EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

MHP

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cmt Şub 02, 2008 9:39 pm    Mesaj konusu: MHP Alıntıyla Cevap Gönder

MHP Muğla'da toplu istifa: Erdoğan’ın kanatları altına girmek hiçbir ülkücüye yakışmaz
17 Kasım 2017



MHP Muğla Yatağan eski İlçe Başkanı Servet Göka ve aralarında 200 kişininde bulunduğu MHP üyesi MHP'den istifa ettiklerini açıkladı...
Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş

MHP'de toplu istifa depremi devam ediyor...

200 KİŞİ DAHA İSTİFA ETTİ

MHP Yatağan eski İlçe Başkanı ve üst kurul delegesi Servet Göka'nın da bulunduğu 200 kişi, MHP Yatağan İlçe Başkanlığı'na dilekçe sunarak partilerinden istifa etti.

"ERDOĞAN'IN KANATLARI ALTINA GİRMEK HİÇBİR ÜLKÜCÜYE YAKIŞMAZ"

Yeniçağ'a konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Göka, “MHP’deki siyaset tamamen çökmüş durumdadır. Tayyip Erdoğan’ın kanatları altına girmek hiçbir ülkücüye yakışmaz. Bizler Başbuğ Alparslan Türkeş’in öğrencileriyiz. Onlardan öğrendiğimiz ülkücülük bu değil. MHP’nin bugün izlediği siyaset ülkücülüğe aykırıdır” ifadelerini kullandı.
Haber Fedai

Sabahattin Önkibar: 'MHP ’den 10 milletvekilinin partisinden istifa edecek'
17.11.2017



Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, MHP ’den 10 milletvekilinin partisinden istifa edeceğini iddia etti. Önkibar, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ’nin de bu istifalara ön alabilmek için seçim barajı çıkışını yaptığını öne sürdü.

Sabahattin Önkibar’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Bahçeli’nin baraj insin diyerek neden AKP ’ye yakarıp şirinlik yaptığı belli oldu.

Kulisteki fısıltılara göre MHP Meclis grubu kaynıyor.

Partilerinin yüzde 10 barajı asla aşamayacağını gören pek çok milletvekili

istifa eşiğinde ki bu sayının 10 civarında olduğu ifade ediliyor.

Peki MHP’den kopacak vekiller nereye mi kapağı atar?

Söylentilere göre bazıları AKP’ye, bazıları İyi Parti’ye, bir isim de CHP ’ye geçebilirmiş.

İşte bunu gören Bahçeli, barajın inmesi ve AKP ile seçim ittifakı argümanları ile partisindeki istifaların önüne geçmeye çalışıyormuş.

Gelelim Erdoğan’ın ne yapacağına?

Tayyip bey bu aralar birden MHP ve Bahçeli kapısını kapatmaz, lakin onunla asla kader birliği noktasında olmaz. Zira anketler elinde ve Bahçeli’nin tabanda tükendiğini görüyor... Melih Gökçek ve Kadir Topbaş’ı bile kapıya koyan Erdoğan’dan hiç kimse Bahçeli’yi vefa gösterir diye ummasın ki dün yazdık..."

Ana Haber

'2019'da parlamentoda MHP diye bir parti olmayacak'
31.07.2017



Karar gazetesi yazarı Mehmet Ocaktan, şu an çok derin bir kırılma yaşadığını öne sürdüğü MHP'nin 2019'da yapılması planlanan seçimin ardından muhtemelen parlamentoda olmayacağını ve şu an anketlerde MHP'nin oyunun yüzde 5 gözüktüğünü söyledi.

Ocaktan'ın "MHP neden bu kadar gergin?" başlıklı yazısı şöyle:
"MHP’nin son dönemde izlediği siyasi çizginin nasıl bir duruma tekabül ettiğini ya da ne adına yapıldığını sanırım herkes anlamakta biraz güçlük çekiyor. Açıkçası ben bizzat MHP’nin bu politikayı kendine bile izah edebildiği kanaatinde değilim.

Bu siyasetsizlik hali MHP’yi çok tedirgin ediyor olmalı ki, en küçük bir eleştiri karşısında bile neredeyse bütün parti yetkilileri anında saldırı pozisyonuna geçiyorlar. Eğer MHP sözcülerini bu tür hücum ve defansa sevk eden meselenin aslına vakıf değilseniz, dışarıdan tarafsız bir gözle baktığınızda çok rahatlıkla, “Galiba memleket tehlikede, bu yüzden MHP topyekun savunma hattı oluşturuyor” diye düşünebilirsiniz.

Mesela son günlerde Devlet Bahçeli’nin eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nu hedef gösteren açıklamasından sonra, Davutoğlu’nun Bahçeli’ye ‘siyasi olgunluk’ ve ‘nezaket’ hatırlatması yapması üzerine MHP sözcüsü bütün siyasi nezaket sınırlarını aşarak Davutoğlu’na karşı adeta bir saldırı başlatmıştır: “Ahmet Davutoğlu’nun, Bahçeli’ye edep, haya ve saygı sınırlarını aşan çirkin ithamları ayaklarımız altındadır. Sayın Davutoğlu’nun rotayı şaşırmış, zillet ve rezalete dalmış haliyle liderimize laf etmesi kabullenilemez.”

***

MHP’nin böyle bir saldırı başlatmasının mantıklı ve makul açıklamasını yapmak mümkün değil. Çünkü Davutoğlu şu anda başbakan değil, üstelik partide bir görevi de yok. Peki MHP durup dururken neden böyle bir taarruz hattı oluşturma ihtiyacı hisseder?

Siyasetin doğası gereği partiler zaman zaman karşılıklı sert tartışmalara girebilirler, bu kadarını anlamak mümkün. Ama bu tartışmalar daha çok ya genel başkanlar seviyesinde ya da yöneticiler arasında olur. Eğer hiçbir bağlamı yokken, durduk yerde bir eski başbakana yönelik hedef gösterme söz konusuysa, o zaman bu işte bir bit yeniği var demektir.

Farzedelim Davutoğlu çıkıp MHP’ye 17-25 Aralık sonrasındaki FETÖ sözcülüğü konusunda bir takım dokundurmalarda bulunsaydı, o zaman MHP sözcülerinin göğüslerini gere gere “Biz nadim olduk ve FETÖ sözcülüğünden vazgeçtik” diyerek zehir zemberek açıklamalar yapabilirlerdi, bunda da sonuna kadar haklı olurlardı. Ama ortada böyle bir açıklama yok, peki ama neden bu kadar tedirgin oldular?
Galiba MHP’nin bu tedirginliğinin çok daha derin kökleri var. Zira şu anda çok derin bir iç kırılma yaşıyorlar, muhtemelen de 2019 seçimlerinde parlamentoda MHP diye bir parti olmayacak. Zaten şu anda yapılan anketler de oy oranlarını yüzde beşler civarında gösteriyor. Eğer halihazırda AK Parti ile yürüttükleri iktidar ortaklığını kullanarak seçim barajını yüzde 5’e düşüremezlerse işleri oldukça zor.

Oysa MHP Türk siyasetinin temel aktörlerinden birisidir. Eminim ki bizzat MHP’yi yönetenler, bugün içine düştükleri siyasetsizlik halinden hiç de mutlu değillerdir. Çünkü MHP tabanı son dönemde yaşanan savrulmalardan dolayı, büyük bir tedirginlik ve kararsızlık içindedir.

Muhtemelen önümüzdeki aylarda MHP’yi derinden sarsacak yeni bir parti ortaya çıkacaktır. Buna, son dönemde AK Parti ile oluşan ‘misyon ortaklığı’ yüzünden tabanın önemli bir kesiminin AK Parti’ye doğru bir akışkanlık içinde olduğu da ilave edildiğinde MHP açısından çok daha ciddi sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Şimdiden kesin bir kanaat serdetmek erken belki ama, gidişata bakarak söylemek gerekirse yeni sistemin giderek iki partili bir yapıya doğru evrilmesi kaçınılmaz gibi gözüküyor."
Sputnik

Akşener'in yeni partisinden AKP'nin de ödü patlıyor!
01 Ağustos 2017



Gazeteci Ümit Zileli, bugünkü köşesinde AKP'nin 2019'u beklemeden 'baskın seçim'e gitme ihtimaline değinirken; yeni partinin de kurulacak olması, MHP kadar AKP'yi de korkuttuğunu yazdı.

Korkusuz Gazetesi yazarı Ümit Zileli, 2019 öncesi "baskın seçim" ihtimalini değerlendirdi. Saray'ın sürekli anketler yaptırdığını belirten Zileli, MHP'nin oyunun yüzde 5'lerde olduğunu ve 2019'da parlamentoda yer alamayacağını aktardı.Akşener liderliğinden kurulacak olan yeni partinin MHP kadar AKP'yi de çok korkuttuğunu söyleyen Zileli, "İşte tam da bu nedenle bir yandan bu partiyi daha doğmadan boğmak, diğer yandan da seçim sistemiyle, seçim tarihiyle, seçim barajıyla oynamak dahil iktidara her koşulda kazandıracak yollar enine boyuna inceleniyor... -Kısacası saray ve iktidar cephesinde korku dağları bekliyor!" ifadelerini kullandı.

Ümit Zileli'nin Korkusuz'da yayımlanan "Baskın Seçim" başlıklı yazısından ilgili kısım şöyle:

"MHP YÜZDE 5'LERDE"

Aylarca önce yazmıştım... 16 Nisan Referandumundan büyük yara alarak çıkan, Yüksek Seçim Kurulu'nun cansiperane desteğiyle zor bela ipi göğüsleyen saray ve AKP iktidarı, özellikle Ankara ve İstanbul başta olmak üzere neredeyse tüm büyükşehirleri kaybetmenin derin şokunu yaşamıştı...Bunun üzerine Cumhurbaşkanı en kısa yoldan AKP genel başkanlığı koltuğuna oturdu ve 2019 planları masaya konuldu. Önce iktidarın küçük ortağı MHP'nin durumuna bir göz atalım; son veriler, anketler, kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki, bir dahaki seçimlerde MHP diye bir partinin olması söz konusu değil!.. Çünkü, bu partinin oy oranı şimdiden yüzde 5'lerde sürünüyor!..

"HER İKİ DURUMDA DA MHP'YE İSTİKBAL GÖZÜKMÜYOR"

MHP'nin önde gelen kadrosu bu durumda ya Meclis dışında kalacak ya da AKP listesinden seçilme yoluna gidecek. Her iki durumda da MHP'ye bir istikbal görünmüyor!.. Daha da önemlisi; MHP'nin oylannı ve daha fazlasını da kapsayabilecek, 15 yıldır bir bölümü AKP'nin içinde hapsolmuş merkez sağı, oradan çekip alabilecek bir parti kurulma aşamasında...
"MHP KADAR AKP'NİN DE ÖDÜ PATLIYOR, UYKULARI KAÇIYOR" Meral Akşener'in liderliğinde, eski MHP'li ve sağ cenahın önemli isimlerinin de adının geçtiği "Merkez Sağ Parti" MHP'nin olduğu kadar, belki de daha fazla AKP'nin ödünü patlatıyor, uykularını kaçırıyor!.. işte tam da bu nedenle bir yandan bu partiyi daha doğmadan boğmak, diğer yandan da seçim sistemiyle, seçim tarihiyle, seçim barajıyla oynamak dahil iktidara her koşulda kazandıracak yollar enine boyuna inceleniyor... -Kısacası saray ve iktidar cephesinde korku dağları bekliyor!Kaynak: "Akşener'in kuracağı parti MHP kadar AKP'nin de ödünü patlatıyor!"

Gazete2023

Koltuğunu kurtardı, ülkücüler sürgün!
Arslan TEKİN
06.07.2017

16 Nisan Referandumu'nda Saray ve baş destekçi Balgat MHP'si dışında herkes: "Aman yapmayın! Parti devletine gideriz... Ülkeyi tek adama teslim ederiz. Kuvvetler ayrılığı kalmaz... Medenî dünyada yalnızlaşırız. Tipik bir Orta Doğu ülkesi oluruz. Hâkimler, savcılar 'muktedir'in iki dudağı arasında çıkacak söze bakarlar..." dediler.
Biri, ileride mahkemelerin yakasına yapışması; diğeri, olağanüstü kurultayla koltuğunun altından gitmesi korkusundan Türkiye'yi ateşe attı. Halk yine tehlikeyi sezmişti. Bunlara oy vermedi ama hile-hurdayla emellerine -şimdilik- ulaştılar. Biri "Tek Adam" oldu. Diğeri, beklendiği gibi, olağanüstü kongre kararlarını yok saydırdı."Tek Adam", Balgat MHP'sine, "İsterik hâle getirdiğin arzuna ulaştırdım. Kongre mongre yok. Koltuk senin! Bundan sonra, benden bir şey isteme. Ama diyetini ödemeye devam et!" dedi.Yeni adıyla Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ilk icraatında ülkücü bilinen ne kadar hâkim ve savcı varsa pırnam pırnam dağıttı; oraya buraya köteledi. CHP'nin başlattığı "Adalet Yürüyüşü"ne kızgınlıklarından sol-sosyal demokratları da yerlerinden yurtlarından etti. Kim "kanun" dese, kim "hak" dese, kim "hukuk" dese önemsiz vazifelere gönderdi.Referandumdan önce, "Hayırcılar" neye karşı çıktıysa bir bir uygulanıyor.

Daha dün Yargıtay'a yedi üye seçildi. ("Seçildi" demek ne derece doğru? Açıkça tayin edildiler!) İktidar onlardan bir şey isteyecek de onlar iktidar hilâfına karar alacak?! Mümkün mü?Türkiye'de "adalet" olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Adalet Yürüyüşü" bu kadar ilgi çekmezdi.Balgat MHP'si, Saray'dakilerden daha Saraylı bir görüntü verdi ve Kemal Kılıçdaroğlu'na etmedik söz bırakmadı. Dünyada eşi benzeri olmayan bir muhalefet-iktidar paslaşması, diyeceğim ama böyle paslaşmaya, Orta Asya ülkelerinde yaşadığım ve gidip geldiğim dönemlerde hakikaten gördüm. "Muhalif" parti olarak ortaya çıkıyorlar, sonra "diktatör"ü destekliyorlardı.
Balgat'takinin salvolarından cesaret alan "ülkücü" bir grup İstanbul'a yaklaşan adalet yürüyüşçülerine saldıracakmış. Kemal Kılıçdaroğlu, "Ülkücüler içinden hükûmete yakın bir grup bu amaçla kullanılacak." diyor ve ekliyor:"İstanbul'a yaklaşılan bir noktada üzerimize saldırtacaklar. Polisin bu saldırıyı önleyeceğini bekleriz. Görünüşte saldırıyı hükümet yaptırmamış, bizim Adalet Yürüyüşü'nden tahrik olmuş bir grup yapmış olacak. Bu da hükümetin eline yürüyüşümüzü İstanbul'a ulaşmadan "toplum kutuplaştı, kamu düzeni tehdit altında" diyerek olağanüstü hâl gerekçesiyle yasaklama bahanesi verecek."Bizim gazeteye de saldırılmış, kapı-pencere indirilmişti. İşte size "Tek Adam" adaleti! En bariz örnek! "Biz varız... Bizim dışımızda kimse olmayacak... Adalet de biziz, hak da biziz..." dedikten sonra, Türkiye bitmiş/bitirilmiştir!Bahsettim... Bayramda memlekette (Yozgat'ta) çok insanla görüştüm. Türkiye'nin belli yerlerinden sıla-i rahim için gelmişlerdi. Hareket'e çok emek vermiş insanlar. İçlerinden biri olsun, Balgat'a destek vermez mi! Yok... Yok!...Hareket'i bitirenler bari kenara çekilseler... Bari kullanılmasalar!...
Hâlâ neyin intikamının peşindeler?
Kaynak: Yeni Çağ

Bahçeli eliyle Ülkücü hakim savcılara tasfiye
Batuhan ÇOLAK
06.07.2017

Türkiye'ye dayatılan başkanlık; kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, devletin temel dayanak noktalarını sarsan bir rejimdi. Defaatle dile getirildi, yasalardaki sorunlara ve bilhassa adalet sistemindeki açıklara dikkat çekildi.Referandumun hemen ardından ortaya çıkan tablo, uzun yıllar Türkiye'yi etkisi altına alacak sorunlar yumağının ilk işaretlerini veriyor.

Hâkimler ve Savcılık Kurumu'nun referandum sonrası değiştirilen yapısıyla birlikte ilk kararname yayınlandı. Tam 780 hâkim ve savcının yeri değiştirilirken, birçoğu da tenzili rütbe yapılarak kızağa çekildi.
Yeri değiştirilen, kızağa çekilen, yetkileri kısıtlananlar arasında FETÖ davalarına bakan çok kritik isimler var. FETÖ çatı iddianamesini yazan Necip Cem İşçimen bu kritik isimlerin başında geliyor. Hazırladığı iddianamede FETÖ'nün devlete yerleştirilmesi sürecinde siyasilerin etkisini kanıtlarıyla birlikte ortaya koyuyordu. Önce davadan alındı şimdi de kararname ile kızağa çekildi.Askerlerin zehirlenmesine ilişkin soruşturmayı yürüten Manisa Başsavcısı Akif Celalettin Şimşek de görevden alınarak Yargıtay'a düz savcı olarak atananlar arasında. Anlaşılan o ki, Başsavcı Şimşek'in Manisa'daki kirli ilişkileri ortaya çıkarması birilerini fena halde rahatsız etmiş.Yüzlerce hâkim ve savcı hallaç pamuğu gibi kullanılıp bir tarafa atılırken, en önemli kıyım da Ülkücü görüşe sahip, vatansever, milliyetçi kadrolarda yaşandı. Ülkücülükleri ve devlete bağlılıklarıyla bilinen birçok hâkim ve savcı kızağa çekildi, sürüldü.

***

15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan tablo, liyakatin ne denli önemli olduğunu gösteriyordu. Yıllarca FETÖ'yü "Bunlar dindar kardeşlerimiz" diyerek Yargı'ya, TSK'ya, Emniyet'e yerleştirenler "Kandırıldık, milletimiz bizi affetsin" diyordu. Bu itiraf, haliyle beklentileri artırdı. "Vatansever, Atatürkçü, milliyetçi, Ülkücü" diyerek yaftalanan vatandaşlara haklarının verileceği, atamalarda, yerleştirmelerde adaletli olunabileceği düşünüldü.Ancak bu beklenti çok geçmeden yerle yeksan oldu. FETÖ'nün kilit isimleri göz göre göre elden kaçırılırken, bunları devletin başına bela edenler "Bizden ByLock çıkmaz" diyerek işin içinden sıyrıldı. Adaleti tesis edecek hâkim ve savcı atamalarında açıkça haksızlıklar yapılmaya başlandı. Sınav sonuçları doğru düzgün açıklanmadı, parti referanslı atama listeleri ortalığa saçıldı.Tüm bu yapılanlar kesmemiş olacak ki, hakkıyla adaleti tesis etmeye çalışan kadroların tasfiyesine başlandı.
Anlaşılan o ki; partiye gidip bağlılığını bildirmeyen, il başkanlarının, milletvekillerinin talimatlarını dinlemeyenlerin devlette görevlerine devam edebilmesi mümkün görünmüyor.Bu zulümdür, bu haksızlıktır, bu adaletsizliktir.Bu demokrasiden uzak, 3. Dünya ülkelerindeki gibi tek adam yönetimine geçiştir.

***

Eğer bu ülkede FETÖ'ye ve onun gibi oluşumlara bulaşmamış gruplar varsa bunların başında Atatürkçüler, milliyetçiler ve vatanperverler gelir... Ancak ne hikmetse her dönemin mağduru bu gruplar oldu ve olmaya devam ediyor. Balyoz ve Ergenekon'da, Çözüm Süreci'nde ve 15 Temmuz sonrasında mağdur edildiler. Mağdur rolünü ise, mağduriyeti oluşturan siyasi erkler oynadı.

***

AKP'nin, 15 Temmuz sonrasında diğer gruplara karşı olan bakış açısı yumuşamaya başlamışken, koltuğunu kaybetmek istemeyenlerin eliyle bu ortam bozuldu.

Erdoğan'ın "görev ve yetkilerinin" dışına çıktığını gerekçe gösteren Devlet Bahçeli her zaman olduğu gibi devreye girdi.Başkanlığın hukuksuzluklarla dolu, adaletten uzak, liyakati değil tek adamın düşüncelerini esas alan yapısı, MHP eliyle referanduma götürüldü. Sandıkta yenilen tokata rağmen yılmadılar.Salı günkü grup toplantılarında "Okyanus ötesi" diyerek göz boyayanlar; FETÖ'nün sofrasına oturanları milletvekili yapmaktan, vekilleri STV'ye ve Zaman'a çıkarıp, Bugün ve Millet gazetelerinin önünde polisle çatıştırmaktan çekinmemişlerdi.Şimdi de Ülkücü hâkim ve savcıların tasfiyesi bizzat Devlet Bahçeli-AKP ortaklığıyla gerçekleşiyor.Tarih, bu kıyımı, bu adaletsizliği ve kul hakkına girenleri elbette yazacak.
Kaynak: Yeni Çağ

E. Amiral'den Kılıçdaroğlu'nu eleştiren Bahçeli'ye sert tepki
22 Haziran 2017



İstifa eden eski Donanma Komutanı emekli Oramiral Nusret Güner, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı 'Adalet Yürüyüşü'ne tepki gösterenlere sert çıktı.

Balyoz kumpasına tepki olarak istifa eden eski Donanma Komutanı emekli Oramiral Nusret Güner, MHP'ye sert çıkarak twitterda "Başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerinin 180 derece değişmesinin nedenini açıklamadıkça, Bahçeli ve evanesi hakkında şüphe hep var olacak. Hala, utanmadan sıkılmadan muhalefetmiş gibi yapıyor, hatta Kılıçdaroğlu'nun Adalet Yürüyüşü'nü tenkit ediyor" diye yazdı.
Yurt Gazetesi

Meral Akşener: Milliyetçiler olarak Bahçeli’den açıklama bekliyoruz
31.03.2017



Akşener: Bizi PKK ile yan yana getirenler Barzani ile el ele tutuştu yan yana geldi. Ne olduğunu anlamadan Barzani'nin paçavrası Kerkük'te her yere asıldı. 'Verin bize 'evet'i, alın Kerkük'ü' dendi. Bu konuda sayın Bahçeli'den ve Başbakan'dan açıklama bekliyoruz.
MHP Genel Başkan adaylarından Meral Akşener, Sinop’ta katıldığı “Hayır” mitinginde konuştu.

Akşener şu açıklamalarda bulundu:

Soruyorum size; aranızda PKK’lılarla aynı masaya oturan var mı? Devlet Oslo’da iki paralık edilirken o bürokratları oraya gönderen var mı? Habur’da teröristler davulla zurnayla karşılanırken, içinden Atatürk posterleri ve Türk bayrağı teröristler rahatsız olmasın diye çıkarılırken orada olan var mı? Barzani geldi. Barzani’nin bölgesel yönetiminin paçavrasını hem Ankara’da hem İstanbul’da göndere çekti. Ve biz Türkiye olarak Barzani’nin bölgesel yönetimini tanımış oldu. Bunun sebebine baktığımızda ‘evet’ çalışması olduğunu gördük ve Kerkük’ü verdik. Bunu yapanlar arasında burada olan biri var mı? Yok. Bizim aramızda terörist yok duyun Başbakan. Siz önce kendi çevrenize bakın.

Prangalar ve Beka meselesini sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Bahçeli anlatmalıdır. Barzani'nin paçavrasını astılar. Bahçeli 'bürokrat yapmıştır' deyip yol açtı Başbakan'a. Başbakan 'hayır biz yaptık' dedi. Sonra Bahçeli 'ya ben ya Barzani' dedi. Bunun üzerine Başbakan da 'Barzani' dedi.

Biz yıllarca Turan dedik. Biz Bahçeli'nin Başbakan'a paçavra konusunda ne diyeceğini biz çok merak ediyoruz. Türk milliyetçileri olarak da bu soruyu meydan meydan soracağız.'Evet' için söz aldılar. Bizi PKK ile yan yana getirenler Barzani ile el ele tutuştu yan yana geldi. Ne olduğunu anlamadan Barzani'nin paçavrası Kerkük'te her yere asıldı. 'Verin bize 'evet'i, alın Kerkük'ü' dendi. Bu konuda sayın Bahçeli'den ve Başbakan'dan açıklama bekliyoruz.

2010 yılında böyle bir referandum süreci geçti. O 'dönemin yetmez ama evet'çileri vardı. Pensilvanya’daki FETÖ terör örgütü lideri ‘ölülerinizi bile alın gelin’ dedi. Ve o gün referandum geçti. O gün referandum maddelerinin içine bugünkü 18 madde konmuş olsaydı ve bu Anayasa geçmiş olsaydı, sayın Cumhurbaşkanı da Partili Cumhurbaşkanı olarak seçilseydi, Bakanlar Kurulu’nu atasaydı, Maliye Bakanı Reza Zarrab olurdu. Adalet Bakanı Zekeriya Öz olurdu, Milli Savunma Bakanı Adil Öksüz olurdu. Diyanet’ten Sorumlu Bakan Egemen Bağış olurdu. Böyle bir kabine ile karşılaşmamız hiç de sürpriz olmazdı. Sonra aradan zaman geçecekti ve netice itibariyle bu arkadaşlar birbirlerini aldatmış olacaktı ve sonuç itibariyle tüm güç iki dudağının arasında olan tek bir kişi aldatılmış olacaktı ve tüm Türkiye aldatılmış olacaktı.
Yön Haber

Meral Akşener, 'Erdoğan - Bahçeli yakınlaşması'nın nedenini açıkladı



Medyascope TV'de Ruşen Çakır'a konuk olan MHP Genel Başkan adayı Meral Akşener, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin 'başkanlık sistemi' ile ilgili görüş değişikliğine dair çarpıcı iddialarda bulundu.

Medyascope TV'de Ruşen Çakır'a konuk olan MHP Genel Başkan adayı Meral Akşener, 16 Nisan'da yapılacak olan referamduma ilişkin oy oranları hakkında çarpıcı tespitte bulundu.

'NET EVET'ÇİLER YÜZDE 37'

Anketlerden bahseden Akşener, "Evetçiler argüman koyamıyor, net 'Evet'çiler yüzde 37'ye çıkabilir. Ben kararsızım diyenlerin iddia ediyorum yüzde 80'i 90'ı 'Hayır' diyecek." dedi.

'8 PUAN AKP'DEN OY KAYDI'

Akşener "Temmuz ayı başında yaptırdığım araştırmada 8 puan AKP'den oy kaymıştı. Bunların hangi profil olduğuna baktığımızda merkez sağ seçmeninin olduğunu görmüştük. Niçin karartma uygulanıyorun cevabı burada" diye konuştu.

AKŞENER, 'BAHÇELİ - ERDOĞAN YAKINLAŞMASI'NIN NEDENİNİ AÇIKLADI

Öte yandan Akşener, 'başkanlık' anayasasında MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım ile ortak hareketinin nedenini açıkladı.

MHP'deki kurultay sürecinden bahseden Akşener, 'Bahçeli AKP yakınlaşması'na ilişkin olarak "Sayın Bahçeli'nin Başkanlıkla ilgili teklifinin arkasında Türk milletinin ve Türk vatanının bekası diye bir kavramın olmadığına inanıyorum. Koltuğunun bekası olduğuna inanıyorum. 'Benim koltuğumu koru yazıhanem kurtulsun. Başkanlığı da size getireyim.' diye bir mantığın üzerinden gittiğini inanıyorum." diye konuştu.
Kaynak: Cumhuriyet.com.tr

Meral Akşener'den Devlet Bahçeli'ye cevap: Toplayın kurultayı alın boyumuzun ölçüsünü'
21.02.2017



Devlet Bahçeli'nin bugün grup toplantısında MHP'li muhaliflere yönelik sözlerine Merak Akşener'den yanıt geldi. Akşener, 'Toplayın kurultayı alın boyumuzun ölçüsünü' dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bugünkü TBMM Grup Toplantısı'nda, "Kurmak için uygun zaman kolladığınız partinizle karşımıza çıkın da hepinizin boy ölçüsünü görelim. 1990'lı yıllarda merhum Başbuğumuzu kurultay salonlarına sokmamak, MHP'yi ele geçirmek, davamızın haysiyetini gölgelemek için oyun içinde oyun kuranlar, şimdi kalkmışlar Türk milliyetçisi maskesiyle yine film çeviriyor, yine sahne alıyorlar" dedi.

Sol'da yer alan habere göre; MHP'li muhaliflerin hafta sonu yaptığı toplantıyı da isim vermeden eleştiren Bahçeli'ye, Meral Akşener'den yanıt geldi. Akşener, Bahçeli'nin konuşmasının ardından attığı tweet'te, "Haydi kurultayı toplayın ve boyumuzun ölçüsünü alın. Biz delegelerin iradesine razıyız. Ya siz?" dedi.
BirGün

Yaşar Okuyan'dan Bahçeli hakkında şok iddia
09.02.2017



Ülkücü camianın önde gelen isimlerinden Yaşar Okuyan, MHP Lideri Devlet Bahçeli hakkında şok bir iddiada bulundu. Okuyan, merhum Alparslan Türkeş'in yıllar önce Bahçeli hakkında yaptığı bir uyarıyı dile getirdi.

MHP’de başladığı siyasi hayatının ardından Anavatan Partisi (ANAP) iktidarı döneminde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini yapan Yaşar Okuyan, anayasa değişikliği referandumunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a desteğini açıklayarak 'evet' kampanyası yürüten MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında iddialarda bulundu.

Sözcü gazetesinden Hande Zeyrek'in sorularını yanıtlayan Okuyan, "Ben belgelerle konuşurum. Ben Bahçeli'yi hiçbir dönem MHP'li olarak göremedim. Bir defa rahmetli Türkeş, Ankara askeri hastanede yatarken giderdik. Kendi el yazısıyla not yazıp avuç içinde saklar, giderken ‘herkese çok selamlar' der elimize sıkıştırırdı. O mektuplardan birinde ‘Bu Devlet Bahçeli nereden çıktı, MİT'le alakalı bunu uzaklaştırın' diyor. Darbe sırasında tutukluyken diyor bunu. Bahçeli'nin son yaptığı da yenilir yutulur cinsten değil" diye konuştu.

“1980 darbesinden önce Bahçeli diye birisi yoktu”

Yaşar Okuyan, Devlet Bahçeli isminin ülkücü camia tarafından çok sonra duyulduğuna dikkat çekti.

''Ben MHP'nin Türkeş ile beraber kurucusuyum. 1980 darbesi öncesinde Devlet Bahçeli diye birisi yoktu. Beni aramadı diye neden kırgın olayım. Adamın yapısını tanıyorum. Kendi 2 dönem milletvekili olan Saffet Sancaklı'nın eşinin cenazesine yoğun işleri yüzünden katılmıyor. Beni neden arasın. Yan yana olduğumuz MHP'li arkadaşlarımız Devlet Bahçeli korkusundan telefonla bile arayamadılar şu saate kadar. Sadece şaşırdım''

Sözcü

İşte Devlet Bahçeli’nin 11 sabıkası
8 Şub, 2017



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye’nin içinden geçtiği her kritik dönemeçte oynadığı rol ile Türk siyaset tarihine sabıkalarıyla kaydedildi.
İşte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 11 sabıkası
AKP yöneticileri ile anlaşarak Türkiye’yi başkanlık çıkmazına sürükleyen Bahçeli’nin sicili kabarık.

Aydınlık’ın haberine göre siyasetarenasında oynadığı kritik rollerle çıkmazlara kapı aralayan Bahçeli’nin 11 sabıkası şöyle:

1- TÜRKİYE’Yİ AB KAPISINA BAĞLAYARAK KIBRIS VE EGE’Yİ VERMEK

Devlet Bahçeli’nin en büyük sabıkası, Türkiye’yi AB kapısına bağlayan Triumvira’nın içinde yer almasıdır. Bahçeli, Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz’la birlikte, 1999 yılı 10 Aralık günü son Türk devletinin adım adım tasfiye edilmesi, Türk milletinin parçalanması ve Atatürk Devrimi’nin yıkıma uğratılması operasyonundaki görevini yerine getirdi ve AB Aday Üyelik Protokolu’na imzayı bastı.

2- BARZANİ DEVLETİNİN KURULUŞUNA HİZMET

Ecevit-Bahçeli hükümeti kurulduğunda, Çekiç Güç çoktan Türkiye’ye yerleşmişti. Kukla Devlet’in adım adım kurulması işini bundan böyle Ecevit-Bahçeli hükümeti yürütecekti. 26 Aralık 1998 günü Çekiç Güç’ün süresi, daha önce olduğu gibi 6 ay değil, 12 ay süreyle uzatılmıştı. Bir yıl sonra 26 Aralık 1999 günü toplanan Meclis, süreyi altı ay daha uzattı.

3- İKİZ SÖZLEŞMELERİ İMZALADI

Bahçeli’nin başbakan yardımcısı olduğu Bakanlar Kurulu, Türkiye’de halklara ayrı devlet kurma hakkı dahil, bilinen azınlık haklarını tanıyan bu sözleşmeyi hükümet adına imzalaması için, Birleşmiş Milletler Daimi Delegesi Volkan Vural’a talimat
verdi. 15 Ağustos 2000 tarihinde ‘Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ ile ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşme’ işte bu talimatla imzalandı. Ancak Bakanlar Kurulu’nun ve Bahçeli’nin bu büyük
suçu, yine hükümetin kararıyla gizli tutuldu.

4- APO’YU ASACAĞIM VAADİYLE KANDIRMAK VE OY AVCILIĞI

Devlet Bahçeli, ‘Apo’yu asacağız’ vaatleriyle oy topladı ve iktidara geldi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının ardından Bahçeli şu mesajı verdi: Karara herkes saygı duymalı. Bundan sonraki süreç neyi gerektiriyorsa o takip edilecektir.
Bahçeli, madem ABD ve AB’den gelen talimatlarla Apo hakkında verilen kararı uygulatmayacaktı, niçin yıllarca şehit cenazelerinde o nutukları attı, neden ortamı kızıştırdı.

5- KÜRESELLEŞMEYE VE İMF’YE TESLİM OLMAK

Kemal Derviş cebinden 15 yasa ile geldi. Çiftçiyi ve köylüyü yıkıma götüren “15 günde 15 yasa” Devlet Bahçeli’nin, Ecevit’in ve Mesut Yılmaz’ın gayretleri ve talimatlarıyla çıkartıldı. Türkiye’nin finans sektörüne, sanayisine, tarımına ağır darbeler indirildi. Çiftçinin, sanayicinin, milli bankacılığın beli kırıldı.

6- DEVLET BAHÇELİ’NİN TÜRKÇÜ DÜŞMANLIĞI

Devlet Bakanı Abdulhaluk Çay’ın genel başkanlığını yaptığı TÜDEV Vakfı tarafından düzenlenen “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı”nın sekizincisinin KKTC’de yapılmasını engelledi. Bahçeli, kurultayın KKTC’de toplanmasının, ABD’ye meydan okumak anlamına geleceğini biliyordu.

7- KAREN FOGG’U GÖRMEZDEN GELDİ

AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un, diplomatik görevlerinin dışına çıkarak, ülkemiz ve KKTC aleyhine bir casusluk şebekesi oluşturduğu, Devlet Bahçeli’ye belgeleri ile bildirildi. Ancak, Bahçeli, hiçbir girişimde bulunmadı. Bu belgeler, Doğu Perinçek tarafından kamuoyuna açıklandı.

8- ABD TELAFER’İ BOMBALARKEN SUSTU

Amerika, Irak işgalinin ardından ikinci olarak Türkmen kenti Telafer’e girdi ve Türkmenleri katletti. ABD, Telefer’i bombalarken Devlet Bahçeli ağzını açmadı, bu katliam karşısında sessizlige gömüldü.

9- ERKEN SEÇİM KARARI ALDI AKP’Yİ HÜKÜMET YAPTI

Bahçeli, Yılmaz ve Ecevit hükümetinin yerine AKP’yi iktidara getirmek üzere, 2002 yılının Temmuz’unda harekete geçti. Kemal Derviş’in açıklamaları ile başlatılan “erken seçim operasyonu” başarıya ulaşamadı. Ancak Devlet Bahçeli,
bu aşamada, 7 Temmuz 2002 günü, şaşırtıcı bir açıklama koalisyon ortaklarından dahi habersiz erken seçim yapılmasını isteyen bir açıklama yaptı. Bunun üzerine başlayan hükümet krizinin ardından yeni kurulan AKP tek başına iktidara geldi. AKP’yi hükümet yapan süreci Bahçeli başlattı.

10- ÇATI ADAY PROJESİYLE KOLTUK ERDOĞAN’A VERİLDİ

Bahçeli, Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı yolunu açan süreçte de kritik rol oynadı. Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte toplumdan destek görmeyeceği belli olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösteren Bahçeli, Erdoğan’ı Çankaya’ya taşıdı.

11- ERDOĞAN’A BAŞKANLIK PASI

Türkiye’yi referanduma sürükleyen süreçte Devlet Bahçeli kritik rol oynadı. “Fiili durumu resmiyete taşımak gerekir” diyen Bahçeli, olası anayasa değişikliğinde ihtiyaç olan desteği vereceklerini söyledi. Bunun üzerine AKP düğmeye bastı. Bahçeli’nin desteğiyle Meclis’e gelen paket, milletvekillerine santaj ve tehditlerle kabul edildi.

ulusalkanal.com.tr

Özcan Yeniçeri: Zafer ya da Hezimet!
8 Şub, 2017



1999 yılından bugüne MHP’nin tek söz sahibi siyasi dehasının (!) verdiği kararlar ve bu kararların ürettiği siyasi sonuçları sade vatandaş henüz anlamış değildir.
Seçim sonuçları henüz ilan edilmiştir. Bahçeli “Şu şu partiler dinlensin” der ve koalisyon görüşmelerinde kendi hareket alanını daraltmış olur.
“Katillerle koalisyon olmaz” diyenlere mahkum olmuş olur.
Bursa Kocayayla’da seçimlere iki yıla yakın bir zaman varken “erken seçim” kararı alır. MHP baraj altında kalır.
367 krizi çıktığında “MHP olarak biz meclise gireceğiz ve gerekeni de yapacağız” der. Öyle de yapar. Bu siyaset MHP’yi değil AKP’yi zirveye taşır.
Verilen kararlara kerameti kendinden menkul anlamlar yüklenir. Ancak bu kararların ülkeyi, MHP’yi ve siyaseti getirdiği yer tam anlamıyla çıkmaz bir sokaktır.
Tek başına verilen bu kararlar MHP bir yana Türk Milletini mağdur eder.
7 Haziran: Koalisyon
tekliflerinin alayına “Hayır”
7 Haziran seçimlerinin hemen akabinde “erken seçimden” söz eder, AKP ile koalisyon için “Cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmesi” şartını ileri sürer, koalisyon için partilerden gelen tekliflerin alayına “hayır” der.
1 Kasım seçimleri sonrasında MHP delegelerinin olağanüstü kongre çağrılarını mahkemeye havale eder. MHP’de olağan üstü kurultay yapılmayacağı, olağan kurultay tarihi olarak da 2018’in mart ayı olarak ilan eder. Mahkeme olağanüstü kongre kararı verince de alel acele 1 Temmuzda MHP’nin olağanüstü kongre yapacağını açıklar. Ardından ilan ettiği 1 Temmuz tarihinde de olağan üstü kongrenin yapılmayacağını yine kendisi açıklar.
1 Kasım: Hayır’dan
Evet’e Dönüş!
Cumhurbaşkanı seçimleri sırasında CHP ile birlikte çatı adayla seçime girilir.
Ondört yıldır iktidarda olan AKP’nin genel başkanı halk oyuyla Cumhurbaşkanı seçilir. O da ilk iş olarak ‘parlamenter sistemi bekleme odasına’ koyduğunu ilan eder.
15 Temmuz hain darbe girişimi yaşanır. AKP kendi dışındaki partilerle çok yönlü ittifak ve asgari müşterek arayışına başlar. Bu bağlamda “başkanlık”la ilgili taleplerini gündemden düşürür.
MHP’nin programı ve tüzüğü hürriyetçi parlamenter demokratik sistemi öngördüğü için 11 Ekim 2016’ya kadar Bahçeli, Başkanlık sistemine şiddetle karşı çıkar.
Dahası AKP’nin başkanlık sistemi talebine söylenmedik söz de bırakmaz.
Bahçeli, bu tarihten sonra aniden devletin bekasını gerekçe göstererek AKP’yi yaratılan “fiili durumu hukuki duruma” çevirmek üzere harekete geçmeye çağırır.
Başkanlık sistemine karşı çıkanlar “kaos sevici” olarak ilan edilir.
MHP milletvekillerinin “evet” demesinin sağlanması için de olağan üstü tedbirler alınır.
Evet dedirtme tedbirleri başarılı olur. MHP’li vekiller “kan yutar kızılcık şerbeti içtik” diyerek genel başkanın arzusunu uygun davranırlar.
AKP ile işbirliği yapılır. Yeterli sayı bulunur ve anayasa değişikliği TBMM’den geçer.
İstifa, ihraç ve
görevden almalar!
MHP’de delegelerinin olağan üstü kongre talepleri olağan dışı usul ve yöntemlerle reddedilince moraller zaten bozuktur.
Kapatmalar, ihraçlar ve görevden almalar MHP’de büyük bir moralsizlik ve isteksizlik vardır.
İşte tam bu sırada Devlet Bahçeli bir kez daha sahnedeki yerini alır. Dün AKP ile koalisyon kurmamak için “ver Bilali…al Hilali” denklemini kuran Bahçeli bu kez “fiili durumu hukuki duruma” eşitleyen bir denklem için AKP’yi harekete geçmeye davet eder.
AKP büyük bir iştahla bu tarihi fırsattan başkanlık devşirmek amacıyla harekete geçer. AKP büyük bir moral şahlanışı içine girer. Buna karşın MHP’de rahatsızlık zirveye vurur. Görevden almalar, kapatmalar, istifalar, ihraçlar katlanır.
Herkes kendi kendisine sorun nerede olduğuyla birlikte yaşananların zafer mi yoksa hezimet mi? Olduğunu da sorsun!
Kaynak: yeniçağ

Sinan Oğan: PKK da HDP de FETÖ de evet diyor
7 Şub, 2017



MHP’nin muhalif ismi Sinan Oğan, FETÖ, PKK ve HDP’nin Anayasa değişikliğine ‘Evet’ dediğini açıkladı.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Adayı Sinan Oğan referandum da PKK, HDP ve FETÖ’nun evet diyeceğini açıkladı. “Daarcığında ‘evet’ ile ilgili hiç bir şey olmayanlar Türk Milletinin karşısında mahçup olanlar şunlar şunu diyor biz bunu diyeceğiz. Biz ‘Hayır’ diyoruz. Türk milleti ülkücüleri olarak bizim aklımız vicdanımız kendi irademiz var. Biz bu sistemi Türk milleti için hayırlı görmediğimiz için ‘hayır’ diyoruz.” dedi. Çektiği programda HDP’lilerin TBMM’de yapılan oylamalarda ‘Hayır’ oyunun olmadığını söyleyen Oğan, Binali Yıldırım’ın ‘FETÖ ve PKK ‘Hayır’ diyor biz onun için ‘Evet’ diyeceğiz’ sözlerini de eleştirdi.
“Hain FETÖ Başkanlığa Hayır diyormuş biz onun için ‘Evet’ diyeceğiz diyorlar. Türkiye’deki siyasi aklı böyle kısır bir tartışmanın içerisine çekmek bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.” diyerek FETÖ ve PKK’nın başkanlığa ‘Evet’ dediği taktirde tüm Türkiye’nin aklını bir tarafa bırakıp başkanlığa ‘Hayır’ mı diyeceksiniz? diye sordu. FETÖ yazarı Emre Uslu’nun ‘Evet’ diyeceğini, HDP’li ‘Altan Tan’ın ‘Evet’ diyeceğini İmralı tutanaklarında bebek katili Abdullah Öcalan’ın ‘Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz’ dediğini söyledi.
İlk Kurşun

MHP eski İl Başkanı Vural: Türk milliyetçileri bu gidişe karşı çıksın
7 Şub, 2017



MHP eski İl Başkanı Ahmet Vural, anayasa değişikliği görüşmelerine destek veren Bahçeli’yi eleştirerek, “MHP’nin bitirilişini dehşetle izliyorum” dedi.

MHP eski İl Başkanı ve eski MYK üyesi Avukat Ahmet Vural, MHP Genel Merkezi’nin başkanlık sistemi tutumunu eleştirdi.

MHP’NİN BİTİRİLİŞİNİ DEHŞETLE İZLİYORUM

Türkiye’nin hayati günlerden geçtiğini söyleyen Vural, “Meşrutiyet döneminde padişahlara bile tanınmayan yetkilerin tek şahsa verilmesine yönelik, anayasa görüşmelerini büyük bir üzüntü ve ibretle izliyorum. Türk ekonomisinin, kuvvetler ayrımının, yargı bağımsızlığının ve Türk unsuruna dayalı üniter devlet yapımız ile Türk milliyetçiliğinin sonu demek olan bu görüşme ve oylamalarda MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin yüklendiği rolü anlamakta güçlük çekiyor, siyaseten intihar ettiğini beraberinde MHP’yi de bitirdiğini dehşet ve ibretle izliyorum” dedi.

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ BU GİDİŞE KARŞI ÇIKSIN

Vural, “Ömrünün 53 yılını MHP saflarında tüketen, 5 yıl Mihalıççık İlçe Başkanlığı, 7 yıl Eskişehir İl Başkanlığı ve 6 yıl MYK üyeliği yapan bir partili olmanın yüklediği sorumluluk duygusu ile başta MHP milletvekilleri olmak üzere tüm Türk milliyetçilerinin bu gidişe karşı çıkmalarını, aksi halde bu büyük vebalin altında ezileceklerini ve gelecek nesillere bunun hesabını asla veremeyeceklerini hatırlatmayı milli bir görev biliyorum” şeklinde konuştu.
Kaynak:yeniçağ

Ünlü isme göre Bahçeli NATO görevlisi!
Sabahattin Önkibar
2.2.2017

Ülkücülükten geçinenler bilmez ve tanımaz. 12 Eylül darbe öncesinde Milliyetçi-Ülkücü camiada Efendi Barutçu ile Metin Kaplan isimleri sembol olmuş iki gençlik önderi vardı.

Bunlar işkenceler görüp suçsuz yere uzun yıllarını zindanlarda geçiren gerçek dava adamlarıdır.

İşte o isimlerden Metin Kaplan kısa bir süre önce kişisel facebook sayfasında şunları paylaştı:

-”Ulaştığım bilgiye göre Devlet Bahçeli 1980 öncesinde NATO’nun Genç Liderler Projesi için eğitilen isimlerden biridir. Bunun için Brüksel’e gizli olarak seyahatlar yaptığını tespit ettik.”

Yüzbinlerce ülkücü tarafından paylaşılan bu satırlara ilginçtir aradan haftalar geçmesine rağmen Bahçeli yalan demedi.

Telefonla beni arayan ve bu bilgileri paylaşan Metin Kaplan “Bahçeli’nin suskunluğu kabullenme midir” sorusunu soruyor.

Asla itham etmeden gazeteci olarak, sadece Metin Kaplan’ın iddiasına cevap arıyorum… Söyle Devlet Bahçeli, 1980 öncesinde Brüksel yani NATO ile herhangi bir temasın oldu mu, olmadı mı?
Açıklamayı gönderirsen yayınlayacağım..!
Aydınlık

Tabanından MHP’ye son uyarı: Bu oylamaya evet derseniz; Tarih ve Ülkücü Hareket sizi asla affetmeyecek
19 Oca, 2017



‘Cumhurbaşkanlığı sistemi’ adı altında, Meclis’in yetkilerini gasp eden ve anayasa değişikliği konusunda parti tabanından MHP yönetimine ve milletvekillerine baskılar arttı. Partililer MHP milletvekillerini uyararak, ‘Ülkücüler evet diyenleri affetmeyecek’ uyarısı yaptılar.

Tabanından MHP'ye son uyarı: Bu oylamaya evet derseniz; Tarih ve Ülkücü Hareket sizi asla affetmeyecek

Anayasa değişikliği teklifinin 2. Tur oylamaları sürerken MHP tabanı hareketlendi. Bazı parti yöneticileri Bahçeli’nin tavrını protesto edip istifa ederken, parti üyeleri de telefonla milletvekillerini arayarak baskılarını arttırdılar. Milletvekillerini arayan partililerin milletvekillerinden “hayır” oyu vermelerini istedikleri, aksi durumda “ülkücülerin kendilerini affetmeyeceği” uyarısı yaptıkları öğrenildi.

GÖRMÜYOR MUSUNUZ?

Aydınlık’ın haberine göre, ayrıca Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği Derneği (ÜLKÜ-TEK)’in Denizli Şube Başkanı Yasin Öztürk, Anayasa oylamalarında “evet” oyu kullanan MHP milletvekillerine Ülkü-Tek Camiası adıyla gönderilen mektubu sosyal medyada açıkladı. Açıklamada, “14 yıl boyunca ülkücüler zulüm görürken, bürokrasi ve iş hayatından silinip atılırken, Oslo, Habur, Çözüm Süreci ve FETO ortadayken ne değişti de başkanlık sistemine evet denilmektedir? Bu tavrınızın Ülkücü Hareketi parçalayacağını görmüyor musunuz?” denildi.

Başkanlığını Ekrem Aksoy’un yaptığı Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği (ÜLKÜ-TEK)’in Denizli Şube Başkanı Yasin Öztürk, Facebook hesabından Ülkü-Tek Camiası imzasıyla MHP milletvekillerine gönderilen mektubu paylaştı.

MHP’li milletvekillerinden Başkanlık Sistemine vicdanlarını sesine kulak vererek hayır oyu vermelerinin istendiği açıklamada şu ifadelere yer verildi:

BU OYLAMAYA EVET DERSENİZ…

“Milli Egemenliğin milletten alınarak tek bir kişinin emrine verilmesi, meclisin etkisinin azaltılarak, güçler ayrılığının güçler birliğine dönüştürülmesi demokrasinin ruhuna aykırıdır. Partimizin seçim beyannamesi ve programında Başkanlık Sisteminin bölünmeyi getireceği ifade edilerek, bu davaya inanmış insanlardan oy alınmıştır. 14 yıl boyunca Ülkücüler zulüm görürken, bürokrasi ve iş hayatından silinip atılırken, Oslo, Habur, Çözüm Süreci ve FETO ortadayken ne değişti de Başkanlık Sistemine evet denilmektedir? Bu tavrınızın Ülkücü Hareketi parçalayacağını görmüyor musunuz? Bu oylamaya evet derseniz; Tarih ve Ülkücü Hareket sizi asla affetmeyecektir! Yine de vicdanınızın sesini dinleyerek hayır demeniz bu harekete umut ve ışık olacaktır.”

‘TAVANLA TABAN ARASINDA SIKIŞTIK’

Bahçeli’nin “evet” desteğine tepkiler giderek artarken milletvekilleri, “tavanla taban arasında sıkıştık kaldık” diye sızlanıyorlar. İki dönemdir Mecliste görev yapan bir MHP milletvekili çok zor durumda kaldıklarını kaydederek, “Taban anayasa değişikliğine hayır diyor. Ezici bir çoğunluk karşı. Gelen telefonlardan bunaldık. Gece bile uyutmuyorlar. Bizim illerde yakın olduğumuz, bizimle birlikte çalışan arkadaşlar var. Onlar da baskılardan bunalmış durumda. Konuştuğumuz arkadaşların durumu da aynı. Bu durumun arkadaşları nasıl etkileyeceğini bilemiyorum” dedi.

YANLIŞTAN DÖNERSE HAYIRLI OLUR

MHP yönetiminde uzun yıllar görev yapmış isimlerin Meclis’te 2. tur oylaması devam eden anayasa görüşmeleri ile ilgili görüşleri ise şöyle:

MHP MYK üyesi Özcan Pehlivanlıoğlu: Bir MHP’li olarak anayasa değişikliklerine karşıyım. Partili Cumhurbaşkanlığı Türkiye’ye bir fayda getirmeyecek. Türkiye parlementer sistemle yönetilmeli. Ben Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin düşüncelerine katılmıyorum. Halk yetkilerini devretmemeli ve üzerine düşen ne varsa yapmalıdır. Bu durumun partili, milliyetçi, solcu, sağcı olmakla ilgisi yok. Türkiye hepimizin ülkesi. Bence Türkiye’de siyaset aynı merkezden yönetilmektedir. Ülke müdafası siyasetçilere bırakılmamalıdır.

MHP’li Eski Devlet Bakanı Sadi Samuncuoğlu: Türk milletinin egemenliği ve bağımsızlığının bir kişiye bağlanmasını son derece yanlış buluyoruz. TBMM ikinci tur oylamasında bu hususu dikkate alırsa ve bu yanlıştan vazgeçerse milletimiz için hayırlı sonuçlar doğacaktır.

Türk Milliyetçisi olarak temel görüşümüz budur. MHP de bu görüşü savunan siyasi bir partidir. MHP’nin bugünkü tutumu herkesi şaşırtmıştır. Neden bu tutumu sürdürdüğünü bilemiyoruz. 15 Temmuz’dan sonra herşey değişti diyorlar fakat bunun anlamını açıklamıyorlar.

MHP Miletvekili Yusuf Halaçoğlu: Birinci tur oylamasında olduğu gibi, tek adama yetkilerin verilmesine karşıyım. Yasaya aykırı bir işlem yapılıyor. ‘TBMM yasama yetkisini devredemez’ diyor. Bu anayasada devir ediliyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Demokrasinin temelini sarsacak oylamalar bunlar. Kararım ikinci tur oylamasında da aynıdır.

Evet çıkarsa MHP silinir

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin AKP ile anlaşarak denetimsiz cumhurbaşkanlığı sistemini getiren anayasa değişikliğini dayatmasına parti tabanının tepkisi devam ediyor.

Uzun yıllar MHP teşkilatlarında çeşitli görevlerde bulunan Elmas Durma, “MHP Genel Merkezi, ülkücü hareketin düşüncelerini yansıtmıyor” dedi. MHP Mersin kadın kolları eski başkanı Durma şu anda seçim olsa MHP’nin tarihindeki en kötü sonucu alacağını belirterek “Biz başka insanları MHP’ye oy vermeleri için ikna etmeye çalışırken, genel merkez kendi içini boşaltıyor” şeklinde konuştu. (Mustafa K. Erol – Sıla Kemahlı)

TEŞKİLATLAR CİDDİ SIKINTI YAŞIYOR

Genel merkez, kendini yok etme çabasına girdi. Çünkü, Meclis’ten ve referandumdan evet çıkarsa MHP diye bir parti kalmayacak.”

MHP tabanın Devlet Bahçeli’yi istemediğini belirten Durmaz, şöyle devam etti:

“MHP tabanı artık Devlet Bahçeli’yi genel başkan olarak görmek istemiyor. Genel merkezin yanında görünenler bile istemiyor. Devlet Bahçeli’nin ‘evet’ demesi MHP teşkilatlarını çok ciddi sıkıntıya soktu. Biz, MHP’yi kongreye götürmek için çalışacağız. MHP seçmeni kendi partisini iktidarda görmek istiyor.”

BAHÇELİ İSTİFA ETMELİ

Geçmişte MHP’nin Tuzla ve Elazığ merkez ilçe başkanlıklarını yapmış olan Kemal Küçük, Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin istifa etmesi gerektiğini ifade etti.

Küçük şöyle dedi:

“MHP tabanı gelişmeleri okuyor. Tabanın, Devlet Bahçeli’nin istifa etmesi yönünde bir beklentisinin olduğunu söyleyebilirim. Sayın Bahçeli’nin referandumda ‘evet’ demesi de bu beklentiyi artırdı. Biz referandum olursa hayır diyeceğiz. Hayır çıkması için çalışacağız.”

‘SİZDE İLK ADIMI ATACAK YÜREK VAR’

Meclisteki MHP’li milletvekillerine mektup gönderen 21. Dönem DSP Milletvekili Gönül Saray şunları kaydetti:

“İstiklal Savaşımızı dünyaya ilk yazılı duyuru ile bildiren Amasya Tamimi’ni, milletin temsilcisi olan sizler; oylarınızla kendinizden alarak tek kişiye vereceksiniz. Allah aşkına, millet aşkına, ülke aşkına, Cumhuriyetimizi, teokratik totaliter sisteme dönüştürmeyin. Bırakın beni, çocuklarınızdan bile helallik alamayacağınız hiçbir mecburiyetiniz yoktur. Kaldı ki lider baskısından kurtuluşun ilk adımlarını atacak yürek sizde var. 338’i sıkı takiple verilmiş kabul oyunun hiç bir anlamı yoktur. Daha 20 günümüz var. Demokrasi ile yönetiliyorsak, demokrasilerde çare tükenmez bilirsiniz.”

BAHÇELİ’YE ATEŞ TUĞLALI MEKTUP

Anayasa değişikliğine verilen her “Evet” oyunun kanla gözyaşıyla inşa edilen Cumhuriyetin ateş tuğlalarından birini çekmek olduğunu belirten Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ateş tuğlasıyla birlikte bir mektup gönderdi.

Bahçeli’ye anayasa değişikliği konusunda tavrını değiştirme çağrısında bulunan Candan, “Size gönderdiğimiz bu ateş tuğlası, kanla gözyaşıyla, ama ille de sevgiyle kurulan bir ülkenin Türkiye Cumhuriyeti’nin bir arada yaşama kararlılığının yıkılmasına izin veren yaklaşımlarınızla Cumhuriyetin yıkılan adalet ve vicdan tuğlasıdır. Bu ateş tuğlasına iyi bakın. Verdiğiniz her ‘evet’ oyunda zorluklarla pişen bu ateş tuğlası gelsin aklınıza. Zira ateş tuğlaları çekilerek yıkılmaya çalışılan bir rejim, hepimizi altına alacaktır. Sizden beklenen Anayasa değişikliğindeki tavrınızı değiştirerek ‘Hayır’ demeniz ve Cumhuriyete sahip çıkmanızdır” dedi.

MECLİS’E GÖNDERDİ

Candan, mektubu okunmasının ardından ateş tuğlasını paketleyip mühürleyerek, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye iade edilmek üzere TBMM’ye gönderdi.
ulusalkanal.com.tr

RIZA ZELYUT: ÇİN’E TESLİM OLAN TÜRK BEYLERİ
20 Oca, 2017

1400 sene öncesini yeniden yaşıyor gibiyiz.

Göktürk Hakanlığı’nın nasıl parçalandığını okuyun; bugünkü Türkiye manzarası ile karşılaşacaksınız.

Devletin içine sızan Çin casusları…

Birbirine düşürülen Türk beyleri…

Çin’in, “Orada sıkıntı içinde yaşamayın. Bize gelin. Altınlar, ipekler, şaraplar sizi bekliyor!” diye propagandaları…

Ve yönettiği halkı mutlu edemeyen beylerin Çin’e yanaşıp oraya bağlanmaları…
Sonra da kendilerinin öldürülüp kalanların esir edilmesi…

“Orhun Yazıtları”nda ne diyor: “Türk budunu Çine’e gittin, gittiğin yerde kanın su gibi aktı, kemiklerin dağlar gibi yığıldı. Has kızların cariye, yiğit oğulların köle oldu.”

Sonra Çin’e teslim olmayan 9 kişi çıktı ortaya. Hakanlığı yeniden kurdular.
Bütün bunların ayrıntılarını TÜRK KİMLİĞİ isimli çalışmamda gösterdim.
Şimdi de Devlet Bahçeli, Çin’e yanaşan o Türk beyleri gibi başka bir limana yanaştı.

Mücadele etmek yerine teslim olmayı seçti.

Ama eminim ki MHP’nin tabanı ona da dersini verecektir.
Aydınlık

Bahçeli’nin eski başdanışmanından ‘evet’ diyen MHP’li vekillere mektup: Bozkurtların ölümü
17 Oca, 2017



Eski devlet bakanlarından, MHP eski Kars milletvekili Gürcan Dağdaş, anayasa görüşmelerinde evet oyu kullanan MHP’li vekillere mektup yazdı.

Bahçeli’nin bir dönem başdanışmanlığını ve MYK üyeliğini de yapan Dağdaş, mektubunda Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” isimli eserini hatırlattı.
Dağdaş, mektubunda, Başkanlık rejimiyle birlikte Misak-ı Milli sınırları içerisinde Türk-Kürt-Arap federasyonuna geçilmek istendiğini vurguladı.
İşte Dağdaş’ın o mektubu:

“MHP Milletvekili kardeşlerime arzımdır…
Değerli Kardeşlerim;
Bu mektubumu, akıl ve vicdan hatırlatması babında, nitelendirmeyeceğinizi bilerek yazıyorum.
Hepimizin fikri tekemmülünde önemli yeri olan, merhum Nihal Atsız’ın kaleme aldığı, Bozkurt’ların Ölümü isimli eserinden bir bölümü, hafızamızı tazelemek için dikkatinize sunuyorum!…

‘…621 senesinde Çinli eşi İ-çing Katun tarafından zehirlenerek öldürülen Doğu Göktürk Devleti kağanı Çuluk Kağan’ın kardeşi Bağatur Şad, Kara Kağan adını alarak hükümdar oldu ve ağabeyinin Çinli eşi ile evlenerek Ötüken’deki
Türkler arasında huzursuzluğa yol açtı…
Bir tarafta Çinliler, diğer yanda da Sırtarduş Bayurku, Dokuz Oğuz, Uygur gibi Türk boylarının Göktürklere başkaldırıp savaşmaları ve ayrıca İ-çing Katun’un Ötüken’de esir durumda yaşayan Çinli azınlığa destek çıkarak bunların
zenginleşmesini sağlaması sayesinde giderek zayıflayan ve kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türkler, 629 senesinde Çinlilerle yaptıkları savaşta tuzağa düşerek yenilince Doğu Göktürk Devleti yıkıldı…
Kara Kağan ve binlerce Göktürk Çinlilere esir düşerek Çin’in başkenti Siganfu’ya götürüldüler ve orada kendilerine tahsis edilen bölgede yaşamaya mecbur edildiler…’

Esaretin beşinci yılında Kara Kağan kahrından öldü…

Değerli kardeşlerim;

Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan, 16 Türk Devletinin bayrağı, şanlı tarihimizin iftihar ettiğimiz sembolleri olduğu gibi, aynı zamanda da ders almamız gereken önemli ikazların da sembolleridir. 16 devleti kuran bir millet olmamızın yanında, bu devletlerin yıkılışını önleyememiş olmamız da bir hakikattir!…
Biliyoruz ki bu devletlerin yıkılışında, dış etkenlerin yanında, yönetenlerin gaflet delalet hatta ihanet içinde olmaları da önemli bir etkendir!…
Osmanlı devletinin, dışardan emperyalistlerin içeriden de ise gaflet, delalet ve ihanet içinde ki Kara Kağan’lar eliyle nasıl yıkıldığını ve yok edildiğini yakın tarihimizde görmüş olmanın hicranı, hepimizin yüreğinde kanayan bir yara olarak tazeliğini korumaktadır!…
Değerli arkadaşlar;
Karşı karşıya olduğumuz vahim durumu, bir kere daha açık etmemiz zorunludur!…
Yeni anayasa değişikliğini dayatan zihniyetin, dünden bugüne serencemi hepimizin malumudur. Sevr’in demokrasi sosuna batırılmış türevi BOP’un, eş başkanlığı ünvanını iftiharla ifade etmekten çekinmeyen, günümüzün Kara Kağanının, Emperyalistlerin, Federasyon dayatmasını hayata geçirmek için, 14 yıldır çırpındığı, bunun için milletimizi etnik ayrışmaya itecek her türlü söylem ve eylemden geri durmadığı, etnik bölücülerle çözüm masası kurduğu, Neo Osmanlıcılık adı altında, eşkıya başı APO’nun, 2011’de Diyarbakır meydanında işaret ettiği, Misak-ı Milli sınırları içinde,
“Türk-Kürt-Arap federasyonunu” hayata geçirmeye çalıştığı, gün gibi açıktır!…
Başkanlık teklifi, Federasyonun cümle kapısıdır. Kaldı ki, Mevcut Anayasa’yı tanımayanın, yarın yeni anayasanın sınırlarının içinde kalmasının hiç bir garantisi yoktur. Anayasanın ilk dört maddesinin garantiye alınması gibi bir güvencenin, kıymetinin olmadığı, düne bakıldığında ayan beyan ortadayken, bunun üzerinden yıkım projesini görmemek, ülkücünün ferasetine sığmaz!…
Değerli kardeşlerim;
Atsız hocanın, Kara Kağan anlatısındaki aktörlerle karşı karşıyayız, sizin ferasetinizin bu fetret dönemini ortadan kaldıracağına ve Kara Kağanlara haddini bildireceğine inancımla, saygı ve sevgilerimi sunuyorum!…”
(Yeniçağ)

Bahçeli neden döndü?
10 Oca, 2017



Hürriyet’in deneyimli yazarı Mehmet Yakup Yılmaz bugün ki köşe yazısında, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçmişte “Başkanlık federasyondur, bölünmedir, parlamenter sisteme ve mevcut devlet nizamına terstir” gibi ifadelerle şiddetle karşı çıktığı Başkanlık sistemini, bugün neden savunduğunu sorguladı ve “Belki Meclis’teki Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında birdenbire neden bu kadar zıt bir fikri savunmaya başladığını da açıklar, bizler de öğreniriz” diyerek Bahçeli’den kamuoyunun aydınlanması adına bir açıklama istedi.

Yazının ilgili bölümü:

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 20 Ocak 2015 günü, partisinin grup toplantısında şöyle konuşmuştu:

“Erdoğan’ın başkanlık isteği, başkanlık hırsı, parlamenter sisteme, yani mevcut devlet nizamına taban tabana zıttır.
PKK ve bölücü çevrelerle; ‘Al özerkliği, ver başkanlığı’ mutabakatını sağladığı anlaşılan Erdoğan’ın bundan sonra, ısrarla açıktan siyaset yapacağı ve hatta 7 Haziran öncesi siyasi kampanya yürüteceği güçlü ihtimaldir. Erdoğan, tek adam olmak için bastırmakta, son kozlarını oynamaktadır.”

9 Mayıs 2015 günü seçim mitinginde de şöyle diyordu:

“Başkanlık federasyon demektir, bu da Türkiye’yi bölünmeye götürecektir. Recep Tayyip Erdoğan usulü başkanlık sistemi Türkiye’nin bölünmesinin reçetesidir. Demokrasinin idam fermanıdır.”

5 Ocak 2016’da partisinin grup toplantısında da şöyle konuşmuştu:

“Milliyetçi Hareket Partisi, başkanlık sistemine tümden karşı olup parlamenter sistemin revize edilerek güçlendirilmesinden yanadır.”

26 Mayıs 2016 günü, yine grup toplantısında şöyle konuşmuştu:

“Başkanlık sisteminin veya fiilen uygulansa da partili cumhurbaşkanlığının ileride aşırı bedellere mal olacağı da bilinmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin eseridir. Milletin ise başkanlık gelsin dediğine aklı başında hiç kimse şahitlik etmemiştir. Başkanlık sistemi ve partili cumhurbaşkanlığı konusunda vereceğimiz destek sunacağımız herhangi bir katkı zamanın ve şartların ruhuna uygun olacak şekilde yoktur.”

Bu sözlerinin yer aldığı bir video YouTube’da var, ben de oradan aktarıyorum. Dileyenler, Bahçeli’nin kendi sesinden de dinlemek isterlerse bu videoyu YouTube’da “1 Devlet hem de 5 Bahçeli” adıyla bulabilirler.

Ve biliyoruz ki Bahçeli en son olarak Meclis’te de, referandumda da “partili cumhurbaşkanı sistemine” evet oyu vereceğini açıkladı.

Belki Meclis’teki Anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında birdenbire neden bu kadar zıt bir fikri savunmaya başladığını da açıklar, bizler de öğreniriz.
İlk Kurşun

Meral Akşener: Siz Türk milliyetçisisiniz! Cesaret edin, 'hayır' deyin!
14-01-2017

MHP Genel Başkan Adayı Akşener, Antalya'da çarpıcı açıklamalarda bulundu. MHP'li vekilleri Meclis'te mücadeleye çağıran Akşener, "Siz Türk milliyetçisisiniz! Cesaret edin, 'hayır' oyu verin" ifadelerini kullandı.MHP Genel Başkan Adayı Meral Akşener, Antalya'da The Marmara Otel'de sevenleriyle buluştu."Milli İradeye Saygı" adlı panelde konuşan Akşener, yeni Anayasa teklifi ile ilgili kritik açıklamalarda bulundu. Akşener: Siz Türk milliyetçisisiniz! Cesaret edin, 'hayır' deyin!

İşte Akşener'in konuşmalarından satırbaşları:

Milletvekillerinin sağ duyusu devreye girmezse Meclis'ten geçecek gibi görünen Anayasa sistemi ile ilgili görüşlerimi paylaşmak için buradayım.

'HAYIRCI'LARA DA 'EVETÇİ'LER KADAR PROPAGANDA HAKKI VERİLMELİDİR

Millet sandığa gider ve bir tercihte bulunur. Adı üstünde bu bir tercihtir. Bu tercihi Meclis ve yargı denetler. Şimdi bu milli iradeyi ağızlarından düşürmeyen, buradaki arkadaşlarım her biriniz milli iradeye saygılı ve onun emrinde insanlarız. Dolayısıyla milli iradenin bir de tecelli etme şartları var. Yani milletin sandığa gidip tercih yaptığı zamana kadarki süreç, bu Anayasa değişikliğinin 'evet çok olumludur' diyenlerin anlattığı gibi, 'hayır ülkemiz için yanlıştır dolayısıyla hayır oyu verilmelidir' iradesi gösterenlerin de aynı imkanlar içerisindem milletimizle görüşüp milletimize bunları aktarması gerekir.

CNN Türk, Habertürk ve Fox TV ve bunlara bağlı gazeteler dışında tamamı iktidarın yandaşı, candaşı, havuz medyası denilen bir medya grubu zinciridir. Tek tip propagandanın yapıldığı bu Anayasa görüşmelerinde karşı çıkanların vatan haini sayıldığı, FETÖ'cülükle suçlandığı bir medya propaganda gücüyle karşı karşıyayız.

Buradan milli irade çıkmaz, buradan milli irade tecelli etmez. Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere ortamı germeden yumuşatmak ve milli iradenin tecellisi için yol açmak mecburiyetindedirler. Bana soruyor arkadaşlarım: "niye televizyona çıkmıyorsun?"Beni çağırıyorlar da ben mi çıkmıyorum?

Buradaki arkadaşlarımın birçoğu idam sehpalarından geldi. O gün korkmayan, bugün korkar mı?

Arkadaşlarım bana 'Başbakan Meral' diye sesleniyor. Yahu korkutmayın şu insanları. Şimdi kısaca şunu söyeleyeyim; bu sefer de başka badirelerden geçerek yürüyoruz. Allah her safhada bize yardım etti. Amacımız ülkemizdi, milletimizin birliği beraberliğiydi. Bu zorlukların içinden sadece ben değil tüm arkadaşlarımızla tuzaklardan çıkıp geldik. Ben buradan özellikle MHP'li milletvekillerine seslenmek istiyorum. Birçok Cumhuriyet düşmanlığı içeren sosyal medya paylaşımları gösterebilirim. Türkiye ayağınızın altından bir halı gibi çekiliyor. Gizemli konuşmalara boyun eğmeyin. Son viraj bu. 1917'ye geldik. Allah aşkına, siz Türk milliyetçisisiniz! Cesaret gösterin, 'hayır' oyu verin.

Ben bu arada 'hayır' diyeceğini ayan beyan açıklayan ve bunun için tüm imkanlarıyla propaganda yapan Gaziantep Milletvekili ve Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ'a teşekkür ediyorum.Aynı zamanda Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış Müsavat Dervişoğlu'na, İstanbul Milletvekili Atila Kaya'ya, Ispırta Milletvekili Nuri Okutan'a, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok'a, Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir'e teşekkür ediyorum.

Ama anlaşılıyor ki bir mucize olmadığı müddetçe Anayasa teklifi Meclis'ten geçecek gibi gözüküyor.Başkanlık sisteminde şehirleri birleştirip bölge yapma hakkını, rektörleri atama hakkını, HSYK üyelerini atama hakkını ve hepimizin hakkında karar verme hakkını tek bir kişiye verirsek eğer o insana da yazık.Bütün rejimler savaşlardan sonra değişir. Nitekim İstiklal Savaşı sonrasında bir tercihte bulunulmuştur. O sistem de parlamanter sistemdir. Bu sistemler o dönemki şartlara göre seçilir. Biz zamanında parlamanter sistemi seçmişiz. Siz şimdi 150 yıllık bir süreci kaldırıp atıyorsunuz, tek bir kişinin iki dudağının arasına herkesi ve her şeyi sıkıştırıyorsunuz ve sonuç olarak bir diktatörlüğü getiriyorsunuz.

Bir demokraside önce adalet olur. İki, ahlak olur. Üç, bilim olur. Her türlü meseleyi çözeriz fakat ahlaki değerler yerlerde olduğu takdirde ne ekonomiyi çözebiliriz ne bir başka şeyi çözebiliriz. Senin adamın, benim adamım diye insanları bölerseniz, senin işadamın benim işadamım diye işadamlarını bölerseniz o ekonomi rant üzerinden gelişir ve ekonomi kalkınmaz. Siyasi partiler ve seçim yasasını gelin değiştirelim, şu Anayasa görüşmelerini durdurun. İki dudağın arasında insanların geleceğinin olduğu siyasi partiler yasasını demokratikleştirelim. Ondan sonra bir seçim yapalım, bu seçimden sonra o Meclis Başkanlık sistemini tartışsın.

Sayın Bahçeli'ye sesleniyorum; kararın Meclis'e getirilmesine vesile olan kişi kendisidir. Kimseye danışmadan, tabanla konuşmadan bu sistemi Meclis'e getirmiştir; gelin toplayın Meclis'in tabanını, üst kurul delegelerini, il ve ilçe başkanlarını onlara soralım, 'evet' derlerse biz de uyalım.
2010 Anayasa değişikliği için Mehmet Ali Şahin'le ve diğer yetkili kişilerle konuştum. Siyasi olarak 2009 seçimlerinde puanınız düştü, seçmeninize düşman lazım. Yine vesayet çıkardınız ama HSYK'yı ne Anayasa Mahkemesini ele geçiremeyeceksiniz. 21. yüzyılda bu ülkeye bir Anayasa değişikliği lazımdır, orası doğru. Ama bu Anayasa görüşmeleri toplamun bütün bakanlarıyla, bütün siyasi partisiyle görüşülür öyle yapılır.

Önce şike meselesi oldu sonra 17-25 Aralık oldu. 17-25 Aralık'la ilgili Bahçeli'ye bir sorum var; Mahkemede bu iftirayı atanlar bana ne için bu iftirayı attıklarımı söylediler. Benim Erzincan ve Küçükçekmece'deki konuşmalarımda Bahçeli'nin söylediklerini tekrar ettik. 17-25 Aralık için hala 'hırsızlık, yolsuzluk soruşturması' diyor musunuz yoksa Erdoğan'a yapılmış bir darbe midir?

15 Temmuz'un, 15 Temmuz'da tankların önüne yatıp şehit olan insanların sorumlusu AKP hükümetidir.PKK aldattı, 'kandırıldık'; FETÖ aldattı, 'aldatıldık'; yarın Esad da altacak, 'Esad aldattı' diyecekler.Balgat kontrolündeki yazar, çizer, troller çok çirkin bir şekilde namusuma, şerefime yazdı çizdi, hadi tamam o hakaretler bana ama o kadar şerefsiz, o kadar alçak bir şekilde 1 yaşındaki torunuma dahi sıçradılar.Milim geri adım attıramayacaksınız, buradan dönen namerttir! 'FETÖ'cü FETÖ'cü' diyorlar, FETÖ'cüleri kendi aralarında arasınlar. Benim o kadar akrabam var. Neden 1 tanesi FETÖ'den alınmadı? Madem ben bu kadar kallavi FETÖ'cüyüm bir tane akrabam FETÖ'den alınmaz mı?
Yurt Gazetesi

Saffet Sancaklı’nın eşi Hülya Sancaklı intihar etti!
14 Oca, 2017



MHP’li Milletvekili Saffet Sancaklı’nın eşi Hülya Sancaklı tabancayla kendini vurdu. Hülya Sancaklı Beylikdüzü’nde özel bir hastaneye kaldırıldı. Durumunun ağır olduğu bildirildi
İntihar girişiminde bulunan ve ağır yaralandığı öğrenilen Sancaklı yakınları tarafından hastaneye kaldırıldı. Ameliyata alınan Hülya Sancaklı’nın sağlık durumu ise öğrenilemedi.
Olayı öğrenen Saffet Sancaklı ise apar topar İstanbul’a gitti. Sancaklı’nın neden intihar girişiminde bulunduğu bilinmiyor.
İlk Kurşun

Sabahattin Önkibar: ‘Tayyip, hapishane koğuşunun başkanı olacak!’
11 Oca, 2017

İfade aynen şöyle:
-“(Ey Tayyip Erdoğan) Hala başkanlık peşindesin… Evet bir gün başkan olacaksın ama bu, işlediğin suçların cezasını çekeceğin (cezaevinin) koğuş başkanlığı olacak.”
Bu mesajın sahibi MHP Afyon milletvekili Mehmet Parsak’dır.
Ama heyhat Devlet Bahçeli’nin çok çok yakın adamı olan o Parsak şimdi kendini inkar ederek Tayyip’in başkanlığı için Meclis kürsüsünden fedailik yapıyor.
Söyleyin bunun rasyonel ve tutarlı bir açıklaması olabilir mi?
Öyle ya bu mesaj sonrasında ne oldu veya ne değişti de hapse layık görülen Tayyip Erdoğan şimdi bizzat MHP’lilerin oyu ile alayı vala ile devletin tepesine ışınlanıyor?
Yahu bu Tayyip Erdoğan değil midir ülkücüler için ırkçı, kafatasçı ve kandan beslenen şaytani vampirler diyen?
Bu Tayyip Erdoğan değil midir Devlet Bahçeli’ye ağzından salyalar akıyor diyen?
Bu Tayyip Erdoğan değil midir Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alan?
Öyle ise ne oldu da bu Tayyip Erdoğan’a teslim oldunuz?
Aydınluk

Sabahattin Önkibar: Meral Akşener'in fotoğrafı servis edilecek
17 Ocak 2017



Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, Meral Akşener'in, 15 Temmuz darbe girişiminin bir numaralı ismi Adil Öksüz ile bir fotoğrafının servis edileceği duyumları olduğunu belirterek "Planlanan Meral hanımın itibarsızlaştırması... Mesela Akşener’in FETÖ’nün TSK İmamı Adil Öksüz ile gizli buluşmasını gösteren bir fotoğrafın servis edileceği fısıltısı var ki bunu yapmak için montaj bile kafi gelebilir..." dedi.

Ülkücü kökenli olan Önkibar, yazısında "İşte Meral Akşener'in servis edilecek fotoğrafı" başlığını kullandı. Benzer konuda başka görüntülerden de söz edildiğini söyleyen Önkibar, "Kısaca duyumlarıma göre Meral Akşener’i imha bağlamında siyasi mühendislik ve komplo hazırlığı var." diye yazdı.
İşte Önkibar'ın yazısının ilgili bölümü:

"Meral Akşener’in gözü referandumda! Hayır çıkarsa MHP’deki mücadelesini sürdürecek.
Evet çıkarsa, ya yeni parti kuracak veya 2019’da Tayyip Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanı adayı olacak.
Bu tablonun okuması Akşener’in her durumda siyasette var olacağıdır.
Ancak...
Malum merkezler Akşener’i


En son admin tarafından Cum Ekm 03, 2008 6:25 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cum Hzr 27, 2008 9:24 pm    Mesaj konusu: MHP Tuzla ilçe BaskanI vuruldu Alıntıyla Cevap Gönder

Arslan BULUT: MHP'deki sıkıntının sebebi!
29.06.2016



İstanbul'da sıkıntılı bir hava vardı. Sağanak yağmura rağmen, nem oranı aynı kaldığı için sıkıntı ortadan kalkmadı. MHP'deki durumu da İstanbul'un havasına benzetiyorum. Delegeler, resmi engellemeye rağmen tüzük kurultayını topladı, kararlar aldı ama Asliye Hukuk Mahkemesi, uyduruk bir başvuruya dayanarak ve dosyayı görmeden yürütmeyi durdurma kararı verdi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise tüzük değişikliğini kaydetmedi. İlçe Seçim Kurulu da Asliye Hukuk Mahkemesi kararını beklemeye karar verdi! MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de bu kararlara dayanarak gürlemeye başladı! Yağmıyor ama…

***

Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. Dr. Şahin Akıncı, 26 Haziran tarihinde, kendi İnternet sitesinde MHP'nin 19 Haziran tüzük kurultayı ile ilgili bilimsel incelemesini yayınladı.Konu hakkında siyasi amaçla konuşan utanmaz, sıkılmaz, arlanmaz sözde hukukçulara ve sözde gazetecilere ders niteliğindeki bu görüşler esas alınacak olursa, MHP'deki mesele çözülür ama ilgililerde böyle bir niyet yok.Biz öteden beri MHP'nin bir devlet partisi olduğunu, iktidara gelebilmesi için milletin partisi olması gerektiğini söylüyoruz. Fakat devlet kendi koyduğu hukuk kurallarını çiğneyerek milletin kendi partisinin kaderine el koymasına izin vermiyor. Yani hukuk, hukuk sistemi tarafından rafa kaldırılıyor. Bu bir devlet operasyonudur. Tabii ki AKP'nin yönettiği devletin operasyonu!

***

Yoksa Prof. Dr. Şahin Akıncı'nın belirttiği gibi;*Usûl hukuku açısından verilen tedbir kararı çok önemli hukuka aykırılıklar taşıyor. Kongre kararını alan, kongreyi ve tüzük değişikliklerini gerçekleştiren MHP Genel Başkanlığı değildir. Bu durumda MHP Genel Başkanlığının davalı olarak gösterilmesi doğru değildir. Hiçbir hukuk sisteminde, bir kimsenin aleyhine sonuç doğuracak bir karar, o kişi davalı olarak gösterilmeden veya davaya katılımı sağlanmadan verilemez. Davada MHP Genel Başkanlığının husumet ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle usulden reddi gerekirdi.*Bir diğer husus da davacının dava ehliyeti ile ilgilidir. Davacı, Cemal Enginyurt adındaki delegedir. Kongreye katılmayan bir adayın dava açma hakkı bulunmamaktadır. Davanın bu yönü itibariyle de ret edilmesi gerekirdi.*Yukarıda zikrettiğimiz şartlar tamam olsa bile bu konuda yine bir tedbir kararı verilemez. Çünkü tedbir kararı gecikmesinde sakınca bulunan hallerde verilir. Belki tüzük değişiklikleri Genel Başkan açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilir. O vakit davanın da genel başkan veya parti tüzel kişiliği tarafından açılması gerekirdi.

*

19 Haziran kongresi Ankara'nın Akyurt ilçesinde yapılmıştır. Ancak bu ilçe tıpkı Çankaya, Keçiören, Sincan ve Yenimahalle gibi Merkez ilçelerdendir. Bu nedenle Akyurt'un Çankaya'dan hiçbir farkı yoktur.*Siyasi Partiler Kanunu'nun 14/10. Maddesi hükmü şu şekildedir: "Büyük kongrenin toplantı yeter sayısı, büyük kongre üye tamsayısının salt çoğunluğudur. İlk çağrı üzerine yapılan toplantıda toplantı yeter sayısı bulunamıyorsa, ikinci çağrı üzerine yapılacak toplantıda toplantı yeter sayısı aranmaz. Büyük kongrenin karar yeter sayısı, kanunda veya parti tüzüğünde daha büyük bir sayı gösterilmediği hallerde, hazır bulunan üyelerin salt çoğunluğudur."*Şayet toplantı yeter sayısı ile ilgili Siyasi Partiler Kanununda hiçbir hüküm bulunmasaydı o zaman Medenî Kanun hükümleri uygulanırdı. Oysa bu konuda bir düzenleme mevcuttur.*Çağrı heyetinin mahkeme tarafında belirlenen gündem ile bağlı olduğu doğrudur. Ancak kongre başladıktan sonra delegelerin teklifi ile gündeme yeni maddeler eklenebilir.

***
Görüldüğü gibi, hukuk metinleri çok açık ama hukuk sistemi milletin iradesini engellemek için kullanılıyor.
(..)
Kaynak: Yeni Çağ

MHP'de 'Hayır' oyu vereceklerini açıklayan milletvekilleri Yusuf Halaçoğlu, İsmail Ok, Nuri Okutan ile eski vekil Sinan Oğan ihraç talebiyle disipline sevk edildi
13 Şubat 2017



MHP Genel Başkan adayları Meral Akşener, Ümit Özdağ'ın ardından anayasa değişikliğinin Meclis görüşmelerinde "Hayır" oyu kullanan ve "Türk Milliyetçileri Hayır Diyor" platformuna destek veren üç vekil ve eski milletvekili Sinan Oğan'a ihraç yolu gözüktü. Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok, Isparta Milletvekili Nuri Okutan'ın "parti disiplinine aykırı hareket etmek"ten MHP'den ihraç edilmeleri istendi.

Merkez Disiplin Kurulu Başkanı Halil Öztürk, 4 ismin ihraç istemiyle disipline sevk edildiklerini şöyle duyurdu: "Partimiz Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Balıkesir Milletvekili İsmail Ok, Isparta Milletvekili Nuri Okutan ve Sinan Oğan’ın kamuoyu önünde yaptığı bir kısım açıklamalarının, toplantılarının ve benzeri faaliyetlerinin incelenmesi neticesinde parti tüzüğümüzün 11. maddesinde belirtilen görev ve sorumluluklarla bağdaşmayan birçok eylem ve söylemi ile Anayasa Değişikliği’ne dair kanun teklifi öncesinde ve referandum sürecinde partimizin yetkili organlarının aldığı ve belirlediği karar ve politikalara aykırı biçimde görüş ve beyanda bulunmak, partimiz üyeliği ile bağdaşmayacak şekilde başka platformların kurulmasını desteklemek, bu kapsamda partimiz disiplin ve hiyerarşisine aykırı biçimde başkaca siyasi partilerin değişik kademedeki temsilcilerini ziyaretlerde bulunmak suretiyle partimiz tüzüğünün disiplin hükümlerini ihlâl ettikleri iddiasıyla; Parti tüzüğümüzün 78/4e-h maddelerini ihlal mahiyetindeki eylem ve açıklamalar yanında benzeri faaliyetler içerisinde olmak sebebiyle 81. Maddesi kapsamı ve gereğince tedbirli ve parti üyeliğinden kesin çıkarma talepli olarak Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığımıza sevk edilmişlerdir."
Hukukihaber

Tuğrul Türkeş'e babasının doğduğu evde pankartlı protesto
21 Eylül 2015



Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, KTTC'de, Dr. Fazıl Küçük'ün kabrinin girişine ve Alparslan Türkeş'in doğduğu eve asılan pankartlarla protesto edildi.

Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş'in KKTC'de, gideceği ilk yer olan Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesi lideri Dr. Fazıl Küçük'ün Anıttepedeki kabrinin girişi ile Surlariçi'nde bulunan Alparslan Türkeş'in doğduğu eve kimliği belirsiz kişi veya kişilerce 'Ata toprağına, baba ocağına hoş geldin ey menfaati için davasını satan bakan' yazılı pankart asıldı.
Cumhuriyet

MHP'DEN ŞOK 28 ŞUBAT AÇIKLAMASI!
02.02.2008

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Gelen Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, üniversitelerde kılık kıyafetin serbest bırakılması çalışmaların karşı bildiri yayınlayan bazı rektörlere tepki gösterdi. "Bu sorunu yok göremeyiz" diyen Toskay, "Bugün tozu dumana katarak buna karşı çıkanlar çözüm yollarını da sunmak zorundalar. Ben bugünkü ortamda mini bir 28 Şubat süreci görüyorum." dedi.
Antalya'da bir basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki konuları ele alan MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, üniversitelerde kılık kıyafetin serbest bırakılmasına ilişkin yasal düzenlemeleri ele aldı. MHP'nin bu yöndeki çalışmalarının yeni olmadığını belirten Toskay, sorunu çözmek için yaptıkları hazırlık çalışmalarının 1999 yılındaki koalisyon iktidarları dönemine dayandığını söyledi. Ancak dönemde 3 ortaklı bir koalisyon hükümeti olmaları nedeni ile bunda başarılı olamadıklarını ifade eden MHP Genel Başkan Yardımcısı, "Bu konu sosyokültürel bir sorundur. Üstelik 40 yıldır yaşanan bir sorundur. Siz buna 'yok' diyerek problemi gündemden çıkaramazsınız. 'Konu bugünkü haliyle devam etsin' derseniz, sorunun giderek değişik katmanlara doğru yayılarak büyümesine neden olursunuz." dedi. Üstelik konunun bugüne kadar tüm siyasi partiler tarafından seçim dönemlerinde istismar edilerek haksız bir rekabet konusu yapıldığını da öne süren Toskay, problemin mutlaka çözülmesi gerektiğine inandıkları için de çözüm paketi sunduklarını hatırlattı. "Ancak bugünlerde tozu dumana katarak bildiriler yayınlayanlar ve bu değişikliğe karşı çıkanlar alternatif çözümlerini de sunmak zorundalar. 'Biz bu pakete karşıyız ancak şu şu şekilde sorun çözülebilir' demek zorundalar." diyen Tunca Toskay, ama maalesef bunu da göremediklerini kaydetti. Başörtüsünün serbest bırakılması üzerine kopartılan fırtınanın 28 Şubat dönemini hatırlattığını ifade eden MHP Genel Başkan Yardımcısı, "MHP gerginlik taraftarı değildir. Ancak bugünkü ortam bana mini bir 28 Şubat dönemi gibi geliyor. Ama biz bunun içine karışmıyoruz. O zaman da biz buna müdahil olmamıştık. Bunu düzenleyenlerle bu konuda çarpışanlar arasında MHP hiç olmadı, biz ne yaptığımızı gayeti iyi biliyoruz ve açık olarak ortaya koyduk." dedi.

Bir siyasi olarak değil, sade vatandaş olarak kafasındaki bir soruya cevap bulamadığını ifade eden Toskay, bu bildirileri neşredenlerin ve bu işe şiddetle karşı çıkanların cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanları eşlerinin başörtülü ve bir numaralı protokol masasında oturmalarına rağmen ses çıkarmadıklarına işaret ederek şunları söyledi: "Bu bildirileri yayınlar o dönemlerde neredeydiler ve neden hiçbir bildiri yayınlamadılar. Bir numaralı bir protokol masasında oturmak mı laikliği daha çok rencide ediyor, yoksa üniversite kapısında 'ben okumak istiyorum' diyen başörtülü bir kızı içeriye almak mı? Ben bu sorunun cevabını merak ediyorum."

Başörtüsü probleminin bugünkü yapılan çalışmalar doğrultusunda çözülmemesi halinde daha vahim durumlar ortaya çıkabileceğini söyleyen Toskay, AK Parti'nin konuyu kendine göre yasal düzenlemelerle yeni anayasaya koyacağını, hazırlanan anayasa taslağında terör örgütünün arzuladığı bazı düzenlemeler de olduğunu ve kendilerinin buna karşı olduklarını vurgulayarak, "Anayasa taslağı meclise geldiğinde onaylanmazsa referanduma gidecektir. AK Parti de o zaman bu anayasa taslağını türbana saracak ve vatandaş da 'başörtüsüne oy vereceğim' diyerek referandumda bunu oylayacaktır. İşte o zaman başörtüsü ile birlikte terör örgütünün de istediği değişiklikler olacak ve konu anayasaya girdiği için de kimse gıkını bile çıkartamayacaktır. Biz bu düzenlemeye ön ayak olarak bunun önüne geçmiş olduk." şeklinde konuştu.

Türkiye'deki ekonomik gelişmeleri de ele alan Tunca Toskay, ekonominin ifade edildiği kadar iyiye gitmediğini, büyümenin çok düştüğünü ve enflasyon hedefinin hap saptığını söyledi. Toplam dış borcun 240 milyar dolara ulaştığını ve özel sektör borçlarının da 140 milyar dolara kadar çıktığını ifade eden Toskay, borçlanma sürecinin de giderek kısaldığını ve kendi tespitlerine göre işsizlik oranının yüzde 20'lerde olduğunu iddia etti.
haberbu

Devlet Bahçeli'den ABD Büyükelçisi'ne Tepki
18 Şubat 2011
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone’ye sert tepki gösterdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone’nin Türkiye’deki basın özgürlüğü ile ilgili açıklamalarına tepki gösteren AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’e destek çıkıp, "Büyükelçi kendi işine baksın" dedi. aktifhaber

Noel İle Mücadele Emperyalizm İle Mücadeledir!

Mhp Yozgat Milletvekili Aday Adayı Necdet Kocataş, Yozgatta bazı sokak ve caddelerin bilboardlarına 'Noel ile Mücadele Misyonerlik ve Emperyalizm ile Mücadeledir' yazılı afişler astırdı. 03 Ocak 2011 Sıradışı



06 Şubat 2008
ÜLKÜCÜ GENÇLER TEKBİRLERLE PAŞA KOVALADI

ÜNİVERSİTELERDE türbanın yolunu açacak Anayasa değişikliğinin ilk oylaması bugün yapılıyor. Ancak hava iyice gerildi. Dün de asker kökenli dört dernek, türban için AKP’ye destek veren MHP’yi protesto etmek istedi.
‘BUNU ALIN, DTP’YE GÖTÜRÜN’
EMEKLİ Subaylar Derneği Başkan Yardımcısı emekli Tuğgeneral Nuri Güneş, üzerinde ‘Tarifsiz düş kırıklığımızla’ yazılı siyah çelengi bırakırken, MHP’li grup ‘Onun yeri burası değil. DTP ya da PKK’ya götürün’ diye bağırdı.
ÇEViK KUVVET KORUMASI
POLİS barikatını aşan bazı partililer de çelengi yere fırlatıp parçaladı. Öfke karşısında şaşıran 20 kadar dernek temsilcisi, yakındaki mağazaya sığındı. Polis korumasında dışarı çıkan emekli askerler, ‘Yaptıkları iş değil’ dedi.
Emekli paşalara ülkücü öfkesi
Asker kökenli derneklerin, AKP ile türban düzenlemesine imza atan MHP’yi protesto amacıyla parti genel merkezi önüne siyah çelenk bırakması, MHP’li gençlerle, aralarında emekli paşaların da bulunduğu grubu karşı karşıya getirdi.
Protesto eylemi sırasında sözlü saldırıda bulunan MHP’liler, daha sonra siyah çelengi tekmeleyip parçaladı. Sayıları bir anda 50’yi bulan MHP’li gençlerin öfkesi artınca, polisle partililer arasında arbede yaşandı. Olası saldırıya karşı bir mağazaya sığınan emekli subaylar, ortalık sakinleşinceye kadar burada tutuldu. MHP’liler dağılınca emekli subaylar polis nezaretinde mağazadan çıkabildi

ÇELENGİ TEKBİRLE PARÇALADILAR

Türkiye Emekli Subaylar Derneği Başkan Yardımcısı emekli Tuğgeneral Nuri Güneş’in de aralarında bulunduğu yaklaşık 20 kişilik grup, üzerinde “Asker kökenli dernekler, tarifsiz düş kırıklığımızla” yazılı siyah çelengi MHP Genel Merkezi’nin önüne bıraktı ve MHP’yi kınayan bir bildiri dağıtmak istedi. Bir grup MHP’li “Sayın komutanlarımız bu çelengin yeri burası değil, DTP ve PKK olmalıydı. Merak etmeyin biz cumhuriyete de sahip çıkarız” diye tepki gösterdi. Atışma büyüyünce çelengi polisin elinden alan MHP’liler çelengi parçaladı ve tekbir getirdi. Öfkeli partilileri, 200 Çevik Kuvvet polisi güçlükle yatıştırdı.
akşam
haberin videosu:
http://www.youtube.com/watch?v=r9peuhTm_-o

MHP İlk Kez Askere Fiilen Saldırdı
07 Şubat 2008

Kurt işaretiyle ülkücülerin biri çıkıyor, "tekbiiiiir" diye bağırıyor, yanındaki tayfa, "Allah-ü Ekber, ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber" nidalarıyla düşman siperlerine saldırıyor.

Yalçın Doğan/Hürriyet

MHP ilk kez askere fiilen saldırdı

Kurt işaretiyle ülkücülerin biri çıkıyor, "tekbiiiiir" diye bağırıyor, yanındaki tayfa aldığı emir üzerine, "Allah-ü Ekber, ya Allah Bismillah Allah-ü Ekber" nidalarıyla düşman siperlerine saldırıyor.

Düşman siperlerindekiler Kudretli Albay Alparslan Türkeş'in can ciğer meslektaşları, emekli askerler.

Mizah filan değil, aynen böyle. Önceki gün MHP Genel Merkezi önündeki manzara bu. MHP ilk kez askere fiilen saldırıyor.

Bu bir kırılma noktası. Askerle MHP'nin kırıldığı an.

ASKERDEN BİR MİLYON OY

Türbanda AKP ile işbirliği yapmasından dolayı, MHP'ye içerleyen geniş kitle arasında emekli askerler de var.

Önceki gün Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) öncülüğünde, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği, Türkiye Muharip Gaziler Derneği ile Türkiye Harp Malulü, Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği MHP'yi protesto amacıyla, MHP Genel Merkezi'nin önüne siyah bir çelenk bırakmak istiyor.

Çelengin üstünde bir yazı var: "Tarifsiz Düş Kırıklığımızla."

Bu sözün derin bir anlamı var, bir gerçeği ifade ediyor.

Siyah çelengi bırakanların kendileri, aileleri, yakınları arasında son seçimde MHP'ye oy vermiş çok sayıda insan var. Askerin hesabına göre, yaklaşık bir milyon oy.

Tarifsiz düş kırıklığı bu nedenle.

MHP'ye oy veren emekli askerler, MHP'den şimdi hesap soruyor. MHP'ye oy verirken, AKP sıkıştığı anda, sen onun koltuk değneği ol, diye oy vermiyorlar. Hele de, türban gibi laik Cumhuriyeti tehlikeye iten bir eylemde, oy verdikleri MHP'nin AKP ile kol kola girmesini içlerine sindiremiyorlar.

Tarifsiz düş kırıklığı, siyah çelengin anlamı bu. Bir milyon oyun düş kırıklığı.

KUDRETLİ ALBAYIN KEMİKLERİ

Ancak, çelenk bırakılamıyor. Çünkü, MHP Genel Merkezi önünde mevzi tutan ülkücüler Allah Allah nidalarıyla emekli askerlere saldırıyor, çelengi parçalıyor. Neredeyse, emekli askerleri de parçalayacaklar.

Bu bir kırılma noktası. Askerle MHP'nin kırıldığı an.

MHP'nin felsefesi, fikri düzeyde Balkan Harbi'ne, Türk Ocakları'na kadar iniyor. Askerle hep iç içe.

27 Mayıs'ta İhtilalin Kudretli Albayı Alparslan Türkeş MHP'nin kurucusu ve ölümsüz lideri. Türkeş ile asker arasında hiçbir tarihte çatışma ve sataşma yok.

O kadar yok ki, 12 Eylül'de yargılanırken bile, MHP'nin sözü belleklerde: "Biz burada yargılanıyoruz, ama bizim fikirlerimiz iktidarda."

Hapiste iken bile, askerle MHP arasındaki özdeşlik böylesine vazgeçilmez. Kaldı ki, Türkeş hayatta iken, MHP Genel İdare Kurulu'nda çok sayıda emekli asker var.

Şimdi ne oluyor da, Devlet Bahçeli askerle kavga ediyor? Dayandığı tabanı karşısına alıyor. Kuruluş felsefesiyle bağlarını kopartıyor. Efsanevi lideri Türkeş'in kemiklerini sızlatıyor.

MHP ESKİ MHP DEĞİL

Şu anda MHP milletvekilleri arasında üç emekli asker, general var. Kürşat Atılgan (Adana), Hamza Hamit Homriş (Bursa), Kamil Erdal Sipahi (İzmir). Masum bir çelenk nedeniyle, onlar kendi meslektaşlarına yapılan saldırıyı içlerine sindiriyor mu? Emekli asker olarak, türbana evet mi diyor?

Bahçeli'nin milliyetçi nutukları artık kandırmaca. MHP rotası, AKP yedeğinde artık okyanus ötesi. MHP artık bilinen milliyetçi MHP değil.

Türban üzerinden askerle yaşadığı kırılma noktası, bunun en çarpıcı kanıtı.

MHP'nin kapısına 'siyah çelenk' bırakan şu emekli subaylar
İsrafil K.KUMBASAR
israfilkumbasar@yenicaggazetesi.com.tr
07/02/2008

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir ilk daha yaşandı.
Türkiye Emekli Subaylar Derneği öncülüğündeki bir grup, bir siyasi partinin genel merkezinin önüne ‘siyah çelenk’ bıraktı.

Demek ki ‘vatanın bağımsızlığını’, ‘milletin bütünlüğünü’ ilgilendiren ‘bizim bilmediğimiz’ çok ama çok önemli şeyler oluyordu.

Peki bu parti ne yapıyordu?

‘Cumhuriyet’in egemenliğini’ Avrupa Birliği’ne teslim eden ‘Ulusal Program’a, ‘Cumhuriyet’in temellerine’ dinamit koyan ‘Avrupa Birliği Uyum Yasaları’na, ‘Endüstriyel Bölgeler Yasası’na, ‘Tahkim Yasası’na, ‘İkiz Sözleşmeler’e ‘15 günde 15 yasa’ya imza mı atıyordu?

‘Apo’nun idam dosyasının’ Başbakanlık’ta bekletilmesine göz mü yumuyordu?

‘İdam cezasının’ kaldırılmasına ses mi çıkarmıyordu?

Hayır!

O halde?

Neydi ‘Cumhuriyetin yılmaz bekçileri’ olan emekli subayları, ‘siyah çelenk’ bırakmaya kadar götüren bu şiddetin ve celalin kaynağı?

Sadece, ‘başlarındaki örtü’ yüzünden üniversitelere sokulmayan, ‘eğitim hakları’ ellerinden alınan fakir-fukara çocuklarına ‘temel haklarının’ iadesi amacı ile bir ‘çözüm önerisi’ yapmak.

Evet, evet, hepsi bu.

* * *

Emekli subaylar, ‘MHP Genel Merkezi’nin önüne siyah çelengi bıraktıktan sonra, ‘MHP milletvekillerine’ gönderdikleri bir mektubu basın mensuplarına dağıttılar.

Mektupta aynen şöyle dediler:

“Türban simgesini Anayasa ile meşrulaştırma girişimi, Anayasamızın değiştirilemeyecek temel ilkelerinden olan laikliğin zedelenmesine ve Cumhuriyet kazanımlarının yıpratılmasına yol açacaktır.
Bu girişimin, üniversitelerden başlayarak toplumun diğer kesimlerinde de gerginlik yaratacağı, ayrımcılığa ve kutuplaşmalara yol açacağına inanmaktayız.
Atatürkçü halkımızın onaylamadığı bir tutumu uygulamanın gelecekte mevcut hukuk düzenini sarsan ve toplumsal yapıyı değiştiren sonuçlar yaratacağı kanaatindeyiz.
Sizleri geniş halk kitlelerinin sesine kulak vermeye, yargının devrim yasalarına ait kararlarına uymaya, halkla mutabakata ve bunun gereği olarak söz konusu Anayasa ve yasa değişiklik düzenlemelerinden vazgeçilmesine davet ediyoruz.”

MHP milletvekilleri de, ‘Atatürkçü geniş halk kitlelerinin’ talebini yansıtan bu mektubu dikkate alıp Meclis’te yapılan oylamada, o doğrultuda tavır aldılar.

Tebrik ederiz.

* * *

Cumhuriyet’in ‘hangi temellerinden’ bahsediyorsunuz?

Cumhuriyetin ‘geleceği’ ABD’ye ipotek edildi, Cumhuriyetin ‘egemenliği’ AB’ye devredildi, Cumhuriyetin ‘bölünmez parçası’ Kıbrıs satışa çıkarıldı, Cumhuriyetin ‘askerlerinin’ başına çuval geçirildi, Cumhuriyetin ‘kırmızı çizgileri’ yerle bir edildi.

Allah aşkına söyler misiniz, ne yaptınız?

Bugüne kadar ‘AKP’nin kapısına bir çelenk bırakmayı aklınızın ucuna dahi getirdiniz mi?

Ama ne zaman ki ‘İslamiyeti’ çağrıştıran bir düzenleme gündeme geliyor, hemen ‘psikolojik harekata’ başlıyorsunuz.

“Yaptığımız toplantılarda arkadaşlarımız İslamiyeti çağrıştıran sloganların kullanılmasından çok rahatsız oluyorlar” diye rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş üzerinde bile baskı kurmaya kalkışan, MHP’nin varlık kaynağı olan ‘Türk-İslam Ülküsü’ ideolojisinden hızla uzaklaşmasına çanak tutan da sizler değil miydiniz?

Ne yapmaya çalışıyorsunuz?

(..)

* * *

Artık neredeyse bir gelenek haline getirdiniz.

Görevde olduğunuz dönemlerde, ‘rütbeler’, ‘yıldızlar’, ‘koltuklar’ gitmesin diye, olup bitenlere seyirci kalıyor, sesinizi soluğunuzu çıkarmıyor, ‘istifa etmeyi’ dahi göze alamıyorsunuz.

Ama her ne hikmetse, ‘emekli’ olur olmaz hemen hidayete eriveriyorsunuz.

İşinize geldiği zaman ‘borsa’ diyorsunuz, işinize geldiği zaman ‘Atatürk’ün arkasına sığınıyorsunuz.

Peki Atatürk ne yaptı?

‘Vatanın tehlikede olduğunu’ görür görmez, hemen omuzundaki apoletleri söküp, üniformasını sırtından çıkararak ‘bir nefer olmayı’ göze alıp ‘milli mücadele’ için yollara düştü.

Eğer Atatürk de sizler gibi yapmış olsaydı, ‘Samsun’a çıkacak’ kimse kalmayacaktı.

‘Cumhuriyetin temel değerleri’ ile kastedilenin aslında ne olduğunun artık farkındayız.

Şundan emin olun ki, ‘çuval’ rezaleti karşısında bile gıkları çıkmayanlar, ‘başörtüsü’ için yapılan bir düzenlemeyi ‘darbe gerekçesi’ yapacak olurlarsa, tankların önünde ilk önce ‘Türk milliyetçilerini/ülkücüleri’ bulacaklardır.

Şimdi o çelengi alın ve konulması gereken yere koyun.
Marş marş, iiiileri!..
yeniçağ

MHP Tuzla İlçe Başkanı vuruldu
27 Haziran 2008
MHP Tuzla İlçe Başkanı Hamit Şahinoğlu ve yanında bulunan Emrah Demir, Tuzla'da bir çay bahçesinde oturduğu sırada, 2 kişi tarafından silahlı saldırıya uğradı.
Olayı haber alan MHP İstanbul Milletvekili Ali Torlak, Şahinoğlu ve Demir'in kaldırıldığı Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne geldi.

MHP Tuzla İlçe Başkanı Hamit Şahinoğlu, Tuzla'da bir çay bahçesinde oturduğu sırada yanında bulunan arkadaşı Emrah Demir ile birlikte, 2 kişinin silahlı saldırısına uğradı.

Saldırı sonucu Şahinoğlu ve Demir bacağından yaralandı. Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Şahinoğlu'nun bacağına ve baldırına 2 kurşunun isabet etti belirtilirken, ameliyata alındığı kaydedildi.

Bacağında şişlik bulunan Şahinoğlu'nun tansiyonun düştüğü ancak genel olarak sağlık durumunun iyi olduğu
açıklandı. Demir'in de aynı hastanede tedavisinin sürdüğü öğrenildi.

Bu arada olayı haber alan MHP İstanbul Milletvekili Ali Torlak, hastaneye gelerek, Şahinoğlu'nun sağlık durumu hakkında bilgi aldı. haber7

DEVLET BAHÇELİ'NİN DEDELERİ HAKKINDA ÇARPICI BİR BİLGİ

7 Şubat 2009
Tarihçi-Yazar Cezmi Yurtsever, Osmaniye tarihini yazmak için başlattığı araştırmalarında Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli'nin dedelerinin idam edildiği bilgisine ulaştığını söyledi
Osmaniye Aktif Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'nu ziyaret eden Yurtsever, burada çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Osmaniye'nin zengin tarihi ve kültürel mirasını aydınlatmayı ve gelecek nesillere aktararak tarih bilinci oluşturmayı amaçladığını ifade eden Yurtsever, 50 milyon Osmanlı tarihi arşivi içerisinde 500 civarında Osmaniye ile ilgili bilgilere ulaştığını ve bunlar arasında bir tanesinin ise MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin ataları ile ilgili olduğunu söyledi.

İlin tarihinin çok eskilere dayandığını ifade eden Yurtsever, MHP Lideri ve Devlet Bahçeli'nin ataları için idam fermanı çıkartıldığını ve idam edildiklerini ileri sürdü.

DEVLET BAHÇELİ BELGEYİ GÖRÜNCE DUYGULANDI

MHP Genel Başkanı ve Osmaniyeli olan Fettahlıoğulları sülalesinin bugünkü lideri Dr. Devlet Bahçeli'ye bu belgeyi gösterdiğini ve ayrıntılı bir rapor şeklinde açıkladığını belirten Araştırmacı Tarihçi Yazar Cezmi Yurtsever; "Devlet Bahçeli dedelerinin idam fermanı belgesini görünce çok duygulandı. Bu belgeleri bilimsel yöntemle ve yorum katmaksızın tarafsız bir şekilde açıklanmasının, gerçeklerin ortaya çıkması için önemli bir katkı sağlayacağını belirtti." diye konuştu

Yurtsever, "1817 yılında idam edilen 25 Fettahlıoğlu ailesi mensubu ve 2 kardeş olan Türkmen Beyleri Ağcabey ve Ahmet beyin idamına kadar giden yolun belgeli ve gerçek hikayesi işte bu şekildedir. Osmaniye ile ilgili tarihi araştırma kitabımızda Fettahlıoğulları ile ilgili bölümde bu önemli belge ve üzücü olaya da yer vereceğim." şeklinde konuştu. haber10

Seçimlerde Başörtüsü Yasağı
21 Mart 2009

Son dakikada "TC kimli no" şartı getiren YSK, şimdi de "başörtüsü" yasağı getirdi. AKP ve CHP tepkili, MHP ise destekledi...

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçim öncesinde tartışılacak kararlara imza atıyor. Kimlik numarası şartıyla oy kullanmayı zorlaştıran YSK şimdi de siyasî partilerin sandık görevlilerine başörtüsü yasağı getirdi. Başkan Muammer Aydın'ın imzasını taşıyan genelgenin, partilerin sandık kurullarında görev alacak isimleri bildirmesinin ardından gelmesi dikkat çekilci bulunuyor.

Son dakika kararına siyasî partiler tepkili. Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, sandık görevlilerinin klasik memur olarak görülemeyeceğini vurgularken BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, partilerin zor durumda bırakıldığını söyledi. DP Genel Başkanı Süleyman Soylu, "Kurul, başından beri aldığı kararlarla seçimi etkilemeye çalışıyor. Bu, planlı programlı bir proje." dedi. CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ise, 'anlamsız bir karar' nitelemesinde bulundu. Çarşaf açılımının mimarı eski CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in tepkisi de sert oldu: "YSK'nın bugüne kadar aldığı bütün kararlar yanlış. Tartışmalı uygulamalarla vatandaşlara çile çektiriyorlar."

Seçim Kanunu'nun 21. maddesine göre sandık kurulu bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden oluşuyor. Bu kurul asıl üyeleriyle toplanıyor. Siyasi partiler dışından getirilen asıl üyeler arasından bir başkan seçiliyor. Aynı yasanın 23. maddesine göre sandık kurulu üyeleri, o seçim çevresinde seçime katılan ve ilçede teşkilatı bulunan siyasi partilerden son milletvekilliği genel seçiminde o ilçede en çok oy almış olan 5 partinin bildirdiği üyelerden oluşuyor. YSK'nın il ve ilçe seçim kurullarına gönderdiği genelgede, sandık alanının 'kamusal alan' olduğu, sandık kurullarında görev alanların da 'hizmet veren' konumunda bulunduğu belirtildi. Sandık görevlilerinin, sınırları yasalarla ve yargı kararlarıyla çizilen kılık ve kıyafet ölçülerine uymaları gerektiği savunuldu. 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde YSK'nın böyle bir genelgesi bulunmazken, siyasi partiler adına sandık kurulunda görev alanlara kıyafet yasağı getiren herhangi bir kanun da bulunmuyor. Hukukçular, YSK'nın kanuna aykırı karar verdiğini belirtiyor. Konuyla ilgili görüşler şöyle:

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mehmet Turhan: YSK kamusal alanı kendine göre yorumlamış. İşgüzarlık yapmış. Bunlar devlet memuru değil, orası devlet dairesi değil. Bu mantıkla giderlerse kamusal alandır diye devletin hastanelerine de, belediye otobüslerine de yasak koyabilirler.

AKP: YENİ İCAT EDİLEN KANUNSUZ YASAK

Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu: YSK'nın bu kararı doğru bir yaklaşım değil. Siyasi partiler sivil kuruluşlardır. Sandık kurulunda çalışan insanları klasik bir memur konumunda görmek doğru değil. Kadınlar siyasi partilerde başörtülü olarak kurucu üye olabiliyor, Anayasa Mahkemesi'nin bu yönde bir kararı var. Yıllardır böyle bir yasak yoktu. Yasal dayanağı yok, neye göre yapılıyor bilmiyorum. YSK'nın, kararlarını seçime yakın tarihlerde açıklaması da doğru değil. Kararlar önceden verilmeli, siyasi partilerin ona göre hazırlık yapmaları sağlanmalı.

DP: PLANLI BİÇİMDE SEÇİM TAHRİK EDİLİYOR

DP Genel Başkanı Süleyman Soylu: Planlı programlı bir proje. Seçimi tahrik etmeye çalışıyorlar. YSK, aldığı kararlarla seçimi çığırından çıkardı.

CHP KARARI YANLIŞ BULDU

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen: Anlamsız bir karar. Kamusal alanda ancak devletin görevlendirdiği kişiler bu yasağa uymak zorundadır. Yoksa sivil vatandaşlar istediği kıyafetle sandık başında görev yapabilir. Gözlemci olarak tabii ki gönderilecek. Kim ne karışır bu kişilere.

Eski CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin: YSK'nın bugüne kadar aldığı bütün kararlar yanlış. Tartışmalı uygulamalarla vatandaşa çile çektiriyorlar. Partilerin görevlendirdiği kişiler sivildir. Kamusal alan bu kişiler için geçerli değildir.

MHP ALINAN KARARI DOĞRU BULDU

MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı: Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa'ya göre seçimlerin sağlıklı, düzgün ve düzenli yapılmasının temininden sorumludur. Kurul, böyle bir karar almışsa buna itiraz söz konusu değildir.
aktifhaber

KENAN EVREN'E AKP-MHP DESTEĞİ
10 Mayıs 2009

Fethiye Belediye Meclisi, 7. Cumhurbaşkanı Evren’in adını taşıyan caddenin isminin değiştirilmesi talebini MHP ve AKP’li üyelerin oylarıyla reddetti. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın sert sözleriyle gündeme gelen 12 Eylül darbesi yeniden tartışılmaya başlandı. Darbenin ardından birçok okul ve caddeye verilen Kenan Evren isminin kaldırılması da isteniyor.

Bunun son örneklerinden biri Muğla’nın Fethiye ilçesinde yaşandı. Fethiye Belediye Meclisi’nin mayıs ayı olağan toplantısında, bir vatandaşın, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in adını taşıyan caddenin isminin “Mustafa Karaören” olarak değiştirilmesi önerisi görüşüldü. CHP’li üyeler adına söz alan meclis üyesi Nalan Ünal, Kenan Evren’in adının 12 Eylül darbesini hatırlattığını savundu. Nalan Ünal, şu iddialarda bulundu: “Türkiye o yıllarda sağ sol kavgalarıyla karıştırıldı ve devamında demokrasiyi zedeleyen darbe geldi. Bu darbenin mimarı Evren oldu. Türkiye’nin pek çok yerinde bu ismi taşıyan cadde, sokak ve okulların isimleri değiştirildi.

İzmir ve Muğla İl Genel Meclisi, Evren’in adını taşıyan sokak, cadde ve okulların isimlerinin değiştirilmesi yönünde tavsiye kararı aldı.” Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı ise 12 Eylülden en fazla etkilenen kişinin kendisi olduğunu ileri sürdü. O dönemde hapiste 45 gün işkence gördüğünü iddia eden Saatcı, “Herkese saygımız var. Geçmiş geçmişte kaldı. Hiçbir sokak, cadde ve park ismini değiştirmeme kararı aldık. Bunun yerine yeni parklar ve caddeler açarak buralara yeni isimler verdik” diye konuştu. Gündeme alınan öneri, CHP’li meclis üyelerinin kabul oyuna karşılık, MHP ve AK Parti’li üyelerin oyuyla reddedildi.

Vatan

MHP Diyarbakır'dan Çekildi
16 Mayıs 2009

Erdoğan'ın "Diyarbakır'a gidememekle" suçladığı MHP'de çarpıcı gelişme. Partinin Diyarbakır teşkilatı kapatıldı, kepenkler indi, tabelalar söküldü..

Diyarbakır’da Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatı kapatıldı. İl ve Merkez İlçe binasındaki parti tabelası ve bayrakları indiren partililer, aylardır parti yönetimine aday çıkmadığını söyledi.

MHP’nin Diyarbakır teşkilatı bugün kapatılarak kapısına kilit vuruldu. Partililer, Yenişehir İlçesi İstasyon Caddesi üzerinde İl ve Merkez İlçe Başkanlığı’nın bulunduğu binadaki parti tabelaları ile bayrak ve flamaları indirdi. Parti binasını boşaltan partililer, aylardır il ve merkez ilçede yönetim oluşturulamadığı gerekçesiyle teşkilatın kapatıldığını öne sürdü. MHP Diyarbakır İl Başkanlığı’nı 4 yıl yapan Abdullah Arzakçı, parti binasının kapatılma sebebini bilmediğini söyledi. İki yıl önce milletvekili adayı olmak için görevinden istifa ettiğini söyleyen Arzakçı, seçimden sonra bir süre gayri resmi başkanlık yaptığını ancak bir yıldır ilgilenmediğini söyledi.

Diyarbakır’da MHP teşkilatının kapanmasına ilişkin olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununa çözümüne ilişkin açıklamalarına karşı, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sert dille eleştirmesine tepki olarak kapatıldığı iddiaları ortaya atıldı.
aktifhaber

Alparslan Arslan Ve Bahçeli
19 Mayıs 2009

Danıştay katili Alparslan Arslan'ın arşivinden çarpıcı fotoğraflar çıkmaya devam ediyor. İşte Arslan ve MHP Lideri Bahçeli'nin aynı karede yeraldığı fotoğraf.

ATV Haber'de dün gece çok çarpıcı bir fotoğraf yayınlandı.

Arkasına 1999 notu düşülen fotoğraf MHP İstanbul İl Başkanlığı'nda çekilmiş.

Fotoğrafta Alparslan Arslan esas duruşta bekliyor. MHP Lideri Bahçeli ise önünde yürüyor.

Fotoğrafta, Bahçeli korumalarıyla salona girerken görülüyor. Bahçeli'nin hemen sağında koruması, arkasında ise MHP'nin o yıllardaki Maltepe İlçe Başkanı bulunuyor. Aynı karede Arslan da Bahçeli'yi karşılayanlar arasında yer alıyor.

Geçmişinde ülkücü olduğu iddia edilen Alparslan Arslan'ın MHP'yle bağını gösteren hiçbir görüntü ortaya çıkmamıştı.

ATV haberde yayınlanan bu fotoğrafı MHP İstanbul İl Teşkilat Başkanı Yüksel Aydın yalanladı. Aydın, "Alparslan Arslan hiçbir dönemde partimizle hiçbir ilişkisi yoktur ve olmamıştır. Bu fotograf, yükselen değer olan MHP'yi yıpratmak için maksatlı olarak piyasaya sürülmüş bir fotomontajdır" dedi.
video için: http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=222863
aktifhaber

MHP'li Meclis Üyesi Öldürüldü
20 Haziran 2009

SİNOP'un Durağan İlçesi'nde, MHP'li ilçe belediye meclis üyesi Suzi Yılın, vurularak öldürüldü.

SİNOP'un Durağan İlçesi'nde, MHP'li ilçe belediye meclis üyesi 50 yaşındaki Suzi Yılın, otomobilini fabrikasının önüne park ettiği için tartıştığı 54 yaşındaki Cahit Avcı tarafından tabancayla vurularak öldürüldü.

Dün meydana gelen olayda, Yeşilyurt Mahallesi'ndeki çeltik fabrikasının sahibi, Durağan Belediyesi'nin MHP'li Meclis Üyesi Suzi Yılın, ticaretle uğraşan ve bölgedeki tuğla fabrikalarına işçi temin eden Cahit Avcı ile otomobilini fabrikasının önüne park etmesi nedeniyle tartıştı.

13 çocuklu Avcı ile 3 çocuk babası Yılın'ın tartışması kavgaya dönüştü. Çevredekilerin ayırmaya çalıştığı ancak başarılı olamadığı kavga sırasında, Cahit Avcı, üzerinde taşıdığı ruhsatsız silahını çıkarıp ateş etti.

Vücuduna 7 kurşun isabet eden Suzi Yılın ağır yaralandı. Çevredekilerin çağırdığı ambulansla Durağan Devlet Hastanesi'ne kaldırıl
aktifhaber

MHP'li Başkanın İlginç Sözleri
11 Temmuz 2009

Muğla'nın Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı'nın yaptığı "Türkiye Cumhuriyeti devletini ne zaman Türkler yönetmeye başlar, o zaman sıkıntılar biter." dedi...
aktifhaber

BEŞ YARALI!
19 Temmuz 2009

MHP Tekirdağ il kongresinde iki adayı destekleyen gruplar arasında kavga çıktı. Önce tekme- yumruk, ardından sopalarla birbirine giren iki grupdan 5 kişi yaralandı, polis bazı kişileri gözaltına aldı.
Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal ve Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı'nın da hazır bulunduğu, Tarsal Turistik Tesisleri’nde yapılan MHP il kıongresinde mevcut il başkanı Yunus Meral ile işadamı Saral Sarıalioğlu’nun listeleri yarıştı.

Kongrede konuşan Saral Sarıalioğlu, MHP Çorlu ilçe kongresinin bilerek yapılmadığı için 165 delegenin il kongresinde oy kullanılmadığını, bunun sorumlusunun da İl Başkanı Yunus Meral olduğunu söyledi. Bu sözler üzerine salonda gerginlik oldu ancak Genel Başkan Yardımcısı Faruk Bal müdahale ederek tarafları sakinleştirdi.

Kongrede oy verme işlemi tamamlanıp sayıma geçildiği sırada Meral ve Sarıalioğlu'nun taraftarları arasında başlayan sözlü tartışma, kavgaya dönüştü. Önce tekme yumruk, sonra sopa kullanan partililerin kavgasına polis müdahale etti. Salondaki polislerin yetersiz kalması üzerine takviye ekipler sevk edilirken Tekirdağ Emniyet Müdürü Necdet Çelikbilek, olaya karışanların gözaltına alınması talimatını verdi. 5 partilinin yaralandığı olaylara karışanlardan çok sayıda kişi gözaltına alındı.

İşadamı Saral Sarıaliolu'nun 85 oy aldığı kongrede Yunus Meral 210 oyla yeniden il başkanı seçildi.
hürriyet

DOĞU'NUN BAŞBUĞU'NDAN İLGİNÇ SÖZLER
19 Ağustos 2009

Milliyetçi camianın 'Doğu'nun Başbuğu' olarak tanıdığı Yılmaz Durak, Ergenekon davasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Zaman'a konuşan Durak, Türkiye'nin yakın tarihine ışık tutan Ergenekon soruşturmasını 'demokratik dönüşüm' olarak nitelendirdi.

Ucu nereye varırsa varsın soruşturmada sonuna kadar gidilmesini isteyen Durak, "Süreci kimse sulandırmasın." çağrısında bulundu. Bütün askerî müdahalelerin ülkeyi geri bıraktığını vurgulayan Durak, Ergenekon iddianamesindeki darbe girişimlerini ise şöyle değerlendirdi: "2003 ve 2004'teki bu darbeler gerçekleşseydi, yine gariban Anadolu insanı mağdur olacaktı. Yi-ne onlar yargılanıp işkence görecekti."

Durak, 12 Eylül darbesinden sonra tutuklandı, 6 yıl hapis yattı. 'Alparslan Türkeş'in sağ kolu' ve 'Doğu'nun Başbuğu' olarak ün yaptı. MHP'nin teşkilatlanmasında önemli roller oynadı. 2002 ve 2007 yıllarında MHP'den milletvekili adayı oldu. Siyasî çalışmalarını Ankara'da sürdüren Yılma Durak, sessizliğini Zaman'a bozdu. 12 Eylül sürecini yaşayan Durak, darbenin ne demek olduğunu en iyi bilen isimlerin başında geliyor. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana yapılan askerî müdahalelerin ülkeyi geri bıraktığını belirterek, özellikle demokratik geleneğin oluşmasını engellediğinin altını çiziyor. Durak, bu yüzden Ergenekon soruşturmasının demokrasinin yerleşmesi açısından büyük önem taşıdığını vurguluyor. Ucu nereye varırsa varsın sonuna kadar gidilmesini isteyen Durak, "Süreci kimse sulandırmasın." çağrısında bulunuyor. Ardından Ergenekon iddianamesine giren 2003 ve 2004 yıllarındaki darbe teşebbüslerini hatırlatıyor. Durak, bu noktada milliyetçi kesime şu uyarıyı yapıyor: "Bu darbeler gerçekleşseydi, yine gariban Anadolu insanı mağdur olacaktı. Yine onlar yargılanıp işkence görecekti."

Yılma Durak, ordunun siyasetten elini çekmesi ve kışlaya dönmesinin zorunluluğuna da dikkat çekiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, milletin kafasındaki tarife uygun yapıyı muhafaza etmesi gerektiğini söyleyen Durak, "Bu hem ordu hem de milletin kurtuluşu demektir." ifadelerini kullanıyor. Müdahaleci zihniyetin, 'sözde' diye nitelediği bazı aydınlar tarafından desteklendiğini dile getiren Durak, bu çevrelerin antidemokratik girişimlere göz yumduğunu ve askeri tahrik ettiğini kaydediyor. Büyük sermaye grupları ve askerî darbeler arasındaki ilişkiyi de sorgulayan Durak, şu çarpıcı soruyu yöneltiyor: "Acaba büyük holdingler, her askerî müdahale sonrası kaç orgenerali istihdam etti?"
haber10

13 Eylül 2009
Alparslan Türkeş 12 Eylül öncesi işlenen cinayetlerle ilgili önemli bir iddiayı gündeme getirmiş
Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) merhum Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in Emniyet Genel Müdürlüğü'ne mektup yazarak, 12 Eylül'ün hemen öncesinde işlenen siyasi cinayetlere ilişkin önemli bir iddiayı gündeme getirdiği ortaya çıktı.

Mektupta, devletin güvenliği sağlamayla yükümlü olan kurumlarına yönelik oldukça ağır suçlama yer alıyor. Türkeş, 1993 yılında yazdığı mektupta darbeye zemin hazırlayan siyasi cinayetlerin hemen hepsinin arkasında kimi devlet görevlilerinin olduğunu belirtiyor.

Türkiye'yi 12 Eylül'e götüren süreçte toplumu derinden sarsan siyasi cinayetler işlendi. Gazeteci Abdi İpekçi, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, DİSK Başkanı Kemal Türker ve MHP'li Bakan Gün Sazak gibi değişik görüşlerden simge isimlere yönelik suikastlar, iç kavgayı körüklemekle kalmadı; darbeye zemin de hazırladı. Öldürülenler ve tetikçilerin kimliğine bakılarak, birbirleriyle çatışma halindeki ideolojik hareketler suçlandı. Ses getiren bu eylemlere ilişkin soru işaretleri tartışılmaya başlandığında ise iş işten geçmişti. Suçlanan kesimlerden biri de ülkücülerdi. Hedefteki isim dönemin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in 23.9.1993 tarihinde Emniyet'e yazdığı mektup, tarihe ışık tutacak mahiyette.

Mektup, yıllarca Türkeş'in en yakınında bulunan eski MHP kurmaylarından Rıza Müftüoğlu'nun 'Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket' adlı kitabında ayrıntısıyla yer alıyor. Müftüoğlu'nun yazdıklarına göre, emekli Hakim Albay Kaya Alpkartal, Türkeş'e bir belge sunar. Polis okullarında okutulan 'Devlet Güvenliği ve İstihbarat' adlı kitapta MHP'nin suçlandığı bölümlerden oluşan belgeye kızan Türkeş, cevap mahiyetinde bir mektup yazar.

Kitapta tam metni verilen ve ''İçişleri Bakanlığı. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne'' hitabıyla gönderilen sert mektupta Türkeş'in şu ifadeleri dikkat çekiyor:

"MHP, 12 Eylül öncesi ülkede tek anti-komünist grup olduğunu hiçbir zaman söylememiştir. Ancak millet ve memleket aleyhine sürdürülen cereyanlar arasında en aktif ve duyarlı bir grup olduğunu belirtmiştir. MHP ve ülkücü kuruluşlar silahlı şiddet eylemlerine hiçbir zaman devleti ele geçirmek için başvurmamış, komünistlerin saldırılarına hedef oldukları için millî bir refleks çizgisinde nefsi müdafaa içerisinde kalmıştır. Bazı planlı ve programlı cinayetlerin arkasında ülkücülerin yer aldığı iddia edilmişse de, bütün cinayetlerin arkasında ya bir MİT mensubu ya da bir emniyet mensubu her zaman görülmüştür. Kitaptaki bu bölümün kaldırılmasını, aksi takdirde hukuki yollara başvurulacağının bilinmesini rica ederim.'' Müftüoğlu, Emniyet'ten mektuba cevap gelmediği bilgisine de kitabında yer veriyor.
aktifhaber

Hakan Albayrak
Yeni Şafak Gazetesi
Monşer bürokrasisine darbe
15 Aralık 2009

5Kasım 1999. Başbakan Ecevit, DSP'li, ANAP'lı ve MHP'li bakan arkadaşıyla beraber Moskova'dadır. Heyete bir otelde akşam yemeği veren Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçisi, MHP'li bakanları davetten dışlayarak tahkir eder. Skandal basına yansır, ancak koalisyon hükümetinde herhangi bir rahatsızlığa yol açmaz. DSP'liler ve ANAP'lılar MHP'li bakanların tahkir edilmesinde bir fevkaladelik görmezken, MHP'liler de bu rezaleti içlerinde sindirirler. Moskova Büyükelçisi'nin temsil ettiği 'bürokratik oligarşi'nin tasarrufu karşısında seçilmişlerin boyunları kıldan incedir.

Mustafa Çalık, 11 Kasım 1999 tarihli Ayyıldız gazetesinde, “Moskova Büyükelçimiz Hükümet Üyesi Bakanlara Ne Demek İstedi?” diye sorar ve şu cevabı verir:

“Demek istedi ki… bürokratik hiyerarşi siyasi hiyerarşinin üzerindedir. Memurlar siyasilerden güçlüdür. /…/ Türkiye'mizde siyasî iktidar sahibi kadrolar, yani siyasetçiler devlet iktidarının pek azını ve o da ancak nadiren kullanırlar. Devlet iktidarını 'devlet cihazı'nın beşerî aksamını teşkil eden 'devlet bürokrasisi' kullanır. /…/ En başta genel kurmay ve hariciye bürokrasisi, yani esas itibariyle orgeneraller ve büyükelçiler… Bunun ardından istihbarat organları, yüksek mahkeme ve adliye bürokrasisi, mülkiye bürokrasisi ve bazı genel müdürlük ve müsteşarlıkları eklediniz mi devlet bürokrasisinin kabataslak resmini elde etmiş olursunuz. /…/ Moskova Büyükelçisi('nin)… Hükümet'in MHP kanadına mensup bakanlara revâ gördüğü istiskal edici muamelenin arka planında yukarıda çizmeye çalıştığım resmin sakladığı 'asıl gücün' kendini her istediği zaman ve istediği tarzda sergileme refleksi ve alışkanlığı yatıyor. Buna, isterseniz 'asıl gücü' tekelinde tutan unsurların milli iradeyi temsil edenlere karşı öteden beri meraklı oldukları hiçe sayma 'hobi'lerini ve bundan aldıkları hükmetme zevkini de ekleyebilirsiniz.”

Şimdi sıkı durun: Dönemin Moskova Büyükelçisi, Nabi Şensoy'dan başkası değildir. ABD Başkanı Obama ile görüşmesine Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun da katılmasını isteyen Başbakan Erdoğan'ın “Gereğini yapın” talimatını layıkıyla yerine getirmeyerek hükümete 'diplomatik çelme' takan Washington Büyükelçisi var ya, işte o!

MHP, Moskova hadisesini büyütmemişti. Daha doğrusu, bu hadisenin büyüklüğünü görmezden gelmişti. AK Parti ise, Washington hadisesi üzerine Nabi Şensoy'u merkeze çekerek, hükümet olmanın gereğini yaptı. Devamını bekleriz.

Hükümet olmak (hele Ortadoğu ve Afrika açılımları yapan yenilikçi bir hükümet olmak), 'Siyasetçi bilmez, biz biliriz' diyen (ve Ortadoğu'ya da, Afrika'ya da bir türlü ısınamayan) monşer bürokrasisini temelinden sarsıp Hariciye'deki statükoyu değiştirmekten geçer.

Türkeş'in dedesinin köyünde sadece 3 kişi kaldı
Eski MHP lideri merhum Alparslan Türkeş'in dedesinin yaşadığı Kayseri'nin Köşkerli Köyü, 3 kişilik son aile ile ayakta kalmaya çalışıyor. Köyde 3 kuşaktır muhtarlık yapan Er ailesinin 3 ferdi, soğuk kış şartlarına göğüs gerdikleri sürece köyde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Kış şartlarının iyice ağırlaştığı günlerde o aile de, ilçe merkezindeki evlerine gidiyor. 30.01.2010 KAYSERİ netgazete

19 Şubat 2010
Bahçeli: Fetret Devri Yaşıyoruz
Devlet Bahçeli: "Fetret devri emareleri görülmeye başlandı. Bu aşamada erken seçimden başka önerilecek yol ve çözüm kalmadı"
Bahçeli'nin yazılı açıklamasından satır başları şöyle:

KURUMLARARASI KUTUPLAŞMA

Özellikle devletin temel kurumları arasındaki gerilimin su yüzüne çıktığı son dönemde, yasama, yürütme ve yargı arasındaki çatışmalar ile üniversiteler, ordu, medya, emniyet gibi vazgeçilmez kurumların içinde ve aralarında yaşadığı gerginlikler artık tam bir kutuplaşmaya doğru yönelmiştir.

FETRET DEVRİ
Ülkemiz, hayatın her alanında yaşanan cepheleşmenin sancıları altında, bin yıllık kardeşliğinin sorgulandığı, mülkün temeli olan adalete olan güvenin sarsıldığı, kurumların kargaşaya sürüklendiği, siyasetin kirlendiği, halkının ise yoksullaştığı gelişmelerle tam bir fetret devrinin emarelerini göstermeye başlamıştır.

GÜVEN ZEDELENMESİ
AKP iktidarının, tartışmalardan uzak tutulmaları gereken devlet organlarını birer birer karşısına alması ve buna da zemin oluşturup ortam hazırlaması çok tehlikeli bir sürece davetiye çıkarmıştır.

Erzurum’da süren bir soruşturma kapsamında Erzincan’da görevli bir savcının gözaltına alınıp tutuklanmasıyla devam eden hukuki gelişmelere, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla idari müdahalede bulunulması önümüzdeki dönemde önemli siyasi ve hukuki sonuçlar doğuracak gelişmeleri başlatmıştır.

Hukuken tartışmaya neden olan taraflar arasında haklılık ve yerindelik aramaksızın konuya baktığımızda bile hepimize lazım olan adalet duygusunun, herkesin güvenmek ve inanmak durumunda olduğu hukuk devleti anlayışının ağır zarar göreceği ve güven kaybedeceği açıktır.

AKP'NİN ÖZÜRLÜ SİYASETİ
Bu gelişmeler, AKP zihniyetinin, devlet idaresi ile hükümet etme arasındaki farkı ayırt edemeyen özürlü siyaset algısının ve iktidarı kendinden olmayanlar üzerinde bir tehdit ve baskı aracı olarak kullanmak zanneden ilkel bir yönetim arayışının sonucudur.

Hükümet tarafından hukukun yıpratıldığı ve siyasileştiğine dair kopartılan fırtınanın yalnızca bir grup hukuk adamının yetkilerinin alınmasına bağlanması ve konunun bu olaya indirgenmesi, geride kalan sürede yaşanan hukuki süreçlere müdahale niyetleriyle tutarsızdır.

CHP'YE AĞIR ELEŞTİRİ
Yakın zamanda PKK teröristlerini aklamak için düzmece mahkemelerle hukukun katledilmesine göz yumanların, “avukatıyım-savcısıyım” iddialarıyla devam eden davalara açık görüş beyan edenlerin adaletin siyasileştiğinden şikâyetçi olmaları abesle iştigaldir.

YARGIYA DA ELEŞTİRİ
Bu konuda, yasama ve yürütmenin yargıyı etki ve vesayet altına almaya çalışması ve görevine müdahalesi yanlıştır. Ancak yargının da yasama ve yürütmenin yetkilerini sorgulaması ve bu alana taşacak yorumlar getirmesi aynı derecede hatalı bir durumdur.

CUMHURBAŞKANI GÜL'E TEPKİ
Bugün geldiğimiz noktada, çatışmaya kadar varan gerilimlerden kurtulmanın yolu olarak anayasanın değiştirilmesi teklifi, meşruiyetini kaybetmiş iktidar partisi, yönetemez hale gelmiş hükümet ve yıpranmış siyasetin, milletin hakemliğine yeniden başvurmadan, millet desteğini tazelemeden çözümleyeceği bir husus değildir. Reformu gündeme taşıyan Sayın Cumhurbaşkanı’nın maksadının Anayasanın 104. maddesinin makamına verdiği görev olan “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme” sorumluluğundan kaçarak, hükümetin bu konudaki niyetlerine ön alma çabası ve refakat etme arayışı olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin tıkanmış sorunları ve çözüm inisiyatifi ‘hukuka uyduramadık o halde hukuku uyduralım’ diyen bir zihniyetin liyakatsiz kadrolarının tercihine teslim edilemeyecek kadar önemli, ciddi ve hayatidir.

DEVLET KRİZİ
Milliyetçi Hareket Partisi bugün bütün gerçeğiyle karşımıza çıkan bu tabloyu 26 Ocak 2010 tarihinde “Devlet Krizi” olarak adlandırmış ve Cumhurbaşkanı’nı o tarihte acilen göreve çağırmıştır.

Bu çağrımız, Anayasa uyarınca Milli Güvenlik Kurulunun olağanüstü toplamasını, kurulun yasal üyelerinin yanı sıra, görüşlerini almak üzere TBMM Başkanının, Yüksek Yargı Organlarının Başkanlarının, Emniyet ve İstihbarat teşkilatının yöneticilerinin de toplantıya katılması yönündedir.

Geçmişte koyduğumuz “Devlet Krizi” teşhisi ile yapılan tanımlar ve tekliflerin ne derece isabetli olduğu yaşanan son gelişmelerin ışığında daha iyi anlaşılmış ve kamuoyu tarafından kabul edilmiştir.
aktifhaber

07 Mart 2010
Gezmiş Kovaladı Türkeş KaçtıEski MHP"li Yaşar Okuyan 12 Eylül ve Mamak"ı anlattığı "O Yıllar" isimli kitapta ilginç iddialar ortaya attı...

Yaşar Okuyan 12 Eylül ve Mamak"ı anlattığı "O Yıllar" isimli kitapta ilginç iddialar ortaya attı. Korumaları atlatan Türkeş, Eymir Gölü çevresinde gezemeye çıkıyor. Bu esnada Deniz Gezmiş ile arkadaşlarıyla göz göze geliyor ve...

Deniz Güçer'in haberi

Alparslan Türkeş’in bir dönem sağ kolu olan, “Albay”ın gizli nikahına dedesinin evinde tanıklık eden Yaşar Okuyan’la aslında bir “Söyleşi”ler kitabı düşünerek yola çıktık. Soru-cevaplar sert başladı, sert devam etti. Kimse birbirine “torpil” yapmadı. Yazım bölümüne geldiğimizde ise “Okuyan” soyadının nereden geldiğini anladık. Çünkü Okuyan, “titizliği” ile hem asistanı Nazlı’nın, hem benim tam anlamıyla canımıza okudu.

Ama 15’inci kasetin sonunda ‘Komünist kardeşin Faşist ağabeyi’, 12 Eylül ihtilali, gerekçeleri, Mamak işkenceleri tekrar hatırlanınca ”O yıllar“ı ayırmaya karar verdik. Okuyan’ın hücre arkadaşı Taha Akyol’un önerisiyle onlar da ’Anı’ haline geldi.

”Yayına hazırlayan“ isim olarak benim için ilginç bir yolculuk olduğunu söyleyebilirim. ”Devrimcilerin“ o yıllarda yaşadıklarını iyi biliyordum da, karşı tarafı hiç dinlemediğimi fark ettim. Yaşar Okuyan’ın anlattıklarını yine de en iyisi okuyun, siz karar verin.

Deniz Gezmiş ile büyük kovalamaca

Alparslan Bey çok bunaldığında korumalarını da atlatmayı başarırdı. Kendi başına aracıyla Ankara’yı gezmeyi çok severdi. Bunlar elbette çok uzun geziler olmuyordu ama en azından bir dinlenme imkanı buluyordu. 1967’de de yine böyle bir kaçamak yapmaya karar veriyor. Ford marka bir aracı vardı. Almanya teşkilatı Türkeş için oradan almıştı ve gümrüğünü de biz İstanbul’dan organize edip ödemeyi yapmıştık... Korumasız Or-An’da oturduğu eve çok yakın olan Eymir Gölü’nün çevresinde bir tura çıkıyor. Araba kullanırken gölün çevresinde toplanmış gruplar halinde gençler dikkatini çekiyor. Onlara dikkatlice bakarken Deniz Gezmiş’le göz göze geliyorlar. Ancak aynı anda arkadaşları da Türkeş’i fark ediyor. Bunun üzerine büyük bir kovalamaca başlıyor. Deniz Gezmiş ve arkadaşları da hemen arabalarına atlıyor ve Türkeş’in peşine düşüyorlar. Takip Konya Yolu’na, Balgat’a kadar sürüyor. Ancak Türkeş, hepsini atlatmayı başarıyor. Bunu Türkeş Bey bize gülerek anlatmıştı. Hatta, “Ektim onları. Arkadan çok bastırdılar ama ben daha hızlıydım” demişti.

Sevim Tuna ayağını Türkeş yüzünden kırdı

Türkeş İstanbul’a oldukça sık geliyordu. 1973 yılında MHP İstanbul İl Başkanı Salih Zeki Erol, “Efendim lütfen Sevim Tuna’yı dinlemeye gidelim” dedi. Türkeş, “Uygun olmaz Zeki Bey” dedi, kabul etmedi. O sıralar Sevim Tuna son derece meşhurdu. Erol, Türkeş Bey’e her türlü önlemi alacağını söyledi ve ikna etti... Ertesi akşam Türkeş Bey, ben ve Salih Zeki Erol tam anlamıyla suçlular gibi Bebek’teki Maksim Gazinosu’na gittik. Fahrettin Aslan geleceğimizi haber aldığı için bize en önden masa ayırtmıştı. Muhabirlerin içeri girilmesine izin verilmedi... Sevim Tuna sahneye çıktı, şarkılarını söylemeye başladı. Tuna gelenleri selamlarken birden bire Alparslan Türkeş’i fark etti. Çok heyecanlandı ve masaya selam vermek için bize doğru yürümeye başladı. Ama tam bize yaklaştığı sırada ayağı kaydı ve sahneye kapaklandı... Ayak bileğindeki kemiğin kırıldığını da sonrasında öğrendik. Tabii tadımız kaçtı ve Maksim’den ayrıldık. Asıl bomba birkaç gün sonra patladı. Gazinonun fotoğrafçısı tüm yaşananları tek tek görüntülemiş. Olay duyulunca da epeyce bir yüklü paraya Türkeş’in masasından Tuna’nın düşüşüne kadar çektiği tüm fotoğrafları Günaydın Gazetesi’ne sattığı ortaya çıktı... Haber manşetten yayınlandı.

Türkeş Musevi Cemaati’yle gizlice bir araya geliyordu

1977 seçimlerinde İstanbul’da iş dünyasıyla buluşmamızı da Berker İnanoğlu ve Mete Has sağladı... Hatta

12 Eylül’de o dönem partiye yapılan bağışlar iddianamede yer aldı. Birçok iş adamının ismi bağış yapanlar arasında geçti. AKSA’nın sahibi Ali Dinçkök o dönem 85 bin Lira yardım yapmış görünüyordu. Sadık Özgür 150 bin Lira, Üzeyir Garih 50 bin Lira, Tevfik Ercan 200 bin Lira, Hayrettin Karaca 50 bin Lira, İbrahim Bodur 200 bin Lira.

Burada Muharrem Eskiyapan 100 bin Lira, Feyyaz Berker ve Refik Baydur’un da bağış yaptığı görünüyordu ama rakamları yoktu... Türkeş o yıl oldukça ilginç buluşmalar gerçekleştirdi. O dönem MHP’nin oyu yüzde 3’lerde olsa da Türkeş’in kendi ismi ve karizması vardı. İsmi partiye bağış yapanlar arasında bulunan Üzeyir Garih ve Türkeş’in görüşmesini iki defa ben organize ettim. İlk seferinde Taksim’de bir iş hanında, Berker İnanoğlu’nun tanıdığı bir iş adamının ofisinde bir araya gelip öğle yemeği yediler. Diğerinde ise Türkeş, Beyoğlu’nda Musevi Cemaati’nin liderleriyle buluştu... İlk görüşmede Türkeş’i dışarıda bekledim. İkinci görüşmedeki yemeğe ben de katıldım.

O sohbette, Türkeş Türkiye’nin bölgedeki gelişmeler karşısında hassas olması gerektiğini söyledi. Özellikle ülkeyi tehdit eden Sovyet yayılmasıyla ilgili uyarılarda bulundu. Ermeni ve Yahudi düşmanlığının doğru olmadığını, birtakım güçlerin özellikle tahrik etmek için uğraştıklarını da Musevi Cemaati’ne iletti. 500 yıl önce bu ülkenin Yahudilere kucak açtığını söyleyerek, hiçbir düşmanlığın söz konusu olamayacağını, Türk milletinin dokusunda böyle bir düşmanlığın bulunmadığını da söyledi. Cemaat liderlerinden de tahriklere karşı dikkatli olmalarını istedi. Türkeş Bey’e çok büyük hürmet gösterdiler.

Ortodoks Kilisesi’nin önde gelenleriyle görüşme

Üzeyir Garih’in bu görüşmeden sonra 50 bin Lira bağışladığı iddianameye girmiş olsa da benim bildiğim MHP’ye yaptığı bağış bundan daha fazla bir rakamdır. Gerek o dönem gerekse sonrası için şöyle bir tespit yapmakta fayda görüyorum: Türkeş’in hiçbir konuşmasında Ermeni ve Yahudi aleyhtarlığına rastlamanız mümkün değildir. Türk Ortodoks Kilisesi’nin önde gelen isimleriyle de görüşmeleri olduğunu biliyorum. Türkeş gerek Ermeni, gerek Musevi ve gerekse Ortodoks Kilisesi’nin önemli isimleriyle yaptığı tüm görüşmelerde, “Sizin menfaatlerinizle Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleri örtüşüyor. Dışarıdaki tahriklere kulak asmayın” demiştir.

Darbe olacağını 30 Ağustos’ta anladık

“Darbe olacak” haberlerini o kadar çok duyuyorduk ki kanıksamıştık. Ancak ihtilalden 10 gün önce bu sözlerin çok da yanlış olmadığını gösteren bir olay yaşadık. 30 Ağustos 1980... Zafer Bayramı kutlamaları yapılacaktı. MHP yönetimi olarak Genelkurmay Başkanlığı’na gittik. Sabah törenlerine katılıp oradan da hipodromdaki geçit resmine dahil olacaktık. Bir yıl önceki kutlamalarda komuta kademesinden hepimize büyük bir ilgi ve yakınlık gösterilmişti. Ancak bu defa içeri girdiğimizde buz gibi bir havayla karşılaştık. Kenan Evren törenin başlamasına çok az bir süre kala geldi. Liderlerin ellerini sıkıyor ama hiçbirinin yüzüne bakmıyordu. Hepimiz tedirginlik duyduk... Tören sonunda merdivenlerden inerken Türkeş’e, “Bir anormallik var. Hipodromdaki törenlere katılmayalım” önerisi getirdim. Türkeş haklı olduğumu söyledi. Partideki toplantıda “Benim bu fotoğraftan anladığım darbenin yolda olduğudur” dedim ve Türkeş de beni onayladı.

Türkeş’in Evren’e yazdığı mektubun sırrı

İhtilal sonrasında Türkeş’le Dil Okulu’ndaydık... Türkeş, Kenan Evren’e bir mektup göndermeye karar verdi... Ekim ayının son günleriydi. Türkeş, Evren’e mektup taslağını daktilo ettirmek için beni odasına çağırdı... Türkeş söylüyor ben yazıyordum. Ancak mektup ilerledikçe canım sıkılmaya başladı. Çünkü öyle ifadeler var ki Türkeş’in onları kullanması mümkün değildi. Sonunda dayanamadım, ”Zatı alinize bu öneriyi kim getirdi?“ diye sordum. GİK üyemiz Sait Bilgiç’in verdiğini söyledi. Bunun üzerine, ”Olmaz efendim. Benim rızam yok böyle bir mektup göndermenize“ dedim... Ancak çok canım sıkıldı. Çünkü o mektup giderse, aşağıdan alan, adeta Evren’e ricada bulunuyormuş izlenimi veren bir durum ortaya çıkacaktı. Türkeş mektuptan söz etme dedi, ama mümkün mü?” “Durumu Sadi Somuncuoğlu, Nevzat Köseoğlu, Cengiz Gökçek’e anlattım. ”Evren’in elini öpeceğiz“ deyince paniğe kapıldılar. Topluca Türkeş’in odasına gittik... Türkeş yeni bir taslak yazmamızı istedi... O ekip olarak ikinci bir taslak hazırladık. O mektup 1 Kasım 1980’de Evren’e gitti.”

Taha Akyol’la hücre arkadaşlığı

Türkeş’in kaçışını organize ettik ve ben bir süre sonra Ankara’da gazetecileri çağırıp teslim oldum... Dil Okulu’nda rahat durmayınca bizi Mamak’ta A Blok, Tecrit 2, Ön 38 numaralı hücreye aldılar. İdam mahkumlarını da Ön 35 ve 36 numaralı hücrelerde tutuyorlardı. Oda arkadaşım Taha Akyol’du. O hücrelerde bugün bile tartışılan, hesap sorulması gereken birçok iddiaya şahit olduk. Mesela bizden önce yanımızdaki hücrede kalan ülkücü bir genç için “Kendini astı” diye tutanak tutmuşlar. Ne kadar doğru belli değil. Çünkü orada bir insanın intihar etmesi mümkün değildi. O imkan olsa zaten ben kendimi asardım. Böyle soru işaretleri taşıyan olaylar da oluyordu. Mesela nöbetçi bir er geliyor, “Yandaki kendini asmış” deyip gülmeye başlıyordu.

Mamak cehennemi

Cezaevi Komutanı Albay Raci Tetik’ti. Tetik, gaddar, insanlıktan nasibini almamış bir adamdı. O dönem cezaevinde 3 sol görüşlü, 2’si sağ görüşlü 5 kişiyi döverek öldürttüğü iddiaları vardı. Ölümlerin ardından cezaevi doktoruna “İntihar etti” raporları düzenlettirildiği söyleniyordu. Bunların hiçbirini ispatlayacak durumda değilim ama bu dedikodu çok yaygındı. Hücreler korkunç yerlerdi. Bir delikten ışık sızıyor. Aşağıdan size bir yoğurt kasesinin içinde günde bir sefer çaya benzeyen şeyler veriyorlardı. Bunu almak için elimi uzattığımda çavuşun elimi ezmesini hâlâ unutmuyorum. Çavuş elime basınca sıcak su elime döküldü... Hücrelerde gece mi gündüz mü anlamınız mümkün değildi. Öyle bir psikoloji ki, artık hayat bizim için bitmiş gibi hissediyorduk.

Erbakan nasıl pijamasız kaldı?

MSP’liler 11 ay yattıktan sonra Dil Okulu’ndan topluca tahliye oldu... Aradan sadece üç gün geçti. Biz odadayken kapı açıldı ve Erbakan Hoca lacivertleri çekmiş bir halde kapıdan içeri girdi. Bayramlaşmak için yanımıza geldiğini düşündük. Ama çavuşun elinde pikeleri görünce durumu anladık. Erbakan Hoca durumu ”Kırıkkale’de bir bakkal dükkanında kaset bulmuşlar. Onunla ilgili ifade vermeye gittim, tutukladılar“ sözleriyle anlattı. Önümüzde 9 günlük bayram tatili vardı. Erbakan Hoca’nın ise bir tek kıyafeti bile yanında değildi. Hoca’yla ölçülerimiz tutunca temiz olan bir takım pijamamı, el havlusu, banyo havlusunu kendisine verdim.
Vatan - Pazar

Mitingde başörtülü aileye linç girişimi

SAMSUN- Bahçeli'nin esnaf ziyaretinde başörtülü aileye linç girişimi.
5 Ağustos 2010
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin esnaf ziyaretinde eşi başörtülü bir aileye linç girişimi yaşandı.

Samsun'un ilçelerinde partisince düzenlenen mitinglere katılan MHP lideri Devlet Bahçeli, akşam saatlerinde Samsun'a gelerek İlkadım Belediyesi'ni ziyaret etti. Belediye önünde halka hitap eden Bahçeli, daha sonra esnaf ziyaretine çıktı. Pazar Mahallesi Bağdat Caddesi üzerinde yürürken, yanında bulunan partililer, eşi başörtülü bir kişiye linç girişiminde bulundu.

Aile, polise, 'Bırakın yolumuza yürüyelim, niye bizi engelliyorsunuz' diye tepki gösterince, 'Bahçeli geçecek onun için yolu kapattık' cevabı aldı. Aile de, "Bize ne Bahçeli'den yolumuzu açın geçelim." dedi. Bahçeli'nin yanında bulunan partililer ise olayı tam anlamadan aileye linç girişiminde bulunmak istedi. Polisin zamanında müdahalesi ile linç girişiminden kurtulan aile, bir iş merkezinde koruma altına alındı.

Bu sırada linç girişimini görüntülemek isteyen basın mensupları ile Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğü'ne bağlı bir polis, partililerce engellenmek istendi. Engelleyenler arasında elinde telsiz olan birisinin de bulunması dikkat çekti. Bahçeli ise olaydan habersiz şekilde yoluna devam etti. Öte yandan Bahçeli'nin önünü kesen bir vatandaş, belediye başkanlarının değişimi ile işten çıkarılmanın sebebini sordu. Bahçeli hangi parti döneminde işten çıkartıldığını öğrenmeden, topu Başbakan'a atarak, 'onu git Başbakan'a sor' cevabını verdi.
habertaraf

MHP RESMEN ÇÖZÜLÜYOR
13 Ağustos 2010

Çorum'da 4 MHP'li Belediye Başkanı 'EVET' kararı vererek partilerinden istifa etti.
Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin CHP ve BDP'ye uyarak 'HAYIR' propagandası yürütmesi MHP'de devasa bir tepkiye neden oldu. Son 3 gündür MHP'de moda haline gelen EVET istifalarına bugün 4 Belediye Başkanı daha eklendi.

Çorum'da 4 MHP'li Belediye Başkanı 'EVET' kararı vererek partilerinden istifa etti.

Anayasa değişikliğiyle ilgili 12 Eylülde yapılacak halk oylamasında ''Evet'' oyunu kullanacaklarını açıklayan Çorum'un MHP'li Arifegazili Belde Belediye Başkanı Hamza Yağmur, Narlı Belde Belediye Başkanı Necati Kökcü, Başpınar Belde Belediye Başkanı Cevdet Dağ ile MHP Başpınar Belde Başkanı Hürrem Tavlı ile belediye meclis üyeleri partilerinden istifa ettiklerini bildirdiler.

Turgut Özal İş Merkezi'ndeki Belediye Konferans Salonunda düzenlenen basın toplantısında konuşan Arifegazili Belde Belediye Başkanı Hamza Yağmur, ''Rahmetli Alparslan Türkeş'in kemiklerini sızlatacak 'hayır' oylarının bulunmadığını'' söyledi.

Alparslan Türkeş'in ''Anayasanın mutlak değiştirilmesi gerektiği ve bunu yapacak hükümete her türlü desteği vereceği'' dediğini ifade eden Yağmur, ''12 Eylülün en ağır faturasını ödeyen, işkencenin her türlüsüne maruz bırakılan milletçilerin hatırı ve hatırası 30 yıldır bugünü beklemektedir. Bu önemli günde 'evet' diyeceğiz ki, kimse bir daha darbe yapmaya cesaret edemesin. 'Evet' diyeceğiz ki cezaevinde işkencelerde sağlığını ve canını kaybedenlere vefa borcumuzu ödeyelim. 'Evet' diyeceğiz ki terör örgütü sevinmesin, çeteler daha mutlu ve güçlü olmasın'' dedi.

Yağmur, bu nedenle şahsı ile birlikte Narlı Belde Belediye Başkanı Necati Kökcü, Başpınar Belde Belediye Başkanı Cevdet Dağ ile MHP Başpınar Belde Başkanı Hürrem Tavlı'nın da MHP'den istifa ettiğini söyledi.

Bu arada gazetecilere dağıtılan basın bülteninde üç beldeden toplam 16 meclis üyesinin de MHP'den istifa ettiği bildirildi

Timetürk

Bahçeli:ABD Askerleri Nereden Gidecek, Silahları Kimlere Bırakacak?
20 Ağustos 2010

Bartın'da konuşan MHP lideri Bahçeli,, Irak'tan ayrılacak ABD askerlerinin çıkış güzergahı ve savaş malzemesini sordu.

"Amerika'nın Irak'tan Ayrılış Yolu Neresi?"

ABD'nin 31 Ağustos 2010'a kadar 90 bin askerini Irak'tan çekeceğinin ifade edildiğini hatırlatan Bahçeli, şöyle konuştu:


En son admin tarafından Cmt May 16, 2009 7:45 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Pts Ağu 04, 2008 8:18 pm    Mesaj konusu: Şahin Ülkücüler Yaylaya ÇIktI Alıntıyla Cevap Gönder

Dr. Hayati Bice
Siyasette ‘Kadın’ Faktörü
5 Nisan 2011

TBMM’de daha fazla kadın milletvekili istenmesinde ülkemizde kadın hakları bilincinin artması yanında eğitimli kadın sayısının da toplum içerisinde daha ağırlıklı hale gelmesinin mutlaka etkisi var.

12 Haziran 2011 seçimlerinde ‘kadın’ seçmenlerin şimdiye kadar yapılan tüm seçimlerden daha etkin bir katılım ile oy kullanmaları bekleniyor. Bir yandan “Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER)” bir yandan da “Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok” platformu siyaseti zorlamağa aday görünüyor. TBMM’de siyasi temsil anlamında kadın milletvekili sayısının yetersizliği herkesin kabul ettiği bir gerçeklik. Kadın seçmenlerin TBMM’de daha fazla kadın milletvekili istemelerinde ülkemizde kadın hakları bilincinin artması yanında eğitimli kadın sayısının da her seçimde daha ağırlıklı hale gelmesinin mutlaka etkisi var.

Kadın seçmen kitlesinin TBMM’de eksik temsilinin çok tipik bir örneğini veren MHP’nin seçmenleri arasında kadın seçmen oranı %31 iken sadece iki kadın milletvekili bulunan MHP grubunda kadın milletvekili oranının % 3 oluşu çok dikkat çekicidir. (1) Kadın seçmenler arasında kabul görme oranının düşüklüğü nedeniyle ülke genelindeki oy oranı aşağıya düşen MHP’nin yapılacak seçimde kadın adaylara seçilebilecek yerlerde bir sıralama ile aday listelerinde yer vermesi gereği açıkça görülmektedir.

Kadın seçmenler de MHP’ye erkek seçmenler kadar oy verseler MHP’nin ülke genelindeki oy oranının en az %5 puan yükselmesi aritmetik bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. (Bkz. Grafik) Bu durumun farkında olan bazı MHP yöneticilerinin çözümden uzak söylemleri medyada da yer buldu.(2) Bir Genel Başkan Yardımcısı “En son oy sayımız 6 milyon 375 bindi. Bunların 3 milyonu kadın, 3 milyonu erkek değil. Nasıl biliyor musunuz? Bunların 4 milyon 200 bini erkek, 1 milyon 800 bini kadın. Bu ne demek; bizim erkekler hep bekâr ya da eşleri oy vermemiş, ikisinden biri.” sözlerinden sonra bu durumu “erkeklerin evde hanımlarına efelenmeleri” ile izah ediyordu.

Kadın Seçmen Kitlesinin Eğitim Düzeyi

TÜİK verilerine göre toplam seçmen kitlesi içinde 25.541.365 kişilik bir grup oluşturması gereken kadın seçmenlerin ortalama eğitim düzeyinin genel seçmen kitlesine ve erkek seçmenlere göre daha az olduğu bilinir. Bunda geleneksel toplum anlayışının olduğu kadar sosyoekonomik şartların da etkili olduğu ortadadır. Lise ve üniversite düzeyinde eğitim alan kadın sayısının giderek artması kadın seçmen kitlesinin eğitim kalitesini de yükselttiği görülüyor. Lise ve üzerinde eğitimli kadın seçmen sayısı bu seçimler için 6.862.380 olarak önemli bir orana ulaşmış durumdadır. Bu oran kadın seçmenler arasında %26,7 iken genel seçmen kitlesi içerisinde yaklaşık %13 oranına karşılık gelmektedir. (3)

Kadın Seçmenin Oyunu ‘Özgür’leştirmesi

Geleneksel olarak eşinin veya aile büyüklerinin yönlendirmesi ile siyasi tercihte bulunduğu söylenegelen kadın seçmenlerin tercihinde bu seçimlerde şahsi değerlendirmelerinin ön plana çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu oy kullanma bilincinde iletişim kanallarının herklesin erişimine imkân sağlayacak şekilde yaygınlaşması yanında genel eğitim düzeyindeki yükselişe paralel olarak kadın seçmen eğitim düzeyinin de yükselmiş olması etkin olmaktadır.

“Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok” sloganıyla gündeme gelen İslâmî eğilimlere sahip eğitimli kadın seçmen kitlesinin milletvekili aday listelerinden kaç başörtülü kadının seçilerek TBMM’de temsilini sağlayabileceği konusu bir meçhul durumunda ise de geleneksel olarak başörtülü kadın oylarını ‘çantada keklik görme’ anlayışının da sarsılmakta olduğunun bir göstergesi olarak okunabilir. Her türlü engellemeye rağmen öğrenimlerini sürdürerek hayata atılan tesettürlü kadınların bu protestolarının yersiz olduğunu hiç kimse iddia edemez.

Kadın Seçmene Yönelik Kampanyalar Nasıl Seyreder?

Milletvekili aday listelerinde diğer partilerden daha fazla sayıda kadın adaya; daha iyi sıralarda yer veren partilerin seçim kampanyaları sırasında bu farklılığı vurgulamaları beklenen bir durumdur. Aday listeleri kesinleştikten sonra hiçbir karşı propaganda ile göğüslenemeyecek bu propagandadan etkilenecek kadın seçmen sayısını hiçbir iddialı parti göz ardı edemez.

Bu nedenle istisnasız tüm parti kurmayları, milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na vermeden önce kadın adaylarının durumunu da değerlendirilmesi gereken faktörler arasında hesaba katmak zorundadır.

Türk siyasetinin yakın geleceğinde kadın ağırlığının artması kaçınılmaz bir durum olarak görülürken siyasi partilerin organizasyonlarında yeni bir yapılanmaya gitmeleri de kaçınılmaz olacaktır.

------------------------------

İletişim: atahayati@gmail.com

(1) Bekir Ağırdır, MHP seçmeni kimlerden oluşuyor? T24.com.tr, 21.03.2011.

http://www.t24.com.tr/content/authors.aspx?article=3406&author=42

(2) MHP Genel Başkan Yardımcısı Çakır'dan ilginç sözler, 16 Ocak 2011.

http://www.haberturk.com/polemik/haber/592194-kocasina-kizan-mhpye-oy-vermiyormus

(3) Kadın seçmenlerin oranı hususunda TÜİK’in nüfus verilerinden yararlanılmıştır.

Yaş Grubu ve Cinsiyete Göre Yıl Ortası Nüfus Projeksiyonları:

http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=244

Kaynak: Haber10

MHP'den Koray Aydın'a Jet Yanıt
08 Nisan 2009 16:15
Eski Bakanı Koray Aydın'ın, 'Bahçeli'nin bu yıl yapılacak Kurultay'da genel başkan olmasının önünü kapalı' iddiasına MHP'den jet bir cevap geldi.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Koray Aydın'ın, "MHP tüzüğünün Devlet Bahçeli'nin bu yıl içinde yapılacak Kurultay'da genel başkan olmasının önünü kapattığı" yönündeki iddiasına tepki gösterdi.

Vural, "Genel Başkanımızın konumu bu hükme girmiyor, tüzük açısından engeli yok" dedi. Vural, süper savcı Murat Gök'ün yetkilerinin alınması konusunda Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapması gerektiğini belirterek, "Aksi takdirde kamuoyunda yolsuzlukla mücadele eden bir savcının görevden alındığı görüntüsü doğar bu da yolsuzlukla mücadeleye zarar verir" dedi. Vural, Bayındırlık ve İskan eski Bakanı Koray Aydın'ın basın toplantısıyla yaptığı açıklamaları değerlendirdi. Aydın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin MHP tüzüğü gereği Ekim-Kasım aylarında yapılacak Kongre'de aday olamayacağını öne sürerken, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural tüzükle ilgili herhangi bir sıkıntının olmadığını belirtti. Vural "MHP Yerel seçimlerden güçlenerek çıktı. Bu başarısını önümüzdeki genel seçimlerde de gösterecektir. Genel Başkanımızın liderliğinde iktidara yürüyüşünü sürdürmektedir. Yerel seçimlerde de bu iktidar yürüyüşünde çok önemli bir safhayı geçmiştir. Tüzükle ilgili söylenenler Genel Başkanımızı bağlayan bir husus değildir. Bu hükme girmiyor genel başkanımızın konumu. Tüzük açısından herhangi bir engeli yok. Kurultay ne derse iradesi ne olursa her şey o yönde olacaktır. " diye konuştu.

-"SAVCININ GÖREVDEN ALINMASI SİYASALLAŞTIRILMAMALI"-

Süper savcı Murat Gök'ün yetkilerinin elinden alınmasını da değerlendirdi. Yolsuzlukla mücadele konusunda yargıya destek olunması gerektiğini kaydeden Vural "Adalet Bakanı savcının neden yetkilerinin alındığı konusunda kamuoyuna ivedilikle açıklama yapmalı. Eğer bir yolsuzluk operasyonundan dolayı bu tavır alınmışsa bu durum bundan sonraki yolsuzlukla mücadele edecek kişiler üzerinde baskı oluşturur. Savcı bu nedenle değil başka bir nedenle görevden alındıysa da bu açıklanmalıdır. Ancak Adalet Bakanı kamuoyunu tatmin edici bir açıklama yapmazsa kamuoyunda yolsuzlukla mücadele eden savcıların görevden alındığı görüntüsü doğar ki bu da yolsuzlukla mücadeleye darbe vurur" dedi. Bazı CHP milletvekillerinin Savcının yetkilerinin alınmasıyla ilgili yaptığı açıklamaları değerlendiren Vural, "Böyle bir konu siyasallaştırılmamalı" dedi.
aktifhaber

Bahçeli Başbuğ'u Çiğneyemez
11 Nisan 2009 08:27

Koray Aydın''ın ortaya çıkardığ MHP Tüzüğündeki maddi Bahçeli'yi köşeye sıkıştırdı. Bahçeli bir formül uygulamaya koydu ama Başbuğ'un vasiyeti tartışması çıktı.

MHP yönetimi, seçimden sonra başlayan tüzük krizini olağan kongrede çözmeyi kararlaştırdı. Buna göre 'Aynı kişi ara verilmeksizin beş defadan fazla seçilemez.' hükmünün yer aldığı 43. maddenin değiştirilmesi için olağanüstü kongreye gidilmeyecek.

Değişiklik, 9. olağan kongrede gerçekleştirilecek. Böylece Devlet Bahçeli'ye yeniden adaylık yolu açılmış olacak. Ancak bu formül tartışmayı başlatan eski Bayındırlık Bakanı Koray Aydın'ın tepkisini çekti.

MHP'de lider sultasına son veren maddenin kaldırılmasının ahlakî olmadığını savunan Aydın, "Eğer parti yönetiminin tüzük değişikliğine gideceği doğruysa MHP camiası açısından kaygı verici bir durum var." dedi. Aydın, söz konusu maddenin Türkeş tarafından tüzüğe konulduğunu, bu yüzden vasiyet olarak kabul edilmesi gerektiğini vurguladı. Aydın, "Başbuğ geniş ufkuyla, MHP'de liderlik sultasını istememiştir. Bunun için kendi döneminde böyle bir hüküm koymuştur. Sayın genel başkanımız Bahçeli'nin, Başbuğ'umuzun koyduğu bu hükmü göz ardı ederek aday olacağını düşünmüyorum. Aday olacaksa bu MHP açısından kaygı verici bir durumdur." diye konuştu.

Koray Aydın, Bahçeli'nin adaylığının yeni bir ülkücü kıyımına sebep olacağını da iddia etti.
aktifhaber

kurtulunahmet
şu bahçeliden kurtulun artıık istemiyoruz onu partının başında
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:01
çiğner çiğnerqawuzhan
söz konusu menfaatsa, prensipler teferruattır..
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:02
güzel ama yetersizqawuzhan
üstüste seçilmeye kayıtla kısıtlama getirilmesi güzel bir prensip.. ancak beş dönem çok uzun bir dönem.. doğrusu, ara vermeden en fazla iki dönem olmasıdır diye düşünüyorum.. bu halde, zaman içerisinde, şahıslara göre siyaset değil, prensiplere göre siyaset yerini alacaktır.. ama türkiyedeki siyaset, siyaset değil, menfaat örgütlenmesi..
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:06
sen nesin yakaan aslankoç
sen mahkemede aklandın sn.aydın, ama 2002 yılı seçimlerinin birinci konusuydun, inönü dönemindeki karneyi propoganda malzemesi yapan zihniyet 1999-2002 döneminin Bakanının zihinlerdeki kuşkulu durumunu mahkeme kararına rağmaen propoganda malzemesi yaptı.MHP ye verdiğin zarar yeter.Git parti kur. MHP ile ne işin var? Kimin adına bu gayretkeşlik.Başbuğun vasiyetine sen dikkat ettin mi?
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:18
hz.ömer'in prensibi (ra)qawuzhan
hz ömer, muzaffer komutan hz. halid bin velid'i başkomutanlıktan azleder.. sebebini soranlara: halid'i kumandanlıktan azledişim, kendisinin namus bozucu bir hareketinden veya sevmediğimden değildir.. bu iş halkın halid'e karşı pek fazla teveccüh göstermesinden ve onu her şeyde başarıcı saymasından ileri gelmiştir.. asıl maksadım: bir insanın, yalnız başına, her şeyi başaramayacağını göstermekti.. (allah onlar'dan razı olsun, radıyallahu anhum ecmain)
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:18
en fazla iki dönemqawuzhan
bu böyle olmalı.. siyasetin menfaat çukurundan kurtulup, prensipler ve hizmet derecelerine yükseltilmesi için, mhp bu konuda önderlik ederse, yaptığı iş, iyilikler hanesine yazılır.. bahçeli, gider ayak, beş dönem şartını, iki döneme indirmeli ve siyasette millete ilk kez bir iyilik etmelidir..
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:22
bırakmazorhan
o koltgu bıraksın bahçeli eşeim diye anırırım.adam barajı aşmazsam bırakırım diye şeref namus sözü verdi.nerde.uyduruktan bir kaç yalaka tutmuş.partili ısrar etti ihtiyaç var diye sözde geri geldi.yıllardır görüyoruz nesine ihtiyaç var.o kerameti kendinden mütevelli derin bilgisinemi.liderliinemi.ülkücülügü bitirdi.solcu bence.partide zaten bakın yalakalar-menfaatcılar-cahiller bide kandırılan üniversiteli gençler var.aklı başında ülkücüler ben gibi tahammül edemedi terketti bahçeliyi.bırakmazzz
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:31
GÖZDEN DÜŞÜYORSUN BAKANIMACEM ŞAHI
SAYIN BAKAN KENDİNİ KULLANDIRMA, SEN GÖNLÜMÜZDEKİ LİDERDİN ANCAK BU YOLU SEÇTİĞİNDEN BERİ GÖZDEN DÜŞÜYORSUN. GİT GENEL MERKEZDE YÖNETİMLE TARTIŞ NE TARTIŞACAKSAN.TÜRK İSLAM DAVASINA HİZMET VERMİŞ SENİN GİBİ BİRİSİ PARTİYİ ZAFA UĞRATICI DAVRANIŞLAR İÇERİSİNDE OLURSAN DİĞERLERİ NE YAPSIN.HİÇ KİMSE ADI ŞANI NE OLURSA OLSUN KENDİNİ PARTİDEN DAHA KIYMETLİ GÖRMESİN, ÖYLE DÜŞÜNÜP HAREKET EDENLERİN AKİBETİNİ GÖRDÜK. YALAMA OLDULAR, NE İSAYA NE MUSAYA YARANAMADILAR. ÇOK ALİLER GÖRDÜK OSMAN ÇIKTILAR.
11 Nisan 2009 Cumartesi 09:53
SAĞ DUYU LÜTFENHACI BEŞİRLİ
YAP MA BAKANIM, BÖLEN OLUYORSUN, BAK BU DAVA BİR BÖLENİ DAHA KABUL ETMEY VE İHANET SAYAR,BUNLARI NEDEN GENEL MERKEZDE OTURUP KONUŞMUYOR DÜŞMANLARI İŞTAHLANDIRIYORSUNUZ. BAKIN BİZ HEP BU DAVANIN GÖRÜNMEZ ÇİLESİNİ ÇEKEN HİÇ BİR KARŞILIK BEKLEMEDEN BAZEN İŞİMİZİ TEHLİKEYE ATARAK MÜCADELE EDEN İNSANLAR OLARAK BUNU DOĞRU BULMUYORUZ.BU DAVAYA YAZIK EDİYORSUNUZ. NEYİ PAYLAŞAMIYORSUNUZ. ORASI BAHÇELİNİN BABASININ YERİ DEĞİL, GİDERSİNİZ DELEGE NE DERSE O. BASIN YOLUYLA BU İŞLERİ HALLETMEYE ÇALIŞMAYIN.
11 Nisan 2009 Cumartesi 10:04
o koltuk devamorhan
kanı soyu temiz-halkını düşünen-vicdan sahibi bir meclisimiz ve mebuslarımız olsa-koltukta oturmanın agırlıgını vebalini bilse.ALLAH cc korkusu olsa.yalakalara itibar edermi.parti yardımını alırmı.devletin parasını parti yardımı diye alıp şakşakçılara-parti kollarına aktarıp bi sürü dalkavuk beslermi.aç işsiz bi sürü garip yetim varken.kan ister bu dediklerim hemşerim.müslüman ata dede kanı ister.kan bozulursa hep bana cuk bana.vatan millet sakarya türküsü ile uyutulur millet.
11 Nisan 2009 Cumartesi 10:27
Buda biroyunmuharrem
Ben MHP li değilim fakat bununda MHP'yi eline geçirmek isteyen gurupların oyunu olarak görüyorum.rahmetli MuhsinYazıcıoğlunu ortadan kaldıran zihniyet,şimdide Bahçeliyi bu şekilde devre dışı bırakmaya çalışıyor bölünmeyin birleşin bu ÇOK BÜYÜK BİR ERGENEKON OYUNU.SAYIN KORAY AYDIN bunu ben bile görüyorum.MHP' ye zarar vermeyin.birleşin BÖLÜNMEYİN...! BİR TÜRK
11 Nisan 2009 Cumartesi 10:35
YOKMUHASAN
KORAY AYDIN OBAMAYLAMI ANLAŞTI OBAMA SORDU BAHÇELİ AÇIKLADI ŞİMDİ KORAY AYDIN BAHÇELİYE KARŞI ATAĞA KALKTI BAHÇELİYİ HİÇ SEVMEDİM AKP NİN BU KADAR BÜYÜMESİNDE BAHÇELİNİN SUÇU BÜYÜKTÜR MHP LİLERİN MHP YE OY VERMEMESİNDE BÜYÜK SUÇU VARDIR AMA BANA GÖRE KESİNLİKLE KORAY AYDINA YERİNİ TESLİM ETMEMELİDİR YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAYALIM SONUÇTA KORAY AYDIN MAHKEME GÖRMÜŞ BİRİDİR MAHKEME GÖRMEMİŞ GERÇEK MİLLİYETÇİ TOPRAĞINI VATANINI HALKINI SEVEN BİR ADAM MHP DE YOKMU
11 Nisan 2009 Cumartesi 10:57
YAPMAYIN ÜZÜLÜYORUZFAROZLU
2002 SEÇİMLERİNİN ANA PROPAGANDA MALZEMESİ SENDİN SAYIN BAKAN. TAMAM AKLANDIN GELDİN BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİN VAR. ANCAAAK SENİ YÜCE DİVANA GÖNDERİP ARKANDAN ELLERİNİ OĞUŞTRUP KIS KIS GÜLENLERİN DEĞİRMENİNE SU TAŞIMA, GÜN BİRLİK GÜNÜDÜR, GEL YUVANA ADY OL Bİ BAKALIM. ÖYLE DEREYİ GÖRMEDEN PAÇALARI SIVAMAYIN.NEREDEN BİLİYORSUN BAHÇELİNİN O KOLTUĞU BIRAKMAYACAĞINI. EĞER TÜZÜK DEDİĞİN GİBİ İSE TAMAM TAMAMDA SAĞDA SOLDA YAPILACAK MÜCADELE DEĞİL OCAK TERBİYESİ İÇERİSİNDE TÖRE İŞİ OLSUN.
11 Nisan 2009 Cumartesi 10:59
Ümit Özdağcurunai
Bence MHP nin başında olması gereken şahıs Ümit Özdağ dır.
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:07
TARİH TURUDERECİKLİ
TARİHTE Bİ GEZİNELİM."TÜRKLER 16 DEVLET KURMUŞ" KURMUŞTA YIKTIĞI DEVLETTE TÜRK DEVLETİ.BAKIYORSUN İKİ İMPARATOR SAVAŞIYOR İKİSİDE TÜRK. YANİ BU GENLERİMİZE İŞLEMİŞKİ "ALLAH TÜRKÜ TÜRKTEN KORUSUN" DEMEK GELİYOR İNSANIN İÇİNDEN. ŞİMDİ YANİ TAM MİLLİYETÇİLİK Bİ İVME KAZANMIŞKEN Bİ ÇATLAK ÇIKIYOR ORTAYA. AYNI ÇATI ALTINDA YAŞAMAK İÇİN KAVGA EDİLİRMİ.AKIL İŞİ DEGİLBU YAPTIĞIN SAYIN BAKAN. BUNU BAZI HABER ÇEVRELERİ TEMCİT PİLAVI GİBİ ÇEVİRİP ÇEVİRİP YAZAR. BAZILARINI SEVİNDİRİRKEN ARKADAŞLARINI ÜZME.
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:10
orhan yorumlamışdobra
orhan isimli yorumcu gayet güzel olayı özetlemiş.bahçelide birazcık adamlık vede delikanlılık olsaydı 2002 seçimlerinden sonra bırakacam dediği koltuğa japonla yapışarak tükürdüğü tükrüğü yalamazdı.
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:22
OYON OYON OYUNYOROZLU
DOĞRU DİYORSUN SAYIN BAKAN BAHÇELİ BAŞBUĞUN VASİYETİNİ ÇİĞNEMEZ, O ÇİĞNEMEZDE SEN BU HAREKETİNLE NE YAPIYORSUN ANLAYAMADIK. CENNET MEKAN RAHMETLİ MUHSİN YAZICIOĞLUDA CENNET MEKAN RAHMETLİ BAŞBUĞU ÇİĞNEMEMEK İÇİN GİTTİ BAŞKA PARTİ KURDU AMMA PARTİ İÇİNDE BİR BÖLEN OLMADI, PARTİ DIŞINDA BAŞKA PARTİ İLE AYNI TABANDAN OY İSTEDİ, SİZİN DEMENİZE ÜLKÜCÜLER BAHÇELİYE OY VERMİYORSA AYRILIN BAŞKA PARTİ KURUN GÖRELİM KİLONUZU.AYRICA MHP BU KADAR OYU KİMDEN ALIYOR UZAYDAN UFOLARDANMI. GÜLDÜRMEYİN İNSANI.
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:25
MERAL AKŞENERHAKİME
İ. MELİH GÖKÇEĞE SÖYLE SENİ AKP DEN ADAY YAPSIN. İYİ ANLAŞIYORSUNUZ HATTA GENEL BAŞKAN O OLSUN BAKSANA MHP VARLIĞINI ONA BORÇLU İMİŞ. SİZ VARYA SİZ BİZİDE OYUNA GETİRİYORSUNUZ CANIMIZ BURNUMUZDA ANADOLUDA MÜCADELE EDİP KARŞILIKSIZ ÇALIŞIYORUZ SONRA RAHAT BATIYORKİ KOLTUK KAVGASI BAŞLIYOR. BENİM GÖNLÜMDEKİ GENEL BAŞKAN MERAL AKŞENER. HEPİNİZDEN DAHA ÜLKÜCÜ VEDELİKANLI
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:32
Koray Aydın Asla Olmazeoral
Anadan doğma mhp li olarak sana hiç sempatim yok.Milletin kafasını karıştırma.Sen Melih Gökçekle parti kur.Sende genel başkan yardımcısı olursun.
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:42
ÇOK DİKKATLİ OLUNKOCAKURT
MİLLİYETÇİLER ÇOK UYANIK OLUN CESUR HIRSIZLAR PARTİSİNİN YANINA BİRDE MİLLİ HIRSIZLAR PARTİSİ geldi aklıma, Bahçeliden ne köy olur ne kasaba beni milliyetçilikten soğuttu resmen, Milliyetçi değil solcu bu adam, Seçilecek adam MÜSLÜMAN TÜRK KİMLİĞİNİ ŞAHSINDA TEMSİL EDEN, ARDINDA KİRLİ İZ BULUNMAYAN, TÜRKİYEDEKİ BÜTÜN TABANIN SEVECEĞİ HEM YURTİÇİ HEM YURT DIŞINDA AKTİF BİRİSİ OLMALI, ÖZELLİKLE ERGENEKON ŞAİBELERİNDEN UZAK BİRİSİ OLMALI, İnşallah Türk milleti hayırlı bir netice ortaya çıkar
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:42
tabancanın dolusu bir kişiyibaltacı mehmet
boşu 40 kişiyi korkutur...şeyh uçmaz müridi uçurur...
11 Nisan 2009 Cumartesi 11:57
Ülkücülere işte tuzuktuzuk
Koray Aydından başkan bencede olmaz ama adama haklı. BEŞİNCİ BÖLÜM GENEL MERKEZ TEŞKİLATI GENEL BAŞKAN SEÇİMİ, GÖREV SÜRESİ, BOŞALMA HÂLİ MADDE 43- Parti Genel Başkanı, Büyük Kongre tarafından üye tam sayısının salt çoğunluğu ile en çok üç yıl için seçilir. İlk iki oylamada bu sayıya ulaşılamadığı takdirde, üçüncü oylamada en çok oy alan aday Genel Başkan seçilir. Aynı kişi ara vermeksizin beş defadan fazla seçilemez. Yeniden seçilebilmek için aradan üç yıl geçmesi gerekir .
11 Nisan 2009 Cumartesi 12:16
D İ K K A T ! ! !Oğuzhan
Dün mevcut özal iktidarı karşısında güçlenen MHP'yi parçalayan güçler bu gün de akp iktidarının önünü açmak için yeni tezgahlar kuruyor. UYANIN. ÜLKÜCÜLERİN PARTİSİ MHP. Beğenmeyene parti çok. Ya da kurun yeni bir BBP - ATP. Sizde bulabilirsiniz bir Muhsin, Tuğrul....
11 Nisan 2009 Cumartesi 12:30
yalakaların aklına ihtiyacımız yoksüleyman uz
efendim mhp nin başına kim geçmeliymiş.bakıyorumda akp yalakası olmuş güya eski mhpli ve eski türkücüler mantık yürütüyorlar.sizin aklınıza ihtiyacımız yok sayın bahceliyi şahsen bende tutmuyorum ama 2012 seçimlerine tüm milliyetcileri mhpde toplayabilecek asla dağıtıcı olmayacak birisi olsun gerekirse sayın bahceliyle bir seçim daha yaşayalım.buradan yuvadan ayrılan alperenlerede sözüm şudur buyrun yuvanıza.
11 Nisan 2009 Cumartesi 12:42
KORAY AYDINALPEREN
PEKİ KORAY AYDIN BAŞKAN KİM OLSUN? ERGENEKON UN ADAMI OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA İSPATLADIN. AMACIN MHP Yİ BÖLMEK. HEM BAHÇELİDEN İNTİKAMINI HEM DE ERGENEKON UN İSTEĞİNİ YERİNE GETİRİYORSUN. GÜZEL O ZAMAN SEN ADAY OL DA BOYUNUN ÖLÇÜSÜNÜ GÖRELİM
11 Nisan 2009 Cumartesi 12:52
SAYIN SULEMAN UZAR
SAYIN SULAYMAN UZ BIR YALAK VARSA ODA SENSIN HERHALDA BUTUN ULKUCU VATANDASLAR NEVRET EDIYOR BAHCELİDEN DEGISİKLİĞE GİDİLMESİ SARTDIR
11 Nisan 2009 Cumartesi 13:08
Tüzük değişikliği yapılırKambaşıoğlu
Sn.Bahçeli'yi her ne kadar sevmesemde, yeri geldiği zaman eleştirsemde.Seçim sonrası birileri Partilerde DEĞİŞİM RÜZGARLARI balonu uçurmaya kalması, kafamda soru işareti bırakıyor,hele ki ETÖ İDDİANAMESİNDE,MHP'yi ve Genel Başkanlığı ele geçirmeye kalkma çabalarını okuyunca aman aman BETERİN BETERİ VARDIR deyip,Sn.Bahçelinin MHP'nin başında kalmasını tercih edenlerdenim.Tüzük değişikliği yapılır olur biter,sorun bu ise.BBP'de tüzüğü gereği 45 gün içinde kongreye gidecek. ALLAH(C.C.)HAYIRLI ETSİN
11 Nisan 2009 Cumartesi 13:13
..yaşar ay
DAHA SAYI SAYMAYI BILMIYORSUN KORAY AYDIN TUGRUL TÜRKEŞIN KAZANDIGI OLAYLI KONGRENIN IKINCI TURU YAPILAMAMIŞTI ONDA BILE BAHCELIYI KAZANMIŞ GIBI GOSTERIP 5 DIYE SAYIYORSUN AMA SANIRIM BIRILERI UYARDI SAYI SAYMAYI OGRETTİ ŞIMDI KIVIRDIN TÜZÜK DEGIIŞTIRILEMEZ DIYE TIPKI ISKENDER BUYUK GIBI OLDUN BASIN TOPLANTISINDA ŞOK HABER BAHCELI 5 KEZ SECILMEDI:)))) BAHCELI HER DAİM BAŞIMIZDA EMIN OLABILIRSIN İNŞALLAH TUZUK DEGIŞIR BAHCELI KALIR YETERKI SIZIN GIBILER GELMESIN
11 Nisan 2009 Cumartesi 15:17
Ülkücü DuruşDoğrucu Davut
Koray Aydın hakkında o kadar büyük bir yolsuzluk davası görülüp, nasıl sa meclisten aklanınca, onun gibi aklanan bir çok HIRSIZ gibi çıkmış ahkam kesiyor, ÜLKÜCÜ DURUŞ, VERDİĞİ HESABINI KURUŞ KURUŞ... VERMEDİ KARDEŞİM VERMEDİ, VERDİRİLMEDİ... HAKKINDA O KADAR ÇOK TELEFON TESPİTLİ GÖRÜŞMESİ VARKEN, HAKKINDA İFADELER VARKEN NASIL AKLANDI BU ADAM... BİR ŞİMDİ ÇIKMIŞ ÖNÜN DIKIYOR DİYE, ASIL SEN EYY KORAY BEY ! BIRAK PARTİNİN ÜLKENİN ÖNÜNÜ DIKIYORSUN.. ÇEK ÇALDIĞIN PARALARLA GİT İSTEDİĞİN ÜLKEYE
11 Nisan 2009 Cumartesi 15:45
bahçeliturkey
bahçeli evine başbakanlık neyine
11 Nisan 2009 Cumartesi 16:16
korayoguz han
koray sen bizim yüzümüzü karacıkartan bir alcaksın yolsuzluga bulatırmaya kalktın birde tutmuşun aday olmuya kalkıyorsun kadakayp sen gelsen budafanın sonudur işte ozaman
11 Nisan 2009 Cumartesi 16:19
yeter bahçeli yeteryettimaga
KORAY....
11 Nisan 2009 Cumartesi 17:16
KORAY AYDINKanuni
MEHEPEDE GORMEK ISTEDIGIMIZ BASKAN ADAYIDIR,BAHCELININ BAGIRA BAGIRA SESI KISILDI,IHTIYARLADI,EMEKLI OLDU,BIRAKSINDA ESKI SANIKLARINDA BOYLARININ OLCUSUNU ALALIM,,ADANADA SANDIKTAN OY TIRTIKLAYANLARIN CEHENNEME KADAR YOLU VAR.
11 Nisan 2009 Cumartesi 21:04
ENERJİÜNLÜ
DEĞERLİ ÜLKÜDAŞLARIM. ALLAH AŞKINA ŞU PARTİMİZİN BAŞINA OLMUŞ OLAYLARI DEĞERLENDİREN DEĞİL, YOL ÇİZEBİLEN, EKONOMİYİ, TÜRKİYENİN SORUNLARINI İYİ BİLEBİLEN, ÇÖZÜM SUNABİLEN, İKNA KAABİLİYETİ YÜKSEK, AĞZI LAF YAPAN, HİTABETİ DÜZGÜN, GENÇ ENERJİSİ BOL ARKADAŞLAR GELSİN,HEM YÖNETİME HEMDE PARTİNİN YETGİLİ ORGANLARINA. BİZİM GEÇLİĞİMİZ YOKMU YA SORUYORUM. ENYAŞLI PARTİ BİZMİYİZ.SELAMLAR YOKSA ÇOKK BEKLERİZ.
11 Nisan 2009 Cumartesi 21:52
MHP GENEL BAŞKANIçağatay
sadece ve sadece DEVLET BAHÇELİ'di,r ve ülkücü gençlik istediği sürece başımızda kalacaktır.. biz yıllardır ÜLKÜCÜLER olarak Mhp ye çalışıyor çünkü yuvamız orasıdır.. ve biz başımızda Devlet BEY i istiyoruz.. gerisi yalan iftiradır.. eğer Devlet Bey giderse mhp %10 luk barajı bile geçemez.. yazık olur.. ben elime geçen ilk fırsatla Ülkeyi terk ederim...
11 Nisan 2009 Cumartesi 21:54
ÜNLÜ KARDESKanuni
şenelkeleş YOL ÇİZEBİLEN, EKONOMİYİ, TÜRKİYENİN SORUNLARINI İYİ BİLEBİLEN, ÇÖZÜM SUNABİLEN, İKNA KABİLİYETİ az ama olsun(!) AĞZI LAF YAPAN, HİTABETİ BERBAT AMA FARKETMEZ, GENÇ ENERJİSİ BOL ARKADAŞTIR!!! NE DIYORSUN? YARDIMCISINI CEHEPECILERDEN SECERIK.
11 Nisan 2009 Cumartesi 22:05
500 davadan ne karşılığı beraateseregemen
tamam bahçeli değişsin.ancak 500 yolsuzluk dosyasından yargılanan koray dan başka birisi başkan olsun
11 Nisan 2009 Cumartesi 23:02
aktifhaber

Bahçeli'den Çok Radikal Karar
01 Mayıs 2008 08:14

'KAPATIN' TALİMATI

Bahçeli, Türkiye'de son dönemde yaşanan 'provokatif' ve 'tahrik edici' eylemlere karşı önlem alınması amacıyla Ülkü Ocakları'nın büyükşehirlerdeki mahalle ve semt temsilciliklerinin kapatılması talimatını verdi. Bahçeli'nin isteğini hemen hayata geçiren Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Harun Öztürk, büyükşehirlerdeki temsilciliklerine bir 'genelge' yollayarak, semt ve mahalle ocaklarının kapatılması talimatını verdi.

KİLİT VURULUYOR

Öztürk'ün talimatı doğrultusunda İstanbul'daki 52 ülkü ocağından 20 semt ve mahalle ülkü ocağının kapısına kilit vurulmaya başlandığı bildirildi. Kapatma işleminin ardından İstanbul'da Ülkü Ocakları'nın 32 taneyle sınırlandırılacağı öğrenildi. Ülkü Ocakları'ndaki yeni yapılanma çeçevesinde İzmir'de geçtiğimiz hafta içinde 5 tane semt ve mahalle ülkü ocaklarının kapısına kilit vurularak, kentteki ocak sayısı 7 ilçe teşkilatı ile sınırlandırıldı. Yine Ankara'da semt ve mahalle yapılanmasıyla birlikte 36'yı bulan ocak sayısının, her ilçede bir tane bulunacak şekilde aşağıya çekileceği kaydedildi. Üniversite olaylarıyla gündeme gelen Antalya'da da benzer bir uygulamaya gidileceği öğrenildi.

BAYRAK DEĞİŞİMİ

Ülkü Ocakları'ndaki yeniden yapılanma mahalle ocaklarının kapatılmasıyla sınırlı kalmayacak. Ülkü Ocakları'nda “dönemsel genel başkanlık” görevinin kökleşmesini sağlamak amacıyla, 2007 sonbaharından itibaren “Bayrak değişimi devam ediyor' sloganıyla Ülkü Ocakları İl Başkanlıkları'na da yeni atamalar yapılıyor. En son Çankırı, Afyon, Van, Elazığ ve Sivas Ülkü Ocakları Başkanları değiştirildi. Bahçeli, ocak başkanlarının üniversite öğrencilerinden seçilmesini istiyor.

SOKAKLARDA OLMAYACAĞIZ

MHP lideri Devlet Bahçeli, Antalya'da yaşanan öğrenci kavgasının ardından 11 Nisan'da bir genelge yayınlayarak, "Tahrik ve tertipler ne derece büyük olursa olsun, Milliyetçiler, hiçbir zaman sokakta olmayacak” demişti.

Haber: Düzgün Karadaş/Bugün

Ülkücülere "Ermeni" Şoku
21 Kasım 2008 13:00
Türkiye'deki milliyetçilerin en çok dinledikleri ve her toplantılarında çaldıkları "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısı Ermeni orjinli çıktı. Memleketim şarkısı ise Yahudi...

Haftalık haber dergisi Yeni Aktüel'in son sayısında yayınlanan bir haberde, Ülkücüler'in dilinden düşmeyen "Çırpınırdı Karadeniz" şarkısının müziğinin eski bir Ermeni bestesi, Ayten Alpman'ın meşhur ettiği "Memleketim" şarkısının müziğinin ise çapkın bir hahamı konu alan Yahudi parçası olduğu ifade edildi.

SÖZLERİ DEĞİŞTİRİLDİ
Habere göre, "Çırpınırdı Karadeniz" adıyla bilinen şarkı 18. yüzyılda yaşamış ve Ermenilerin en önemli ozanı olarak kabul edilen Sayat Nova'ya ait. Sayat Nova'nın en sevdiği enstrümanı "Kamança"sına ithaf ettiği şarkı, 1960'larda Türkiye'deki milliyetçi çevrelerce sözleri değiştirilip, söylendi.

'MEMLEKETİM' YAHUDİ EZGİSİ
1974'teki Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Ayten Alpman'ın yorumuyla üne kavuşan "Memleketim" şarkısının orjinali de eski bir Yahudi bestesi. Üstelik şarkının orjinali çapkın bir Yahudi din adamının yaptıklarını konu ediniyor. Ancak şarkının Türkçe sözlerinin yazarı Fikret Şeneş, eseri ilk kez Fransız şarkıcı Mireille Mathieu'dan dinlediğini söyledi.
aktifhaber

Sebahattin Önkibar/Yeniçağ

Gündüz Aktan'a Bahçeli vefasızlığı!

Yazacaklarım afaki iddialar değil kesin bilgidir ve üzücüdür. Dün NTV Televizyonu’nda Gündüz Aktan’ın oğlu Uygar Aktan babasının oğlu denilebilecek bir vakarla Gündüz beyin vefatıyla ilgili bilgileri verirken ilginç bir ayrıntıya takıldım.

Uygar Aktan ilgilerinden dolayı 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e ve hatta MHP’li eski milletvekili Tunca Toskay’a isim isim teşekkür ederken Devlet Bahçeli’nin ismini zikretmedi!

Bu ayrıntıya takıldım ve hemen araştırmaya koyuldum.
Gündüz beyin çok çok yakın çevresine teyit ettirdim ki Devlet Bahçeli günlerce hastanede yatan Gündüz beyi bir kez olsun ziyaret etmemiş ve dahası bir kez olsun telefonla bile aramamış.

Diyeceksiniz Devlet bey çok yoğun, her gün vatan coğrafyasını karış karış geziyor.
Bir gün Van’da, bir gün Edirne’de, bir gün Muğla’da, bir Trabzon’da, hastane ziyaretine vakit bulamamış!

Öyle mi acaba?
Bahçeli’nin bırakın Anadolu’ya, Ankara’da bile sokağa çıkmadığını ve siyaseti sadece salı günleri başkalarının yazdığı metni okuyarak yaptığını artık uzaylılar bile biliyor.
Velev ki öyle, yani her gün Anadolu yollarında bile olsa ölüm döşeğinde olan milletvekili arkadaşını ziyaret etmemek olacak iş midir?

Gündüz bey Akay Hastanesi’nde yatıyordu ki bu hastane Meclis’e -zerre abartmıyorum- 5 dakikalık yürüme mesafesinde.

Meclis’e gelirken birkaç dakikalığına uğrayıp ziyaret etmek o kadar mı zordu?
Hadi ziyaret etmedin, insan bir telefon olsun etmez mi veya yakınlarını aramaz mı?
Bak senin göstermediğin ilgiyi Süleyman Demirel nasıl gösterdi!
Cemil Çiçek, Tunca Toskay ve diğer bazı ülkücüler nasıl gösterdi.
Nitekim oğul Uygar Aktan bu ilgi sebebiyle MHP camiasına teşekkür etti, ama lidere özel teşekkür yok.

Öyle ya ilgi ve alaka olmuş olsaydı Uygar Aktan, Cemil Çiçek gibi bir AKP’liye bahşettiği teşekkürü Devlet Bahçeli’den niye esirgesin?
Aslında Bahçeli’nin bu tavrı bana hiç sürpriz gelmedi!
Hatırlayın Devlet bey benzer tavrı Mehmet Gül’e de takınmıştı.
Sevgili Mehmet vefatından birkaç gün önce Ankara’ya gelip üç gün hasta haliyle randevu beklemişti ama görüşememişti.

Bitmedi, Bahçeli benzer bir tavrı Murat Sökmenoğlu’na da takındı.
Hatay Cumhurbaşkanı’nın oğlu olan MHP eski milletvekili Murat bey bir süre önce GATA’da baypas oldu ve bu süreçte Cumhurbaşkanı’ndan Genelkurmay Başkanı’na, muhalefet liderlerinden AKP’li bakanlara kadar herkes ziyaretine giderken GATA’ya uğramayan tek isim Bahçeli’ydi. (İnanmayan açsın Murat Sökmenoğlu’na sorsun.)
Sorarım size böyle birinden ahde vefayı şiar edinen bir siyasi harekete hiç lider olabilir mi?

LEHMAN BATTI O DA KAPTIRDI

15 Ekim 2008

Sabah Gazetesi'nden Okan Müderrisoğlu bugünkü yazısında ilginç bir bilgi verdi... Batan Lehman Brothers'ın mağdurları arasında, bu şirketin çıkardığı bir Amerikan petrol şirketine ait tahvili satın alan bir MHP milletvekil de var
OKAN MÜDERRİSOĞLU'nun Sabah Gazetesi'ndeki yazısı...

MHP milletvekili Aktan Lehman'a 10 bin $ kaptırdı

Batan Lehman Brothers'ın mağdurları arasına, bu şirketin çıkardığı bir Amerikan petrol şirketine ait tahvili satın alan MHP milletvekili Gündüz Aktan da katıldı..

Küresel mali krizi durdurmaya yönelik önlemler birbiri ardına açıklanırken hasar tespit çalışmaları da devam ediyor. Kriz dalgasına dayanamayan ve 613 milyar dolar zararla iflasını isteyen dev yatırım bankası Lehman Brothers ABD'nin yanı sıra Türkiye'de de mağdurlar bıraktı. Lehmanzedelerin Türkiye'deki en çarpıcı ismi ise bir milletvekili oldu. MHP İstanbul milletvekili Gündüz Aktan da Lehman tarafından çıkarılan ABD'deki bir petrol şirketine ait tahvilden satın aldı. Ancak Lehman'ın iflasını istemesi karşısında yaklaşık 10 bin doları battı.

CITIBANK ARACIYDI

Batmadan önce ABD'nin en büyük yatırım bankalarından biri olarak gösterilen Lehman Brothers, çeşitli şirketlerin çıkardığı tahvillerin satın almış, bu tahvillerin getirisini baz alan türev ürünleri doğrudan veya aracı bankalar vasıtasıyla ile pazarlamıştı. Türkiye'deki satışların ağırlıklı olarak Citibank tarafından gerçekleştirildiği ancak tahvillerin bu bankanın garantisi altında olmadığı anlaşılmıştı. Türev yatırım araçlarının Türk yatırımcısına satışını Merkez Bankası müfettişlerinin fark ettiği, izinsiz satışlara müdahaleden SPK'nın sorumlu olduğu ancak önlem alınmakta geç kalındığı iddia edilmişti. Lehman tahvili alanların ABD'de iflas masasına başvurmaktan başka şansı bulunmadığı belirtiliyor. Türk yatırımcıların mali kaybının 15 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
SABAH

Şahin Ülkücüler Yaylaya Çıktı
04 Ağustos 2008
MHP Yönetimi "bundan sonra Tekir Yaylası" yok demiş ve Erciyes Kurultayı'nı yapmama kararı almıştı ama "şahin ülkücüler" yayalaya çıktı...

MHP Yönetimi Erciyes kurultaylarını artık yapmıyor ama, yönetime muhalifliğiyle bilinen grup, Türkeş'in vasiyetini yerine getirdiklerini iddia ederek Tekir Yaylası'na çıktı.

Alparslan Türkeş'in ülkücülere miras bıraktığı Erciyes Zafer Kurultayı'nın iptal edilmesinin ardından Erciyes Tekir Yaylası'nda toplanan yaklaşık 500 kişilik ülkücü grup adına konuşan Ozan Arif, gelecek yıl kurultayın yapılacağı sözünü verdi.

"ALLAH ONLARI ISLAH ETSİN"
Erciyes Zafer Kurultayı'nın iptal edilmesinin ardından Ahde Vefa Hareketi Dergisi tarafından organize edilen etkinlikte yaklaşık 500 ülkücü bir araya gelerek Tekir Yaylası'nda buluştu. Erciyes Tekir Yaylası'nda açıklamalarda bulunan Ozan Arif, burada yapılan güzel faaliyet ve olguyu lağv edenleri kınadıklarını belirterek "Allah onları ıslah etsin. Şunu herkes bilmelidir ki, hulusi kalple yapılan hiçbir iş yere düşmez, samimiyetle yapılan hiçbir iş yere düşmez. Burada her biri benim için milyonları ifade eden bu yürekler çok manidar bir manzara addetmektedir. Bu şu demektir, bu emanete sahip çıkma adına çarpan yürekler var. Burada burayı lağv edenlere herhalde dua değil, beddua ile dolu yürekler var. Bu bedduanın altında o ufak tefek insanlar ezilecektir ve burada Erciyes Zafer Kurultayı eninde sonunda en güzel bir şekilde olacaktır" dedi.

"DEVLETİN ENGELİ BOYNUMUZU BÜKTÜ"
Bu işe omuz verecek bir sürü sanatçı arkadaşları olduğunu anlatan Arif, şöyle konuştu: "Buraya gelecek, sizinle olacak bir sürü insanlar vardı. Ama devletin engeli boynumuzu büktü. Bunu bir kere daha vurguluyorum. Ama yarın devletin görevlileri kim olur onu bilmeyiz ama prosedür neyi gerektiriyorsa, çalışma neyi gerektiriyorsa o çalışmalar yapılacak, Allah nasip ederse şu an huzurunuzda konuşan Ozan Arif, bir daha ki geldiğinizde alıştığınız şekilde karşınızda olur diye ümit ediyorum. Çarığımızla, kuşağımızla, sazımızla karşınızda olacağım. Erciyes Zafer Kurultay'ı bir avuç imanlı yürekle de olsa, burada o ruh yaşatılmıştır. Sizin varlığınız bunun en büyük ispatıdır."

"12 YILDIR GÖNLÜM BURDAYDI"
Ülkücüleri üç hilale sahip çıkmaya çağıran Arif, sözlerine şöyle devam etti: "Biz yuvalarımızı rezil edenlere inat, yuvalarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz, biz kurultayımızı rezil etmek isteyenlere inat, kurultayımızı devam ettireceğimizin sözünü veriyoruz. Rahmetli Başbuğumuz 1997 yılı Nisan ayında vefat etti. En son ben buraya 1996 da gelmiştim. Gönlüm buradaydı ama gelemedim, gönlüm burada olan insanlarlaydı. Ama burada şu kürsülerde boy gösteren insanlarla hiçbir ortak yanım yoktu onun için
gelmedim. Ben bu kurultaya 12 yıldır gelmiyorum. Bu 12 yıldır yapılan kurultaydan, burada toplanan bu güzide topluluğun daha başka derin bir mana ifade ettiğine inanıyorum. Birileri bunu da mizah sebebi yapabilirler, O da onların bileceği iştir."

Konuşmaların ardından ülkücüler Ozan Arif'le sohbet etti ve fotoğraf çektirdi.
aktifhaber

Devlet Bahçeli'nin Alevi Açılımı
15 Eylül 2008
Son seçimlerde bazı Alevi köylerinden MHP'ye silme oy çıkmıştı. Yerel seçimlerde de desteği sürdürmek isteyen Bahçeli ilginç ziyaretler ve hazırlıklar yapıyor.

MHP lideri Bahçeli'nin yeni bir açılım için bir dizi gizli ziyarette bulunduğu iddia edildi

Akşam Gazetesi'nden Deniz Güçer, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin şimdiye kadar en az 5 defa gizlice Hacı Bektaşi Veli’nin türbesini ziyaret ettiğini yazdı.

Güçer'e göre, Bahçeli'nin törenlerden hemen sonra yaptığı ziyaretten basına ve partililere haber verilmedi. İlçeye yakın şehirlere giderken aracının rotasını değiştiren Bahçeli, ziyaretlerinin günlük programına eklenmesini yasakladı. Bu gizliliğin nedenini ise Bahçeli’nin yakın çevresi, “Siyasi şovdan kaçınmak” olarak açıkladı.

İlginç araştırmaya...

MHP koridorlarında bir süredir “Alevi açılımı” konusunda çok ciddi bir çalışmanın sürdüğü bilgisi veriliyor. Bahçeli’nin de onayıyla Alevi yurttaşların sorunları ve ihtiyaçlarıyla ilgili kapsamlı bir çalışma başlatıldı. Alevi açılımı için partide kimlerin görevlendirildiği ve çalışmanın bir rapora yansıyıp yansımayacağı konusunda ise şimdilik ser verip sır verilmiyor.

aktifhaber

6 yıldır sokulmadık yerimiz kalmadıMHP'li Ekinci'den hükümete argolu eleştiri geldi.
03 Ocak 2009
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan yardımcısı ve Yozgat Milletvekili Mehmet Ekinci, il, ilçe ve belde belediye başkanlarının tanıtım toplantısında hükümeti eleştirirken, “6 yıldır sokulmadık yerimiz kalmadı” dedi.

Yozgat Önder Kültür Merkezi'nde, yaklaşık 2 bin partilinin katıldığı toplantıda belediye başkan adaylarını tanıtan Mehmet Ekici, konuşmasının büyük bölümünü AKP iktidarını eleştirilerine ayırdı. Bugünün kendisi için siyaset değil, bayram günü olduğunu belirten Ekici, şunları söyledi:

SERT KONUŞTU
“Bu gün burada gübresiz tarla ekenlerden bahsetmeyeceğim, bu gün mazotun fiyatından, memurun maaşından, ‘Elhamdülillah'lı teğetlerden bahsetmeyeceğim. Bugün dış politikada yaşanan kepazeliklerden de bahsetmeyeceğim. Buradaki arkadaşlarımızdan, partililerimden, şerefli Yozgatlılar'dan bir şey isteyeceğim. Bu kadar güzel tablolarla ortaya çıkıyoruz.

"DULU BOYAYIP KIZ DİYE SATIYORLAR"
AKP’nin 6- 7 yıllık iktidar deneyimi var. Lütfen herkes kalbiyle kafası arasındaki köprüyü iyi kursun. Buraya, ‘dulu boyayıp kız diye satıldığına şahit olduk’ geçtiğimiz seçimlerde. ‘Kalp paranın geçer akçe diye sunulduğuna şahit olduk.’ ’6 yıldır da sokulmadık yerimiz kalmadı.’ Ama aynı türkü halen devam ediyor.
Milliyet

MHP'li vekille davalı gazeteciye dayak

MHP Mersin Milletvekili ile davalık olan Merhaba Gazetesi Yazı İşeleri Müdürü Cemal Dolaşmaz iki kişi tarafından darp edildi. Dolaşmaz, vekili işaret etti, Vekil ilgim yok dedi.09 Mart 2009 16:49

Mersin'in Tarsus ilçesinde yayımlanan Merhaba Gazetesi'nin Yazı İşleri Müdürü ve Tarsus Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cemal Dolaşmaz, kimliği henüz belirlenemeyen 2 kişi tarafından darp edildi.

Alınan bilgiye göre, Cemal Dolaşmaz, iki arkadaşıyla bir süre oturduğu kafeden Atatürk Caddesi'ndeki bürosuna gitmek için ayrıldı. Dolaşmaz, bürosunun yakınına geldiğinde, Sadık Eliyeşil İlköğretim Okulu önünde iki kişinin saldırısına uğradı.

Zanlıların tekme ve tokatla darp ettiği Cemal Dolaşmaz, Tarsus Devlet Hastanesine kaldırılarak kontrol altına alındı.

Kendisine saldıranları tanımadığını belirten Dolaşmaz, ''Geçen hafta savcılığa verdiğim dilekçede, telefonla tehdit ettiği gerekçesiyle MHP Mersin Milletvekili Akif Akkuş hakkında suç duyurusunda bulunmuştum'' diye konuştu.

Bu arada, CHP Mersin milletvekilleri Vahap Seçer ve Ali Oksal ile Belediye Başkan Adayı Mustafa Selahattin Gül, Tarsus ilçe Başkanı Mehmet Oksal ile AK Parti Tarsus Belediye Başkan Adayı Ahmet Uzun ve gazeteciler Dolaşmaz'ı ziyaret ederek, geçmiş olsun dileğinde bulundu.
haber7

Bahçeli'den Obama'ya RED
31 Mart 2009
Türkiye'yi ziyaret edecek olan ABD Başkanı Obama, muhalefet liderleriyle toplu görüşme talebinde bulundu. Bahçeli Obama'nın bu talebini reddetti..

ABD Başkanı Barack Obama, 5 Nisan Pazar günü Türkiye'ye gelecek.

Türkiye’ye gelecek olan ABD Başkanı Barack Obama’nın Meclis Genel Kurulu’nda yapacağı konuşma öncesinde siyasi parti genel başkanlarıyla ortak bir görüşme talep ettiği bildirildi. Bu yöndeki bilgiyi ilk olarak Meclis Başkanı Köksal Toptan Danışma Kurulu toplantısında siyasi parti temsilcilerine iletti. Obama’nın talebine MHP’den ret yanıtı geldi. Bahçeli’nin görüşmenin diğer siyasi parti liderleriyle birlikte yapılması talebi nedeniyle görüşmeyi kabul etmediği öğrenildi.

Gözler ABD Başkanı Barack Obama’nın hafta sonu başlayacak olan Türkiye ziyaretine çevrildi. Meclis Danışma Kurulu’nda ise Obama’nın 6 Nisan Pazartesi günü Meclis Genel Kurulu’nda milletvekillerine hitap etmesi kararlaştırıldı. Meclis Başkanı Köksal Toptan, Danışma Kurulu toplantısında, grubu bulunan siyasi parti temsilcilerine Obama’nın, Genel Kurul’da milletvekillerine hitap etmeden önce 14.30-15.00 saatleri arasında muhalefet parti liderleriyle ortak bir görüşme yapmak istediğini iletti.

BAHÇELİ REDDETTİ DTP SICAK BAKIYOR

Obama’nın görüşme talebine ilk ret yanıtı ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli’nin, muhalefet liderleriyle ortak görüşme talebi olması nedeniyle görüşmeyi kabul etmediği öğrenildi. DTP’li yöneticiler ise henüz resmi olarak bir görüşme talebinin olmadığını belirtirken bu talebin iletilmesi halinde grup yönetiminin toplanacağını ve talebe nasıl bir yanıt verileceğini belirleyeceğini kaydettiler. DTP’nin görüşme talebine olumlu yanıt vereceği öğrenildi. CHP de görüşme talebine sıcak yaklaşıyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bu konuda basın toplantısında görüşebileceği yönünde mesaj verdi.

ABD BÜYÜKELÇİLİĞİ: “BAŞKAN OBAMA GÖRÜŞMEK İSTİYOR”
Bu arada, ABD Büyükelçiliği yetkilisi, Obama’nın muhalefet parti liderleriyle görüşme arzusu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada “Başkan Obama, burada iken Türk yetkilileri ile görüşmek istiyor ancak aranjmanlar henüz sonuçlandırılmadı” dedi.
aktifhaber

MHP'li Başkanın ilk iş olarak halkın nefret ettiği Aşk Yağmuru heykelini söktü

Antalya'nın Kemer ilçesinde bir süre önce tartışmalara neden olan kadın ve erkek figürlü "Aşk Yağmuru" adlı heykel, göreve yeni seçilen Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül'ün talimatıyla sök üldü. Heykelin belediye ekiplerince sökülüşü, Kemer esnafı ve turistler tarafından da ilgiyle izledi. Heykel, "müstehcen olduğu" gerekçesiyle Kemer'de bazı çevrelerin tepkisine neden olmuştu. Mustafa Gül, kadın ve erkek figürlerinin yer aldığı heykelin genç kızların ahlakını, ailelerin huzurunu bozduğunu öne sürerek heykelin kaldırılmasını istemişti. 02.04.2009 KEMER netgazete

"Savcım Bahçeli Konuşursa..."
17 Nisan 2009 "Sayın savcım, eğer MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli konuşursa, Türkiye'de gizli kalmış pek çok şey açığa çıkacaktır... "

Sabah Gazetesi'nden Yavuz Donat'ın yazısının ilgili bölümleri:
İşte gelecek haftanın bombası
İzmir Milletvekili Recai Birgün gelecek hafta İstanbul'da, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e diyecek ki:

- Sayın savcım, eğer MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli konuşursa, Türkiye'de gizli kalmış pek çok şey açığa çıkacaktır... Bülent Ecevit'in Başbakanlık'tan uzaklaştırılması için düzenlenen komplolar da.

Dün sabah Recai Birgün'e sorduk:
- Her şeyi ama her şeyi savcıya söyleyecek misiniz?
- Söyleyeceğim.
- Sayın Devlet Bahçeli dışında "şu kişi de konuşsa" diyeceğiniz siyasetçi olacak mı?
- Evet.

Evet, Recai Birgün gelecek hafta Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e "sayın savcım" diyecek:
- Eski başbakanlardan sayın Tansu Çiller de konuşmalı... Konuşursa çok şey aydınlanacaktır... Bülent Ecevit'in Başbakanlık'tan uzaklaştırılmasının ardından, nasıl bir senaryo planlandığı dahil.

KARA KUTU ÇOK DOLU

Perşembe, sabah saat 09.00. Günün ilk sohbetini Recai Birgün ile yapıyoruz.
Gümüşhane-Kelkit doğumlu.
Yurtiçinde ve dışında görev yapmış "başarılı bir emniyetçi."
Başbakan Ecevit'in "Koruma Müdürü" idi.
Şimdi "DSP, İzmir Milletvekili.

ZAMAN TÜNELİ
Recai Bey'le "dünü... Yakın geçmişi" konuştuk.
Ecevit'in "son başbakanlığını."
Başbakan iken hastalandığı sırada yaşananları.
- Sayın Birgün... Zaman tünelinde bir gezinti yapınca, aklınıza ilk geliverenler neler?
- Sayın Donat, hangi birini anlatayım?

ŞÜPHELİ SÜREÇ
Recai Birgün:
* Ecevit'in yaşamında "3 aylık bir şüpheli süreç" var.
* Bu süreci birebir yaşayan üç kişi... Bülent Ecevit... Hanımefendi... Ve ben.
* Pek çok şeyden eminim fakat elimde belge yok... Belge olmayınca da "yüksek sesle konuşamıyorum..." Konuşunca dava açıyorlar.

HANGİ ODAKLAR?
Recai Birgün "bazı somut olayları" anlattı.
Sonra da dedi ki:
- Sayın Ergenekon savcısına da aktaracağım... Söylediklerim belki biraz siyasi yorum olacak ama... İçi bilgi ile beslenmiş yorum... Türkiye'de bazı odaklar Ecevit'in Başbakanlık'tan ve siyasetten uzaklaşmasını istediler.

SENARYO
- Emin misiniz Recai Bey?
- Evet... İstediler ki Ecevitsiz bir dönem başlasın... Bu senaryonun ülke içinde ve dışında destekçileri vardı.
Recai Bey, "daha önce söylediği bir şeyi"
tekrar vurguladı:
- Konu Irak'ın işgali ile bağlantılıydı. Amaç Ecevit'siz ve MHP'siz iktidardı.

KARANLIK NOKTALAR
Recai Birgün:
* Sayın savcıya da söyleyeceğim. Başbakan Ecevit daha hayattayken "evinde öldü" dediler...
* "Başbakan adına imzayı Koruma Müdürü Recai Birgün atıyor" dediler.
* Yaptıkları senaryo tutmadı, bu defa "DSP'yi böldüler."
* Karanlıkta kalan pek çok nokta var..." Savcıdan aydınlatmasını isteyeceğim.

İLK KUŞKU
- Recai Bey... Karanlıkları ilk ne zaman fark ettiniz?
- İlk kuşku hanımefendiden geldi.
- Nasıl?
- Bir gün bana dedi ki: "Recai Bey bir şeyler oluyor... Neler oluyor?.." Benim de bazı kuşkularım vardı... İlk kez birbirimize açıldık... Sonra ben dedim ki.............

KARA KUTU
Recai Birgün'ün "dedikleri" çok ayrıntılı, çok uzun.
Anlaşılan o ki, gelecek hafta Recai Bey ile savcı Zekeriya Öz'ün görüşmesi "hayli uzun sürecek." Zira "kara kutu" Recai Birgün "çok dolu."

DERİN BİLMECE

İzmir Milletvekili Recai Birgün "dersine çalışıyor."
Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ile yapacağı görüşmeye "sıkı hazırlanıyor."
Recai Birgün'de "fazla yazılı belge" yok.
Ama "bilgi" çok.

Recai Bey, savcı Zekeriya Öz'e "sayın savcım" diyecek:
* Başbakan Ecevit'in hasta olduğu dönemde Irak'ta sorun yaşanıyordu.
* ABD, Irak'a müdahale etmek istiyordu.
* Ecevit buna karşıydı.
* Devlet Bahçeli de.
* O süreçte Almanya'da bir toplantı yapıldı.
* Toplantıda bazı kararlar alındı.
* İlk karar Ecevit'siz ve MHP'siz yeni bir hükümet kurulmasıydı.
* Bu hükümetin başına Tansu Çiller getirilecekti.
* Alınan kararları Ecevit öğrendi... Devlet Bahçeli de.

Milletvekili Birgün, savcı Zekeriya Öz'den "Almanya toplantısını çözmesini" isteyecek.
Toplantı, dün Recai Bey'in bize anlattığına göre "derin bir bilmece."
aktifhaber

Akyazı Ülkü Ocakları Başkanı öldürüldü

11 Mayıs 2009 Sakarya'nın Akyazı ilçesinde iki şahıs birbirlerine silahla ateş etti.
Olay, dün gece Akyazı ilçesi Yenicami Mahallesi'nde meydana geldi. İddiaya göre, Talip Akçay (31), dün gece saat 22:30 sıralarında tek başına caddede yürüdüğü sırada yanına otomobil ile yaklaşan Tarık Ekinci (28) ateş etmeye başladı. Bunun üzerine Talip Akçay da silahını çekerek karşılık verdi. Sokak ortasında gerçekleşen silahlı çatışmada, Talip Akçay ve Tarık Ekinci ağır yaralandı. Olayda yaralanan iki şahıs, polis ekiplerinin haber vermesiyle 112 Acil ambulansıyla kaldırıldığı Akyazı Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı. Burada yapılan müdahale sonrasında Tarık Ekinci hayatını kaybederken, Talip Akçay da ağır yaralı kaldırıldığı Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde kurtarılamadı.
Polis tarafından olay yerinde yapılan incelemede, 13 adet boş kovan ile iki adet dolu çekirdek ele geçirildi.
Olayda hayatını kaybeden Talip Akçay'ın Akyazı Ülkü Ocakları Başkanı ve halen özel bir firmada güvenlik görevlisi olarak çalıştığı belirtildi.
netgazete

Kafasını Kırın, Kıramıyorsanız Bana Haber Verin"
21 Temmuz 2009

Milliyetçi Hareket Partisi Kırıkkale milletvekili ve eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş, partisinin Kırıkkale il başkanlığı kongresinde çok konuşulacak sözler sarf etti.

Durmuş, partiye 4 senede bir gelip fitne yaydığını iddia ettiği bir muhalif üye için "buradan teşkilatıma söylüyorum, bir daha böyle bir şey olursa bunun kafasını kırın, kıramıyorsanız bana haber verin" diye konuştu
Sağlık Bakanlığı yaptığı dönemde ulusal medyada sık sık gaflarıyla gündeme gelen ve gaf üstadı diye anılan MHP'li Kırıkkale milletvekili Osman Durmuş, bu kez de partisinin hafta sonu gerçekleştirilen Kırıkkale il başkanlığı kongresinde şok sözler sarf etti. Partide muhalif üye olarak bilinen Lütfü Bulanık hakkında 4 senede bir partiye gelip fitne yayıyor suçlamasını yapan Durmuş, bu durumun böyle devam edemeyeceğini söyledi. Konuşmasında Lütfü Bulanık'ı açıkça hedef gösteren Osman Durmuş, "Lütfü Bulanık denen adam, her seçim zamanı geliyor, fitne atıyor. Ben buradan teşkilatıma söylüyorum. Bir daha böyle bir şey olursa kafasını kırın, kıramıyorsanız bana haber verin" şeklinde konuştu.
aktifhaber

MHP'de 255 Delege Kurultay Dedi
29 Mayıs 2009

Önkibar'ın geçen hafta sinyalini verdiği, Bahçeli karşıtı gurup harekete geçti. Koray Aydın öncülüğündeki 255 delege olağanüstü kurultay için bastırıyor.

Eski bakanlardan Koray Aydın, 255 delegenin olağanüstü kongre talebini içeren başvuruyu bugün MHP Genel Merkezine ileteceklerini belirterek, ''Olağanüstü kurultayının toplantıya çağrılması için gerekli bütün şartların yerine getirilmiştir. Şimdi sorumluluk genel başkanımızda ve genel merkezimizdedir'' dedi.

Aydın, Gazeteciler Cemiyetinde düzenlediği basın toplantısında, MHP'nin iç sorunlarını, yasal ve meşru zeminlerde, yani kurultaylarda çözeceğini ifade etti.

Koray Aydın, MHP tüzüğünün 43. maddesindeki ''genel başkanın üst üste seçilmesini 5 kere ile sınırlandıran'' maddenin aynen korunması, tüzüğün 56. maddesinde yer alan ''olağanüstü toplantılarda seçim yapılamaz'' ibaresinin de acilen kaldırılması gerektiği savundu.
aktifhaber

MHP Bahçeli'ye Başkaldırdı!
29 Mayıs 2009
MHP'li bazı delegeler, olağanüstü büyük kongre için parti genel merkezine başvuruda bulundu.

Olağanüstü kongre istemini içeren dilekçeyi eski Keskin Belediye Başkanı Bülent Altınışık, beraberinde noter ile birlikte bugün MHP Genel Merkezine giderek yazı işleri müdürlüğüne iletti. Altınışık, genel merkezden ayrılırken yaptığı açıklamada, "Başvurumuzu yaptık. Olumlu karşıladılar. Gereğinin yapılacağı yönünde bilgi verdiler" dedi.

Eski Bakanlardan Koray Aydın, sabah düzenlediği basın toplantısında, başvurunun 255 delegenin imzasını taşıdığını ve bu sayının olağanüstü kurultayın toplanması için yeterli olduğunu açıklamıştı.

MHP tüzüğüne göre, olağanüstü kurultay çağrısı için toplam delege sayısının 5'te 1'inin imzası yeterli oluyor.

MHP'nin bir önceki büyük kongresi 1174 delege ile toplanmıştı.

Bu arada, MHP'de Kasım ayında yapılması planlanan olağan büyük kongre için de süreç başladı.

aktifhaber

'KES SESİNİ TERBİYESİZ HERİF!'
15 Ağustos 2009
Kastamonu'nun Taşköprü İlçesi'nde 23'ncüsü düzenlenen Uluslararası Taşköprü Kültür ve Sarımsak Festivali'nde kürsüde konuşan MHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, bir kişinin 'Apo'yu idamdan siz kurtardınız' sözleri üzerine sinirlenerek 'Kes sesini terbiyesiz herif' diye çıkıştı.
Milletvekili Serdaroğlu, konuşmasında, bölücülerin TBMM çatısı altında olduğunu ve ülke geleceğinin kötüye gittiğini, bunun yanında yakın zamana kadar bir iç çatışma görülebileceğini öne sürdü. Bu sırada türübünlerde etkinliği izleyenlerden Eyüp Özsoy, “Apo’yu idamdan siz kurtardınız” diye bağırdı. Özsoy'un sözlerini üst üste 4 kez tekrarlaması ardından Milletvekili Serdaroğlu, “Kes sesini terbiyesiz herif” diyerek konuşmasını böldü.

Sözlü tartışmanın karşılıklı sürmesi ardından Eyüp Özsoy polisler tarafından festival alanından uzaklaştırıldı.
Radikal

Eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'le ilgili 141'inci klasörde "Yatağımdaki Düşman Filmi" başlıklı yazıda MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır'a ilişkin notlar tutulmuş.

Can güvenliği için Ergenekon savcısından koruma istemiş

Şahin, Şandır için "Yozgatlıyım diye övünür, Çayıralan Ermeni'sidir." iddiasında bulunuyor.

Bir gazetede çıkan haber üzerine Mehmet Şandır'ın, İbrahim Şahin ve timine karşı Ergenekon savcılarından koruma talep ettiği ortaya çıktı. Ek dosyada yer alan Şandır'ın avukatı Mehmet Nacar'ın dilekçesinde şöyle deniliyor: "Müvekkilim Mehmet Şandır'a yönelik yapılmış olan ve yapılması düşünülen hukuka aykırı eylemler sebebiyle müvekkilimin can güvenliğini sağlamak amacıyla ilgili birimlere savcılığımız tarafından gerekli uyarıların yapılması ve tedbir alınmasını talep ederim." İbrahim Şahin'den ele geçirilen suikast krokileri 3. iddianamenin ek klasörlerinde ayrıntılı olarak yer alıyor. Buna göre, Şahin'in hedefinde Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, Alevi-Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, Alevi-Bektaşi Federasyonu Genel Sekreteri Kazım Genç ve Ankara-Eryaman'da bununan bir alışveriş merkezi var. Krokilerde saldırıların nasıl gerçekleştirileceği net olarak ortaya konuyor.
Kaynak: Zaman

22 Ekim 2009
MHP'liler MHP'lilere Saldırdılar!
MHP'li gençler MHP toplantısını bastı. 30 kişilik grup genel başkan adayını tartakladı; kürsüyü devirdi... İşte olayın ayrıntıları:

MHP Genel Başkanlığı için bir süre önce adaylığını açıklayan Hakkı Şafak Ses, partililerle toplantı yapıp kendisini anlatmak üzere geldiği İzmir'de, partinin gençlik kolları üyesi bir grubun müdahalesiyle karşılaştı. Yaklaşık 30 kişilik grup, kürsüyü devirip, Ses'i tartakladı. Müdahale eden polis ile gençler arasında arbede yaşandı.

MHP Genel Başkanlığı için aday olduğunu açıklayan Hakkı Şafak Ses, partinin Ege Bölgesi'ndeki temsilcileri ile yapacağı toplantı için İzmir'e geldi. Balçova Termal Tesisleri Kardelen Salonu'nda öğle saatlerinde başlayan toplantıda kürsüye gelen Ses, konuşmasına başlar başlamaz, partinin gençlik kolları üyesi oldukları belirtilen yaklaşık 30 kişi, salonun değişik yerlerinden kürsüye doğru yürümeye başladı.

‘Devletin başına Devlet gelecek’, ‘Alpaslan Türkeş'in askerleriyiz’ sloganları atan gençler kürsüyü devirdi, Ses'i tartaklayanlar oldu. Ses'in yakınındakiler ile salonun dışında bekleyen polis ekipleri içeri girerek gençlere müdahale etti. Hakkı Şafak Ses güvenliği için salondan çıkarılıp, başka bir odaya götürülürken, öfkeli gençlerle polis arasında kısa süreli arbede yaşandı.

Ses'e tepki gösteren gençler, Balçova Termal Tesisleri çevresinde tekbir getirip slogan atmayı sürdürdü.
aktifhaber

29 Ekim 2009
Polise Milletvekili Kardeşi Dayağı
Mersin'in Tarsus ilçesinde MHP Mersin Milletvekili Arif Akkuş'un kardeşi Durmuş Akkuş, görevdeki bir polisi darp etti.

Alınan bilgiye göre, bir süre önce alkollü araç kullanmaktan ehliyetine el konulduğu öğrenilen Yusuf Balcı'nın otomobili, İş Bankası yanındaki kontrol noktasında trafik polislerinin dur ihtarına uymayınca, şehir merkezinde başka bir ekip tarafından durduruldu.

Trafik ekipleri tarafından araç içerisinden indirilen Yusuf Balcı hakkında belge kontrolü yapıldı ve ardından yasal işlem uygulandı. Bu esnada olay yerinden geçen MHP Mersin Milletvekili Akif Akkuş'un kardeşi, MHP ilçe yönetim kurulu üyesi ve Mersin Barosu'na kayıtlı olan avukat Durmuş Akkuş, trafik polisleri ile tartışmaya başladı. İddiaya göre tartışma esnasında 15 yıllık polis memuru Abdullah Şimşek'in kasıklarına tekme attı.

Hastanelik olan polis memuru Abdullah Şimşek önce Tarsus Devlet Hastanesi'ne götürülürken, daha sonra sevk edildiği Tarsus 70. Yıl Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındı.
aktifhaber

Bahçeli'ye: Askerlik yapmadığınız doğru mu

03 Kasım 2009Anadolu Haber

İsrail'de ki en büyük Türk Şirketinin sahibi olan MHP Genel Başkan adayı Ahmet Reyiz Yılmaz, Devlet Bahçeli'ye çattı!

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan adayı Ahmet Reyiz Yılmaz, hakkındaki ajan iddialarına tepki göstererek, "Ben şerefi ile bayrağını da, dinini de İsrail'de ikame etmiş bir milliyetçi Muhafazakâr Türküm. Cinsim de belli cibilliyetim de" dedi. Devlet Bahçeli'ye seslenen Yılmaz, "Askerlik yapmadığınız yönünde bilgiler var doğru mu?" diye sordu.

MİLLİYETÇİLERİ HADIM ETMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ
Yazılı açıklama yapan Yılmaz, hakkındaki iddialara cevap verirken, MHP Genel Başkan adayı Devlet Bahçeli'ye yönelik eleştirilerini sürdürdü. Yılmaz, "8 Kasım Ankara Türk Meydanı, er meydanı olacak Sayın Bahçeli. Bu meydanın boş olmadığını göreceksiniz. Hakkımda teşkilatlarda İsrail'in adamı diye beyinleri yıkamaya çalışan Sayın Bahçeli, kendisi hakkındaki sorulara cevap vermelidir. Ben şerefi ile Bayrağını da dinini de İsrail'de ikame etmiş bir milliyetçi Muhafazakar Türküm. Cinsim de belli cibilliyetim de. Ya siz kimsiniz? 12 yıldır zorla Milliyetçileri hadım etmeye çalışıyorsunuz. Gılman anlayışı ile milliyetçi olunmaz. İstifa edin artık" dedi.

ERMENİ OKULUNA GİTMİŞSİNİZ
Bahçeli'ye, "MİT ile olan ilişkiniz nedir?" diye soran Ahmet Reyiz Yılmaz, "Askerlik yapmadığınız yönünde bilgiler var doğru mu? İstanbul'da okuduğunuz okulun Ermeni çocuklarının gittiği okullar olduğu biliniyor neden? Milliyetçilikle İslam'ı kopardığınız çok açık. İslam ve Başörtüsüne olan kininiz neden? DTP neden ısrarla sizin orda kalmanızı istiyor. Bahçeli DTP için şanstır. Ne demek? Hangi Milliyetçi? Hangi Erkek onuru? Öcalan'ın televizyon i

zleyip yanına kadın istemesini kabul edebilir? Ülkücülük, Öcalan'a sabretmek, şehit gelirken orda burada göbek atmak olamaz. Herkes hesap verecek. Göbek atan da ip atan da. Milliyetçileri sindirme, bastırma yok etme, beyinlerini sulandırma, kromozomları ile oynayıp cinsiyetini bozma gayretiniz ne için?" diye konuştu.

AHMET REYİZ YILMAZ KİMDİR

İSRAİL'DE Kİ EN BÜYÜK TÜRK ŞİRKETİNİN SAHİBİ
Milliyetçi camiada yaşanan Bayındırlık eski Bakanı Koray Aydın ve MHP lideri Bahçeli arasındaki liderlik mücadelesine bir isim daha eklendi. “Bahçeli’yi en çok zorlayacak genel başkan adayı” olarak gösterilen Ahmet Reyiz Yılmaz kimdir? Ülkücü hareketten geldiğini söyleyen Yılmaz, İsrail'deki en büyük Türk şirketinin sahibi. 2005 yılında İsrail - Türk İş Konseyi tarafından ‘yılın işadamı’ seçildi. Yılmaz’ın İsrail’de gerçekleştirdiği projeler arasında Kudüs’te İsrail Hastanesi, tiyatro binası, su arıtma tesisi, gökdelenler, İsrail Savunma Bakanlığı binası ve Hava Kuvvetleri binası ve alışveriş merkezleri bulunuyor.

11 Mart 2010
MHP'li Belediye Başkanı Vuruldu
Kırıkkale'nin MHP'li Hacılar Belediye Başkanı Memduh Bodur, uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Edinilen bilgilere göre, Memduh Bodur, Kırıkkale'nin Osman Tiryaki Caddesi üzerinde bir işyerinde bir kişiyle tartıştı.

Başkan Bodur, evine gitmek isterken tartıştığı kot pantolonlu ve kısa boylu olduğu söylenen bir şahıs tarafından vücudunun çeşitli yerlerine 4 el ateş edilerek vuruldu.

Zanlı olay yerinden kaçarken, çevrede bulunan vatandaşların haber vermesiyle olay yerine gelen, ambulans Bodur'u Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi Acil Servisi'ne götürdü.

Bodur, tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdi. Hastaneye gelen Bodur'un yakınları ağıtlar yaktı. Polis kaçan zanlıyı yakalamak için geniş çaplı araştırma başlattı.
aktifhaber

"Başörtüsü Başağrısı Olmaktan Çıkmalı"


"Başörtüsü konusu Türkiye'nin başağrısı olmaktan çıkmalı" diyen MHP lideri, konuya ilişkin Meclis'e getirilecek bir düzenlemeye destek sözü verdi.

10.10.2010

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, başörtüsü konusunda AK Parti ve CHP’nin meydanlarda konuştuğunu, sorunun çözüm yerinin ise Meclis olduğunu söyledi.
Düzenleme Meclis’e gelirse "70 milletvekilimizle destek vermeye hazırız" diyen Bahçeli, "Başörtüsü konusu, Türkiye’nin başağrısı olmaktan çıkmalı" diye konuştu.

Kırşehir’in Kaman ilçesinde "Ceviz Kültür ve Sanat Festivali"ne katılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son günlerde yoğunlaşan başörtüsüyle ilgili tartışmaları değerlendirdi.

"Buyrun Gelin Çözelim"
Bahçeli, şöyle konuştu:
"Çıkmış birbirleri ’çözer miydin, çözemez miydin?’ diye tartışıyorlar. Birisinin 101 milletvekili var, birisinin 330 milletvekili var. ’Buyrun gelin, meydanlarda televizyonlarda tartışacağınız yerde Meclis’te çözün’ diyoruz. Eğer bu çözüme giderseniz,’MHP 70 milletvekili ile size destek verecektir ve Türkiye bu toplumsal sancıdan kurtulacaktır’ diyoruz." IRT

Türkeş, Çiller'i uyarmış: Sakın Apo'yu getirmeyin
31 Temmuz 2010
Tansu Çiller, başbakan iken merhum Alparslan Türkeş'i arayıp, "Efendim size bir müjdem var; Amerikalılar Apo'yu bizse teslim ediyor" demiş. Türkeş, "Sayın Başbakan sakın ha! Sakın Apo'yu teslim almayın. Size onu astırmazlar. Teslim ederken de birtakım şartlar ileri sürerler" şeklinde cevap vermiş. Haberin ayrıntısını ve Apo olayının iç yüzünü Takvim gazetesi yazarı Hakan Dilek yazdı...

1994 yılının 3 Kasım günü İsrail'e tarihi bir ziyaret gerçekleşiyordu. Tansu Çiller İsrail'i ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanıydı. İlk durak kendisine sunuldu; MOSSAD. Yanında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'la birlikte yapılan bu ziyaretin amacı terörle mücadele ve istihbarat alanında işbirliği imkanlarını araştırmaktı. MOSSAD'la toplantı başladı. Çiller toplantının sonuna doğru çok daha şaşırtıcı bir şey yaptı ve yanında bulunan MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve yardımcısı Mehmet Eymür'e dönüp şöyle dedi: "Bizi biraz yalnız bırakabilir misiniz?"

Başbakan istihbarat yetkililerinin dışarı çıkmasını istiyordu. İki istihbaratçı odayı terk ettiler. Başbakan ve Emniyet Genel Müdürü MOSSAD'la görüşmeye devam ettiler. Çiller, MOSSAD yetkililerine dönerek sordu; "Apo'ya suikast için İsrail bize yardım edebilir mi?" MİT devreden çıkarılmış, iş MOSSAD Emniyet Genel Müdürlüğü'ne devredilmişti.

Bu gezinin ardından geçen 12 günün sonunda 15 Kasım 1994 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü depolarına İsrail'den "mühimmat" yağmaya başladı. Ancak başarısız oldular. B Planı devreye girecekti; Tansu Çiller Emniyet'in dışındaki birimlerin devreye girmesini istedi. İstanbul Polat Rönesans Oteli'nin suit odasında Mehmet Ağar, yardımcısı Ertuğrul Ogan, Higtech yetkilileri Rony Lerne ve Goby Cohen ile bir araya gelerek konuştular. Çevirmenliği mühimmat aktarması yapan İngiliz Haspro Ltd. Şti.'nin Türkiye temsilcisi Ertaç Tinmar'dı. 50 milyon dolara anlaşıldı. Silahlar örtülü ödenekten gelen parayla alınacak ama hibe edilmiş gibi gösterilmişti. Çiller'in tek amacı vardı; hayatta en büyük rakibi olarak gördüğü Mesut Yılmaz'ı siyaseten bitirmekti. Bu en büyük hamle olacaktı.

Çiller büyük bir hevesle Alparslan Türkeş'i aradı. Görüşme anında Çiller hemen söze girdi; "Efendim size bir müjdem var; Amerikalılar Apo'yu bizse teslim ediyorlar!" Deneyimli politikacı sükunetini bozdu; "Sayın Başbakan sakın ha! Sakın Apo'yu teslim almayın. Size onu astırmazlar. Teslim ederken de birtakım şartlar ileri sürerler. Bu şartları yerine getirmezseniz siyaseten sizi bitirirler. Getirirseniz zaten bitersiniz. Sakın teslim almayın!" Odada buz gibi bir hava esmiş

MHP'li vekil, kalp krizi geçirdi
29.04.2011MHP Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu, kalp krizi geçirdi. Zaman
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Ağu 24, 2009 9:33 pm    Mesaj konusu: İşte Bahçeli'nin İmzaladığı BELGE Alıntıyla Cevap Gönder

17 Ekim 2009
Can Dündar/Milliyet
ERDOĞAN’IN BAHÇELİ’YE HATIRLATTIĞI 15 YIL ÖNCEKİ TÜRKEŞ-PETROSYAN ZİRVESİ:

Türkeş, Ermeni sınırına anıt dikmeyi düşünmüştü

Başbakan Erdoğan’ın, Ermeni açılımını eleştiren MHP lideri Devlet Bahçeli’ye “Bize iftira atanlar, merhum liderlerinin farklı otellerde ne yaptığına baksınlar” sözüyle 1993 yılında o zamanki MHP lideri Türkeş ile Ermeni lider Petrosyan’ın görüşmesini hatırlattığı ortaya çıktı
Görüşmeyi ayarlayan işadamı Özararat, Türkeş’in Petrosyan’a destek sözü verdiğini, hatta Erivan’a gitmeyi de planladığını anlattı. Özararat, Türkeş’le görüşmesinde sınıra bir anıt dikilmesi ve üzerine “Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz” yazılmasını konuştuklarını da söyledi



Başbakan Erdoğan, geçen hafta Ermeni açılımını eleştiren MHP lideri Bahçeli’ye, “Bize iftira atanlar, merhum liderlerinin farklı otellerde ne yaptığına bir baksınlar” dedi. Bahsettiği buluşma, 15 yıl önce Türkeş ile Ermenistan Devlet Başkanı Petrosyan arasında gerçekleşmişti.
12 yıl gizli kalan bu görüşmenin ayrıntılarını ve fotoğrafını ilk kez Milliyet’te yayımlamıştık.
Bugün hatırlatmakta yarar var:
‘Türkeş sizi bekliyor’
Süreç, 1993 başında başladı.
Bağımsızlığını ilan eden Erivan’a Rus yardımı kesilmiş, ülke kış ortasında buğdaysız kalmıştı.
Samson Özararat, o dönem Fransa’da, Avrupa’dan Ermenistan’a giden insani yardımları organize eden bir derneğin başkanıydı. Bu krizden bir işbirliği fırsatı yaratmayı düşündü.
Tanıdığı Türk yetkililere, “100 bin ton buğdaya ihtiyaçları var. Siz 200 bin ton yollayın, ilişkilerin önünü açın” önerisini yaptı.
Türkiye, Azerilerin tepkisinden korkuyordu. Bakü’nün nabzı yoklandı.
“Ekmek söz konusuyken, düşmanlığın lafı olmaz” cevabı geldi.
Bunun üzerine Erivan’a 41 bin ton buğday gönderildi.
İşte o dönem, Özararat, iktidarı tedirgin eden “Milliyetçiler ne der?” kaygısını bertaraf etmek için Türkeş’le görüşmeye karar verdi. Talebini Başbuğ’un özel sekreterine iletti.
Onu, Paris’te Türkeş’in yakını bir emekli generalle tanıştırdılar. Konuyu ona da anlattı. Birkaç gün sonra haber geldi:
“Türkeş sizi bekliyor!”

Türkeş’in soruları
1993 Şubat’ında Ankara’ya gitti. Esat’taki bir işyerinde MHP lideri ile buluştu.
Özararat’ı dinleyen Türkeş şunları söyledi:
“Ermenilerle 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik.
Malazgirt Savaşı’nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun?
İstanbul’un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı?
Fatih Sultan Mehmet’in Ermeni Patrikhanesi’ni nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın?
Çanakkale’de Atatürk’ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun?
Atatürk’ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan’a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?’
Atatürk’ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?”

‘1915 bir yol kazası’
Özararat şaşkın dinlerken, Türkeş şöyle devam etti:
“Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915, bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken, bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir.”
Konuşma bitince Özararat, “Bunları Ermenistan Cumhurbaşkanı’na da söyler misiniz?” diye sordu.
“Tabii” dedi Türkeş...
“Petrosyan, Mart’ta Paris’e gelecek. Kendisiyle görüşeyim, belki orada buluşabilirsiniz.”

Paris randevusu
Hemen telefona koştu. Önerisini Petrosyan’a iletti.
Erivan, teklifi incelemeye aldı.
Tereddütteydiler. MHP’nin geçmişi ürkütücüydü. Ama, Özararat, “MHP’yi ikna etmek önemli” diye üsteledi.
Aynı sıralarda Türkeş de Ankara ve Bakü’yü haberdar ediyordu. Böyle bir diyaloğun, sürmekte olan Azeri-Ermeni savaşına ve esirler konusuna da çözüm getirebileceği umuduyla herkes destek verdi.
Nihayet, Erivan’dan da görüşme kararı çıkmasıyla Paris buluşması kesinlik kazandı.


Bu temaslara, Türkiye tarafında Tuğrul Türkeş ve Cefi Kamhi, Ermenistan’da ise Petrosyan’ın abisi, işadamı Telman Ter-Petrosyan öncülük ediyordu.

1993 yılında Paris’te gerçekleşen tarihi buluşmada Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş ile Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda da vardı. Petrosyan Tuğrul Türkeş’le tanıştırılınca Alparslan Türkeş’e “Allah bağışlasın” dedi.

Anıtta ne yazacaktı?
Samson Özararat, Türkeş’le görüşmelerini şöyle anlatmıştı: “Paris dönüşü Türkeş’le birkaç kez yeniden buluştuk.
Karşılıklı diyaloğun çoğaltılmasını, gidip gelen heyetlerin artırılmasını, sınırın açılmasını, halklar arasında karşılıklı ziyaretlerin yapılmasını konuştuk. Hatta bir ara Türkeş’in Erivan’daki soykırım anıtına çelenk koymasını bile tartıştık.
Türkiye-Ermenistan sınırına, 1915’te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan’a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye’ye bakan yüzünde ise Ermenice, ‘Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz’ yazacaktı.”

1993’te Ermenistan’a yardımları organize eden Samson Özararat Konya doğumlu bir Ermeni ve 1980’den beri Fransa’da yaşıyor. Can Dündar’la görüşen Özararat, Türkeş’in olumlu tavrına çok şaşırmış.

Randevular alındıktan sonra Türkeş’i Paris’te Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda ile Samson Özararat karşıladı. Petrosyan’ın oteline gidildi. Özararat, Türkeş’in arabasının kapısını açarken heyecan içindeydi.

İlk görüşme Paris’te yapıldı
Türkeş 12 Mart’ta geldi Paris’e...
Kendisini Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in talimatıyla De Gaulle Havaalanı’nda Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda ile birlikte Samson Özararat karşıladı.
Büyükelçinin arabasıyla Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan’ın kaldığı Crillon Otel’e geldiler.
Özararat, Türkeş’in arabasının kapısını açarken heyecan içindeydi. 1915’ten beri ilk kez bir Türk lideri, Ermenistan’ın en üst düzeydeki yetkilisiyle görüşecekti.
Zirve, 15.00’te başladı.

“Allah bağışlasın”
Türkeş, oğlu Tuğrul’u tanıştırınca Petrosyan önce İngilizce “Memnun oldum” dedi, sonra zihnini yokladı ve bir Ermeni Türkçesiyle:
“Nasıl diyorsunuz?” dedi, “Allah saklasın mı?.. Yok, yok... Allah bağışlasın...”
Halep doğumlu Petrosyan, Antakyalı ailesinden hatırladığı sözcüklerle Türkçe konuşuyordu. Gerilim yatıştı, yüzler güldü.
Türkeş, Ermenistan ile Türkiye ve Azerbaycan arasındaki gerginliğin aşılması için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu söyleyerek açtı görüşmeyi... Ankara’nın pozisyonunu anlattı. Tansiyonu düşürmek, işgalin bitmesi için nabız yoklamak ve uzun vadeli ilişkinin önünü açmak istiyordu.
Petrosyan, “Ankara, Türk cumhuriyetleriyle diplomatik ilişki tesis ederken Ermenistan’la temasta geç kaldı, zaman yitirildi” diye yakındı.

Türkeş’in teklifleri
Bunun üzerine Türkeş, savaşla ilgili önerilerini sıraladı:
1) Hemen ateşkes sağlanması,
2) Ermeni askerlerinin Azeri topraklarından çekilmesi,
3) Her iki tarafın bugünkü sınırlar içinde birbirini tanıması ve diplomatik ilişki tesisi,
4) İçişlerine karışmadan ve toprak talebi olmaksızın temas,
5) Laçin koridorunun açılması, gözlemci heyetinin güvencesi ve denetiminde bulunması,
6) Karabağ sorununun ya daha sonraya ya da Minsk toplantısına bırakılarak, meselenin ateşkes sonrası daha geniş zamanda ele alınması...

‘İpek yolu kuralım’
Ayrıca, Ermenistan’a dünyayla ticaret yapması için Türkiye’den transit kara ve deniz geçişi verilebileceğini söyledi. Sonra da “Trans-Kafkasya Otoyolu” önerdi.
İpek Yolu’nun ihyası anlamına gelen bu otoyol, Kafkasya’yı boydan boya kat edecek ve Ermenistan’dan geçecekti. Otoyola bir demiryolu da eşlik edecek, aynı hatta bir doğalgaz ve petrol boru hattı da yer alacaktı.
“Müşterek gerçekleştirilecek bu proje başka işbirliklerine kapı açar. Sınırlar açılır, yurttaşlarımız serbestçe birbirine gidip gelir, ticaret yaparlar. Bu durum bölgeye de huzur ve refah getirir” dedi.
Türkeş, bu görüşmede bir iyi niyet jesti olarak esirlerin karşılıklı serbest bırakılmasını sağlamayı umuyor, hatta derhal Erivan’a gidip hem Ermenistan’ı ziyaret etmeyi, hem de Azeri esirleri aldıktan sonra aynı uçakla Bakü’ye geçmeyi planlıyordu.
Petrosyan, “Biz önşartsız ateşkesi kabul ederiz, ancak şunu anlayın ki benim kamuoyu önündeki durumum Elçibey’inkinden daha zor. Önerilerinizi değerlendirelim” dedi.
2.5 saat süren toplantı böyle bitti.
Sonradan devreye Erivan’daki radikaller girecek ve iyi başlayan diyalog süreci o noktada kesilecekti.

Türkiye Ermenistan açılımı, Petrosyan’ın liderlikten
düşmesi ve Türkeş’in ölümüyle sekteye uğradı.

Görüşmeye geldi ama cenazesiyle karşılaştı
Türkeş, Ermenilerle gizli temaslara devam etti. Erivan ziyaretine hazırlanıyordu.
Özararat, 1997 Mart’ında Petrosyan’la buluştu:
“Türkeş yaşlandı. Vefat ederse Türkiye ile diyalog en az 10 sene gecikir. Acele edelim” dedi.
Petrosyan hak verdi.
Türkeş’e, “Görüşmelere devam edelim” mesajı yazdırdı. Hemen Başbuğ’u arayıp randevu istedi.
Türkeş, Almanya’da tedavi görüyordu. 2 Nisan’da İstanbul’a inip oradan Ankara’ya geçecekti.
“Ben de İstanbul’a geliyorum. Havaalanında buluşalım” dedi Özararat...
2 Nisan için randevulaştılar.

Casus filmi gibi
Özararat, özel izinle kapalı sınır kapısı Aras’tan yürüyerek geçti. Sınırda 3 ülkücü tarafından karşılandı. Fakat, Erzurum’dan kalkan uçağı kaçırdı. Otobüsle yola çıktı.
Ancak, yine yetişemedi. Türkeş, 6 saat İstanbul havaalanında kendisini beklemiş ve Ankara’ya uçmuştu.
Özararat, sabahki Ankara uçağına bilet aldı.
Türkeş’le buluşup mesajı iletecekti.
Gece yorgun argın oteline geldi. Televizyonu açtı ve ekrandaki altyazıyı gördü:
“Alpaslan Türkeş vefat etti.”
Sabah Ankara’ya uçup görüşmek için geldiği Türkeş’in cenazesine katıldı.
Türkeş’ten bir ay sonra, görüşmeleri örgütleyen ikinci isim olan Telman Ter Petrosyan da aynı hastalıktan öldü.
İki komşu, yeniden buluşmak için 15 yıl daha bekleyecekti.


14 Ekim 2009 13:20
İşte Türkeş'in Otel Buluşması
İşte Başbakan Erdoğan'ın Bahçeli'ye cevap olarak bahsettiği Alparslan Türkeş ile Ermeni muhatabının buluşması...

Erdoğan, Ak Parti grubunda Türkiye ile Ermenistan protokolüne ağır eleştiriler getiren MHP lideri Bahçeli’ye merhum Alparslan Türkeş ile ilgili bir hatırlatma yapmıştı. İşte Erdoğan'ın kasteddiği Türkeş'in Ermeni muhatabı ile otel buluşması...

Başbakan Erdoğan, Meclis Grup toplantısında Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokole ağır eleştiriler getiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yanıt verirken şu ifadeleri kullandı:

“Cumartesi günü aramızda bir protokol imzalandı. Şimdi Azerbaycan ile Ermenistan arasında görüşmeler yapılıyor. Bu süreci baltalamak isteyenler var. Biz Ermenistan’a şöyle kazandırmışız böyle kazandırmışız. Bize bühtanda bulunanlar önce rahmetli liderlerinin hangi otelde kiminle nasıl görüştüğüne baksın bize ondan sonra yüklensinler.”

Hemen anlaşılacağı gibi rahmetli liderden kastedilen Alparslan Türkeş. Başbakan’ın kapalı geçtiği; “yer”, “tarih” ve “buluştuğu kişi”yi ise şöyle:

Fransa’nın Başkenti Paris’te, Concorde Meydanı’ndaki Crillon Oteli’nde gerçekleşen görüşmede, merhum Türkeş’in muhatabı Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan’dı.

Tarih 13 Mart 1993’tü. Merhum Türkeş 12 Mart’ta Paris’e giderken yanında oğlu Tuğrul Türkeş’te bulunmaktaydı.

Görüşmede Büyükelçi Tansuğ Bleda, müsteşar Menter Şahinler de bulundu. Petrosyan’ın yanında ise Dışişleri Bakanı Papazyan, tarihçi Liberidyan ve Samson Özararat bulunuyordu.

Merhum Türkeş burada Petrosyan’a Karabağ savaşı ile ilgili olarak 6 maddelik bir paket sundu…

Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkes,

Azeri topraklarından çekilinmesi

Diplomatik ilişki tesisi ve iki tarafın bugünkü sınırlarla birbirini tanıması,

Toprak talebi olmadan temas,

Laçin koridorunun açılması.

İşte Başbakan’ın dün gönderme yaptığı görüşme, kişi, yer ve konular bunlardı. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var.

Kaynak: İyibilgi


İşte Bahçeli'nin İmzaladığı BELGE
24 Ağustos 2009 12:37AKP'li Bozdağ, Bahçeli'nin Öcalan'ın idamdan kurtarılmasıyla ilgili 'Altında imzam yok, göstersinler' dediği belgeyi gösterdi. İşte o belge...

AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında MHP'ye ve Bahçeli'ye çok sert yanıt verdi. Bozdağ, APO yakalanıp Türkiye'ye getirildikten sonra dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz'ın imzasının altında yer aldığı belgeyi de basın mensuplarına gösterdi.

Esas Amerikan projesi Öcalan'ın boynundan ipi çıkarma projesidir. MHP de o dönem bu projenin bayraktarlığını yaptılar. Seçimden önce meydanlarda 'bizi meclise gönderin APO'yu asalım. Bizden başka kimse onu asamaz. Asamazsak kendimizi asarız' dediler ve halk da bunlara inandı oy verdi meclise gittiler. APO'nun idam kararı kesinleşti. Tüm işlemler tamamlandı dosya Başbakanlık'a gitti. Başbakanlık'ta bu dosyanın bekletilmesini Sayın Bahçeli sağlamıştır. İşte imzası da burada.

İktidardaydınız siz Sayın Bahçeli. Erciyes ovasında kurt Ankara'da kuzu olmakla olmuyor bu işler. Orada burada bağırıp çağırmak kolay, Ankara'da da TBMM'de de bağırmak lazım.

Bozdağ, konuşmasının devamında dönemin gazete küpürlerinden de örnekler göstererek MHP'nin AB uyum yasaları paketinden çıkarmadığını söyledi. Askere sivil yargı yolu açan yasada ve mayın yasasında meclisi kilitleyen MHP'nin o dönem neden meclisi kilitlemediğini, bağırıp çağırmadığını soran Bozdağ, "Neden o dönem asmadınız da şimdi bağırıyorsunuz" dedi.

Bekir Bozdağ, "O dönem neden meydanlarda ip atmadınız. Yoksa ip mi bulamadınız" şeklinde konuştu.

İdamı kaldırması formalite dedik. İdamla ilgili yasa 2002’de Meclis’e geliyor. Görüşme sırasında AK Parti Milletvekili önerge veriyor. Diyor ki “Kanun teklifinin birinci maddesinin tekliften çıkarılmasını talep ediyorum” diyor. Birinci madde idamın kaldırılması… MHP’liler idamın kaldırılmasına öyle tepkiler verdiler ki… Ara verildi sonra oylama yapıldı 10’a karşı 7 oyla teklif reddedildi… MHP’li 6 üye var sadece MHP’nin Trabzon milletvekili teklifin kabulü yönünde oy veriyor. Diğerleri başlarını öne eğmişler, öyle bakıyorlar yere. Utanıyorlar, başları önde. Çekimser oy kullanıyorlar. Çekimser oy demek kabuldür. Ret oyu verseler teklif kabul edilecekti. Ne oldu da bağırıp çağırırken aradan sonra çekimser oy kullandılar? Ben kendiliklerinden çekimser kaldıklarını düşünmüyorum. Peki neden? Talimat geldi de ondan. Kim verdi talimatı? Bahçeli verdi.

Peki neden MHP bunu yaptı? Kime verdiği sözü tutuyor? AB’ye verdiği sözü tutuyor. İdamın kaldırılması konusundaki tavrı milletin gözü önündedir. Ben belgeleriyle açıkladım. Yorumlarım bana aittir ama belgelidir
aktifhaber

MHP Konferansı Olaylı Bitti
29 Ağustos 2009 18:48MHP'nin Anadolu Gösteri Merkezi'ndeki "Çözülen Ülke Türkiye ve Ülkümüz" konulu konferansı olaylı sona erdi.

Konferansta Bahçeli'nin konuşmasının ardından Ülkü Ocakları eski genel başkanlarından Alişan Satılmış ile bir ocak mensubu yumruklaştı. Bahçeli ve parti yöneticilerinin salondan ayrılmasının ardından yaşanan olay sırasında Kanal 24 Kameramanı Erlevent Gülbitti de tartaklandı.

MHP'nin "Çözülen ülke Türkiye ve Ülkümüz" konulu konferansında MHP lideri Devlet Bahçeli, ülkücülere yönelik yaptığı konuşmanın ardından parti yöneticileriyle birlikte salondan ayrıldı.

Konferansın ardından Ülkü Ocakları eski genel başkanı Alişan Satılmış ile bir ülkü ocağı mensubu arasında tartışma yaşandı. Tartışma yumruklaşmaya kadar giderken, kavga araya girenlerce yatıştırıldı.

Olay sırasında Kanal 24 Kameramanı Erlevent Gülbitti de bazı kişiler tarafından tartaklandı. Kamerası zarar gören Gülbitti'nin kaseti alındı.
aktifhaber

16 Eylül 2009
Okuyan'a Ağır Suçlama

Yaşar Okuyan'ın 'Türkeş'e yardım etmedi' dediği Halil Şavgın'dan yanıt geldi. Şavgın Okuyan hakkında ağır suçlamalarda bulundu...

Okuyan'ın 11 Eylül 1980 gecesi Türkeş'i saklamak için yardım istediği Halil Şıvgın'ın ret yanıtı verdiği' açıklaması tepkiye yol açtı.

Şıvgın, 'Tarihe not düşülecekse doğruları söylesin. Türkeş'le neden ayrıldığını ve neden erken tahliye edildiğini anlatsın' dedi Yaşar Okuyan'ın 12 Eylül dizisinde anlattıklarına Sağlık eski Bakanı Halil Şıvgın'dan tepki geldi.

Akşam Gazetesi'nden Deniz Güçer'in haberine göre, Okuyan, darbeden önceki 11 Eylül gecesi yaşanan olayı '11 Eylül gecesi Türkeş'i Halil Şıvgın'ın evine götürdüm. 'Türkeş Bey burada kalacak' deyince Halil 'olmaz' tepkisi verdi. Eşi Hale devreye girdi ve Türkeş'i orada sakladık' diye anlatmıştı. Ancak bu sözler, Halil Şıvgın'ı kızdırdı.

Şıvgın, Türkeş'in saklanması olayını 12 Eylül'ün 30. yıldönümünde bütün ayrıntılarıyla anlatacağını da belirterek, Okuyan'a ağır suçlamalarda bulundu. Şıvgın, 'Kendisi bu olayı zaten uygun olmayan bir tarzda anlatmıştır. Zamanında Okuyan bunu söyleyince beni gazeteci Yalçın Doğan aradı. 'Türkeş nerede saklandı' dedi. Bilmediğimi söyledim' diye konuştu.

ÖNCE OTURUP VİCDAN MUHASEBESİ YAPSIN

Halil Şıvgın, şunları söyledi: 'Bu tarihi bir olaydır. Sayın Türkeş'e en uygun şartları sağladım. Ama Okuyan siyasi bir amaç güdüyor. Şu kadarını söylemek istiyorum. Dil Okulu'nda merhum Alparslan Türkeş'le neden ayrıldılar? Kendisi nasıl ve neden erken tahliye oldu? Bunları anlatsın da tartışalım. Ben görüşmüyorum kendisiyle. Onun gündeminin malzemesi de değilim. Kendi işine baksın ve doğruları söylesin. Önce oturup bir vicdan muhasebesi yapsın. Bilmiyorum hiç yaptı mı?' Şıvgın'ın açıklamaları üzerine Yaşar Okuyan ise 'Allah'ın bildiği bir gerçek var. Benim Halil Şıvgın'la ne problemim olabilir. Yaşananları aktardım. Eğer öyle değerlendiriyorsa söyleyeceğim bir şey de yok' ifadesini kullandı.
aktifhaber

DTP'liler, Van'da Ceylan Önkol için yürüdü
19:15 - DTP Van İl Örgütü, Diyarbakır'ın Lice ilçesinde koyun otlatırken atılan hava mermisinin isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Ceylan Önkol için yürüyüş düzenledi. Aralarında DTP Van Milletvekili Özdal Üçer'in de bulunduğu, çoğunluğunu kadın ile çocukların oluşturduğu kalabalık Van Valiliği'nin bulunduğu Beşyol Kavşağı'na kadar yürüdü. Basın metnini okuyan 13 yaşındaki Pınar Kurt isimli kız çocuğu ise, "Gazze'de ölen çocuklara Türkiye'de sahip çıkmak kolay. Türkiye'de ölen çocuklara Türkiye'den sahip çıkın siz. Bahçeli, 'Dağa çıkarım' diye bağırıyordu. Bir çocuğa bile sahip çıkamıyorsun, dağa çıkıp ne yapacaksın?" diye konuştu. 03.10.2009 VAN
netgazete

06 Ekim 2009 07:09
MHP'de Silahlı Kavga
Meclis toplantısında daha önce kavga ettikleri gerekçesiyle MHP'den ihraç edilen meclis üyeleri ile tarafları arasında belediyede silahlı kavga çıktı.

Olayda ölen ya da yaralanan olmazken 4 kişi gözaltına alındı. Edinilen bilgiye göre, daha önce Seyhan Belediyesi Meclisi toplantısında, Seyhan ilçesine bağlı Küçükdikili'de yeni oluşturulan mahalleye "Dicle" ismini öneren MHP'li meclis üyesi Askeri Dağlı ile bu isme karşı çıkan MHP'li meclis üyesi Yusuf Ziya Üçdağ arasında çıkan kavganın ardından MHP Adana İl Disiplin Kurulu, meclis üyesi Yusuf Ziya Üçdağ'ı partiden ihraç edilirken, Askeri Dağlı'ya 6 ay uzaklaştırma cezası verdi.

Partiden uzaklaştırılan Askeri Dağlı ile ihraç edilen Yusuf Ziya Üçdağ ve tarafları bugün yapılacak meclis toplantısına katılmak üzere Seyhan Belediyesi'ne geldi. MHP Grubu toplantısında başlayan tartışma büyüyerek Seyhan Belediyesi binası dışına çıktı. Her iki meclis üyesi taraflarının aralıklara 8-10 el ateş ettiği olayda şans eseri ölen ya da yaralanan olmadı.

Olay yerine gelen güvenlik güçleri silahlı kavgayı yatıştırırken, 4 kişi gözaltına alındı.

Seyhan Belediyesi Meclis Toplantısı erteleninren olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.
aktifhaber

06 Ekim 2009 17:18
MHP'li Enginyurt Gözaltında

Eski MHP milletvekili Cemal Enginyurt gözaltına alındı. Enginyurt'un Rusya dönüşünde gözaltına alınma sebebi ise şöyle:

Hakkında 20 ay kesinleşmiş hapis cezası bulunan eski MHP milletvekili Cemal Enginyurt gözaltına alındı.

10. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak için TBMM Başkanlığına giden Sadi Somuncuoğlu'nu engellediği gerekçesiyle Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 20 ay hapis cezasına çarptırılan ve hakkında arama kararı bulunan Enginyurt, Rusya'dan dönüşünde Esenboğa Havalimanı'nda yakalandı.

Uzun süredir Rusya'da kaldığı belirlenen Enginyurt hakkında, Çek Kanunu'na muhalefet suçundan da arama kararı bulunduğu bildirildi.

Gözaltına alındıktan sonra Asayiş Şube Müdürlüğü'ne getirilen Enginyurt, hakkındaki işlemlerin tamamlanmasından sonra İnfaz Bürosuna götürüldü.

Eski Devlet Bakanı Somuncuoğlu, 10. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak ve 25 Nisan 2000 tarihinde TBMM Başkanlığı'na dilekçeyle başvurmak istemişti. Cemal Enginyurt, Somuncuoğlu'nun adaylık başvurusunu engelleme girişiminde bulunduğu iddiasıyla yargılanmış ve ''siyasi hakları kullanmaktan men'' suçundan 20 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
aktifhaber

16 Ekim 2009 08:37
MHP'de Sürpriz İstifa
Pazar günü yapılacak İstanbul İl Kongresi öncesi MHP, Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atila Kaya'nın istifa haberi ile sarsıldı..

Pazar günü yapılacak MHP İstanbul İl Kongresi, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atila Kaya'nın istifasına sebep oldu.
İstifaya götüren süreç, Kaya'nın mevcut İstanbul İl Başkanı İhsan Barutçu'yu istememesiyle başladı.

Kaya, İstanbul'da mevcut başkanla başarı şanslarının bulunmadığını ileri sürdü. Kaya'nın itirazı, genel merkez tarafından kabul edilmedi ve adaylarının Barutçu olduğu tekrarlandı. Bunun üzerine Kaya, genel merkezdeki odasını topladı ve makam odasındaki isimliğini sökerek, istifasını sundu. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ise, Kaya'nın istifa sürecini 8 Kasım'da yapılacak kongreye kadar ertelediği öğrenildi. Kaya'nın isminin de makam odasının girişine yeniden asıldığı belirtildi.

Barutçu'ya bayrak açan Kaya, pazar günü yapılacak kongreye, güçlü bir ismi aday olarak çıkardı. Bu isim, eski MHP Genel Sekreter Yardımcısı ve halen Merkez Yürütme Kurulu üyesi olan Suat Başaran.

Atila Kaya gibi eski Ülkü Ocakları başkanı olan Başaran, adaylığı ile ilgili yaptığı açıklamada, "MHP'nin İstanbul'daki oy oranını yeterli bulmuyorum. Daha başarılı sonuca ulaşmak için aday olmak istiyorum. Ben kimseyle kavgaya gelmedim." dedi.

2 dönemdir il başkanlığı görevini yürüten Barutçu ise Kaya'nın istifa ettiğine dair bir bilgisi olmadığını söyledi. On gün önce de bu tür dedikodular çıktığına dikkat çekerek, "Şimdi yeniden gündeme gelmesi düşündürücü. Eğer Atila Bey, bir başka adayı desteklemek için istifa etmişse bu, onun takdiridir." yorumunu yaptı.

Öte yandan Nusret Okumuş da The Marmara Otel'de düzenlediği basın toplantısı ile adaylığını açıkladı. Okumuş, MHP'yi daha sempatik hale getireceğini söyledi
aktifhaber



14 Ocak 2010
Durak 12 Eylül darbesini Savundu
12 Eylül'ün mağduru MHP'nin Belediye Başkanı Aytaç Durak 12 Eylül darbesini savundu. Durak 'Allah Kenan Evren'den razı olsun' dedi...
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak, 12 Eylül'le ilgili tartışılacak açıklamalar yaptı.

Kenan Evren Bulvarı'nın isminin değiştirilmesi yönündeki teklife karşı çıkan Durak, 12 Eylül darbesini savundu. Darbeyi gerçekleştiren dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren için de "Allah onlardan razı olsun." ifadesini kullandı. Durak, bulvara Kenan Evren ismini bizzat kendisinin verdiğini ifade ederken "Ben bununla iftihar ediyorum. Gücüm yeterse değiştirilmesine asla müsaade etmem. Karşı olurum." diye konuştu.
aktifhaber

Tabutluktan işkence anıları!

24 Ocak 2010, 18:49 Bahadır Serhad

Geçen hafta vefat eden Ordinaryüs Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan'ın tabutluktan işkence anıları: "Almanya'dan özel ampul getirip gözümü kuruttular"

Geçtiğimiz salı günü defnettiğimiz Ordinaryüs Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, Sorbonne ve Columbia Üniversitelerinde akademik çalışmalar yapar ve bir kısmı yabancı dilde 39 kitaba imza atar.
Velüd bir kalemdir, çeşitli gazete ve dergilere makaleler yollar, film ve dizi senaryoları hazırlar. Kızılderililerin Türklüğü konusunda sunduğu belgeler hayli yankı bulur üniversite camiasında ama dönemin siyasileri tarafından pek sevilmez.

Türkiye gazetesinden İrfan Özfatura, Türkkan'ın tabutlukta uğradığı işkenceleri anlattı....

Tabutluktan gurbete bir dava adamı

Yıl: 1944...
Yer: Ankara
3 Mayıs günü Türkçü gençler Rusya'yı tel'in etmiş, İstiklal Marşı söylemiş, kahrolsun komünistler diye bağırmıştırlar.
Tam dağılıyorlardır ki atlı polisler gelir ve kalabalığı coplar. Gençler de mukabelede bulunurlar. Sıradan bir hadisedir ama İsmet Paşa pek kızar, devletin gücünü gösterecektir onlara!
Orda olsun ya da olmasın “kafası koparılacakların” listesi yapılır, Halid Ziya'nın oğlu Reha'yı da unutmazlar.
Genç hukukçuyu, gazeteci Ziyad Ebuzziya uyandırır “haberin olsun Reha” der, “seni de alacaklar!”
Babası tecrübeli bir bürokrattır. “İstanbul'da örfi idare var” der, “iyisi mi sen git Ankara'da teslim ol, askerin eline düşmemeye bak!”
Reha gecikmeden koşar Haydarpaşa'ya. Ankara'ya birkaç istasyon kala sivil memurlar tarafından tutuklanır. Sanki gerilla lideri gibi vilayetin arka kapısından sokar, bir odaya kapatırlar. “Yaz!”
- Neyi?
- Sorular kağıtta!

MAKALE GİBİ

Katılmadığı bir nümayişin hesabı sorulmaktadır, içi rahattır. Eline kalemi almışken döktürür, üstüne vazife gibi hükümetin Rusya'ya yaklaşmakla hata yaptığını açıklar. 23 yaşında bir çocuk işte, azıcık tecrübesi olsa “görmedim, duymadım” der, yırtmaya bakar.
Reha kağıdı memura uzatıp sorar “şimdi gidebilir miyim?” Adam elini sallar, “çok beklersin daha!”
Akşam olur, mesai biter, memurlar dağılırlar. Bakın şu toyluğa ki polislerden birine “ama gitmem gerek” diye sızlanır “annem merak eder sonra!”
Bakar tepki yok, “telefon edeyim o zaman...”
- Hayır! Men-i ihtilat var!
İki gün sonra sabrı taşar, “Ceza Usulü Muhakemesi kanununa göre beni ya salmalı, ya da hakime çıkarmalısınız. Ayrıca Anayasamızın...”
- Beyimiz kendini hukuk mektebinde sanıyor galiba!
Vilayet binasını iyi bilir, ani bir kararla yürür, doğru Valinin odasına... O sıra Vali Nevzat Tandoğan ile Hasan Ali Yücel ile konuşmaktadırlar. İkisi de aile dostudur, yakinen tanışırlar.
Vali yumuşakça sorar “seni aydınlık bir odada tutmalarını, yemek ısmarlamalarını tenbihlemiştim...”
- Beni burda tutmaya hakkınız yok ama!
Hasan Ali Yücel parlar “Vatanperverlik sana mı kalmış? Akıllanmadın mı hâlâ?”

KOMŞU HATIRINA

Milli şefimiz Sovyetlere şirin görünmekten yanadır. Maraz derecesinde ihtiyatlıdır zira. Hele Rus-İngiliz ittifakı kurulunca korkusu artar, öyle ki bize sığınan Azeri kardeşlerimizi geri verecek kadar. Moskova ile buzları eritmek için bir şeyler yapmalıdır, Turancıları toplamalıdır mesela.
Nitekim o yıl 19 Mayıs nutkunda “Türkçü elebaşlarına” verip veriştirir. Meğer neler yapmamışlar? Önce hükümeti devirecek, bilahare Almanya ile el ele verip Rusya'ya savaş açacaklarmış da filan...
Bir gece Reha'yı Etimesgut'tan trene atarlar, doğru İstanbul'a. Ama Haydarpaşa'ya götürmez, Pendik'te indirirler aşağıya. Meraklı insanları azarlar, halkı silahla hizaya sokarlar.
“Kaldırın ellerinizi, dönün duvara!”
Reha Oğuz'u Sirkeci'ye götürür bir deliği tıkarlar. Kör karanlık... El yordamı ile bir somya bulur, bavulunu dikine sığdırabilir ancak. Saçları arasında bir kımıldama hisseder pire herhalde deyip elini atar. Ama hayvan zıplamaz. Yoksa? Evet üstünü başını bit sarmıştır bir anda.
“Bu ne pislik? Doktor istiyorum, tifüs aşısı yapılsın bana!”
Kime anlatıyorsa!
Gece boyunca bit, pire, tahtakurusu ayıklar, sonraki günlerde direnci zayıflar koyverir yoluna...
Zaman mekan tasavvuru kalmamıştır, ben kimim, burası neresi, hangi aydayım sonra?
Lâkin hisleri gelişir komşu hücrede Muzaffer'in bir sonrakinde Savaş'ın yattığından emindir. Uzaktan uzağa Zeki Velidi Togan ve Prof. Namık Orkun'un sesini duyar. Ve tanıdık bir hıçkırık Ankara Musiki mektebi müdürü Orhan Şaik Gökyay'dan!
Her gece bir kapı açılır, içeridekinin canını çıkarırlar. Cellatlar adım adım yaklaşmaktadır. Hani ağzını burnunu kırsalar tamam da beklemek olmasa...
Bir sürü intihar vakası cam bulan bilek keser, zemin kıpkızıl kan.

YAZ OĞLUM

Bir sabah polisler onu alır huzura çıkarırlar. Bir yüzbaşı sandalye gösterir, otur!
- GGC'yi ne zaman kurdun?
- Anlayamadım?
- Yaz Muammer. Lise son sınıftayken üç arkadaşla birlikte Gizli Gürem Cemiyetini kurduk...
- Bu benim ifadem mi?
- Evet senin.
- Hiç heveslenmeyin, hayatta imzalamam.
- Anlaşıldı, seninle işimiz var. Atın şunu tabutluğa!
Aşağı indirir duvardan bir demir kapı açarlar. İte kaka deliğe sokar bileklerine halkalar geçirip tavana asarlar. Kapı kapanır paslı demir adeta dayanır burnuna. Tepesinde dört iri ampul ama böylesini görmemiştir daha...
Önce sadece bilekleri acır derken bütün eklemleri kopar. Sancı sancı sancı. Bir saat değil iki saat değil, 4 iri ampulün beyne verdiği eza diğerlerini bastırmaya başlar. Saçlar tutuştu tutuşacak. Şakaklarına şiş sokmaktalar. Göz kapakları ışığa mani olamaz, orbitaya kor korlar adeta. Ona da tamam da insanın dişleri niye gıcırdar?
Dayanılacak gibi değildir getirin imzalayacağım der, kapıyı açarlar. Ferah serin bir oda, ceviz masa, maroken koltuklar...
İçeri kısa esmer, çenesinin gücü yüzüne vurmuş bir adam girer. “Su verin şuna!”
İfade önüne gelir... Yok ırkçı Turancı bir teşkilat kurmuşlar da, babası destek olmuş onlara. Nihal Atsız'ın, Prof Zeki Velidi Togan'ın, Dr. Hasan Ferit Cansever'in adı geçer. Hatta Celal Bayar ve Ali İhsan Sabis Paşa... Silah üzerine yemin etmişlermiş, ihtilal yapacaklarmış. Sonra Almanya ile anlaşıp Rusya'ya...
Bir sürü zırva...

YAPANIN YANINA

İmza atsa alayı yanacak, atmasa tubutluğa tıkılacak.
Rica ederim der, daktiloya emretseniz de kendi ifademi yazdırsam.
O kadar vaktimiz yok, hem imzalayacağım demişsin memura.
- Bu şekilde imkanı yok ama...
Emniyet amiri doktoru çağırtır. “Bak bakalım dayanabilir mi?”
Doktor sadece kalbini dinler “arıza yok, ezaya müsait!”
Reha ifade kağıdını alır, parçalayıp doktorun yüzüne atar. “Tüh senin kalıbına!”
Polisler de ona girişir, tekmeler tokatlar... Yaka paça götürüp tabutluğa asarlar.
İstanbul Valisi Lütfi Kırdar'dır o sıralar... Düşünebiliyor musun böyle bir adamın adı sanatla kültürle anılıyor. Ne tuhaf!
Ve sil baştan askı. Demir halkalar bileklere gömülür, omzu çıktı çıkacak. Yere bir bassa! Hani boyu bir karış uzun olsa...
Sıcak, ışık, havasızlık... Çene kasıldıkça dişler zorlanır, azılar kırıldı kırılacak. Boğazı alev alev yanar.
Ya Rabbim sen büyüksün. Ah bir bayılsam. Ve bayılır da. Kendini yerde beton üzerinde bulur bir ara. Ne kadar da serindir. Ayıldığını belli etmez, azıcık daha yatsa...
Polislerden biri “yazık” diye acınır, öbürü, “geç” der, “bişey olmaz onlara!”
Ayılınca su verir, helaya götürür ve yeniden asarlar. Merhametli polis bir güzellik yapar ara sıra ampulü söndürür, çaktırmadan.
Ama sonraki günler full. Dört gün sonra bakarlar sol göz kurumuş, götürüp hücresine atarlar. Nasıl uyku... Bitmiş pireymiş kimin umurunda?

AÇ Bİ İLAÇ

Henüz dalmıştır ki sarsar kaldırırlar. Açlıktan midesi yapışmıştır sırtına..
Yine o Emniyet amiri ve yine o yüzbaşı. “Konyalı'ya yemek söyledik” derler, “ifadeni imzala da git otur sofraya!”
Akılları sıra tongaya bastıracaklar. Reha “mecmua çıkarmak için arkadaşlarımı çağırdım” diyor onlar, “kurduğum gizli cemiyetin mensupları ile o gece hafi bir toplantı yaptık” yazdırıyor.
- Eğer benim ifadem alınacaksa karışmayın, siz yazdıracaksanız kendi imzanızı atın altına!
- Mutena odayı unutma, bak tıktırırım bir daha!
- Ne duruyorsun? Korkutacağını mı sandın?
- Tabutluktan başka usullerimiz de var. Biz adamı öttürürüz icabında...
- Eğer laf alabileceğinizi bilseniz bunu yapardınız çoktan.
Emniyet müdürü yılışır. “Hadi ama çok uzattın, yemeğini soğutma!”
- Söyleyin çöpe atsınlar, zaten şu an itibariyle açlık grevine başlıyorum. Haberiniz ola!
MI ACABA?
Açlık grevi ilk günlerde zor gelir ama sonra alışır gider, ekmek su aramaz. Bir gün ona acıyan polis “yemeden olmaz ama” der “ölür gidersin burada!”
“Bana iyilik edeceksen olup biteni babama anlat!” Para uzatır. “Koy onu cebine insanlık ölmedi daha!”
İhtimal babasına ulaşmıştır. Bunu hisseder ve üste çıkar. Tutuklanması hukuksuzdur. Bir insan neyle suçlandığını bilmelidir en azından. Şimdi o sorar savcıya.
Ama adam kaşarlıdır, ifadeyi zapta geçirirken çaktırmadan tahrifat yapar. Reha bunları tek tek bulur ve sildirir, yeniden kapışırlar.
Savcının söylediklerine bakılırsa diğer tutuklulara dilediklerini imzalatmıştırlar. Arkadaşları onun kadar yürekli çıkmamıştır anlaşılan.
O gece uzun uzun düşünür, bir ses “dayan” derken öbürü “kendini kurtarmaya bak” diye fısıldar “şakası yok, darbenin cezası idam!”
Ne çirkef dünya... Kurtulmak istiyorsan salla arkadaşına! Hem böyle diren diren nereye kadar?
Pes etmeye niyetlenmiştir ama sorgu hakiminin karşısına çıkınca diklenesi tutar “asın beni” der, büyük bir kararlılıkla.
Bu defa savcı alttan alır, onun dediklerini yazdırır kağıda. Reha bu ifadeye de imza atmaz, değiştirilebilir kaygısı ile (ki değiştirilmiştir) uyduruk bir şeyler karalar.
(Mahkemede imzasının sahte olduğunu açıklayacak, bu kurnazlığı temyiz yolunda büyük puan kazandıracaktır ona.)
Bir ara hanımı ziyarete gelir. Reha direk Yüzbaşıyı gösterir “Güntekin” der “bu adam bana işkence ettiriyor!”
Hanımı öfke ile fırlar gözleri ateş saçmaktadır adeta. Yüzbaşı afallar “yalan” diye bağırır, “görüşme bitmiştir tamam.”
- Gel öyleyse, tabutluğun yerini göstereyim sana!
- Tamam dendi uzatma!
Ve Türkkan ailesi topyekun hücuma geçer. Dahiliye vekili yakınlarıdır zira. Annesi Savcı Alöç'ün odasına dalar, masasını yumruklar “bunu yanına koymam!”

HİÇ YOKTAN

Daha kuruyan göz meselesi vardır ki başlarına iş açacaktır anlaşılan. Reha'yı sinsice öldürmek için ne gerekiyorsa yapar, veremli bir mahkumun yatağına yatırırlar. Kah bodruma indirir akreplerin arasına atar (ki Müteferrika derler oraya), kah komünistlerle birlikte kapatırlar. Temmuz sıcağında suyu kesilir, garibim heladaki taharet musluğundan yudumlar.
Ama öldürmeyen Allah öldürmez. Reha işkence izlerini mahkemeye göstermekte kararlıdır bileğinde kabukları sürekli kanatır ve yaranın taze kalmasını sağlar.
Nihayet dava günü gelir.
Heyet-i hakime ve müddeiumumi (savcı) girer yerlerine otururlar. Savcı onunla uğraşan yüzbaşıdır bizzat, cübbe değiştirmiştir o kadar. Alayına idam istemektedir hem üstüne basa basa...
Hakimler arasında bir de general vardır Ziya Paşa!
Sıra Reha'nın ifadesine gelir, söylemediği cümleleri duyunca ayağa fırlar. Hakim tokmağı vurur, “atarım ha!”
Avukat tutmalarına izin verilmemiştir, hukuk kitaplarını da elinden alırlar. Sonraki celselerde avukat izni bağışlar ama onları da konuşturmazlar. İtiraz eden dışarıya!
Amir ve savcı direncini çözmek için sinir harbi başlatır. Mesela o gece Reha'nın yanında sarışın bir çocuğu falakaya yatırtırlar. Biri yorulur diğeri alır. Seyretmek daha yıpratıcıdır. Öyle ya dayak dediğin yiyinceye kadar!
Bir celsede savcı “bunlar nezarethanede ihtimamla ağırlandılar” deyince Reha dayanamaz “emniyette emniyette olmadık asla!”
Ve bir istida uzatır, dava dosyama koyun! Koymazlar.
- Askeri Usul Kanununun filan maddesine aykırı davrandınız. Madem öyle reddettiğinizi geçirin zapta!
İş inada binmiştir içlerinden biri kulağına fısıldar “bak kaçmaya kalktı der, sırtına sıkarız haberin ola!”

GECİKEN ADALET...

Heyet-i hakime yukarıdan emir almış olmalıdır ki o gün farklı davranırlar. İsmet Rasin'in avukatı Kenan Öner'in savunması belagat klasiğidir adeta.. “Eğer adalet işkenceden bahsedilirken burun kıvırıp başka tarafa bakmaksa....”
Reha “bu dava kanunsuz ve usulsüz başlamıştır” der, heyeti nazilere faşistlere benzetmekten korkmaz. Savcıya vatan haini ve müfteri diye hitap eder hatta!
Neticede Zeki Velidi Togan 10 yıl yer, Nihal Atsız 6, Reha ise 5 yıl beş ay...
Askeri cezaevi ayrı alemdir, daracık koğuş, hırsızı katili, sağcısı solcusu kucak kucağa...
Kış sert geçer, soba moba arama...

Reha temyize baş vurur, peşlerini bırakmaz.
O güne kadar CHP hep tek başına seçime girmiştir, bu defa (1946) DP vardır karşılarında. Paşa her ne kadar “açık oy gizli tasnif” gibi ucube bir usulle kendini garantiye aldıysa da adımını ölçülü atar. İçerideki Türkçüler Menderes'e yarar mı? Yarar valla...

Ve n'olursa olur, Askeri Yargıtay kararı bozar.

Bir anda kapılar açılır. İçerdekilerle vedalaşır, dışardakilerle kucaklaşırlar.
Hatıralarımı hislerime kapılmadan yazabilmek için on sene bekledim diyen Reha Oğuz (1955'te Tercüman Gazetesinde Tefrika edilmişti) CHP zulmünden uzaklaşmak için gurbete katlanır, ver elini Amerika...
Orası ayrı hikâye, bir başka yazıya...
ARSA MESELESİ Mİ?

Reha Oğuz'un babası Halid Ziya Türkkan bir İstiklal harbi gazisidir. Eski bir haritacıdır, Tapu Kadastro teşkilatını o kurar. Milli Şefimiz iktidar yıllarında Beşiktaş sırtlarındaki yarım kalmış Taşlık Camisinin arazisine göz koyar. Arsa önce Vakıflara aktarılır, sonra haraç mezat İnönü'lere satılır. Paşa bununla da kalmaz önünün park yapılmasını arzular. Gelgelim Tapu Kadostro Müdürü Halid Ziya istifası cebinde dolanan gözü kara bir adamdır, vazifede bulunduğu müddetçe yolsuzluğa alet olmaz.
anadoluhaber

MHP, Hala “Hira” Dağı Kadar Müslüman!
06 Şubat 2010 Cumartesi 15:44

Milliyetçi Hareket Partisi, Meclis’teki yumruklaşma olayı ile birlikte hedef tahtasına oturtuldu.

Yandaş medyanın kalem efendileri birden bire MHP’nin içinde “Şaman” bir ekibin bulunduğunu, bunların da “derin devlet” Ergenekon ile bağlantısı olduğunu iddia etmeye başladı.

Şamanistler Tasfiye Edildi

Aslında her yapıda olduğu gibi MHP’de de iki çizgi mücadelesi, hiçbir zaman sönmedi. Küllense de MHP’de, Milliyetçi-Toplumcu ve Türk İslam Ülküsü (Türk İslam Sentezi) çizgisi arasındaki mücadele nihai hesaplaşmasını 70’li yılların başında yaptı.

80 ve sonraki yıllarda Şamanistlerin örgütlü-örgütsüz yapısı MHP’de hiçbir zaman varlık bulamadı.
Alparslan Türkeş’in vefatından önce MHP’nin çizgisi Türk İslam Sentezi olmaktan öte başka bir mana taşıyordu.

PKK’nın eylemlerinin yükselmesi, tepki olarak milliyetçiliği tetikliyor, laiklik tartışmaları arasında MHP’de bu kez Türk İslam Çizgisi ile Kemalizm karşı karşıya geliyordu.(MHP-BBP ayrışması)
MHP Genel Başkanı merhum Alparslan Türkeş, Türk İslam Sentezi’ni tasfiye etmek yerine, öteliyor MHP’nin kadrolarını laik-Üniter ve Kemalist dünya görüşüne göre örgütlüyordu.

MHP’nin 1995 genel seçimlerinde yüzde 8.2’lik oy oranı ile baraja takılması ve Alparslan Türkeş’in vefatı ile birlikte, parti 70’li yıllardaki Türk İslam Ülküsü ideolojisine geri dönüyordu.

Toplumcu Doğdu, İslamcı Büyüdü

Alparslan Türkeş,1960 ihtilalının ardından 14 arkadaşı ile birlikte Milli Birlik Komitesi’nden tasfiye edildi. Türkeş’in MBK’dan tasfiyesinde; iktidarda uzun süre kalmak, MBK partisi kurmak, başta Toprak Reformu olmak üzere özellikle doğu ve güneydoğuda hâkim olan feodal yapıyı tasfiye etmek istemesi önemli rol oynuyordu.

Türkeş ve bazı arkadaşları yurda döndükten sonra siyasete atılıyor, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ni (CKMP) kısa sürede ele geçiriliyorlardı.

Partinin programı ve tüzüğü yeniden yazılıyor burada da öne Yüzbaşı rütbesiyle TSK’dan atılan Muzaffer Özdağ ‘ın ismi öne çıkıyordu. Özdağ’ın kaleme aldığı programda Milliyetçi-Toplumcu görüş hâkim oluyor; komünizm tehlikesi henüz başat hale gelmiyordu.

Bu arada programda Şamancı-Türkçü çizginin de etkilerini görmek mümkün oluyordu. Necip Fazıl Kısakürek ile ilişkiler soğuk ama Türkçü Nihal Atsız’ın etkileri o derece sıcaktı.

Türkçüler Derneği’nin yanı sıra Yörük ve Alevi kökenliler el üstünde tutuluyor, her fırsatta “Öz Türklerin” bunlar olduğu vurgulanıyordu.

Adana Kongresi

MHP’de 1969 yılına gelindiğinde bambaşka rüzgârlar esiyor, Türkçüler Derneği, Aleviler ve Yörükler dışlanıyordu. Adana’da 1969 yılının Şubat ayında yapılan tarihi kongrede Milliyetçi Toplumcu (Kısmen Şamanist) ekip ile Türk İslam Sentezi çizgisi son kez nihai hesaplaşmaya girişiyordu.

Adana kongresinde ev sahipliğini Faruk Akkülah yapıyordu. Kongrede partinin adı ve amblemi değiştirilecekti. İstanbul kadrosu Nihal Atsız’n etkisiyle Bozkurt’un amblem olmasını dayatıyordu.

Bu gurubun kongrede temsilciliğini Muzaffer Özdağ yapıyordu.

Başta Alparslan Türkeş, olmak üzere Ankara ve bazı iller ise partinin ambleminin “üç hilal” olması konusunda ısrar ediyordu. Bu gurubun sözcüsü ise Dündar Taşer’di.

Akkülah, iyi bir ev sahipliği yapıyor, özellikle İslami vurguları öne çıkarıyordu. Halı tüccarı olan Akkülah, ülkücülerin namaz kılmalarına önem veriyor, kongre salonunu baştan başa halı ile kaplıyordu. İki gün sürmesi planlanan kongrede erken Türk İslam Sentezi ile Türkçü görüş mücadelesi kıyasıya sürüyordu.

Akkülah da yanılıyor, salondaki ülkücüler vakitlere önem vermiyor; namaz saatleri birer birer gelip geçiyordu. Halılar üzerinde namaz kılmayan ülkücüler, bom bol sigara tüketiyorlardı. Akkülah, kongrenin ikinci gününde salondaki halıları topluyordu.

Somuncuoğlu Yumruklanıyor

Bozkurt ve Hilal amblemleri tartışmaları nedeniyle ülkücçü gençliğin harareti yükseliyor, Türk İslam Sentezi’nin savunan dönemin gençlik lideri Sadi Somuncuoğlu siyasi hayattaki ilk yumruğu burada çıkan kavgada yiyordu.

Somuncuoğlu, ikinci yumruklanma olayını da yıllar sonra 2000 yılında Meclis’te yaşıyordu.

“Boynuzlu Derler”

Türkçü (Şaman) kadro CKMP’nin adının MHP olarak değiştirilmesine karşı değildi ama yine de alternatifleri de vardı.

Muzaffer Özdağ, Köylü İşçi Partisi (KİP) adını düşünüyor, amblem olarak da “saban ve öküz” motifini eliyle çiziyordu.

CKMP’nin ambleminin terazi olmasından fena halde mustarip olan ülkücüler buna ilginç bir gerekçeyle karşı çıkıyorlardı. “Solcular bize saldırırlarken terazi amblemini kullanıyorlar. ‘Zabıta geliyor kaçın’ diye aşağılıyorlar. Eğer amblem öküz olursa bu kez de boynuzlu derler” diyerek, öneriye karşı çıkıyorlardı.

MHP’nin Adana kongresinde partinin adı değişiyor, Türkeş, konjonktüre uyuyor ve Soğuk Savaş’ta sürecinde komünizme karşı ülkücüleri cepheye sürecek ideolojiyi tercih ediyordu.

MHP’nin Türk İslam Ülküsü olarak adlandırdığı bu proje 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türk İslam Sentezi adını alıyor, sonraki yıllarda da Ilımlı İslam adı altında piyasaya sürülüyordu. Tabii ki “ılımlı İslam” projesinde aktörler de değişiyordu.

Türkeş’in 1991-1992 yıllarında karşı durarak tasfiye ettiği çizgi, bir başka mecrada iktidara yürüyordu.

Bu arada Türkeş, taktik değiştiriyor, partinin amblem seçimini genel idare kurulunun kararına bıraktırıyor ve “üç hilal” aylar sonra MHP’nin sembolü haline geliyordu.

Öte yandan CKMP’nin adının değişmesi basit bir karar değil, yeni döneme uygun kadrolaşmanın habercisi oluyordu.

1969 seçimlerinde yeni çizgi MHP’ye damgasını vuruyor, adaylar arasında tarikatçı, şeriatçı isimler dikkat çekiyordu.

El üstünde tutulan Yörük ve Alevi kökenliler tasfiye ediliyor, CKMP’nin en yük oy aldığı Çorum-Maraş-Sivas-Diyarbakır ve Ağrı illerinde tam bir fiyasko yaşanıyor, MHP buralarda sandığa gömülüyordu.

Adana kongresi bir başka gelişmenin önünü daha açıyor Türkçüler Derneği üyeleri ve Nihal Atsız ile köprüler atılıyordu. Türkeş ile Atsız arasına küslük giriyordu. Türkeş, artık rehber olarak Nicep Fazıl Kısakürek’i tercih ediyordu.

Özdağ, Gözden Düşüyor

MHP’de “Altın Çocuk” olarak tanınan Muzaffer Özdağ da pasifize ediliyor, parlayan yıldız Dündar Taşer oluyordu.

Çok tartışılan Komando Kampları’nda da değişim yaşanıyor, Muzaffer Özdağ’ın denetiminden çıkan kamplarda artık “Beş Vakit” namaz kılınıyordu.

Bahçeli’yi Bu Kadro Yetiştirdi

Türkçü-Şamanist, bir anlamda Kemalist çizgi kafalarda olsa da gönüller artık Türk İslam Ülküsü ile çarpıyor, “Hira Dağı Kadar Müslüman, Tanrı Dağı Kadar Türküz” sözü dilden dile dolaşıyordu.
Belki de MHP’nin yeni çizgi ve stratejisini, kimliğini ön iyi anlatan söz bu slogan oluyordu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ülkücü hareket ile tanışması ve yetişmesinde de Türk İslam Sentezci kadrolar etkili oluyordu.

MHP-BBP Ayrışması

12 Eylül, cezaevi ve diğer süreçleri bir yana bırakırsan Devlet Bahçeli’nin yıldızı 1982-83 yıllarında parlıyor, Türkeş’in daveti ile yeni parti kurma çalışmalarına katılıyordu.

Burada karşısına rakip olarak Türk İslam Sentezi’nin önemli savunucularından Muharrem Şemsek çıkıyordu. Mücadelede yumruklar konuşuyor, Bahçeli, Şemsek’in talimatıyla dövülüyordu.

MHP çizgisinde yine Türk İslamcıların ağırlığı görülüyor Bahçeli tavrını daha merkezi yapıya Türkeş’e doğru kaydırıyordu.

Türkeş, Bahçeli’nin manevrasını ödüllendiriyor, genel sekreterlik koltuğuna oturtuyordu. Ancak Türkeş, siyasete girdikten sonra bambaşka bir çizgi ile ülkücülerin karşısına çıkıyordu.

Türkeş, İslami söyleme ve kadrolara eskisi kadar prim vermiyor,yönünü klasik Atatürkçü çizgiye çeviriyordu. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları bu strateji değişikliğine itiraz ediyorlar, ve başta Muharrem Şemsek olmak üzere Muharrem Şemsek’in de teşvikiyle bilinen kopuş-tasfiye yaşanıyordu.

Türkeş’in izlediği çizgi 1990’lı yılların sonunda yükseliyor, bu ivme MHP’nin oy oranına da yansıyordu.
Devlet Bahçeli ve arkadaşları yeni dönemde Milliyetçi Çizgi adıyla çıkardıkları dergide mücadele ediyor, Türkeş’in ölümü ile birlikte de iktidarı yakalıyorlardı.

Bahçeli, klasik Türk İslam Sentezi çizgisine dönmek yerine merkezi ve Alparslan Türkeş çizgisini esas alan politikayı merkez yapıyordu.

Başlangıçta Türk İslam Sentezci çizgi Bahçeli’nin etrafında kenetleniyor, ancak politikanın belirlenmesinde ağırlıklarını kaybediyorlardı.

Süreç içerisinde Bahçeli, bu kadroyu geriletiyor, teslim alıyordu. Türk İslam Ülküsü’nü savunduklarını iddia eden isimlerin başında gelen Şevkat Çetin, Suat Başaran, Atilla Kaya da sürekli mevzii yitiriyordu.

Bahçeli, bugün bazen bir dağı bazen diğer dağı öne alarak “Hem Hira Dağı Kadar Müslüman, Hem Tanrı Kadar Türk” olduğunu meydanlarda anlatıyor.

Şamanistler ise ya öldüler, ya tasfiye oldular,onların torunları ve çocukları çoktan Türk İslam Sentezcisi oldular. MHP’deki Şaman kadronun derin bağlantısı var mı?

Elbette ki var, MHP onları derine gömdü, şimdi hepsi toprak altında, derinde…

Ya da merhum Alparslan Türkeş’in deyişiyle, “Türklük Bedenimiz, İslamiyet Ruhumuz!"

avazturk

etiketler: mhp başbuğ alpaslan türkeş devlet bahçeli ülkü ocakları ülkücü yaşar okuyan halil şıvgın Silah Kavga milletvekili Cemal Enginyurt gözaltı

MHP'de Kriz Büyüyor

14 Eylül 2010
Referandumda 'hayır' kampanyası yürüten ve tabanını büyük ölçüde kaybeden MHP'de tartışma büyüyor...
Referandumda 'hayır' kampanyası yürüten ve tabanını büyük ölçüde kaybeden MHP'de tartışma sürüyor. Ülkücü camianın önde gelen isimleri, MHP kadrosunun milleti temsil etmediği için böyle bir sonuçla karşılaştığını savunuyor. Genel görüş, MHP'nin yanlış bir strateji yürüttüğü ama ülkücülerin bu hataya düşmediği şeklinde.

Anayasa paketinin, halkın yüzde 58'lik desteğiyle kabul edilmesinde ülkücü taban önemli rol oynadı. Camianın önemli isimleri, hayır kampanyasına rağmen milliyetçi kesimin kalelerinden 'evet' oylarının yükselmesini MHP'nin, tabandan kopuk hareket ettiğinin belgesi olarak değerlendiriyor. Ülkü Ocakları'nın Kurucu Genel Başkanı Ramiz Ongun, "Halkla kavga eden bir siyasî anlayış, MHP ile tabanı arasında ciddi uçurumlar oluşturdu." diyor. Eski MHP Gençlik Kolları Başkanı Ömer Özkan, geçmişte yaşanan sıkıntıları bilmeyenlerin 'hayır' cephesinde yer aldıklarını belirtiyor. Eski MHP Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu ise Devlet Bahçeli'yi istifaya davet ediyor.


Türkiye, referandum sonucu darbe anayasasının değiştirilmesini yüzde 58 oy oranıyla kabul etti. Darbenin mağdurları arasında ülkücüler de bulunuyordu. Ancak MHP yönetimi, referandumda darbe anayasasının değiştirilmesine karşı 'hayır' kampanyası yürüttü. Buna rağmen milliyetçi kesimin kalesi sayılan bölgelerden 'evet' oyları yükseldi. Ülkücü camianın önde gelen isimleri, bu durumu MHP yönetiminin tabandan kopuk hareket ettiğinin belgesi olarak değerlendiriyor.

Darbe anayasasına ülkücülerin gerekli cevabı verdiğini aktaran Ülkü Ocakları'nın kurucu Genel Başkanı Ramiz Ongun, MHP kadrosunun milleti temsil etmediği görüşünde. Ongun, "Halkla kavga eden bir siyasi anlayış, MHP ile tabanı arasında ciddi uçurumlar oluşturdu." diyor. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanan ve işkence gören arkadaşları için hukuki mücadele başlatacaklarını ifade eden Ongun, referandum sonuçlarını 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle hesaplaşma olarak değerlendiriyor. MHP yönetiminin referandum sürecinde kaybeden taraf olduğunu ifade eden Ongun, sosyalist, ulusalcı ve CHP söylemleri ile hareket eden Devlet Bahçeli'nin, milliyetçi muhafazakâr tabanla arasında uçurum bulunduğunu, tabanına inemeyen parti yönetiminin tasfiye edilmesinin şart olduğunu belirtiyor.

Ülkücü kuruluşlar davasında idam talebiyle yargılanan İrfan Sönmez, 12 Eylül 2010 itibarıyla halkın yönetimi ele aldığını, asker ve yargı üzerinde etkisi olan CHP iktidarına son verdiğini savunuyor. MHP'nin, muhafazakâr ve milliyetçi tabanına rağmen CHP ile aynı safta yer almasının sonucunu sandıkta gördüğünü söyleyen Sönmez, "MHP yönetimi büyük hata yaptı, ülkücü taban ise referandumda demokrasiye sahip çıktı." ifadesini kullanıyor. MHP'de tasfiye sürecinin başlayacağına inandığını anlatıyor. Bahçeli'nin referandum öncesi başlattığı kara propagandanın tutmadığını ve bunlara milletin artık itibar etmediğini savunuyor.

Bıçakçıoğlu: Bahçeli'nin görevi bırakmasını bekliyorum

Referandumda sivil ihtilalin gerçekleştiğini söyleyen eski MHP Gençlik Kolları Başkanı Ömer Özkan da kaybeden tarafın MHP ve CHP olduğu düşüncesinde. Halkın statüko ve vesayeti sandığa gömdüğünü ifade eden Özkan, "Sonradan olma MHP'liler yaşanan sıkıntıları bilmedikleri için hayır cephesinde yer almış olabilirler." değerlendirmesinde bulunuyor. Eski MHP Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu'nun değerlendirmesi ise çok daha sert. Referandum sonuçlarını 'tabanın MHP yönetimine büyük bir tokadı' olarak niteleyen Bıçakçıoğlu, "Ben Sayın Devlet Bahçeli'nin görevi bırakmasını bekliyorum." diyor. MHP yönetiminin stratejik hata yaptığını kaydeden Bıçakçıoğlu, MHP'nin ülkücü hareketin temel ideolojisi olan Türk-İslam ülküsünden saptığını ve gerçek mecrasından çıktığını ifade ediyor. Bıçakçıoğlu, isyanlarının buna olduğunu, yoksa MHP ile bir sorunlarının bulunmadığını vurguluyor. 12 Eylül döneminde 9 yıl cezaevinde yatmış, işkencelerde 18 dişi kırılmış bir ülkücü olarak partisinin hâlâ MHP olduğunun altını çizen Bıçakçıoğlu, "Şu bir gerçek ki MHP ismi olmadan Sayın Bahçeli gidip başka parti kursa yüzde 1 dahi oy alamaz." şeklinde konuşuyor.

Şandır'a göre MHP başarılı

MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır ise referandumda MHP'nin kalelerinin yıkıldığı yorumlarına katılmıyor. "MHP bu referandum kampanyasında başarılı olmuştur." diyen Şandır, MHP'nin 'hayır' gerekçelerini halkımızın yüzde 42'si paylaşmış ve MHP doğrultusunda oy vermiştir. Bu sonuç çok değerlidir." açıklaması yapıyor. Şandır, referandumda yüzde 58'lik evet oylarının içinde farklı hassasiyetler ve beklentilerle hareket eden toplum kesimleri olduğunu belirterek, "Yüzde 58'lik evet oyu gökkuşağı koalisyonudur." değerlendirmesinde bulunuyor.
aktifhaber

Ülkücü Şehit Pehlivanoğlu Edremit'te Anıldı
07 Ekim 2010
Edremit Ülkü Ocakları Başkanı Umut Pulat, ülkücü şehit olarak anılan Mustafa Pehlivanoğlu'nun anısına lokma hayrı yaptı ve Kur'an-ı Kerim okuttu.
]
Edremit Ülkü Ocakları'nın organize ettiği anma programı, Ülkü Ocakları Teşkilatı binası önündeki lokma hayrı ile başladı. Program kapsamında, Mustafa Pehlivanoğlu için Kur'an-ı Kerim okutuldu. Programlara Edremit Belediyesi başkan vekilleri, Edremit Belediye Meclis üyeleri, Edremit Belediyespor kulüp başkanı, partililer ve vatandaşlar katıldı. aktifhaber

HDP'li vekilden Bahçeli'ye: Hâlâ bir partisi olduğunu sanıyor...
02 Ekim 2017



Bahçeli, "HDP'nin Meclis'te olup olmamasının bizim için önemi yok" demişti

HDP Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul, "HDP'nin Meclis'te olup olmamasının bizim için önemi yok" diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye tepki gösterdi.

Toğrul, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, "Şııştttt söylemeyin o hala bir partisi olduğunu sanıyor" ifadesine yer verdi.

Toğrul, daha sonra konuya ilişkin olarak "Pardon! Siz kimsiniz?Çıkaramadık" diyen HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın paylaşımını takipçilerine aktardı.

T24
ETİKETLER
bahçeli mahmut toğrul hdp parti tepki haber

MHP'de istifalar sürüyor; Kastamonu'da 100 partili istifa etti
14 Ekim 2017



Akşener’in kuracağı partiye katılacaklar

Kastamonu’nun Küre ilçesinde, ilçe başkanı da dahil olmak üzere 100 kişi MHP ilçe teşkilatından istifa ederek Meral Akşener’in kuracağı partiye katılacaklar.

İlçe başkanı Muammer Türkoğlu’yla birlikte 100 MHP’li, bugün (14 Ekim 2017) ilçe seçim kuruluna giderek istifa dilekçelerini verdi.

Türkoğlu, MHP’li muhaliflerin kongelerinin geçersiz sayıldığını hatırlatarak şunları kaydetti: “MHP genel merkezi, baştan itibaren demokratik ve meşru bir hak olan kongre talebini ihanetle eş tutmuş, kongre talep edenlere akıl almaz iftira ve hakaretlerde bulunmuştur. Yaşanılan bu süreç ve referandum süreci, MHP genel merkeziye yollarımızın tamamen ayrıştığını, ülkü ve gönül birlikteliğimizin kalmadığını net olarak ortaya çıkarmıştır.”

"Mücadelenin artık MHP çatısı altında sürdürülmesi mümkün gözükmemektedir"

MHP çatısında kalmanın fikirlerini iktidara taşımaya katkısı olmayacağını düşündüklerini aktaran MHP’li yönetici, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kuşkusuz ki ideallerimizi, fikirlerimizi iktidara taşımak için mücadelemiz sürecektir. Zira bu bizler için yaşama gayesidir. Ancak bu mücadelenin artık MHP çatısı altında sürdürülmesi mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle sayın Meral Akşener’in kuracağı yeni partiye destek vereceğimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.”

MHP’den şimdiye kadar en az 3.470 kişi istifa edip Akşener’e katıldı.

T24
ETİKETLER
mhp istifa kastamonu akşener politik

MHP'li Söğüt belediye başkanı ve meclis üyeleri partilerinden istifa etti
11 Kasım 2017



Osmanlı Devleti'nin kurulduğu topraklar olan Söğüt'ün MHP'li Belediye Başkanı Halil Aydoğdu ve MHP'li 6 Belediye Meclis üyesi toplu olarak partilerinden istifa ettiler.

Söğüt Belediye Başkanı Halil Aydoğdu sosyal medya hesabından "Meclis üyelerimizle birlikte mensubu bulunduğumuz Milliyetçi Hareket Partisinden istifa etmiş bulunmaktayız" ifadelerine yer verdi.

Osmanlı'nın kurulduğu yer olması dolayısıyla Söğüt, Üç Hilal'i sembol edinmiş olan MHP için tarihi ve özel bir anlam taşıyordu...

İYİ PARTİ'YE GEÇİYOR

MHP’den istifa ettiğini söyleyen Aydoğdu, şöyle konuştu:

"MHP’de siyaset yapma imkanı kalmadı. Delegeliklerimiz düşürüldü. Yapacak bir şey kalmadı. Madem ki MHP’de bir etkimiz, söz hakkımız ve delegelik, demokratik mücadele hakkımız kalmadı istifa etmeyi uygun gördük. Seçmenimizin de isteği üzerine partiden istifa ederek kurulan İYİ Parti’ye geçme kararı aldık. İYİ Parti’yi kuran sayın Meral Akşener hanım ile işin başından beri beraberiz zaten. Onun düşüncelerini, yapısını ve bu partiyi kurma amacını yakinen gördük. Hayırlı ve güzel bir iş olacağını düşünüyoruz. Başarılı olacağını düşünüyoruz. En azından Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve toplumsal huzurun sağlanmasına ciddi anlamda katkı sağlamasını düşünüyoruz."

Haber Fedai
Etiketler : mhp, söğüt, Halil Aydoğdu, iyi parti
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Mar 12, 2010 1:11 am    Mesaj konusu: Meral Akşener'den İlginç Çıkış Alıntıyla Cevap Gönder

Bahçeli'nin namaz isteğine AKP’den “Anayasa” engeli
Ertuğrul Horasanlı
29.09.2010

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 40 kadar il başkanıyla 1 Ekim günü Türkiye-Ermenistan sınırındaki Ani Harabeleri'nde cuma namazı kılmak istiyor...

Sebep?

Son dönemlerde Rumların Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda...

Ermenilerin Van’daki Akdamar Kilisesinde AKP’den izinli ayin düzenlemelerine misilleme...

Nüfusunun yüzde 95’ten fazlası müslüman, Yüzde 85’ten fazlası Türk olan bir ülkede milliyetçi bir partinin genel başkanının ülkeyi sinsice Hıristiyanlaştırma/Rumlaştırma/Ermenileştirme projelerini sesizce geçiştirme lüksü olabilir mi?

Üstelik sayın Bahçeli, bu eylemi için çok anlamlı bir yer seçmiş: Sultan Alparslan tarafından 1064'te fethedilerek katedralden camiye çevrilen ve fetihten sonra içinde ilk cuma namazını kıldığıFethiye Camii...

Güzel...

Ayrıca, böyle bir AB-D vandalizmi/barbarlığı/saldırganlığı karşısında sadace HP’nin değil bütün Müslüman etnik unsurlardan oy alan siyasî partilerin, bu unsurlara dayanan STK’ların da harekete geçmesi ve toplumu harekete geçirmesi gerkmez mi?

Tabiî ki gerekir...

Ama Nüfusunun nerdeyse yarısının, uzun zamandır, CIA uzmanı Vamık Volkan ve ekibi tarafından, ABD-AKP-FTÖ medyası kullanılarak yürütülen toplu zihinkonrol faaliyetleri çerçevesinde güdülebir hale getirildiğini, kalan yarısının da işsizlik, yetersiz maaş, reklâmlar yoluyla azdırılan lüks tüketim iştahı dolayısıyla Kredi kartı ve bireysel krediler yoluyla bankalarca esir alındığı bir ülkede kim nasıl kıpırdayacak?

Buna rağmen sayın Bahçeli bir şey yapmaya niyetleniyor...

Yapmak istediği şeyse...

AKP’lilerin yabancısı olduğu bir şey değil: Namaz...

Başbakanın yüzlerce korumasıyla birlikte her Cuma başka bir camide kıldığı Cuma namazını...

O, Sultan Alparslan tarafından 1064'te fethedilerek katedralden camiye çevrilen ve fetihten sonra içinde ilk cuma namazını kıldığı Fethiye Camiinde kılmak istiyor...

Ama...

Bakın nasıl bir engelle karşılaşıyor...

AKP’li Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, MHP liderinin bu isteğiyle ilgili olarak, "Toplu gösteri yapmaya kalkarsa anayasa engeline takılır. Bireysel olarak namaz kılacaksa temiz bir mekan bulup namaz kılabilir"

Nüfusunun yüzde 95’den fazlasının Müslüman olduğu bir ülkenin AKP’li bakanı, bir Muhalefet partisi liderine “Bu ülkede toıplu namaz kılamazsın hemşerim, bu TC Anayasası’na aykırı olur” diyor...

Gözlerime inanamıyorum haberi tekrar tekrar okuyorum...

Yok artık...

Yuh yani...

Kardeşim bu ülkede 70 binden fazla camide hergün 5 vakit "toplu namaz" kılınıyor...

"Toplu namaz" TC Anayasası’na aykırı ise bu namazları devlet memuru olan DİB imamları nasıl kıldırıyor?..

Haydi kıldırdı diyelim...

Devlet bu "Anayasa’ya aykırı" eylemi yaptıkları için bu memurlarına düzenli olarak her ay nasıl maaş ödüyor?..

Eee...

Günay ne de olsa Sosyal Demokrat gömleğini çıkararak AKP saflarına katıldığı için, diğer bütün "sosyal demokratlar" gibi, dinle, diyanetle, abdestle, namazla pek işi olmamaıştır...

Bunu anlarız da...

Başbakanları dahil milletvekillerinin neredeyse yüzde 90’ı en azından cuma namazlarını düzenli olarak kılanlardan oluşan bir partide böyle bir dinî/hukukî/siyasî cinayete herhalde karşı çıkan birileri olur da, bu bakanın kulağını bükerler ve devirdiği çamı yerine diktirirler diye düşünürek hemen çala kalem yazıya başlamadım...

Bugün 2. gün...

Ne Günay’dan bir özür...

Ne AKP’den bir açıklama...

İşte bunu anlayamam...

Papazların bir dediğini iki etmeyeceksin...

Bu ülkede topraklarında sayısız Selçuklu, Osmanlı eseri harabe halinde yok olup giderken...

Bütün yıkılmış kilise ve havraları yeniden inşa edecek ve kiliselerin tepelerine fatih cedlerimin söküp attığı haçları törenle yerine takacaksın...

Her mahalleye bir kilise ev açılmasına göz yumacak ve bu mahallerdeki müslüman çocuk ve gençleri Hıristiyan misyonerlerin kucağına iteceksin...

Ama bir parti başkanı, ceddi Sultan Alpaslaın'ın fethettiği bir beldede camiye çevirdiği katedralde namaz kılmak isteyince...

"Yassah heşerim" diyeceksin...

Ppapazların, hahamların cayır cayır "toplu ayin" yaptırdıkları bil ülkede “Toplu namaz kılmak Anayasa’ya aykırı” diyeceksin...

Cuma namazı kılmak isteyen bir parti genel başkanına...

“Bireysel olarak namaz kılacaksa temiz bir mekan bulup namaz kılabilir" lûtf(!)nda bulunacaksın...

Yani...

Cuma namazının ancak toplu olarak kılınabileceğinden bile bihaber olduğunu da itiraf edeceksin...

Ama çoğunluğunu “alnı secdeliler”in oluşturduğu partinden bir kişi bile çıkıp “bu kadarı da olmaz kardeşim” bile demeyecek...

Sen de bakanlığını yapmaya devam edeceksin...

Olur şey değil...

Bunlar sadece gömleklerini çıkartmakla kalmamışlar...

Herşeylerini çıkartmışlar...

Üstlerinde hiç bir şey kalmamış...

Sıradışı

“SİZİ 12 EYLÜLCÜLERDEN BETER EDERİM” DİYEN ÜLKÜCÜ KİM?
Müyesser Yıldız

19.08.2010
Yandaş medya Anayasa referandumu için adeta iğne deliğinden geçip, ne kadar eski “ülkücü” varsa bulup konuşturuyor. Ama bir farkla, sadece “evet” diyenleri görüyor. 12 Eylül öncesinin son Ülkü Ocakları Derneği Başkanı olup, darbeden sonra yaklaşık 2 yıl “Kafes”te kalıp, ilk duruşmasında tahliye edilen, davası da beraatla sonuçlanan Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu da bu anlayışın son kurbanlarından birisi.

Anayasa referandumunun “boykot” edilmesini savunduğu halde yandaş medyanın kendisiyle yaptığı röportajları yayınlamamasına öfkelenen Şahsuvaroğlu, oy kullanmaya karar verdiği gibi, Zaman ve Bugün gazetelerine, “Ya benimle yapılan röportajı yayınlatırsınız ya da ben yapacağımı bilirim. Sizi 12 Eylülcülerden daha beter ederim” diye uyardı.

Şahsuvaroğlu, AKP iktidarında Tarım Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı oldu. Halen de bu Bakanlıkta danışman. Bir diğer özelliği, TRT-1’de yayınlanan ve İsrail’in Türkiye’ye nota vermesine yol açan Filistin-Ayrılık adlı dizinin genel proje danışmanlığını yapması. Yani ülkücü, ama iktidara çok da uzak bir isim değil.

YANDAŞ TUTUMU 12 EYLÜL İŞKENCESİNDEN AĞIR GELDİ

12 Eylül işkencelerine maruz kalmış, Ülkü Ocakları Derneği’nin son genel başkanı sıfatını taşıyan bir ismin Anayasa referandumu ve 12 Eylül’le hesaplaşma konusunda söyleyecekleri elbette önemlidir. Onun içindir ki, yandaş medyanın büyük ilgisine mazhar oldu. Ama ilginçtir, hiçbiri yayınlamadı. Şahsuvaroğlu’nu en çok da Cemaatin yayın organlarından Zaman ve Bugün Gazetelerinin tavrı öfkelendirdi.

Neler oldu, o röportajlardan önce referandum konusunda ne düşünüyordu, sonrasında neye karar verdi, Şahsuvaroğlu’na sorduk. İşte yanıtlar:

“12 Eylül ile ilgili birçok gazete ‘evet’ kampanyasına yardımcı olur diye benimle röportaj yaptı. Saatlerce süren röportajlar sırasında muhabir veya söyleşi yazarı, ‘Bunları ilk defa işitiyorum. Hayatım boyunca kimseden böyle fikirler işitmemiştim’ gibi sözlerle bana iltifatlarda bulunmalarına rağmen gazetelerde hiçbiri çıkmadı. Bazı eski ülkücüler eğer ‘evet’ kampanyası lehine bir takım laflar etmişlerse, onlara yer verdiler. Bu 12 Eylül sırasında yapılan zulüm ve işkencelerden daha acıtıcı geldi bana. Vatan gazetesinde Sami Selçuk’la yapılan röportajı okuyunca, yalnız olmadığımı anladım. Ben de eskiden Zaman’da, Yeni Şafak’ta, Star’da yazmıştım. Niçin evet kampanyası incitici geliyordu bana? Oysa işte 12 Eylül’den hesap soruluyordu. Demokratikleşiyorduk. İnsan hak ve hürriyetlerinin önündeki engeller kalkıyordu… Öyle mi? Bizim gibi 12 Eylül mağduru ülkücülerin ‘evet’ demesi gerekmiyor muydu? Bizim beceremediğimizi Akıncı kardeşler mi becermişlerdi de biz kıskanıyorduk? Doğruyu bir ateist de söylese, doğru ‘doğru’ değil miydi?.. Yoksa kimseyi ilgilendirmeyen bu anayasa münazaralarına, anayasa bezirgânlıklarına karşı millet sandığa gitmemeli miydi? ‘Evet’ veya ‘hayır’a gönlü ısınamayanlar, bu referandum kepazeliğini duymazdan ve görmezden gelerek, sandığa hiç gitmeseler, kıyamet mi kopardı? Demokrasi geri şişeden içeri mi kaçardı? Faşizm mi gelirdi? Ülke mi bölünürdü? Bu beceriksiz siyasetçilere iktidarıyla muhalefetiyle bir ders vermek bu milletin aklına niçin gelmezdi? Yoksa BDP ile PKK ile aynı kefeye mi konulurduk? Ne münasebet; ateisttin doğrusu doğrumuz oluyor da, sandığı protesto edince koca millet PKK’lı oluyor. Olsun. Hani açılım vardı?..

Açıkça ilan ediyorum; bu ‘evet’ kampanyası İslam’dan nasipsizdir. Hiçbir estetik kaygı taşımamaktadır. İslam’ın hürmet, merhamet ve aşk medeniyetinden haberi yoktur. O kadar inciticidir ki, sadece yaşayan insanları değil, mezardakileri de rahatsız etmiştir. İslam hiçbir yeniliği kin ile ihya etmemiştir. Din ile kin asla bir araya gelmez. Oysa evet kampanyası kin kokuyor. Ne yani şimdi ben bana ‘kafes’te işkence yapan ve ne yaptığını bilmeyen; belki de şimdi cemaatte diğer Müslümanlarla beraber namaz kılan, belki de okulunu cemaatin okullarına gönderen, belki de Asya Finans’ta çalışan o emekli işkenceci ile otuz yıl sonra hesaplaşacak mıyım?.. 12 Eylül’dü ve ben onun kafeslerinde bile bugünkünden daha özgürdüm. Parmaklıklarını salladığım ve tamamının sülalesini sinkaf ettiğimde evet daha özgürdüm. Ben ki, ağzıma küfür almayan efendi şairim, yanımdaki tarih öğretmeni Mustafa Bey (Kayseri eğitimcisiydi) 80 şınav çekmeğe zorlandığımızda kalp krizi geçirince, aynen öyle yaptım. Cumhuriyetinden, devletine, 12 Eylül’ün en üst kademesinden en alt kademesine küfür ettim. Ne oldu? Hocayı revire götürürken, erinden yüzbaşısına kadar subaylara bir general gibi talimatlar yağdırdım. Emirlerimi harfiyen yerine getirdiler. Bugün bu özgürlüğümü hangi iktidar, hangi cemaat, hangi gazete, hangi tv kanalı, hangi mahkeme verebilir ki?...

Referandumda sessiz kalacaktım… Sandığa gitmeyecektim. Hanımla, annem ‘evet’, kardeşim ‘hayır’ vereceğim diye kararlı konuşuyorlar. Ben bilmiyorum… Memleketi evetçiler, hayırcılar diye bölemem. Bu bölücülüğe de Müslümanlık, demokrasi, adalet, devlet, hak hukuk diyemem. Bu oyunun içinde olamam. Öyle düşünüyordum. Ama gördüm ki; ben, fikrim, milletim, topyekün bir tarih haksızlığa uğruyor. Hak namına yapılan bu çirkinliğe benim pasif bir seçici olma hakkım yok.”

BUGÜN DE KULLANILIYORLAR

12 Eylül’de hapse konurken, doğrudan Evren’e mektup yazıp, “hata yapıyorsunuz” dediğini belirten Lütfü Şahsuvaroğlu’nun, bazı eski “dava arkadaşlarına” da birkaç sözü var. Diyor ki;

“12 Eylül öncesi ülkücüler evet kavganın bir tarafında yer alıyorlardı, ama yaşanan uluslararası istihbarat örgütlerinin ve karanlık mahfillerin de Türkiye üzerindeki planlarının bir parçasıydı. Bugün kimi profesör olmuş arkadaşlar da dahil olmak üzere, o zaman ne kadar ‘aptal’ olduklarını yazıp, çiziyorlar. Nasıl kullanıldıklarını anlatıyorlar. Fakat kullanıldıklarına, nasıl kullanıldıklarına dair bir bilgileri hâlâ yok. Bugün de kullanılıp kullanılmadıklarını tartışmıyorlar lâkin…”

Odatv.com

11 Mart 2010 12:18
Meral Akşener'den İlginç Çıkış

"Bugün yaşananları görünce 28 Şubat daha naif kaldı bile diyebilirim. Bugünkü hoyratlık kişileri intihara sürüklüyor"

İtirafçının yerini gizli tanıklar aldı

TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul Milletvekili Akşener, 28 Şubat’ı anlatırken, “O zaman itirafçılar vardı, şimdi gizli tanıklar. Gizli tanık ne derse doğru, sen git suçsuzluğunu ispatla” diyerek, şu değerlendirmeyi yaptı:

Komutanlar neden alındı belli değil

Bugün birçok üst düzey komutanlar gözaltına alınıyor. Neden alındılar, ne yaptılar değil; nerede yattılar, ne yediler, ne içtiler konuşuluyor. Hem iddialar çok ciddi, hem de yarın insanlar beraat etseler dahi kamuoyu vicdanında suçlu algılaması silinemeyecek şekilde, sızdırılan gizli belgelere dayandırıldığı iddia edilen yayınlar yapılıyor. Suçsuz oldukları anlaşılır veya beklentiden az ceza alırlarsa bu sefer de kamu vicdanı tatmin olmayacaktır.

Hiçbir darbe ABD desteksiz olamaz

28 Şubat sürecini oluşturanlar sadece askerler değildi; büyük sermaye, büyük sivil toplum örgütleri de vardı. Söz konusu aktörlerin ABD tarafından desteklendiği görülüyordu. Bugün de darbe iddiaları var; planlamışlar, teşebbüs etmek istemişler; ama bunun ötesine geçememişler. Fark bunun anti-Amerikan ve yerli olması. Yapılan yayınlarda, ortam dinlemelerinde ve bazı belgelerin düzenlenmesinde ABD’nin teknolojik desteği var gibi görünüyor. Hiçbir darbenin; ister plan aşamasında kalsın, ister post moderni, ister e-muhtıralısı, ister gerçekleşmişi olsun ABD desteksiz fiiliyata geçmesi mümkün değil. Bugün darbe plancılarına karşı eyleme geçilebilmiş olması eylemin, yerli kalmış olmasından kaynaklanıyor.

Devşirmede önderliği muhafazakârlar yaptı

Türkiye’de, Milli Görüş’ü de içine alan muhafazakâr kesim, anti-Batıcı, anti-Siyonist, anti-Amerikancı idi. 28 Şubat’ı planlayanlar, isteyerek veya istemeyerek muhafazakar kesimlerin liderler ve kanaat önderlerini, AB’ci ve ABD’ciliğe devşirmişlerdir. 28 Şubat’ın en önemli sonucu budur. Bu devşirmede önderliği liberaller yaptı. ‘Din adına talepler, demokrasi adına olursa, Batı destekler’ denerek ikna edildiler.

Bugün, 28 Şubat’tan daha fazla hoyrat

28 Şubat aktörleri de siyaset ve siyasetçiyi itibarsızlaştırmayı bir yöntem olarak benimsemişlerdi. Onların yöntemi, bugünle kıyaslarsak daha naifti, bile diyebiliriz. O gün dolaylı mesajlar iletiliyordu. Elimdeki kağıtları MGK salonunda unutup çıktığım iddia ediliyordu. Bugün ise ciddi haksızlıklar var. Dün zulme uğradığını düşünenlerin rövanşist bir tavrı sözkonusu. 28 Şubat sürecinde en azından ailelerle ilgili hiçbir konu gündeme getirilmedi; ama bugün bakıyorum aileler olayların öznesi yapılıyor. Bu ciddi bir hoyratlık. Yani o günlere kıyaslandığında, bu gün hoyratlık daha fazla.

Gizli tanık ne derse doğru kabul ediliyor

Şimdi gizli tanıklar var, o zaman itirafçılar vardı.Daha çok Susurluk’la ilgiliydi. İtirafçıların çoğunun gerçeği söylemediğini gördük. Biri çıktı, bir siyasiye suikast iddiasında bulundu. Bütün gücümle çalıştım, üstüne yürüdüm; ama tek bir karine dahi bulamadık. Türkiye’de suçludan delile ulaşılıyordu; kanunları değiştirdik, delilden suçluya gidilmesini sağladık. Ama bakıyorum bir gizli tanık çıkıyor, ne derse her şey doğru kabul ediliyor. Siz de onun söylediklerinin tersini kanıtlama durumundasınız.

Şimdiki hoyratlık intihara sürüklüyor

28 Şubat sürecinde bildiğimiz kadarıyla intihar olayları yaşanmadı. Bugünkü hoyratlık kişileri intiharlara da sürüklüyor. Hukukun işleyeceğini düşünen insanlar bunu yapmaz. Onlarca kişi bu yola başvurmuşsa, güç sahipleri ne yapıyor? 28 Şubat döneminde de haksızlığa uğrayanların feryatları vardı; herkesin de yüreğine işlemişti. Hiç onlarla ilişkisi olmayan kesimler de bunu hissetmiş, dile getirmiş ve onlara sahip çıkmıştı. Şimdiki intiharlarda da bu feryadı duyuyoruz. İnsan olarak bu feryada kulak vermeliyiz. İntihar eden bir subayımızın daha sonra suçsuz olduğu anlaşıldı. Bugünkü güç sahiplerinde, o gün kendilerine gösterilen o insani tavrı görmüyorum ve üzülüyorum. O feryat yüreklerine ulaşmıyor. Acı değil mi?

TSK’yı itibarsızlaştırma yolundan çıkılmalı

TSK, bölgenin en büyük, en güçlü ordusu. Bunu sürdürebilmek için her yıl milyarlarca dolar para harcanıyor. Şimdi bu ordu, hem şahıslar üzerinden hem de kurumsal olarak itibarsızlaştırılıyor. En kısa zamanda, oy devşirme uğruna girilen bu yoldan çıkılmalı. Bu yol, yol değil. Elbette suçlular cezalandırılmalı. Ama bu gazete sütun ve köşelerinde değil bağımsız yargıda yapılmalı. Hele yargı kurumu da son zamanlardaki şekilde yıpratılırsa onun alacağı kararlarda kimseyi tatmin etmeyecektir. Türkiye hızla bir rejim krizine sürükleniyor, buna acilen ‘dur’ denmeli, seçime gidilmelidir.


Şiirden mahkûm oluşu tam hukuk cinayetiydi

* Tamam adam darbe yapmak istemiş, hepimiz de buna karşıyız, hukuk yoluyla gereğini yap; ancak sulandırmadan, hukuk içinde yürü. ‘Devran döndü, sıra bizde’ diye düşündürtme. Tabii, kimse dokunulmaz değil; ama uygulamada ciddi dikkatsizlikler var. Sayın Başbakan, o zaman bir şiir için mahkûm edildiğinde karşı çıktım; ‘hukuk cinayeti’, ‘güçlünün hukuku’ dedim. İşte bu güçle şimdi de diyorum ki, bugün de hukuk cinayetleri işlenmesin. 1 yıldır, 2 yıldır mahkeme huzuruna çıkmadan tutuklu kalanlar var. Yarın suçsuz oldukları ortaya çıkarsa; bu da güçlünün hukuku olur. Darbe iddiası gibi bir davada hızlı hareket şart. AB kriterlerinin önceliği de hürriyetlerin kısıtlanmasından mümkün olduğunca kaçınmak, süratli yargılama değil mi?

Paşamıza hükümet şükran mı sundu

* 28 Şubat’ın siyaset mühendislerine şunu sormak isterdim’ FP kapatılmasaydı bugün nasıl bir siyasi tablo olurdu.’ İkinci sorum da bugüne yönelik. Darbe plancıları acaba ABD ile el sıkışmış olsaydı siyasi irade bugünkü tavrını koyabilir miydi? Bakın, 27 Nisan 2007’de e-muhtıra verildi, sonra Dolmabahçe buluşması oldu. Ne konuşuldu, çeşitli rivayetlerin dışında bilgimiz yok. Rivayetler de muhtelif. Sonra ‘Paşamız’ vakti gelince emekli olduğunda altına 1.2 milyon TL’lik araba verildi. Acaba hükümet ‘Paşamıza’ şükranlarını mı sundu?

Hitler Almanyası Stalin Rusya’sı gibi

* Ak Parti milletvekili Avni Doğan şimdi de kendilerinin fişleme yaptığını söyledi. Eğer geçmişte bu zalimlik idiyse, ki böyledir; o zaman o gün zulme uğrayan bugün zalim olamaz. Amaç fişlemeyi ortadan kaldırmaksa bugün de amacın aynı olmalı. Fişleme her şart altında yanlış. Derhal gereğini yapacaksın. Batı Çalışma Grubu’nun fişleme ile ilgili yazısı önüme geldiğinde İçişleri Bakanı olarak bunun hukuku zemini olmadığını söyleyip gereğinin yapılması için ilgili makamlara ilettim. Onu yapmamış olsaydım görevimi savsaklamaktan yargılanmam gerekirdi. Şimdi bir de başka bir fotoğrafa bakıyorum. Hilmi Özkök, dönemin Genelkurmay Başkanı. Soruyorlar, ‘Darbe var mıydı, yok muydu’ diye; ‘Vardı da diyemem, yoktu da diyemem’ diyor. Var mı, yok mu? Onun da üstünde Başbakan var. O zaman soruyorum: Siz ne yaptınız?

Ya ihbarcı düşmanıysa

* Fişlemelerde o günlerde en azından kapıcılara, bakkala, karakola soruluyordu. Yanlıştı. Bugün de yanlış, çünkü fişleme korku demektir. Korku sinmeyi, saklanmayı getirir. Bugün daha korkuncu; ihbar mektupları, IP numarasız e-postalar var. Bunlarla soruşturmalar açılıyor ve ‘Git kendini temizle, suçsuzluğunu kanıtla gel’ deniyor. Ya onu yazan ihbar ettiğinin düşmanıysa, intikam almak istiyorsa? Bu arada basın yoluyla da kişinin herşeyi deşifre ediyor; karalanıyor, itibarsızlaştırılıyor. Bugün yaşananlar Hitler Almanya’sını, Stalin Rusya’sını andırıyor adeta.

‘Asena’ kod adlı ilk kadın İçişleri Bakanı

* MERAL Akşener, TBMM’ye 1995 seçimlerinde DYP milletvekili olarak girdi; ancak Türkiye Akşener’le asıl 3 Kasım 1996’da patlak veren Susurluk Skandalı’ndan sonra tanıştı. Susurluğun en önemli aktörü Abdullah Çatlı ile tanışıklığını saklamayan Akşener, Mehmet Ağar’ın istifasıyla boşalan İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın İçişleri Bakanı olan Akşener, bu görevini Türkiye’nin en kritik dönemlerinden biri olan Refahyol Hükümeti döneminde, 28 Şubat sürecinde yürüttü.

* Dönemin Emniyet Genel Müdürü Alaaddin Yüksel’in görevden alınmasına rağmen makam odasını boşaltmamasını sert bir şekilde karşıladı. Yeni Emniyet Genel Müdürü Kemal Çelik’le birlikte sabaha karşı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giderek, kilitleri değiştirip kapıyı açtırarak, yeni genel müdürünü makama oturttu. Ancak Akşener, kapının kırıldığına ilişkin basında çıkan iddiaları hep reddetti.

* ‘Sarmusak Skandalı’ olarak bilinen ve askerlerin darbe yapma ihtimalini göz önüne alarak, Deniz Kuvvetleri’ne köstebek yerleştirdiği iddia edilen dönemin İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu da onun zamanında bu göreve atandı. Orakoğlu, yine aynı dönemde iki ay ABD’ye gitti.

* 28 Şubat sürecindeki tarihi MGK toplantılarına da katılan Akşener, DYP’nin muhalefet yıllarında bu partiyle yollarını ayırdı. 2001’de Ak Parti kurulurken davet üzerine kurucular arasına girdi, ama çok geçmeden hareketten ayrıldı. Üniversite yıllarından bu yana yakın çevresinde ‘Asena’ olarak bilinen ve milliyetçi görüşleriyle bilinen Akşener, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin davetiyle MHP saflarına katıldı. TBMM Başkanvekili olan Akşener, Bahçeli’nin güvendiği önemli isimler arasında yer alıyor.
aktifhaber

Deccal’ Ankara’yı karıştırdı
Kemal Özer
kemalozer@timeturk.com
18.03.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi günler yaşıyor.

Öyle günler vardır ki, o günlerin geri dönüşü ve affı mümkün değil.

Müsebbiplerini siz affetseniz, tarih affetmez…

Tarih affetse, insanlık affetmez…

İnsanlık affetse, hayvanat affetmez...

Hayvanat affetse, nebatat affetmez…

Nebatat affetse, gelecekte doğacak masumlar affetmez…

Hepsi affetse Allah affetmez.

Çünkü gerekçesi ne olursa olsun, Allah’ın tabiî düzenin bozulmasına Allah rıza göstermez.

Onun vaadi gerçektir ve O c.c.“Nimeti ve nesli mahvetmeye çalışmayın. Allah fesadı ve bozgunculuğu sevmez…” buyurur.

Bununla da yetinmeyerek “…şeytan ve benzerlerinin adımlarını izlemeyin…” diye uyarır.

Fakat insan çoğu kez hem nimeti, hem nesli mahveder, hem de şeytan ve benzerlerinin adımını izleyerek isyan eder.

Bunu yaparken de gerçeği örter,

Doğruları ters yüz eder,

Kafaları karıştırır,

Yalancı çevrelerin delillerini, gerçek diye millete anlatmaya kalkar.

Ne uğruna? Makam, mevki, gelecek vs vs.

Değer mi? Değmez ama gel de anlat.

***

Akıl hastanesinde kendisini darı zannedip, tavukların yiyeceğini düşünen hastasını tedavi ettiğini düşünen Doktor: “Artık sen darı değil insansın.”

Hasta ikna olmuş gibi: “Evet darı değilim.”

Doktor: “Tamam işte budur. Sen insansın ve artık hasta değilsin. Seni taburcu edeceğim.”

Hasta: “Tamam ben darı değil insanım fakat tavuklara bunu nasıl anlatacağız.”

Bizde anlatamıyoruz Ankara’ya…

Çünkü anlamak istemiyor.

O, kimseyi dinlemek niyetinde falan değil. Bildiğini okumaya devam ediyor. Onun da aklı darıda.

* * *

Bugün TBMM’de, “Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı” adlı bir kanunun görüşmesi başladı.

Görüşmelerin önemli bir kısmını takip ettim. MHP ve Ak Partililerin ‘GDO aşkı’ onur kırıcıydı, utanç vericiydi.

CHP’yi ise alkışlıyorum.

Bakan, ağzındaki baklayı bir kez daha çıkardı. GDO’yu yasaklamadıklarını, güle güle yine itiraf etti. Ne dedi?

Bir: “GDO daha sıkı kontrol edilerek denetim getirmek için yönetmelik düzenlemesi yaptık”

İki: “GDO’lu ürünlerin kararında halkta katılacak”

Üç: “GDO’lu ürünlerin yem olarak kullanılması durumunda GDO, et, süt ve yumurtaya geçmez”

Yazık, çok yazık... Çok acı… Üzüntü verici... Kaygı verici... Utanç verici.

Hadi herkes bu palavralara inandı fakat bizim gibi gerçeği bilenleri nasıl aldatacaksınız.

Görüşme sırasında soruları cevaplayan Bakan, CHP’lilerin sorularını cevaplarken, Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı olarak bendenizin “GDO rüşveti iddiası” hakkında suç duyurumla ilgili savcılığın takipsizlik kararı verdiğini söyledi. Bu doğru ama eksik. Karar tarafımca temyiz edildi. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava devam ediyor. Bu kısmı söylemek istemedi.

2007 yılında ortaya çıkmış iddia hakkında, bugüne kadar neden idari soruşturma açmadı acaba?

Yine tarafımızca açılan bir dava nedeniyle yürürlüğü durdurulan ve bir üst mahkeme tarafından iptal edilen kararının da temyiz davası hâlâ devam ediyor. Bakan bunu da yok sayarak, gerçeği söylemedi.

* * *

Türkiye tarihinin en önemli yasa çalışmalarından biri olan; üretimi, kullanımı ve izin verilmesi insanlık suçu sayılması gereken GDO’nun yasallaştırılması sürecinde TBMM’de bulunan milletvekili sayısı iki elin parmakları kadardı. Yasa çalışması sırasında, Genel Kurul salonunda oylama için yeterli milletvekilinin olmaması nedeniyle Genel Kurul çalışmalarına ara verilmek zorunda kalındı.

İşte TBMM üye milletvekillerinin konu hakkında hassasiyetleri ve konunun önemi hakkındaki duyarlılıkları…

Bu yetmezmiş gibi iktidar milletvekillerinin ellerine tutuşturulmuş boş konuşmaları bir yana, ABD’nin ikna turuna katılan ve komisyon toplantılarında STK temsilcilerinin üstüne yürüyen MHP’li milletvekilinin GDO aşkı ise pes dedirtti.

“Domatesler GDO’lu diyorlar hâlbuki henüz GDO’lu domates üretilmedi” diyerek komikleşen MHP’linin sözlerini, gerçek sananlara cevabı ODTÜ’ye ve Tarım Bakanlığı’na verdirelim. -Üstelik bu cevap ta 2004 yılına ait-

Ayrıntıları “Deccal Tabakta” adlı kitabımızda yer alan bilgilerden bir kesit: ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümünden Doç. Dr. Candan Gürakan; “Araştırmaya parasal destek istemek için devlet kurumlarına başvurduk. Ancak, `Türkiye`de GDO yok, boşuna para harcamayın` yanıtını aldık. Biz de ODTÜ kaynakları ile bir araştırma yaptık. Ankara`dan 9, Eskişehir, Isparta, Antalya, Ayaş, Çanakkale, Afyon`dan 1`er, Antalya`dan 4, Mersin, İspanya, Belçika, ABD`den 2`şer, Çin`den 1 olmak üzere 28 domates numunesini inceledik. 28 domates numunesinden 22’sinde GDO tespit ettik.”

Bu gelişme için “şoke olduk” diyen Tarım Bakanlığı, Ankara marketlerinden rastgele 100 domates alır ve bu domateslerin GDO’lu olup olmadığını araştırır. Dönemin Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Hasan Ekiz, sonucu şöyle açıklıyor: “Ankara'dan çeşitli marketlerden alınan 100 domates numunesini laboratuarlarında inceledik ve 5'inde GDO tespit ettik. Mısır ve soyada da GDO tespit ettik” MHP’lilere ve GDO yok diyen ‘palavra’ sıkanlara duyurulur.

Evet, Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor.

5. maddesine kadar kabul edilen Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı tümüyle yasalaşırsa, tabaktaki deccal artık tümüyle midelerde ve damarlarda dolaşacak.

Sonrası mı?

Bu işin sonrası yok.

Sonrası sadece felaket…

Üstelik bu felaketin müsebbibi ve sorumlusu Ak Parti olacak.

Hesabını Ak Parti yöneticileri ile buna sessiz kalanlar verecek.

Kurunun yanında yaşları da yakarak!

Görünen o ki yetersiz tepkiler yüzünden TBMM, bu tasarıyı yasalaştıracak.

Çankaya ise kuvvetle muhtemelen onaylayacak.

Bu durumda CHP’ye büyük görev düşüyor.

Buradan CHP’ye diyorum ki: Bu konuyu mutlaka Anayasa Mahkemesi’ne götürmelisiniz.

Şayet bunu yaparsanız millet sizi alkışlar ve tarihe geçersiniz. Yapmazsanız da suç ortağı olarak…

Anayasa Mahkemesi bu tasarıyı mutlaka iptal edecektir. Yüksek Mahkemenin GDO konusundaki geçmiş kararları bizi ümitlendiriyor.

Bekleyip göreceğiz. Hak ve hakikat mi kazanacak yoksa deccal mı?
timeturk

21 Mart 2010
MHP'de İkinci 'Durak'
Kastamonu Cumhuriyet Başsavcılığı, imar yolsuzluğundan servet yaptığı öne sürülen Topçuoğlu’nun yargılanması amacıyla İçişleri’nden izin istedi.

Adana Belediye Başkanı MHP'li Aytaç Durak'tan sonra aynı partiden Kastamonu Belediye Başkanı Turhan Topçuoğlu hakkında da soruşturma açılması için Cumhuriyet Savcılığı'nın İçişleri Bakanlığı'ndan izin istediği bildirildi. Taraf'ın ulaştığı belgelere göre Topçuoğlu'nun "kamu alanlarını özel alana çevirerek satma, imar yolsuzlukları, usülsüz ve yönetmeliğe aykırı işlemler yaparak Kastamonu Belediyesi'ni büyük zarara uğrattığı" öne sürülüyor.


İçişleri müfettiş gönderdi

Kastamonu Belediyesi'nde bir dönem İmar ve Fen İşleri Müdür Vekili olarak da görev yapan ve 29 Mart seçimleriyle üçüncü defa Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan Topçuoğlu hakkında 27 Mart 2009'de Kastamonu Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu yapıldı. Suç duyurusunu değerlendiren savcılık 31 Temmuz 2009 tarihinde Topçuoğlu hakkında soruşturma açmak için İçişleri Bakanlığı'ndan izin istedi. Savcılığın başvurusu üzerine İçişleri Bakanlığı iddiaları araştırmak üzere Kastamonu'ya bir grup müfettiş gönderdi. Belediye çalışanlarının da aralarında bulunduğu 72 kişiyi sorgulayan müfettişlerin incelemelerini sürdürdüğü öğrenildi.

Suçlamalar ağır

Taraf'ın ulaştığı suç duyurusunda Topçuoğlu hakkındaki en dikkat çeken iddia 25 dönümlük kamu arazisinin özel şahıslara düşük fiyatla satılması. İddiaya göre belediye bu satıştan beş milyon TL zarara uğradı.

Suç duyurusunda adı geçenlere yöneltilen 10 ayrı suçlamadan bazıları şöyle:

» Kastamonu Merkez Aktekke Mahallesi'nde yapılan İş Merkezi ve belediye inşaatı ile ilgili olarak yasa ve yönetmeliklere aykırı işlemler yapılarak belediyenin zarara uğratılması.

» Topçuoğlu ile diğer yetkili ve ilgililerin kitap alımı yapmak suretiyle Belediye çalışanlarının maaşlarının ödenmemesine yol açması, yüksek faizlerle banka kredileri kullanılması, yasa dışı işlemlerle kaynakların hor kullanılması, lüzumsuz harcamalarla belediyenin zarara uğratılması,

» Mevzuat hükümlerini hiçe sayarak görev ve yetkilerini kötüye kullanması,

» Kuzeykent Mahallesi'nde birkaç kişi ile kurulan bir koperatife aynı tarihte iki adet arsanın verilip satışı yoluyla rant sağlanmasına çanak tutulması

» Mehmet Akif Ersoy Mahallesi'nde yapılan bir inşaat ile ilgili olarak imar yasası, imar yönetmeliği, otopark yönetmeliği ve plan yapımına ait esaslara dair yönetmeliğe aykırı işlemler yapılması.

Kaynak: Taraf

'ERDOĞAN'I ÜZEN ALLAH'I ÜZER' DİYORLAR

22 Mart 2010 07:00
MHP Kırıkkale Milletvekili, eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş, ''Bu ne melem koltuk sevdasıdır ki, 'Tayyip Erdoğan'a karşı çıkan, Tayyip Erdoğan'ı üzen Allah'ı üzmüştür' diyorlar'' dedi.
Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı'nın (TÜRKV) organizasyonu ile Nevşehir Kapadokya Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''Ne Açılım Ne Bölünme, Bir Bütündür Türkiye'' konulu konferansta konuşan Durmuş, TBMM Genel Kurulu'nda söz aldığı sırada, Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın GATA'ya alınmaması konusundaki konuşmasını hatırlattı.

Durmuş, ''Bu, ne melem koltuk sevdasıdır ki, 'Tayyip Erdoğan'a karşı çıkan, Tayyip Erdoğan'ı üzen Allah'ı üzmüştür' diyorlar. Tövbe tövbe. Şu sözümü Allah rızası için bir yorumlayın'' dedi.

Kendisinin Müslüman olup olmadığının sorgulandığını söyleyen Durmuş, konferans sırasında şahadet getirdi. Durmuş, ''Biz Müslüman bir insanız. Elhamdülillah Müslümanız. Ölçüsü nedir? Peygamber efendimize göre kelime-i şahadet getirmek Müslümanlığın göstergesi için yeterlidir'' diye konuştu.
haber10

06 Nisan 2010 12:52
MHP'de Tepki İstifası
MHP'nin Anayasa değişikliği paketinde CHP ile beraber hareket etmesi, tabanda tepki istifalarını getirmeye başladı.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde DYP ve ANAP'ın Meclis Genel Kurulu'na katılmamasından kaynaklanan tepkilerin bir benzeri de MHP'de yaşanıyor.

Denizli'nin Baklan ilçesi Belediye Başkanı İsa Karaçolak, son dönemde partisinin 'nin halka ters düşen söz ve tavırlarından rahatsız olduğunu belirterek istifa ettiğini açıkladı.

Başkan Karaçolak, yaptığı yazılı açıklamada, "Son dönemde MHP yöneticilerinin halkın hissiyatıyla ters düşen söz ve tavırlarından rahatsız oldum. Sırf muhalefet olsun diye hükümetin her icraatına ve teklifine karşı çıkarken millet iradesini bir türlü içine sindiremeyen CHP ile aynı çizgiye gelmiş olmasını kabul etmem mümkün değildir." dedi.
Ülkücüleri zindanlara tıkan 1982 Anayasası'nı savunmanın MHP'nin işi olmaması gerektiğini vurgulayan Karaçolak, "Milletini ve vatanını canından çok seven ve bu uğurda her türlü fedakârlığı yapan ülkücüleri zindanlara tıkan darbecileri ve onların millete zorla dayattığı Anayasa'yı savunmak, MHP'nin işi olmamalıydı. Hükümetin anayasa değişikliği taslağına CHP ağzıyla karşı çıkan ve onun peşine takılarak millete ters düşen MHP'de kalmam mümkün değildir. Bu nedenle istifa ediyorum." ifadelerini kullandı.

İsa Karaçolak, Baklan Belediye Meclisi Üyesi Nadir Demirdöğer'in, sanki belediye başkanı kendisi gibi hareket ettiğini de belirterek, buna tahammül gösteremediğini de söyledi.
aktifhaber

Bildiricilere çok ağır bildirim: Cenazenizi kim kaldıracak?
12 Nisan 2010 Pazartesi 21:40
Müyesser YILDIZ

MHP ile Anayasa paketini destekleyen “12 Eylül işkencelerinin mağduru” ülkücüler arasında polemik iyice sertleşti.

Ülkü Ocakları Genel Merkezi, imzacı 39 ülkücüye, “Muhterem ağabeylere(!) bir kez daha soruyoruz; Hasta olduğunuz vakit halinizi hatırınızı kim soracak? Başınız dara girdiği vakit yanınızda kim olacak? Sahi sizin cenazenizi kim kaldıracak?” sorularıyla karşılık verdi. 12 Eylül “mağduriyetinin” bu isimlerin tekelinde olmadığını bildiren Ülkü Ocakları, “Bu 39 kişi, okyanus ötesi projelerin taşeronu olan AKP hükümetinin, sözde reform fakat özde yıkım paketine destek vererek; ABD destekli 12 Eylül darbesinin yol açtığı mağduriyetlerini, yine ABD merkezli sivil darbeye destek vererek mağlubiyete çevirmişlerdir” iddiasında bulundu. Ülkü Ocakları, Zaman Gazetesi için de “bir kilo ıspanak fiyatına bedel bir gazete” benzetmesini yaptı.

Ülkü Ocakları Genel Merkezi’nin akşam saatlerinde partiye yakın Etik Haber isimli internet sitesine yaptığı “Ülkücüler adına kim konuşuyor?” başlıklı açıklamada, MHP Lideri Bahçeli’nin bildiri yayınlayan “12 Eylül mağdurlarına” yönelik eleştirilerine tam destek verildi.

Ülkü Ocaklarının açıklamasında, her ülkücünün kendi görüş ve düşüncelerini açıklamasının tabii bir hak olarak görüldüğü ve saygıyla karşılandığı belirtildikten sonra özetle şöyle denildi:

“Ancak bu açıklama, Ülkücü Hareket’in 12 Eylül darbesinin ardından yaşadığı mağduriyeti, kendi tekellerine alarak, bu mağduriyetin referansı ile mevcut hükümetin değirmenine su taşıması anlamına gelmektedir. ‘Mağdur arkadaşlar’ gibi iddialı bir vasıfla, Ülkücüler adına, böyle bir bildiriye imza atmak, söz konusu haberde adı geçen 39 kişinin asla ve kat'a hakkı da, haddi de değildir. Zira mağdur olan, bizatihi Ülkücü Hareket'tir. Bu 39 kişi, okyanus ötesi projelerin taşeronu olan AKP hükümetinin, sözde reform fakat özde yıkım paketine destek vererek; ABD destekli 12 Eylül darbesinin yol açtığı mağduriyetlerini, yine ABD merkezli sivil darbeye destek vererek mağlubiyete çevirmişlerdir. Mağlubiyetlerine meşruiyet zeminini de yine bir aymazlıkla Anayasa'daki geçici 15. maddede kutsamaya çalışmaları ayrı bir garabet ürünüdür.”

12 Eylül Cuntacılarının Yargılanmasını MHP de destekliyor

Kamuoyuna, “Ülkücü Hareket geçici 15. maddenin kaldırılmasını, 12 Eylül cuntacılarının yargılanmalarını elbette destelemektedir. Kara Eylülün kara sehpalarına Mustafa Pehlivanoğlu'nu, Fikri Arıkan'ı, Selçuk Duracık'ı, Halil Esendağ'ı, Cevdet Karakaş'ı, Ahmet Kerse'yi, İsmet Şahin'i, Ali Bülent Orkan'ı, Cengiz Baktemur'u kalleşçe gönderip idam edenleri ve yanı sıra Ülkücüleri zindanlarda işkencelere tabi tutanları unutmamıştır, unutmayacaktır ve unutturmayacaktır. İşte tam da bu nedenle, Ülkücü Hareket 12 Eylül cuntacılarından hesap soracaktır” çağrısında bulunan Ülkü Ocakları, açıklamasının devamında şu tespit ve uyarılarda bulundu:

“Ancak sözde anayasa reformunu, sadece geçici 15. maddenin kaldırılmasına indirgeyen bu zihniyet, zikredilen paket içerisinde yer alan ve bölücübaşının taleplerini içeren maddeler hakkında ne düşünmektedir? Bu muhterem ağabeylere(!) soruyoruz; ne yapmaya çalışıyorsunuz? Kenan Evren ve cuntası ile hesaplaşma gayretkeşliğinde bu pakete destek verirken, Türk Milleti ile binlerce yıldır görülmeye çalışılan hesabın bir yenisinin daha ortaya konulduğunun farkında değil misiniz? Biz, teslim olmayanlar, AKP-ABD-AB-ŞİRKet ‘kutsal ittifak’ına boyun eğmeyen ülkücüler; bahsi geçen 39 kişinin açıklamalarını kabul edilemez olarak nitelendiriyoruz. Ülkücü Hareket adına konuşma salahiyetine sahip olan müesseseler, merhum Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş'ten emanet olan MHP ve Ülkü Ocakları’dır.”


Ülkü Ocakları’nın açıklamasının son bölümünde Başbuğ Alparslan Türkeş’in yine böyle buhranlı bir dönemde söylediği, “Ben Türk Milleti’ni sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye... çağırmıyorum” sözler hatırlatıldıktan sonra “Hâlbuki adı geçen kişiler, ‘bir kilo ıspanak fiyatına’ bedel bir gazetede, Türk Milleti'ni açılım safsataları ile üçüncü dünya ülkelerine pazarlanan fason demokrasilere çağıracaklarına- milli iradenin tecelligâhı sandığa çağırdıkları an gerçek ülkücü tavrı sergilemiş olacaklardı. Ancak o zaman mağduriyetlerini muzafferiyete dönüştüreceklerdi” denildi.

Zaman Gazetesi’ni eleştirip, “yalan ve iftira dolu haberlerle Ülkücü Harekete rol biçmeye çalışan bu güruha en güzel cevabı, ortaya koydukları tavır ve duruşla, ülkücü ağabey ve ablalarının vereceğini” kaydeden Ülkü Ocakları, “Ünlem” vurgusuyla birlikte “Muhterem ağabeyler” diye hitap ettiği imzacılara, “Hasta olduğunuz vakit halinizi hatırınızı kim soracak? Başınız dara girdiği vakit yanınızda kim olacak? Sahi sizin cenazenizi kim kaldıracak?” sorularını da yöneltti.
avaztürk

Milliyetçi camiada tarihi kırılma
Müyesser YILDIZ
muyesseryildiz@avazturk.com

12 Nisan 2010Pazartesi
Herkesin tarihi ve kişisel hesaplarını aşıp, birlik-beraberlik görüntüsü beklediği bir dönemde, milliyetçi camiada kelimenin tam anlamıyla tarihi bir kırılma yaşanıyor. En acısı ise bu tabloyu, AKP ve cemaat medyasının izlediği stratejinin yaratması… Türkçesi, “Kürt açılımı” ve “AK-Anayasa” milliyetçi cepheyi sarsıyor!..

Evet bu hafta sonu, milliyetçi camiada iki önemli hadise yaşandı. Biri Türk Ocakları’nın Kurultayı, diğeri “Yusufiyeliler” diye bilinen 12 Eylül’ün işkencesini yaşayan ülkücülerin yayınladığı deklarasyon oldu.

Türk Ocakları Kurultayı’ndan başlayayım. 2 yıldır içinde olduğum bu camiaya ilişkin izlenim ve görüşlerimi şimdilik kendime bırakıp, objektif şekilde neler olduğunu anlatmaya çalışacağım. Herkes bugün ülkemizin, Türk Ocakları’nın kurulduğu 1912 yıllarındaki tehditlerin aynısıyla karşı karşıya olduğunda hem fikir. Ancak Ocağın misyonuna uygun bir mücadele verilip, verilmediği konusunda görüş ayrılığı var. Milli Mücadeleyi başlatan, Cumhuriyeti kuran kadroları yetiştiren bu Türkiye’nin en eski sivil toplum kuruluşunun “atalet” içinde olmasından şikâyet ediliyor. Uzaktan bakanlar Türk Ocakları’nın “MHP’nin arka bahçesi” sanıyor. Oysa MHP’yle neredeyse hiçbir bağı olmadığı gibi AKP, hatta “cemaate” yakın görüntü verdiği konuşuluyor.

Daha doğrusu “Kürt açılımı”na kadar, kimileri karınlarından, kimileri kapalı kapılar ardında bunları konuşuyordu.

AKP, Cemaat medyasının da yardımıyla “Kürt açılımı”nda öyle başarılı bir strateji izledi ki, tabir-i caizse çanak-çömlek patladı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Türk Ocakları’nı ziyareti, kapı önünde basına yapılan ortak açıklama ve bunun yandaş medyada, “Türk Ocakları açılımı destekliyor” şeklinde sunulmasından söz ediyorum. Oysa o görüşmede Atalay, aynen diğerlerinde olduğu gibi hiçbir şey söylemedi, “görüşlerinizi almaya geldim” demekle yetindi. Türk Ocakları da, “Kürt açılımı” değil, “Bölücü terör örgütüyle mücadele” konusundaki görüşlerini içeren bir rapor sundu. Ancak zarf-mazruf misali, herkes o görüntüye baktı ve Türk Ocakları, “açılım”ın yanında konuşlandırıldı.

Türk Ocakları, Atalay’a verilen dosyayı internet sitesine koysa da, sonrasında yaşanan Habur rezaletini en ağır dille eleştirse de, Zaman Gazetesi’nin Ocağa ilişkin haberleri düzeltilmeye çalışılsa da kâr etmedi. Bir TV programında Başkan Nuri Gürgür’ü, Zaman’ın attığı başlık üzerinden eleştiren Türk Ocaklı eski Bakan Yaşar Okuyan bile, Gürgür’ün, “İnternet sitemizdeki raporu okudunuz mu?” sorusu üzerine, “Hayır, okumadım” diyebildi.

İşte bu kriz bu cephedeki gaz birikimini iyice arttırdı. Buna Türk Ocakları’nın “açılımın yanında konuşlandırılmasının” MHP’de yarattığı öfke ve isyanı da ekleyin…

Hafta sonundaki Kurultay’a bu şartlarda gidilince, Türk Ocakları’nın belki de tarihinde yaşanmamış bir şey oldu, Başkan Gürgür’ün karşısına genç bir aday çıktı. Kimilerine göre ise çıkarıldı… Yaşanmamış dediğim şey, aday çıkması değil, Kurultay’ın yoğun güvenlik önlemleri altında yapılmasıydı!..

Alternatif genç ekip, salona girmelerinin engellenmek istendiğini, misafirlerinin içeri alınmadığını, hatta polis tarafından tartaklandıklarını öne sürdü. Peki, Türk Ocaklarını böylesi tedbir almaya iten neydi? Duyumlar ve bazı şubelere açılan telefonlar, işin arkasında MHP’nin olduğunu gösteriyordu.

İş ciddiydi!.. En ufak bir provokasyon Türk Ocakları ile MHP’yi karşı karşıya getirebilirdi. Bu yüzden iddia o ki, bizzat MHP Lideri Bahçeli’yle temasa geçildi gelişmeler aktarıldı. Bahçeli’nin verdiği karşılığın yorumunu sizlere bırakıyorum:

“MHP’nin, Türk Ocakları gibi bir meselesi yoktur!..”

“Yusufiyeliler”in, yani 12 Eylül mağdurlarının deklarasyonuna gelince; Öyle bir günde, öyle bir gazetenin manşetinde yer aldı ve öyle takdim edildi ki, bazı sözleri çok ağır kaçsa da Bahçeli’nin öfkesine hak vermemek mümkün değil.

Deklarasyoncuların yegâne derdi “12 Eylül’cülerden intikam”… 30 yıl beklemişler, yutkunmuşlar, sineye çekmişler bugün ülkeyi nereye sürükleyeceği malum AK-Anayasa’da yer alan, hiçbir hükmü olmayacak geçici 15. maddenin cazibesine kapılmış, “sivil anayasa” türküsü söylüyorlar. Ne zaman; milliyetçilerin birleşmesinin göstergesi olarak Aydınlık Türkiye Partisi’nin, MHP ile birleşme töreninin yapılacağı gün. Hangi gazeteye, “Darbe Mağduru Ülkücülerden Ortak Deklarasyon: Reformu Destekliyoruz” başlığıyla manşet oluyorlar; Bahçeli’nin ambargo uyguladığı Zaman’a!..

Şimdi deklarasyoncular, “MHP’ye ‘faşist’ diyen DSP’yle koalisyondan, Öcalan’ın idam edilmemesine” Bahçeli’ye aynı “ağırlıkta” karşılık vermeye hazırlanıyor!..

Tek kelimeyle yazık!.. “Koyun can, kasap et derdinde” mi desem, “sen ne söylüyorsun, tamburam ne çalıyor” mu desem, bilemiyorum.

Düne kadar devleti ve milleti her türlü hesap-kitabın üstünde tutanların, bugün ülkemizde ne amaçla kullanıldığı deşifre olan “demokrasi, özgürlükler, birey hakları her şeyin üstündedir” sloganlarının şehvetine kapıldığını gördüğüme mi yanayım, safların sıklaştırılmasının hiç böylesine elzem olmadığı bir dönemde girişilen şu “hesap ve hesaplaşmalara” mı?

CHP Lideri Baykal’ın dahi AKP’ye karşı ortak hareket etme çağrısında bulunup, “Bize oy vermeniz şart değil, yeter ki AKP’yi desteklemeyin” dediğini hatırlatsam, acaba birileri “titreyip, kendine döner” mi ki?
avaztürk

28 Mayıs 2010
Bahçeli'nin Fetih Mesajı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, '29 Mayıs İstanbul’un Fethi’nin 557. Yıldönümü' nedeniyle bir mesaj yayınladı.

Bahçeli, mesajında İstanbul’un fethedildiği 1453 itibaren insanlığın, hem Türkler'in fütühat ve adalet ruhu ile karşılaştığını belirterek, “Hem de fethi kutlu peygamberimiz tarafından müjdelenen bu kentle birlikte inançlarımızın huzur verici mesajıyla doğrudan tanışmıştır. Ecdadımız, fethettiği bu kenti medeniyetin ve küresel yönetimin de başkenti yapmış, sahiplenmiş, her yanını Türk-İslam eserleriyle donatma başarısını göstermiştir” dedi.
İstanbul’un fethi ile birlikte, “Osmanlı Barışı” olarak tanımlanan hakkaniyet ve insaniyete saygı esasına dayanan birlikte yaşama projesinin de gerçekleşme imkanı bulduğunu ifade eden Bahçeli, şunları kaydetti:
“Ancak, unutmamak lazımdır ki, bizim için aziz hatıraların ve kutlu tarihin adı olan fetih günü Haçlı zihniyeti için asla unutamadıkları bir sarsıntı ve kaybın da başlangıç noktasıdır. Bugün karşımıza çıkan küresel tuzakların ve oyunların başlangıcı ve tarihi husumetin dayanağı da bu nedenle 1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından fethi ile başlayan süreçle yakından ilgilidir. Bu tarihten sonra Avrupa’da Türk ve İslam düşmanlığı dalga dalga yükselmiş, Türkleri önce İstanbul’dan, sonra Anadolu’dan atabilmek için asırlardır süren mücadele günümüze kadar devam etmiştir. Fetihle birlikte hür insanlık idealini şekillendiren; din ve vicdan hürriyetinin en köklü örneklerini veren bu millet, bugün adeta kuşatılmakta; iç ve dış mihraklarca haksız, ölçüsüz ve gerçek dışı iftiralarla suçlanmak istenmektedir. İnancım ve ümidim odur ki, 557 yıl önceki fetih ruhu, nesillerimizde tekrar doğacak; başta İstanbul olmak üzere vatanımızın bütün kentleri hak ettikleri refaha, huzura ve imara kavuşacaktır. Bu vesile ile bir çağı değiştiren bu çok anlamlı günde büyük Türk milleti için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve başta büyük ceddimiz Fatih Sultan Mehmet olmak üzere kahraman ecdadımızı saygı ve minnetle anıyor hepsine Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum".
aktifhaber

BAHÇELİ'DEN FETHULLAH GÜLEN'E CEVAP

2 Ağustos 2010
MHP lideri Bahçeli, Fethullah Gülen'in referandumda 'mezarda bulunanlar da kalkıp 'evet' oyu kullansın' şeklindeki açıklamasına '12 Eylül'de ABD'den gelip oy kullanması daha hayırlı olur' sözleriyle yanıt verdi.
Manisa'yı ziyaret eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündemle ilgili açıklamalar yaptı.
Bir gazetecinin Fethullah Gülen'in "mezarda bulunanların da kalkıp 'evet' oyu kullanması" yönündeki sözlerini hatırlatması üzerine Bahçeli, ''Son yıllarda, cemaat ve tarikat liderlerinin, siyasete çok yoğun bir şekilde karıştığına şahit olmaktayız. Sayın Fethullah Gülen bey, mezardan kaldırıp oy kullandıracağına, 12 Eylül'de Amerika'dan gelip oy kullanması daha hayırlı olur diye düşünüyorum'' dedi. haber10

Dinsiz Türk Milliyetçiliği Ve MHP
28 Ağustos 2010
Sedat Laçiner MHP ile ilgili çok tartışılacak iddialar ortaya attı. Laçiner, İsrail'in MHP içine sızarak, dinsiz Türk milliyetçiliğini oluşturmaya başladığını söyledi...
Aktifhaber

Samanyolu Televizyonu’ndaki programa katılan USAK Genel Koordinatörü Sedat Laçiner, MHP ile ilgili öyle iddialar ortaya attı ki yenilir yutulur cinsten değil. Laçiner, soğuk savaş sonrası MHP üzerende ne gibi oyunlar oynandığını ve İsrail’in MHP’nin içine sızarak, şimdiki Türk milliyetçiliği üzerinde büyük oyunlar oynadığını söyledi.

Laçiner iddialarına şöyle devam ettirdi: ‘Soğuk savaş bitene kadar MHP’nin içindeki ayrışmalar fazla görülmüyordu. O zamanlar MHP; milliyetçi, muhafazakar bir siyasi partiydi. Fakat soğuk savaş sonrasında MHP’nin üzerinde içeriden ve dışarıdan bazı aktörlerin çok büyük oyunlar oynandığını düşünüyorum.’

Laçiner MHP üzerinde İsrail’in büyük oyunlar oynadığını iddia ederek şunları söyledi: “MHP üzerinde bazı İsrail faktörlerinin oyun oynadığını düşünüyorum. Çünkü İsrail’in soğuk savaş sonrasında önemli hedeflerinden bir tanesi, dinden ayrıştırılmış bir Türk milliyetçiliğidir. Orta Asya Türk Cumhuriyetlekriylede çok fazla ilgilenmektedir. İsrail Türkiye’deki Türkçülük’le de çok fazla ilgilenmektedir. Bunda sadece İsrail rol almıyor tabi. Bir grup, "Türk milliyetçiliğini dinden ayrıştırmamız lazım".

Muhsin Yazıcıoğlu’nun MHP’den ayrılması. 1990’dan sonra bakıldığında MHP’den dindarların dışarı doğrul atıldığını, dinsiz bir milliyetçilik veya muhafazakarlıktan arındırılmış bir milliyetçilik yaratılma çabalarının olduğunu görüyorsunuz. MHP’nin tabanına baktığınız zaman böyle bir şey söz konusu değil. Aslındı, bakıldığında AKP’nin seçmeniyle MHP’nin seçmeninin geçmişte hemen hemen aynı olduğunu görmekteyiz. Fakat bugün baktığımızda tabanın, tavana yansımadığının görüyoruz. Bugün MHP’li siyasetçilerin konuşmalarıyla CHP’li siyasetçilerin konuşmaları neredeyse aynı.(..) Şu anda MHP üzerinde büyük bir oyun oynanmaktadır. Bunun Bahçeli veya MHP yönetecileri farkında mıdır bilmiyorum ama yeni bir Türk milliyetçiliği inşa edilmeye çalışılıyor. Önceden Türk demek Müslüman demek; Müslüman demek Türk demekti. Fakat şimdi bunu ayrıştırmaya çalışıyorlar ve bu da çok tehlikeli. Bu atomu parçalamak gibi bir şeydir. Çünkü Türk kültürünün genlerinde olan bir şeylerle oynuyorsunuz ve bu hem Türkiye’ye hem de MHP’ye zarar verecek bir şeydir. aktifhaber

CHP'den MHP'ye Geçen Seks Skandalları
09 Eylül 2010
Deniz Baykal'ı CHP Genel Başkanlık koltuğundan eden seks kasedinin amacı az çok belliydi; fakat son günlerde kaset skandallarının MHP'ye sıçraması ne anlama geliyor?...
Son günlerde ünlü siyasetçilerin internete peş peşe görüntüleri düşmeye başladı. Bunlardan en çarpıcı olanı Deniz Baykal’ın Nesrin Baytok’la olan görüntüleriydi. Bu görüntüler Baykal’ın genel başkanlık koltuğunu bırakmasına neden oldu.

Daha sonra başka bir CHP’li Akif Hamzaçebi’nin görüntüleri çıktı. Hamzaçebi, CHP’de Baykal’ın karşısında yer alan ekipteydi ve Kılıçdaroğlu’na en yakın isimlerdendi. Baykal’ın ihanetle suçladığı Önder Sav tarafından desteklenmiş ve kongre sonrası Grup başkanvekili olmuştu.

Hamzaçebi, kendisine kurulan komploda Baykal’dan farklı olarak AKP’yi suçlamadı ve Başsavcılığa yaptığı suç duyurusunda beraber cinsel içerikli görüntüleri yer alan kadın S.K.’yı suçladı. Hamzaçebi kendisine komplonun kurultayın 2. Günü kurulduğunu belirttiği suç duyurusunda, S.K’nın kurultayda kendisiyle tanıştığını ve adım adım samimiyetini ilerleterek anlık insani zafiyetinden faydalandığını iddia ediyor. Hamzaçebi, olayın detaylarını uzun uzun anlattıktan sonra, bu tuzağı S.K’dan başkasının kuramayacağını belirtiyor.

Aynı anda CHP kulislerinde Baykal’a yakınlığı ile bilinen Y.A.’in, S.K.’yla uzun süredir tanıştığı bilgisi dalga dalga yayıldı. Ve ima yollu Hamzaçebi’nin başına gelenlerin adresi olarak bu nokta işaret edilmeye başlandı.

Ankara tüm bunları konuşurken, farklı gelişmeler yaşanmaya başladı. Bu sefer “çıplak video”nun hedefinde CHP değil MHP vardı. MHP’li Bekir Aksoy’un çıplak görüntüleri ortaya çıktı. Ancak bu seferki görüntülerde çıplaklık dozunun yüksekliği dikkat çekiyordu. Baykal ve Hamzaçebi’nin görüntüleri belli ölçüde sansurlenmişti. Ama MHP’li Aksoy’un görüntüleri bütün cinsel ilişkiyi çırıl çıplak gösterir şekildeydi.

Ancak ilginç bir şey oldu ve bu görüntüler, birkaç internet sitesiyle sınırlı kaldı ve MHP Grubu hariç kimse tarafından fark edilmedi ve olay kapandı.

Ancak olay burada bitmedi. Bu kez Aksoy’un görüntüleri biraz sansürlenerek internete kondu ve bu sefer daha yaygın biçimde izleyiciye ulaşmaya başladı.

54. Hükümet'te Devlet Bakanlığı da yapan Ankara Milletvekili Bekir Aksoy, Çiller döneminde oldukça kritik bir isimdi. Devletin derin kanadına yakınlığıyla bilinen Aksoy’un bu görüntüleri oldukça ilginç. Görüntülerdeki kadının oldukça genç olduğu görülüyor. Ve görüntüler de çok net. CHP içindeki komplolar, hizipler ve hesaplaşmalar herkesin malumu. Ancak bu kasetin MHP’de tam olarak nereye oturduğu henüz netleşmiş değil. Ankara kulisleri bu sorunun cevabını arıyor.

Kaynak: Türktime

Ani Harabeleri'nde cuma namazı

01.10.2010
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kars şehir merkezinden 48 kilometre uzaklıktaki 5 bin yıllık geçmişi bulunan tarihi Ani Harabeleri'ndeki Fethiye Camii'nde cuma namazını kıldı.
[img]http://i.sabah.com.tr/sbh/2010/10/01/Haber/623764144844.jpg?623903365376[/img]
Anadolu Jet uçağıyla saat 11.00 sularında Kars'a gelen Bahçeli'yi İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, Kars İl Başkanı Oktay Aktaş ve partililer karşıladı. Daha sonra konvoy ile cuma namazının kılınacağı Ani Harabeleri'ne doğru yola çıkan Bahçeli'yi partililer ve Ocaklı köylüleri alkışlarla karşıladı. Osmaniye Belediyesi Mehter Ekibi'nin gösterisinin yapıldığı alanda, 'Akdamar'da Çan ise Ani'de Ezan Sesi' pankartları ve Türk bayrakları açıldı. Ani girişinde, partililer 'Ya Allah Bismillah Allah-u Ekber' şeklinde slogan attı.



Bahçeli yürüyerek cuma namazının kılınacağı Fethiye Camii'ne geldi. Güçlükle içeri giren MHP lideri, girişte dua ettikten sonra Sultan Alparslan'ın cuma namazı kıldığı camide 946 yıl sonra kılınan namaza katıldı. Cuma namazını, emekli din görevlisi ve MHP'li Belediye Meclis Üyesi Ferit Yenice kıldırdı. Bahçeli namazda Genel Sekreter Cihan Paçacı ve partililerle birlikte saf tuttu.

Tarihi yapıda 946 yıl sonra ilk defa ezan okunması ve cuma namazı kılınması partilileri de heyecanlandırdı. Öğrencilerin ve köylü kadınların da katıldığı cuma namazında, tarihi cami doldu taştı. Caminin içinde yer bulamayan vatandaşlar dışarıda namaz kıldı.

Bahçeli, daha sonra harabelerin yanındaki Anadolu'nun ilk Türk camisi olan Ebul Menucher Camii'ni de ziyaret etti. Buradan Ermenistan sınırındaki Ahuryan Nehri'ni izleyen ve bilgi alan Bahçeli, Alparslan ve arkadaşları için Fatiha okuduktan sonra camiden ayrıldı.


Bahçeli'ye Ani Harabeleri'ni ziyaretine TBMM Başkanvekili Meral Akşener ve MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ve Genel Sekreter Cihan Paçacı ile diğer parti yöneticileri eşlik etti. Vatandaşlarla hatıra fotoğrafı çektiren Bahçeli, daha sonra parti otobüsünden katılımcılara hitap etti.

MHP lideri Bahçeli, 946 yıl önce Anadolu'yu fethederek vatan toprağı yapan ecdadın kararlılığını ve cesaretini, hatıralarını yüreklerinde taşıyarak Ani Harabeleri'ne gelen vatandaşlara teşekkür etti. "Ayaktayım, yıkılmadım, eğilmedim ve teslim olmadım diyen tüm vatan sevdalısı kardeşlerimle burada toplandık." ifadelerini kullanan Bahçeli, "Vatanın sahipsiz olmadığını açıkça ilan ettiniz. Zalimlere korku saldınız, eşbaşkanlara kanmadınız, Türk milletinin gücünü bu milli kararlılıkla kanıtladınız. Kabına sığmayan bir heyecan içinde kucaklaşmak için bir araya gelmiş olan dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım. Muhterem ecdadımız, kimseye kökenini meşrebini sormadı, dinini merak etmedi, böyle bir ayrıma ve ayrıştırmaya girmedi. Aynı gökyüzünün altında aynı vatanın üzerinde olmayı dileyen, isteyen ve birlikte yaşamaya karar vermiş olan herkesi Türk milletinin eşit ve onurlu bir üyesi olarak kabul etti. Bozgunculara bunun için fırsat vermedi. Farklılıkları hatırlatanlara, ayrılıkları körükleyenlere bundan dolayı göz açtırmadı." dedi.

Ani Kalesi'nin Sultan Alparslan tarafından Bizans İmparatorluğu'nun elinden alınmasının Türk milletinin Anadolu'da sonsuza kadar yaşaması konusunda atılan en büyük adım olduğunun altını çizen Bahçeli, "Bu, 1071 yılındaki Malazgirt galibiyetinin müjdesidir. Bugün bu tarihi başarının hatırası yad edilmektedir. Anadolu'nun vatanlaşmasının, Doğu'nun Batı'ya karşı diklenişinin ilk büyük hamlesidir. Türk ecdadı beraberinde getirdiği kültürel, ekonomik ve sosyal alanlardaki maharet ve üstünlükleri Anadolu'nun yüzyıllarca süren bir cazibe merkezi olmasını sağlamıştır." diye konuştu.

Bu arada Ani Harabeleri girişinde kurulan su tankerleri ve ibriklerden abdest alanlar ile satılan seccadeleri koltuklarına alıp Ani'ye girenler ilginç görüntü oluşturdu. Ocaklı köylülerinin astığı 'Susuz köye hoş geldiniz' pankartı ise köyün susuzluğunu bir kez daha ortaya koydu.
Sabah

Etiketler: Milliyetçi Hareket Partisi, Fethiye Camii, Devlet Bahçeli, Ani Harabeleri

Uşak Belediye Başkanı, MHP'den istifa etti
Uşak Belediye Başkanı Ali Erdoğan, mensubu olduğu Milliyetçi Hareket Partisi'nden (MHP) istifa ettiğini açıkladı. Erdoğan, istifa isteminde referandum sürecindeki "Vicdanımın sesini dinleyeceğim" sözlerinin etkili olduğunu söyleyerek "MHP Genel Başkanı, bugünlerde partiden ayrılan tüm grupları yuvaya dönün çağrısı yapıyor. 21 yıldır bu partiye hizmet eden öz evladına partiden git diyor. Burada bir tezatlık var" dedi. 08.11.2010 UŞAK netgazete


MHP'li başkana gözaltı
10 Ocak 2011
MHP'li il başkanı Mehmet Korkmaz gözaltına alındı.

Milliyetçi Hareket Partisi Muğla İl Başkanı Mehmet Korkmaz “Elektrik hırsızlığı” suçlamasıyla gözaltına alındı.

Suçlamaya ilişkin yakalama kararını Bilecik Mahkemesi’nin verdiği öğrenildi.

2009 / 900 sayılı kararda MHP Muğla İl Başkanı Mehmet Korkmaz “Elektrik hırsızlığı” ile suçlanıyor. Öğle saatlerinde Muğla polisi tarafından gözaltına alınan Korkmaz adliyeye sevk edildi. haber10

MHP'li Vekil Ağır Yaralı

Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz, Ankara yakınlarında trafik kazası geçirdi. Kazada ağır yaralanan Cengiz, yoğun bakımda...

23.02.2011

Milliyetçi Hareket Partisi Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz Ankara yakınlarında geçirdiği trafik kazasında ağır yaralandı. Hastanede yoğun bakıma alınan Cengiz’in durumunun ağır olduğu belirtiliyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de haberi alır almaz hastaneye gitti, Cengiz’in sağlık durumu hakkında bilgi aldı.TRT
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cum Ağu 27, 2010 3:16 am    Mesaj konusu: Ahmet Altan'ı çileden çıkaran tercih: Boykot! Alıntıyla Cevap Gönder

Referandum sonuçlandı; Sırada Ne Var?
-1-


Murad Salih



Referandum Sonuçlarını değerlendirmeye devam edelim...

Önceki değerlendirmemizde belirttiğimiz gibi (1) 12 Eylül’de Referanduma sunulan anayasa değişiklikleri toplam seçmen sayısının yüzde 44’ünün “evet” oyuyla kabul edildi...

Toplam seçmen sayısının yüzde 32’sinin “hayır” oyu kullanması durumu değiştiremediği gibi, bu “demokrasi hilesinin” meşrulaşmasını sağladı...

Referandumdan önce bu duruma şöyle dikkat çekmiştik:

[Türkiyede’ki seçim sonuçlarına baktığınızda yüzde 20 ile 30 arasındaki bir seçmen kitlesi (ki bu aşağı yukarı Türkiyede tek başına iktidar olma oranı), Ya sandığa gitmiyor veya cezadan kaçmak için sandığa gidiyor ama geçersiz oy kullanıyor...

CHP ve MHP, AB-D’nin referandum dayatmasını gerçekten boşluğa düşürmek isteselerdi; boykot tavrı alarak yüzde 20-30’luk boykotçu kitlenin üzerine yüzde 35-40 civarında kendi oylarını ilave ederek bunu rahatlıkla yapabilirlerdi... ]
(2)

Dikkat çektik çekmesine ya...

Oyun tam bu noktada kurulmuş, dayatmanın merkez üssü tam bu noktaya kurulmuştu...

Oyunun baş oyuncusu AKP “demokrasi kahramanı süpermen” pozlarında “evet”e abanırken...

Oyunun kötü karakter oyuncusu (tecavüzcü Coşkun gibi) CHP “hayır”a yükleniyor...

İki arada bir derede kalan MHP ise CHP’ye kuyruk olarak (tecavüzcü Coşkun’un avanesi gibi) hayatının hatasını yapıyordu...

BDP-PKK çizgisi ise kendileri için en faydalı/makul/gerekli bir tutum olan “boykot”u benimseyip kararlarının arkasında bütün baskılara rağmen durarak, hem bu kirli AB-D oyununun bir aktörü olmadıklarını (bağımsız bir politika izlediklerini) gösteriyor, hem dayandıkları kitleyi kolaylıkla kontrol edebilecek durumda oldukları için düşündüklerinden daha iyi bir sonuç alabiliyor, hem de Kürt meselesinde gerçek muhatabın kim olduğunu içeriye ve dışarıya göstermiş olarak; bu referandumun en kârlısı durumuna geliyorlardı...

Zaten bu referandumun iki galibi var; biri AKP-AB-D, diğeri BDP-PKK...
İki mağlubu yazmamıza gerek var mı?

Aynı yazıda hesabı şöyle detaylandırmıştık:

[Hesap ortada...

Toplam seçmenlerin yüzde 20-30'luk kesin kararlı, demokrasiye red/boykot cephesi...

Yüzde 35-40'lık CHP-MHP oyu...

Yüzde 5’lik BDP oyları toplandığında...

Yüzde 60-75’lik bir seçmen kitlesinin sandık başına gitmediği veya gidip de geçersiz oy kullandığı...

Yani sadece AKP ve AB-D’nin arkasında durdıuğu bir referandumun meşruiyetini hiç kimse iddia edemezdi....]
(3)

Sonuç nasıl gerçekleşti?

Toplam seçmenlerin yüzde 44’ü “evet”...

Yüzde 32’si “hayır”...

Yüzde 24’ü “boykot”+”geçersiz oy”...

Yani CHP ve MHP de “boykot”u tercih etselerdi...

Ama BDP-PKK ile aynı çizgide durmak?...

Riskli tabii...

Ama bir CHP’li için MHP ile aynı politik çizgide durmanın...

Veya bir MHP’li için CHP ile aynı siyaseti paylaşmanın hiç mi riski yok?..

Sırf bu risk yüzünden hem CHP’den hem de MHP’den “Evet” veya “Boykot”a kayanlar olmamış mıdır?

Bu riski bertraf etmenin çaresi de vardı...

O yazımızda onu da gösterdik: “Geçersiz oy”...

Seçmenlerini sandık başına yollar ve onlardan “geçersiz oy” kullanmalarını istiyebilirler böylece 700 bin küsur geçersiz oy kullanan seçmeni de rahatlıkla kendi hanelerine yazabilirlerdi...

Yapamadılar...

Yapamadıkları için, şimdi çok ağır bedeller ödeyecekler (hem CHP, hem MHP)...

Aynı yazıda bunu da şöyle belirtmiştik:

[Bu sadece bir anayasa referandumu değil...

Malûmunuz, AB-D emperyalizminin arkasındaki “Yahudi aklı”, az para-maliyet ile çok iş çıkarma üzerinde çok marifetlidir...

Referandumdan “evet” sonucu çıkarsa ki; öyle veya böyle çıkacaktır...

Bu sonuçla sadece Anayasa’nın bir kaç maddesi değişmeyecek, bu sonuçlar özellikle CHP ve MHP’de ve “boykot” kararının arkasında kararlılıkla duramazsa BDP ve PKK’da çok önemli çatlaklar, bölünmeler ve tasfiyeler yaşanmasına da sebep olacak gibi görünmektedir...

Bunun emareleri hem MHP’de, hem de CHP’de açıkça görülmeye başlandı bile...]
(3)

Oyunun birinci perdesi bitti...

Sıra ikinci perdede...

Bu perde, hem CHP hem MHP’yi önce iç kargaşalara, sonra da büyük ölçekli çatışma ve bölünmelere sürükleyecek gibi görünüyor...

Referandumun üzerinden henüz 4 gün geçti...

Ama her iki partideki öncü depremler başladı bile...

Asıl fay kırılmasının da çok uzakta olmadığı bu sarsıntılardan anlaşılabiliyor...

Yani Oyun sadece Anayasayı değiştirmek üzerime kurulu değil...

Anayasa ile başlayarak geniş bir “mıntıka temizliği”ni de öngörüyor...

İlk süpürülecekler arasında da TSK, Yargı, CHP ve MHP var...

Peki...

Türkiye bu kumpastan kurtulabilir mi?

CHP (ve onun kuyruğuna takılmış Alevîler, ulusalcılar, TSK üst yönetimi, Yüksek Mahkemelere hakim çoğunluk) 86 yıldır sürdürdükleri halkın, etnik ve dinî çoğunluğuna ve o çoğunluğun değerlerine ve hayat tarzına olan düşmanlıklarını sürdürdükçe...

MHP iki arada bir derede şaşkın şaşkın durmaya devam ettikçe

AKP de, CHP ve yukarıda saydığımız yandaşlarının karşısında bugünkü söylemi/üslûbu sürdürdükçe...

Bu iş zor...

Bu referandumun mağlupları...

Yok tatile gidenler geri dönmemişlerdi de... (Kadıköy’ün Çankaya’nın “hayır”ları İzmir’den daha fazla... Tatilden dönmeyen, dönemeyen mazeretleri sadece komik)...

AKP makarna, pirinç kömür dağıttıydı, İftar çadırları kurduydu da... (Eee madem öyle oluyor... İzmir, Edirne, Kadıköy, Maltepe , Çankaya, Şişli gibi bir sürü belediye ellerinizde siz de yapaydınız ya... elleriniz armut mu topluyordu? Onun yerine ne yaptınız?..İzmir Belediyeniz başörtülü kız öğrencilere indirimli öğrenci kartı vemiyor... CHP örgütü Edirne’de AKP’nin Ramazanda fakir fukaraya dağıttığı ramazan kolilerine mani oluyor... Avcılar belediyeniz tesettürlü müslüman hanımları rahibeye benzeten aptalca afişler bastırıyor... Sempatizanlarınız Çeşmede tessettür mayosuyla denize giren hanım öğretmen ve çocuklarına saldırıyor.... TSK, askere alırken annen tesettürlümü diye sormadığı er ve erbaş ve yedek subaylarla, askeri lojmanlarda oturan personelinin ziyarete gelen gelen tesettürlü analarına, kız kardeşlerine ve tesettürlü hısım ve akrabasına “düşman askeri” muamelesi yapmaya devam ediyorken)

Gibi mazeretlerin ancak züğürt tesellisi katagorisinde değerlendirilebileceğini anlamadıkça bu işin bu kişi ve kurumlarla olma ihtimali sıfıra yakın...

Türkiye’deki bütün cemaat, cemiyet, grup, örgüt ve kurumlarda bu gidişten samimi olarak endişe duyan, rahatsız olan ve çözüm arayan değerli insanların varolduğunu biliyoruz, görüyoruz...

Şimdilk bunların sayısının çok az olduğunu da...

Ama asla ümitsiz değiliz..

Milletçe uçuruma düşmekle, kanat takarak bu uçurumu aşmak seçeneğinden birini seçme durumunda olduğumuz bu tarihi günlerde...

Uçuruma düşmek istemiyorsak yapacağımız ilk iş...

Mensubu olduğumuz milleti ve o milletin bağlı olduğu temel değerleri doğru anlamaktır...

Bunun başlangıcıysa...

Bu milleti oluşturan halkın demografik (etnik ve dinî) yapısını, her türlü abartma ve dezenformasyondan arınmış olarak, doğru kavramaktır...

Dipnotlar:
1-) Murad Salih, "12 Eylül Referandumu"nda Sandıktan “Evet” mi Çıktı?, http://millibirlikruhu.blogspot.com/

2-) Murad Salih, “Ahmet Altan'ı çileden çıkaran tercih: Boykot!”, http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2937

3-) Agy.

(Devam edecek)

Bu yazı dizisinin diğer bölümleri için: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=3129

Evet'ci MHP'li belediye başkanı istifa etti
Referandumda 'evet' oyu kullanacağını açıklayan Kahramanmaraş Alemdar beldesinin MHP'li Belediye Başkanı partiden istifa etti
16 Eylül 2010

Anayasa değişikliği referandumunda "Evet" oyu kullanan Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Alemdar beldesinin MHP'li Belediye Başkanı Mesut Kılıç ile 5 belediye meclisi üyesi partilerinden istifa etti.habertürk

"12 Eylül Referandumu"nda Sandıktan “Evet” mi Çıktı?

Murad Salih



Referandumdan önceki yazımızda şöyle demiştik:

[Bir referandumda halk, iradesini kaç şekilde beyan edebilir?

A-) “Evet” diyerek (AB-D’nin en istediği ve en çok sevineceği durum)...

B-) “Hayır” diyerek (AB-D’nin beğenmese bile içine sindirebileceği durum)...

C-) “Boykot” ederek veya “geçersiz oy” kullanarak (AB-D’nin en istemediği, en çok kızacağı durum)...

AB-D medyasının “evetçi” ve “hayırcı” kesiminin ortak dayatmasına göre, halk bu referandumda üç değil iki şıklı bir tercihi kullanacak...

Üçüncü şık olan “boykot” veya “geçersiz oy”un hafızalardan özenle silinmeye çalışıldığını herhalde farketmişsinizdir..

Bu tavrı dillendiren BDP işi bozduğu için Kürtlere başka Türklere başka bir metod uygulanıyor...

Kürtlere BDP’nin “hayır” diyeceği her haberin/yorumun içinde, bir iki cümle ile zihinlere sinsice sokuşturulurken...

Türklere de “PKK’lı teröristler’in seçimi boykot edecekleri” telkin edilerek “boykotçu”ların PKK ile ittifak içinde gösterilebileceği şantajı yapılıyor... ]
(1)

Buna göre seçim sonuçlarına bakalım:

49 buçuk milyon seçmenin 38 milyon 300 bini sandık başına gitti.

Katılım oranı yaklaşık yüzde 77...

Yaklaşık 11 milyon seçmen, yani toplam seçmen sayısının yüzde 23’ü sandık başına gitmedi ...

Sandıkbaşına giden 38 milyon 300 bin seçmenin kullandığı oylardan 37 milyon 541 bin 793’ü geçerli sayıldı.

760 bin seçmen (Sandık başına gidenlerin yüzde 2’si) “geçersiz oy” kullandı...

Geçerli oyların yüzde 58’i “evet”, yüzde 42’si “hayır” dedi...

Görüldüğü gibi buradaki “evet” ve "hayır" oranlarının açıklamasında apaçık bir yanıltma var...

Toplam seçmen sayısının (49 milyon 500 bin) yüzde 58-42’si değil...

Sandıkbaşına gidenlerin (38 milyon 300 bin) yüzde 58-42’si de değil...

Yalnızca geçerli oyların (37 milyon 541 bin 793) yüzde 58-42’si...

Şöyle...

Toplam seçmen sayısı kaçtı?

49 milyon 500 bin...

Bunlardan kaçı “evet” oyu kullandı?

21,874,192’si...

Toplam seçmen sayısına oranı nedir bu “evet”lerin?

Yüzde 44.1...

Bu oran aynı zamanda AKP+SP+BBP’nin toplam oyuna tekabül ediyor... Ve dikkat edilirsse toplam seçmen sayısının azınlığını temsil ediyor...

Buna rağmen referandum sonucu halkın Anayasa değişikliğini kabul ettiği Başbakan tarafından açıklanıyor...

Üstüne üstlük...

Daha YSK tarafından resmî sonuçlar dahi açıkşlanmamışken; Obama, "eşbaşkanı" Erdoğan’ı telefonla arayarak tebrik ediyor...

Keza aynı saatlerde AB’den de sevinç çığlıkları yüklü tebrik mesajları yağıyor...

Erdoğan da sonuçları açıkladığı konuşmasında “Atlantik ötesi”ne ilginç bir selâm yolluyor: “Dünya’nın dört bir yanından Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum. Ne yapayım buradan Okyanus ötesine mesajlar olduğuna göre bizim de bu mesaja bir karşılığımız olması lazım.”

Bu okyanus ötesindeki "kardeşleri" kimlerse artık...

Eşbaşkanı Obama mıdır?

Kendisine ödül veren siyonist örgütler midir?..

Hem Obama, hem de bu siyonist örgütlerle her daim “hoşgörü ve diyolog” içinde çalışan ve onları itatı farz olan “otorite/ulul ül emr/Müm’minlerin emiri/halife” kabul eden “Pensilvanya imamı” mıdır?

Hepsi birden midir?

Bilmiyoruz, günahını almayalım...

Biz yine konumuza dönelim...


Seçmenlerin Kaçı “hayır” oyu kullandı?

15,878,206’sı...

Toplam seçmen sayısına oranı nedir bu “hayır”ların?


Yüzde 32...

Bu da; yüzde 20 CHP+Yüzde 15 MHP =yüzde 35 oyu nazara alınırsa... CHP+MHP oylarının yaklaşık yüzde 3’ünün “boykot”u tercih ettiklerini gösteriyor...

Yüzde 44 + yüzde 32=Yüzde 76...

Bu referandumu (sandık başına gitmeyerek veya geçersiz oy kullanarak boykot edenlerin toplam seçmen sayısına oranı ise 100-76= yüzde 24...

Halkın “boykot” iradesini kırmak için yapılan olağünüstü baskı, tehdit ve şantajara rağmen...

Toplam seçmen sayısının yaklaşık 4’de biri (yüzde 24) bu demokrasi müasameresine katılmayı reddediyor...

Ama...

Her ne hikmetse, halkın bu “irade beyanı” hesap dışı tutuluyor...

İşte “Halkın iradesi”nin sandıklar (seçim-referandum) yoluyla belirlendiğini iddia eden “demokrasi” böyle bir şey...

Şakirtlerin “Büyük Allah’ım ne güzel artık bizim ülkemize de demokrasi güneşi nihayet doğuyor” diyerek uzun uzun şükür secdelerine kapandıktan sonra, meydanlara çıkıp sabahlara kadar göbekler atıp, kolbastı oynadıkları referandum sonuçlarının hilesiz hurdasız açıklaması bu iken...

Bize gerçekmiş gibi açıklanan sonuçlar ne?

“Evet”ler yüzde 58...

“Hayır”lar yüzde 42...

“Boykot” yüzde 24...

Toplayın bakalım bu üç rakamı: Yüzde 124...

Bu hesapta bir yanlışlık yok mu?

Sonuç olarak...

AB-D medyasının “evetçi” ve “hayırcı” kesiminin ortak dayatmasıyla, bir medya terörü halinde, halka bu referandumda üç değil iki şıklı bir tercihi kullanacağı empoze edilmişken...

Toplam seçmen sayısının yüzde 25’i bu “toplu zihin kontrolü” uyglamalarına direnerek Üçüncü şık olan “Boykot” veya “geçersiz oy” şıkkını tercih ederek... Hem AB-D emperyalizmine hemde onun yerli işbirlikçilerine açıkça meydan okumuştur...

Bu çok önemli bir direniş oranıdır...

“Antiemperyalist cephe”nin bu dirençli kitle tabanın dayanarak üzerinden geçirililebileceğinin de göstergesidir...

Bu yüzde 25, sanıldığı/zihinlere dayatıldığı gibi PKK/BDP’den ibaret değildir...

Çünkü Türkiyedeki Kürtlerin toplam nüfusa oranı yüzde 8-9 civarındadır (2)...

Bu kürtlerin yaklaşık yüzde 3-4’ü Barzani_Talabani etkisyle AKP’yi desteklemektedir...

Yani...

Kürtler içinde PKK-BDP’yi destekleyen kesim (BDP’nin potansiyel oyuna göre), toplam nüfusunun yüzde 5’i civarındadır.

Dolayısıyle...

Yüzde 25’lik boykot oranı içindeki PKK-BDP etkisi ancak yüzde 5’lik bir dilime tekabül etmektedir... Kürtlerin Yüzde 3-4’ü ise Barzani-Talabani etkisiyle “evet” oyu vermişlerdir...

Sizce, kalan yüzde 20’lik “boykotçu” dilimin etnik kimliği ne olabilir?

Dipnotlar:
1-Bkz: Murad Salih, “Ahmet Altan'ı çileden çıkaran tercih: Boykot!” http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2937

2- Bkz: Ali Haydar Can, “TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİK TAHLİLLERİNDEKİ İKİ VAHİM YANLIŞ-2-“, http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=712&sid=3e7b2adc73a72b676f7d0c857a02f407


Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/

“Ahmet Altan'ı çileden çıkaran tercih: Boykot!

Murad Salih



Başlık internette rastladığım bir haberden...

Haber şöyle:

[12 Eylül'deki referandumda boykot kararı alan BDP'ye en sert tepki Taraf gazetesinden geldi. Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, boykot kararına öyle gıcık olmuş ki; bugünkü köşesinde BDP'ye giydiriyor... Boykot'un da "demokratik bir hak" olduğuna aldırmadan, Genel yayın yönetmenliği yetkilerini kullanarak, başka bir despotluk yapıyor. Bundan sonra gazetede BDP'nin demeçlerine yer vermeyeceğini açıklıyor. İşte o yazının ilgili bölümü:

(...) Kürt halkının büyük çoğunluğuyla ters düşen, Kürt sivil toplum kuruluşlarıyla çelişen, 12 Eylül hukukuyla hesaplaşmak isteyen Kürtlerin sandık başına gitmesini istemeyen BDP'li politikacıların manevraları bana fazla kıvrak geliyor son zamanlarda.

ONLARDAN DEMEÇ İSTEMİYORUM

Bu yüzden saygısızlaşıp kabalaştıklarını düşünüyorum. Ben BDP'li politikacılardan da, hoyratlıklarından da sıkıldım, çocuğum yaşındaki birinden hakaretler işitmek de hoşuma gitmiyor, yazıişlerindeki arkadaşlarımın neredeyse tümü karşı çıktı ama ben bundan sonra BDP yönetiminden demeç istemiyorum.

TİRAJ UMURUMDA DEĞİL

Biliyorum bu gazeteciliğe aykırı, bu yüzden tiraj da kaybedebiliriz ama ben o kadar da iyi bir gazeteci değilim, iş hakarete geldiğinde tiraj falan da umurumda değil. BDP, maksatlı olmayan, 12 Eylül anayasasının değişmesini istemeyen gazetelerle konuşsun. Yolları açık olsun. ]
(1)

Ahmet Altan malûmunuz...

Taraf gazetesi genel yayın müdürü ve başyazarı...

Taraf gazetesi de malûm AB-D emperyalizminin ülkemizdeki “yarı resmî” gazetesi...

AB-D emperyalizmi de malûmunuz; bütün dünyaya “demokrasi” götürmek istiyor...

Bu yüzden de Taraf gazetesinde yayınlanan her haber, her yorum bir şekilde, AB-D emperyalizminin ülkemize dayattığı bu “demokrasi”nin faziletleriyle başlayıp, onun ne bulunmaz bir nimet olduğunu “şu cahil halkın” kafasına vura vura anlatmaya ayarlanmış...

Ahmet Altan’ın yazıları da öyle...

Tabiî, demokrasi var...

Bir de demokrasi var...

Kitapların yazdığı "teorik demokrasi" başka...

Vietnam, Irak, Afganistan, Filistin, Türkiye halkına dayatılan "pratik demokrasi" başka...

Kitaplar ne yazarsa yazsın...

Biz olana bitene bakarız...

Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da kaç milyon yaşlı çocuk, ihtiyar, kadın bu “demokrasi getirme operasyonu”n da katledi, sakatlandı, işkencenin en berbat şekillerine maruz kaldı, evleri başlarına yıkıldı, işyerleri talan edildi, paraları gasp edildi?

Ebugureybler....

Guantanomalar...

Gizli toplama ve işkence kampları...

İşkence için özel dizayn edilmiş CIA uçakları-gemileri...

İşgal ve talan edilen ülkeler...

Geldi mi bari?

Tabii ki gelmedi...

Çünkü dünyada kitapların yazdığı gibi bir demokrasi hiç olmadı ve olması da mümkün değil...

Ama dehşetli bir propaganda makinesi...

Medya yoluyla yürütülen toplu zihin kontrol faaliyetleri...

Bir gün mutlaka bizim ülkemizi de şendireceğini/şereflendireceğini müjdeliyor ve bizi bu “müjdeli habere” iman etmeye zorluyor...

Kısaca...

Ab-D tarafından oluşturularak dayatılan bir illizyonun adıdır demokrasi...

Hiçbir gerçekliği yok...

Tam bir kumpas...

Adi bir tiyatro...

Çünkü...

Kitaplarda yazan demokrasiye göre son karar halka aittir...

Yönetimde halk ne derse o olur...

Halkın iradesini belirtmesi, tercihini göstermesi için...

Seçim diye bir şey yapılır...

Halk bu seçimlere katılarak kendisini yönetecek genel veya yerel/mahallî yönetici adayları arasından seçimini yaparak bazılarına vekâlet verir...

Veya referandum yoluyla kendisine sorulan sorular için tercihini belirtir...

Yine kitaplara göre, bu seçim veya referandumların meşru olabilmesinin asgarî şartları vardır...

Bunlar...

Adaylıkta ve oy vermede “serbest”lik olacak... Yani adaylara ve oy verenlerin önüne engelerl konulmayacak...

Aday olanlar veya oy verenlerin “hür iradeleri” ile, hiçbir baskı, zorlama, tehdit ve şantaja maruz kalmadan bu işi yapmalarının sağlanacak...

Her türlü hile ve yanıltmalardan uzak “dürüst” bir seçim...

Gizli oy...

Açık tasnif...

Falan filan...

Bugün sadece medya etrafında, doğrudan insan iradesini esir alan olağanüstü tekniklerin geliştirilerek kullanılıyor olması ve bu yolla insanların zihinlerinin kolayca kontrol altına alınabiliyor olmasını dikkate alınarak...

Ne demokrasinin fiiilen uygulandığı iddia edilen AB-D ülkelerinde, ne de AB-D emperyalizmi tarafından demokrasinin zorla dayatıldığı ülkelerde hür, serbest, dürüst bir seçimden sözetmek mümkün mü?

Irak, Afganistan, Pakistan gibi kendilerine zorla demokrasi dayatılan ülkelerin başına seçim yoluyla gelen şu ipten kazıktan kurtulma, kaatil, işkenceci, ırz düşmanı, hırsız, uğursuz, yağmacı, ahlâksız takımının bu halkların hür iradeleriyle serbest ve dürüst bir seçimle işbaşına geldiğini, içinde hasarlı da olsa bir vicdan kırıntısı taşıyan hangi entellektüel/aydın iddia edebilir...

Bizdeki AB-D muhibleri, ne bunu iddia edebiliyorlar, ne de bu kepazelik konusunda tek kelime edebiliyorlar...

Ama “demokrasi” denildi mi, onun faziletleri konusunda saatlerce martaval atabiliyorlar...

Neyse sadede gelelim...

Demokrasi hakkında yukarıda yazdığım gerçeklerin hiçbirini -tıpkı bizim dermokratlar gibi- nazara almadan, görmemezlikten gelerek, yok farzederek/varsayarak...

12 Eylül’de yapılacak denokrasinin kitaplara yazılan teorik demokrasiye birebir uygun hilesiz hurdasız, hür ve serbest bir seçim olduğunu düşünelim...

Bu zor bir şey ama...

Deneyelim...

Bir referandumda halk, iradesini kaç şekilde beyan edebilir?

A-) “Evet” diyerek (AB-D’nin en istediği ve en çok sevineceği durum)...

B-) “Hayır” diyerek (AB-D’nin beğenmese bile içine sindirebileceği durum)...

C-) “Boykot” ederek veya “geçersiz oy” kullanarak (AB-D’nin en istemediği, en çok kızacağı durum)...

AB-D medyasının “evetçi” ve “hayırcı” kesiminin ortak dayatmasına göre, halk bu referandumda üç değil iki şıklı bir tercihi kullanacak...

Üçüncü şık olan “Boykot” veya “geçersiz oy”un hafızalardan özenle silinmeye çalışıldığını herhalde farketmişsinizdir..

Bu tavrı dillendiren BDP işi bozduğu için Kürtlere başka Türklere başka bir metod uygulanıyor...

Kürtlere BDP’nin “hayır” diyeceği her haberin/yorumun içinde, bir iki cümle ile zihinlere sinsice sokuşturulurken...

Türklere de “PKK’lı teröristler’in seçimi boykot edecekleri” telkin edilerek “boykotçu”ların PKK ile ittifak içinde gösterilebileceği şantajı yapılıyor...

İşte Ahmet Altan’ın demokrasiyi de, tiraj kaygısını da bir kenara koyarak; Kürtlere, “ya, ‘evet’ veya ‘hayır’ diyerek bu demokrasi müsameresine katılırsınız! Ya da ‘boykot’ gibi, bu müsamereyi bozucu bir tutumda ısrar ederseniz gazetemde sizden, sizin parti ve örgütlerinizden, sizin hak ve hukukunuzdan tek kelime bile yayılamam!” anlamına gelen yukarıdaki -içinden buram buram “totaliterlik/otoriterlik/baskıcılık/vesayetçilik” tüten- yazısı bu yüzden...

Türkiyede’ki seçim sonuçlarına baktığınızda yüzde 20 ile 30 arasındaki bir seçmen kitlesi (ki bu aşağı yukarı Türkiyede tek başına iktidar olma oranı), Ya sandığa gitmiyor veya cezadan kaçmak için sandığa gidiyor ama geçersiz oy kullanıyor...

CHP ve MHP, AB-D’nin referandum dayatmasını gerçekten boşluğa düşürmek isteselerdi; boykot tavrı alarak yüzde 20-30’luk boykotçu kitlenin üzerine yüzde 35-40 civarında kendi oylarını ilave ederek bunu rahatlıkla yapabilirlerdi...

Hesap ortada...

Toplam seçmenlerin yüzde 20-30'luk kesin kararlı, demokrasiye red/boykot cephesi...

Yüzde 35-40'lık CHP-MHP oyu...

Yüzde 5’lik BDP oyları toplandığında...

Yüzde 60-75’lik bir seçmen kitlesinin sandık başına gitmediği veya gidip de geçersiz oy kullandığı...

Yani sadece AKP ve AB-D’nin arkasında durdıuğu bir referandumun meşruiyetini hiç kimse iddia edemezdi....

Haydi, CHP’nin bu kayıkçı kavgasındaki “kötü adam/tecavüzcü Coşkun rolü” malûm ve CHP’nin eli bu sebeple “hayır”a mahkûm...

Peki MHP’ye ne oluyor?

Haaaa....

Bu sadece bir anayasa referandumu değil...

Malûmunuz AB-D emperyalizminin arkasındaki “Yahudi aklı”, az para-maliyet ile çok iş çıkarma üzerinde çok marifetlidir...

Referandumdan “evet” sonucu çıkarsa ki; öyle veya böyle çıkacaktır...

Bu sonuçla sadece Anayasa’nın bir kaç maddesi değişmeyecek, bu sonuçlar özellikle CHP ve MHP’de ve “boykot” kararının arkasında kararlılıkla duramazsa BDP ve PKK’da çok önemli çatlaklar, bölünmeler ve tasfiyeler yaşanmasına da sebep olacak gibi görünmektedir...

Bunun emareleri hem MHP’de, hem de CHP’de açıkça görülmeye başlandı bile...

Sonuç olarak...

Ahmet Altan apırsa da köpürse de; ben bu “demokrasi müsameresi”ni boykot etmekte kararlıyım...

Kimse bana PKK’lı filan da diyemez...

Çünkü Müslümanım ve Türk’üm...


Dipnotlar:

1- “Ahmet Altan'ı çileden çıkaran tercih: Boykot!” , 24 Ağustos 2010, Bkz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2937


Evet'ci MHP'li belediye başkanı istifa etti
Referandumda 'evet' oyu kullanacağını açıklayan Kahramanmaraş Alemdar beldesinin MHP'li Belediye Başkanı partiden istifa etti
16 Eylül 2010

Anayasa değişikliği referandumunda "Evet" oyu kullanan Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Alemdar beldesinin MHP'li Belediye Başkanı Mesut Kılıç ile 5 belediye meclisi üyesi partilerinden istifa etti.habertürk

Kumanda okyanus ötesinde

16 Eylül 2010 - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Partimiz, kaynağı ve gücü ne olursa olsun, nereden ve kimden gelirse gelsin her melaneti, tertibi, saldırıyı yok etmeye hazırdır ve bu konuda büyük bir milli heyecana sahiptir" dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, il teşkilatlarına gönderdiği genelgede, Türkiye'nin çok kritik ve sancılı bir döneminde AK Parti iktidarı tarafından tek taraflı ve uzlaşmadan uzak biçimde hazırlandığını ileri sürdüğü anayasa değişikliklerinin halk tarafından kabul edildiğini ifade ederek, "Partimiz, milletimizin referandumla verdiği mesajı almış ve sonuçla ilgili kapsamlı bir analiz sürecini başlatarak; mesajlarını, düşüncelerini, beklentilerini ve nasıl bir Türkiye hedeflediğini milletimize daha iyi
anlatabilmek amacıyla tüm karar mekanizmalarını harekete geçirmiştir. Unutmamak gerekir ki, büyük bir ittifakla çıkması arzulanan ve doğal olanı da bu olan anayasa değişikliklerine muhalefet eden büyük bir toplumsal kitle de varlığını göstermiştir. Bu haliyle, referanduma sunulan anayasa değişikliklerinin, üzerinde uzlaşılan bir metin olmaktan daha ilk günde uzaklaşıldığı bariz olarak görülmüştür. MHP'nin tüm teşkilatları ve mensupları üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirmiş; ancak buna rağmen eksik
kalınan, yetersiz olunan alanların kararlılıkla tespiti ve teşhisi için yoğun bir çalışma dönemine girilmiştir. Vaktinde ya da erken yapılacak Milletvekilliği Genel Seçimi'nin tüm hazırlıkları bir an önce tamamlanacak ve partimiz iktidar yolunda azimle yürüyecektir. Partimizin tercihi olan 'hayır' oylarını benimseyen ve destekleyen aziz vatandaşlarıma ve değerli dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Referandumda, anayasa değişiklikleri için 'evet' oylarını kullanan tüm vatandaşlarımın verdikleri
kararlarının da çok kıymetli olduğuna inanıyorum" dedi.
MHP lideri Bahçeli, Türkiye için kaygılandıkları çok vahim bir sürecin kapılarının ardına kadar açıldığını iddia ederek, "Türkiye'nin içine savrulduğu çok kaygan ve sisli bir süreç daha da tehlikeli bir boyut kazanmıştır.
Anayasa değişikliklerine beklentilerimizin hilafına destek veren irade hiç şüphesiz ki, yaşanacak, telafisi olmayan olumsuz gelişmelerden de sorumluluk ve vebal altına girmiştir. Ayrıca referandum sonuçlarından cesaret ve cüret kazananlar tüm berraklığıyla kendisini göstermeye başlamış; vatanımızın bir bölümündeki okullarda boykot kampanyası başlatılmış, demokratik özerkliği talep eden Demokratik Toplum Kongresi temsilcilerinin Ankara'da en üst düzeyde kabul edileceği de ortaya çıkmıştır. Bu da yetmemiş,
Başbakan Erdoğan'ın aklında ve hayalinde olan başkanlık sistemiyle ilgili tartışma başlamış ve ülkemiz tekrar bir karmaşaya doğru itilmiştir. Anlaşılmaktadır ki, parlamenter sistemle kafasındaki hedefe ulaşmada engeller gören bu zihniyet, tek adamlığa ve otoriter bir yönetime davetiye çıkarabilecek bir yönetim yapısını hayata geçirmenin yollarını aramaya şimdiden koyulmuştur.
Türkiye, AKP'nin siyasi hesapları uğruna etnik taleplerdeki ısrar, ideolojik kaygılardaki süreklilik ve hayat arzlarındaki farklılık ekseninde cephelere bölünmüş ve ne yazık ki, çok riskli bir alana hızla girmiştir.
Referanduma gidilen süreçte yaşanan hazin ve dramatik olaylar, daha çok demokrasi ve daha fazla özgürlük parolasıyla milletimizden destek talep eden Adalet ve Kalkınma Partisi'nin gerçek yüzünü deşifre etmiş, çatışmacı hüviyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yeri gelince aziz dava arkadaşlarımızın hatıralarını istismar eden, yeri gelince de bölücülükten sabıkalılarla kol kola girmekte bir sakınca görmeyen Başbakan Erdoğan'ın basit siyasi hesapları uğruna girmeyeceği kılık, takmayacağı maske
olmadığı, geride kalan referandum sürecinde çok iyi anlaşılmıştır. Bir tarafta anayasa referandumunda 'hayır' oyu çıkarsa Avrupa'ya anlatamamaktan dertlenen, diğer tarafta da demokrasi adına 12 Eylül'le hesaplaşmaktan bahseden AKP zihniyetinin ülkemizi hangi bataklığa çektiğini, kafasında ve siyasi ajandasında hangi sinsi hesapları barındırdığını önümüzdeki süreçte daha iyi görmek mümkün olacaktır" ifadelerini kullandı.
"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, gizli gündemini meşrulaştırmak adına iktidarının tüm imkanlarını fütursuzca ve utanmadan kullandığını" öne süren Bahçeli, 'kamu görevlileri, valiler, kaymakamlar, sermaye grupları, sivil toplum kuruluşları, yandaş medya, sanatçılar, sporcular kanalıyla ve kirli bir propaganda yoluyla siyasi faaliyet gösterildiğini savunarak şöyle devam etti:
"Başbakan Erdoğan'ın, referandum sonuçlarının alınmaya başlandığı günün akşamında yaptığı konuşmasında, anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi amacıyla teşekkür ettiği kesimlerle nasıl işbirliği yaptığı da netleşmiş ve ilk ağızdan ikrar edilmiştir. Nitekim okyanus ötesinden AB'ye kadar minnet ve şükran duygularının yansıtılması, anayasa değişikliklerine esasen kimlerin destek verdiğini göstermesi bakımından ibretlik bir vesika olmuştur.
Bilinmelidir ki, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere; iktidar partisinin tüm kadrolarının özellikle MHP'ye gönül veren ve asıl sahibi olan Ülkücülere yönelik siyasi mütecaviz niyetlerinin, akılları çelmek için yapılan alçakça oyunlarının, Ülkücülere kan kustururken ve hakaret ederken şimdi dost görünmeye çalışan münafıkça hamlelerinin amacına ulaşamayacağı açıktır. Referandum sonucuyla birlikte, partimiz üzerinde yürütülen kara propagandaya ve Ülkücülerin bir bölümünün MHP'ye oy vermediği yönündeki
iftiralara hiçbir dava arkadaşımın itibar etmeyeceğine ve bütün parti mensuplarımızın şer ittifakının tezgahını işlemez hale getireceğine AKP çok yakın bir zamanda şahit olacaktır. Bu uğurda değerli teşkilat yöneticilerimizin ve ülkü davasının fedakar temsilcilerinin üstün bir çaba göstereceğinden asla şüphem yoktur. Ülkücünün yeri de, adresi de bellidir ve burası da Cenab-ı Allah'ın izniyle sonsuza kadar MHP'dir. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, partimize gönül vermiş değerli arkadaşlarımızı kandırmak
maksadıyla kalleşçe yaptığı siyasi propagandadan bir an önce vazgeçmesini şimdilik ihtaren bildirmek isterim. Aksi takdirde MHP'nin mahremiyetine girerek veya el uzatarak; davamıza yönelik tertibat içinde olmalarının, mensupları üzerinde tuzaklar kurmalarının, acı hatıralarımızı istismar ederek duygusal ifadeler marifetiyle siyasal çıkar sağlamalarının bedeli muhatapları için ağır olacaktır. Bu hususta öncelikle Başbakan Erdoğan olmak üzere, tüm AKP yöneticileri birinci dereceden sorumlu ve mesuldürler."
Bahçeli, partililerin dikkat etmesi gereken hususları ise şöyle sıraladı:
"MHP'ye karşı başlatılan ve asıl amacı belli olan karalama kampanyasının hareket merkezi Adalet ve Kalkınma Partisi'dir ve kumanda odası okyanus ötesindedir. Partimiz Türkiye'nin bölünmesi ve ayrışması karşısında onurluca ve tavizsiz bir şekilde durmaktadır. Yıkım projesinin tüm aktörleri, emellerine ulaşmada Milliyetçi Hareket'i engel olarak görmektedirler. İmralı canisinin meşru siyasi aktör gibi röportajının bile yayınladığı bir ortamda ve hazırlanacak yeni anayasayla federasyona dönüştürülmesi
planlanan aziz ülkemizin biricik teminatı ve son savunma hattı Milliyetçi Hareket Partisi'dir. Bu itibarla, partimizi köşeye sıkıştırmak, siyasi anlamda güç kaybına uğradığı izlenimini yaygınlaştırmak için yıkım koalisyonu tam mesai faaliyete geçmiştir. Bugünden başlayarak tüm teşkilatlarımız ve mensuplarımız tam bir gönül seferberliği içinde tek başına iktidar hedefine odaklanacak; aramıza sokulmaya çalışılan fitne, nifak girişimlerine karşı uyanık olacaklardır. MHP'yi sürekli olarak bir partinin yanında
ya da arkasında gösterme aymazlığı ve densizliği sürekli olarak belli mahfillerden pompalanmaktadır. Bu zamana kadar kimi zaman AKP'nin, kimi zaman da CHP'nin peşine takılmakla itham edilen MHP, hayasız bir iftiranın muhatabı olmuştur. Partimiz 41 yıllık şerefli mazisiyle milletinin emrinde ve hizmetinde olarak, hiçbir siyasi partinin dayanağı, koltuk değneği ya da takipçisi olmamıştır ve asla da böyle bir alçalmanın içinde olmayacaktır. Partimiz bölücü ve yıkıcı partiler dışındaki tüm siyaset aktörlerine
bu zamana kadar olduğu gibi, bundan sonra da eşit mesafede duracak ve hiçbir partiyle uzaklık ya da yakınlık gibi mülahazalar gündeme getirilmeyecek ve de dillendirilmeyecektir. Özellikle Milliyetçi-Ülkücü camiaya yönelik kurgulanan ve çok merkezli yürütülen yeni bir tuzakla karşı karşıya bulunulmaktadır. MHP ile Ülkücüler arasına ekilmeye çalışılan fitne tohumlarının yeşermesi konusunda en başta iktidar partisi tarafından ısrarlı bir propaganda takip edilmektedir. Buradaki maksat, Türkiye'nin biricik
teminatı ve son kalesi olan Milliyetçi-Ülkücü camiayı ayrıştırmak, zayıflatmak ve iç sorunlarına gömülmüş bir halde etkisiz hale getirmektir. İş güdümlü ve yandaş medya vasıtasıyla, partimizde sorun varmışçasına küstahça haberler yapılmakta, ısmarlama anketlerle kamuoyu yönlendirilmeye çalışılmakta ve Milliyetçi Hareket için önümüzdeki seçimlerde baraj sorunu olduğu ihanet korosu tarafından seslendirilmektedir. 3 Kasım 2002 Seçimleri öncesi kendisini gösteren MHP'siz siyaset projesi bir kez daha belini
doğrultmuş ve bu defa da yıkım koalisyonu bu ihaleyi almıştır. Ancak dünden ders ve sonuç almış olan partimiz tüm girişimleri püskürtecek ve sonuçsuz bırakacak inanca, kudrete, birikime ve aziz millet desteğine sahiptir. Partimiz, kaynağı ve gücü ne olursa olsun, nereden ve kimden gelirse gelsin her melaneti, tertibi, saldırıyı yok etmeye hazırdır ve bu konuda büyük bir milli heyecana sahiptir. Bu kapsamda, tüm teşkilat mensuplarımız Genel Merkez açıklamaları, çalışmaları, genelgeleri, duyuruları dışında
hiç kimsenin ya da kesimin beyanlarına itibar etmeyecektir." Akşam

Bahçeli'ye İstifa Çağrısı
20 Eylül 2010
MHP İstanbul eski milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, MHP Lideri Bahçeli'yi topa tuttu, istifaya çağırdı: ‘Allah'a ısmarladık' de'

MHP eski İstanbul milletvekili Bozkurt Yaşar Öztürk, referandumda MHP'nin kalelerinde açık ara “evet”çıkması üzerine MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye istifa çağrısında bulunarak “Herkes fesini önüne koyup kendine çeki düzen versin. Mağlup olanlar da, ‘artık biz galip gelemiyoruz, hadi Allah'a ısmarladık' demelidir” dedi.


Yeni Anayasa paketinin oylandığı 12 Eylül'de ‘evet' diyen bağımsız ülkücüler, MHP'de olağanüstü kongre çağrısında bulunmaya devam ediyor. MHP'nin üçlü koalisyon hükümeti kurduğu 1999 seçimlerinde MHP'den İstanbul Milletvekili seçilerek Meclis'e giren Bozkurt Yaşar Öztürk, referandumda MHP'nin “hayır”deyip kalesi olan illerde bile kaybetmesi ardından MHP lideri Devlet Bahçeli'yi istifaya çağırdı. “Milletin referandumdaki kararı, bu milletin devletinden 100 km öne olduğunu gösterdi” diyen Öztürk, Bahçeli ve CHP lideri Kılıçdaroğlu için ilginç tespitlerde bulunuyor.

Anayasa paketi %58'lik oy oranıyla kabul edildi. Bu sonuçları nasıl okuyorsunuz?
Millet, bu anayasayı yüzde 58'lik oranla kabul ettiyse öpüp başınızın üstüne koyacak ‘amenna ve saddakna' deyip uygulamaya koyacaksınız. Herkes milletin gösterdiği iradeye saygı duymak zorundadır. Ama ben isterdim ki tam anlamıyla müstakil, baştan aşağı değişmiş bir anayasayı oylayalım. 12 Eylül anayasası 30 yıllık süreçte yamalı bohça haline geldi. Gelen bir tarafını değiştirdi,giden bir başka tarafını… Değişmeyecek ilk üç madde kalır, onun haricinde anayasa baştan aşağı değişir. Anayasanın Türk milletinin değerlerine uygun bir şekilde komple değişmesi lazım. Değerlendirilmesi gereken en önemli husus budur.

Milletin verdiği bir mesaj var zannediyorum. Bu mesaj kime verildi ve mesaj nedir?
Bu anayasa referandumu gösterdi ki bu millet, bu devletin kurumlarından da bu devletin sisteminden de, partilerinden de 100 km ileride gidiyor. Normalde sitemin milletin ilerisinde olması gerekirken biz de millet devletten çok daha ileride… Kurumlara bakın… Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın, Danıştay'ın verdiği kararlara bakın, ne dediğimi anlarsınız. Başörtüsü hakkında verilen kararları hepimiz biliyoruz. Öyle ki halk muhalefetten de ileride… Siyasetten de… -Toprağı bol olsun- Yıllar önce bir tanesi ‘Bu milletin yüzde 60'ı aptal diyordu'; bizdeki anlayış bu… Ama millet aptal olmaz. Aptal olan bu milletin sırtından geçinen asalaklardır. Şimdi millet yönetime müdahil olduğu için birileri çatlıyor, patlıyorNe kadar çatlarsa çatlasınlar bu millet iradesini tecelli ettirecek. Bunun lamı cimi yok. Laiklik diyorlarsa onu da Fransa'daki gibi uygulasınlar, başımızın üstüne koyalım. Şimdi olması gereken bu devleti, milletinden önce giden bir kurum haline getirmektir. Beni idare eden kurumlar, benden ileride olması gerekiyor.

ÜMMET TURAN'IN KENDİSİ!
Az sonra MHP'nin tutumunu soracağım ama öncesinde ülkücülüğü konuşmak lazım. Ülkücülüğün ve Türk milliyetçiliğinin bir evrim sürecinde olduğu ifade ediliyor. Nedir bu değişim?
Hak için halka hizmet anlaşılıyorsa siyaset yapmaya devam edeceğiz. Milliyetçi fikirlerimizi seslendirerek İslam'a mugayir olmamak kaydıyla Türk-İslam ülküsüne hizmet edeceğiz. Bugün Türk-İslam ülküsünün pek fazla telaffuz edilmediğini görüyoruz. Ülkücü tabiri kullanılıyor. Durum bu olunca da İslamî anlayış siliniyoruz. Halbuki ben İslam'a mugayir bir ülkücülük, böyle bir milliyetçilik tanımıyorum. Bunu o dönemin sloganlarında dahi görürsünüz. 1980 dönemi gençliği ‘Rehberimiz Kur'an hedefimiz Turan' derlerdi. Gençlerin şiarı buydu. Biz Turan'ı dahi ümmetin birliği şeklinde algılardık. Ümmet Turan'ın kendisidir. Bizim Boşnak dediklerimiz kendine sırf Müslüman oldukları için Türk diyorlarsa bizim de turan anlayışımızın esprisi ortaya çıkar.
MHP'nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
MHP, bu süreçte yanlış yaptığını anlamış olması lazım. MHP'nin yanlışını bütün yöneticiler anlamalı. MHP'nin tabanı olarak bildiğimiz kesimler de MHP yönetiminden ileride… Bahçeli çıkıyor, eski ülkücüler diye bir tabir kullanıyor. Ülkücülük eski değerlerini muhafaza ediyorsa bunun eskisi yenisi olmaz. Çıkıp da bize ‘eski ülkücü' diyenler kendi ülkücülerinin ülkücülüklerini sorgulamalı. Acaba o kadroda yer alanlar gerçekten ülkücüler mi? Ben hala ülkücüyüm, peki bugün ülkücüyüm diyenler 1980'de ne yapıyorlardı, o zaman da ülkücüler miydi? Zaten merkezin taşraya ters düşmesinin sebebi de bu oldu. Taşradakiler değişmedi ama merkezdekiler değişti. Bu konuşmamızı okuyanlar Milliyetçi Hareket Partisi'nin genel merkezindeki kişileri alıp bir değerlendirmeye tabi tutsunlar. Bu adamlar ne yapmışlar. O dönemde hangi partide bereketlenmişler, bir bakılsın. Nerden nemalanıyorlardı? Okurlar baksınlar. Dürüst arkadaşlarımızı tenzih ederek söylüyorum; isim isim incelesinler, genel başkanından, 69 tane milletvekiline kadar, bir baksınlar.
Ulusalcılık ve statükoculuk eleştirileri var…
Biz ulusalcı değiliz. Dün karşı karşıya olduğumuz zihniyetle bugün ulusalcı olamayız. Bu onlarla barışık olacağız ama onlarla zihniyet farkımız var. Biz Türk İslam ülkücüsüyüz, onlar ise ulusalcı. Milliyetçilik MHP'ye fazla mı geldi. Aynı şekilde Bahçeli'nin statükocu tutumunu da ayrıca değerlendirmek lazım. Ülkücüler statükoyla yan yana gelemez.

Bahçeli, referandumun sonuçlandığı akşam erken seçim çağrısında bulundu. Ancak kamuoyunda ‘bağımsız ülkücüler' olarak bilinen milliyetçi isimler ise MHP'ye olağanüstü kurultay çağrısında bulunuyorlar. Nasıl değerlendirirsiniz?
Sayın Başbakan söyledi bu tabiri, kamuoyu da sevdi galiba… Bağımsız ülkücülerin karakterindeki en önemli özellik doğrunun yanında yanlışın karşısında yer almasıdır. Kim olursa olsun bağımsız bir ülkücü bu şekilde davranır.

Devlet Bahçeli, erken seçim diyor ama bu tavrını değiştirmedikten sonra iktidara mı gelecek. En başta Türk-İslam ülküsünü seslendirmemiz lazım. Millete saygı duyması, milletle beraber yer alması lazım. Jakoben bir anlayışla bu işe devam edilemez. Erken seçimi konuşmaya gerek yok, herkes kendine bir çeki düzen versin. Millet bunun işaretini verdi. Herkes fesini nüne koyup kendine çeki düzen versin. Mağlup olanlar da, ‘artık biz galip gelemiyoruz, hadi Allah'a ısmarladık' demelidir. Bu, MHP'nin tabanının sesidir. Gocunmadan, bu sese kulak verilmelidir. MHP, acilen kurultaya gitmelidir. MHP adına ahkam kesemem ama dost acı söyler, bu gerçekleri herkes söylüyor.
DEMİREL'İN BUGÜNKÜ VERSİYONU KILIÇDAROĞLU

Bir de CHP lideri Kılıçdaroğlu gerçeği var ülkemizde… Çark eden, geri adım atan bir Kemmal Kılıçdaroğlu… Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi ben CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na bakıyorum, bir lider havası göremiyorum. Sanki idare-i maslahat gereği getirdiler, o koltukta öylesine oturuyor gibi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başında uzun süre kalabileceğini de zannetmiyorum. Birileri tarafından yönlendirildiği çok açık, o da partinin içindeki kimselerdir. Önder Sav ve arkadaşları Kılıçdaroğlu'nu idare ediyor. Adamın politikası da yok. Demirel, bir zamanlar ‘Dün dündür, bugün bugün' demişti, onu bugün en iyi uygulayan Kılıçdaroğlu'dur. Ben oy kullanmak için Umre'ye gitmedim, insanlar Avrupa'dan akın akın Türkiye'ye geldiler, Kılıçdaroğlu oyunun takibini yapmıyor. Dün söylediğini bugün unutuyor. Biraz olayları takip eden insanlar bunu görüyor. Bugün bir şey söylüyor, yarın tam tersi bir şey söyleyebiliyorlar. Demirel'in bugünkü versiyonu denebilir, Kılıçdaroğlu için…

Kaynak:Vakit

MHP'li belediye başkanı tutuklandı

23 Eylül 2010
Kayseri'nin merkez ilçelerinden Bünyan'ın MHP'li Belediye Başkanı Mehmet Özmen, ihaleye fesat karıştırmak suçundan tutuklandı.

İhale yolsuzluğu iddiasıyla gözaltına alınan Bünyan İlçe Belediye Başkanı Mehmet Özmen'in de aralarında bulunduğu 13 kişi, ihaleye fesat karıştırmak suçundan iki gün önce gözaltına alınmıştı.

Gözaltına alınanlar, Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgularının ardından Bünyan Adliyesi'nde hakim karşısına çıkartıldılar. Mahkeme heyeti yapılan ilk sorgulamanın ardından gözaltına alınlardan 4 kişiyi serbest bıraktı kalan 91 kişinin tutuklu olarak yargılanmasına karar verdi. Mahkeme heyetinin tutuklu yargılanmasını istediği isimler arasında Bünyan Belediye Başkanı MHP'li Mehmet Özmen'de bulunuyor
habertaraf

ÜLKÜCÜLERDEN EKREM DUMANLI’YA SELAM VAR

24.09.2010
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın “Ah Devlet Bey Ah!..” mesajı üzerine, “MHP ile Gülen cemaati arasındaki kavga yeniden alevlenecek gibi görünüyor” deyip, “Bakalım Ekrem Dumanlı’nın bu çıkışına da yönetim veya MHP kaynaklarından bir misilleme gelecek mi?” sorusunu sorduk.

Satırlarımızın mürekkebi kurumadan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Harun Öztürk’ten, Dumanlı’ya cevap geldi. Twitter üzerinden gönderilen mesaj şu oldu:

“Ekrem Dumanlı Bey ülkücülere dostluğunu buyurmuş. Ne diyelim, senin gibi dostumuz varken düşmana ne gerek var...”

Odatv.com

Devlet Bahçeli "Cuma"ya Gidecek!
26 Eylül 2010

MHP lideri Devlet Bahçeli, Ermenilere Van Akdamar Kilisesi'nde ayin yaptırılmasına karşılık vermeye hazırlanıyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli, Ermenilere Van Akdamar Kilisesi'nde ayin yaptırılmasına karşılık vermeye hazırlanıyor. Meclis'in açılacağı 1 Ekim'de Bahçeli, TBMM Genel Kurulu'nda değil, Kars Ani Harabeleri'nde olacak. Bahçeli, Alparslan tarafından 1064'te fethedilerek katedralden camiye çevrilen Fethiye Camisi'nde Cuma namazı kılacak. aktifhaber

MHP İlçe Binasına Molotoflu Saldırı
22 Ocak 2011
Kahramanmaraş'ın Pazarcık İlçesi'nde MHP ilçe binasına molotofkokteyli atıldı. Binada çıkan yangın kısa sürede söndürüldü. aktifhaber


MHP'de Engin Alan rahatsızlığı
22 Mart 2011
MHP'de milletvekilliği adaylığı için başvurular dün akşam sona erdi.

Yaklaşık 2 bin 500 kişinin yaptığı adaylık başvurusu arasında 'Balyoz Davası' kapsamında Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunanemekliKorgeneral Engin Alan da yer aldı.

Fakat bu, partide krize yol açtı. MYK üyesi Mansur Yavaş, milletvekilliği aday adaylığı için müracaatta bulunmadı. MHP'nin yükselen yıldızlarından Yavaş, Genel Başkan Devlet Bahçeli'ye bir mektup yazmış ve Engin Alan üzerinden, "Partide ikinci bir Nusret Demirağ vakası yaşanmasın." talebinde bulunmuştu. Ancak, parti yönetiminin Engin Alan konusunda geri adım atmaması, kendisini kırdı ve adaylıktan vazgeçti.

Emekli olduktan sonra MHP'ye katılan eskiAnkaraDevlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nusret Demirağ, ezanın Türkçe okunması gerektiğini savunmuş ve tepkiler üzerine partiden ihraç edilmişti. Edinilen bilgilere göre, Mansur Yavaş'ın Bahçeli'ye yazdığı mektupta, ülkücü ve muhafazakar hassasiyeti olmayanların partide yer bulmasına karşın, ülkücülerin aynı değeri görmediğine vurgu yapıldı. Yavaş, son yerel seçimlerde Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı olmuş ve beklenenden yüksek bir oy almıştı.

Başvuru yapanlar arasında, 1999 yılında 'Telekulak' iddiası ile yargılanan eski Ankara İl Emniyet Müdürü Cevdet Saral da vardı. Saral, Trabzon'dan aday adayı. MHP'den milletvekili olmak isteyen diğer bazı isimler şöyle: Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, eski Maliye Bakanı Sümer Oral, Ümit Özdağ, trafik kazasında hayatını kaybeden ANAP'lı eski bakan Adnan Kahveci'nin oğlu Cihan Kahveci ve Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız. Sincan Birinci Ağır Ceza Hakimi Osman Kaçmaz, eski Emniyet İstihbarat Daire BaşkanıHanefi AvcıveMHPMYK üyesi Erkan Haberal ise adaylık başvurusunda bulunmadı. Milletvekilleri Ertuğrul Kumcuoğlu, Sabahattin Çakmakoğlu, Bekir Aksoy, Gürcan Dağdaş, Zeki Ertugay ve Ahmet Bukan da aday olmadı. Kadın aday sayısı 200'ü aştı. haber10

Wikileaks belgelerindeki MHP
19 Nisan 2011
ABD'li diplomatların yolladığı MHP ve Bahçeli raporlarında çarpıcı ifadeler yer alıyor:

MHP'yi yakın takipte tutan ABD'li diplomatlara göre, "Parti yüzde sekizlik çekirdek oya sahip ama hiçbir yeni fikir yok ve oylarını artırmak için birtakım 'milli' konulardaki dönemsel gelişmelere bel bağlıyor.

Bahçeli'nin liderliği konusunda yürütülen tahminler Bahçeli ve parti yönetimini kızıracak türden: "Her halükarda, biz MHP'nin halihazırdaki "kırlaşmış" haliyle Bahçeli'nin ultra-titiz liderliği altında önemli bir ulusal rol oynayabileceğini sanmıyoruz."

DERİN ŞÜPHECİLİK VE PARANOYA

Kriptolar ABD'li diplomatların MHP'nin ideolojik kimliğini nasıl tarif ettiğini de ortaya koyuyor: "Avrupa Birliği ve Amerika konusunda derin şüphecilik, Türkiye ve Irak Kürtlerine karşı paranoya.."

Taraf gazetesi bugünkü sayısında Wikileaks belgelerinde MHP'yi mercek altına alan ABD'li diplomatların Washington'a geçtikleri raporları yayınladı.

BOZKURT SÜRÜSÜ YALNIZ KURT LİDER BAHÇELİ'YE ÇIKIŞIYOR

28 Ocak 2003'te ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden Washington'a gönderilen telgraf, 3 Kasım 2002 seçimlerinin mağluplarından MHP'deki son durumu değerlendiriyor. Büyükelçilik Siyasi Müsteşarı John Kunstadter'in kaleme aldığı telgrafın başlığı: "Türkiye'nin Milliyetçi MHP'si: Bozkurt sürüsü Yalnız Kurt Lider Bahçeli'ye Çıkışıyor"

Telgraf metninden bir bölüm aktarıyoruz: "Her düzeydeki MHP üyeleri, partinin 3 Kasım seçimlerindeki zayıf performansından ötürü, lider Bahçeli'yi suçluyorlar. Bu arada Bahçeli de görevi bırakma sözünden geri dönüyor ve partiyi sıkıca elinde tutmak için çalışıyor ama MHP tabanından ve "bozkurtların" kadrolarından giderek artan bir baskıyla karşı karşıya"

"GELİN BAHÇELİ GİBİ"

Telgrafta MHP yetkililerinin yenilgi sonrası sersemlemiş bir halde olduğu yazıyor. Bahçeli'ye isyan bayrağı açan MHP'li belediye Başkanı Helvacı'nın Bahçeli'yi geline benzettiği konuşması dikkat çekici:

"MHP üyesi Ankara'nın dışındaki Kutludüğün'ün Belediye Başkanı Abdullah Helvacı, 17 Ocak'ta siyasi müsteşara Bahçeli'nin MHP'nin gündemini savunmak için gerekli cesaret ve güçlü kişiliğe sahip olmadığını söyledi. Helvacı, klasik kaba MHP jargonunu kullanarak, Bahçeli'nin eline bir şans geçtiğini ve hükümetteyken bu şansı heba ettiğini söyledi: "Ecevit (o zamanlar hasta olan Başbakan) altını ıslatırken, Bahçeli hala onun gelini gibi davranıyordu."

BAHÇELİ ÜLKÜCÜLERİ KEŞFETTİ

Telgraflarda seçim yenilgisi sonrası istifa edeceğini söyleyen ancak görevine devam eden Bahçeli üzerine ilginç tespitler bulunuyor:

"MHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Telek, 24 Eylül'de siyasi müsteşarla yaptığı görüşmede Bahçeli'nin yeniden aday olmaya karar vermesinin bir nedeninin de 1997'de ilk kez Genel Başkan seçilmesinden bu yana bağlarını koparmaya çalıştığı MHP'nin idealistlerini (ülkücüler) bozkurtlar diye de bilinir-yeniden keşfetmesi olduğunu anlattı. Telek, Bahçeli'nin başlanğıçta partiyi ülkücülerin şiddet eğilimi konusundaki hakedilmiş ününden uzak tutmak istediğini söyledi. Bunu yapabilmek için de Bahçeli, ülkücü örgütleri kapatmaya partinin yönetim kademelerini karanlık unsurlardan temizlemeye başladı. Telek, ülkücülerin "mesaj aldıklarını" ve artık daha "ılımlı" olduklarını iddia ediyor. Sonuç olarak Bahçeli de partinin taban örgütünün bu önemli unsuruyla ilişki kurmak konusunda kendisini daha rahat hissediyor."

AKP'NİN HER HAREKETİNİ İSTİSMAR EDİYORLAR

ABD Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı John Kunsttadter, 21 Nisan 2004'te geçtiği telgraf muhalefet partisinin şimşeklerini üzerine çekecek gibi:

"Sağcı-milliyetçi MHP'nin liderleri 28 Mart yerel seçimleinin sonucunu bi zafer gibi göstermeye çalışıyorlar. ancak en az bir MHP yetkilisi, daha iyi sonuç almayı beklemişti. MHP'nin liderleri partiyi anaakıma taşımak isteseler de partinin temel konulardaki Kıbrıs, Irak ve AB politikaları 2002 genel seçimlerindeki yenilgiden beri değişmedi. MHP yetkilileri iktidardaki AKP'nin bu konularda yanlış adım olarak algılanabilecek her hareketini istismar ederek 28 Mart'ta kazandıklarını iddia ettikleri ivmeyi artırmayı umuyorlar."

MHP'nin politikasının istismar üzerine kurulu olduğu belirtilen metinlerde Bahçeli muhaliflerinin görüşleri de akratırılıyor:

BU PARTİDEN HİÇBİR ŞEY OLMAZ

İrtibatta olduğumuz kişiler MHP'nin 28 Mart'taki nisbi başarısının şunlara bağlı olduğunu söylüyorlar: 1) 2002'de yabancı düşmanı Genç Parti'yi destekleyen umduğunu bulamamış MHP seçmenlerinin sürüye geri dönmesi ve 2) Son birkaç haftada milliyetçiliğin alevlenmesine yol açtığını söyledikleri Kıbrıs ve Irak'taki gelişmeler. Bu son noktada MHP'nin Kıbrıs, Irak ve AB konularını, AKP'nin Türk çıkarlarını satacağı yönündeki korkuları istismar etmek için kullanmayı ümit ettiği aşikar. MHP'nin miliyetçi paranoyayı istismar ederek AKP'ye verilen desteği dinemitlemeyi ve gelecek genel seçimlerde kendisini daha iyi konumlamayı başarıp başaramayacağı halen cevapsız bir soru. Mesela Mütfüoğlu bundan şüpheli: "Devlet Bahçeli yönetiminde bu partiden hiçbir şey olmaz."

MÜFTÜOĞLU: ÇOKTAN DARBE YAPMIŞ OLURDUM

Hükümetin Kıbrıs politikasına ilişkin dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün açıklamalarını yorumlayan MHP'li Rıza Müftüoğlu'nun çarpıcı bir sözü de kriptolar arasında yerini aldı:

"Bir dizi konuda iktidardaki AKP'nin politikasına ve Özkök'ün Türk hükümetine daha ılımlı bir yaklaşım göstermesine ilişkin hayalkırıklığı bildiren Müftüoğlu, "Ben Türk Genelkurmay Başkanı olsaydım çoktan darbe yapmış olurdum" dedi.

Timetürk

Bahçeli: Kaseti olan istifa etsin

MHP lideri Devlet Bahçeli, iki parti yöneticisinin adının karıştığı kaset skandalıyla net konuştu. Görüntülerin internete belli bir merkezden sızdırıldığını kaydeden Bahçeli, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın kaset olayını anımsattı ve resti çekti. "Kaseti olan başka kim varsa istifa etsin.' restinde bulundu.

29 Nisan 2011
Anadolu Haber

SİYASİ TRAVMA

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şunları dedi: ''MHP Başkanlık Divanı üyesi olan, aynı zamanda milletvekilliği görevini de yürüten şahısların özel hayatlarına ait gizli video görüntüleri ve bunların internet vasıtasıyla servis edilmesi, Türkiye;nin karşılaştığı ve muhatap olduğu en ciddi siyasi travmalardan birisi olarak karşımızdadır.

Herkes bilmedir ki partimiz yolundan ve inandığı değerlerden sonu ne olursa dönmeyecek, yanlışı sahiplenmeyecek ve hiçbir iftiranın altında kalmayacaktır. MHP, Türkiye'yi karanlık noktalara sürüklemeye çalışanların bir an önce açığa çıkarılmasını beklemekte ve bunun da AKP'nin iktidar namusu olduğuna inanmaktadır

MHP, Türk aile yapısına ters düşen, milletimizin hassasiyetleriyle ve kabulleriyle taban tabana zıtlıklar içeren son hadisenin derin muhasebesini yapmakta ve gerekli tedbirleri lazım geldiği biçimde almaktadır."

12 Haziran öncesi partisinin il mitinglerine devam eden MHP lideri Bahçeli'nin son ardersi Bolu ve Düzce oldu. Bolu ve Düzce'ye seçmenine seslenen Bahçeli, ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

İşte Bahçeli'nin açıklamaları:

AYNI ADIMI ATMAYIZ
Kaset siyaseti tabirini kullandım. AKP döneminde her konuda büyük bir yozlaşma, soysuzlaşma sürecine girildi. Teknolojideki gelişim insanların hayrına olmalı. Seçim sürecinde benzer olaylar çıkabilir. Bundan sonra her türlü iftiraya, her türlü teknolojik oyuna her insan muhatap olabilir. Bizim bu kararımız, bir kapı aralığı olmaz. Her türlü iftiranın karşılığında adımlar atılacak anlamı taşımaz. Bu konular üzerine çok daha ciddi gidilir.

TALİMATI BEN VERDİM

Bazı aleyhte yazı yazan internet sayfaları var. Bunları araştırıyorsunuz, hemen hemen aynı merkezler çıkıyor. Benzer üslupları var. Demek ki bunlar bir merkezin planlaması. Biz gerekli tedbiri ve kararı aldık. İki arkadaşımızın incelemesi devam edecek. Ancak seçim sürecine girdiğimiz için milletvekilliği adaylığından ayrılmaları ve partideki görevlerini bırakmaları talimatını verdim.
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Nis 29, 2011 10:30 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Ekm 10, 2010 12:13 am    Mesaj konusu: Devlet Bahçeli, Başörtüsü Yasağının Devamını niçin istiyor? Alıntıyla Cevap Gönder

Devlet Bahçeli,
Başörtüsü Yasağının -Üniversiteler Haricinde- Devamını Niçin İstiyor?


Murad Salih



MHP, “Türk Milliyetçiliği” temelinde yükselen bir parti...

Milliyetçiliğin psikoloji mi yoksa ideoloji mi olduğu tartışmasını atlayarak söyleyecek olursak...

İdeolojisinin “Türk Milliyetçiliği” olduğunu açıkça beyan eden bir parti...

Türkiye’de resmî nüfus sayımlarında “anadil”ini “Türkçe olarak beyan edenlerin oranı yüzde 93... (1)

Yani Türkiye’de yaşayan nüfusun yüzde 90’dan fazlasının etnik kökeni Türk...

Yine Türkiye nüfusunun en az yüzde 91’i Sünnî Müslüman (Hanefî ve Şafiî)... (2)

Sünnî Türklerin tamamı Hanefî mezhebine bağlı...

Araştırma verilerine göre, Alevî-Bektaşî-Şiî inancında olanların toplam nüfusa oaranı yüzde 2-3 civarında... (3)

Alevî-Bektaşî-Şiî inancında olanların etnik kökeni ise, -içlerine sızmış kripto Ermeni ve kripto Yahudi (sabetaycı)ları saymazsak- yüzde seksenden fazlası Türk kalanı Kürt ve Zaza...

Alevî-Bektaşî inancında olan Türk kökenlilerin büyük çoğunluğu seçimlerde CHP’yi destekliyor...

Bu kesimden MHP’ye oy veren yok gibi...

Kars ve Iğdır ile İstanbul Halkalı civarında yaşayan Şiî Türkler ise, bir kaç seçimdir ekseriyetle AKPye oy veriyor...

Bu ne demek?

Şu demek:

- MHP’ye sadece Türkler oy veriyor ve MHP’ye oy veren kitlenin tamamına yakını Sünnî (Hanefî)...

Bunu teknik olarak şöyle ifade edebiliriz:

- MHP’nin dayandığı (oy aldığı) kitlenin tamamı etnik olarak Türk ve tamamına yakını dinî olarak Sünnî (MHP içinde yüzde, binde oranlarıyla ifade edilemeyecek kadar küçük bir Şamanist grubun olduğunu varolduğunu biliyoruz. Küçük bir Şiî grub da MHP’ye oy veriyor olabilir) dir...

Peki...

Türban veya başörtüsü yasağı bu ülkede kimlere karşı alındı?..

Etnik kökeni her ne olursa olsun bu ülkede yaşayan Sünnî hanımlara karşı...

“Sünnî hanımlar” derken bu ülkenin kadın nüfusunun en az yüzde 91’inden sözediyoruz...

Gözükara bir azınlık...

Bu ülkenin kadınlarının yüzde 91’inin uyması gereken dinî bir kurala uymasını yasaklıyor... (4)

Uyarlarsa hiçbir okula alınmayarak öğrenim haklarından...

Hiçbir resmî kurumda çalıştırılmayarak çalışma haklarından mahrum bırakılarak “cehalete ve açlığa terkedilme cezası”na çarptırılıyorlar...

Hem de tam bir yargısız infazla...

Kaç türlü haksızlık ve hukuksuzluk içiiçe...

Ceza hukukunun temel prensiplerinden biri nedir?

“Kanunsuz suç ve ceza olmaz”...

TC’nin ceza kanunlarında kadınlar için “Tesettür” yasağı ve bunun için öngörülmüş herhangi bir ceza var mı?

Yok...

Peki bu ülke kadınlarının en az yüzde 91’ini mağdur eden bu yasağı ve cezayı hangi şerefsizler icadetti...

28 Şubat’ı yapan NATOCU darbeciler ile onlara yardım ve yataklık eden sivil siyasetçi ve bürokratlar...

Şimdi mevsim değişti...

AB-D’nin Ortadoğuda yürüttüğü sinsi işgal ve yağma politikalarının aksamadan yürümesi için, Türkiye nüfusunun etnik ve dinî çoğunluğunun ağızlarına bir parmak -içine uyuşturucu katılmış- bal çalınması gereği doğdu...

YÖK’ün türban konusundaki hamaratlığı bu yüzden...

CHP’nin yeni genel başkanı Kılıçdarağlu’nun Brüksel’de ince ayara tabi tutulmasından sonraki ikircikli tavırları da bununla bağlantılı...

O sebepten bu sebepten...

Bu ülke kadınlarına uygulanan haksız bir yasak ve buna bağlı vahşî cezaların en azından üniversitelerde kalkıyor olması bile iyi bir gelişme...

Çünkü bu gelişme...

En temel hakları bile göz göre göre gaspedilen kızlarımızın buna karşı yıllardır kırılamayan direniş iradelerinin bir sonucu...

Onlara analarının ak sütü kadar helâl (Türkiye’deki Sünnî erkeklerin bu konuda -başörtü takmak ve balon uçurup kıytırık bir iki slogan atmak gibi- şaklabanlık düzeyini aşmayan eylemleriyle iyi bir sınav vermedikleri gün gibi ortada)...

***

Şimdi CHP’yi aldı bir telaş: Bu iş burada kalmaz!

Ya?..

İlköğretimden başlayarak çalışma hakkını elde etmeyi de kapsar...

Kapsasın...

Öğrenim ve çalışma hakları en temel ve en genel haklardan değil midir?

Siz neden korkuyorsunuz?

Diyeceğiz...

Ama...

CHP’nin ıkınıp sıkınıp söyleyemediklerinin tamamını MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli bakın nasıl açık açık söylüyor:

- “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, üniversite öğrencilerinin kılık kıyafet nedeniyle eğitimden mahrum bırakılmasının düşünülemeyeceğini,AK Parti ve CHP'nin samimi olmaları durumunda bu sorunun kalıcı çözüme kavuşturulması için geniş tabanlı mutabakat zemini oluşturulması çabalarına partisinin tam destek ve katkı vermeye hazır olduğunu belirtti. Sadece üniversitelerde başörtüsü özgürlüğüne destek vereceklerini ifade etti.” (5)

Burada anahtar cümle şu: “Sadece üniversitelerde başörtüsü özgürlüğüne destek vereceklerini ifade etti.”

“Sadece Üniversitlerde”...

Ya gerisi?

Haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme devam...

Sünnî (Hanefî) hanımlar büluğ çağından itibaren evleri dışnda “tesettür” ölçülerine uymak zorundalar...

Bu Sünnî (Hanefî) hanımlar için dini bir vecibe/gereklilik...

Yani mesele yalnızca “öğrenim hakkı”, “çalışma hakkı” değil; aynı zamanda “din ve vicdan özgürlüğü” meselesi...

Bu konuda CHP’nin karın ağrısını anlamak kolay...

Neticede onlar da oylarının çoğunu Sünnî kökenli insanlardan alıyorlarsa da; CHP’ye oy veren bu kitlenin Sünnîliği “köken”den ibaret kalmış vaziyette...

Bu kitleye, 86 yıldır süren İngiliz patentli “devşirme” projesininin başarılı sonuçları da diyebiliriz...

Sam Amca’nın kendine benzettiği siyahî Tom Amca’lar gibi...

Peki MHP’ye ne oluyor?..

“Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanım” diyen bir gelenekten gelen MHP, bu konuda Türklüğünden de Müslüman geçmişinden de utanan/nefret eden monşerleşmişlerin partsi CHP’den de daha ileri niçin gidebiliyor?

Nüfusunun yüz’de 91’inin Türk olduğu bir ülkede yüzde 15’ler civarında oy almaktan sıkıldı da...

Harakiri mi yapmaya karar verdi?

Yukarıda tablosunu verdiğimiz Türkiye nüfusunun etnik ve dinî yapısı ve bu yapı içinde MHP’nin dayandığı kitlenin etnik ve dinî kökenlerine bakılırsa...

Evet..

MHP Lideri sayın Bahçeli’nin , siyaseten intihara karar veren bir partinin lideri gibi konuştuğu açık...

Dipnotlar:

1-) “TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİK TAHLİLLERİNDEKİ İKİ VAHİM YANLIŞ-2-“ , Ali Haydar Can, Bkz:
http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=712

2-) “TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİK TAHLİLLERİNDEKİ İKİ VAHİM YANLIŞ-3-“, Ali Haydar Can, Bkz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=712

3-) Agm.

4-) Bu Konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görüşü şöyle: “Cahiliye devrinde başını örten kadınlar, başörtülerini enselerine bağlar veya arkalarına salıverirlerdi. Allah Teâlâ, bu ayetle, İslâm’dan önceki bu adeti kesinlikle yasaklayarak mü’min kadınların -kendiliğinden görünen hariç- zinetlerini, zinet yerlerini açmamalarını ve başörtülerini; saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun, gerdan ve göğüslerini iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmalarını emretmiştir. (..).5 3- ÖRTÜLMESİ GEREKLİ OLMAYAN KISIMLAR (..) “Yüz ve bileklere kadar eller” olarak tefsir edilmiştir.6 4- ÖRTÜLMESİ GEREKLİ OLAN KISIMLAR (..) kadınların, istisna dışında kalan zinetlerini ve zinet yerleri olan saç, baş, boyun, kulak, gerdan, göğüs, kol ve bacakların örtülmesi olarak anlamışlar ve bunlardan herhangi birini açmalarının caiz olmadığı hükmünde ittifak etmişlerdir.” Fetvanın tamamı için Bkz: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=175

5-) “MHP'den Başörtüsüne Şartlı Destek”, 09 Ekim 2010, Aktifhaber.


Her taraftan sobelenen bir kavram: “Ülkücülük…”
Adnan İslamoğulları
15 Ekim 2010



Sağım, solum, önüm arkam sobe…

Her taraftan sobelenen bir kavram:

“Ülkücülük…”.

Bizim ona yüklediğimiz mazmunlar ne kadar uhrevî, ne kadar zengin, ne kadar esâtirî, ne kadar ideal olursa olsun, nihâyetinde karşımızda bir sıfat olarak duruyor: “ülkücülük”.

Ülküsünün uğrunda mücâdele eden âdemin sıfatı: “ülkücü”.

İdea.. ülkü.. idealist.. ülkücü.. idealist ülkücü.. ülkücü idealist..

Kulağa pek güzel, pek hoş geliyor.

Musıkîsi var. Okşuyor, sarıyor, sarmalıyor, kuşatıyor, içine alıyor, kapsıyor, saklıyor, barındırıyor, muhafaza ediyor, târif ediyor, taltif ediyor, onore ediyor, ayrıcalık tanıyor, özel kılıyor, farklılaştırıyor, içtimâî mevkiinizi değiştiriyor, denklemlerin içine yerleştiriyor, hesaba katılmanızı te’min ediyor, zemin açıyor, etiket oluyor, kartvizit oluyor, imkan sunuyor, bâzen postacı gibi kapınızı çalıyor, fırsatlara dönüşüyor, rûyâya dönüşüyor, sicil oluyor, kâbusa dönüşüyor, umacı oluyor, melek oluyor, karabasan oluyor, istihâre oluyor, devletlû oluyor, muhalif oluyor, kabadayı oluyor, ali kıran baş kesen oluyor, ismin ne demiş mülâyim, sert olsan ne yazar oluyor, işbirlikçi oluyor, paratoner oluyor, sinir ucu oluyor, dokunma yanarsın oluyor, vur abalıya oluyor, gıpta ediliyor, kıskanılıyor, hayret ediliyor, tahkir ediliyor, tahfif ediliyor, erkekçe bir ses oluyor, fısıltı oluyor, korku oluyor, cesâret oluyor, eskisi oluyor, yenisi oluyor, bağımsızı oluyor… oluyor.. oluyor…

Ama en güzel onlar ölüyor ve en güzel onlar mağlûp oluyor…

Ölüm en güzel onlara yakışıyor, mağlûbiyet en güzel onlara yakışıyor.

Tedâilerinin zenginliği göz kamaştırıyor, tam bir mozaik zenginliğinde. İçinde “ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı” nevinden bir zenginlik bu. Her kapıyı açıyor, her konuda söz söyletiyor, itiraz imkânı sunuyor. Muhkem bir mevki sunuyor, korunaklı, zaman zaman dokunulmaz bir mevki bu.

Aslında biraz yap/boz oyunu gibi ülkücülük. Bozup bozup tekrar yapabiliyorsunuz, bu imkânı sunuyor size. Belirlenmiş bir standardı yok gibi, dolayısıyla teftişi de yok, “olmamış, sil baştan” diyeni yok. Hoşunuz gitmedi mi yaptığınız yeni model ülkücülük, bir kenara koyuyorsunuz ve “yenisine sağlık” diyorsunuz oluyor bitiyor, her türlü denetimden âzâde…

Tabiatıyla müntesiplerinin yani ülkücülerin “kesin inançlılıkları” fikirlerine değil, ideallerine değil, paradigmalarına değil, ideolojilerine değil. Ülkücülerin “kesin inançlılıkları” kurumlarına ve kişilere müteveccih. Kurumlarına ve kişilere amansız bir “kesin inançlılıkları” var, Eric Hoffer’a “Kesin İnançlılar” kitabını yeniden yazdıracak kadar.

Ülkücülüğün ne kadar “kırmız çizgisi” varsa neredeyse tamamına yakını pembeleşmiş, ne gam!

Ülkücülüğün ne kadar “sinir ucu” varsa hassasiyeti alınmış, ne tasa!

Ülkücülüğün ne kadar “kutsalı” varsa tahkir edilmiş, ne dert!

Ülkücülüğün ne kadar “hâtırası” varsa istismâr edilmiş, ne gâile!

Ülkücülüğün ne kadar “geçer akçesi” varsa peşkeş çekilmiş, ne mesele!

Ülkücülüğün ne kadar “ihtiyâtı” varsa pazarlanmış, umurda mı?

Bir zamanlar bir hava durumu sunucusu vardı; “havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız yerinde olsun” diye kapatırdı proğramını. Ne olursa olsun ülkücülerin havası yerinde olsun, gerisi hikâye…

Lâkin, iş kurumun tüzel kişiliğine, bu tüzel kişiliğin en tepedeki temsilcisine, haydi jargona uyarak yazalım, liderine ve etrafındakilere yöneldi mi eleştiriler, yandı gülüm keten helvası. “Birlik ve berâberliğe en fazla ihtiyaç duyulan günler” zırvası başlar hemen ve aksi gibi bu zırva te’vil götürür bir zırvadır. “Haydi şahıslara saygınız yok, bâri o makama saygı gösterin” plağı döner döner durur. Sanki o makam, yaratılmıştır, mukaddestir, takdis edilmiştir, o şahıstan/şahıslardan bağımsızdır sanki. O şahıslar olmasa o makam sanki bir canlı gibi hayatını devam ettirebilecek organizmaya sahiptir. Bir miktar deri ve ahşaptan oluşan o koltuklar sanki dile gelip konuşabilecektir. Lakin böyle telâkkî edilir ve saygı beklenir, göstermeyen hafazanallah yanmıştır hem de Marmara Çırası gibi…

İlkeleri, idealleri, hassasiyetleri ayaklar altında paspas olurken sükût eden, sineye çeken, gargara yapan kalabalıklar, oklar kuruma, işleyişine ve liderine ve etrafındakilere yöneldi mi aslan kesilirler, birlik ve berâberlik nutukları atarlar, voltran oluştururlar.

Haksızlık ve kötü gidiş karşısında susmayanların payına da hep aynı sıfat düşer:

“Muhalif”.

Muhalif en terbiyelisidir susmayanların hissesine düşen sıfatların. Zaman zaman hain olurlar, zaman zaman muârız, zaman zaman kökü dışarıda bazı merkezlerin adamı ve çatlak ses olur zaman zaman.

Hayatını inandığı dâvâsına, ideallerine adamış, bu uğurda çekilecek ne dert varsa çekmiş, ne tasa varsa tasalanmış, ne bedel varsa ödemiş insanlar, bir gün evvel hareketin kahramanıyken, bir ânda hain olurlar, bölen olurlar, provokatör olurlar. Hem de bütün bunlar “ülkücülüğün sınırları dahilinde” olur, tarafeyn “ülkücüdür” tartışmasız olarak, her şey olur ama tarafeynin ülkücülüğüne bir zevâl gelmez. Hain diye suçlayan da, “hain değilim, farklı düşünüyorum” diyen de ülkücüdür.

Tamı tamına şöyle bir durumdur:

“İşler nasıl gidiyor” demiş kör topala. Topal cevap vermiş, “Gördüğün gibi işte”…

Ne topal yol gidebiliyordur, ne kör görebiliyordur…

Ülkücülük hep “devletlû” telâkkî edildi, hep devletin “hassasiyetleriyle” özdeşleştirildi, hep “yedek kulübesinin yıldızı” oldu ve “düz koşularını” bile devlet ciddiyeti ile yaptı; “uygun adım”da.

Ülkücülük her kadroda yer buldu kendine. İlk onbirde ya da ilk onsekizde. Hatta tribünlerde oturduğu zamanlarda bile “kendi hapiste, fikirleri iktidarda” denildi, bu yetti de arttı bile kendini ayrıcalıklı hissetmesi için.

Kendi yapılarının hâricindeki siyâsî partiler, vakıflar, cemaatler, tarikatler, gönüllü kuruluşlar hepsinde kontenjanları oldu. Hepsinde yerini aldı, tavazzuf etti. Bu tür yapılar için bir insan haddehânesi fonksiyonunu gördü ülkücülük.

Bu yapılar ülkücülerden bolca kadrolar istihdâm ettiler bünyelerinde yıllar yılı ve el’ân. Ülkücülüğün değirmeni hep tersine çalıştı, içeriden dışarıya doğru verdi ürününü.

ANAP, Özal’ın “dört eğilim” dediği meşhur “fil ayağı” üzerine oturdu, ayaklardan birisi ülkücülerdi; en dinamik ayak. “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Dâvâsı”nın en nâm-dar isimleri, tahliyelerinden hemen sonra soluğu Özal’ın himmetli gölgesinde buldular. Hem ülkücülük politik bir angajman değildi ki! İnsan ideallerine her yerde hizmet edebilirdi ki! Ha o parti, ha bu parti, ha o çatı, ha bu çatı ne fark ederdi ki! Bir tabelâ değil miydi nihâyetinde, hem onlar tabelâ ülkücüsü değillerdi ki! Zaten lider de yaşlanmıştı, ülkenin daha dinamik bir lidere ihtiyacı vardı, Özal kâfi miktarda enerjik bir liderdi, üstelik dağıtmayı da iyi biliyordu. Hem insan hayatı boyunca “aynı yerde otlamazdı ki!”. Bu yeni otak iyi gelmişti ANAP’lı ülkücülere. Ülkeye “çağ atlatmak” varken, Özal’ın “işini bilen memurları”yla çalışmak varken, “ihracat hayalleri” kurmak varken dolar cinsinden, neydi o öyle lider-doktrin-teşkilat, cenâzeler, cezâ evleri, C-5’ler falan!

“İf I were a rich man” şarkısını bilmiyorlardı ama “lüküs hayat” diye bir şeyden haberdardılar. Özal ülkücülerin etinden, kemiğinden, suyundan, yağından, tüğünden her şeyinden alabildiğine faydalanıyordu. Oldukça kullanışlıydılar. Her yola geliyorlardı. Karşılığında da ülkücüleri bürokrasinin tüm tatmin edici hazlarıyla tanıştırıyordu, haram lokma ile tanıştırıyordu, devletin sırtından zenginlikle tanıştırıyordu. Ülkücüler ise pek zorlanmadılar, çabuk kanıksadılar bu tanışıklıkları. Vicdanlarını rahatlatacak hissiyatları hazırdı şuur altlarında:

“Zaten devletten alacaklıydılar, onlar devletin bekâsı için mücadele etmişlerdi, alacaklarının bir kısmını tahsil ediyorlardı yalnızca…”.

Kendisini “daha fazla alacaklı” hissedenler ise geldikleri yere, dilini en iyi bildikleri yere, “sokağa” döndüler, racon kestiler…

Uzun yıllar sonra, Cumhurbaşkanı olarak Köşkte canı sıkılan ve siyâsete dönme planları yapan Özal, Muhsin Yazıcıoğlu’na “birlikte siyaset yapma” teklifini iletirken bir latife yapmayı da ihmâl etmemişti; “Gerçi ülkücülere 1983’de elimi verdim, kolumu zor kurtardım ama…”.

Muhsin Yazıcıoğlu’ndan hiç beklemediği bir cevap aldı Özal:

“Sizinle birlikte siyâset yapmak demek, kömür mâdenine beyaz takım elbise ile girip, oradan bembeyaz çıkmak demektir ve bu mümkün değildir, siz Köşk’te daha verimlisiniz, Köşk’te kalınız Sayın Cumhurbaşkanı…”.

Kurumların da bir ömrü vardı, doğuyorlar, büyüyorlar ve ölüyorlardı. ANAP da Özal’dan sonra dikiş tutmayacak ve birkaç yıl daha makineye bağlı olarak yaşayacaktı.

Ama ülkücülük hayat alanı bulacağı bir başka partiyi merkez sağda nasıl olsa bulurdu, buldu da.

Tansu Çiller imdadına yetişti ülkücülerin. Tabela ülkücüsü değildi ki onlar., Tansu Çiller yalnızdı, bürokrasiyi tanımıyordu, bu ülkede kökü yoktu, devleti tanımıyordu ama pervâsız bir cesareti vardı. Ülkücülere yaslanmayacaktı da kime yaslanacaktı. En güvenilir olanlar ülkücülerdi, delikanlı çocuklardı. Yüreklerine, bileklerine sağlam çocuklardı, ağızları sıkıydı. Hem serde yalnızca delikanlılık yoktu, okumuş çocuklardı da aynı zamanda bunlar, okumuşlar, profesör olmuşlardı. Siyaset biliminden felân da anlıyorlardı. Siyâsî danışmanlık da ülkücülere teslim edilebilirdi, edildi de. Her işini ülkücülere danıştı Tansu Hanım devr-i iktidarında, arada devletlû “ağabeyler” de vardı, içi rahattı.

Bir Mercedes, bir kamyonun altına girene kadar…

Sel, toprak kayması, çöp patlaması, grizu patlaması, depremler gibi tabii âfetlerin altında defaatle kalan devlet bu kez bir Mercedes ve bir kamyonun arasında sıkıştı kaldı, devletin bağırsakları döküldü ortalığa iki aracın arasından.

Başrol yine ülkücülerindi.

“Susurluk Ovası bozkurtların yuvası” oluvermişti. Ülkücü dünya görüşü, ülkücü devlet telâkkîsi, ülkücü toplumcu düzen, ülkücü ahlak, milliyetçilik, “Susurluk Ovası”nın münbit topraklarında neşv ü nevâ buluvermişti hemen.

İllegalitenin adı ülkücülerdi.

Hükûmetin bir ortağı Erbakan durumu “faso fiso” olarak nitelerken, Tansu Hanım ülkücülerden bile daha vefâlı çıkmıştı:

“Vatanın uğruna kurşun atan da yiyen de şereflidir” demişti TBMM kürsüsünden; hakkını teslim etmek gerekir, Mamak’ta hasbe’l kadar bir süre kalıp, tahliye olduktan sonra, “tövbe billah” ülkücülüğün sokağından geçmeyenlerin yanında gayet delikanlıca bir duruştu.

Başörtüsü yasaklarını protesto eden öğrenciler için, “Terbiyesizler, devletin polisinin bir düğmesini koparmak vs. vs. vs. …” şeklinde açıklamalar yapan, Mamak’taki “kısa süreli” mahkûmiyetinden yeni tahliye olduğu günlerde, mütevellî heyetinde bulunduğu ve 80’li yıllarda büyük bir ihtiyacımızı karşılayan bir öğrenci yurdumuzun kamulaştırılmasının önüne geçmesi için evinde ziyaret ettiğim ve tavassutunu rica ettiğim, cevap olarak, “Ben ülkücülerin ne haltlar yediğini Mamak’ta öğrendim, sizinle hiç bir müşterekliğim olamaz” diyen 12 Eylül öncesinin büyük dâvâ adamı(!) ülkücü hareketin kudretli hatibi Sorbonlu Âgâh’tan, merkez sağ siyâsetin hemen her partisinde siyâsî konsomasyon yapan Ülkü Yolu’nun büyük yolcusu(!) Zeybek’ten ve daha nicelerinden daha delikanlı bir duruştu Tansu Hanım’ın duruşu, ülkücü mü olmuştu ne!..

Tek başına bir iktidar göremeyen ülkücüler bayram yapamadılar, fakat arifeyi gördüler. İktidar ortağı oldular. O dönem hakkında dönemin yetkililerinden olan arkadaşlar “içeriye dönük” bir tahlil yapsınlar, objektif olarak yazsınlar isterim, başbakanlık önüne serildiği halde ülkeyi “erken seçim”e götüren ve o “erken seçim”de TBMM dışında bırakılan “ülkücü ferâseti” analiz etsin isterim. Şüphesiz bahse konu dönemin bütün kararları da “ülkücülüğe ve ülkücü irâdeye” uygun olarak alınmıştır. En azından içinde idamın kaldırılması gibi kararları alanlar ve uygulayıcıları için durum bundan ibârettir. Ya da Abdullah Gül’ün bizzat kendisi bile ümidini kesmişken, “Meclis’ e gireceğiz” diyerek Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığına taşıyan irâde de “ülkücü irâde”dir kendilerine sorarsanız. Ve bunlar tartışılamaz, çünkü kurumlar, makamlar ve şahıslar incinirler ama “ülkücülüğe” bir şeycikler olmaz. O incinmez, yara almaz, sakatlanmaz, rencide olmaz, zevâle düşmez. Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle ilgili referandumda da “hayır” fermânı yayınlar hazret, milletle ve bizzat “ülkücü tercih” ile ters düşüleceği biline biline, ama bu da nihâyetinde “ülkücü bir tercih”tir, tercih eden için, kime nedir, bunu tartışanların itirazları “vız gelir trıs gider”dir?

Ülkücülük çocukların hamur oyunu gibidir, isteyen istediği şekli şemâli verebilir.

En son olarak yaşadığımız “referandum” da göstermiştir ki, ülkücülerin eskisiyle, yenisiyle, bağımsızıyla “müşterek” hareket edebilme kâbiliyetleri çok sınırlıdır. Mihenk taşlarına hangi tavrı, davranışı, tepkiyi vurursanız vurun açığa çıkan tavır ülkücü bir tavır olarak isimlendirilir. Kimse tavır sahiplerinin keyfinin kâhyası değildir.

Tarafeynden bir tarafın, “hayır” derken ortaya koyduğu garip, anlamsız, sert, rijit, sevimsiz ve de işin daha da garibi “gönülsüz” mesâisi, seçmenden yani milletten hak ettiği kadar mâkes buldu, CHP ile hizalanıp milletin safının dışında kalmanın karşılığıydı bu.

Siyâsî propaganda literatürü zenginleşti ve ramazan ayı ve sıcaklar nedeniyle propagandaya ara verildi, yoğunluğu düşürüldü. Uygulayıcısına/uygulayıcılarına sorsanız bu muhakkak ülkücü bir tavırdı(!).

Tarafeynden diğer bir tarafın “evet” derken ortaya koyduğu vıcık vıcık iktidara yağ sızan tavır, siyâsî beceriksizlik, liyâkatsizlik, iktidar partisinin afişlerinin alttan göründüğü ama kendi parti amblemleriyle süslenmiş “emanet” araçlarla yürütülen onursuz bir kampanya da uygulayıcılarına sorsanız Geçici 15. Madde’nin kaldırılması için gösterilmiş göz yaşartan ülkücü bir fedakârlıktı(!).

Tarafeynden bir üçüncü taraf olan “bağımsız ülkücüler”in (ki kavramın telif hakkının sahibinin, kavramın sonraki şöhretinden bağımsız olarak belki de naif bir protesto amacıyla internetteki bir paylaşım sitesinde kurduğu bir grubun adıdır) ise, referandumda “evet” deme gerekçeleriyle, iktidarın menfaatleri örtüşmüş ve fırsat bu fırsat denilerek iktidarın medyasıyla bir konjonktürel işbirliği yapılarak fırsat değerlendirilmiş, birikmiş sözler söylenmiştir. Aslında Başbakanın referandum sonrası “bizzat” teşekkür ettiği “bağımsız ülkücülerin” ismi zımnen “pragmatik ülkücüler” olmalıdır, dönemi iyi değerlendirmişlerdir, yıllardır söylenemeyenleri söylemişlerdir. Türkiye belki onların sâyesinde 12 Eylül 1980’de ülkücülere de zulüm yapıldığını, işkence gördüklerini, idam edildiklerini, uzun yıllarca hapislerde yattıklarını, haksızlıklara uğradıklarını, kamu haklarından yıllarca mahrum kaldıklarını öğrendi, kendi ağızlarından. Ülkücülerin devr-i iktidar ortaklığı zamanlarında ıskalananlar biraz telâfi edildi.

İşte bu bizim hikâyemizdir, öyle saf öyle temiz midir bilmem ama bu bizim ülkücülük hikâyemizdir.

Siyah beyaz bir hikâyedir, zaman zaman kan kırmızısının karıştığı siyah beyaz bir hikâye.

Her ideolojinin, dünya görüşünün, fikir örgüsünün dünyanın yaşadığı baş döndürücü değişimine paralel veya karşı bir şekilde kendisini yenilediği, yeni pozüsyonlar aldığı, literatürünü zenginleştirdiği, mevkiini tahkim ettiği ya da yenilediği son yirmi yılda ülkücülük hiçbir köklü değişimi yaşamadı, buna niyetlenmedi, kervanını hep yolda düzdü. “Bir dünya görüşü” olma iddiasını taşıyan ülkücülük, hâlâ soğuk savaş yıllarının oluşturduğu psikoloji ile yaptığı okumalarla ve çatışma döneminin teşkilat yapısıyla iş görmekte. Başlangıçta öngördüğü önemli değişikliklerle bir “değişim parantezi açma” denemesi olan BBP ise pratikleri itibarıyle “güzel bir mağlup” olarak geçti siyâsî tarihe, yenildi ama ezilmedi. BBP’nin çıkışında topluma va’z ettiği ve dönemi itibariyle “lüks” telâkkî edilmesi lazım gelen “sivil inisiyatif proğramı”nı 16 Aralık 1992 tarihinde Ankara’da yaptığı “Karar Kurultayı”nda kürsüden okuyan Hasan Çağlayan, bir yenilik, bir değişim denemesi olan proğramı kürsüden okurken, salonun dinlemediğini gördüğünde, yarım bırakıp kürsüden inmeyi istemişti; kitle değişim peşinde değildi.

Karar Kurultayı’ndan çıkıp, geçirdiği kısmî felç sebebiyle Trafik Hastanesi’nde yatan merhum Galip Erdem Ağabey’i ziyârete gittiğimizde, yastığının altından çıkarıp bize gösterdiği belge “sivil inisiyatif proğramı”ydı. “Siz mi sivil toplumcusunuz?” diye sormuştu gülerek. “Evet” demiştim. “Omuzlarınızdaki gizli apoletlerle mi?” demişti yine gülerek... Şuuraltımıza gönderme yapıyordu, “Siz değil, ama sizlerden sonraki nesiller belki” demişti. 12 Eylül öncesinin “olağanüstü” şartlarının, çatışmaların, ölümlerin yaşandığı dönemde biçimlenmiş zihinlere, bir sivil toplum tebliğinin fantezi olduğunu söylüyordu zımnen, reel bulmamıştı, onun için fantastik bir tebliğdi, haklıydı..

“Siz değil, ama sizlerden sonraki nesiller belki…”.

İşte bu düğümü kim, nasıl çözecek?

İbn-i Haldun, Mukaddime’de bir nesli “kırk yıl” olarak tespit eder…

Eski Yunan’daki heykeller muhteşem ölçülerle yapılırdı, “altın oran” hesaplarıyla. Ama biliniyor ki, Eski Yunan’da insanlar öyle “altın oran”a falan sahip değillerdi.

Ülkücü Hareketi, ülkücüleri bir ahlakî “altın oran”ın veya “kemâl”in içine sığdıran târiflerin handikapları üzerine yazmak zor. Fakat hayatın içinde böyle bir ahlakî “altın oran” ve “kemâl”in izine rastlamanın da aynı şekilde zorluğu izahtan vârestedir. Bunu hepimiz biliyoruz aslında, neden bile bile bir masalı anlatmaya devam ediyoruz?

Ülkücü Hareketi artık bir “Türkiye projesi” olarak neden hiç tefekkür etmiyoruz. Neden nu kadar yetişmiş kadrosu olan ve hâricindeki pek çok yapıya hizmet eden ülkücüler, ülkücü hareketin “Türkiye projelerini” üretmiyorlar “ülkücü hareket” için? Neden?!

Neredeyse bütün hayatlarını “toplantı yaparak” tüketen ülkücüler, neden bu merkezli bir kez dahi toplanamazlar? Toplandıklarında da hazirûn hep “Ali, Veli ve Kırk Dokuz Elli”den oluşur? Yeni nesillerin söyleyecek sözlerinin bulunmadığını mı düşünür acaba “ihtiyar heyeti?”.

Bilgiye bizden daha çabuk ulaşırlar, hemen çoğu lisan bilirler, hemen hepsi teknolojiye ve onun diline vakıftırlar. Hemen hepsi bizden daha iyi üniversite tahsili görmüştür. Çoğunun yurt dışı tecrübesi bizden fazladır. Mizah kabiliyetleri bizden yüksektir. İçinde yaşadıkları çağın problemlerini kendileri daha iyi bilirler. Eh, mazinin efsanelerini de dinleye dinleye genç olmuşlardır. Hâlâ ve her şeye rağmen mucizevî bir şekilde ısrarla “ülkücü” olduklarını söylerler… Daha ne istiyoruz? Ve bizim bu genç nesiller dediklerimiz bile artık 30-40 yaş grubuna dahil olmuşlardır, kendilerine yakın duran bir 20-25 yaş grubu vardır. Her şeyin en iyisini, en doğrusunu, en güzelini niye hâlâ biz biliyoruz?! En uzağa biz koşuyoruz, en iyi bağlamayı biz çalıyoruz, en iyi nutukları biz atıyoruz, en yakışıklı bizleriz, niçin?!

Ülkücülerin teşkilatçılıkta ve örgütçülükte “bir numara” olduğu ve “tek geçildiği” bir şehir efsânesidir, koskoca bir ilüzyondur, koskoca kuyruklu bir yalandır.

Ülkenin her köşesine nüfuz etmiş, bürokrasinin kılcal damarlarında bile vazife yapan bu kadar büyük bir kadroyu bünyesinde istihdam edemeyen, zihnî bir müşterek hat sağlayamayan, bu kadroların doğru dürüst fihristini bile tutmayan(özel koleksiyonlar hîriç) bir hareket nasıl olur da “teşkilatçı” olur, lâf-ı güzaftır bu…

Bu bir “yönetim” krizidir, haydi gâvurcasıyla da yazalım, bu bir “management” fâciâsıdır.

Böyle dediğiniz ânda “mayınlı arâzi”ye girmiş oluyorsunuz…

Kurumlar zarar görüyor(!), kişiler ve etrâfındakiler inciniyor(!).

Koro başlıyor hep bir ağızdan, “birlik ve berâberliğe ihtyâcımız var”.

Kanaatimce “birlik ve berâberliğe” değil, cidden “bir ciddiyet ilânına” ihtiyâcımız var.

Osmanlının son aydınlarından Sakallı Celâl(Celâl Yalnız) demişti sanıyorum:

“Tanzimat ilân ettik olmadı, Meşrûtiyet ilân ettik olmadı, cumhuriyeti kurduk olmadı. Beyler biraz da ciddiyet ilân edelim, ne dersiniz?”.

Yazmakla bitmiyor, yazıya bir “mim” koyma zamanı geldi…

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Arkadaş Dökümü” başlıklı şiiri “mim” olsun yazımıza…

Arkadaş Dökümü

Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı?
Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur
Ya bizler?
Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur.
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz…
(Bedri Rahmi Eyüboğlu)
haber10

MHP'nin siyasi geleceği
9 Kasım 2010

MHP eski Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu, partiden ihraç kararını umursamadığını söyledi. 'Kral çıplak' demeye devam edeceklerini ifade eden Bıçakçıoğlu, "MHP'nin bu ulusalcı politikaları millet nezdinde karşılık bulmamaktadır. Er veya geç MHP Başbuğ Alparslan Türkeş çizgine dönecek ve Ülkücüler tarafından yönetilecektir." dedi.

Bıçakçıoğlu, Anayasa değişikliği paketine destek verdiği ve referandum sürecinde yaptığı açıklamalar nedeniyle bugün MHP Trabzon İl Disiplin Kurulu tarafından oy birliği ile partiden ihraç edilmesiyle ilgili yaptığı değerlendirmede, ihraç kararına itiraz da etmeyeceğini ifade etti.

Kararı, "Hiç umurumda değil" diyerek karşılayan Bıçakçıoğlu, "Uşak Belediye Başkanını istifaya zorlayan zihniyet bu zihniyettir. Yüzlerce insanı bu partiden attılar. Yüzlerce ilçede kongre yapmadılar. Trabzon'daki parti yönetimi de bir kukla yönetimidir. Ülkücülerin nazarında kıymeti ve değeri yoktur. Beni atmakla Düzköy, Beşikdüzü ve Çaykara'daki Ülkücülerin yok sayılmasını telafi mi ettiler? O insanları yok sayarak kongre yapıp İl Disiplin Kurulu üyeliğine seçildiler." dedi.

Söylediklerinin gerek kamuoyu gerekse Ülkücü tabanda karşılık bulan sözler olduğunun altını çizen Bıçakçıoğlu, "MHP'de birileri birilerine bir rol biçti. Devlet Bahçeli marifetiyle bu rolü oynuyorlar. Türk-İslam ülküsü Bahçeli'nin umurunda değil. Bu rolde de başrol oyuncusu bile olmayıp sadece bir figüran konumundadırlar." diye konuştu.

İhraç kararına kesinlikle itiraz etmeyeceğinin vurgulayan Bıçakçıoğlu, şöyle devam etti: "Devlet Bahçeli, 'ülkenin beka sorunu var' diyor. Ülkenin beka sorunu MHP'nin bekasından geçer. Bu tavırlar asla MHP'yi bir milim dahi ileri getirmez. Nice il başkanları, belediye başkanları ve eski milletvekilleri partiden ihraç edildi. Bu durumun benimle de bitmeyeceğini biliyorum. Biz 'kral çıplak' demeye devam edeceğiz. MHP'nin bu ulusalcı politikaları millet nezdinde karşılık bulmamaktadır."

Önümüzdeki seçimlerde haklılıklarının ortaya çıkacağını ifade eden Bıçakçıoğlu, MHP'nin seçimde baraj altında kalacağını savundu.

MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin eski Ülkücülere yönelik 'geri dönün' çağrısının da bir tiyatrodan ibaret olduğunu ileri süren Bıçakçıoğlu, "Devlet Bahçeli'nin 'yuvaya dönün' çağrısı, benimle ilgili alınan bu kararla tamamen bir tiyatro oynandığının ispatıdır. Ülkücü kamuoyu müsterih olsun. Er veya geç MHP Başbuğ Alparslan Türkeş çizgine dönecek ve Ülkücüler tarafından yönetilecektir." şeklinde konuştu. haber10

Bahçeli, niçin dindar subay istemiyor?
Ali İhsan KARAHASANOĞLU
4 Aralık 2010

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Osmaniye’de konuşmuş:

“Türk Silahlı Kuvvetleri’ne alçakça saldırmak, onu sorgulamak, hiç bir Türk milletinin ferdinin kabul edemeyeceği bir anlayıştır.”

Devam etmiş Bahçeli: “Yandaş, besleme konuşmacılar gece-gündüz Mehmetçik ve Türk Silahlı Kuvvetleri komuta heyetine saldırıyor!”

Bahçeli’nin konuşmasından bir bölüm daha: “Bazı temiz, inanmış inançlı Müslüman kardeşlerimizin aralarına sızarak Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine bazı sözlerin söylendiğini duyuyor ve şahit oluyoruz. Halkı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı getirmek doğru bir yaklaşım değildir. O temiz ve mübarek insanımız da yalanın ne olduğunun farkına varsın.”

Ve Bahçeli’nin mum diktiği, Başbakan’a hitaben söylediği, aslında tüm dindarları rencide eden son cümlesi: “Başkalarının aklına uyarak kendine has bir badem bıyıklılar ordusu kurmaya çalışma.”

Demek ki, sayın Bahçeli, orduda badem bıyıklı istemiyor.

Badem bıyıktan kasıt ne?

Askeriyede bıyıklı subay zaten yok.

Bademi de yok, cevizi de..

Bahçeli’nin söylemek istediği belli..

“Badem bıyıklı”dan kastedilen, mütedeyyin insan!

Bahçeli, mütedeyyin insan istemiyor orduda..

Onun için de, dindar subayların TSK’dan atılmasını eleştirenleri “yandaş-besleme” diye suçluyor Bahçeli..

Ne zararını görmüşse, badem bıyıklıların..

Oysa, dindar subaya, önce MHP’nin sahip çıkması gerekmez mi?

Eşi başörtülü olduğu için TSK’dan atılanlara önce Devlet Bahçeli’nin sahip çıkması gerekmez mi?..

Namaz kıldığı için TSK’dan atılanlara, ülkücülerin sahip çıkması gerekmez mi?

Nasıl bir milliyetçi, bu Bahçeli?

Nasıl bir milliyetçi ki, şehid annelerinin bile, başörtüleri ile giremedikleri askeri tesisler gerçeği ortada iken, bu konuyu eleştirenleri “TSK düşmanı” gibi takdim edebiliyor!

Başörtülü annelerin, çocuklarının asker ocağında edecekleri yemin törenine girmelerine bile izin verilmediği gerçeğini, bilmiyor mu sayın Bahçeli?

TSK’ya yapılan eleştirilerin, aslında dindar insanlara karşı yapılan haksızlıklardan kaynaklandığını bilmiyor mu sayın Bahçeli?.

Bırakın asker ocağını, üniversitelerdeki kızların başörtüsüne bile karışan generallerden haberi yok mu Bahçeli’nin?

Evet, tüm bu yanlışlara karşı çıkmak, “TSK’ya alçakça saldırı” mıdır, sayın Bahçeli?

Alçakça saldırı mıdır ki, haklı eleştirileri böylesine suçluyorsunuz!

Sizin gözünüzde, ordunun yeri bu mudur, Sayın Bahçeli?

Çocukları alıp, Güneydoğu’da kendi yerleştirdiğimiz mayınlarda şehid vereceğiz.Sonra da o şehidlerin annelerini, orduevlerine sokmayacağız.

Bu mudur, sizin gözünüzdeki “olması gereken ordu”, Sayın Bahçeli?.

Kimsenin, “TSK tümden lağvedilsin” dediği yok.

Kurumsal olarak orduyu suçlayan yok.

Ama lütfen, yanlış yapanlara karşı çıkılmasına da, “ordu düşmanlığı” suçlaması yapmaya kalkışmayınız.

Kimse ordu düşmanlığı yapmıyor.

Ama, ordu da, dindar insan düşmanlığı yapmasın.

Milliyetçiler de, kimlerden oy aldıklarına bir baksın..

Ateistlerden almıyorsunuz siz oyları..

Dindar insanlardan alıyorsunuz.

Aldığınız oyların hatırına olsun bari, “badem bıyıklı” sözünüzü geri alın..

Gaylerin, fuhuşçuların bile sızdığı ve düne kadar barınabildiği orduda, namaz kılanların nasıl fişlendiğini ve yargısız infazla ihraç edildiğini hatırlayın da, özür dileyin.

Hem kendi seçmeninizden.

Hem de tüm dindar halktan.

Yeni Akit

Şendiller'den Bahçeli'ye Sert Yanıt
[
Şendiller, 'Maraş Olaylarını' anma toplantısında yaşananların ardından Bahçeli'nin yaptığı açıklamanın kendisini üzdüğünü söyledi.
Kahramanmaraş olaylarının bir numaralı sanığı olarak yargılanıp beraat eden Ökkeş Şendiller, 32 yıl sonra kentte ilk kez yapılan 'Maraş Olaylarını' anma toplantısında yaşananların ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yaptığı açıklamanın, kendisini üzdüğünü söyledi.

MHP'lilerin olaylardan sonra yaptığı açıklamalarda 'provokatörlükle' suçladığı Ökkeş Şendiller, yaptığı yazılı açıklamada, “Yapılan bu talihsiz ve yaralayıcı açıklamanın, ne hukuk, ne de gerçekle bir ilgisi vardır. Sayın Devlet Bahçeli açıktan isim zikretmese de, şahsımı ima yolu ile hedef almıştır. Günlerdir ifade ediyorum. Benim bulunduğum ofis, yani mekanım vilayet binasının tam karşısı ve gerginliklerin yaşandığı alan buraya yaklaşık 1 kilometre mesafede bulunmaktadır.

Alana gelen gençler ise, mitinge izin verdiği gerekçesi ile valiliği protesto etmişlerdir. Sayın Bahçeli'ye hatırlatmak için ifade ediyorum, ben bu gençlere mekanımın balkonundan bakarken, kendilerinin il ve ilçe başkanı gerginliğin yaşandığı alanda, İl Emniyet Müdürü ile birlikte gençleri yatıştırmak için mücadele veriyorlardı. Acaba Bahçeli, il ve ilçe başkanlarına bu gergin alanda niçin bulunduklarını soracak mı? Eğer bir tahrikçi aranıyorsa, bunu meydanlarda mı, yoksa balkonlarda mı aramak gerekir?” dedi.

Kendi yaşadığı şehir ve ofisine gitmek için Bahçeli'den izin almayacağını belirten Ökkeş Şendiller, “Bahçeli'ye hatırlatmak isteriz ki, biz darbecilerin giriş yasaklarına dahi boyun eğmeden Kahramanmaraş'ımıza ve yuvamıza gitmekten geri durmamışız. Yasaklara ve dayatmalara baş kaldırmak insanlık onurumuzdur” diye konuştu. aktifhaber

MHP'de istifa krizi; işte o isim
9 Ocak 2011
Milletvekilliği için aday olacaktı, genel merkeze kızdı bakın ne yaptı.

MHP'den milletvekili adayı olmak için Kayseriİl Başkanlığı görevinden ayrılan Süleyman Korkmaz il teşkilatının fesih kararının ardından adaylıktan çekildiğini açıkladı.

2011 milletvekili seçimleri öncesinde MHP parti teşkilatlarında huzursuzluk artıyor. Genel Başkan Yardımcısı Bülent Didinmez'in bazı illerdeki teşkilatlardan istifalarını istemesinin yankıları sürüyor.

Milletvekili adaylığı için istifa kararı alan il başkanlarının yerine genel merkezden atama yapmak istiyor. Kayseri, Bursa veAdanagibi illerde benzer sorunlar yaşanıyor. Bu çerçevede Kayseri il yönetiminden de istifalar istenmişti. MHP Kayseri il yönetimi istifa etmeyince genel merkez bütün teşkilatı fesih kararı aldı. Kendi yönetiminin fesih kararının ardından Süleyman Korkmaz genel seçimlerde aday olmama kararı aldı.

Kayseri'ye atama yapılan isimlerin genel başkandan habersiz Bülent Didinmez tarafından yapıldığı iddia ediliyor. Görevden alınan il yöneticilerinden biri Didinmez için Önder Sav tanımlaması yapıyor. MHP'de başka teşkilatlarda da istifa ya da fesih olacağı, istifaların artacağı belirtiliyor.

İşte Korkmaz'ın açıklaması

2007-2011 yılları arasında Milliyetçi Hareket Partisi İl Başkanlığı görevini yürütmüş ve genel merkezimizin genelgesi doğrultusunda Milletvekilliği aday adaylığı için istifa ederek görevimi tamamlamış bulunmaktayım. Görev yaptığım ilk günden bu güne kadar birlikte mesai arkadaşlığı yaptığım tüm il, ilçe,belde,belediye,mahalle,köy ve tüm kadın kolları yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.Ayrıca görev yaptığım bu süre zarfında muhatap olduğum tüm kamu kurum ve kuruluşlarına,sivil toplum örgütlerine ve tüm basın yayın organı kurum ve mensuplarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum.Bunun yanında tabiî ki bizlerden iyi günümüzde,kötü günümüzde desteğini ve maneviyatlarını esirgemeyen tüm ülkücülerden Allah razı olsun diyorum. Bu anlamda adını burada zikredemediğim tüm ülkücü camiadan helallik istiyor ve benden yana helal olsun diyorum. Allah tüm ülkücülerin yar ve yardımcısı olsun.

Buradan şunu da açıklamak istiyorum: Önümüzdeki genel seçimlerde partimizin yeniden yapılanmasını sağlamak ve önünü açmak için milletvekili aday adayı olmayacağımı, bu tarihe kadar nasıl hesap peşinde olmadıysak bundan sonrada olmayacağımı siz değerli kayseri kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Bundan sonraki süreçte de partimizin en üst noktaya gelebilmesi için inanmış ve uğruna verebileceği her şeyini vermiş bir ülkücü olarak çalışacağımı bildirmek isterim. Görev yaptığım süre zarfında hiçbir ülkücünün kafasını yere eğdirmedim. Yanlış hiçbir işin içinde ya da yanında olmadım, ülkücü hassasiyeti ve sorumluluğu elimden geldiği kadar en üst düzeyde yaşamaya ve yaşatmaya çalıştım, bundan sonra bir ülkücü nefer olarak etmiş olduğumuz yemine sadık kalarak partimizin başarısı için yine bu tavır ve duruşla çalışmalarımıza devam edeceğiz. İnanmış insanların kaybedeceği maddi olarak bir şey yoktur, ancak manevi olarak bir şeyler vardır, bu anlamda inanmışlığımızı her ortamda sergilediğimiz tavırla ve üslupla bu güne kadar nasıl dile getirdiysek ve böyle yaşadıysak bundan sonrada bu böyle olacaktır. Genel merkezimizin yeni atadığı il yönetimine başarılar diliyor, hayırlı olsun diyorum. haber10

MHP'de İhraçlar Yeniden Başladı
11 Ocak 2011
Anayasa değişiklikleri sürecinde referandumda "evet" oyu vereceğini açıklayan Ülkü Ocakları Kurucu Genel Başkanı MHP'den ihraç ediliyor.
Referandum sürecinde üyesi olduğu MHP yönetiminin aldığı "hayır" kararına karşı çıkarak "evet" oyu vereceğini açıklayan ve bugünkü MHP yönetimini eleştiren, ülkücü camianın en eski isimlerinden Ramiz Ongun, kesin ihraç talebiyle Disiplin Kurulu'na sevk edildi. Disiplin Kurulu Ongun'a bu talebi tebliğ ederek görüşlerini sordu. Ongun, MHP ile geldiği yol ayrımında siyasi tarihe geçecek, iki sayfalık sert bir mektup ile ihraç talebine cevap verdi.

Yönetimi eleştirmişti

Ongun referandum sürecinde "evet" oyu vereceğini açıklarken de parti yönetimini "MHP'nin hayır tercihi çok patolojik bir durum, normal değil. Devlet Bey'in kafasının arkasındaki, şuur altındaki CHP kompleksine ve özentisine bağlıyorum. Bizim MHP camiasında CHP çarpıklığı tahrip edici etkisini çok açık şekilde hissettiriyor. Devlet Bey, o gün DTP'li, bugün BDP'li Hasip Kaplan'dan esirgemediği muhabbeti, ülkücülerden esirgedi. MHP, bazen sağ, bazen bir sol partinin peşine takılan uydu siyasi parti haline getirildi" sözleri ile eleştirmişti.

Bahçeli'yi desteklemişti! '

Türkeş'in vefatının ardından yapılan 18 Mayıs 1997'deki olaylı kongrede Tuğrul Türkeş'e karşı ikinci turda Devlet Bahçeliyi des tekleyerek Bahçelinin genel başkan seçilmesinde önemli bir paya sahip olan Ongun referandum sürecinde verdiği bu destekle ilgili de ilk kez bir değerlendirmede bulunarak, "Siyaseten yanlış bir hadiseydi ama ahlaken doğru, dostluk adına, ülkücülük adına doğruydu. Bunlar adına şimdi de doğru görüyorum. Siyaseten yanlış olduğu Devlet Bey'in tavrından anlaşıldı, şimdi 'yanlışmış' eliyoruz" demişti.

Referandum sürecinde "evet" oyu vereceğini açıklayan MHP I Trabzon eski Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu da daha önce partiden ihraç edilmişti.
Kaynak: Bugün

Hakkında kesin ihraç talebiyle disiplin soruşturması başlatılan Ülkü Ocakları Kurucu Genel Başkanı Ramiz Ongun, MHP'ye zehir zemberek bir savunma gönderdi
12 Ocak 2011

Ongun Bahçeli'yi ülkücülerin telefonlarını dinletip takip ettirmekle ve partiyi içeriden bölmekle suçladı...

BAHÇELİ ÜLKÜCÜLERİN TELEFONUNU DİNLETİYOR

MHP'nin referandumdaki tavrı sebebiyle hakkında kesin ihraç talebiyle disiplin soruşturması başlattığı Ülkü Ocaklan Kurucu Genel Başkanı Ramiz Ongun, partiye gönderdiği savunmada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve parti yönetimine yönelik zehir zemberek eleştirilerde bulundu. Ongun Bahçeli'yi "diktatör" olmakla, ülkücülerin telefonlarını dinletip, takip ettirmekle ve partiyi içeriden bölmekle suçladı.

Ongun, referandum sürecinde aralarında 14 Eylül 2010'da Bugün Gazetesinde yayınlanan röportajında geçen ifadelerin de bulunduğu açıklamalarından dolayısıyla MHP Ankara İl Yönetim Kumlunun 13 Ekim 2010 tarihli kararı ile kesin ihraç talebiyle MHP Ankara İl Disiplin Kuruluna sevk edileli. Ongun, savunmasını isteyen MHP Ankara İl Disiplin Kurulunun Başkanı Mehmet Üçöz'e posta aracılığıyla gönderdiği yazıda partiyi sert sözlerle eleştirdi.

Tek kişilik despotizm

Ramiz Ongun, açıklamalarının muhatabı nın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olduğunu belirterek başladığı savunmasında, şunlan söyledi:

"İstişarenin yok hükmünde olduğu, hastalıklı bir ruh hâlinin tek kişilik despotizmini yaşayan ve ne yazık ki kimliği yok edilmiş bir MHP'nin hiçbir zaman üyesi olmadım. Eğer ortada böyle bir MHP varsa, ihraç için yazdığınız yazınızın bir muhatabı yoktur. Benim üyesi olduğum MHP, önce insana saygılı, ülküdaşlarını muhabbetle kucaklayan, emanet aldığı fikre, ülküdaşlarına ve hedeflerine sadık olan bir MHP'-dir. Yok, eğer böyle bir MHP yoksa, o zaman yazınızın yine bir muhatabı yoktur."

Ongun, bugün MHP'li sayılmanın üç vasfa indirgendiğini ileri sürerek, bu vasıfları, "Bahçelinin yoldaşı olmak, sadece bir kişiye yaranmak için 'sıfır tenkit', 'sıfır görüş' ilkesine bağlı kalarak siyasi mevki veya koltuk kapmak, diktatörün dışındaki herkese düşmanlık etmek" olarak sıraladı.

Teslimiyetçi bir ruh sergiledi

MHP'nin 1999 seçimlerinde sağın birinci partisi olduğunu hatırlatan Ongun, "Türk halkı, MHP'yi sağın birinci partisi yaparak 'Başbakanlık' koltuğunu MHP'ye layık görmüşken, Bahçeli, özgüveni olmayan ve kadrolarına güvenmeyen birisi olarak korkmuş ve başbakanlık koltuğunu Ecevit'e ikram etmiştir" dedi. Bahçelinin sol fikriyatın mensuplarına karşı teslimiyetçi bir ruh hâli sergilerken, muhafazakâr vatandaşları hor gördüğünü iddia eden Ongun, "Bahçeli, şehitleri ve gazileri ve cümle milleti kahreden kararların altına imza atmamış mıdır" sorusunu yöneltti.

Yolu saptırdı

Ramiz Ongun, savunmasında Bahçeli'yi "ülkücü şehitlerin gazi arkadaşlarına saldırıda tutunmakla" suçlarken şunları ifade etti:

"Ülkücülerin tek şiarı vardır: 'Türklük bedenimiz, islâmiyet ruhumuzdur!' Bahçeli bu yolu saptırmıştır. Öyle ki, belli bir siyasi partiye karşı kin ve nefret içinde hareket ederek milleti çatışmaya götürecek bir tutum içine girmiştir. Her MHP'liyi belli bir siyasi partiye karşı nefret ile dolu bir insan hâline getirmek, aynı camide saf tutan insanların arasına nefret tohumu atmak demektir. Bahçeli'nin 13 yılına damgasını vuran temel ifadesi ve görüntüsü, yüzünden fışkıran nefret ve kin duygularıdır. Bu nefret ve kinin odağında, öncelikle MHP'lilerve ülkücüler yer almıştır. Kendi ülküdaşlarını kapı-kapı, adam-adam takip ettirip dinletmiş ve toplanan bilgileri kara propagandasının temeli yapmıştır."

MHP LiDERi HAREKETi BÖLDÜ

Ülkücü kimlik kaybolmuş, yerine KJ Bahçelicilik' denen ucube konmuştur" diyen Ramiz Ongun, "Gençliğimizin bütün heyecanı ve samimiyeti ile milletimizin sorumluluğunu zayıf omuzlarımıza yüklendiğimiz günlerde, deselerdi ki, harcını alın teriyle sulayıp, tuğlalarını bismillah diyerek koyduğunuz teşkilât, yıllar sonra devşirilecek ve sözüm ona senden senin hesabını soracak. Biz, millet ve Allah yolunda olmak için bunu da göze alırdık, alıyoruz da. Anayasa değişikliği ile ilgili halkoylaması sürecindeki evetçi tavrım ve Başbakanın Tarsus'taki iftar yemeğine katılmış olmam bahane edilerek, beni ve ülkücü arkadaşlarımı kötülemek ve bütün memlekette fitne yaymak için dehşetli bir şekilde çalışılmaktadır" görüşünü ifade etti.

Kendinizi aklayın

Ongun, savunmasını "Bir fikir ve inanç hareketinin kutlu hedefinin tarumar edildikten sonra final sahnesine devşirme çırakların ustalarına saygısızlık, edepsizlik ve nankörlük edilmesi yakışırdı. Bakınız, bir Ülkücü, dostlarının yanında ve Türk Milleti'nin önünde bir zerre kadar ufaktır ama zalimlerin karşısında aşılmaz bir dirençtir. Bu itibarla da kimseden lütuf ve şefaat dilemesi söz konusu olamaz. Lütfen bunu göz önüne alarak kendinizi aklayınız" sözleriyle tamamladı.

İşte Ongun'un savunmasını isteyen MHP Ankara İl Disiplin Kurulunun Başkanı Mehmet Üçöz'e posta aracılığıyla gönderdiği yazının tam metni: http://www.aktifhaber.com/bahceliye-telekulak-suclamasi-379656h-p3.htm

Mumcu ve Başesgioğlu MHP'ye Geçiyor
12 Ocak 2011
MHP Lideri Bahçelinin bizzat görüştüğü eski Anavatan Partisi Lideri ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu ve eski İçişleri Bakanı Murat Basesgioğlunun MHPye katılacağı belirtiliyor.

MHP Lideri Bahçelinin bizzat görüştüğü eski Anavatan Partisi Lideri ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu ve eski İçişleri Bakanı Murat Basesgioğlunun MHPye katılacağı belirtiliyor.
MHP, önemli isimleri saflarına katmak üzere. Turktime'nin haberine göre, işte o isimler ve ayrıntıları.

Bazı çevrelerce barajın altında kalacağı öne sürülen MHP, merkez sağın çok önemli iki ismini saflarına katmak üzere. MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli’nin bizzat görüştüğü eski Anavatan Partisi Lideri ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu ve eski İçişleri Bakanı Murat Basesgioğlu’nun MHP’ye katılacağı belirtiliyor. Uzun görüşmeler sonucunda MHP’ye katılma yönünde prensip kararı alan Mumcu ve Başesgioğlu’nun son kararlarını kısa bir süre sonra vereceği, bu zamana kadar her iki siyasetçinin genel seçimlerde hangi ilden aday yapılabileceği çalışmasının olgunlaştırılacağı ifade ediliyor. Kulislerde dolaşan bilgilere göre Mumcu için Antalya’nın düşünüldüğü ama MHP Antalya teşkilatının, “Mumcu, yıllarca bu partiye emek verenlerin önüne geçerse, beklediğimiz oyu alamayız” serzenişleri yüzünden MHP yönetiminin Antalya seçeneğini şimdilik askıya aldığı, Başesgioğlu için de, İstanbul'un düşünüldüğü belirtiliyor.
Kaynak:Türktime

MHP'li Engin Alan'ın Türban Düşmanlığı

Bahçeli'nin bizzat davet edip rozet taktığı ve önümüzdeki seçimlerde milletvekili adayı yapacağı Balyoz sanığı Engin Alan'ın dindar insanları fişlettiği ortaya çıktı
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin bizzat rozet takarak partisine üye yaptığı ve bu seçimde de milletvekili adayı yapacağı Balyoz Sanığı Emekli Korgeneral Engin Alan’ın türban karşıtı belgeleri, irticai faaliyet adı altında dindar insanları fişlettiği ortaya çıktı.

Bahçeli’nin MHP tabanının en hassas olduğu bu konuyu bile bile üye yaptığı Engin Alan, Balyoz’dan ilk tutukluluğunun ardından serbest bırakıldıktan sonra bu belgeleri imha etti. Ancak belgelerin bir kısmı kurtarılabildi.

İŞTE BAHÇELİ’NİN MİLLETVEKİLİ YAPMAYI PLANLADIĞI ENGİN ALAN GERÇEĞİ VE BELGELER

Balyoz sanığı emekli Korgeneral Engin Alan'ın Kolordu Komutanı olarak imzaladığı bir emirde irtica bahanesiyle komutanlıklara şok emirler veriliyor. 24 Aralık 2002 tarihli 'Kişiye Özel' belgenin konusu 'Kategorili Personel İşlemleri ve İrticai Faaliyetler'. Keşan'daki 4. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na gönderilen emrin istihbarat kodu ise '3590-247-02' ve belgenin üzerinde resmi evraklara verilen 132029 sayı numarası da bulunuyor. Bu belgede, Engin Alan, 2002 seçimleri sonrasında irticai faaliyetlerde artış olduğunu savunarak TSK personelinin takip edilmesi ve ev ziyaretleri adı altında yapılan fişlemelerle doldurulması gereken formlarla ilgili talimatlar veriyor. Ayrıca İmam Hatip Liselerinde okuyan kız çocuklarının türban takıp takmadığı ve okullarda müdürler yoluyla kadrolaşmadan bahsediyor.

İşte Engin Alan imzalı imha edilen o talimat:

İrtica birinci öncelikli tehdit

1-) Ülkemizi bölmeye çalışan terörist örgüt faaliyetleri ile laik ve demokratik devlet yapımıza karşı yürütülen rejim aleyhtarı irticai faaliyetler, birinci öncelikli tehdit olarak ele alınacak, bölücü ve irticai faaliyetlere karşı bütün personel bilgilendirilecek, azami ölçüde dikkatli olunacak gelişmeler sürekli olarak izlenecek ve bu konuda asla taviz verilmeyecektir.

2-) 03 Kasım 2002 seçimlerinden itibaren oluşan atmosfer çerçevesinde, irticai faaliyetler ve oluşumlarda artış, buna paralel olarak takip ve kontrol altında bulunan kategorili personelin tutum ve davranşlarında da olumsuz değişikliklerin olabileceği değerlendirilmektedir.

Eş ve çocuklarını takip edin

3-) Sıralı tüm sicil amirleri birliğindeki personelini ve bu personelin aile yapısı ve yaşantısını çok iyi bilecektir. Özellikle 1. Sicil amirlerinin bir plan dahilinde yapacakları ev ziyaretleri ile personelin eş ve çocuklarının da tutum ve davranışları ile giyim tarzları gözlemlenecek. Giyim kuşamlara belli bir ideolojiyi temsil edecek şekilde giyinen personel uyarılacak. Bu personel titizlikle takip ve kontrol edilecektir.

4-) Birlik geceleri, yemekli toplantılar düzenlemek suretiyle bu toplantılara bütün personelin eşleri ile birlikte katılmaları sağlanacak, personel arasında birbirlerini tanıma ve dayanışma ruhu geliştirilecektir. Resmi bayram, bayramlaşma ve yemekli toplantılara eşleri ile birlikte katılmaktan kaçınan personel üzerindeki takip ve kontrol yoğunlaştırılacaktır. Bu kapsamda.

Kesinlikle müsamaha yok

a) Kategorili personel çok dikkatli bir şekilde izlenecek, tespit edilen menfi tutum ve davranışları belgelenerek kanaat raporlarına eklenecektir.

b) Tutum ve davranışlarında olumlu gelişme görülmeyen personele kesinlikle müsamaha gösterilmeyecek. Aralık 2002 Kanaat Raporları hiçbir tereddüte mahal vermeden doldurulacaktır.

c) Bu personelin haklarında daha fazla gecikmeye meydan vermeden ilgi (a) yönerge ve ilgi (b) emir esaslarına göre işlem yapılacaktır.

5- Son zamanlarda bazı çevrelerin Anayasal Devlet düzenimizin temelini oluşturan "Laiklik" ilkesini; kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda yorumlayarak, kamu hizmetlerinin yerine getirildiği başta öğretim kurumları olmak üzere, çeşitli kurum ve kuruluşlarda türban kullanılmasında ısrarlı oldukları ve bu hususu her fırsatta gündeme getirdikleri gözlemlenmektedir. İlgi (c) ile yayınlanan emirde konu ile ilgili yasal prosedür TSK Personelinin dikkat etmesi gereken hususlar açıklanmıştır.

6-) İrticai grup ve oluşumlar ile bunlara destek veren çevrelerin hak ve özgürlükler kapsamında masumane bir tercih olarak devamlı olarak gündeme getirdikleri türban ve benzeri isteklerin; Laik Cumhuriyet İlkeleri karşı dine dayalı bir Devlet düzeni kurmaya yönelik, din ve vicdan hürriyetini aşan sistemli çabaların bir parçası olduğu bütün personel tarafından bilinecektir.

7-) 2001 - 2002 Eğitim ve Öğretim yılı birinci döneminde, İstanbul'daki 23 adet İmam Hatip Lisesi (İHL)'inde öğrenim gören 8056 kız öğrencinin yüzde 90'ı Milli Güvenlik Bilgisi Dersi dışındaki tüm derslere türbanlı olarak katılırken, kılık ve kıyafet yönetmeliğine uygun şekilde MGBD'ne katılan kız öğrencilerin oranı yüzde 63 olarak saptanmıştır. Söz konusu okullarda yapılan bayrak törenleri ne kız öğrencilerin büyük çoğunlukla türbanlı olarak katıldıkları tespit edilmiştir.

Bu durum üzerine 1. Or. K.'lığı tarafından;

a) 24 Aralık 2001 ve 07 Şubat 2002 tarihlerinde yapılan "İstanbul İl Emniyet Komisyonu" toplantılarında bu husus gündeme getirilmiş konunun hassasiyeti fotoğraf ve belgelerle ortaya konularak il/ilçe yöneticileri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği ısrarla vurgulanmıştır.

Bakanlıktaki kadrolaşma!

b) Değişik zamanlarda ordu karargahında toplantılar düzenlenmiş MGBD öğretmenleri konu hakkında bilgilendirilmişlerdir. Okullardaki gelişmeler MGBD öğretmenleri vasıtasıyla devamlı olarak takip edilmiş ve İstanbul Valiliği'nin Kılık-Kıyafet Yönetmeliği doğrultusunda reaksiyon göstermesi sağlanmıştır.

c) İstanbul Valiliği'nin genelgesi gereği 2.inci Eğitim ve Öğretim döneminin başlangıcından (26 Şubat 2002) itibaren, tüm okullarda kılık kıyafet yönetmeliği uygulamaya konulmuştur.

8-) Milli Eğitim Bakanlığı'nda kadrolaşmaya yönelik olarak muhtelif seviyelerdeki 6000 vekil müdürün görevden alınması ve bunların yerlerine başka atamaların yapılmasını içeren [plan, ilgi (d) genelge ile aşamalı olarak uygulamaya konuşmuştur.

Uygulamada;

a) Önce vekil müdürlerin yerlerine Vali/Kaymakam yetkisi ile, geçici olarak yeni vekil müdürler atanacak

b) Son aşamada da uygun gördükleri müdürlerin asaleten atamaları yapılacaktır.

9-) Milli Eğitim Bakanlığı'nın kadrolaşmaya yönelik bu politikası ile ilgili meydana gelen gelişmeler EMASYA Bölge ve Tali Bölge K.lıkları tarafından hassasiyetle takip edilerek elde edilen somut bilgi ve belgeler ivedilikle 2.inci Kor.'lığına gönderilecektir.

Bu konu kapsamında;

a) Özellikle İmam Hatip Liseleri (İHL)'inde ve diğer hassas (Özel ve Kamuya ait) okullarda görevli MGBD öğretmenleri, kılık ve kıyafet yönetmeliği hükümlerinin uygulanması konusunda asla geri adım atamayacaklar ve EK - A, Kontrol Formu çerçevesinde hazırlayacakları raporları ders öğretmeni görevlendiren komutanlığı bildireceklerdir.

b) Değişik uygulama çabaları kılık - kıyafet yönetmeliğinin uygulanmasında karşılaşılan sorunlar, İl Valilikleri İlçe Kaymakamlıkları başkanlığında düzenlenen "Emniyet ve Asayiş" koordinasyon toplantılarında açık ve belgelendirilerek ortaya konulacak.

İşte O Belgeler

aktifhaber

MHP'de Türban modeli yine Nesrin Hanım: Aç kapa/kapa aç...
29 Mart 2011

Devlet Bahçeli, türbanlı milletvekili konusunda kriterlerinin 1999'da türbanıyla seçilen ve daha sonra başını açan Nesrin Ünal örneğini vererek açıkladı.

CHP ile AKP arasında geçen hafta türbanlı milletvekili konusu yoğun tartışma yaratırken, MHP Genel Başkanı Bahçeli bu konuda 1999'daki şartlarının geçerli olduğunu Nesrin Ünal örneğini vererek açıkladı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, türbanlı milletvekili konusunda kriterlerinin 1999'da türbanıyla seçilen, ancak TBMM'ye başını açarak giren Antalya Milletvekili Nesrin Ünal olduğunu söyledi. Bahçeli, Kütahya, Uşak gezisi dönüşünde bir grup gazeteciye çeşitli konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.

'LİSTEYE KOYMAM' DEDİM

MHP lideri, Nesrin Ünal'ın aday gösterilmesi sürecini şöyle anlattı: '1999 seçimlerinde çok genişletilmiş bir teşkilat yoklaması yaptık. Baktım Antalya'da bir doktor ilk sırayı almış. 'Kimdir' diye sordum. Tesettürlü bir hanım. 'Hanımefendiyi bulun, en kısa zamanda genel merkezimize gelsinler' dedim. Geldiler. TBMM'de tesettürlü milletvekilinin girişi biraz yasak konumdaydı. 'Siz seçilebilir bir konumdasınız. Böyle bir durumda tesettürünüzü açacak mısınız, ısrar eder misiniz? Meclis'e yeni giriş sürecinde partiyi tartışma zeminine sokamam. Onun için evliyseniz beyinize, ailenize, neyiniz varsa ona sorun, öyle karar verin. Eğer Genel Kurul'da açamam diyorsanız sizi listeye koymayacağım. Ama Genel Kurul'a tesettürü çıkartarak gelirim diyorsanız bizim için sakınca yok' dedim.”

Nesrin Ünal'ın “İhtisasımızı yaparken başımı açmak zorunda kaldım ve açtım. Meclis'e hizmet sürecinde de bu görevimi yerine getiririm. Bunun da bir sakıncası yok' dediğini anlatan Bahçeli, aynı dönemde Merve Kavakçı'nın da seçildiğini hatırlatarak şöyle devam etti:

'Hatırlayacak olursak herkes tesettürsüz olarak yemin etti. Bu durumu, Merve Hanım yakinen takip etti. Sonra geldi, girdi gibi o meşhur olaylar oldu. MHP, burada açık, dürüstçe hareket etti. Türbanlı milletvekili için yine aynı şartlarımız geçerli. Bunlar artık Türkiye'nin sorunu olmaktan çıkmalı.”
haber10

Bahçeli İkinci Kaset Olayına Ne Dedi?
08 Mayıs 2011
İstanbul'da seçim çalışmalarını sürdüren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ikinci kaset olayına kürsüden yanıt verdi.
Bahçeli, şunları söyledi: "Burayı iyi dinleyin! İbrahim Faruk Bayındır kimdir? Bu şahıs Küçükçekmece Belediyesi'nde AK Parti meclis üyeliği yapmış mıdır? Arkasından istifa ederek İstanbul 3. bölgeden milletvekili adaylığına müracaat etmiş midir? Bu kişinin partimizi zan ve töhmet altına alan ve yayınlara ev sahipliği yapan kirli internet siteleriyle ne tür bir bağlantısı vardır? 'Ülkücügazete' isimli fitne yuvasının değişik ülkeler üzerinden yaptığı alçak yayınları bu şahıs ve yüzleri karanlıkta kalan ortakları mı gerçekleştirmektedir? Sayın Başbakan, bunları açıkla. Şerefiniz ve siyasi namusunuz hala biraz varsa bunlara karşılık ver.

Odalar kamera koydurup özel hayatları gözetleyen aşağılık röntgencileri sen de deşifre et ve bize yönelik oyunları tezgahlayanları ortaya çıkar. Aksi takdirde, gökkubbeyi başına yıkmaya kararlıyız.

Pisliklerinizi, tuzaklarınızı, kumpaslarınızı yok etmek için sabırsızız. Elbette her dava arkadaşımın davranış ve yaşayışından son derece dikkatli ve özenli olması gerekmektedir. Özel hayatın sınırları içerisinde yer alsa da değerlerimizle, ilkelerimizle, inançlarımızla, ülkülerimizle bağdaşmayan tavır ve hareketleri tasvip etmemiz imkansızdır. Ahlaki zaafları bulanlar, nefislerine teslim olanlar, akıllarını başlarına almalıdırlar. Ve aramızda yer bulamayacaklarını kesinlikle bilmelidirler. Ülkücülüğün değerleriyle ve kabulleriyle bağdaşmayan kim varsa yanımızda asla duramayacaktır.

Ahlaktan, erdemden, edepten, terbiyeden, doğru ve insan iyi olmaktan zerre kadar taviz vermeden Allah'ın izniyle yolumuza devam edeceğiz. Aksi davranışları gösterenleri mutlaka ayıklayacağız. Bütün gözler üzerimizdedir, şaibelere katlanmamız mümkün değildir. Görmezden gelmemiz, hoşgörmemiz ahlakçılık ilkemizle asla uyuşmayacaktır.

Başta iktidar olmak üzere malum odaklar, bölünmeye ve kardeş kavgasına engel olarak gördükleri milliyetçi hareketi çözmek ve işten çökertmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Okyanus ötesi fetva makamlarının ve içerideki uzantılarının da tahrik ve provakosyanlarının menzilinde emin olunuz ki siz de varsınız. Evet onlara göre, tehdit olan milliyetçiliktir. Artan tehlike, çığ gibi büyüyen tehlike sizsiniz."
aktifhaber

Bahçeli: “Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ve kaos ortamına sürüklenmektedir"
Şamil Tayyar/Star
31 Aralık 2009
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 2009 yılında Türkiye’nin Adalet, Silahlı Kuvvetler, Emniyet ve İstihbarat birimlerinin birbirine düşürülerek etkisizleştirildiği korumasız ve sahipsiz bir ülke haline getirildiğini ifade ederek “Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ve kaos ortamına sürüklenmektedir. Bu noktaya gelinmesinin birinci derecede sorumlusu, Türkiye’nin başına her gün yeni bir dert açan, her gün yeni bir sorun ve kriz üreten ve tezgâhladığı çirkin oyunlarla her seferinde milletimizin huzurunu bozan AKP hükümeti olmuştur” dedi.

Bahçeli, yeni yıl nedeniyle bir mesaj yayınladı. Bahçeli, 2009’un yaşanılan hazin ve dramatik olaylar nedeniyle Cumhuriyet tarihinin en sancılı ve sarsıntılı yılı olduğunu ifade ederek bu yılın kaybedilmiş ve boşa geçmiş bir zaman dilimi olarak asla unutulmayacağını kaydetti.

“Adaletin geride ve gölgede kalan geçmiş hesaplar uğruna tarumar edildiği, hukukun siyasallaşma emarelerini fazlasıyla gösterdiği çok tehlikeli süreç 2009 yılında da devam etmiş ve 2010 yılına bu marazi mirası devretmiştir” diyen Bahçeli, “AKP hükümeti içine girdiği paranoya neticesinde, ortaya çıkan bazı olayların derinlemesine ve etraflıca tetkikini yapmadan, her taşın altında demokrasi dışı müdahale arayışları varmış gibi davranarak ortalığı ayağa kaldırmaya tüm hızıyla devam etmiştir. Siyasi halüsinasyonlarla, her farklı sesi ve muhalif duruşu kendisine yönelik bir tertip olarak değerlendirmeye başlayan AKP zihniyeti, 2009 yılında ülkemizin birliğine zarar veren en büyük unsur olmuştur” görüşüne yer verdi.

Toplum hayatının etrafına bir güvensizlik ağı örüldüğünü, özel hayat ihlalleri, telefon dinlemelerinin alabildiğine arttığını ve kuşkunun hâkim bir duygu olarak toplumsal ilişkileri belirlediği bir dönemin geride kaldığını belirten Bahçeli, Soğuk Savaş şartları altında dünyada yaşanan bloklaşmanın bir başka türünün, bu defa da Türkiye’de oluşmaya yüz tuttuğunu, milleti oluşturan alt kültürel öbeklerin, kendilerini AKP hükümetinin tazyikiyle üst kültür dairesinden izole etmenin yollarını aramaya başladıklarına dikkat çekti.

-“CUMHURİYET’İN TEMEL FELSEFESİ SALDIRILARA MARUZ KALDI”-

Geride kalan bir yıl içinde Cumhuriyet’in temel felsefesinin saldırılara maruz kaldığını kaydeden Bahçeli, şöyle devam etti:

“Milli inançlar ve kökleşmiş kurumlar sistemli tacizler sonucunda gözden düşürülmeye çalışılmış, vatandaşlarımızın bunlarla olan bağları koparılmak istenmiştir. 86 Yıllık Cumhuriyet tarihinde hiç görülmeyen garabet bir demokrasi ve özgürlük anlayışı geride bıraktığımız yıla damgasını vurmuştur. Milleti parçalayarak, bin yılda oluşmuş kardeşlik duygularını körelterek ulaşılmaya çalışılan sözde demokratikleşme açılımı hiçbir milli vicdanın aklından ve gönlünden silinmeyecek bir rezalet olarak 2009 yılının karanlık sayfalarındaki yerini almıştır. Geçtiğimiz yılda da devlet kurumlarıyla ve toplumun bütün kesimleriyle kavgalı olan AKP hükümeti, Türkiye’nin milli ve manevi değerleri üzerinden kışkırtıcılık yaparak siyasi bunalımı doruk noktasına çıkarmıştır. İktidar tarafından üretilen imajlar, yapılan propagandalar var olan görüntüyle, gerçeklerin birbirinden ne kadar farklı olduğunu gizleyememiştir.”

-“TÜRKİYE’DE BİRLİKTE YAŞAMANIN TEMEL ŞARTLARI SAKATLANDI”-

Bahçeli, 2009 yılında Türkiye’nin milli birliğini ve güvenliğini hedef alan iç ve dış tehditlerin katlanarak sürdüğünü bildirerek “Geride kalan yıllarda, AKP hükümetinin Türk milletini inanç temelinde mevzilere ayırarak siyasi kazanç sağlama hesabı tutmayınca, bu defa da 2009 yılı içinde ‘açılım’ adı verilen süreç ile etnik temelde ayrışmanın fitili ateşlenmiştir. ” dedi.

Bahçeli, 2009 yılının sonunda gelinen “vahim” noktada Türkiye’nin milli değerleri, milli birliği ve güvenliğine yönelik tahrik ve tehditlerin çok tehlikeli noktalara taşındığını, ‘açılım’ nedeniyle toplumsal dayanışma ve beraberlik duygusunun tam bi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pzr Oca 15, 2017 9:46 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr May 08, 2011 7:33 pm    Mesaj konusu: MHP'li Eski Başkandan Ağır Sözler Alıntıyla Cevap Gönder

Alparslan Türkeş Vakfı'ndan çok sert tepki!
28 Şubat 2017



AKP'nin milliyetçi oyları alabilmek Alparslan Türkeş'i kullanmaya başlamasına tepkiler artarak devam ediyor. AKP'nin referandum startını verdiği Ankara Arena'daki toplantıda ve Küçükçekmece İlçe teşkilatında Türkeş fotoğraflarını kullanması dikkat çekmişti.

AKP'nin bu girişimlerine Alparslan Türkeş Vakfı'ndan çok sert bir açıklama geldi. Vakıftan yapılan yazılı açıklamada Türkeş'in mirasının "siyasi istismarcılar tarafından sömürülmesine müsade etmeyeceğiz" denildi.

İşte Vakıf'tan yapılan o açıklamanın tam metni:

Cennet mekan Başbuğ Alparslan Türkeş, Türk milliyetçiliğini, kurucusu olduğu siyasi partinin programı haline getirmek suretiyle Türk siyasi tarihine damgasını vurmuştur.

MHP ve Ülkücü Hareketin kurucu lideri Türkeş, bu manada kişiliği, hayatı, fikirleri, ülküsü ve mücadelesiyle geniş kitleleri derinden etkilemiş; bir çok yönüyle öncü ve örnek olmuştur

Hayatı boyunca siyasi çıkar uğruna milli ve manevi değerlerin istismarından özenle kaçınan Başbuğ Alparslan Türkeş, "gelecek seçimler için değil, gelecek nesiller için" siyaset yapmayı şiar edinmiştir.

Siyasi varlıklarını zamanında Türkeş düşmanlığı üzerine bina edenler, kitleler üzerindeki büyülü etkisini keşfedeli beri sözde “ Türkeşsever” olmuşlardır.

Hemen her seçim öncesi ve özellikle de referandum öncesi geleneksel hale gelen "Türkeş istismarcıları" bin bir kılığa girerek bu günlerde yeniden sahne almışlardır.
Türkeş beyin ve fikirlerinin istismarı, kim tarafından yapılırsa yapılsın en hafif tabiriyle Başbuğumuzun kemiklerini sızlatmaktadır.

Başbuğ Alparslan Türkeş'in yetiştirdiği milyonlarca ülkücüye olmadık hakaretleri reva görenlerin, iktidarda kalabilmek için siyasi rekabetin ötesinde MHP'yi yerden yere vuranların, iktidarları boyunca sürgünlere ve kıyımlara uğrattıkları ülkücü, milliyetçi ve vatanseverler kadroların yerine yandaşlarını yerleştirenlerin şimdilerde sözde Türkeşsever olmaları yalanın, riyanın ve istismarın ibret tablosudur.

Her önüne gelenin kandırdığı bu fikir fakiri istismarcılar, ne yaparlarsa yapsınlar Türk milliyetçilerini ve ülkücüleri kandıramayacaklardır.

Türkeş beyin görüşleri, fikirleri ve ülkeleri birbirinden ayrılmaz bir bütündür; tamamı kayıtlı, belgeli ve tescillidir.

En büyük eserim dediği MHP'nin yönetiminin, Başbuğ Alparslan Türkeş beyin siyasi hatırasını incitenlere ve siyasi çıkar için riyakarca istismar edenlere referandum tercihinden bağımsız olarak, gerekli cevabı vermesini umuyor, bekliyor ve temenni ediyoruz.

Vakfımız, yeri ve zamanı geldikçe; Alparslan Türkeş’in manevi hatırasını, fikirlerini ve eserlerini istismar edenlere karşı gerekli yasal yollara müracaat edecek, açıklamalarıyla kamuoyunu aydınlatacak ve Başbuğ Alparslan Türkeş beyin aziz hatırasına sonuna kadar sahip çıkacaktır.

Alparslan Türkeş Vakfı
Adına Başkan Seval TÜRKEŞ
Habererk

MHP için 18 Mayıs’ın önemi ve illegalite
Yener Dönmez/Yeni Akit
17 Mayıs 2011



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye istifa etmesi için verilen süre yarın doluyor.

Bahçeli istifa etmezse yarın Farklıülkücülük adlı internet sitesi kasetleri kamuoyuna açıklayacak.

18 MAYIS TARİHİ NEDEN ÖNEMLİ?

18 Mayıs’ın ülkücülük tarihinde önemi büyük.

Şöyle ki;

Başbuğ Alparslan Türkeş hayata gözlerini yummuş, ülkücü hareket yeni liderini arıyordu.

18 Mayıs’ta Büyük Kongre toplandı.

Ülkü Ocakları Tuğrul Türkeş’i destekliyordu.

En çok oyu da Türkeş aldı.

Fakat, ani bir gelişme yaşandı.

ÜLKÜ OCAKLARI GENEL MERKEZDEN KOPTU

Hâlâ perde arkası aydınlanamayan bir olay oldu ve diğer 4 aday Devlet Bahçeli lehine çekildiler.

Ülkü Ocakları Başkanı Azmi Karamahmutoğlu kürsüye çıktı ve “Yaşasın hainler için illegalite” dedi, kongre ertelendi.

Kongre dağılırken, Başbuğ dönemindeki MHP’nin blok yapısı paramparça oldu. Ülkü Ocakları 18 Mayıs 1997’de MHP Genel Merkezi’nden koptu.

MHP O GÜN MAKAS DEĞİŞTİRDİ

İşte bu olay 18 Mayıs’ı MHP tarihinin en önemli kırılma günü yapıyor.

MHP o gün makas değiştirmeye başladı.

Ardından büyük bir medya operasyonu başlatıldı.

Tuğrul Türkeş linç edilirken, Ülkü Ocakları kendi partisini dinamitleyen yapı olarak boy hedefi haline getirildi.

O OLAYIN PERDE ARKASI HİÇ ARALANAMADI

Kimse 4 ismin Bahçeli lehine aniden çekilmesinin perde arkasını araştırmıyordu.
Yıllar sonra “MHP’yi Başbuğ’dan sonra tarla gibi sürdüler” tespitini yapacaktı bazı ülkücüler.

Ama olan olmuştu.

18 Mayıs 1997, MHP’nin Muhafazakar Milliyetçilikten; Seküler Milliyetçiliğe geçiş tarihiydi.

“Muhafazakarlık” MHP’nin lügatinden, muhafazakarlar MHP’nin yönetiminden yavaş yavaş ayıklanmaya başlandı.

Din unsurunun içinden çekilip alındığı yeni tarz milliyetçiliğe geçti MHP... Yaşam tarzı itibariyle daha çok CHP’lilere benzeyen insanlar dolduruldu yönetime.

Ülkü Ocakları adım adım pasifize edilip dinamizim ve aksiyon gücü yok edildi. Ülkücülük kurt işareti yapılan el sallamaya indirgendi.

Yani sembolize edilerek eritildi.

Şimdi yine bir 18 Mayıs’a geliyoruz.

Ülkücüler değişen rayı geri döndürme peşindeler ve tarih aynı gün ve saatte tekerrür etmeye hazırlanıyor.

Bahçeli 8 ay önce has adamlarından Bekir Aksoy’un kaseti çıkınca hiçbirşey yapmadı.
Olacakları öngörmeli ve parti yönetimini temizleyip muhafazakar değerlere sahip milliyetçilere dönüş yolunu açmalıydı.

Ama öyle yapmadı.

Seçim sürecinde aynı ekibi koruduğu gibi Demirel devşirmesi tipleri partiye yükleme yaptı.

“Sağ seçmene hakaret eden, başörtüsüne hakaret eden, Hz. Osman’a hakaret eden, manevi değerlerimize hakaret eden Recai Yıldırım gibisi hiç ülkücü olabilir mi?” diye soruyor ülkücüler, haklı olarak.

18 Mayıs, MHP tarihine bir kez daha damga vuracak.

18 Mayıs 97’de başlayan “illegalite” bugünün MHP yönetimini kökünden sallıyor.

MHP’nin varlığını koruyup koruyamayacağı, milletin değerleriyle donatılmış kadroların galip çıkıp çıkamayacaklarıyla ilişkili.

Bahçeli kasetleri biliyor muydu?
16 Mayıs 2011
Yusufiyeli Ülkücüler Derneği Başkanı Hasan İlter, Bahçeli hakkında bomba bir iddiada bulundu. İlter, Bahçeli'nin kasetlerini bildiğini söyledi.



BİR YUSUFİYELİ ÜLKÜCÜ: HASAN İLTER

Yusufiyeli Ülkücüler Derneği Başkanı Hasan İlter, 17 yaşında ülkücü harekete katılmış. 12 Eylül'e giden süreçte 8 yerinden kurşunlanmış, 11 yıl cezaevinde kalmış, cezaevinde liseyi bitirmiş, yine cezaevinde Türkiye 101. olarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazanmış. Cezaevinden çıktıktan sonra da fakülteyi bitirmiş, şimdi avukatlık yapıyor. Yusufiyeli Ülkücüler Derneği'ni kurmuş. Dernek, 12 Eylül döneminde cezaevlerinde yatan, işkence tezgâhlarından geçen ülkücülerin ve ailelerinin toplandığı adrres. Genel başkanlığa aday olduğu yıllarda Devlet Bahçeli'yi desteklemişler, referandum sürecinde ise Bahçeli ile yolları ayrıldı. Bahçeli'nin o süreçte "kerameti kendinden menkul", "sütü bozuk" dediği ülkücülerden. O ise "benim çocuğumun ismi Muhammed Devlet Saltuk Buğrahan'dır. Ben 35 yıldır hiçbir yere gitmedim. Hâlâ başladığım yerdeyim, hâlâ tertemiz, pırıl pırıl, dimdik, alnı ak bir ülkücüyüm. Hâlâ partimin istikbali için çalışmaya devam eden bir neferim" diyor. MHP'de kasetlerin ardından yaşananları, nasıl bir MHP istediklerini konuştuk.

Röportaj: Seda ŞİMŞEK (sedasimsek@bugun.com.tr)

BU İŞLERDEN HABERİ OLMADIYSA GİTSİN KARPUZ YETİŞTİRSİN

*MHP'de kasetlerin ardından ortaya çıkan durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yaşanan olaylar bizim için malumun aleniyet kazanmasından başkaca birşey değildir. Yaşanan olayların bir kısmını bilgi yoluyla, bir kısmını da tahmin yoluyla zaten biliyorduk. Biz yıllardan beri MHP'nin Devlet Bahçeli yönetiminde çizgisini şaşırdığını, rotasını kaybettiğini söylemekteyiz. Bu yaşanan olaylar bizim haklılığımızı ve tespitlerimizi doğrular niteliktedir. Milli ve manevi değerlerine sadık olması gerekenlerin böylesine ahlaksızca olayların içinde bulunması ülkücü camiayı ziyadesiyle rahatsız etmektedir.

AHLAKSIZLIKLARDAN HABERDAR

*Bahçeli'nin istifası isteniyor, genel başkan olarak, milletvekillerinin, genel başkan yardımcılarının özel hayatının bekçiliğini mi yapacak?

35 yıllık ülkücü ve siyasi hayatı olan birisi olarak partimizin ve teşkilatımızın yapısını çok iyi biliyorum. Parti teşkilatları ve ülkü ocakları vasıtasıyla Türkiye genelinde partimize bilgi ve belge akışı olmakta, bu bilgi ve belgeler nihai olarak Sayın Genel Başkan'da toplanmaktadır. Böyle bir teşkilat yapısına sahip bir partinin Genel Başkanı'nın kamuoyuna akseden bu ahlaksızlıklardan haberdar olmaması düşünülemez. Hal böyleyken Sayın Genel Başkan'ın bu yaşanan olaylardan habersizmiş gibi davranıp, olaylar açığa çıktıktan sonra faillerinin istifasını istemesi aynı zamanda onları korumakta ve kollamakta olduğu anlamına gelmektedir.

İHRAÇ EDİLMEMELERİ MANİDAR

* Nasıl koruyor kolluyor?

Dikkatinizi çekerim, MHP gibi bir partide böylesine ahlaksızlıkları aleni olmuş birilerinin partiden ihraç edilmemiş olması manidardır. MHP gibi bir teşkilatta bu işlerden haberi olmayan bir genel başkan gitsin köyünde karpuz yetiştirsin daha iyidir.

ELBETTE GÖRÜLECEK BİR HESAP VAR

* Sizler neden MHP dışında kaldınız?

Bizim gibi samimi ülkücülere karşı Bahçeli yönetimindeki kadroların aleyhte bir tavrı söz konusudur. Partide dönen dolaplar, yaşanan ahlaksızlıklar nedeniyle birtakım insanların bizleri partiye sokmamak için ellerinden gelen bütün gayreti gösterdiklerini biliyoruz. Bizler parti bünyesinde olursak rahat hareket edemeyeceklerdi. Parti çizgiyi kaybetti, tabanın hissiyatlarına ve fikirlerine ters politikalar üretmekte, bu politikaları da tabana dayatmaktadır. Partide olursak bu dayatmalara karşı çıkacağımızı ve bu politikalarla mücadele edeceğimizi biliyorlar.

*Bugün ülkücüler arasında bir iç hesaplaşma mı yaşanıyor?

Elbette partiyi bu hale getiren parti üst yönetimi ile samimi ülkücüler arasında görülecek bir hesabımız vardır. Zira, Devlet Bahçeli yönetimindeki MHP'nin üst yönetim kadroları darbeciler, dönmeler, devşirmeler, işkenceci polis şefleri, derin devlet elemanları, ayyaşlar, berduşlar, tarafından ele geçirilmiş durumdadır. Bu insanların Türk Milleti'nin milli ve manevi değerleriyle ilgili bir hassasiyetleri olmadığı gibi, tam tersine bu değerlere karşı savaş açmış kişiler oldukları süreç içinde ortaya çıkmaktadır. Böylesine bir yönetim kadrosu ile davasına sadık samimi ülkücülerin mücadele etmemesi zaten fikri yapılarına ters düşecektir. Elbette ki partimizin yönetim kadrolarında Türk Milleti'nin milli ve manevi değerlerine hassas bulunması için mücadele etmekten geri durmayız.

* Bu mücadele siyasi arenada kaybedildi de şimdi kasetlerle mi yapılıyor?

Kasetleri çıkaran bizler değiliz, o kasetlerde ahlaksızlık yapan, Türk Milleti'nin sağ seçmenine hakaretler edenler de bizler değiliz.

* Bugün yaşananlar töreye uygun mu?

Elbette ki uygun değil, partimizde ne Türk töresi ne İslam ahlak ve fazileti ne de Türklük gurur ve şuuru göz önüne alınmaktadır.

Yönetim derin devletin emrinde

* MHP neden bu hale geldi?

Parti yönetimi parti tabanıyla ve her biri ilmen, fikren ve siyaseten kendisini yetiştirmiş geniş halk kitlelerine hitap ettiğinde onları etkileyebilecek ülkücülere karşı tavır almak suretiyle her geçen gün hedeflerinden ve gayesinden uzaklaştırılmaktadır. Partimizin üst yönetimini ele geçirmiş ve kendisini derin devletin emrine sunmuş kadrolar partimizi çizgisinden saptırarak statükonun pençesine atmak için azemi gayret sarfetmektedirler.

* MHP bu olaylardan sonra baraj altında kalırsa mutlu mu olacaksınız?

Elbette mutlu olmayacağız, ancak bu politikaların böylece devam ettirilmesi bize gösteriyor ki partimiz büyük ihtimalle baraj altında kalacaktır. Biz iddia ediyoruz ki, bugünden Sayın Bahçeli'nin seçimlerden sonra istifa edeceğini ve demokratik bir şekilde genel başkanlık seçimleri yapılacağını garanti etmesi durumunda partimizin oyu en az 5 puan artacaktır. Sayın Bahçeli bunu şimdiden deklare etsin, biz de gidelim partimizin seçimlerde en iyi sonucu alabilmesi için elimizden ne geliyorsa yapalım, biz buna hazırız.

* Seçim dönemi içindeyiz, dere geçerken at değiştirilir mi?

Elbette ki değiştirilir, eğer o at hastaysa, yorulmuşsa veya binicisini üzerinden atacaksa derede boğulmamak için değiştirmekte fayda vardır. Türk Milleti'nin önemli özelliklerinden birisi de iyi bir at binicisi olmaktır. Bu özellik de gözardı edilmemelidir, biz bunu başarırız.

İstifa edip kongre tarihini açıklasın

*Gelinen bu noktada nasıl bir çözüm öneriyorsunuz?

Sayın Bahçeli, seçimlerden sonra istifa edeceğini açıklamalı ve kongre tarihini de ilan etmelidir. MHP gibi bir partinin rahmetli Başbuğ'dan sonra geleneksel genel başkanlık sistemi ile idare edilmesi partimizin fikri yapısı açısından kolay değildir. Bu bakımdan partinin Türk Milleti'nin tarihinde de yeri olan bir ak saçlılar konseyi tarafından genel başkanlık konumunda olan bir sözcü ile yönetilmesi çok daha uygun olacaktır.

İSTEĞİMİZ NİZAM-I ALEM, İLA'YI KELİMETULLAH

* Siz nasıl bir MHP istiyorsunuz?

Bizim davamızın özü Nizam-ı Alem ve İla'yı Kelimetullah'dır. Nizam-ı Alem dünyayı güzelleştirmek, İla'yı Kelimetullah da Allah'ın ismini yüceltmektir. Ülkücülük öyle bir bakış açısına sahiptir ki önce ülkemizi, sonra bütün dünyayı kucaklayacak niteliktedir. Ülkücü aynı zamanda tam bir demokrat, tam bir insan hakları savunucusu, tam bir çevre hakları savunucusudur. Bizim Nizam-ı Alem ve İla'yı Kelimetullah fikrimizin tarihi derinliklerinde "Kızıl Elma" vardır. "Kızıl Elma" yaklaştıkça uzaklaşan, zamanla bütün dünyayı kapsayan bir mefkuredir. Ülkücü hareket bu her iki fikri birleştirip buna Türk-İslam ülküsü adını vermiştir. Bizim istediğimiz de budur.
Bugün

MHP'li Eski Başkandan Ağır Sözler

Antalya'da ismi MHP ile özdeşleşen, ömrünün 41 yılını ülkücü harekete adayan eski Kepez Belediye Başkanı Mehmet Atay'dan MHP'ye sert eleştiri.
Antalya'da ismi MHP ile özdeşleşen, ömrünün 41 yılını ülkücü harekete adayan eski Kepez Belediye Başkanı Mehmet Atay, istifasının gerekçesini, “Tepeyönetimideğişmedikçe MHP’yle hiçbiryeregidilmez. Çünkü ilkesi olmayan bir parti.” sözüyle açıkladı.

Ömrünün 41 yılı ülkücü hareket içinde geçen, 1999’dan bu yana aktif siyasetin içinde olan Mehmet Atay, MHP’yle yollarını ayırmasına neden olan süreci Cihan’a değerlendirdi. Sürpriz şekilde partisinden istifa eden Mehmet Atay, MHP üst yönetimine ve Antalya milletvekili adaylarına ağır suçlamalarda bulundu.

MHP’nin Antalya adaylarını içine sindiremediğini, Tunca Toskay, Kemal Çelik, Yusuf Ziya İrbeç gibi isimlere şiddetle karşı olduğunu ifade eden Mehmet Atay, hiçbirinin Alparslan Türkeş’in MHP’ye yüklediği vizyona sahip olmadığını savundu.

Tunca Toskay’ın, teşkilatlara bile sorulmadan 4 dönemdir aday gösterilmesine karşın Antalya’ya tek birçivi çakmadığını, Kemal Çelik’in son seçimlerde parti rozeti takmadığını, MHP’ye Milli Hareket Partisi dediğini anlatan Yusuf Ziya İrbeç’in ise aday gösterilemeyeceğini anlayınca AK Parti’den istifa ederek MHP’ye geçtiğini savunan Atay, “Ne teşkilatlara ne Antalya’ya katkıları var. Antalya’daki masum ülkücülerin oyuyla Meclis'e gidiyorlar.” diye konuştu.

MHP’nin, söylemi olmayan bir parti haline geldiği eleştirisinde bulunan Atay, “Bu seçimlerde ciddi bir söylemi yok. Bakıyorsun Türkiye’nin her yerine; insanlar işsizlikten dem vuruyor, işsizliği nasıl çözeceğine dair birçözüm yolu önermiyor. Ciddi bir ekonomik programı da yok. Sosyal programı da yok. Artık bizleri oyalama dönemi geçti. Tepeyönetimideğişmedikçe MHP’yle hiçbiryeregidilmez. Çünkü ilkesi olmayan bir parti.” diye konuştu.

İlkelerinden uzaklaştırılan MHP’nin, tarih sahnesinden silinen ya da artık taban bulamayan partilerden insanların toplandığı bir parti görünümünde olduğunu dile getiren Atay, “Benim gibi birçok samimi ülkücü buruk. ‘Gidip oyumuzu vereceğiz ama çalışmayacağız’ diyen o kadar çok insan var ki. Çalışma olmazsa başarı da gelmez. MHP, bu seçimlerde Antalya’da umduğunu bulamayacaktır. Benim gözlemim Antalya’da bu listeyle umduğunu bulamayacak.” dedi.

"ÜLKÜCÜLER LOKOMOTİF GİBİ GÖRÜLÜYOR"

Tepki gösterme nedenini, “Ülkücüler başkalarını Meclis'e taşımak için lokomotif görevi görüyor.” sözleriyle izah eden Atay, MHP’den zorla koparıldığını ifade etti. Atay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ankara’dan birileri ‘Ben sana adamımı gönderiyorum, şunlara şunlara oyunu vereceksin, ben seçerim sen oyunu kullanırsın’’ mantığından uzaklaşması lazım. Kamuoyu yoklaması yapacağım diyor, aldatma. İnternet aracılığıyla elektronik anket yapıyorum diyor, aldatma. Teşkilatlara soran yok. Kanaat önderlerine soran yok. Teşkilatların içinin kan ağladığını ben biliyorum. Yönetimdeki ve yönetim dışındaki bütün samimi arkadaşların yüreği kan ağlıyor. Bu listenin Antalya’daki samimi MHP’lilere, ülkücülere reva görülecek bir liste olmadığını haykırıyorum. Partiye geldiğinde ‘ben partiler üstüyüm’ deyip, yakasına rozet takmadan bir seçim geçiren Kemal Çelik’e ben oy veremem.”

Atay, istifasının, ‘iktidar olma’ düşüncesinde olmadığına inandığı MHP yönetimine karşı tepki olduğunu söyledi.
aktifhaber

MHP Seçimden Çekilsin Teklifi

11 Mayıs 2011

'Böyle çamura batmış bir ekip devlet yönetimine talip olamaz. MHP yönetimi kokuşmuştur. MHP, bütünüyle seçimden çekilmelidir.
MHP kurucularından ve eski Ülkü-Tek Genel Başkanı Sabri Öğe, MHP'deki kaset olayları için "Bu olay, küpün içindeki kokuşmanın dışarı vurmuş olmasıdır.MHPyönetimi kokuşmuştur. MHP, bütünüyle seçimden çekilmelidir." dedi.

"Ahlak ve fazilet temeli üzerine kurulmuş, uğrunda binlerce şehit verilmiş olan bir davayı temsilen, böyle ne idüğü belli adaylarla milletin karşısına çıkmaya, bu kutlu davayı çamura bulamaya hakları yoktur." diyen Öğe, şöyle devam etti: "Biz gerçek ülkücüler, önde gelen diğer adayların ne olduklarını da çok iyi biliyoruz. Bu hareketi başlatan merhum Türkeş'in çağrısı, kendi ağzından şöyledir: 'Ben Türk Milletini; …Türklük gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adaletle yarışa, birliğe kardeşliğe; kısacası Hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum. Çağlar üzerinden sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını açıkça ilan ediyorum: yeniden maneviyata dönüş…Buluşma noktamız, imanlı Türk insanının kalbi ve cevheri aslisidir.'Devlet Bahçelive ekibinin, bu inanç ve anlayışla, ülkücülükle en küçük bir ilgisi yoktur."

MHP kurucularından ve eski Ülkü-Tek Genel Başkanı Sabri Öğe, ülkücülüğün lafla olmayacağını, dürüstlükle, maneviyatla, yüksek ahlakla olacağının altını çizdi. Öğe, MHP'deki kaset olaylarının baş sorumlusunun Devlet Bahçeli olduğunu iddia etti. Bu 4 kişiyi istifa ettirmekle Bahçeli'nin bu işten sıyrılamayacağını dile getiren Öğe, "Sayın Bahçeli 'Hiç ummadığın keşfeder esrar-ı derunun / Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?' Kaseti çıkmayanlar ne olacak? MHP'de sadece bu 4 kişi mi var böyle? 'En önde gelenleri bunlar ise, acaba diğerleri nasıldır' denmeyecek midir? Pisliklerin temizlenmesi için mutlaka bir kasetin çıkması mı lazımdır? Şimdi Bahçeli, iktidarı suçluyor, hayat kadınlarını suçluyor. Bu kadar pişkinlik olmaz, insanda bir utanma duygusu olur. Ülkücü Hareket'in bu yönetimden kurtulması şarttır. Ülkücüler elbette, davalarına bu lekeleri sürenlerden bunun hesabını soracaktır. Bir de, 'herkesin özel hayatı…' lafıdır gidiyor. Bunu söyleyenler hangi toplumda yaşıyorlar? Kendilerinin hiçbir ahlak telakkileri yok mudur? İçinde yaşadıkları toplumun değerlerine karşı hiç mi saygıları yoktur?" diye konuştu.
aktifhaber

MHP'li Şandır'dan Kaset Açıklaması
11 Mayıs 2011
MHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Şandır, partisindeki kaset iddialarına ilişkin açıklamalarda bulundu
MHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, partisindeki kaset iddialarına ilişkin "Arkadaşlar nefsine yenilmiş olmanın sonucunu bugün ödemişlerdir" dedi.

Şandır, Tarsus'da, Medya Mensupları Derneği'ni (MEDYAD) ziyaret etti. Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Şandır, MHP'de çirkinliğe ve yanlışlığa asla müsaade etmeyeceklerini söyledi.

'BİRİLERİ MHP'NİN İKTİDAR OLMASINDAN O KADAR KORKUYOR Kİ..'

Olaylarda adı geçenlerin "kendilerine yakışır şekilde" görevlerinden ayrıldıklarını belirten Şandır, şöyle devam etti:

"Arkadaşlar, hatta Milliyetçi Hareket Partisi'ne zarar verir ihtimaliyle üyeliklerinden de çekilmişlerdir. Bu arkadaşlarımız onurlu, şerefli bir tavır ortaya koymuşlardır. Genel Başkanımız sayın Devlet Bahçeli de kendine yakışır bir tavrı ortaya koymuştur. Önce ülkem, sonra partim, sonra şahıslarım ve nefsim ilkesi burada da ortaya koyulmuştur. Ama bu bir şeyi göstermektedir. Birileri, kimse o birileri MHP'nin iktidar olmasından o kadar çok korkmaktadırlar ki, artık meşru zeminde siyaset yapmak değil, özel yaşamlara tecavüz etmek, röntgencilik yapmak, insanların yatak odalarını gözlemek gibi bir alçaklığa, bir şerefsizliğe düşmek mecburiyetinde kalmışlardır."

'KİMSEYİ İTHAM ETMİYORUZ, ÜZERİNE KİM ALINIYORSA ODUR'

Kaset iddiaları ile ilgili ortaya atılan isimlere ilişkin tartışmalara da değinen Şandır, şunları kaydetti:

"Kimdir bu birileri? Üzerine kim alınıyorsa odur. Hiç kimseyi itham etmiyoruz. İtham ettiklerimiz belli. Sayın Genel başkanımız ismini açıkladı. İbrahim Faruk Bayındır. İbrahim Faruk Bayındır'ın mensubu bulunduğu siyasi partinin sayın Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, sayın Devlet Bahçeli kadar onurlu, şerefli ve duyarlıysa adı geçen bu partilisini bu röntgencilikten dolayı partisinden atması lazım. Yiğitlik budur. Meydanlarda MHP'yi suçlamak değil, adamlık yapmaktır. Devlet Bahçeli, halkımız nezdinde hoş karşılanmayan bu davranışı yapan yöneticilerini, yardımcılarını nasıl cezalandırmışsa, nasıl partiden uzaklaştırmışsa, sayın Recep Tayyip Erdoğan da bu kasetlerin finansörü olduğunu kendi ağzıyla itiraf eden kendi partisinin belediye meclis üyesi ve milletvekili aday adayı olan bu şahsı, partiden göndermemiştir. Önce bunu yapması gerekir."
aktifhaber

'Utanıyoruz istifa et Bahçeli!'
18 Mayıs 2011
Bağımsız Ülkücüler Platformu Başkanı Baki Karabıçak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi istifaya davet etti. karabıçak, kaset olaylarının ülkücüleri utanca boğduğunu da kaydetti.

Bahçeli’nin, bir televizyon programında bağımsız ülkücülere yönelik düşmanca, alaycı ve hakaret içeren bir üslupla saldırıda bulunduğuna savunan Karabıçak, “Siyaset sahnesine çıktığı günden bu yana yanlış tercihlerin adamı olduğunu bildiğimiz için şaşırmadık.

Rahmetli Ecevit’e ve Rahşan hanıma övgüler yağdıran bir insanın kanını canını ve gencecik dönemlerini oturduğu koltuğu var etmek için feda eden ülkücülere kin kusmasını, Türk bayrağını dünyanın dört bir yanında dalgalandıran bir kanaat önderini bebek katiliyle aynı üçgenin kenarı olarak göstermesini yadırgamadık. Bütün bunlar suçüstü yakalanmış olmanın getirdiği bir hezeyandır” ifadesini kullandı.

Proje ve program üretemeyenlerin utanç ve başarısızlıklarını Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ve bağımsız ülkücülerin üstüne yıkmaya çalıştığını vurgulayan Baki Karabıçak, bu gayretlerin MHP yönetimini kurtaramayacağını aktardı.

KASET OLAYLARI BİZLERİ UTANCA BOĞDU

“Bizler canını, kanını ve istikbalini din ve devlet uğruna sebil etmiş, MHP’ye de aynı inançla 40 yılı aşkın sürelerde hizmet etmiş ülkücüleriz.” diyen Karabıçak, son günlerde yayınlanan kaset olaylarının kendilerini utanca boğduğunu vurguladı.

Karabıçak, “Gerçek ülkücülerin bir kez daha utanca boğulmasına sebep olanları da bunları yayınlayanları da şiddetle kınıyoruz. Bu olay bütün gerçek ülkücüler gibi bizleri de derinden yaralamış ve üzmüştür.

Batı toplumlarında yönetimdekiler istifa eder ortadan kaybolurlardı. Bu olay, sayın Bahçeli’nin en yakınındaki yol arkadaşlarının kimler olduklarını, neler yaptıklarını bu durum karşısında ne yapılması gerektiğini bilmeyecek kadar ferasetten uzak olduğunu bir kez daha göstermiştir. Genç yaşından itibaren özel olarak yetiştirilen Bahçeli’nin bu olayları bilmediğine kim inanır?. Kaldı ki bilmiyorsa, bilmiyor olması sorumluluğunu hafifletir mi?.

Genel Başkanlık makamını işgal eden birinin en yakınındaki isimlerin yaptıklarından haberdar olmadığını kabul edersek. Koca bir devletin yönetimine hangi ferasetle talip olacağını sorma hakkımız yok mudur?” sorusunu yöneltti.

"Bizler ülkücü olarak doğduk, ülkücü olarak yaşadık, ülkücü olarak da ölmeye kararlı ve azimliyiz. Bizim ülküdaşlarımızla da hiçbir problemimiz yoktur. Mücadelemiz ülkücülerin yuvası olarak bilinen MHP’nin üst yönetimini ele geçiren ve o kutsal yuvayı dönme ve devşirmelere teslim eden zihniyetledir.” dedi. haber10

MHP'de Peş Peşe "Kaset" İstifaları
21.05.2011
Osman Çakır, Mehmet Ekici, Ümit Şafak, Cihan Paçacı, Mehmet Taytak ve Deniz Bölükbaşı görevlerinden istifa etti. 6 İsim vekil adaylığından da çekildi.



MHP’deki kaset iddiaları 6 istifa daha getirdi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcıları Osman Çakır, Mehmet Ekici, Ümit Şafak, Deniz Bölükbaşı ve Başkanlık divanı üyesi Mehmet Taytak ile Genel Sekreter Cihan Paçacı, partideki görevlerinden ve parti üyeliğinden istifa etti. 6 isim milletvekilliği adaylıklarından da çekildi.
Günün ilk istifası Genel Başkan Yardımcısı Osman Çakır’dan geldi. Çakır, yaptığı yazılı açıklamada, ’’Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcılığı, Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinden, Parti üyeliğinden ve Samsun Milletvekili Adaylığından istifa ettim’’ ifadesini kullandı.

Bu açıklamanın ardından Genel Başkanı Yardımcısı Mehmet Ekici de istifasını açıkladı, adaylıktan çekildiğini duyurdu.

Daha sonra Genel Sekreter Cihan Paçacı, Genel Başkan Yardımcıları Deniz Bölükbaşı ve Ümit Şafak ile Başkanlık Divanı Üyesi Mehmet Taytak da istifa ettiklerini ve milletvekilliği adaylığından da çekildiklerini açıkladılar.

MHP’deki kaset iddiaları ile ilgili olarak daha önce partinin 4 yöneticisi de görevlerinden istifa etmiş ve milletvekili adaylıklarından çekilmişlerdi.
TRT

Direnen İhsan Barutçu'ya 'dilekçe' ihracı
26 Mayıs 2011

MHP’deki istifaların YSK’ya henüz ulaşmadığının ortaya çıkması MHP'de hareketli dakikalrın yaşanmasına neden oldu.

Kaset skandalının ardından istifa ettiğini açıklayan, ancak adaylıktan çekildiğine yönelik dilekçesini partiye vermeyen MHP'nin eski İstanbul İl Başkanı Barutçu, ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi.

MHP’de yaşanan kaset skandalı sonrası milletvekilliği adaylığından istifa ettiklerini açıklayan üst düzey 10 yöneticinin istifalarının Yüksek Seçim Kurulu'nu ulaşmadığı ortaya çıktı. Partinin avukatı Hamit Kocabey, bu isimlerden 9'unun istifa dilekçesini partiye verdiğini belirterek, "Sadece, MHP eski İstanbul İl Başkanı İhsan Barutçu'nun dilekçesi ulaşmadı. İhraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi" dedi.

MHP'nin avukatı Kocabey, partisinin YSK'ya başvurusunu götürmek için parti genel merkezinden ayrılırken gazetecilerin konuya ilişkin sorularını yanıtladı. Kocabey, istifa ettiğini açıklayan isimlerin milletvekilliği adaylığından çekilmesine ilişkin dilekçesini vermediği yönünde haberlerin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:

DİLEKÇELER PARTİYE ULAŞTI

"İhsan Barutçu'nun istifa etmediği bilgisi elimizde var. Kendisiyle ilgili gerekli işlemi yapıyoruz. Kesin ihraç kararı alınması için Merkez Disiplin Kurulu'na sevk işlemini başlatttık. Diğer adayların hepsi MHP'den istifa etmişlerdir, YSK'ya başvuru dilekçeleri hazırdır. Bugün tamamının YSK'ya dilekçelerini ulaştıracaklarını zannediyoruz. Noter marifetiyle gönderecek olanlar vardır. Bugün belki ulaşmaz ama bu hafta içinde süreç tamamlanacaktır."

Kocabey sözlerine, "Basının önünde MHP'den istifa ettiği bildirilen bir şahsın istifa etmemiş olması ve bunun gündem olması MHP'yi derinden yaralamıştır. Bu husus MHP tüzel kişiliğinin bilgisi dışında gelişmiştir. Biz YSK'da resmi bilgileri teyit ettikten sonra Sayın Genel Başkanımız talimat vermiştir, Merkez Disiplin Kurulu'nu toplamıştır. İhsan Barutçu partimizden kesin ihraç edilmesi için Merkez Disiplin Kurulu'na sevk edilmiştir" diye devam etti.

Son kaset skandalıyla birlikte partinin üst düzey yöneticileri arasında bulunan 10 kişi, hem adaylıktan çekilmiş hem de partideki görevlerinden istifa etmişti. Ancak İhsan Barutçu, genel başkanın talimatı ve sert sözlerine rağmen adaylıkta ısrarcı olmuştu. Öte yandan kaset iddialarının seçim döneminde propoganda süreci olarak kullanılmaması için MHP’nin avukatı Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu.

KİMLER GİTTİ?

MHP'de uygunsuz görüntüleri internete ilk düşen Genel Başkan Yardımcıaları Bülent Didinmez, Recai Yıldırım, Metin Çobanoğlu ve İstanbul eski İl Başkanı İhsan Barutçu, 10 Mayıs'ta partiden, görevlerinden ve milletvekili adaylığından istifa etmişlerdi. Kaset skandalının ikinci perdesinde de Genel Başkan Yardımcıları Osman Çakır, Mehmet Ekici, Ümit Şafak, Mehmet Taytak ve Deniz Bölükbaşı ile MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı görevinden istifa etmişti.

DOSYA ÖZEL YETKİLİ SAVCIDA

MHP'den 10 üst düzey yöneticinin istifasına yol açan kaset soruşturmasında önemli bir gelişme yaşandı. Savcılık soruşturmasında görüntüleri 28 servis sağlayıcısının yaydığı ortaya çıktı. Servis sağlayıcı adreslerden biri İstanbul'da çıktı. Servis sağlayıcılarının 26'sının yurtdışı kaynaklı olduğu saptanırken bir adres ise tespit edilemedi. MHP'yi sarsan kaset skandalında görüntüleri yayan servis sağlayıcılardan birinin İstanbul'da çıkması üzerine soruşturmaya İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı bizzat el koydu.

YAYINLAYANLAR BELİRLENECEK

İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na yazı göndererek soruşturmanın kendi görev sahasında olduğunu belirterek dosyayı istedi. Ankara Cumhuriyet Savcılığı da dosyayı İstanbul'a gönderdi. İstanbul'a gönderilen dosyada görüntülerin yayınlanmasının ardından mağdur MHP'lilerin avukatları aracılığıyla yayınların durdurulmasına ilişkin başvuruları yer alıyor. Servis sağlayıcıları üzerinde yoğunlaşan soruşturmanın ilerleyen günlerde önemli boyut kazanacağı tahmin ediliyor. Genişletilen soruşturmada görüntüleri kimlerin yaydığının belirleneceği ifade ediliyor.

HABER: Kamil ELİBOL/ANKARA
Bugün

`Bahçeli gidecek, Özdağ gelecek`

DYP eski Milletvekili Tevfik Diker, son olarak yaptığı açıklamada, 13 Haziran`da MHP`nin başına Devlet Bahçeli`nin gideceğini yerine Ümit Özdağ`ın geleceğini öne sürdü.

MHP`de yaşanan kaset skandallarından sonra yaptığı açıklamalarla dikkat çeken DYP eski Milletvekili Tevfik Diker, son olarak yaptığı açıklamada, 13 Haziran`da MHP`nin başına Devlet Bahçeli`nin gideceğini yerine Ümit Özdağ`ın geleceğini öne sürdü.

`Farklı Ülkücülük` grubunun Devlet Bahçeli`ye 13 Haziran`da kongreyi topla mesajını verdiğini bildiren Diker, son günlerde MHP`de yıldızı parlatılan Ümit Özdağ`ın seçim sonrası MHP`nin başına getirilmek istendiğini öne sürdü.
http://www.dunyayayenisoz.com/

Bahçeli'ye İstifa Çağrısı
15 Haziran 2011
Alparslan Türkeş'in manevi evladı olarak bilinen ve ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden olan İbrahim Ersöz, MHP lideri Devlet Bahçeli'yi sert sözlerle istifaya çağırdı.
Trabzon milletvekili Koray Aydın'ın kongre çağrısından sonra Türkeş'in manevi evladı İbrahim Ersöz bir adım daha attı ve sert sözlerle MHP lideri Devlet Bahçeli'yi istifaya çağırdı.

Kaset skandallarıyla seçime giren ve baraj korkusunu atlatan MHP lideri Devlet Bahçeli, bu kez parti içinden yükselen muhalif seslerle sıkıntıda. Seçimlerin hemen ardından ilk çıkışı Trabzon Milletvekili Koray Aydın kongre çağrısı yaptı.

Alparslan Türkeş'in manevi evladı olarak bilinen ve ülkücü hareketin önde gelen isimlerinden olan İbrahim Ersöz, Aydın'ın çağrısını bir adım ileriye taşıdı. Rotahaber'de yer alan habere göre, Bahçeli'nin partiyi "Küçük olsun benim olsun" mantığıyla yürüttüğünü öne süren Ersöz, artık istifa etme vakti geldiği iddiasında bulundu.

İbrahim Ersöz, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: "Sayın Bahçeli hayatınız çelişki... Sözde "Ülkem, partim sonra ben" diyorsunuz uygulamada ise hep "BEN, BEN, BEN yine BEN" oluyor... Hala "Milletimiz bize muhalefet görevi verdi" diyorsunuz. 1999'da milletin size verdiği iktidarı almaktan korkup altın tepside Ecevite sunan da siz değil misiniz? Siz Ülkücüleri ahmak mı sanıyorsunuz. Hayır bizler ahmak değil sabırlıyız.. Sabırlar tükendi gereğini yapınız !

Soruyorum size...

Başkanlık Divanındaki ahlak yoksunlarını, devşirmeleri 1997'den beri size zorla cemaatlar ve AKP mi seçtiriyor? Bunlar sizin yol arkadaşlarınız değil mi? MYK, Başkanlık Divanı ve milletvekili kriteriniz ne? Davaya bağlılık mı size bağlılık mı? Davaya bağlılıksa sayacağım çok isim var fakat hiçbiri yok anlaşılan o ki zat-ı alinize kayıtsız şartsız bağlılık esas... Size bağlı olanların da icraatları neticesinde sonuç ortada... Gerçekten bu davada isimli isimsiz bir çok ülkü DEV'leri var. Ne yazık küstürülmüş bir kenarlarda. Buna karşın Başbuğumdan sonra partide ülkücülükten geçinen DEVE'ler ortalarda...

Sayın Bahçeli! küçük olsun sizin olsun YOK ! Bu dava çok büyük. Ülke sınırlarınında çok ötesinde...Bu dava ve partimiz çok büyük ve bizim, hepimizin tüm Türkiyenin! Bu davanın çilesini çekmiş Ülkücüleri dışlayan Ülkücü şehitlerin kanı üzerinden nemalananlar şunu iyi bilin. CHP'nin destek bastonuyla alınan yüzde 13'ü başarı gibi sunan Genel Başka ve yol arkadaşları çırpınışlarınız boşuna... Partimizi artık gerçek sahiplerine bırakma vaktiniz gelmiştir. Partinin her kuruşununda hesabını vererek emanetimizi teslim ediniz... Türkiye sevdasıyla yanıp tutuşan dava büyüklerime, kardeşlerime selam ve saygılarımı sunuyorum." aktifhaber

Yahnici: "MHP Emanet Oyla Barajı Geçti"
27.06.2011
MHP'nin bir dönem etkili isimi Şevket Bülent Yahnici, partinin 12 Haziran günü yapılan Milletvekili Genel Seçimi'nde aldığı sonuçları değerlendirdi.



Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir dönem etkili adlarından olan Şevket Bülent Yahnici, partinin 12 Haziran günü yapılan Milletvekili Genel Seçimi’nde aldığı sonuçları değerlendirdi.

Bugün gazetesinin sorularını cevaplayan Yahnici, "İnsanlar, ’Aman MHP baraj altında kalmasın’ diye bu partiye oy vermişlerse, parti baraj altında kalma riski ile karşı karşıya demektir. Bir partiyi yüzde 9,5 - 10,5 aralığına hapsederek yönetmenin bir bedeli olmamalı mı" dedi.

MHP’de Yönetim Tarzı Problemi

Şevket Bülent Yahnici, MHP’de yönetim tarzı problemi olduğunu da kaydetti. MHP’nin, üniversite ile, entelektüel kesim ile ve sivil toplum örgütleriyle ilişkilerini kaybettiği inancını dile getiren Yahnici, "MHP, MHP’lilerle siyaset yapıyor" diye konuştu.
TRT

Osman Gazi, ya yıkılan Selçuklu kağanına bağlı kalıp Türklüğün yok oluşunu seyredecekti, ya da Türk’ü yeniden şahlandıracaktı.

Töre kan değişimini ve kağan değişimini gerektirdi..."
Kaynak:Gazeteport

Hatay'daki olaylar MHP'yi de karıştırdı

MHP Hatay İl Yönetimi, Genel Merkez'in uyarılıranı dikkate almadığı iddia edildi.
Hatay’daki olaylar MHP Genel Merkezi’nde sıkıntı yarattı. MHP Hatay İl Yönetimi’nin, Genel Merkez’in uyarılarını dikkate almadığı öğrenildi.

Hatay’ın Dörtyol ilçesinde başlayan ve şiddet dozu giderek artan olaylar Milliyetçi Hareket Partisi içinde de gerilime yol açtı.

Bugüne kadar Ülkücü gençliğin sokağa çıkmaması için sözlü ve yazılı açıklamalar yapan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin son olaylardan oldukça rahatsız olduğu öğrenildi. Televizyon görüntülerine saldırganların bozkurt işareti yaptığı görüntülerin yansıması üzerine MHP yönetimi konuyla ilgili araştırma yaptı. aktifhaber

Türkeş, Çiller'i uyarmış: Sakın Apo'yu getirmeyin
31 Temmuz 2010
Tansu Çiller, başbakan iken merhum Alparslan Türkeş'i arayıp, "Efendim size bir müjdem var; Amerikalılar Apo'yu bizse teslim ediyor" demiş. Türkeş, "Sayın Başbakan sakın ha! Sakın Apo'yu teslim almayın. Size onu astırmazlar. Teslim ederken de birtakım şartlar ileri sürerler" şeklinde cevap vermiş. Haberin ayrıntısını ve Apo olayının iç yüzünü Takvim gazetesi yazarı Hakan Dilek yazdı...

1994 yılının 3 Kasım günü İsrail'e tarihi bir ziyaret gerçekleşiyordu. Tansu Çiller İsrail'i ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başbakanıydı. İlk durak kendisine sunuldu; MOSSAD. Yanında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'la birlikte yapılan bu ziyaretin amacı t

"ABD'nin posta beygiri gibi..."
27 Austos 2011

MHP Genel Başkan Başdanışmanı Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na yönelik CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "dış güçlerin taşeronu", BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın ise "Amerika'nın elçisi" eleştirilerini bir adım daha ileriye götürdü.

MHP Başdanışmanı Vahapoğlu Libya'daki muhaliflere destek vermek için sıkça bu ülkeye giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için "Amerika'nın posta beygiri gibi" ifadesini kullandı.

MHP İl Başkanlığı tarafından dün akşam bir otelde verilen iftara katılan Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu hedef aldı:

"Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avrupa Birliği'nin bölgedeki planlarını yerine getirebilmek için Türk askeri dahil devletin bütün imkanları kullanılabildiği gibi, Türk devlet geleneğini ayaklar altına alan bir takım uygulamalar yapıyor. Dün Kaddafi'den ödül alabilmek için çadırının kapısında bekleyen sayın Erdoğan, onun verdiği ödül ile şereflendiğini söyleyen sayın Başbakan, bugün Kaddafi'nin muhaliflerini desteklemek üzere 'Amerika'nın posta beygiri gibi' habire Dışişleri Bakanını gönderiyor."

İftar programına, MHP Genel Başkan Yardımcısı Emin Haluk Aydın, Genel Sekreter Yardımcısı Abbas Bozyel, Genel Başkan Başdanışmanı Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Kars İl Başkanı Muhsin Ağçay, Iğdır İl Başkanı Cahit Erol, Koçköy Belediye Başkanı Esat Aydın, Azerbaycan Başkonsolosu Ayhan Süleymanov, Ülkü Ocakları İl teşkilatı, kadın kolları ile çok sayıda partili katıldı
haber1001

"AKP, ABD’nin maşasıdır!"
24 Eylül 2011



MHP Trabzon Milletvekili Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı Koray Aydın dün Trabzon’a gelerek bazı ziyaretlerde bulundu. Aydın, AK Parti Hükümeti’ni Amerika’nın taşeronluğunu yapmakla suçladı. Aydın, Başbakan’ın Ortadoğu ve Arap ülkelerine ziyaretlerinin ABD’nin isteği doğrultusunda gerçekleştirildiğini ileri sürdü.

Koray Aydın, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ABD’nin kendisine verdiği rolü oynuyor. Irak’ta 1 milyonun kanına giren Amerika elini kirletmeden maşa aradı ve başbakanı buldu. Şu anda Türkiye’yi ABD’nin taşeronluğunu üstlenen bir hükümet yönetiyor” dedi.

Kaynak: gunebakis.com.tr/

MHP'de Bir Vekile İhraç İstemi
22 Ekim 2011
MHP Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç, partiden ihraç istemiyle Genel Başkan Devlet Bahçeli tarafından Merkez Disiplin Kurulu'na sevk edildi..
Haberi Paylaş

Milliyetçi Hareket Partisi'nden yapılan açıklamaya göre kesin ihraç isteminin Genel Başkan Devlet Bahçeli tarafından yapıldığı ve Merkez Disiplin Kurulu'na sevk edildiği duyuruldu.
Açıklamada ihraç isteminin gerekçesi olarak Yusuf Ziya İrbeç'in disiplinsiz ve dengesiz davranışları gösterildi.
Parti tüzügüne göre İrbeç'in kesin olarak ihracına Merkez Disiplin Kurulu karar verecek.
TRT

MHP'li Başkana 172 Yıl Hapis İsteniyor
21 Ocak 2012

Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın hakkında 75 yıldan 172 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, ihaleye fesat karıştırma, icbar suretiyle irtikap, zimmet, resmi belgede sahtecilikle" suçlanıyor.

İzmir Cumhuriyet Savcılığının talimatıyla geçen yıl eylül ayında başlayan Isparta Belediyesine yönelik operasyonların ardından hazırlanan iddianame, Isparta Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İddianamede, Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın hakkında, "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, ihaleye fesat karıştırma, icbar suretiyle irtikap, zimmet, kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik" suçlamaları yer alıyor. Savcılık iddianamesinde Başkan Yusuf Ziya Günaydın için 5 ayrı suçtan 75 yıldan 172 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

İDDİANAMEDEKİ BAZI İSİMLER

Belediye Başkanı Günaydın'ın kayınbiraderi Mehmet Ateşgül, Belediye Başkan Yardımcısı Resul Göçer, MHP İl Başkanı İsa Yalçın, Belediye Başkanının eşi Dilek Günaydın'ın da suçlandığı iddianamede sanıkların, "ihaleye fesat karıştırmak", "kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği", "haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan örgüte üye olmak", "örgüt hizmetlerini yüklenmek", "zimmet", "nitelikli zimmete iştirak", "örgütün faaliyeti kapsamında çok sayıda ihaleye fesat karıştırma", "edimin ifasına fesat karıştırma", "haksız menfaat temin etme", "hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma", "görevi kötüye kullanma", "belgelerde sahtecilik", "suçu ve suçluları gizleme" suçlarını işledikleri iddia ediliyor.
aktifhaber

Hakk'a yürüyüşünün 15. yılında Galip Erdem'i rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.
12.03.2012

Galip Erdem şöyle diyordu:

GÜN olur, ülküsüz insanlara gıbta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı Şairin söylediği gibi: «Akl-ı şuur»ları vardır, güzel severler. «Bade» içerler ve nihayet göçüp giderler.

Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hattâ sevdikleri ile... Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri de sık sık ihtilâfa düşerler. Çok defa, başları belâya girer; gene de sinmezler. Bu halleri «kalabalık»a göre, uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak.

Ülkücü, dünya nimetlerinden yana nasibsizdir. Gözü yoktur ki, nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka o'na yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki; halkın hayretine sebep olur. Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde «zevksiz» bir adamdır! Küçümserler onu, hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermez. Elverir ki, inandığına dokunulmasın!

Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta, başkalarını da uyumağa teşvik etmekte...

Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği görülse bile, O'na karşı hiç kimse «aferin» demez. Üstelik «böyle olacağı zaten belli idi» buyrulur.

Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakikî bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeğe de hiç gelemez. Diğer sahalarda umumiyetle dikkatsiz hareket eden Ülkücü, sevgili bahis konusu oldu mu baştanbaşa hassasiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükâfat istemez, bir garip kişidir... Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkârdır. Gerçek âşıklar gibidir; kıskanmaz. Sevgilinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegâne süsüdür.

Ülkücünün en çok dinlediği «nasihatdır. «Yapma derler, hayatını heba etme derler, gününü gün et derler». O kadar çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar.

Ülkücülerin en amansız düşmanları «eyyamperest»lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mâni olacak sanırlar da, ülkücüyü hep ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki, ülkücünün gayretlerinden en çok faydalananlar da «eyyamperest»lerdir.

Gün gelir, ecel hükmünü icra eder, ülkücü dünyasını değiştirir. Kalabalık o'na acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca «kalabalık»a acımıştır.

-Galip ERDEM-

MHP’YE GECE OPERASYONU
18 Temmuz 2010
21 Haziran’daki şehit cenazesinde Aydın MHP il binasının duvarına asılan ve üzerinde Başbakan Erdoğan ile ABD Başkanı Obama’nın fotoğraflarının olduğu, 'Sen açıldıkça analarımız ağlıyor' yazılı pankart önceki gece saat 23.30’da polis operasyonuyla indirildi.
MHP Aydın Milletvekili Uzunırmak, “Savcı suç değil diyor, gecenin yarısında eşkıya gibi bir siyasi partinin camına çıkıyorlar” dedi.

AYDIN’da, şehit Piyade Er Mehmet Ali Tosun’un 21 Haziran’daki cenaze töreninde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) il binasının duvarına asılan, üzerinde Başbakan Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama’nın resimleri olan, ‘Sen açıldıkça analarımız ağlıyor’ yazılı pankart polisçe kaldırılmak istenince olaylar çıktı. Pankart, önceki gece 23.30’da, polis ekiplerince kaldırılmak istendi. Ancak buna karşı çıkan partililer ve polis arasında arbede yaşandı. Polisin yetersiz kalması üzerine olay yerine takviye kuvvet sevk edildi. Yaklaşık 500 polis ve 1 panzer güvenliği sağladıktan sonra, olay yerine itfaiye aracı çağrıldı.

CHP’li belediye araç göndermedi

CHP’li Aydın Belediyesi araç göndermeyince, bu defa AK Partili Sultanhisar Belediyesi’nden itfaiye aracı istendi. Olaylar üzerine parti il binasına gelen MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Vali Hüseyin Avni Coş’un suç işlediğini ve kamu gücünü yanlı kullandığını belirtti, “Eşkıya gibi gecenin yarısında bir siyasi partinin camına çıkılmaz. Savcının, hâkimin kararı olmadan bu uygulamalar yanlıştır. Pankartı indirmek için gelen belediye itfaiye aracının görev kâğıdı bile yok. Gündüz nöbetçi savcıyı arıyorlar, nöbetçi savcı bunun bir suç olmadığını söylüyor. Vali’nin baskısı ile polis, Kabahatlar Kanunu’na göre pankartı indirmeye çalışıyormuş” dedi.

Araç AK Partili belediyeden

Meydanda güvenlik şeridi oluşturan yaklaşık 500 polise, “Kendisine ve yüreğine yakıştıran bir delikanlı varsa, çıkıp o pankartı indirsin” diye seslenen Uzunırmak, polisi kanunsuz kullananların kanun önünde hesap vereceklerini söyledi. Ancak uzun süren bekleyişin ardından AK Partili Sultanhisar Belediyesi’nin gönderdiği itfaiye aracı ile pankart indirildi. Pankartın indirilmesi sırasında, partililer, hükümet ve Başbakan aleyhine slogan attı. Partililer, bir süre sonra olaysız bir şekilde dağıldı.

500 polisle indirtti

MHP Aydın İl Başkanlığı’ndaki pankartın indirilmek istenmesi üzerine gelen polis ekipleriyle partililer arasında arbede çıktı. Bunun üzerine yaklaşık 500 çevik kuvvet polisi ve bir panzer olay yerine sevkedilerek, sıkı güvenlik önlemi alındı. MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, pankartı indirten Vali Hüseyin Avni Coş’u ağır sözlerle eleştirdi.

Savcılığa suç duyurusu

MHP Aydın İl Başkanı Hasan Muti, “Sen açıldıkça analarımız ağlıyor” pankartının kanunsuz bir uygulamayla indirildiğini ileri sürerek, Aydın Valiliği, Aydın Emniyet Müdürlüğü ve Sultanhisar Belediye Başkanlığı hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Pankartın polislere verilen sözlü talimatla kaldırıldığını söyleyen Muti, bu tavrın siyasi olduğunu söyledi. Devletin kurumlarının siyasete alet edilmesini protesto eden Muti, Söke İlçe binasına asılan aynı pankartın önceki gece saat 01.00’de polisler tarafından parçalandığını söyledi. Hasan Muti, “Görgü tanıkları var. Parti binamızın çevresinde bulunan kameralardaki görüntülerde bunu tespit edersek, Söke İlçe Emniyet Müdürlüğü hakkında da suç duyurusunda bulunacağız” dedi.
Hürriyet

MHP; bu kez de Manisa'ya pankart astı
Aydın'da bir süre önce MHP İl Başkanlığı'na asılan ve valilik tarafından indirilen "Sen Açıldıkça Analar Ağlıyor" yazılı pankart, bu kez Manisa'nın Turgutlu ilçesinde MHP İlçe Teşkilatı binasına asıldı. Pankartta, Başbakan Erdoğan'ın Obama ile tokalaşırken ve Barzani ile yan yana olduğu fotoğrafları ile şehit cenazelerinin fotoğrafları yer alıyor. 21.07.2010 AYDIN netgazete

Türk Solu'ndan Ülkücülere İlginç Çağrı: Bahçeli'yi Dinlemeyin Sokağa Çıkın
28 Temmuz 2010



Türk Solu Dergisi'ndeki bir yazıda ülkücülerin sokağa dökülmesi istendi.
Türkiye, İnegöl ve Dörtyol'daki gerilimle sarsılırken, Türk Solu dergisi'nin 19 Temmuz 2010 tarihli 290. sayısında Gökçe Fırat imzalı baş yazıda; "Selam sana ülkücü... Senin de yüreğin yanıyor biliyorum. Biliyorum ve o nedenle sana sesleniyorum. Belki zor gelecek sana dediklerim ama dinle kardeşini" şeklinde Ülkücülere seslenilerek; "Ülkücüler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi dinlemeyerek sokağa çıkmaya" çağrıldı.

"12 Eylül’den önce sana düşman diye solcuları gösterdiler ve sokağa döktüler. Kardeşinin kanına girdin. Oysa ülkemizin asıl düşmanı emperyalizmdi. Şimdi dün sokakta kavga ettiğin solcular görüyorsun ki vatanını savunuyor. Aslında solcuların da milliyetçi olduğunu yeni yeni görüyorsun. Ve yanlış yapmışız diyorsun. Peki neden yaptın o yanlışı ülkücü?" denildiği ortaya çıktı.

Yazıda şu çağrılarda bulunuluyor:

"Peki neden yaptın o yanlışı ülkücü?

Çünkü lider ne derse doğruydu.

Ama gördün ki şimdi, liderin o gün sana yanlış yaptırmış.

Bak liderlerin şimdi birer birer çıkıp biz o günlerde yanlış yaptık diyor.

...

O zaman sor kendine bozkurt.

Aynı liderlerin bugün de sana yanlış şeyler söylüyorlarsa ve yanlış şeyler yaptırıyorlarsa!

O zaman ne yapacaksın?

Ve üstelik o zaman vatanın elden gitmiş de olabilir...

...

Dün sokağa çıkmak yanlıştı ülkücü, çünkü o günlerde sokaklar “kahrolsun Amerika” diyen gençlerle doluydu.

Senin sokağa çıkman Amerika’nın yanında safa girmen demekti.

Ve seni Amerika’nın yanında safa sürdü liderlerin.

Ya bugün?

Bugün otur yerinde, provokasyona gelme diyor aynı liderlerin.

Peki bugün sokakta kimler var ülkücü?

Sokakta bugün “Kahrolsun Türkiye”, “Yaşasın Kürdistan” diyenler var.

Yani ülkeni bölmek, Türk’ü yok etmek isteyenler.

Yani senin soyunu kurutmak isteyenler.

Sen neden sokakta değilsin ülkücü?

Çünkü liderlerin dün olduğu gibi bugün de senin Amerika’ya karşı çıkmanı istemiyorlar.

Kısacası dün sokağa çıkararak seni Amerika’nın safına sokmuşlardı, bugünse evde oturtarak!

Liderlerin seni koyun yerine koyuyor bozkurt farkında mısın.

...
Dün sokağa çıkman yanlıştı o yanlışı yaptın.

Bugün evde oturman yanlıştı ve o yanlışı yapıyorsun.

Ama bil ki ülkücü, yarın ne sokağına çıkacak ne de evinde oturacak bir vatanın olacak...

...

Uyanmanın vaktidir bozkurt.

Teröristler kardeşlerini öldürüyor ve sen şehit cenazesine bile gidemiyorsun.

Ülkede bölücülük serbest ama sen ülkenin bütünlüğünü savunamıyorsun.

Ülken kan gölüne dönmüş sen evinde oturuyorsun.

Daha ne kadar oturacaksın bozkurt!
...

İtler sokakta terör estirirken bozkurt kuzu olmuş seyrediyor mu dedirteceksin.

Kuzu mu olacaksın kurt mu ülkücü...

...

Osman Gazi’yi hatırlasana ülkücü.

Selçuklu’nun uç beyiydi, töre padişaha bağlılıktı, onlar da bağlıydı.

Ama ne zaman ki Selçuklu başka bir devletin hakimiyetine girdi, o zaman Osman Gazi kendi beyliğini ilan etti.

Çünkü kağan vatanın bağımsızlığını savunamıyorsa, ona bağlı olunmaz.

Türk töresi Türk’ün bağımsız yaşamasıdır.

Kağan bağımlıysa soy da bağımlı olur.

Soyu bağımsız yapmak, kimi zaman kağandan kurtulmayı gerektirir.

ÜLKÜDE BİRLİK MHP

Atsız Şamanist miydi?
Yavuz Bülent Bakiler (*)

SIRRI Yüksel Cebeci'nin bir yazısı, bazı kafaları karıştırdı. Cebeci'ye göre Nihal Atsız ile Alparslan Türkeş'in arasının açılması, Atsız'ın, Türk'ün milli dini olarak şamanizmi kabul etmesinden doğdu. Atsız'ın şamanizmi karşısında Türkeş İslam'ı benimsiyordu.
Bana telefon açanlar ve "Atsız şamanist miydi, Müslüman mıydı" diye soranlar da oldu.

Bir yazımda da belirttiğim gibi ben Turancı'yım. 1950 yılında Turancı oldum. O zaman ortaokulun son sınıfındaydım. Biz Türkiye'de 25 milyonduk. Babamın söylediğine göre, milli sınırlarımızın dışında da 75 milyon Türk vardı. Birleştik mi 100 milyon nüfuslu bir büyük ülke olurduk. Önümüzde kimseler duramazdı. O yıllarda, içerideki Türkler ile dışardaki Türkler'i birleştirmek, bana göre bir bakraçtaki yarım suyu kaldırıp öteki bakraçtaki beş on avuç suyun üstüne boşaltmak gibi kolay bir işti. Fakat, devletimizi sevk ve idare edenler, bunu neden yapmıyorlardı? Her gece, başımı yastığa bu düşüncelerle koyuyordum. Babam, hemen hemen bütün Türkçü ve İslamcı dergilerin abonesiydi. Evimize, Büyükdoğu, Ehli Sünnet, Sebilürreşat, İslam dergileri de giriyordu. Orkun, Tanrı Dağı, Kızılelma, Serdengeçti dergileri de.

Orkun'un ilk sayısı 1950 yılının 6 Ekim'inde çıktı.

Haftalık Orkun'un fiyatı 25 kuruştu. Başyazarı Atsız'dı. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: İsmet Tümtürk! Ben Orkun'u, dolayısiyle Atsız'ı, 1950 yılından itibaren okumaya başladım. Atsız'ın ilk yazısı, Türkçülük başlığını taşıyordu.

Ülküsüz millet devrilir

ATSIZ diyordu ki:

- Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi, nihayet silik ve sönük kalmaya mahkumdur. Mazisi olmayan, yahut olup da unutan, milli ülküsü bulunmayan milletler devriliyor.

Atsız'ı, 1950 yılından beri okuyorum. Benim fikir ve gönül gergefimde, ondan kalan silinmez nakışlar var. Atsız'a bağlılığım, sevgim ve saygım kat'iyen eksilmez. Tecelliye bakınız, Orhun ilk defa Edirne'de çıktı. Orkun İstanbul'da 1950 yılında doğdu ve 68 sayı devam etti. Orkun üçüncü defa Ankara'da basıldı. Şimdi İstanbul'da Altan Deliorman'ın başkanlığında çıkıyor. Orkun'u Ankara'da kayınpederim İsmail Hakkı Yılanlıoğlu hayata geçirdi. Yılanlıoğlu, Atsız'ın çok yakın arkadaşlarındandı. Derginin yazı işleri müdürü Atsız'ın kardeşi Necdet Sancar'dı. Sonra bu görevi Zekeriya Kürşad üzerine aldı. Sonra da Galib Erdem. 1963 yılında Atsız, Ankara'ya gelmişti. Dergi için Necdet Sançar beyin evinde bir toplantı yapıldı. Orada Atsız bana dedi ki:

- Orkun'un yazıişleri müdürü sen olmalısın!

Başüstüne dedim ve kendisine sordum:

- Efendim dergiye dini konularda yazılmış yazılar da koyacak mıyız?

Bir saniye bile beklemeden cevap verdi:

- Elbette koyacağız! Dinsiz millet olur mu? Yalnız bu konuda dikkat etmemiz gereken çok önemli bir husus var. Orkun mızraklı ilmihal kitabına girecek türden yazılarla çıkmamalı. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, abdest nasıl alınır gibi yazılar, Orkun'da yer almamalı. O tür yazıları yayınlayan pekçok dergi var. Biz İslam'ın dinamizmini, ilme, âlime, aileye, düşünceye, vatan sevgisine verdiği önemi anlatan yazılara ağırlık vermeliyiz. İslam'ı güzel, Müslüman Türk'ü örnek göstermeliyiz...

Bana geçenlerde Refet Körüklü, anlattı:

Şamanizm din değil!

- PROF. Dr. İbrahim Kafesoğlu'nun Eski Türk Dini isimli bir kitabı çıkmıştı. Atsız'a sordum. Kitap size geldi mi diye...

Cevap vermişti:

- Gelmedi ama eli kulağındadır, bugün yarın gelir. Yahu, Şamanizm nasıl bir din olur? Her dinin bir kitabı, bir de peygamberi vardır. Var mı Şamanizm'in kitabı, var mı Şamanizm'in bir peygamberi? Yok! Şamanizm bir din değildir!

Yine Refet Körüklü anlattı:

- Atsız hastaydı. Kalbinden rahatsızdı. Muzaffer Eriş ile yanındaydık, kendisine Yasin okumaya başladım! Yasin Suresi'ni okudukça Oku amca oku! dedi iyi geliyor. Atsız Şamanist olsa böyle der miydi...

Kayınpederim Yılanlıoğlu, İslam konusunda çok titiz bir adamdı. Atsız'ın din dışı bir davranışını görse mutlaka itiraz eder, bana da söylerdi. Atsız da, karakter bakımından kalem gibi dosdoğru ve çok cesur bir dava adamıydı. Kimsenin Atatürk'e ağız açamadığı yıllarda Atatürk'ün hazırlattığı 4 ciltlik Tarih kitabını tenkit eden bir korkusuz yürekti. Atsız Şamanist olsa, bunu önce kendisi söyler, Sırrı Yüksel Cebeci'ye söz bırakmazdı.

* Yavuz Bülent Bakiler tarafından yazılan bu makale, 07 Haziran 2005 Salı günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.

Türkeş'in Yeşil'le İlişkileri
12 Mayıs 2009
Yeşil'in oğlunun yazdığ kitapta Alparslan Türkeş'le igili bölümler de var. Türkeş'in Yeşil'le olan ilişkileri ve taktığı lakap şöyle...

Yıllarca adı korku ve gizemle anılan tek bir fotoğraf karesiyle tanınan Yeşil'in hikayesini oğlu Murat Yıldırım yazdı. Timaş Yayınları'ndan yakında piyasaya çıkacak olan kitapta, Yıldırım, babasının Türkeş'le ilişkilerini ve Türkeş'in babasına "deli oğlan" dediğini yazdı.

ÇATLI'NIN EN KORKTUĞU İSİM TÜRKEŞ

Murat Yıldırım, babasını 'Devlet adına yurt içi ve yurt dışında gizli operasyonlara katılmış bir savaşçı' olarak tanımlarken, Susurluk ve Ergenekon sürecinde 'Derin devlet' tartışmasıyla gündeme gelen hemen hemen tüm ünlülerle tanışıklığının bulunduğunu anlatıyor. Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı da bu isimlerden biri. Oğluna göre Yeşil'in, Çatlı ile ilgili görüşü şöyle: "Ülkücü camiada reislik şimdilik ayağa düştü. Çatlı ile yüzyüze bir iki defa görüştüm. Pek birbirimize ısınamadık. Ayrı dünyaların insanlarıyız. Çatlı menfaat temin edebileceği kim olursa onunla işbirliği yapar. Türkeş camiadan kovdu onu resmen. Onun hayatta en korktuğu adam Türkeş'tir."

TÜRKEŞ'İ BİZZAT KORURDU

'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ın büyük oğlu Murat Yıldırım, kitabında ülkücü hereketin lideri Alparslan Türkeş'le ilgili de çarpıcı bir bilgi veriyor: "Başbuğ, ne zaman bölgeye gelse önceden babama haber ederdi. Başbuğ'un bölgedeki güvenliğini bizzat babam ve ekibi üstlenirdi. O bölgede gezerken, babamlar mutlaka Başbuğ'un etrafında oluyor, kenetleniyorlardı."
aktifhaber

MHP'nin Ermeni Adayı
02 Mart 2009
CHP ve AKP'nin peş peşe açılımlarından sonra MHP de kervana katıldı. MHP radikal bir adım yaparak, yerel seçim listesine Ermeni kökenli bir aday koydu.

Bakırköy'de MHP'nin meclis üyeliği listesinde Ermeni kökenli Haço Keleş de bulunuyor.

29 Mart'ta günü yapılacak seçimlerde Bakırköy'de MHP için yarışacak adaylardan biri de Haço Keleş.

Önceki gün Agos gazetesini, MHP Bakırköy Belediye Başkan Adayı Esra Bicik ile birlikte ziyaret eden Haço Keleş Bakırköy için planlarını anlatı.

"BİR ERMENİ OLARAK NEDEN MHP?"

Kendilerini azınlık olarak görmediklerini, T.C yurttaşı olarak değerlendirdiklerini belirten Haço Keleş, "Bana MHP'den üyelik teklifi geldiğinde, toplumumuzu ifade etmenin bir yolu, kültürler arasında diyalog görevi üstlenmek için olumlu bir adım olarak düşündüğümden kabul ettim" diyor. Yeşilköy Ermeni Okulu'ndan Yetişenler Derneği'nin de desteğini aldığını söyleyen Keleş, "Biz burada yüzyıllardır yaşayan insanlar olarak kendimizi azınlık değil bir T.C vatandaşı olarak algılıyoruz ve cemaatimizin sorunlarının çözümü için çalışacağımızı vaat ediyoruz" diyor.

Belediye Başkan adayı Bicik ise "Başkanımız Alparslan Türkeş'in çeşitli etnik sınıfların birliğini ifade eden çok güzel idealleri vardır ve başkanımızın ilkeleri doğrultusunda ilerliyoruz."

Azınlıklarla ilgili Esra Bicik, Ermeni bir adaya listesinde yer vermesini, "Azınlıklar konusunda bizim tavrımız oldukça belirgindir. Biz Türkiye sınırları içerisinde yaşayan herkesin dil, din, ırk ayrımı yapmadan eşit haklardan faydalanabilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Artık acılarımızı değil sevinçlerimizi paylaşabileceğimiz bir Türkiye yaratmak için hep birlikte hareket etmeliyiz. Başkanımız Alparslan Türkeş'in çeşitli etnik sınıfların birliğini ifade eden çok güzel idealleri vardır ve başkanımızın ilkeler; doğrultusunda ilerliyoruz" sözleriyle açıklıyor.

MHP ADAYI PATRİKHANE'DE

Belediye seçimleri yaklaşırken, farklı partilere bağlı belediye adaylarının, Türkiye Ermenileri Patrikliği'nin seçimlerle ilgili düşünce ve görüşlerini almak amacıyla Patrikhane'yi ziyaretleri sürüyor. Konuklar Başepiskopos Aram Ateşyan tarafından ağırlanıyor. CHP Fatih Belediye Başkan adayı Can Özyedievler 16 Şubat'ta, MHP'nin Bakıköy Belediye başkan adayı Esra Bicik ise 20 Şubat'ta Patrikhane'yi ziyaret edenler arasındaydı.
aktifhaber

MHP'li başkan ölü taklidiyle kurtuldu
04 MAYIS 2009
İncekum Belediye Başkanı Fahri Baysal, saldırıya uğradı. 11 bıçak darbesi alan MHP'li başkan, ölü taklidi yaptı, saldırganlar gittikten sonra otomobiline binip, bir otele ulaştı. Ameliyata alınan Baysal yoğun bakımda

Antalya'nın İncekum Belde Belediye Başkanı Fahri Baysal, önceki gece B-400 Karayolu, Alarağan Kavşağı'nda, yolunu kesen kişilerin bıçaklı saldırısına uğradı. Baysal, ölü taklidi yapıp saldırganların uzaklaşmasını bekledi. Aracına süründü, yaralı halde 1 kilometre uzaktaki bir otele ulaştı. MHP'li başkan otelin önünde bulundu. Görevlilerin haber vermesi üzerine otele gelen doktor ve eşi, Baysal'ı kendi otomobiliyle Başkent Hastanesi'ne götürdü. Vücudunda 11 bıçak darbesi tespit edilen başkan ameliyata alındı. Jandarma olay sonrası geniş çaplı soruşturma başlattı. Baysal'ın seçimlerde rakibi olan bir adayın yeğeni Bilal Fatih K. (19) ile yanındaki 2 kişi, Başkent Hastanesi'nin sadece 50 metre uzağındaki bir evde gözaltına alındı. Bilal Fatih K.'nın seçimler sonrası Baysal'ı tehdit ettiği öne sürüldü. Beldede geniş güvenlik önlemleri alındı.
Akşam
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Şub 28, 2017 11:39 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Ağu 02, 2016 1:41 am    Mesaj konusu: Bahçeli gitmezse MHP'de bunlar olacak Alıntıyla Cevap Gönder

MHP'li Pınarbaşı Belediye Başkanı Partisinden İstifa Etti
13 Kasım 2017



MHP'ın merhum Lideri Başbuğ Alparslan Türkeş'in memleketi Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesi Belediye Başkanı Dursun Ataş, partisi MHP'den istifa ettiğini açıkladı.

MHP'li Pınarbaşı Belediye Başkanı Dursun Ataş, partisinden istifa ettiğine dair yaptığı açıklamada, dışlandığını ve parti çatısı altında artık siyaset yapma imkanı kalmadığını belirtti.

Ataş'ın açıklaması şöyle:

"Milliyetçi Hareket Partisi'nin resmi internet adresinde bulunan Belediye Başkanları listesinden ismimin silindiğini öğrenmenin büyük üzüntüsünü yaşamaktayım.

Tarafıma konuyla ilgili hiçbir bilgi veya belge verilmemiştir. İstişare halinde olduğumuz MHP İl Başkanımızın dahi bilgisi dışında yapılan son hamle bardağı taşıran son damla olmuştur.

İhraç edilmişsek sebebini bilmemizin son derece hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Bizler partimizi iktidar yapmak için canla, başla çalışırken, maalesef Genel Merkezin böyle bir kaygısının olmadığını görmek bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Dışlamakla, ötekileştirmekle, partinin belediye başkanlarını bile 'gitsin'e tutmakla iktidar olunamayacağı gibi siyaset de yapılamayacağını düşünüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi'nden 2009 ve 2014 yıllarında parti genel başkanımızın teveccühü ile 2 defa Pınarbaşı Belediye Başkanlığı'na aday oldum ve seçime girdim.

Partimizin oy oranının da üzerinde Pınarbaşı halkının teveccühü ile 2 dönem Pınarbaşı Belediye Başkanı seçildim.

Gecemizi gündüzümüze katarak köy köy, sokak sokak dolaşarak partimizin çıtasını daha da yükseltmek için yoğun ve özverili bir çalışma gerçekleştirdik.

Sonucunda cennet mekan Başbuğ Alparslan Türkeş'in baba ocağında seçim kazanmanın mutluluğunu hem partim hem de şahsım adına yaşadım.
Ancak son dönemde sistematik bir şekilde dışlanarak MHP çatısı altında siyaset yapmamız imkansız hale getirilmiştir.

Başbuğ Alparslan Türkeş'in ilçesinde yıllardır özveriyle çalışan MHP İlçe Başkanı'nın görevden alınmasını, özverili yöneticilerin görev yaptığı teşkilatın feshedilmesini, ilçe başkanlığının kapatılmasını hazmedemedik ama parti disiplini gereği suskun kaldık. İlçe başkanlığına atanan arkadaşlarımız tarafından il delegesi yapılmadık, parti disiplini gereği suskun kaldık.

Bir belediye başkanı olarak üst kurul delegeliğimizin alınmasına ve partimizi ileriye taşıma adına çalışmalarımızın engellenmesine rağmen, yine parti disiplininden kopmadık ve partimizin aldığı kararlara uyduk, suskun kaldık, eyvallah dedik. Bugün gelinen noktada ise Başbuğ AIparslan Türkeş'in memleketinin MHP listelerinden silinmesi bizleri derinden yaralamıştır.

Görülmektedir ki MHP'de çalışmamızın ve siyaset yapmamızın önü kapatılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi 'nden istifa etmemiz için baskılar uygulanmıştır, adeta istifamız teşvik edilmiştir. Bu dışlanmışlık karşısında bize başka çare bırakılmadığını üzülerek gördüğümüz için onurumuza yönelen tavırlar karşısında Milliyetçi Hareket Partisi'nden istifa ettiğimi büyük bir üzüntü içerisinde bildiriyorum.

Belediye Başkanlığı görevime bağımsız olarak devam edeceğim. Memleketimiz, milletimiz, Pınarbaşı ilçemiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Pınarbaşı için verdiğimiz sözleri kalan görev sürem içerisinde yerine getirmenin gayreti içerisinde olacağımızın da bilinmesini istiyorum. Ülküdaşlarım da beni yakından tanıyan hemşerilerim de bilirler ki makam için nefis yapan biri olmadım.

Şunun da bilinmesini istiyorum.

Siyaset bizim için vazgeçilmez değildir.

Kamuoyunun bilgisine sunarım."
Habererk

"Davutoğlu'nun kalemini, Bahçeli'nin 'gıybeti' kırdı, 'Erdoğan anayasal sınırlarına çekilir' lafını aynen taşıdı"
19 Ekim 2017



"Bugün patlak veren Bahçeli-Davutoğlu münakaşanın perde arkası da ta o günlere dayanıyor"

Yeniçağ gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile MHP lideri Devlet Bahçeli arasında yaşanan Kerkük krizinin ayrıntılarını yazdı. Takan, "7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından başlayan koalisyon hükümeti kurma çalışmalarında istikşafi görüşmeler sırasında dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu bir lidere bir şeyler söyler.. O da Erdoğan'ın kulağına gider" dedi. "Ahmet Davutoğlu'nun kaleminin sarayda nasıl kırıldığını bana şöyle anlatıldı" diyen Takan, "Davutoğlu ile Bahçeli ikili koalisyon görüşmeleri sırasında, Ahmet bey Devlet beye "Biz koalisyonu kuralım. Cumhurbaşkanı da anayasal sınırları içinde Cumhurbaşkanlığı görevini yürütür' önerisini götürdü" ifadesini kullandı.

Takan'ın "Davutoğlu-Bahçeli kavgasının perde arkası..." başlığıyla (19 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Onca hayati sorun varken ülke gündemini işgal eden AKP'li belediye başkanları istifaları magazininden (!) farklı bir noktaya gidelim. Başbakanlıktan azledilen Ahmet Davutoğlu ile MHP Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli arasında yaşanan sert kavgaya... AKP'nin iç işleri hakkında görüş belirtmeyi doğru bulmadığını beyan eden Bahçeli ne oldu da Davutoğlu'na en sert tonda çaktı?..

11 Ekim tarihinde kaleme aldığımız "Kabile Devleti miyiz" başlıklı yazımızda şu satırlara yer vermiştim:

"7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından başlayan koalisyon hükümeti kurma çalışmalarında istikşafi görüşmeler sırasında dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu bir lidere bir şeyler söyler.. O da Erdoğan'ın kulağına gider. Sonrasını, Davutoğlu'nu azle götüren süreci ve kendisine yapılan kötü muameleyi yeri ve zamanı geldiğinde kaleme alınmak üzere başka bir yazıya bırakıyorum..."

Ucundan biraz çıtlatmanın zamanı geldi. Önce, Davutoğlu'nun 10 maddelik Kerkük çözüm önerisinin ardından önceki gün Bahçeli'nin grup toplantısındaki sert sözlerini hatırlayalım:

"Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu, TSK, güçlü bir irade ile ağız birliği içindeyken eski Başbakan'ın aykırı beyanat vermesi gafillik ve garabettir. Durdun durdun da şimdi niye ortaya çıktın? Sen hangi yüzle konuşuyorsun."

Bu zehir zemberek ifadelere Davutoğlu aynı gün 10 maddelik bir açıklamayla cevap verdi. Davutoğlu, "Türklük dersi vermek, Kerkük'e uğramamış olanların haddine değildir" dedi. Davutoğlu, kavgada bile kullanılmayacak sözler sarf etti Bahçeli'ye. MHP Genel Başkanını "FETÖ ile aynı dili kullanmakla" suçladı. Bahçeli'nin 17.25 saati önünde çektirdiği fotoğrafları hatırlattı... Davutoğlu, ifadelerin daha da ağırlaştırıp, "partisini baraj tehdidi ile yüz yüze bırakmış bir genel başkanın, en son 1 Kasım 2015 seçimlerinde yüzde 49.5 oy alarak milletimizin büyük teveccühüyle ülkeyi yönetme sorumluluğunu kesintisiz bir şekilde sürdüren partimizin politikalarını belirleme ve yönlendirme arzu ve teşebbüsü, AK Parti'ye gönül veren milletimizi de rahatsız eden açık bir hadsizliktir. Partisinin birliğini koruyamamış olanların, bugün şark kurnazlığıyla güya partimiz içinde ihtilaf çıkarma çabaları başarısız olmaya mahkumdur. Partimizin birliği ve beraberliği, ülkemizin huzur ve refahı için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayacağımız da tecrübelerle sabittir" dedi.

Davutoğlu'na cevabı dün MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın şu sözlerle yetiştirdi:

"Sultan Birinci Abdülhamit döneminde sırf isimleri 'Mehmet' olduğu için sadarete getirilen ve çapsızlıkları ortaya çıkınca kısa sürede görevine son verilen 7 paşadan biri olan Yağlıkçızade Derviş Mehmet Paşa gibi, Ahmet Davutoğlu da isim ve soyadında bir keramet bulunmadığı kısa sürede anlaşılarak azledilmiştir. Buna rağmen Sayın Davutoğlu niye azledildiğini henüz idrak edememiştir."

"Şark kurnazı"..." Çapsız"...

Ahmet Davutoğlu, kendisini azil sürecine götüren süreçte düğmeye nasıl basıldığını çok iyi biliyor...

Bu satırların yazarının yıllardır Erdoğan ve Bahçeli arasındaki gizli ittifakı somut bilgilerle kaleme aldığının en yakın şahidi sizlersiniz. Onca hakaret ve tehdide rağmen doğru bildiklerimi söylemekten hiç yılmadım. 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra tek başıma da kalsam Erdoğan- Bahçeli gizli görüşmelerini ve varılan mutabakatlar sonucunda baskın seçime gidileceğini yazdım durdum. 1 Kasım sonuçları ve daha sonra Davutuğlu'nun da Başbakanlıktan nasıl gönderildiği malumunuz. Arşivdeki yazılarımda...

İşte, bugün patlak veren münakaşanın perde arkası da ta o günlere dayanıyor. Sizler, istikşafi görüşmeler sırasında koalisyona ayak direyen ve sebeplerini bir türlü kamuoyuna izah edemeyen Bahçeli'nin siyah çantasında neler olduğu ile meşgul edilirken, sarayda her şey kotarılmıştı. Çok yakınındaki bir isim o günlerde Ahmet Davutoğlu'nun kaleminin sarayda nasıl kırıldığını bana şöyle anlatmıştı:

"Davutoğlu ile Bahçeli ikili koalisyon görüşmeleri sırasında, Ahmet bey Devlet beye "Biz koalisyonu kuralım. Cumhurbaşkanı da anayasal sınırları içinde Cumhurbaşkanlığı görevini yürütür' önerisini götürdü. Devlet bey buna hiç sesini çıkarmadı. Sonradan öğrendik ki, Bahçeli bunu Erdoğan'a aynen aktarmış. Bizim kalemimizde o gün kırılmış."

Aynı sağlam kaynaktan şunları da dinlemiştim:

"Ahmet Davutoğlu, azledildikten sonra saraya 'sayın cumhurbaşkanına bari bir teşekkür edeyim' diye gitti. Cumhurbaşkanımız Ahmet beyi tam 2 saat özel kaleminde bekletmiş. Sonra 5 dakika görüşmüş. 'Ne teşekkürü" deyip göndermiş. Böyle hak etmediği ağır bir hakarete de maruz kaldı Davutoğlu..."

Öznesi "Kerkük" görünse de bu kavga o kavga değil. Bu hesaplaşma bambaşka bir hesaplaşma. Kilometre taşları 7 Haziran 2015, 1 Kasım 2015, 5 Mayıs 2016, MHP'de olağanüstü kongre taleplerinin anti demokratik yollarla engellenmesi, "Getirin anayasa değişikliğini...", 16 Nisan 2017... Çapulcubaşı Barzani'nin sözde referandumu ve sonrasında olup bitenler ve bitecekler... Hiçbiri tesadüfler neticesi değil... Kasım ayı çok sıcak geçecek.

Sütunda yerim kalmadı. Zamanı geldiğinde yine devam ederiz!..

T24
ETİKETLER
davutoğlu ve bahçeli haber açıklama takan istikşafi

Bahçeli bildiğiniz gibi: MHP cumhurbaşkanının yanındadır
07/10/2017



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye İdlib’e yönelik yapacağı harekatla ilgili sorular üzerine “Tutarlı politikalar devam ettikçe MHP Cumhurbaşkanı’nın yanındadır” dedi.
Diken

'HAYIR'cı MHP'lilerden gövde gösterisi
18.02.2017



MHP'li muhalifler, eski yeni vekiller, eski ülkü ocakları başkanlarının oluşturduğu 'Hayır Platformu', Ankara Yenimahalle Belediyesi'nin Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde buluştu. Salona 'Tek Adama Hayır, Ülkem için Ülküm için Hayır' sloganlarının yer aldığı afişler asıldı. 1800 kişilik salon hıncahınç doldu.
Saat 13.00'te başlayan toplantı için Türkiye genelinden ülkücüler, sabah erken saatlerden itibaren 1800 kişilik kültür merkezini doldurmaya başladı.

'Türk Milliyetçileri Hayır Diyor' buluşmasına gelen partililer, davul zurna ile karşılandı. Toplantıya katılanlar, aranarak içeri alınırken, toplantı salonunun içinde ve dışında yoğun güvenlik önlemleri alındı.

Salonda 'Ülkem için, Ülküm İçin Hayır" yazısı yer aldı.

KADIN PARTİLİLERİN ELLERİNDE KINA

Toplantıda, 'Çırpınırdı Karadeniz' ezgileri eşliğinde Türk bayrakları dalgalandı. Kadın partililerin ellerine kına yaktığı görülürken, program öncesinde de salonda kına dağıtıldı. Toplantı öncesi, halk müziği sanatçıları konser verdi.

Meral Akşener, Sinan Oğan, Koray Aydın, Ümit Özdağ'ın geldiği salonda konuşacak tek isim MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu olacak.

Toplantı sonunda Türk milliyetçilerinin neden hayır, dediğini anlatan bir bildirge yayınlanacak.

SAĞ PARTİLER DAVET EDİLDİ

Şehir dışından da çok sayıda katılımcının geldiği toplantıya, referandumda hayır diyeceğini açıklayan ya da 'hayır'a yakın duran Demokrat Parti, Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi, Yurt Partisi, Liberal Demokrat Parti gibi sağ partiler de davet edildi.

ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN KIZI ÇAĞRI TÜRKEŞ DE KATILDI

Öte yandan muhalifler Sadi Somuncuoğlu, Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Yusuf Halaçoğlu, Nuri Okutan ve İsmail Ok, sunucunun anonsu sonrası alkışlar eşliğinde salona geldi.

''ALPARSLAN TÜRKEŞ'İN ASKERLERİYİZ'' SLOGANLARI

Alparslan Türkeş'in ''Hepinizi teket teker kucaklıyorum'' dediği videosu salonda yayınlandı. Bunun üzerine kalabalık alkışlarla 'Alparslan Türkeş'in askerleriyiz'' diye bağırdı.

4 İSİM 15'ER İLDE KONUŞACAK

MHP’deki muhalif isimlerden Koray Aydın ve Sinan Oğan ile partiden ihraç edilen Meral Akşener ve Ümit Özdağ, bu toplantının ardından Anadolu turuna başlayacak.

Her bir isim birbirinden farklı 15 ile giderek neden 'hayır' denmesi gerektiğini anlatacak. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlere ise 4 isim de gidecek ancak her biri ayrı yerlerde konuşacak.
Yön Haber

MHP Bitlis Ahlat ilçe Başkanı gazete ilanı ile istifa etti
4 Mar, 2017



MHP Bitlis Ahlat İlçe Başkanı Fikret Kemer gazete ilan vererek istifa ettiğini açıkladı.
İlanda “25 Şubat 2017 tarihi itibari ile Milliyetçi Hareket Partisi Ahlat İlçe Başkanlığı’ndan istifa etmiş bulunmaktayım. Göreve başlayacak arkadaşlara başarılar dilerim. Fikret Kemer” ifadeleri yer aldı.
Teşkilatları fesihten sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şafkat Çetin’in şablon açıklaması olan “Parti tüzüğümüzün 52. ve 54. maddelerinin tanıdığı yetkiye istinaden Başkanlık Divanı tarafından tüzüğümüzün 34. Maddesine göre ********* ilçe yönetim kurulunun feshine karar verilmişitr.” metninini kullanamadığı için üzgün olduğu iddia edildi.

habererk

Sinan Oğan: Kurultayımız 7 düvele karşı yapılıyor; Saray bu işin tam ortasında
30 Haziran 2016



"Kutlu Anadolu Yürüyüşü" adını verdiği kongre çalışmalarına Rize ve Trabzon'a gerçekleştirdiği ziyaretler ile devam eden MHP Genel Başkan adayı Sinan Oğan, Trabzon Zorlu Grand Otelde düzenlenen iftar yemeğinde delegeler ve parti teşkilatlarıyla bir araya geldi.

İftar yemeği sonrası kurultay sürecine ilişkin açıklamalarda bulunan Genel Başkan Adayı Sinan Oğan “Kurultayımız 7 düvele karşı yapılıyor.Saray bu işin tam orta yerinde. Genel merkezimiz maalesef ki bir takım çevrelerin desteğini almış durumdadır. Hukuk mücadelesi bir hukuk garabetine dönüşmüş durumdadır. İddia ediyorum, sarayda Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurultayını takip etmekle görevli bir birim kurulmuş” dedi.

“MHP GENEL MERKEZİNİN KURULTAY YAPTIRMAMAK İÇİN NEREDEYSE HUKUKA TAKLA ATTIRDIKLARINI GÖRMEKTEYİZ”

10 Temmuz'da yapılması planlanan Olağanüstü Kurultay'ın yapılamayacağını açıklamasına tepki gösteren Sinan Oğan, “Milliyetçi Hareket Partisi bugün Türkiye için bir umut kaynağı olmuşken, bugün bu Türkiye’de bu beceriksiz iktidardan kurtulmanın yolu haline gelmişken, maalesef Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel merkezinin envayi çeşit hukuk oyunlarıyla bu süreci baltalamaya çalıştığını, kurultay yaptırmamak için neredeyse hukuka takla attırdıklarını görmekteyiz. Ve üzülerek görmekteyiz. Oysa biz yıllarca ‘ülkücü hareket engellenemez’ diyorduk. Ama ülkücü hareketi genel merkezimizin bizatihi kendisinin engellediğini görüyoruz” dedi.

“SARAY BU İŞİN TAM ORTA YERİNDE”

Beştepe'de Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurultayını takip etmekle görevli bir birim kurulduğunu öne süren Sinan Oğan, “Artık herkes kabul ediyor ki Milliyetçi Hareket Partisi bir genel başkan seçmeyecek. Müstakbel başbakan seçecektir. O sebepledir ki, kurultayımız 7 düvele karşı yapılıyor. Saray bu işin tam orta yerinde. Genel merkezimiz maalesef ki bir takım çevrelerin desteğini almış durumdadır. Hukuk mücadelesi bir hukuk garabetine dönüşmüş durumdadır. İddia ediyorum, sarayda Milliyetçi Hareket Partisi’nin kurultayını takip etmekle görevli bir birim kurulmuş. Bu kurultayı bize yaptırmak istemiyorlar. Biliyorlar ki biz başardığımızda onlar başarısız olacak” diyerek sözlerini noktaladı.
Kaynak: haber3hilal

Bahçeli gitmezse MHP'de bunlar olacak!
Sabahattin Önkibar/Yeniçağ
24 Mayıs 2009

İşte olacaklar

Biriken tepki patladı-patlayacak noktada.

Devlet Bahçeli daha fazla beklemeden istifa etmek durumunda.
Hayır, gerekçesi sadece her geçen gün ağırlaşan sağlık sorunları ile merhum Türkeş Bey’in tüzük vasiyeti değil, partide uç veren kaynamalardır.
Bilgilerimin ışığında söylüyorum ki, Bahçeli’ye karşı sadece ülkücü tabanda ve örgütte değil, MHP Gurubunda da tepkiler var.

İşte olacaklar

Biriken tepki patladı-patlayacak noktada.
Herkes çakılacak kıvılcımı bekliyor.
Parti içinde alternatif hareket başladığı an bu girişim kartopu misali büyüyecek, zira MHP tabanı ve tavanı Bahçeli ile yürünemeyeceğini artık iyi görüyor.
Bu Pazar size Bahçeli’nin MHP’de kalması ve gitmesi durumunda olması muhtemel gelişmeleri sıralayacağım.
Devlet Bey gitmez ya da gönderilemezse MHP’de olacaklar şunlardır:
1) Parti her geçen gün daha renksiz ve kişiliksiz bir görüntüye girecek.
2) MHP tabanından BBP’ye, Abdullatif Şener’in kuracağı partiye ve DP’ye kaymalar olacak.
3) 76 yaşındaki Cindoruk bile her akşam ekranlarda boy gösterir ve televizyon televizyon gezip partisi ve hedeflerini anlatırken Bahçeli bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da değil normal zamanda, seçim döneminde bile birikimine güvenmediği için ısrarla talep edilmesine rağmen ekrana çıkmayacak.

Tasfiye süreci

4) Sağlık sorunları olduğu kaydedilen Bahçeli parti faaliyetini sadece ev, meclis ve partiden yürütecek. TOBB toplantısı gibi çok önemli davetlere icabet etmeyecek, çarşı-pazara çıkıp halkla bütünleşmeyecek, Anadolu’ya gidip ahali ile kucaklaşmayacak.
5) Onlarca talep olmasına rağmen tembellikten ve yanlış bir laf edebilirim korkusundan hiçbir gazeteciye mülakat vermeyecek.
6) Keza Bahçeli varoldukça MHP bugüne kadar olduğu gibi Türkocağı, Aydınlar Ocağı, Yusufiyeliler Vakfı, Milliyetçiler Derneği, Türk Eğitim Sen tabanı ve Milliyetçi Sendikalar gibi pek çok milli yapı ile yine mesafeli ve sorunlu olacak.
7) Bahçeli ile MHP Erzurum, Erzincan, Kayseri, Konya, Elazığ, Malatya, Çankırı, Aksaray, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi geçmişte önemli miktarda oy aldığı muhafazakar Anadolu illerinde tamamen tükenişe geçecek.
8) Devlet Bey gitmez ya da gönderilemezse MHP’nin Türk-İslam ülküsü ideolojisi tarih olacak ve MHP’nin inançlı kesimlerdeki imajı yerlerde sürünecek.
9) Bahçeli’nin MHP’si CHP ile özdeş bir hale gelecek.
10) Kısacası Bahçeli ile yola devam edilirse MHP her geçen gün kimliğini yitirip fiilen tasfiye olma sürecine girecek.

Baraja gömülecek

11) Devlet Bey’in lider kalacağı bir yapı ile MHP’nin önümüzdeki seçimde barajı aşması ve Meclis’e girmesi mümkün değil zira önümüzdeki süreçte siyasi arenaya birden fazla iddialı parti girecek. Merkez sağ’daki boşluk dolacak. AKP’ye kızıp da sola oy vermek istemeyen ve zorunlu olarak MHP’ye giden seçmenler artık yeni adresler bulacak. Dolayısı ile MHP liderini değiştirmez ve atılım yapmaz ise sonu hüsrandır. Son seçimde alınan sonuçlar MHP’ye olan teveccühden değil, başka adres, yani sağ’da oy verecek başka parti olmadığı içindi.
12) Bahçeli kalırsa tıpkı diğer ülkücü kuruşların sessizce tasfiye edilmesi misali Ülkü Ocakları da usul usul tasfiye edilecek.. Öyle, çünkü Bahçeli’ye süflörlük yapanlar Ülkü Ocaklarını istemiyor.
Gelelim Bahçeli’nin istifa etmesi ya da örgüt tarafından gönderilmesi durumunda olacaklara:

Bahçeli giderse

1) MHP’ye yeni bir inanç ve heyecan gelecek.
2) MHP kendi dışındaki bütün ülkücüleri bünyesine çağırıp toplayacak. Büyük bütünleşme sağlanacak.
3) MHP fikirsel planda kendine gelecek.
4) MHP devlet partisi olmaktan çıkıp halkın ve değerlerinin partisi olacak.
5) MHP eskiden olduğu gibi Anadolu’nun muhafazakar illerinde yine sevgili olarak addedilecek.
6) Parti fikrini metotlaştıracak. Ekonomiden, dışpolitikaya ve sosyal hayata kadar MHP’nin ne yapmak istediği bir bir ortaya konacak.
7) MHP toplumun bir bölümüne değil tamamına açılacak. Merkez seçmene güven verecek adımlar atılacak. İmaj taarruzları başlatılacak.
8) MHP’nin fikir ve bakışları ile paralel iş dünyası, zanaatkar, medya ve sanatkar çevreleri oluşturulacak.
9) Kürt kardeşlerimize güven verilip bölünmezlik ve birlikte yaşama manifestoları yayınlanacak.
10) Halkla kucaklaşılacak.. Yeni lider, Bahçeli gibi halkı televizyon ekranından görmeyecek. Çarşıya pazara inecek. Her hafta sonu Anadolunun bir iline gidecek.
11) Bilgi ve birikimine güvenen yeni lider, her akşam ekranda olacak ve MHP’nin yeni yüzünü halka anlatacak..

Bu isim kim?

12) MHP yeni lideriyle halka işsizliği yenme gibi gündemdeki temel sorunlara somut reçeteler sunacak.
13) Yeni lider, aynı şekilde işdünyası ve dış kamuoyuna da ülkücülerin öcü olmadığını ve ülkeyi yönetecek yetişmiş kadrolarının bulunduğunu anlatacak.
14) Yeni liderle MHP değil barajı aşma, birinciliğe aday olacak.
Diyeceksiniz ki, MHP’yi bu noktalara getirecek isim ya da isimler var mı?
Var...
Bekleyin...

'Türkiye'yi Türkler yönetmiyor' sözüne soruşturma
Fethiye'nin MHP'li Belediye Başkanı Behçet Saatcı , Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşanan olayların ardından 9 Temmuzda makamında gazetecilere yaptığı açıklamada, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne zaman Türkler tarafından yönetilmeye başlar, o zaman bu sıkıntılar da biter" ifadesini kullandı. Bu sözlerin basında yer alması üzerine Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatı doğrultusunda Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Saatcı hakkında inceleme başlatıldı. 06.08.2009 FETHİYE
netgazete

"KALPAZANLIKTAN FEZLEKESİ BULUNAN BİRİ, BİZE DERS VERMEYE KALKIYOR"
16.04.2013

Çözüm süreciyle ilgili hükümete yönelik sert eleştirilerde bulunan Bahçeli, hakkında hazırlanan fezleke ile ilgili olarak da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a seslendi

Başbakan Erdoğan'a "Senden korkan senin gibi olsun" diyen Bahçeli,"Hakkımda düzenlenen bir fezlekeyi de alelacele Meclis'e göndermiştir. Görevi ihmalden suç ve suçluyu övmekten, kalpazanlıktan, hakkında fezlekeler bulunan birisi bize dürüstlük dersi vermeye kalkışmaktadır. Senden çekinen senin gibi işbirlikçi olsun. Dünürlere, yandaşlara devletin bankalarını ve kamunun tüm kaynaklarını peşkeş çeken bir siyasetçiden öğrenecek bir şeyimiz de olmayacaktır" dedi. haber1001

"Devlet Bahçeli AKP ve onu Türkiye’nin başına musallat edenlerin MHP’ye tayin ettiği müdürdür."
6 Haziran 2009
Sabahattin Önkibar'ın yazısı...

AKP militanı kalemşorlar Bahçeli'yi niye sahipleniyor?

Önceki gün AKP medyasının amiral gemisi Sabah Gazetesi.

Ve dün yine AKP’nin yarı resmi yayın organı olan Star Gazetesi.

AKP yandaşı iki önemli medya kurumunun Ankara Temsilcileri yani gazetenin önem sırası ile ikinci adamları Okan Müderrisoğlu ile Şamil Tayyar, organize olduğu aşikar olan bir kampanyaya start verdiler.

Neyin kampanyası mı?

Niye övünüyorlar?

Devlet Bahçeli’yi koruma ve kollama kampanyası!

Evet şaşırmayın; Tayyip Erdoğan medyasının önde gelen iki gazetesi Bahçeli’yi kollarını açıp bağrına basıyor!

Dahası, olağanüstü kongre için imza toplayan Koray Aydın beye de saldırılar yapıyor.

Bırakın onu bunu, sadece bu fotoğraf bile Devlet Bahçeli’nin MHP Genel Başkanı olarak niçin var olduğunu ve dolaylı olarak kimlere hizmet ettiğini gözler önüne seriyor!

Sorarım size, AKP militanı olan bu kalemlerin Bahçeli desteği ne anlama geliyor?

Evet iz’an, irfan ve ahlak sahibi olan herkes bu soruya cevap aramalı ve AKP’nin Bahçeli’yi sahiplenmesinin perde gerisini sorgulamalıdır!

Girin internete, bakın arşive ve yazılanları ibretle okuyun!

Sahi gazetecilik ikballeri AKP ile kaim olan o medya grupları ve kalemşorları, Devlet Bahçeli’yi AKP için tehlike veya tehdit görselerdi, onu böyle övüp göklere çıkarırlar mıydı?

Bu yazılardan sonra bir kere daha inandım ki, Devlet Bahçeli ülkücü camiaya birilerinin çıkarı adına monte edilen bir isimdir.

Görevi tasfiye mi?

Bahçeli’nin MHP’deki misyonu veya görevi bellidir:

MHP’yi sürekli baraj sınırında tutmak!

Öyle olduğu içindir ki Bahçeli muhalefet etmiyor.

Öyle olduğu içindir ki televizyonlara çıkmıyor, gazetelere mülakat vermiyor ve Anadolu ile varoşları kucaklamıyor.

Öyle olduğu içindir ki MHP’yi her geçen gün Türk-İslam çizgisinden yani muhafazakarlıktan uzaklaştırıyor.

Öyle olduğu içindir ki partiyi CHP görüntüsü ve imajına sokuyor!

Belli ki görevi MHP’yi fikirsiz, programsız, amaçsız yani renksiz ve kişiliksiz bir konuma sokmak ve uzun vadede tasfiye etmektir.

Ülkü Ocaklarını hedef alması ve kaldırmak istemesi de bu görevinin bir parçasıdır.

AKP matbuatı ve kalemşorlarının zora düştüğü anda yani olağanüstü kongre için imzaların toplandığı süreçte Bahçeli’yi sahiplenmeleri bana yakın geçmişi bir kez daha hatırlattı!

Yoksa yoksa Devlet Bahçeli’nin seçime bir buçuk yıl varken partisini baraja gömme pahasına erken seçim kararını alması ve AKP’nin önünü açması da Bahçeli’nin bu kesimlerle olan irtibatının delili midir?

İşte deliller...

Yoksa Bahçeli partisini baraja gömme riskine rağmen AKP’nin önünü bilinçle mi açmıştır?

Yoksa seçim hezimetinden sonra 70 milyonun önünde istifa sözünü veren Bahçeli aldığı emir üzerine mi çark etmiştir?

Bütün bu yoksalardan sonra bu soruya cevap verilmelidir:

AKP medyası Devlet Bahçeli’ye niçin kucak açmış ve korumaya almıştır?

Dahası, olağanüstü kurultay için imza toplayan ve rüzgar estiren Koray Aydın’ı niçin hedefe oturtmuştur?

Açıklıkla söylemeliyim ki sadece bu tablo bile Koray beyin tercih edilmesine yeter de artar bile!

Ülkeyi bölünmenin eşiğine getiren küresel egemenlerin Truva atı AKP Koray Aydın’ı hedef almışsa, onu destekleyen bizler demek ki doğru yoldayız.

Demek ki AKP Koray Aydın’ın MHP’yi toparlayıp güçlendirmesinden ve iktidara alternatif yapmasından endişelidir!

Artık alenileşen ve yazıya hatta kampanyaya dönüşen Bahçeli’ye verilen AKP desteği sonrasında imanı ve vicdanı olan hiçbir ülkücünün Devlet beyin ardında gitmeye hakkı ve gerekçesi olamaz.

Tayyip’e Truva atı!

Bundan böyle Bahçeli’ye destek veren bilsin ki AKP ile kol koladır ve dahası AKP’nin küresel biraderleridir!

Hayır bunu ben söylemiyorum, AKP’li kalemşor söylüyor.

MHP, AKP uydusu olmasın diyenler Bahçeli’yi mutlaka ve derhal göndermelidir!

Artık ispatlanmıştır ki Devlet Bahçeli AKP ve onu Türkiye’nin başına musallat edenlerin MHP’ye tayin ettiği müdürdür.

Görüyorsunuz gök kubbede nihai olarak hiçbir şey saklanamıyor ve gizli ilişkiler olmadık anda ortaya çıkıveriyor.

Bu arada bir sözümüz de MHP’deki müdüre yalakalık yapan kesime olacak!

Olağanüstü kongre talebinde bulunan delegasyona karşı takındığınız tutum kanunsuzluktan öte ahlaksızlıktır.

Gün gelir kanun ve ahlak önünde bedelini ödersiniz!

Su artık mecrasındadır ve Bahçeli yolcudur!

AKP matbuatı Süleyman Soylu’ya sahiplendi de ne oldu?Soylu nasıl gitti ise Bahçeli de öyle gidecektir.

MHP’de fikri hür, vicdanı hür; imanı ipoteksiz delegeler vardır.

Yoldan çekilin, Tayyip’e Truva atı olmayın, toprağa düşen şehid gençleri mezarlarında rahat bırakın!

Sabahattin Önkibar - Yeniçağ

MHP AKP’ye komplo mu kuruyor?
Ruşen Çakır
26 Mayıs 2008
Geçen yıl Ağustos ayının sonlarında dört gün Ankara’da kalmış ve izlenimlerimi 1 Eylül günü “MHP’nin soluğu AKP’nin ensesinde” başlıklı yazıda kaleme almıştım. Burada AKP’nin birçok kurmayının sohbetlerimizde sözü kısa sürede MHP ve Bahçeli’ye getirip, bu partinin izlediği stratejiden takdirle ama aynı zamanda endişeyle söz ettiklerini belirtmiş ve bunlardan birinin şu sözlerini aktarmıştım: “MHP çok iyi gidiyor. Anlaşılan işimiz çok zor.” Bir başkasıysa “Şaşırtıcı bir şekilde başarılılar, daha şimdiden bizden birkaç puan kazanmış olabilirler” demişti.

Aradan daha bir yıl geçmeden AKP’lilerin ve bu partiye yakın isimlerin MHP’den ciddi olarak kaygılandıklarını ve hatta ondan korktuklarını görüyoruz. Bu noktada MHP’nin türban konusunda AKP’ye vermiş olduğu desteğin dönüm noktası olduğu açıktır.

Şöyle ki, başlangıçta AKP çevreleri MHP’nin açık kartıyla mest oldular ve gerçek anlamda “toplumsal mutabakat” aramaları gerektiği uyarılarına kulak tıkadılar. AKP ile MHP’nin, DTP desteği de alan Anayasa değişikliklerinin akıbeti ortada. Üstelik bu adımın AKP’ye açılan kapatma davasının temel tetikleyicisi olduğu da çoğunluk tarafından kabul ediliyor.

Bölükbaşı’nın suçu

İşte bu noktada bazı AKP’liler “MHP bizi tuzağa düşürdü” diye itiraf bile edebiliyorlar. Bir de sorumlu bulmuşlar: Diplomat kökenli MHP Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı. Kanıtları da Balçiçek Pamir’in 8 Mayıs günü Habertürk’te yazdıkları. Pamir’e göre Bölükbaşı bir gece sofrasında ağzından “MHP’nin türban çıkışı tamamen benim fikrim. Olaylar güzel gelişti. Parti kapanacak! Zaten amacım partinin kapatılmasıydı” diye kaçırmış. Bu iddiaları Bölükbaşı’ya sormuştum, o da bana hemen Pamir’in söz konusu yazısını çıkartıp, en baştaki “Ankara dedikodusu”nu göstermişti: “AKP kapatılırsa Başbakan Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olacak mı?” Ardından bana şu soruyu yöneltti: “Böyle bir şey yazan birinin inandırıcılığı olabilir mi Allah aşkına?”

AKP’liler Bölükbaşı ile birlikte, milletvekili olmayan eski bir yüksek bürokratın da MHP lideri Bahçeli’nin iktidar partisine karşı stratejisini belirlediğini kulislerde fısıldıyorlar. Yakında bu isim etrafında üretilmiş komplo teorilerini de AKP yanlısı bir gazetede görürsek şaşırmayalım.

“Dönüm noktası türban” dedim ancak AKP’de MHP’ye yönelik kızgınlığın açıklanamayan esas nedeni Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Çünkü Erdoğan’ın Gül’ün yerine Vecdi Gönül gibi “sorun çıkartmayacak” bir ismi düşündüğü, Bahçeli’nin “oturumlara katılacağız” açıklamasıyla bu planı bozmuş olduğu artık netleşmiş sayılır. Dolayısıyla Erdoğan’a yakın isimler “başımıza ne geliyorsa Gül’ün Çankaya’ya çıkması yüzünden” diye düşünüyor ve bu nedenle MHP’ye kızıyorlar.

Komplo olsa ne olur?

MHP hakkında komplo teorileri üreten AKP’lilerin hatalarını şöyle sıralayabiliriz:

1) Bahçeli’yi danışmanlarının her dediğini yapan biri olarak tasvir edip onun gücünü ve liderlik kapasitesini görmezden geliyorlar;

2) “Devletin bekası” kaygısının, MHP’nin illa devletin bazı kurumlarıyla gizli kapaklı ilişkiler yürüttüğü anlamına gelmeyeceğini anlamıyorlar;

3) Seçimden bu yana geçen sürede MHP’nin oldukça istikrarlı bir çizgi izlediğini, yalpayan tarafınsa AKP olduğunu görmüyorlar veya görmek istemiyorlar.

Kaldı ki, MHP’nin AKP’ye karşı komplolar tezgahladığını varsaysak bile burada eleştirilecek biri varsa, o da bütün güç ve imkanlarına rağmen bu komploları kavrayamayan ve “tuzağa düşen” AKP’dir.

Son olarak, AKP çevrelerinde hakim olan bu yaklaşım nedeniyle Cumhurbaşkanı Gül’ün, Bahçeli’nin önerisine tereddütle yaklaşacağını kestirebiliriz. En azından kendisine “sakın tuzağa gelmeyin” diye yoğun uyarılar yapıldığı anlaşılıyor.

MHP’DE YER YERİNDEN OYNAYACAK
25 Ağustos 2010

Trabzon eski Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu, MHP'nin koalisyon ortağı iken imzalanan '12 Ocak Bildirisi'nin 'pazarlık' ürünü olduğu açıkladı.
MHP Trabzon eski Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "Öcalan'la görüşme" polemiği başlatmasına tepki gösterdi. Bıçakçıoğlu, MHP'nin iktidarda olduğu dönemde Öcalan'ın idam dosyasının Meclis'e gönderilmemesine ilişkin üç liderin imzası bulunan bildirinin hesabının verilmesini istedi. Bıçakçıoğlu, Bahçeli'nin 12 Ocak bildirisini okuması gerektiğini belirterek, "12 Ocak bildirisi dikkatle okunmalıdır. Terör örgütü ile pazarlık yapıldığının resmidir o bildiri. Ey terör örgütü anarşiye devam edersen bekleme süreci derhal kesilecektir deniliyor. Madem Meclis'e sevketme iraden vardı neden bekletip Meclis'e göndermedin" dedi.

MİLLET DERS VERDİ

Bıçakçıoğlu, MHP'nin 18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde darağacındaki Öcalan afişleri ile oy istediğini belirterek, "Ama 18 Nisan'ın ardından koalisyon ortağı olundu. Öcalan'ın idam kararı beklemeye alındı. Millet 3 Kasım'da MHP'ye dersini verdi" dedi. Bıçakçıoğlu, idamın kaldırılmasına Adalet Komisyonu'nda sadece kendisinin ret oyu verdiğini belirterek, "7 MHP milletvekili vardı. İdamın kaldırılmasına oy verin baskısı yapıldı. Rahmetli Mehmet Gül, oy vermemek için komisyon odasından dışarı çıktı. Baskılara dayanamadı. Bir tek ben ret oyu verdim. MHP milletvekillerine o dönemde baskı yapan irade şimdi de hayır oyu için baskı yapıyor" diye konuştu.

18 DİŞİM KIRILDI

Bıçakçıoğlu, 12 Eylül'ün en büyük mağdurunun ülkücüler olduğunu belirterek, "Benim cezaevinde 18 dişim kırıldı. 12 Eylül'de cezaevlerinde ölen biziz, dayağı yiyen biziz. Devlet için mücadele ettik ama copu yiyen biz olduk. Kırılan dişlerimizi sineye çektik. Ama şimdi hesaplaşma zamanı geldi" ifadesini kullandı.MOĞULTAY'IN SÖZLERİ Bıçakçıoğlu, Adalet eski Bakanı Mehmet Moğultay'ın, "Ülkücüleri mi alacaktım" sözlerini hatırlatarak "MHP neden kendi Anayasa taslağını ortaya koymuyor. HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değişmesi MHP için önemli değil mi? Moğultay'ın sözleri çabuk mu unutuldu? Moğultay'ın sözleri MHP'nin zoruna gitmiyor mu? Rahşan Hanım'ın af ile ilgili sözlerinden daha ağır değil mi" dedi.

SEZER'E NEDEN DESTEK VERDİK

MHP'nin Cumhurbaşkanı seçiminde büyük hata yaptığını belirten Bıçakçıoğlu, "MHP isteseydi kendi adayını Cumhurbaşkanı seçtirebilirdi. Ama Ahmet Necdet Sezer'e imza atmakla övündüler. Kendi adayını çıkarması gerekirdi MHP'nin" dedi. İŞTE 12 OCAK BİLDİRİSİBaşbakan Bülent Ecevit ile Başbakan Yardımcısı olarak Mesut yılmaz ve Devlet Bahçeli'nin imzalarını taşıyan 12 Ocak Bildirisi şöyle:"Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın genel başkanları, bugün (12 Ocak) Başbakanlık'ta yaptıkları toplantıda, AİHM'in teröristbaşı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Bilindiği gibi Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM'in Türk yargısınca verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde sözkonusu değildir. Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında, dosya gereği için ivedilikle TBMM'ye gönderilecektir. Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce milleti ve devleti ile Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi konusunda görüş birliğine varmışlardır

."İDAM MHP'Lİ VEKİLLERİN OYUYLA KALKTI

Adalet Komisyonu'nda kanunun görüşmeleri sırasında AK Parti milletvekilleri tarafından, "Savaş ve çok yakın savaş tehdidi halleri" dışında idam cezasının kaldırılmasını öngören maddeni görüşülmesi sırasında komisyonun AK Partili üyeleri, "idamla ilgili madde paketten çıkarılsın" yönünde bir önerge verdi. Önergeye, DYP ve AK Partili üyelerden destek geldi. MHP Trabzon Milletvekili Orhan Bıçakçıoğlu önergenin kabulü doğrultusunda oy kullanırken, komisyon üyesi 5 MHP milletvekili idamın paketten çıkarılmasına karşı çıktı. Böylece önerge 7'ye karşı 10 oyla reddedildi. MHP'li milletvekillerinin tümü "evet" oyu kullansaydı, idamın kaldırılması paketten çıkarılmış olacaktı.
Bugün

MHP'den Dinî Değerlere Hakarete Sert Tepki
01 Şubat 2010
MHP Denizli İl Başkanı Zafer Kaplan, Denizli Tabip Odası'nın düzenlediği panelde dini değerlere yapılan hakarete sert tepki gösterdi..

MHP Denizli İl Başkanı Zafer Kaplan, yüzde 99'u Müslüman olan Türk toplumunun kutsal değerlerine yapılan saldırının kabul edilemeyeceğini söyledi.

Kaplan, Denizli Tabip Odası'nın düzenlediği 'Ilımlı İslam ve Bilim' konulu bir konferansla ilgili yaptığı değerlendirmede, Peygamberimiz (SAV) ile ilgili kullanılan ifadeleri kınadıklarını açıkladı. Kaplan, şunları kaydetti:

"Türk milletinin olmazsa olmaz değerleri vardır, bunun başında da mensubu olmaktan şeref duyduğumuz İslam dini gelmektedir. Görevi, hekimlerin karşı karşıya bulunduğu sorunları dile getirmek, çözüm aramak olan Denizli Tabip Odası'nın düzenlediği 'Ilımlı İslam ve Bilim' konulu bir konferansta Peygamberimiz (SAV) ile ilgili küçültücü ifadeler kullanılması, önümüzdeki yüzyılın ateizmin yüzyılı olacağı öngörüsünde bulunulması yakışıksız ve toplumun kutsal değerlerine alenen saldırıdır.

Bu milletin kutsallarına saldırmaya, dil uzatmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Dinimize, Peygamberimiz'e (SAV) ve kutsal kitabımız Kur'an'a yapılan bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz."
aktifhaber

Deniz Bölükbaşı’nın dehşet senaryosu

Hatırlarsanız bir süre önce Balçiçek Pamir, Habertürk’teki köşesinde ‘Kapatma davasının arkasındaki isim Deniz Bölükbaşı mı?’ diye sordu.

Sonra Bölükbaşı’na atfen şu sözleri aktardı: ‘MHP’nin türban çıkışı tamamen benim fikrim. Olaylar güzel gelişti. Parti kapanacak. Zaten amacım partinin kapatılmasıydı.’

Cümledeki şifreleri çözdüğünüzde, MHP’nin türban düzenlemesine destek vererek AK Parti’ye ‘tuzak’ kurduğu ortaya çıkıyordu!

Bölükbaşı, bu iddiayı yalanladı ve Pamir’in kendisinden özür dilediğini söyledi. Pamir ise aksine iddiasının arkasında durdu.

Siyasi kulisleri yakından takip edenler, Bölükbaşı’nın tekzibini pek inandırıcı bulmadı. Çünkü tanık oldukları özel sohbetlerde o sözlere rahmet okutacak daha vahim iddiaları Bölükbaşı’nın ağzından dinlemişlerdi.

Nitekim Pamir de yazının yayınlanmasından sonra çok sayıda kişinin kendisini arayarak iddianın doğruluğunu teyit ettiğini aktardı.

Kısa süre sonra Fehmi Koru, Yeni Şafak’taki köşesinde yazdı. Bölükbaşı, ‘Durun bakalım daha neler olacak?’ demiş. Bu söz, benim de kulağıma geldi. Ama Bölükbaşı’nın sözleri, 5 kelimeden oluşan tek soru cümlesinden ibaret değildi. İddia o ki Deniz Bey, soruya cevabı da vermiş.

Bu mevzuu biraz daha açacağım ama önce şu tespiti yapmalıyım; Bazı ulusalcı gazetelerde kaleme alınan derin senaryoların büyük bölümünde dolaylı da olsa Deniz Bey’in payı olduğunu söyleyebilirim. Hatta AK Parti dahil tüm siyasi partilerin Deniz Bey’in senaryolarından etkilendiğini iddia edebilirim.

Buradaki arıza şu; Deniz Bey’in ciddi bir alkol sorunu var. Tabi, alkol kullanımı onun kişisel tercihi, sözüm yok. Bir gün beni davet ederse onunla ben de kadeh kaldırabilirim. Hadisenin üzerinde durduğum tarafı başka. Maalesef Deniz Bey, içki masasında promili tutturamadığı zaman açıldıkça açılıyor, dehşet senaryoları da o esnada dile geliyor.

Haliyle söyledikleri gazetelere yansıyınca ‘Ben söylemedim’ diyebiliyor. Sanıyorum Pamir’le yaşadığı ‘tekzip’ sorunu da buradan kaynaklanıyor.

Meğer neler biliyor!

Şimdi gelelim Deniz Bey’in kendi sorusuna verdiği cevaba... Başkent kulislerinde dalga dalga yayılıyor. Deniz Bey’e atfedilen bu sözler, AK Parti kapatma davasıyla ilgili milletvekili sohbetlerinin de siyasi içerikli bürokrat sohbetlerinin ana gündem maddesini oluşturuyor.

Bir iddiaya göre Deniz Bölükbaşı, çok sayıda konuğun bulunduğu yemekli bir toplantıda şöyle diyor:

-AKP kesinlikle kapatılacak. Bundan sonra AKP diye bir parti olmayacak.

-Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi hayatı bitti. Siyasi yasak gelecek. Onunla kurtarsa iyi. Ömrünün kalan kısmını cezaevinde geçirecek.

-Yakında çok önemli yolsuzluk dosyalarını patlatacağız. Tayyip Yüce Divan’da yargılanacak, kesin hapis cezası alacak.

-Abdullah Gül de kendini kurtaramayacak. Siyasi yasaklı olacak. Çankaya’da artık oturamayacak.

-AKP’nin devamı bir parti kurulacak, ama içinde devlete düşman olan kadrolar bulunmayacak, milli bir kadro yönetecek. Tabi eskisi kadar güçlü olmayacak. Küçük bir siyasi parti olarak hayatına devam edecek.

-AKP’nin yeni lideri kesinlikle milli bir isim olacak. (Bu arada bir bakanın ismine dikkat çekiyor)

Deniz Bey bu kadar iddialı konuşunca masadaki biri dayanamayıp soruyor: ‘Devlet de mi sizin gibi düşünüyor?’

Sorudaki ‘Devlet’, Devlet Bahçeli değil. Bir nevi derin devletten söz ediliyor. Bölükbaşı gülümsüyor: ‘Öyle olmasa bu kadar rahat konuşabilir miyim?’

Söz Bölükbaşı’nda

MHP’li Deniz Bölükbaşı, çok önemli bir diplomat. 1 Mart tezkeresiyle ilgili müzakerelerde çok önemli görev üstlenmiş ve Amerikalılarla kıran kırana pazarlık yapmış birisidir. ‘1 Mart Vakası - Irak Tezkeresi ve Sonrası’ isimli kitabını okuyunca, o süreçte ne kadar önemli işler yaptığını bir kez daha teyit etme imkanım oldu.

Kendisine bu görevi veren de dönemin Başbakanı Abdullah Gül’dür. Gül, böylesine kritik bir görev için Bölükbaşı’na güvenmiştir.

Aradan geçen bu sürede ne değişti de Bölükbaşı, başkent gecelerinde iktidar partisine karşı yürütülen psikolojik harekatın parçası haline getirilmek isteniyor? Birileri onu da mı uyardı? Veya durumdan vazife mi çıkardı? Yoksa içki masasında fantezi mi yapıyor? Geceyi renklendirmek için espri yapmış olabilir mi? Ya da promil ayarı bozulunca ne söylediğini bilmiyor mu?

Bölükbaşı, zihinleri kurcalayan ve kulislerde konuşulan bu sorulara mutlaka cevap vermelidir. Merkezinde kendisinin yer aldığı bu senaryolara açıklık getirmelidir. Evet Deniz Bey, buyurun söz sizin. Lütfen, cevap verirken masadakilerin yüzlerini de hatırlayın.

Bahçeli’ye uyarı

Son sözüm Devlet Bahçeli’ye...

Sayın Bahçeli, toplumsal istikrarın korunmasında çok önemli görevler üstlendiniz. Ülkücü gençliğin tahrik edilmesine yönelik girişimlerin karşısına set çektiniz, sokağa dökmediniz. Eğer bugün 12 Eylül öncesi gibi iç çatışma ortamı yaşanmıyorsa, bunda büyük rol size ait. Bu büyük sorumluluğunuzu, tarih yazacaktır.

Aynı duyarlılığı, milletvekili aday listelerinde de gösterdiniz. Yeraltı dünyasında cirit atan, çete faaliyetlerine bulaşan ve kendisini derin devletin adamı pozlarına sokan kimi işgüzarları partinin kapısından içeri sokmadınız.

Görüyorum ki; MHP’nin kapısına diktiğiniz x-ray cihazından sızmalar olmuş. Tedbirleri arttırmazsanız tüm emekleriniz boşa çıkabilir ve MHP’yi bir anda hiç arzu etmediğiniz derin senaryoların parçası haline getirebilirler.

Tabi bu yeni oyunda yoksanız...
aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Pts Ksm 13, 2017 7:26 pm tarihinde değiştirildi, toplam 7 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Pzr Oca 15, 2017 9:49 pm    Mesaj konusu: Bahçeli: Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye Alıntıyla Cevap Gönder

Aysun Bitir Taşdan: Yeniden Ergenekon’da bir dişi kurt
28 Şubat 2017



Yeni kitabıma hazırlanıyorum. Sadece kitaba odaklanıyorum yayın evim LA Kitap sıkıştırıyor, okuyucularım sıkıştırıyor beklediğim bilimsel bir keşif var. Bilim adamları; 120 açılı diş fırçası icat eden İsviçreli bilim adamları dâhil, hepsi harıl harıl çalışıyorlar ama bir türlü bana yetişemiyorlar ben de beklemekten vaz geçtim kitabımı yazıyorum.

Bilim kurgu yazan bir Türk kadını olarak ne yalan söyleyeyim hem kendimin hem okuyucularımın nadir olduğunu biliyorum hakkını vermeye çalışıyorum.

Yeni kitaba yoğunlaştığım için uzun zamandır bir köşem yok hatta ucundan azıcık kıyısına yazdığım bir yer yok. Fakat gündeme dair söylemek istediklerim de var. Söylemezsem çatlayacak durumdayım. Eşim Murat Taşdan’dan rica ettim ne olur bir hafta senin köşende yazayım dedim, “Hanım ne münasebet! Olmaz öyle şey benim okuyucuma dayatma ve saygısızlık olur hiç ilkeli değil” dedi kesti attı. Doğrusu çok bozuldum, yani elin adamı kalkıp şak diye başkan yardımcılığını karısına veriyor, öteki bakanlığı damadına veriyor, beriki kızını danışman yapıyor, ben azcık köşende yazıvereyim dediğimde ilkesiz oluyorum. Sevgili Haber Erk okuyucuları eşimi kınıyorum ve bu akşam en sevdiği yemek kuru fasulyeyi tuzsuz pişirerek intikam almayı planlıyorum. İlkeli ilkeli eksin tuzunu! Sağ olsun Haber Erk yayın yönetmeni imdadıma yetişti, yaz biz yayınlarız dedi.

Gündemim Meral Akşener. En başta Meral Akşener’i kadın olduğu için önemsiyorum. Erkeler kolay zannediyor fakat bu ülkede kadın olmak çok zor. Her gün bakın tekrar ediyorum her gün bir kadın cinayete kurban gidiyor ve bir kadın hakkında her çeşit iftiraya baskıya rağmen inatla dimdik ayakta duruyor sinmiyor korkmuyor. Bu kadın Meral Akşener ve hangi çeşit kadın profili bu biliyor musunuz? Anasız yaşanır da vatansız yaşanmaz diyen Nene hatun profilidir. Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, ,Kocabaşın yerine kendini koşup kağnıyı kan ter içinde çekip cepheye Mehmetçiğe mermi yetiştiren Elif’ çiğin profilidir. Bu Türk kadını profilidir! Bu doğru söyleyen kadın/erkek fark etmez peşinden giderim gücüne güç katarım diyen mert Türk erkeğinin profilidir!

Meral Akşener Fettoşcuymuş diyorlar, siyaset arenası böyle kimi beğenmezsen fettoşcu diye yapıştır gitsin! Hatta daha ileri git hayır oyu veriyorsa terörist diye çamur at sindir gitsin! Her şeyden önce ben fettoşcu değilim. Biz Silivri zindanının duvarlarını fetullahın itleri yıldıramaz bizleri diye zorlarken Ergenekon fettullah terör örgütünün kumpasıdır ordumuzu ele geçiriyorlar dediğimiz için yerlerde sürüklenip biber gazına boğulduğumuz sırada ergenekonun savcısıyım fettullah hoca efendimizin hidayetiyle laflarını geveleyenler şimdi kalkıp fettullah bizi kandırdı diyorlar! Ben KANDIRILMADIM ve kandırılmışlardan gelecek akla ihtiyacım yok! Kayıtlı Vatan Partisi üyesiyim ve takım tutar gibi parti tutamam, önümüzdeki maçlara bakacağız diye açık çek veremem. Artık son karşılaşma haklının yanında olmak zorundayım çünkü söz konusu vatansa gerisi teferruattır! Ülkeme ne lazımsa doğruyu kim haykırıyorsa ona destek vermek zorundayım!

Asena dişi bir kurt aşılmaz denilen dağlardan yolu göstermişti. Dikkatli bak, Ergenekon destanı yeniden yazılıyor…

Daha söylemek istediğim çok şey var ancak uzun yazı okumayı kimse sevmez ben de zaten uzun yazmayı sevmem. Bana vakit ayırdığınız için teşekkür ederim, güçlü kalın, esen kalın, sakin ve kendinizden emin kalın…

Habererk

Bahçeli: “Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ve kaos ortamına sürüklenmektedir"
Şamil Tayyar/Star
31 Aralık 2009

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 2009 yılında Türkiye’nin Adalet, Silahlı Kuvvetler, Emniyet ve İstihbarat birimlerinin birbirine düşürülerek etkisizleştirildiği korumasız ve sahipsiz bir ülke haline getirildiğini ifade ederek “Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ve kaos ortamına sürüklenmektedir. Bu noktaya gelinmesinin birinci derecede sorumlusu, Türkiye’nin başına her gün yeni bir dert açan, her gün yeni bir sorun ve kriz üreten ve tezgâhladığı çirkin oyunlarla her seferinde milletimizin huzurunu bozan AKP hükümeti olmuştur” dedi.

Bahçeli, yeni yıl nedeniyle bir mesaj yayınladı. Bahçeli, 2009’un yaşanılan hazin ve dramatik olaylar nedeniyle Cumhuriyet tarihinin en sancılı ve sarsıntılı yılı olduğunu ifade ederek bu yılın kaybedilmiş ve boşa geçmiş bir zaman dilimi olarak asla unutulmayacağını kaydetti.

“Adaletin geride ve gölgede kalan geçmiş hesaplar uğruna tarumar edildiği, hukukun siyasallaşma emarelerini fazlasıyla gösterdiği çok tehlikeli süreç 2009 yılında da devam etmiş ve 2010 yılına bu marazi mirası devretmiştir” diyen Bahçeli, “AKP hükümeti içine girdiği paranoya neticesinde, ortaya çıkan bazı olayların derinlemesine ve etraflıca tetkikini yapmadan, her taşın altında demokrasi dışı müdahale arayışları varmış gibi davranarak ortalığı ayağa kaldırmaya tüm hızıyla devam etmiştir. Siyasi halüsinasyonlarla, her farklı sesi ve muhalif duruşu kendisine yönelik bir tertip olarak değerlendirmeye başlayan AKP zihniyeti, 2009 yılında ülkemizin birliğine zarar veren en büyük unsur olmuştur” görüşüne yer verdi.

Toplum hayatının etrafına bir güvensizlik ağı örüldüğünü, özel hayat ihlalleri, telefon dinlemelerinin alabildiğine arttığını ve kuşkunun hâkim bir duygu olarak toplumsal ilişkileri belirlediği bir dönemin geride kaldığını belirten Bahçeli, Soğuk Savaş şartları altında dünyada yaşanan bloklaşmanın bir başka türünün, bu defa da Türkiye’de oluşmaya yüz tuttuğunu, milleti oluşturan alt kültürel öbeklerin, kendilerini AKP hükümetinin tazyikiyle üst kültür dairesinden izole etmenin yollarını aramaya başladıklarına dikkat çekti.

-“CUMHURİYET’İN TEMEL FELSEFESİ SALDIRILARA MARUZ KALDI”-

Geride kalan bir yıl içinde Cumhuriyet’in temel felsefesinin saldırılara maruz kaldığını kaydeden Bahçeli, şöyle devam etti:

“Milli inançlar ve kökleşmiş kurumlar sistemli tacizler sonucunda gözden düşürülmeye çalışılmış, vatandaşlarımızın bunlarla olan bağları koparılmak istenmiştir. 86 Yıllık Cumhuriyet tarihinde hiç görülmeyen garabet bir demokrasi ve özgürlük anlayışı geride bıraktığımız yıla damgasını vurmuştur. Milleti parçalayarak, bin yılda oluşmuş kardeşlik duygularını körelterek ulaşılmaya çalışılan sözde demokratikleşme açılımı hiçbir milli vicdanın aklından ve gönlünden silinmeyecek bir rezalet olarak 2009 yılının karanlık sayfalarındaki yerini almıştır. Geçtiğimiz yılda da devlet kurumlarıyla ve toplumun bütün kesimleriyle kavgalı olan AKP hükümeti, Türkiye’nin milli ve manevi değerleri üzerinden kışkırtıcılık yaparak siyasi bunalımı doruk noktasına çıkarmıştır. İktidar tarafından üretilen imajlar, yapılan propagandalar var olan görüntüyle, gerçeklerin birbirinden ne kadar farklı olduğunu gizleyememiştir.”

-“TÜRKİYE’DE BİRLİKTE YAŞAMANIN TEMEL ŞARTLARI SAKATLANDI”-

Bahçeli, 2009 yılında Türkiye’nin milli birliğini ve güvenliğini hedef alan iç ve dış tehditlerin katlanarak sürdüğünü bildirerek “Geride kalan yıllarda, AKP hükümetinin Türk milletini inanç temelinde mevzilere ayırarak siyasi kazanç sağlama hesabı tutmayınca, bu defa da 2009 yılı içinde ‘açılım’ adı verilen süreç ile etnik temelde ayrışmanın fitili ateşlenmiştir. ” dedi.

Bahçeli, 2009 yılının sonunda gelinen “vahim” noktada Türkiye’nin milli değerleri, milli birliği ve güvenliğine yönelik tahrik ve tehditlerin çok tehlikeli noktalara taşındığını, ‘açılım’ nedeniyle toplumsal dayanışma ve beraberlik duygusunun tam bir yıkım sürecine girdiğini, bin yıllık kardeşlik duyguları ve hukukunun çok ağır yara aldığını ifade ederek “Türkiye’nin önünde milli kimliğin kırılma noktasına kadar büküldüğü gelinen bu aşamada, birlikte yaşamanın şartları ve gerekleri teker teker sakatlanmıştır.Türk tarihini lekeleme, Türklük değerlerini aşağılama, yaşanan isyanları alkışlama, bastıranları karalama, yüzleşme adı altında ecdadımızı karartma geçtiğimiz yılda da artarak devam etmiştir” dedi.

-“HÜKÜMET YAPAY GÜNDEMLERLE SAHTE MAĞDURLAR YARATMAYA ÇALIŞTI”-

2009 yılında yapay gündem oluşturma çabalarının sürdüğünü bildiren Bahçeli, şunları kaydetti:
“Hükümet bu yöntemlerle bir yandan toplumun gözünden kaçırabildiği ölçüde altan alta toplumsal çatışma alanlarını genişletmeye çalışmış, bu gayretlerini gizleyemediğini anladığında sahte mağdurlar yaratma arayışını sürdürmüştür. Yalan, riya ve aldatmacadan ibaret olan sermayesi tükendiği anlarda ümidini gerginlik ve cepheleşmelere bağlayan hükümet, sahibi olduğu çatışma stratejisiyle kendisini masum gösterebileceği sanal senaryoları kullanmaya devam etmiştir. Bu konuda; hükümet politikalarının devlet kurumlarınca engellendiğine dair kuşkular uyandırmak, muhalefete giderek artan bir saldırgan üslupla sataşmayı tırmandırmak, inanç ve etnik ayrım üzerine hizipleri yoğunlaştırmak AKP stratejisinin esaslarını oluşturmuştur. Dönem içinde bin yıllık kardeşliğimizi sorgulatan, toplumsal dokumuza husumet tohumları atan bu iptidai anlayışla yönetilen Türkiye, çok boyutlu ihanetler ve tuzaklarla döşeli bir noktaya doğru itilmeye çalışılmıştır. Heba olmuş bu dönem boyunca, ülkeyi yönetme konusunda hiçbir hazırlığı ve vizyonu bulunmadığı anlaşılan AKP, umudunu ve meşruiyetini yurtdışı unsurlarla işbirliğinde, yerli yandaşlarının desteğinde, yabancıların dayatmalarına teslimiyette ve sanal başarı yalanlarında aramıştır. AKP’nin devletle, rejimle ve milletle kavgalı olmasının gerisinde, bu kronik hastalığın yattığı bugün çok daha net olarak anlaşılmıştır.”

-“AKP ARTIK İSTESE BİLE MİLLİ KARAR VEREMEZ”-

Bahçeli, AKP yöneticilerinin gerçek niyetlerini saklamak için gösterdikleri bütün çabalara rağmen, beyan ve fiilleriyle bu konuda suçüstü yakalandıklarını savunarak “Geride kalan yıllar içindeki yanlış, teslimiyetçi ve ilkesiz tavrının doğal sonucu olarak, siyasi geleceğini artık dış güçlerin karar ve insafına terk etmiş olan AKP’nin, istese bile milli karar verebilme ve uygulayabilme şartları tamamen ortadan kalkmıştır. 2009 yılında maalesef toplumsal yapımızı derinden etkileyen ve çok ağır maddi ve manevi yaralar açan bunalımlar giderek derinleşmiştir. Her gün yeni bir şokla sarsılan Türkiye, süratle bir kargaşa ve kaos ortamına sürüklenmektedir” görüşüne yer verdi.

Türkiye’nin bu noktaya gelmesinde birinci derecede sorumlunun AKP Hükümeti olduğunu belirten Bahçeli, “İçte ve dışta önceki altı yılın birikerek gelmiş sorunlarına ilave olarak geride kalan 2009 yılında da yarattığı tahribat ile AKP zihniyeti ve Başbakan Erdoğan, bu hüviyetiyle Türkiye’nin geleceğini tehdit eden en büyük risk faktörü haline gelmiştir” dedi.

-“MİLLET PERİŞAN OLDU”-

Bahçeli, 2009 yılında ekonomide sorunların büyüdüğünü, milleti perişan eden kriz sürecinin Türkiye’deki siyasal gerilimlerin ve kutuplaşmaların ön plana çıktığı bir takvimle örtüştüğünü kaydederek yaşanan ekonomik krize ilişkin şu görüşlere yer verdi:
“Düşen üretim, diplerde gezinen büyüme, yaygınlaşan işsizlik, yoğunlaşan yoksulluk, artan borçlar, dayanılmaz bir aşamaya gelen geçim şartları geriden kalan ayların ülkemiz açısından en öncelikli sorun alanları olmuştur. Bu zamana kadarki uygulamalarıyla, milletimizin esas sorunlarının çözümüne yönelik hiçbir plan ve programı olmadığı anlaşılan AKP hükümeti, ekonomiyi 2009 yılında krizle baş başa bırakmıştır. Çözülen değerler sisteminin, bozulan ekonomik dengenin, demokratikleşme adı altında üzeri örtülmeye çalışılmış ve milletimizin artan problemleri kalıcı olarak bir türlü giderilememiştir. Açılım denildikçe, mali sistem büyük gedikler vermiş ve bütçe açığı fırlamış, makro ekonomik parametreler alarm zilleri çalmıştır. Krizi hafife alan siyasi iktidar, krizin yarattığı sis ortamında yolunu ve yönünü kaybetmiş, bunu telafi edebilmek için ise ülkemizi önü alınmaz çekişmelerin içine itmiştir.

Kronikleşen ve yapısal sorunları da içinde barındıran ekonomik meseleler etki ve baskısını artırdıkça, AKP hükümeti kendisini başka alanlara atmış ve beka düzeyindeki problemlerin birer birer ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kapsamını genişleten siyasi çatışmalar, kaygı verici toplumsal kutuplaşmalar, her geçen gün fazlalaşan kurumlar arası gerginlikler ekonomik sistemdeki var olan riskleri daha da artırmaktadır. Bu kapsamda küresel krizin sözde ‘teğet geçerken’ yere serdiği Türkiye ekonomisi, toparlanma ve ayağa kalkma emarelerini gerçek anlamda bir türlü gösterememektedir. Ekonominin dümenini uluslararası kuruluşların raporlarındaki rakamsal gelişmelere çeviren AKP iktidarı, bu alanlarda açıklanan bazı olumlu gelişmelerle milletimizi aldatmayı ısrarla sürdürmüştür. 2009 yılında büyüme keskin bir şekilde düşmüş; sonuçta ekonomik yapıdaki sorunlar çığ gibi büyümüştür.

Açıktır ki, AKP hükümeti 2009 yılında da üretimi ve çalışanı dikkate alan, işsizliği azaltan bir büyüme stratejisi tespit ve tayin edememiş, ekonomiyi krize teslim etmiştir. Yeni bir yılın eşiğinde elbette geleceğe umutla bakmak, yarınlardan çok şey beklemek, ancak dünden de ders almak gerekmektedir.”

Bahçeli, AKP’nin yaşattığı “kabus dolu yıllardan” sonra geleceğe ümitle bakmanın bir anlamı olmadığını belirterek “Temennim; Türkiye’nin daha fazla yıpranmasına ve yıpratılmasına, değerlerinin aşındırılmasına, milletin parçalanmasına dönük girişimlere 2010 yılında dur denilmesidir” dedi.
aktifhaber

Bahçeli'ye Kaset Muhtırası
Abdülkadir Selvi / Yenişafak
12 Mayıs 2011

MHP tarihinde bir ilk yaşanıyor.

Partinin iki genel başkan yardımcısı Recai Yıldırım ile Metin Çobanoğlu'nun uygunsuz görüntülerinin olduğu kasetler internete düşüyor.

Ülkücü camianın kaset şokunu yaşadığı saatlerde Devlet Bahçeli Düzce'de.

İlk değerlendirmesi 'bu olayın partisine karşı bir komplo olduğu' yönünde.

Bu arada, MHP yöneticileri Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Taytak'ın odasında toplantı halindeler.

Recai Yıldırım ve Metin Çobanoğlu'nun istifa edip etmemesini Bahçeli'ye sormak üzere, Düzce'ye bir kurye gönderiyorlar.

Bahçeli'den "İstifa etsinler" şeklinde bir talimat gelmiyor. İnternet sitelerindeki görüntülere ulaşımın engellenmesi için Faruk Bal'ın başkanlığında bir çalışma yürütülüyor.

Ülkücülerin kulağı ise, Genel Merkez'den gelecek istifa ya da ihraç haberinde.

Saatler ilerledikçe bu tür bir kararın çıkma ihtimali zayıflıyor.

Bahçeli'nin bu tavrı, partilileri kasetteki görüntüler kadar rahatsız ediyor. Ve müthiş bir telefon trafiği başlıyor. Genel Merkez, mesaj bombardımanına tâbi tutuluyor.

Genel Merkez'deki yöneticiler tekrar Bahçeli ile irtibat kuruyorlar. Durumun ciddiyetini aktarıyorlar. Bu sırada Bahçeli de Düzce mitingini tamamlamış ve Ankara'ya dönüyor.

Bu arada, MHP'lilerin kendi aralarındaki değerlendirmeleri de devam ediyor. Seçilebilecek yerlerden milletvekili adayı olan ve yaşanan kaset rezaletine isyan eden bir grup MHP'li toplanıp bir karar alıyorlar. Aralarında, halen MHP milletvekili olarak parlamentoda yer alan isimler de var. Bir sözcü seçip Bahçeli'ye gönderiyorlar. Devlet Bahçeli, "Hakkında bu tür şeyler olan varsa bu odayı terketsin" açıklamasını yaptığı Başkanlık Divanı toplantısına girmeden önce, bu grubu temsil eden isimle görüşüyor.

Ve orada, Bahçeli'ye kaset muhtırası veriliyor. Taleplerini sıralıyorlar;

1- İstifa etsinler!

2- Onlar istifa etmezse, siz istifa edin!

3- İki maddede yer alanlar gerçekleşmezse, biz istifa ediyoruz.

Böylece 27 Nisan günü Bahçeli, kendi milletvekili adaylarından sert bir muhtıra yiyor. Hatırlarsanız, 27 Nisan 2007 tarihinde asker, hükümete "e-muhtıra" vermişti. 28 Nisan'da ise, Tayyip Erdoğan karşı muhtırayı basınca, seçimlerde partisi tavan yapıp yüzde 47'ye ulaşmıştı.

Dört yıl aradan sonra yine bir 27 Nisan günü muhtıra veriliyor, ama bu kez MHP'deki durum farklı.

MHP'nin baraj sorunu yaşadığı bir seçime gidiliyor. Milli ve manevi değerlere önem veren partide, aileye yakışmayan görüntülerin meydana getirdiği bir deprem yaşanıyor.

Düşünsenize, kasetin sorumluları henüz partide dururken, bu duruma tepki gösteren bir grup MHP milletvekili adayı basın toplantısı düzenleyip, istifa ediyorlar.

Seçime giderken bundan daha büyük deprem olur mu?

İşte Bahçeli, bu kızgınlıkla Başkanlık Divanı'na giriyor ve yukarıdaki lafı ediyor.

Bu sırada, Recai Yıldırım ve Metin Çobanoğlu'nun istifası kamuoyuna açıklanmış ama tabanı tatmin etmiyor. Çünkü siyasette zamanlama çok önemli.

"Bu ahlaksızlar partiden ihraç edilmeliydi" diyorlar.

Ülkücü camianın kulislerini biraz araladığımızda ilginç bilgilere ulaşıyoruz.

Türkeş'in Bir Geleneği Daha Bitti
27 Haziran 2008
Alparslan Türkeş'in MHP'de oturttuğu en önemli geleneklerden birisi olan "Erciyes Dağı Tekir Yaylası" kurultayları artık yapılmayacak.

Merhum Alparslan Türkeş'in ülkücülere miras bıraktığı 'Erciyes Zafer Kurultayı' artık yapılmayacak. MHP Kayseri İl Başkanı Süleyman Korkmaz, kararın gerekçesini 'Türkeş'in vasiyeti' olarak açıkladı.

Türkeş'in her Türk devleti için bir kurultay yapılmasını istediğini belirten Korkmaz, "Bunu gerçekleştirdik. Son kurultayı Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için düzenledik. Böylece Başbuğ'un vasiyeti yerine getirilmiş oldu. Artık bitti." dedi. "İptal talebi genel merkezden mi geldi?" sorusuna 'hayır' karşılığını veren Korkmaz, kurultayı organize eden Kayseri il teşkilatının kendi inisiyatifiyle karar aldığını kaydetti. Erciyes Dağı'nın Tekir Yaylası'nda 18 yıldır yapılan Zafer Kurultayı, her yıl ağustos ayının ilk haftasında ülkücüleri bir araya getiriyordu.

Kurultay vesilesiyle her yıl ağustos ayının ilk haftasında Erciyes'in zirvesinde buluşan ülkücüler, 2 geceyi burada geçiriyordu. Artık kurultay düzenlemeyeceklerini söyleyen Kayseri İl Başkanı Süleyman Korkmaz, resmi açıklamanın 10 gün içinde yapılacağını belirtti. Korkmaz, "Kene korkusu, ülkücülere kurultay iptal ettirdi." iddiasının da doğru olmadığını bildirdi.

MUHALİFLER: TÜRKEŞ SİLİNİYOR

Partideki muhalifler ise Bahçeli'nin MHP'den Türkeş'in izlerini tek tek silmekte olduğunu iddia ettiler. Bahçeli'nin Türkeş'in meşhur sözü "Ne mozayiği ulan beton beton" sözünü "Türkiye çiçek bahçesidir" şeklinde değiştirmekten başlayarak, pekçok Başbuğ geleneğini ve felsefesini yokettiğini iddia eden muhalifler, Erciyes kurultayının bunun son halkası olduğunu belirttiler.

Türkeş'in "her Türk cumhuriyeti için bir kurultay" sözünün, "17 kurultay sonra kurultay yapmayın" anlamına gelmediğini belirten muhalifler, Başbuğ'un her yılın bir Türk devleti için yapılmasını ifade ettiğini belirttiler. Yani bu yıl Azerbaycan'dan başlayarak tekrar süreç işletilmeliydi.

TÜRKEŞ: SİZ PUTPEREST MİSİNİZ?

17 yıl boyunca ülkücüleri konuk eden Tekir yaylası renkli olaylara sahne oldu. En coşkulu kurultaylar hiç şüphesiz ki Türkeş'in döneminde geçti. İlginç olaylar, diyaloglar yaşandı. Bozkurt heykeliyle ilgili olay bunların başında geliyor. Bursa ülkü ocaklarına mensup ülkücüler tahta üzerine yapılmış uluyan bir bozkurt heykelini alkışlar eşliğinde kalabalığı yara yara Türkeş'e hediye etmek istedi. Ancak konuşmasına ara veren Türkeş, "İndirin o heykeli, siz putperest misiniz? Putperest mi oldunuz?" diye çıkıştı. Bunun üzerine, eller üzerinde gelen bozkurt heykel ani bir manevra ile geriye döndürüldü; ardından yere indirilerek sessizce kaldırıldı.

Başbuğ'un vefatından sonra MHP genel başkanlığı koltuğuna oturan Devlet Bahçeli'nin katıldığı kurultaylarda da enteresan gelişmeler oldu. Adıyaman teşkilatının, Bahçeli'nin açış konuşmasından sonra iki tepeden birden otomatik silahlarla ateş etmeleri günlerce konuşulmuştu. Kongre sürecine denk gelen bir kurultayda da, genel başkan adaylarından Ramiz Ongun kurultay alanından zorla çıkarılmıştı ve büyük kavgalar olmuştu.

Türkeş'in Gizli Kalan Üç Vasiyeti
03 Ekim 2008
Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, Alparslan Türkeş'in gerçekleşmeyen üç vasiyeti olduğunu açıkladı.

MHP’nin iki dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, Alparslan Türkeş’in gerçekleşmeyen üç vasiyeti olduğunu açıkladı. star’a konuşan Alp, Türkeş’in kendisi için sade bir mezarın yanına ‘Türkeş ve Ülkücü Hareket Müzesi’ istediğini anlattı. Türkeş’in vefatının ardından bu vasiyetlerin gerçekleştirilmesi için harekete geçtiğini anlatan Alp, ‘Ancak bazı ayrılıklar oldu. Eşi Seval Hanım ve oğlu Tuğrul Bey ayrı ayrı vakıflar oluşturdular. Parti de her ikisinin de dışında kaldı. Bu üçe bölünme nedeniyle vasiyetler gerçekleştirilemedi’ dedi.

BU VASİYETE İKİ ŞAHİT VAR

Alp, Türkeş’in bacanağı Muammer Doğanbay ile o dönemde MHP milletvekili olan Sadık Yakut’un vasiyetlere şahit olduğunu söyledi. Türkeş Ailesi ve MHP’ye çağrıda bulunan Alp, ‘Artık bu vasiyetler yerine getirilebilir’ dedi. Alp, Türkeş’in vefatından önce kendisine sözlü olarak verdiği üç vasiyetini şöyle açıkladı:

MÜZE

Rahmetli başbuğ, sade bir kabir istiyordu. Kabri biraz aceleye geldi ama sade oldu. Ancak kabrinin yanına ülkücü hareketin tarihinin anlatıldığı bir müze istiyordu. Yıllar sonra kabrini ziyarete gelenler, ‘ülkücü hareketin tarihini, Türkeş’in hayatını bilsin’ istiyordu. Bazı eşyaların sergileneceği bir bölüm, seminer salonu ve kendisinin hayatını anlatan gösterimlerin yapılacağı, mutlaka bir kütüphane ve sinevizyon gösteriminin yapılacağı bir kompleks istiyordu.

DOĞDUĞU EV

Kıbrıs Lefkoşa’da doğan Türkeş, burada artık bir başkasına ait olan ve içinde kiracı oturan evin de düzenlenmesini istiyordu. Kendisinin doğup büyüdüğü ev olduğunu belirten bir plaket konulmasını ve korunmasını istiyordu.

TÜRK DÜNYASI KÜLLİYESİ

Türkeş, Kıbrıs’tan ayrıldıktan sonra Kayseri’nin Pınarbaşı İlçesi’ne bağlı bir köyde yaşadı. Dedesinin doğduğu yer olan bu köyde arkası dağlara yaslanmış bir külliye yapılmasını istiyordu. Burada Türk Dünyasının her tarafından gelen çocukların ve gençlerin eğitim almasını istiyordu.
aktifhaber

MHP` nin genel başkanı Oktay Vural olacak.
Talat Atilla
24-05-2011

Genel Başkan: Oktay Vural Lider Olacak!

MHP’ye yönelik kaset harekâtı bu seçimlerin en sürpriz gelişmesi oldu. MHP’ye kurulan tuzak, kasetlerin çok kötü olan içeriğini bile gölgede bıraktı. MHP, tuzağa düşürülen, siyaset sahnesinden indirilmek istenen parti konumuna getirilerek önemli ölçüde mağdur pozisyonuna itildi. Kasetlerle MHP duruşuna zarar vermek isteyen iradenin somut hedeflerinden birisinin Devlet Bahçeli olduğu anlaşılıyor.

Tam da bu nokta da tarihe not düşmek istediğim ilginç bir anım var…

Yaklaşık 10 ay önce bir partinin genel başkanı ziyaretime geldi. TV 8 Ankara Temsilcisi usta gazeteci Erkan Tan da tesadüfen aynı dakikalarda Turktime’daydı.

Genel başkan, ben ve Erkan Tan her telden sohbete başladık. Konu MHP’ye gelince, misafirim olan genel başkan, çok ilginç bir tahminde bulunarak, “Kısa bir süre sonra Oktay Vural MHP’ye genel başkan olacak!” dedi.

Erkan Tan’la birbirimize baktık. Şaşırmıştık… Çünkü bu sözlerin söylendiği zamanda ne Devlet Bahçeli’nin liderliği tartışılıyordu, ne de kasetlerle ilgili bir dedikodu vardı.

Dolayısıyla kasetle şantaj yapan grubun “Tüm yönetim istifa etsin, Genel Başkanlığa Oktay Vural geçsin” resti de o zaman söz konusu değildi.

Ben ve Erkan aynı görüşte olmadığımızı söyleyince, genel başkan sözünü bir adım ileriye taşıyarak, bana, “MHP yüzde 8’in üstünde oy alamayacak. Benimle iddiaya var mısınız Talat Bey?” deyince, “Evet, varım” yanıtını verdim.

Ve bugüne geldiğimizde en azından belli çevrelerde MHP ve Devlet Bahçeli’nin konumu tartışılıyor. Bana göre hala MHP’nin baraj sorunu yok ama o genel başkanın uzak görüşü (!) ilgimi çektiği için tarihe not düşmek istedim. Kendisinden izin almadığım için ismini yazmıyorum ama bu seçimlerin en çok para harcayan 5 liderinden birisi olduğunu söylemeliyim!

Akşener

Konu MHP’den açılmışken küçük bir not daha düşmek isterim. Bir süredir Devlet Bahçeli’nin yerine Meral Akşener’i MHP liderliğine taşımak isteyen diri bir grubun varlığın ile ilgili bilgiler geliyor. Bahçeli’nin geri çekilme durumu söz konusu olursa, Akşener ismini çok sık duyacağız!
(..)
GÜNEŞ

TÜRKEŞ LEYLA ZANA'YA NE DEDİ?
Hüseyin Yayman / Yeni Şafak
24 Temmuz 2009
Meselenin nasıl bir haleti ruhiyeye ve hangi arka plana dayandığını daha iyi görebilmek için 1990'lı yılların 'düşük yoğunluklu savaş' yıllarından bir anıyı nakletmek isteriz. 1992 yılının olaylı geçen Nevroz Kutlamalarıyla beraber Türkiye'de siyasi tansiyon iyice yükselmiş ve HEP'e karşı ciddi bir toplumsal muhalefet yükselmişti. 21 Mart kutlamalarına tepki olarak ülkenin Batısında Türkler ve Kürtler arasında ciddi gerginlik yaşanıyordu. Fethiye'de çatışmalarda şehit olan bir Yüzbaşının cenazesinde çıkan olaylar gerginliğin had safhaya ulaştığını gösteriyordu. Toplum yükselen tansiyonla her an patlamaya hazır barut fıçısına dönmüştü. Olayları yerinde incelemek üzere Fethiye'ye giden HEP heyeti yaptığı incelemeler sonucunda 'Türk-Kürt çatışması ihtimaline' dikkat çeken bir rapor hazırlamış ve gelişmeyi parti liderlerine anlatmaya karar vermişti.

Olayı, Faruk Bildirici'nin Leyla Zana'nın hayatını anlattığı 'Yemin Gecesi' isimli kitaptan devam edelim: “Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel HEP'lilerin son olaylarla ilgili görüşme taleplerini reddederken, heyet Erdal İnönü, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz ve Alparslan Türkeş'le görüştü. HEP heyetinde Genel Başkan Feridun Yazar, Ahmet Türk, Orhan Doğan, Mahmut Kılınç ve Leyla Zana yer alıyordu. HEP heyetinin en ilginç görüşmesi MHP lideri Alparslan Türkeş'le oldu. Randevu alma konusunda yaşanan tereddüt Türkeş'le yapılan görüşmede yerini sıcak bir atmosfere bırakmıştı. Yarım saatlik randevu bir buçuk saate uzamış ve Türkeş HEP'lilerle yakından ilgilenmişti. Türkeş sohbet boyunca, daha çok kızım dediği Leyla Zana'yı muhatap aldı ve Türklerle Kürtlerin kardeşliğinden bahsetti. Türkeş heyete '...biz 900 yıldır kardeşiz. Benim yeğenlerim Kürt'tür. Kız kardeşim Kürt'le evli. Bizim birbirimizden ayrılmamız mümkün değildir.' diyerek heyeti rahatlatan bir konuşma yaptı.”

Türkeş ülkede yükselen toplumsal gerilim hakkında ise “Bu ülke Türk-Kürt çatışmasıyla bölünür. Kürtlere karşı reaksiyonun ülkücülerden geleceği hesaplanıyor. Ben tabanıma hâkimim ve sözümü geçiriyorum. Sizde tabanınıza hâkim olun. Bu tür çatışmaları elbirliğiyle engelleyelim. Size telefon numaramı veriyorum. Eğer bir olay çıkarsa öncelikle beni arayın. Yirmi dört saat arayabilirsiniz. Bize düşen Türkiye'yi dış güçlerin müdahale edebilecekleri bir iç savaş alanı olmaktan çıkarmaktır.” Türkeş'in bu olumlu ve sıcak tavrı HEP'lilerde şaşkınlıkla karşılanırken, Türkeş'in heyeti kapıya kadar uğurlaması tam bir sürpriz oldu. Bu görüşmeden sonra Fethiye ve Alanya'daki olayların son buldu ve toplumsal tansiyon düştü.

Türkeş'in Türkçe Kur'an Yorumu
13 Şubat 2009
En yakınındakiler, Alparslan Türkeş'in ibadet hayatını anlattı. Türkeş'in sabah namazı ile başlayan gününden hatıralar....
Sabah Namazını kaçırmazdı
En yakınındakiler Başbuğ Türkeş’i anlatırken “Bir gün olsun sabah namazına kalkmadığına şahit olmadık” diyorlar. Türkeş sabah namazından kahvaltı saatine kadar Kur’an okur, sonra devlet ve parti işleriyle ilgilenirmiş. Kur’an okurken Türkçe notlar tutan Türkeş, kur’an dan çıkardığı manaları Türkçe notlar halinde kağıda döküp, bunları beli bir süre sakladıktan sonra yaktırırmış. Yakınları, Başbuğ’un Kur’an okurken tuttuğu notları yakmak yerine bir kitap haline dönüştürmesini önermişler, Türkeş’in cevabı ise “Benim Kur’an dan anladığım şey, okyanustan ceviz kabuğu ile su almak kadardır. Benim Kur’an dan çıkardığım anlam o kadardır. Kur’an’a kimse Türkçe tam anlam veremez” olmuş.
aktifhaber

RTÜK Uğur Dündar'a "Cuma namazı cezası" verdi
11 Mart 2010
RTÜK, Uğur Dündar'ın sunduğu Star Haber'de yayınlanan Cuma namazına giden öğrencilerin "ÖCÜ" gibi gösterildiği Star Haberi uyardı...

RTÜK'ün MHP'li üyesi Esat Çıplak Cuma namazına giden çocukları suç örgütü mensubu gibi lanse eden Uğur Dündar'ın haberi dolayısıyla Star TV'yi uyardı.

Açıklamasında “Parti aidiyetlerinin ve gündelik siyasal algılamaların üstünde ve onlardan bağımsız bir tür toplumsal rutin haline gelmiş dini vecibeden dehşet senaryosu üretmeyi makul gören yabancılaşma halinin üzücü olduğu görüşüne yer veren Çıplak, milletin değerlerini anlama gayretinin bile bu tür bir yabancılaşma duygusunu yenebilmek için zorunlu bir ilk adım olacağını belirtti.

"Güney Kutbunda mı yaşıyorsunuz…"

Dinin kültüre damıttığı adeta örfleşmiş yüzlerce yıllık bir sosyal merasim olan Cuma Namazı'nın şayet Güney Kutbu'nda gerçekleşmediyse ne tür bir haber değeri taşıdığını anlamakta güçlük çektiğini belirten Esat Çıplak, milletin milli ve manevi değerler sistematiğinin bu kadar uzağında duran bir aydın yaklaşımının genel ahlaka aykırı düşmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.

"Hiçbir kimsenin milletimizi dininden dolayı aşağılayabilme imkanı ve kabiliyeti yoktur.."

Bahsi geçen yayına milletimizin milli ve manevi değerlerine ileri derecede yabancılaşmadan kaynaklanan bir üslubun hâkim olduğu görüşünü dile getiren Çıplak “Şunun iyi bilinmesi gerekir ki hiçbir yayının milletimizi İslam dininden dolayı aşağılayabilme imkân ve kabiliyeti yoktur” diye konuştu.

Sözlerine “Kahir ekseriyetinin müşterek dinini aşağılama gayreti absürt ve boş bir gayrettir” diyerek devam eden Çıplak “milletimizin dininden dolayı en ufak bir aşağılık duygusuna sahip olduğu düşünülemez” dedi.

Esat Çıplak, bu tür yayınların aslında genel ahlaka uygunluk ve toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı olmama ilkelerini ihlal ettiği görüşünde olduğunu belirtti.
aktifhaber

Suriye'ye Saldırı Tezkeresi MHP'nin Desteği İle Kabul Edildi
05/10/2012

Emperyalist AB-D ve Siyonist İsrail'in dört gözle beklediği Suriye'ye saldırı tezkeresi MHP'nin desteği ile TBMM'de kabul edildi.

129’a karşı 320 oyla geçti

TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi konusunda hükümete 1 yıl süreyle yetki verilmesini öngören Başbakanlık Tezkeresi, TBMM genel Kurulu’nda 3 saat 20 dakika süren görüşmelerin ardından 129’a karşı 320 oyla kabul edildi. CHP tezkereye karşı çıkarken, MHP lideri Devlet Bahçeli, AKP’ye destek verdi. Başta Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere birçok konuda iktidarın yolunu açan Bahçeli, son olarak mahalli seçimlerin erkene alınması konusunda AKP’yle anlaşmıştı.

İnce: "Milletten saklamayın"

Genel Kurul’da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imzasıyla, tezkerenin görüşmelerinin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önerge okunmasının ardından usul tartışması açıldı. CHP’li Muharrem İnce, görüşmelerin kapalı oturumda yapılmasına karşı olduklarını söyledi. İnce, “Bunu milletten niye saklayacaksınız, bu ülkeyi savaşa soktuğunuzda sizin çocuklarınız mı fakir fukaranın çocukları mı gidecek savaşa. Bu millet çocuklarını savaşa gönderecek ama neden gönderdiğini bilmeyecek” dedi.

MHP lideri Devlet Bahçeli, AKP’ye destek verdi

Hükümetin yerden yere vurduğu Suriye politikasını destekleyen Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti için zehir zemberek açıklamalar yapmış, iktidarı ağır ifadelerle adeta topa tutmuş, Türkiye’nin, Suriye konusunda taşeron gibi kullanıldığını ileri sürmüştü.

İşte MHP liderinin konuşmalarındanbazı paragraflar:

“Şam düşer ve Suriye bölünürse bu Türkiye ve bölge ülkeleri için felaket olur. AKP hükümeti girdiği karanlık istikametten yol yakınken dönmeli ve komşu ülkelerin içişlerine müdahale anlamına gelebilecek her nevi ilişki ve irtibatlardan uzak durmalıdır." (26 Temmuz 2012)

"Kime ve neye hizmet ettiği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkan Davutoğlu, Türk milletini fantezi ve egolarıyla vahim bir açmaza sürüklemiştir. Düştüğü ufuksuzluğun ve omurgasızlığın ispatı olarak görmek lazım." (6 Ağustos 2012)

"AKP hükümeti girdiği karanlık istikametten yol yakınken dönmeli ve komşu ülkelerin içişlerine müdahale anlamına gelebilecek her nevi ilişki ve irtibatlardan uzak durmalıdır. Suriye’nin dağılması, parçalanması ve bileşenlerine ayrılması Türkiye ve bölge ülkeleri için ağır bir maliyetin fatura edileceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. BOP’un acentası olan bu kafa yapısının ülkemizi nasıl bir cendereye ve cehennem azabına soktuğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmıştır." (13 Ağustos 2012)

MHP tezkere oylamasında 35 milletvekili ile hazır bulundu. 16 milletvekili ise salona girmedi.

CHP ve BDP’nin “hayır” dedi

Suriye tarafından atılan top mermisinin Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde 5 can almasının ardından Meclis’te kapalı oturumda görüşülen tezkere kabul edildi. Hükümete, Suriye konusunda, TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesine ilişkin bir yıl süreyle izin verilmesini öngören tezkere 320 evet, 129 ret oyuyla Meclis’ten geçti. AKP ve MHP tezkereyi desteklerken, CHP ile BDP “hayır” oyu verdi.

"Bu belgeyle cihan savaşı olur"

Tezkerede yer alan “yabancı ülkelere” ifadesinin sadece Suriye’yi kapsamadığı, bu nedenle Kuzey Irak için ikinci bir tezkereye gerek olmayabileceği belirtiliyor.
TMBB’deki usul tartışmasında CHP adına konuşan Muharrem İnce, görüşmelerin kapalı oturumda yapılamasına karşı olduklarını, milletin her şeyi bilmesi gerektiğini söyledi. İnce, “Bunu milletten niye saklayacaksınız, bu ülkeyi savaşa soktuğunuzda sizin çocuklarınız mı fakir fukaranın çocukları mı gidecek savaşa. Bu millet çocuklarını savaşa gönderecek ama neden gönderdiğini bilmeyecek” dedi. Tezkeredeki ifadeleri de eleştiren İnce, “Tezkerenin sınırı bile belli değil. Siz bu tezkere ile cihan savaşı yapabilirsiniz. ‘TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesi’diyor. Kim bu yabancı ülkeler, belli değil. Suriye açıklama yapıyor ve ’saldırdım’ demiyor, ‘olayları araştırıyorum’ diyor ve özür diliyor. Siz Türkiye’yi, bu ülkenin gelmiş geçmiş en çapsız Dışişleri Bakanı’nın maceraları ile başını belaya sokuyorsunuz. Dik durun, onurlu durun, milletin vekili olun” diye konuştu.

"Suriye ile savaş çıkaracaksınız"

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan da, kapalı oturum yapılmasını eleştirerek, “Tezkere kapalı oturumda konuşulacak. Suriye ile savaş çıkaracaksınız, yoksul Anadolu çocuklarını savaşa göndereceksiniz ve bundan kimsenin haberi olmayacak. Kamuoyu burada neler tartışıldığını öğrenmeyecek” dedi.

Savaş karşıtı gruba gaz bombalı saldırı

Ankara’da Meclis’e yürümek isteyen bir gruba polis müdahale etti. Meclis’in karşısında oturma eylemi yapan grup, basın açıklamasının ardından dağıldı. Halk Evleri üyesi olan grup, ’Savaşa hayır’pankartı açıp, sloganlar atarak Meclis’e yürüdü. Konur Sokak’tan Akay girişine kadar yürüyen grup, burada polis barikatı ile karşılaştı. Grup, Meclis’in karşı tarafında kurulan barikatla durduruldu. Bunun üzerine, eylemciler, Meclis’e girmek için polis barikatına yüklendi. Polis, grubu yürütmeyerek biber gazı ile müdahale etti. Polisin saldırısı ile çok sayıda eylemci fenalık geçirdi. Ardından polis barikatı önünde oturarak eyleme devam eden grup, basın açıklaması yapıp dağıldı.
haber1001

"Bu ülke Müslüman Türk milletinin vatanıdır"

MHP Sakarya İl Başkanı Mehmet Erdoğan, geçen günlerde Çanakkale’de düzenlenen MHP Marmara İl Başkanları toplantısına gittiğini belirten Erdoğan, “Çanakkale şehitliğini gezdikten sonra AKP İl binasında gördüğümüz pankart bizleri hayrete düşürdü. İl binasında asılan pankartta, Yahudilerin yıldızı, Hıristiyanların ise haç işareti vardı ve şöyle yazıyordu: ‘Biz Birlikte Türkiye’yiz’. Nasıl oluyor da bu ülke Yahudilerin ve Hıristiyanların oluyor. Bu ülke, Müslüman Türk milletinin vatanıdır. Yahudi ve Hıristiyan vatandaşlar ise bizlere emanettir” dedi. “Manav”, “Muhacir”, “Kürt” ifadelerinden de rahatsız olduğunu söyleyen MHP’li Erdoğan’ın açıklamaları bununla da sınırlı değil. Erdoğan, AKP Sakarya İl Örgütü’nü kastederek şunları söyledi: “Bu yazıyı Sakarya’da asabilirler miydi? Yürekleri yiyorsa assınlar. AKP hükümeti illere ve ilçelere göre ayrım yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Hendek İlçesi’ne gelen AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’i karşılamada büyük rezalet yaşanmıştır. Karşılamada, manav, macır, Kürt ve buna benzer etnik kökenlerin isimleri yazılıydı. Ama bu pankartlarda Türk yoktu. Yani Hendek’te hiç mi Türk yok. Bu çok büyük rezalettir.”
kaynak: taraf

Bahçeli:ABD Askerleri Nereden Gidecek, Silahları Kimlere Bırakacak?
20 Ağustos 2010

Bartın'da konuşan MHP lideri Bahçeli,, Irak'tan ayrılacak ABD askerlerinin çıkış güzergahı ve savaş malzemesini sordu.

"Amerika'nın Irak'tan Ayrılış Yolu Neresi?"

ABD'nin 31 Ağustos 2010'a kadar 90 bin askerini Irak'tan çekeceğinin ifade edildiğini hatırlatan Bahçeli, şöyle konuştu:

''140 bin askerin içinden 90 bini Irak'tan ayrılacaksa ayrılış yolu neresidir? Kuveyt mi, Ürdün mü, Türkiye mi? Bu konu net değil. Bu ayrılışlar yapılırken çok yüksek bir savaş malzemesi nereye taşınacak? Kime verilecek, Kuzey Irak'a ne kadar, Kandil'in emrine ne kadar bırakılacak? Eğer Türkiye üzerinden gidilmesi gerekiyorsa, bunlar Türkiye'nin neresine konacak? Gelecekte nükleer enerji ve silah meselesiyle bir başka gerginlik hudutlarımız çevresinde gelişirse bu hangi amaçla, hangi ülkeye kullanılacak? Bunlar şu an için soru işareti olan konular. Halbuki biz anayasayı tartışıyorduk. Bu arada birden olaylar gizliden gizliye gelişmeye başlıyor. Burası düşündürücüdür. Irak'tan çekilirken hangi yol kullanılacak bu çok önemli, inşallah Türkiye burada ABD'nin ileri hedeflerine yandaş bir konuma getirilip, bir eş başkanlık kavramı altında başka sıkıntıya düşürülmez.''
haber1001

MHP'ye Operasyonun İşaret Fişeği : Eşek Polemiği
Açık İstihbarat
13.09.2010

Referandum sürecinde , "Evet" cephesinin oynadığı en kritik cephelerden bir tanesi , "ülkücü" tabandı ve bu konuda sistematik çalışarak belli ölçülerde başarıya ulaştılar. Anayasa değişiklik paketinin, 12 Eylül cuntasının yargılanmasının önünü açacağı yönündeki yalan sınırında gezinen şüpheli iddia yandaş medya tarafından "ülkücü" tabana ustalıkla pazarlandı.

Çoğu insanın, aynı AKP'nin 12 Eylül cuntası ile kolkola verdiği pozlardan ve Anayasa paketi görüşmeleri sırasında, 12 Eylül cuntasının yargılanmasının önünü şüphe götürmeyecek şekilde açacak değişiklik önergelerinin bizzat AKP tarafından engellendiğinin haberi bile olmadı.

Egemen propaganda makinasının bu yönde kullanıldığı en önemli araçlardan biri, "eski ülkücü" , "ülkücü" sıfatına sahip ve şu anda MHP yönetiminde temsil edilmeyen ne kadar isim varsa , bu isimleri vitrine çıkartarak "Evet" dedirtmek oldu.

Bu isimlerden biri de , Zaman tarafından "ülkücü camianın önde gelen aydınlarından" olarak tanıtılan Mustafa Çalık oldu.

Mustafa Çalık'a "aydın" sıfatını yakıştırmanın çok iddialı olduğu bugün (13 Eylül 2010) CNN Türk'te yayınlanan Tarafsız Bölge programında ortaya çıktı.

Bugün, CNN Türk'teki programa Mustafa Çalık'la , MHP Genel Başkan Yardımcısı Bölükbaşı arasında yaşanan sert polemik damgasını vurdu.

Çalık ne kadar "aydın" sıfatından uzaksa, Bölükbaşı'da o kadar "mantıklı" sıfatından uzaktı ve MHP'nin referandumda yitirdiği zemine ilginç açıklamalar getirmeye çalıştı. Erzurum ve Yozgat gibi illerde "hayır" oylarının ezici çoğunluğa sahip olmasını, "zaten oralar MHP'nin kalesi değildi" şeklinde açıklamaya çalışınca ve Çalık'ı referandumda AKP'nin paşalığını yapmakla suçlayınca, Mustafa Çalık'ın hayli hiddetli üslubunun hedefi oldu.

Bu sert polemik savaşı Ahmet Hakan'ın reyting iştahını kabartmış olacak ki; Hakan, oracıkta, Çalık ve Bölükbaşı'nı MHP ile ilgili tezlerini yarın özel programda tartışmaya davet etti.

Çalık bu teklife şöyle cevap verdi :

"Eğer Bölükbaşı programa alkol sınırını aşmadan gelecekse varım"

Böylece, Ankara'nın bir açık sırrı daha (Bölükbaşı'nın alkolle ilişkisi), kamuoyu önünde ifşa edilmiş oldu.

Diğer tartışma programlarında çok çabuk hiddetlendiğini gözlemlediğimiz Bölükbaşı'nın Çalık'ın bu ifadeleri karşısında sessizliğini koruması ve bu sert ithamları , "üslubu görüyorsunuz" mealinde sözlerle geçiştirmesi dikkat çekiciydi.

Bölükbaşı'nın tek karşı hamlesi,

"Ben Çalık gibi tanıtım fonu ile ilişkili biri değilim"

şeklinde oldu ve buna Çalık;

"Bölükbaşı yarınki programa benim tanıtım fonu ile bağlantımı kanıtlayan bir kanıt getirirse burada eşek gibi anırırım"

şeklinde cevap verdi.

Bölükbaşı soyadı "eşek" polemiklerine alışık bir soyad. Deniz Bölükbaşı'nın babası, zamanın CKMP Milletvekili Osman Bölükbaşı , Meclis kürsüsünde yaptığı bir konuşmada;

"Bu Meclisin yarısı eşektir"

ifadesini kullanmış ve sözünü geri alması istenince de sözünü şöyle geri almıştı :

"Bu Meclisin yarısı eşek değildir"

Deniz Bölükbaşı'nın babası usta bir siyasetçi ve polemikçiydi. Kendisinin Dışişleri'ndeki performansı bir yana; Mustafa Çalık gibi bir isim karşısında performansına bakarak siyasetçiliği ve polemikçiliği için aynı şeyi söylemek zor.

Daha da önemlisi bu yüksek profilli ve daha da sesi yükseltileceği anlaşılan polemik MHP'ye yönelik , referandum öncesinden ısıtılmaya başlanan bir operasyonun habercisi olma niteliği taşıyor.

MHP'nin mevcut yönetimi ile 12 Eylül referandumu sonrasında daha sesli tavır almaya başlayacağı anlaşılan ülkücü tabanın "önderleri" arasındaki çatışma şiddetleneceğe benziyor.

Ramiz Ongun'un referanduma beş gün kala Tayyip Erdoğan'la birlikte bir iftar yemeğine katılıp; iftar çıkışında "evet" oyu vereceğini açıklaması bu tabloyu daha da anlamlı kılıyor.

MHP'ye yönelik taban üzerinden başlatılacak bir operasyon sözkonusu ise; Mustafa Çalık gibi sert ve renkli polemik yapan ve bunun karşısında kendisini yeteri kadar savunamayan Bölükbaşı gibi isimlere ihtiyaç olacaktır.

"MHP Müdürü" sıfatı ile anılan Devlet Bahçeli bu operasyona direnmesi gerektiği kadar direnecek ve gerekli işaret geldiği zaman bir görev adamı olarak koltuğunu kendi yerine layık görülecek isme bırakmakta tereddüt etmeyecektir. Bu sürede son görevi; çevresindeki kadroların tepkisini ölçülü tutmak ve bu yakın çevrenin gazını almak olacaktır.

MHP için düğmeye basanlar, elbet Bahçeli'yi o koltuğa oturtan ve orada tutan Ali odakla da bir uzlaşmaya varacaktır.

Referandumda "hayır" oyu verenleri "darbeci" ilan eden Tayyip Erdoğan, Millet'in yarısını "eşek" yerine koymuştur.

Tayyip Erdoğan daha sonra bu sözünden, gerekirse "eşek"lerin oyuna da saygı duyacaklarını açıklayarak çark etmiştir.

Babasının meşhur "eşek" polemiğinden onlarca sene sonra; oğul Bölükbaşının içine düştüğü yeni "eşek" polemiği , Tayyip Erdoğan'ın bu ülke için kıymetini anlamayan bizim gibi "eşek"lerin dikkatini çekmiştir.

Eşekler hassas hayvanlardır. Televizyonlarda yaşanan polemiklere karşı aşırı hassasiyetimiz için "eşek" olmayanlardan özür dileriz.
Açık İstihbarat

MHP'nin kanalında ayrılık: Bu gidiş hayırlı bir gidiştir
04 Mart 2017



Murat İde, Bengütürk TV'deki genel yayın yönetmenliği görevinden ayrıldığını duyurdu

MHP'nin kanalı Bengütürk TV'nin genel yayın yönetmeni Murat İde, altı yıldır görev yaptığı kanaldan ayrıldığını açıkladı.

Ayrılığını "Altı yıllık Bengütürk serüvenim bugün itibarıyla sona erdi" sözleriyle duuyuran İde, "Gazeteci gitmelidir zaten. Önemli olan neden gittiği. Onurunu ve doğrularını yere düşürmüyor, boynu bükülmüyorsa , o gidiş hayırlı bir gidiştir" ifadesini kullandı.

"Türk Milliyetçileri ile 'Yokluğu' paylaştık, 'Acıyı bal eyledik'"

Murat İde'nin kamuoyuna yaptığı açıklama şöye:

"Altı yıllık BENGÜTÜRK serüvenim bugün itibarıyla sona erdi.. Meslek hayatımın en kıymetli altı yılıydı.. Zordu.. Onurlu, namuslu, fedakar yol arkadaşlarımla ve “Biz ne yapabiliriz?” diye yük omuzlayan dostlarımızla, Türk Milliyetçileri ile “YOKLUĞU” paylaştık, “Acıyı bal eyledik."
GAZETECİ gitmelidir zaten.. Önemli olan neden gittiği.. Onurunu ve doğrularını yere düşürmüyor, boynu bükülmüyorsa , o gidiş hayırlı bir gidiştir.. Bize güç katan büyük Türk Milleti'ne ve onun sevdalılarına and olsun ki, mesleğimi namusuyla-haysiyetiyle yapmaya devam edeceğim.. Zor günlerimizde omuz veren herkesten Allah razı olsun..

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!"
Kaynak: T24

Sinan OGAN'dan KAMUOYUNA KRİTİK DUYURU: İZİN VERMEYECEĞİZ!..



MHP Genel Başkan Adayı Dr. Sinan Oğan, konuk olduğu programda şu anda komisyonda görüşmeleri devam eden yeni anayasa paketi ve başkanlık sisteminin MHP’ye ne getirip MHP’den ne götüreceğine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.

MHP, BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ SONRASINDA ORTADAN KALKACAKTIR
Başkanlık sistemi iki partili bir düzeni getirmektedir. Bugün MHP mecliste milletvekili sayısı itibariyle maalesef 4. parti durumundadır.

Dolayısıyla sistem iki partili bir yapıyı getirdiği için MHP bu anayasa değişikliği sonrasında fiilen ortadan kalkmış olacaktır. Peki, MHP’yi kuran ülkücü iradenin, Sayın Genel Başkanı ve parti yönetimini seçen delegelerden hangisinin onayı alındı da başkanlık sistemine destek kararı alındı. Bu kararı kendi başına Genel Başkan veremez. Mevcut Genel Merkez yöneticileri de veremez” dedi.

ÜLKÜCÜLER BİLİNMEZLİĞE GÖTÜRÜLÜYOR
Sinan Oğan, başkanlık sisteminin MHP’nin parti politikalarına da ters olduğunun altını şu sözlerle çizdi:

“Bizim seçim beyannamelerimizin tamamında, MHP’nin parti programlarının tamamında Başkanlığa karşı bir duruş var. Genel Merkez yönetimi gerek 7 Haziran’da gerek 1 Kasım’da sahada oy isterken, ‘Ey ülkücüler Milliyetçi Hareket Partisi’ne oy verin Başkanlık sistemini getireceğiz’ demediler. Tam tersini dediler: ‘Biz Başkanlık Sistemine karşıyız.

Bu sebeple MHP’ye vereceğiniz her oy Türkiye’yi Başkanlık Sisteminden bir o kadar uzaklaştıracaktır’ Ancak ülkücüler verdikleri bu oyun karşılığında şimdi şaşkın vaziyetteler. Çünkü MHP Genel Merkezi ülkücü-milliyetçi tabanın sesine kulak tıkayarak bugün Başkanlık Sistemine hangi gerekçeyle razı olduklarını bilmediğimiz bir sürecin içinde maalesef ki ülkücüleri bir bilinmeze doğru götürmektedirler.”

ÜLKENİN KADERİ ÜLKÜCÜLERİN ELİNDEDİR
Oğan şöyle devam etti:

“Ülkücüler gerek 1 Kasım seçimlerimde gerekse 7 Haziran seçimlerinde Başkanlığa karşı çıkılacak diye oy vermişlerdir. Bugün tabanda ülkücüler oylarına sahip çıkıyor. Ülkücülerin oyu ile seçilen milletvekillerine buradan istirhamımdır: Türk milletinin, ülkücülerin vicdanının sesini dinlesinler. Kendi vicdanlarının sesini dinlesinler. Ülkücü vicdanlı insandır, elini vicdanına koyduğu takdirde doğruyu bulacaktır. Doğru da her zaman tektir.

Ben ülkücü tabana da verdikleri oylara sahip çıkmalarını istiyorum. Seçtiğiniz milletvekillerini arayınız. Eğer Başkanlığa destek vermek istiyorsanız bunu da söyleyiniz, ama ben biliyorum ülkücüler Başkanlığa destek vermiyor bunu da lütfen seçtiğiniz vekillerinizle paylaşınız. Çünkü yarın yeniden size gelip oy istediklerinde siz bugün onları arayıp bunları söyledikleriniz zaman onlarda sizin sesinizi dinlemezse yarın sizden oy isteyemezler.

Ben inanıyorum ki ülkücü taban, ülkücü camia bu seçimlerde gereğini yapacaktır. Bu ülkenin kaderi ülkücülerin elindedir ve ülkücüler de sahipsiz değildir. Sonuna kadar tabanımızın, ülkücülerin yanında olacağız, onlara sahip çıkacağız ve Başkanlığa dur diyeceğiz.”
Sarızeybek

MHP'den 105 kişi daha istifa etti!
22 Ağustos 2017

MHP Bursa İnegöl İlçe Başkanlığı'ndan 105 kişi istifa ettiği duyurdu.

Milliyetçi Hareket Partisi MHP Bursal İlçe Başkanlığı üyesi 105 kişi partiden istifa ettiklerini açıkladı.

Basın açıklaması şu şekildeydi:

"HAK ETMEDİĞİMİZ SÖZLERE VE UYGULAMALARA MARUZ KALDIK"

"Hepinizin bildiği gibi 20 aydır devam eden Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezi; parti içi farklı düşünen bizlere yönelik ciddi anlamda baskı, ihraç ve disiplin sürecini işletti. Uzun yıllar inanarak hizmet ettiğimiz bir davada farklı düşündüğümüz için hak etmediğimiz sözlere ve uygulamalara maruz kaldık. Bu ahde vefasızlık değil midir? Rahmetli başbuğumuz Alparslan Türkeş’e ne ihanet ettik, ne de Milliyetçi Hareket Partisi'ne zarar verdik. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi bizlerin uzun yıllar içinde bulunduğu bir siyasi harekettir. Dün olduğu gibi bundan sonrada Milliyetçi Hareket Partisi'nin kurumsal kimliğine, genel başkanına ve yöneticilerine hakareti doğru bulmayıp dik duruşumuz devam edecektir.

"SİYASET YAPMA İMKANIMIZ KISITLANMIŞTIR"

Bu güne kadar yaşadıklarımızdan;bizlerin Milliyetçi Hareket Partisi'nde siyaset yapma imkanı kısatlandığından ve ayrık otu olarak görüldüğümüzden zorda olsa hayırlı bir karar vererek partimizden istifa etmiş bulunuyoruz. Dün dünde kaldı cancağızım artık yeni bir şey söylemek lazım;Türk milletinin sorunlarının yegane öncelikli çözüm noktası siyaset kurumlarıdır. Toplumsal meselelerimizin çözümü için bir zemin olarak görülen siyaset arenasında, yaşanan tıkanıklık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan arayış, artık her kesimin bildiği bir gerçektir.

"TÜRKİYE TEK ADAMLIĞA MAHKUM EDİLMİŞTİR"

Kısırlaşan alternatifsizleşen siyaset tablosunda, Türk milleti tek adamlığa mahkum edilmektedir. Türkiye’nin siyasi görüntüsünde demokrasi, hürriyet, eşitlik, adalet, hakkaniyet ve liyakat yerine hanedanlık ve saray merkezli bir tek tip anlayışının hakim olduğu gerçektir. Milletimizin beklentisi olarak ortaya çıkan değişim hareketi bu adaletsiz gidişattan memnun olmayan hepimizin yeni bir umudu ve yeni bir gün doğumu haline gelmiştir.

"HUKUKSUZLUKTAN BUNALIP ADALETE HASRET KALDIK"

Memleket adına derdi olan, memleket sevdasıyla yanıp kavrulan, aldatılmalara tahammül kalmayan, hukuksuzluktan bunalıp adalete hasret kalan ayrıştırılmaktan bıkıp, barış ve huzur içinde yaşama umudunu taşıyan, nimet ve külfetin eşit dağılmasından yana olan, çağdaş ve demokratik bir Türkiye’den yana tavır koyan, ay yıldızlı bayrağımızın altında onurlu yaşamak isteyenleri yanımızda görmek istiyoruz."

aktaran: YeniÇağ

MHP’de şok! 70 kişi daha istifa etti
19 Eylül 2017

Aydın'ın Bozdoğan İlçesi'nde, aralarında görevden alınan MHP eski ilçe başkanı Birol Özsoy ve yönetim kurulu üyelerinin de bulunduğu 70 kişi MHP'den toplu olarak istifa etti.

MHP Bozdoğan eski ilçe başkanı Birol Özsoy ile birlikte yaklaşık 70 kişi, Atatürk Parkı’nda gerçekleştirilen basın toplantısıyla MHP’den istifa ettiklerini açıkladı. Açıklamayı MHP Genel Merkezi tarafından 2016 yılında görevden alınan eski başkan Birol Özsoy yaptı. Özsoy, “Malumunuz olduğu üzere 7 Haziran seçimleri sonrası oluşan parlamento yapısı ile izlenen politikalar sonunda 1 Kasım 2015 seçimlerinde MHP ciddi bir oy ve milletvekili kaybı ile karşı karşıya gelmiştir. Seçim sonuçlarının değerlendirilmesi ve tartışılması konusundaki beklentilerimiz sonuçsuz kalmıştır. Kurultayın ivedilikle toplanması, herkesin delege iradesinde tartılması konusundaki demokratik irademiz hiçe sayılmış ve bize mahkeme kapıları gösterilmiştir” dedi.

‘SÖZÜNDEN DE SUDAN SEBEPLERLE DÖNÜLDÜ’
’10 Temmuz Devlet Bahçeli sözüdür’ denilen ve bu kurultay sözünden de sudan sebeplerle dönüldüğünü söyleyen Özsoy, “Yine bu süreçte onlarca il, ilçe teşkilatı kapatılarak taban iradesi hiçe sayılarak bastırılmak istenmiştir. Geldiğimiz noktada MHP’nin bizim hislerimize, fikirlerimize ve ülkülerimize uygun bir çizgiden uzaklaştığını üzülerek görüyoruz. Bugün gençlik yıllarından beri karşılıksız olarak sevdiğimiz sevgilimizden ayrılık günümüzdür. Ama ayrılırken yanımıza fikirlerimizi, hayallerimizi ve ülkülerimi de alıp gidiyoruz ve MHP’den istifa ettiğimizi kamuoyuna duyuruyoruz. Biz Bozdoğan olarak Aydın’da startı veriyoruz. Son olarak şunu da ifade ediyorum. İstifaların devamı gelecek” diye konuştu.
Sözcü

MHP’li Belediye Başkanı ihraç edildi

20 Eylül 2017

Nevşehir'in Gülşehir Belediye Başkanı Vahdi Arısoy, Milliyetçi Hareket Partisi’nden ihraç edildi.

MHP İl Başkanı İlhan Kaya yaptığı açıklamada “Gülşehir Belediye Başkanı Vahdi Arısoy partimizden ihraç edilmiştir” dedi. Kaya, “Gülşehir Belediye Başkanı Vahdi Arısoy parti disiplinine aykırı hareketlerinden dolayı 25 Ağustos 2017 tarihinde sevk edildiği İl Disiplin Kurulumuz tarafından MHP'den ihraç edilmiştir” diye konuştu.
MHP İl Başkanı İlhan Kaya’nın önümüzdeki günlerde konuyla ilgili bir basın toplantısı düzenlemesi bekleniyor.
Sözcü

MHP'de toplu istifa: Nereye hizmet ettiği bilinmeyen bir genel başkanın arkasından gidemeyiz
22 Eylül 2017

Balıkesir’deki Savaştepe MHP teşkilatında aralarında eski ilçe başkanlarının ve 2 belediye meclis üyesinin de bulunduğu 69 üye, partilerinden istifa etti.
Bunlarla da ilgilenebilirsiniz
MHP'de istifalar sürüyor.. Bu sefer de Aydın teşkilatından 70 kişi istifa etti
Bahçeli'nin eski sağ kolu da MHP'den istifa etti
MHP'den toplu İstifalar sürüyor.. 150 kişi daha istifasını sundu
Paylaş

Kaydet Kaydettiklerim Zaman Tüneli Tünel amblem
cumhuriyet.com.tr Yayınlanma tarihi: Cuma, 09:48
MHP Savaştepe İlçe Teşkilatı'nda görevli 69 üye, partilerinden topluca istifa etti. İstifa dilekçelerini Savaştepe İlçe Seçim Kurulu'na sunan üyeler adına, MHP Genel Merkezi tarafından daha önce feshedilen ilçe yönetim kurulunun başkanı Abdullah Ceylan açıklama yaptı.

Ceylan, şunları söyledi:

"Mensubu bulunmuş olduğumuz Milliyetçi Hareket Partisi'nin artık milliyetçi, ülkücü çizgiden uzaklaşmış olduğunu üzüntüyle izlemekteyiz. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi'nin, ülkücü hareketin iktidar olması için maddi ve manevi her türlü fedakarlıkta bulunduk. Delegeyi hiçe sayan, 800 delegenin iradesini görmeyen, nereye, nasıl ve ne şekilde hizmet ettiği bilinmeyen bir Genel Başkan'ın (Devlet Bahçeki) arkasından gitmek, biz ülkücülerin Türk Milleti'ne yapabileceği en büyük ihanettir. Bizler bu ihanetlere ortak olmamak ve yine bu ihanetlere dur demek için Milliyetçi Hareket Partisi Savaştepe İlçe Teşkilatı'ndan 69 üye istifa ediyoruz."

Ceylan, İstifa eden 69 kişinin ise bundan sonraki siyasi hayatlarına Meral Akşener tarafından kurulacak olan yeni partide devam edeceğini söyledi.
Cumhuriyet

MHP'de toplu istifa: Akşener'in partisine destek vereceğiz
26 Eylül 2017

"Bu mücadelenin artık MHP çatısı altında sürdürülmesi mümkün gözükmemektedir"


MHP Ümraniye ilçe teşkilatı üyesi 417 kişi partilerinden topluca istifa etti.

Aralarında eski ilçe başkanı, ilçe yöneticileri, Ocak başkanları, Mahalle Başkanları, işadamları ve parti üyelerinin de bulunduğu grup, istifa sebeplerini yapmış oldukları basın açıklaması ile kamuoyu ile paylaştılar.

İşte o açıklama:

Değerli Arkadaşlar ve Kıymetli Basın Mensupları:
1 Kasım 2015 seçimlerinde alınan başarısız sonuçlar neticesinde, Milliyetçi Hareket Partisi’nin başta üst kurul delegeleri olmak üzere , Milliyetçi – Ülkücü camianın büyük bir çoğunluğu, olağanüstü kongre yapılmasını talep etmişlerdi.

Bu demokratik talep MHP üst kurul delegelerinin avukatları ve noter aracılığı ile MHP Genel Merkezine elden tebliğ edilmiş ancak MHP Genel Merkezi olağanüstü kurultayı taleplerini reddetmiştir.

Bunun üzerine, başlayan hukuki süreç sonrasında, mahkemenin kararı uyarınca, 19 Haziran 2016’da, 658 delegenin ve on bine yakın partilinin katılımı ile toplanan 6. Olağanüstü büyük kurultayda tüzük değişiklikleri gerçekleşmiştir.

Ancak kongrede alınan kararlara tedbir konmuştur. Aradan 1 sene geçtikten sonra ise kongre yok hükmünde sayılmıştır.
Bu karar, ile artık parti içi demokratik mücadele yolları tıkanmıştır.

Değerli Arkadaşlar ve Kıymetli Basın Mensupları:
MHP Genel Merkezi baştan itibaren demokratik ve meşru bir hak olan kongre talebini ihanetle eş tutmuş, kongre talep edenlere akıl almaz iftira ve hakaretlerde bulunmuştur.

Yaşanılan bu süreç ve referandum süreci MHP Genel Merkezi ile yollarımızın tamamen ayrıştığını, ülkü ve gönül birlikteliğimizin kalmadığını net olarak ortaya çıkarmıştır.

Siyasi partilerin, fikirleri iktidara taşımak için var olduğuna inanan bizler için MHP çatısı altında mücadele etmenin fikirlerimizi iktidara taşımaya bir katkısı olmayacağı görülmüştür.

Kuşkusuz ki; ideallerimizi, fikirlerimizi iktidara taşımak için mücadelemiz sürecektir, zira bu bizler için yaşama gayesidir.

Ancak bu mücadelenin artık MHP çatısı altında sürdürülmesi mümkün gözükmemektedir.

Bu nedenle, senelerdir gururla üyesi olduğumuz, Milliyetçi Hareket Partisi’nden istifa ettiğimizi ve Sayın Meral Akşener’in kuracağı yeni partiye destek vereceğimizi siz değerli basın mensupları aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Bu kararımızın Ümraniye’de yeniden doğruluşa vesile, iktidara giden yolda hayırlı bir adım olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyoruz.

Ne mutlu Türküm diyene.

T24
ETİKETLER
mhp istifa meral akşener

Gökçeada Belediye Başkanı Ünal Çetin, MHP'den istifa ettiğini duyurdu
02 Ekim 2017



Çanakkale'nin Gökçeada Belediye Başkanı MHP'li Ünal Çetin, bugün partiden istifa ettiğini açıkladı.

Mart 2014 yerel seçimlerinde MHP'den Gökçeada Belediye Başkanı seçilen Çetin, parti içinde farklı fikirlere sahip olanların disipline sevk edildiğini belirttiği açıklamasında, "Hayatım boyunca içinde bulunmaktan onur duyduğum ve görev aldığım her kademesinde mücadelesini verdiğim partimin, ülkemin geleceği ile ilgili verilen kritik kararlar noktasında takındığı tutum; şahsımı ve benim gibi düşünen birçok ülke sevdalısını endişeye düşürmüş ve ülkemizin geleceğine yönelik hayal kırıklığına uğratmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi üyeliğinden istifa etmiş olduğumu tüm kamuoyuna saygıyla beyan ederim" dedi.

T24
ETİKETLER
Ünal Çetin gökçeada çanakkale istifa mhp

"Fethullahçılar, o dönemki müttefiki AKP için MHP'ye tuzak kurdu
14 Ekim 2017



"Bunların bir kısmı daha sonra Başbakan’ın odasına ‘böcek’ yerleştiren polisler çıkmasın mı?"


Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile bazı MHP yöneticilerine yönelik 'kaset kumpası' iddianamesiyle ilgili olarak "FETÖ-PDY’nin MHP’yi hedef alan bu siyasi projesiyle bu partiyi sandıkta baraj altında bırakıp, o dönemde müttefiki olan AK Parti’nin önünü açmaya çalıştığını söylemek hata olmayacaktır" dedi.

Sedat Ergin'in "Fetullahçılar MHP’ye neden tuzak kurdu" başlığıyla yayımlanan (14 Ekim 2017) yazısı şöyle:

Hep aynı olağan şüpheliler... Sedat Zavar, Enes Çığci, İlker Usta başta olmak üzere...

CHP’nin eski lideri Deniz Baykal’ın 2010 yılındaki anayasa değişikliği referandumunun hemen öncesinde özel hayatını hedef alan bir operasyonla genel başkanlıktan düşürülmesinde rol alan Fetullahçı polislerin, 2011 seçimi öncesinde bu kez MHP’yi köşeye sıkıştırmak üzere sahneye çıktıklarını görüyoruz.

***

12 Haziran 2011 genel seçiminin en çarpıcı yönlerinden biri, MHP’nin üst kademe yöneticilerini hedef alan telekulak ve kaset operasyonlarının gölgesi altında gerçekleşmiş olmasıdır.

Bu hadisede 2011 yılı nisan ayı sonunda başlayıp mayıs ayına yayılan bir zaman diliminde bazı MHP yöneticilerinin özel hayatlarına ait görüntüler, bazılarının konuşma kayıtları internete düşmüş, bazılarına ise özel konuşmalarının açıklanacağı tehdidi yöneltilmiştir.

Sonuçta Yüksek Seçim Kurulu’nun kesinleşmiş aday listelerinde adları seçilebilecek sıralarda bulunan 9’u Başkanlık Divanı üyesi 10 MHP yöneticisi birbiri ardına istifa etmek zorunda kalmıştır.

Bu sistematik kampanya MHP’nin baraj altında kalabileceği tartışmasını da Türkiye’nin gündemine sokmuştur. MHP’nin baraj altında kalmasının doğurabileceği en önemli sonuçlardan biri, AK Parti’yi muhtemelen anayasayı referanduma gitmeden TBMM’de tek başına değiştirebilmesini mümkün kılacak olan bir sayısal eşiğe (367 milletvekili) ve siyasi güce taşıması olabilirdi.

***

Savcı Alpaslan Karabay tarafından hazırlanan FETÖ/PDY’nin Emniyet İstihbaratı üzerinden yürüttüğü siyasi operasyonlara ilişkin son iddianamede, MHP yöneticilerini hedef alan operasyonun teknik ayrıntıları inandırıcı delillerle ortaya konuyor. Bu iddianameyi okuduğumuzda, projenin ne zaman başlatıldığını, hangi yöntemlerin kullanıldığını ayrıntılı bir şekilde öğrenebiliyoruz.

Kesinlik içinde yapabileceğimiz bir tespit, 2009 yılı yazının MHP’ye dönük proje için başlama vuruşunun yapıldığı dönem olmasıdır. Bunu Emniyet’in bilgi ağı olan POLNET kayıtlarındaki sorgulamalardan anlıyoruz. POLNET’teki sorgulama izleri, operasyonda hedef alınan MHP yöneticilerinin çoğunun kimlik ve adres bilgilerinin 20 Temmuz 2009 ve 7 Ağustos 2009 tarihleri arasında araştırıldığını gösteriyor.

Bu arada, bazı MHP yöneticilerinin konutlarına kamera yerleştirilmesine ilişkin teknik operasyonlar konusunda da kesinlik içinde tarih verebiliyoruz. Örneğin, bir genel başkan yardımcısının kadın arkadaşıyla buluştuğu evde görüntü yansıtılmasını sağlayan gizli kameranın yerleştirilme tarihi 21 Eylül 2010’dur. Görüntünün kaydedilmesi ise 13 Kasım 2010 tarihine rastlıyor. Bu görüntüler 20 Mayıs 2011 tarihinde, yani seçimden tam üç hafta önce internete konmuş, bu siyasetçi 21 Mayıs’ta da adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.

Bir başka MHP yöneticisinin telefonu 28 Mart 2010’da dinlemeye alınıyor, 21 Nisan 2010’da konuta cihaz yerleştiriliyor, 1 Mayıs 2001 tarihinde görüntü kaydı gerçekleştiriliyor. Görüntünün internete düşme tarihi 7 Mayıs’tır.

Örnekler artırılabilir. Genel bir tespit olarak 2010 sonundan 2011’in ilk dört ayına yayılan bir görüntüleme döneminden söz edebiliriz.

***

MHP’de bu sarsıntının yaşandığı zaman kesiti, AK Parti ile Gülen cemaatinin el ele beraber yürüdükleri bir dönemdi. Arşivlere baktığımızda, AK Parti’nin FETÖ/PDY’nin MHP’yi hedef alan bu kampanyasını kendi siyasi hesapları açısından değerlendirmekten kaçınmadığını, konunun seçim meydanlarına da taşındığını görüyoruz.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 Mayıs 2011 tarihli Kastamonu konuşması bu tutumun en göze çarpan örneğidir. Erdoğan, miting meydanında “Bahçeli AK Parti iktidarı insanların özeline giriyor diyor. Niye? Çünkü kendi adamlarının da bu tür kasetleri çıkmaya başladı, ondan rahatsız olmaya başladı.‘İnsanların özeline giriyorlar’ diyor. Yahu böyle özel olur mu Allah aşkına. Peki özeldi bu milletvekillerini niye istifa ettirdin” diyerek, “toplumun ahlak değerlerine ters düşüldüğünü” söylüyordu.

Sonuçta FETÖ-PDY’nin MHP’yi hedef alan bu siyasi projesiyle bu partiyi sandıkta baraj altında bırakıp, o dönemde müttefiki olan AK Parti’nin önünü açmaya çalıştığını söylemek hata olmayacaktır.

Şu tesadüfe bakın, MHP’ye bu operasyonu düzenleyen Fetullahçı polislerin bir kısmı daha sonra Başbakan’ın odasına ‘böcek’ yerleştiren polisler çıkmasın mı... İsimler için yazının girişine bakabilirsiniz.

T24
ETİKETLER
hürriyet gazetesi sedat ergin kase

CHP'li Özel: Allah kimseyi MHP'nin durumuna düşürmesin
09 Kasım 2017



"CHP olarak baraj konusunda açık çekimizin arkasındayız"

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "Türkiye için yüzde 10 seçim barajı ağırdır" açıklamasıyla ilgili olarak, "Allah kimseyi, MHP'nin düştüğü tarihi tutarsızlık, çelişki, çaresizlik v
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Prş Ksm 09, 2017 11:37 pm tarihinde değiştirildi, toplam 11 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Mar 04, 2017 9:42 pm    Mesaj konusu: Akşener: Türkçe Olimpiyatlarına Bahçeli gönderdi Alıntıyla Cevap Gönder

MHP Ozan Arif hakkında suç duyurusunda bulundu, jet cevap!
28 Haziran 2017



MHP lideri Devlet Bahçeli, Ozan Arif hakkında kendisine yönelik hakaret içeren sözler dolayısıyla avukatı aracılığıyla suç duyurusunda bulundu.

KRT TV'de "Haber Merkezi" programında Çağlar CİLARA'ya telefonla konuk olan Ozan ARİF; yazdığı bir şiir sonrasında Devlet BAHÇELİ tarafında hakkında açılan dava hakkında açıklamalarda bulundu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ozan Arif hakkında, kendisine yönelik sözleri nedeniyle suç duyurusunda bulundu. MHP Genel Merkezi Basın Birimi'nden yapılan duyuruda, Bahçeli'nin avukatı Yücel Bulut'un basın açıklaması paylaşıldı.

Basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı;

27.06.2017 tarihinde Arif Şirin (Ozan Arif) isimli şahsın kamuoyuna yansıyan hakaret dolu beyan ve ifadeleri nedeniyle, gerekli hukuki süreç başlatılmış olup; adı geçen hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur"

Suç duyurusu üzerine Sosyal medayada yer alan ve Ozan Arif'in oğlunun yönettiği bilinen hayran sayfasında çok sert bir açıklama ve bir resim paylaşıldı.

İşte o açıklama;



GÖRÜLEN LÜZUM ÜZERİNE!.

Ozanımız demiş ki;

" Tanımayan it havlar, gayet normal hiç şaşmam, Sahipleri dururken itleriyle uğraşmam"

Biz de sayfa olarak Ozanımızın tavsiyesine uyuyor, sahipleri var iken köpekleriyle uğraşmayı kendimize yakıştırmak istemiyoruz. Hatta bunlar kurt görünümlü "Haski" pardon "caps" cinsi köpekler olsa bile!..

Böyle bir köpek cinsi tanımıyoruz diyenler, bu duyurunun altına yapılacak yorumlara iyi dikkat ederlerse onları samimi yorum yapanların arasından kolayca seçebilirler! Tıpkı Ozanımızın son destanının arasından seçtikleri gibi!

Ha bir de Ozanımızın son destanıyla aşağıdaki sözün ne kadar doğru olduğunu gördük ve sizlerle paylaşmak istedik!

Saygılarımızla.

OZAN ARİF RESMİ HAYRAN SAYFASI YÖNETİMİ

Suç duyrusunda bulunma gerekçesi olarak Ozan Arif'in dün yayınladığı şiir olarak gösteriliyor.

İşte o şiir;

ŞEREFSİZ!..

..............“ İsim-misim vermedim, korktuğumdan sanmayın,
.............. Gocunan şerefsizdir, bunu bari anlayın..„

Sus!.. Kraldan fazla kralcı olma,
Utan ulan biraz utan şerefsiz!..
Sakın ha beyliği ağzına alma,
Konuştukça boka batan şerefsiz!..

Beylik kim, sen kimsin tövbe et tövbe!..
Bey kısmı ellere kalır mı gebe?
Senden aşirete bey mi olur be?
Aşireti ele satan şerefsiz!..

Aşiretin temel taşını söküp,
Hayalini söküp, düşünü söküp,
Kurtları aldatıp dişini söküp,
Götürüp davara katan şerefsiz!..

Kendi eski kapımızı batırdın,
Yeni diye el kapsına götürdün!
Kendin gibi sevdamızı bitirdin,
Kendi gönüllerde biten şerefsiz!..

Vâkıf olamadın bizdeki aşka!
Eller ile girdin devamlı meşke!
Bu gün böyle dersin yarın bir başka
Sözünü yalayıp yutan şerefsiz!..

Yalan mıyım dansöz gibi kıvırdın,
Yönümüzü başka yöne çevirdin,
Şoför yaptık arabayı devirdin,
Bizi uçuruma atan şerefsiz!..

Bülbül idik gülümüzden ettin sen!
Töremizden ilimizden ettin sen!
Yahu bizi yolumuzdan ettin sen,
Rotan belirsiz be rotan şerefsiz!..

Böğürmeden konuş adam ol önce,
Çıtın çıkmaz el hakaret edince,
Ele çıkmaz ama bize gelince,
Çatlak zurna gibi öten şerefsiz!..

Ne huzur bıraktın ne bizde dirlik,
Bundan sonra seni görmemek körlük,
Sadece sen değil seninle birlik,
Artık sana alkış tutan şerefsiz!..

Çok geç anlaşıldım içim yanıyor,
Ama şükür artık herkes tanıyor!
Halâ kendisini kağnı sanıyor,
Kağnı gölgesinde yatan şerefsiz!..

Vatan-matan bu Arif‘i kandırma,
Kendini hiç vatanperver sandırma,
Senin derdin koltuk, lafı döndürme,
Senin umrunda mı vatan şerefsiz!

Ozan Arif
26 Haziran 2017
Samsun
Kaynak: habererk

Akşener: Türkçe Olimpiyatlarına Bahçeli gönderdi
04 Mart 2017



MHP'de hayır'cı isimlerin önde gelenlerinden Meral Akşener Sözcü gazetesine konuştu.

Sözcü'den Özlem Gürses'in Meral Akşener'le yaptığı röportaj şöyle;

Beylerbeyi'nde Türk motifleriyle döşenmiş son derece mütevazı bir ev. Kapısında 80 milyon kere Hayır afişi var, eli kınalı Meral Akşener fotoğrafı. Girince hemen soldaki küçük bahçe kedi dolu! En tombulları Minnoş, diğerleri onun çevresinde. Hepsi sokak kedisi ama aşılı, tertemiz bakılıyorlar. Evde ‘terlik' adeti var, duvarlarda hep aile fotoğrafları, en çok da 1 yaşındaki torun Pars. Eşi Tuncer Bey okuduğu kitabı bırakıp “hoş geldiniz” demek üzere yanımıza geliyor. Biz fotoğraflar için hazırlanırken de Meral Hanım 5 dakikada makyajını yapıp ceketini giyiyor, “Çayımız hazır mı?” diye sorarken yerini almış bile. Bizden biri Akşener. Ailesi, yaşam tarzı, fikirleri. Ama siyaset konuşmaya başlayınca, işte o zaman bambaşka bir insana dönüşüyor. Buyurun, kendi deyimiyle “traktör gibi bir kadının” anlatıkları…

– Zorlanıyor musunuz?

Çok zorlu bir mücadele, 1 yıl 3 ay olmuş. Oysa alt tarafı bir siyasi partinin demokratik hakkını kullanmak isteyen insanlarının kurultay istediği bir süreç bu. Demokrasiyi talep eden 700 delegenin imzasıyla istenen bir kongre. An itibarıyla kişisel olarak 142 hakarete uğradım Balgat mukimleri tarafından, çoğunu mahkemeye verdim, ama hakimler “Bunlara kovuşturmaya gerek yoktur” diye karar veriyor. Yani insanlar birbirine en ağır hakaretleri edebilirlermiş, 1 yaşındaki torunuma varıncaya kadar.

– Neden yaşanıyor bunlar sizce?

Çünkü vatandaşın sevgisiyle karşılaştık. Bu yaşananlar sanıyorum sadece Balgat açısından değil, hükümet açısından da bir korku yarattı. Anketlerde, bu işi başardığımız takdirde, AKP bünyesinden 8 puanlık bir seçmenin MHP'ye kaydığı ortaya çıktı. Ve o andan itibaren linç ve korkutma başladı.

– Aday olma kararını nasıl aldınız?

MHP'nin seçmen tabanı “Haydi bir yola çık” mesajı verince önemli bir araştırma şirketine bütçesini ödeyerek bir anket yaptırdım, MHP'nin benimle olan oyu yüzde 22.7 çıktı. Ben buna kıyamadım. Türk milliyetçilerinin iktidarına bir vesile gibi gördüm kendimi, ‘Başarabiliriz' diye düşündüm. Abim rahmetli hiç istemedi. Rahmetli annem bana “traktör gibisin” derdi, bir karar verince traktör gibi giderim, nitekim öyle oldu.

– Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinden başlayalım. Sürekli sizin adınız geçerken Ekmeleddin İhsanoğlu aday gösterildi…

Bahçeli önce Abdullah Gül'e gitti, ancak teklifi kabul görmedi. Kılıçdaroğlu benim ismimi getirmiş gündeme, Bahçeli çok kızmış bu teklife! Sonuçta Ekmeleddin Bey'in adı çıktı, Kılıçdaroğlu da kabul etti. İhsanoğlu ile ciddi bir biçimde çalıştım. Fakat gördüm ki o kampanya sırasında İhsanoğlu cami avlusuna bırakılmış bir çocuk gibi ortada kaldı!

– İhsanoğlu Köşk'e çıkamadı ama MHP 7 Haziran'dan iktidar ortağı olarak çıktı…

7 Haziran seçim sonuçlarına baktığımda gördüğüm şey şuydu, millet AKP ile MHP'nin ortak iktidarını istedi. İşte orada karanlık bir alan var, soru işaretli. O gece, durup dururken, hiç kimseyle konuşmadan, kimsenin bilgisi yok, Bahçeli'nin birdenbire çok büyük bir şiddetle “Hadi bakalım seçime” demesi… O konuşmayı yaparken Genel Başkan Yardımcıları hayretler içinde baktı. Ha, anlaşıldı ki, biz Türkiye'yi seçime doğru götüreceğiz. O arada CHP ile Meclis Başkanlığı seçiminde kavga edildi. Oysa biz Meclis Başkanlığı'nı almış olsaydık, AKP-MHP hükümeti kurulurdu. Bunun önüne geçen iki kişi var, biri Bahçeli'dir, diğeri de Erdoğan.

– Acaba o günden bugüne ne değişti de başkanlık sistemine ‘evet'te buluştular?

O arada biz çıktık “Bu 1 Kasım MHP için başarısızlıktır” deyip kurultay istedik aday olduk. Sonuçta kongremize ne oldu, biliyorsunuz! Bugün bu başkanlık sisteminin aniden ortaya getirilmesinin sebebinin, bizim kurultayımızla ilgili olduğuna kalpten inanıyorum. “Al Başkanlığı, hallet Meral'i” anlaşmasıdır bu. Ben buna kesin olarak inanıyorum. Tabii buna MHP camiası ayağa kalktı.

– Bahçeli diyor ki taban bizimledir…

İki partinin oyu yüzde 62, bakalım yüzde 62'yi toplayabilecekler mi, göreceğiz. MHP tabanının yüzde 80'i ‘hayır' verecek. Sayın Bahçeli, bu nedenle beka sorunu çıkardı. Cumhurbaşkanını “Partili Cumhurbaşkanı” haline getirmek için nasıl bir beka sorunu var, bunu Bahçeli anlatmak zorunda.

BUNLARA PABUÇ BIRAKACAK DEĞİLİM

Meral Akşener, ana akım medyada muhalif durumda olan herkes için büyük bir karartma olduğunu belirtti. “Diğeri zaten havuz, onlar da nöbetçi hakaret edenler ve iftira edenler korosu halinde” diyen Akşener, “Sayın Bahçeli çok zarif kibar bir insan olarak bilinir, ama kendisinin yönlendirdiği pek çok kişiden çok ağır hakaretlere, çok ağır iftiralara uğradım. Ben 28 Şubat sürecini yaşadım, bu kadar şerefsiz ve alçak iftiralarla karşılaşmadım! O günle bugün arasında büyük bir namertlik farkı var. Ama ben 22 yıllık tecrübeli bir politikacıyım, bunlara pabuç bırakacak değilim. Milletimiz de bir şeyi anladı; ‘Bu hanım muktedire boyun eğmez…”

İKTİDAR PARTİSİNDEN BİRKAÇ KEZ TEKLİF ALDIM

1995'te Meclis'e giren Meral Akşener, Refahyol hükümetinde İçişleri Bakanlığı yaptı. AKP'nin kuruluş çalışmalarına katkı verdiyse de “Milli Görüş çizgisini sürdürüyorlar” diyerek bağını kopardı. 2011'de MHP'ye katılan Akşener, geçen yıl ihraç edildi. Meral Akşener, AKP'nin birkaç kez kendisine teklif getirdiğini söyledi.

GENEL BAŞKAN TALİMAT VERDİ TÜRKÇE OLİMPİYATI'NA GİTTİM

– FETÖ ile ilişkili olduğunuz yönünde iddialar ortaya atıldı…

15 Temmuz'dan sonra başladı. Biliyorsunuz Nurettin Veren isimli bir itirafçı bir kağıt gösterdi, kendisine teşekkür etmişim bakanlık görevim sırasında. Buradan FETÖ bağlantısı kurmaya çalışıyor. Fakat bu kağıdın altındaki imza bana ait değil! Ben bu olayı sahtekarlıktan mahkemeye verdim “Bu imza benim değil” diye. Kriminal laboratuvarda imzamın alınması gerekirdi, “Kovuşturmaya gerek yoktur” diye karar verildi! Düşünün artık.

– Türkçe Olimpiyatları'na gitmeniz de tartışılıyor…

Bahçeli talimat verdi de gittim, onun adına gittim, 2006'da. Ankara'da da Sayın Mehmet Şandır Bey gitti, yine Bahçeli'nin talimatıyla. Ondan sonra “Vay efendim, Hillary Clinton'la görüştün…” Bir Genel Başkan talimat vermeden bir yabancı temsilciyle görüşün bakalım, başınıza neler gelir sizin? Ben o görüşme üzerine tekrar milletvekili oldum, tekrar Meclis Başkan Vekili oldum.

– Hiçbir bağınız yok mu?

Bakın, siyasette biz 40 kişiyiz, birbirimizi biliriz. Bütün siyasetçiler dahil, bu bahse konu terör örgütü ile tanışıklık açısından herhalde en minimum düzeyde olan benim. Daha da ötesi, sadece kendim değil, bütün akrabalarımın içinde de, bir kişi bile FETÖ'den yargılanmadı, işinden atılmadı, soruşturmaya uğramadı. Oysa bugün bizzat kardeşi kalkışmanın içinde yer almış AKP vekilleri var, bu sır değil, herkes biliyor bunu. Akşener ‘Sayın Cumhurbaşkanı'na çağrımdır' dedi ve ekledi:

FORSUNU BIRAK, SARAY'DAN ÇIK, EŞİT ŞARTLARDA ÇALIŞ…

– Aynı anda hem hayır hem de MHP için liderlik kampanyası yapıyorsunuz. Nasıl gidiyor ?

Kampanya muhteşem gidiyor. Sürekli ampul patlıyor, biz de bir gaz lambası aldık şimdi, ben zaten köy kökenli bir ailenin kızıyım, gaz lambası ile çözeceğiz bu işi. Genel bir korku var. Salon alamıyoruz. Ha, bu bizi yıldırır mı? Asla. İsim vermemeyim, bir şehrimizde yine salon alamadık, ben de gideceğim esnaf gezeceğim şimdi, tek tek kapı zillerini çalacağım. Hadi engellesinler!

– Büyük sermaye bulduğunuz, FETÖ'den maddi kaynak aldığınız yazıldı… O da bir şey mi, bakın Sayın Bahçeli MHP Başkanlık Divanı'nda benimle ilgili ne anlatmış? Ben telefon açıyorum, Mehmet Cengiz'e, diyorum ki “Bana 5 milyon dolar gönder.” Arkadaşımı da gönderiyorum almaya. Sonra getiriyor o parayı, ben bir de sayıyorum! Hikaye bu. Bu hikayeyi Sayın Bahçeli Başkanlık Divanı'nda anlatıyor ve orada bir kişi bile dönüp demiyor ki “Böyle bir şey olmaz…” Şimdi buradan Mehmet Cengiz'e seslenmek isterim, ben böyle bir telefon açtım mı? 5 milyon dolar istedim mi? Siz bana 5 milyon dolar gönderdiniz mi? O paraları ben saydım mı kısmı da ayrı bir soru işareti…

– Anadolu'ya partili Cumhurbaşkanı olmaz diye mi anlatıyorsunuz?

1946 seçimlerinden sonra DP az bir milletvekili sayısı ile Meclis'e girdi. O zaman rahmetli İnönü Cumhurbaşkanı, CHP'nin aynı zamanda Genel Başkanı. Başbakan da Recep Peker. DP dehşet bir muhalefet yaptı ve dedi ki “Cumhurbaşkanı, parti genel başkanlığından ayrılmalıdır… Bizlerin muhalefet olarak seçimlere eşit şartlarda girmemiz sağlanacak. Türkiye demokratikleşecek…” Ne oldu biliyor musunuz? O çok tekfir ettikleri, çok aşağıladıkları rahmetli İnönü hem Bayar'la hem Peker ile görüştü. CHP tüzüğünde değişiklik yapılarak, cumhurbaşkanlığını parti genel başkanlığından ayırdı. Bakın yıl 1947. Şu anda bunun gerisine düştük.

OHAL'DE REFERANDUMA GİDİLİR Mİ?

– Güçler ayrılığının bizi yavaşlattığını iddia ediyorlar…

Türkiye'de hukukun üstünlüğü konusunda her zaman sorun yaşandı. Ama en azından iyi kötü bir kanun devletiydik. Şu anda gelinen noktada KHK devleti olduk artık. Olağanüstü Hal'de referanduma gidilir mi? Bu esasında gayrimeşrudur, ama bakın biz bunu bile söylemiyoruz. Devlet gücünün sahibi olan insanlar sıradan insanları teröristlikle, vatan hainliği ile yaftalıyor. ‘Evet' veren de saygın, ‘hayır' veren de birinci sınıf yurttaş.

– En son ‘Çukur' dedi Sayın Erdoğan, ‘hayır' vereceklere…

Sayın Cumhurbaşkanı'na çağrımdır, bırakın forsu, çıkın Saray'dan, inin o arabalardan, inin sahaya ve ‘evet' için çalışın. Devletin gücünü bırakın, bizimle eşit şartlarda çalışın. Bu koşullarda ‘evet' çıkarabiliyorsanız, ondan sonra partili bir cumhurbaşkanı mı oluyorsunuz, ne oluyorsanız olun.

ŞU ANKİ ÖNCELİĞİM ‘HAYIR' ÇIKARMAK…

– Yeni bir parti mi kuracaksınız?

Bizim kurultayımız tedbirde şu anda, 28 Mart'ta görüşülecek, sonra da Haziran'da karar verilecek. Ama onun dışında ‘hayır' için o kadar net bir kararlılığım var ki, bunu bozmak istemem. Tek bir konsantrasyonum var, o da ‘hayır' çıkarmaktır. Sonrası Allah kerim. Ona arkadaşlarımız karar verir…

– Herkes korkuyor. Siz hiç korkmuyor musunuz?

Hiç korkmuyorum. Neden korkayım? “Harami vardır deyu korku verirler, benim ipek yüklü kervanım mı var?…” Oğlum maaşla bir yerde çalışıyor, işadamı değil, şirketi yok… Eşim kaç yıldır İzmit'e işine otobüsle gidip gelir. Verilemeyecek hesabınız olmadığı zaman, gücü parayla ölçmediğiniz zaman, bir korku duygunuz da olmuyor.

KAMPANYA İMECE USULÜ YÜRÜTÜLÜYOR

– Nasıl yürütüyorsunuz referandum kampanyanızı?

Biz sıradan insanlarla, özellikle kadınlarla yürüyoruz. Kadınlar bu işe vaziyet etti. Aynı Kurtuluş Savaşı gibi. O dönemde de illerde ilk defa bu Müdafai Hukuk Cemiyetleri'ni kadınlar kurmuştur, sonra erkekler ayağa kalkmıştır. Aynı şeyi gözlemliyorum bu ‘hayır' kampanyasında. Sadece benimle ilgili değil, tüm süreçlerde. Kampanyayı imece yürütüyoruz. İllerde ben hiç yemek vermedim, parayı tutan odur. Bir salon tutuldu, bu salonun en pahalısı Kayseri'deydi, 15 bin kişilik bir salon, 3500 lira tuttu. 5 kişi bir arabaya biniyor, benzin ortak. Uçakla gidiliyorsa herkes kendi biletini alıyor.

– Kınalı eller fikri nasıl çıktı ortaya? Elimdeki kına fikrini arkadaşlarım buldu. Gencecik bir ekiple çalışıyorum.

SİNİRİM ZIPLADIĞINDA EŞİM SAKİNLEŞTİRİYOR

– Aileniz destekliyor mu?

Çok. Ben kayınvalidesi ile oturan bir gelinim. Dolayısıyla başta kayınvalidem dualarıyla, oğlum, gelinim, eşim hakikaten onlar olmasa zordu. Abim hayatımda özel yeri olan bir insandı, onu da kaybettim bu arada, bir süreç geçirdik yakın tarihte. Onun da kardeşlerimin de desteği çok değerli. Ara ara sinirlerimin zıpladığı zamanlar oldu, orada da eşime çok teşekkür ediyorum, hep beni o sakinleştirdi, Allah ondan razı olsun. Samimi söylüyorum, yoksa birinin burnuna bir yumruk çakabilirdim yani o kadar tepemin attığı anlar oldu.

– Sosyal medyada inanılmaz mizah yüklü videolar yapıyor gençler. Bunlar arasında siz de varsınız…

Bayılıyorum ben onlara. En son rahmetli Adile Naşit yapmışlar beni. Benimle ilgili ilk rahmetli Levent Kırca Olacak O Kadar'da bir skeç yapmıştı. O zamandan beri çok seviyorum bunları.

HAYIR ÇIKARSA ERDOĞAN MİLLETLE İNATLAŞMAZ

– Referandum sonucunda hayır çıkarsa ne olur, evet çıkarsa ne olur?

Evet çıkmayacak, adım kadar eminim. Ben hayatımda bu kadar seçmenin motive olduğu bir dönem görmedim. Hayırcı kesimde korku duvarı yıkılmış durumda.

– Diyelim ki hayır çıktı?..

Hayır çıkarsa öncelikle Türkiye'de bir nefes alır herkes, başardık duygusu olur. Kaos maos hiç olmaz, Sayın Cumhurbaşkanını iyi tanıyan insanlardan biriyim. ‘Hayır' çıkarsa Cumhurbaşkanı milletle inatlaşmaz ve gerilim ortadan kalkar. Sonra Cumhurbaşkanı “Bu nasıl oldu, neden gündeme getirildi” diye, bu hikayenin müsebbibleri hakkında düşünür. “Beni bu yere kim itti?” diye bir kere sorar. Binali Bey'in de yerinde durabileceğini zannetmiyorum… Sayın Bahçeli de gitmek mecburiyetinde kalır ama gitmemek için her şeyi yapar yine.

Gazete2023

Ülkü Ocakları eski Başkanları: “Ülkücü tavır: Hayır”
06.03.2017

Ülkü Ocakları eski başkanları yaptıkları ortak açıklamada 16 Nisan referandumunda hayır oyu vereceklerini açıkladı. Grup adına açıklamayı MHP eski Genel Başkan Yardımcısı ve Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya yaptı.

Aralarında Musavat Dervişoğlu ve Azmi Karamahmutoğlu’nun da bulunduğu Ülkü Ocakları eski Başkanlarını’nın “Ülkücü tavır: Hayır” başlıklı açıklamanın tam metni şöyle;

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ AYAKLAR ALTINA ALANLARA HAYIR

“Şimdi “Hayır!” demezsek, bir daha hiç diyemeyebiliriz!

Değerli Basın Mensupları;

Ülkemizi -15 yıla yakın zamandır- tek başlarına yönetmekte olanlar, Türk milletine, din istismarının, mezhepçiliğin, yolsuzluğun, yoksulluğun, işsizliğin, yandaş kadrolaşmanın, terörün, BOP eşbaşkanlığının, Habur’ların, Oslo’ların, şehirlerin cephaneliğe dönüşünü seyretmelerin, dış politikada yalnızlaşmanın ve milli çıkarları koruyamamanın, yasalarla yapboz oynamaların, yürütmeyle uyumlu yargı istemelerin, basın özgürlüğünü boğmaların, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almaların … bütün acı sonuçlarını yaşattılar. “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” diyerek yola çıkanların, “anayasadan Türklüğü çıkartacağız” diyen Meclis Başkanvekilleri, “anayasadan laikliği çıkartalım” diyen Meclis Başkanları oldu. PKK’sından FETÖ’süne, terör örgütlerine “ne istedilerse verdim” diyenler, “Rabbim beni affetsin” demenin ötesinde bir bedel ödemediler. Adeta, “yaptığımız duble yollara, köprülere sayın” demeye getirdiler.

Ülkeyi bu hale getirenler -yaptıklarının yanlarına kâr kalması yetmezmiş gibi- üstüne bir de ödül istemekteler.

TEK ADAM MECLİSİ FESH EDEBİLSİN İSTİYORLAR

Parlamenter sistemin bir takım olumsuzluklarını gerekçe göstererek -olumsuzlukları gidermek şöyle dursun- sorunları daha da derinleştirecek, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıracak, dünyada örneği olmayan bir sistemi getirmek istiyorlar.

Yürütme tek adamın elinde olsun istiyorlar.

Bu tek adam tarafsız olmasın, partisinin başında bulunsun ve yasamayı da o belirlesin istiyorlar.

Bu tek adam tarafsız olmasın ama eski anayasamızın “tarafsız” cumhurbaşkanına tanıdığı Anayasa Mahkemesi üyelerini ve rektörleri atama yetkilerini kullansın istiyorlar.

Bu tek adam dilediğinde TBMM’yi feshedebilsin istiyorlar.

Bu tek adam ülkeyi kararnamelerle yönetsin hatta OHAL ilan edip insan hak ve hürriyetlerini bile askıya alabilsin istiyorlar.

Bu tek adam ülkenin idari teşkilat yapısını tek başına değiştirebilsin istiyorlar.

Bu tek adam milletin seçmediği sadece kendisinin takdir ettiği sayıları belirsiz başkan yardımcılarına ülkeyi vekâleten yönettirebilsin istiyorlar.

Bu tek adam bütün üst düzey bürokratları -usulünü de kendi belirleyecek şekilde- tek başına seçsin ve atasın, Meclis’in onayına da gerek duymasın istiyorlar.

Bu tek adam uluslararası antlaşmaları yapsın istiyorlar.

Bu tek adam, bütçesi Meclis’te kabul edilmese bile, eski bütçesini arttırarak kullanabilsin istiyorlar.

Bu tek adam yargıyı belirlesin; kendisi ile kendi seçeceği yardımcı ve bakanların yargılanmaları da ömür boyu imkânsız mesabesinde olsun istiyorlar.

TÜRKİYE’Yİ BEKA MÜCADELESİ VEREN ÜLKE DURUMUNA DÜŞÜRENLER KENDİLERİDİR

Bütün bunları isteyebilme cüretlerinin dayanağı olarak da “fiili durum” ile “bekâmıza yönelik tehdit” gerekçelerini öne sürüyorlar.

‘Hukuk Devleti’ne ve ‘Hukukun Üstünlüğü’ ilkesine inancı olan insan, bir kişinin “yasalara uymayan fiillerinin hukukileştirilmesi” düşüncesini tartışmayı bile zûl addeder. “Bekâmıza yönelik tehdidin giderilmesi” gerekçesine gelince; bizâtihi bunu talep edenler, bu tehdidi parlamenter sistemin neden gideremeyeceğini ve önerdikleri başkanlık sisteminin nasıl giderebileceğini bir türlü izah edememişlerdir. Beka sorunu aciliyet arzeder. Devletin bekası gerekçesiyle referanduma götürülen sistemin temel hususlarının 2019 itibariyle yürürlüğe girecek olması bu gerekçeyi kendiliğinden ortadan kaldırmakta ve bunun istismara yönelik bir söylem olduğunu ispat etmektedir. Hem devletin bekası gerekçesiyle bu sistemi savunacaksınız, hem de sistemi 2019’da yürürlüğe koyacaksınız. En hafif tabiriyle tutarsızlık! Ayrıca unutulmamalıdır ki; Türkiye’yi “beka mücadelesi veren bir ülke” durumuna düşürenler, bu talep sahiplerinden başkaları değildir.

TÜRKLÜK VE BOZKURT BÖYLELERİNİN ELİNE YAKIŞMAZ

İsteklerinin, niyetlerinin niteliği ve cüretlerinin büyüklüğünü göstermek dışında akılla kavranacak yanı olmayanlar, Türklüğü bir ambalaj kağıdı olarak kullanmaya da tevessül edebilmişlerdir. Milletimizden bahsederken bile ağızlarından –zinhar- “Türk” sözü çıkmayanlar, ‘Başkanlık Sistemi’ni despotizmden ayıran her ne var ise, onların ortadan kaldırılmış haline “Türk Tipi Başkanlık” diyebilmiştir. Açıktır ki; Türk milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyebilecek tıynetteki birinin “biz milliyetperveriz” diyebilmesi, Bilge Kağan’dan pasajlar, Nihal Atsız’dan şiirler okumaya başlaması sadece başkanlık sevdası uğruna her tür değeri istismar etmekten çekinmeyeceğini gösterir, başka bir şeyi değil. Böylelerinin ne diline Türklüğü ne eline Bozkurt’u yakıştıracak saflıkta değiliz!

Ömürlerini Türklük davasına adamış olan bizler, “Türk Tipi” olmanın ne demek olduğunu, Türk Milleti’ni 36 parçaya ayıran ve Türk milliyetçiliğini ayakları altına almakla övünen birinden öğrenecek değiliz.

“Türk Tipi” olmak; devlet felsefesinin merkezine ‘İmam’ veya ‘Halife’ gibi ‘Tek Adam’ı yerleştirmek değil, Türk geleneği uyarınca, ‘Devlet’ ile ‘Devlet Adamı’nı ayırıp, merkeze kişiyi değil kurumu yerleştirmektir.

“Türk Tipi” olmak; yürütmeyle uyumlu yargı istemek, Türk mahkemelerinin kararlarını tanımamak ve saygı da duymamak veya yasalarla yapboz oynamak değil, yasayı hükümdarın dahi üzerine yerleştirmektir.

“Türk Tipi” olmak; kamusal işlerin doğruluğunu iman-küfür skalasıyla ölçmek değil, “Türk Düstûru” olarak bilinen “Devlet küfr ile çökmez ancak zulm ile çöker” sözüne inanmaktır.

“Türk Tipi” olmak; siyasetini, “din, mezhep ve ideoloji anlayışına bakarak dışlayıcılık” gibi bir ilkeye değil, geleneksel ‘Millet’ anlayışımızdaki “ırk, din ve sınıfına bakmadan kapsayıcılık” ilkesine dayandırmaktır.

HAYIR DİYECEĞİZ

Gelecek nesillerin hür ve bağımsız, başı dik ve onurlu yaşamasını isteyenler, kendi aldanmalarının sorumluluğundan “Rabbim ve milletim affetsin” demekle kurtulamayacaklarını bilmeliler. Birçok kez aldatıldığını itiraf eden birini tek adamlığa taşıyıp da sonradan kendileri de “aldanmışım” demek istemeyenler, referanduma sunulan anayasa ve sistem değişikliği teklifine “Hayır!” demelidirler.

Türk Milleti, egemenliğin bir kişiden alınıp millete verilmesi için ödenen bedelleri unutmamalıdır! Türk milletinin egemenliğine sahip çıkması ve çocuklarına özgür bir gelecek bırakabilmesi için şimdi “Hayır” demesi yetecek, geç kalınması durumunda ise çok daha fazlası yetmeyecektir.

Karakterinde tarafsızlık olmadığını söyleyenler ve “Cumhurbaşkanı tek adam olacak” diyenler, milletin tek adamdan büyük olduğunu anlasınlar diye, bizler; 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrası görev yapmış on Ülkü Ocakları Eski genel başkanı olarak, ülkücü tavrımız gereği referandumda “hayır” diyeceğiz. Yürekten bağlı olduğumuz ve ondan ayrı bir gelecek düşünmediğimiz aziz Türk milletinin de “Hayır!” demesini istiyoruz. Biliyor ve bildiriyoruz ki:

Şimdi “Hayır!” demezsek, bir daha hiç diyemeyebiliriz!

Atila Kaya

Müsavat Dervişoğlu

Suat Başaran

Ulvi Batu

İrfan Özcan

Azmi Karamahmutoğlu

Hakan Ünser

Alişan Satılmış

Harun Öztürk

Servet Avcı”

Odatv.com

Meral Akşener'den zor sorular: FETÖ'ye yataklık yapanlar ne olacak?
01 Ağustos 2016



MHP Genel Başkan adayı Meral Akşener, "Ben FETÖ/PDY konusunda, üç ay önce, Bolu'da 'iktidar olursak FETÖ VE PKK'ye yardım ve yataklık yapanları da yargılayacağız' demiştim. Şimdi beni linç ediyorlar" dedi.

Akşener, darbe girişimi veya kalkışmanın bastırılmasından sonra Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini "Öncelikle FETÖ/PYD'nin bu darbe girişimini, kalkışmasını veya terörist faaliyetini herkes gibi lanetliyorum. Bu kalkışma sırasında kaybettiğimiz demokrasi şehitlerimizi rahmetle anıyorum, yaralılarımıza acil şifa diliyorum" diye konuştu.

“Darbenin arkasında Batı ve ABD var”

Yeni Çağ'a konuşan Akşener, "Arkasında Batı olmadan, ABD olmadan bu tür cunta hareketleri yapılamaz. Ben 37 il gezdim, Hemen hepsinde Türkiye'nin fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini söyledim. Atatürk dönemi ile ilgili iki ayyaş denildiği dönemde ben "Yurtta sulh cihanda sulh" politikasına, cumhuriyetin kuruluş iradesine dönülmesi gerektiğini söyledim. Zamanla Sayın Cumhurbaşkanı da bu meseleleri düzeltme yoluna gitti." dedi.

Akşener'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

"Sayın Bahçeli'nin kalkışmaya karşı bu tavrı doğrudur. Ben o gece, 23.57'de tavrımı bir mesajla, İnternet üzerinden açıkladım. 23.59'da da bu mesajım internet sayfama düştü. Sayın Başbakan'ın bunun bir kalkışma olduğunu açıklamasından bir dakika sonra.. Ondan sonra da televizyon programlarına katılmaya çalıştım. Bu arada, İstanbul'da MHP üyelerine yönelik "sokağa çıkmayın" mesajları geldi ama herkesin gördüğü gibi darbeye direnenlerin önemli bir kısmı ülkücülerdi. Şimdi esas itibariyle konuşmamız gereken şu; vatanını, milletini seven ülkesini düşünen, aklı başında herkes bu kalkışmaya karşı durdu, fakat fırsattan istifade, birileri siyasi rakiplerini iftiralarla ayak altından çekmek gibi bir yola giderse ben buna pabuç bırakmam... O zaman defterleri açarım! Ben FETÖ/PDY konusunda, üç ay önce Bolu'da gazetecilerin sorusu üzerine dedim ki, "Anlaşılıyor ki böyle bir örgüt var ve gereği yapılmalıdır ama göz ardı edilmemesi gereken bir şey var, bu örgüte yardım ve yataklık yapanlar da var. Aynı şekilde çözüm süreci denilen süreçte PKK'ya yardım ve yataklık yapanlar da var. Dolayısıyla biz iktidar olduğumuz takdirde bunların da yargılanmasını sağlayacağız..."

Ekmeleddin Beyi Bahçeli'ye kim önerdi?

Ben Ekmeleddin İhsanoğlu'nun şahsı üzerinde olumsuz bir söz söylemek istemem ama aday gösterilmesi ilginçtir. Burada asıl soru işareti şudur: Sayın İhsanoğlu'nu, Sayın Bahçeli'ye öneren kim? Ben bunun üzerinde şu toz duman kalktıktan sonra duracağım. Bir taraftan bir genel başkan aday adayını paralelci diye suçlayacaksınız... "Elinde bilgi belge olup da bunu mahkeme götürmeyen müfteridir, şerefsizdir, ahlaksızdır, korkaktır" dediğim halde kimse bir şey söylemeyecek ama bitmeyen bir isnatta bulunacaklar. Artık dava açılmıştır, bugünden itibaren bu bir iftiradır.

Biliyorsunuz, "Ben başbakan olacağım" demişim. Önce yüzde 25'le başlayacağız sonra hep birlikte çalışırsak ucunu göremediğim büyük bir sonuçla karşılaşabiliriz diye ülküdaşlarıma güvenerek ortaya koyduğum iddianın milletimiz tarafından da büyük kabul görmesi, benim linç edilmemin ana faktörüdür. Yani "altıyı aşma, beşten şaşma" anlayışının, "Bizim iktidar olmamıza gerek yoktur, biz fikir partisiyiz" gibi sinik, pısırık bir tutumun benim tarafımdan, bana inanan insanlar tarafından yıkılması ve milletimizin de bizi desteklemesi yüzünden ben bir linç kampanyasına tabi tutuluyorum. Nasıl oluyor da bir partinin iç meselesi ülkenin milli güvenlik meselesi haline getiriliyor. Benim "İktidar olalım; PKK'yı 6 ayda bitiririm" sözüm, "6 ayda başbakan olurum"a çevrildiyse gerçekten bundan çok korktular demektir. Genel Merkez, "beşten şaşma, altıyı aşma" modelinin tehdit altında olduğunu gördü. Tarih ve talih, 1919'dan sonra ilk defa Türk Milliyetçileri'ne, ülkücülere "Bu ülkeyi yönetin" diyor. Tarihin ve talihin bize verdiği bu fırsatı değerlendireceğimizi milletimiz de kabul ettiği için bu linç kampanyasını başlattılar.

"Verdiğim karardan dönmem"

Aşmaz mıyız? Şimdi bana soruyorlar; "FETÖ demiyorsun" diye. Üç ay önce dedim. Yine söylüyorum Ahanda FETÖ... FETÖ... Bunu söylemelerinin asıl sebebi şu. İstiyorlar ki, "Özür dilerim. Ben yanlış yaptım. Ülkücüler, beşten şaşma, altıyı aşma modeline devam etsin, koltuk değneği olmaya devam etsin. 16 yaşımızdan beri savunageldiğimiz Türk Milliyetçiliği'nin fikir babalarının bugün de geçerli olan projeleri, tasavvurlarımız hayata geçmesin. Ben hadsizlik ettim. Evime dönüyorum. Hacıanne, babaanne olacağım" diyeyim. Bunu dediğim gün bu iftiralar bıçak gibi kesilmezse ben namerdim. Bunu bana söyletebilirler mi? Mümkün değil. Ben çok zor karar veren bir insanım. Ama verdiğim karardan da tek başıma da kalsam, Meral olarak ne ödeyeceksem ödeyeyim, dönmem. Çünkü bu ülkenin kuruluş iradesini Türk Milliyetçileri koydu. Fabrika ayarları dediğim kurucu değerler budur. Kurucu değerlere dönmeyi yalnız biz sağlayabiliriz. Dediğim budur. Bir kardeşlik hukuku ortada iken, siyasal İslamcılar, kurucu değerleri tek tek yıkıyor. FETÖ'nün yapmaya çalıştığı şey nedir? O da kurucu değerlerle ve cumhuriyetle mücadele ediyor. Dolayısıyla bir terör örgütünün şaşırtma yapma amacı ile kullandığı Yurtta Sulh Konseyi laflarını Türk Milliyetçileri yemez. Şimdi bize ihtiyaç var. Bende 734 delegenin kaydı var. Bu delege aynen yerinde duruyor. Beni ister öldürsünler, ister hapsetsinler, ülkücüler artık beşten şaşma, altıyı aşma modelini yıkacak. Tabandan gelen bu hareketi, ister iktidarın desteğiyle isterse başka şekilde engellemeleri mümkün değildir. Ben bu hareketin sözcüsüyüm. Meral gider, başkası gelir...

Bir şey daha var; biz "sokaktan çekilmiş ülkücü" çerçevesine hapsedilmemeliyiz, Rakiplerimizin tanımladığı o çerçevede Sayın Bahçeli ülkücüleri terbiye eden bir kişi olarak alkışı alırken, psikolojik olarak sopayı yiyen biz olduk. Bunu yıktığım ve Başbakan olacağım dediğim, millet de bize güvendiği için bu hareketi durdurmaya çalışıyorlar ama biz başaracağız.

Şimdi ben oluşturduğu havuz medyasındaki iftiracılara şu soruları sormak isterim:

- Türkçe olimpiyatları için örtülü ödenekten paraları FETÖ'ye ben mi verdim? (Ben 19 yıldır devletin dışındayım..)

-Sayın Cumhurbaşkanı'nın etrafındaki beş yaverin dördü FETÖ'cü çıktı. Bu insanların referansı kimdir?

-Adalet ve Kalkınma Partisi çevrelerinde tartışılanlara göre, Ankara'da bu FETÖ'nün sermaye yapısı 17 kat büyüdü. Geçenden iki akçe geçmeyenden beş akçe aldıkları bir dönem yaşandı. FETÖ'nün her işadamından, her ihaleden pay almasının önünü açan ben miyim?

-2011'de istifa eden Işık Koşaner Paşa ve diğer komutanların yaptıkları önemli açıklamalar var. Bu açıklamalara rağmen, ordu içinde FETÖ'cüleri üst düzey komutanlıklara terfi ettiren ben miyim?

-Yüksek Askeri Şura'larda "bunlar irticacıdır" denilip ordudan atılmak istenenlerle ilgili kararlara şerh koyan ben miyim?*Üniversite sınav soruları, KPSS sınav soruları FETÖ tarafından çalındığı zaman ÖSYM Başkanı Ali Demir, "böyle bir şey yoktur" dediğinde o devrin bütün bakanları buna inandığını il‰n etmişti. Bunları yapan ben miyim? Güya MHP'yi savunup bana iftira atanlara gelince:

-1 Kasım seçimlerinden önce 28 Ekim'de Akın İpek'e ait Bugün TV'ye bir baskın yapıldı. Orada MHP'nin bir genel başkan yardımcısı, il başkanı, Nazlı Ilıcak, televizyonun genel yayın müdürü ve İstanbul'un bütün milletvekili adayları ve kanalın bir finansörünün içinde bulunduğu bir fotoğraf var! Orada bulunan ben miyim?

-2014 yerel seçimlerinde sadece İstanbul'da Cihan Haber ajansı üzerinden cemaate MHP'nin 25 bin müşahit kartı dağıtıldı. Türkiye genelinde ne kadar dağıtıldı bilmiyorum. Bunları dağıtan ben miyim?

-1 Kasım seçimlerine giderken bir genel başkan yardımcısı "paralel denilen yapı iktidarın uydurmasıdır" dedi. Bunu söyleyen ben miyim? Psikolojik savaşta, bazı insanlar kendi suçlarını başkalarının üzerinden perdeler. Bana yönelik iftiraları buna benzetiyorum. At izi it izine karışmışken fırsattan istifade böyle bir yola başvururlar."

Bu haber Yeni Çağ'da yayımlanmıştır

Sinan Oğan, Başkanlık sistemi ve MHP'yle ilgili çok kritik değerlendirmelerde bulundu 
07 Aralık 2016



Başkanlık sisteminin gelmesi halinde MHP'nin işlevsiz hale getirileceğini savunan Oğan, "AKP referandumda 50'den fazla vekilden oy kaybedebilir" dedi. 

Yeniçağ'da yer alan habere göre; MHP Genel Başkan Adayı Dr. Sinan Oğan, gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Başkanlık sistemiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Oğan, Başkanlık sisteminin MHP'nin kapısına kilit vuracağını söyledi.

İşte Sinan Oğan'ın açıklamaları:

"BAŞKANLIKTA MHP'NİN KAPISINA KİLİT VURULACAĞI ORTADADIR"

15 Temmuz'dan sonra kendisiyle birlikte başkanlık yarışına giren herkesin partiden ihraç edildiğinin hatırlatılmasıyla gelinen son durum hakkında görüşleri sorulan Oğan, 

"Ömrünü bu davaya vermiş, yıllardır parti içerisinde olan, yıllardır Bahçeli ile olan ben dahil 40 yıllık dava arkadaşları ne olduğunu anlayamıyor" yorumunu yaptı. "Daha düne kadar Bahçeli o kadar ağır sözler söyledi ki… Başkanlık projedir dedi. Şimdi bakıyoruz, başkanlığı savunuyor" diyen Sinan Oğan, 

"Yıllarca Erdoğan'a çok ağır ithamlarda bulundu. Şimdi fiili durum var diyorlar. Fiili durumu hukuki duruma büründürmenin ne anlamı var? Biz MHP olarak parlamenter sistemi savunduk. 

Başkanlık sistemi adına ne derseniz deyin, içeriği başkanlık olan iki partili sistemdir. Bu sistemde MHP'nin kapısına kilit vurulacağı ayan beyan ortadadır" ifadelerini kullandı. Sinan Oğan, Bahçeli'ye "Kurultayı toplayalım, aday olmama sözü verelim, ülkücü irade başkanlık sistemine oy verecek mi bakalım" çağrısı da yaptı.

"ÖZGÜRCE OY KULLANILIRSA AKP 50'DEN FAZLA VEKİLİNİ FİRE VERİR"

"Devlet Bahçeli'nin başkan yardımcılığı karşısında evet deme pazarlığına girer mi? Parlamentoda oylama olursa MHP'liler ne der?" sorusuna yanıt veren Sinan Oğan, "Bize bu başkan yardımcılığı konusu kulağımıza geliyor. Bu başka bir isim de olabilir. Milletvekili arkadaşlarımız durumdan çok rahatsız" diye yanıt veren Oğan, şu ifadeleri kullandı: 

"Oylamanın Meclis'ten geçememe ihtimali var. AKP milletvekilleri oy verilecek sandık ile perdenin arasında milletvekillerini doldurarak bağımsız oy kullanılmasını engelliyor. Sandık ile perde arasına içeriye milletvekili sokulup, özgür oy kullanmaya engel olursa minimuma düşer fire sayısı. 

Eğer partiler sandık ile perde arasına bir hat çekip, hattın ötesine kimseyi sokmazsa 50'den fazla AKP milletvekili buna karşı çıkacaktır. MHP'lilerin de üçte ikisi başkanlığa hayır diyecektir. 

Oy verme yeri güvenliği sağlanırsa Türkiye'nin güvenliği sağlanır. CHP'lilerin milletvekili çoğunluğu var, onlar bunu sağlayabilir. Gerekirse etten duvar olabilirler. Vekillerin özgür bir şekilde oy verilmesi sağlanmalı. Bu güvenlik sağlanırsa Başkanlık sistemi geçmeyecek."

‘"KURUMLARIN İÇİ FETÖ-AKP İLE BOŞALTILDI"

Bahçeli'nin sürecin devamında bu kararından vazgeçip geçmeyeceğiyle ilgili yorum yapan Oğan, "Herkes çelme takacak diyor ama maalesef hiç öyle gözükmüyor. Başkanlık sistemine ülkeyi götürmektedir. FETÖ yıllarca AKP ile bunu hazırladı. 

ABD'de bu başarılı bir sistem. Çünkü kurumlar demokrasisi var. Türkiye'de kurumların içi FETÖ-AKP ile boşaltıldı. Saygınlığı yok edildi. Kurumların saygınlığı düşünce, gücü azalınca bir kişinin saygınlığı ve gücü artar" dedi. Enver Aysever, "Yeni bir parti kurar mısınız, ihtiyaç var mı?" diye sordu.

 Çevrelerinde bu tarz konuların 'maalesef' konuşulduğunu söyleyen Oğan, "Ama MHP sadece parti değil. Ülkücü hareketin ciddi bedeller ödediği partiyi kapattırmayacağız. Biz partiyi koruyacağız ve mücadeleyi kazanacağız. 

Siyaset aritmetiğinde, söylemde ihtiyaç olsa da fiiliyatta alan bulacağına inanmıyorum. Parti içi demokrasiyi sağlamak zorundayız. 

Demokrasiyi getirmenin birinci yolu parti içi demokrasiyi getirmektir. Bugün partilerde diktatörlük var. O da Türkiye'ye yansıyor. Partilere demokrasi gelirse Türkiye'ye de gelecektir. Devlet Bahçeli 19 senedir genel başkan. Türkiye değişiyor, dünya değişiyor" diye yanıt verdi.

 "AKP, TUĞRUL TÜRKEŞ VASITASIYLA BAHÇELİ'YE CAN SİMİDİ ATTI'"

Oğan, Tuğrul Türkeş'in Başkanlık sistemine karşı olduğu açıklamalarıyla ilgili gelen soruyu ise şöyle değerlendirdi: 

"Sayın Türkeş'in başkanlık sistemine radikal bir şekilde karşı olacağını düşünmüyorum. Tabanda Bahçeli'ye karşı bir öfke var ve eleştiriliyor. Sayın Türkeş, Devlet Bahçeli'ye bu eleştirilerden kurtulması için bir bahane vermiştir. 

Tuğrul Türkeş, AKP'nin bakanıdır. Bizim kongre kararını erteleyen hâkime rüşvet verdiler. AKP'nin en çok ihtiyaç duyduğu şey Bahçeli'nin MHP'nin başında kalmasıdır. Tuğrul Türkeş vasıtasıyla AKP, Bahçeli'ye bir can simidi attı. Dikkat ederseniz kendisine bir cevap vermedi. Koalisyon ülkücü harekete karşı bir koalisyondur. Ülkücü harekete kumpas kuruluyor ve bitirilmek isteniyor. Bozkurtların mankurtlaştırılması isteniyor."

"SAHAYA İNECEĞİZ"

"Sahaya ineceğiz, kampanya yapacağız" diyen Oğan, "Adalet, erk ellerinde olabilir. Ama biz inanan insanlarız. Ülkücü hareket bizimle birlikte, sahada bunu görüyoruz. Her ne kadar bütün televizyonlar bize kapatılmış olsa da, bütün medya imkânları kapanmış olsa da, ülkücüler birebir görüşmelerini yapıyorlar. Bütün ülkücüler ateş püskürüyor. 

Meclis'ten geçip önümüze gelirse hesabını sandıkta soracağız diyorlar. Kimse başkanlığı çantada keklik görmesin" dedi. "Başkanlık sistemini federal sisteme çevirmek bir kalem oynatmaya bakar" diyen Oğan, "Sayın Erdoğan değil bir başkası seçilsin, ülkenin felakete sürüklenmeyeceğini kim garanti edebilir" ifadelerini kullandı.
Sarızeybek

CHP'li Özel: Allah kimseyi MHP'nin durumuna düşürmesin
09 Kasım 2017



"CHP olarak baraj konusunda açık çekimizin arkasındayız"

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "Türkiye için yüzde 10 seçim barajı ağırdır" açıklamasıyla ilgili olarak, "Allah kimseyi, MHP'nin düştüğü tarihi tutarsızlık, çelişki, çaresizlik ve perişanlık durumuna düşürmesin. Biz CHP olarak baraj konusunda açık çekimizin arkasındayız. Biz alacağı oy neyse, gelecek dönem MHP burada olsun isteriz" dedi.

"Yüzde 10 baraj ne zamandır ağır? MHP anketlerde barajın altına indiğinden beri mi ağır?" sorusunu yönelten Özel, CHP'nin yüzde 25 oyu varken de, kendisini en güçlü hissettiği zaman da barajı siyasi rakipleri bertaraf etme aracı olarak ahlâklı bulmadıklarını vurguladı.

Seçim barajının sıfır olması gerektiğini dile getiren Özel, istikrar aranacaksa, yüzde 1'i geçen her partinin Meclis'te temsil edilmesi gerektiğini söyledi.

Özel, "Yıllardır Kenan Evren anayasasının imkân tanıdığı seçim barajına dayananlar, birileri Meclis'e gelmesin diye baraj arkasına sığınanlar, 7 Haziran'da halkın 80 milletvekillik teveccühünü, 1 Kasım'da 40'a düşürenler, şimdi 30 milletvekili seviyelerine gelip gelecek seçimde grup olamama tehlikesi görenler 'barajı kaldıralım' diyor. Allah kimseyi, MHP'nin düştüğü tarihi tutarsızlık, çelişki, çaresizlik ve perişanlık durumuna düşürmesin. Biz CHP olarak baraj konusunda açık çekimizin arkasındayız. Biz alacağı oy neyse, gelecek dönem MHP burada olsun isteriz. Elbette kalksın varsın. Bir ibret grubu olarak orada dursun, 80 vekillik grup bu hale geldi. En katı baraj savunucusu barajı 5'e indirtti, kıl payı geldi diye demokrasi tarihinde o grubu orada görmek isteriz" diye konuştu.

T24
ETİKETLER
Özgür Özel devlet bahçeli mhp chp seçim barajı tbmm

Sabahattin Önkibar yazdı: Bahçeli'nin başına bunlar gelecek
09 Aralık 2016

Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, bugün köşesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin hasta olduğunu yazdı.

Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, bugün köşesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin hasta olduğunu yazdı. Bahçeli'nin kalbinin üç damarının ve kapakçığının değiştiğini ifade eden Önkibar, "Konuşurken bile nefes nefese kalıp terliyor..." görüşüne yer verdi.

Önkibar'ın yazısı şu şekilde:

Bahçeli hasta... Kalbinin üç damarı ve kapakçığı değişti ki konuşurken bile nefes nefese kalıp terliyor...

Öyle iken ısrar ve inatla görkemli bir jübile yapıp partisinin tarihine itibarla geçmek yerine genel başkanlığı bırakmayıp oyun içinde oyun peşinde!..

Peki bunu niye mi yapıyor?

İşte ihtimaller:

1) MHP ve ülkücü hareketi tasfiyeye görevli olması.

2) Koltuk hırsı.

3) İtibarını yerle bir edecek can acıtıcı büyük bir şantajla karşı karşıya olması.

4) MHP’de kendinden başka liderlik yapacak birinin olmadığını düşünmesi...

Göreceksiniz birkaç aya kalmaz Bahçeli’nin bu akıl almaz tavrının perde gerisi yani gerekçesi ortaya çıkacak ki emin olun işte o an Bahçeli keşke ölseydim de bugünü görmeseydim diyecek!

ulusalkanal.com.tr

Sabahattin Önkibar: Meral Akşener'in fotoğrafı servis edilecek
17 Ocak 2017



Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, Meral Akşener'in, 15 Temmuz darbe girişiminin bir numaralı ismi Adil Öksüz ile bir fotoğrafının servis edileceği duyumları olduğunu belirterek "Planlanan Meral hanımın itibarsızlaştırması... Mesela Akşener’in FETÖ’nün TSK İmamı Adil Öksüz ile gizli buluşmasını gösteren bir fotoğrafın servis edileceği fısıltısı var ki bunu yapmak için montaj bile kafi gelebilir..." dedi.

Ülkücü kökenli olan Önkibar, yazısında "İşte Meral Akşener'in servis edilecek fotoğrafı" başlığını kullandı. Benzer konuda başka görüntülerden de söz edildiğini söyleyen Önkibar, "Kısaca duyumlarıma göre Meral Akşener’i imha bağlamında siyasi mühendislik ve komplo hazırlığı var." diye yazdı.
İşte Önkibar'ın yazısının ilgili bölümü:

"Meral Akşener’in gözü referandumda! Hayır çıkarsa MHP’deki mücadelesini sürdürecek.
Evet çıkarsa, ya yeni parti kuracak veya 2019’da Tayyip Erdoğan’a karşı Cumhurbaşkanı adayı olacak.
Bu tablonun okuması Akşener’in her durumda siyasette var olacağıdır.
Ancak...
Malum merkezler Akşener’i tasfiye için pusuda!
Hayır bir şeyler uydurup tutuklamayacaklar zira böyle bir şeyin mağduriyete sebep olacağını ve referandumda ters tepeceğini biliyorlar.
Planlanan Meral hanımın itibarsızlaştırması...
Mesela Akşener’in FETÖ’nün TSK İmamı Adil Öksüz ile gizli buluşmasını gösteren bir fotoğrafın servis edileceği fısıltısı var ki bunu yapmak için montaj bile kafi gelebilir...
Keza benzer konuda başka görüntülerden söz ediliyor.
Kısaca duyumlarıma göre Meral Akşener’i imha bağlamında siyasi mühendislik ve komplo hazırlığı var.
Amaç Akşener’i devreden çıkarıp MHP tabanını referandumda ümitsiz ve beklentisiz bırakıp başkanlık lehinde oy vermesinin önünü açmak... Dahası, gelecek adına tehdit olmasını engellemek!"
Medya Faresi

Bahçeli’nin "Erdoğan'ı destekleriz" açıklamasından sonra MHP'li Kaya: Cinayeti kör bir kayıkçı gördü
08 Ocak 2018



Referandumda 'hayır' oyu vereceğini açıklayan MHP'li Kaya, son KHK'ları da eleştirmişti

Cumhurbaşkanlığı sisteminin de geldiği 16 Nisan referandumunda ‘hayır’ oyu vereceğini duyurmasının ardından Genel Başkan Yardımcılığı’ndan istifa eden MHP’li Atilla Kaya, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “2019’da Erdoğan’ı destekleyeceğiz” açıklaması sonrasında Attila İlhan’ın ‘Cinayet Saati’ şiirini paylaştı.

Sivillere yargı muafiyeti getiren KHK’ları eleştirmesiyle de partisinin iktidara yakın çizgisinden ayrılan Kaya, Hürriyet gazetesinden Aysel Alp’in “Bahçeli’nin kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna, “Şimdilik yorum yok” yanıtını verdi. Şiiri çok sevdiğini, Attila İlhan’ın da kendisi için önemli bir yeri olduğunu ifade eden Kaya, paylaştığı şiirdeki 'Haliç’te vurulan, eli kolu bağlanıp ağlayan vapur’un MHP olup olmadığıyla ilgili soruya da yanıt vermek istemediğini söyledi.

"​Hiçbiriniz orada yoktunuz”

Önümüzdeki günlerde belki bir basın toplantısıyla görüşlerini açıklayabileceğini de sözlerine ekleyen Kaya, kişisel Twitter hesabında ‘Cinayet Saati’ şiirinin şu bölümünü paylaşmıştı:

“haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu

...

cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orada yoktunuz”

T24
ETİKETLER
atila kaya mhp devlet bahçeli erdoğan destek attila ilhan cinayet saat

Bahçeli AKP’ye desteğini 2024’e uzattı: Seçim sonrası beş yıl sürecek
09/01/2018



2019 cumhurbaşkanlığı seçiminde aday göstermeyip Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini açıklayan MHP Genel Devlet Bahçeli, AKP ile işbirliğinin 2019 sonrasında da süreceğini söyledi.

Bahçeli, partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Türkiye’nin mutabakata, milli beka ve hassasiyetlere dayanan bir hükümet sistemine ihtiyacı olduğunu en küçük siyasi çıkar ummaksın ifade ve itiraf etmiştik. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bina edilmesini tavizsiz şekilde destekledik. Bu destek ve katkımız, açık açık söylüyorum, 2019’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinde de mutlaka devam edecektir. Hatta seçimlerle sınırlı kalmayacak, 2019’dan sonraki beş yıl boyunca da, yeni sistemin iyice kökleşmesi ve kalıcı hale gelmesi için milli ve tarihi sorumluluğumuz kapsamında süren işbirliğinin, doğacak ahlaki ittifakın gereğini gönül huzuruyla yapacağız.”

Bahçeli dün de cumhurbaşkanlığında Erdoğan’ı destekleyeceklerini söylemiş, Erdoğan da bugünkü grup toplantısında MHP lideri teşekkür edip görüşmeye çağırmıştı.

Diken

AKP ve MHP'ye anket şoku! AKP yüzde 38, MHP yüzde 5
08 Ocak 2018



Son anketlerde AKP’nin yüzde 38-40, MHP’nin de yüzde 5-7 bandında oy aldığını gösteriyor. Hayır bloku ise yüzde 60 bandına yaklaşmış durumda

Ankara kulislerinde muhalefete göre, 16 Nisan 2017'de yapılan anayasa rerferandumu sonucunda ortaya çıkan 'hayır bloku'nun yüzde 49 oyunun yüzde 60 bandına yaklaştığı öne sürüldü. Erken seçim beklentisinde olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ise cumhurbaşkanlığı seçimindeki oy oranı hedefinin yüzde 60 olduğu iddia edildi.

Cumhuriyet'ten Erdem Gül'ün haberine göre, partilerin kongre süreçlerinin, cumhurbaşkanı adaylarına ilişkin tartışmaların, uyum yasası çalışmalarının hız kazanması, 2018’e erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde alınacak sonuçlara ilişkin hesaplarla girilmesine neden oldu. Muhalefete göre referandumdaki oranlar değişiyor, evet bloku geriliyor, hayır blokunun artışı sürüyor.

Ankara kulislerine göre tüm belirtiler 2019’un beklenmeyeceği, 2018 içinde erken seçime gidileceğine işaret ediyor. “Seçimler zamanında yapılacak” açıklamalarına karşın belediye başkanlarına yönelik operasyonlar ve devam eden kongre süreçleri, AKP’nin aklındaki erken seçim seçeneği olarak görülüyor. Taşeronlara kadro, asgari ücret ve farklı toplumsal-sosyal kesimlere yönelik çalışmalar da AKP’nin erken seçimi düşündüğünün göstergesi sayılıyor. AKP’nin yerel seçimlerde daha düşük oy alması da cumhurbaşkanı ve parlamento seçimlerini öne alacağının bir başka dayanak noktasını oluşturuyor.

HAYIR BLOKU HAREKETLİ

Erken seçime yönelik bu beklentiler, muhalefet partilerini hareketlendirdi. CHP, 3 Şubat’taki kurultayı için kongre süreçlerini tamamlarken, HDP, cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş’ın görevi bırakma kararı sonrası yeni yapılanmasına yoğunlaştı. Meral Akşener ise yeni kurduğu İyi Parti’yi, 15 Temmuz’da yapılacağını öngördüğü bir erken seçimin dışında kalmamak için hızla örgütleme ve tanıtma süreci yürütüyor. SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ise referandumda hayır blokunda birlikte hareket ettikleri partilere yönelik ziyaretler yapıyor.

UMUT VEREN GELİŞME

Yüzde 10 barajının düşürülmeyeceğinin kesinleşmesinin ardından MHP ile AKP arasında bir ittifak formülü bulunacağı beklentileri güçlendi. Buna karşın muhalefette ise referandumdaki hayır buluşmasını bozmadan seçime doğru daha da güçlendirme arayışları hızlandı. Bu gelişme, seçimde alınacak sonuçlara ilişkin anket ve analiz hesaplarını da ilgi çekici hale getirdi. Anketler çerçevesinde yapılan değerlendirmeler, muhalefete uzun süreden sonra umut veriyor. Muhalefete göre referandumdaki oranlar hayır lehine büyüyor. Muhalefetin elinde iki rakam bulunuyor. Birincisine göre hayır oranları yüzde 55- 45 düzeyinde öne geçti. İkinci rakama göre ise hayır yüzde 43 evet ise yüzde 47 oranında ölçüldü.

DAHA DA DÜŞECEK

Muhalefetin masasındaki bu bilgiler, AKP’nin yüzde 38-40, MHP’nin de yüzde 5-7 bandında olduğunu gösteren anketlere dayanıyor. Referandumda AKP ile MHP’nin oy toplamlarının yüzde 60’larda olmasına karşın, evet oylarının yüzde 51’de kalması da muhalefet açısından umut verici bulunuyor. Süreç içinde AKPMHP oy toplamının daha da düşüş göstereceği, resmi bir ittifak durumunda her iki partiden daha fazla seçmen firesi yaşanacağı analizleri yapılıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Seçimde hedefimiz yüzde 50+1 değil yüzde 60” sözleri de bu değerlendirmelerin bir sonucu olarak görülüyor.

OHAL HALKIN GÜNDEMİNDE DEĞİLMİŞ

Bakanlar Kurulu’nun bugünkü toplantısında 1.5 yılı bulan OHAL’in yeniden uzatılması görüşülecek. Uzunca bir süredir, düşünce ve ifade özgürlüğü ile demokratik haklardaki gerilemeleri daha da perçinleyen OHAL uygulamaları, özellikle muhalefet tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. Son çıkarılan OHAL kararnamesine 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den gelen eleştiri bile iktidar tarafından çok ağır bir tepkiyle karşılaşınca, “Gül’ün bile ifade özgürlüğü yoksa kimsenin yoktur” yorumlarına neden oldu. Gül’e yönelik ağır tepkilerin ardından AKP içinde cılız da olsa “Demokratikleşme, özgürlükler bizim kuruluş felsefemizdi. Şimdi Gül bile konuşamıyor” seslerinin yükseldiği kulislerde dile getirildi. Ancak edindiğimiz bilgi, AKP yönetimi bu tür düşük tonlu uyarılara bile “Biz halka bakarız. Halkın böyle sorunları yok. Halkın OHAL’le sorunu yok. İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü gibi kavramlar halkın gündeminde değil” diye yanıt veriyor.
Yurt gazetesi

MHP'de kadın kolları yönetimine iki erkek seçildi!
12 Ocak 2018



MHP Zonguldak İl Kadın Kolları yönetimine Mert Çeküç ve Anıl Taşkıran isimli iki erkek seçildi. Bu uygulama Türkiye’de ilk defa görülürken, iki ismin daha önce de kadın kollarının basın danışmanlığını yaptıkları belirtildi.

Sözcü'nün haberine göre, iki erkeğin MHP Kadın Kolları Başkanlığı’nın aday göstermesi, MHP Zonguldak İl Başkanlığı’nın onayı ve MHP Genel Başkanlığı’nın kabulü ile yönetimde yer aldığı öğrenildi.
T24
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cum Oca 12, 2018 11:44 pm tarihinde değiştirildi, toplam 7 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Ksm 16, 2017 8:44 pm    Mesaj konusu: Yalçın Doğan: Bahçeli dükkânı kapattı Alıntıyla Cevap Gönder

Yılma Durak "Devlet Bahçeli bir projedir!"
28 Aralık 2017



Milliyetçi camianın önde gelen isimlerinden Yılma Durak, önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli'nin bir 'proje' olduğunu söyleyen Durak, "AKP de, MHP de, CHP de Akşener'in başarısız olmasını istiyor. Tuzaklardan kurtulursa Akşener iktidara yürür" dedi.

Milliyetçi camianın tanınan isimlerinden Yılma Durak, enpolitik.com internet sitesinden Yasemin Altun'a önemli açıklamalarda bulundu.

"Doğu'nun Başbuğu" ünvanının, Erzurum Üniversitesi'ndeki çalışmalarının ardından gazeteci Örsan Öymen tarafından kendisine yakıştırıldığını söyleyen Durak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bir 'proje' olduğunu söyledi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'le ilgili de konuşan Yılma Durak, "Tabii ki İYİ Parti Anadolu’da kabul görüyor. Meral Akşener’i yakından tanıyorum. İYİ Parti’nin başarılı olması için dua ediyorum. Ancak İyi Parti’nin başarılı olmaması için Sayın Cumhurbaşkanı dahil, Sayın Devlet Bahçeli dahil, hatta CHP dahil, herkes seferber oldu. Çünkü CHP’den de ciddi geçişler oldu partiye. Dolayısıyla ben, Meral Akşener’in başarılı olması için dua ediyorum. Eğer tuzaklardan kurtulursa Akşener’in iktidarı kesin. Meral Hanım, iktidara yürür" ifadelerini kullandı.

Yılma Durak'ın açıklamaları şöyle:

"FETHULLAH GÜLEN BİZİM MATBAADA ÇALIŞTI"

Fethullah Gülen’in matbaanızda çalıştığını ve aranızda 2 yaş olduğunu duymuştum. Nasıl anlatırsınız imamlıktan FETÖ liderliğine uzanan yolculuğunu?

Şimdi size söyleyeceğim bu bilgiler, sadece bizde olan bilgiler. Fethullah Gülen’in ailesi, çok fukara bir aile. 6-7 kardeş bunlar. Babası Ramiz Hoca, Caferiye Camii’nde müezzinlik, daha sonra imamlık yaptı. Bunun kardeşleri Mesih ve Salih de bizim matbaada çalıştılar. 2 ay kadar da kendisi çalıştı. Daha sonra Erzurum’dan ayrıldı. Ahlatlı biliyorsunuz, Pasinler’in Korucuk köyünden. Erzurum’un meşhur bir hocası var. Alvarlı Mehmet Efe’ye gönderiyorlar. Erzurum’da Caferiye Camii’nin medreselerinde eğitim görüyor. Medrese tahsili yapmış birisi. Fethullah Gülen, cahil birisi ama onu, bir cazibe merkezi hâline getirdiler. Zaman içerisinde Gülen’i bir kısım insanların desteklemesinin sebebi şu: Said-i Nursî’nin başlattığı Nurculuk, 1950’li yıllarda en yakın tehdit olarak algılanıyordu. Said-i Nursî’nin cenazesini yok ettiler; şu an nerde olduğu bilinmiyor. Said-i Nursî’nin gücünü parçalamak için onu güçlendirdiler. Okuyucular, Yazıcılar, Asyacılar, Zamancılar diye böldüler. Fethullah da bu parçalamaların figüranlarından birisidir.

Neden onu seçtiler?

Fethullah Gülen’i, Alvarlı Efe’nin yanında durduktan sonra İzmir’e, Bornova’ya gönderdiler. Ağlaya ağlaya vaaz vererek, Bornova’da çok ciddi bir itibar kazandı.

İzmir’in seçilmesi de enteresan değil mi? Konya, İstanbul değil…

Kendinin seçtiğini zannetmiyorum. Seçilmiş olarak oraya gönderildi. İzmir’i feth etmek için gönderildi. Belki de Demokrat Parti’nin çıkış yeri orasıydı, o yüzden de olabilir.

Kardeşleri sizin matbaanız da çalışıyordu. Peki, onların tepkisi ne oldu? Erzurum’dan kalkıp İzmir’e gelip böyle bir şan şöhret elde etmesine..

Evet, babası Ramiz Hoca, matbaamıza gidip geliyordu. Oğulları çalışıyor ya bizde. Ben o zaman babasına, “Maşallah hocam, Fethullah, ne büyük makamlara çıktı. Allah yolunu açık etsin” falan dedim. Dedi ki, “Yılma’cım, ben de işin aslını bilmiyorum.” Bu sözler, Fethullah’ın babası Ramiz Hoca’nın laflarıdır. Dedi ki, “Oğul, Erzurum’da bir hırsız varmış. Bu hırsız, hocaların kavuklarını çalar, bezlerini satar, öyle geçinirmiş. Birgün muazzam bir kavuk görmüş. ‘Ya Rabbi’ demiş, ‘Bir haftalık yiyeceğim çıktı.’ Kavuğu alıp kaçmaya başlayınca arkasından hoca, ‘o kavuğu getir, o kavukta iş yok!’ diye bağırmış. Adam, tabii dinler mi? Almış kaçmış, köşeyi dönünce bakmış ki bir kat bez; içi çul çaput dolu. O kavuk muazzam da içinde ne var ben de bilmiyorum.’ Bunu, babası, oğlu Fethullah için söylüyor.

"GÜLEN ULUSLARARASI BİR PROJEDİR"

Yani babasına bile anlatmamış sırrını. Yüzlerce insanın içinden neden Fethullah Gülen? Sizce kim seçti onu?

Fethullah’ı şekillendirenler, onu bu hâle getirenler, çok kabiliyetli, çok bilgili olduğundan seçmediler onu. Kim yaptı peki bunu böyle? Devlet, kendi istedi. Devlet, yaptı bunu. O günlerde CIA ile MİT arasında ne fark var? Yani Fethullah Gülen,uluslararası bir projedir Türkiye’de.

GÜLEN'İ , ÖMER NASUHİ BİLMEN'E MİT GÖNDERDİ
Fethullah Gülen’i, dönemin Diyanet İşleri Başkanı ile görüştürmüşler. O hadiseyi sizden dinleyebilir miyiz?

Ömer Nasuhi Bilmen, Diyanet İşleri Başkanı o zamanlar. Kendisi, Türkiye’de gelmiş geçmiş en önemli Diyanet İşleri başkanlarından birisidir. Ömer Nasuhi Bilmen Diyanet Başkanı iken devlet, Fethullah Gülen’in yakasına mikrofon taktı; onunla röportaja gönderdi. Devlet, yani MİT gönderiyor. Fethullah, böyle bir görevi de yükleniyor. Yani şunu söylemek istiyorum: Fethullah’ı zirveye çıkaran, bizim devletimizin kendisidir. Yalçın Küçük’ün sevdiğim bir lafı var. Diyor ki, “Bir insan, kendi kabiliyeti ve gayretiyle zirvede değilse onu, oraya itmişlerdir.”

"BANA VERSELER GÜLEN'İ ÖLDÜRÜRÜM"

Şimdi bu devlet, Fethullah Gülen’i ABD’de yok edemiyor mu? Bırakın Allah’ınızı severseniz! Yani şimdi bizim geçmişte yaptıklarımızı söylemek istemem ama bunlar ne ki bunlar! Adam, ABD’de bir sarayda oturuyor. Allah Allah! Biz bunu denediğimiz için söylüyorum. Onun yanına, onun en yakınına adamlar koyup, onu yok etmek mümkün. Bana verseler yaparım yani ha ha... ( Burada gülüyor)

Niye yok etmiyorlar peki?

Bu sorunun cevabı şu: Ya MİT, askerî istihbarat bir adamını gözden çıkaramıyor ya da işi oluruna bırakmış yürüyüp gidiyor. Biri Fethullah diyor, başka işler yapıyor işlerine öyle geliyor.

"BAHÇELİ BİR PROJEDİR"

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin politik performansını nasıl buluyorsunuz?

Bahçeli’nin bir proje olduğuna inanıyorum. MHP’nin iktidara gelmemesi için bir proje. MHP’nin iktidara gelme şansı vardı ama maalesef Sayın Genel Başkanımız, elinin tersiyle itti. Bunu, ona sormak lazım, neden itti diye. Bir parti kurulurken hedefinde, iktidar olma vardır. Sayın Genel Başkanımızın böyle bir derdi yok!

MERAL HANIM İKTİDARA YÜRÜR

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile araları oldukça iyi. Hatta seçimler için “Cumhur ittifakı” adında bir formül önerdi. Bahçeli’nin bu önerisinin altında yatan neden İYİ Parti olabilir mi?

Tabii ki İYİ Parti Anadolu’da kabul görüyor. Meral Akşener’i yakından tanıyorum. İYİ Parti’nin başarılı olması için dua ediyorum. Ancak İyi Parti’nin başarılı olmaması için Sayın Cumhurbaşkanı dahil, Sayın Devlet Bahçeli dahil, hatta CHP dahil, herkes seferber oldu. Çünkü CHP’den de ciddi geçişler oldu partiye. Dolayısıyla ben, Meral Akşener’in başarılı olması için dua ediyorum. Eğer tuzaklardan kurtulursa Akşener’in iktidarı kesin. Meral Hanım, iktidara yürür.

CUMHURBAŞKANI NE KADAR FETÖ'CÜ İSE AKŞENER DE O KADAR FETÖ'CÜ

Akşener için FETÖ’cü diyorlar. Yakından tanıyan biri olarak soruyorum gerçekten de FETÖ’cü mü Akşener?

Meral Akşener FETÖ’cü falan değildir. Cumhurbaşkanı ne kadar FETÖ’cü ise O da o kadar FETÖ’cü, Bahçeli ne kadar FETÖ’cü ise O da o kadar FETÖ’cü. Siyaset, dünyada en namuslu, en haysiyetli, en doğru iştir. Siyasetçi ne diyor? “Ben işsizliği önleyeceğim, yolsuzluğu önleyeceğim, haksızlığı önleyeceğim.” Ama Türkiye’de siyasetçi bunun tam tersi. Biz, bunun düzelmesi için partiler kanunun değişmesi lazım, diyoruz. Yani milletvekillerinin adaylıklarını, halkın belirlemesi lazım. Ön seçimle seçilmeli, milletvekilleri.
Habererk

Hıncal Uluç: Bahçeli cenazede Mesut Yılmaz'ı kenara itmiş, Erdoğan'ın yanına yapışmış!
21 Aralık 2017



"Oğlunun tabutunun başında değil, dışında durdu, Mesut Yılmaz bu yüzden"

Sabah yazarı Hıncal Uluç, cumartesi günü Beykoz'daki evinde cansız bedeni bulunan Mesut Yılmaz'ın oğlu Yavuz Yılmaz'ın cenazesinde MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yanına gelebilmek için Yılmaz'ı ittiğini iddia etti.

Uluç, "Bahçeli, Mesut Yılmaz'ın geldiğini gördüğü halde,Cumhurbaşkanı'nın yanından ayrılmamakta, hem devlet, hem cenaze protokolünü ihlal etmekte direndi. Yılmaz'ı kenara itti" dedi.

Uluç'un "Bahçeli protokolü!.." başlığıyla (21 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Yavuz Donat "Bir fotoğraf" diye yazmıştı dün, Yavuz Yılmaz'ın cenaze töreninde, fikir, parti farkı ayırmadan saf tutmuş devlet ve politika liderlerinin görüntüsünü..
"İşte milletin özlediği fotoğraf" demişti..
Ben başka şey gördüm o fotoğrafta ve o fotoğrafın çekildiği canlı yayını da izledim, üstelik..
Cenazede iki protokol vardır. Bir, devlet protokolü.. Ki bir numarası Devlet Başkanıdır.
İki, cenaze protokolü..
Orda bir numara cenazenin sahibidir. Ailenin en büyüğü..
Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Cenaze sahibi Mesut Yılmaz.. İkisi yan yana, ortada olmalı değil mi?. Ama bu iki protokolde de yeri olmayan bir parti lideri Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz'ı kenara itmiş, Cumhurbaşkanı'nın yanına yapışmış. Öbür yanında da Berat Albayrak vardı, Erdoğan'ın. Ama Enerji Bakanı, Kardeş ve oğul Yılmazlar'ın geldiğini görünce yana çekildi ve yerini aileye bıraktı, saygıyla..

Başka bakanlar ve protokol sıraları Bahçeli'den çok önde olan, başkaları da aileye saygı gösterdiler.. Mesela Ana Muhalefet lideri..
Mesela başka bakanlar..
Ama Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz'ın geldiğini gördüğü halde,Cumhurbaşkanı'nın yanından ayrılmamakta, hem devlet, hem cenaze protokolünü ihlal etmekte direndi. Yılmaz'ı kenara itti. Oğlunun tabutunun başında değil, dışında durdu, Mesut Yılmaz bu yüzden, namazda..
Fotoğrafta asıl o vardı, Yavuz!.

T24
ETİKETLER
hıncal uluç bahçeli haber açıklama erdoğani mesut yılmaz

Yalçın Doğan: Bahçeli dükkânı kapattı
15 Kasım 2017



“Milliyetçi Hareket Partisi’nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 2019’da demokratik rejim içinde bir yapıya kavuşturulmasını tesis maksadıyla üstlendiğimiz sorumluluk aynen devam edecek, AKP ile birlikte sonuna kadar yan yana mücadele edecektir”.

Yanlış anlaşılmasın, bu sözüm ona, “bir muhalefet partisinin” genel başkanı tarafından yapılan bir itiraf. Devlet Bahçeli’nin dünkü grup konuşmasından bir bölüm.

Bahçeli aslında malumu ilan ediyor. Son iki buçuk yıldır en açık ve net olarak, en kritik durumlar dahil, AKP’ye sürekli destek çıkıyor.

Örneğin 2015 Haziran seçimlerinde “hiç bir partiyle koalisyon kurmuyor” ve Kasım’da iktidarı yeniden AKP’ye ikram ediyor.

En büyük desteği, hiç kuşkusuz, Cumhurbaşkanlığı sistemini getiren anayasa değişikliğine yürekten katılması. Ardından Meclis’te muhalefeti susturacak iç tüzük değişikliğini AKP ile birlikte hazırlaması. Buna benzer pek çok örnek var.

Son viraj

Her koşulda AKP’ye sürekli destek çıkan, AKP’nin “arka bahçesine” dönüşen MHP, Bahçeli’nin dünkü açıklamasıyla birlikte son viraja giriyor.

AKP’yi “koşulsuz destekleme” açıklaması.

Bir “muhalefet partisi” açısından, değil Türkiye siyasal tarihinde, dünya siyasal tarihinde eşi görülmeyen bir siyasal skandal.

Muhalefet partileri zaman zaman Türkiye’de ve dünyanın her yerinde elbette iktidar partisiyle iş birliği yapıyor. Ama, ne zaman?

Örneğin, savaş zamanında, ulusal bir felaketle karşılaşıldığı zamanda ya da benzer durumlarda.

Ancak, siyasal rejimi tümüyle otoriter kılacak bir değişiklikte asla değil. Bahçeli bunu yapıyor ve buna devam edeceğini ilan ediyor.

Böylelikle, partiye kilit vuracak son virajı almış alıyor.

Baraj korkusu

Dün çeşitli konulara değinen Bahçeli seçim barajı konusunda çelişkiye düşüyor.

Önce diyor ki:

“MHP’nin baraj sorunu yoktur”.

Geçen hafta şunu söylüyor:

“Yüzde 10 ağır bir barajdır”.

Dün ise, aynı konuda:

“Yüzde 10 barajı aşılabilir duruma gelmiştir. Artık bu kadar zorlamalar ve dayatmalarla birilerini öldürerek, kendini yaşatmak yerine, hep beraber nasıl yaşarız, noktasında bir

uzlaşmaya varacak çalışma yapılmalıdır. Bu yüzde 5 mi olur, 6 mı olur, 10 olarak mı kalır?”

Baraj sorunu olmadığını söyleyen Bahçeli, barajın düşürülmesini istiyor. O kadar ki, “birilerini öldürerek, kendini yaşatmak yerine” demeye kadar varıyor baraj korkusu.

Madem “baraj sorunu yok”, o zaman barajı düşürmek için bu çağrı ne?

Laf salatası

Dünkü konuşmasının geri kalan bölümünde ise, biraz dış politika, biraz Atatürk tartışmaları.

Arada ise:

“Çalıda gül bitmez, cahile söz yetmez”, “Gökten kemik yağmayacak”, “Ala keçi her zaman püsküllü oğlak doğurmaz” gibi laf salataları.

Asıl önemli olan, Bahçeli dünkü konuşmasıyla siyasal kaderini artık bütünüyle AKP’ye bağlamış bulunuyor.

Kendi kişisel siyasal kaderi bir yana, yaklaşık elli yıllık koca bir partinin kapısına kilit asıyor.

Aslında bu yeni değil. Zaten bu nedenle MHP’den istifalar birbirini izliyor.

Zaten bu nedenle MHP’den ayrılanların başını çektiği “İyi Parti” kuruluyor.

Ben Bahçeli’ye değil, asıl onunla birlikte hareket eden MHP Grubuna şaşıyorum. Nasıl oluyor da, göz göre “partilerinin kilit vurulmasına seyirci kalıyorlar”, anlamak güç.

Ve de hala MHP örgütünde bulunanların seyirciliğine.

T24
ETİKETLER
yalçın doğan bahçeli mhp akp cumhurbaşkanlığı seçim

Özel: Bahçeli MHP'nin anahtarını Saray'a teslim etti
12 Ocak 2018



CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tükenmişlik sendromuna daha fazla dayanamayıp partisini tasfiye sürecine soktuğunu söyledi. Özel, Bahçeli'nin partilere yaptığı ittifak önerisi ile ilgili olarak da " Partisinin anahtarlarını saraya teslim eden Sayın Bahçeli şunu bilmelidir: C, cumhuriyet ise o ittifak gönüllerde kuruldu. O ittifak sonuna kadar 16 Nisan'daki 'Hayır' ruhuyla ve 'Bunlar büyüyebilirler mi?' sorusu üzerinden 432 kilometre yürüdüğümüz yolla o ittifak bize aittir. İttifakına bir harf arıyorsa; bir 'S ittifakı' vardır, o da 'saray ittifakı'dır" dedi.

CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, Yenişehir Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen CHP Mersin İl Kongresi'ne katıldı. Burada partililere seslenen Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tükenmişlik sendromunu daha fazla taşıyamayıp partisini tasfiye sürecine soktuğunu söyledi. Özel, "Kendi yarattıkları karanlıkta dizleri titrediği için birbirine sarılıp karanlıkta ittifak şarkısı söyleyenlerin ittifakı gibi değil. Diyorlar ya, 'C ittifakı olsun da adı cumhur olsun'. Partisinin anahtarlarını saraya teslim eden Sayın Bahçeli şunu bilmelidir: C, cumhuriyet ise o ittifak gönüllerde kuruldu. O ittifak sonuna kadar 16 Nisan'daki 'Hayır' ruhuyla ve 'Bunlar büyüyebilirler mi?' sorusu üzerinden 432 kilometre yürüdüğümüz yolla o ittifak bize aittir. İttifakına bir harf arıyorsa; bir 'S ittifakı' vardır, o da 'saray ittifakı'dır. Ülkenin, mazlumun, tertemiz vatandaşın, emekçi ve emeklinin geleceği değil de sadece kendi geleceğini düşünüp saraya sığınanların, saray ittifakına karşı 16 Nisan ruhuyla mücadele etmek, adalet yürüyüşündeki morali yükseltmek boynumuzun borcudur" diye konuştu.
T24

CHP'li Ağbaba: Sayın Bahçeli taşerondu şimdi Saray'ın kadrolusu oldu
12 Ocak 2018



"Bahçeli'nin iş güvencesi de aldığı anlaşılıyor"

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, 11 Ocak'ın taşerona başvuruda son gün olduğunu hatırlatarak, "Sayın Devlet Bahçeli bir gün önce kuyruk olmaması için Saray'a gitti, kadrosunu aldı. Taşerondu şimdi Saray'ın kadrolusu oldu. Bahçeli'nin iş güvencesi de aldığı anlaşılıyor" dedi.

Ağbaba, CHP'nin bugün 81 ilde, OHAL uygulamasına ilişkin yaptığı ortak basın açıklamasını, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında okudu. Türkiye'nin 18 aydan bu yana OHAL rejimi ile yönetildiğini savunan Ağbaba, 20 Temmuz'da ilan edilen OHAL'in, milli iradeye, demokrasiye, insan haklarına ve özgürlüklere yönelik bir karşı darbe halini aldığını söyledi.

Ağbaba, 15 Ocak Pazartesi günü 'OHAL'de Yeter Forumu' düzenleyeceklerini, millete karşı değil denilen OHAL'in millete, taşerona, tütün işçisine, asgari ücretliye karşı olduğunu belirtti.

Ağbaba'ya, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu gazeteciler Şahin Alpay ve Mehmet Altan'a ilişkin kararına yönelik açıklamaları soruldu.

Hukukun askıya alındığını ifade eden Ağbaba, Türkiye Cumhuriyeti'nde hukukun olduğunu iddia etmenin saflık, insan aklıyla alay etmek olduğunu öne sürdü. Ağbaba, bütün kararları bir tek kişinin verdiğini, yasama, yürütme ve yargının bir adama bağlı olduğunu, hukukun olmadığı yerde can ve mal güvenliğinden söz edilemeyeceğini savundu. Ağbaba, "Anayasa Mahkemesinin kararının tanınmaması Türkiye'de hukuku arayanlar için de son umuttur. Artık Türkiye'de hukukun olmadığını, yargının bağımsız olmadığını dünya alem görmektedir. Türkiye maalesef hükümet eliyle çadır devleti konumuna zorla itilmektedir" dedi.

CHP ile MHP arasında süren polemiğe ilişkin soruyu da yanıtlayan Ağbaba, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve sözcülerinin ciddiye alınır tarafı kalmadığını ileri sürdü. Ağbaba, şöyle konuştu:

"Dükkanı kapattılar, anahtarı saraya teslim ettiler. Bir parti iktidar olmayacağını yaklaşık iki yıl önceden ilan ediyor. Bu partinin ciddiyetini kamuoyu takdir etsin. AKP her dönem paydaş buluyor, şimdi yanına yeni paydaş buldu, MHP ile yola gidiyor. Milliyetçiler, Devlet Bahçeli'yi ve sözcülerini kadro dışı bırakmıştır. Tabanları gitmiştir, tamamen AKP'nin yan kuruluşu olarak devam etmektedir. Onların ciddiye alınır sözleri yoktur. Çünkü geçmişte Cumhurbaşkanı'na, AKP'ye söylediklerine bakınca, daha dün 'Seni Yüce Divan'da yargılatmazsam namussuzum' diyenler, bugün sarayın yancısı olmuştur. Sarayda, dün itibarıyla kadrolu olmuştur. Dün taşerona başvurunun son günüydü. Sayın Bahçeli, bir gün önce kuyruk olmaması için gitti sarayda kadrosunu aldı, artık kadrolu biridir, şimdi sarayın kadrolusudur. Taşerondu şimdi kadrolu oldu. Devlet Bahçeli'nin iş güvencesini de aldığı anlaşılıyor."
T24
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ÇÖPLÜK Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com