.

Alınan bilgiye göre, Çayyolu'nda bir evde yaşayan ve MİT mensubu olduğu belirtilen bu kişiden haber alınamaması üzerine sabah saatlerinde evine gidildi. İçeri giren görevliler adı açıklanmayan bu kişinin cesedini buldu.
aktifhaber

MİT çalışanı bıçakla öldürüldü
21 Kasım 2010
MANİSA'nın Ahmetli İlçesi'nde, asker uğurlama eğlencesinde gençler arasında çıkan kavgayı ayırmak için araya giren Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) görevli 35 yaşındaki Adnan Kılıç yaşamını yitirdi. haber10

MİT'te Revizyon
21 Ocak 2011

MİT'te iki müsteşar yardımcısı emekli edildi, torpille teşkilata aldıkları akrabaları da uzaklaştırıldı.
Müsteşar Hakan Fidan'ın göreve gelmesinin ardından operasyonel işleyişte ve idari yapılanmada yeni düzenlemelere giden Milli İstihbarat Teşkilatı'nda (MİT) sessiz sedasız bir kadro değişikliği yaşandı.

MİT'teki en kıdemli kadın yönetici olan Müsteşar Yardımcısı A.G. ile idari işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcısı A.Ş. teşkilattan iki ay önce emekli edildi.

A.G.'nin sınavlarda yeterli puanı alamadıkları halde MİT'e aldığı yakınları da teşkilattan uzaklaştırıldı.

Sabah Özel İstihbarat Bölümü'nün güvenilir kaynaklardan edindiği bilgilere göre, MİT'te nepotizme (akraba-yakın kayırmacılık) son vermek amacını da güden operasyon, 2009'da bazı yönetici akrabalarının KPSS'de en az 80 puan alamadıkları halde teşkilat bünyesine dâhil edilmelerinden sonra başladı.

Puanları yetmeyen personel alımına ilişkin Ankara 6'ncı İdare Mahkemesi'nde yürütmenin durdurulması istemiyle dava açıldı. Bu gelişmeler yaşanırken MİT'te hem torpilli akrabalar uzaklaştırıldı, hem de MİT'in üst yönetiminde önemli değişiklikler yaşandı. İki müsteşar yardımcısı A.G. ve A.Ş. emekli edildi. Daha önce basında MİT'te etkisinin giderek artacağı yönünde haberlere konu olan A.G. ile birlikte onun ekibinde yer alan bazı isimlerle de yollar ayrıldı. A.G., geçtiğimiz yılın eylül ayında Müsteşar Hakan Fidan'ın yurtdışında olduğu bir dönemde Başbakanlık'ta yapılan terör zirvesine katılınca basında açık adıyla çeşitli haberlere konu olmuştu. Bu haberlerde Kürt konusunda uzman olduğu ve Öcalan'ı sorgulayan ekipte yer aldığı öne sürülen A.G.'nin yeniden yapılanma doğrultusunda "dişi James Bond"ları sahaya süreceği iddia edilmişti. İki müsteşar yardımcısının emekli olmasının ardından onlara bağlı olarak çalışan 10 kişinin de görev yerleri değiştirildi.

4 MÜSTEŞAR YARDIMCISI

Daha önce MİT İstanbul Bölge Başkanlığı ve Operasyon Başkanlığı görevlerini yürüten A.K., teknikten sorumlu müsteşar yardımcılığına getirildi. Ankara Bölge Başkanlığı yapan teşkilatın kıdemli isimlerinden A.G. de ikinci müsteşar yardımcısı oldu. 1'inci İstihbarat Müsteşar Yardımcılığı'na M.D., İdari Müsteşar Yardımcılığı'na ise F.A. getirildi. Bu düzenlemelerle bağlantılı olarak birkaç bölge yöneticisi de değiştirildi. Teşkilatta yeni bir düzenlemeye gidilerek 3 olan müsteşar yardımcılığı 4'e çıkarıldı. Bu doğrultuda eskiden tek olan İstihbarat Müsteşar Yardımcılığı, 1'inci ve 2'nci İstihbarat Müsteşar Yardımcılığı şeklinde ikiye ayrıldı. 1'inci İstihbarat Müsteşar Yardımcılığı ağırlıklı olarak yurtiçi, 2'nci İstihbarat Müsteşar Yardımcılığı ise yurtdışı konularından sorumlu. Bu düzenleme teşkilatın daha verimli çalışması için yapıldı. İki ay önce yapılan kadro revizyonu ise yeni yapılanmayı oturtmak için gerçekleşti.

YABANCI GİBİ AJANLAR

Yeni yapılanma doğrultusunda MİT'te çeşitli yabancı dilleri ana dili gibi konuşan, yurtdışında doğup büyüyen ve Türk olduğu anlaşılmayan kişiler operasyonel birimlerde görev yapacak. Yeni sistem doğrultusunda MİT'in internet sitesinde de düzenlemeye gidileceği öğrenildi.

CIA-FBI'DAN FARKLI YAPILANMA
Hakan Fidan, Mayıs 2010'da MİT Müsteşarlığına getirilmesinin ardından Bilkent Üniversitesi'nde hazırladığı yüksek lisans tezindeki teorik yaklaşım çerçevesinde iç ve dış istihbaratı ayırmıştı. Bu kapsamda CIA-FBI ve MI5-MI6 modelinden farklı olarak iç ve dış istihbarat, MİT'te bir yapılanmada toplandı. Yeni siyasi ihtiyaçlar doğrultusunda dış istihbarata ağırlık verilmeye başlandı. Fidan'ın MİT Müsteşarlığı'na getirilmesi İsrail başta olmak üzere yabancı gizli servislerin dikkatini fazlasıyla çekmişti. İsrail'in bu olağandışı tepkisinde Fidan'ın dış istihbaratta Türkiye'nin yeni siyasi ihtiyaçlarını karşılayacak bağımsız politikalar izlemek istemesinin etkili olduğu belirtiliyor.
Sabah

Murat Yetkin
MİT'te neler oluyor?
23 Ocak 2011

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Son zamanlarda artan MİT haberleri teşkilat içinde hareketlenmeye işaret ediyor.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Son zamanlarda basında, özellikle de hükümete yakın duran basında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üzerine çıkan haberle ve haberlerin içeriği, Teşkilat içinde belli bir hareketliliğin artık su üzerine çıkmaya başladığına işaret ediyor. Her dönem böyle olmuştur; bu kural değişmiyor.

Bu durumun, en son örneği Sabah gazetesinde 21 Ocak’ta yayınlanan “MİT’te büyük revizyon” haberi üzerine dün MİT tarafından yapılan yazılı açıklama oldu.

Asında benzeri bir haber aynı gün Yeni Şafak’ta da vardı, ama belki daha ayrıntılı olduğu için MİT Sabah’ın haberi üzerine açıklamayı tercih etmişti.

Sabah gazetesinde şu unsurlar yer alıyordu: MİT’in en kıdemli kadın personeli olan müsteşar yardımcısı yakınlarda emekli edilmişti. Bu işlemden sonra AG’nin, Kamu Personel Seçme Sınavı’nda (KPSS) 80’in altında not almış olduğu halde MİT’e alınan yakınları da Teşkilat’tan uzaklaştırılmıştı. MİT’te artık nepotizme, yani kayırmacılığa izin verilmeyecekti. Haberde gerçekten derin kaynaklara dayandığı belli olan bilgiler vardı: Dört yeni müsteşar yardımcılığına kimlerin, hangi görevlerden getirildiği isim ve soyadlarının baş harfleri verilerek açıklanıyordu.

MİT açıklamasında ise şunlar söyleniyordu: “Teşkilatımızdan yaş haddinden dolayı, Müsteşar yardımcılarından A.Ş. Ekim 2010 ayı içerisinde, bayan A.G. ise Kasım 2010 ayında emekliye ayrılmışlar ve yerlerine kurum içerisinden olağan atamalar yapılmış olup, ‘eski kadroların tasfiyesi’ ya da ‘üst düzey eski yöneticilerin yakınlarının teşkilattan uzaklaştırılması’ şeklinde, kurum kültürüyle de bağdaşmayan bir uygulama gerçekleştirilmemiştir.”

Aslında nezaketen AG olarak anılan Afet Güneş’in adı yıllar önce Meclis komisyonlarında, hem de PKK ile mücadele konusundaki uzmanlığı vurgulanarak yıllar önce bizzat devlet kaynaklarınca deşifre edilmişti. Güneş’in bu sayfada gördüğünüz fotoğrafı da 19 Eylül 2010’da Başbakanlıkta katıldığı terör zirvesi sırasında Anadolu Ajansı tarafından çekilip servis edilmişti. Kıdemi ve ehliyetiyle MİT’in başına atanabileceğinden bahsedilen kadın istihbaratçı, nedeni açıklanmayan bir şekilde, bir önceki MİT müsteşarı Emre Taner’in görevi uzatılmak suretiyle beklemeye alınmış, o süreçte 27 Mayıs 2010’da Müsteşarlığa Hakan Fidan’ın getirilmesiyle de emekliliği için gün saymaya başlamıştı. Yani Güneş’in tasfiyesinden söz edilecekse eğer, bu süreç emekli olmasından çok öncesinde başlamıştı.

MİT açıklamasındaki ‘tasfiye ya da uzaklaştırma kurum kültürüyle bağdaşmaz’ ifadesi ise tam bir bürokratik mizah şaheseri. Dışarıdan izleyenler dahi MİT’in tarihinin bir tasfiye ve uzaklaştırmalar tarihi olduğunu gözleyebilir.

MİT’in içinden gelip müsteşarlığa yükselmiş sivil isimler olan Emre Taner ve Şenkal Atasagun bile meslek hayatları boyunca defalarca uzak görevlere atılıp sonra devranın dönmesiyle terfi bulmuş isimlerdir. Şimdilerde Kürt sorununa kendince çözüm çabalarına katılan Cevat Öneş de bu tasfiyelerden payını almış isimlerdendir. Zaten kamuoyunca bilinen isimler dahi yeterince örnek veriyor.

İstihbarat dünyasına dışarıdan ilgi duyanlar için zamanlama bakımından da dikkat çekici bir başka haber daha var bugünlerde MİT’le ilgili. Dünkü Star gazetesinin birinci, Zaman gazetesinin dördüncü sayfasında aynı haber vardı. Cem Ersever cinayetine ilişkin yeni görüntüler ‘ortaya çıkmıştı’. Fotoğrağfa, Ersever’in elleri önden bağlanmış halde başına arkadan sıkılan kurşunla öldürüldüğü ‘ortaya çıkan’ fotoğraftan ‘anlaşılıyordu’.

Ersever, 1990’ların başında PKK karşıtı mücadelede, faili meçhul cinayet iddialarıyla birlikte gelen kontrgerilla yöntemleriyle yer almış, 4 Kasım 1993’te Ankara yakınlarında kaçırılarak öldürülmüş bir jandarma binbaşısı idi. Kurumlar arası çatışma ve iç tasfiye iddialarıyla birlikte hâlâ tartışılan bu cinayetin ardından Ankara’da bir caddeye ‘Şehit Binbaşı Ahmet Cem Ersever’ adı verilmişti. Bu, Yenimahalle ilçesinde bir yanında MİT karargâhının, diğer yanında da İl Jandarma Komutanlığı’nın bulunduğu caddedir. Adı hâlâ aynıdır.

Hakan Fidan, MİT’in başına gelmesinden bu yana aslında ve henüz köklü değişiklikler yapmadı. Gazete haberlerinde müjdesi verilen iç ve dış istihbarat ayrımı, güvenlik ve teknik dairelerin yeniden düzenlenmesi gibi Teşkilat şemasına yansıyan ve yansıyacak değişiklikler aslında Emre Taner zamanında başlatıldı. (Radikal, 1 Ocak 2009) Bunlardan bazıları, Fidan’ın kavramsal ve pratik katkılarıyla yakında bir basın toplantısıyla açıklanacak. Kendi adıma, bu toplantıda örneğin İstanbul Bölge Başkanlığı’nın şehrin artık bir ülke büyüklüğüne ulaşmış olması nedeniyle Anadolu ve Avrupa yakalarında ayrı ayrı başkanlıklara ayrılmış olduğu gibi yankıya yol açacak bazı açıklamalar bekliyorum.

Ancak Fidan’ın Teşkilatın işleyişinin ötesinde MİT’in siyasi otorite bakımından işlevine getireceği yenilikler için bu adımların yalnızca başlangıç olacağına ilişkin emareler var. MİT’in yalnız kağıt üzerinde değil, gerçekten Başbakana bağlı bir merkezi istihbarat örgütü olarak yapılanması doğrultusunda belki de Haziran 2011 seçimleri sonrası beklenebilecek adımlar olabilir.

Süleyman Demirel’in Başbakan olarak kendisine bağlı MİT Müsteşarı ve askeri rütbe sahibi Fuat Doğu’ya sorduğu halde, Doğu’nun asker kökenli Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dan aldığı suskun kalma talimatıyla 12 Mart 1971 muhtırasında nasıl karanlıkta bırakıldığı biliniyor. (Radikal, 19 Ağustos 2007) Başbakan Tayyip Erdoğan, Ergenekon ihbarının MİT’te ulaştıktan bir yıl küsur sonra ve dönemin müsteşarı Atasagun tarafından önce Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e, sonra kendisine sunulmuş olduğunu da hatırlıyor olabilir.

Konuya daha sonra döneriz, yer kalmadı. Ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz, yakında anlarız.
Radikal

Eski MİT görevlisi, Bodrum Yalıkavak'ta evinin banyosunda başından 3 kurşunla vurulmuş halde bulundu
01.04.2011



63 yaşındaki Tahsin Haluk Akter, yıllarca MİT’te görev yaptıktan sonra Bodrum Yalıkavak’ta yaşamaya başladı.
Evinin banyosunda başından üç kurşunla vurulan Akter, küvette ölü bulundu.

Tahsin Akter’in evinin yakınındaki marketin güvenlik kamerasına ise çarpıcı bir görüntü takılmıştı. Olaydan bir gün önce eski MİT çalışanı Akter’in yanında iki kadın ve sahibi olduğu güvenlik şirketindeki ortağı A. ile birlikte eve geldiği kameralara yansımıştı.

Cenazeye Akter’in 8 yıl önce boşandığı eşi Seyhun Güleç, İngiltere’de yaşayan kızı Aysim Akter, yakınları ve komşuları katıldı.

Eski eş Seyhun Güleç, Akter’in 1977- 1990 yılları arasında MİT mensubu olarak görev yaptığını ve malulen emekli olduğunu belirterek "Cizre’de önemli görevlerde bulunmuştu. Böyle bir ölümü haketmedi. Katiller, gözlerinin içine bakamadığı için kalleşçe ensesinden vurup, öldürdü. Bu olayı, kadın veya borç gibi bir nedene bağlamak doğru değil. Olay, detaylı şekilde araştırılmalı" dedi. TRT

MİT cinayeti zanlısı Emniyet'te
05 Mayıs 2011
Muğla'nın Bodrum ilçesinde Tahsin Haluk Akter'in öldürülmesiyle ilgili soruşturma kapsamında aranırken Kadıköy'de yakalanan şüpheli, emniyete getirildi.Haberi KaydetArkadaşına Gönder

MİT görevlisi olduğu öne sürülen Akter'in, 29 Mart'ta Bodrum ilçesine bağlı Yalıkavak beldesi Gerişaltı mevkisindeki evinde başından silahla vurularak öldürülmesi olayına ilişkin hakkında yakalama kararı bulunduğu bildirilen M.A.K, Kadıköy'de gözaltına alındıktan sonra Gayrettepe'deki Asayiş Şube Müdürlüğüne götürüldü.

Şüphelinin, emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edileceği bildirildi. haber7

'Kasımpaşalı Erdoğan'dan mı korkacağım?'
30 Aralık 2011

Mehmet Baransu'nun, Şırnak Uludere'de 35 kişinin ölümü üzerine, Taraf gazetesindeki "İstihbarat MİT ajanından geldi" şeklindeki haberine "köşe yazarlığı yapan cambazlar var" şeklinde tepki gösteren Başbakan Erdoğan'a twitter'dan cevap verdi. Baransu, Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan'dan korkacağımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz" dedi.

İstanbul- Başbakan Tayyip Erdoğan, Şırnak Uludere'de yaşanan 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan olay hakkında konuştu. Erdoğan, Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu'nun bugün "İstihbarat MİT ajanlarından geldi" şeklindeki haberine tepki göstererek, "Bazı köşe yazarlığı yapan cambazlar var bunlar istihbarat teşkilatımızı bizden daha iyi biliyorlar. Güya MİT’in verdiği bilgilerle bu olmuş. MİT’in son anda verdiği bir bilgi yoktur" dedi.

T24'te yer alan haberde, Başbakan Erdoğan'ın bu açıklamasına twitter'dan cevap veren Baransu, "Sayın Başbakan iki canbaz bir ipte oynamaz, hatırlatayım size. Öyle böcek diyerek olayı sulandırmayın Gerçeği siz de benim gibi biliyorsunuz. Emre Uslu I. Koşaner istifa edecek dediğinde de esip gürlemiştiniz. Ne oldu sonra... Hatırlatayım dedim. Sayın Başbakan hatırlatayım. Senin İçişleri bakanına bağlı jandarma beni dinledi. Şimdi de evimin ve iş yerimin üzerine bir heron istiyorum. Sayın Başbakan, bugün anladım ki sizden daha iyi MİT'i biliyorum. MİT arşivlerini MOSSAD'a açmıştı. Böceğe değil mossad ajanlarına bak. Bu ülke canbazın kim olduğunu da öğrenecek. Canbazları da. Sayın Başbakan siz de çok iyi bildiklerinizi öğreneceksiniz. Sayın Başbakan ben eli silah tutanlardan korkmadım. Kasımpaşalı Tayyip Erdoğan'dan korkacağımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz" dedi.
Cumhuriyet Haber Portalı

35 kişinin ölümü ile ilgili MİT'ten açıklama!
30 Aralık 2011

MİT, Şırnak'taki hava operasyonu sonrası hayatını kaybeden 35 kişi için yaptığı açıklamada istihbaratın MİT'ten kaynaklandığı' yönündeki iddiaları yalanladı.

MİT Müsteşarlığı, 30 Aralık 2011 tarihli bazı basın yayın organlarında yer alan, ''Irak/Haftanin bölgesinde 35 vatandaşın ölümüyle sonuçlanan hava operasyonuna ilişkin istihbaratın MİT'ten kaynaklandığı'' yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını bildirdi.

MİT Müsteşarlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden yapılan yazılı açıklamada, şunlar kaydedildi:

''30 Aralık 2011 tarihli bazı basın yayın organlarında yer alan 'Irak/Haftanin bölgesinde 35 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan hava operasyonuna ilişkin istihbaratın MİT'ten kaynaklandığı' yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.

Genelkurmay Başkanlığının yaptığı 29 Aralık 2011 tarihli basın açıklamasında, söz konusu operasyo
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Ağu 31, 2017 9:48 pm tarihinde değiştirildi, toplam 25 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Nis 27, 2011 10:11 pm    Mesaj konusu: Bu Katliamcı/İşkenceci Kaatillerin Türkiye'de Ne İşleri Var? Alıntıyla Cevap Gönder

"Bir Numara" Kadrosunun Neden Boş Tutulduğu Anlaşıldı: Hedef Erdoğan
Fatma Sibel Yüksek
Açık İstihbarat
09/02/2012



Tayyip Erdoğan önce Hırant Dink cinayetini "Ergenekon"a bağlamakla tehdit edildi, hatta bu konuda bir savcı bile ayarlandı ancak belli ki istenilen sonuca ulaşılamadı...

Tayyip Erdoğan, 27 Nisan muhtırasını yazmış olan Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe'de yaptığı ve "benimle mezara gidecek" dediği görüşme üzerinden de sık sık tehdit edilmiştir ve edilmektedir..

Yine de kırılma noktasının Uludere olduğu anlaşılıyor.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile iki eski üst düzey MİT yetkilisinin İstanbul Başsavcılığı'na bağlı bir özel yetkili savcı tarafından "şüpheli" sıfatıyla ifadeye çağrılması, "Ergenekon" denizinde daha kimlerin boğulacağına dair önemli işaretler veriyor.

MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılmasıyla ortaya çıkan durum, ülkeyi dört yıldır kasıp kavuran "Ergenekon" tsunamisinin kendi içinde geldiği bir dönüm noktasıdır aynı zamanda. Önceki gün start verilen operasyonla birlikte "Ergenekon" sürecinin,"düşman unsurların" tasfiyesi aşamasından, iç hesaplaşma aşamasına gelmiş olduğu anlaşılıyor.

Esasen, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasından sonra böyle bir hamle beklenmeliydi.

Kim ne derse desin, "Ergenekon" süreci, bütün hukuksuzluğuna rağmen, semboller üzerinden adım adım gitme konusunda insanlık tarihinin belki de en kurgusu en sağlam komplolarından birisidir.

Kurulan tezgahları ve yapılan tutuklamaları kendi siyasi iktidarlarının güçlenmesi anlamında sevinçle karşılayanlar, "devleti temsil ettikleri" müddetçe, operasyonun içine çekilmememelerinin imkansız olduğunu göremediler.

Devleti ele geçirmek iyi güzel de plan eğer bu topraklar üzerindeki bütün devlet yapısını ve bilincini yerle bir etmekse, kime hizmet etmiş olursanız olun sıranın bir gün size geleceği belli değil miydi?

Ortadoğu ülkelerinde halkı birbirine düşürerek, iç savaş çıkararak uyguladılar planlarını. Bir Türk-Kürt savaşı çıkarmak için bizde de yapmadık provokasyon bırakmadılar ama Kürtlerin ve Türklerin ortak sorumluluk duygusuna, biraz da ahali üzerindeki genel duyarsızlık ve üşengeçliğimize dua edelim ki, sokaklara dökülüp birbirimizi kırmadık. Emperyalizmin iç savaş oyununu bilerek veya bilmeyerek bozduk.

Türkleri ve Kürtleri sokağa dökemediler ama Hakan Fidan olayıyla birtlikte ortaya çıkan depreme baktığımızda, devleti bölüp parçaladıkları, devleti yönetenleri birbirine karşı kanlı bıçaklı hale getirdikleri anlaşılıyor.

Ortaya çıkan durum, devlet içinde bir iç savaştır.

Konunun çok boyutlu olması itibarıyla daha fazla kafa karışıklığına meydan vermeden, gelinen noktada göze ilk çarpan noktaları maddeler halinde toparlamak isterim:

1)-Öncelikle işin şekil-şemal boyutuna bakacak olursak; Emniyet içinde MİT'e karşı bir süredir bir "operasyon" hazırlığı yapıldığı anlaşılıyor.

2)-Bu operasyon hazırlığı, kaynağını ve malzemelerini KCK soruşturmalarından almaktadır. Yani polis,KCK soruşturmaları sırasında öyle bilgi, belge ve ifadeler elde etti ki, PKK terör örgütünün gerçekleştirdiği büyük kanlı eylemlerde bile"MİT'in bilgisi", hatta "yönlendirmesi ve işbirliği" tespit edildi! Veya, MİT'e bir süredir diş bileyen Emniyet, elindeki KCK operasyonunu fırsat bilip elde edilen bilgi ve belgeleri MİT'in aleyhine kullanılacak şekilde derledi.

3)-Soruşturmanın Emniyet içinde büyük bir gizlilikle halledildiğini, soruşturmayı yürütecek savcının titizlikle seçildiğini ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ile Yardımcısı Fikret Seçen'in bile devre dışı bırakıldığını anlıyoruz.Aykut Cengiz Engin'in görevden alınmasıyla Başsavcılık makamına büyük bir sevinçle oturan Çolakkadı, selefinin akıbetinden kurtulamadı ve kendisine bağlı bir savcının polisle işbirliği halinde ve kendisine haber verilmeden bir soruşturma yürüttüğü ortaya çıkınca kamuoyu önünde zor duruma düştü.

4)- Bu ne kadar gizli ve ne kadar önemsenen bir operasyondur ki bırakın İstanbul Başsavcısı'nı, Başbakan'ın dahi haberi yok! "Sayın Başbakan adına buradayım"diyerek PKK'lılarla görüşen MİT Müsteşarı'nın "terör örgütü şüphelisi" olarak ifadeye çağrıldığını Başbakan da Başsavcı ile birlikte basından öğreniyor...

5)-Emniyet ile MİT arasında "Ergenekon" sürecini de kapsayan bir çatallaşma olduğu, polisten aldıkları talimatlarla hareket eden Rasim Ozan Kütahyalı, karısı ve Mehmet Baransu gibi tiplerin gündeme getirmeye çalıştıkları konulardan anlaşılıyordu. Örneğin polis bir süredir Rasim Ozan ve karısına televizyon kanallarında "Hırant Dink davası Ergenekon'a bağlansın" dedirtiyordu...

6)- Bizce sakıncası yok ama Dink davası şayet Ergenekon'a bağlanırsa, ipin ucunun o dönem Trabzon Emniyet Müdürü olan, şimdi de İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı'na getirilerek taltif edilen Ramazan Akyürek'e uzanması kaçınılmaz olmaz mı? Ve ipin ucunun Ramazan Akyürek'e uzanması, Tayyip Erdoğan'ın da işin içine çekilmesi demek değil midir?

7)-AKP hükümetine yalakalık yaparak milyon dolarlık yalı sahibi olmuş bu tipler, "Ergenekon'a bağlansın" diye kanal kanal gezereken Başbakan'ı hedef gösterdiklerini bilmiyorlar mı?

8)- Cahilliği her geçen gün biraz daha sırıtan Kütahyalı'nın karısını bilemeyiz ama bu tiplere "Televiyonlara çıkıp şunları söyleyin" diyenler pekâla biliyor...

9)-Gelişmelerden anlaşılıyor ki Tayyip Erdoğan önce Hırant Dink cinayetini "Ergenekon"a bağlamakla tehdit edildi, hatta bu konuda bir savcı bile ayarlandı ancak belli ki istenilen sonuca ulaşılamadı...

10)-Tayyip Erdoğan, 27 Nisan muhtırasını yazmış olan Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe'de yaptığı ve "benimle mezara gidecek" dediği görüşme üzerinden de sık sık tehdit edilmiştir ve edilmektedir..

11)-Yine de kırılma noktasının Uludere olduğu anlaşılıyor. Emniyet, "Uludere'nin istihbaratı MİT'ten" manşetini Mehmet Baransu'ya attırdığı an, MİT'e karşı savaşı başlatmış oldu.

12)-KCK operasyonlarına dayanarak başlatılan soruşturma ise Uludere'de başlatılan savaşın devamı gibi görünüyor. Hazır ortada PKK'lı teröristlerle "Başbakan adına buradayım" diye görüşen bir MİT Müsteşarı varken, KCK operasyonlarında da bu konumu güçlendirecek bilgi ve belgelere ulaşılmışken altın vuruş neden yapılmasın?

****

Gelinen noktada, ortalığın daha çok karışacağı anlaşılıyor. Şu dakikaya kadar küresel güçlerle senkronize gitmiş olan Emnniyet kanadı,sakin ve kendine güven içindeyken, "Terör örgütüne destek vermekle" suçlanan MİT Müsteşarı ile onun amiri konumundaki Tayyip Erdoğan cephesinde bir sinir bozulması ve dağınıklık gözlemlenmektedir..

İktidarın eteğinde ekmek kapısı bulan boy boy ve soy soy kalemşörde de öyle..

Örneğin Yeni Şafak'tan Ali Bayramoğlu, Fidan'a yapılan daveti "Bardağı taşıran son damla" diye niteledikten sonra,

"Bir kurum ve politika yargı ve polis tarafından hesaba çekilmiş durumda... Nasıl açıklamalı, nasıl yorumlamalıı Önce bir tespit: Hakan Fidan MİT'in ve hükümetin çiçeği burnunda müsteşarıdır. AK Parti'nin ürettiği yeni seçkinlerdendir. Kürt meselesi başta olmak üzere güvenlik konularında Başbakan'ın en yakınındaki danışman ve yardımcılarından birisidir. Başbakan açısından tam anlamıyla bir güven adamı, yakın çalışma arkadaşı ve içeriden bir isimdir. Bu vasıflara sahip bir ismin "şüpheli" sıfatıyla ifade vermeye çağrılması, üstelik Başbakan'ın talimatıyla kimi temas ve görüşmelerden dolayı savcılığa celp edilmesi, bir anlamda Başbakan'ın ifadeye çağrılmasıdır. Hükümetin ve politikalarının savcı tarafından sorgulanmasıdır. Özetle bir meydan okumadır..."diyor..

İyi de hani kimse dokunulmaz değildi?

Genelkurmay Başkanı tutuklanınca "bardağı taşıran damla" olmuyor da, Başbakan'ın "prensi" olarak tanımladığınız MİT Müsteşarı'na ifade daveti gidince neden "son damla" oluyor?

Yumurtanın Erdoğan'a dayandığının itirafı değil midir bu?

Daha durun ne inciler okuyacağız bu kapı kullarından...

"Hiç kimse dokunulmaz değildir" şeklinde bağırmaktan kulak zarımızı delmiş olan Başbakan'ın girdiği yol da çelişkili ve içine düşürülmek istendiği çıkmazı derinleştirecek bir yoldur.

An itibarıyla öğrendiğimiz kadarıyla, Hakan Fidan Başbakan'ın "izin vermemesi" üzerine ifadeye gitmeme kararı almış bulunuyor. İyi de bir tabur muvazzaf general tutuklanırken aynıı itiraz gündeme getirildiğinde ne demişlerdi Başbakan ve kafa sallayıcıları:

"CMK'nın 250. maddesinin üçüncü fıkrasına göre; şüpheli, görev ve sıfatı ne olursa olsun özel yetkili cumhuriyet savcısı tarafından ifadeye çağrılabiliyor. 251. maddenin birinci fıkrasına göre de savcıların doğrudan soruşturma yapma yetkisi var. Kimse yargının tasarrufundna bağımsız değildir, kimse konumuna sığınarak savcının sorularından kaçamaz"

demişlerdi...

Şimdi ne diyorlar?

"Koskoca MİT Müsteşarı'nı sorguya çağıramazsınız, bu Başbakan'a yapılmış bir meydan okumadır."

Yazıyı bitirmeden önce hiç bir aklın çözemez hale geldiği bu çılgın gidişat hakkında daha "küçük" etkenlere de değinmek isterim.

Küresel kurgu tamam. Devletin bütün birimlerinde bu küresel kurgu ile uyumlu kadroların var olduğu da artık sır değil ancak olayların bu noktaya gelmesinde "küçük adamın" rolünü de bir kenara yazmak gerekir.

Çoğu taşra kökenli ve orta halli ailelerden gelme Emniyetçiler, Ergenekon operasyonları sayesinde öyle bir özgüven kazandılar ki "İstediğimiz herkesi alırız"oyunu giderek bir şehvete, adeta kumar aşkına dönüştü. Artık kendilerini besleyip büyütenlere de diş göstermeye başladılar.
Aynı durum, polisle işbirliği halindeki "gazetecilerde" de mevcut. Hiç birisinin gazetecilik geçmişi ve kültürel alt yapısı yok ama öfke, kibir, böbürlenme, hedef gösterme, tehdit savurma gani gani..

İşte polis devletine böyle gidiliyor..

Önce "küçük adama" aşırı özgüven aşılayarak..

Ve o polis devleti ki Tayyip Erdoğan'ı, bizzat yaratıcısını olayın başından beri boş tutulan "Ergenekon'un 1 numarası" koltuğuna hızla taşıyor.

Son bir yorum:

Abdullah Gül'ün bütün bu gelişmeleri dışında olduğu asla düşünülmemelidir...

Kaynak: http://acikistihbarat.com/haberdetay.aspx?id=9925

Bu Katliamcı/İşkenceci Kaatillerin Türkiye'de Ne İşleri Var?
Murad Salih
26.04.2011



Sabah’ın haberine (*) göre, CIA Başkanıkatliamcı/işkenceci kaatil Leon Panetta Mart ayı sonunda Türkiye’ye sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmiş.
Panetta’nın 5 gün süren Ankara ziyareti kamuoyundan sır gibi saklanmış.
"Gizli Gizli" koduyla yapılan görüşmelerde CIA Başkanı ve heyeti, kayıtlara, "Çok Önemli Konuk" olarak geçmiş. Ziyaret sırasında tam anlamıyla "karartma" uygulanmış.

Niye ki?

Dünyanın her yerinde oluk oluk kan akıtan bir katliamcı/işkenceci kaatil için bunlar bando mızıka resmi tören bile düzenlerlerdi ama...

Seçim öncesi suçüstü yakalanma durumunda kalıp safoş şakirtleri uyanır diye korkmuş olmalılar...

Utançtan değil yani...

Bunlarda utanma olsa...

“NATO’nun Libya’da ne işi var!" diye gürledikten iki gün sonra, Haçlı ordusu NATO’nun Libya halkını açlık ve susuzluğa mahhkûm edecek kahpe ambargosuna katılmak için, -daha TBBM kararı bile alınmamışken- donanmayı ve savaş uçaklarını Libya önlerine göndermekle kalmayıp; bir de Libya halkına gece gündüz bomba yağdıran Haçlı işgal ordusu NATO’nun komuta merkezi için İzmir’i tahsis edebilirler...

Çiğli Havaalanı’nı da Libya halkını rahat rahat bombalasınlar diye bu Haçlı uçaklarının emrine verirler miydi?

Dahası var..

Çiğli havalınından gece gündüz Libya halkına saldıran bu haçlı uçaklarının vurduğu yaralıları Ankara gemisine bindirip Türkiye’ye getirerek iyilik timsali gibi görünmek için törenler düzenleyebilirler miydi?

Sabah’ın haberine göre, CIA’nın üst düzey katliamcı/işkencecilerinden oluşan bu heyeti taşıyan uçak, Ankara’ya akşam karanlığında inmiş ve tam 5 gün sonra -şüphesiz yeni melanet planlarının uygulanması talimatları vererek- yine bir akşam karanlığında Türkiye’den ayrılmış.

Anlaşılan Katliamcı/işkenceci Panetta’nın Ankara’da görüşmediği kimse kalmamış:

Hükümet ve Genelkurmay yetkilileri, MİT Müsteşarı ve daha kimbilir kimler...

ABD’nin Ankara elçiliği, Panetta’nın ziyaretiyle ilgili yorum yapmaktan kaçınmış...

Kimbilir ne mel’anet işler çevirecekler...

Kimbilir kimlerin canlarını yakacaklar ki...

ABD elçiliği pişmiş aşa soğuk su katmaktan kaçınıyor...

Mutabakat tamam yani...

Yakında çıkar kokusu...

Sabah, CIA Başkanı katliamcı-işkenceci Panetta’nın Ankara temaslarında Arap ülkelerinde yaşanan gelişmeler ilk sırada yer aldığını, Libya’ya "kriz", Suriye’ye "kritik eşik" tanımlaması yapıldığını belirtiyor...

Bu toplantıdaki değerlendirmelerde Suriye’nin "kritik eşik"te olduğu tespiti yapılmış. Suriye halk hareketinin Sünni bir kimliğe sahip olduğunun vurgulandığı toplantıda, Beşşar Esad yöntemi ile Sünni muhalifler arasında bir dengenin kurulması gerektiği üzerinde durulmuş.

Suriye’nin derin devletinin önemli unsurları olan "Nusayri/Alevî" azınlığın kendisi de bir Nusayrî/Alevî olan Beşşar Esad’ın kararlarında yönlendirici olduğu belirtilmiş. Esad’ın acil adım atmaması halinde ülkenin ciddi bir iç kargaşaya sürükleneceği tespiti yapılmış.

Türkiye tarafından Suriye’ye ilişkin "Gizli Kod" olarak tanımlanan ayrıntılar da ele alınırken, "Gizli Kod"un Suriye’deki rejim değişikliğini ve Esad ailesinin can güvenliğinin sağlanmasını içeriyormuş.

Türkiye-İsrail ilişkileri, Türkiye- ABD-Irak ortak istihbarat paylaşımı, Afganistan’da işbirliği ve PKK’nın faaliyetleri ele alınan konular arasında yer almış...

Toplantılarda Libya’nın durumu "kriz" olarak tanımlanırken, Libya lideri Kaddafi güçlerinin silah ve mühimmat almaması için ortaya konan ek önlemler ele alınmış.

Görüşmede denizdeki ablukanın başarılı olduğu ancak Libya’nın kara sınırlarının kontrol altında olmadığı tespiti yapılmış.

Yani, Katliamcı/işkenceci Panetta “Deniz ve hava birliklerinizin desteği iyi ama kara birliklerinize de ihtiyacımız var” demiş...

Katliamcı ve işkenceci Panetta böyle buyurduysa seçimlerden sonra Soroz’a göre “Türkiye’nin en iyi ihraç malı olan” Mehmetçikleri Libya Çöllerinde Haçlı ordusu neferi olarak kan dökerken görürsek kimse şaşırmasın...

Hoş kimsenin hiçbir şeye şaşırdığı filan da yok ya...

Libya halkını havadan ve denizden bombalayan işgalci Haçlı ordusu NATO’nun komuta merkezi olarak İzmir belirlendiğinde buna şaşıran veya itiraz eden oldu mu?

Libya halkının üzerine gece gündüz bomba yağdıran uçaklar İzmir’in Çiğli Havalanı’nından kalkıp inmeye başladıklarında buna şaşıran veya itiraz eden oldu mu?

Olmadı...

Seçimlerden sonra beş onbin Mehmetçik, Haçlı ordusu NATO’nun Libyayı işgaline yardımcı olmak üzere bando mızıka ile gönderilirse buna kim niçin şaşırsın veya itiraz etsin?

Afganistan’ı işgal eden Haçlı orduları Afgan halkını katlederken orada bir Tugay Mehmetçik bu kanlı işgale yardım ve yataklık etmek için AKP hükümeti tarafından törenle yollanır ve orada ödürülenlerin cenazeleri gece karanlığında ailelerine sessizce teslim edilirken, o acılı aileler de dahil herhangi bir itiraz sesi duyuldu mu?

Aynı Mehmetçik, Batı Emperyalizmi’nin deniz ticaret yollarını, ülkesi Batı Emperyalizmi tarafından talan edilmiş Sudanlı mücahitlerin operasyonlarından koruyup kollamak için AKP hükümeti tarafından törenle Okyanuslara yollanırken buna şaşıran veya itiraz eden oldu mu?

Olmadı...

Pekiyi...

Gazze’ye insanî yardım götüren Mavi Marmara ve yanındaki üç beş sivil ticaret gemisi burnumuzun ucunda...

Akdeniz’in uluslarası sularında siyonist korsanlar tarafından silahlı baskına uğrar ve içindeki sivil insanlar, katledilir, yaralanır,esir alınır ve sivil ticaret gemileri gasbedilirken...

Üstelik de...

Bu vahşi korsanlık canlı yayında Türkiye dahil dünyanın her yanından izlenirken...

Türkiye’den bir savaş gemisi veya bir savaş uçağı filosu bölgeye doğru hareketlenebilmiş miydi?

Yok...

AKP hükümetinin bu inanılmaz duyarsızlığına şaşıran veya itiraz eden olmuş muydu?

Yok...

AKP bu seçimleri de yürüyen plan doğrultusunda anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla alsın o zaman görürsünüz...

“Türkiye’nin en iyi ihraç malları”nın emperyalizmin hangi kanlı/kirli işlerini görmek üzere daha nerelere törenlerle yollanacağını...

Ha...

Şeyh Nazım Kıbrısî’nin bu Recep ayında Türkiye’de olacağını haber verdiği “çok büyük olay” (**)seçimlerden önce olursa...

İşte buna Emperyalizm ve işbirlikçileri de dahil herkes çok şaşıracak...

Bir nevi "Harç bitti, yapı paydos" durumu olacağa benziyor çünkü...

Bir hatırlatma: Recep ayı 3 Haziran Cuma günü başlıyor...

Aklın yolu bir: Her an herşeye hazırlıklı olmak lâzım...

Son bir not:

Belli ki, bu haber Sabah’a ABD tarafından sızdırılmış...

Bu sızdırma habere dikkatle bakacak olursak ABD’nin AKP hükümeti ve Genel Kurmay’la bir sorunu olmadığı, ama MİT müsteşarl Hakan Fidan’la bir derdi olduğu açıkça görülüyor...

MİT Müsteşarı Hakan Fidan Katliamcı/işkenceci Panetta’nın en azından bazı isteklerine direniyor olmalı ki; bu “çok çok gizli” Ankara ziyareti bir ay sonra basına sızdırılarak; Fidan’ın da eski MİT başkanları gibi ABD’nin emrine amade bir başkan olduğu mesajı bakın ince ince zihinlere nasıl zerkediliyor:

- "MİT Müsteşarı Fidan, Eylül 2010 tarihinde Washington’a kritik bir ziyaret gerçekleştirmiş ve CIA Başkanı Panetta ile biraraya gelmiş. Bu ziyaretinde CIA Başkanı Leon Panetta ile görüşen Fidan ayrıca ABD’deki istihbarat birimlerinin çatı kurumu olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA) yetkilileri de bir araya gelmiş. Hakan Fidan, Arap ülkelerinde yaşanan gelişmelerle başlayan süreçten sonra, ilgili ülkelerin istihbarat örgütleri ile yakın temas içinde bulunuyor. Fidan, son olarak Mart ayı içinde Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından Suriye’ye gönderildi ve Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmüş."

Kısacası “Hakan fidan bizim adamımızdır” diyor ABD, “kiminle görüşüyorsa bizim için ve bizim adamımız olarak görüşüyor ona asla güvenmeyin!” demek istiyor...

Oyun bozuyor...

İnisiyatifi yeniden ele geçirmek istiyor...

Hakan Fidan onların adamı olsa durup dururken niçin deşifre etsinler?..

Dipnotlar:
* Bkz: http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/04/26/cia-baskanindan-cok-gizli-ziyaret

** Bkz: http://millibirlikruhu.blogspot.com/2011/04/haziranda-turkiyede-buyuk-bir-olay.html

Kaşif Kozinoğlu cezaevinde öldü!
13 Kasım 2011

ODA TV soruşturması kapsamında tutuklanan MİT'çi Kaşif Kozinoğlu cezaevinde yaşamını yitirdi. İlk incelemelerde ölüm sebebi olarak kalp krizi gözüken Kozinoğlu için savcı otopsi kararı verdi.

Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Oda TV sanıklarından MİT personeli Kaşif Kozinoğlu'nun dün akşam saatlerinde yaşamını yitirdiği öğrenildi.

Tutuklu bulunduğu koğuşta Kozinoğlu, gündüz saatlerinde rahatsızlığı nedeniyle Silivri Devlet Hastanesi'ne sevkedildi. Hastaneden gönderilen Kozinoğlu'nun daha sonra cezaevinde kalp krizi geçirdiği belirtildi.

Kozinoğlu'nun ölüm nedeni olarak kalp krizi olarak değerlendirilirken olaya el koyan Cumhuriyet Savcılığının otopsi yapılması talimatı verdiği bildirildi. Bugün yapılacak otopsinin ardından cenazenin defnedilmek üzere ailesini teslim edileceği öğrenildi.
haber10

MİT Görevlileri İçin Yakalama Kararı
10 Şubat 2012
Hakan Fidan'ın ifadesi için Ankara Savcılığına talimat yazıldı,Emre Taner,Afet Güneş ile 2 MİT görevlisi hakkında yakalama kararı çıkarıldı.

MİT'in zirvesinin ifadeye çağrılmasıyla ilgili birbiri ardına önemli gelişmeler yaşanıyor.
4 MİT'çi Hakkında Yakalama Kararı
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, yürüttüğü soruşturma kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadesinin alınması amacıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazısı yolladı.
Savcı Sarıkaya, eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve 2 MİT görevlisi hakkında “yakalama emri” çıkartılması istemiyle nöbetçi İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesine başvurdu.
Talebi değerlendiren nöbetçi hakim Mesut Özcan, söz konusu 4 kişi hakkında “yakalama emri” çıkarttı.
Dün ifade vermesi beklenen 5 isim İstanbul Adliyesi'ne gitmemişti. MİT, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na görev ve yetki açısından itirazda bulunmuştu.

MİT'in İtirazı Dikkate Alınmadı

Savcı Sadrettin Sarıkaya bu itirazı dikkate almadı. Savcılığın 4 isim için yakalama çıkarttırması, Fidan için de talimat yazması üzerine bu itirazın hükmünün kalmadığı belirtildi.
Bundan Sonra Ne Olacak?

Bundan sonraki gelişmeler merak ediliyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Hakan Fidan'ı ifade vermek için ne zaman davet edecek?, Hakan Fidan, ifade vermeye gidecek mi?, Eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş gözaltına mı alınacak yoksa doğrudan savcıya giderek ifade mi verecekler?
TRT

Numan Kurtulmuş: "Bu, sivil iktidara ve siyasete yapılmış yargısal müdahaledir"
10 Şubat 2012



Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, 10 Şubat Cuma gecesi geç saatlerde Twitter'den MİT krizi konusunda takipçileriyle görüşlerini paylaştı.

Kurtulmuş, takipçileri ve kamuoyuyla sırasıyla şu yorumları paylaştı:

"MİT Müsteşarı ve eski MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılmış olmasını sıradan adli bir durum olarak görmüyorum. Önemli bir gelişme."

"Kişiselleştirmeden ve mevcut hükümetle de özel bir durum kabul etmeden şunu söylemek gerekir; ++"

"+ en mahrem bilgilere sahip, güvenlikte en yetkin makamın bu şekilde kamuoyunda tartışmaya açılması devlet ciddiyetini sekteye uğratmaktadır"

"Bu, sonuçta sivil iktidara ve siyasete yapılmış yargısal müdahaledir ve niteliği itibariyle siyasetin alanını daraltan bir tavırdır."

"MİT Müsteşarı, zamanında iktidarın onayı ve bilgisi dahilinde belirli görüşmeler yapmıştır."

"Hepimiz biliyoruz ki, bütün dünyada bu tür görüşmeler istihbarat birimlerince yapılmaktadır."

"Oslo görüşmeleri kamuoyuna yansıdığı zaman da söyledim; çözüm olacak ve akan kanı durduracaksa bu görüşmelerin Oslo'da veya ++"

"++ başka yerlerde ve başka ülkelerin koordinasyonu ile değil Ankara'da, İstanbul'da milletin gözünün önünde yapılması gerekirdi."

"Elbette, bir yanlış varsa, bu durum, mevzuat dahilinde ortaya konulmalı, sonuca göre de gereken yapılmalıdır. ancak, İran'a ve Suriye'ye ++"

"+ müdahale söylentilerinin arttığı dönemde istihbaratın başındaki kişinin mevzuat dışı yöntemle daha önce yapılmış bir görüşme nedeniyle +"

"sanık olarak nitelendirilmesinin önemli bir zafiyete neden olabileceği endişesindeyiz. Buna katılacağınızı düşünüyorum."
MBRhaber

Adana’da Hatay MİT bölge müdürü gözaltına alındı
10 Şubat 2012

Adana’da Sabah saatlerinde aralarında MİT lojmanlarının da olduğu 40 ayrı adrese düzenlenen operasyonda çok sayıda kişi gözaltına alındı..

Operasyonda çok sayıda kişi gözaltına alınırken, operosyonun en dikat çeken yanı ise Adana kent merkezindeki operasyon kapsamında polisin MİT lojmanlarında da arama yapması oldu.

Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, aralarında bir MİT mensubunun da bulunduğu 5 kişinin gözaltına alındığını, bazı MİT görevlilerinde şüpheli sıfatıyla ifade çağrıldığını açıkladı.

Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Suriye uyruklu Hüseyin Mustafa Harmuş ve Mustafa Kassum’un Hatay’ın Altınözü ilçesindeki barınma yerinden alınarak zorla Suriye güvenlik güçlerine teslim edilmesi üzerine soruşturma başlatıldığı” ifade edildi.

Açıklamada, “Siyasi casusluk ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlamalarıyla yürütülen soruşturma kapsamında, aralarında 1 MİT mensubunun da bulunduğu toplam 5 kişi gözaltına alındı. Bazı MİT görevlileri de şüpheli sıfatıyla ifade vermek üzere Adana Cumhuriyet Başsavcılığına davet edildi. Konuyla ilgili soruşturma sürüyor” denildi.

2 MİTÇİ GÖZALTINDA

Gözaltına alınanlar sorgulanmak üzere Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirilirken, 2 MİT mensubu da ifade için Adana Emniyet Müdürlüğü’ne geldi.
MBRhaber

Devlet Bahçeli: "AKP hükümeti, millet ve devlet hayatını çöküşün sınırına kadar getirmiştir"
10 Şubat 2012



MHP lideri Devlet Bahçeli, 5 MİT'çinin ifadeye davet edilmesi konusunda açıklama yaptı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündemdeki MİT ve KCK ilişkileri hakkında ileri sürülen iddialarla ilgili olarak yazılı bir açıklama yaptı. Bahçeli, "Devlet içinde, AKP'nin neden olduğu iktidar ve alan hâkimiyeti kavgasının vahim boyutlara ulaştığı her açıdan belli ve ortadadır"dedi.

'KURUMLAR ARASI UZLAŞMA, YERİNİ DÜŞMANCA MÜCADELELERE BIRAKMIŞTIR'

"Ülkemiz, istikrarsızlık, itibarsızlık ve insicamsızlıktan beslenen siyaset ve yönetim algısının izdüşümünde; kökleşen açmazların ve anormalliklerin ileri düzeyde baskısı ve tesiri altına girmiştir" diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "AKP hükümeti, millet ve devlet hayatını çöküşün sınırına kadar getirmiş, bozgunculuğun ve boğuşmanın yegâne adresi olmuştur. İktidarın etki ve yönlendirmesiyle, bunalım hali toplumsal yapının her düzeyine sinmiş, kurumlar arası diyalog ve uzlaşma, yerini düşmanca tutum ve mücadelelere bırakmıştır"dedi.

'TÜRKİYE, KASVETLİ HADİSELERİN GÖBEĞİNDE CAN ÇEKİŞMEKTEDİR'

AKP'nin dokunduğu, ele aldığı ve hedef olarak tayin ettiği her şeyi kanattığını kirlettiğini ve kopardığını ifade eden Bahçeli şöyle devam etti; "Bugünkü şartlar altında, hükümet kaynaklı sorun ve büyüyen anlaşmazlıklar aziz milletimizin geleceğini tehdit eder bir konum ve içeriğe bürünmüştür. Maalesef Türkiye karanlık, karmakarışık ve kasvetli hadiselerin göbeğinde can çekişmektedir. İktidara destek ve omuz veren grup, oluşum ve tarafların, birbirine düşerek alanlarını genişletmek, aldıkları payları artırmak istemeleri çekişme ve sürtüşmelere meydan vermekte, oluşan kargaşa ortamı önü alınamaz şaibeli ilişkilerin deşifre olmasına vesile olmaktadır."

'İKTİDAR VE ALAN HAKİMİYETİ KAVGASI VAHİM BOYUTLARA ULAŞTI'

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Adalet ve Kalkınma Partisi'nin varlığında söz sahibi olan bazı çevrelerin, dokuz yıllık iktidar yıllarında gücün zirvesine tırmandıkları ve bundan sonra, haricindekilerle vuruşarak kendi siyasal alanlarını inşa etme yoluna girecekleri görülmektedir. Devlet içinde, AKP'nin neden olduğu iktidar ve alan hâkimiyeti kavgasının vahim boyutlara ulaştığı her açıdan belli ve ortadadır. Türk milletinin iradesinin dışlandığı, devlet kurumlarının pusuda bekleyen niyeti ve hedefi son derece kuşkulu kesimlere peşkeş çekildiği izlenimi ve görüntüsü gittikçe kuvvetlenmekte ve her şey ayan beyan ortaya çıkmaktadır"dedi.

Kaynak : http://www.internethaber.com/mhp-devlet-bahceli-mit-aciklama--400519h.htm#ixzz1m1aAd0Tl

Aysel Tuğluk: MİT-PKK görüşmesi tıkanırsa iç savaş çıkar
10/02/2012



MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağırılmasını değerlendiren Van Millevekili Aysel Tuğluk, 'MİT ve PKK arasındaki görüşmelerin tıkanması halinde iç savaş yaşanabilir. Böylesi bir sürecin eşiğindeyiz' dedi.

Van Bağımsız Milletvekili ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Genel Başkan Yardımcısı ve Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Aysel Tuğluk, KCK soruşturması kapsamında PKK ile yapılan görüşmeler nedeniyle özel yetkili savcı tarafından MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve bazı yöneticilerinin ifadeye çağrılmasını değerlendirdi.

Tuğluk, Abdullah Öcalan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasında yapılan görüşmelerin belirli bir seviyeye geldiğini fakat, görüşmelerin somutlaşmaması nedeniyle donduğunu söyledi.

Tuğluk, "İmralı’da yapılan görüşmelere katılan ekibe yönelik bir soruşturmadır. Bu ekibe, ’Bir daha bu tür girişimlerde bulunmayın’ mesajı verilmek isteniyor. İmralı ile yeniden görüşmelerin yapılmaması amacı ile söz konusu soruşturma açıldı. Güvenlik stratejisinin devam etmesini isteyen ve aynı zamanda siyaseti tehdit eden bir operasyondur. Çünkü, bu görüşmeler siyasi iradenin izni ile yapıldı. Bunlar her kimse İmralı ile devletin görüşmesini istemeyen kesimlerdir. Bunların önünü AKP’nin kendisi açtı. Sınırsız yetkiyi mahkemelere kendisi verdi. Şimdi bu yetkilerle onu vurmaya çalışıyorlar. Yargının devletleşmesi gibi bir şey ortaya çıktı" dedi.

Tuğluk, yaşananlar karşısında AK Parti’nin alacağı tutumun son derece önemli olduğunu belirterek, şöyle dedi:

"Kürt sorununun çözümünü yargının kucağına bırakırsan sonu böyle olur. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de her alanda bir normalleşmeden söz etmek mümkün olmayacaktır. Bu süreç AKP’yi geri götürecektir. MİT müsteşarı Fidan olayı AKP’yi bitirmeye dönük bir projedir. Bunun zeminini de AKP kendisi yaratmıştır. Süreç, derin bir yaklaşım olup diyalog ve meseleyi çözmek istemeyen, İmralı’nın önünü kapatan bir yapı niteliği taşıyor. Uluslararası güçler her zaman bu işin içinde yer almıştır. MİT ve PKK arasındaki görüşmelerin tıkanması halinde iç savaş yaşanabilir. Böylesi bir sürecin eşiğindeyiz. Süreçten bir restleşmeye doğru gidilirse büyük bir kaos ve krize neden olur. Bu nedenle var olan operasyon, diyalog arayışının önünü kapatmak ve savaş istemek demektir."
Radikal

MİT depremi ve Türkiye’nin yörüngesi!
Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
11 Şubat 2012

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT’çinin KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrılmasıyla ilgili olarak “Her şey mecrasında ve yolunda ilerliyor” derken Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz “Türkiye bir hukuk devleti, hukuk devleti süreci içerisinde, su yatağını bulacaktır” diye bir açıklama yaptı.
Bir Bakan “Her şey mecrasında ilerliyor” derken diğeri, “Su yatağını bulacaktır” diye farklı bir yaklaşım sergiliyor. Demek ki su yatağından çıkmış!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de “Herkes büyük resme bakmalı. Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde olağanüstü gelişmeler yaşanıyor. Böyle bir ortamda kanunlarla verilen görevlerini yerine getirmelerinden dolayı kurumlar suçlanırken, çok dikkatli olunması gerekir. Ümit ederim herkes soğukkanlılığını korur ve her şey yerli yerine oturur” dedi.

***

Rahmetli Tahir Kutsi Makal, “Nasılsın, işler nasıl” diye sorulduğunda “yörüngesinde” diye cevap verirdi. Ona göre işin yörüngesinde gitmesi önemliydi. İşler yörüngesinden çıktı mı işte mesele o zaman başlardı.
Şimdi Türkiye’de işler rayından da, mecrasından da, yatağından da, yorganından da, yörüngesinden de çıkmış durumdadır.
Artık işleri yeniden yatağına döndürmek için sil baştan yapmak, devleti yeniden kurmak gerekiyor. Hedeflenen de zaten bu değil miydi?
Yani ırmak yatağından çıkmıştır ama bu çıkış devletin yeniden yapılanması için önceden planlanmış, kurgulanmıştı zaten...
Ahmet Turan Alkan’ın “Yatağına Kırgın Akan Irmaklar” adlı bir kitabı vardır. Onun gibi devletin bütün kurumlarında insanlar kırgın-küskün çalışıyor.
Fakat ırmak yatağından çıktıktan sonra ne yapacağı, önüne neleri katacağı belli olmaz... Bakarsınız bir engelle karşılaşır, orada bir baraj gölü oluşur... Bakarsınız hiçbir engelle karşılaşmaz, önüne çıkanı alır, mesela Basra Körfezi’ne kadar sürükleyip götürür...

***

Böyle bir gündem içinde, Türkiye’nin hangi yörüngeye sabitlenmek istendiğine dair NATO Genel Sekreteri Fogh Rasmussen’in açıklaması, aydınlatma mermisi gibi olayların gerçek yüzünü gözler önüne serdi.
Rasmussen, Rusya ve İran’ın karşı çıktığı füze savunma sisteminin Türkiye’de konuşlandırılması talebinin Ankara’dan geldiğini söyledi.
NTV’ye konuşan Rasmussen “Türkiye bugün de önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Bizim Kosova, Afganistan ve son olarak da Libya’daki operasyonlarımıza çok önemli katkıda bulundu” diye bilgi verdikten sonra “İzmir’de güçlü bir Kara Kuvvetleri Komutanlığı kurulmasına karar verdik. Burası hem Türkiye, hem NATO için önemli bir üs olacak” dedi.
Anlaşılan o ki ABD ve NATO, Türkiye’nin Genelkurmay Başkanlığı’nın ve MİT’inin bundan sonra en küçük bir milli inisiyatif kullanmamasını istiyor.
Ne demişti George W. Bush? “Türkiye bir cephe ülkesidir” demişti değil mi?

***

Bakınız, basına sızdırılan haberlere göre, halen tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a sorulan sorulardan biri; “Basın toplantısı için Oruç Fırkateyni’ni seçmenizin özel sebebi nedir?” şeklindedir.
Başbuğ, o basın toplantısında “TSK’ya karşı yürütülmekte olan asimetrik psikolojik harekâta değinmek için özellikle Oruç Reis Fırkateyni’ni seçtim” diyerek Oruç Reis’in savaşçı kişiliğine dikkat çekmişti.
Oruç Reis’in en büyük başarısı neydi? Oruç Reis, Cezayir’i üs olarak seçtikten sonra denizde psikolojik üstünlük sağlayarak Akdeniz’i Türk gölü haline getiren süreci başlatan adamdı
ABD ise Başbuğ zamanında, donanmasını Karadeniz’e çıkarmak istiyordu. TSK, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni uygulayıp sınırlı sayıda gemiye sınırlı süre ile izin veriyordu.
Fakat, konu ile ilgili aktif çalışma yapan bütün deniz subayları, Başbuğ’dan çok önce tutuklanmıştır.
Oruç Reis’in arkasında Osmanlı devleti vardı ama Başbuğ’un göstermek istediği Oruç Reis iradesinin arkasında Ankara’dan kimse yoktu! Nitekim, ABD gemileri artık Karadeniz’den çıkmıyor!
Şimdi Ankara’da o iradeyi oluşturmak için önce milletin güçlü bir irade sergilemesi gerekiyor. Yoksa millet, Amerikan projeleri için çocuklarının robot asker olarak sağda solda harcanmasına onay vermiş olacaktır.

Kaynak: yenicaggazetesi.com.tr



Ülkede bir kaos ortamı hakim...
10/02/2012

CHP lideri Kılıçdaroğlu gelişmelerden Başbakan’ı sorumlu tuttu: Devlet iyi yönetilmiyor. Kimin ne yaptığı belli değil. Bu ülkede neler oluyor? Bir iç hesaplaşma mı var? Bir kavga mı var? Yoksa gerçekten ortada suçlular mı var? Bunların hiç biri belli değil. Sayın Başbakan, çık anlat!

Başbakan bir an önce açıklama yapmalı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin iyi yönetilmediğini, bir kaos ortamının olduğunu ve kimin ne yaptığının belli olmadığını öne sürerek, “Sayın Başbakan’ın bir an evvel bir açıklama yapması lazım. Ülkeyi yöneten o” dedi. DİSK’in 14. Genel Kurulu’na katılan Kılıçdaroğlu, buradan ayrılırken gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. “MİT’in Hatay Bölge Müdürü tutuklandı. Neler söyleyeceksiniz? Devlet içinde savaş mı var? Bu kriz nereye gidiyor?” diye sorulan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:

“Sayın Başbakan’ın bir an evvel bir açıklama yapması lazım. Ülkeyi yöneten o. Devlet iyi yönetilmiyor, Türkiye iyi yönetilmiyor. Bir kaos ortamı var. Kimin ne yaptığı belli değil. O nedenle bizim bu aşamada yorum yapma şansımız yok. Sadece şunu söylüyorum; ülkenin iyi yönetilmediğini artık herkes biliyor, herkes görüyor. Sayın Başbakan aciz konumda. Ne yapacağı konusunda karar veremiyor. Görüşmeler üst üste devam ediyor.

İç hesaplaşma mı?

Sayın Cumhurbaşkanı olayın bir tarafında, Başbakan olayın bir tarafında, Genelkurmay Başkanı olayın bir tarafında. Bu ülkede neler oluyor? Bilmediğimiz neler var? Bir iç hesaplaşma mı var? Bir kavga mı var? Yoksa gerçekten ortada suçlular mı var? Bunların hiç biri belli değil. O nedenle Türkiye’nin bu kaos ortamından çıkması için sayın Başbakan’ın bir an önce oturup bir basın toplantısı yapması lazım. Olayları halka anlatması lazım.”
Kaynak: yenicaggazetesi.com.

KCK SAVCISI SARIKAYA GÖREVDEN ALINDI
11 Şubat 2012

KCK Soruşturmasını yürüten ve MİT mensuplarını ifadeye çağırdan Savcı Sadrettin Sarıkaya görevinden alındı.
KCK soruşturmasını yürüten ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile emekli MİT yöneticileri Emre Taner ile Afet Güneş'i ifadeye çağırdan Savcı Sadrettin Sarıkaya görevden alındı.

Savcı Bilal Bayraktar'ın ise görevine devam ettiği bildirildi.

KCK Savcısı yerine İbrahim Işık ve Adem Özcan getirildi...

Görevden alınmasıyla ilgili bir açıklama yapan Savcı Sadrettin Sarıkaya, "sizden öğrendim, Başsavcılığın takdiri" dedi.

Savcı Sarıkaya, "Biz görevizi yaptık" diye de ekledi.
aktifhaber

RİVAYET MUHTELİF
Güneri Civaoğlu
11 Şubat 2012



TEORİLER uçuşmakta.

“Cemaat - hükümet yol ayrımı” bunlardan en çok vurgulananı...

Polis hükümete karşı...

“Burada savcılığa çağırılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve eski müsteşar ile yardımcısı burada oyunun yardımcı aktörleri” söylemleri yoğun.

“MİT doğrudan Başbakan Erdoğan’a bağlı. MİT Müsteşarı’na görev talimatlarını veren Başbakan Erdoğan. O halde bu yol Hakan Fidan üzerinden Başbakan Erdoğan’a kadar uzanır” gibi uzun menzilli atışlar da yapılmakta.

İSRAİL PARMAĞI İDDİALARI

UFUK çizgisi daha uzaklarda, “sınır tanımayan komplo teorisyenleri” de var.

Kuşkuların odağına İsrail konulmakta.

Kandil, Oslo’daki “MİT - PKK” gizli görüşmeleri ses bandını nereye dayanarak ya da nerenin verdiği işaret üzerine sızdırdı?

Erdoğan ile Davos rövanşından öte bu iktidarın gücünü budayacak siyaset patlaması için fünye İsrail’de çekildi gibi yorumlar yapılıyor.

1990’lı yılların sonunda Ecevit’in DSP’sini iktidar yapan oy rüzgârı Abdullah Öcalan’ın yakalanıp, İmralı’ya paketlenmesi ile esmişti. Yoksa DSP barajı aşsa bayram ederdi.

Yüzde 50’nin üzerinde desteğe sahip Erdoğan’ın AK Parti’sinin büyük oy kaybı da ekseni Abdullah Öcalan olan bir fırtına ile yaşanabilir.

Türkiye insanının PKK konusunda sinir uçları açıktır bu soruna, tepki esneklik katsayısı yüksektir.

İkidar yapan PKK faktörü, neden iktidar bozmasın?

Kanlı örgüt PKK ile -kamuoyundan gizleyerek- kendi yakınlarına ve MİT’e görüşme talimatı verdiği, çok sayıda gizli görüşme yapıldığı, ses kayıtlarıyla ortaya çıkarsa AK Parti’nin suyu kaynar, imajı birkaç beden küçülür. Abdullah Öcalan’ın Afrika’daki yerini bulan ve bildiren İsrail’di, Oslo ses kayıtlarını sızdıranın da İsrail olması çok mümkün...

ULUDERE VE FİDAN ALERJİSİ

KOMPLO teorisyenleri “Uludere faciasını” da sahneye taşıyor.

“İnsansız uçak Heronların aldığı görüntüler İsrail’de değerlendirilmiyor mu?

Kaçakçıların, sınırı geçmek üzere PKK’lılar olduğu bilgisi -çarpıtılmış istihbarat- olarak Ankara’ya geçilmiş olamaz mı?”

İsrail’in doğrudan Hakan Fidan’a alerjisi de iddiaları kuvvetlendirmek için kullanılmakta.

Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’na getiriliş sürecinde İsrail’in ona karşı “İran’a yakındır” iddiaları anımsanıyor.

....................

Bütün bunlar için ne “doğrudur” denebilir, ne de “tümüyle gerçek dışı...”

Döner sahnede birbirinden farklı oyunlar perde açmış bulunmakta.

Tek bir senaryo değil “senaryolar” sahnelenmekte.

....................

Böyle kapışmanın olduğu satranç tahtalarında oyun “pata” bırakılmaz.

Artçı deprem gibi gelecek, belki bunu da aşacak büyüklükte sarsıntılar olacağını sezmek için “siyaset kâhinliğine” soyunmaya gerek yok.

Her şey bir yana bir KCK evinde bulunan gizli Oslo görüşmeleri yüklü diğer 12 ses kaseti sızdığında yeni “kıyametler” kopabilir.

Milliyet



"Bu olay AK Parti'ye, siyasete yapılan bir darbe girişimidir"
12 Şubat 2012



Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Hakan Fidan'ı KCK şüphelisi yapan soruşturmayı yorumladı: "Bu olay AK Parti'ye, siyasete yapılan bir darbe girişimidir"

Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu 5 MİT'çinin 'şüpheli' sıfatıyla ifadeye çağrılması krize neden oldu. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dosyanın içeriğini bilmiyoruz ama savcının yaptığı siyasete ve AK Parti'ye darbe girişimidir. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan Erdoğan'ın en güvendiği bürokratlardan birisidir. Kürt sorunun çözülmesi için AK Parti büyük bir siyasi risk almış ve bazı görüşmeleri MİT yürütmüştür. Bir kere, bu görüşmelerin Başbakan'ın bilgisi olmadan yapılması mümkün değildir. Zaten konuşmalarda da bu açıktır. Eğer savcılık bu konuda bazı soruları aydınlatmak istiyorsa, bunu yapmanın başka yolları da vardır. Ne yazık ki, bu olayda savcılık makamı yetkisini aşarak siyasi bir tasarrufu yargılamaya kalkmıştır.

Nasıl bir yol izleyebilirdi?

Bakın MİT Yasası var. Bu MİT'in özel yapısına uygun bir kanundur. Bunun savcılık makamı tarafından bilinmemesi mümkün mü? MİT Müsteşarı'ndan alınması gereken bir bilgi varsa onu kendisiyle önceden iletişime geçerek, makamında ziyaret ederek alabilirdi.

Savcı görevden alındı, emniyette atamalar oldu...

Bence AK Parti iktidarını kuşatmak isteyen güçlere karşı Başbakan yapması gerekenleri yapmıştır. Çünkü bu olay bir süredir adım adım geliyordu.

İKTİDARI KUŞATMAK İSTEYENLER VAR

Nasıl yani?

Son dönemde emniyet kaynaklı olduğu belli olan PKK-Devlet, PKK-MİT ilişkisi olduğu, PKK'nın MİT tarafından kurulduğu yönünde haberler, yorumlar okuyoruz. Bu haber ve yorumlar yapılarak Hakan Fidan'ın bu gerçeği açığa çıkarmadığı, bunun üzerini örttüğü gibi bir izlenim yaratılıyor. Yani Hakan Fidan ve MİT üzerinden AK Parti iktidarını kuşatmak isteyen bir güç var. Bu olay bu süreçte bir adımdı. Daha önce Uludere'de de benzer şey oldu. Bu olay bir yönüyle ikinci Uludere olayıdır. Ama geri tepti. Bence Başbakan Erdoğan, kurulmak istenen 'vesayeti' kırmıştır. Bu Türkiye ve demokrasi için çok çok önemlidir.

Bu krizden çıkarmamız gereken ders nedir?

Bu kriz bürokrasi alanında ciddi bir sorunun olduğunu gösterdi. Özellikle emniyet ve yargı alanında ciddi bir sorun ve kadrolaşma olduğu ortaya çıktı. Savcı karar alıyor, onun üstünün haberi yok. Soruşturmayı medyadan öğreniyor. Hükümetin bu konuda bazı düzenlemelere gideceğini düşünüyorum.

KCK'ya sızmak MiT'in başarısıdır

MİT'le ilgili önemli iddialar sızdı. MİT'in KCK'yı yönlendirdiği, eylemlerin göz yumduğu gibi... Sizce mümkün bunlar?

İstihbarat teşkilatının görevi nedir? Şimdi KCK eğer PKK'nın bir şemsiye örgütüyse, yasadışıysa bu örgüte içine sızmak MİT'in görevidir. Sızanların örgütü yönetmesi, eylemlere engel olması, bu iddialar gerçek olamaz. Örgütün içine sızmış elemanların eylemeleri engellememesi, bilgi vermemesi düşünülemez.

MİT bu olaydan nasıl etkilenir?

Bu olaydan siyaset gibi MİT de güçlenerek çıkacaktır. MİT şu anda hükümetin ve AK Parti'nin en güvendiği kurumlardan birisidir. Hakan Fidan da öyledir. Türkiye askeri vesayeti gerilettikten sonra siyasetin üzerinde başka bir vesayeti kabul edemez.

MİT'in diğer kurumlarla ilişkisi nasıl?

Bu son olay sanki emniyetle MİT arasındaki bir çekişmenin devam ettiği sonucu ortaya çıkarıyor. Ki bu kabul edilebilir değildir
Yeni Şafak

MİT nasıra bastı
EMİN PAZARCI
13 Şubat 2012

Ne o, ne şu, ne de bu. Son gelişmelerin arkasında kimsenin göremediği ya da görmek istemediği bir güç var. MİT'in onların nasırına bastığı ve olağanüstü bir durum olduğu kesin. Üstelik, biz bu filminin benzerlerini daha önce de seyrettik...

1997 yılıydı. O dönemde de nasırlarına basıldı, canları acıdı. Bosna'da hiç beklemedikleri gelişmelerle karşı karşıya kaldılar.

Önceden yaptıkları planları istedikleri gibi uygulamaya koyamadılar. Çünkü, çarkın arasına Türkiye tarafından çomak sokulmuştu. Boşnaklar'ı yok etme planı suya düşmüştü.

Sorumlular belliydi. İşlerini bozanların başında Prof. Dr. Albay M.K. vardı.

Düğmeye bastılar, cezalandırmak için ne gerekiyorsa onu yaptılar.

Önce Ordu'dan attırdılar.

Sonra evini arattılar, yargılattılar.

Ardından da tecrit ve yok etmek için bütün ağırlıklarını koydular. YÖK'e baskı yapıp bütün üniversitelerin rektörlerine "kişiye özel" yazılar yazdırdılar: "M.K.'yi işe almayın, üniversiteye sokmayın."

Gelişmeler üzerine Prof. Dr. M.K, Danıştay'a başvurdu. İlgili daire, YÖK'ün yazısını "hukuka aykırı" buldu. Konu, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na gitti.

Alınan karar orada da oy birliği ile onandı.

Baktılar ki, olaylar istedikleri gibi gelişmiyor; daha büyük bir güçle yüklendiler. Bir general ve iki albay görevlendirildi. Onlar da Danıştay'daki bütün daireleri tek tek dolaştı. "İkna turları" düzenledi. Muhtemelen herkese aba altından sopa gösterildi. "Artık her şey bitti" denildiği "karar düzeltme safhasında" durumu tersine çevirdiler.

Cumhuriyet Tarihi'nde bir ilk yaşandı.

Daha önce oy birliği ile alınan karar yok sayıldı. Dava Daireleri Genel Kurulu, bir oy farkla YÖK'ü haklı buldu.

Prof. Dr. M.K. cezalandırıldı. Böylece onun şahsında bütün Türkiye'ye bir mesaj verildi:

- Bizimle oyun oynayanın sonunu görüyorsunuz!

Oysa, M.K.'nın Bosna'da yaptığı bütün faaliyetlerden Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Genel Kurmay Başkanı'nın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın, 1. Ordu Komutanı'nın ve MİT Müsteşarlığı'nın bilgisi vardı.

Ama, o büyük gücün karşısında duramadılar!

Yıllar sonra Süleyman Demirel, kendisine resmi yazıyla "Neden böyle oldu?" diye soran Balkanlar'la ilgili bir sivil toplum kuruluşuna son derece düşündürücü bir cevap gönderdi: "İlgili şahıs, takdir ettiğimiz bir kişidir. Ne yazık ki başına bir iştir geldi.

Ancak bu kadarını söyleyebilirim." Dün ne olduysa, bugün de o yaşanıyor!..

Benzer bir senaryoyu izliyoruz. Arada tek bir fark var.

Geçmişte devleti yönetenler, o gizli ve büyük güce direnemediler. Bugün ise, direnip mücadele ediyorlar.

Erdoğan'a oldukça yakın isimlerden biri olan Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in sözlerini yabana atmamak gerekli. Çelik, "Hakan Fidan'ın dünyada belli merkezler tarafından hedef tahtasına konulduğu sır değil" diyor:

- Onu hedef tahtasına koyanlar, Türkiye'de eskisi gibi cirit atamayanlardır.

Demek ki, sorunun kaynağını içeride değil, dışarıda aramak gerekiyor! Medyada yazılıp çizilenlerin çoğu da hikâye. Neymiş, Kürt sorununda diyalogcularla askeri çözümcüler savaşıyormuş. MİT diyalog yanlısıymış!

Madem öyle, her gün PKK hedeflerine bomba yağdıran Hükümet'in MİT'e sahip çıkmasının izahı ne?

Diyorlar ki: KCK yapılanmasını MİT oluşturdu. KCK'ya yönelik operasyonları engellemek için çaba gösterdi...

İyi ama, durum gerçekten öyleyse, KCK'ya karşı büyük bir savaş başlatan Ak Parti ve Hükümet, neden MİT'in arkasında yer alıyor?

En önemlisi de BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş niye "Bu işten Erdoğan güç kazanacak?" diye bağırıyor:

- Bu çatışmadan güçlü çıkacak olan, savaş konseptini savunan zihniyettir.

Hükümet-Cemaat çekişmesi gibi iddialar da yaşananları izah etmeye yetmiyor. Herkes, figüranlara bakarak sonuçlar çıkarmak istiyor.

Boş tartışmalarla zaman kaybediliyor. Kimse büyük fotoğrafa bakmıyor. Kimse, MİT'in kimin nasırına bastığını ve oyunu sahneye koyan asıl büyük gücün kim olduğunu tartışmıyor!

Kaynak: Takvim gazetesi

Ortadoğu-MİT fırtınası ve büyük resim
BÜLENT ERANDAÇ
15 Şubat 2012

Uluslararası stratejist Ömer Özkaya'nın yorumlarını sık sık gazetemizde görmektesiniz.

Özkaya'yı daha yakından tanırsak, derin analizlerin nereden çıktığını görebiliriz. Turkish Diplomatik dergisini çıkarıyor, Doğu-Batı Enstitüsü Başkanlığı'nı yapıyor. Bir Ortadoğu uzmanı. "Nasıl Darbe yapılır? Pentagon'un İran Operasyonu, Ortadoğu'nun kaderini değiştiren darbe, Zihin kontrolü, İnsan beynini kontrol altına alma yöntemleri, CIA belgeleriyle zihin kontrolü operasyonları" isimli kitapları var.

Özkaya, "Son günlerde ülkemizde meydana gelen bazı garip olayları, doğru analiz edebilmemiz için büyük resme bakmamız gerekir" diyerek, analizine başladı: "Geçen 300 yıla baktığımızda şunu görüyoruz: 100 yılda bir yeni bir dünya kuruluyor. 1715. 1815. 1915.
2015.

1715'te İspanya Veraset Savaşları Anlaşması'yla yeni bir dünya kuruldu. Bu dünya 100 yıl yaşadı. 1815'te Viyana'da toplanan kongre, 1715'te kurulan dünyayı yıktı ve yeni bir dünya inşa etti. Bu dünya da 100 yıl yaşadı.

1915'ten başlayarak Birinci Dünya Savaşı ile yeni bir dünya kuruldu. İşte şimdi 1915'in 100. yılına 3 yıl kaldı. 2015'te yeni bir dünya kurulacak.

Yaklaşık 200 yıldır, hakkında karar alınan bir ülke olan Türkiye, artık karar verici ülkelerden biri olacak. Peki, bu resimde MİT nasıl yer alıyor? Ergenekon, Taliban, El Kaide, Yeni Türkiye'nin hamleleri ve MİT'in müthiş atakları, yeni kurulacak bu dünyaya ilişkin uluslararası kavganın kod isimleri. MİT'in yeni yapılanmasından korkan yabancı oyuncuların oyunları sahneye kondu."

ŞİFRE: TEŞKİLAT-I MAHSUSA

MİT'in yeniden yapılanmasının arka planından yabancı servisler haberdar mı? "2007'ye kadar, İngiliz Gizli Servisi'nin kurduğu yapı gereği, sadece rejimi korumak üzerine inşaa edilmiş devlet aygıtımız vardı. Emre Taner ve Hakan Fidan'la MİT, ciddi bir yenilenme içindedir. Türk devlet aygıtının antenleri, bir süredir kendi vatandaşına değil, dışa dönüktür.
MİT, Teşkilat-ı Mahsusa'nın defterlerinde kayıtlı ve İstanbul'a bağlı aileleri, bulundukları ülkelerde, yeniden iş başına getirme çabasındadır.

Hindistan'dan Yemen'e kadar geniş bir coğrafyada, Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurduğu uyuyan hücreler şimdi uyanmaktadır. '' Bunu biraz daha açar mısınız? "Yaklaşık 80 yıldır, Fransa ve İngiltere adına Ortadoğu'yu idare edecek isimler Londra ve Paris'te belirlenirdi ama artık İstanbul'da belirlenmeye başladı. Geçen hafta TAKVİM'e açıklamıştım.

Tunus'un yeni bakanlar kurulu listesi, Beşiktaş'taki Başbakanlık Ofisi'nde Erdoğan'ın elinde son şekline bağlandı. Tüm bu gelişmeler, bazı uluslararası oyuncuları ciddi manada rahatsız etmektedir.''

BÖLGESEL GÜÇ YENİ TÜRKİYE

Ortadoğu ve Irak-Suriye olayları ile Türkiye ve MİT üzerinde oynanan oyunların ilişkisi nedir? "Aralarında İsrail'in de olduğu bazı Avrupa devletleri, Kuzey Irak'ta devlet kurmak ve bunu da Kuzey Irak petrolleri ile yaşatmak istiyor. Ancak bunun olabilmesi için Kuzey Irak petrollerinin Akdeniz'e çıkması gerekiyor. Amaç, Kuzey Irak'ı petrolden gelecek parayla cazibe merkezine dönüştürmek, Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yi parçalamaktır.

Bu nedenle Suriye'nin toprak bütünlüğü, aslında Türkiye'nin toprak bütünlüğü demektir.

Türk devlet aygıtının Suriye'ye bu kadar önem vermesi, Başbakan'ın 'Suriye bizim iç işimizdir' demesi işte bu sebepledir.

Peki, yeni Irak ve Suriye nasıl kurulacak? "Doğalgaz rezervleri Rusya'nın, petrol rezervleri ise ABD'nin kontrolünde olacaktır. Çin ve Avrupa için sıkıntılı günler hızla yaklaşmaktadır. Bölgesel güç, Yeni Türkiye, ABD ve Rusya'yla beraber hareket etme yanlısı görünmekle beraber, büyük güçler arasında bir denge oyunu oynamaktadır.'' Bunu biraz daha açalım?

Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun önce Rusya'da, sonra Amerika'da bulunması işin şifresini vermektedir. Amerika ve Rusya ile denge konumunda olan Türkiye'nin yeni Irak ve yeni Suriye'nin kurulmasında etkili pozisyonda olduğu gözleniyor. İşte bu durum, Avrupa ve İsrail'i rahatsız etmektedir.

MİT'in değişmekte olan yeni yapısından bu oyuncular rahatsızdır.

MİT'le ilgili son yaşananlar, yürürlükteki yasalara uygun olabilir ama kesinlikle Türkiye'ye hizmet etmiyor. Oynanan ve oynanacak olan olayların arka planında, Türkiye'nin yeni Ortadoğu inşa masasında zayıf bırakılması tezgâhları olacaktır."
Takvim

MİT'çiler için soruşturma talebi
8 Mart 2012



İstanbul Adliyesi'ndeki savcılar MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve emekli Müsteşar Emre Taner ile Afet Güneş ile 2 MİT'çi hakkında soruşturma izni istedi.

İstanbul Adliyesi'ndeki savcılar MİT Müsteşarı Hakan Fidan, emekli Müsteşar Emre Taner, Afet Güneş ve diğer iki MİT'çi hakkında soruşturma izni için yazı yazarak Başbakanlığa gönderdi.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT'çi için Başbakanlık'tan soruşturma izni istedi.

Geçtiğimiz aylarda MİT’çiler hakkında soruşturma kararı çıkarılmış ve isimler ifade vermeye çağrılmıştı.

Bu gelişme sonrası MİT’çiler hakkında Başbakan’ın izni olmadan soruşturma açılamaz tartışmaları başlamıştı.

Meclis'teki görüşmeler sırasında muhalefet partilerinin 'kişiye özel olduğu gerekçesiyle' sert tepki gösterdiği yasa sonrasında MİT’çiler hakkındaki soruşturma izni Başbakan’ın iznine bağlanmıştı.

Edinilen son bilgiye göre; KCK soruşturmasını yüreten savcıların hazırladığı, 'MİT’çilere soruşturma izni' dosyası, Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da onayıyla Başbakanlık’a gönderdi.
haber10

Hakan Fidan'a kara propaganda da tam gaz!
SEVİLAY YÜKSELİR
21 Mart 2012

Beğenelim, beğenmeyelim. Tamamıyla dedikodu, laf ebeliği, söylenti olsa da, bir süredir yayınladıkları ve piyasada gölge CIA diye bilinen istihbarat şirketi "Stratfor" elemanlarının yazışmaları işiyle yine istediği gündemi yarattı Taraf.

Ben sadece "helal olsun" diyebiliyorum! Çünkü işi biliyorlar. Haberin de kralını yapıyorlar, dibine kadar itibarsızlaştırmanın da! Mevzu harbi gazetecilikse en ala gazetecilik! Kara propaganda yapmak ise en ala kara propaganda!

Taraf'ın yapmak istediğini nasıl yaptığına yakın tarihten bir örnek vereceğim. Geçen pazar mesela... Neydi manşetlerinin amacı? Uzun süredir hedeflerinde olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı halkın gözünde itibarsızlaştırmak. Başlıkları şöyleydi: "MİT müsteşarını doçent yapmadılar!" Demek istedikleri ise "Üniversitenin doçent yapmadığı adamı Başbakan MİT'in başına getirdi."
Kusura bakmasın Tarafçı arkadaşlar ama haberin arkasına gizledikleri "kara propaganda" pis koku verdi etrafa... Midem bulandı. Onun üzerine takıldım haberin peşine.

Haber doğru. Fidan daha önce yüksek lisans ve doktorasını yaptığı Bilkent Üniversitesi'ne 2010'da başvurmuş doçentlik için. Ancak 3 jüri üyesinden 2'sinin "ret" oyuyla doçent unvanını alamamış. Ret verenlerden bilgi almak zor olacağı için, onay veren üye Prof. Nuri Yurdusev'e ulaşmaya çalıştım, başarılı olamadım.

Bunun üzerine Yurdusev'i yakından tanıyan bir akademisyenden bilgi aldım. Söylediği şu: "Nuri Hoca dürüst ve işinin ehlidir. Alanında da otoritedir. Eğer 'evet' demişse o iş bitmiştir! Neden iki üye ret vermiş, neyi eksik bulmuşlar bakmak lazım!"

Diğer iki üyeden biri de Prof. Dr. Burcu Bostanoğlu. Çok aradık, Gazi Üniversitesi'nden. Dediler ki: "Hoca emekli oldu. Yurtdışında."

Yine Gazi'den olan üçüncü üyenin adına bile ulaşamadım. Baktım olmayacak, Tarafçıların doçentlik başvurusu üzerinden Fidan'a yaptığının itibarsızlaştırma girişimi olduğunu ispat için daha fazla bilgi lazım.

Daha gerilere gittim. Fidan'ın hem yüksek lisans, hem de doktorasında Bilkent'te danışmanı olan Prof. Mustafa Kibaroğlu'nu buldum.

Okan Üniversitesi'ne geçmiş. Sağ olsun, her şeye cevap verdi. Özetle de şu yorumu yaptı: "Üzülerek izliyorum yapılan haksızlığı. Zira Fidan çok başarılı bir akademisyendir. Hem yüksek lisans, hem de doktora tezleri çok başarılıydı. Dönemin akademisyenlerine sorabilirsiniz. Ayrıca elbette ki Bilkent'ten aldığı unvanlar önemlidir ama daha önemlisi, istihbarat alanındaki çalışmalarıdır.

İstihbaratta, uluslararası engin deneyime sahiptir Fidan. Yüksek lisans ve doktora tezlerini de o uluslararası deneyimle hazırlamıştır. NATO'da üstelik de istihbarat alanında görev yapmış kaç kişiyi bulabilirsiniz Türkiye'de? Ayrıca, doçentlik unvanı alamaması onu liyakatsiz mi kılar? Kusura bakmasınlar ama Bilkent'te sadece doçentlik değil, doktora da zordur! Hakeza yüksek lisans yapmak da! Fidan'ın unvanları, Bilkent'in yüksek akademik kriterlerine uygundur! Doçentlik unvanını alamamak ne gibi bir eksi olabilir onun sahip olduğu liyakatte?"

Şahsen bunları duyduktan sonra bir gazeteci olarak, haberciliğin ne hallere düştüğünü görünce utandım.

Bilmiyorum acaba bir dönem hakkında yapılan itibarsızlaştırma haberlerinden yaka silken Ahmet Altan da utandı mı?

Kaynak: Sabah

Türkiye'nin AJANdası!
16.98.2012

MİT Kontrterör Merkezi eski Başkanı Mehmet Eymür'den şok açıklamalar: Yabancı istihbaratçılar Türkiye'de cirit atıyor. 1950'den itibaren 50 yıl Türkiye'yi Türkler yönetmedi. Başta ABD olmak üzere Rusya, İngiltere, İsrail ve diğer ülkeler bizi rahat bırakmıyor
Herkes konuştu, o sustu. MİT Kontrterör Merkezi Eski Başkanı Mehmet Eymür (69), suskunluğunu TAKVİM için bozdu. Eymür, Türkiye'de cirit atan ajanlardan Emel Sayın'a kadar ezberleri bozan açıklamalar yaptı. İşte Eymür'ün açıklamaları:

Türkiye'de at koşturan yabancı ajanlar, nerelerde var?

Ajanlar, daha çok elçiliklerde olur. Ayrıca hava yollarında, turizm acentalarında, gazetelerde kısaca hayatın her alanında yabancı ajanlar vardır. Bu konuda Rusya'nın kadrosu çok geniş.

Peki yerli ve yabancı ajanlar, medyaya nasıl sızıyor?

Türk gazeteciler, her zaman yabancı istihbarat örgütlerinin hedefindedir. Çünkü toplumu yönlendirmek yani psikolojik harp için medya önemlidir. Buna en iyi örnek Aydınlık gazetesidir. İnternet medyası da buna dahildir.

İşin maddi boyutu da var mı?

Evet. Yabancı istihbarat örgütleri, medyadaki bazı kişileri, makam, mevki ve parayla satın alıyorlar. Bu kişiler medyada daha etkin konumda gösteriliyor.

Aydınlık'la ilgili iddiaları açar mısınız?

Aydınlık gazetesi, kendilerinin iddia ettiği gibi ABD düşmanı değil. Zira yıllardan beri Türkiye'de yapılanların CIA tarafından icra edildiğini söyleyen gazete, çoktan yok edilirdi. Neden yok edilmiyor? Normalde MİT'in yaptığı bir operasyonu ABD karşıtı yayın organının alkışlaması gerekiyor. Mesela biz geçmişte ABD'ye çalışan üst düzey bir MİT ajanını yakaladık. Ama Aydınlık aleyhimize yayın yaptı. Ancak alkışlamadı. O zaman Aydınlık, "MİT çevresindeki CIA'ciler yükselmek için bu operasyonu gerçekleştirdi" şeklinde haberler hazırladı.

MİT ve CIA nasıl ortak çalışıyor?

MİT daha çok CIA ve NATO ülkeleriyle ortak çalışır. Ancak düşman bildiğimiz ülkelerin istihbarat örgütleriyle de ortak çalışmalar yapar. Daha çok organize suçlarla mücadale başlığı altında istihbarat toplantıları gerçekleştirilir. Diplomasinin bittiği yerde istihbarat devreye girer.

Yabancı istihbarat elemanları, stratejik kurumlara da girebiliyor mu?
Geçmişte MİT'in içinde bir sürü CIA'ye (ABD Gizli Servisi), MOSSAD'a (İsrail Gizli Servisi) ve BND'ye (Alman Gizli Servisi) çalışan kişiler vardı. Bu kişiler günümüzde de vardır, gelecekte de olacaktır.

Yabancı istihbarat birimlerine çalışan ajanlar, nasıl emir altına alınıyor?
Örneğin CIA maddi olarak büyük bir örgüt. Mesela çocuğunuzu alıp ABD'de okutuyor. Birçok kişi de zaten CIA gibi güçlü bir istihbarat örgütüne sempati duyduğu için gönüllü çalışıyor.

Geçmişte MİT'te böyle bir ajan olayına şahit oldunuz mu?
Evet. Sabahattin Savaşman adlı MİT ajanı ABD'ye çalışıyordu. Benim içinde bulunduğum ekip, Savaşman'ı belgeleriyle ABD'ye ajanlık yaparken yakaladı.

Sizin CIA'ye çalıştığınız iddia edildi. Ne diyorsunuz?

Eğer ben CIA'ye çalışsaydım, MİT'in başında olurdum. Ayrıca CIA'ye çalışsaydım 9 yıl boyunca Green Card almak için uğraşmazdım. Zaten istedim ama alamadım.

Uzun yıllar Türkiye'ye gelmemenizin sebebi neydi?

Türkiye'deki arkadaşlarım bana "Suikast olur" telkininde bulundu. Bu uyarıyı yapanlar da MİT değil TSK'da görevli bazı dostlarımdı.

İstihbarat örgütleri neden Türkiye'yi rahat bırakmıyor?
Türkiye'yi 1950 yılından itibaren Türkler yönetmedi. Bu da 50 yıl sürdü. Dünyanın en kritik yerinde bulunan Türkiye'yi başta ABD olmak üzere Rusya, Almanya, İngiltere, İsrail ve diğer ülkeler rahat bırakmadı, bırakmazlar da... Dolayısıyla Türkiye'yi yöneten kişilere de etkileri oldu. Ve yönetecek kişileri onlar tayin etti.

SAYIN DARBE

12 Eylül'de darbeci paşalara "kadın sunulduğu" iddialarıyla ilgili olarak ne diyorsunuz?

Bu konuyla ilgili sadece iki olaya şahit oldum. İlkinde, Birinci Ordu Komutanı Faik Türün'ü ziyarete gitmiştim. Bu sırada Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan, Türün'ün odasından çıktı. Aslan'ın yanında da dönemin ünlü bir kadın sanatçısı vardı. İkincisinde ise Aslan'ı Merkez Komutanlığı'nda gördüm. Emel Sayın'ın adı ise 1. MİT raporunda yanlış bilgi sonucu bir komutanla irtibatlandırılmıştı. Ben bunu daha sonraki açıklamamda düzeltmiştim.

AYDINLIK'IN SINIR ÖTESİ MUHBİRİ
Aydınlık'a bilgi veren muhbir kim?
Halen Aydınlık gazetesinin muhabirliğini yapan ve bir internet sitesinde yazı yazan Tuğrul Keskingören adlı bir kişi var. Bu kişinin eşi, Yahudi asıllı ABD'li ile evli. Keskingören, ben ABD'yken PKK'yla ilgili istihbarat yapıyordu. Bu kişi Amerikanın öbür ucunda bile olsa her etkinliğe katılıyordu. Keskin gören 2001'de de Aydınlık Dergisi'nin ABD Temsilcisi oldu.
kaynak: https://www.facebook.com/SeninleGururDuyuyoruz

MİT ile Mossad arasında 'iletişim kanalları yeniden açıldı'
8 KASIM 2012

İsrail istihbarat örgütü Mossad ile Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı şeflerinin, Gazze'de ateşkes için Mısır'da yürütülen görüşmeler sırasında, "iletişim kanallarını yeniden açtığı" belirtiliyor.

Gizli diplomasi ve ishibarat dünyası ile ilgili haberler veren Paris merkezli 'Intelligence Online', MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın Kahire'de Mossad şefi Tamir Pardo ile görüştüğünü duyurdu.
İnternet bültenindeki habere göre, Fidan ile Pardo'nun Kahire'ye esas gidiş nedeni, 14-21 Kasım günlerinde İsrail askeri operasyonunun sürdürdüğü Gazze'de ateşkes sağlamak için yürütülen görüşmelere katılmaktı.
Ateşkes görüşmeleri, Mısır istihbarat şefi Muhammed Rafet Abdülvahid Şehate'nin ev sahipliğinde yapılıyordu.
İsrail ile Gazze'yi yöneten Hamas örgütü arasında arabuluculuk yapan Mısır'a, Türk ve Katarlı istihbarat yetkililerinin yardımcı oluyordu.
Bu sırada, Fidan ve Pardo yüz yüze görüşme yaptı. Böylece, iki istihbarat örgütü arasında "iletişim kanalları yeniden açıldı."
'Intelligence Online' bu görüşmenin, yaklaşık 3 yıldır "araları bozuk" olan geleneksel müttefikler Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkileri yeniden canlandırmanın kapısını açabileceğini yazıyor.
İsrail'in 2009 başında Gazze'ye düzenlediği operasyonda 1400 civarında Filistinlinin ölmesi ve Mayıs 2010'da Mavi Marmara yardım filosuna İsrail tarafından düzenlenen baskında 10 Türk'ün hayatını kaybetmesi sonrasında iki ülke ilişkileri en alt seviyeye gerilemişti.
BBCT

Emre Uslu'dan sinsice Hakan Fidan mesajları
11 Ocak 2013



Emre Uslu twitter hesabından İmralı sürecini sabote etmeye yönelik ve MİT müsteşarı Hakan Fidan'a dönük sinsi mesajlar attı... İşte Uslu'nun o sinsi açıklamaları.

Barış sürecini sabote etme girişimlerinin başında gelen isimlerden biri olan Emre Uslu kıvrak(!) zekasıyla süreci sabote etmeye dönük açıklamalara devam ediyor.

İmralı sürecinin başarıya ulaşamayacağına dair hiç ümidi olmadığını söyleyen Uslu kendince önerilerde de bulunuyor.

Hakan Fidan bu sürecin sonunda eğer başarılı olunursa önce Dışişleri Bakanı ardından da Başbakan olsun diyor.

Bütün bunlar Uslu'nun gönlünden(!) geçiyormuş...

İşte Uslu’nun süreci sabote etmeye dönük Hakan Fidan sözleri:

“Kabine değişikliği var. Eğer Müzakere sürecini yoluna koydu ve gerçekte
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Ksm 29, 2012 3:28 am tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Şub 18, 2012 9:13 pm    Mesaj konusu: 25 Soruda MİT Krizi Alıntıyla Cevap Gönder

25 Soruda MİT Krizi
Doğan Akın
10.02.2012



MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılması gibi önemli “ilk”ler içeren kriz, hükümetin kendi yarattığı hukuka ilk kez isyan etmesi gibi bir sonuç da doğurdu.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez tanık olduğumuz krizi ve tarafların konumunu, elimizdeki bilgiler çerçevesinde soru ve cevaplarla anlamaya çalışalım.

1- Ortaya çıkan kriz MİT-Polis çatışması açısından sürpriz mi?

Hayır, çünkü bir süreden beri MİT ile polis arasında özellikle İstanbul'da bir çatışma yaşandığı biliniyordu. Yaklaşık iki yıl öncesinden İstanbul'da gözaltına alınan bazı MİT mensupları nedeniyle polisle gerginlik yaşandı. Polisin tutumunu merkeze şikâyet eden MİT İstanbul Bölge Müdürü İsmail Nişancı'nın, yine özel yetkili savcılığın yürüttüğü şike soruşturmasında geçtiğimiz ekim ayında şüpheli olarak ifadeye çağrılması gerginliği doruğa çıkardı.

Bazı MİT elemanlarının İstanbul'da gözaltına alınmalarının önemli bir gerekçesi, yine KCK operasyonlarıydı.

Erzincan'da yürütülen cemaat soruşturması sırasında da MİT ile emniyet ve özel yetkili savcılık arasında kriz yaşandı. Polis MİT Erzincan Bölge Müdürlüğü'ne 5 Aralık 2009'da baskın yaptı. Dönemin Özel Yetkili Savcısı Osman Şanal'ın yürüttüğü operasyonda MİT Erzincan Bölge Müdürü ile iki MİT mensubu gözaltına alındı, Ergenekon soruşturması kapsamında özel yetkili mahkeme tarafından tutuklandı.

Başbakan Tayyip Erdoğan, dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner'in itirazına rağmen, Erzincan'daki MİT görevlilerinin soruşturulmalarına izin verdi.

MİT'e yöneltilen iddiaları iki gruba ayırabiliriz

2- Krizle sonuçlanan süreçte MİT neyle suçlanıyor?

Özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya'nın, henüz MİT mensuplarını ne ile suçladığını bilmiyoruz.

Medyaya sızdırılan polis kaynaklı bilgilere göre ise, MİT'e yöneltilen suçlamaları iki grupta toplayabiliriz. Birincisi; MİT'in PKK / KCK içindeki haber alma elemanları ve ilgili MİT mensupları, örgüt yöneticiliği, örgütün haber aldıkları terör eylemlerini haber vermeme, eylem kararları için iletişim sağlama gibi iddialarla suçlanıyorlar. Bu konuda, Taraf gazetesinin emniyet kökenli yazarı Emre Uslu da, 16 Kasım 2011'de yazdığı yazıda, KCK il yöneticileri arasında MİT elemanlarının da bulunduğunu içeren bir yazı kaleme almış, MİT'teki geleneksel ekipten etkilendiğini öne sürdüğü Hakan Fidan'ın bu nedenle KCK operasyonlarına soğuk baktığını yazmıştı.

Polisin MİT'e yönelttiği ikinci suçlama ise, yine polis kaynaklı bilgiler çerçevesinde savcılığın önüne konduğu belirtilen dokümanlara göre, siyasi iradeyi de içeren bir kapsamda görünüyor. Bu gruptaki suçlamalarda, bazı MİT yöneticilerinin devletin bütünlüğüne, anayasal düzene karşı PKK ile bir anlaşmaya vardıkları gibi son derece sorunlu iddialar bulunuyor. Bu iddialara dayanak olarak medyaya “şimdilik” yansıtılan bilgiler, polis ve özel yetkili savcılığın, doğrudan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla PKK temsilcileri ile Oslo'da yapılan müzakerelerdeki konuşmaların esas alındığını gösteriyor.

Oslo'daki görüşmelere o sırada Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak katılan Hakan Fidan ve MİT Müsteşar Yardımcısı olarak katılan Afet Güneş ile dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner de - yine “şimdilik” kaydını koyarak belirtelim - bu nedenle İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya tarafından ifade vermeye davet edilmiş görünüyor.

MİT mensubu mu, MİT muhbiri mi?

3- MİT mensupları “şüpheli” olarak mı, “tanık” olarak mı ifadeye çağrılıyor?

Bu konuda ve MİT mensuplarının neyle suçlandığına ilişkin olarak şu ana kadar hiçbir resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak “yakalama” ve “ev arama” kararlarına varan gelişmeler MİT yöneticilerine çağrının “şüpheli” sıfatıyla yapıldığını gösteriyor.

4- Kaç MİT'çi suçlanıyor?

Bu konuda kamuoyuna yansıyan haberler kafa karışıklığı yaratmış durumda. 30 MİT'çi hakkında işlem başlatıldığı belirtiliyor. Ancak bu kişilerin ne kadarının MİT'in kendi çalışanı, ne kadarının MİT'in örgüte sızdırdığı veya örgütün içinde “haber alma elemanı” yaptığı insanlar olduğu bilinmiyor.

5- Bu neden önemli?

Birinci grupta yer alan suçlamalar açısından önemli. Zira o gruptaki iddialarda MİT mensupları, PKK'nın haber aldığı eylemlerini güvenlik güçlerine bildirmemekle, provokasyon yapmakla, teröre bulaşmakla suçlanıyor. Eğer suçlananlar, PKK'lı olup da MİT'in haber alma elemanı haline getirdiği kişilerse, bu suçlama önemli ölçüde ağırlığını yitirecek. Zira, PKK üyesi olmakla birlikte MİT'in “haber alma elemanı” olarak kullandığı kişileri örgütün eylemlerini haber vermemekle suçlamak, resmi bir görevliyi suçlamaktan çok daha zor. Nitekim eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Ruşen Çakır'a verdiği söyleşide (Vatan – 10 Şubat 2012) haber alma elemanlarından örgüt eylemlerini haber vermelerini ve örgütün böyle bir haberleşmeye kayıtsız kalmasının gerçekçi olmadığını dile getiriyor. Öneş, son operasyonda suçlanan ve basına “MİT elemanı” diye yansıyan kişilerin önemli bir bölümünün “haber alma elemanı”, yani yaygın ifadeyle “muhbir” olduğunu dile getiriyor.

6- MİT ekibi ve Fidan'a PKK ile görüşmeleri talimatını Başbakan Erdoğan'ın verdiği kesin mi?

Evet. Siyasi iradenin talimatı olmadan böyle bir müzakere süreci yürütmek mümkün değil. Nitekim kamuoyuna ses kayıtları sızdırılan Oslo görüşmelerinde, o sırada Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olan MİT Müsteşarı Fidan da, Başbakan Tayyip Erdoğan'ı temsilen görüşmede bulunduğunu belirtiyor. Fidan, bu talimatlandırmanın altını birkaç kez çiziyor ve örgüt temsilcilerine, Erdoğan'ın PKK ile müzakere yapmanın “yüksek siyasi riskini de göze almaya hazır olduğunu söylediğini” iletiyor. Nitekim, Başbakan ve hükümet temsilcileri, Oslo görüşmelerini daima savundu, devam edebileceği mesajlarını verdi.

MİT de hesap vermeli

7- MİT-Polis krizinde iki gruba ayrılan suçlamalar, takibi de farklılık gerektiren iddialar mı?

Evet. Birinci gruptaki suçlamalar; Türkiye'nin bugüne kadar hiç dokunulmamış tek güvenlik kurumu olan ve en son Taraf gazetesi yazar ve yöneticilerinin sahte isimlerle dinlenmesiyle tanık olduğumuz birçok kuşkulu sürece sahne olan MİT'te suça karışanların sorgulanmasına ulaşabilir. Zira bu suçlamalar, örneğin Habur sürecinde hükümete karşı provokasyon düzenlemeyi de içeriyor.

MİT'in bulaştığı öne sürülen karanlık işlerinin üzerindeki şalın kaldırılması, Taraf Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, yazarlar Markar Esayan, Amberin Zaman ve Prof. Mehmet Altan'ın telefonlarının mahkemeyi yanıltacak sahte isimlerle dinlenmesi gibi hukuk dışı operasyonların hesabının sorulması gerekiyor. MİT Müsteşarlığı'nın, basın müşavirliği aracılığıyla, Yasemin Çongar'ın soruları üzerine sahte isimlerle gizli dinleme operasyonunu yalanlayamadığını, “açıklama yapmamak”la yetindiğini ve skandalı ortaya çıkaran belgelerin kaynağının “emniyet” olarak habere eklenmesini rica ettiğini hatırlatalım. (Yasemin Çongar – Taraf – 10 Şubat 2012)

Barışçı çözüm arayışının siyasi riski daha da büyüdü

8- Peki MİT'e yöneltilen ikinci gruptaki suçlamaların takibine ilişkin süreç neden farklı olacak?

Çünkü, bu gruptaki iddialar; MİT Müsteşarı Hakan Fidan, selefi Emre Taner ve Oslo'daki görüşmelere katılan eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş üzerinden PKK ile barış müzakerelerinin talimatını veren siyasi iradeye uzanıyor gibi görünüyor. Bu durum; hem Kürt sorununda silahlara vedaya gidebilecek bir süreç için zaten yüksek olan siyasi riski alabildiğine büyütmüş, hem de bundan sonra siyasi talimatla bu süreçlerde görev alacak devlet görevlilerine gözdağı vermiş bulunuyor.

Hükümet kendi yarattığı hukuka isyan ediyor

9- Hükümetin itirazı buna mı?

Aslında hükümet, kendi yarattığı hukuka, yıllardır göz yumduğu yargı uygulamalarına itiraz ediyor!

10- Nedir bunlar?

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, Ceza Muhakemeleri Kanunu'na (CMK) dayanarak MİT'in eski ve yeni yöneticileri hakkında yakalama kararı çıkarttı, arama emirleri verdi.

Devlet güvenlik mahkemeleri, Anayasa değişikliği ile kaldırılmıştı. Ancak “doğal yargıç” ilkesini zedeleyen bu sistemi ikame eden özel yetkili mahkemeler, yeni bir Anayasa değişikliği ile değil, bu kez bir yasayla, TBMM'de 4 Aralık 2004'te kabul edilen CMK ile kuruldu. AKP Hükümeti; bu yasadaki özel yetkili mahkemeler, tutuklamayı kolaylaştıran katolog suçlar ve 10 yıla varan tutuklama süreleri konularında yöneltilen eleştirilere rağmen bugüne kadar iyileştirici bir düzenleme yapmadı.

11- Kriz, özel yetkili savcılar ve mahkemelere tanınan yetkilerden mi kaynaklanıyor?

Krizin; Kürt sorununa barışçı çözüm arayışının da sorgulandığı izlenimini veren bölümü için cevap “evet.” Zira, CMK'nın 251. maddesi, “terör, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu, malvarlığı değerini aklama, haksız ekonomik çıkar için kurulan örgüt faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar, devlete karşı işlenen suçlar, devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya, devlet sırlarına karşı suçlar ile casusluk” suçlarında özel yetkili savcıların “doğrudan” soruşturma yapabileceğini hükme bağlıyor. Maddenin birinci fıkrasında “Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır” hükmü bulunuyor.

251. maddenin 6. fıkrasında da özetle, “kolluk güçlerinin, şüpheli veya sanığı, tanığı, ağır ceza mahkemesi veya başkanının, cumhuriyet savcısının (…) emirleriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecburdur” deniliyor.

Fıkrada geçen “ağır ceza mahkemesi ve savcısının”nın “özel yetkili mahkeme ve özel yetkili savcı” olduğunu belirtelim.

Başbuğ'da 'Yüce Divan' hükmüne uyulmadı

12- Peki CMK'da, belirli makamlardaki kişilerin soruşturulması ve dava edilmesi özel bir prosedüre tabi tutulmuyor mu?

Tutuluyor. CMK'nın 250. maddesi, bu istisnayı “Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hâli dahil askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır” hükmüyle ifade ediyor.

Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun “Cezai takibat izni” başlığını taşıyan 26. maddesi de, “MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat yapılması Başbakanın iznine bağlıdır” hükmünü içeriyor.

13- İki yasadaki bu açık hükümlere rağmen, İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sarıkaya MİT Müsteşarı ile diğer MİT görevlilerini Başbakan'ın izni olmadan nasıl ifadeye davet edebiliyor?

AKP Hükümeti'nin yıllardır göz yumduğu “uygulama”nın artık yerleşmesinden kaynaklanıyor. Eski Genelkurmkay Başkanı İlker Başbuğ da, aynı MİT Müsteşarı Fidan gibi, İstanbul özel yetkili savcılığının kendisi hakkında soruşturma yapmaya yetkili olmadığı yönünde itiraz etti. Özel yetkili savcılık ve mahkeme, yargılama yerinin Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi, yetkili savcının da Yargıtay Başsavcısı olduğu yönündeki itiraza ve Anayasa'nın 148. maddesindeki “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar” hükmüne rağmen Başbuğ'u sorguladı ve tutukladı.

Aynı şekilde, Erzincan'da Başsavcı'yken makam odası basılan, evinde arama yapılan ve gözaltına alınan İlhan Cihaner'i de özel yetkili mahkeme tutukladı.

Özel yetkili mahkemeler genel yetkili mahkeme oldular

14- Yani özel yetkili mahkemeler ve savcılar yetkilerini yasada öngörülenden de geniş mi yorumluyor?

Evet. O kadar ki, çevre eylemcilerinden üniversitedeki protestolara kadar birçok demokratik hak bile “terör suçu” olduğu öne sürülerek özel yetkili savcılar ve mahkemelerce ele alınıyor. Bu yorumla adeta “genel yetkili mahkemeler” haline gelen özel yetkili mahkemelerin çok sayıda üniversite öğrencisini, şiddet eylemine karıştıkları yolunda somut ve kesin deliller olmamasına rağmen iki yıla varan sürelerle tutuklaması yıllardır seyrediliyor.

Ancak İstanbul özel yetkili savcılığının MİT'i, siyasi iradeyi de sorgulayacak bir dosyayla takibe aldığı haberleri, hükümette belki “damdan düşme” etkisi yaratabilir. Böylece adil yargılanma hakkını ihlal eden CMK'dan TCK'ya, “terör örgütü üyesi olmasa da eylemleri örgütün amacına uygun görülenleri de terörist” sayan Terörle Mücadele Kanunu'na kadar son derece sorunlu mevzuatın demokratikleştirilmesi TBMM gündemine gelebilir. MİT krizi, bu açıdan belki hayırlı bir sonuç yaratabilir.

Özel yetkili savcılar Başbakan'a da celp çıkarabilir!

15- Özel yetkili mahkemeler ve savcılıklar kaldırılmazsa veya yetkileri daraltılmazsa daha nelerle karşılaşılabilir?

Türkiye'de adil yargılama sorunları önce mevzuattan, sonra da “uygulama”dan kaynaklanıyor. AB'nin Ekim ayında açıkladığı 2011 Türkiye İlerleme Raporu'nda da, adil yargılama ihlallerinden söz edilirken “uygulama”ya da özel bir vurgu yapılıyor. Bugün özel yetkili bir savcı, Başbakan'a bile “şüpheli” sıfatıyla ifade çağrısı yapabilir.

16- Başbakan'ın dokunulmazlığı bunu önlemez mi?

Önleyemez. Çünkü Anayasa'nın 83. maddesi “ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri”ni dokunulmazlık dışında tutuyor. Özel yetkili bir savcı,Başbakan'ı “terör”le suçlayıp, bunun “ağır cezayı gerektiren bir suçüstü hali” sayabilir. Özel yetkili bir mahkeme de, İlker Başbuğ'un itirazının reddinde olduğu gibi, yöneltilen suçlama için “göreviyle ilgili değil” diyerek Başbakan'ı yargılama yerinin Yüce Divan olmadığına karar verebilir!

Savcı ne yapabilirdi?

17- Peki savcı bu dosyayı görmezden gelebilir miydi?

Hayır. Mevzuat bu açıdan da sorunlu. Savcı Sadrettin Sarıkaya'nın neden yakalama ve arama kararı çıkardığını, MİT mensuplarını neyle suçladığını henüz bilmiyoruz. Bu kaydı düşerek, devam edelim.

KCK operasyonunun ne kadarının özel yetkili savcılık, ne kadarının emniyet insiyatifiyle yürüdüğünü de bilmiyoruz. Eğer son olay da, Türkiye'deki genel uygulamaya paralelse, yani polis savcının önüne bir dosya yığmışsa, savcı CMK'daki yetkilerini ihmal edemez. Zira, daha sonra kendisi hakkında bir soruşturma açılabilir ki, Türkiye'de hâkim ve savcı teminatının ne düzeyde olduğunu Deniz Feneri dosyasının görevden alınan savcıları eşliğinde düşünebilirsiniz.

Ancak savcılık, CMK'daki hükümler yerine MİT Yasası'nın Başbakan iznini şart koşan 26. maddesinin “özel” ve bu nedenle “öncelikli” düzenleme olduğunu düşünerek doğrudan harekete geçmek yerine Başbakanlığa başvurabilirdi. Sarıkaya, bunu yapmak yerine doğrudan harekete geçti.

18- Peki bundan sonra ne olabilir?

İfadeye çağrılanların ifade vermemesi yargı adına büyük bir darbe, yargı uygulamaları adına da büyük bir çelişki olur. Ancak savcı, her an Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Başsavcılığın kararıyla bu görevden başka bir göreve atanabilir.

19- MİT soruşturmasını neden İstanbul özel yetkili savcılığı yapıyor?

Bu da tartışmalı bir konu. Nitekim, MİT Müsteşarı Hakan Fidan da, karara yaptığı itirazda önce savcının “yetkisiz” olduğunu ve dosyanin Başbakanlığa gönderilmesi gerektiğini savunuyor.Fidan daha sonra, eğer bu yapılmazsa, öne sürülen suç yeri İstanbul olmadığı için dosyanın Ankara özel yetkili savcılığına gfönderilmesini, zaten Ankara'da bu konuda açılmış bir dosya bulunduğunu belirtiyor. Gerçekten, bazı CHP'lilerin Oslo görüşmelerinin basına yansıması üzerine yaptığı başvuru üzerine MİT'in katıldığı müzakerelerle ilgili olarak Ankara özel yetkili savcılığında açılmış bir dosya bulunuyor.

Diğer yandan, soruşturmanın İstanbul'da yapılmasına, İstanbul'daki şiddet eylemleri, molotoflu gösteriler v.s gerekçe gösterilmiş olabilir.

Krizin altında kim var; Gülen cemaati mi, İçişleri mi?

20- MİT krizinin Gülen cemaatinin İstanbul emniyetindeki mensuplarından kaynaklandığı yorumları ne kadar ciddi?

Emniyet içinde cemaate yakın isimlerin olduğu doğru. Ancak aşırı genellemeler, gazetecileri olayların ardındaki gerçeği aramaktan uzaklaştırıyor. Diğer yandan böylesine büyük krizleri tümdengelimci bir yaklaşımla sadece cemaatin icraatı diyerek kategorize etmek, tuhaf bir şekilde siyasi iradenin sorumluluğunu hafifletmeye başladı.

21- Bu olayda nasıl bir siyasi irade sorumluluğundan söz edilebilir?

Savcılığın ifade çağrısı üzerine hükümet ilk faturayı polise çıkardı. İstanbul Emniyeti'nin en önemli iki birimi olan İstihbarat Şube Müdürü ile Terörle Mücadele Şube Müdürü görevden alındı.

Eğer MİT Müsteşarı'nı bile “şüpheli” olarak ifadeye çağırmayla suçlanacak bir süreç bu iki şube müdürünün operasyonlarıyla şekillenmişse, iki yıla yaklaşan bu sürecin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'ın bilgisi dahilinde olmadığı düşünülemez.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in, Büşra Ersanlı'yı da kapsayan KCK dalgası sırasında “bir tane profesörün gözaltına alınıp tutuklanmasında ne var” türündeki yaklaşımları da operasyonun arkasındaki siyasi iradenin gücünü gösteriyor.

Dolayısıyla, hükümet MİT krizinde polisi kusurlu görüyorsa, bu fatura iki şube müdürünün görevden alınmasıyla kapanamaz. Sorumluluk İstanbul Emniyet Müdürü'ne, oradan da İçişleri Bakanı'na uzanır. Anayasamızın bugüne kadar hiç işlediğine tanık olmadığımız 112. maddesi “Her bakan Başbakan'a karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur” hükmünü taşıyor!

22- “Cemaat üyesi emniyetçiler” bir efsaneden mi ibaret?

Elbette hayır. Örneğin, görevden alınan iki polis müdürünü en kollayan başlık, 9 Şubat Perşembe günü Gülen cemaatinin amiral gemisi Zaman'da kullanıldı. MİT krizine, ilk gün manşetinde sadece üç sütun ayıran Zaman, birinci sayfasında “KCK'yı çökerten iki şube müdürü görevden alındı” başlığını tercih etti. Bugün (10 Şubat Cuma) krizi manşetine bile çıkarmayan Zaman,MİT'in haber elemanlarının son yıllarda karıştığı suçlara da dikkat çeken bir bilgilendirme yaptı.

Cemaatin önemli isimlerinden Hüseyin Gülerce de Zaman'daki yazısında, yerinde sorularla MİT'in sivilleşmesi ve hesap verebilir olması gerektiğini vurguladı.

Zaman'ın tercihlerini, salt MİT'in faaliyetlerinin sorgulanması düşüncesinden değil cemaate yakın polislerin kollanmasından kaynaklandığı varsayıldığında bile bu kadar büyük bir krizi somut bilgi ve belgelere sahip olmadan aşırı bir genellemeye indirgemek objektif gazeteciliğe uygun bir yaklaşım değil. Bu yaklaşımın “siyasi irade”nin sorumluluğunu giderek hafiflettiği noktasına artık dikkat etmek gerekiyor.

Diğer yandan, devlet içinde en güçlü dönemini yaşadığı açık olmakla birlikte Gülen hareketinin hükümete bu kadar cepheden bir operasyona kalkışabileceğini düşünmek; cemaatin böyle bir stratejisi ve gücü olup olmadığı bir yana, Başbakan'ın mesajlarıyla da uyumlu değil. Başbakan Erdoğan'ın, 10 yıla yaklaşan iktidarında basına tek ve büyük övgüyü, 25. kuruluş yıldönümünde Zaman gazetesi için yaptığının altını çizelim.

Kürt açılımı ve müzakere sürecinde MİT'in rolü

23- Sonu gelmeyen, gelemeyen Kürt açılımında MİT'in işlevi ve payı ne?

Diyarbakır'da doğan, Mülkiye'yi bitiren, içinde yetiştiği MİT'in tepesine kadar tırmanan Emre Taner'in müsteşarlığı döneminde teşkilatın hükümetle birlikte önemli çalışmalar ve yoklamalar yaptığı biliniyor. Bu çalışmalar arasında, Taner döneminde MİT'in, yaklaşık 1500 kişiye anket uygulanan bir saha çalışması yaptırdığı, araştırma ile yapılan “Türkiye'nin bölünmesi” yolunda kuvvetli bir talebin olmadığı tespiti üzerine hükümetin Kürt açılımı sürecini başlattığı belirtiliyor. Bu araştırma kamuoyuna hiç yansımamakla birlikte, hükümetin hareket noktalarından biri olarak değerlendiriliyor.

Erdoğan, en güvendiği isimlerden biri olan Hakan Fidan'ı, itirazlara rağmen MİT'in başına getirmeden önce bu göreve hazırladı. PKK ile Oslo'da yapılan görüşmelerin beşincisinde MİT ekibine Fidan'ı da davet etti. Dolayısıyla Fidan, kendisinden önce başlatılan bir süreci devraldı.

24- İsrail'in Fidan'ın MİT Müsteşarlığı'na soğuk olmasının nedeni ne?

Fidan, İran'la yakın çalışmış bir bürokrat. Hatta Fidan, Oslo görüşmelerinde PKK'lı muhataplarına nükleer kriz sürecinde İran ile ABD arasında arabuluculuk yaptığını altını çizerek aktarıyor. İsrail'in, Fidan'ı, Ortadoğu'da kendisine en büyük tehdit olarak gördüğü İran'a yakın bulduğu belirtiliyor.

25- Tek cümleyle bu krizin yararı ve zararı ne olabilir?

Yararı “özel yetkili mahkemeler ve herkesi terörist yapabilecek mevzuat” ile uygulamaların demokratikleştirilmesi; zararı ise Kürt sorununa barışçı çözüm arayışlarını daha da zorlaştırması olabilecek.

Kaynak: T24

MİT'te Görev Değişimi
23 Şubat 2012
İstanbul’daki en üst düzeydeki isim olan MİT Bölge Başkanı İ.N. görevinden alındığı iddia edildi.

Hürriyet'in haberine göre, Ankara’da görev yapan A.D., MİT İstanbul Bölge Başkanı olarak atandı.
İ.N.'nin iki gün içinde görevini devredeceği belirtildi.
TRT

Economist: Türkiye'de iç siyasi mücadele
24 ŞUBAT 2012



Economist dergisinde yayımlanan bir makalede, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ülke içi ve dışında yeni düşmanlarla karşı karşıya geldiğ"i görüşü dile getiriliyor.

Dergi, Erdoğan'ın dokuz yılda başarıdan başarıya koştuğunu, ekonominin mali krizden büyük ölçüde zarar görmeden çıktığını, Avrupa Birliği ile ilişkiler tıkansa da Amerika ile ilişkilerin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ifadesiyle, "altın çağını" yaşadığını belirtiyor. Yakınlarda yapılan bir kamuoyu anketini aktaran Economist, bunun şimdi seçim düzenlense AKP'nin 2011'dekinden 4 puan daha fazla, yüzde 54 oy alacağını gösterdiğine dikkat çekiyor.

Bununla beraber Economist, Erdoğan ile Gülen arasındaki iktidar mücadelesi göz önüne alındığında, "tablonun öyle güllük gülistanlık olmadığı" yorumunu yapıyor.

Economist, "Sözde Gülencilerin yargı ve polis gücüne sızdığı, MİT'i hedef aldıkları söylendi." derken, "Gülen yanlısı olduğu iddia edilen" savcının "Erdoğan'ın himayesindeki" MİT müsteşarı Hakan Fidan'ı PKK ile hükümet arasındaki görüşmelere ilişkin ifade vermeye çağırdığını, Erdoğan'ın bu duruma MİT mensuplarına yönelik soruşturmayı başbakanın iznine bağlayan bir yasa geçirerek karşılık verdiğini yazıyor.

Dergi soruşturmaya karışan emniyet yetkilileriyle savcının da görevden alındığını belirtiyor.

Economist'e göre 'Erdoğan ilk turu kazanmış görünse de bunun, siyasi kaderi üzerinde büyük etkisi olabilir, çünkü Gülenciler desteklerini çekebilir.'

Meselenin Erdoğan'ın kendisi ve doktoru yalanlasa da kolon kanseri olduğu söylentisiyle daha da karmaşıklaştığını yazan dergi, Erdoğan'ın partisi içindeki "olası haleflerinin Gülencilere geçmekte olduğunun söylendiğine" dikkat çekiyor ve "barış yapmak, kesinlikle her iki tarafın da çıkarına" yorumunu yapıyor.

Economist kimi çevrelere göre bunun taraflar arasında politika farklılıklarını yansıttığını yazıyor.

Economist, Erdoğan'ın -bazıları Gülen'i sert dille eleştiren- gazetecilerin tutuklanmasından kaygılandığını yazıyor ama kendisinin demokratik sicilinin de parlak olmadığına işaret ediyor. Dergiye göre aynı derece endişe veren bir nokta da, Erdoğan'ın vaat ettiği yeni anayasada ilerleme sağlanamayışı.

Economist dergisi, haberini şu sözlerle noktalıyor:

"Türkiye'nin güney komşusu Suriye'nin iç savaşa sürüklenmesi kaygı yaratıyor. Ekonomi de aynı şekilde. Gerçi Yunan komşusunun standartlarına göre Türkiye parıldıyor."
"Gayrı safi milli hasılanın yüzde 2 altında bir bütçe açığı, sadece yüzde 40'lık kamu borcu ve 2011'de yüzde 8'e varan büyüme rakamları var. Ama cari hesap açığının GSMH'nın yüzde 10'unun üzerinde çıkması aşırı ısınmaya işaret ederken, ekonomide keskin şekilde yavaşlamakta. Erdoğan'ın sıradaki anlaşmazlıkları, karşılaştıklarının en zorlusu çıkabilir."
BBC

Bundan Sonra "Cemaat"i MİT Dinleyecekmiş
A. Hamîd Sancaktar
08.03.2012



"Cemaat"in internetteki örtülü sitelerinden biri olan Aktifhaber öyle ilginç ve karartılmış bir haber yapmış ki; ilk bakışta haberin başlığı size de doğruymuş intibaını veriyor:

"İSLAMİ CEMAATLERİ" MİT Mİ DİNLEYECEK?" (*)

Bu başlık aslında bir zihin yönlendirmesi...

Habere uygun doğru başlıksa bizim başlığımız gibi olmalıydı:

Bundan Sonra "Cemaati"i MİT Dinleyecekmiş

Çünkü...

Aktifhaber'in başlığındaki ""İSLAMİ CEMAATLER" ibaresindeki "LER" eki haberin muhtevasıyla örtüşmüyor...

Örtüşmemesi bir yana diğer "İslâmî" cemaatlari provoke etmek için özellikle eklenmiş intibaını veriyor ve sanki MİT'in asıl hedefi olan Pensilvanya merkezli "Cemaat"i diğer cemaatlerin arasında araziye uydurmak gibi bir başka zihin yönlendirmesi daha yapıyor...

Bu haliyle habere “Cemaat”i kurtarmak istiyen Atlantik ötesi dezenformasyon merkezlerinin profesyonel elleri de dokunmuş gibi görünüyor...

Zihinleri bulandırmak için haberle alâkasız bir çok tali unsurun haberin içine bolca boca edildiği ve bu yüzdende içine katılan gereksiz unsurlar yüzünden gereğinden fazla uzayan haberin özü ve aslı gazeteci Abdurrahman Şimşek’in şu ifadesinden ibaret:

“ (..) düşünülen modelde polisin asayiş hırsızlık kaçakçılıkla ilgili kendi şeyleri (istihbaratı) olacak ama suçu önleme terörle mücadele Türkiye’ye yönelik casusluk faaliyetlerini bunları Emniyet’ten alacaklar, jandarmadan da alınacak. Siz asıl işinizi şehirlerdeki asayişi sağlamanız açısından polis kaçakçılık narkotik onlarda olacak. Siyasi anlamda Türkiye’ye yönelik kontr espiyonaj faaliyetleri çerçevesinde İslami cemaatler, Hizbullah gibi dinlemeleri polisten ve jandarmadan alacaklar bunu iç istihbarat müsteşarlığına bu bağlamda bağlanacak.”

Abdurrahman şimşek, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İstihbaratta yeni bir model önerdiğini, buna göre Türkiye’ye yönelik kontr espiyonaj (İstihbarata karşı koyma) ve casusluk konusundaki dinleme ve takip işinin Emniyet ve jandarma’dan alınarak Güvenlik İstihbaratı Müsteşarlığı’na devrini öngördüğünü söylüyor...

Peki bu teklifte yanlış olan ne var?

MİT’in kanunla belirlenmiş iki temel görevi var...

Biri devletin ihtiyacı olan dış istihbaratı toplamak...

Diğeri de ülke içinde yabancı istihbarat örgütlerinin istihbarat toplamalarına engel olmak...

MİT’in bugüne kadar bu görevi lâyıkıyla yaptığını söylemek pek de mümkün değil...

MİT, şimdi içine düştüğü iç politika entrikalarının bataklığından çıkıp asıl görevine dönmek istiyorsa bunu takdir etmek gerekmez mi?

Meselâ...

Bir kısım medyaya servis edilen çok gizli bilgi ve belgelerin dış istihbarat servisleriyle bir ilgisinin bulunup bulunmadığını araştırsa, failleri ve bağlantılarını delilleriyle birlikte derdest etse fena mı olur?

Cemaat’in medyası, Taraf gazetesi ve özellikle de Mehmet Baransu bu işten neden bu kadar rahatsız oluyorlar anlaşılır gibi değil?

MİT, “Asıl görevim olan casusl yakalama işine döneceğim... Emniyet ve Jandarma da kendi işine dönsün diyor...”

Cemaat medyası ve ABD güdümlü medya “İstemezük” diye ayaklanıyor...

Niye ki?

(*) Haberi tamamı için: http://www.aktifhaber.com/emniyetjandarma-istihbarat-kapatiliyor-mu-567725h.htm

CIA ve NSA Başkanlarının Ankara'ya niçin geldi
14 Mart 2012



CIA Başkanı'nın Ankara'ya resmi ziyaret için gelişi her zaman ilgi çeker. Ama bu kez zamanlama daha bir manidar...

Ne Suriye'deki gelişmeler, ne İran'la yaşanan sıkıntılardan, ne Arap baharından, ne Irak'tan bahsetmiyorum.

Elbette CIA Başkanı David Petraeus'un Ankara ziyaretinde bunlar gündeme gelmiştir

Ama Türkiye'nin etrafı her zaman "kaynayan kazan."

Oysa zamanlama, Türkiye'de yaşanan gelişmeler açısından ilginç;

Hürriyet'ten Zeynep Gürcanlı'nın haberine göre, her şeyi, yılbaşından itibaren Türkiye'deki istihbarat kurumsallaşmasının yeniden yapılanması açısından incelemek gerek.

Hatırlamakta fayda var,

Daha önce Genelkurmay'a bağlı olan Elektronik Sistemler Komutanlığı MİT'e devredildi.

Bu gelişmenin hemen ardından da MİT Müsteşarı Hakan Fidan, MİT'in kuruluş yıldönümünde basının karşısına çıkarak, teşkilatın yeni yapılanması haakkında ilk bilgileri verdi, bir Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu oluşturulduğunu, bu kurulun başkanlığının da MİT Müsteşarı'na verildiğini anlattı.

Kısacası, MİT'in Türkiye'deki istihbarat kurumsallaşmasında ağırlığının arttığı mesajını verdi.

ASIL SÜRPRİZ: NSA BAŞKANI

Türkiye'de bu yaşananların ardından, tekrar CIA Başkanı'nın ziyaretine dönersek...

Tüm bu açılardan bakınca, CIA Başkanı Petraeus'un ziyaretindeki sürpriz, beraberinde getirdiği kişi:

NSA Başkanı...

Petraeus'la birlikte Ankara'da ABD'nin bir başka önemli istihbarat kurumunun, NSA'nın Başkanı James Clapper da görüşmelerde bulundu.

NSA, yani Ulusal Güvenlik Ajansı, ABD'de iletişim istihbaratından sorumlu kurum. Yabancı ülkelerin iletişimlerini, yani telefonlarını, e-postalarını izleyerek, bilgi topluyor. Ayrıca ABD hükümetinin iletişimi yabancı teşkilat sızmalarından korumak da NSA'nın görevleri arasında.

Tüm bunlara, bir de Ankara'da kulislerde konuşulanları eklemek gerekir.

Ankara kulislerinde, istihbarat yapılanmasında bir adım daha ileri gidileceği, Emniyet ya da Genelkurmay gibi diğer güvenlik kurumlarından istihbarat birimlerinin de bir şekilde MİT'le ilişkilendirileceği, bunun için yasal altyapı çalışmasının sürdüğü konuşuluyor.

Ve küçücük bir not daha...

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın master tezi, "İstihbarat ve dış politika: İngiliz, Amerikan ve Türk istihbarat sistemlerinin mukayesesi" başlığını taşıyor. Yani MİT Müsteşarı, bu göreve gelmeden önce, şimdilerde resmi görüşmeler yaptığı CIA ve NSA arasındaki ilişkileri de yakından incelemiş, bu konuda tez yazmış bir isim.

Tüm bunları alt alta koyunca...

Hem CIA, hem de NSA Başkanlarının birlikte Ankara'ya gelmelerini, Suriye/Irak/İran denkleminin yanı sıra, Türkiye'deki istihbarat alanındaki yeni yapılanma açısından da değerlendirmekte fayda var...

Kaynak : http://www.internethaber.com/cia-baskani-david-patreaus-basbakan-recep-tayyip-erdogan-nsa-james-clapper-mit-m-407466h.htm#ixzz1p96Ttb3K

Taraf'ın 'ajan gazeteci' haberi ortalığı karıştırdı
29 Mart 2012
Taraf Yazarı yakalandığında 'kefilim' dedi. Taraf 'Ajan' gazeteci olarak manşetten haberi duyurdu. O muhabir işinden oldu... PKK ölüm listesine aldı. Peki, Taraf muhabirin ismini neden verdi?



Taraf'ın bugünkü "ajan gazeteci" haberi sosyal medyada büyük tartışma çıkarttı. Taraf Gazetesi'ne "muhabirin hayatını tehlikeye attığı" için eleştiri okları yöneltildi. Türkiye Gazetesi'nde 25 gün önce aynı ifadeyi gazetecinin ismini açıklanmadan vermiş olması da Taraf'ın haberini tartışmalı kılan unsur oldu. Öte yandan Taraf Gazetesi Yazarı Tuncer Köseoğlu'nun aynı gazetede söz konusu yazara kefil olması da, gazetenin bir diğer yazarı Melih Altınok tarafından alaycı cümlelerle eleştirildi

Taraf Gazetesi AFP'de çalışıp MİT'e de gönüllü olarak bilgi veren muhabirin ismini açık bir şekilde yazınca medyadan büyük tepki aldı.

İŞİNDEN ATILDI, PKK'YA HEDEF OLDU

AFP, ismi deşifre edilen Mustafa Özer ile ilişiğini kesti. Hedef haline gelen gazeteci yakın bir arkadaşına "Bir haberle beni öldürdüler" diyerek dert yandı.
Özer'in terör örgütü PKK'nın ölüm listesine girdiği de iddia edildi.

Bu gelişmeler ile birlikte Taraf'a yönelik eleştirilerin dozu daha da arttı. "Habercilik uğruna bir insanın hayatı karartılıyor" eleştirilerine muhatap olan Taraf, hedef göstermekle suçlandı.

EMNİYET - MİT ÇEKİŞMESİ Mİ?

MİT'e bilgi sızdıran gazecinin isminin deşifre edilmesi Emniyet-MİT çekişmesini de bir kez daha gündeme getirdi. Taraf'a haberin ve ismin sızdırılmasını medya mensuplarının bir kısmı Emniyet'in atağı olarak değerlendirdi.

UFUK ÇİZGİSİNİ MİT NİYE ÇEKTİRİR?

Bu arada gazetecinin ifadesinde yer alan "UFUK ÇİZGİSİ" fotoğraflarına dair ilginç bir bilgiyi de paylaşalım.

MİT o gazeteciden Kandil'e gittiğinde ufuk çizgisini çekmesini istemiş. Neden ufuk çizgisi...

Sabah istihbarat muhabiri Ferhat Ünlü bu konuda şu enteresan bilgiyi paylaştı:

"Eğer bir arazide vizörde ufuk çizgisini ortalayıp fotoğraf çekerseniz MİT'in elindeki bir sistem sayesinde dünyanın neresinde olursa olsun tam koordinatlarını belirleyebiliyormuşsunuz. Bu yüzden ufku ortala diyorlar."

TARAF'A TEPKİ YAĞDI

Taraf'a bu haber nedeniyle iki yönlü tepki yağdı. Birincisi muhabirin isminin ifşa edilip hedef haline getirilmesi, ikincisi ise bayat bir haberin sunulması...

İşte tepkiler;

Nazif Karaman : Böyle gazetecilik olmaz olsun... Mustafa Özer'inbaşına birşey gelirse bilinsinki sorumlusu TARAF Gazetesi ve yöneticileridir.

Şaban Aslan: Bu çocuk zaten deşifre olmuştu. bir de ekmeğiyle ve de 'hayatıyla' oynamak illa ki gerekiyor muydu. diye düşünmeden de edemiyorum.

Bilal Şahin : yayınladıkları bilgiye ve belgeye sadece kendilerinin sahip olduğunu sanan Taraf kalitesinden çok kaybetti... haberi yapan yazan TARAF söz konusu gazetecinin fotoğrafını neden basmadı ki, etiğe aykırı olduğu için mi?

Mustafa Gökkılıç : Taraf ve Yurt gazetesi benim 90 gün önce yazdığım ama MİT'in sansürlediği belgelere ulaşmış. Biraz geriden geliyorlar.. PKK Mustafa Özer'i ölüm listesine aldı. Mustafa'ya birşey olursa sorumlusu TARAF ve YURT gazetesidir.

Ferhat Ünlü : Çift meslekli olmak, hem gazeteci hem MİT'çi olmak gazetecilik açısından utanç vesikasıdır. Ama Mustafa'nın MİT'e çalışması ne kadar fena ise bu gerçeği ifşa ederek onu hedef göstermek, utandırmak da o kadar fenadır. Bu, yeni bir bilgi de değildir, hepimizin malumuydu kimse haberi bu şekildeyapmaya tenezzül etmemiştir. Buradan bakarsak Taraf'ın yaptığı 'büyük habercilik' midir, hayır değildir.

Sevilay Yükselir : Sik sik aleme gazetecilik dersi vermeye kalkan Tuncay Opcin gazetesi Taraf'in bugun yaptigini da acaba gazetecilik olarakmi goruyor?

TARAF MUHABİRİ DE TEPKİ KOYDU

Taraf'ın muhabirin ismini deşifre etmesine gazetenin etkin kaleminden de tepki geldi. Mehmet Baransu twitterde şu notu düştü;

"Tarafin bugunku mitci gazeteci haberinde ismin aciklanmasini dogru bulmadigim notunu duseyim.

ARKADAŞINI MI DEŞİFRE ETTİ?

Aynı zamanda arkadaşı olan muhabirin ismini açık bir şekilde yayınlanan Taraf'ın Yazı İşleri Müdürü Tuncay Köseoğlu, eleştirilere twitter üzerinden yanıt verdi. Mustafa Özer'e savunma hakkı vermemekle itham edilen Köseoğlu, "hala da arkadaşım" karşılığını verdi.

Tuncay Köseoğlu habere yönelik eleştirilerle ilgili de şunları yazdı;

*İfadenin elden ele gezdiği herkesin bildigi bir olayı Taraf haber yaptı. Mesele budur kimse vicdan ahlak vs taslamasın... Taraf üzerinden vicdan yapanlar sunu unutmasın. Su anda bu pis isler yüzünden cezaevinde bir çok masum gazeteci hapis yatıyor...

TARAF SAVUNMADA

Taraf'ın köşe yazarları da bu haber nedeniyle sosyal medyada savunma halindeydi. İşte onların attığı twitler;

Yıldıray Oğur : Kiminin james bond maceralarini savciya ovunerek anlatip tahliye olan mitci gazeteci, kiminin de dogrudan mit ahbabi olunca haber cikmamis

Melih Altınok : Mustafa özer gözaltına alındığında, "o da alınıyorsa bu ülkede basın özgürlüğü bitmiştir arkadaş" atarlanmaları yapanları hatırlıyorum da:)
Naçizane tavsiyemdir,kimseye peşinen kefil olmayın,hele ottan boktan mevzularla basın susturuluyor fırtınasının estirildiği bu günlerde asla... (Gazeteciler.com)

MİT: CIA VE MOSSAD'IN BÜROSU VAR
16 Mart 2013



MİT yetkilileri TBMM Telekulak Komisyonu üyesi milletvekillerinin sorularına çarpıcı yanıtlar verdi. İşte MİT'in verdiği o cevaplar...

Telekulak Komisyonu üyelerinin ziyaret ettiği MİT yetkilileri, hack’lemeden dinlemeye, yabancı istihbarat birimlerinden milli projelerde çalışanların tehdit edilmesine kadar merak edilen konularda çok önemli açıklamalar yaptı.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), TBMM Telekulak Komisyonu üyesi milletvekillerinin sorularına çarpıcı yanıtlar verdi. MİT’in yanıtları özetle şöyle:

- HACK’LENME ZAFİYETTEN: Gerekli önlemler alınmadığı taktirde günümüz dünyasında her türlü iletişim aracı donanımsal/yazılımsal tekniklerle dinlenebilir hale gelebilmektedir. Ayrıca bilgisayar ağları üzerinen yapılan işlemlere de uzaktan erişim, hacking, sosyal mühendislik ya da içeriden işbirilği yöntemleri ile hulul edilebilmektedir. Böyle bir sızma kurumsal bazda yaşanabilecek zafiyetlerden kaynaklanabileceği gibi kişisel hatalar/ihtimaller sonucunda da ortaya çıkabilmektedir.

- BİLMESİ GEREKENE GÖNDERİLİYOR: Eski adıyla GES Komutanlığı, yeni adıyla SİB, Elektronik İstihbarat ve Muhabere istihbaratı görevini icra etmekte olup, elde edilen bilgiler MİT ve TSK’nın ilgili ünitelerine ‘bilmesi gereken prensibi’ gözetilerek gönderilmektedir.

- UYDULARIMIZ DİNLENEBİLİR: Ülkemizin uydu vb. havadan gerçekleşen haberleşmeleri ile iletim ortamından bağımsız olarak yurtdışına çıkan ya da yurtdışından gelen haberleşmelerinin bir başka ülke tarafından takibi teknik olarak mümkündür.

- HAVADAKİ İLETİŞİM RİSK: Uydu haberleşmesinde kullanılan sistemlerin milli ve yer istasyonlarının Türkiye’de olması stratejik açından önemli olmakla beraber haberleşmenin hava ortamında gerçekleşmesi dinleme açısından her zaman risk oluşturmakta ve grekli teknolojiye sahip ülkeler açısından dinleme yönünden kolaylık sağlamaktadır.

- TROJAN KULLANMIYORUZ: Trojan(e-posta içindeki virüs/truva atı) yazılımları faaliyetlerimizde kullanılmamaktadır. Genel anlamda yazılım geliştirme çalışmalarında açık kodlu yazılımlardan istifade edilmektedir.

- CIA, MOSSAD’IN BÜROSU VAR: (Yabancı istihbarat servislerinin Türkiye’de büro açabiliyor mu?) MİT gerektiğinde yabancı ülke istihbarat servisleri ile işbirliğinde bulunabilmektedir. Bu anlamda, teşkilatımızın diğer ülkelerde temsilcileri bulunduğu gibi diğer ülkelerinde ülkemizde temsilcilikleri bulunabilmektedir.

- PROMOSYONA DİKKAT: Her türlü elektronik cihazın gizli dinleme/gözetleme yapmak için hasım unsurlar tarafından kullanılabileceği göz önünde bulundurulmalı, özellikle promosyon cihazlarla ilgili kişisel bazda gerekli önlemler alınmalıdır.
aktifhaber

Eymür "Özel Kuvvetler" İfadesinde, Bildiğinden Çok Duyduğunu Anlattı
22 Mart 2013


Malatya'daki Zirve Yayınevi'nde biri Alman uyruklu 3 kişinin boğazının kesilerek öldürülmesine ilişkin davada, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski eski Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür tanık olarak dinlendi.

Mahkeme, Eymür'e 'atin.org.' sitesinde Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı Beyaz Kuvvetler'e ilişkin 2001 yılında yazdığı yazı nedeniyle ifadesinin alınacağını belirtti.

BİLDİĞİNİ DEĞİL YANINDAKİLERDEN DUYDUĞUNU ANLATTI

Söz konusu yazıyı 2001 yılında yazdığını ifade eden Eymür, "Bu yapılanmayı çok teferruatlı bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla bir hücre yapılanması mevcut. Ben MİT'te görevliyken yanımda çalışan eski özel kuvvet elemanları vardı. Bildiklerimi bunlar anlatmıştı bana. Özel kuvvetlerin üç ana unsuru var. Sivil unsurları var. Bunlara Beyaz Kuvvetler, deniyor. MAK denilen bir birim var. Siyah kuvvetler, denilen bir birim daha var. Beyaz kuvvetler bölgelere göre çalışıyor. Bunlar harp eğitimi almış insanlar. Çok disiplinli ve ağızları sıkıdır bunların. Ben bu birimde çalışıp da, çalıştığını söyleyeni duymadım. Bunu söylemenin bedeli çok ağır olur" dedi.

"HÜCRELER BİRBİRİNİ TANIMAZ"

Beyaz Kuvvetler'in bölge yapılanmaları halinde olduğunu belirten Eymür, "Bu bölgelerdeki hücreler birbirini tanımaz. Bölge başkanları var. Sadece bölge başkanları hücreleri bilir. Takma isimleri kullanıyorlar. Muharebe Arama Kurtarma (MAK) birimi Özel Kuvvetlerin en seçkin birimidir" diye konuştu.

"KOZİNOĞLU, 'BOZLAK'A SUİKAST EMRİNİ VERDİ"

İfadesinde bazı isimlere de yer veren Eymür, OYAK davasının sanıklarından Orhan Çoban, vefat eden eski MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu, Korkut Eken ve Yavuz Ataç gibi isimlerin özel kuvvetler komutanlığında görevli olduğunu belirterek, "Bu isimler daha sonra MİT'e geçti. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın PKK ile mücadelede çok önemli başarıları var. Ancak bazı isimlerin zaman zaman münferit olarak rutin dışına çıktıklarını biliyorum. Örneğin Kaşif Kozinoğlu.... Bu isim benim altımda MİT'te çalışırken, kendi emrindeki adamlara eski HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak'a suikast emri verdi. Ben bunu öğrenince kendisi hakkında soruşturma açtım. Disiplin cezası verdim. Kurumdan uzaklaştırmak istedim ancak yapamadım. Kendisini teşkilat içinde de himaye edenler olduğu için uzaklaştıramadım" ifadelerini kullandı.

"TUSHAD'I DUYMADIM"

TSK bünyesinde kurulduğu belirtilen Türkiye Ulusal Stratejiler ve Hareket Dairesi'ni (TUSHAD) duymadığını belirten Eymür, "Özel Kuvvetler Komutanlığı, devlet iradesi ile kurulmuş bir yasal kurum. Ancak zaman zaman illegal faaliyet içinde olunulduğunu duydum. Bu bireysel de olabilir, emir komuta zinciri içinde de olabilir " dedi.

"KIBRIS'TAKİ SUİKAST BU YAPILANMANIN"

Kıbrıs'ta gerçekleştirilen bir askeri tatbikatta zamanın komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'na suikast gerçekleştirilmeye çalışıldığını düşündüğünü söyleyen Mehmet Eymür. "O zaman Vural Albay şehit oldu. Ben bunun Kıvrıkoğlu'na yönelik bir suikast girişimi olduğunu ve bu eylemin bu yapılanma içinden yapıldığını duydum" ifadelerini kullandı.

"MİSYONERLİK ÇALIŞMALARINDAN HABERİM YOK"

Özel kuvvetlerin savaş olmadığı zamanlarda ne yaptığını bilmediğini ifade eden Eymür, "Söz konusu yapılanmanın misyonerlikle ilgili çalışma yapıp yapmadığını bilmiyorum. Dini yapılanmalara ayrı bölümler bakar. Benim bölümüm terör ile ilgiliydi " dedi.

"KAOS FAALİYETLERİ OLDU MU?"

Bu tür yapılanmalarda kaos için bazı çalışmaların da yapıldığı duyduğunu belirten Eymür, "Kaos yaratmak için bir faaliyetleri oldu mu?" sorusuna, "Emekli subaylara bürolar açıldı, evler tutuldu. İstihbarat çalışmaları yapıyorlardı. Ama ne olduğunu bilmiyorum. Daha sonra basında da yer aldı. Mehmet Ali Birand ile ilgili yapılan çalışmalar ortaya çıktı " diye konuştu.

SİLAHLI KORUMASI SALONDA

İfadesinin yanı sıra mahkeme bir flash bellek veren Eymür, "Bu bellekte benim başka yazılarım ve Kıbrıs'ta yayın yapan sitelerde Özel Kuvvetlere ilişkin yer alan bilgiler var." dedi.

Öte yandan Eymür'ün ifade verdiği sırada koruması da izleyici sıralarında oturdu. Duruşma salonundaki korumanın silahı olduğu görüldü. - İstanbul / Şişli
http://www.haberler.com/eymur-ozel-kuvvetler-ifadesinde-bildiginden-cok-4452754-haberi/

İŞTE TAYYİP ERDOĞAN’IN ARKASINDAKİ GİZLİ EL
11 Ekim 2013
Amerikan Wall Street Journal gazetesi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'la ilgili yayınladığı haberinde Fidan'ın Türkiye'nin Ortadoğu politikasını çizen gizli el olduğunu iddia etti.

ABD’nin en önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’da bugün MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili geniş bir portre haber yayınlandı. ” Türkiye ‘nin istihbarat şefi Suriye’de kendi yolunu çizdi” başlıklı haberde Fidan’ın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla birlikte Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’daki politikasının en önemli mimarlarından olduğu vurgulandı.

İşte Washington’dan Adam Entous ile İstanbul ‘dan Joe Parkinson’ın imzasını taşıyan haberden öne çıkan ifadeler:

Yağmurlu bir mayıs günü, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan , en yakın iki danışmanıyla birlikte Oval Ofis’te iki tarafın da zor olacağını bildiği bir toplantıya katıldı. Obama, ABD’li yetkililerin her zamankinden daha açık sözlü diye nitelendirdiği bir mesaj verdi: ABD Türkiye’nin Suriye’ye ayrım gözetmeden silah ve savaşçı akışına izin verdiğine inanıyordu ve zaman zaman bunlar aralarında Batı karşıtı cihatçılar da olan yanlış isyancıların ellerine geçiyordu. Erdoğan’ın yanında ABD’nin rahatsızlığının odağındaki kişi yani Türkiye’nin güçlü istihbarat şefi ve Suriye’de isyancılara kaynak sağlama ve Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirme çabalarının ardındaki itici güç Hakan Fidan oturuyordu.

Arap Baharı ayaklanmalarının ardından, Ortadoğu’nun dışında pek tanınan bir isim olmayan Fidan, müttefik Türkiye’nin çıkarlarını zaman zaman ABD’nin çıkarlarının aksine yönelmesine neden olan bölgesel güvenlik stratejisinin en önemli mimarlarından biri olarak öne çıktı.

Geçmişte ABD’nin Türkiye ve Irak Büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey, “Hakan Fidan yeni Ortadoğu’nun yüzü. Onunla işbirliği yapmalıyız çünkü işleri halledebiliyor. Ancak ABD’nin gözü kapalı dostu olduğunu da düşünmemeliyiz çünkü değil” dedi.

Fidan’ın gücünü artırması, ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisindeki gözle görülür aşınmaya eşlik etti. Washington, NATO’nun en büyük ikinci ordusu olan Türk ordusuyla uzun bir süre samimi ilişkiler yürüttü. Ancak ABD’li eski ve halihazırdaki yetkililere göre, Türkiye’nin generalleri bugün Arap Baharı’nı Türkiye’nin bölgedeki liderliğini genişletmeye odaklanmak için kullanan Erdoğan ile en yakın danışmanları Fidan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na boyun eğiyor.

Üst düzey ABD’li yetkililer, Fidan’ın üç yıl önce ABD ve İsrail tarafından toplanan hassas bir istihbaratı İran’a verip Türkiye’nin müttefiklerini rahatsız ettiği dönemde kaygıların arttığını ifade ediyor. Daha yakın zamanda ise Türkiye’nin Fidan tarafından yürütülen Suriye yaklaşımı ABD’yle anlaşmazlığa neden oldu. İki ülke de Esad’ın gitmesini istiyor. Ancak Türk yetkililer Amerikalılara uluslararası bir silahlandırma girişimini en iyi yol olarak gördüklerini söylediler. Tedbirli Amerikan yaklaşımının önceliği ise silahların ABD’li yetkililerinin gözünde Amerikan çıkarları için Esad’dan daha tehlikeli olan cihatçıların eline geçmemesini sağlamak.

ABD istihbarat kurumları Fidan’ın isteğinin ABD’nin önünü kesmek değil Erdoğan’ın çıkarlarını öne sürmek olduğuna inanıyor. ABD’li ve Türk yetkililer, geçtiğimiz aylarda, radikal İslamcılar Suriye’nin kuzeyinde Türkiye sınırı boyunca yayılınca, Türk yetkililerin politikalarına ayar çekmeye başladığını bunun nedeninin ise ABD’nin kaygıları değil Türkiye’nin güvenliğine gelecek tehditler olduğunu ifade ediyor.
(Hürriyet)

Hakan Fidan Gerçekten İsrail'in Hedefinde mi? Yoksa Yeni Bir İktidar Oyunu mu Oynanıyor?
Fatma Sibel Yüksek
20/10/2013



Bayram gündeminde arada kaynayan çok önemli bir konu var. Amerikan ve İsrail basınında aniden MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı hedef alan makaleler yayımlanması ve bu yayınlara mal bulmuş mağribi gibi atlayan Tayyip Erdoğan medyasının, (dikkat edin, "yandaş medya" demiyorum, zira konuya balıklama dalan tek medya kesimi, Tayyip Erdoğan'a bağlı olanlar. Cemaat medyası ile Abdullah Gül'e yakın kalemler konudan uzak durdu) "Tayyip Erdoğan'ı yedirmeyiz" kampanyasına benzer bir "Hakan Fidan'ı yedirmeyiz" kampanyası başlatmaya yönelmesi.

Neler oldu, kısaca hatırlayalım:

Kurban bayramının üçüncü günü, yani 17 Ekim 2013'te Washington Post gazetesinde yayımlanan bir makalede, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın İran yetkililerine, "İsrail hesabına çalışan bir grup İranlı ajanın listesini ilettiği" yazıldı.

Makalenin yazarı tanıdık bir isimdi: Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “one minute” çıkışını yaptığı panelin moderatörü olan gazeteci David İgnatius.

Bu, Hakan Fidan'ı İsrail'in hedefi haline getirecek bir bilgiydi ki zaten Tayyip Erdoğan'ın çevresi de Fidan'ın "İsrail'in hedefi" olarak nam salmasından nedense her zaman pek hoşnuttular..

Başbakan'ın maaşlı danışmanları bayram-seyran demeyip hemen twitter'ın başına koştular ve Amerikan basınında pek de bir ağırlığı olmadığı anlaşılan bu köşe yazarının iddiasına karşı salvo atışları başlattılar.

Örneğin, Erdoğan'ın danışmanlarından Mustafa Varank'a göre bu bir "psikolojik harp" işaretiydi. "Hükümete ve istihbarata karşı uluslararası psikolojik harp harekâtından önümüzdeki uzun seçim döneminde vazife çıkaranlar mutlaka olacaktı"..

Olayı Gezi direnişine bağlama fırsatını da hebâ etmeyen Varank, şöyle dedi:

"Sonbahar sıcak geçecekti ya hani? Baktılar olmuyor, hükümetin ve istihbaratın itibarına yönelik uluslararası kampanyaya hız verdiler"

"İsminin açıklanmasını istemeyen" bir başka istihbarat yetkilisi de Turkish Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin'e konuşmakta gecikmedi:

“Bu medya kampanyasını, arkasında İsrail kaynaklı bir çabanın bulunduğu bir saldırı olarak görüyoruz.."

Hakan Fidan'ın İsrail'i "ne kadar rahatsız eden" bir MİT Müsteşarı olduğu konusunda bu makale bile fazlasıyla malzeme değeri taşırken, yeni bir kazan kaynatmak arzusuyla tutuşanlara altın tepside bir 'fırsat' da ertesi gün “The Jewish Press” adlı, sanı pek de duyulmadık Kudüs kaynaklı bir internet sitesi tarafından sunuldu.

Sitede, İgnatius'un yazısının yorumlandığı bir "analizde" şu inanılmaz cümleler kuruldu:

“Amerikalılara göre, burada suçlanması gereken 50 yılık işbirliğinin ardından Türkiye’nin bunu yapmayacağını düşünmüş olan MOSSAD. Bu da demek oluyor ki, MOSSAD naif davranmış olabilir.Bir sabah arabasında özel bir sürprizi hak eden varsa o da Türkiye istihbarat şefi Hakan Fidan’dır.”

MİT Müsteşarı açıkça ölümle tehdit ediliyordu. Bunu yapmamış ve "yapmayacak" olan bir MOSSAD'ın 'zafiyetinden' söz ediliyordu! Hem de isminde açıkça "Jewish" kelimesi geçen bir yayın tarafından!.. Ve de İsrail'in sessizliği eşliğinde?

Erdoğan'ın medyadaki ekibi, sakin geçen bayram tatilinin mahmurluğundan hemen sıyrıldı. Şantajın hedefi MİT Müsteşarı'ndan çok "bizzat Başbakan Erdoğan'ın kendisiydi." Sabah, Meydan, Star, Akşam gibi Erdoğan'ın doğrudan kontrölünde olan gazeteler ve yazarları, İsrail'in sözüm ona "Hakan Fidan'ı yeme operasyonunun" birer ucundan heyecanla tuttular.

Cemaat medyasının sessizliği ise doğrusu dikkate şâyandı. "Sessiz kalmakla" suçlanmasına fırsat kalmadan, Sabah gazetesinin Erdoğan için farklı bir şeyler yapmak arzusu ile yanıp tutuşan yazarı Sevilay Yükselir tarafından "suç işlemekle" suçlandılar. Yükselir, makaleyi "yorumsuz" haberleştiren Today's Zaman gazetesinin, Fidan'ın tehdit edilmesinde 'aracılık' yaptığını iddia ederek, bu gazete hakkında yasal soruşturma yapılması gerektiğini savundu.

Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş'in Yükselir'e yanıtı ise doğrusu Ulusal Kanal'ın üslûbunu aratmadı:

"Yahu elinizde kulağı kocaman, eli her yere ulaşan istihbari örgütler var. Varsa bir ilinti çık erkekçe ortaya koy. Yoksa iftira atma. Ayıp. danışmanını, yalakasını, yardakçısını, hokkabazını niye sahaya sürüyorsunuz?Devlet de sizsiniz, yargı da! Buyrun…”

24 saat içerisinde saman alevi gibi büyüyen olayı, bir adım öteye taşıyan "ulusalcı medya" ise ilginç bir iddia ortaya attı. Yurt gazetesi yazarı Ali Ekber Ertürk'ün haberine göre Tayyip Erdoğan, kendisinden sonra başbakanlığa Hakan Fidan'ı hazırlıyordu!

Bu manşetten sonra, şu soruyu sormanın zamanı gelmiş bulunuyor:

Tayyip Erdoğan, "veliaht" olarak Hakan Fidan'ı işaret ediyorsa, ABD ve İsrail medyasında aniden beliren Hakan Fidan haberlerinin "arkasındaki güç, İsrail değil bizzat Erdoğan ve MİT'in kendisi olmasın?"

Bu sorunun haklılığını düşündüren bir başka haber, bugün (20.10.2013) Cumhuriyet gazetesinden geldi. Mikrofonu parti içine uzatan gazetenin deneyimli AKP muhabiri Erdem Gül, AKP'lilerin olayı Hakan Fidan'ı tutuklama girişimi olan 7 Şubat sürecinin "devamı" olarak gördüklerini belirttikten sonra şu bilgileri aktardı:

"2014’teki kritik seçim süreci de gözetilerek asıl olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hedef alındığı değerlendirmeleri yapılıyor. AKP’de cemaate yakın medyanın Fidan tartışmasında büyük bir suskunluk sergilediğine de vurgu yapılıyor.

AKP’liler, olayın Türkiye’nin bölgedeki dış politikasına ve iç politikada da özellikle 2014’teki Köşk seçimlerine yönelik beklentilerle sahneye konulduğunun altını çiziyor.

Hedef Fidan değil Erdoğan: Operasyon Fidan üzerinden yürütülüyor ama asıl hedef doğrudan Başbakan Erdoğan. Hedef artık parti değil Başbakan’ın kendisi ve siyasi geleceği."

Erdem Gül'ün haberindeki en çarpıcı unsur kuşkusuz, AKP'liler tarafından yapılan şu değerlendirmeydi:

"Bu operasyon, özellikle İsrail patenti nedeniyle ters tepiyor. Amaç Fidan’ı yıpratmak ama tam tersi oluyor. Fidan İsrail’in hedefinde olduğu sürece içeride kazanacaktır. Bir süreden beri Erdoğan sonrası olası Başbakanlık ya da parti liderliği tabanda güçlenen isimlerde değişiklik yaşanıyor. Bir sene önce yapılan tüm anketlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dışında en çok destek Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na çıkıyordu. Ancak bu olaylar Fidan’ın tabanda güçlenmesine neden oluyor. Yapılacak olası başbakan adayı anketlerinde Fidan’ın Davutoğlu’nun üstünde destek bulması şaşırtıcı olmaz. Üstelik AKP Grubu içinde Fidan’ı bizzat tanıyan milletvekili sayısı parmakla gösterilecek kadar az.." (Haberin tamamı için: http://cumhuriyet.com.tr/?hn=447822&kn=7&ka=4&kb=7)

Amaç, AKP tabanındaki "İsrail karşıtlığı" üzerinden yeni bir "lider adayı"parlatmaksa, ABD ve İsrail medyasında peşpeşe sürüme sokulan bu iki yazının arkasında Erdoğan ve MİT'in olduğunu neden düşünmeyelim?

Hem de "Erdoğan sonrası" için yapılan parti içi anketlerde, "yüksek oylar alan" Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'na güzel bir cevap olmaz mı bu?

"Hakan Fidan'ın İsrail'in çıkarlarıyla çatıştığı masalına kim inanır? Erdoğan ve MİT, Suriye olayında açıkça İsrail'in eline oynamadılar mı?" sorusunu sormayı aklından geçirenler varsa bundan vazgeçsin, zira bu tür "tenâkuzlara" AKP'liler nasılsa zerre kadar kafa yormaz. ..

Gelelim, Hakan Fidan'ın ismi etrafında koparılan bütün bu gürültünün en "bomba" tarafına..

Bu bomba, bizzat AKP tarafından derin operasyonlarda kullanılan Milat isimli gazete tarafından patlatıldı.

İsa Tatlıcan imzalı yazıda "Türkiye'den bir Putin çıkar mı?" sorusu sorulduktan sonra, şu ilginç fikirler gündeme getirildi:

"Rusya Devlet Başkanı Putin, uzun yıllar Rusya iç istihbarat servisi başkanlığı ve Rusya'nın Polütbüro'su olarak adlandırılan Rusya Güvenli Konseyi sekreterliğini yürütmüştü. Hakan Fidan'ın hızlı yükselişini yorumlayan bazı çevreler son dönemde 'Türkiye'den de bir Putin neden çıkmasın' söylemini ciddi ciddi dillendirmeye başlamıştı. Hatta Fatih Altaylı bu söylemi bir adım ileriye taşıyarak 'Çankaya'ya hazırlanan Erdoğan'ın Başbakan adayı Hakan Fidan' iddiasını köşesine taşımıştı.

Hakan Fidan'ın siyasi duruşu benzemese de bürokrasideki yükselişini Putin'e benzeten ve siyasetin önemli aktörlerinden biri olacağını iddia eden köşe yazarları artık sadece Fatih Altaylı ile sınırlı değil.

Siyasette süprizleri seven Başbakan Erdoğan'ın kritik yurtdışı gezilerinde sürekli yanında bulunan 'sır küpü' Hakan Fidan'ı Başbakanlığa taşır mı?

Bu soruyu önümüzdeki dönemde daha sık soracağımızı düşünüyorum. Hakan Fidan'ın bürokrasideki yükselişini siyasete taşıyabileceğini düşünen ve bizim gibi bu soruyu soran çevreler şimdiden ön kesmeye çalışıyor olabilir."

Aynı argüman, ilginç bir şekilde, yine deneyimli bir AKP muhabiri olan Ali Ekber Ertürk'ün Yurt gazetesindeki haberine ise şu şekilde yansıyordu:

"Hakan Fidan, teknokrat bir bürokrat olarak, siyasi konularda çok deneyimli bir isim değil. Bu da kabinesinde teknokrat isimlere ağırlık veren Erdoğan için önemli bir ayrıntı. Erdoğan, 'siyasi imajı ön planda' olan isimlerden çok teknokrat yönüyle öne çıkan isimlere daha çok güveniyor. Hakan Fidan'ın da öteden beri birlikte çalıştığı ve kendisini, genç yaşında makamların en yükseklerine çıkaran Erdoğan'ın 'güvenini sarsacak'bir isim olmadığı belirtiliyor. Üstelik, kendisine en zor döneminde 'yedirmem'diyerek sahip çıkan, bu uğurda Cemaat'le bile zıtlaşmayı göze alan Erdoğan'a Fidan'ın ihanet etmesi beklenmiyor."

Şimdiki soru da şu:

Neden Medyedev değil de Putin?

Normal şartlarda, Tayyip Erdoğan'ın kendisi Köşk'e çıkıp, arkasında da Hakan Fidan'ı bırakmak istiyorsa, bu durumda "Putin"in Erdoğan, Fidan'ın da "Medyedev" olması gerekmiyor mu?

Bir operasyon aygıtı olarak piyasaya sürülmüş olan Milat gazetesinin böyle bir benzetme yanlışına düşmesi olası mı?

Eğer, "Türkiye'nin Putini" Hakan Fidan olacaksa, Tayyip Erdoğan nerede yer alacak?

Milat gazetesinin böyle bir teşbih hatasına düşmeyeceğini bilerek ve de madem spekülasyon serbest, biz de deriz ki:

Eğer, Hakan Fidan "Türkiye'nin Putin'i" olarak yakın gelecek projeksiyonlarına sokulmuşsa;

Tayyip Erdoğan'ın "sağlık durumu" sanıldığından ciddi demektir.

Öyledir çünkü, Putin benzetmesi kadar kritik bir benzetme yapabilen hiç kimse, böyle bir "Medyedev hatasına" düşmez..

Hakan Fidan'dan bir Putin profili çıkar mı bilemeyiz, ancak her konuda bol bol hata yapma lüksüne sahip olan "devletimizin", siyasi emanetçilik konusunda sıfır hataya sahip olduğunu hatırlatırız. MHP'nin Türkeş'ten sonra Devlet Bahçeli'ye 'emanet edilmesi' özellikle hatırlanmalıdır.

Bu tecrübenin ışığı altında, abartılı "Putin" benzetmelerinin aksine,"mûnis devlet memurları" da çıkabilir projenin altından..

Son bir not olarak, Hakan Fidan planlarından Tayyip Erdoğan'ın da haberdar olduğunu ve bunları desteklediğini anlamaktayız.

Çevresinde Hakan Fidan'dan başka güvendiği kimse kalmadı zira..

twitter.com/fasibel
Kaynak: www.acikistihbarat.com

MİT'in Ordu ilindeki Başkanının, amcası ve kuzenini öldürdüğü iddiasıyla müebbet hapis isteniyor
19 Ekim 2013

Milli İstihbarat Teşkilatının Ordu ilindeki Başkanı D.Ç. hakkında amcası ve kuzenini öldürdüğü iddiasıyla dava açıldı. D.Ç'nin iki kez müebbet hapse mahkum edilmesi isteniyor. Ancak D.Ç cinayetlerle ilgisi olmadığını savunuyor.

Gaziantep'in Karkamış ilçesine bağlı Karanfil köyünde, 3 ay önce iki kardeş ve kuzenleri arasında kavga çıktı. D.Ç.'nin amcası Ahmet Ç. ve kuzeni Mustafa Ç silahla öldürüldü, ağabeyi Nurettin Ç. ile kuzeni Mustafa Ç. de yaralandı.

Gazeteport'un haberine göre; Nizip Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, D.Ç.'nin babası Derde Ç, kardeşinin çocuklarını araçlarına kaçak eşya yüklerken gördü. Daha önce aynı konuda jandarmaya şikayette bulunan Derde Ç'nin yeniden ihbar yapacağından kuşkulanan çocuklar kavgaya başladı. Daha sonra kardeş ve kuzen ölü bulundu.

Derde Ç. suçu üstlendi. Savcılık tarafından yapılan soruşturmada MİT Ordu Müdürü D.Ç.'nin de olayda yer aldığı ve ateş ettiği öne sürüldü. MİT mensubu için iki kez müebbet, baba Derde Ç. için de 30 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
http://www.haberay.net/

MİT yasası Meclis’te kabul edildi
Sinan Onuş
Ankara
18 NİSAN 2014



MİT’e yeni yetkiler tanıyan kanun teklifi Meclis’te kabul edildi.
Hükümet kanadı PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmeler yürüten MİT’in yasasının hukuki temeli oturduğunu savunuyor.

Muhalefet ise yasanın “Türkiye’yi istihbarat devletine dönüştüreceğini" belirterek yasaya karşı çıkıyor.

MİT YASASI NELERİ İÇERİYOR?

MİT kamu kurumları ve bankalardan istediği belge ve bilgileri alabilecek. Kurumlar kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstererek bu talebi reddedemeyecekler.

MİT mensupları önceden bilgi vererek tutuklu ve hükümlülerle görüşebilecek, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla temas kurabilecek.

Cumhuriyet savcıları, MİT'le ilgili ihbar ve şikayetlerde MİT'le temasa geçerek, adli yönden başka bir işlem yapamayacaklar.

MİT, yurtdışında iletişim veya yabancılar tarafından gerçekleştirilen iletişim ve telefon görüşmeleri (ankesörlü dahil) izleyip dinleyebilecek.

MİT, telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilecek.

MİT bilgi ve belgelerini yetkisiz olarak edinen ya da belgelerle üzerinde sahtecilik yapan ya da belgeleri tahrip edenler 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek.

MİT'ler ilgili bilgi belgeleri yayınlayan muhabir, yazar, sorumlu yöneticiler ve yayın organlarının patronları hakkında üç yıldan 9 yıla kadar hapis cezasına hükmedilebilecek.

MİT ile ilgili yasa teklifinin yasalaşması hükümet ve Gülen cemaati arasındaki gerilim tırmandığı bir süreçte MİT’e yeni yetkiler verilmesi olarak değerlendiriliyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın devlet sistemi içinde en önem verdiği kurum olarak bilinen MİT'i, polis ve askeri istihbarata karşı güçlendirme ve yetkilerini artırma arayışı sağ kolu Hakan Fidan'ı müsteşarlığa getirmesinin ardından başlamıştı.

Genelkurmay Başkanlığı'nın denetimindeki Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı'nın (GES), 2012'de tamamen MİT'e devredilmesi, bu sürecin en önemli adımlarından biri olmuştu.

Öcalan ile görüşmelere yasal zemin

Yeni yasaya göre, MİT'e her türlü kurum ve kişi ile temas kurma yetkisi verilmesi MİT’in Kürt barış sürecinde yaptığı görüşmelere yasal zemin sağlıyor.

MİT mensuplarınnın müşteşarının izni ile yargılanması ise Adana’da durdurulan ve MİT’e ait olduğu açıklanan TIR’lara yönelik operasyon ile ilgili olduğu söyleniyor.

Yeni yasayla üst düzey komutanlara tanınan Yüce Divan’da yargılanma hakkı MİT Müsteşarına da veriliyor.

Ayrıca MİT’e yönelik isimsiz ve dayanak gösterilmeyen şikayetler, Cumhuriyet savcılarınca işleme konulmayacak.

Bu maddelerin de PKK ile yürütülen Oslo görüşmeleri kapsamında ifadeye çağrılan MİT mensupları nedeniyle gündeme geldiği belirtiliyor.

7 Şubat 2013’te MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski Müsteşar Emre Taner ve Yardımcısı Afet Güneş, İstanbul Özel Yetkili Savcılığı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmışlar, gitmeyince de haklarında yakalama kararı çıkarılmıştı.

Hükümet, bu adımın “çözüm Sürecini hedef aldığını” öne sürmüş ve MİT Kanunu'nun 26. maddesinde değişikliğe gitmişti.

Meclis’te istihbarat komisyonu

Yeni yasayla ayrıca TBMM bünyesinde Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu kurulacak.
MİT Müsteşarlığı başta olmak üzere ilgili kurumlardan gelen raporlar Başbakanlık tarafından yıllık rapor olarak hazırlanacak ve mart ayı içinde Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu'na sunulacak.
Üye sayısı 17 olacak komisyonun üye dağılımı, siyasi parti gruplarının, parti grupları toplam sayısı içindeki yüzde oranına göre yapılacak.
BBCT

Tuncay Özkan, MİT'in 4 Daire Başkanı'nın PKK tarafından kaçırıldığını iddia etti
12 Aralık 2017



CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Güvenlik-İstihbarat Komisyonu üyesi Tuncay Özkan, “PKK’ya operasyon yapmak isteyen MİT’in 4 Daire Başkanı’nın rehin alındığını ve halen de örgütün elinde olduklarını” iddia etti.

Meclis'te görüşülen MİT'in 2018 bütçesiyle ilgili söz alan CHP'li Özkan, TBMM çatısı altında Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu kurulmasına rağmen MİT Müsteşarı'nın Meclise bilgi vermeye gelmediğini söyledi.

KHK ile MİT'e bir yabancı ülke ile vatandaş takası yapma yetkisinin verildiğini hatırlatan Özkan, "PKK'nın elinde olduğunu iddia ettiği MİT mensupları" ile ilgili şunları söyledi:

“Abdullah Öcalan'ı getiren MİT, 16 yıl sonra 4 daire başkanını terör örgütüne kaptırdı. Bunlar nasıl ele geçirildi. MİT hangi amaçla, hangi operasyona girdi öğrenmek istiyoruz. MİT hangi yanlışı yaptı da bu durumdadır. Takas yetkisi neden verildi? PKK'nın elinde olan daire başkanları için mi?”

Ağustos ayında PKK'nın 2 Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) menbusunu kaçırdığı iddia edilmiş, konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşolu "PKK yerel yetkilileri, sıradan sivilleri, doktorları, polisleri ve herkesi kaçırdı. Bu yüzden bir terör örgütü. Elbette kurumlarımız, PKK’nın kaçırdığı tüm vatandaşlarımızın geri getirilmesi için çalışıyor; ancak ülkemizin, bizim bahsedilen iki kişiyi geri getirmek için PKK ile kurduğumuz doğrudan bir bağlantı yok"
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Arl 13, 2017 9:27 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ksm 22, 2013 2:36 am    Mesaj konusu: Sahte isimle gazeteci dinlemeyi hâkimlerle koordineli yaptık Alıntıyla Cevap Gönder

MİT yasa teklifi: Hükümet-cemaat savaşında yeni aşama mı?
Serkan Demirtaş
Ankara
20 ŞUBAT 2014



Adalet ve Kalkınma Partisi, hükümet-cemaat geriliminin tırmandığı bir süreçte, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) yetkilerini ve görev alanını olağanüstü şekilde artıran bir yasal düzenlemeyi TBMM'ye sundu.
Hükümet bu girişimiyle; 17 Aralık'ta Fethullah Gülen cemaatine karşı başlattığı mücadelede, İnternet Yasası ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) düzenlemesinin ardından bir önemli adım daha atmış oluyor.

Muhalefet partileri ise bu düzenlemeyi "İstihbarat devletine dönüşüyoruz" diyerek tepkiyle karşılıyorlar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın devlet sistemi içinde en önem verdiği kurum olarak bilinen MİT'i, polis ve askeri istihbarata karşı güçlendirme ve yetkilerini artırma arayışı sağ kolu Hakan Fidan'ı müsteşarlığa getirmesinin ardından başlamıştı.

Genelkurmay Başkanlığı'nın denetimindeki Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı'nın (GES), 2012'de tamamen MİT'e devredilmesi, bu sürecin en önemli adımlarından biri olmuştu.

MİT'in bu güçlenen yapısına ilk açık saldırı da yine aynı sene 7 Şubat'ta olmuş, hükümet, Oslo müzakereleri nedeniyle Fidan ve diğer üst düzey MİT yöneticilerine karşı başlatılan yargı süreçlerini MİT Kanunu'nun 26. maddesinde yapılan bir değişiklikle atlatmıştı.

Hükümetin şimdi TBMM'ye sunduğu yasal düzenleme ise MİT'in görev ve yetkilerini, sorumluluk alanlarını çok ciddi anlamda genişleten bir içeriğe sahip.

Hükümet-cemaat savaşında yeni hamle mi?

Teklif, bu kapsamıyla da 17 Aralık'ta başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından başlayan hükümet-cemaat savaşının bir sonucu ve parçası olarak görülüyor.

Önce operasyona katılan polisleri ve onların amirlerini görevden alan, daha sonra soruşturmayı yürüten savcıların görev yerini değiştiren hükümet, şimdi de HSYK'nın yapısını değiştirip hükümet kontrolünü artıracak bir yasa değişikliği peşinde. Yasa Cumhurbaşkanı'nın onayını bekliyor.

Bu arada internet mevzuatında da değişiklikler yapıldı. Muhalefet, bu değişiklikle Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hükümet yetkililerini sıkıntıya sokabilecek ses ve görüntü kayıtlarının internet ortamında yayılmasını engellemek istediğini savunuyor.

MİT'in yetkilerini artıran yasanın da yine bu süreçte ve özellikle hükümet yetkililerinin başlatılacağı sinyalini verdikleri casusluk soruşturmasıyla bağlantılı olduğu yorumları da yapılıyor.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'a göre ise MİT ile ilgili düzenlemenin "olağanüstü" bir durumu bulunmuyor.

Hükümetin gündeme getirdiği düzenlemenin eleştirilmeden önce iyi incelenmesi ve başka ülkelerdeki istihbarat servisleriyle karşılaştırılma yapılmasını isteyen Atalay, "Teklifleri herkes bir incelesin. Muhtevasına bakmak lazım. Diğer ülkelerle mukayese edilsin. Bunları ben doğrusu olağanüstü şeyler olarak görmüyorum, yani tedbirler olarak. Diğer ülkelerle de mukayese edildiğinde çok benzer şeylerdir. Ülkenin istihbarat teşkilatının kendiyle ilgili bazı düzenleme ihtiyaçları olduğu belliydi, onlarla ilgili," ifadelerini kullandı.

'Baas devleti oluyoruz'

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Engin Altay ise yasa teklifini "MİT Başbakan'ın özel örgütü olacak. Polis devletinden istihbarat devletine, otoriterlikten diktatörlüğe geçiş yapılıyor" ifadeleriyle eleştirdi.
Hükümetin yolsuzluk iddialarına karşı kendisine zırhlar geliştirdiğini kaydeden Altay, "Bu teklife göz atınca, Esed değil de Esad geldi aklıma. Eski kadim dostu Esad ile olan günlerini hatırlamış olacak ki başbakan, bu MİT teklifini gündeme getirdi," diye konuştu.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural da yasa teklifinin iki AKP'li milletvekili tarafından sunulmasını eleştirirken, "Böylesine kapsamlı ve devletin işleyişiyle ilgili bir değişikliği, iki milletvekilinin eline tutuşturmuşlar, korsan olarak sunuyorlar. Böyle bir rezalet olmaz," dedi.

Yasa teklifinin içeriğini de eleştiren Vural, bu düzenlemenin Türkiye'yi "muhaberat devletine" dönüştürmek isteyenlerce hazırlandığı söyledi. Oktay Vural, "Her bir vatandaşımız, her bir sivil toplum örgütü, özgürlüklerimiz tehdit altındadır. BAAS kalıntısı rejimlerin anlayışının bu teklifin içerisinde yer aldığı gayet açık ve nettir" diye konuştu.
Yasa teklifinde imzası bulunan iki milletvekilinden biri olan İdris Şahin, muhalefetin tepkilerine yanıt verirken, eleştirilerin amacının toplumda farklı bir algı yaratmak olduğunu söyledi.

Şahin, yasa teklifini savunurken, "Ülkeye dışarıdan gelecek siber saldırılara karşı bir kısım düzenlemeler var. 30 yıl önce MİT Kanunu yürürlüğe girdiğinde Türkiye'de siber saldırı diye bir tehlike var mıydı? Kanunlar, ilahi emir değildir. Toplumun ihtiyaçları, devletin bekası ve anayasal düzenin korunması için MİT Müsteşarlığı'nın talebi üzerine elbette bazı düzenlemeler yapılmıştır. Şu anki teklifimiz de bunları yasal bir zemine oturtmaya yöneliktir" ifadesini kullandı.

MİT YASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ
MİT kamu kurumları ve bankalardan istediği belge ve bilgileri alabilecek. Kurumlar kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstererek bu talebi reddedemeyecekler.

MİT mensupları önceden bilgi vererek tutuklu ve hükümlülerle görüşebilecek, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla temas kurabilecek.

Cumhuriyet savcıları, MİT'le ilgili ihbar ve şikayetlerde MİT'le temasa geçerek, adli yönden başka bir işlem yapamayacaklar.

MİT, yurtdışında iletişim veya yabancılar tarafından gerçekleştirilen iletişim ve telefon görüşmeleri (ankesörlü dahil) izleyip dinleyebilecek.

MİT, telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilecek.

MİT bilgi ve belgelerini yetkisiz olarak edinen ya da belgelerle üzerinde sahtecilik yapan ya da belgeleri tahrip edenler 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek.

MİT mensupları hakkında bilgi ve belgeleri ele geçiren, sahte olarak üreten, bulunduran ya da yayanlar, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilecek.

MİT'ler ilgili bilgi belgeleri yayınlayan muhabir, yazar, sorumlu yöneticiler ve yayın organlarının patronları hakkında üç yıldan 12 yıla kadar hapis cezasına hükmedilebilecek.

Yasa teklifinin Cumartesi günü İçişleri Komisyonu'nda görüşülmesi, gelecek hafta içinde de yasalaşması öngörülüyor.
BBCT

MİT: Sahte isimle gazeteci dinlemeyi hâkimlerle koordineli yaptık!
21 Kasım 2013



MİT, gazeteci ve yazarları sahte isimlerle dinleme faaliyetinin, yargıyı aldatarak değil, 'hâkimleri koordine ederek' yapıldığını kayda geçirdi.Paylaş
MİT: Sahte isimle gazeteci dinlemeyi hâkimlerle koordineli yaptık!
İSTANBUL- T24.com.tr, anayasal güvence altında bulunan "haberleşme özgürlüğü"ne karşı istihbarat teşkilatının yargıyı da kapsayan bir alanda nasıl çalıştığını gösteren ve hukuk devleti adına çok tartışma yaratacak bir belgeyi yayımladı.

2008-2009 yıllarında, o sırada Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ahmet Altan, Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, Yayın Koordinatörü Markar Eseyan, yazarlar Amberin Zaman ve Mehmet Baransu ile Prof. Mehmet Altan'ın telefonlarının, sahte isimlerle çıkarılan mahkeme kararları ile dinlendiğinin ortaya çıkması üzerine açılan davada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, sorumluluğu görülen MİT elemanları hakkında soruşturma izni talep etti. Savcılık, "casusluk faaliyeti" takibi yapılıyormuş gibi gazeteciler için sahte isimlerle yapılan başvurularla "yargıyı zan altında bıraktıkları, resmi evrakta sahtecilik yaptıkları, görevlerini kötüye kullandıkları" iddiasıyla MİT görevlileri hakkında soruşturma izni istedi.

Soruşturma izni talebinin reddedilmesi doğrultusunda MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın imzasıyla mahkemeye gönderilen yazıda, "mahkemelerin yanıltılmadığı, sahte isimlerle dinleme faaliyetinin "gizli servis faaliyetlerinin gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiği" belirtildi.

Yazıda, gazeteciler ile bir gazetenin istihbarat tarafından izlenmesinin gerekçelendirilmesindeki ifadeler de dikkat çekti. Bu bölümde; "Aralarında yabancıların da olduğu bazı gerçek ve tüzel kişilerle çok yoğun ilişkileri bulunan bazı gazeteci-yazarların ve bu gazeteci yazarların yönetiminde söz sahibi oldukları yeni bir basın yayın organının (Taraf) yabancı gizli servislerle temaslarının bulunup bulunmadığının, bilerek veya bilmeyerek yabancı gizli servislerinin amaçlarına hizmet edip etmediklerinin, bu yolla ülke güvenliği açısından risk veya tehdit oluşturup oluşturmadıklarının, varsa örtülü finans kaynaklarının ve devletin bazı gizli bilgi ve belgelerini hangi amaçlarla ve hangi yollardan temin ettiklerinin tespiti ve varsa ülkemiz aleyhine sürdürülen istihbari faaliyetlere karşı koyma görevi, yetkisi ve sorumluluğunun öncelikle bu ülkenin gizli servisine ait" ifadeleri kullanıldı.

MİT'İN HÂKİMLERLE KOORDİNASYONU...
İşte Başbakanlık Makamına hitaben kaleme alınan ve Müsteşar Hakan Fidan'ın imzasını taşıyan MİT yazısının dava dosyasına giren tam metni:

T.C

Başbakanlık

Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı

Sayı: 10.2.001.01.000.320.201-572 07.05.2013

Konu: Soruşturma izni.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunun 18/10/2012 tarihli ve 2012/24021 sayılı yazısı ile 2008,2009 ve 2012 yıllarına ait bazı dinleme kararlarına ilişkin talep yazılarını düzenleyen/imzalayan dönemin İstanbul Bölge Başkanı ve diğer görevliler hakkında 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26. Maddesi uyarınca soruşturma izni talep edilmektedir.

1. Konuya ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma dosyasının incelenmesinden özetle;

-“2008, 2009 ve 2012 yıllarında İstanbul Bölge Başkanlığı’nca düzenlenen ve MİT Müsteşarı adına imzalanarak İstanbul’daki bazı ağır ceza mahkemelerine sunulan yedi ayrı yazı ile casusluk yaptıklarından bahisle bir kısım yabancı uyruklu kişiler haklarında iletişime müdahale talebinde bulunulduğu ve ilgili mahkemelerden değişik tarihlerde kararların alındığı,

- Yapılan şikâyet üzerine kararlardaki isimlerin sahte olduğu, talepte bulunulan telefonların müşteki-mağdurlar Ahmet Hüsrev Altan, Markar Eseyan, Mehmet Baransu, Yasemin Çongar, Mehmet Hasan Altan, Amberin Zaman, Tuğba Altun, Nesibe Altun ve Züleyha Yusuf’a ait olduğu fakat sahte belge düzenlenerek dinleme kararı verilmesinin sağlandığnın anlaşıldığı,

- Suç tarihlerinde görevli Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanı ve tutanaklarda tespit edilecek parafı, bilgi yazısı olan, Teşkilat görevlilerinin müşteki-mağdurların işledikleri herhangi bir suç olmadığını bildikleri halde, ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı ve mahkemelerin kendilerine dinleme ve izleme izni vermeyeceklerini, bunun kanuna aykırı olduğunu düşündüklerinden, Tuğba Altun, Nesibe Altun ve Züleyha Yusuf haricindeki kişiler için sahte kod adı ürettikleri ve sanki casusluk suçunu takip ediyormuş düşüncesini oluşturdukları, hatta bir kısım müştekiler için iki defa dinleme-uzatma kararı aldıktan sonra aynı numaralara farklı kod adıyla tekrar talepte bulundukları,

- Yapılan eylemin Türk Milleti adına yargılama yapmakta olan kararı veren mahkemeleri de zan altında bıraktığı, zira iş yoğunluğundan bildirilen numaraları inceleyemedikleri ve kuruma olan güvenlerinden dolayı ayrıca işin acil olması sebebiyle ibraz edilen sahte delillere itibar edilerek karar vermek zorunda kaldıkları,

- Söz konusu yazıları düzenleyen kişilerin “resmi evrakta sahtecilik”, “haberleşmenin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarının her bir kişi ve evrak yönünden ayrı ayrı işlediklerinin anlaşıldığı, iddiasıyla haklarında soruşturma izni istenildiği görülmektedir.

2. Bahse konu soruşma izni talebine ilişkin hususlar MİT Teftiş-Kurulu Başkanlığınca incelenmiş ve 10/01/2013 tarihli ve 32 sayılı inceleme raporu tanzim edilmiştir.

Bahse konu raporda özetle;

- “Savcılık Makamının, makul bir şüphe için yeterli delile ulaştığı - bir an için - kabul edilse dahi, Başbakanlık Makamına gönderdiği yazıda -adeta bir mahkeme hükmü gibi- bu derece net ifadeler kullanmasının, Teşkilatımızın göreve yetkileriyle ilgili mevzuatını oldukça farklı yorumlamaktan ve muhtemelen gizli servis faaliyetlerindeki usul, prensip ve tekniklerini araştıramamış olmaktan kaynaklanabileceğinin değerlendirildiği,

- Suç isnatlarına konu eylem ve işlemlerin açıklanabilmesi ve anlaşılabilmesi için öncelikle ilgili mevzuatın hatırlatılmasında yarar görüldüğü, “Devlet istihbaratının istihsali ve kullanılması ile MİT’in kuruluş, görev ve faaliyetlerine ait esas ve usulleri düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 2937 sayılı Kanunun 4. Maddesinde MİT’in sadece “mevcut” faaliyetler hakkında değil, “muhtemel” faaliyetler hakkında da milli güvenlik siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesi”nde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı gibi makamların istihbarat istek ve ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü kılındığı, aynı maddenin ikinci fıkrasında “MİT’in birimlerinin görev ve sorumluluklarının Başbakanca onaylanacak bir yönetmelikte gösterileceğinin” belirtildiği,

- 2937 sayılı Kanunun 5. Maddesiyle istisnasız tüm bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına “Devlet istihbaratının oluşumuna katık sağlama ve istihbarata karşı koyma “ görevi verildiği, “MİT mensuplarına hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında her türlü yardım ve kolaylığı gösterme” yükümlülüğü getirildiği,

- MİT’in yetkilerinin ise 2937 sayılı Kanunun 6. Maddesinde belirtildiği, anılan madde uyarınca yürütülecek iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması işlemlerini 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun (CMK) 135. Maddesi uyarınca yürütülen işlemlerden ayıran en önemli fark CMK’da “ bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma”, “suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe” ve “başka yolla delil elde edilmesi imkanı bulunmaması” koşularının birlikte varlığı aranırken, 2937 sayılı konunda “suç” , “delil” ve “soruşturma/kovuşturma” gibi ceza yargılamasına ilişkin kavramlara hiç değinilmemesi ve 4. Maddede sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacının bu tedbirlerin uygulanabilmesi için yeterli görülmesi olduğu,

- Bu farkın, MİT’in polis ve jandarma gibi genel bir kolluk kuvveti değil, gizli servis olmasından kaynaklığı, nitekim bu yetkinin, gecikmesinde sakınca bulunulan hallerde Cumhuriyet Savcısının değil- yine görevin kendisine has özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle MİT Müsteşarı ve yardımcısının emriyle dahi uygulanabildiği,

- Savcılık Makamının suç isnatlarına konu olan belgelerin düzenlendiği 2008 ve 2009 yıllarında yürürlükte olanlar da dahil olmak üzere MİT’in Kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliği’nin ilgili maddelerinde, MİT’in göreviyle ilgili konularda, görev özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle, tüm kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve kamu hizmeti veren kuruluşlarla doğrudan ilişkin kurma ve –alışılagelmiş sıradan yöntemler dışında- faaliyetin özelliğine uygun koordinasyon yöntemlerini uygulama konusunda yetkilendirildiği, gizli servis faaliyetlerinin –doğası gereği- gizli yürütülmesi zorunlu olduğundan, bu hususun da yönetmelikte “görevle ilgili çalışmalarda gizli faaliyet usul, prensip ve tekniklerinin kullanılabileceği” şeklinde hükme bağlandığı, bir kuruluşun, kişinin dökümanın ya da çalışmanın ilgisi olmayanlardan saklılığı olarak tanımlanabilecek olan gizliliğin sağlanmasına yönelik usullerden birinin de “ kod isim” uygulaması olduğunun bilindiği,

- Aralarında yabancıların da olduğu bazı gerçek ve tüzel kişilerle çok yoğun ilişkileri bulunan bazı gazeteci-yazarların ve bu gazeteci yazarların yönetiminde söz sahibi oldukları yeni bir basın yayın organının yabancı gizli servislerle temaslarının bulunup bulunmadığının bilerek veya bilmeyerek, yabancı gizli servislerinin amaçlarına hizmet edip etmediklerinin, bu yolla ülke güvenliği açısından risk veya tehdit oluşturup oluşturmadıklarının, varsa örtülü finans kaynaklarının ve devletin bazı gizli bilgi ve belgelerini hangi amaçlarla ve hangi yollardan temin ettiklerinin tespiti ve varsa ülkemiz aleyhine sürdürülen istihbari faaliyetlere karşı koyma görevi, yetkisi ve sorumluluğunun öncelikle bu ülkenin gizli servisine ait olduğu,

- Diğer taraftan 2937 sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca yürütülecek iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması tedbirlerinin uygulanabilmesi için “4. Maddede sayılan görevlerin yerine getirilmesi amacı”nın ve “ciddi bir tehlikenin varlığı”nın yeterli olması gerçeği karşısında, Savcılık Makamının soruşturma iznine ilişkin yazısındaki ifadelerle “mağdurların işlediklerin herhangi bir suç olmadığını bildikleri halde”, “ibraz edilen sahte deliller” ve “sanki casusluk suçunu takip ediyormuş düşüncesini oluşturmuşlardır” şeklindeki değerlendirmelerin anlamını yitirdiği,

- Savcılık Makamının sahte kod isimler üretildiğini, mahkemelerin sahte belgelerle aldatıldığını, sahtecilik nedeniyle Milli İstihbarat Teşkilatının toplumsal imajında olumsuz etkiler meydana geldiğini ileri sürmesinin temel dayanağını, mahkemelere sunulan talep yazılarındaki kod isimlerin oluşturduğunun anlaşıldığı,

- Kod isim uygulamasının, Başbakan imzasıyla yürürlüğe giren MİT’in kuruluş, Görev, Yetki ve Sorumlulukları Yönetmeliğinin ilgili maddelerinde ifadesini bulan “görevle ilgili çalışmalarda gizli faaliyet usul, prensip ve tekniklerin kullanılabileceği” hükmüne dayandığı, mahkemeleri aldatma kastı olmadığı gibi aksine, gizli servi faaliyetlerinin – doğası gereği- gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hakimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı, bunların kod isim olduğunun zaten talep yazılarında ve mahkeme kararlarında açıkça belirtildiği, dolayısıyla resmi evrakta sahtecilikten de söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği,

- İstanbul Bölge Başkanlığının 24/01/2012 tarihli ve 1046 sayılı talep yazısında ise Savcılık makamı tarafından iddia edilenin aksine, “malik Hussein Feyda” veya başka bir kod isminin herhangi bir şekilde kullanılmadığı,

- Sonuç olarak İstanbul Bölge Başkanlığının Ekim 2008 ayında başlayıp Aralık 2009 ayında son verilen söz konusu tedbirlere ilişkin talep yazıları ile 24/01/2012 tarihli ve 1046 sayılı talep yazısının, 2937 sayılı kanunda sayılan görevler ve yetkiler çerçevesinde hazırlanıp kullanıldığının değerlendirildiği, bu nedenle gerek görevi kötüye kullanmaktan, gerek resmi evrakta sahtekarlıktan ve gerekse özel yaşam alanının ve haberleşme özgürlüğünün ihlalinden söz edilemeyeceğinin değerlendirildiği,

- Yukarıdaki açıklamalar ve ilgili mevzuat muvacehesinde, MİT Müsteşarı tarafından imzalanarak İstanbul’daki bazı ağı ceza mahkemelerine sunulan İstanbul Bölge Başkanlığının bahse konu talep yazılarının 2937 sayılı kanunun 4. Maddesinde sayılan görevler ve aynı kanunun 6. Maddesinde yer alan yetkiler ve ilgili yönetmelik hükümleri çerçevesinde hazırlandığının değerlendirildiği, bu nedenle söz konusu talep yazılarını düzenleyen ve imzalayan MİT görevlileri hakkında 2937 sayılı Kanununa 26. Maddesi uyarınca soruşturma izni verilmemesi gerektiği yönündeki görüşün Başbakanlık Makamının takdirlerine sunulmasının uygun mütalaa edildiği hususları yer almaktadır.

3. Bu çerçevede, bahse konu soruşturma izni istemi ve ekleri, konuya ilişkin olarak MİT Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca tanzim olunan inceleme raporunda ve ilgili mevzuatta yer alan hususlar doğrultusunda değerlendirildiğinde; yapılan işlemler teşkilat görev ve yetkileri kapsamında, yürürlükteki mevzuat hükümlerine uygun şekilde yapılmış olmakla, “resmi evrakta sahtecilik”, “haberleşmenin ve özel yaşamın gizliliğini ihlal” ve “görevi kötüye kullanma” isnatlarında bulunmasının hukuka uygun olmaması karşısında, faaliyetlerini 2937 sayılı kanunla kendilerine verilen görev ve yetkililer kapsamında ilgili mevzuata uygun olarak yerine getiren mensuplarımız hakkında soruşturma izni verilmemesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir.

4. Mezkur soruşturma iznine konu müsteşarlığımız görevlileri hakkında 2937 sayılı konunun 26. Maddesi gereğince soruşturma izni verilip verilmemesi hususunu takdir ve tensiplerine arz ederim.

Dr. Hakan Fidan

Müsteşar
Kaynak: http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/mit-sahte-isimle-gazeteci-dinlemeyi-hkimlerle-koordineli-yaptik-h45010.html

Bir diktatörlük figürü: MİT
Prof. Dr. Ünal Emiroğlu
17 Nisan 2014



MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yargılanması istemiyle gündem oluşturan istihbarat teşkilâtı yeniden gündemde, “Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” nedeniyle.
Bu tasarı aynen kanunlaşırsa MİT’in bütün işlemleri koruma altına alınacak; öyle bir koruma ki, bunun yanında milletvekilliği dokunulmazlığı yaya kalır. Başka bir deyişle MİT yargı denetimi dışına çıkarılıyor yani MİT mensupları suç işlediğinde onları soruşturabilecek bir makam olmayacak.
Yargı denetimi öngörülmeksizin yalnızca başbakana bağlı MİT’in hukuk dışı işlemleriyle ilgili hesabı kim görecek ya da kimden hesap sorulacak?
Cezaî ehliyeti olmayacak, yargılanamayacak, bunun Türkçesi: “Alikıran baş kesen” dir. Yargıya kurulan bir tuzaktır bu. Hukuk devletinin lâğvedilmesi (yok edilmesi) dir.
Teklifin genel gerekçesi Anayasa’nın 5. maddesine dayandırılmıştır; “Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü…” İş anlaşılır gibi değil, hem bu gerekçeye sığınacaksın hem de bölücülerle ortaklaşa çözüm arayacaksın, MİT’e, ‘terör örgütleriyle görüş’ diyeceksin.
Teklifin bütününe baktığımızda, merkezinde başbakanın olduğunu görüyoruz. Başbakanın üzerine inşâ edilen teklifin en önemli tarafı, karar verici olan başbakanın durumunun güçlendirilmiş olmasıdır. Bunun önemi şurda, başbakan alacağı kararla hukuk dışında at koşturabilecek, yargı denetiminden sıyrılabilecektir MİT zırhına bürünerek. Devletin bir boyutu olan yürütmenin başı olarak da kuvvetler ayrılığı sisteminde var olması gereken dengeyi kendi lehine kaydıracaktır.
Hukuku askıya alma, yargıyı siyasallaştırma savaşı niye?
Sen kibir ehli misin?
Bu büyüklük,ululuk, kendini herkesten üstün görme sevdası neden?.. Neyse bunları konunun uzmanlarına bırakalım!
Teklif Anayasa’ya da ters düşmektedir:
Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır, yani hukuk devletiyle bağdaşmamaktadır. Hukuk devleti hukuka bağlı olan devlettir; hiçbir işlem ve eylem yargı denetimi dışında tutulamaz. Oysa MİT’in tüm işlem ve operasyonları yargı denetiminden kaçırılmaktadır.
Anayasa’nın 6. maddesine göre, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. MİT’e tanınan yetkiler Anayasa’dan değil, yasadan kaynaklanmaktadır.
“Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü kuralı” gereğince Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz. Gündemdeki teklif/tasarı anayasaya aykırıdır bu hâliyle.
Teklif, temel hak ve özgürlüklerin özüne de dokunmakta, Anayasa’nın bu konudaki düzenlemelerine ters düşmektedir;
Tasarının 3-b maddesinde MİT’in kurum ve kuruluşlardan -tüzel kişiliği olsun olmasın- bilgi, belge ve veri kayıtları alabileceği, bu kapsamda talepte bulunulanların, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamayacağı, hükmü yer almaktadır. Yani MİT, sorgusuz sualsiz, yasal olsun olmasın bilgi ve belgelere el koyabilecektir.
Yine teklifin 3-j maddesinde MİT’in, önleyici istihbarat elde etmek ve analiz yapabilmek amacıyla kanunlardaki düzenlemelere bağlı kalmaksızın yurt dışında veya yabancılar tarafından gerçekleştirilen iletişimleri tespit edebileceği, dinleyebileceği, sinyal bilgileri değerlendirebileceği, kayda alabileceği, belirtilmiştir.
Tasarıdaki şu düzenlemelerden anlaşılan duruma göre MİT, tarihimizdeki kapı kulu tayfasının günümüzdeki ayak izleridir; iktidar partisinin emir eridir.
kaynak: http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12009572/bir-diktatorluk-figuru-mit/prof-dr-unal-emiroglu

MİT Mehmet Baransu'nun haberini yalanladı
05/01/2012



Radikal'in haberi:

MİT'ten 35 kişiyle ilgili açıklama

Milli İstihbarat Teşkilatı, Taraf gazetesi'nden Mehmet Baransu'nun haberini yalanladı

MİT açıklama: 'İddia edildiği gibi sızmayla ilgili istihbarat bizim tarafımızdan verilmedi.'Yanlış istihbarat verildi' haberi yalan ve hayal mahsulüdür. 6 rapor Uludere olayıyla ilgili değildir.

Önce ‘hayır’ sonra ‘evet’
Ayşegül USTA / İSTANBUL
9 Şubat 2012

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in KCK savcıları tarafından ifadeye çağrıldığı haberi, daha önce “Yok öyle birşey” diyen İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen tarafından da doğrulandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı ise önceki gece, böyle bir soruşturmadan bilgisinin olması gerektiğini belirterek, “Bilgimiz yok, olsa verilirdi” demişti.

KCK soruşturmasını yürüten özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya’nın MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’i ifadeye çağırdığı İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen tarafından da doğrulandı. Seçen, “Medyada yer alan 3 ismi (Hakan Fidan, Emre Taner ve Afet Güneş) Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya, dün (salı günü) telefon ile arayarak perşembe günü ifade vermek için savcılığa çağırdı” dedi.

Bugün bekliyorlar

Seçen, Fidan, Taner ve Güneş’in hangi soruşturma kapsamında ve ne sıfatla çağrıldığına ilişkin soruları ise yanıtsız bıraktı. Fidan, Taner ve Güneş’in bugün KCK soruşturmasını özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Bilal Bayraktar ile birlikte yürüten Sadrettin Sarıkaya’ya ifade vermek üzere Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne gelmesi bekleniyor. Bayraktar ise bir seminer nedeniyle Kolombiya’da bulunuyor.

‘Yok’ demişlerdi

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı da önceki geceki açıklamasında, “Bir bilgimiz yok, bilgi verilmiş değil. Olsa verilirdi diye düşünüyoruz. Bilginin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili’ne de verilmesi gerekirdi. Bu bilgi verilmedi bize. Eğer bu haber doğruysa, o zaman bizlere bilgi verilmeden yapılmış demektir” demişti. “Sizin haberiniz olmadan çağrılmış olabilir mi?” sorusuna ise Çolakkadı, “Duymadığımız bir şeye nasıl ‘var’ diyelim. Önemli konularda normalde bilgi verilir. Savcı önemli kabul etmemişse bilemem tabii” diye yanıt vermişti. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen de AA muhabirinin, konunun doğru olup olmadığı yönündeki sorusuna karşılık, “Öyle bir şey yok” ifadesini kullanmıştı.

Başsavcı sabah öğrendi

Başsavcı Çolakkadı, Fidan, Taner ve Güneş’in ifadeye çağrıldığını dün sabah öğrendiğini söyledi. Çolakkadı, “Dün sabah sordum ve doğru olduğunu öğrendim. Şüpheli olarak çağrılıp çağrılmadığı konusunda ise bir bilgim yok” dedi.

Oslo zirvesi



İNTERNET sitelerinde de yayınlanan ses kaydına göre, Norveç’in başkenti Oslo’da yapıldığı belirtilen zirvede, koordinatör bir ülke gözlemciliğinde, dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı şimdiki MİT Müsteşarı Hakan Fidan, o dönemki MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ile KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, PKK yöneticisi Sabri Ok, KONGRA-GEL Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar’ın bir araya geldiği iddia ediliyor. Emre Taner ise iddia edilen görüşme sırasında MİT Müsteşarlığı görevinde bulunuyor. Fidan’dan Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak söz edilen kayıtlarda, Güneş olduğu iddia edilen kişi, PKK’nın eylemsizlik kararının seçime ya da bir başka nedene bağlı olmaksızın uzatılması gerektiğini anlatıyor ve Fidan’ın görüşmede bulunmasının hükümetin konuya verdiği önemi gösterdiğini belirtiyor. Fidan olduğu iddia edilen kişi de, İmralı’da Öcalan’la görüşen 3 kişilik heyette bulunduğunu, Başbakan tarafından görevlendirildiğini, siyasi riske rağmen zirveye katıldığını anlatıyor. Görüşmede, PKK tarafının eylemsizliğe rağmen yapılanlara yönelik şikayetlerine Güneş olduğu iddia edilen kişi, ordunun planlı operasyonu bulunmadığı yanıtını veriyor. 47 dakikalık kayıtta, Fidan olduğu iddia edilen kişi siyasi atmosferi, yapılacakları anlatıyor. Koordinatör ülke temsilcisi de hem Ankara’ya hem dağa gitmeleri gerektiğini, Oslo’daki 6. zirveye hazırlanmaları gerektiğini söylüyor.

Kolay kolay adam yemeyiz

Ses kaydının basında yer almasının ardından Başbakan Erdoğan, “Malum çevrelerin geçmişte de Hakan Bey’i hedef aldığı biliniyor. Sızma nasıl olmuş onu araştırıyoruz. Ama hatası da olsa Hakan Bey’i böyle nedenlerle harcamayız. Biz kolay kolay adam yemeyiz” demişti. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, kurumun 85. kuruluş yıldönümü nedeniyle gazetecileri ağırladığı toplantıda bu görüşme kayıtları ile ilgili olarak ‘Edit edilmiş copy paste hazırlanmış bir şey var. Keşke daha fazlası yayınlansaydı. Keşke konuşsak da bazı şeyleri düzeltsek ama konuşamıyoruz. Kurgulanmış bir şey’ demişti.
http://www.hurriyet.com.tr/

nibenka Nihal Bengisu Karaca
Ve, H Fidan'in karga tulumba ifadeye carmgrilmasindaki asil neden Kck ya da Oslo degil, İran...İran'a olasi saldiri icin MITe hiza oprsynu

nibenka Nihal Bengisu Karaca
Hakan Fidan'in karga tulumba ifadeye cagrilmasi ile ilgili olarak diyecegim tek sey var: Ben demistim..
twitter.com

Türkiye'nin AJANdası!
16.98.2012

MİT Kontrterör Merkezi eski Başkanı Mehmet Eymür'den şok açıklamalar: Yabancı istihbaratçılar Türkiye'de cirit atıyor. 1950'den itibaren 50 yıl Türkiye'yi Türkler yönetmedi. Başta ABD olmak üzere Rusya, İngiltere, İsrail ve diğer ülkeler bizi rahat bırakmıyor
Herkes konuştu, o sustu. MİT Kontrterör Merkezi Eski Başkanı Mehmet Eymür (69), suskunluğunu TAKVİM için bozdu. Eymür, Türkiye'de cirit atan ajanlardan Emel Sayın'a kadar ezberleri bozan açıklamalar yaptı. İşte Eymür'ün açıklamaları:

Türkiye'de at koşturan yabancı ajanlar, nerelerde var?

Ajanlar, daha çok elçiliklerde olur. Ayrıca hava yollarında, turizm acentalarında, gazetelerde kısaca hayatın her alanında yabancı ajanlar vardır. Bu konuda Rusya'nın kadrosu çok geniş.

35 kişinin ölümü ile ilgili MİT'ten açıklama!
30 Aralık 2011

MİT, Şırnak'taki hava operasyonu sonrası hayatını kaybeden 35 kişi için yaptığı açıklamada istihbaratın MİT'ten kaynaklandığı' yönündeki iddiaları yalanladı.

MİT Müsteşarlığı, 30 Aralık 2011 tarihli bazı basın yayın organlarında yer alan, ''Irak/Haftanin bölgesinde 35 vatandaşın ölümüyle sonuçlanan hava operasyonuna ilişkin istihbaratın MİT'ten kaynaklandığı'' yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını bildirdi.

MİT Müsteşarlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden yapılan yazılı açıklamada, şunlar kaydedildi:

''30 Aralık 2011 tarihli bazı basın yayın organlarında yer alan 'Irak/Haftanin bölgesinde 35 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan hava operasyonuna ilişkin istihbaratın MİT'ten kaynaklandığı' yönündeki iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.

Genelkurmay Başkanlığının yaptığı 29 Aralık 2011 tarihli basın açıklamasında, söz konusu operasyonun nasıl gerçekleştirildiği belirtilmektedir. Buna rağmen bazı basın yayın organlarınca basın meslek ilkelerine aykırı bir şekilde Teşkilatımıza teyit ettirilmeden olayla ilgili gerçek dışı haberler yayınmlanmasından üzüntü duyulmaktadır.

Terörle mücadelenin etkin bir şekilde yürütülmesinin vazgeçilmez unsuru olan kurumlararası istihbarat paylaşımı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla sürdürülecektir.''
gazeta24

Hakan Fidan’a altın vuruş
Mehtap Yılmaz -
Yeni Akit
04.01.2012

Dikkat edin, Uludere olayının üstünden daha birkaç saat geçmeden medyadan bazı kimseler MİT’i hedef gösterdiler. Faturayı Hakan Fidan’a kestiler. Kimse sormadı nasıl bu kadar çabuk? Hangi bilgi ve de belgeye göre?

Ardından, TSK derin bir sessizliğe gömülüverdi! Adeta fırtına öncesi sessizlik gibi! Medyanın pek çok kalemi de MİT içindeki siyon üfürükçülerin yalanlarının etkisi altına girdi veya sindi. Çoğu sustu, seyretti. Bu naifliğe, bu vizyona gel de şapka çıkartma şimdi!

Uludere meselesinin kistik kısmını bir cerrah gibi çıkardım. Ölülerin gerisindeki hedefi gördüm. Kan kokusunun genzi yaktığı o çığlık noktasında gerçek düşmanın farkına vardım! Ama ilkin paylaşamadım. Çünkü Azrail’in soğuk nefesini ensemde hissetmekteydim.

Madem “Güneydoğu’da ölüm-kalım, İstanbul Ticaret Borsası’nda kâr-zarar gibidir!” diyor Dağlıca Komutanı Onur Dirik, öyleyse çıkarayım ağzımdaki baklayı dedim.

Şimdi bungee jumping yapar gibi konuya gireyim.

Geçtiğimiz günlerde PKK’nın içindeki şahinlerin en önemlilerinden, şu malum dershane bombalanması olayının başrolündeki Dersim grubu da bitirilince teyakkuz haline geçtim. Kulağım sesteydi. Çünkü MİT içindeki MOSSAD yumurtasından çıkma civcivlerin yerinde duramayacaklarını bir doğulu “yerli” sezgisiyle hissetmiştim. (Serde OHAL çocuğu olmak var sonuçta!)

Nedeni, Hakan Fidan, henüz Susurluk, 28 Şubat ve Balyoz’un MİT ayağı deşifre edilmemişken bu kurumun başına getirilmiş, dolayısıyla da İsrail irrite edilmişti. Fidan, bu kurumun başına ilk kez gelen yerli bir kimlikti. Dahası, öncekilere nispetle bambaşka bir kulvardan gelmekteydi. PKK ve onun gibi sefil, derin ideolojilerle akrabalığı falan da yoktu! Yani adam gibi adamdı! MİT’te daha önce emsali görülmemiş bir Anadolu insanıydı. Yerliydi, ithal değildi en azından. Tasmasızdı! Bağımsızdı! Bu yüzden şerefsiz odaklar, manipülasyonlarıyla onu küçültmeyi asla başaramazdı. Çünkü O, kendinden önceki istihbarat fukarası, yan gelip yatan, masa başı bilgi toplayan dinozorlar gibi kolay biri değil, çetin cevizdi. Memleket’in gördüğü göreceği en zeki, bilgili, kültürlü MİT müsteşarıydı.

MİT’te, onunla birlikte yeni bir dönem başlamış, kurum resmen çağ atlamıştı. Süreği olarak CIA-MOSSAD yani siyam ikizlerinin kudurması olağandı. Hakan Fidan kapı gibi adamdı! Kendinden önceki ihtiyarları suya götürür susuz getirirdi. Sağlam duruşluydu.

Bu arada birileri kamuoyunun kulağına, “Hakan Fidan milli görüşçü, İsrail milli görüşten korkar” diye fısıldıyordu. Hatta sözüne itibar edilir isimler bile “Hakan Fidan ile birlikte MİT’in içindeki MOSSAD kolu kurutuldu” diye iddia ediyordu. İşte bu nedenlerden ötürü İsrail Fidan’ı istenmeyen adam ilan etmişti. (Zaten bu adama istenmediği için itimat ediyorum.)

Ben ise bu söylentileri farklı yorumlamıştım. (Herkes gider Mersin’e, ben giderim tersine) Çünkü Ergenekon aysberginin görünmeyen yüzündeki MOSSAD bağlantılı işadamlarının kimler olduğu henüz deşifre edilmemişti. Ergenekon’un MİT’teki virüsleri de! Bana göre İsrail, MİT içine bıraktığı yumurtalarını asla terk etmeyecek, bilakis takviye edecekti. Nitekim etti de... Tüm olanaklarını seferber etti ki Uludere’deki ALTIN VURUŞ gerçekleştirilebildi!

Hem AK Parti, hem korucu köyü, hem Barzani bu parça tesirli vuruşa maruz kalırken topun ağzına profesyonelce Hakan Fidan yerleştiriliverdi. Hakan Fidan, iyidir, hoştur, on numara insandır, vatanperverdir, büyük devlet adamıdır, âlem buysa o kraldır diyenler bile aniden makas değiştirip “ama 35 insan da candır” diyerek bu duruma gizli onay vermeye başladı!

Eh can bu, tatlı tabii... Adamlar kazasız belasız mis gibi yaşamak varken niye Mumcu gibi yerin dibini boylasın ki? Dolayısıyla tüm korkaklar bu olayda Fidan’a karşı ışık hızıyla birleşti!

Gerçi Fidan MİT müsteşarı olmuştu ama MİT’in zencisi olmaktan kurtulamamıştı! Bu anlamda yalnızdı. İsrail’in çekindiği, MOSSAD’ın tırstığı tek adamdı, yalnızdı.

Böylece Hakan Fidan’a yönelik 2. kapsama alanı geniş saldırı daha gerçekleşmişti. İlki, PKK-MİT görüşme kaydının sızdırılması, basına servis edilmesiydi. Öncü sarsıntı. Çoğu da yedi...

Bu tuzak, Fidan’ın kellesini almalarını sağlayabilir. Bu MİT’in Kontgerilla sürecine geri dönmesi demektir. Sınırlarımızda fink atan İsrail heronlarının hava sahamızı çiftliği gibi kullanması! Ya da tam tersine MİT’in içine yuvalanmış Ergenekon uzantılarını yakalamak için bir eşik noktası olarak da kabul edilebilir.

Göreceğiz...
Akit

Tuncay Özkan, MİT'in 4 Daire Başkanı'nın PKK tarafından kaçırıldığını iddia etti
12 Aralık 2017



CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Güvenlik-İstihbarat Komisyonu üyesi Tuncay Özkan, “PKK’ya operasyon yapmak isteyen MİT’in 4 Daire Başkanı’nın rehin alındığını ve halen de örgütün elinde olduklarını” iddia etti.

Meclis'te görüşülen MİT'in 2018 bütçesiyle ilgili söz alan CHP'li Özkan, TBMM çatısı altında Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu kurulmasına rağmen MİT Müsteşarı'nın Meclise bilgi vermeye gelmediğini söyledi.

KHK ile MİT'e bir yabancı ülke ile vatandaş takası yapma yetkisinin verildiğini hatırlatan Özkan, "PKK'nın elinde olduğunu iddia ettiği MİT mensupları" ile ilgili şunları söyledi:

“Abdullah Öcalan'ı getiren MİT, 16 yıl sonra 4 daire başkanını terör örgütüne kaptırdı. Bunlar nasıl ele geçirildi. MİT hangi amaçla, hangi operasyona girdi öğrenmek istiyoruz. MİT hangi yanlışı yaptı da bu durumdadır. Takas yetkisi neden verildi? PKK'nın elinde olan daire başkanları için mi?”

Ağustos ayında PKK'nın 2 Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) menbusunu kaçırdığı iddia edilmiş, konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşolu "PKK yerel yetkilileri, sıradan sivilleri, doktorları, polisleri ve herkesi kaçırdı. Bu yüzden bir terör örgütü. Elbette kurumlarımız, PKK’nın kaçırdığı tüm vatandaşlarımızın geri getirilmesi için çalışıyor; ancak ülkemizin, bizim bahsedilen iki kişiyi geri getirmek için PKK ile kurduğumuz doğrudan bir bağlantı yok" açıklaması yapılmıştı.

T24
ETİKETLER
mit pkk daire başkanı kaçırma
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> AKTUALİTE Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com