EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Ergenekon, Balyoz ve Poyrazköy davaları
Sayfaya git 1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ksm 02, 2008 7:43 pm    Mesaj konusu: Veli Küçük'ün kIzI ilginç hamleler yapIyor Alıntıyla Cevap Gönder

Serdar Akinan
Ört ki ölem

Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu ne?

Ergenekon...

Davanın kilit ismi kim?

Tuncay Güney

Kim bu adam?

Son derece karanlık bir tip...

Fethullah Gülen’in de yanında da olmuş, devletin istihbarat örgütlerinin de, medyanın da içinde... Hep birileri kollamış...

Aylardır bu adamla ilgili haberleri okuyoruz... Ancak medyada çok ilginç bir tartışma başladı.

Sedat Ergin, Tuncay Güney’le ilgili yaptıkları haberden ötürü kendilerini eleştirenlere iki gündür köşesinden yanıt veriyor.

Ben, Milliyet okulundan mezun olmakla övünen bir gazeteciyim.

Sedat Ergin ve arkadaşları, bir gazetecinin geçmişte çalışmış olmakla hâlâ övünebileceği referans bir gazete yapıyorlar.

Bunu Tuncay Güney tartışmasında da, Ergenekon haberlerinde de görmek mümkün.

Bu soruşturmanın giderek bir muhalefeti susturma bohçasına döndüğü de artık bilinen bir gerçek...

Bu soruşturmanın, zaman içinde, özellikle emniyet ve medya uzantılarıyla, yurtdışı bağlantılı bir psikolojik harekat olduğunun da ortaya çıkacağına inanıyorum.

Fakat bu süreci izlerken, özellikle son yıllarda etkisini muazzam şekilde arttıran cemaat yapılanmasının bir başka şeyi de derinden zedelediği kanaatindeyim.

Gözden kaçan ve asıl tehlikeli olan olgu şu:

Cemaat Nurcu çizgiyi terk etti.

Uhrevi bir İslam anlayışından dünyevi bir kudret tutkusuna evrildiler.

Çeşitli alanlarda içlerine girdikleri gövdeleri tıpkı fantastik filmlerdeki zombiler gibi ele geçiri-yorlar.

Mesela sadece medyadaki yapıya bakarak bunu görmek mümkün...

Haberciliğin altı temel sorusu dışında bir refe-ransla gazetecilik yapan insanlara nasıl meslektaş diyebilirsiniz?

Temel soru ve sorun bu bence...

Sedat Ergin, mesleğe kaç yılında nerede başlamış? Mesleki yaşamı boyunca nasıl bir iz bırakmış?

Veya Milliyet’te çalışan diğer gazetecilere bakın...Temel mesleki güdüleri ne?

Profesyonel gazeteci... Bir maaş alıyorlar ve evrensel normlarda bu işi yapmaya çalışıyorlar...

Muhatap aldığınız “gazeteci”lerin geçmişleri ne? Temel referansları gazetecilik mi? Yoksa hepimizin bildiği bir başka şey mi?

Elbette bu mesleki kalıbın gereklerini yapıyorlar. Ortada bir medya var... Haberler aynı haberler... Fotoğraf diğer gazetelerdeki fotoğraflar...

Ama, hepimiz biliyoruz ki, ayaklarını bastıkları yer ve yüzlerini döndükleri kerteriz farklı...

Ve, farkında olmadan uzunca bir süredir aynı elbiseyi giymeye başladık.

Her yerde “gazeteci” sıfatıyla yan yana duruyoruz...

Oysa özünde gazeteci değiller.

Gazetecilik önemli bir meslek... Kamu adına iş yapıyor... Yığınları sadece bilgilendirmiyor aynı zamanda yönlendiriyorsunuz da...

Gazetecilik 4. Kuvvet...

Bizim mesleğe dair gözlemden yola çıkarak algıladığım bu kalıbın diğer ve asıl üç kuvvette de güçlü bir şekilde yerleştiğini düşünürseniz...

Meselenin vahametini sanırım daha iyi anlarsınız...

Yanınızdaki odada oturan hakim biliyorsunuz ki o yapılanmadan...

Sizi dinleyen polis biliyorsunuz ki bir başka yere, aslen, bağlı...

Bu nedenle iki gündür Sedat Ergin’in yazdıklarını okurken yazdıklarından çok neden yazmak durumunda kaldığı beni dehşete düşürdü.

Koskoca Milliyet Ergenekon gibi bir meselede haberciliği nasıl yaptığını iki gündür kime karşı savunuyor?

Ört ki ölem...

Akşam

Örgüt, İBDA-C’yi yönlendirdi mi?
15-08-2008 01:06
İBDA-C terör Örgütünün yayın organı olan Baran dergisinde Ergenekon operasyonunu savunan yazılar örnek gösterilerek örgütün Ergenekon yapılanması tarafından yönlendirildiği öne sürüldü. Ancak İBDA-C’nin herhangi bir eylemi ile Ergenekon örgütü arasında bağlantı kurulmadı.

İBDA-C terör örgütüne yönelik farklı illerde yapılan operasyonlarda ele geçirilen örgütsel dokümanlar, resmi evraklar gizli ibareli bilgi notu ile iddianamenin deliller bölümünde yer aldı. Bilgi notunda, İBDA-C’nin çıkardığı Baran isimli haftalık siyasi dergide Ergenekon yapılanmasını savunan yazılar yayımlandığı belirtildi. 31 Ocak 2008 tarihli 56. sayının kapağında “Antep, Türban, Ergenekon: Ortak Düşmandan Ortak Operasyon” manşetinin kullanıldığı, Oğuz Gürses imzalı “El Kaide ve Ergenekon Operasyonları: İstihbarat Paylaşımı Tam Gaz Sürüyor” başlıklı yazısının yayımlandığı kaydedildi.

Soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Behiç Gürcihan’a ait www.acikistihbarat.com adresinde 30.11.2007 tarihinde yayımlanan yazının söz konusu sayıda kullanıldığı belirtildi. Baran dergisinin 20 Mart 2008, 8 Mayıs 2008, 12 Haziran 2008 tarihli sayılarında Ergenekon’u ve Behiç Gürcihan’ı savunan yazılar yayımlandığı ifade edilerek, İBDA-C’nin Ergenekon yapılanması tarafından yönlendirilmeye açık olduğu savunuldu. Bilgi notuna göre 12 Eylül 1980 darbesiyle faaliyetlerine son verilen “Akıncı Gençlik” içerisinde “Gölge” isimli dergiyi çıkartarak faaliyete başlayan bir grup 1978 yılında “Akıncı Güç” dergisi etrafından toplanmaya başladı. Bu grup içinde yer alan Salih İzzet Erdiş, 1978’de “Gönüldaş” adıyla kurduğu yayınevinin adını 1980 yılında “İBDA” olarak değiştirdi ve yazdığı kitapları yayınlayarak kendi radikal fikirleri etrafında bir grup oluşturdu.

ÖRGÜTÜN AMACI İSLAM DEVLETİ KURMAK

Örgütün amacı, bağımsız cephelerde gerçekleştirdiği eylemlerle devlet otoritesini zayıflatıp kargaşa ortamından yararlanarak Ortadoğu’da “Başyücelik Devleti” adında başkenti İstanbul olan bir İslam devleti kurmaktı. Örgütün liderliğini Salih Mirzabeyoğlu adı ile tanınan, örgüt mensuplarınca “kumandan” olarak isimlendirilen Salih İzzet Erdiş yapmakta. İBDA-C’nin; lideri tarafından yazılan kitaplardan, legal yayımlardan etkilenen şahısların bir araya gelerek aralarında herhangi bir ilişki bulunmayan legal ve illegal cephelerin oluşturulmasıyla meydana geldiği anlatıldı.

Bu örgütlenme içinde her cephenin eylem kararını, örgüt liderinin dergiler ve internet sitelerindeki mesajları aracılığıyla veya cezaevi görüşmelerindeki yönlendirmeler sonucunda kendilerinin aldığı belirtilerek, örgütün buna gereken yerde gerekeni yapma anlamına gelen “kendinden zuhur” diyalektiği adını verdiği kaydedildi.

Örgüt felsefesini benimseyen şahısların bulunduğu yerleşim birimlerinde İslami Kısas Kıtaları, Ülkücü Kısas Kıtaları, Necip Fazıl İntikam Tugayı, Halid Bin Velid İnfaz Kıtası gibi çok sayıda illegal cephe oluşturduğu vurgulandı. Örgütün legal faaliyetlerinin ise Taraf, Ak-Doğuş, Tahkim, Ak-Zuhur, Genç Adam, Akademya, Bediat, Furkan, Baran dergileri, Kıvam Hukuk Bürosu, Ref Ref ve İBDA kitapevleri aracılığıyla yürüttüğü ifade edildi. Günümüzde Aylık, İki Deniz, Yeni Furkan, Baran ve İlma isimli dergilerin aynı çizgide yayınlarını sürdürdüğü belirtildi.

255 EYLEM

Örgütün içkili lokanta, gazinolar, bar, birahane, tekel büfeleri, karşıt düşünceye sahip öğrenci yurtları, ADD, azınlıklara ait mekânlar, kiliseler, bankalar, sinemalar ve fuarları hedef gösterdiği, son dönemde de internet siteleri aracılığıyla bazı tanınmış kişileri ve devlet büyüklerini de hedef aldığı anlatıldı. İBDA-C’nin günümüze kadar yazılama, kanunsuz gösteri yürüyüşü, pankart asma, molotof kokteyli atma, Atatürk büstünü tahrip etme, bombalama, silahlı saldırı ve ideolojik amaçlı adam öldürme eylemleri gerçekleştirdiği kaydedildi.
http://www.haberinyeri.net/Guncel/Orgut,-IBDA-C%E2%80%99yi-yonlendirdi_27624.html


Ergenekon Savcılarının Bittiği Gün…(Davayı Kim Sulandırıyor?)
Fatma Sibel Yüksek

Dünkü, yani 06.11.2008 tarihli Ergenekon davası duruşmasında çok önemli sahneler yaşandı. Henüz savunmalara geçilmediği halde, dar biçilen elbisenin dikişleri daha şimdiden öyle bir patlamaya çatlamaya başladı ki, Türk hukuk sisteminin bu skandalı nasıl toparlayacağını merak etmeye başlamakta fayda var


Gazeteci Vedat Yenerer'in avukatı Vural Ergül, iddianameyi son derece teatral bir tarzda, ses vurgularını abartarak ve keyifle okuyan Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in tabiri yerindeyse, fiyakasını çok fena bozdu..

Şöyle ki:

Sayın Savcı, kendisini kaptırmış bir şekilde bin 763. sayfayı falan okuyordu ki, Vural Avukat söz aldı ve "Sayın Hakim, izninizle sayın savcılara sıcağı sıcağına bir şey sormak istiyorum. Yazılı veya sözlü olarak verecekleri her cevap peşinen kabulümdür. İddianamenin bazı bölümlerinde neden mavi, kırmızı renkler, boldlanmış büyük harfler falan kullandılar? Neyi vurgulamak istediler? Böyle bir yazış tarzına kim karar verdi?" diye sordu…

Savcılar şaşkın…

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, iddia iddia makamının soruya verecek cevabı olup olmadığını sordu. Mehmet Ali Savcı ile Nihat Savcı birbirlerini baktılar; sonra Mehmet Ali Savcı duyulur duyulmaz bir sesle, "Cevabımız yok" dedi..

Başkan Şengün, Avukat Ergül'e dönüp "Cevap yok" diye tekrarladı. İşin peşini bırakmaya niyetli görünmeyen genç avukat ısrar etti: "Kim yapıyor iddianamedeki bu renklendirmeleri?"

Bu arada, kendisini toparlama fırsatı bulan Pekgüzel, "İddianameyi biz de kâğıt üzerinde siyah-beyaz görüyoruz, renk falan yok" karşılığını verdi.

Bunun üzerine Vural Ergül, önündeki bilgisayarı kucaklayıp (aynı bilgisayar savcılarının önünde de var) "Bakın, görüyor musunuz şu mavileri, kırmızıları… Kim ve neden yapıyor bunu?" diyerek savcılara doğru döndürdü.

Savcılar yine birbirlerine baktılar. Pekgüzel, dijital ortamda tutanak tutmakta olan katiplere bakarak, yine duyulur duyulmaz bir sesle, "Herhalde arkadaşlar yapıyorlar, bilemiyorum" gibi bir şey mırıldandı. Aniden böyle bir suçlamanın altında kalan zabıt kâtibi çocuğun gözleri faldaşı gibi açıldı, o da yanındaki arkadaşına baktı şaşkın şaşkın…

Avukat Vural Ergül'ün bu garabet durumu gündeme getirmesinin bir nedeni var. Bazı avukatların iddiasına göre-ki bunu duruşmada da gündeme getirdiler-Ergenekon iddianamesini savcılar yazmadı! Evet, çok önemli bir iddia bu…Peki kim yazdı? Yine avukatların iddiasına göre, "Emniyet'te yazıldı…"

Savcıların iddianamedeki renklendirmelerden habersiz olduğu ortaya çıkınca, Avukat Ergül, "Savcılar iddianameden habersiz!" diye bağırdı. Ergül'ün kayıtlara geçen bu sözlerine Savcılar, "Bu bize hakarettir, ne demek iddianameden habersizler" falan diye kıyameti koparmadan yine birbirlerine baktıktan sonra iddianameyi kaldığı yerden okumaya devam ettiler…

Bir diğer şaşırtıcı itiraz da sanık Mehmet Murat Yücel'in avukatından geldi. İddianamede, "eski özel harekâtçı" olduğu belirtilen ve "örgütün" polis ve istihbarat içindeki bağlantısı olarak uzun uzun anlatılan Mehmet Murat Yücel, bırakın özel harekâtçı olmayı, Özel Harekat Birimi'nin önünden bile geçmemiş…

Peki neymiş mesleği sanığın?

Bunu da avukatı ve duruşma salonunda bulunan yakınları açıkladı:

Beden eğitimi öğretmeni!

Evet, "Ergenekon terör örgütünün polis içindeki bağlantısı, eski özel harekâtçı" olarak sayfalarca anlatılan sanık aslında beden eğitimi öğretmeniymiş!

Savcılar buna da sessiz kaldılar. Başkan Şengür de ne diyeceğini bilemedi…

Daha neler olmadı ki...

Sanıklar ve müdafileri tarafından daha sorgulara geçilmeden ortaya atılmaya başlanan somut çelişkiler, aslında davayı başlamadan bitirdi. Bu dava artık hukuken değil, tamamen siyaseten sürüyor…

Dünkü duruşmadan tarihe geçecek anektodları aktarmaya devam edelim:

Sanık Nusret Senem: "Bilgisayar ortamında tutulan tutanaklarda üçüncü kişinin anlatım ifadesi kullanılıyor. Bu kesinlikle yasalara aykırı; tutanaklar hakimin dilinden yazılmalıdır. Bütün detaylar kelimesi kelimesine kaydedilmelidir. Özetleme dili kullanılıyor. Ayrıca, tutanaklar savunma tarafına verilmiyor, bu tutanaklara anında sahip olmak bizim savunma hakkımızdır.Ses ve görüntü kayıtları aynı gün bize verilsin"

Sanık Kemal Kerinçsiz: "9 no'lu gizli tanık Osman Yıldırım'ın gizli tanık ifadelerini istemiştim, savcı gönderdi.. Ancak, bana verilen yazı, gizli tanığın detaylı ifadeleri değil, sadece bir üst yazı. Zekeriya Öz'ün imzasını taşıyan bu üst yazıda, 'ifadenin kayda alınmış halinin çözümlerinden elde edilen metinler, soruşturma sürdüğü için gizlilik nedeniyle sunulamaz' deniliyor. Savcı Öz, kendisini mahkemenin üstünde mi görüyor. Yıldırım'ın ifadelerini mahkemenize göndersin, mahkemeniz gerekli görürse bazı bölümlere gizlilik tedbiri uygulayabilir. Savcı Öz mahkemeden delil mi saklıyor?

Ayrıca, burada sayın savcılar, Tuncay Güney için "şüpheli firari" sıfatını kullandılar. Demek ki hakkında açılmış bir kamu davası yok..İşin merkezinde yer alan bu kişi için 'yeterli şüphe yoktur' zannıyla mı dava açılmıyor? İddia makamı bu soruşturmayı neden özenle Tuncay Güney'den uzak tutuyor? Aralarında gizli bir anlaşma mı var?"

Sanık Hayrettin Ertekin: "Cezaevi yönetimi beni zorla psikiyatri servisine götürmek istiyor. Gece uyurken elimi kolumu bağlayıp götürmeye kalkışıyorlar. Benim psikolojik sorunum yok, kalp ve tansiyon sorunum var. Beni neden zorla Silivri'de bir bayan psikiyatriste götürüyorlar? İfadem sırasında bana zorla bir belge imzalatmak istediler, sol kulak zarımı patlattılar, bana imzalatmak istedikleri belge, Susurluk raporunun bir bölümüydü…"

Sami Hoştan'ın avukatı: "Sayın Başkan, müvekkilim hakkında dosyada 4 adet silah bulunduğuna dair zabıt var…Zabıt var da Sayın Hakim'im, silahların kendisi yok! Acaba bu silahlar nerede? Silahların bulunmasını talep ediyoruz…"

Muzaffer Tekin'in avukatı: "İddianamede, Muzaffer Tekin'in örgüt içinde 'Zafer' kod adını kullandığı öne sürülüyor. Muzaffer Tekin'in 25 yıl önceki düğün davetiyesini dosyaya sunduk. Burada damadın ismi Zafer Tekin olarak geçmektedir. İnsanın aile içinde kullanılan isminden kod isim olur mu?

Sanık Kemal Kerinçsiz: "İddianamede, hükümeti yıkmak adına katıldığım ileri sürülen hangi izinli gösteriler hakkında soruşturma açıldığını sormuştum,bu konudaki resmi yazı Emniyet'ten geldi. Bu yazıya göre, burada hükümeti yıkmaya çalışmakla suçlanan 86 kişiden sadece 3 kişi yani,Doğu Perinçek, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol hakkında toplam 5 soruşturma açılmış. Bunların hepsi de takipsizlik veya beraatle sonuçlanmış..Bu nasıl hükümet yıkmak?"

Duruşmaya ara verildiği sırada, tutuklu sanıklar arasındaki en renkli simalardan biri olan Doç. Dr. Emin Gürses, kendine özgü laz şivesiyle yaptığı konuşmalarla jandarmaları bile güldürdü. Avukatlara, "Ne tahliye talep edip duraysunuz uşağım, savunma yapulmadan tahliye mi olur da? Burada 9 ay tutmişlar benu..öyle kolay pırakurlar mu?" dedi…Ev sahibinin cezaevi adresine "tahliye ihtarı" çektiğini söyleyen Gürses,"Pen senun evunde oturmayrum ki, cezaevunde yatayrum da..Bana ne diye tahliye ihtarı çekeysun" diye yakındı.

Gürses'in yakınlarıyla sohbeti sırasında, tutuklu Emekli Orgeneral Hurşit Tolon hakkında söylediği bazı sözler de basına eksik ve yanlış yansıdı. Benim tanık olduğum bölümde Gürses aynen şöyle söyledi: (İzninizle bu kısımda laz şivesi kullanmayacağım):

"İnsanların hayatlarını mahfettiler. Şener Eruygur canıyla uğraşıyor, bilinci yerinde değil. Kuddusi Okkır hayatını kaybetti. Tolon Paşa Kandıra'dan buraya getirildiğinde psikolojik olarak büyük bir yıkımın içindeydi.. Sürekli "Ben neden buradayım" diye soruyordu. Allah korusun, intihar psikolojisi içindeydi. Koğuş arkadaşı Veli Küçük Paşa'nın destekleriyle kendini toparladı…"

Evet, Gürses aynen böyle konuştu. Bazı internet siteleri ve gazetelere yansıdığı gibi, "somut bir intihar olayından" değil, bir "intihar psikolojisinden" söz etti..

6 Kasım 2008 tarihli duruşmada olanlar özetle böyle.

Şamil Tayyar,yine "Ergenekon davasının sulandırılmak istendiğini" yazmış. İddianameye ve duruşma salonunda olanlara bakıp böyle bir 'sulandırmayı' esas kimin yaptığını, elini vicdanına koyarak cevaplasın. Bir zahmet gelip duruşmaları da izlesin. İyi alıştı belge ve bilgi servisiyle köşe yazmaya…

Kaynak: Fatma Sibel Yüksek-Açık İstihbarat

03.11.2008

“Ergenekon”un Masumiyet Müzesi’nden Notlara Devam
Behiç Gürcihan

“Ergenekon”un Masumiyet Müzesi’nde bir obje olarak gözlemlerimizi sürdürürken, Ergenekon operasyonunun köklerine dair önemli ipuçları elde etme fırsatı da doğuyor.

Bir çok gazetecinin oturmak için can atacağı bir koltukta; duruşmada ön sırada, sanık bekleme odasında ise herkesin ortasında, hepimizi özgürleştirecek olan gerçek adına oturuyorum.

Herkesin birbirinden şüphelendiği bir ortam burası. Herkesin, “Aramızdaki ‘soruşturmacı’ kim?” sorusuyla ilgili bin bir teorisi var.

“Soruşturmacı” kulağa bir Arnold Schwarzenegger filmi gibi gelse de aslında CMK 139’da tanımlanan bir özel görevli. Kısacası, bir örgüte sızdırılan ve örgütle ilgili araştırma yapan bir veya birkaç isim.

Bu soruşturmayı yönetenler ne örgüt tanımını, ne de “örgüt” diye aynı çuvala soktukları insanları bilmedikleri için (Operasyonu yönetenler ise biliyor. Bkz: Ergenekon Operasyonunun Arkasındaki Mutabakatlar) bu birbirine gıcık kapan insanlar topluluğunun arasına “soruşturmacı” soktukları konusunda herkes hemfikir.

Kafka’nın romanında gibiyiz. Herkes birbirine ‘güz peşrevi’ çekmekte; herkes temkinli sohbetler içinde. “Bizi dinliyorlar mı acaba?” diye komik sorular dillendirenler de var; ortamda hoşluk yarışına girip bir sanığın doğumgünü pastası mumu yerine, yakılan bir peçeteyi üfleyerek kutlamaya çalışanı da.

Bağrışmalar, çağrışmalar eksik değil.

Birisi, Salı günkü duruşma sonrasında, “Cumhuriyet savcısına laf ettirmem kardeşim; küfür edeceksen ismine et ama makama değil!” diyerek ortalığı yaygaraya verdi.

Herkes garipsedi bu çıkışı..Çünkü, bu “örgütün” üzerinde mutabakata vardığı tek şey varsa, o da savcıların niteliği.

Başka birisi, bir baktık duruşma sonrasında “Arkadaşlar, birileri benim hakkımda dezenformasyon yayıyor, banka hesabımda hareketlilik var diye. Bunların hepsi yalan; o para benim emeklilik param, bir bankadan diğerine transfer ettirdim o kadar” diye veryansın etmekte.

Bir komedi dükkanı aynı zamanda. Hayatınız boyunca antipatik bulduğunuz, hoşlanmadığınız insanları gözünüzde sempatikleştiren bir dükkân. Sanıklardan biri sormakta: “Efendim nasılsınız?”…
El-cevap: “Nasıl olalım, Paşa Paşa yatıyoruz!”

Bu arada, hangi sanığın kimlerle, ne zaman tuvalete gittiğinin çetelesini tutmaktayım. Taraf gazetesine yollayacağım. İddianameden ümidi kestiği için haberlerine, “Sanıklardan A ile B’nin tuvalete aynı anda gitmesi dikkat çekti” şeklinde cümleler sarfetmeye başlayan Taraf”çıların bu “çeteden” birden fazla örgüt çıkaracağına eminim. “Ergenekon’un Kenef Şifreleri” manşeti de Taraf’a ne güzel yakışır.

Gelelim meselenin ciddi kısmına…

Bu dava sürecini uzatmak isteyenler var. Daha ortaya tutarlı bir örgüt şeması koyamayıp, birbirlerini tanımayan ve hatta açıkça ihtilaflı olanları, “örgütün” aynı departmanına “üye” yapanların süreye ihtiyacı var. Yeni gözaltılarla yaratacakları yeni sansasyonlarla beraber, dikişleri tutmayan bu çuvalı ayakta tutmaya; “saygılarımla ibaresi, ast-üst ilişkisinin kanıtıdır” gibi inciler dökmeye devam edecekler.

Hal böyleyken, sanıklar bir an önce yargılanma ve bu davayı çürütme peşinde. 28 Ekim Salı günkü duruşma öncesinde, tutuklu sanıklar arasında iddianamenin okunmaması konusunda mutabakata varıldı.

Herkes bir an önce savunmalara geçileceği ve aylarca maruz kaldıkları linç kampanyasına cevap verebileceklerinin sevincini yaşarken, duruşma sırasında iki avukat pişmiş aşa su kattı.

Biri, İlhan Selçuk’un avukatı Uğur Alacakaptan, diğer Oktay Yıldırım’ın avukatı Ahmet Ülger.

Bu iki avukat iddianamenin okunması yönünde tavır koyunca, savcılar takdiri mahkeme başkanına bırakıp bu konuda nötr tavır takındığı halde, mahkemenin teknik olarak bir seçeneği kalmadı.

İlhan Selçuk ve Uğur Alacakaptan’ın tuzu kuru. Onlar dışarıda. 17 aydır içeride olan müvekkili ve diğer iki avukatının bu yönde bir beyanı olmadığı halde, “okunsun” diyenlerin gerekçesi ise ilginç: “Okunsun ki rezil olsunlar”

Böyle bir mantığın herkese faturası ise fazladan en az 1 ay. Getirisi ise, iddianame olma iddiasındaki bu sayfa yığınının teatral bir ses tonu ile tekrar canlandırılması ve bu arada medyada, iddianamenin içeriğinin değil, duruşmadaki davranışların afişe edilmesi

“OktayYıldırım duş hakkı istedi”

“Binbaşı kaos peşinde”

“Doğu Perinçek yine yaygara kopardı”

Neymiş efendim, iddianame okunursa rezil olurlarmış. Rezil olan biri varsa, o da sonuç ne olursa olsun, içeride ve dışarıda en az 1 ay daha beklemek ve o yolları tepmek zorunda kalmış olanlar. Soğuyacak olan medya ilgisi ve gittikçe karışan bir gündem içerisinde unutturulma riski de cabası.

“Ergenekon Operasyonunun Arkasındaki Mutabakatlar” yazısında da belirttiğimiz gibi, soruşturmanın sonucu ne olursa olsun, operasyon başarıya ulaştı bile. Bizi bu çuvala sokanlar da sürecin uzamasını istiyor zaten.

Böyle “dostlarımız” oldukça, düşmana pek ihtiyacımızın olmayacağı da her geçen gün daha fazla sırıtan bir gerçek.


Kaynak: Behiç Gürcihan-Açık İstihbarat

02 Kasım 2008 09
Veli Küçük'ın kızı Ergenekon Davası'nda ilginç hamleler yapıyor

Ergenekon davasının önceki gün yapılan 6. duruşmasında ilginç bir gelişme yaşandı. Örgütün üst düzey yöneticisi olmakla suçlanan emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı ve aynı zamanda avukatı Zeynep Küçük, kamuoyunda, müvekkilinin Kocaeli'nde görev yaptığı sürede faili meçhul cinayetlerin arttığından bahsedildiğini hatırlattı.

vukat Küçük, söz konusu dönemde Adapazarı-Bolu-İstanbul hattında işlenen faili meçhul cinayet olup olmadığının savcılıktan sorulmasını istedi. Bunun üzerine Mahkeme, Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı'ndan bilgi istenmesine karar verdi. Ancak, talebin Veli Küçük'ün kızından gelmesi kafalarda soru işaretlerine sebep oldu. Zaman'a açıklama yapan Zeynep Küçük, 'suçlamaların tamamının dedikodudan ibaret' olduğunu ileri sürdü.

Müvekkilinin görev yaptığı dönemde Kocaeli Jandarma Bölgesi'nde faili meçhul kalmış hiçbir cinayetin olmadığını savunan avukat Küçük, "Yargılamanın konusu bunlar değil. Hukukî hiçbir değeri yok. Ama Hendek'te işlenen cinayetle bile müvekkilim ilişkilendiriliyor." diyor. Zeynep Küçük, yapılacak araştırma sonrası müvekkili olan babasının aklanacağını düşünüyor. Ancak, Ergenekon iddianamesinde Veli Küçük'le ilgili suçlama sadece Kocaeli bölgesinde işlenen faili meçhullerle sınırlı değil. İlk olarak Küçük 'silahlı terör örgütü kurma, yönetme, TC hükümetine karşı silahlı isyana tahrik, zorla hükümeti ıskata teşebbüs' kısaca 'darbeye teşebbüs' suçlamalarının muhatabı. Ayrıca Küçük, Danıştay saldırısında da azmettirici olmakla (kasten öldürmeye azmettirme) suçlanıyor.

Faili meçhullerde JİTEM imzası

Eski Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu üyesi Hüsamettin Korkutata ise Veli Küçük'ün 'şeytan üçgeni' olarak da bilinen bölgede gerçekleştirilen faili meçhul cinayetlerden sıyrılmasının o kadar kolay olmayacağını anlatıyor. Korkutata, "Veli Küçük gibi adamlar bu tür işlerde endirekt olarak vardırlar. Maşaları vardır, onları kullanırlar. Nasıl olsa benim üzerimde bir şey ispatlanamaz diye düşünebilirler. Ama bu cinayetler JİTEM'in işiydi. Veli Küçük de JİTEM'in kurucusu ve başı olduğunu itiraf etmiştir." dedi. Komisyon bünyesinde 'şeytan üçgeni'nde Behçet Cantürk ve Savaş Buldan cinayetlerini araştırdıklarını ifade eden Korkutata, "İkisinin de izlerinin JİTEM Komutanlığı'nın kapısında kaybolduğunu gördük. JİTEM'e gidilmiş ve kaybedilmiş. Hatta, bir bekçi ile konuşmuştuk, o da anlattı. Sonra bekçi de kayboldu. O faili meçhuller JİTEM tarafından işlendi. Veli Küçük'ün adı o zaman da vardı. Küçük hakkında şikâyet dilekçesi verdik. O dönemde JİTEM yok diyorlardı." şeklinde konuşuyor.

'Soruşturma yapılmaması çetenin varlığının delili'

Veli Küçük 19 Ağustos 1993 ile 15 Ağustos 1996 tarihleri arasında Kocaeli İl Jandarma Komutanı olarak görev yapmıştı. 'Şeytan üçgeni' olarak da adlandırılan Adapazarı-Bolu-İstanbul hattında işlenen cinayetler serisi 14 Ocak 1994'te işadamı Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu'nun polis kimliği taşıyan kişilerce öldürülmesiyle başladı. 25 Şubat 1994 tarihinde Cantürk'le ilişkisi olduğu öne sürülen avukat Yusuf Ekinci, Ankara çıkışında ölü olarak bulundu. 28 Mart 1994'te malum üçgen içerisinde iki yeni ceset daha görüldü. İstanbul Aksaray'da, oto galerisi sahibi olan Liceli Fevzi Aslan ve yeğeni Salih Aslan, yazıhanelerinde, yine polis olduklarını söyleyen kişilerce gözaltına alındı. Bir gün sonra cesetleri, Kınalı-Sakarya TEM Otoyolu'nun Hendek gişelerine yakın bölgeye atıldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün yapmış olduğu balistik inceleme sonucu, Cantürk cinayetinde kullanılan silahla Fevzi ve Salih Aslan'ı öldüren silahın aynı olduğu ortaya çıktı. 3 Haziran 1994 tarihinde, Cantürk'e yakınlığı ile bilinen ve Cantürk'ün kimler tarafından öldürüldüğünü bilen Savaş Buldan, yakın arkadaşı Adnan Yıldırım ve Hacı Karay, Düzce Yığılca yakınlarında ölü olarak bulundu. 2 Mart 1995'te kaçırılan MİT elemanı Tarık Ümit de bu bölgede infaz edildi.

Eski Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk raporundaki şu ifadeler dikkat çekici: "Uyuşturucu trafiğinde geçiş noktası olan Kocaeli'de çetelerin ortaya çıkışı, Jandarma Alay Komutanı Veli Küçük, Emniyet Müdürü Nihat Camadan ve Affan Keçeci'nin adlarının çeşitli olaylara karıştırılmış olması, yorum ve spekülasyonları artırmış, bölgenin 'şeytan üçgeni' olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Bölgeyle ilgili olarak kapsamlı değerlendirmelere başvurulmaması, adı çeşitli iddialara karıştırılmış görevliler hakkında tatminkâr açıklamaların ve soruşturmaların yapılmaması, çetenin varlığının en büyük delili olarak algılanmasına yol açmıştır."
aktifhaber

Türk Metal'e Ergenekon Kıskacı
05 Kasım 2008 13:00

33 yıldır Mustafa Özbek'in yönettiği Ergenekon'un finansörü Türk Metal Sendikası hakkında savcılık harekete geçti. İki kişi saatlerce ifade verdi.

Ergenekon’a finansörlük yaptığı iddia edilen Türk-Metal Sendikası hakkında savcılık harekete geçti. Saatlerce ifade veren iki eski yönetici tüm ilişkileri anlattı. Savcılık 5 yıllık defterleri incelemeye aldı.

33 yıldır Mustafa Özbek tarafından yönetilen Türk Metal Sendikası’nın Ergenekon terör örgütüne finansörlük yaptığı iddiaları, Ergenekon savcılarını harekete geçirdi. İddiaları gündeme getiren Türk Metal yöneticileri bulundukları ilin terörle mücadele şube müdürlüklerinde saatlerce ifade verdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Türk-Metal’in geriye dönük 5 yıllık defterlerini incelemeye aldı.

SAVCI ÖZ DEVREYE GİRDİ

Ergenekon terör örgütü davasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Türk Metal Sendikası’nın eski yöneticilerini sorguya aldı. Sendikanın, Ergenekon örgütüyle ilgili kişiler ile toplantıları finanse ettiğine yönelik iddiaları gündeme getiren Manisa Şube Başkanı Mahmet Ali Özaltın, iki hafta önce Manisa Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifade verdi. Ergenekon savcısının talebiyle alınan ifade doğrultusunda Özaltın’a açıklamalarına yönelik gazete kupürleri gösterilerek bildiklerini anlatması istendi.

ÖZALTIN’A 5 SAAT SORGU

Özaltın'a yaklaşık 5 saat süren sorguda, Türkiyem topluluğu, otellerdeki toplantılar, Ergenekon örgüt üyesi sanıkların katıldığı eylemlere sağlanan finansal ve katılımcı desteği başta olmak üzere çok sayıda soru yöneltildi. Özaltın’ın ifadesinin Savcı Zekeriya Öz’e ulaştırıldığı belirtildi. Özaltın, sendikanın Ergenekon terör örgütüyle finansal bağlantısına ilişkin iddialarda bulunmuş ve Savcı Öz’ü ifadesini almaya çağırmıştı.

TÜRK Metal eski Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Taşdemir de Ergenekon savcısının ifadesine başvurmak istediği isimler arasında yer aldı. Türk Metal yönetiminin Aralık 2005’te zorla görevden aldığı iddia edilen Taşdemir, Kocaeli Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne 11 sayfalık ifade verdi. Taşdemir, Türkiyem topluluğu, Avrasya Metal Sendikası, Türk Metal’in KKTC ile diyaloğu, ART televizyonunu ile Sinan Aygün, İlhan Selçuk ve Hurşit Tolon gibi isimlerin toplantılarının finanse edilmesi konularında bildiklerini anlattı.

SENDİKA-CHP İLİŞKİSİ

Taşdemir'in CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Anıtkabir yürüyüşü ve Tolon’un konuşmacı olduğu Bursa’daki miting için araç tutulması ve buralara katılımcı sağlanması, Türk Metal’in Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisi, Ergün Poyraz ile bazı emekli askerlerin kitaplarına sponsor olunması başta olmak üzere bir çok konuda bilgi verdiği bildirildi.

DEFTERLER SAVCIDA

Mehmet Ali Özaltın, Türk Metal’de yolsuzluk yapıldığı iddialarıyla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunup ifade verdi. Ankara Başsavcılığı, Türk Metal’in son 5 yıllık kayıtlarını da istedi. Bir oda dolusu evrağın dün itibariyle savcılığa ulaştığı ve incelenmeye başladığı bildirildi.


İŞÇi PARASIYLA SERVET YAPMIŞ

TÜRK-METAL Başkanı Özbek’in Rauf Denktaş’ın cumhurbaşkanlığı döneminde KKTC’nin emekli sandığı olan ‘İhtiyat Sandığı’nın mallarını komik bedellerle satın aldığı belirtildi. atv haberinde komik rakamlarla alınan gayrimenkullere ilişkin örnekler verdi. Kıbrıs’ın en pahalı yeri Ozanköy’de 4 milyon dolarlık villa 677 bin dolara, 70 milyon dolarlık zeytinlik ise 2 milyon dolara Özbek’e verilmiş. Denktaş ise, bu konunun kendisini ilgilendirmediğini söyledi. ‘Dönemin başbakanının sorumluluğu’ dedi.

KKTC’DEKİ MAL VARLIĞI

Kıbrıs-Girne Çatalköy’de 15 dönüm arazi üzerinde 2 villa
Kıbrıs-Girne Karaoğlu Mahallesi’nde daire
Kıbrıs Ozanköy’de 15 dönüm arazi
Yukarı Girne’de 1 daire Küçükkaymaklı’da 1 daire
Kızılbaş Organize Sanayi’de Tekstil fabrikası
Kıbrıs’ın en lüks semtinde 15 daire
Tarla, arsa, bahçeli bir ev ve değerli ağaçlar.

TÜRKİYE’DEKİ MAL VARLIĞI

Kırıkkale-Samsun yolunda HABAŞ Gaz Dolum Tesisleri
Ankara Çankaya’da 2 apartman l Kuşadası’nda villa
Ankara’da 12 dönümlük arazi üzerinde havuzlu villa
Ankara Çubuk yolunda Metal Kooperatifi’nde bulunan dubleks villa
Ankara Keçiören’de 2 daire
Ankara Bahçelievler’de 2 daire
Ankara Bilkent’te villa
Ankara ODTÜ Kooperatifi’nde hisse
Ankara Gazi Üniversitesi Kooperatifi’nde dubleks villa
Bursa’da ultla lüks bir daire
Kırıkkale’de 5 katlı, 10 daireli apartman, (Burada, Orman İşletme Müdürlüğü kiracı olarak oturuyor)
İzmir’de kooperatif hissesi
Kırıkkale’de 40 dönüm arazi
Ankara OSTİM’de tüp gaz dolum tesisi
Kendisine ait bir jeep, eşi ve çocuklarına ait 4 otomobil
Ankara Beysukent’te 4 katlı villa
Ankara Beysukent’te villa
Ankara Çayyolu’nda kooperatif hissesi
Çubuk’ta havuzlu çiftlik.

Bir suç duyurusu daha

Türk-Metal Sendikası Denetleme Kurulu Başkanı Muharrem Kalkavan da İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. 1,5 yıl önce sendikanın usulsüz uygulamaları nedeniyle İzmir Şube Başkanlığı görevinden istifa ettiğini anlatan Kalkavan ‘Denetleme Kurulu Başkanlığı görevim sürüyor. Ama benim yerime başkalarını denetime çağırıyorlar. Bu nedenle suç duyurusunda bulundum’ dedi.
aktifhaber


11 Kasım 2008 18:51
Ergenekon Davası'nda sanıklar dinlenmeye başlanmasıyla birlikte savcılık harekete geçti. Perşembe'ye ertelenen davada çok ilgiç savunmalar yapıldı.

Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'nde kurulan mahkemede İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamanın bugün görülen 12'nci duruşmasında, tutuklu sanık Oktay Yıldırım'ın sorgusu yapıldı.

Mahkeme heyeti, Yıldırım'ın sorgusunun ardından bazı sanıklar ile avukatların talep ve beyanlarını aldı.

Daha sonra görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, bir kısım sanık ve avukatlarına istedikleri belgelerin verilmesine, tutuksuz sanıklardan mazeretsiz halde gelmeyenler hakkında ''yakalama emri'' çıkarılmasına ve tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti.

Mahkeme heyeti de taleplerle ilgili değerlendirme yapmak amacıyla duruşmaya ara verdi.

Bugünkü oturuma tutuklu sanıklardan Adnan Akfırat haricindeki diğer sanıklar katıldı. Tutuksuz sanıklardan Kemal Alemdaroğlu, Güler Kömürcü'nün de aralarında bulunduğu bazı isimler salondaki yerlerini aldı. İddianamede ilk sırada yer alan Oktay Yıldırım'ın savunmasıyla oturuma devam edilecekti. ancak Yıldırım'ın avukatı salonda bulunmadığı için ikinci sırada bulunan Mehmet Demirtaş'ın savunmasıyla oturum başladı.

Ümraniye'de patlayıcı maddelerin ele geçirildiği gecekondunun sahibi olan Mehmet Demiştaş, 12 Haziran 2007 günü gözaltına alındı ve 16 Haziran 2007 tarihinde tutuklandı. Demirtaş sorgusunda evinde ele geçirilen bombaları Oktay Yıldırım'ın getirdiğini savundu. Yıldırım ile sık sık görüştüğü öne sürülen Demirtaş, "Silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütüne silah sağlama" suçlamasıyla yargılanıyor.

ERGENEKON DAVASI'NDA, OKTAY YILDIRIM'IN SAVUNMASINA GEÇİLDİ

Ergenekon Davası'nda "İddianame okunsun" diye ısrar eden sanık Oktay Yıldırım'ın avukatı Ahmet Ülger müvekkilinin savunmasının yapılacağı gün duruşmaya gelmedi. Yıldırım, savunmasının hazır olduğunu söylemesine rağmen Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, avukatının hazır bulunması gerektiğini belirterek savunmasını erteledi.

Mahkeme Heyeti, iddianamedeki sıralamada ikinci sırada bulunan Mehmet Demirtaş'a savunmasının hazır olup olmadığını sordu. Demirtaş, savunmasının duruşmalar başladığı ikinci günden itibaren hazır olduğunu belirterek, "Ancak ben daha önceden Ali Yiğit'in duruşmada hazır bulunmasını istemiştim. Mahkeme'nin bu konuda bir ara kararı da vardı. Önce hakkımdaki suçlamaları dinlemek istiyorum. Benim doğru verilecek cevaplarım var." dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, Demirtaş'ın yerine oturmasını istedi.

Daha sonra Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın söz alarak usule ilişkin talepleri olduğunu söyledi. Somut iddiaların her sanığa savunma sırasında hatırlatılıp bu şekilde sorguya geçilmesini isteyen Akalın, "Ayrıca yasak delilleri tespit etmezsek, yasak delillere dayalı bir sorgu ile ileride hukuki bir karmaşaya neden oluruz" şeklinde konuştu.

Duruşmaya 5 dakika ara verildi. Aranın ardından Mahkeme Başkanı Şengün, vukat Tolga Akalın'ın taleplerini yerinde bulmadıkları için reddettiklerini açıkladı.

Bu sırada tutuklu sanık Oktay Yıldırım'ın avukatlarından Yıldırım Çavuşovalı duruşma salonuna geldi. Avukatın gelişi ile birlikte Oktay Yıldırım'ın savunmasına geçildi.

YILDIRIM: EL BOMBALARINI GÖRMEDİK

''Engenekon'' davasının tutuklu sanığı Oktay Yıldırım, Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları ile bir bağlantısının bulunmadığını ileri sürerek, ''Ne avukatım ne ben o bombaları gördük. O bombaları imha kararı veren mahkeme de o bombaları görmedi'' iddiasında bulundu.

Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan bugünkü duruşmada, tutuklu sanıklardan Oktay Yıldırım'ın sorgusunun yapılmasına başlandı.

Mahkeme heyeti önünde hazırlanan kürsüye gelerek savunmasını yapan ve malulen astsubay emeklisi olduğunu ifade eden Yıldırım, iddiaların ''mesnetsiz ve siyasi amaçlı'' olduğunu ileri sürerek, ''Burada olduğum için gurur duyuyorum'' dedi.

Yıldırım, diğer sanıklardan Mahmut Öztürk ile daha önce birlikte çalıştıklarını, Muzaffer Tekin'le ise Öztürk ile Kadıköy'de gezerken tesadüfen tanıştığını anlatarak, ''Bugüne kadar ikisinden de zarar görmedim. Onlar da benden görmemiştir'' diye konuştu.

Emekli olduktan sonra bazı internet sitelerinde yazılar yazmaya başladığını kaydeden Yıldırım, ''mücadelesini kalemiyle yazarak sürdürdüğünü'' belirterek, ''İddia edildiği gibi yasa dışı yollarla çeteler kurarak değil'' dedi.

Oktay Yıldırım, yazılarından bazı kesimlerin rahatsız olduğunu ileri sürerek, ''Biz susturulmalıydık'' görüşünü dile getirdi.

ÜMRANİYE'DE ELE GEÇİRİLEN PATLAYICILAR

Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombaları ile ilgili olarak, ''bunların kendisine ya da evin sahibi olduğu iddia edilen Mehmet Demirtaş'a da ait olmayan bir evde bulunduğunu'' ifade eden Yıldırım, ''Demirtaş eskiden askerimdi. Bu kişiye ait LPG istasyonuna yolum düştükçe gider ve otomobilim için LPG alırdım. Bunun dışında herhangi bir örgütsel bağımız bulunmuyor'' dedi.

Yıldırım, Demirtaş'ın yeğeni olduğunu sonradan öğrendiği tutuklu sanık Ali Yiğit'i ise ''göz aşinalığı'' dışında tanımadığını öne sürdü.

Demirtaş'ın, el bombaları ve patlayıcıların ele geçirildiği evde daha önce kiracı olduğunu, kendisinin de Demirtaş'ı ziyarete gittiğini anlatan Yıldırım, Demirtaş'ın gözaltına alınmadan 1,5 yıl önce bu evden taşındığını iddia etti.

Oktay Yıldırım, gözaltına alınırken kendi evindeki aramada ''hizmet anısı'' ve arkadaşlarınca verilen ya da satın aldığı bıçakların bir kısmına da el konulduğunu, ayrıca o an için ruhsatını bulamadığı beylik tabancasının da alınarak ruhsatsız kabul edildiğini öne sürerek, emniyete götürüldüğünde ruhsatın nerede olduğunu hatırladığını söylediğinde kendisine ''Artık çok geç'' yanıtının verildiğini anlattı.

''BOMBALARI GÖRMEDİM''

Emniyete getirildiğinde bombalardan sorumlu tutulduğundan bahsedildiğini anlatan Yıldırım, ''Ne daha önce ne emniyet müdürlüğünde ne avukatım ne ben o bombaları gördük. O bombaları imha kararı veren mahkeme de o bombaları görmedi'' görüşünü savundu.

Yıldırım, tutuklandığı sırada mahkemenin 2 dakika kadar sürdüğünü, burada önce kendisine bombaların sorulmadığını, sadece evindeki bıçakların sorulduğunu öne sürerek, daha sonra avukatının ''sormayı unuttunuz'' diyerek hatırlatması üzerine mahkemenin el bombaları konusunu da sorduğunu iddia etti.

El bombaları ile kendisiyle ilişkilendiren tek iddianın ''ihbarcının ve polise göre bir başka sanığın ifadesi'' olduğunu savunan Yıldırım, sorgulamasında ayrıca kendisine Danıştay saldırısı ve sanık Muzaffer Tekin ile ilgili sorular sorulduğunu kaydetti.

ERGENEKON DAVASI PERŞEMBEYE ERTELENDİ

''Ergenekon'' davasının 13'üncü duruşması 13 Kasım perşembe günü yapılacak.


Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen davanın bugünkü duruşması tamamlandı.

Mahkeme heyeti, bir sonraki duruşmayı 13 Kasım perşembe günü saat 09.30'a bıraktı.

"Ergenekon"da tutuklu sanıkların tutukluluk halleri devam edecek

"Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına, tutuksuz sanıkların da bir sonraki duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılmasına karar verdi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasında, bazı sanık ve avukatlarının beyanları ile Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in görüşünü aldıktan sonra kararlarını açıkladı.

Mahkeme heyeti, sanık Kemal Kerinçsiz'in toplatmak istediği ve daha önce mahkemeye verdiği yazılı savunma dilekçesinde beyan ettiği delillerle ilgili önümüzdeki oturumlarda karar verilmesini hükme bağladı.

Bir sanık avukatının talebi üzerine, iddianamenin ek klasörü ile ilgili DVD'nin kendisine verilmesine ve tutuksuz sanıkların duruşmada hazır edilmesi için yeniden yazı yazılmasına karar veren mahkeme heyeti, bir sanık avukatı tarafından sunulan sanık listesiyle ilgili ise savunmalar tespit edildikten sonra karar verileceğini belirtti.

Başka suçtan tutuklu sanık Semih Tufan Gülaltay'ın duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılmasını kararlaştıran heyet, daha önceki gerekçeler ve sanıklarla ilgili sevk maddeleri dikkate alınarak tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine karar verdi.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Prş Arl 11, 2008 11:55 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ksm 12, 2008 6:24 pm    Mesaj konusu: DOGAN ERGENEKON'UN NERESiNDE Alıntıyla Cevap Gönder

Mahir KAYNAK

Ergenekon
15 Kasım 2008 07:13
Star

Bombanın kime ait olduğu, hangi eylemin kim tarafından yapıldığı, nelerin planlandığı, konuşmaların içeriği tartışılıyor. Bir taraf ne kadar tehlikeli bir oluşumla karşı karşıya olduğumuzu söylerken diğer taraf normal bir yaşantı içinde ne varsa onun ötesinde bir şey bulunmadığını söylüyor.

Bir olayı doğru değerlendirmek için elimizdeki verilerin çelişkili olup olmadığının araştırılması gerekir.Eğer bir çelişki varsa değerlendirmemizin, en azından, saptırılmış olduğu ortaya çıkar. Bu olaydaki çelişkiler şöyle sıralanabilir: Örgütün Gladyo’nun devamı olduğu ve günümüzde adı değişerek devam ettiği söyleniyor. Eğer böyleyse geçmişte Gladyo tarafından gözaltına alındıklarını ve kötü muameleye maruz kaldıklarını söyleyen Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk gibi kişilerin bugün Ergenekon’un düşünce üreten kişileri olması nasıl açıklanabilir? Bu durum söz konusu kişilerin taraf değiştirdiği mi yoksa örgütün karşı tarafın eline geçtiği anlamını mı taşır?

ABD tarafından kurulduğu söylenen Gladyo’nun bugün ABD karşıtı olması ve Avrasyacı politikalar izlemesi örgütün ele geçirildiğini gösterir. Ele geçiren güç kimdir? Bu gücün uluslararası bir desteği var mıdır?

Ayrıntılarda herkes kendi görüşlerini destekleyen unsurlar bulabilir ama yukarıdan bakınca tam bir çelişki yumağıyla karşı karşıya kalırız.

Bu örgütü Susurluk çetesinin bir devamı olarak gören ve eğer bu çete gerektiği biçimde değerlendirilse ve tasfiye edilseydi bugünkü sorunların ortaya çıkmayacağını söyleyenler de var. Oysa bu iki örgüt birbirinin devamı değil zıddıydı. Ergenekon örgütü daha ziyade asker kökenli kişilerin kontrolünde iken Susurluk çetesinde asker karşıtı bir yapılanma söz konusuydu. Örgüt içindeki birkaç asker kökenli kişi bu vasfı değiştirecek boyutta değildi. Susurluk çetesi bir konum değişikliğinden çok egemen gücü değiştirmeyi amaçlıyordu. Siyasi iktidar tarafından destekleniyor ve mensupları devletin imkanlarını kullanıyordu. Susurluk kazası olmadan önce yazdığım bir yazıda oluşturulmak istenen güç odağının şu unsurlardan oluştuğunu yazmıştım: Siyasi iktidar, silahlı güç olarak Emniyet ve korucular, istihbarat Emniyet içinde oluşturulacak ya da o zaman kurulması planlanan yeni istihbarat örgütü olacaktı. Ülkeye egemen olan güç, durumu fark etti ve belki kaderin yardımıyla, belki de birilerinin desteğiyle, meşhur kaza oldu ve örgüt etkisiz hale getirildi. Örgütte yer alan kişiler konumlarını kaybetmediler, ölenler kahraman sayıldı. Yani Susurluk Çetesi olarak adlandırılan örgüt küçümsenecek bir oluşum değildi. Zaten sıkıştıkları zaman kendilerini devletin bir uzantısı olarak gösteriyorlardı. Bu örgütün şifresini çözmek için birçok metot bulunabilir ama bir tanesi basit ve kolay sonuç verecek cinstendir. Asala örgütü çökertildi mi yoksa görevi bittiği için tasfiye mi edildi? Çökertme efsanesi hangi amaçla uyduruldu ve rol aldığı söylenen kişiler, sanık durumunda olanlar da dahil, nasıl itibar kazandılar?

Ayrıntılardan birçok film senaryosu çıkartılabilir ama siyasi analiz çok önemli gelişmelerin açığa çıkarılmasını sağlar.
Mahir Kaynak - Star
mkaynak@stargazete.com

Gazi Güder'in Çapraz Sorgusu
20 Kasım 2008 17:4
9Ergenekon davasında çapraz sorgusu yapılan tutuklu sanıklardan Gazi Güder'in sorgusuna dair ayrıntılar...

Ergenekon davası kapsamında ifadesi alınarak çapraz sorgusu yapılan tutuklu sanıklardan Gazi Güder'e, özellikle bilgisayarlara sonradan belge konulup konulmayacağı soruldu.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen davanın öğleden önceki oturumunda sorgusu yapılan tutuklu sanık Gazi Güder, tanıdıkları tarafından kendisine "Adam gibi adam", "Paraya değer vermeyen adam" ve "Cesur yürek" gibi lakaplar takıldığını belirterek, "Benim bunları kod isim olarak kullandığım iddiası var. Bu doğru değil. Ayrıca kimseye kod ismi vermedim, kimseye emir de vermedim. Yaradılana saygım vardır, yaradandan ötürü" dedi.

Hiçbir şekilde suç unsuru taşıyan yazısı bulunmadığını öne süren Güder, ayrıca herhangi bir güvenlik şirketiyle de ilgisi bulunmadığını kaydetti.

"Ulusal Köy Kütüphaneleri Projesi"nden de bahseden Güder, "Birtakım rahatsızlıklar, sanıyorum Ulusal Köy Kütüphaneleri Projesi'nden kaynaklandı" dedi.

Yaklaşık 10 yıl önce SSK'dan emekli olduğunu ancak emekli maaşını harcamayıp burs olarak dağıttığını anlatan Güder, "Ulusal Köy Kütüphaneleri Projesi"ni hazırladığını, hatta Mersin'deki evini 50 bin YTL'ye satıp burada kullandığını dile getirdi.

Güder'in avukatı Özbay Demirer bu davada örgütten kesinlikle bahsedilemeyeceğini savunarek, müvekkilinin bilgisayarında suç unsuru hiçbir şey çıkmadığını, ayrıca el koyma sırasında bilgisayarın imajının (image) kendilerine verilmediğini, bu nedenle zaten CMK gereği delil olarak kabul edilemeyeceğini ileri sürdü.

Müvekkiline ilişkin dosyada hiçbir telefon görüşme tapesi bulunmadığına dikkati çeken Demirer, "Bu nasıl örgüt? Hiç görüşmüyorlar mı?" diye konuştu.

Gazi Güder'in Kuddusi Okkır ve Ayşe Asuman Özdemir'i "Ulusal Köy Kütüphaneleri" projesi kapsamında tanıdığını belirten Demirer, müvekkiline gönderilen elektronik postalardan sohbet amaçlı veya projeyle ilgili olanların da bulunduğunu ifade etti.

Müvekkilinin evinde bulunan tabancanın ruhsatlı olduğunu ileri süren Demirer, Gazi Güder'in tahliyesini ve beraatını istedi.

Duruşmada daha sonra, Gazi Güder'in çapraz sorgusuna geçildi.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Kuddusi Okkır'a gönderdiği e-mailler arasında Türkan Saylan'ın cinsel hayatı ile ilgili mail bulunduğunu belirterek, Güder'den Saylan'ı tanıyıp tanımadığını sordu.

Bunun üzerine Güder'in avukatı Özbay Demirer, Savcı Pekgüzel'den bahsettiği maili okumasını istedi. Savcı Pekgüzel ise okuyamayacaklarını söyledi.

Sanık Gazi Güder, "Bahsedilen kişiyi tanımıyorum. Ayşe Asuman Özdemir, bu maili tatilden dönüşünde yazmıştır. Gittiği tatili anlatan bir yazıdır" dedi.

Savcı Pekgüzel'in, "Özdemir'in gönderdiği her maili Kuddusi Okkır'a göndermek zorunda mısınız?" sorusuna Güder "Hayır" yanıtını verdi.

Savcı Pekgüzel'in, Ayşe Asuman Özdemir'in gönderdiği mailler arasında "Atabeyler" konusu ile ilgili mailler bulunduğunu da ifade etmesi üzerine Güder, o maillerin olaydan çok sonra geldiğini öne sürdü.

Cumhuriyet Savcısı Taşkın'ın bir mailde geçen "örgüt", "planlama" ve "eğitmen" gibi ifadeleri açıklamasını istediği Güder "Örgüt kelimesi çete anlamına gelmiyor. Organizasyon anlamına geliyor. 'Git şurayı örgütle' diye kimseye bir şey söylediğim yok zaten" diye konuştu.

Savcının "Kuddusi Okkır neden Ayşe Asuman Özdemir'e mailleri sizin aracılığınızla gönderiyordu?" sorusu üzerine de Güder, "Aralarında sürtüşme vardı. Kuddusi'nin dominant bir üslubu vardı" dedi.

Tutuksuz sanıklardan Kemal Alemdaroğlu söz alarak, bilgisayar yüksek mühendisi olduğu için Gazi Güder'e bilgisayarlara sonradan belge koymanın mümkün olup olmadığını sordu.

Güder de, "Son derece basit" diye yanıtladı.

Alemdaroğlu, bunun üzerine bilgisayarı alınırken bir kopyasının kendisine verilmediğini dile getirdi.

Gazi Güder'in avukatı Özbay Demirer, "Nasıl değiştirme, ekleme yapılabiliyor?" diye sordu.

Gazi Güder, "Biraz bilgisayardan anlıyorsanız bunu rahatlıkla yaparsınız" dedi.

Sanıklardan Behiç Gürcihan, kendisinin evinden bilgisayarının alındığı saat ile işleme konulduğu saat arasında fark olduğunu anlatarak, bu süre içinde oynama olmadığının garanti edilemeyeceğini savundu.

Gazi Güder'in avukatı Özbay Demirer, Güder'in bilgisayarının 27 Haziran 2007 tarihinde incelemeye alındığını fakat imajının hemen kendilerine verilmediğini, 8-9 ay sonra aldıklarını söyledi.

Demirer, bu 8-9 ay içinde bilgisayar içine "TIR bile sokulabileceğini" ifade etti.

Duruşmaya, verilen aranın ardından öğleden sonraki oturumla devam ediliyor.

aktifhaber

Tahliye Edilen Ergenekon Sanığı Konuştu

19 Kasım 2008 12:41
Ergenekon davasının ilk tahliye edilen sanığı Mahmut Öztürk: "Gerçek hukukçular varmış"..

Ergenekon davasının bugünkü oturumunda bir tahliye kararı çıktı. Mahkeme heyeti, savunmasını yapan emekli Astsubay Mahmut Öztürk'ün tahliyesine karar verdi. Mahmut Öztürk, mahkeme çıkışı açıklama yaptı.

Ergenekon davasının ilk tahliye edilen sanığı Mahmut Öztürk, Silivri Cezaevi'nin önünde yaptığı basın açıklamasında, "Gerçek hukukçular varmış ki tahliye oldum." dedi.

18 aydır tutuklu bulunduğunu belirten Mahmut Öztürk, "Bir numaralı sanık Oktay Yıldırım'ın kapı komşusu olduğum ve bir kişinin yalan beyanı sonucu bu davaya dahil edildim. Asker olduğum için buradayım. Tapu memuru olsam burada olmazdım." dedi.

İlk kez hakim karşısına çıktığını belirten Öztürk, "Bütün içtenliğimle her şeyi anlattım. Demek ki inandırıcı bulunmuş ve gerçek hukukçular varmış. Bu oyun bozuldu. Oyunun bir vidası gevsedi. Oyun geri döndü. Sırf bir insana yalan ifade verdirdiler diye ben buradaydım." diye konuştu.

Muzaffer Tekin'in kendisine ait evde intihat girişiminde bulunduğunu hatırlatan Öztürk, "Danıştay'dan arandığında benim evimde misafirken intahara teşebbüs etti. Eğer ölseydi 30-40 sene yemiştim. Allah'tan ölmedi. Onu hastaneye götürenlerden biri de benim." dedi.

Öztürk, ayrılırken gazetecilere, "Lütfen Allah rızası için yalan yazmayın!" dedi.

Basın açıklamasının ardından Öztürk, eşi Nuriye Öztürk ile birlikte cezaevi önünde yürürken, "Şöyle biraz gezeyim. Temiz hava alayım. Ağaçlar nasılmış bir bakayım." şeklinde konuştu.

Eşi Nuriye Öztürk ise, "Çok sevinçliyim. İnşallah Allah içeride olanları da kurtarsın." dedi.

Öztürk çifti, daha sonra avukatlarıyla birlikte cezaevinden ayrıldı.

aktifhaber

Perinçek'in Talepleri

20 Kasım 2008 19:13
"Ergenekon" davasının bugün yapılan 16'ncı duruşmasında, bazı sanıklar ile sanık avukatlarının talepleri dinlenildi. İşte ayrıntılar...

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, sanık Behiç Gürcihan'ın savunmasına ara verilmesinin ardından söz alan tutuklu sanıklardan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, gazeteci-yazar Fehmi Koru'nun 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001 tarihli Yenişafak gazetesindeki köşesinde, "Ergenekon'un yeniden yapılanması belgesi"ni uzun uzun alıntılar yaparak anlattığını ve bu belgenin altında imzanın açık olduğunu savundu.

Perinçek, bu belgenin ilk örneğinin, tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük'te olduğunun ve belgenin altındaki imzanın karalandığının iddia edildiğini ifade ederek, Koru'nun 7 yıl önce, bu belgedeki imzanın karalanmadığını açıkça ifade ettiğini dile getirdi.

Yine Mayıs 2001 tarihli Aksiyon dergisinde de "Ergenekon Lobi Belgesi'nin tamamına yakınının yayımlandığını ileri süren Perinçek, bu derginin mahkemeye getirilmesini istedi.

Perinçek, Sabah gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın da Mayıs 2006'da "Ergenekon'un yeniden yapılanması belgesi"ni kendisine gösterdiğini ve bilgisayarına yolladığını anlatarak, belgenin altındaki imzanın karalanıp karalanmadığının tespiti için bu belgenin de mahkemeye getirtilmesini talep etti. Perinçek, söz konusu belgelerin, 2001 yılında ortalıkta dolaşan belgeler olduğunu kaydetti.

Duruşmada söz alan tutuklu sanık Mehmet Demirtaş, tahliye talebinde bulundu.

Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz de yasalara ve usule aykırı el konulan bilgisayar kayıtları ve CD'lerin mahkemece değerlendirilmemesini istedi.

Tutuksuz sanıklardan eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Yalçın Alemdaroğlu da gözaltına alınırken el konulan harddiskinin kendisine verilmesini talep etti.

Tutuklu sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in avukatı Engin Çelik Kadıgil ise müvekkilinin tutuklu kalması için bir neden olmadığını ifade ederek, tahliyesini istedi.

-Savcının görüşü

Mahkeme heyetince söz verilen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, bilgisayar kayıtları ve CD'lerin yasalara uygun olarak alındığını, Kerinçsiz'in, bunların mahkemece değerlendirilmemesi yönündeki isteminin reddini talep etti.

Perinçek'in taleplerini ise "delil toplama" olarak kabul eden savcı Pekgüzel, Perinçek'in bahsettiği yazıların ilgili yerlerden istenmesi talebinde bulundu.

Pekgüzel, bugünkü duruşmada savcılarla ilgili beyanları nedeniyle avukat Özbay Demirel ile sanık Behiç Gürcihan hakkında yasal işlem yapılmasını talep etti.

Avukat Vural Ergül'ün, Tuncay Güney'in 3 farklı isimle Türkiye'ye giriş çıkışının bulunup bulunmadığı, Güney'in MİT'de görevli olup olmadığı ve Emekli Sandığı'ndan para alıp almadığı yönündeki talebini de değerlendiren savcı Pekgüzel, Güney'in, bu dava kapsamında sanık olmaması ve devam eden başka bir soruşturmada "şüpheli" olarak yer alması dolayısıyla bu istemlerin reddini talep etti.
aktifhaber

Türkan Saylan'ın Cinsel Hayatı

20 Kasım 2008
Ergenekon Davası'nın bugünkü duruşmasına çapraz sorgularla devam edildi. Türkan Saylan'ın cinsel hayatına ilişkin mailler duruşma salonunu gerdi..

Ergenekon davasında savunmasını yapan tutuklu sanıklardan Gazi Güder’e duruşma savcısı Pekgüzel, Türkan Saylan’ın cinsel hayatına ilişkin mailleri “Kuddusi Okkır’a neden gönderdiniz?” diye sordu.

Ergenekon davasının 16’ncı duruşmasında sözlü savunmasını yapan 6’ncı tutuklu sanık Gazi Güder, sözlü savunmasının ardından çapraz savunmaya alındı. Güder’e duruşma savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan’ın cinsel hayatına ilişkin mailleri, cezaevindeyken hayatını kaybeden Kuddusi Okkır’a neden gönderdiğini sordu. Bu soruya Güder’in avukatı Özbay Demirel itiraz ederek, “İnsanlar kendilerine gelen her maili okur mu?” dedi.

Güder, Saylan’a ait bilgilerin yer aldığı mailin kendisine Ergenekon sanıklarından Ayşe Asuman Özdemir’e gönderdiğini ve mailde Saylan’ın tatildeki cinsel hayatına ilişkin bir ifadenin de yer aldığını söyledi. Savcı Pekgüzel bunun üzerine “Size gelen her maili Asuman hanıma gönderir misiniz?” diye sordu.

Savcı Pekgüzel, Güder’e "Ağabeyler Operasyonu'yla ilgili Asuman hanımın gönderdiği mailleri başkalarına neden gönderdiğini" de sordu. Güder, bu mailleri göndermekte herhangi bir amacının olmadığını ve kendisine gelen pek çok maili de okumadığını söyledi. Savcı Pekgüzel, “Doğruluğunu teyit etmediğiniz mailleri neden forwardlıyorsunuz?” sorusunu yöneltti. Güder, bunda herhangi bir kastının olmadığını vurguladı.

Savcı Pekgüzel, Ergenekon sanıklarından Halil Behiç Gürcihan’ı tanıyıp tanımadığını da Güder’e sordu. Güder, tanışıklığının olmadığını ve internet sitesinden tanıdığını söyledi.
Savcı Pekgüzel, Güder’e “Kadınlara yönelik master planı” ve “Ayrık otu” projelerinin bulunduğunu ve “Kuvayı Milliye” olarak kadınların teşkilatlanmasından söz eden dokümanların bilgisayarında ele geçirildiğini ve bunların ne anlama geldiğini sordu. Güder, Ayrık Otu gibi bir proje görmediğini, bir çoğunu ciddiye almadığını, "lay lay lom" okuduğunu söyledi.

Duruşma savcılarından Nihat Taşkın, Güder’e Kuddusi Okkır’dan hangi konularda danışmanlık aldığını ve ücret ödeyip ödemediğini sordu. KOSGEB projeleri konusunda danışmanlık aldığını ve ücret ödediğini söyleyerek, dokümanları sunabileceğini kaydetti.
Savcı Taşkın Güder’e “Tanımadığınız kişiler kısaltılmış adlarıyla size neden mail gönderiyor. Maillerin içeriğinden konuyla ilişkili olduğunuz anlaşılıyor?” diye sordu. Güder bu soruya tepki göstererek, “Birine ‘bana mail göndermeyi kes’ mi diyeceğim” dedi. Savcı Taşkın, Güder’e gönderilen maillerde Zekeriya Öztürk ve Muzaffer Tekin’in Danıştay saldırısından söz edildiğini, bu kişilerin isimlerinin kısaltıldığını belirterek, “İlişkisi olmayan birine bu mailler gönderilebilir mi?” diye sordu. Güder, “Bana lüzumsuz dedikodu, sohbet babında çok sayıda mail gelmiştir. Bu mailleri Kuddisi Okkır’a göndermemin özel bir nedeni yok. İstihbarat toplasak, 3-5 maille mi olur? bunu anlamakta zorlanıyorum." yanıtını verdi.

-"ASUMAN ÖZDEMİR YALAN MI SÖYLÜYOR?"-

Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz, Güder’e Ergenekon sanıklarından Asuman Özdemir’in kişiliğinin nasıl olduğunu sordu. Güder de, “Sert ve konuşmayı seven bir kişiliği var. Hükümeti kastetmiyorum, sert eleştirilerde bulunduğu yazılar yazıyor. Ama genelde çok konuşan insanın ekleme yapmadan konuşması da beklenemez” diye yanıt verdi. Güder’in avukatı Demirel, “Ben de size mail atarım. Filtreleme şansımız yok. Mail adresinizi bilen herkes size mail gönderebilir. Ben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a 'merhaba' diye bir mail gönderebilirim. Bu da mı suç?” diye konuştu. Tutuklu sanıklardan Muzaffer Tekin de, Güder’e “Bir konuşmasında Kuddisi’ye, ‘benimle tanıştırmak istemiş’ beni bu adamla mı tanıştıracaksın, dedin mi” diye sordu. Güder, “İsmi olaylara karışmış insanlarla mı tanıştırmak istiyorsun anlamında bu konuşmayı yaptım” yanıtını verdi. Güder, kendisine Asuman Özdemir’in gönderdiği hiçbir maile yanıt vermediğini ekledi.

Güder’in çapraz sorgusunun ardından Halil Behiç Gürcihan’ın sorgusuna başlandı.
aktifhaber

DOĞAN ERGENEKON'UN NERESİNDE

12 Kasım 2008 07:26
Ergenekon Davası'nda gelip dayandığımız nokta tam da burası...

Şamil Tayyar/Star

Aydın Doğan Ergenekon’dan nasıl sıyırdı?

Ergenekon’un kara kutusu olarak görülen Tuncay Güney’in 2001 yılında tutuklandığında emniyete verdiği ifadelerin bir bölümü kayıp. Güney de katıldığı 32. Programı’nda bu iddiayı teyit etti.

Haliyle cevabı merak edilen soru şu: O kayıp bölümde ne vardı?

İşçi Partisi yöneticileri ve kimi Ergenekon sanıkları, kayıp bölümde Fethullah Gülen’le ilgili iddialar olduğunu öne sürdü.

Bu tez tutmadı.

Sonra ‘Ethem Sancak’ ismini ortaya attılar. Ergenekon sanığı Adnan Akfırat, kayıp bölümde Ethem Sancak’la ilgili iddialar olduğunu gündeme getirdi.

Doğan Grubu’na ait gazeteler, bu iddiaya balıklamasına atladı.

Öyle ya, Ethem Sancak, Ergenekon ve karanlık ilişkilerin üzerine giden star Gazetesi ve Kanal 24’ün patronuydu. Ayrıca, bu yayın kuruluşları, Aydın Doğan ve bazı şirketlerinin akçalı mevzuunun haber değeri görüldüğünde yer verildiği platformdu.

O ana kadar Ergenekon’u sulandırmaya çalışan ve vahim iddiaları görmezlikten gelen Doğan Grubu gazeteleri, laf Ethem Sancak’a dönünce Tuncay Güney’in de erdemini fark ettiler. Düne kadar Güney’e söylemediklerini bırakmayanlar, bu şahsın Ethem Bey’le ilgili iddialarına yer ayırmaya başladılar.

Ethem Bey, benim patronum. Hakkında yazacaklarım ‘subjektif’ görülebilir. O nedenle Tuncay Güney’in Ethem Sancak’la ilgili iddialarına değinmeyeceğim. Kaldı ki, kendisi bu konuda savcılara ifade vermiştir.

star çalışanı olarak beni ilgilendiren tarafı, bu konuda baskı yapıp yapmadığıdır. İfadesi 391 numaralı ek klasörde yer alan Ethem Bey, orada şöyle diyor: ‘Benim kanalımda ve yayın organında sürekli Ergenekon üzerine gidilen yayınlar yapılmaktadır. Bu tür yardımlar yapmış biri olsam yayın yaptırmam.’

Evet, ‘Operasyon Ergenekon’ ve ‘Gölge İktidar’ kitaplarının yazarı, bu konudaki sayısız makalenin sahibi olarak Ethem Bey’in bu iddiasının somut göstergesi benim. Şahsıma en ufak baskı olmamıştır.

Eğer baskı olursa, burada bir gün dahi durmayacağımı herkes bilmelidir.

İşte o sorular

Neyse, patron-çalışan ilişkisini bir tarafa bırakalım. Tuncay Güney’in Ethem Sancak’la ilgili ifadelerine balıklama atlayan Doğan Grubu gazetelerine diyorum ki, ‘Ben yanılmışım, siz doğru yoldasınız!’

Sizin yolunuzda ilerleyelim. Tuncay Güney’in şu ifadelerine birlikte göz atalım: ‘Susurluk olayından sonra Radikal’de çıkan ‘Nerede faili meçhul orada Veli Küçük’ şeklinde atılan manşet üzerine Veli Küçük, Doğu Perinçek’e ‘Git Aydın Doğan’la görüş’ dedi.’

Soru 1: Aydın Doğan, Susurluk sürecinde Veli Küçük’ün talimatıyla kapısını çalan Doğu Perinçek’le Radikal’deki manşeti görüştü mü?

Devam edelim: ‘Perinçek bunun üzerine Doğan’la görüştü. Doğan, ‘Milliyet Gazetesi’nde artık bu tür haberler yapılmayacak, Radikal’i de damadıma söylerim’ diye cevap verdi.’

Soru 2: Aydın Bey, Perinçek’le görüşmesinde Susurluk sözü verdi mi?

Bıkmak yok: ‘Doğan ayrıca Perinçek’e ‘Veli Paşa’ya söyleyin Hürriyet Gazetesi her ne kadar bende görünse de benim değil Koç’undur’ dedi.’

Soru 3: Hürriyet’in gerçek sahibi Koç mu?

Cevabınızı çok merak etmiyorum, çünkü ‘yalan’ diyeceksiniz. Ama ben, bu iddialarla ilgili bilgi sahibi olmadığım için ‘yalan’ ya da ‘doğru’ diyemem.

Doğan’ın ifadesi neden alınmadı?

Soruşturmayı yürüten savcıların da kafası karışık olmalı ki, iddianın taraflarından biri olan Perinçek’i gözaltına aldıklarında sormuşlar: ‘Veli Küçük’ün talimatı ile Aydın Doğan’la görüştünüz mü? Görüştüyseniz neler konuştunuz?’

Bize inanmayan, Aydınlık Dergisi’nin 27 Nisan 2008 tarihli nüshasına bakabilir. Yukarıdaki tüm diyaloglar ve Tuncay Güney’in ifadeleri, orada yazılıdır.

Doğan Grubu gazeteleri, Tuncay Güney’e atfen ‘Neden Ethem Sancak iddianamede yok?’ diye soruyorlar ya, isterim ki, devamını getirsinler. Desinler ki: ‘Neden Aydın Doğan iddianamede yok? Mesela sanık olarak...’

Bir soru daha ilave etsinler: ‘Savcılar, Tuncay Güney’in iddiaları üzerine Ethem Sancak’ın ifadesine başvururken Aydın Doğan’ın ifadesi için zahmette bile bulunmadılar, neden?’

Perinçek’e Küçük’ün talimat verip vermediğini sorarken Doğan’ın kapısını çalmak gerekmez miydi? Aydın Bey’e ‘Perinçek, Küçük’ten size herhangi bir talep getirdi mi getirmedi mi?’ diye sormak caiz değil miydi?

Ama olmadı. Soruşturmayı yürüten savcı Zekeriya Öz’den şu sorulara cevap vermesini bekliyorum:

1-Tuncay Güney’in iddiaları üzerine Ethem Sancak’ın bilgisine başvururken aynı ifadelerde adı geçen Aydın Doğan’ı neden çağırmadınız?

2- Aydın Doğan’ın ifadeye çağrılmaması için size herhangi bir baskı yapıldı mı?

3-Ek iddianamede Aydın Doğan’a yer vermeyi düşünüyor musunuz?

Perinçek, Doğan’ı bu pragrafla teslim aldı

Bir küçük sorum da Adnan Akfırat’a: ‘Acaba, Tuncay Güney’in Aydın Doğan’la ilgili iddialarını da gündeme getirmeyi düşünüyor musunuz?’

Sanmıyorum.

Çünkü; 27 Nisan 2008 tarihli Aydınlık Dergisi’ne kapak yaptığınız ‘Aydın Doğan Ergenekon’a nasıl teslim alındı’ haberiyle cevap verdiniz.

Derginin yorumu aynen şöyle: ‘Acaba Aydın Doğan medyasının yöneticileri, kıdemli yazar ve yorumcuları, çalışanları için sorulan soru mu, yoksa verilen cevap mı gerçeğe ya da mantığa uygun görünüyor. Sanırım ‘soru gerçeğe veya mantığa uygun görünüyor’ diyen çıkmayacak. Niçin? Aydın Doğan onların patronu olduğu için mi?.. İddialar Aydın Doğan için inandırıcı bulunmuyor ise suçlanan başkası olunca nasıl oluyor da gazetelerin manşetlerinde... yer bulabiliyor.’

Verilmek istenen mesaj açıktı: Aydın Bey sen de soruşturmanın içindesin. Bize sahip çıkmazsan yanabilirsin!

Sonunda başardılar.

Ama bizi teslim alamayacaklar.

Aydın Doğan ve 1 Numara
12 Kasım 2008 11:02

Ergenekon İddianamesi'nde 1 Numara'nın adı 17 defa, Aydın Doğan'ın adı 92 defa geçiyor. Kayıtlarda ise inanılmaz diyaloglar var..

Ergenekon iddianamesinde ‘yönetici’ olarak gösterilen ‘1 Numara’nın adı 17 kez geçerken, Aydın Doğan adı 92 kez kullanılıyor. Birçok önemli bağlantı ve konuşmada Doğan adı var.

Ergenekon kayıtlarında inanılmaz diyaloglar

İddianameye giren Ergenekon sanıklarına ait telefon dinleme tutanraklarında Aydın Doğan ile Ergenekon terör örgütü yöneticilerinin ilişkileri de gözler önüne serildi. Konuşmalarda Radikal gazetesinde Veli Küçük hakkında ‘Nerede Faili Meçhul Orada Veli Küçük’ başlığıyla çıkan haberden sonra Küçük’ün ‘Doğu Perinçek gitsin Aydın Doğan ile görüşsün’ dediği, Perinçek’in Aydın Doğan ile bu konuda görüştüğü anlatılıyor. Aydın Doğan da ‘Veli Paşa’ya söyleyin Hürriyet her ne kadar bende görünse de Hürriyet Gazetesi benim değil Koç’un’ diye mesaj gönderdiği ayrıntılarıyla anlatılıyor.

Veli Küçük anlatıyor

Aydın Doğan görevini yapıyor

Aydın Doğan’ın Ergenekon terör örgütü yöneticilerinden Veli Küçük ile ilişkisini ortaya koyan telefon kayıtları iddianameye girdi. Veli Küçük, bir telefon görüşmesinde Aydın Doğan’dan kukla olarak bahseden ergenekon zanlısına ‘Hayır hayır o kukla değil, görevini yapıyor’ diyor. 8 Ocak 2008 günü Veli Küçük ile Vedat Yenerer arasında gerçekleşen görüşmede Vedet Yenerer’in ‘Aydın Doğan bunlara hizmet ediyor olamaz bu kadar yani bu kadar olamaz yani Aydın Doğan Kukla gibi ya kukla bütün gazeteleri ve televizyonları ... vaziyette’ dediği bunun üzerine Veli Küçük’ün ‘Hayır hayır kukla hayır kukla değil o da görevini yapıyor’ dediği tespit edildi. Bunun üzerine Vedat Yenerer’in ‘Yani hayır hiç bir gücü filan yok onun yani o kadar güçsüz ki onlann karşısında onu anlıyoruz yani’ dediği, Küçük’ün de ‘O da görevini yapıyor Onun görevi de öyle bir şey ya maalesef’ ifadelerini kullandığına dair telefon kayıtlar iddianamede yer aldı.

Doğu Perinçek anlatıyor

Doğan bizim tarafa geçti

İddianameye giren Doğu Perinçek ile Bedri isimli şahıs arasında 5 Şubat 2008 günü saat 16.27’de yapılan telefon görüşmesinde ise iddianamede savcılarca şu şekilde yer verildi: ‘...İlerleyen görüşmede kendisinin ‘Baksana Ertuğrul Özkök bey bizim tarafa geçti’, ‘Aydın Doğanlar bizim tarafa geçti’ dediği, Bedri’nin ‘Evet abi TÜSİAD abi TÜSİAD bu tarafa geçti yani’ dediği tespit edilmiştir.

Değişime övgü yağdırmıştı

Kendisi değişebilen insanlar dünyayı da değiştirebilir

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 23 Şubat 2006’da ‘Maocular en çok ne olur’ başlıklı yazısında, Doğan Grubu’na bağlı Ekonomist dergisince Hedef Alliance Başkanı olarak ‘Yılın Girişimcisi’ seçilen Ethem Sancak’ı anlatmıştı. 70’lerden bir ‘arkadaş grubu’ndan söz eden Özkök, çoğunun Doğan Yayın Holding’de üst düzey yönetici veya usta gazetecilerden oluştuğunu vurgularken, ‘bir isimle yakın zamanda tanıştığını’ belirterek, ‘Yılın Girişimcisi’ ödülü alan Ethem Sancak’ı şöyle tanıtmıştı: ‘Ethem Sancak’ın patronu olduğu Hedef Alliance, Türkiye’de ilaç dağıtımının yüzde 40’ını kontrol ediyor. Son bir yıl içinde Ethem Sancak’la Anadolu’da bazı şehirleri birlikte gezdik. Uzun sohbetler yaptık.

Bana göre içindeki ‘devrimci’ aynı heyecanıyla yaşıyor. Ülkesinin sosyal sorunlarına hala aynı ölçüde hassas. Törende ben de bir konuşma yaptım. Konuşurken gözüm bir ara Ethem Sancak’a takıldı. Orada bir daha anladım ki, bu dünyayı, ancak kendisi de değişebilen insanlar değiştirebilir.’
aktifhaber

9 Nolu Gizli Tanığın İfadeleri
12 Kasım 2008 14:02

Ergenekon davasının 9 numaralı gizli tanığı Danıştay Baskını'yla ilgili çok çarpıcı ifadeler verdi. İşte 9 Numaranın ağzından Danıştay ve Cumhuriyet baskınları..

Ergenekon’un kilit ifadesi: Cumhuriyet’e attığımız bombaları Oktay Yıldırım’dan aldık. Vaadedilen para için Alparslan’la Ankara’ya gittik. Arslan, Danıştay’ı tek başına bastı. Davanın ancak dokuzuncu duruşmasında avukatlara dağıtılan 9 numaralı gizli tanığın ifadesinde Cumhuriyet ve Danıştay saldırılarının ayrıntıları var.

İfadeden: Arslan “Cumhuriyet’le ilgili konuşalım” dedi. Muzaffer Tekin ve Oktay Yıldırım da vardı. Yıldırım bana iki, Arslan’a da bir adet bomba verdi. “Tekin bize 500 bin dolar verecekti. Para için Ankara’ya gittik. Arslan ‘Benim Danıştay’la bir işim var’ diyordu. Saldırıyı televizyondan gördüm”

Avukatlara verilen 137 sayfalık gizli tanığın anlatımları, Danıştay baskınıyla ilgili bilinmeyen önemli bilgileri içeriyor. Gizli tanık ifadesinde, Cumhuriyet Gazetesi’ne yönelik bombalı saldırıyı gerçekleştiren ve azmettiren ekip ile Danıştay’a yönelik olayın ‘kahraman’larının aynı olduğunu söyledi.

BOMBAYI YILDIRIM VERDİ • Gizli tanık, Alparslan Arslan’ın kendisine “Cumhuriyet Gazetesi ile sorunum var. Gel görüşelim” dediğini, Bahçeşehir ve Ataşehir’de görüştüklerini, toplantıda Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım ve başka kişilerin de bulunduğunu söyledi. İfadesinde gizli tanık, Yıldırım tarafından iki bombanın kendisine, üçüncüsünün de Arslan’a verildiğini söyledi.

500 BİN DOLAR VERİLECEKTİ • Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması için kendisine Muzaffer Tekin tarafından 500 bin dolar verileceğini söyleyen gizli tanık işi kendisinin yapmadığını ama İsmail, Erhan ve Tekin adlı üç kişiyi bu iş için bulduğunu söyledi. İki bombanın da pimi çekilmediği için patlamadığını, bombalarla birlikte başörtüsü de atıldığını söyleyen gizli tanık, Cumhuriyet’e yönelik iki bombalama olayının gece yapıldığını, Arslan’ın üçüncü bombada da ısrar etmesi sonucu bu işten uzak durduğunu, üçüncü bombanın ise Arslan tarafından gündüz atıldığını ifade etti.

DANIŞTAY’DA MESELEM VAR • Gizli tanık iki görevli ve savcı eşliğinde verdiği gizli ifadede Danıştay saldırısında kendisine vaat edilen 500 bin dolarla ilgili Arslan’ın “Ankara’ya gideceğim, Danıştay’da bir meselem var. Gidelim Ankara’da konuşalım. Orada paranızı veririm” dediğini, kendisinin uzun zaman Ankara’ya gitmediğini ve daha önce öldürdüğü ablasının çocuklarını görmek hem de parasını almak için Ankara’ya gittiğini belirtti.

ANKARA’YA BİRLİKTE GİTTİK • Arslan’ın arabasıyla dört kişi, Ankara’ya gittiklerini söyleyen gizli tanık Ulus’ta Sevgi Oteli’nde kaldıklarını ve Arslan’la aynı odada yattıklarını anlattı. Kendisinin Arslan’a sürekli parayı sorduklarını ancak onun “Bir görüşmem var, para işini de çözerim” dediğini, gece saat 24.00 civarında Arslan’ın otelden ayrıldığını, kendisine “Ülkü Ocakları’ndan etkin bir arkadaşla görüşeceğim” dediğini anlattı. Gizli tanık, otele kayıt yaparken Cumhuriyet’in bombalanması olayından dolayı tedirgin olduğunu ancak Arslan’ın “İstersen emniyete gidelim tespit mespit olmamıştır” dediğini anlattı. Ertesi gece Arslan’ın “Ben yarın para sorununu çözeceğim” dediğini, kendisinin de Arslan’a “Danıştay meselesi nedir, anlat” dediğini, Arslan’ın da çantasından gazete kupüründeki resimleri çıkarıp göstererek “Benim işim bu şahıslarla” dediğini anlattı. “Bu talimatı Veli Küçük ile Muzaffer Tekin mi verdi” diye sorduğunu, ancak Arslan’ın buna cevap vermediğini söyledi.

BU İŞİ BİTİR TALİMATI • Daha sonra birlikte Ankara’ya geldikleri Erhan’dan öğrendiğine göre Arslan’ın “Beni üç- beş gün sonra çıkartacaklar” şeklinde konuştuğunu iddia eden gizli tanığa göre Alparslan’a gelen bir telefonda “Bu işi bitir, bitiremiyorsan avukatlığı bırak” demiş. Gizli tanık, Arslan’ın kendisine gazete kupürünü gösterdikten sonra uyuduğunu ve sabah saat 11.00 gibi uyandığını, ancak Arslan’ın hangi saatte otelden ayrıldığını bilmediğini, kahvaltı ettiği esnada TV’de Arslan’ın Danıştay saldırısını gerçekleştirdiğini gördüğünü ve telaşlandığını söyledi. Erhan ve İsmail’i otogardan İstanbul’a gönderdiğini anlatan gizli tanık, Sinan isimli bir avukatla buluştuktan sonra rahatsız olan kız kardeşini görmek için Nevşehir’e gittiğini ve onun evinde yakalandığını anlattı.

İKİNCİ 28 ŞUBAT OLACAKTI • Gizli tanık, Alparslan Arslan’ı azmettiren kişilerin Veli Küçük, Muzaffer Tekin ve Alparslan Türkeş’in eski koruması Ziya Arpacık olduğunu, Atabeyler çetesinin de bir hafta sonra ortaya çıktığını iddia etti. Başbakan’a Atabeyler tarafından yapılacak suikastın başarılı olması durumunda emekli askerlerin öncülüğünde ikinci bir 28 Şubat yaşanacağını da sözlerine ekledi. Gizli tanık, Alparslan Arslan’ı azmettirenleri söylemek için mahkemeye dilekçe verdiğini ancak mahkeme heyetinin bunu kendisine sormadığını anlattı.

GİZLİ TANIKLAR ARTIK DEVLET KORUMASINDA • Tanık Koruma Yönetmeliği, Ergenekon davasında gizli tanıkların dinlenmesine ramak kala çıktı. Tanık Koruma Kanunu’ndan yaklaşık 11 ay sonra yürürlüğe giren yönetmelik, kod adı verilecek gizli tanıkların özel bölmelerde ya da makyaj ve maskeyle yüzlerini gizleyerek duruşma salonunda ifade vermelerine olanak sağlıyor.

TERÖR VE ÇETE SUÇU • TBMM’de 27 Aralık 2007’de kabul edilen Tanık Koruma Kanunu’na işlerlik kazandıracak Cumhuriyet Başsavcılık ve Mahkemelerce Alınacak Tanık Koruma Tedbirlerine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayınlandı. Yönetmeliğe göre; terör ve çete suçları ile ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve en az yıl ve üzeri hapis cezası gerektiren suçlarda tanıklık yapacak olanlar tanık koruma programından yararlanabilecek.

KOD İSİM VE ÖZEL BÖLME • Tanık koruma programına alınanların kimlik ve adres bilgileri kayda alınarak gizlenecek. Gizli tanıklara kod isim verilecek. Tanıklara yapılacak tebligatlar için ayrı bir adres belirlenecek. Gizli tanıklar, duruşma salonunda makyaj, maske, özel kabin veya benzeri yöntemlerden yararlanılarak ses ve dış görünüş bakımından tanınmasını ya da görülmesini engelleyecek şekilde de dinlenebilecek.

SÜPER KORUMA • Gizli tanıklar, gerektiğinde her türlü teknik cihaz ve donanımla 24 saat esasına göre kesintisiz olarak her türlü tehlikeden korunacak. Tanıklara, tehlikenin boyutuna göre yakın koruma, konutta koruma, işyerinde koruma, motorize veya yaya koruma ile çağrılı koruma verilecek. Bir davada gizli tanıklık yapan tutuklu ve hükümlüler, durumlarına uygun bir cezaevine nakledilecek.

Haber: Nevzat Çiçek/Taraf Gazetesi

Ergenekon Düğün Dayanışması
04 Ocak 2009 07:50

Ergenekon'un tutuklu sanığı Sami Hoştan, bir gazetenin genel yayın yönetmeninin düğün masraflarını ödediğini söyledi. O yayın yönetmeni kim mi...

Ergenekon davasına yılbaşı tatili nedeniyle verilen ara yarın bitiyor. Doç. Dr. Emin Gürses'in çapraz sorgusunun ardından salı günü İşçi Partililerin savunması alınacak. Duruşmalarda sanık ifadeleri ise ilginç tartışmalara yol açıyor.

Sanık Sami Hoştan, geçen haftaki çapraz sorguda, Tercüman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi'nin düğün masraflarını karşıladığını ileri sürmüştü. Büyükçelebi, soruşturma kapsamında gözaltına alınmış ancak tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Zaman'ın sorularını cevaplayan Büyükçelebi, iddialara tepki gösterdi: "Sami Hoştan, Yeşilyurt'ta bir dönem iki apartman ileride komşumdu. Oradan tanırım. Sadece merhabam var."

Ergenekon terör örgütü operasyonu kapsamında gözaltına alınan isimlerden biri de Tercüman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi'ydi. Savcılık sorgusunun ardından 'Ergenekon terör örgütüne üye olmak' suçlamasıyla çıkarıldığı mahkemece tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Büyükçelebi'nin ismi Ergenekon davasının 25 Aralık'ta görülen 32. duruşmasında yeniden gündeme geldi. Sanık kürsüsünde bulunan Susurluk hükümlüsü Sami Hoştan, çapraz sorgusu sırasında Büyükçelebi'nin düğün masraflarını karşıladığını öne sürdü. İlişkinin ipuçları Ergenekon iddianamesinde de yer alıyor. Büyükçelebi'ye verildiği iddia edilen para, Hoştan'ın Sözcü Gazetesi yazarı Mehmet Şehirli ile 16 Kasım 2007'de yaptığı telefon görüşmesinde de geçiyor.

Hoştan, muhatabına, "Bundan aldık mı biz o verdiğimiz parayı?" diyor. Şehirli ise almadığını anlatıyor. Büyükçelebi, bugüne kadar 3 kez evlilik masasına oturdu. İddiaya konu olan ikinci evliliğini Rahmi Turan yönetimindeki Gözcü Gazetesi'ndeki çalışma arkadaşı editör Burcu Örnek ile 17 Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirdi.

Düğünde şahitlikleri CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile dönemin İstanbul Valisi Erol Çakır yaptı. Nikahı da Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül kıydı. Zaman'ın sorularını cevaplayan Ufuk Büyükçelebi, Hoştan'ın iddialarını yalanladı: "Ben Hürriyet grubunda çalışırken Mehmet Şehirli zaman zaman gazeteye gelir giderdi. Samimiyetim yoktu. Sami Hoştan, iki apartman ileride komşumdu. Sadece merhabam var. Bazen gazetede Mehmet Şehirli'nin yanına uğrardı. Şehirli de o dönemde gazetede çalışıyordu. Ancak düğün masraflarının karşılanması mümkün değil. Şaka gibi."

(Zaman)


En son Ekim tarafından Pzr Oca 04, 2009 8:59 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Ksm 24, 2008 6:47 pm    Mesaj konusu: Ergenekon'da Son Durum Alıntıyla Cevap Gönder

25 Kasım 2008
Ali Bayramoğlu/Yenişafak

Ergenekon'un “askeri derinliği” ve infazlar...

İlk tanışmamız Susurluk kazasının sonrasına denk gelmişti. O günlerde verdiği ifadelerle karanlığın önemli bir kısmının ortaya çıkmasını sağlamıştı.

Bir ara anılarını yazmaya karar verdi. Ama o anılar ya bitmedi ya da o yayınlanmasını erken buldu.

Zaman zaman buluşurduk, sohbet ederdik. O günlerde bana yazılmamak kaydıyla anlattıkları anılarında yer alır mıydı bilmiyorum, ama anlatılanları, Okay Gönensin'e aktardığımda -bunları unut, kimseye de anlatma- dedirtecek kadar dudak uçuklatacak cinstendi…

Altını çizdiği özellikle JİTEM'di…

Cem Ersever'in infaz kararını kimlerin verdiği, nasıl infaz edildiği, Ersever'le yakın ilişkisi bulunan bir itirafcının emniyet müdürlüğünde nasıl koruma altına alınarak infazdan kurtarıldığı, Ersever'in şehirlerde eylem yapmadan, örneğin belli yerlere bomba atmadan önce emniyetten o yerdeki istihbaratçıların geri çekilmesini talep etmesi, anlattıklarından aklıma en çok yer edenler olmuş…

Binbaşı Cem Ersever'in JİTEM'deki komutanları Arif Doğan ve Veli Küçük bugün Ergenekon davasında yargılanıyorlar…

Ergenekon'un ucu Susurluk'a her geçen gün biraz daha uzanıyor…

Dahası Ergenekon davası Susurluk davalarının yapmadığına, yapamadığına soyunuyor. Eylemlerin ve çetelerin askeri kanadına el uzatıyor…

Gerçekte değmeye çalıştığı bu kanadın kuşattığı "gerçek ve zihniyet"tir…

1997'de ordunun düzenlediği bir gezide "Gürvil tepesi"nde askeri bir birlikte karşılaştığımız, "Diyarbakır'a gitmekten çekinirim, orada Cem Ersever'le JİTEM'de çalıştım" diyen, "Susurluk'u orduya bulaştırmaya çalışan vatan hainidir" sözlerinin sahibi general Özkasnak'ın yüzünün kızarmasına neden olan itirafçının işaret ettiği "gerçek ve zihniyet"…

Susurluk ve Ergenekon'un "askeri derinliği" sadece dışa dönük infaz ve eylemlerden oluşmuyor.

Eylemler içeriye de dönüktü.

Cem Ersever böyle öldürüldü. Orgeneral Eşref Bitlis'in ölümü hala bir muamma. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın ölümü tartışmalı. Albay Rıdvan Özden ise bir kaç suikast atlattıktan sonra 1995'te iki koruması ile birlikte öldürüldü. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nu Kıbrıs'ta ıska geçen kurşunu hiç saymayalım…

Susurluk davası bunlara ve JİTEM'e el atamadığı, askeri kanada ulaşmadığı için ortada kaldı…

Ergenekon'un önündeki temel meselelerden birisi "asker infazları meselesi"dir…

Bu infazlar, derin devlet yapılanmasında ve eylemlerinde, resmi politikaların aldığı yönde, gerek emir veren gerek emir alanlar açısından üstü örtülü operasyonların devlet içi yansımalarında anahtar rol oynuyorlar…

Dün gazetelerde yer alan bir haber Ergenekon savcısının Rıdvan Özden'in eşi Tomris Özden'i dinlediğini vurguluyordu.

Tomris Özden'in şu sözlerini siz değerlendirin:

"Bir PKK itirafçısı, eşimin JİTEM tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Yanında askerlik yapan erlerden biri de çatışmada ölmediğini söyledi. Eşimin ölümüyle ilgili belgeleri Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan benden 1996'da haber yapacağız diye aldılar. Sonra ne haber yaptılar ne de ilgilendiler. Tuncay Güney, benim yanımda Veli Küçük'le de telefonla görüştü. Ona da bilgiler verip 'ilgileniyoruz' dedi…

Ergenekon mu? Susurluk mu?

Her neyse! Yaranın merkezi orada duruyor…



DERİN ASKER İNFAZLARININ LİSTESİ

Ergenekon şüphelisi subay suikastleri

Ergenekon davası, birçok faili meçhul cinayetin ve mağdurunun da gün yüzüne çıkmasında etkili oluyor. Tomris Özden'in eşinin ölümü üzerindeki şüphelerle ilgili olarak Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'le görüşmesi, Albay Rıdvan Özden gibi PKK ya da Dev-Sol öldürdü denilen bazı general ve subayların ölümüyle ilgili şüpheleri tekrar gündeme getirdi. İşte o subaylar ve iddialar:

Tuğgeneral Tuğgeneral Bahtiyar Aydın: 1993’te Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığı’na atandı. Aynı yılın 22 Ekim günü Diyarbakır Lice Asayiş Bölük Komutanlığı binası önünde suikasta uğradı. Aydın, Kanas marka keskin nişancı tüfeği ile başından vurulmuştu. Ergenekon kapsamında ifade veren PKK itirafçısı olduğu iddia edilen "gizli tanık Deniz", Aydın'ın PKK tarafından vurulmadığını, Paşayı bir askerin vurduğunu askeri de bir başka askerin öldürüldüğünü iddia etti.

Tümgeneral Memduh Ünlütürk: Ergenekon ismini ilk açıklayan kiyşi olarak gösterilen Ünlütürk, 7 Nisan 1991’de İstanbul-Üsküdar’da evinde üç kişi tarafından öldürüldü. Katillerin aşırı sol terör örgütleri olduğu iddia edildi. Ancak, Ergenekon davasının tutuksuz sanıklarından araştırmacı-yazar Erol Mütercimler, Ergenekon örgütünün adını ilk açıklayan kişinin Ünlütürk olduğunu iddia ediyor.

Tuğgeneral Temel Cingöz: Batman, Mardin, Hakkâri, Elazığ ve Bitlis’te uzun yıllar görev yaptı. Güneydoğu sorununa yaklaşımı sertti. Cingöz, 23 Mayıs 1991 günü Adana Bölge Jandarma Komutanı iken suikasta uğradı. Cinayeti planlayan Adnan Temiz, Dev-Sol örgütüne ihanet ettiği gerekçesi ile cezaevindeyken öldürüldü. Ergenekon soruşturması kapsamında tanık olarak ifadesi alınan Emekli İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, Cingöz'le aynı yemek masasında Hizbullah Lideri Hüseyin Velioğlu'nu gördüğünü anlattı.

Korgeneral İsmail Selen: Emekli olduktan sonra 23 Mayıs 1991 günü Ankara’da suikasta kurban gitti. OHAL Bölge Komutanlığı görevinde bulunan Selen Paşa, PKK ile mlücadele konusunda dönemin yöneticileriyle ters düştü, görevden alınmak istendi. Emekli olduktan sonra ise suikaste kurban gitti. Paşa'yı PKK ya da herhangi bir sol terör örgütünün katlettiği düşünülüyor. Bu olay kapatıldı.

Oramiral Kemal Kayacan 1974’te Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak emekli oldu. 29 Temmuz 1992’de Göztepe’deki evinde silahlı saldırıya uğradı. Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınıp serbest bırakılan eski asker Erol Mütercimler, Ergenekon'u ilk kez Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duyduğunu ancak inanmadığını, Oramiral Kemal Kayacan'ın ise kendisine 'ciddiye almamakla salaklık yaparsın' dediğini aktarmıştı. Mütercimler "Kemal Kayacan'ın öldürülme nedeni bana göre Ergenekon konusunda bilgileri yavaş yavaş kamuoyuna açmaya başlamasıdır" demişti.

Gaffar Okan'ı JİTEM öldürdü

JİTEM ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan, Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan'ı JİTEM'in öldürdüğünü iddia etti. Aygan "Okkan'ı JİTEM öldürdü. Çünkü Okkan, Diyarbakır'a atanmadan önce JİTEM, Diyarbakır'da istediğini yapabiliyordu. Tim Komutanı Zahit Engin istediği gibi davranıyordu. JİTEM'in çalıştığı adamlar vardı lümpen takımından. Bunlar adam öldürüyor ve yaralıyorlardı, Emniyet bunların peşine düşünce JİTEM'e sığınıyorlardı. Abdulkerim Kırca ve Zahit Engin'in Gaffar Okkan'a küfür ettiklerine kaç kere şahit oldum. "Rahat çalışamıyoruz" diyorlardı. Okkan olayı JİTEM'in işiydi" dedi. Aygan Orgeneral Eşref Bitlis, JİTEM kurucularından Ahmet Cem Ersever cinayetlerinin de Ergenekon işi olduğunu iddia etmişti.
aktifhaber

SAVAŞ ÇIKARACAK BELGELER
25 Kasım 2008 08:08
Ergenekon sanığından ülkeler arasında savaş çıkarabilecek belgeler çıktı.

Ergenekon terör örgütü soruşturmasında sanıklardan SESAR Başkanı İsmail Yıldız'ın evinde İran ve Irak askerî istihbaratıyla ilgili 'çok gizli' belgelerin bulunduğu ortaya çıktı.

Savcı Nihat Taşkın, gizli belgelerin açıklanması halinde bu ülkelerle Türkiye arasında savaş çıkabileceğini belirtti. Savcı Taşkın, çapraz sorguda Yıldız'a "Bu belgeler sende ne arıyor?" diye sordu. Gizli belgeleri varlığını inkâr eden Yıldız, firarî sanıklardan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ü makamında ziyaret ettiğini bildirdi. SESAR Başkanı, ofisinde ele geçirilen milletvekilleriyle ilgili bilgileri AKP'li yetkililerden aldığını savundu. Hastalığı sebebiyle tutuksuz yargılanan Ayşe Asuman Özdemir ise bilgisayarında bulunan fotoğrafların Dağlıca değil Çukurca'ya ait olduğunu söyledi. Özdemir, "Fotoğrafları dostumuz Yarbay Onur gönderdi." dedi.

Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında haklarında dava açılan 45'i tutuklu 86 sanığın yargılandığı davanın 18'inci duruşması dün Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde yapıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen davanın duruşmasına, tutuklu sanık Siyasi Ekonomik Sosyal Araştırmalar ve Strateji Geliştirme Merkezi (SESAR) Başkanı İsmail Yıldız'ın çapraz sorgusuyla başlandı. Yıldız'a ofisinde ayrıca İran ve Irak askerî istihbaratlarına ait çok gizli belgeler bulunduğu ve açıklandığı zaman devletin aleyhine olacak bu belgeleri nereden aldığı sorusu da yöneltildi. Yıldız, belgelerden haberi olmadığını söyledi. Davanın bir diğer savcısı Nihat Taşkın da, Yıldız'ın ofisinde ele geçirilen belgelerin iki devlet arasında savaş nedeni olacak belgeler olduğunu aktararak, "Sizde ne arıyor?" dedi. Ofisinde gizli ibareli belgelerin olmadığını iddia eden Yıldız, ele geçirilen dokümanların 'Akbil' davası ile ilgili soruşturmanın belgeleri olduğunu ileri sürdü. Bürosundan alınan CD'leri ve harddisklerin delil olarak sayılmasını istemediğini aktardı.

Levent Ersöz'le ofisinde görüştük

Duruşma savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Yıldız'a Ergenekon davası firari sanıklarından emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ü ve Atilla Uğur'u tanıyıp tanımadığını sordu. Yıldız, Ersöz'ün kendisini makamına çağırarak SESAR'ı tanımak istediğini belirttiğini söyledi.

Siroz hastalığı sebebiyle tutuksuz yargılanan Ayşe Asuman Özdemir, Yıldız'ın savunmasının ardından ifade verdi. Savunmasının ardından çapraz sorgu sırasında fenalaşınca, duruşma salonundan çıkarıldı. Savcı Pekgüzel, Özdemir'e bilgisayarında bulunan Dağlıca kırsalına ait kritik askerî bölgelerin fotoğraflarını sordu. Özdemir, "Orası Dağlıca değil Çukurca'dır. Aile dostumuz Yarbay Onur vardır. O çok eski fotoğrafları da Onur (Dirik) yollamıştır." şeklinde cevap verdi. Onur Dirik, 21 Ekim 2007'de teröristlerce gerçekleştirilen Dağlıca baskınında, 12 şehit veren taburun komutanıydı. Dirik, bu olaydan sonra görevden alınmıştı.
aktifhaber

Ergun Poyraz Çapraza Alındı

25 Kasım 2008 16:10

Ergenekon Terör Örgütü'nün kalemi olan ve çok sayıda güdümlü kitap yazan Ergun Poyraz, bugün çapraz sorguda Üzeyir Garih&Erdoğan'ı anlattı.

Ergenekon davasının 19. duruşması bugün yapılıyor. Tutuklu sanıklardan yazar Ergün Poyraz'ın ifadesi tamamlandı.

Poyraz, bir kitap hazırlığı içinde olduğunu belirterek Başbakanın kendisini şikayet etmesinin ardından tutuklandığını söyledi.

Ergün Poyraz'ın ayrıca çok çarpıcı ifadeleri mahkeme salonunda yankılandı. Poyraz, Başbakan Erdoğan'a muhalif olanların ya kazaya kurban gittiğini ya da öldürüldüğü ya da cezaevine konulduğunu öne sürdü

Savunmasında Üzeyir Garih'e de değininen Poyraz, Garih'in Başbakan Erdoğan'a karşı olduğunu, Erbakan ve Türkeş'e yakın bir isim olduğunu söyledi.

Poyraz, "Erdoğan'a karşı olan tek yahudiydi, o yaşasaydı Erdoğan milletvekili olamazdı" dedi. Poyraz'ın ardından söz alan avukatı Hüseyin Buzoğlu, sanıkların tahliye edilmemesinin kovuşturmada siyasi bir gölgeye dönüştüğü yönünde şüphe uyandırdığını söyledi.

Buzoğlu, ayrıcı kendisinde lobi belgesi çıkan kişilerin örgüt yönetici olarak suçlandıklarını hatırlatarak rahatsızlık duyduğu bir konuya açıklık getirmek istediğini belirtti. Müvekkili Ergün Poyraz'ın tutuklanmasının ardından sanıklardan Sevgi Erenerol'un kendisiyle görüşmek istediğini belirten Buzoğlu, "Erenerol bana neden tutuklandığını sordu. Ben de Kendisinden lobi belgesinin çıktığını söyledim ve fotokopisini ona verdim. Yani Erenerol benim kendisine verdiğim belgeden dolayı üst düzey yönetici olduğu gerekçesiyle huzurunuzdadır. Ben de bu belgeyi internette buldum" diye konuştu.

-"BU İDDİALAR BİR SONRAKİ İDDİANAMEDE VAR"-

Poyraz’ın avukatı Hüseyin Buzoğlu, iddianamede yer almayan iddialara ilişkin müvekkiline soru sorulamayacağını belirtince, duruşma savcısı Pekgüzel, bir sonraki iddianamede bunların yer alacağını belirtti. Mahkeme Başkanı Şengün, bunun üzerine savcı Pekgüzel’e, “Savcı bey doğru. Lütfen bu iddianameyle ilgili soru sorun” dedi. Savcı Pekgüzel de bu yanıt üzerine, “Tamam ben soru sormuyorum” diyerek tepki gösterdi.
Duruşma savcılarından Nihat Taşkın, Poyraz’ın eğitim durumunun ne olduğunu sordu. Poyraz, Yıldız Üniversitesi İnşaat Fakültesi ikinci sınıftan terk ve Açık Öğretim Fakültesi üçüncü sınıftan terk olduğunu söyledi. Savcı Taşkın Poyraz’ın askerliğini nerede ve hangi rütbeyle yaptığını da sordu. Poyraz, Girne’de çavuş olarak yaptığını söyledi.

-KİTAP YAZANLARIN ADRESİ POYRAZ-

Poyraz’a çapraz sorguda şu sorular yöneltildi:
“Nihat Taşkın: Hikmet Çiçek’i tanıyor musun, nereden tanıyorsun?
Ergün Poyraz: Bir kez beni ziyarete geldi. Cüneyt Zapsu ile ilgili kitap yazıyordu. Görüştük.
NT: Hikmet Çiçek’ten elde edilen notlarda Jandarma İstihbarattan para aldığınız yazıyor. Jandarma istihbarat elemanı olmak suç değil, buradan para aldığınıza dair elde edilen tutanaklarda imzanız olsaydı kabul eder miydiniz?
Köksal Şengün: Savcı bey bu yorum, soru değil.
NT: Levent Ersöz’ü tanıyor musunuz, ilişkinizin derecesi ne?
EP: Bu konuda, ifademde gerekli açıklamaları yaptım. Söyleyeceğim başka bir şey yok.
NT. Sizde neredeyse arşiv oluşturacak derecede gizli askeri belge elde edildi. Bunları kimden aldınız?
EP: Kimseden gizli belge almadım.

-"NANE LİMON HAKKINDA KİTAP YAZSAM DA HERKESLE GÖRÜŞÜRÜM"-

NT: Kitap yazmayı düşünenlerin size başvurmasını gerekecek bilgiler mi var?
EP: AKP ile ilgili kitap yazacak olsam bu konuda bilgisi olan ve belgesi olan herkesi araştırırım ve görüşürüm. Nane limon hakkında kitap da yazacak olsam bu konuda da herkesle görüşüp bilgi ve belge alırım. Herkes de aynı şeyi düşünür. Ben terör örgütü üyesi olmakla yargılanıyorum. Bana bu konuda soru sorun.
NT: Eren Erol’la nerede ve ne zaman tanıştınız?
EP: Ayasofya Derneği’ne üye oldum. Ayasofya’nın cami olması için ilk kez bir derneğe üye oldum. Allah rızası için bana terör örgütü üyesi olduğumla ilgili soru sorun. Ben de nasıl olduğumu öğrenirim.
Avukat Hasan Gürbüz: Emniyetteki görevliler “Sen şuranın adamı mısın? Bunları söyle seni bırakalım” dedi mi?
EP: Rütbeli bir emniyet yetkilisi, “Genelkurmay istihbaratında mısın, jandarma istihbaratında mısın? Seni davul zurnayla uğurlayalım” dedi. Ben de Atatürk’ün, Mustafa Kemal'in askeri olduğumu söyledim. İkisine de çalışmadığımı belirttim.
Avukat Hüseyin Gökçeaslan: Ergün Poyraz’ın jandarma istihbarattan maaş aldığına dair belgenin İşçi Parti’sinde ele geçirildiği söyleniyor. İP’te böyle bir belge bulunmamıştır. “

-EMİNAĞAOĞLU’NA TERTİP BELGESİ-

Tutuklu sanıklardan Nusret Senem, Poyraz’a AKP hakkında açılan kapatma davasının hazırlığını yapan YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’na bir tertip belgesinin hazırlanıp basına sızdırıldığını, bu tertip belgesinde yapılmayan bir görüşmeden söz edildiğini belirtti.
Poyraz’ın çapraz sorgusu tamamlandı. Mahkeme heyeti tutuklu sanıkların taleplerini dinliyor.
aktifhaber

Ergenekon'da Son Durum
24 Kasım 2008 19:10

Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda görülen Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında neler oldu...

"Ergenekon" Davasında mahkeme heyeti, Ayşe Hatun Özdemir'in duruşmalardan vareste tutulmasına karar verdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda görülen davanın bugünkü duruşmasında, sanık ve sanık avukatlarının taleplerini aldıktan sonra verilen aranın ardından ara kararları açıkladı.

Mahkeme heyeti, sanıklardan Hikmet Çiçek'in verdiği dilekçedeki bazı isimlerin asker olup olmadığını, haklarında soruşturma yürütülüp yürütülmediğini, o soruşturmanın "Ergenekon" soruşturması kapsamında olup olmadığını, aynı dilekçedeki isimler ve Hikmet Çiçek'ten elde edilen ve dosyada bulunan 'Karargah evleri' dokümanında geçen isimlerle ilgili Genelkurmay Başkanlığına yazı yazılmasına karar verdi.

Halil Behiç Gürcihan'a ait olan 'acıkistihbarat.org' internet sitesi hakkında herhangi bir inceleme yapılıp yapılmadığının MASAK'tan sorulmasını hükme bağlayan mahkeme heyeti, Veli Küçük'ün avukatının talebini kabul ederek, "Ergenekon" isimli dokümanın aslının emanetten alınarak incelemesi amacıyla kendisine iletilmesi kararı aldı.

Mahkeme heyeti, Ergün Poyraz'ın bu oturumda verdiği belge örneklerini ekleyerek Jandarma Genel Komutanlığına yazı yazılmasını, bu belgelerin gerçek olup olmadığının, belgelerde belirtilen tarihlerdeki ödemelerin yapılıp yapılmadığının sorulmasını kararlaştırdı.

Bunun dışında Poyraz'a Jandarma Genel Komutanlığının tüm açık ve örtülü bütçesinden herhangi bir biçimde ödeme yapılıp yapılmadığının sorulmasını hükme bağlayan mahkeme heyeti, iddia makamı ile ilgili Adalet Bakanlığına suç duyurusunda bulunulması taleplerini ise bizzat talep sahipleri tarafından ilgili yerlere yapılabileceğini gerekçesiyle reddetti.

Sanık Kemal Kerinçsiz'in talebini kabul eden mahkeme heyeti, sanıkların emniyetteki ifadelerinin kayda alınıp alınmadığının İstanbul Emniyet Müdürlüğünden öğrenilmesini hükme bağlayarak, "Ergenekon" örgütü ve bu örgütle bağlantılı diğer örgütler hakkında 12 Haziran 2007 tarihinden önce kendilerine herhangi bir suçun intikal edip etmediğinin, bu örgüt tarafından söz konusu tarihten önce işlenmiş herhangi bir suç olup olmadığının Emniyet Genel Müdürlüğünden ve Jandarma Genel Komutanlığından sorulmasına karar verdi.

Mahkeme heyeti, sanıklardan Ayşe Asuman Özdemir'in rahatsızlığı nedeniyle savunmasının yarıda kaldığını, kalan bölümün tamamlanabilmesinin sağlığının düzelmesiyle mümkün olacağından savunmasının ileri bir tarihte tamamlanmasına, o tarihe kadar da duruşmalardan vareste tutulmasını kararlaştırdı.

Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar veren mahkeme heyeti duruşmayı yarın saat 09.30'a erteledi.
aktifhaber

ERGENEKON'DA SAHTE BELGE İDDİASI

24 Kasım 2008 21:33
"Ergenekon" Davası'nda yargılanan tutuklu sanıklardan Ergün Poyraz, dosyada yer alan ve delil olarak gösterilen bir belgenin sahte olduğunu ileri sürdü
"Ergenekon" Davası'nda yargılanan tutuklu sanıklardan Ergün Poyraz, dosyada yer alan ve delil olarak gösterilen bir belgenin sahte olduğunu ileri sürerek, "Hakkımdaki iftiraları sabaha kadar anlatsam bitmez" dedi.

Duruşmada savunmasını yapan yazar Ergün Poyraz, davanın iddianamesinden "2 bin 500 sayfa karşı devrim iftiranamesi" olarak bahsetti. Terör örgütü üyeliği ile suçlandığını hatırlatan Poyraz, 2002 yılından bu yana Ankara Emniyet Müdürlüğü ve jandarma tarafından korunduğunu, korumalarından habersiz hiçbir şey yapamadığını bu şartlar altında bu suçu nasıl işlediğini anlayamadığını söyledi.

Poyraz, 2008 yılı Ocak ayında cezaevinde olmasına rağmen, korunması yönündeki kararın 2009 yılı Ocak ayına kadar uzatıldığını kaydetti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı sözlerinden alıntılar yapan Poyraz, bu sözlere ilişkin eleştirilerde bulundu. Poyraz, "Yazdığım kitaplardan çok, hapse girmeme neden olduğunu düşündüğüm, Recep Tayyip Erdoğan'ın önünü açan olaylara ilişkin yeni araştırmalarımdır" diye konuştu. "Hasan Yeşildağ'ın Başbakan'ın gizli kasası olduğundan" bahsedildiğini söyleyen Poyraz, Yeşildağ'ın Başbakan Erdoğan Pınarhisar Cezaevine gitmeden önce basit bir çek suçundan aynı cezaevine girdiğini ve Erdoğan gelmeden önce çeşitli hazırlıklarda bulunduğunu öne sürdü.

Yeşildağ'ın daha önce de kısa bir süre Abdullah Çatlı'nın grubunda yer aldığını, uyuşturucu sattığı için kovulduğunu, Mehmet Ali Ağca ile adının geçtiğini ileri süren Poyraz, aynı kişinin kardeşine de Engin Civan'ın kız kardeşinin istenmesi konusunda Recep Tayyip Erdoğan'ın aracılık yaptığını iddia etti.

İsmail Yıldız ile yaptığı bir telefon görüşmesinin terör örgütü üyesi olduğu iddiasına dayanak yapıldığını kaydeden Poyraz, Yıldız'ı Başbakan Erdoğan ile ilgili bir yazısına ilişkin aradığını, bu yazı konusunda dava açılıp açılmadığını öğrenmeye çalıştığını anlattı.

Aynı yazıyı kitabında kullanmayı düşündüğü için böyle bir araştırma yaptığını kaydeden Poyraz, "Yargıtay'ın bir dava açıldığında aradığı gerçeklik kriterlerine uyduğum için terör örgütü üyesi oldum" dedi. Oktay Yıldırım ile de yazacağı bir kitap nedeniyle bir kez görüştüğünü ifade eden Poyraz, "(Hiçbir şey karanlık bir odada siyah bir kediyi aramak kadar zor değildir. Hele de odada siyah bir kedi yoksa) şeklindeki Konfüçyus'un sözü, bu iddianamede, daha doğrusu iddiasıznamede ortaya çıkmaktadır" diye konuştu. Bir kitaptan çeşitli bölümler okuyan ve bu okuduğu bölümlerdeki Ergenekon soruşturmasıyla benzerlik taşıyan noktalara dikkati çeken Poyraz, bu kitabın 2004 yılında yayınlanan "Mafya İmparatorluğu" adındaki kitap olduğunu kaydetti. Kitabın 141. sayfasında, "Ergenekon Analiz Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme 1999" adlı belgenin yer aldığını söyleyen Poyraz, "2004 yılında 1 milyon basılan bu kitapta o ünlü 'Ergenekon' belgesi çok açık şekilde görülüyor" dedi.

TÜRKİYE'DEN YURT DIŞINA KAÇIRILAN PARALAR

Poyraz, bu kitaptan anlaşıldığı kadarıyla, bu çalışmanın, Türkiye'den yurt dışına kaçırılan paraların geri getirilmesi konusunda yapılan bir çalışma olduğunu savunarak, yine aynı kitaba göre bu çalışmada Sadettin Tantan ile dönemin Organize Suçlar ve Kaçakçılık Dairesi Başkanı Emin Aslan'ın da yer aldığını ifade etti.

Türkiye'den para kaçıran kişilerden birinin Sudi Özkan olduğunu öne süren Poyraz, "Bugün Özkan'ın yanında, onu 'Ergenekon' denilen sanal örgütten korumak için Mehmet Eymür'ün bulunduğu düşünüldüğünde, olayın çetrefili biraz olsun aydınlanır" dedi.

Kitapta yer alan bu çalışmayı savcıların örgüt manifestosuna dönüştürmek için bazı değişiklikler yaptığını öne süren Poyraz, bu belgenin bir rapor olduğunun ve ekip çalışması sonucu hazırlandığının, Sadettin Tantan ile yapılan bir röportajda da ortaya çıktığını öne sürdü.

Bu röportajda Tantan'a "yurt dışındaki paraların bilgisayar korsanları kullanılarak getirtilmesinin söz konusu olup olmadığının" sorulduğunu söyleyen Poyraz, Tantan'ın da "bu işin bilgisayar korsanlarıyla yapılacak iş olmadığını, çok çaba sarf edildiğini, çok değişik şeylerin araştırıldığını, ancak ekiplerin harekete geçmeden dağıtıldığını" söylediğini anlattı. Abdülkadir Aksu'nun İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemlerde meydana gelen suikastlar ve bazı olaylardan bahseden Poyraz, Aksu'yu suçlayıcı ifadelerde bulundu.

CİNAYETLERLE İLGİLİ BAĞLANTI

İddianamede 2003 yılında yaptığı görüşmelerden ya da yargı mensuplarıyla yaptığı görüşmelerden bahsedilerek, bunların 2007 yılında işlenecek cinayetlerle bağlantılarının kurulduğunu öne süren Poyraz, "Ben size gelsem ve 5 yıl sonra işlenecek bir cinayetle ilgili görüşmek istesem ne yaparsınız? Herhalde beni Mazhar Osman'a gönderirsiniz" dedi.

Çeşitli konularda araştırmalar yaptığını bu çerçevede aralarında

Necmettin Erbakan ve Bülent Arınç'ın da bulunduğu pek çok kişiyle görüştüğünü anlatan Poyraz, bunlardan sadece asker ya da hukukçularla yaptığı görüşmelerin incelenmesini eleştirdi. Poyraz, şunları söyledi:

"Eskiden polisler hayatlarını söndürmek istedikleri kişilerin cebine, arabasına uyuşturucu, silah gibi suç unsurları bırakıp sonra ihbar ettirirlerdi. Bu şekilde yakalatıp insanların hayatlarını söndürürlerdi. Bu müfterilerin mercimek kadar da olsa beyinleri vardı. Kolay kolay hata yapmazlardı. Benim evimden ele geçirilen CD'lerin arasına bir tane 1 no'lu CD koymuşlar. Ancak, bana ait olan 1 no'lu CD'yi yok etmeyi akıl edememişler. Sonra da bana ait olan 1 no'lu CD'yi toplam 63 CD ile birlikte içinde suç unsuru tespit edilemediğinden avukatıma teslim etmişler. Ben aylardan beri CD'lerimin arasına konulan 1 no'lu CD'de çıkan fişleme gibi belgelerle besleme basın tarafından linç edildim."

TSK'YA AİT BELGELER

Kendisinde ele geçirilen TSK'ya ait belgelere ilişkin, TSK tarafından bu belgelerin güncelliğinin kalmadığının bildirilmesine rağmen, suç unsuru olarak algılandığını savunan Poyraz, "Hakkımdaki iftiraları sabaha kadar anlatsam bitmez. Ruhsatsız silah taşıdığım iddiası vardır. Hatta bu nedenle örgütün silahlı elemanı olarak bizden bahsediliyor. Bunu savcılar bile bile yapmışlardır. Yalan ve iftiradır. Yakalandığım zaman üst arama tutanağında da yer aldığı gibi, üzerimden 1 adet silah ruhsatı çıkmıştır" dedi.

Poyraz, silah ruhsatının örneğini ve üst arama tutanağını mahkemeye sundu.

Dosyada yer alan ve JİTEM'den para aldığına ilişkin delil olarak gösterilen belgenin Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz ve emniyet görevlilerince sahte olarak düzenlendiğini öne süren Poyraz, aynı zamanda bu sahte belgenin bir gazetede de yayınlatıldığını savundu.

Söz konusu belgedeki ismin bile yanlış olduğunu, ne kendisinin ne de parayı verdiği iddia edilen kişilerin imzasının bulunduğunu söyleyen Poyraz, avukatının yazışmasında Jandarma Genel Komutanlığının, iddia edilen belgelere rastlanmadığını bildirdiğini anlattı.

Poyraz, buna rağmen bu belgenin iddianamede yer almasını eleştirdi. Başbakan Erdoğan'dan zaman zaman "çakma savcı" diye bahseden Poyraz, savunmasında "iddianame" yerine, "karşı devrim iftiranamesi, karşı devrim iddianamesi, iftiraname ve iddiasızname" sözlerini kullandı. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Poyraz'a ifadesinin daha uzun sürüp sürmeyeceğini sordu. Poyraz'ın "devam edeceğini" belirtmesi üzerine, ifadesinin alınmasına ara verildi.

TALEPLER

Duruşmada söz alan tutuklu sanık Muzaffer Tekin de şunları kaydetti:

"Cumhuriyet Gazetesi avukatı Bülent Utku'nun Danıştay saldırısı davasında şüpheli olmam gerektiği yönünde dilekçe verdiğini yeni öğrenmiş bulunuyorum. Avukat Bülent Utku'nun duruşmada Cumhuriyeti değil irticacıları aklama konusundaki gayretinden anlamalıydım. İçi boşaltılmış 2 süs eşyasına sarılmasının başka bir anlamı olamaz. Dinci basın da kendisini alkışlıyor." Kendisinde ele geçirildiği öne sürülen el bombalarının 1971 ve 1977 yıllarında imal edildiğini, eğitimde kullanılan tipte olduklarını ve bunların birlikten dışarıya çıkarılmasının imkansız olduğunu söyleyen Tekin, bu bombaların Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalarla uzaktan yakından alakasının olamayacağını söyledi.

Tutuklu sanık Hikmet Çiçek, "karargah evleri" adlı belgede adı geçen kişilerin TSK üyesi olup olmadıklarının, haklarında soruşturma yapılıp yapılmadığının ve İşçi Partisi ile bir ilişkileri olup olmadığının Genelkurmay Başkanlığından sorulmasını istedi.

Tutuklu sanıklardan Kemal Kerinçsiz, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde kendisi ve diğer sanıklarla ilgili yapılan mülakatların kayda alınıp alınmadığının, savcılığa iletilip iletilmediğinin ve delil olarak kullanılıp kullanılmadığının sorulmasını istedi.

Kerinçsiz ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünden, Ergenekon terör örgütünün bir suç kaydı olup olmadığının sorulmasını istedi.

Bu arada, duruşmada ifade verdiği sırada fenalaşarak salondan ayrılan Ayşe Asuman Özdemir'in, Silivri Devlet Hastanesine kaldırıldığı öğrenildi. Burada bir süre tedavi gören Özdemir'in tedavisinin evinde sürdürüleceği belirtildi.

yeni şafak

KERİNÇSİZ'DEN İLGİNÇ SAVUNMA

24 Kasım 2008
Kemal Kerinçsiz: Osmanım'a soruşturma yok, Hakkıcığım'a soruşturma var.
Ergenekon tutuklu sanıklarından Kemal Kerinçsiz, Ankara Hakimlerinden Hakkı Yalçınkaya’ya “Hatkkıcığım” dediği için ve hakimin de kendisine “Abi” dediği için Adalet Bakanlığı’nın inceleme başlattığını belirterek, Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcılarını, Danıştay saldırısından dolayı tutuklanan Osman Yıldırım’a “Osmanım” demelerine ilişkin inceleme başlatmadıklarını söyledi

Ergenkon tutuklu sanıklarından Kemal Kerinçsiz, “30 yıllık hakim arkadaşıma ‘Hakkıcığım’ demem onun da bana ‘Abi’ demesi üzerine bakanlık soruşturma açıyor. Ama iddia makamı Danıştay saldırısını düzenleyen 9 numaralı gizli tanık Osman Yıldırım’a ‘Osmanım’ diye hitap ediyor. Ancak bu konuda soruşturma açılmıyor” diye konuştu. Kerinçsiz Ankara Hakimi Yalçınkaya ile aynı yurtta altlı üstlü yattıklarını da söyledi.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ksm 26, 2008 6:29 pm    Mesaj konusu: Tuncay Güney Alıntıyla Cevap Gönder

ERGENEKON'A 'SIZMA' YAPMIŞ
26 Kasım 2008 10:05

Tuncay Güney'in "İpek" kod adlı MİT mensubu olduğu ve Ergenekon'a sızdırıldığı ortaya çıktı.

Ergenekon örgütünün ortaya çıkmasına neden olan Tuncay Güney'in 'İPEK' kod adlı MİT elemanı olduğu ortaya çıktı. Güney, Türkiye-İran Masası'nda çalışıyordu..



2001 yılında poliste verdiği ifadelerle ilk kez Ergenekon terör örgütünün ortaya çıkmasına neden olan Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğu, üstelik MİT'teki kod adının da "İPEK" olduğu ortaya çıktı.

Sabah Gazetesi'nin elde ettiği çok gizli bilgiye göre Tuncay Güney, İPEK kod adıyla MİT'in Türkiye-İran Masası'na bağlı olarak görev yapıyordu. Ancak sonradan MİT, Tuncay Güney'i JİTEM ve Ergenekon'un içine sızdırdı. Güney polisteki sorgusunda deşifre olunca, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun tarafından ABD'ye gönderildi. Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğunu eski MİT Kontrterör Daire Başkan Yardımcısı Mehmet Eymür de üstü örtülü biçimde yazmıştı. Eymür, Atin.org adlı sitede Aydınlık dergisi ve avukat Ceyhan Mumcu'ya yazdığı yanıtta "Tuncay Güney'den bahsetmişsin. Bir istihbarat elemanı. Yetenekli birisi. Sizin ekibe başarılı bir şekilde sızmış. İpliğinizi pazara çıkarmış. Zokayı fena yemişsiniz" demişti.



TUĞCU MİT'E SOKTU
Güney MİT'e çok genç yaşlarda, MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu tarafından kazandırıldı. 1990'lı yıllarda önce "Gerici Faaliyetler Şubesi" sonra da İran Masası'na bağlı çalışan Güney, bu amaçla genç bir gazeteci kimliğiyle, Ortadoğu'daki liderlerle yüzyüze görüşmeler yaptı. Ancak 1992 yılında MİT Güney'in görevini değiştirdi. JİTEM ve Ergenekon'a sızma görevi verilen Güney, ilk kez bu tarihte albay rütbesiyle Ağrı'da görev yapan Veli Küçük ile tanıştı. 1996-97 yıllarında Susurluk skandalı sırasında MİT için önemli bir bilgi kaynağı olan Güney, hem Susurluk hem de 28 Şubat sürecinde elde ettiği bilgileri, MİT'in çalışma merkezi olarak kullandığı İstanbul Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi'ne götürüyordu. Ancak Güney'in kimliği 2001 yılında dönemin İstanbul Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından yapılan sorguda deşifre edildi. İddiaya göre Güney'in JİTEM kimliğinin deşifre olmasını istemeyen Veli Küçük, Güney'in serbest kalmasını sağladı. Tam bu noktada MİT de devreye girdi.

ABD'YE BÖYLE KAÇIRILDI
Bizzat MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, CİA ile temas kurarak Güney'e 10 yıllık ABD vizesi aldı. Güney kendi adına pasaport ile MİT İstanbul Bölge Başkanı Kubilay Günay'ın ekibi eşliğinde THY'nin New York tarifeli uçağıyla ABD'ye gönderildi. New York'ta Güney'i karşılayanlar, Güney'i Manhattan 301 East 94 Street adresindeki The Marmara Oteli'ne yerleştirdi. Bir hafta sonra Manhattan Postanesi'nin yanındaki gökdelende, Türk istihbaratının kullandığı bir daireye geçti ve 1 yıl boyunca burada yaşadı. Elemanı Güney vasıtasıyla Ergenekon'u bildiği halde yetkili mercileri haberdar etmeme suçlamasıyla karşı karşıya kalmamak için MİT tam da bu tarihten bir yıl sonra ilk kez resmi bir rapor hazırladı. MİT'in 2003'te Başbakanlık'a gönderdiği yazıda, "2002'de postayla ulaşan 6 adet CD ve 2 sayfalık isimsiz mektupta Ergenekon ile ilgili istihbarat alındığı" belirtildi. MİT'in Güney'le ilgili ilk kez Tuncay Güney İPEK olarak bahsetmesi savcı Zekeriya Öz'ün de dikkatinden kaçmadı. Savcı Öz, Tuncay Güney'den elde edilen, "MİT Müsteşarlığı" başlıklı gizli ibareli 1996/114 sayı numaralı Yusuf Balbay ve Dinçer Bozak imzalı belge nedeniyle, MİT'ten Güney'le ilgili bilgiyi resmi olarak istemişti.

BELGEDE KOD İSMİ GEÇİYOR
MİT'in 07.02.1997 tarih ve 10.251.01.011(IST00736) sayılı belgesinde Tuncay Güney'in kimliği ortaya çıkıyor. Belgede "AOM (Ait Olduğu Masa) : Türkiye İran" "Konu: Tuncay Güney (İPEK)" "HAT (Haberin Alınış tarihi): 07.02.1997" "VOT (Vakanın Oluş Tarihi): Metnin içinde" "KYN (Kaynak): 610/264 (MİT'in illegal dinleme kodu)" ve "T/K (Tali Kaynak): (Tali kaynak yok)" ibareleri görülüyor. Son geçilen mesajın içeriğinde ise Tuncay Güney'in başka bir gazeteciyle konuşmasından bahsediliyor. Konuşmada Güney, kendisinin de komutanı olan tuğgeneral Veli Küçük hakkında, Abdullah Çatlı ile bağlantılı olduğu yolunda birçok haberin kamuoyunda yer aldığını, Hanefi Avcı'nın ifadesi ile de Veli Küçük'ün zor durumda kaldığını, adı geçen generalin yaptıklarının ortaya çıkması halinde kendisinin de bu durumdan etkileneceğini, zira Cem Ersever'in öldürülmesi olayının da 'vuzuha kavuşacağını' anlatıyor.

GAZETECİ KİMLİĞİYLE GİTTİ
Veli Küçük, MİT elemanı olduğundan habersiz Tuncay Güney'i gazeteci kimliği adı altında Mesud Barzani, Celal Talabani ve Hizbullah lideri Fadlallah ve Hasan Nasrallah'a istihbarat edinmesi için ve JİTEM'in imkânlarıyla göndermişti. Ancak Tuncay Güney, Kuzey Irak ve Lübnan'da JİTEM adına yaptığı tüm istihbaratı önce MİT'e gönderiyor, daha sonra MİT'in bilgisi dahilinde JİTEM'e istihbarat bilgisi veriyordu.


GÜNEY'İN GÖRÜŞME KASEDİ İSTENDİ

Ergenekon davasının dünkü duruşmasında, Tuncay Güney ile ilgili görüşme kasetinin Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan istenmesine karar verildi. Başsavcılığa yazılan yazıda bu kişiye ait olduğu bildirilen ve başsavcılık emanetinde olduğu anlaşılan görüşme VHS kasetinin bir örneğinin dijital ortamda çıkartılarak, mühürlü zarf içinde mahkemeye gönderilmesinin istenmesine karar verdi. Yazar Ergun Poyraz ise savunmasında "Bütün senaryolar Ümraniye üzerine yazıldı. Onların haberi olmadan Ümraniye'ye oyuncak bomba bile sokulmaz" dedi.

aktifhaber

MİT'ten T. Güney Açıklaması
26 Kasım 2008 15:12

Milli İstihbarat Teşkilatı, Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğu ve Ergenekon'un içerisine sızdırıldığı iddialarıyla ilgili bir açıklama yaptı..


Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığından (MİT) yapılan açıklamada, "Tuncay Güney, o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkatimizi çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıstır. Tuncay Güney kayıtlı bir haber kaynağımız değildir" denildi.

MİT'ten yapılan yazılı açıklamada, şunlar kaydedildi:

"Sabah gazetesinin 26 Kasım 2008 tarihli nüshasında 'Kod Adı İpek' başlığı altında Tuncay Güney ile ilgili belgeyi konu alan bir manşet haber yayımlanmıştır.

Haberde yer alan belge, Teşkilatımıza aittir. Söz konusu belgenin dışarıya yansıtılması ile ilgili idari soruşturma açılmıştır.

Tuncay Güney o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkatimizi çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıstır.

Bu bağlamda, Tuncay Güney kayıtlı bir haber kaynağımız değildir.

Kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan Kontr Terör Merkezi, sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarılmıştır.

Milli İstihbarat Teşkilatına yönelik asılsız iddiaları, belirlenmiş senaryolara göre çeşitli dönemlerde ortaya atanların amacı kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Milli İstihbarat Teşkilatı ile doğrudan veya dolaylı şekilde bağlantı kurulmasına çalışılan söz konusu yayınla ilgili yasal yollara başvurulacaktır."
aktifhaber

MİT'ten Ergenekon Şeması !

27 Kasım 2008 18:45
"Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında, MİT tarafından gönderilen "Ergenekon konulu şemanın" açık şeklinin savcılıkça mahkemeye ulaştırıldığı bildirildi.

"Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından gönderilen "Ergenekon konulu şemanın" açık şeklinin savcılıkça mahkemeye ulaştırıldığı bildirildi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunmasına devam eden tutuklu sanıklardan Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk, kendi çizdiği, çok kafası olan bir canavar karikatürünü de göstererek, "Bunun kopmayan kafasının birinin TSK, diğerinin de Türk hukuk sistemi olduğunu düşünüyorum" dedi.

Tutuklu bulunduğu 17 aylık süreçte, kendisini ziyaret için cezaevine bir arkadaşının geldiğini belirten Öztürk, bu arkadaşına bir daha gelmemesi yönünde uyarıda bulunduğunu anlatarak, "Bazı sanıkların ziyaret listesinde bulunan kişiler soruşturma kapsamında tutuklandı ya da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı" dedi.

Öztürk, "Ergenekon"a ilişkin devam eden soruşturma kapsamında tutuklanan eski İstanbul Organize Şuçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın, 2001'de Tuncay Güney'in ilk ifadesini alan ve "Ergenekon" soruşturmasını başlatan kişi olduğunu belirterek, Saçan'ın, süren soruşturmanın iddianamesinin hazırlanması beklenmeden tanık olarak dinlenmesini talep etti.

"Komedi iddiaları manzumesi" olarak gördüğünü söylediği iddianamede kendisiyle irtibatlandırılan 12 kişi olduğunu, ancak bunlardan 10'unun hukuki durumlarının anlatıldığı bölümlerde kendisinden söz edilmediğini belirten Öztürk, "Burada bana 'kiminle ilişkiniz var?' diye sorsanız, Oktay Yıldırım diye bağırırım" dedi.

Öztürk, çok kez telefonla görüştüğü Yıldırım ile iddianameye göre bir ilişkisinin belirtilmediğini de kaydetti.

Tutuklu sanık Bekir Öztürk, daha sonra cezaevinde yazmaya devam ettiği "Ergenekon Şiirleri" isimli kitabında yer alan "Ergenekon Destanı" adlı şiirinin bir bölümünü okuyarak, savunmasını tamamladı.

Ardından çapraz sorgusuna geçilen Öztürk, bir soru üzerine, Kuvva-i Milliye Derneğinin, Büyük Hukukçular Birliğiyle bir bağlantısı olmadığını savundu.

Bu arada, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, bir sanık avukatının "mahkemenin reddine" yönelik talebine istinaden, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararı verdiğinin görüldüğünü belirtti.

Başkan Şengün, MİT tarafından gönderilen "Ergenekon konulu şemanın" açık şeklinin Cumhuriyet Savcılığınca mahkemeye ulaştırıldığını kaydetti. Başkan Şengün, bu evrakın mahkemece incelemeye alındığını bildirdi.

Şengün, sanıklara ait ses dosyalarının bir kısmının DVD ortamına aktarıldığını ve talepte bulunanlara verilmekte olduğunu kaydetti.
aktifhaber

Abdüllatif Şener, Ergenekon'da!!

27 Kasım 2008 17:06
Ergenekon davasında Bekir Öztürk'ün sorgusu yapıldı. Öztürk, "Ergenekon terör örgütü" diye bir örgüt olmadığını iddia etti ve Şener'le arasındaki bağı açıkladı


Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında ifade veren Kuvvai Milliye Derneği Genel Başkanı tutuklu sanık Bekir Öztürk, "Yargılama sonunda burada bulunan insanların kurgulanan terör örgütüyle bir ilgi ve irtibatlarının olmadığının anlaşılacağına eminim" dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Köksal Şengün, sorgusu öncesi tutuklu sanıklardan Bekir Öztürk'e haklarını hatırlattı.

Haklarını bildiğini belirten Öztürk, "Ergenekon terör örgütü" diye bir örgüt olmadığını iddia etti. Öztürk, şöyle konuştu:

"Daha önceden bilinen terör örgütleriyle hiçbir benzerliği olmayan, adalet mekanizmasının içinde, polis teşkilatının içinde, hatta devletin en önemli noktalarında üye ve yöneticileri olan ahlaksız, vicdansız, ufuksuz, beceriksiz, çapsız bir terör örgütü vardır. Ancak burada yargılanan insanlardan, TCK'nın 221'inci maddesi ile kandırılmış, devşirilmiş birkaç zavallı dışında hiç biri, gerilimden beslenen Ergenekon terör örgütünün üyesi ya da yöneticisi değildir."

Öztürk, Savcı Zekeriya Öz'e yönelik olarak "Beşiktaş'taki makamında senaryo yazmaya devam eden Öz, bazı sanık ve sanık yakınlarının mektuplarını basına servis etmiştir. Benim kendisine gönderdiğim savunmaları da basına servis edebilirdi ama etmedi" dedi.

Bekir Öztürk Savcı Öz'e ve soruşturma savcılarına hitaben yazdığı okudu.

"Her türlü engele rağmen Türkler Ergenekon'dan çıkacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın" diye konuşan Öztürk, Kuvvai Milliye Derneği'nin kurucusu ve genel başkanı olduğunu belirterek, "Dernek kurmak anayasal bir haktır" dedi.

'Öztürk, "Bekir Öztürk'ü bu davanın dışına çıkarttığınızda İsmail Yıldız'a ulaşamazsınız. Yıldız'a ulaşmak için Öztürk alınmıştır. Oradan Ergün Poyraz'a ulaşılmıştır" diye konuştu.

"Kuvvaimilliye.net" sitesinde 4 yılda 21 bin adet yazının yayımlandığını söyleyen Öztürk, bu yazılardan hiçbirine herhangi bir suçlama ya da dava açılmadığını anlattı.

Öztürk, ne ile suçlandığını tutuklandıktan 3 ay sonra cezaevindeyken öğrendiğini anlatarak "Anayasal düzene karşı suçlar işlediğim iddiasıyla tutuklanmışım" dedi.

Hakkındaki birçok kararın altında aynı hakim ve savcının imzasının olduğunu ifade eden Öztürk, "örgüt üyeliği" suçundan tutuklandığını hatırlatarak, "Savcı beni Roma'yı yakma suçundan da sevk etseydi, yine tutuklanacaktım" dedi.

Öztürk, cumhuriyet savcılarının devam eden soruşturmaya malzeme toplamak için mahkemede olduklarını, sorularıyla da bu amaçlarını ifşa ettiklerini öne sürdü.

Heyet Başkanı'ndan uyarı

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, yüksek sesle konuşan Öztürk'ü ses tonuna dikkat etmesi konusunda uyararak, kendisini duyduklarını söyledi.

Öztürk, HSYK'ya hakim Metin Özçelik'in "Ergenekon" soruşturmasını yürütenlerle arkadaşlık, dostluk, hemşehrilik ilişkisi olup olmadığı konusunda soru sorduğunu ancak cevap gelmediğini söyledi.

Tutuklu sanıklardan Gazi Güder'in tahliye edilmemesini de eleştiren Öztürk, "(Bu adamlar ne yaptı) diye vicdanınıza sordunuz mu? Vicdanınız rahat mı?" dedi.

Öztürk, "Biz 18 aydır Türk hukuk sistemine isyana tahrik edildik" diye konuştu.

İddianameyi hazırlayan 3 savcıdan biri olan Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ü tekrar eleştiren Öztürk, "Savcı Öz, istifa gibi onurlu bir davranış sergilerse yapabileceği en iyi iş Kurtlar Vadisi dizisine senaryo yazmaktır" diye konuştu.
Ergenekon'un bugünkü duruşmasında yine ilginç gelişmeler vardı. Sorgu ve ifadelerde adı sıkça zikredilen bir isim vardı: Abdüllatif Şener...
Kuvva-i Milliye Derneği Genel Başkanı Bekir Öztürk, Ergenekon iddianamesinde yer alan ve kendisinin tayin işini ayarladığı iddia edilen kişinin AK Parti'den istifa eden Abdüllatif Şener olduğunu söyledi. Öztürk, derneği kurma aşamasında Güler Kömürcü'nün yardım almasını tavsiye ettiği kişinin de Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün olduğunu açıkladı. Öztürk, "Kömürcü Aygün'den aidat ödenmesi konusunda da yardım alabileceğimizi söylemişti." ifadesini kullandı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden Ergenekon duruşmasının öğleden sonraki oturumuna tutuklu sanık Bekir Öztürk'ün savunmasıyla devam edildi. 10 sayfalık yazılı savunmasını okuyan Bekir Öztürk, ardından 19 dizeden oluşan "Ergenekon Destanı" isimli kendi yazdığı şiiri okudu.
Daha sonra Öztürk'ün çapraz sorgusuna geçildi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün Öztürk'ün gözaltında, savcılıkta ve mahkemede verdiği ifadeleri okumasının ardından Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel sorularını iletti. Savcı Pekgüzel'in soruları üzerine Öztürk, 'Boğazlıyan Kaymakamı'nı Anma' konulu toplantıya 2006 yılında katıldığını belirterek, "Hukukçular Birliği'nin internet sitesi ile ilgili bir yardımım oldu. Bu vesile ile kendileriyle tanıştım. Daha önceden bilsem bu toplantılara yine katılırdım." cevabını verdi.
Sanık Güler Kömürcü'nün kurulma aşamasında derneğe yer tahsisi için görüşmesini tavsiye ettiği Sinan isimli kişinin, Sinan Aygün olduğunu açıklayan Öztürk, "Aidat ödenmesi konusunda da yardım alabileceğimizi söylemişti." diye konuştu.
Savcı'nın "Tayininiz konusunda Abdüllatif Bey'in ismi geçiyor. Kimdir bu kişi cevap vermek istiyor musunuz?" sorusuna Öztürk, "Açıklayayım; muhtemelen AKP sormanızı istiyordur. Bu kişi Abdüllatif Şener'dir ve benim hemşerimdir." cevabını verdi.
Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın da, derneğe ait www.kuvva-imilliye.net adresli internet sitesine gönderilen yurt dışı kaynaklı maillerden örnek verdi. Bir mailde yer alan 'Nasıl yardımcı olabiliriz, yapabileceğimiz bir yardım var mı? Gerekirse bu mücadele uğruna canımı verebilirim. Saha adamıyım.' Sözlerini okuyan Taşkın, yine aynı şahsın gençlerden oluşan bir hücre evinin kurulması konusunda destek verebileceğini söylediğini hatırlattı. Bu mailden haberinin olup olmadığı sorulan Öztürk, "Derneğe 20 binin üzerinde başvuru yapıldı. 'Dernek felsefesine uymayan mailleri asla okumayın ve cevap vermeyin' diye talimat verdim. Bizim gibi bakmayanlarla çalışmayız." şeklinde cevap verdi.
Savcı Taşkın, Tuğrul Dernek isimli mail sahibinin dernek toplantısına çağrılıp çağrılmadığını sorduğunda Öztürk, "Belki bakışını değiştirip, topluma kazandırabilir miyiz? diye çağırdık." açıklamasını yaptı.
Üye hâkim Hasan Hüseyin Öz ise, digital inceleme sırasında Alparslan Aslan'a cevabi bir mail yazıldığının tespit edildiğini belirterek bu konuyla ilgili açıklama yapmasını istedi. Öztürk ise, "O mailin gönderildiği tarihte bahsettiğiniz Alparslan Aslan cezaevindeydi. Bu sadece bir isim benzerliği." diye konuştu
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ksm 30, 2008 8:41 pm    Mesaj konusu: TUNCAY GÜNEY Alıntıyla Cevap Gönder

Sami Hoştan Suçlamaları Reddetti
25 Aralık 2008 20:47

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Sami Hoştan, savunmasında hakkındaki suçlamaları reddetti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, mahkeme heyetinin yanında bir yedek üyenin daha yer aldığı görüldü.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, bu konuya ilişkin olarak esprili bir şekilde, "Sayımız artıyor. Biz de silahlarımızı artırıyoruz. Yeni üyemiz ihtiyaç oldukça yer alacak" şeklinde konuştu.

Duruşmada savunması alınan Sami Hoştan, polisler tarafından gözaltına alınana kadar "Ergenekon" diye bir örgütün ismini hiç duymadığını iddia etti.

Beşiktaş'taki adliyede, sorgu hakimliğinde ifadesi alınırken, şu an mahkeme heyetinde de bulunan üye hakimin, "JİTEM diye birileriyle eroin işi yaptığını" iddia ettiğini belirten Hoştan, şöyle devam etti:

"Ben de ne olduğunu bilmediğim JİTEM'in askeri bir birim olduğunu orada kendisinden öğrendim. JİTEM diye bir şahıs veya kuruluşun varlığından hala haberim yok. O nedenle burada birkaç kez sordum. Savcı ile beni sorgulayan heyetin üyesi, bu JİTEM'i biliyor ki soruyorlar. İddianameye de yazdılar. Ben de ısrar ediyorum, suç ortağım olan JİTEM'i getirsinler artık buraya. Ya da açıklasınlar, kim bunlar... Ama hiç ses çıkmadı. Yoksa hayali suç ortağım mı var? Ben kimlerle beraber bu işi yapmışım, çıkarsınlar huzurumuza."

İddianamede kendisine ait olduğu belirtilen eroinin de ortada bulunmadığını ifade eden Hoştan, "Ümraniye'deki görünmeyen bombalar var ya... Onlarla beraber imha edilmesin sakın" diye konuştu.

Hoştan, haksız, çirkin ve iğrenç iftiralarla suçlandıklarını savunarak, bir gizli tanığın beyanına göre de Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesi için İbrahim Çiftçi'ye 2 milyon dolar verdiği iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu söyledi.

Hoştan, "yakın arkadaşı ve aile dostu olan İbrahim Çiftçi'nin öldürülmesiyle de kendisinin ilişkilendirilmek istendiğini" dile getirerek, yine bir gizli tanığın beyanına göre Çiftçi'ye 1 milyon dolar borcu olduğu ve 100 bin YTL'lik taksitler halinde kredi kartıyla ödeme yaptığından dolayı Çiftçi'ye husumet beslediği iddialarının da doğru olmadığını söyledi.
aktifhaber

Ergenekon'da MİT Krizi !
25 Aralık 2008 18:35

Ergenekon duruşmasında bugün bir ilk daha yaşandı. MİT, mahkeme heyetinin isteğine öyle bir cevap verdi ki akıllara zarar...
İlgili Haberler
Ergenekon'da Flaş Gelişme Sami Hoştan Suçlamaları Reddetti

Tuncay Güney'in firari suçlu olduğu daha önce açıklanmıştı. Mahkeme daha önce Savcılıktan Tuncay Güney'in dosyasını istemişti. Savcılık "soruşturma gizlidir" diyerek Tuncay Güney'in dosyasını mahkemeye göndermedi.

Mahkemenin istediği ikinci belge ise Ergenekon şemasıydı. Bu şemada 1 numaranın ismi de vardı. Bu isteğe yanıt veren MİT oldu ama yanıtı olumsuzdu. "Ergenekon şeması devlet sırrıdır. Açıklanamaz" dendi ve şema da mahkemeye gönderilmedi.

Ergenekon davasına bakan Mahkeme Heyeti, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının, Tuncay Güney'le ilgili evrakı, hakkındaki soruşturmanın gizliliği dolayısıyla mahkemeye göndermediğini bildirdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın bugünkü duruşmasında, taleplerin alınmasının ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, dosyaya gelen evrakları okudu.

Şengün, "Ergenekon Şeması"yla ilgili MİT'ten gelen cevap yazısında, mahkemeye gönderilen belgelerin "gizli" niteliği taşıdığının bildirildiğini kaydetti.

Yine Tuncay Güney'le ilgili projeli çalışma evraklarının da gönderildiğini belirten Şengün, İstihbarat Şube'den gelen yazıda da Güney'le ilgili ellerinde herhangi bir sorgulama kaydı bulunmadığının bildirildiğini ifade etti.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığından gönderilen başka bir yazıda ise Güney hakkında yürütülen soruşturmanın gizliliği dolayısıyla, Güney'le ilgili evrakın gönderilmediğinin bildirildiğini anlatan Şengün, mahkemenin daha sonra detaylı yazı yazarak, soruşturma evrakını istediğini kaydetti.
aktifhaber

Eski Polisin Çapraz Sorgusu Yapıldı
04 Aralık 2008 18:02

"Ergenekon" davasının 24. duruşmasında, tutuklu sanıklardan eski polis memuru Aydın Yüksek'in çapraz sorgusu yapıldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Yüksek'e, üzerinde kendi fotoğrafı olan, "Mehmet Çetin" adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi bulunduğunu hatırlatarak, bu belgeleri kendisinin düzenleyip düzenlemediğini sordu.

Yüksek de söz konusu nüfus cüzdanı ile sürücü belgesinin, husumetli olduğu Muzaffer Şenocak ile arasındaki davada, kendi lehine delillerden olduğunu söyleyerek, bu konuda daha fazla açıklama yapmadı.

Cumhuriyet Savcısı Pekgüzel'in, soruşturma sürecinde, tutuklanabileceğini söyleyerek bir kişiye çanta bırakıp bırakmadığını sorduğu Yüksek, tutuklandıktan 2 ay sonra ev sahibinin evi tahliye ettiğini anlattı.

Pekgüzel'in, çantada silah ele geçirildiğini hatırlatarak, bunu kendisinin bırakıp bırakmadığını sorması üzerine Yüksek, "Ablamın evine o çantayı bir vatandaş bırakmış" dedi.

Savcı Pekgüzel'in, ele geçirilen ve bazı askeri bilgilerin yer aldığı CD'nin içeriğini görüp görmediğini sorduğu Yüksek, Muzaffer Şenocak'tan kalan eşyayı çöpe atarken bazı disketlerin eline geçtiğini, daha sonra bu disketleri CD'ye yüklettiğini, içindeki bilgileri de gördüğünü, ancak bununla pek ilgilenmediğini dile getirdi.

Savcının "Bunu ne zaman Mete Yalazangil'e verdiniz?' sorusuna karşılık da Yüksek, Yalazangil'in ofisinde CD'yi bir dizüstü bilgisayara taktıklarını, oradan çıkarken de bilgisayarda unuttuğunu kaydetti.

CD'nin kendisi için bir anlamı ya da değeri olmadığını söyleyen Aydın Yüksek, savcının "(Bunu Muzaffer Tekin'e ver) demediniz mi?" diye sorması üzerine, "Kimseye böyle bir talimatım yok. Verildiğinden de bilgim yok" dedi.

Yüksek, bir başka soru üzerine, CD'yi Kemal Kerinçsiz'in bürosunda da bir bilgisayara taktığını dile getirdi.

Tekin'in bu CD yüzünden tutuklanmasından rahatsız olduğunu anlatan Yüksek'e savcı Pekgüzel, Kerinçsiz'in CD'nin içeriğinin gizli olmadığı yönünde kendisine bir şey söyleyip söylemediğini de sordu.

Yüksek, "Genelkurmay mı, MGK mı tam olarak bilemiyorum. Bir açıklama yapıldı. Gizli belge değil, suç unsuru olmadığı söylendi" şeklinde konuştu.

Pekgüzel'in, bu CD'leri disketlerden hazırladığını söylediğini hatırlatarak, bu disketlerin nerede olduğunu sorması üzerine de Yüksek, "Sanırım çöpe atmış olmam gerekir. Muzaffer Şenocak ile aramızda tartışma geçti, çöpe atmış olabilirim" diye konuştu.

Diğer savcı Nihat Taşkın'ın, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ve başka isme düzenlenmiş nüfus cüzdanı ve sürücü belgesine ilişkin sorusunu da yanıtlayan Yüksek, "İyi niyetli olarak bir iş yapmaya çalıştım. Hayatımın hatalarını yaptım üst üste. 18 aydır tutukluyum. Bu, benim ve ailem için işkence" dedi.

Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, sanık Yüksek'e "Sorulara cevap vermek zorunda değilsiniz. Ama cevap verecekseniz, sorulan soruya karşılık verin" diye uyarıda bulundu.


Kerinçsiz'in soruları


Tutuklu sanıklardan avukat Kemal Kerinçsiz de Aydın Yüksek'e, "Söz konusu CD'yi bilgisayarda baktıktan sonra aldın mı?" diye sordu. Yüksek, "Aldım, yanımda götürdüm" dedi.

Kerinçsiz'in, "Ben 'CD'yi gidin savcılığa teslim edin' dedim mi?" diye sorması üzerine Yüksek, "Dediniz" şeklinde yanıt verdi.

Yüksek, Kerinçsiz'in, "Dışarıda sivil polislerin gezdiğini söyledim mi size?" şeklindeki sorusu üzerine de "Evet, öyle bir konuşma geçti" dedi.

Kerinçsiz'in, "kendisini televizyondan tanıdığı için mi yanına geldiğini" sorması üzerine Yüksek, "Doğrudur" yanıtını verdi.

CD'nin içeriğindeki askeri bilgilerin aslında gizli belge olmadığını savunan Kerinçsiz, Yüksek'e bunların üzerinde imza ve kaşe bulunup bulunmadığını sordu. Yüksek de yazının üzerinde imza ve kaşe olmadığını söyledi.


Tekin'in soruları


Tutuklu sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin de Aydın Yüksek'e, kendi yanına geldiğinde, Muzaffer Şenocak'ın asker olup olmadığını öğrenmek amacını taşıyıp taşımadığını sordu. Yüksek de "Evet" yanıtını verdi.

Bunun üzerine söz alan Muzaffer Şenocak, Yüksek'e "Beni mermer ocakları olan emekli bir albayla tanıştırdınız mı?" diye sordu. Yüksek de "Yanımda bulunurken gayri ihtiyarı tanıştı" dedi.

Şenocak'ın, "Bu oluşturduğunuz CD'yi Mete Yalazangil aracılığıyla Muzaffer Tekin'e götürme amacınız neydi?" sorusuna Yüksek, "Ben kimseye CD götürmedim" yanıtını verdi.

Şenocak, Yüksek'e, tanıdığı emekli bir albay varken neden Muzaffer Tekin'e gittiğini, kendisiyle arasındaki husumeti neden mahkemeye taşımadığını ve tutuklanmasının ardından kendisine ait delilleri yok edip etmediğini sordu. Yüksek de böyle bir şey olmadığını savundu.

Müdahil Şebnem Korur Fincancı'nın avukatı Özkan Yücel'in başkasının adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı ve ehliyete ilişkin sorusu üzerine Aydın Yüksek, bunun aynısının Muzaffer Şenocak'ta da ele geçirildiğini söyledi.

Şenocak da belgenin fotokopisini Cumhuriyet savcısına sorgu sırasında kendisinin verdiğini kaydetti.

Bunun üzerine Yüksek, bu ifadenin doğru olmadığını, çünkü savcı huzuruna gitmeden önce polis tarafından arama yapıldığını anlattı.


Pardon göreviniz neydi?

Bazen tekrar gibi oluyor ama araya değişik bir şeyler de koymaya çalışırım.

Çok uzak tarihlere gitmeyelim.

Bildiğiniz gibi, memlekette "Susurlukçu" nam kadrolara arka ve sahip çıkan da olmuştu...

"Ergenekon" nam kadro ve zanlılara da.

Daha tuhafı da olmuştu...

"İdeolojik öncelikler" farklı gibi görünse de, aslında birbirinin uzantısı olan bu yapılanmalardan "Susurluk"a sahip çıkıp "Ergenekon" karşısında "muhalif, demokrat, derin devlet karşıtı" olan da var...

"Ergenekon" un duygusal ve fikri yakınına düşmüş "Susurluk karşıtı" da.

Her ikisine karşı olanlar da var mutlaka, ama bu zaten dümdüz bir çizgi. Renksiz!

Bu yazı itibariyle size aktaracağım esas şaşkınlığım şu:

Zaten savunanlar, sahip çıkanlar bir yana da...

Eleştirirken, hatta deşerken bir yandan, bir yandan da "siyasi sorumluluklar"ı unutan, unutturan bir "hafıza canlandırma faaliyeti" inanılmaz.

"Karanlık dönemler" in kapkara cinayetleri üstünde dururken dahi, o dönemlere "hükümet" edenlerin kulağını çınlatmayan bir "demokratlık" türü inanılmaz ötesi.

Elden ele

Çok basit bir şey yapacağım, hatıraları hatırlatacağım:

Zaten "adam ve çocuk asma, siyaseti gebertme, vatandaşı bağlama, cezaevlerini işkence cehennemi kılma, hakkı hukuku kazıma" ameliyesi olan 12 Eylül askeri darbesinin "Ekonomiden sorumlu bakanı" "liberal" Turgut Özal'dı.

Özal, "Evren'e rağmen" deniyor ya, "dört eğilim"le sonradan seçim kazanıp başbakan olduğunda "derin devlet kadroları"nı 12 Eylül'den devraldı.

"Susurluk kadroları" oluşurken...

İki dönem Özal başbakan, o cumhurbaşkanı olunca da, Akbulut ve Yılmaz başbakandı.

Sonra... Demirel başbakan oldu. Bugün CHP kadrolarının önemli bölümü o dönem SHP olarak koalisyon ortağıydı.

Sonra... Çiller başbakan oldu. "Susurluk cinayetleri, suikastları, faili meçhulleri" gemi azıya aldı. İktidarda "liberal" DYP vardı. Ve şimdi CHP adayı olan Karayalçın' ın liderliğinde yine (CHP'li) SHP'liler o irinli dönemin siyasi ortaklarıydı. "Çiller'in kadroları"nın çoğu "Özal'dan (ve 12 Eylül karanlıklarından) miras"tı.

Tam üç tane "Çiller Hükümeti" kuruldu.

Sonuncusunda, koalisyon ortağı Deniz Baykal'dı.

Araya "12 Eylül ve Susurluk kadroları"nın dağıldığı iki partinin, tekelci büyük medya ile tekelci büyük sermaye tarafından montajlanmış nafile koalisyonu girdi ve çöktü.

Sonra "Erbakan Hükümeti" kuruldu.

Ortağı, tüm "Susurluk ekibi"yle Çiller ve DYP idi.

Unutmuşuz değil mi?

"Erbakan'ın kadroları"nın bir bölümü de, sonra "AKP kadroları"nı oluşturanlardı.

Mesela, 28 Şubat'ta dönemin Genelkurmay'ı "kızım sana irtica diyorum, gelinim sen Susurluk'un daha fazla deşilmemesi anla" diyerek iktidar devirene kadar...

"Susurluklu Çiller"in ortak olduğu hükümetin sözcüsü bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'dü.

Bugünün başbakanı o gün henüz "İstanbullu" idi; lakin bugün hükümetinde olan kimi isimler o günlerde kimlerdi?

"AKP'li" Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek 12 Eylül sonrasının ANAP hükümetlerinin de demirbaşlarıydı. "Çiller'e miras" kalmadan önce "kimi Susurluk ismi" nin de amiri. Aksu, zaten Emniyet'ten ve valilikten geliyordu. ANAP'tan "Susurluklu DYP" nin ortağı Refah Partisi'ne geçmişti,

Bugünün Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 12 Eylül öncesi en kanlı yıllarda Emniyet Genel Müdürü, Ankara Valisi idi. 1988'de ise İçişleri Müsteşarı.

Yolcu yolunda

"Derin devlet" adı ile anılan yapılar, "devlet içinde"dir.

"Yoldan çıkan" olabilir ama onları "yola çıkaran" siyasi, askeri, bürokratik sorumlular vardır. Bir de onlara göz yuman veyahut dokunmamış olanlar.

Ve yukarıda hatırladığımız gibi, hükümetler bir yana, "devlette devamlılık" vardır.

"Siyasi sorumlular"ın kulağını hiç çınlatmadan "derin devlet sorgulaması" biraz şaşı bir bakıştır, tuhaf iştir!

SABAH

GÖRÜNMEZ AJAN MEHMET ÖZBAY
12 Aralık 2008 10:41

Çatlı onun kimliğini kullanıyordu. Tuncay Güney'i ABD'de o karşılamıştı. Kim bu adam?

Mehmet Özbay, Abdullah Çatlı’ya sahte kimlik sağlayan kişi olarak Susurluk skandalında gündeme gelmişti. Şimdi Tuncay Güney’i Amerika’da karşılayan isim olarak gündeme geldi. Ancak ne hakkında arama var ne de nüfus kaydı.

“Susurluk” olayının kilit ismi Abdullah Çatlı’ya kimliğini veren Mehmet Özbay, Ergenekon olayıyla yeniden sahneye çıktı. Ergenekon soruşturmasının kilit ismi Tuncay Güney’in, Amerika’da kendisini Mehmet Özbay’ın karşıladığını öne sürmesi, 12 yıl sonra, yeniden “Mehmet Özbay kimdir?” sorusunu gündeme getirdi.

Susurluk soruşturması sırasında “maliye müfettişi” ve “emniyet uzmanı” belgelerinden, Chicago ve Londra’dan alınan sahte pasaportlara kadar her türlü “kimlik” bilgileriyle gündeme gelen Susurluk’un “görünmez” adamı Mehmet Özbay’a 12 yıldır ulaşılamıyor.

Özbay hakkında bugüne kadar hiç arama kararının çıkarılmamış olduğu da anlaşıldı.

Nüfus kaydı kayıp
3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasında ölen ve İnterpol tarafından aranan Abdullah Çatlı’nın yıllarca “Mehmet Özbay” sahte kimliğini kullandığı ve kimlik bilgilerinin de o tarihlerde Londra’da yaşadığı iddia edilen Urfalı Mehmet Özbay’a ait olduğu belirlendi. Susurluk kazası sonrası 1996’da Özbay’ın kendisine değil ama Suruç nüfusuna kayıtlı olduğuna ilişkin bütün kimlik bilgilerine ulaşıldı. Ancak Özbay’ın şimdi ne Suruç’ta ne de daha sonra nüfus kaydını aldırdığı Birecik’te kaydı var.

Michal Bay mı oldu?
Mehmet Özbay adında bir kişinin 2006’da Jackson County’nin Jefferson şehrinde mahkemeye başvurarak kimliğini “Michal Bay” olarak değiştirdiği, Ocak 2007’de bu kimlikle Türkiye’ye giriş yaptığı ve Ceylan Intercontinental Otel’de kaldığı öne sürüldü.

Drej Ali tanıştırdı
Mehmet Özbay, Susurluk davasında yargılanan Korkut Eken’in bir dönem MİT’e çalıştığını iddia ettiği, bugün Ergenekon davasının sanıklarından Urfalı “Drej Ali” lakaplı Ali Yasak’ın yakın arkadaşı. Abdullah Çatlı ile Özbay’ı, Susurluk davacısının sanıklarından Yaşar Öz ile Ali Yasak’ın tanıştırdığı öne sürüldü. Özbay, Çatlı ile ilişkilerini sadece kimliği vererek değil, iş ortaklığı yaparak da sürdürdü.

Güney’i karşıladı iddiası
Mehmet Özbay, 12 yıl sonra Ergenekon davasının önemli ismi olan ve bir dönem MİT’teki Kontr Terör Merkezi’nce kadrosuz eleman olarak çalıştığı öne sürülen Tuncay Güney’in açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi.
Güney, Özbay’ın yakın arkadaşı olduğu öne sürülen Drej Ali’yi, Amerika’ya giderken “cebine para koyan kişi” olarak açıklamıştı. Güney, 2001 Temmuz’unda gittiği New York’ta önce Manhattan, 301 East, 94 Street adresindeki The Marmara Oteli’ne yerleştirildiğini, İngiliz vatandaşı Urfalı işadamı Mehmet Özbay’ın kendisini karşıladığını ve otelde hiç para ödemediklerini söylemişti. Otel yetkilileri iddiayı yalanlarken Özbay’ın izine yine rastlanamamıştı.

İsmindeki ‘a’ harfi ‘e’ye döndü
Susurluk kazasında ölen Çatlı’nın üzerinden 22.11.1994 tarihinde Chicago Başkonsolosluğu’nca verilmiş 775552 sayılı nüfus cüzdanının örneği çıktı. Mehmet Özbay’ın “kayıp beyanıyla yurtdışında emniyet yazışması olmaksızın daha önce üç kez pasaport aldığı anlaşıldı.

16 Ekim 1961 Şanlıurfa Suruç doğumlu olan Özbay, ABD’deki yazışmalarında soyadındaki “a” harfini, birçok kez “e” diye değiştirdi. Resmi belgelerde ABD vatandaşı Mary Jane Ripp ile evlilik yaparak “Green Card” sahibi olduğunu beyan etti. Özbay dördüncü pasaportu için yaptığı başvuru sırasında adındaki ve imzasındaki “a” harfini, “e” olarak değiştirdi.

Mehmet Özbay ile Abdullah Çatlı iş ortaklığı
Mehmet Özbay’la ilgili olarak geçmişte birçok iddia gündeme geldi. Özbay’ın 1980 sonrası Londra’da yaşadığı öne sürülse de Susurluk’ta adı sıkça geçen Turgay Maraşlı ile “Pizzadays” adında bir pizza dükkânı açtığı ama asıl ortağının Maraşlı değil, Abdullah Çatlı olduğu gündeme geldi.
1994’te de İstanbul Bahçeşehir’de, Mehmet Özbay’ın Ali Yasak ve akrabası Nihat Yasak’la “Cafe Citron” adında bir işyeri açtığı ve hemen sonrasında burayı devrettiği de biliniyor.

Susurluk kazası sonrası Mehmet Özbay, Soli Ovadya adlı Musevi bir kadınla JAPET adlı bir şirketin ortağı olarak da gündeme geldi.

Çatlı, 26 Nisan - 1 Mayıs 1996 arasında KKTC’de dört kişilik yer ayırtmış, ödeme yapmak için de Mehmet Özbay’ın iş ortağı ve sevgilisi olduğu öne sürülen Soli Ovadia’nın oturduğu evi vermişti.

(Milliyet)


TUNCAY GÜNEY KİMİN ADAMI?

30 Kasım 2008 09:48
Mahir Kaynak'tan, Tuncay Güney'in MİT bağlantısı ve Ergenekon'la çarpıcı açıklamlar...


"Türkiye'yi sarsan Ergenekon davasının içinde MİT'in bulunmaması düşünülemez. Bu payı ihmal edip, Güney'i MİT'in adamı gibi lanse eden güç, demek ki onun verdiği bilgileri öne çıkarmak istiyor. O yüzden Güney ve Mehmet Eymür'ün arkasında hangi gücün olduğu araştırılmalı"..

- SABAH'ın gündemi belirlediği haberde Tuncay Güney'in MİT için çalıştığı ortaya çıktı. MİT de belgeyi doğruladı ancak 'kayıtlı elemanımız değildir' notunu düştü. Bu cümle ne anlama geliyor?
- MİT herhangi bir alanda bilgi toplamak istiyorsa o alana kolay nüfuz edebilecek ya da o alanda bulunan insanlarla ilişki kurar. Bu ilişki aslında bir kurul tarafından değerlendirilir; yani bu kişinin kullanılması gerekli midir, doğru mudur, değil midir diye... Ve hakkında tahkikat yapılır. Uygun görüldüğü zaman da görevlendirilir.

- Yani bu teşkilatta hem kayıtlı hem kayıtlı olmayan elemanlar bulunuyor, öyle mi?
- Haber toplayanlar kayıtlı elemanlardır. Onun dışında tesadüfi olarak ya da şahsi dostlukları olduğu için MİT elemanlarına bilgi verenler vardır. Yani bir MİT mensubu görüştüğü her insandan bir şeyler elde edebilir.

- Peki Ergenekon sürecinde en tartışmalı isim haline gelen Tuncay Güney aslında kim?
- MİT içerisinde kontr terör dairesi diye bir birim kuruldu, bu birim birtakım eylemler yaptı, faaliyetlerde bulundu. Bu eylemler de hiçbir zaman hiyerarşik düzen içinde yapılmadı.

- Yani size göre Güney, Mehmet Eymür'ün başında bulunduğu bu birimin elemanı mıydı?
- Evet, öyle görünüyor.

- 'MİT'in elemanı değil,' demek mi bu?
- Onu da söyleyemeyiz. Ama MİT diyor ki; benim elemanlarımın bir alınış biçimi vardır, bu kişi bu biçime uymamaktadır. Ötekiler de diyor ki; bizimle irtibat kuran, bizim haber verdiğimiz kişiler MİT'in elemanlarıdır, o bakımdan da MİT mensubu sayılmalıdır.

- Tuncay Güney'in 'İpek' diye bir kod ismi de var. Bu neyi gösteriyor peki?
- Kod adı varsa teşkilatta istihdam edildiği anlamına gelir. Fakat teşkilat 'Böyle bir elemanım yoktur,' diyor.
Burada çelişki var. Problem MİT içindeki yapılanmadan kaynaklanıyor. Yani MİT yönetimi kontr terör dairesi üzerindeki denetimini kaybetmiş! Zaten bunları tasfiye etmelerinin nedeni, bu dairenin kendi başına bir birim gibi hareket etmesi...

- Kim yönlendiriyordu peki bu ekibi?
- Çiller döneminde MİT'in devre dışında tutulması için çalışmalar olduğu biliniyor. Çiller MİT'in çalışmasından memnun değildi; Silahlı Kuvvetler yönetiminde ve etkisinde olduğunu düşündüğü için farklı bir yönetim kurmak istedi, hatta adı da KGB'ydi.
Yani Kamu Güvenlik Birimi. Sonra bu resmi hale gelemedi ve dağıldı. Şu önemli; Başbakan MİT dışında bir kuruma dayanmak istiyor! Garip bir durum... Ve bu birim, kendi başına birtakım eylemler yapıyor. 97'de Şenkal Atasagun'un teşkilatın başına gelmesiyle de tasfiye ediliyor. Yani bu karmaşık yapıyı Tuncay Güney'in kimliğinde değil, teşkilatta arayın.

- Ne demek istiyorsunuz tam olarak?
- Teşkilat içerisinde, aktif faaliyetlerde bulunmayı, tıpkı MOSSAD gibi birtakım eylemler yapılmasını isteyen gruplar var. Oysa istihbaratın hem görevi o değildir, hem böyle bir kullanış yanlıştır. İstihbarat bir projektör gibidir, sahayı aydınlatmalıdır sadece. Bu aydınlıkta hareket edecek olanlar da emniyettir, hukuktur, devlettir. Mesela CIA birini bertaraf etmek istiyorsa, hiçbir zaman CIA elemanı kullanmaz, aracı kullanır. Mafya elemanı ya da tetikçi kullanır. Bizde bu işi karıştırıyorlar, o zaman da devlet sorumlu hale geliyor.

- MİT SABAH'ın haberinin ardından 'Kuruluş ve çalışmaları tartışmalı kontrterör birimi 1997 yılında teşkilatımız şemasından çıkartılmıştır,' dedi. Bu açıklamayla Tuncay Güney'le araya mesafe mi konuluyor?
- Tuncay Güney şu anda neredeyse MİT'i temsil eden bir adam konumunda ve onun bütün eylemleri MİT'e fatura edilecek. MİT diyor ki; 'Hayır ben onun sorumlusu değilim, o geçmişte benim tasfiye ettiğim ve dışladığım bir birimin içerisindeydi.' Hepsi bu!

'Güney her şeyi biliyor' havası özellikle yaratılıyor

- Tuncay Güney kullanılıyor mu?
- Şöyle yapılmak isteniyor; Tuncay Güney ilk önce Türk kamuoyuna kabul ettirildi. Yani 'Tuncay Güney her şeyi bilmektedir' havası yaratıldı. Bu imajdan sonra da 'Bundan sonra her söyleyeceği doğrudur' denilecek. Şimdi kamuoyu onun gözlerinin içine bakıyor. Onun söylediği sözler bir gerçek olarak kabul ettirilecek, böylece yargı sürecine müdahale edilecek.

- Bugüne dek pek itibar görmüyordu Güney; ancak kayıtlı olmasa da MİT mensubu olduğu ortaya çıktı. Ergenekon davası yeni dönemece girebilir mi şimdi?
- Bu son derece önemli çünkü Tuncay Güney'in arkasındaki güç Ergenekon davasına müdahale ediyor, yönlendirmeye çalışıyor! Bu meselenin yön değiştirmesini ve kendi istedikleri gibi şekillenmesini istiyorlar esas itibarıyla. Ben bütün bu olaylara baktığım zaman 'Acaba Tuncay Güney veya benzerleri kanalıyla bir başka gizli servis, Türk gizli servisinin içine mi sızıyor?' sorusunu soruyorum.

- Olabilir mi bu?
- Bakınız, MİT'in aktif faaliyetlerde bulunması kanun dışıdır, yani hiçbir yetkisi yoktur. Ama bizde herkes kendine uygun şekilde örtülü bir faaliyet yürütüyor; kanun yok, kural yok! Devlet içindeki bu bölünmüşlük Tuncay Güney hadisesinde çok açık biçimde kendisini gösteriyor ama bu alttaki bir çatlak.
Yukarılarda daha büyük çatlaklar olduğunu görebilirsiniz...

- Nasıl çatlaklardan söz ediyorsunuz?
- Susurluk'u herkes Ergenekon'la benzeştiriyor, halbuki hiç alakası yok! Susurluk örgütü esas itibariyle iktidarın el değiştirmesini, askerin egemenliğini ortadan kaldırmayı amaçlamaktaydı; farklı bir egemen zümre oluşturmak isteniyordu.
Bunlar ordunun alternatifi olacaktı. Yani ülke içerisinde bir iktidar mücadelesi.

- Ya Ergenekon?
- Tamamen farklı bir yapılanma. Bakın, Susurluk içinde pek askere rastlamazsınız.
Burada da ise pek az sivil kadro vardır; askerlerin içindeki bir grubun egemen olma çabası var. Demek ki bu iki oluşumu birbirine benzetmek yanlış olur.

Dava açılmasına neden olan, çuvallarla bilgi ve belge bulundu. Buna yorumunuz?
- Bu altı çuval belgenin Tuncay Güney tarafından elde edildiğine emin misiniz? Onun kanalıyla gelmiştir ama onun sahip olduğu bilgi ve belgeler değildir belki de!

- Bu kadar konuşmadan sonra bir kez daha sorabilir miyim; Tuncay Güney kim aslında?
- Bakıyorsunuz, birçok yere yönelik faaliyetleri var; yani belli bir grubun adamı değil. Fetullahçı değil, Ergenekoncu değil, MİT'in adamı değil, hiçbir şey değil. Hiçbir şeyin adamı olmadığı zaman bir gücün adamı demektir. Bir istihbarat servisi tarafından yönlendiriliyor. Nerede bilgi varsa oraya gidiyor. İstihbaratçıların tipik özelliğidir bu, herhangi bir ideolojik bağlantıları olmaz. Görev icabı her yerde olabilir.

- Birilerine göre çapsız ve sıradan bir adam, birilerine göre de örgütün beyni ve çok zeki. Bu ilişkiler ağını yürütürken iddia edildiği kadar önemsiz biri olabilir mi Tuncay Güney?
- Bu kadar şeyi yönlendiren kişi dâhidir, yani süpermendir! Böyle biriyle karşılaşmışsanız, bu süpermeni kimin yarattığını da aramalısınız bence. Kendisi direkt ortaya çıkmaz çünkü, bir süpermen üzerinden ortaya çıkar.

Ergenekon soruşturmasının arkasında Mehmet Eymür var, bir şekilde Gül'e de örgütle ilgili bilgi verdi. Sizce Eymür'ün rolü nedir bu oluşumda?
- Eymür'e de Güney'e de çok büyük roller atfediliyor! Bunların üstüne çıkmamız; bunları yönlendiren, Türkiye'nin siyasetini etkileyecek güçler aramamız lazım. Bu kişiler olsa olsa kullanılan birtakım kişilerdir.

- Yani Eymür o kadar etkili bir isim değil, Tuncay Güney'i de etkilememiş olabilir mi?
- Tuncay Güney'i yönlendirebilir ama Tuncay Güney ne ki? Ona bir değer atfedilemez. Yapılmak istenen şey bu iki kişiyi ön plana çıkarmak. Ön plana çıkardığınız zaman gerçeğin üstünü örtmüş oluyorsunuz. Yani kimse oturup da şu örgüt bu örgüt, şu devlet bu devlet demiyor. Eymür'ün sözlerinden hareket ederek bir yere varmayacaksınız, bütün bunları devletin resmi organı MİT değerlendirecek. Fakat 'Ben MİT'e güvenmem,' derseniz o zaman devlet ciddi bir zaaf içindedir.


MİT, davalara taraf olmaz!

Tuncay Güney'in Ergenekon davasını dinamitlemek için kullanıldığını söylediniz. Neden?
- Bakın; Türkiye'yi sarsan, siyasi niteliği olan Ergenekon davasının içerisinde MİT'in bulunmaması düşünülemez. Bu payı ihmal edip, MİT temsilcisi gibi Tuncay Güney'i lanse eden güç, demek ki onun verdiği bilgileri öne çıkarmak istiyor. Yoksa Tuncay Güney bir biliyorsa, MİT bin bilir! Bu bini de söyler. 'Tuncay Güney'le ilgimiz yok' diyorlar ama bu soruşturma MİT'in bilgisi dışında zor yapılabilir.

- Yani Tuncay Güney'i öne sürenler bazı bilgilerin ortaya çıkmasına engel mi olunuyor?
- MİT'in bilgilerinin Tuncay Güney'in bilgileri olduğu şeklinde bir intiba yaratmak isteniyor...

- Neden o zaman MİT müdahale etmiyor bu sürece?
- Bunu yapmaz! Çünkü MİT, bu davalarda taraf değildir.
Bu suçlu veya suçsuz demez. 'Şöyle bir faaliyet olduğunu gördüm, bilgilerinize sunarım' der Başbakanlığa sadece.

CHP'nin çarşaf açılımıyla ilgisi

Ergenekon'da bir sona varılır mı üzeri kapatılır mı?
- Ergenekon'u herkes biliyormuş ama birden bire ortaya çıktı! Bu olayı, bir darbe teşebbüsü olarak algılamayın, bir siyasi kadro yani Ergenekon kadrosu tasfiye edilmektedir, etkisizleştirilmektedir.
Bir örnek vereyim size; eğer Ergenekoncular hâlâ dışarıda olsalardı ve Cumhuriyet mitinglerini yapan güç olarak var olsalardı, CHP çarşaf açılımını yapabilir miydi?

- İkisi bağlantılı mı?
- Hemen harekete geçerdi tabanı, kıyamet kopardı, CHP sarsılırdı. Onun rakibiydi çünkü Ergenekon! Bakın, bir rakip bertaraf edildi. Zaten böyle bir partileşme eğilimi yok muydu, Tolonlar falan? Ben olaya biraz siyasi açıdan bakıyorum. Susurluk da siyasi bir olaydı, bu da.


(Şirin Sever / Sabah)

"YAHUDİYİZ DİYORSA YAHUDİYİZ"
12 Aralık 2008 10:45

Tuncay Güney'in annesi: "Oğlum Yahudiyiz diyorsa Yahudiyiz... Yahudi olmak suç mu?"

İstanbul Emniyeti’nde, 2001’de verdiği ifadelerle Ergenekon soruşturmasının en önemli dayanaklarından birini oluşturan ve halen Kanada’da hahamlık yaptığını iddia eden Tuncay Güney’in 72 yaşındaki annesi Ayşe Güney, Milliyet’in soruilardını yanıtladı.

Ayşe Güney, “Oğlumun ne suçu var bilmiyorum, hahamsa da benim oğlum imamsa da benim oğlum, ben onunla gurur duyuyorum... Oğlum Yahudiyiz diyorsa Yahudiyiz... Yahudi olmak suç mu? Ben onu hak yolunda yetiştirdim. Ona Zebur’u, Tevrat’ı, İncil’i ve Kuran’ı da okuttum” dedi.

‘Gelenleri şikâyet edeceğim’
Tuncay Güney’in adının Ergenekon davasında geçmesinin ardından İstanbul’dan memleketleri Çorum’a giden Ayşe Güney, iki hafta önce İstanbul’a döndü. Anne Güney, Gültepe’nin gecekondu mahallelerinden birinde küçük bir binanın 3. katında yaşıyor.

Kapının girişinde Ayşe Güney’in bastonu duruyor. Yorgun ve bitkin olduğu gözlenen Ayşe Güney, tepkili ve sinirli bir şekilde konuşuyor. Gazetecilere kızgın. “Bundan sonra gelenleri polise şikâyet edeceğim” diyor. Oğlundan bahsederken heyecanlanıyor.

Kınalı saçlarını bir örtüyle kapatmış. Şalvarı ve renkli hırkasıyla tipik bir Anadolu kadını görüntüsü çizen anne Güney, mantıklı konuşuyor ve etkili cümleler kuruyor. Anne Güney Milliyet’in sorularını şöyle yanıtladı:

‘Ben harçlık veriyordum’

Oğlunuzla en son ne zaman görüştünüz?
Bilmiyorum inan ki... Sekiz sene oldu.

Hiç arayıp soruyor mu sizi?
Sordu, ben köydeydim, kafam allak bullak olduğu için ne zaman olduğunu hatırlamıyorum. Evvel ki akşam televizyonda geçici olarak resmini gördüm, kameraya çekmişler, nerede çekmişlerse, o günden bu güne hâlâ şokum, bittim.

Sizinle yaşarken askerlerle, polislerle ilişkisi var mıydı?
Hiçbir ilişkisi yoktu, bir işi yoktu.

Eve para getiriyor muydu?
Benim emekli maaşım var, ben ona harçlık veriyordum, ondan para istemiyordum.

Babasının maaşını alıyor muydu?
Babasının maaşını almıyordu, 18 yaşında bitti. O zaman Sabah gazetesinde çalışıyordu.

‘Onunla gurur duyuyorum’

Haham olduğunu söylüyor, Türkiye’deyken Musevilerle bir bağlantısı var mıydı?
Okur imam olur, okur haham olur, kimseyi ilgilendirmez, beni de ilgilendirmez, seni de ilgilendirmez... Ben onun annesiyim, onunla gurur duyuyorum, haham olduysa da benim oğlum, imam olduysa da benim oğlum. Artık beni kimse rahatsız etmesin...

Oğlunuz “Anneannem gerçek bir Yahudidir” demiş, siz bu konuda ne diyorsunuz?
Oğlum Yahudiyiz diyorsa Yahudiyiz... Yahudi olmak suç mu? Günah mı? Ben onu hak yolunda yetiştirdim. Ona Zebur’u, Tevrat’ı, İncil’i ve Kuran’ı da okuttum. “Anne bana bunları niye okutuyorsun?” diye sorduğunda, “Oğlum, her şeyi bil, ilerde lazım olur, yabancı bir çocukla karşılaşırsın, bir şey duyarsan bilmiyorum deme” dedim. Ben bu mahallede besmele bile bilmeyen nice çocukları okuttum, yetiştirdim.

Gazeteleri okuyor musunuz?
Okuyorum, hep yalan yanlış şeyleri yazıyorlar.

‘Git yavrum’ dedim

Amerika’ya giderken görüştünüz mü, size veda etti mi?
“Anne ben Amerika’ya gidiyorum” dedi. “Git yavrum, Allah yardımcın olsun” dedim. Cenab-ı Allah’tan niyaz ettim, oğlumu Amerika’ya gönderdim, kurtardım. Şimdi yine dua ediyorum, Allah benim oğlumu gökteki güneş gibi yeniden doğdurup bana geri göndersin.

Oğlunuz kullanıldı mı sizce?
Mehmet Ali Birand televizyonda “O çocuk kullanıldı” dedi. Niye dedi? Çünkü biliyor, herkes biliyor, devlet de biliyor. Sizin gibi nice genç gazetecileri yuttular, toprağa gömdüler. Sen de dikkat et, kullanmasınlar, benim oğlumun durumuna düşmeyin.

Eğer oğlumun suçu vardıysa niye buradayken tutuklamadılar? Öcalan’ı koyun gibi besliyorlar, benim oğluma bunu yapıyorlar, bu ayrımcılık niye?

(Milliyet)


Tuncay Güney'in Kaseti İzlenecek
01 Aralık 2008 22:11

"Ergenekon" Davası'nda, İstanbul Emniyeti'nden 2001 yılında sorgulanan Tuncay Güney ile ilgili video kasetin aslının istenilmesi kararı alındı.

"Ergenekon" Davası'nın görüldüğü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi'ne yazı yazılarak, 2001 yılında sorgulanan Tuncay Güney ile ilgili video kasetin sorulması ve aslının incelenmek üzere gönderilmesinin istenilmesini kararlaştırdı.

Mahkeme Heyeti, sanıklardan Bekir Öztürk'ün, Adil Serdar Saçan ve Ahmet İhtiyaroğlu'nun dinlenmesi konusundaki taleplerinin, sanıkların savunması alındıktan sonra değerlendirilmesine hükmetti.

Mahkeme Heyeti, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak, Tuncay Güney'in ifadeleri üzerine 2002 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile İstihbarat Şubesine hazırlatılan ve Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Yalçın'a sunulan projeli çalışmanın istenilmesini hükme bağladı.

Mahkeme, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesine yazı yazılarak, 2001 yılında sorgulanan Tuncay Güney ile ilgili kayıt yapılan ve 3 kopyası olduğu söylenen video kasetinin aslının olup olmadığının sorulmasına, bu kaset kendilerinde ise incelenmek üzere mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine karar verdi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 28 Ekim 2008 tarihinde sunulduğu söylenen Ahmet İhtiyaroğlu'na ait dilekçenin varsa onaylı suretinin mahkemeye gönderilmesini kararlaştıran Mahkeme Heyeti, Aksiyon Dergisi yazarlarından Harun Odabaşı ve Fehmi Koru'nun 2001 yılında yazdıkları "Ergenekon ve Lobi Belgeleri" ile ilgili yazıların dayanağı ve kaynağının istenmesi konusunda sanık Kemal Kerinçsiz'in avukatlarının talebini de kabul etti.

Mahkeme Heyeti bu konuda Aksiyon Dergisi'ne Basın Kanunu'nun 12. maddesi hükmünce yazı yazılmasını kararlaştırdı.

Sanıkların tutukluluk halinin devamına karar veren Mahkeme Heyeti duruşmayı yarına bıraktı.

aktifhaber

Şenocak'tan Depremli Savunma

01 Aralık 2008 15:37
Ergenekon'un bugünkü duruşmasında Şenocak savunmasını yaptı. Şenocak suç delili olarak gösterilen madde ile ilgili olarak deprem savunması yaptı..

''Ergenekon'' davasının bugünkü duruşmasında, tutuklu sanıklarından Muzaffer Şenocak savunmasını yaptı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan Şenocak, iş adamı olduğunu ve yurt dışında tekstil, inşaat ve makineyle ilgili iş yaptığını söyledi.

Şenocak, tutuklu sanıklardan emekli binbaşı Fikret Emek ile 2004 yılında tanıştığını belirterek, birlikte Ankara'da inşaat alanında iş yaptıklarını, ancak kendisinin bunun dışında 2 büyük proje üzerinde çalıştığını kaydetti.

Emek'in asker kökenli olması nedeniyle iş görüşmelerinde sorunlar yaşandığını, yetki belgesi ve lisans şartları oluşmadığı için de Emek ile aralarında anlaşmazlık oluştuğunu dile getiren Şenocak, Emek'in düğününün ardından 2004 yılından sonra bir daha görüşmediklerini ve kendisinin yurt dışına çıktığını anlattı.

Şenocak, 2006 yılında Türkiye'ye geldiğinde, kendisini Kanal 6'nın sahibi olarak tanıtan tutuklu sanıklardan Aydın Yüksek ile tanıştığını ve birlikte iş yapmaya başladıklarını ifade ederek, Yüksek'in bir iş nedeniyle kendisini Ahmet Özal ile görüştürdüğünü, ancak bu görüşmenin olumsuz geçtiğini söyledi. Şenocak, 2006 yılı ortalarında yeniden yurt dışına çıktığını belirterek, Yüksek'in kendisinin ortağı ile aynı evde kalmaya başladığını, ortağına baskı yapan Yüksek'in, bu kişinin pasaportuna da el koyduğunu ileri sürdü.

Aydın Yüksek'in, bu kişinin telefonundan numaraları kopyalayarak yurt dışındaki tüm iş bağlantılarını engellediğini ileri süren Şenocak, ''Türkiye'ye döndükten sonra Yüksek'ten ortağıma ve bana ait belgeleri geri almak istedim, ancak alamadım. Benim aileme ait olan ve kişisel bilgilerimi izinsiz şekilde elde etmiş, ailemi arayarak 250 bin YTL para istemiş. Benim bilgilerimden oluşan CD'yi hakkımda araştırma yapması için Muzaffer Tekin'e vermiş'' dedi.

Şenocak, bu CD içerisinde kendisine ve iş ortaklarına ait bilgilerin, adreslerin, iş kontratları gibi özel bilgilerin yer aldığını, bu CD'nin internet ortamında yayımlanmasından endişelendiğini söyledi.

''DÜZCE DEPREMİNDEN KALAN MALZEME''

Suç delili olarak gösterilen bir maddenin, altının ayarını ölçen bir asit ve kuyumculuk malzemesi olduğunu, Kapalıçarşı'da da satıldığını öne süren Şenocak, çantasından çıkan kask, tepe lambası, amonyum nitrat, konserve yiyecek ve gaz maskesinin üzerinde 12 Kasım 1999 Düzce Kaynaşlı depreminin tozu olduğunu savundu. Bu depremden sonra gönüllü olarak Kaynaşlı'ya giden ilk ekibin içinde yer aldığını ve ilk 11 kişiyi kurtardıklarını ifade eden Şenocak, amonyum nitratın da deprem bölgesindeki iş makinesinin paletlerinin arasından çıktığını kaydetti.

Şenocak, depremde bulunan bu malzemeleri delil torbasına koyduktan sonra afet merkezine teslim ettiklerini, söz konusu amonyum nitratın da o dönemden kaldığını öne sürdü.

FREKANS KESİCİ CİHAZ

Tutuklu sanık Muzaffer Şenocak, yurt dışına frekans kesici cihaz pazarladığını, yurt dışından da bomba imha robotu getirdiğini anlattı.

Kendisinde ele geçirilen frekans kesici aletin bu olduğunu ileri süren Şenocak, bomba imha robotu ile ilgili olarak da jandarmanın bu konuda güzel çalıştığını vurguladı. Şenocak, ''Jandarma son teknolojiyi kullanıyor. Ancak emniyet için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Emniyetin bombaları nasıl patlattığını herkes biliyor'' diye konuştu.

MAHKEME HEYETİ BAŞKANI'NIN SORULARI

Şenocak, savunmasının ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin sorularını cevaplandırdı.

Kendisinde çıkan, petrol ile ilgili bir yazıya ilişkin Şenocak, Afrika'da iken bulunduğu bölgede petrol çıktığını, bu konuya Türk firmalarının sıcak bakmadığını, söz konusu yazının bununla ilgili olduğunu dile getirdi.

Başkan Özese'nin, ele geçirilen bir mektubu sorduğu Şenocak, yurt dışına gidiş-gelişlerinde tedarikçi insanlarla tanıştığını, bu kişilerin kendisinden yaşça büyük ve deneyimli olduklarını ifade ederek, ''Bana savaştan çıkan ülkelerde yatırımın en sıcak para olduğunu söylüyorlardı. Bu gibi ülkelerde altyapı ve gıda sektörüne yatırım yapılması gerektiğini söylüyorlardı. Daha sonra bu kişiler, tedariklerini benim üzerimden yapmaya başladılar'' dedi.

Trabzon silah fabrikasının satışı ihalesine ilişkin araştırma yaptıklarını anlatan Şenocak, silah alabilecek kişilere broşür dağıttıklarını, köy muhtarlarına gidip silah ruhsatı olan kişilerle görüştüklerini, ancak yurt dışına çıktığı için bu konuyla ilgilenemediğini söyledi.

Bilgisayarında çıkan silinmiş bir dosyayla ilgili olarak da Şenocak, yurt dışında ilgilendikleri şirketlerle ilgili olarak konsoloslukların kendilerine bilgi verdiğini, ancak dikkatli olmaları konusunda uyardığını, kendisinin de kirli bir şeye bulaşmak istememesinden dolayı bu firmaları internet üzerinden araştırdığını, silinmiş belgenin bu konuyla ilgili olduğunu anlattı.

CD KONUSU

Devletin yeniden yapılanmasına ilişkin belge hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını ifade eden Şenocak, Muzaffer Tekin'de bulunan CD'nin içerisindeki 5 dosyadan 4'ünün kendisine ait olduğunu dile getirdi.

Şenocak, bu CD'nin Aydın Yüksek tarafından 28 Aralık 2006 tarihinde oluşturulduğunu, kendisinin bu tarihte yurt dışında bulunduğunu, 18 Ocak 2007'de Türkiye'ye geldiğini belirtti.

CD içindeki kendisine ait dosyalarda, Ankara'da yaptığı işlerle ilgili bilgilerin de yer aldığını ifade eden Şenocak, gizli olarak nitelendirilen dosyanın da emniyette kendisine sadece başlıklar halinde gösterildiğini ve içeriğini bilmediğini dile getirdi.

Tutuklu sanık Muzaffer Şenocak, ''İçeriğini bilmediğim konu hakkında yorum yapamam. Gizli bilgileri içeren bir CD olduğunu bilsem Aydın Yüksek'e neden vereyim? Ya imha ederdim ya da geri verirdim'' diye konuştu.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Prş Arl 25, 2008 9:00 pm tarihinde değiştirildi, toplam 4 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Arl 06, 2008 11:28 pm    Mesaj konusu: Perinçek'in Ergenekon $emasI Alıntıyla Cevap Gönder

ERGENEKON'U RESMEN KABUL ETTİ

27 Aralık 2008 08:36
Ergenekon'un en derin tetiklerinden Semih Tufan Günaltay mahkemede bir konuştu...

Akın Birdal Suikastinin tetikçisi ve Ergenekon'un pekçok derin işinde kullanılan Semih Tufan Günaltay, Ergenekon'a Mehmet Eymür'ün isteği ve çalışmaları sonucu dahil edildiğini savundu. Bu sözler Ergenekon'un kabulüydü. Günaltay, Mehmet Eymür ve Yeşil hakkında bugüne kadar duyulmamış bilgiler verdi.

Ergenekon davasında dün savunmasını yapan Semih Tufan Gülaltay, Türkiye'de 'küresel bir örgüt' olduğunu anlattı, Ergenekon operasyonunda 'deşifre olanların tasfiye edildiğini' söyledi: "Buna istihbarat çevrelerinde 'bit silkeleme operasyonu' denir. Bu öyle bir operasyondur."

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Cezaevi'nde görülen davanın dünkü duruşmasında mahkeme heyetinin önünde Semih Tufan Gülaltay vardı. Gülaltay, savunmasının büyük bir bölümünde eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür'ü suçladı.

Birçok faili meçhulde Eymür'ün parmağı olduğunu ileri sürdü. Ergenekon'a Mehmet Eymür'ün isteği ve çalışmaları sonucu dahil edildiğini savundu. MİT operasyon dairesi adına Avrupa'da çalışan Osman Nuri Van isimli arkadaşının Dursun Karataş'ı yakalamaya gittiği Belçika'da 1998'de öldürülmesi ve MİT'in onun cenazesine sahip çıkmaması sebebiyle Mehmet Eymür'le aralarının açıldığını kaydetti. 1996 yılında Eymür'ün kendisini çağırması üzerine Ankara'da MİT'teki görüşme odasında 4,5 saat toplantı yaptıklarını aktardı. Eymür'ün bu toplantıda kendisinden yurtdışındaki, Suriye'deki PKK kampları konusunda yardım istediğini ileri sürdü: "Doğu Anadolu'da sınır ilinde yurtdışından gelmiş zevatla ilgili operasyon yapmak için beni ekiple göndermiştir. MİT'in arşivinde vardır. Sorulsun."

Eymür'ün yardımcısı Duran Fırat'ın Ankara Beyler Lokantası'nda kendisini 'Yeşil' olarak bilinen Mahmut Yıldırım ile tanıştırdığını söyledi. Yıldırım'ın, 'Eymür'ün yoldan çıktığını' anlattığını öne sürdü. Ayrıca, Eymür'ün kendisiyle görüşmesini istemediğini aktardığını ileri sürdü.

EYMÜR'E TERS DÜŞEN ÖLDÜRTÜLÜR

'Osman Nuri Van, Mahmut Yıldırım ve Necip Hablemitoğlu gibi Eymür'e ters düşmüş insanların ya öldüğünü ya da öldürüldüğünü' savundu. Eymür'ün bir 'kumarhane kralı' ile ortak işler yaptığını, bir otelin kral dairesinde kaldığını' iddia etti: "Suç duyurusunda bulunuyorum. Ömer Lütfi Topal'ı kim öldürdü? Ölümü kimin işine yaradı, kiminle rekabeti vardı?'' şeklinde konuştu.

ERGENEKON'UN TANIMINI YAPTI

Gülaltay, Ergenekon operasyonlarını da şöyle tanımladı: "Küresel örgüt, Türkiye'deki eski bağlantılarını tasfiye ediyor. Buna istihbarat çevrelerinde 'bit silkeleme operasyonu' denir. Deşifre olanlar tasfiye edilir. Örgütün üstüne gidiliyor gibi yapılır. Sulandırma yoluna gidilir. Dosya kapatılır, yargı ve kamuoyu tatmin edilmiş olur. Bu öyle bir operasyondur. Bu tahkikat genişlemelidir. Bu örgütün siyasi ve bürokrasi bağlantıları da buraya getirilmelidir."

Türkiye'de bir örgüt olduğunu ve 170 yıllık bu örgütün Tanzimat Fermanı'nın açıklanmasından sonra kurulduğunu, devletin istihbaratına, her yerine nüfuz etmiş örgütün 'ulusal' değil 'küresel' olduğunu savundu.

'28 Şubat sürecini Mehmet Eymür planladı'
Semih Tufan Gülaltay, 28 Şubat sürecini de Mehmet Eymür ve sağ kolu Cemal Alpaslan Ertuğ'un planladığını' öne sürdü. Dev-Yol'un Marmara Bölgesi sorumlusu olduğunu ifade ettiği 'Ertuğ'un da Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan'ın Yeditepe Hukuk Bürosu'nu tutan ve döşeyen, Kırgızistan'a PKK'yı yerleştiren kişi olduğunu' savundu. DHKP-C'yi de kimin maniple ettiğinin ortaya çıkarılması gerektiğini anlattı: "Bu küresel örgüt, Mehmet Eymür gibi yüzlerce, binlerce profesyonelden oluşan bir örgüt. Ergenekon'un kurucusu Necabettin Ergenekon nerede?"

Savcıların soruşturmayı siyasallaştırdığını öne sürdü. İleride şartların değişmesiyle savcıların da suçsuz yere uzun cezalar alabileceklerini savundu. Akın Birdal suikastına adının karıştırıldığını söyleyen Gülaltay, "Birdal olayı ve Türk İntikam Tugayı (TİT), Mehmet Eymür ile ekibinin bana yakıştırmasıdır." dedi.

ERUYGURDAN EMİR ALDIĞINI İTİRAF ETTİ

Gülaltay da sorgusunda emekli Orgeneral Şener Eruygur’la toplantı yaptıklarını, kendisinin Ulusal Birlik Platformu’nun İstanbul, Eruygur’un da Ankara’daki faaliyetlerini yürüttüğünü anlattı.

Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) lideri olduğu iddia edilen Semih Tufan Gülaltay, Cumhuriyet mitinglerinin hazırlıklarının Ulusal Birlik Platformu'nun İstanbul'daki merkezinde Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Şener Eruygur ile yaptıkları toplantıyla başladığını açıkladı.

Ailesinin devlete yardım ettiğini söyleyen Gülaltay, Mehmet Eymür’ün kendisini bir grup arkadaşıyla birlikte bir sınır iline operasyona gönderdiğini öne sürdü.

‘Yeşil’le tanışma’ Eymür ile MİT’te görevliyken tanıştığını belirten Gülaltay, şöyle konuştu: “1996’da Eymür’ün yardımcısı Duran Fırat, Ankara’da bir restoranda Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı benimle tanıştırdı. O gece masada kabinede olan bir bakan da vardı. Yeşil, o zaman aranan bir insan değildi. İstihbarat ve bürokratlarla oturup kalkan biriydi.”

Semih Tufan Gülaltay, yakından tanıdığı ve birçok faili meçhul cinayette adı geçen 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım'ı MİT eski Kontr Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün öldürttüğünü ileri sürdü.

Karataş iddiası
Belçika’da bir MİT görevlisinin şehit edilmesinden Eymür’ün sorumlu olduğunu ima eden Gülaltay, sunları söyledi: “Osman Nuri Van, Avrupa’da MİT’e hizmet etti. Van, Dursun Karataş’ın ev adresini tespit edip onu yakalamak için hazırlanan ekibe katılmak için uçağa bindi. Onu yolculayanlar arasında ben de vardım. Üç gün sonra Belçika’da şehit edildi. Karataş’ın yakalanmasından endişe eden grup, arkadaşımızın ensesine kurşun sıkarak şehit etti. Eymür’ün vasıtasıyla cezaevinden kaçırılan Tomtom kod adlı kişinin Eymür’ün Avrupa’daki tetikçisi olduğunu istihbarat çevreleri iyi bilir.”

Belçika’da öldürülen kimdi?
Osman Nuri Van adlı kişi, 25 Aralık 1997’de Belçika Liege’de öldürülmüştü. Olayla ilgili olarak Belçika’nın, Fransa’da tutuklu bulunan Alaattin Çakıcı’yı “cinayeti azmettirmek”ten sorguladığı haberleri çıktı.
Belçika’nın, yargılamak için Çakıcı’yı Fransa’dan istediği belirtilmişti. Haberlerde, Belçika polisinin Van’ı MİT görevlisi olarak bildiği ve izlediği iddialarına da yer verildi.

TEKİN CEZAVİNDE ZİYARET ETTİ

Hakkında 'çıkar amaçlı suç örgütü lideri' tabirinin kullanılmasını eleştiren Gülaltay, Danıştay saldırısını azmettirmekle suçlanan Muzaffer Tekin'in kendisini 10 yıl önce cezaevinde ziyaret ettiğini belirterek “Kendisiyle çok sık görüşmemiz yoktur. Kandillerde, bayramlarda görüşmüşüzdür. 2004 yılından sonra da kendisiyle görüşmemişimdir' dedi.
aktifhaber

Binbaşı Tuncay Güney Mi?
29 Aralık 2008 14:09Ergenekon davasında Semih Tufan Gülaltay'a, Tuncay Güney'in kendisini Yozgat Cezaevi'nde tutuklu bulunduğu sırada "binbaşı" olarak ziyareti soruldu.

Ergenekon davasının 34. duruşmasında, bu davanın tutuksuz sanığı olan, ancak başka suçtan tutuklu bulunan Semih Tufan Gülaltay'ın çapraz sorgusu yapıldı.

"GÖREVLİ BİNBAŞI OLARAK GELDİĞİNİ SÖYLEDİLER"

Gülaltay'a, Tuncay Güney'in kendisini Yozgat Cezaevi'nde tutuklu bulunduğu sıradaki ziyareti soruldu. Gülaltay, Tuncay Güney'in binbaşı sıfatıyla kendisini cezaevinde görmeye geldiğini anlattı. Gülaltay, "Tuncay Güney, Yozgat Cumhuriyet Başsavcısı'ndan özel izin almış, cezaevi savcısının refaketiyle geldi. Görevli Binbaşı olarak geldiğini söylediler. Binbaşı olacak yaşta değildi, bu nedenle şüphelendim. Devre arkadaşlarını, kimleri tanıdığını sordum. Veli Küçük tarafından gönderildiğini söyledi. Özel Harpçi olduğunu söylüyordu. Ancak elleri manikürlüydü. Sert konuştum gitti " şeklinde konuştu.

MEHMET EYMÜR'E SUÇLAMA

Gülaltay, Emekli Tümgeneral Veli Küçük ile yargılama sırasında yaptığı görüşmelerde, Küçük'ün kendisine, Tuncay Güney'in cezaevine gittiğinden haberi olmadığını belirttiğini söyledi. Gülaltay, "Veli Küçük, bu adamı ciddiye almadığını belirterek, bunda bir komplo olduğunu belirtmişti" dedi . Gülaltay, Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın sorusu üzerine, resmi istihbarat kurumlarında görev almadığını da belirtti. Semih Tufan Gülaltay, MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür'ün bu davayı beyanlarıyla ve emniyetteki bağlantılarıyla başlatan ve yönlediren kişi olduğunu söyleyerek, "Mehmet Eymür ve kadrosu bu mahkemeninin aradığı küresel örgütün beyin kadrosudur. Mehmet Eymür ve kadrosunun işlediği cinayetlerle ilgili milyonlarca belge internette mevcuttur" iddiasında bulundu.

"YEŞİL İLE BULUŞACAKTIK"

Gülaltay, 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırımla ilgili de çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yeşil'i Mahmut Yıldırım olarak tanıdığını söyleyen Gülaltay, "Yıldırım, Mehmet Eymür'ün yoldan çıkmış biri olduğunu söylemişti. Muhtemelen Eymür onu da takip ettirdiği için aramızdaki münasebetten rahatsız oldu. Arnavutköy'de bir restoranda buluşacaktık. Ankara'dan yola çıktı. O gece kayboldu. O geceden sonra kimse kendisinden haber alamadı. Eymür'ü kim deşifre ettiyse, hep şaibeli bir şekilde ölmüş, Mahmut Yıldırım gibi cenazesi bulunamamıştır. Bu kadar kirli bir adam benimle ilgili ifade veriyor" diye konuştu.

ÇAPRAZ SORGU SONA ERDİ

Cumhuriyet Savcısı Taşkın, Mahmut Yıldırım'ın MİT'e çalışıp çalışmadığını sordu. Gülaltay, "Mahmut Yıldırım'ın MİT'in elemanı olduğunu bilmeyen yok. Eymür'e bağlı bir insandı. Yıldırım, ülkücü, vatansever, devletine yardım etmiş bir insandır" dedi. Gülaltay, Danıştay saldırısının aydınlatılması gerektiğini belirterek, Mehmet Eymür, Cemal Alparslan Ertuğ ve Tuncay Güney'in bu mahkemede sorgulanmadıkları sürece, davanın göstermelik olacağını kaydetti. Gülaltay'ın çapraz sorgusu sona erdi.
aktifhaber

Ergenekon tutuklusu Sami Hoştan ifade verirken, mahkemedeki yakınları tesbih çekip, dua okudu


25 Aralık 2008 - Ergenekon duruşmasında savunma yapan tutuklu sanık Sami Hoştan, üzerime yüklenmek istenen suçlarla hiçbir ilgi ve alakası bulunmadığını öne sürerek, "Ergenekon ismini ilk kez, beni evden almaya gelen polislerden duydum" dedi. Gözaltına alındığı gün, ellerinin daha evinin yatak odasındayken kelepçelendiğini belirten Hoştan, "Savcı Öz aklınca beni sözde Ergenekon trenine bindirebilmek için benim üzerimden, kimsenin görmediği, sır olup kaybolan uydurma Ümraniye bombaları ile İbrahim Çiftçi'ye yapılmış bombalı saldırı arasında irtibat kurmak istedi ama diğerleri gibi bunu da beceremedi" diye konuştu.
Hoştan, hazırladığı 17 sayfalık savunmasını mahkeme heyetine okudu. Hoştan, zaman zaman savunma metninin dışına da çıkarak Ergenekon davasıyla ilgili olmayan, hakkındaki başka davalarla ilgili bilgiler de verdi. Hoştan'ın savunması sırasında duruşma salonundaki yakınlarının dua okuyarak tespih çektikleri gözlendi.
Ergenekon soruşturmasının iddianamesini eleştiren Hoştan, 22 Ocak 2008 günü gözaltına alındığını belirterek, "Sabah 06.00'da polisler evime gelmişler. Bir hafta önce ameliyat geçirmiş olan kızım ağrıları sebebiyle uyuyamadığından polislere kapıyı kendisi açmış. Daha ne olduğunu anlamadan bir anda evin içine dolan polisler, 'Sami nerede' diye sormuşlar. Kızım da odamda uyuduğumu belirtip beni uyandırmak istemiş. Polisler buna engel olmuşlar. Doğrudan yatak odama girip beni uyandırdılar. Gözlerimi açtığımda karşımda 5-6 sivil insan duruyordu. Başkanım lütfen o anı hayal eder misiniz? Allah'tan eşim yapımda yoktu. Bu iğrenç davranışın kabul edilir bir tarafı olabilir mi?" dedi. Sami Hoştan, ellerinin yatak odasındayken kelepçelendiğini belirterek, kendisini kelepçeli halde gören eşi, 2 kızı ve 6 yaşındaki torununun dehşete kapıldıklarını söyledi. Ergenekon örgütünün ismini hayatında ilk kez o gün polislerden duyduğunu öne süren Hoştan, "Ergenekon terör örgütü üyesi şüphelisi olarak gözaltına aldıklarını söylediler. Ben hiçbir şey anlamadım. Bu ismi ilk kez duyuyordum. Umarım torunum yaşadığı bu korkuyu üzerinden atar da, ileride devletinin polisini sever ve ona saygı duyar. Aramaların ardından evden ayrıldık. Emniyete gideceğimizi düşünüyordum. Beni, Etiler'de eskiden kumarhane olan kapatılmış, mühürlü bir binaya götürdüler. Burada bana bir kağıt göstererek, 'Sami, bak biz bu yerlerin senin olduğunu biliyoruz. Sen Ergenekon'a buralardan finans sağlıyorsun' dediler. Yaptıkları, modası geçmiş çirkin polis tuzaklarıydı ama tutmadı. Savcı Öz bu tuzakları iddianameye koymamış çünkü lehime olur diye düşünmüştür. Emniyette Veli Küçük, tanımadığım paşalar ve kişiler hakkında bana soru soruyorlardı. Bilmediğim konular olduğu için cevaplamadım. Bana 'sen temiz toplum istemiyor musun?' diye sordular. Ben de yetkili amire, herkesten fazla temiz toplum taraftarı olduğumu, yüksek öğrenim gören 2 kızım ve bir torunum olduğunu, elbette onların geleceğini düşündüğümü söyledim. Ben tam odadan çıkarken de, 'vermediğin bilgiler için teşekkürler' diye seslendiler" diye konuştu.

"EZBERLERİNİ BOZDUĞUM İÇİN ÜZGÜNÜM"
Emniyetteki 4 günün ardından Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne götürüldüğünü belirten Hoştan, 35 saat uykusuz ve soğukta bekletildiklerini söyledi. Hoştan, Savcı Zekeriya Öz'ün huzuruna çıktığımda, kendisine 'şimdi Susurluk'u anlat bakalım' dediğini belirterek, "Ben ve avukatım, o davadan yargılandığımı, yargılamanın da bittiğini söylediğimizde savcı, sorunun kendi özel sorusu olduğunu belirtti" açıklamasında bulundu.
Sami Hoştan, Ergenekon iddianamesinde, hakkında bir çok iftiraya yer verildiğini öne sürdü. İddiaları eleştiren Hoştan, şunları söyledi:
"Bir iftira da, gizli bir tanığın, bizlerce bilinmeyen tanığından duyduğuna göre benim rahmetli Hablemitoğlu'nun öldürülmesi için rahmetli İbrahim Çiftçi'ye 2 milyon dolar verdiğimi beyan etmesidir. Bu tamamiyle gerçek dışı. Ben Hablemitoğlu'nu ne tanırım, ne de onunla bir ilgim vardır. Olay tarihinde Susurluk cezası sebebiyle Eskişehir Cezaevi'nde bulunuyordum. Savcı Öz, şimdi hayatta olmayan yakın arkadaşım ve aile dostum rahmetli İbrahim Çiftçi'nin öldürülmesi olayıyla beni ilişkilendirmek istemiştir.
Yine başka bir gizli tanığa göre de benim Çiftçi'ye 1 milyon dolar borcum varmış. Bu borcu ödeyemediğimden öldürttüğüm iddia edilmiştir. Rahmetli İbrahim Çiftçi İzmir'de bir bombalı saldırı sonucu öldürülmüştü. Ailenin bir yakını olarak ben de arkadaşımın cenazesine katıldım. Faili belli bu olayda bile Savcı Öz aklınca beni sözde Ergenekon trenine bindirebilmek için benim üzerimden, kimsenin görmediği, sır olup kaybolan uydurma Ümraniye bombaları ile İbrahim Çiftçi'ye yapılmış bombalı saldırı arasında irtibat kurmak istedi ama diğerleri gibi bunu da beceremedi. Zararı yok, böylece tecrübe kazanmış oluyorlar. Ezberlerini bozduğum için üzgünüm."
1979-1994 yılları arasında Hollanda'da yaşadığını belirten Sami Hoştan, o dönemler ticaretle uğraştığını söyledi. Hoştan, 1983 ya da 1984 yılında tatil amacıyla İstanbul'a geldiğini belirterek, "O dönemde Mustafa Bilgin isimli arkadaşımla Edirne'ye gitmiştik. Veli Küçük o zamanlar Edirne'de binbaşı ve jandarma alay komutanıydı. Kendisiyle orada tanıştım. Bir kez kendisini Kocaeli'ndeki görevi sırasında ziyaret ettim. Susurluk olayı diye bilinen kaza olunca ya kadar da kendisiyle görüşmedik. Söz konusu kaza meydana geldikten çok kısa bir zaman sonra benim haberim oldu. Kaza gepi düşünüyordum. Beni, Etiler'de eskiden kumarhane oçirenlerden biri olan Sedat Bucak benim yakın dostumdur. Veli Paşa'nın yakın arkadaşı olduğunu da biliyordum. Acil yardım sağlamak için aklıma gelen ilk kişi Veli Küçük oldu. Hemen kazayı kendisine telefonla bildirdim. Bu görüşmeden sonra uzun bir süre kendisini görmedim. Abdullah Çatlı'yı Türkiye'de ilk tanıyan benim. Herkes Mehmet Özbay dedi ama ben Çatlı'dır dedim" dedi.

"SUSURLUK KAZASININ ARDINDAN KIZLARIM AKŞAMLARI EVDE LAMBALARI YAKIP SÖNDÜRÜYORDU"
16 ay teslim olmadığını belirten Hoştan, "Herkes ayağa kalkmıştı. Mumlar, lambalar yanıp sönüyordu. Bir gün balık almaya gitmiştim. Susurluk kazasından günler sonra 'Susma, sustukça sıra sana gelecek' diye eylem yapan gruplar vardı. Ben de aralarına katıldım. Bir süre onlarla birlikte slogan attım. Akşamları evde kızlarım lambaları yakıp söndürüyordu, neden söndürüyorsunuz dediğimde 'komşular yakıp söndürüyor, biz de ondan yakıp söndürüyoruz' dediler" ifadelerini kullandı.
Hoştan'ın bu sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Şengün, "Babaları yürüyüşe katılırsa, kızları neden yapmasın" diye konuştu.
O dönemde Mehmet Eymür'ün, Çatlı'yı arayarak görüşmek istediğini de belirten Hoştan, "Çatlı bana sordu, ben de görüş dedim. Çatlı görüştükten sonra bana 'bu manyak Tarık Ümit'i soruyor' dedi. Bizim onunla ne alakamız var. Ben kumar oynarım, bağımlılığım var. Telefon konuşmamda, 'paşam çok para kaybettim' diyerek kayıplarımı anlattım. O da beni 'kendini üzme, sağlığına dikkat et' diyerek dostça teselli etti. Veli Küçük'le 25 yıllık tanışıklığımızda en fazla 6 kere bir araya gelmişizdir. Veli Paşa ile tanışıklığım konusunda söyleyeceklerim bunlardan ibaret. Aslını söyleyen veya iddia edeni burada ispata davet ediyorum. Benim yüce adalete olan güvenim tamdır. Ancak şu da unutulmamalıdır ki, toplumlar yargıya olan güvenlerini yitirirlerse, insanların huzurları, mutlulukları ve yaşamları sona erer. Buradaki sanıklardan sadece Veli Küçük'ü tanıyorum. Diğerleriyle beni tanıştıran çok mümtaz savcı Zekeriya Öz'dür" açıklamasında bulundu.
Sami Hoştan, şunları söyledi:
"Arkadaşlarım ve dostlarım küçük yaştan bu yana bana Arnavut Sami diye hitap ederler. Kod adı olduğunu kabul etmiyorum. Üzerime yüklenmek istenen suçlarla hiçbir ilgi ve alakam yok. 11 aydır cezaevinde tutukluyum. Haksız ve hukuk dışı suçlamalarla ağır şekilde mağdur edildim. Çok sabrettim. Canımızı yakan, bize 'terör örgütü üyesi' demeleri. Atalarım bana 'vatanı, toprağı olmayanın namusu da olmaz' demişlerdi. Şimdi hükümeti yıkmaya teşebbüsle suçlanıyorum. Namusum ve şerefim üzerime yemin ediyorum. Ben oyumu Erdoğan'a verdim. Aileme de Erdoğan'a oy verdirttim. 'Ağar'a vermeyelim' dedim." YUSUF MELİOĞLU

netgazete

Sami Hoştan,''Abdullah Çatlı öleceğini biliyordu. Falcı kadın o yıl ağır bir kaza geçireceğini söyledi''


26 Aralık 2008 - Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında tutuklu sanıklardan Susurluk hükümlüsü Sami Hoştan, kendisine savcılar tarafından Susurluk ve Abdullah Çatlı ile ilgili sorular sorularak tuzak kurulduğunu iddia etti. Duruşmada oturduğu yerden sorulara müdahale eden tutuklu sanıklardan Bekir Öztürk ise, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün tarafından azarlandı. Söz alan Öztürk, Şengün'e "Siz öğretmen değilsiniz, ben de öğrenci değilim, bana bağıramazsınız" diyerek tepki gösterdi.
Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında savunmasının ardından çapraz sorgusuna geçilen Sami Hoştan'a, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel sorular yöneltti. Pekgüzel'in "Veli Küçük ile 1,5 yıldır görüşmediğinizi söylüyorsunuz. Ancak bu süre içerisinde telefon görüşmeleriniz var. Telefon görüşmelerinizde, 'görüşelim' diye beyanlarınız var" şeklindeki sözlerine Hoştan, "Görüşmek istedik ama bir türlü görüşemedik" diye cevap verdi. Savcı Pekgüzel'in, "Abdullah Çatlı ile ne zaman tanıştınız?" sorusuna
ise Hoştan, "Bu konu bitti" diyerek yanıt vermedi. Bu sırada Hoştan'ın avukatı Fatih Volkan söz alarak, "Burada Susurluk mu, Abdullah Çatlı mı yargılanıyor?" diyerek tepkisini dile getirdi.
Savcı Pekgüzel'in "Veli Küçük ile Abdullah Çatlı tanışır mıydı?" sorusunu da yanıtsız bırakan Hoştan, "Abdullah Çatlı'yı 10-15 yıldır tanırım" dedi. Sami Hoştan, savcıların Susurluk ve Abdullah Çatlı ile ilgili sorularını da yanıtsız bırakarak, "Bilmiyorum" diye yanıt verdi. Bu konularda sorular sorularak kendisine savcılar tarafından tuzak kurulduğunu iddia eden Hoştan, Savcı Pekgüzel'in, "Susurluk'taki kazayı nasıl öğrendiniz?" şeklindeki sorusu üzerine, "Onu anlatayım rahatlayın" dedi. Hoştan, daha sonra şöyle konuştu:
"Susurluk kazasından sonra Sedat Bucak'ın koruması Ercan Ersoy, Aliço'yu (Ali Fevzi Bir) aramış. Aliço bana ulaşamayınca evime telefon açıyor. Kızıma söylemiş, kızım da bana söyledi. Ben de Abdülgani Gızılkaya'yı aradım. O da 'çok kötü durumdalar, hastaneye gidiyorum' dedi. Çok kötü oldum, 10-15 dakika sonra Veli Paşa'yı aradım. Kaza jandarma bölgesinde olmuş. Yardımcı olsun diye insani amaçla Veli Paşa'yı aradım. Veli Paşa 'telefonu kapat' dedi. Daha sonra ben olay yerine gittim. Cenazeleri gördüm. Olay yerinde Ali Yasak ile karşılaştım. Mehmet Nevşehirli ile birlikte Abdullah Çatlı'nın cenazesini morgdan aldık. Nevşehir'e götürdük, 4 gün boyunca orada kaldık. Mehmet Ağar'ı kaza öncesi ve sonrası hiç tanımadım."
Hoştan'ın sözleri üzerine Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın, 4 Aralık 2007 tarihinde Halil isimli biriyle yaptığı telefon görüşmesinde, 'Mehmet Ağar'a seçime girmesin diye 60 milyon dolar verilmiş' şeklindeki konuşmasını hatırlatarak, tanımadığı kişi hakkında neden yorum yaptığını sordu. Hoştan, "Bir insanın partisinde böyle bir para durumu varsa 'satar dedim" diye yanıt verdi.
1992 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü olan Hanifi Avcı'nın, "Sedat Peker, Sami Hoştan gibi isimlerin Veli Küçük ile irtibatları tespit edildi, ancak Küçük'ün konumu nedeniyle bir işlem yapılamadı" şeklindeki sözleri hatırlatılan Hoştan, "Hanifi Avcı ile Mehmet Eymür'ü buraya bekliyorum. Onlara soracaklarım var. Ben Veli Küçük'ü 25 yıldır tanıyorum. Kendisini de bir iki kez ziyaret etmişimdir" diye konuştu.
Daha sonra Hoştan, Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'e, "Benim için uluslararası mafya diyorlar. Ben hiç mafyaya benziyor muyum?" diye sorunca Şengün, "Mafyanın şekli şemali yoktur. Kısa boylu, uzun boylu, zayıf, şişman, bıyıklı, bıyıksız bir şekli yok" dedi.
Cumhuriyet Savcısı Pekgüzel'in, Sami Hoştan'a, "Sizin 20 milyon euro servetiniz olduğu söyleniyor. Geliriniz nedir?" diye sorması üzerine Hoştan'ın avukatı Fatih Volkan, "Burada servet araştırması, nereden buldun araştırması yapılmıyor" diyerek tepki gösterdi.

"FALCI, ÇATLI'YA AĞIR BİR KAZA GEÇİRECEĞİNİ SÖYLEDİ"
"Habip" adındaki biriyle yaptığı görüşmelerin sorulması üzerine de Hoştan, Kumkapı'da, Ayhan Çarkın ve Abdullah Çatlı'nın da bulunduğu bir ortamda masada olan bir bayanın fal baktığını, Çatlı'ya, o yıl ağır bir kaza geçireceğini, bundan kurtulursa bir daha bir şey olmayacağını, kendisine de ağır bir hastalık geçireceğini söylediğini anlattı.
Bir ara işlerinin kötü gitmesi üzerine bu falcı kadını aramaya başladığını, "Habip" adlı kişiyle yaptığı görüşmelerin de bu konuya ilişkin olduğunu belirten Hoştan, konuşmalardan birinde "Habip"in, bu kadını Ali Yasak'ın şoförünün tanıdığını ifade etmesi nedeniyle konuşmasında Ali Yasak'ın adının geçtiğini savundu.
Duruşmada daha sonra Sami Hoştan'ın avukatları müvekkillerine ilişkin savunmalarını yaptı.
Sami Hoştan'ın çapraz sorgusu sırasında oturduğu yerden sorulara müdahale ettiği için Mahkeme Başkanı Şengün tarafından azarlanan Bekir Öztürk, talepler sırasında söz alarak, Şengün'e, "Siz öğretmen değilsiniz, ben de öğrenci değilim. Bana bağıramazsınız" diye tepki gösterdi. Öztürk, "Geçtiğimiz günlerde savunmamı yaptığım sırada sesimi yükselttim diye bana bağırdınız. CMK'ya göre mahkeme düzeni Mahkeme Başkanı'nın kontrolündedir. Siz düzeni bozan kişiyi salondan atabilirsiniz ama bağıramazsınız. Gereken neyse yapın. Burası ilkokul müsameresi değil. Kusura bakmayın siz öğretmen değilsiniz, ben de öğrenci değilim" dedi.

netgazete

Ümit Oğuztan Savunma Yaptı
23 Aralık 2008 20:35

Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında Ümit Oğuztan'ın savunması alındı. İşte Oğuztan'ın duruşmada söyledikleri...

Ergenekon sanığı Ümit Oğuztan, TBMM Araştırma Komisyonu'na Susurluk ve Uğur Mumcu suikasti ile ilgili iki rapor sunduğunu belirtti.

Susurluk raporunda Ergenekon'dan bahsettiğini ifade eden Ümit Oğuztan, "Ama orada bahsettiğim Türkiye'deki Gladyo yapılanması idi. Oysa bugün bizim de içinde sanık olduğumuz şu anda karşınızda gördüğünüz bu fotoğraf ise benim anlattığım yapılanma değil." dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında savunması alınan sanık Ümit Oğuztan, Susurluk ve Uğur Mumcu suikastine ilişkin TBMM Araştırma Komisyonu'na iki rapor sunduğunu söyledi. "Gizli tanık olmayınca örgüt üyesi oldum" diyen Oğuztan, Ergenekon operasyonu kapsamında örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındığını evinde ve iş yerinde yapılan aramalarda 95 disketin ele geçirildiğini ifade etti. Oğuztan, "Laptop kullanıyorum. Disket sürücüsü yok. O disketler bana ait olamaz." dedi. Disketler 2001 yılında el konulan eşyalarıma karışıp bana gelmiş olabilir" dedi. Serbest bırakıldıktan 10 gün sonra Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı tarafından kendisine gizli tanıklık teklif edildiğini iddia eden Oğuztan, "Teklifi kabul etmediğim için içi boş disketler aleyhime dolduruldu. Ben de tutuklandım. Devlet namuslu vatandaşına tuzak kurmaz. Hatta namussuz vatandaşına bile. Annesiz, babasız büyüdüm kendimi ancak bu kadar adam edebildi. Hoşgörünüze sığınıyorum." diye konuştu.

Oğuztan, "Gladyo deyince savcılar yanlış anlıyor. Muhalefet içinde gladyo olmaz. Onlar hep önemli yerlerdedir. Bunun sebebi Bütün hükümetler emperyalizm tarafından kullanılıyor. Muhalefet kadroları içinde gladyo çıkmaz. Daima iktidardadırlar. Uykudadırlar. Bürokrasinin içindedirler. Hiçbir zaman basın onları yıpratamaz. Çünkü onlar görünmezler" dedi. Oğuztan savcılık ifadesinde yer alan 'Lobi belgesini aldım' şeklindeki beyanın yanlış olduğunu belirterek "Tuncay Güney'in elinde bir dosya vardı. Nedir o dedim. 'Önemli bir şey değil,arkadaşlar sivil toplum örgütü kurmaya çalışıyorlar' dedi. Bu dosyayı gördüm ama almadım." şeklinde konuştu.

ALİ KALKANCI'YI HABER YAPTIM İŞSİZ KALDIM

Ali Kalkancı hakkında yaptığı haberin 28 Şubat sürecinin başlangıcı olarak kabul edildiğini söyleyen Ümit Oğuztan, patronunun yanına gelen sakallı, irticacı kılıklı bir adam gördüğünü söyledi. Ümit Oğuztan, ismi Ali Kalkancı olan bu kişi ile patronu Turgut Büyükdağ aracılığı ile tanıştığını belirtti. Ali Kalkancı'nın, Turgut Büyükadağ ile un fabrikası almak için görüştüğünü ifade eden Ümit Oğuztan " O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan halk ekmeği kurmuştu. Ali Kalkancı ile un almak için anlaşma yapmıştı. Şeyh olarak bilinen, müritlerini dolandırarak parasını alan Ali Kalkancı'nın un fabrikası yoktu. Taksitle fabrikayı almak için defalarca geldi. Yeterli teminat göstermediği için fabrikayı alamadı. Ali Kalkancı dini istismar eden, külçe altın karşılığında muska yazan biriydi. Muska deyip geçmeyin. Türkiye'de muska en güçlü endüstrilerden biridir. Kağıtlara yazılan muskalarla büyük finans imparatorlukları kurulabilir" dedi.

"TUNCAY GÜNEY TERBİYELİ BİRİYDİ"

Bu bilgileri halk ile paylaşılması gerektiğini düşünerek haber yaptığını ifade eden Oğuztan, bu haberlerden birilerinin rahatsız olduğunu, ve büyük bedel ödediğini söyledi. Türkiye'nin bir çok şeyi unuttuğunu ancak Ali Kalkancı'yı unutmadığını sözlerine ekleyen Oğuztan, "Çünkü zarar çok fazlaydı. Bu haberden sonra hakkımda kampanya başlatıldı. Ne eşcinselliğim kaldı, ne pornoculuğum kaldı. Uzun süre işsiz kaldım" diye konuştu. Bir süre sonra TGS şirketi tarafından çıkarılan Strateji dergisinde genel yayın yönetmeni olarak işe başladığını belirten Oğuztan, "Akşam Gazetesi'nde sorumlu yazıişleri müdürü olan Alev Çukurkavaklı'nın tavsiyesi ile 17 Aralık 1997'de Tuncay Güney denen genç muhabirini işe aldım. Hiç tanımazdım. Karşımda genç saygılı, ihtiraslı son derece terbiyeli, Cuma günleri namaza giden boş zamanlarında Kur'an-ı Kerim okuyan benim gibi yetim birini gördüm" dedi.

"TOMRİS ÖZDEN İLE HABER İÇİN GÖRÜŞTÜK"

Şehit Albay Rıdvan özden'in eşi Tomris Özden'in 'Ergenekon beni sorguladı' şeklindeki beyanına da değinen Ümit Oğuztan, "Tomris Özden'i Tuncay Güney tanıyordu. Bir televizyon kanalında Tuncay Güney ile haber programı yapıyorduk. O dönemde basında Rıdvan Özden ile ilgili çok haber çıkıyordu. Tuncay Güney programa getireyim mi diye sorunca bende getir dedim. Kendi isteğiyle geldi. Stüdyoda herkesin gözü önünde anlattı. Konuşmaları kameraya kaydedildi ancak haber değeri bulunmadığı için yazılmadı. Haber değeri olmadığı için yayınlanmamasında art niyet aranmasını anlayamıyorum" diye konuştu.

Tuncay Güney'in hiçbir zaman kendisinde şüphe oluşturmadığını vurgulayan Ümit Oğuztan Güney'in Kuzey Irak'a silah götürmesinin de mümkün olmayacağını öne sürdü. Tuncay Güney'in Irak'a farklı kurumlarda çalışan çok tecrübeli gazetecilerle gittiğini ifade eden Oğuztan " Birlikte gittiği gazeteciler arabada silah olduğunu nasıl anlayamazlar. Bu mümkün değil" dedi. Güney , Eymür ile tanıştığını söyledi.

Tuncay Güney'in kendisine bir sohbet sırasında Mehmet Eymür'ü tanıdığını söylediğini belirten Oğuztan, "Birebir görüştüklerine tanık olmadım. Kendisi adı cellata çıkmış İranlı bir ajanı Türkiye'de takip edip Mehmet Eymür'e bilgi aktardığını bana anlatmıştı. Ben ne kadar önemli biriyim, Mehmet Eymür ile görüşüyorum havasını yaratmak için di sanırım" diye konuştu.

YENERER'İN AVUKATI VURAL ERGÜL'E SUÇ DUYURUSU

Bu arada, sanık Vedat Yener'in avukatı Vural Ergül, sanıkların dağda bayırda terör örgütüne karşı cansiperane mücadele ettiklerini söyleyerek, "Siz şimdi bu insanları bu yaptıklarından dolayı mı cezalandıracaksınız? Zaten başka bir amacınızın olduğu da söylenemez." diye konuştu. Ergül, "Hurşit Tolon paşa 'yılın kuvvacısı' ödülüne layık görülmüş. Ancak işlerinin yoğunluğu nedeniyle ödülü verilememiştir. Kaldı ki böyle başarılı çalışmaları olan birisine değil yılın 'yılın kuvvacısı' 'yüzyılın kuvvacısı' ödülü verilmelidir." iddiasında bulundu.

Sanık Vedat Yenerer'de ele geçirilen ve 135 yıllık olduğu ileri sürülen silahın üstten doldurmalı tek atımlık bir silah olduğunu savunan Vural, "Nasıl vahim silah olabilir?" diye sordu. Ergül, boş havan kovanlarını silah olarak kabul etmenin de örgüt oluşturmaktan başka bir gaye taşımadığını öne sürdü. Veli Küçük'e Vedat Yenerer'in "Komutanım" demesinin örgüt içi hiyerarşi olarak değerlendirildiğini söyleyen Vural, "Emekli olabilir ama komutan komutandır. Kaldı ki Türk milleti asker bir toplumdur. Birine ödül vermek, selam vermek, hal hatır sormak terör örgütü üyesi oldukları yolunda delil olarak kullanılırsa faşizmin kapısını açarsınız. Müvekkilim Velik Küçük ile görüşemez mi? Veli Küçük, Karadeniz'de terör örgütlerine kan kusturmuş, değerli bir askerdir." dedi. Ergenekon savcılarından ikisinin askerliğini yapmadığını, birinin de vukuatlı olarak yaptığı şeklinde iddialar bulunduğunu söyleyen Ergül, "Boş kovan cephanelik olarak yazılmış. Mühimmat listesinde sadece kovan var. Buradaki mühimmat ile bırakın ülkeyi köy bile ele geçiremezsiniz." ididasında bulundu.

Duruşma sonunda mahkeme heyeti, Avukat Vural Ergül'ün savcılar aleyhine iftira ve hakaret içeren sözleri nedeniyle hakkında işlem yapılmak üzere Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazı yazılmasına karar verdi. Duruşma ertelendi.

MAHKEMEDEN GÜNEY KARARI

''Ergenekon'' davasına bakan mahkeme, Tuncay Güney'in 10 ayrı kimlikten herhangi biriyle Türkiye'ye giriş-çıkış yapıp yapmadığının, Emniyet Genel Müdürlüğünden sorulmasına karar verdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen duruşmada, verilen aranın ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, ara kararları açıkladı.

Mahkeme heyeti, tutuklu sanık Ergün Poyraz'ın talebi doğrultusunda, Tuncay Güney tarafından kullanıldığı ifade edilen iki ayrı yabancı telefon numarasının teknik takibe alınıp alınmadığının, teknik takibe alınmış ise bu telefon numaralarıyla 2007 yılı Aralık ayından 2008 yılı Ocak-Şubat aylarına kadar Türkiye'de herhangi bir telefon görüşmesi yapılıp yapılmadığının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasına karar verdi.

2007 yılı Aralık ayı başından 2008 yılı Şubat ayı sonuna kadar ''Tuncay Güney'', ''Tuncay İpek'', ''Tuncay Güney İpek'', ''Tuncay Bubey'', ''Tolga İpek'', ''Daniel Güney'', ''Daniel Levi'', ''Kemal Kosbağ'', ''Alparslan Evrenos'' ve ''Alpaslan Evrenos'' isimleriyle Türkiye'ye giriş-çıkış yapan kişi olup olmadığı, var ise bu kişiye veya kişilere ait ayrıntılı bilgilerin ve giriş-çıkış belgelerinin onaylı suretlerinin gönderilmesi için Emniyet Genel Müdürlüğüne yazı yazılmasına karar veren mahkeme heyeti, Kemal Kerinçsiz'in talebi doğrultusunda, dilekçesinde belirttiği kişilerin 1999'dan itibaren yurt dışına gidiş gelişlerinin ilgili mercilerden sorulmasına hükmetti.

Mahkeme heyeti, aynı kişilerin yurt dışında herhangi bir toplantı yapıp yapmadıklarının, yapmışlar ise içeriğinin MİT Müsteşarlığından sorulmasına karar verdi.

Ara kararda, tutuklu sanık Vedat Yenerer'in avukatı Vural Ergül'ün, bugünkü oturumda Cumhuriyet savcılarına yönelik ''Hükümet yanlısı oldukları'' yönündeki beyanıyla ve ''yaptığı veya yaptırdığı araştırmaya göre, soruşturma savcılarından ikisinin askerlik görevini yerine getirmediğini, birisinin de vukuatlı olarak askerlik yaptığını'' belirtmek suretiyle hakarette bulunduğu belirtilerek, Cumhuriyet savcısının istemde bulunduğu hatırlatıldı.

Bu konunun gereğinin yapılması için duruşma tutanağıyla birlikte Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar veren mahkeme heyeti, tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına hükmetti.

Mahkeme heyeti, duruşmayı 25 Aralık Perşembe günü saat 09.30'a bıraktı.
aktifhaber

İŞTE VELİ KÜÇÜK'ÜN SAVUNMASI
15 Aralık 2008 15:10
İşte Veli Küçük'ün uzun savunmasının, kısa özeti ve uzun hali...



Veli Küçük saatler boyu savunma yaptı ama savunmasının özü; "Benim üzerimden TSK'yı yıpratıyorlar" şeklinde özetlenecek kadar kısa... Veli Küçük, savunmasını; TSK'yı kurumsal kimliğiyle beraber davanın içine çekmek için kurgulamış gibiydi...

Tuncay Güney, Danıştay Baskını, gizli tanıklar dahil ayrıntılı savunması ise şöyle:

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki salonda görülen davanın 26’ncı duruşmasında, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün tarafından savunmasını yapacağı kürsüye çağrılan Veli Küçük’e yasal hakları hatırlatıldı.

Daha sonra savunmasına başlayan Veli Küçük, uzun zamandan beri planlı bir şekilde üzerine gelindiğini ve bu planın icra safhasına konulması sonucu gözaltına alındığını söyledi. Küçük, gözaltına alınmadan bir gece önce rahatsızlığı nedeniyle geceyi hastanede geçirdiğini, ertesi gün de hastaneye gitmesi gerekirken emniyete götürülmesine itiraz dahi etmediğini anlattı.

POLİSE "DARBE" SUÇLAMASI

Küçük, "Çünkü hayatım boyunca hiç hata yapmadım, yasaların dışına çıkmadım. ’Veli Küçük korktu’ dememeleri için hastalığımı sakladım. Ancak devletin komplo kuracağını hiç düşünmemiştim" diye konuştu. "Evinde arama yapılırken, cezaevi firarisi ya da PKK’lı militanlar aranıyormuş gibi evinin kuşatıldığını" ileri süren Küçük, bu görüntülerle polisin darbe yaptığının düşünülebileceğini savundu.

Gözaltına alındığını ilgili askeri birime bildirdiğini, ancak bunun
"yardım isteniyormuş" şeklinde kamuoyuna yansıtıldığını dile getiren Küçük, kimseden yardım istemediğini, yardıma da ihtiyacı olmadığını belirtti.

"REJİMİ, DİNİ DEĞİŞTİRMEK İSTİYORLAR"

Bu olayın kendisini topluma tanıtması açısından bir fırsat olduğunu dile getiren Küçük, "iddianamenin yüce Türk milletine karşı hazırlandığını" öne sürdü.
"İddianamede ’terör örgütü’ deyiminin, Türk’ün Kabe’si olan Ergenekon ile birlikte kullanıldığını" ifade eden Küçük, "İki kelimeyi birlikte kullanmasının kendisinin ayıbı olmadığını, bu yüzden de yüce Türk milletinden özür dilediğini" söyledi. Küçük, "iddianame ile Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin yargılanmak istendiğini, rejimin, dinin değiştirilmek istendiğini" savundu.

-"TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ AYAKTA TUTAN KURUMLAR HEDEF ALINIYOR"-

Küçük, "Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmayı hedefleyen bilinçli, sinsi ve sürekli bir şekilde oluşturulan Veli Küçük imajı üzerine kurulan, uydurma ve hayali senaryolarla sanık olarak mahkeme huzuruna getirildiğini" ileri sürerek, "Bu hazin, hazin olduğu kadar da gülünç oyunda başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutan kurumlar hedef alınmaktadır" dedi.

"Aziz Türk milletine 40 yıldan fazla sadakatle hizmet etmiş, Cumhuriyet kanunlarına bağlılığı ve her türlü yasa dışı faaliyetlerle yasal yollardan sonuna kadar mücadele etmeyi şiar edinmiş Veli Küçük olarak, yüce heyetinizi ve tarihe not düşmekte olan herkesi saygıyla selamlıyorum" diyen Küçük, milletlerin tarihinde emsallerine rastlanması çok güç olan komik, aynı zamanda da trajik bir davada sanık olarak bulunmaktan hem memnun hem üzgün hem de gururlu olduğunu ifade etti. Küçük, "Yıllardır her puslu ortamda yeniden yoğrulup üzerime sıçratılan çamurları temizleme ve yüce mahkemeniz huzurunda milletime doğruları anlatma fırsatı buluyorum" diye konuştu.

"Bu davayla Türk gençliğinin, memleketini ve milletini sevmekten başka bir suçu olmayan, tamamen masum insanların nasıl suçlu ve adeta bir darbeci, katil, cani, kaçakçı, şantajcı ve terörist gibi kamuoyuna yansıtılmakta
olduklarını kavrayabildiklerini" ifade eden Küçük, vatandaşların da Cumhuriyet’in temel değerlerine bağlı insanları "Türküm. Vatanımı, milletimi, bayrağımı seviyorum" demekten korkar hale getirmek için acımasız ve vicdansız
senaryolar sergileyeceklerini anlayacak ve ders alacaklarını kaydetti. Küçük, bu senaryolar çerçevesinde uydurulan tamamen asılsız gerekçelerle sanık olarak mahkeme huzurunda bulunmaktan son derece üzgün olduğunu dile
getirerek, "Üzgünüm çünkü, bu hazin, hazin olduğu kadar da gülünç oyunda başta Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutan kurumlar hedef alınmaktadır. Huzurunuzda bulunmaktan aynı zamanda gururluyum. Gururluyum çünkü, askerliğe girdiğim anda ettiğim yemine uygun olarak devletime, milletime, Cumhuriyete hep sadık kaldım ve bu uğurda canımı ortaya koymaktan çekinmedim" diye konuştu.

-"İDDİANAMEDE YER ALAN VELİ KÜÇÜK SANAL VELİ KÜÇÜK"-

Her zaman hırsızlıkla, yolsuzlukla, namussuzlukla mücadele ettiğini, devletin verdiği tüm görevleri yasal zeminde yerine getirmek için her türlü fedakarlığı yaptığını anlatan Küçük, şöyle devam etti:

"Gururluyum çünkü, yıllardan beri benim üzerimden Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya çalışanların tahriklerine kapılmadım. Medyatik olmaktan sürekli uzak durdum, sustum. Ben sustukça bunu fırsat bilenler tarafından, esasen
faili yıkıcı şer güçleri olan olaylar benim üzerime yıkılmaya başlandı. Devletine, milletine legal alanda hizmet eden Veli Küçük yerine, bölücü, yıkıcı çevrelerin algıladığı puslu ortamın yaratılmasına katkı sağlayan gerçek veya
uydurulmuş her olayın faili gibi gösterilen, illegal ve sanal bir Veli Küçük yaratılmaya çalışıldı.

Esasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmayı hedefleyen bilinçli, sinsi ve sürekli bir şekilde oluşturulan bu Veli Küçük imajı üzerine kurulan, bu uydurma, bu hayali senaryolarla huzurunuza sanık olarak getirilmiş bulunmaktayım.
Şu anda karşınızda bulunan Veli Küçük, gerçek bir Veli Küçük’tür. İddianamede belirtilen Veli Küçük ise sanal bir Veli Küçük’tür. Yine sanal olan fiillerin faili gibi gösterilen sanal Veli Küçük, sanal olarak yaratılmış olan bir örgüt
ile birlikte huzura getirilmiş gerçek Veli Küçük ve uzun yıllar hizmet etmekten büyük gurur duyduğu Türk Silahlı Kuvvetleri karalanmaya çalışılmıştır."

-"İDDİALAR MANTIKTAN UZAK, TUTARSIZ"-

Veli Küçük, terörle mücadele adına yasaların verdiği yetki çerçevesinde "savaştığını" belirterek, "bu şekilde savaşmak suç ise TSK’nın her kahraman mensubu gibi yıllarca bu uğurda savaştığını ve bu suçun faillerinden biri olduğunu" söyledi. "Uluslararası aktörlerin sözde Ermeni soykırımı safsatasına ilave olarak piyasaya sürmeye çalıştıkları sözde Pontus soykırımı safsatasını ve Karadeniz bölgesindeki Pontusculuk faaliyetlerini deşifre etmek anlamında bir fail aranıyorsa, evet esas faillerden biriyim. Ülkemiz üzerinde oynanmak istenen oyunları ve bu oyuna alet olanları yasal olan her zeminde ifşa etmek bir suç ise yine faillerden biriyim" diyen Küçük, hakkındaki iddiaların hukuki
tutarsızlıkları bulunduğunu ve mantıktan uzak olduğunu iddia etti.

Küçük, almış olduğu aile terbiyesi, askeri terbiye ve devlet terbiyesi gereği "devletin temel kurumlarının sinsi bir polemik içine çekilmemesi adına sessiz kaldığını" belirterek, son yıllarda Türkiye’de cereyan etmekte olan
olaylar ve bu olaylar karşısında yetkili mercilerin sergilediği tutum ve davranışların birer ibret vesikası olarak tarihe geçeceğini kaydetti. Ülkemizde içeriden ve dışarıdan sergilenen oyunlarla bir kardeş kavgası yaratılarak iç savaşın içerisine çekilmeye çalışıldığını savunan Küçük, böylesine kötü bir gidişata demokratik tepkilerini gösteren herkes ve her kurumun da bölünmenin önüne birer engel olarak algılandığını ve yıpratıldığını savundu.

-"KAZANIN DİBİ TUTTU"-

Küçük, Cumhuriyet’in temel değerleri ile vatanın ve milletin bölünmezliği uğruna mücadele eden herkesi yıldırmanın esas alındığını ileri sürerek, savunmasını şöyle sürdürdü:

"Bu maksatla bir kısım medyanın ve uluslararası karanlık çevrelerin desteğiyle bir yamyam kazanı oluşturulmuş ve sesi çıkan herkes bunun içine atılmaya başlanmıştır. Bir türlü inandırıcılık dediğimiz nefaseti ve ayarı tutturamadıklarından, kazanın dibi tutmuş ve hatta yanmıştır. Artık pis kokular herkes tarafından algılanabilmektedir. Artık aklı selim her insan, rejimin koruyucu unsurlarını hedef alanların büyük bir hesaplaşma içerisinde olduklarını
açıkça görebilmektedir. Kazanda gerçekte kaynatılmak istenen ben veya benim gibiler değil, bizim üzerimizden laik ve bağımsız Cumhuriyet rejimidir. Böylece buharlaştırılmak istenen büyük Atatürk’ün rejimi emanet ettiği ve bu görevini sonuna kadar yapmaya amade olan kurumlarımızdır. Buharlaştırılmak istenen Türk milletinin tarihi ve milli değerleridir. Türk milletinin Cumhuriyeti savunma refleksleridir. Bu değerler, buharlaşmaya devam ettiği ve önü alınamadığı sürece, Cumhuriyet rejimi de devlet de, millet de tarihin akışı içerisinde acımasızca yok olacak ve tarih sahnesinden silinecektir."

JİTEM’İ KABUL ETMEDİ
İfadesinde kendisi aleyhine art niyetli haberler yaptığını iddia ettiği bir kısım basını da sert dille eleştiren Küçük’ün en önemli açıklaması ise JİTEM ile ilgiliydi.

Jandarma Genel Komutanlığı kuruluşunda JİTEM’in hiç olmadığını belirterek, “Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlı, komutanlığını yaptığım İstihbarat Gruplar Komutanlığı hiçbir şekilde gayrı yasal işlerde bulunmamıştır” dedi.

“SUSURLUK’TA ÖLENLER ARKADAŞLARIMDI”

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, iddianamedeki Susurluk olayıyla ilgili iddialara ilişkin olarak da şu ifadeyi verdi: “Susurluk kazası olduğunda daha önceden tanıdığım ve arkadaşım olan Sami Hoştan telefonla beni aradı. O nereden öğrenmiş bilemiyorum ama bana kazayı bildirdi. Çünkü, araçta ölen Hüseyn Kocadağ ve yaralanan Sedat Bucak yakın arkadaşımdır. Sedat Bucak, PKK ile büyük mücadele veren Bucak aşiretinin lideridir. Hüseyin Kocadağ da yine PKK ile mücadele eden bir emniyet mensubudur. Bu vesileyle ikisi de iyi arkadaşımdır. Bunun üzerine ben Kocaeli’de beraber görev yaptığım Balıkesir Emniyet Müdürünü aradım. Bana Gonca Us, Mehmet Özbay ve Hüseyin Kocadağ’ın öldüğünü söyledi. Bayanı tanımıyordum. Mehmet Özbay’ın ‘Abdullah Çatlı’ olduğunu TBMM’ye verilen bir dilekçeden dolayı tahmin ediyordum. O dönemde basın, Çatlı’nın cenazesini kaçıracağıma ilişkin haberler yaptığı için Giresun’da görev yaptığım sırada kendimle ilgili iki kez Jandarma Genel Komutanlığı’na soruşturma başvurusunda bulundum. Soruşturma sonuncunda iddiaların asılsız olduğuna karar verildi.”

“SAVCI ÇAKI BULMUŞ ÇOCUK GİBİ SEVİNDİ”

Tuncay Güney’i gazeteci kimliğiyle tanıdığını belirten Veli Küçük, sorgucunun ifade sırasında Tuncay Güney’i sürekli yönlendirdiğini iddia etti. Hazırlanan iddianamenin ifadesini verdiği 9 gün süresince işkencede kaldığını söyleyen Tuncay Güney’in ifadelerinden oluşturulduğuna da dikkat çeken Küçük, “Ergenekon soruşturması sırasında Tuncay Güney’in bana vermiş olduğu ve evimde ele geçirilen belgeler Savcı Zekeriya Öz’ü çakı bulmuş çocuk gibi sevindirdi” dedi.

TUNCAY GÜNEYBANA İSTİHBARAT GETİRİYODU

Küçük, "Tuncay Güney kimdir? Tuncay Güney emekli bir albayla yanıma geldi. Akşam Gazetesi'nde çalıştığını söyledi. Turgut Büyükdağ ve Ümit Oğuztan ile bir strateji dergisi çıkartacaklarını söyledi. Bana istihbari bilgiler getiriyordu. Bunlar benimle irtibatı sağlamaya yönelik bilgilerdi." dedi. Tuncay Güney'in kendisine bir cip getirdiği iddialarına ilişkin Küçük, "Cip getirdi ve anahtarını önüme koydu. Ben ona çok kızdım ve kovdum. Cipi alsaydım -ki mümkün değil, bu operasyon çok daha önce başlayabilirdi. Hazırlanan senaryo bu adamın söylediklerine göre oluşturuldu. Soruşturma bu şahısla birlikte yürütüldü. Tuncay Güney'in iddialarını kesinlikle kabul etmiyorum." dedi. Küçük, Tuncay Güney'in isminin niçin iddianamede yer almadığı ve kim tarafından engellendiği yönünde mahkeme heyetine soru yöneltti.

Ergenekon davasıyla ilgili yargılanan 86 sanıktan 14'ünü tanıdığını söyleyen Küçük, bu isimleri şöyle sıraladı; Sami Hoştan, Ali Yasak, Zekeriya Öztürk, Güler Kömürcü, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz, Muzaffer Tekin, Sedat Peker, Vedat Yenerer, Muammer Karabulut, Emin Gürses, Mehmet Fikri Karadağ ve Doğu Perinçek.


“KOMPLO, ERDOĞAN PARTİ BAŞKANI OLMADAN ÖNCE BAŞLADI”

Ergenekon’la ilgili soruşturmaların Recep Tayip Erdoğan’ın parti başkanı olmadan önce başlatıldığını ileri süren Küçük, operasyonun da Erdoğan’ın 5 Kasım’da Beyaz Saray’da Bush’tan aldığı talimatla başlatıldığını söyledi. Danıştay saldırısıyla ilgili olarak ise Alpaslan Aslan’ın olay yerinde yakalandığını ve Başbakan’ın “Sürprizlere hazırlıklı olun” açıklamasının ardından çok önceden çekilmiş, Muzaffer Tekin’in kendi elini öperkenki fotoğrafın bu olay için bekletildiğini ileri sürdü.

"DANIŞTAY SALDIRISIYLA BİR İLİŞKİM YOK"

Danıştay saldırganı Alparslan Arslan ile bir ilişkisinin olmadığını savunan Küçük, Arslan'ın da aynı yönde beyanları olduğunu söyledi. İsveç'te çekilen fotoğraftaki kişinin Alparslan Arslan olmadığını iddia eden Küçük, bu kişinin Azeri bir genç olduğunun ortaya çıktığını savundu. Danıştay saldırısıyla ilgili ne Alparslan Arslan ne de diğerleriyle bir ilişkisinin olduğunu ileri süren Küçük, Danıştay sanıklarıyla bir ilişkinin bulunmadığını iddia etti.

"FAİL-İ MECHUL İŞLETMEDİM"

Bazı faili meçhul cinayetleri azmettirdiği yönündeki iddiaları reddeden Veli Küçük, "Bu isimler Hulusi Sayın, Temel Cingöz mü? Çok yanılıyorlar. Onlar 'bu vatanı parçalatmam' dedikleri için hainler tarafından, DHKP/C militanları tarafından öldürüldü." iddiasında bulundu.

“GİZLİ TANIKLARIN HEPSİ SUÇLU”

Veli Küçük, aleyhine ifade veren gizli sanıkların ya PKK, ya DHKP-C ya da Hizbullah örgütü üyesi olduklarına, kimilerinin de gizli tanıklık kurumundan yararlanmak isteyen tutuklular olduğunu dikkat çekerek, tanık ifadelerini de reddetti.

Bir ara şekeri düştüğü gözlenen Veli Küçük’e kızı ve aynı zamanda avukatı olan Zeynep Küçük tarafından kuru kayısı verildi.

aktifaber

ERGENEKON YÖNETİCİSİ ÜNLÜ GAZETECİ
11 Aralık 2008 10:07

Kim bu, çok satan bir gazetede çalışan önemli gazeteci?

Ergenekon soruşturmasında 2001 yılında polise verdiği ifadelerle kilit rol oynayan gazeteci Tuncay Güney, Yeni Şafak'a çarpıcı açıklamalar yaptı... Güney, Türkiye'deki çok satan bir gazetede çalışan önemli bir gazetecinin, Ergenekon terör örgütünde de üst düzey yönetici olduğunu ileri sürdü. Güney, Türkiye'yi sarsan, mafya-siyaset-derin devlet ilişkilerinin ortaya çıktığı Susurluk kazasından hemen sonra, dönemin Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı Veli Küçük'ü arayan gazetecinin de aynı kişi olduğunu söyledi.

ADI RAPORLARDA VAR

MİT'e çalıştığı ve Ergenekon örgütünü deşifre etmekle görevlendirildiği ileri sürülen Tuncay Güney, “Türkiye'de önemli bir gazetede çalışan, önemli bir gazeteci, Ergenekon terör örgütünün üst düzey yönetecisidir. O gazetecinin Ergenekon ile bağlantısı raporlarda bütün detaylarıyla yer almaktadır” dedi.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Oca 04, 2009 10:23 pm    Mesaj konusu: "Tuncay Güney Türkiye'ye geldi" Alıntıyla Cevap Gönder

Türk Müslüman varlığını bitirmek istiyorlar
Batı, Anadolu'daki Türk Müslüman varlığını ortadan kaldırmak istiyor.
04 Ocak 2009 / 18:37

Emekli Albay Erdal Sarızeybek, ''Batı, Anadolu'daki Türk Müslüman varlığını ortadan kaldırmak istiyor'' dedi.

Sarızeybek, İzmir Cumhuriyet Gazetesi Okurlarınca (CUMOK) bir otelde düzenlenen ''Psikolojik Savaş ve Türkiye'nin Terör Gerçeği'' konulu konferansta, Türkiye'nin demokratik ve hukuk sisteminde hiçbir kurum ve kuruluşun bir hazırlık soruşturmasına kod adı veremeyeceğini, hazırlık soruşturmalarının yıl ve sayıyla ifade edildiğini söyledi.

Söz konusu soruşturmaya ''Ergenekon'' kod adı verildiğini belirten Sarızeybek, şöyle konuştu:

''İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, bu soruşturmayı kamuoyuna, '2007'ye 1560 sayılı hazırlık soruşturması açılmıştır' diye duyuracaktı. Ergenekon, Türk tarih destanının adıdır. Biz yumurtadan çıkmadık, aslımız var. Biz Türküz. Hiçbir kurum ve kuruluş, Türk tarih destanını ifade eden bir ismi, hazırlık soruşturmasına hukuken de ahlaken de veremez.''
ensonhaber

"Tuncay Güney Türkiye'ye geldi"
04.01.2009 - 17:45

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz, ''Tuncay Güney'in, Alpaslan Evrenosoğlu kimliğiyle aldığı pasaport ile 2008'de Türkiye'ye 4 ziyaret gerçekleştirdiğini'' iddia etti.

İSTANBUL - İşçi Partisi (İP) Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz, partisinin İstanbul İl Merkezi'nde düzenlendiği basın toplantısında, yarın ''Ergenekon'' davasının 36. duruşmasının yapılacağını hatırlattı.

''Bu davanın bir tertip olduğunu, bu tertibin de Tuncay Güney'in ifadeleri üzerine inşa edildiğini'' ileri süren Cengiz, şöyle konuştu:

''Tuncay Güney'e, İzmir nüfusuna kayıtlı Alpaslan Evrenosoğlu isimli vatandaşın kimlik bilgileri kullanılarak 1997'de Romanya'nın Köstence kentindeki Türk Konsolosluğu'ndan pasaport verildi. 2007'ye kadar bu pasaportu kullanan Güney, 1 Mart 2007'de İzmir Emniyet Müdürlüğü'nden yeni bir pasaport aldı. Müdürlük, Alpaslan Evrenosoğlu adına işlem gören Güney'e pasaport verdi. Güney, aldığı bu pasaportla 2008'de Türkiye'ye 4 ziyaret gerçekleştirmiştir.''
gazeteport

“İhtilalciyim, gücüm yeterse yaparım!”
05 OCAK 2009
PZT 18:58
[-] Normal [+] Gündem Tavsiye Et Yazdır Paylaş Yorum Yaz ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emin Gürses, ''Ben ihtilalciyim. Kuvvetim olsa ihtilal yaparım'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan Gürses, ilk defa mahkemeye çıktığını belirterek, ''Biz mahkemelere genelde bilirkişi olarak giderdik. Hakim ve savcılar çay ve simit ısmarlarlardı. Burada simit ve çay da yok'' diye konuştu.

Gürses, gözaltında Savcı Zekeriya Öz ile 8 saat sohbet ettiğini ancak ifadesinin 3 sayfa olarak tutanağa geçirildiğini ifade ederek, bazı açıklamalarının eksik yazıldığını, ifade tutanağının yanlışlarla dolu olduğunu savundu.

Gözaltına alınışı sırasındaki uygulamayı eleştiren Gürses, ''Polis kamerasına, 'Hiçbir Cumhuriyet Savcısı Emin Gürses'in evine kasklı, çelik yelekli, tüfekli 20 tane adam gönderemez. Bunu yapan savcıyı, ABD Büyükelçiliği görevlendirmiştir' dedim. Bu açıklamam iddianameye konulmuş. Ben küfür etmem, söverim'' diye konuştu.

Korumaları reddetmiş
Talebi olmadığı halde İstanbul Valiliği'nin, ''MOSSAD'ın peşinde olduğu'' gerekçesiyle kendisine koruma tahsis ettiğini belirten Gürses, dilekçe vermesi üzerine korumaların geri çekildiğini söyledi.

Evde temizlik yapmıştım, birşey bulunamadı

15 yıl yüksek tahsili olduğunu, 20 yıldır da etnik terör konusunda çalıştığını ifade eden Gürses, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bildiğim şeyleri kimi zaman hakim ve savcı arkadaşlarımla da konuşuyordum. Burada tutuklanmış DGM savcısı görmüyorum. Evimden Türk dünyası müzikleri de alınmış. Emekli tümgeneral bana bir yazı göndermiş. Gönderen gavur mudur? Onu da buraya koymuşlar. Şansıma evde temizlik yapmıştım. Bir şey bulamamışlar, üzülüyorlar. Rize Kültür Vakfı'ndaki görüntülerim de bu iddianamede. Faşist devlet midir burası? Yasak mı oldu bunlar? Sanat müziği MP3'ü çıkmış. Ben okurken Bach, Dede Efendi, yazarken de Ruhi Su, İsmail Hakkı'yı dinlerim.''

Cezaevinde 2 kitap
Tutukluluğunun 10 ayı bulduğunu belirten Gürses, bu sürede 2 kitap yazdığını, tashihlerinin kaldığını anlattı.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün ''Tashih ne kadar sürer?'' diye sorduğu Gürses, ''Tashihim 1-2 ay daha sürer. 1-2 ay daha şikayetim yok'' dedi.

Cezaevi yerine hapishane terimini kullandığını söyleyen Gürses, ''Cezaevi suçluların yeridir. Hapishane zorla getirilenlerin yeridir ama şikayetim yok. Üst katta çocuklar gürültü yapıyordu, ders çalışamıyordum, iyi oldu'' diye konuştu.

Halkı isyana tahrikle suçlandığını hatırlatan Gürses, ''Ben ihtilalciyim. Bunu yazarken, parantez içinde de terörist yazmışlar. Emniyete de Öz'e de anlattım, anlamamışlar'' dedi.

Atatürk ihtilalinin arkasında olduğunu, Soros'un işine geldiği için ''devrimci'' sözcüğünden uzak durduğunu söyleyen Gürses, Mahmut Esat Bozkurt'un ''Atatürk İhtilali'' adlı kitabını heyete gösterdi.

Gürses, ''ihtilal'' ile ''terörizm'' arasındaki farkı belirterek, ''Anarşizm her şeye karşıdır. Birçok şekilde terörün tanımı ortaya konmuştur. Terörün en önemli özelliği, siyasi bir oluşum olmasıdır. Ben ihtilalciyim. Kuvvetim olsa ihtilal yaparım'' diye konuştu.

Savcıların ''terör'' tanımını bilmedikleri iddiası
İddianame savcılarının ''terör'' tanımını bile bilmediklerini iddia eden Gürses, şöyle konuştu:

''Benim öğrencim olsalar, terörden sınıfta bırakırım onları. Terör dersleri veriyorum, tanımları bile bilmiyorlar. Şimdi beni terör örgütü üyesi diye yargılıyorlar. Telefon konuşmalarımı da tutanağa yanlış geçirmişler. Sordum, 'Hocam çok hızlı konuşuyorsun, anlamadık' dediler. Telefon konuşmasıyla adam tutuklanır mı? Bu kanunu kim yaptı? Acil meclise girmem lazım, bu kanunu değiştirmek için. 'Teşkilattan beni aradılar' diyorum. Teşkilat, emniyet. Ben emniyette, Harp Akademilerinde güvenlik dersleri veriyorum. Bunu da sordular. Gavurun yeri mi burası? Öğrencilerim, 'seni kayda alıyoruz, dikkat et hocam' diye uyarıyorlardı.''
millî Gazete

Poyraz: Cinayeti Anlatacağım
06 Ocak 2009 14:48

Adı Hablemitoğlu cinayetiyle anılan Ergenekon sanığı Ergun Poyraz, Ergenekon'un bugünkü duruşmasında cinayetle lilgili önemli açıklamalarda bulundu..

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından Doç. Dr. Emin Gürses, birçok ülkeden istihbarat elemanlarının kendisine kart verdiğini, kendisinin de bu kartları Türk istihbarat elemanlarına ilettiğini söyledi. Sanık Ergün Poyraz ise, istenirse Hablemitoğlu cinayetinde tetiği çekenin ismine kadar tüm bildiğini anlatacağını ifade etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında sanık Emin Gürses'in çapraz sorgusuna devam edildi. Savcının, "İngiltere'den size bir istihbaratçı CIA kartı verdi mi?" diye sordu. Gürses de, "Bana bütün istihbarat elemanları gelip kart veriyordu. Ben de bu kartları Türk istihbarat görevlilerine veriyordum." şeklinde konuştu.

Savcı Nihat Taşkın'ın, "Siz bir telefon konuşmanızda 'Hablemitoğlu cinayetinin failini devlet lojmanında gördüm. Onun ne işi var orada?' demişsiniz. Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?" şeklindeki sorusuna Gürses, "Bu dosya ile alakası yok. Savcılar o konuyla ilgili soru sormak isterse herşeyi anlatırım. yanıtını verdi." verdi.

Gürses'in çapraz sorgusu sırasında söz alan sanık Ergün Poyraz da, "Hablemitoğlu cinayetinin çözülebilmesi için önce ABD Başkonsolosluğu'na 'neden Hablemitoğlu'nu takip ediyorsunuz? Evini gözlemek için neden araç kiralıdınız?' diye sormak gerekir. Eğer istenirse konuyla ilgili tüm bilgileri veririm. Tetiği çekenin ismine kadar." diye konuştu.

aktifhaber


06 Ocak 2009 12:40
Ergenekon sanığı Nusret Senem, duruşma salonundan atıldı. Bunun üzerine Doğu Perinçek ve diğer İP'liler salonu terketti. Peki atılma sebebi neydi...

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarında İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem, Emin Gürses'in çapraz sorgusundaki bir soruya aşırı tepki gösterince salondan atıldı.
Doğu Perinçek'in de aralarında bulunduğu diğer İşçi Partili sanıklar ise salonu terk etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında sanık Emin Gürses'in çapraz sorgusuna devam edildi.
Savcı Nihat Taşkın, Emin Gürse'e Hurşit Tolon, Şener Eruygur, Sinan Aygün ve Durşmuş Ali Özoğlu gibi isimleri tanıyıp tanımadınığın sordu. Bunun üzerine, İşçi Partisi Genel Sekreteri Nusret Senem ve bazı sanıklar, soruya itiraz etti.

Söz konusu şahısların dosya ile ilgisinin olmadığını savunan sanıklar, savcının soruşturma yaptığını iddia etti. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün de, Savcı Taşkın'a sorusunun kabul edilmediğini söyledi.

Ancak sanık Nusret Senem, tepkilerine devam edince Başkan Şengün tarafından uyarıldı. Başkanın uyarılarını da dikkate almayıp, "Herkes haddini bilsin" şeklinde konuşan Senem, duruşma salonundan atıldı. Senem'in atılmasıyla birlikte Doğu Perinçek ve diğer İşçi Partili sanıklar da salonu terk etti.

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, "Sanık Ümit Sayın'ın soruşturma savcılarını karalayan dilekçesinin Hayrettin Ertekin tarafından zorla yazdırıldığı gündeme geldi, sizi de şahit göstermişler. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?" şeklindeki sorusuna Emin Gürses, "Cezaevi bahçesinde Hayrettin Ertekin ile Ümit Sayın'ın birlikte bir şeyler yazıyorlardı." dedi. Pekgüzel, "Baskı yaptı mı?" diye sordu. Gürses de, "Ben bir şey diyemem. Bu doğru mu değil mi Ümit Sayın'a sorulabilir, veya cezaevi müdürüne sorulabilir." cevabını verdi.

Savcı Nihat Taşkın'ın İşçi Partisi'nde ele geçirilen ve üzerinde "Ergenekon, Emin Gürses ve 27 Nisan bildirisini hazırlayanlar tasfiye edilecek" gibi notları sorması üzerine Gürses, "Bilgim yok. 27 Nisan bildirisine ilk karşı çıkan benim. İlker Başbuğ da göreve geldikten sonra bildiriye sahip çıkmadı." diye konuştu.

Muzaffer Tekin ile bıçaklandıktan sonra görüştüğü yönündeki ifadesinde "bıçaklanma" sözünün niçin sarf edildiği sorulan Gürses, "Buradan farklı bir anlam çıkartılmasın. Sadece oradaki bıçakla yaralanmayı anlatmak istedim." dedi.

aktifhaber

Ergenekon tutuklusu Ergün Poyraz, hakim ve savcıyı tarikatçılıkla suçladı, mahkeme başkanı azarladı


06 Ocak 2009 Ergenekon duruşmasında, tutuklu sanıklardan Prof.Dr. Emin Gürses'in emniyet, savcılık nöbetçi mahkemede verdiği ifadeler okunduktan sonra çapraz sorgusuna geçildi. Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın İşçi Partisi ile ilgili sorular yöneltmesi üzerine duruşma salonunda sık sık gergin anlar yaşandı.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel Emin Gürses'e, Ümit Sayın'ın mahkemeye gönderdiği ve kendisine Hayrettin Ertekin tarafından dikte ettirildiğini öne sürdüğü dilekçeyle ilgili bilgisini sordu. Gürses, "Bu konuyu en iyi bilen cezaevi müdürüdür. Ben bahçede Sayın ve Ertekin'in bir masa üzerinde dilekçe yazdıklarını gördüm. Dikte konusuyla ilgili bilgim yok" dedi.
Veli Küçük'ü ne zamandır tanıdığı yönünde farklı ifadeleri bulunduğu hatırlatılınca Gürses, "Tanışıklığımız konusunda 2-3 yıl, bazen de 5 yıl diyebilirim. İnsanları ne zamandan beri tanıdığım benim için önemli değil. Allah'tan ne zaman tanıdığıma ilişkin notlar tutmamışım. Çünkü bu notları tutanların hepsi burada" diye konuştu.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, "Kaymakam Kemal Bey'i anma toplantılarından sonra buraya katılan kişiler bir yerlerde oturup konuşuyormuş, bu konuda bilgin var mı?" diye sordu. Gürses, "Toplantıdan sonra biz Üsküdar'a gideriz, bizim teşkilata. Rize, Trabzon, Of bunlar sizin bildiğimiz teşkilatlar değil, bizim bildiğimiz teşkilat. İmamlar teşkilatı. Oturur çay içer, simit yeriz" ifadelerini kullandı. Pekgüzel, Veli Küçük'e kefil olmayacağı sözlerini hatırlatarak sebebini sordu. Gürses ise, "Küçükler büyüklere kefil olmaz. Bizim usulde böyledir. Bunun için böyle dedim. Ben Veli Paşa'yı her gördüğüm yerde elini öperim. Bunun için suç diyorlar. Kimse benim kimin elini öpeceğime karışmasın" dedi.
Pekgüzel, Veli Küçük'ün büyük işler yaptığı şeklindeki beyanlarını açıklamasını isteyince Gürses, Bakü'den kaçkınlar adı verilen ve Ermeniler nedeniyle kendi yerlerinden kaçmış olan 1 milyon kişinin çok zor şartlarda yaşadığını, Küçük'ün bu kişilere yardım etmek için de çalıştığını belirterek, "Hayır işlerini büyük işler olarak gördüğümden öyle söyledim" diye konşutu.
Emin Gürses; Küçük'ün ayrıca dünya Azerilerinin başkanı olduğunu, Amerika'nın Azerileri ayaklandırmak istediğini, bunun için Veli Küçük ile irtibat kurmak istediklerini ancak Küçük'ün bunu reddetmesi üzerine üzerinin çizildiğini de söyledi.
Öte yandan, duruşma sırasında söz alan tutuklu sanıklardan emekli yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk ile Emin Gürses arasında zaman zaman tartışmalar yaşandı. Öztürk ve Gürses, karşılıklı olarak birbirlerini yalancılıkla suçladı.
Tutuklu sanık yazar Ergün Poyraz da söz alarak, "Neden Hablemitoğlu takip ettiriliyordu. Neden Hablemitoğlu'nun evinin önünü tutmak için bir araç kiralanmıştı. Bunlar sorulmalı. İstenilirse konuyla ilgili tüm bilgileri veririm. Tetiği çekenin adını da açıklarım. Bir tarafta tarikatçı hakim, bir tarafta tarikatçı savcılar" dedi. Araya giren Mahkeme Başkanı Köksal Şengün Poyraz'ı "Konuşmalarına dikkat et" diyerek uyardı.
Duruşmaya saat 14.00'e kadar ara verilirken, verilen aranın ardından Gürses'in avukatları savunma yapacak. YUSUF MELİKOĞLU

netgazete

Savcı Öz'den T.Güney'e 37 Soru
07 Ocak 2009 16:57

Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, Kanada yetkili adli makamına aracılığıyla Tuncay Güney 37 soru sordu...

Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün , Kanada yetkili adli makamına Tuncay Güney ile ilgili yazdığı yazı dün İstanbul 13. Ağır Ceza mahkesne gönderildi.

Bu yazıda, İstanbul'da bulunan Cumhuriyat Gazetesi'ne el bombaları atılması, Danıştay saldırısı, Ümraniye'de ele geçirilen 27 adet el bombası ve Eskişehir'de 12 adet el bombası, 2 adet uzun namlulu silah, 11 kilo C-3 patlayıcı ve 11 kilo TNT patlayıcının ele geçirildiği belirtildi. Savci Öz'ün gönderdiği yazıda, bu eylemlerin yasadışı Ergenekon isimli terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğinin tespit edildiği, yakalanan şüpheliler hakkında kamu davası açıldığı, davanın halen devam ettiği, yakalanamayan bir kısım şüpheliler ve aydınlatılmayan bir kısım eylemler yönünden soruşturmanın devam ettiği belirtildi. Yazıda, Kanada'da yaşayan Tuncay Güney'in bu suç örgütü içinde bir dönem yer aldığı, halen yargılanmakta olan örgütün üst düzey yöneticisi olduğu öne sürülen kişilerle yakın ilişki içerisinde olduğunun anlaşıldığı, Güney hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan soruşturma başlatıldığı ifade edildi. Yazıda, soruşturmanın yasalara uygun biçimde yürütülebilmesi, olayın aydınlatılabilmesi, bu şüphelinin yargılanmakta olan şüphelilerle bağlantılarının açığa çıkarılabilmesi için, resmi bir yargı makamı önünde alınmış savunmasına ihtiyaç duyulduğu belirtilerek, Güney'in adli soruşturma makamları huzuruna bir avukat ile birlikte hazır edilmesi,yasal hakları hatırlatıldıktan sonra maddeler halinde belirtilen 37 sorunun knedisini sorularak düzenlenecek tutanağın şüphelinin sunacağı belgeler eklenerek gönderilmesi için gereğinin yapılmasını talep etti.

Savcılık tarafından sorulan bazı sorular şunlar:

-Veli Küçük'ün Kısmetim1 gemisindeki uyuşturucu ile ilgisi nedir?

-Ergenekon'un PKK, Hizbullah, DHKP-C ile ilişkisi nedir?

-Özdemir Sabancı suikastinin Veli Küçük'le bağlantısı var mı?

-PKK'nın kuruluşunda Doğu Perinçek'in ne gibi bir katkısı oldu?

-Hizbullah'ın kuruluşunda Veli Küçük'ün rolü nedir?

-Cemil Bayık ve Murat Karayılan'ın yurtdışına kaçışında Veli Küçük'ün rolü var mı?

-"Yeşil" Kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Ergenekon örgütünde rolü var mı?

-Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Cem Ersever suikastlerinin Ergenekon'la bağlantısı var mı?
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Oca 07, 2009 7:25 pm    Mesaj konusu: ERGENEKON'DA YENi DALGA Alıntıyla Cevap Gönder

DALAN'A "KAÇ" DİYEN MEDYA PATRONU
08 Ocak 2009 07:44

Bedrettin Dalan'a "kaç" diyen Medya Patronu'na bilgiyi bir GENERAL verdi...

Ergenekon Operasyonu kapsamında hakkında "gözaltı" emri çıkartılan Bedrettin Dalan'a ait adreslere polis baskın düzenledikten sonra Fatih Altaylı çok ilginç bir yazı kaleme aldı.

Altaylı, Bedrettin Dalan'a bir "medya patronunun" Ergenekon Operasyonu kapsamında içeri alınacağını söylediği ve Dalan'ın bu nedenle yurt dışına çıktığını yazdı.

BİR GENERAL SÖYLEDİ

Fatih Altaylı'nın iddiasının arka planı araştırıldığında ise ortaya çok farklı bir tablo çıktı. Edinilen bilgilere göre TSK'da görevli bir General, sözkonusu Medya Patronu'na giderek, Dalan'ın alınacağı bilgisini verdi.

Bunun üzerine Medya Patronu çok samimi olduğu Dalan'ı aradı ve durumdan haberdar etti. Bunun üzerine Bedrettin Dalan 24 Ekim 2008 tarihinde çevresine "Ankara'ya gideceğini" söyleyerek ayrıldı. Ancak Dalan ilk uçakla İngiltere'ye uçtu. Bir süre İngiltere'de kalan Dalan, daha sonra İsrail'e geçti.

İsrail'de çeşitli temaslarda bulunan Dalan, oradan ABD'ye geçti. Dalan bu süre zarfında ABD ile İngiltere arasında birkaç kez gidip geldi.

VELİ KÜÇÜK VE ADİL SERDAR SAÇAN'IN KANKASI

Ergenekon operasyonu çerçevesinde İSTEK Vakfı ve Yeditepe'deki ofisleri aranan Bedrettin Dalan'ın ismi ilk olarak Tuncay Güney'in sorgu kasetleri için Veli Küçük ve Adil Serdar Saçan'ı bir araya getirdiği iddiasıyla gündeme geldi.

Dalan ve Saçan kanka olmuşlar


Ergenekon'un kilit ismi Tuncay Güney, Dalan'ın Saçan ve Küçük'le olan ilişkisini şöyle anlatmıştı: "Ergenekon dosyalarıyla birlikte diğer bazı önemli dosyaların Saçan'ın deposuna nasıl gittiğini sorgulamak lazım. Ergenekoncular kendi dosyalarının kapandıklarını sanıyorlar. Ancak oyuna geldiler. Adil'i çok iyi anlamak, çözmek lazım. Adil bu işin içine nereden girdi, buna bakmak lazım. Bedrettin Dalan, Adil Serdar Saçan'a arka çıkıyor, neden? Bunlar kanlı bıçaklıydı. Ben yurt dışına çıktıktan sonra kanka oldular."

Ergenekon iddianamesinde ise Emin Gürses ile x şahıs (Erman Dur) arasında yapılan telefon görüşmesinde bazı kişilerin Dalan'la bağlantıları olduğu iddialarına yer veriliyor. Emin Gürses telefonda konuştuğu şahsa kendisinin içeri alınması halinde 'bizimkiler' dediği kişilerin ABD ve İsrail elçiliklerini havaya uçuracaklarını söylüyor. Gürses, Dalan'la ilgili olarak, "İstanbul'da 2 avukat grubu var. Türkçüyüm mürkçüyüm diye geçiniyorlar. Dalan ile bağlantıları var. Bir sürü bağlantıları var. Alkolik bir ekip" diyor.

aktifhaber

ABD'de bilinen Dalan aslında nerede?

Operasyon haberini önceden aldı, 24 Ekim'de Türkiye'yi terketti. Kullandığı tüm telefonlarını da değiştirmiş.
08 Ocak 2009 00:11


Ergenekon Terör Örgütü Operasyonu kapsamında aranan, Amerika'da olduğu iddia edilen Bedrettin Dalan, İsrail'de çıktı. İşte tarih ve ayrıntıları:

Ergenekon Terör Örgütü Operasyonu kapsamında aranan ve yaşadığı adreslere baskın düzelen Bedrettin Dalan'ın şuan İsrail'de olduğu ortaya çıktı. İstek Vakfı'nda ve Yeditepe Üniversitesi'ndeki odasında arama yapılılan Bedrettin Dalan'ın operasyon olacağı bilgisini alınca 24 Ekim 2008 tarihinde Türkiye'yi terk ettiği belirlendi.

Birkaç ülke değiştiren Bedrettin Dalan hızla İsrail'e geçti. İsrail'e geçen Dalan'ın kullandığı bütün telefonlarını değiştirdiği belirlendi. Yapılan araştırmalar sonuçu Dalan'ın İsrail'de olduğu teyid edildi.

bugün

Kanadoğlu Takibe Takılmış

08 Ocak 2009 18:56Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamnında yapılan 'teknik takip'e takıldığı öğrenildi.

Mahkemenin evini arama kararında Sabih Kanadoğlu’ndan “şüpheli” sıfatıyla bahsedildiği ve “teknik takibe” takıldığı ortaya çıktı. Mahkeme kararında Sabih Kanadoğlu’nun mu dinlendiği yoksa onunla telefonda görüşen kişilerin mi dinlendiği açıkça belirtilmiyor. Arama kararını veren mahkeme Kanadoğlu’nun evindeki şüpheli evrak belge gibi donanımlara el konulmasını istiyor.
aktifhaber

Ergenekon'da gözaltına alınan isimler


İlgili Haberler
Savcı Öz, Tuncay Güney’e neyi sordu?
Baykal: İntikam kokuları alıyorum
Özok: Savcı başbakan ona sorun
'Sabih Kanadoğlu akşama evinde'
Gözaltılara hükümetten ilk tepkiler
YARSAV başkanından gözaltılara tepki
Tolon'un tahliye talebine ret
Yarbayın evinden 22 el bombası çıktı
Tuncer Kılınç Paşa da gözaltına alındı
Polis Sabih Kanadoğlu'nun evinde!
Eski YÖK Başkanı Gürüz gözaltında
Yalçın Küçük'ten gözaltı için tek cümle
Tuncay Güney JİTEM'e çalışmış!
Ergenekon'da gözaltına alınan isimler
Küçük'ün evinin kapısını çilingir açtı
CHP'nin Ergenekon'da 'büyük' korkusu
Tuncer Kılınç Paşa da gözaltında iddiası
Kemal Gürüz'ün evinde arama yapılıyor
Dalan'ın vakıf ve üniversitesine baskın
Prof. Yalçın Küçük'ün evleri aranıyor!
Ergenekon'da 6 ilde eş zamanlı operasyon yürütülürken 40'a yakın kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında paşalar, emekli ve muvazzaf subaylar, gazeteciler ve emniyet amiri var.07 Ocak 2009 12:10


Ergenekon kapsamında 6 ilde eş zamanlı operasyon yürütülürken 40'a yakın kişi gözaltına alındı.

Prof. Dr. Kemal Gürüz (Eski YÖK Başkanı)

Prof. Dr. Yalçın Küçük

Emekli Orgeneral Tucer Kılınç

Emekli Orgeneral Kemal Yavuz

Eski Genelkurmay Hukuk Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel ve gazeteci Engin Aydın da gözaltına alındı.

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Emekli Kurmay Albay İlyas Çınar, İstanbul'da gözaltına alındı.

Adapazarı’nda Mustafa Dönmez isimli Yarbay, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alındı.

İzmir'de bir binbaşı ile emniyet amirinin gözaltına alındı.

İstanbul'da Çağdaş Türkiye Partisi Genel Başkanı Hasan Ataman Yıldırım gözaltına alındı.

Sivas'ta ''Ergenekon soruşturması'' kapsamında gözaltına alınanların sayısı 11'e yükseldi. Gözaltına alınanlar arasında Cumhuriyet Üniversitesi'nden bir öğretim görevlisi de var.

SORUŞTURMA KAPSAMINDA ARALARINDA ANKARA VE İSTANBUL'UN BULUNDUĞU 6 İLDE YAKLAŞIK 40 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında aralarında Ankara ve İstanbul'un da bulunduğu 6 ilde yaklaşık 40'a yakın kişi gözaltına alındı.

''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi ''yakalama, arama ve inceleme'' kararı verdi.

Karar çerçevesinde, polis ekipleri 6 ilde eş zamanlı olarak adresleri belirlenen kişilerin ev ve iş yerlerinde arama yapıyor.

SORUŞTURMASI KAPSAMINDA ANKARA'DA 8 KİŞİNİN EVİNDE ARAMA YAPILDI, YAPILIYOR

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Ankara'da toplam 8 kişinin evinde arama yapıldığı bildirildi.

Emniyet yetkililerinden alınan bilgiye göre, ''Ergenekon'' soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara'da 7 kişi hakkında ''yakalama, arama ve inceleme'' kararı verdi.

Buna göre, sabah erken saatlerde harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ekipleri, Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, eski Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel ile Engin Aydın ve Erdal Şahin'ın evlerinde eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın ise general lojmanlarındaki ikametinde arama yaptı. Aramalar sırasında evlerde bulunan bilgisayarların içerisindeki dosyaların yedeklerinin alındığı da belirtildi.

Bu kişilerin, ev aramalarından sonra gözaltına alınacağı ve sağlık kontrolünün ardından Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne götürüleceği öğrenildi. 7 kişinin emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından İstanbul'a gönderileceği öğrenildi.

JANDARMA VE POLİS EKİPLERİ KANADOĞLU'NUN EVİNDE

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Ankara'daki evine, arama yapmak üzere bir jandarma üsteğmen ile sivil polislerden oluşan emniyet mensupları geldi.

TUNCER PAŞA VE KEMAL GÜRÜZ GÖZALTINDA

Polis eski MGK Genel Sekreteri emekli Org. Tuncer Kılınç ve eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün evinde arama yapıldı. Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve eski MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın da gözaltına alındı.

EMEKLİ KURMAY ALBAY İLYAS ÇINAR, İSTANBUL'DA GÖZALTINA ALINDI

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Emekli Kurmay Albay İlyas Çınar, İstanbul'da gözaltına alındı.

Çınar'ın Maltepe'deki evine sabah saatlerinde gelen polisler, evde yaklaşık 2,5 saat inceleme ve arama yaptı.

Polislerden bazıları, son olarak Gölcük Donanma Komutanlığı'nda görev yaptığı belirtilen emekli Kurmay Albay İlyas Çınar'ı gözaltına alarak, şubeye götürdü.

Diğer polislerin evdeki arama çalışmaları ise sürüyor.


ESKİ ORDU KOMUTANI GÖZALTINDA

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, emekli Orgeneral Kemal Yavuz'un da gözaltına alındığı bildirildi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, soruşturma kapsamında ''yakalama, arama ve inceleme'' çalışmaları sürüyor.

Bu kapsamda, gözaltına alınanların sayısının 30'u aşabileceği, emekli Orgeneral Kemal Yavuz'un da bu kişiler arasında yer aldığı kaydedildi.


GÖZALTINA ALINAN ESKİ GENELKURMAY ADLİ MÜŞAVİRİ EMEKLİ TÜMGENERAL ŞENEL, SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇİRİLDİ

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel, sağlık kontrolünden geçirildi.

Sivil polisler eşliğinde Ankara Adalet Sarayı'na getirilen Şenel, Adli Tıp Kurumu'nda sağlık kontrolünden geçirildikten sonra, sivil bir otomobille Emniyet'e götürüldü.

İSTANBUL'DA ERGENEKON SORUŞTURMASI KAPSAMINDA GÖZALTINA ALINAN ZANLILAR SORULARI YANITSIZ BIRAKTI

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan zanlılar, basın mensuplarının sorularını yanıtsız bıraktı.

İstanbul'da Ergenekon soruşturması kapsamında sabah erken saatlerde çok sayıda adrese düzenlenen baskında gözaltına alınan zanlılar sağlık kontrolünden geçiriliyor. Özkan Bektaş, İlhami Ümit Handan ve Mehmet Koral'ın ardından, gözaltına alınan Coşkun Umur da Haseki Hastanesi'ne getirildi. Sağ kolunun sargılı olduğu gözlenen Umur, basın mensuplarının sorularını yanıtsız bıraktı.

Zanlıların kısa aralıklarla Haseki Hastanesi'ne getirilişi sürerken, Hasan Ataman Yıldırım da sağlık kontrolü için Fatih Adliyesi'ne getirildi. Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığı iddia edilen Ataman, girişte basın mensuplarının "neden gözaltına alındınız?" şeklindeki sorularını yanıtsız bıraktı.

Sağlık kontrolleri tamamlanan zanlılar, sorgulanmak üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gönderildi.


İZMİR'DE BİR YÜZBAŞI İLE EMNİYET AMİRİ GÖZALTINA ALINDI

''Ergenekon soruşturması'' kapsamında İzmir'de bir binbaşı ile emniyet amirinin gözaltına alındığı bildirildi.

Alınan bilgiye göre, İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Organize Suçlar Büro Amirliği ekiplerinin düzenlediği operasyon sonucu, İzmir Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Emniyet Amiri E.E. ile ismi açıklanmayan denizci bir binbaşı gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan gelen talimat üzerine gözaltına alınan 2 kişinin İzmir Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'ne getirildiği öğrenildi.

GÖZALTINA ALINAN 2 KİŞİNİN İSTANBUL'A GÖNDERİLECEĞİ BİLDİRİLDİ

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatıyla İzmir'de gözaltına alınan emniyet amiri E.E. ile deniz subayı E.Ç'nin bugün İstanbul'a gönderileceği öğrenildi.

İzmir Emniyet Müdürlüğü Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğü'nde görevli Emniyet amiri E.E. Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nde gözaltında tutulurken, daha önce yüzbaşı olduğu belirtilen kişinin binbaşı E.Ç. olduğu, bu subayın ise polis tarafından gözaltına alınmasının ardından Askeri İnzibat'a teslim edildiği belirtildi.

Ergenekon Soruşturması kapsamında, İzmir Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Emniyet Amiri E.E. ile binbaşı E.Ç. bu sabah gözaltına alınmıştı.


SİVAS'TA 11 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI, ARAMALARDA CEPHANELİK ÇIKTI

Sivas'ta ''Ergenekon soruşturması'' kapsamında gözaltına alınanların sayısı 11'e yükseldi.

Alınan bilgiye göre, soruşturma kapsamında Sivas Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan operasyon kapsamında 2 kişi daha gözaltına alındı.

Gözaltına alınan 11 kişinin Sivas Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğündeki sorgusu devam ediyor.

Bazı illerle birlikte eş zamanlı yapılan operasyonun ön hazırlığının uzun zamandır sürdüğünü ifade eden emniyet yetkilileri, soruşturmanın devam ettiğini belirttiler.

2 el bombası, bir ''kalem silah'', çok sayıda ruhsatsız av tüfeği, kesici aletler, 36 mermi ve bol miktarda dijital materyalin ele geçirildiği operasyonda gözaltına alınan zanlılardan 2'sinin kamu görevlisi olduğu öğrenildi.

-İSTEK VAKFI'NDA POLİS İNCELEMESİ

İstek Vakfı'nın Kadıköy'deki yönetim binasında polislerce inceleme yapılıyor.

Alınan bilgiye göre, İstek Vakfı'nın Kadıköy Acıbadem'deki yönetim binasına saat 07.00 sıralarında gelen polis, içeri girerek inceleme başlattı.

Polisin vakıftaki incelemeleri sürüyor.


HABER 7


ERGENEKON'DA YENİ DALGA
07 Ocak 2009 08:49Ergenekon Terör Örgütü Operasyonu'nda yeni dalga başladı. 6 İlde baskın var.
İlgili Haberler
Ergenekon'da 37 Kişi Gözaltında İstek Vakfı'nda Arama! Kanadoğlu Gözaltında Değil! Yalçın Küçük Gözaltında! Emekli Tümgeneral Gözaltında Bir Yüzbaşı Ve Bir Emniyet Amiri... Bir Emekli Orgeneral Daha Alındı Küçük'ün Avukatından Açıklama ! Aramalarda El Bombası Bulundu MGK Eski Genel Sekreteri Alındı İstanbulda Bir Emekli Albay Alındı Kanadoğlu Gözaltına Alınmadı Ergenekon Tokat'a Uzandı Validen Suikast Açıklaması Ankara'da Bir Gözaltı Daha! Yalçın Küçük'ün Avukatı Titredi BEDRETTİN DALAN İSRAİL'DE !

Son yılların en önemli operasyonlarından biri olan ve aralarında siyasetçiler, askerler, akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, sanatçıların da bulunduğu Ergenekon operasyonu bu sabah yeni bir dalgayla devam etti.

Ankara, İstanbul ve İzmir’in de aralarında bulunduğu 6 ilde devam eden operasyonda gözaltına alınan kişi sayısı 307’ye yükseldi.

12 Haziran 2007’de bir ihbar üzerine İstanbul Ümraniye’de bir gecekondunun çatısında bulunan el bombaları bulunmasıyla başlayan operasyon zaman içinde genişleyerek sürdü. Son olarak gazeteci Tuncay Özkan’ın da aralarında bulunduğu 9. dalganın ardından bugün de Ankara, İstanbul ve İzmir’in de aralarında bulunduğu 6 ilde polisin eş zamanlı düzenlediği operasyonla Ergenekon davası yeni bir aşamaya geldi.

İŞTE GÖZALTINA ALINAN ŞOK İSİMLER

Ergenekon'da son dalga. Araştırmacı yazar Yalçın Küçük ve Eski Özel Hareket Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve yeğeni Erdal Şahin, Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Emekli Tümgeneral Erdal, Şenel ve emekli Orgeneral Kemal Yavuz , Bağımsız Cumhuriyet Hareketi Genel başkan yardımcısı ve gazeteci Engin Aydın gözaltında... Ayrıca İzmir'de bir Emniyet Müdürü ve bir denizci yüzbaşı gözaltında. Sivas'ta yapılan baskında ise çok sayıda silah ele geçirildi.

Ergenekon Operasyonu kapsamında MGK eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılıç'ın evinde arama yapılıyor.

YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz’ün, Gürüz’ün Çankaya’daki evinde arama yapan polisler tarafından gözaltına alındıktan sonra Emniyet’e götürüldüğü bildirildi.

İSTEK VAKFI VE YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ ARANIYOR

Ergenekon Operasyonu'nun son dalgası kapsamında, Bedrettin Dalan'ın sahibiolduğu İstek Vakfı’nın Kadıköy’deki yönetim binasında polislerce inceleme yapılıyor. Alınan bilgiye göre, İstek Vakfı’nın Kadıköy Acıbadem’deki yönetim binasına saat 07.00 sıralarında gelen polis, içeri girerek inceleme başlattı. Yine aynı vakfa ait Yeditepe Üniversitesi'nde de arama yapılıyor

Polisin vakıftaki incelemeleri sürüyor.

İLK BASKIN KÜÇÜK'ÜN EVİNE YAPILDI

Ergenekon operasyonu kapsamında Yazar Prof Dr. Yalçın Küçük’ün Ankara’daki evinde arama yapılıyor.
Alınan bilgiye göre, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların talimatıyla sabah erken saatlerde Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün Karakusunlar Öncü Sitesi’nde bulunan evine gelen polisler, bilgisayarla bazı belgelere el koydu. Yalçın Küçük son dönemde çeşitli televizyon kanallarında Ulusalcı çizgideki programları ile biliniyordu.

Polis ekiplerinin araması sürerken, Küçük’ün evine gelen avukatı Dursun Ermiş, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Ermiş, polis ekiplerinin, Ergenekon soruşturması kapsamında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin "yakalama, arama ve inceleme kararı" çerçevesinde arama başlattığını söyledi.

Aramanın devam ettiğini anlatan Ermiş, Küçük’ün kitapları, CD’leri ve evdeki her şeyin incelendiğini belirtti.

Ermiş, "Aramadan sonra ne yapılacak" sorusunu, "Yakalama emri var. İstanbul’a götürülecek. 7 aydır zaten aleyhine bir kampanya vardı. Kampanya sonuç verdi. Ergenekon soruşturmasına dahil edildi" diye yanıtladı.

Avukat Ermiş, Yalçın Küçük’ün durumunun iyi olduğunu kaydetti.

Ergenekon Operasyonu kapsamında bugün evinde arama yapılan ve gözaltına alınan Prof. Dr. Yalçın Küçük, son dönemde ilginç iddiaları ve açıklamalarıyla gündeme geldi. Sol-sosyalist çizgide önemli araştırmaları, ilişkileri ve çıkışlarıyla tanınan Prof. Dr. Yalçın Küçük, AKP hükümetine muhalif kimliği ile de öne çıktı. Küçük son dönemde de Ordu içindeki genç subaylar ile ilgili ilginç iddialar ortaya atmıştı.

EMEKLİ 2 ORGENERAL VE TÜMGENERAL DE GÖZALTINDA

Eski Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel ve Ergenekon soruşturması çerçevesinde iki emekli orgeneral daha gözaltına alındı. Milli Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve emekli orgeneral Kemal Yavuz’un da gözaltına alındığı öğrenildi. Yavuz, Ergenekon soruşturmasının 8. dalgasında gözaltına alınan gazeteci Tuncay Özkan ile birlikte televizyonda “Gerçekler" adlı programı hazırlayıp sunuyordu.

Emniyet yetkililerinin, Oran da askeri lojmanlarda oturan emekli Orgeneral Tuncel Kılınç’ın evinde arama yaptığı ve bu aramaya askeri savcılığın da eşlik ettiği öğrenildi.

Şenel'in Tanju Güvendiren’in ifadesi sonucu gözaltına alındığı iddiası

Genelkurmay eski Hukuk Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel’in gözaltına alınmasında Ergenekon operasyonunda gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılarn Askeri Yargıtay üyesi Tanju Güvendiren’in ifadesinin etkili olduğu iddia edildi.

ANKA’nın edindiği bilgiye göre, eski DGM Hakimi de olan Tanju Güvendiren, Ergenekon operasyonu çerçevesinde göraltına alınmış yapılan sorgulamasından sonra serbest bırakılmıştı.

Güvendiren’in gözaltında verdiği ifadelerde Genelkurmay eski Hukuk Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel hakkında önemli iddialar ortaya attığı öne sürüldü. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların Güvendiren’in ifadesinden yola çıkarak emekli Tümgeneral Şenel hakkında gözaltı kararı çıkarttığı bildirildi.

İBRAHİM ŞAHİN GÖZALTINDA

Ergenekon soruşturması kapsamında Eski Özel Hareket Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin gözaltına alındı.

Ergenekon operasyonu çerçevesinde gözaltına alınan vekaleten eski Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin, Susurluk Davası’nın önemli sanıkları arasında yeraldı. Adı Ömer Lütfü Topal cinayetine de karışan Şahin, Susurluk skandalının önemli isimlerinden Abdullah Çatlı’nın arkadaşı olduğu ortaya çıktı. Yargılandığı Susurluk davasında 6 yıl hapis cezası alan Şahin, geçirdiği trafik kazası sonrası bilincini yitirdiği gerekçesiyle dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından cezası affedildi.

İZMİR'DE 3 KİŞİ GÖZALTINDA

Ergenekon soruşturması" kapsamında İzmir’de bir yüzbaşı ile emniyet amirinin gözaltına alındığı bildirildi.

Alınan bilgiye göre, İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi Organize Suçlar Büro Amirliği ekiplerinin düzenlediği operasyon sonucu, İzmir Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Emniyet Amiri E.E. ile ismi açıklanmayan denizci bir yüzbaşı gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan gelen talimat üzerine gözaltına alınan 2 kişinin İzmir Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’ne getirildiği öğrenildi.

SİVAS'TA 11 KİŞİ GÖZALTINDA, EL BOMBALARI BULUNDU

BAŞTA Ankara ve İstanbul olmak üzere bu sabah gerçekleştirilen 'Ergenekon' operasyonu kapsamında Sivas'ta da 11 kişi gözaltına alındı. Söz konusu kişilerin ev ve işyerlerinde, kalem tabanca, el bombaları ve ruhsatsız silahlar ele geçirildi. Gözaltına alınanlardan birinin Cumhuriyet Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyelerinden Mehmet Akyazı, ikisinin ise Sivas'ta Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan Bekir Çelik ve Oğuz Bulut'un bulunduğu bildirildi.

Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısının başvurusu üzerine İstanbul 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği yakalama, arama ve inceleme kararı çerçevesinde bu sabah 6 ilde eşzamanlı operasyon gerçekleştirildi. Bu 6 il arasında yer alan Sivas'ta da terörle mücadele şubesi ekipleri, isim ve adresleri belirlenen kişilerin ev ve işyerlerine sabah erken saatlerde baskın düzenledi. Operasyon kapsamında 11 kişi gözaltına alınırken, bu kişilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda bir ruhsatsız tabanca, ve buna ait 36 mermi suikastlerde kullanılan bir kalem tabanca ve mermileri, 2 adet el bombası, 5 adet ruhsatsız av tüfeği, bu silahlara ait çok sayıda mermi ile çeşitli dijital örgütsel kayıtlar ele geçirildi. Gözaltına alınan kişilerden birinin Cumhuriyet Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim üyelerinden Doç.Dr. Mehmet Akyazı olduğu, ayrıca daha önce Sivas Ülkü Ocakları'nda başkanlık göreleri yapan Bekir Çelik ve Oğuz Bulut'un da yer aldığı bildirildi. Zanlılarlın evlerinde yapılan aramalarda eski Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin ile birlikte çektirilmiş fotoğraflar da bulunduğu öğrenildi. Sivas Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne götürülen şahısların sorgu işlemleri sürüyor.

Sivas Valisi Veysel Dalmaz da operasyonla ilgili olarak yaptığı açıklamada, Ergenekon soruşturması kapsamında 6 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda Sivas'ın da yer aldığını belirterek, İstanbul bağlantılı olarak düzenlenen operasyonda gözaltılar olduğunu ve konuyla ilgili soruşturmanın devam ettiğini vurguladı.
aktifhaber

10. Dalga Gözaltıları İstanbul'da
07 Ocak 2009 21:20

Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınanlardan Yalçın Küçük, Tuncer Kılınç ve Kemal Gürüz'le birlikte 6 kişi, İstanbul'a getirildi.

Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınanlardan Yazar Yalçın Küçük, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'le birlikte 6 kişi, İstanbul'a getirildi. Zanlılar, daha sonra sağlık kontrolü için Adli Tıp Kurumu'na getirildi.

Ergenekon davasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün talimatıyla Ankara'da gözaltına alınan Yazar Yalçın Küçük, eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, eski Genelkurmay Adli Müşaviri Emekli Tümgeneral Erdal Şenel, eski MGK Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ve Erdal Şahin'in, Ankara Emniyet Müdürlüğü'ndeki sorgusunun tamamlanarak İstanbul'a getirildi.

Zanlılar, THY'ye ait uçakla saat 20.00 sıralarında Atatürk Havalimanı'na geldi. Polis, bazın mensuplarının görüntü almasını engellemek için minibüsü uçağın hemen yanına yanaştırdı. Daha sonra 3 araç konvoy halinde havalimanından ayrıldı.

Zanlılar daha sonra sağlık kontrolü için Adli Tıp Kurumu'na getirildi.

Soruşturma kapsamında gözaltına alınan Yarbay Mustafa Dönmez ile Bağımsız Cumhuriyet Partisi (BCP) Genel Başkan Yardımcısı Engin Aydın, Yüzbaşı Muhammed Sarıkaya ve Özel Kuvvetler'den emekli Albay Mustafa Levent Göktaş'ın da İstanbul'a getirildikleri bildirildi.
aktifhaber

İstek Vakfı'nda Arama!
07 Ocak 2009 09:56

Polis Ergenekon operasyonu kapsamında İstanbul Acıbadem'de Bedrettin Dalan'ın sahibi olduğu İstek Vakfı'nda da araştırma yapıyor.
İlgili Haberler
ERGENEKON'DA YENİ DALGA Ergenekon'da 37 Kişi Gözaltında İbrahim Şahin Gözaltında! Kanadoğlu Gözaltında Değil! Yalçın Küçük Gözaltında! Emekli Tümgeneral Gözaltında Bir Yüzbaşı Ve Bir Emniyet Amiri... Küçük'ün Avukatından Açıklama !

İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı ve İSTEK Vakfı'nın kurucusu Bedrettin Dalan'ın, İstanbul, Acıbadem'deki vakfını polisler arıyor.

Aramalar, Dalan'ın kurucusu olduğu Yeditepe Üniversitesi'nin Kayışdağı'ndaki kampüsünü de içerisine alacak şekilde genişliyor.

Bu arada İstanbul Maltepe'de emekli bir albayın evinde de arama yapıldığı öğrenildi.

Dalan, yurtdışı programını yarıda kesti, Türkiye'ye dönecek

Ergenekon soruşturması çerçevesinde İstek Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi’nde emniyet yetkilileri arama yaparken, Bedrettin Dalan’ın Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu öğrenildi.

ANKA’ya konuşan Dalan, soruşturma çerçevesinde küçük oğlu ve bir arkadaşının gözaltına alındığını öğrendiğini belirterek, Türkiye ye döneceğini açıkladı. Ocak ayı sonunda Türkiye’ye dönmeyi düşündüğünü, ancak soruşturmanın ortaya çıkması nedeniyle en kısa zamanda Türkiye’ye döneceğini açıkladı.

Dalan, “Polisler gelmiş, arama yapılıyor. Küçük oğlumu ve bir arkadaşımı gözaltına almışlar.. Bu ay sonunda dönmeyi düşünüyordum. Her şeyin gözünde bir şeyler oluyor Türkiye de. İki yıldır hukuk adına bir takım yanlışlıklar oluyor" diye konuştu.
aktifhaber

İbrahim Şahin Gözaltında!

07 Ocak 2009 09:53Ergenekon soruşturması kapsamında Eski Özel Hareket Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin gözaltına alındı.
İlgili Haberler
ERGENEKON'DA YENİ DALGA Yalçın Küçük Gözaltında! Kanadoğlu Gözaltında Değil! Emekli Tümgeneral Gözaltında Bir Yüzbaşı Ve Bir Emniyet Amiri... Bir Emekli Orgeneral Daha Alındı Küçük'ün Avukatından Açıklama !

Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Dairesi eski Başkanı İbrahim Şahin de, Ergenekon operasyonları çerçevesinde evinde gözaltına alındı.

Emekli Tümgeneral Gözaltında
07 Ocak 2009 10:06

Ergenekon soruşturması kapsamında Emekli Tümgeneral Erdal Şenel de gözaltına alındı..
İlgili Haberler
ERGENEKON'DA YENİ DALGA Ergenekon'da 37 Kişi Gözaltında İbrahim Şahin Gözaltında! Kanadoğlu Gözaltında Değil! Yalçın Küçük Gözaltında! İstek Vakfı'nda Arama! Emekli Tümgeneral Gözaltında Bir Yüzbaşı Ve Bir Emniyet Amiri... Küçük'ün Avukatından Açıklama ! Bir Emekli Orgeneral Daha Alındı

Operasyon kapsamında Genelkurmay eski Hukuk Müşaviri emekli tümgeneral Erdal Şenel ve gazeteci Engin Aydın gözaltına alındı.

Sivil polisler eşliğinde Ankara Adalet Sarayı'na getirilen Şenel, Adli Tıp Kurumu'nda sağlık kontrolünden geçirildikten sonra, sivil bir otomobille Emniyet'e götürüldü.

MGK Eski Genel Sekreteri Alındı
07 Ocak 2009 11:15


Ergenekon Operasyonu kapsamında MGK eski Genel Sekreteri Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın evinde arama yapılıyor.
İlgili Haberler
ERGENEKON'DA YENİ DALGA Ergenekon'da 37 Kişi Gözaltında İbrahim Şahin Gözaltında! İstek Vakfı'nda Arama! Kanadoğlu Gözaltında Değil! Yalçın Küçük Gözaltında! Emekli Tümgeneral Gözaltında Bir Emekli Orgeneral Daha Alındı Küçük'ün Avukatından Açıklama !

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin “yakalama, arama ve inceleme” kararı uyarınca Ankara'da evlerinde arama yapılan kişi sayısı 6'ya yükseldi.

“Ergenekon” soruşturması kapsamında eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın general lojmanlarındaki ikametinde polis ekiplerince arama yapılıyor.

Bu kişilerin ev aramaları tamamlanınca gözaltına alınarak sağlık kontrolünden geçirileceği ve daha sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürüleceği öğrenildi.

Tolon'un Tahliyesine RED!
07 Ocak 2009 15:13

Ergenekon operasyonunda yeni dalga başlarken, Ergenekon'un tutuklu sanığı Orgeneral Hurşit Tolon'un tahliye istemi sonuca bağlandı...

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un tahliye talebi, mahkemece reddedildi.

Tolon'un avukatlarının bir süre önce, müvekkillerinin tahliye edilmesi amacıyla mahkemeye sunduğu dilekçe, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince değerlendirildi.

Hurşit Tolon'un sağlık durumuna ilişkin mahkemeye gönderilen Adli Tıp Kurumu raporunu göz önünde bulunduran mahkeme heyeti, tahliye istemini reddetti.
aktifhaber

Bir Emekli Orgeneral Daha Alındı
07 Ocak 2009 10:48Ergenekon soruşturması kapsamında Emekli Orgeneral Kemal Yavuz gözaltına alındı. Emekli Orgeneral Kemal Yavuz'un evinde arama yapıyor
İlgili Haberler

Ergenekon Operasyonu'nda çok geniş kapsamlı yeni bir dalga başlatıldı.

Polis eş zamanlı olarak çeşitli adreslere baskınlar düzenledi.

Bunlardan biri de Emekli Orgeneral Kemal Yavuz...

Yavuz'un evinde arama yapılıyor.

Ayrıntılar gelecek...
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Oca 08, 2009 9:20 pm    Mesaj konusu: Küçük ve Perinçek, son gözaltIlara tepki gösterdi Alıntıyla Cevap Gönder

Mustafa YÜREKLİ
Ergenekon’daki Sabetaycı profesörler

09 Ocak 2009

İki profesör, Ergenekon soruşturması gerekçesiyle gözaltında: Kemal Gürüz ve Yalçın Küçük. Daha önce de Kemal Alemdaroğlu göz altına alınmıştı..

Murat Yetkin “Hayatı boyunca muhalif olmuş, aykırı gitmiş sosyalist aydın Yalçın Küçük ile hayatı boyunca düzenin simgesi olmuş sağcı aydın Kemal Gürüz’ü herhalde anca Ergenekon soruşturması biraraya getirebilirdi.” demiş Radikal’deki (08/01/2009) köşesinde. Yetkin, Gürüz ile Küçük’ün Ergenekon fotoğrafında birlikte görünmelerini yadırgamış görünüyor. Sağcı ve solcu aydınlar nasıl bir araya gelir diye sormuş ya, zihnimde beliren cevabı siz okuyucularımla paylaşayım istiyorum?

Kemal Gürüz, Kemal Alemdaroğlu ve Yalçın Küçük, Ergenekondan sorgulanıyorlar.. Üçünün asıl ortak noktaları ise Sebataycı olmaları.. Kemal Gürüz’ün yıldızını Sebaycılığı parlattı: Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde henüz bir doçentken, sonradan lağvedilen özel bir kanunla, YÖK tarafından hem profesörlüğe, hem de Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanlığına getirildi. Altı ay sonra da 35 yaşlarındayken, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü yapıldı.

1987'de Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü boşalınca, İhsan Doğramacı'nın başkanlığındaki YÖK tarafından Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü için ilk sırada teklif edildi.. Fakat o devrin Cumhurbaşkanı Kenan Evren, kendisini çok genç ve tecrübesiz bularak, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne tayin etmedi.

1990-92 yıllarında Tübitak Başkanlığı döneminde bağlı olduğu bakan Erdal İnönü’ye kafa tutabilecek kadar güçlüydü, ama İnönü’ye diş geçiremedi, istifa etti. 1991-95 yıllarında YÖK Genel Kurulu Üyesiydi ve Cumhurbaşkanlığı döneminde 6 Aralık 1995’te Mason Süleyman Demirel tarafından YÖK Başkanı seçildi ve 5 Kasım 2003’e kadar, tam sekiz yıl bu görevde kaldı..

YÖK Başkanlığı süresi içinde devamlı tartışılan isim olan Kemal Gürüz uygulamalarıyla ülke gündeminde hiç düşmedi. ÖSSde yaşanan tercih karmaşası sırasında takındığı despot tavrı ile gündeme oturdu. Üniversitelere, despotik bir yönetim getirdi. Öğretim üyelerine ve öğrencilere yaptığı baskılarla, üniversiteleri lise haline getirdi.

Kemal Gürüz, ABD ve İsrail’de projesi yapılan 28 Şubat’ın aktörlerinden biriydi..
YÖK Başkanı Kemal Gürüz, İsrail'de stratejik araştırmaları ile tanınan, İsrail'in derin politikalarının belirlenmesinde önemli rol oynayan Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Enstitüsü'nün Mütevelli Heyeti Üyesi’dir. 1999 yılında Moşe Dayan Enstitüsü ile Sabancı Üniversitesi arasında başlatılan ' Süleyman Demirel Programı ' çerçevesinde yapılan ortak çalışmalarda önemli, aktif rol aldı. Kemal Gürüz’ün Moşe Dayan Enstitüsü ile ilişkileri Süleyman Demirel'in Gürüz'ün görev süresini bir dönem daha uzatmasında etkili olduğu sanılıyor..

Sabetaycı Gürüz'ün İsrail ile bağlantısı ne derece derindir? Bunu bilmiyoruz..

Kemal Gürüz, İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu'nu Sebataycı olduğu için yolsuzluk dosyalarını aylarca sümen altı etmesiyle kamuoyunda uzun süre tartışıldı.
Üniversiteye giriş sınav sistemini değiştirerek, milyonlarca öğrencinin ve ailenin hayatını kararttı.

Meslek lisesi öğrencilerini mağdur etti. Fen edebiyat fakültesi mezunlarının öğretmenlik hakkını gasp etti.

ÖSS soru kitapçığının çalınması olayında gerekli tedbiri almayarak devleti milyarlarca lira zarara soktu.

Rektörlere hakaret etti, Tv'de ağlattı. Bazı rektörlere baskı yaptı, istifa etmelerini sağladı.
Disiplin Yönetmeliği'nde değişiklik yaparak, öğretim üyelerine meslekten men ve kamu görevinden çıkarma cezasına kadar varan ağır cezalar verdi. Yeni 1402'likler oluşturdu.
Dekan atamalarında kayırılmalar oldu. Sebataycılar, onun döneminde rektör veya dekan atanarak üniversitelerimizde köşe başlarını tuttular..

Üniversitede başörtüsü diye bir problem yokken bunu problem yapmayı başardı. İlahiyatlara bile başörtülü öğrenci girişini yasakladı.

Yurtdışındaki bazı üniversitelerin denkliğini iptal ederek 15-20 yıldır öğretmenlik yapanların bile işine son verdirdi. Orta Asya ve bazı İslam ülkelerinin üniversitelerini-bazı ABD üniversiteleri de dahil- tanımadı, öğrencileri mağdur etti.

Öğretim elemanı yetiştirmek amacıyla yurtdışına gönderilen 2 bin civarında master ve doktora öğrencisini asılsız iddialara dayanarak geri çağırarak insana yapılan yatırımı engelledi.
Bazı öğretim üyelerini hoşuna gitmediği için başka üniversitelere sürgün etti

Kemal Gürüz YÖK'ün başına geldikten sonra bir başkan gibi değil, bir KİT patronu gibi davrandı ve sürekli yanlış yaptı. Yanlışlarının faturasını da başkalarına çıkarttı, sağa sola iftiralarda bulundu.

Agresif ve despotik kişiliğiyle, gençlerin tepesinde hep gürzünü salladı.

Değerli öğretim üyelerini inim inim inletti.

Ülkenin Cumhurbaşkanı'na kafa tuttu, kendisi gibi düşünmeyenleri hain ilan etti.
Murat Yetkin’i bilmem ama ben Sebataycı rektörlerin, dekanların ve profesörlerin Ergonokon davanıda sorgulanmalarına, hatta yargılanmalarına hiç şaşmıyorum..

Türkiye'de gerçek iktidarın/derin devletin "dönme" ve mason ağırlıklı olduğu biliniyor artık.. Ergenekon duruşmaları tamamlanır, suçlular belli olursa, bir de bu açıdan, derin devletteki dönme ve mason ağırlığı açısından da bakmak gerekir..
Kemal Gürüz, Yalçın Küçük ve Kemal Alemdaroğlu’nun Ergenekon’da sorgulanmalarına şaşıran Murat Yetki’ne şu soruyu, sormadan edemiyorum: “Gürüz kime güvenerek Cumhurbaşkanına, Başbakana, hükümete, Milli Eğitim Bakanına kafa tutabilmektedir ?”
Umarım Murat Yetkin bu sorunun cevabını köşesinide yazar da hep birlikte okuruz…
Mustafa Yürekli - Haber 7
mustafayurekli@gmail.com

Burs Listesi İle İlgili Çaprıcı İddia
13 Ocak 2009 07:55

Ergenekon kapsamında hakkında yakalama emri çıkarılan ancak operasyondan önce ABD'ye giden Dalan'ın kasasında bulunan burs listesi ile ilgili çarpıcı iddia...

Ergenekon terör örgütüyle ilgili soruşturma kapsamında gözaltına alınmasına karar verilen Bedrettin Dalan'ın kasasından çıkan burs listesi incelemeye alındı.

Konuyla ilgili tartışmalar sürerken Dalan'ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi'nin eski bir öğretim üyesi ilginç iddialarda bulundu. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde dekan yardımcısı olarak görev yapan Prof. Dr. Mehmet Erdaş, burs verilen isimlere bakılması halinde ilişkiler ağının deşifre edilebileceğini savunuyor. Özellikle asker ve istihbaratçı çocuklarına ücretsiz eğitim imkanı sağlandığını ileri süren Erdaş, burs bağlama kriterini şöyle özetliyor: "O listede askerî kesim geniş yer tutar, kapıda kuyruklar oluşurdu. Dalan ilişkilerinde seçicidir. Mesela yakın çevresi sadece Alevilerden oluşur. Dalan, başarı durumuna göre veya maddî durumunun kötülüğüne göre öğrenciye asla burs vermezdi. Çok cimri ve para düşkünüdür, kendisine fayda getirmeyecek hiçbir şey yapmaz. Burs veriyorsa, arkasında mutlaka bir getirisi vardır. Burs verilecek öğrenci velisi ya etkili bir yerdedir ya da istihbaratçıdır. Ona nüfuz artışında bir şey sağlıyordur. Öyle adamların çocuklarına burs verir."

Ergenekon soruşturması kapsamında hakkında arama kararı çıkarılan Dalan'ın bunu 'hukuksuzluk' olarak nitelendirmesini eleştiren Erdaş, Dalan'ın kanun tanımayan davranışlar sergilediğini iddia ediyor. Erdaş, "LES sınavına giremeyen, asker kaçağı bir sürü adam doları bastırınca okula alınırdı. Dalan'ın eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve YÖK üyesi emekli paşalarla arası çok iyiydi." diyor. Prof. Dr. Mehmet Erdaş, usulsüzlükleri ifşa edeceği için Bedrettin Dalan'ın kendisine silah doğrultarak ölümle tehdit ettiğini, ardından da üniversiteden uzaklaştırdığını söylemişti.

Bedrettin Dalan'ın sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi'nde ve Acıbadem İstek Vakfı Okulu'nda yapılan aramada silahlar, binlerce mermi ve 7 bin kişilik burs listesi bulunmuştu. Listede çok ilginç isimlerin çocukları olduğu iddia ediliyor. Bedava okutulan çocuklardan birinin şu an tutuklu bulunan eski Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan'ın çocuğu olduğu belirtiliyor. Bir dönem Yeditepe Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışan Saçan'ın, Tuncay Güney'in sorgu görüntülerini de Dalan'ın odasında Veli Küçük'e verdiği iddia edilmişti.
aktifhaber

KÜÇÜK'ÜN MESAJI

“1908’de kurulmaya başlanan modern Cumhuriyet’in, 2009 yılında çöktüğü görülmektedir."

Ergenekon’un son dalgasında gözaltına alınan ve “terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderilen Prof. Dr. Yalçın Küçük, cezaevine girmeden önce avukatları aracılığıyla basına bir mesaj iletti. Küçük’ün mesajı, “1908’de kurulmaya başlanan modern Cumhuriyet’in, 2009 yılında çöktüğü görülmektedir. Cumhuriyetçi aydınların susturulmaya çalışılması, bunun en büyük kanıtıdır” oldu.

Ünal TANIK
Haber 7
Dalan, Ergenekon’da 1 numara olamaz
08 Ocak 2009

Ergenekon operasyonlarında 10’uncu dalga en şiddetli gelen ikinci dalga olarak kayıtlara geçti. Emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’un gözaltına alınmasından bu yana esen sert rüzgardı. Daha doğrusu kasırga idi.

Son dalgada gözaltına alınlar arasında yer alan emekli orgeneral Tuncer Kılınç, daha önce “1 numara” tartışmaları sırasında adı gündeme gelmişti. 1 numara olduğu öne sürülmüştü. Sonradan bu ihtimalin zayıflığı ağır bastı. İddia sahipleri, iddialarının ardında durmadılar.

Benzeri iddia, dün gözaltına alınmak istenen ancak böyle bir operasyonu önceden haber alarak yurt dışına kaçan İSTEK Vakfı okullarının kurucusu Bedrettin Dalan için ortaya atıldı.

“Dalan, Ergenekon’da sivil kanadın 1 numarasıdır” denildi. Ne var ki Dalan’ın iddia edildiği gibi 1 Numara olma ihtimali yoktur. Dalan’ın askeri kesimle diyalogu gayet güçlü idi, halen de güçlü. Ekonomik bağları sağlamdı.

Ortalama bir mühendis olarak başladığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından sonra İstanbul’un pek çok yerinde İSTEK okullarını kurması, bu ilişkileri sayesinde oldu. 1996’da eğitime başlayan aynı vakfa ait Yeditepe Üniversitesi de benzeri oluşumlar sonucu kurulmuştu.

Şimdi bu bağlantılardan hareketle “Bedrettin Dalan Ergenekon’un 1 numarasıdır” demek çok yanlış olacak.

Gelin “1 numara”nın nasıl biri olmayacağını ve nasıl biri olabileceğini paylaşalım.

Bir kere bir numaranın asker olma ihtimali yok. Asker, bu işin “icra” tarafını götürüyor olabilir. Gerçek 1 numaranın asker olma ihtimali yok.

Bu örgüt içinde yer alanların, devlet mekanizmalarını ne kadar iyi bildikleri, yakalananların işgal ettikleri mevkilere bakılırsa çok daha iyi anlaşılır. Dolayisiyle bu mekanizmayı hukukçu kimliğinden öte vasıfları bulunmayan savcıların ortaya çıkarabilmesi kolay değil. Bu örgütü kuranlar, artık bu yapılanmaya gerek kalmadığına karar vermişse ancak öyle deşifre olabilir.

Aksi takdirde 1 numaranın çıkarılması mümkün değil.

Ayrıca en tepedeki isim, çok kuvvetle muhtemel bir işadamı olmalı. Devletle içiçe büyüyen, devletin her türlü gücünden yararlanan bir grubun en önemli ismi olmalı bu kişi. Bugün artık aktif olarak iş hayatının içinde olması da gerekmiyor.

Bu tür yapılanmalara daha fazla zaman ayırabilmiş olmak için de grubunun tepesinden “zamanından erken” kendini emekliye ayırmış biri olması da kuvvetle muhtemel.


ATATÜRK DÜŞMANI ERGENEKON
09 Ocak 2009 09:29

Ergenekon Terör Örgütü'ne Atatürk'e hakaretten yeni bir dosya açılıyor. İşte şok video.

Ergenekon Savcıları yaptıkları incelemede, Ergenekon Terör Örgütü'nün Atatürk aleyhine suçlar işlediğini de tespit etti.

Ergenekon üyelerinin çok sayıda Atatürk'e hakaret beyanlarını bulan savcılar ayrıca bir "Atatürk'e Hakaret Dosyası" açmaya karar verdi.

Ele geçirilen belgelerde yapılan incelemede özellikle Yalçın Küçük'ün Atatürk'e ağır hakaretler ettiği tespit edildi.

Serbest bırakılan 5 isim belli oldu

İlgili Haberler
Serbest bırakılan 5 isim belli oldu
İbrahim Şahin'e cezaevi yolu
Org. Tuncer Kılıç serbest bırakıldı
Sivas'a elegeçirilen silahların dökümü
Alevi önderlere suikast iddiası
Ergenekon'la ilgili gerçekleştirilen son operasyonda gözaltına alınanlardan 5 kişi serbest bırakıldı. Serbest bırakılanların isimleri şöyle:11 Ocak 2009 01:15


Ergenekon soruşturması kapsamında aralarında Bedrettin Dalan'ın oğlunun da bulunduğu 5 kişi daha savcılık tarafından serbest bırakıldı.

Emniyetteki sorgularının ardından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edilen Ergin Erkılınçoğlu, Barış Dalan, İlhami Ümit Handan, Coşkun Umur ve Özkan Bektaş, savcılık sorgularının ardından serbest bırakıldı.
Haber7

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, sorgusunun ardından serbest bırakıldı.
11 Ocak 2009 00:10


'Ergenekon'' soruşturması kapsamında adliyeye sevk edilen eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ile emekli Kurmay Albay İlyas Çınar, herhangi bir adli kontrol uygulamasına gerek görülmeyerek serbest bırakıldı.

Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesinde, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcılarınca, adli kontrol uygulamasına tabi tutulmaları istemiyle mahkemeye sevk edilen emekli Orgeneral Kılınç ile emekli Kurmay Albay Çınar, hakim karşısına çıktı.

İstanbul nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesi, herhangi bir adli kontrol uygulamasına gerek görmeyerek, emekli Orgeneral Kılınç ile emekli Kurmay Albay Çınar'ın serbest bırakılmasına karar verdi.
haber7

İbrahim Şahin'e cezaevi yolu

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve mahkemeye sevkedilen eski özel harekatçı İbrahim Şahin hakkında tutuklama kararı çıktı.11 Ocak 2009 00:55

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve eski özel harekatçı İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu 6 kişi, tutuklanmaları istemiyle mahkemeye sevk edildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde sorgularının tamamlanmasının ardından öğle saatlerinde Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirilen ve aralarında eski Özel Harp Dairesi Başkanvekili İbralim Şahin'in de bulunduğu 6 kişinin savcılıktaki sorguları tamamlandı.

İbrahim Şahin, Şahin'in yeğeni Yaşar Oğuz Şahin, İşadamı Hüdayi Ünlüer, Fahri Kepek, Oğuzhan Sarıoğlu ve Fatma Cengiz, savcılık tarafından tutuklanmaları talebiyle Nöbetçi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk edildi.

SON GELİŞME

Mahkeme son operasyonda gözaltına alınanlardan İbrahim Şahin ile birlikte 11 kişinin tutuklnmasına karar verdi.
haber7

08 Ocak 2009 18:35
"Ergenekon"un tutuklu sanıkları emekli Tuğgenaral Küçük ve İP Genel Başkanı Perinçek, son dalgadaki gözaltılara tepki gösterdi



"Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından emekli Tuğgenaral Veli Küçük ile İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, son operasyon kapsamında gerçekleştirilen gözaltı işlemlerine tepki gösterdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada söz alan Perinçek, MİT'ten mahkemeye gönderilen şemanın açıklanmasını talep ettiklerini belirterek, mahkemenin de bu şemanın devlet sırrı olmadığını tespit ederek, bazı başka belgelerin gelmesinin ardından açıklanıp açıklanmayacağı konusunda karar verilmesine hükmettiğini söyledi.

Savunmasını yapabilmesi açısından söz konusu şemanın önemli olduğunu kaydeden Perinçek, mahkemenin şemayı açmayarak, sorumluluk altına girdiğini savundu.

Son operasyonun, ABD ve İsrail'in, Türkiye Cumhuriyeti ve ordusuna yönelik operasyonu olduğunu savunan Perinçek, bu krizin giderileceğini ve ortaya çıkan durumun telafi edileceğini söyledi.

Perinçek, şöyle devam etti:

"Bu operasyona teslim olmayalım. Başsavcıları, generallerimizi, profesörlerimizi alıyorlar. Bu, düşman ordusunun operasyonudur. ABD ve İsrail operasyonudur. TSK, generallerini düşman ordusuna teslim etmiştir. Bu bir kriz durumudur. Giderilecektir. Türk ordusu bu krizi aşacaktır."

Perinçek, mahkemenin şemayı açıklamasını talep ederek, şöyle konuştu:

"Sizden de şemayı açmanızı ve bizleri tahliye etmenizi istiyoruz. Size ne olur? Hiçbir şey olmaz. En fazla ne olur, gelirsiniz Silivri'de beraber yatarız. Türk milleti sizin arkanızda durur. Hep birlikte kahramanlar olarak çıkarız bu Silivri kalesinden. Şemayı açın. Tertibe tavır alın. Bizleri tahliye edin."

Duruşmada söz alan Veli Küçük, "Ergenekon" soruşturması kapsamında son olarak bazı kişilerin gözaltına alınmasına değinerek, "Son olaylar gerçekten beni üzdü. Sadece beni değil, buradaki arkadaşlar gerçekten ağlamaklılar" dedi.
aktifhaber

Bahçeli Ergenekon'a Girdi
08 Ocak 2009 07:37

Bugüne kadar Ergenekon konusunda yorum yapmaktan kaçınan MHP lideri Bahçeli, ilk kez suskunluğunu bozdu..

Bahçeli: Ergenekon dipsiz bir kuyu gibi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün MHP Merkez Yönetim Kurulu'nda (MYK), "Ergenekon dipsiz bir kuyu gibi her önüne geleni içine alıyor. Ucu bucağı belli değil. Yorumlarınızda dikkatli olun" uyarısında bulundu

Davanın gittikçe karmaşıklaştığını ve boyutlarının genişlediğini dile getiren Devlet Bahçeli şunları söyledi:

‘Sonucu bekleyeceğiz’
"Ucu bucağı nereye gidiyor belli değil. Her geçen gün yeni isimler soruşturma kapsamına alınıyor. Bazı sanıkların davaları sürüyor, bazıları hakkında iddianame yeni hazırlanıyor, bazıları daha yeni gözaltına alınıyor.
Davanın ayrıntıları hakkında henüz detaylı bir bilgiye sahip değiliz. Gözaltıların dayanaklarının ne olduğu konusunda da net birşey yok. Davanın şumulü ortaya çıkmadı.
Yargılama devam ediyor. Yargıdan çıkacak sonucu bekleyeceğiz. Herkesin yargının vereceği karara saygılı olması gerekir. Çok dikkatle izlenmesi gereken bir süreç. Biz dikkatli izlemekle yetinelim. Uluorta değerlendirme ve yorumlardan kaçınalım. 'Olsa olsa böyle olur' diyerek, yapacağımız yorumlarda dahi dikkatli olalım."
aktifhaber

DALAN'IN ÇOK KORKTUĞU LİSTE
10 Ocak 2009 08:45Dalan, kasasından çıkan burs verdiği öğrenci listesiyle ilgili tir tir niye titriyor?

Ergenekon soruşturması kapsamında sahibi olduğu Yeditepe Üniversitesi'nde ve Acıbadem İstek Vakfı Okulu'nda araştırma yapılan ve örgütün finansörü olduğu iddia edilen Bedrettin Dalan'ın kasasından 5 silah ve binlerce mermiyle birlikte bir de "burs listesi" çıkmıştı.

Dalan'ı bulunan silahlar ve mermilerden çok bu liste tedirgin etti.

LİSTE'DE KİMLER YOK Kİ?
Listede, Dalan'ın okullarında bedava okuttuğu, burs verdiği "asker, polis ve yargı mensuplarının" çocuklarının ve babalarının isim listesi var.

Dalan'ın bedava okuttuğu bu üst düzey devlet görevlilerinin pekçoğunun isminin Ergenekon Operasyonu çerçevesinde geçen isimler olduğu öğrenildi.

Bedava okutulan çocuklardan birinin şuan tutuklu bulunan eski Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan'ın çocuğu olduğu da biliniyor. Dalan, savcıların buradan bir ağa ulaşmasından çekiniyor.

DALAN BURS LİSTESİ KONUSUNDA TEDİRGİNDİ
Burs listesinin savcı tarafından alındığını öğrenen Bedrettin Dalan, Habertürk'e tedirgin açıklamalar yaptı.

Dalan, şunları söyledi: "Lise ve üniversite öğrencileri dahil toplam 7 bin öğrenciye burs verdim. Burs verdiğim kişiler arasında devletin yeteri kadar maaş veremediği memurlar, öğretim görevlileri, subay çocukları, emniyet teşkilatında görev yapan görevlilerin çocukları, yargı mensupları ve yetim çocuklar da var. Babası hapse konulmuş olanların çocukları da var. Babası kaçakçılıktan tutuklandığı için o çocuğu okuldan mı atmam gerekiyordu. Ya da o babanın çocuğuna burs verdiğim için ben de mi kaçakçı oluyorum. Bu kişilerin ailesinin kim olduğunu suç dosyalarını araştırmak gibi bir zorunluluğum olduğunu da düşünmüyorum. Burs verdiğim öğrencileri şimdiye kadar açıklamadım. Kendime reklam malzemesi yapmadım. O çocukları deşifre etmek insan haklarına aykırılık oluşturur. Başkaları da bunları kullanmasın."

Bedrettin Dalan, dönemin komutanlarından Hurşit Tolon'un, bir medya mensubunun, bir televizyon kanalında haber spikeri olarak görev yapmasını engellemek için kendisini aracı kıldığı iddialarını ise "Çok dostum vardır. Sayın Tolon benden yardım istemiş olabilir. Diyelim ki böyle bir talebi olmuş olabilir, bunun Ergenekon soruşturmasıyla nasıl bir ilgisi olabilir. Çok komik iddialar bunlar" diye yanıtladı.
aktifhaber

ULUSALCILIĞIN MİMARI İÇERDE
08 Ocak 2009 08:23

Türkiye'nin yönünü Rusya olarak hedefleyen ve Ulusalcılığı kuran Paşa içeride...

Org. Tuncer Kılınç, "Avrasyacı" fikirleriyle tanınıyor. Kılınç, Türkiye'nin AB'ye girmemesi ve yönünü Rusya ve İran'a çevirerek yeni bir birlik kurması gerektiğini söyleyen ilk isim oldu. Tuncer Kılınç'ın bu sözlerinden sonra Türkiye yeni bir kavramla tanıştı; "ULUSALCILIK"

Ve bir anda Türkiye'de AB karşıtı bir cephe oluştu. Geçmişte sadece Erbakan ve Milli Görüş'ün savunduğu AB karşıtlığı bir anda emekli generallerin önderliğinde tüm Türkiye'ye yayıldı. Bu hareket kendisini "ulusalcılık" sözleriyle kodladı. Bu çerçevede tüm AB reformlarına karşı çıkılmaya başlandı, azınlıklara yönelik sert söylemler geliştirildi. Oluşturulan "memleket elden gidiyor" jargonu ve anti AB söylemler sonrasında, Hrant Dink suikasti başta olmak üzere Türkiye'yi batı dünyasından kopartan ve bu yolla yönünü Rusya'ya çevirmek isteyen süreç başladı.

27 Mayıs'ın iki harbiyelisi: Tuncer Kılınç ve Şener Eruygur

27 Mayıs darbesinden 6 gün önce Harbiyelilerin o meşhur Kızılay yürüyüşünde birlikte saf tutuyorlardı. 1960'ta Harp Okulu'ndan mezun oldular. TSK'da yıllarca görev yaptılar. İkisi de orgeneral rütbesiyle emekliye ayrıldı.

27 Mayıs darbesi ile başlayan ihtilalci ruh, yıllar sonra yollarını yine kesiştirdi. Eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ile eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Ergenekon dosyasında yeniden buluştu. Soruşturma çerçevesinde tutuklanan Eruygur, hakime verdiği ifadesinde sanık Ergün Poyraz'ı kendisine Kılınç'ın gönderdiğini söylemişti. Poyraz'ın, Eruygur, Jandarma İstihbarat Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz'le makamlarında birçok defa görüştüğü, ayrıca Teknik ve Mali Daire Başkanı Albay Atilla Uğur'la bir araya geldiği, temin ettiği gizli belgeleri kitaplarında kullandığı ortaya çıktı.

Eruygur ile Kılınç'ı buluşturan bir başka konu başlığı ise darbe günlükleri. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen günlüklerde, 3 Mart 2004 tarihli ilginç bir toplantıya değiniliyor. ATO Meclis Salonu'nda düzenlenen 'Hilafetin İlgası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 80. Yılı ile Günümüz Türkiye'si' başlıklı toplantıda rutin dışı birçok şey yaşanıyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek, Jandarma Genel Komutanı Eruygur, Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ ve MGK Genel Sekreteri Şükrü Sarıışık eşleriyle birlikte üniformalı olarak salona girdiğinde herkes ayağa kalkarak alkış temposu tutuyordu. En ön safta bulunanlar arasında Tuncer Kılınç ve Kemal Yavuz da vardı.

Tuncer Kılınç, MGK genel sekreterleri arasında en çok tartışılan isim oldu. Görevi süresince birçok kez teamül dışına çıktı. Demokrasinin Türkiye için lüks olduğunu söylerken, darbelerin demokrasinin daha iyi işleyebilmesi için yapıldığını savundu. Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki sempozyumda (7 Mart 2002) AB'nin Türkiye'yi kabul etmeyeceğini iddia etti. Türkiye'nin Rusya ve İran seçeneklerine yönelmesini istemesi fırtına kopardı. 2007'nin Haziran ayında ise "Türkiye NATO'dan çıkmalıdır." ifadesini kullandı. Kılınç, son cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yine tartışma doğuracak sözler sarf etti. Başörtülü eş sorusuna, "Yani siz illa Türkiye'yi idare etmek istiyorsanız, o takdirde boşanmanız gerekiyorsa boşanırsınız tabii." şeklinde ilginç bir karşılık verdi.

Eruygur ve Kılınç'ın ismi 2004 yılında bir yolsuzluk dosyasında buluştu. Genelkurmay Askerî Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Gölbaşı'ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı binasının inşaatında Eruygur ve Kılınç'ın da aralarında bulunduğu 39 sanığın devleti 118 trilyon zarara soktuğu ileri sürüldü. Eruygur ve Kılınç, zamanaşımı gerekçesiyle yargılanmaktan kurtuldu. Müteahhit Ali Osman Özmen'le Kılınç'ın ilişkileri tartışma konusu oldu. Kılınç'ın Özmen'den 150 bin dolar aldığı ortaya çıktı. Hürriyet gazetesinde yer alan haberde ise Kılınç'ın, Özmen'in 170 milyar liralık hakedişinin ödenmesi için devreye girdiği, şirketine verilen 'usule aykırı keşif artışları'nı Milli Savunma bakanının onayına sunduğu iddia edildi.

ULUSALCILIĞIN MİMARI

Org. Tuncer Kılınç, "Avrasyacı" fikirleriyle tanınıyor. Kılınç, Türkiye'nin AB'ye girmemesi ve yönünü Rusya ve İran'a çevirerek yeni bir birlik kurması gerektiğini söyleyen ilk isim oldu. Tuncer Kılınç'ın bu sözlerinden sonra Türkiye yeni bir kavramla tanıştı; "ULUSALCILIK"

Ve bir anda Türkiye'de AB karşıtı bir cephe oluştu. Geçmişte sadece Erbakan ve Milli Görüş'ün savunduğu AB karşıtlığı bir anda emekli generallerin önderliğinde tüm Türkiye'ye yayıldı. Bu hareket kendisini "ulusalcılık" sözleriyle kodladı. Bu çerçevede tüm AB reformlarına karşı çıkılmaya başlandı, azınlıklara yönelik sert söylemler geliştirildi. Oluşturulan "memleket elden gidiyor" jargonu ve anti AB söylemler sonrasında, Hrant Dink suikasti başta olmak üzere Türkiye'yi batı dünyasından kopartan ve bu yolla yönünü Rusya'ya çevirmek isteyen süreç başladı.

Tuncer Kılınç'ın 18 Ocak 2003'te Almanya'da yaptığı, "Alırım boyayı, basarım parayı. Zaten Amerika da bunu yapıyor." açıklaması çok tartışıldı. Kılınç'ın ifadeleri gazetelere şöyle yansıdı: "Amerikalılar, beyaz kâğıdı alıyor, yeşil boya basıyor, dolar imal ediyorlar. Bizim Türkiye'deki en yanlış politika dar para politikasıdır. Bizim elimizde olsa, beyaz kâğıdı alıp Türk parasını basarız. Piyasaya bol miktarda para süreriz, darphaneyi 24 saat çalıştırırız. (Salondakiler gülüyor) Ne gülüyorsunuz? Sanki doların karşılığı var mı ki basıyorlar? O parayla millete faizsiz kredi veririm, dış borcu kapatırım."

28 Şubat'ta yargıya brifingler verdi

Emekli Tümgeneral Erdal Şenel: 28 Şubat sürecinde yargıya verilen brifingleri organize etti. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile Albay Arif Doğan ile ilgili bir soruşturmayı yürüten DGM savcılığının bilgi taleplerini reddetti. Genelkurmay Adli Müşavirliği görevini uzun süre yürüttü. İsmi 28 Şubat'ın psikolojik ortamını hazırlayan aktörleri arasında yer aldı. Başta 'Köstebek' davası olmak üzere, postmodern darbe sürecinde bazı gazetecileri yönlendirdiği, yargı mensuplarına Genelkurmay'da verilen brifinglerin de mimarı olduğu ileri sürüldü. Aynı süreçte yüksek yargı mensuplarına, rejimin tehlikede olduğu, irticaya karşı mücadele edilmesi gerektiği yönünde brifingler verilmişti.
aktifhaber

Dalan'dan çıkışa itiraf gibi açıklama

Dalan'ın sağlık gerekçesiyle yurt dışına gitmediği bir gazete ile yaptığı telefon görüşmesindeki sözleriyle ortaya çıktı. Dalan adeta itirafta bulundu.08 Ocak 2009 19:35


Barlas Yurtsever'in haberi

Dün 6 ilde eş zamanlı olarak başlatılan Ergenekon soruşturmasının 10’uncu dalgası İstanbul Büyükşehir eski belediye başkanı Bedrettin Dalan’ı da kuşattı. Dalan’ın İSTEK Vakfı ve Yeditepe Üniversitesi’ndeki iki ofisi küçük oğlu Barış Dalan’ın gözetiminde didik didik arandı. Aynı saatlerde Habertürk'te Fatih Altaylı’nın yazdığı “ Ergenekon’da 1 numara Dalan mı?” başlıklı yazı yeraldı. Yazıda, “ Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün yakın çevresi, Savcı Öz’ün Bedrettin Dalan’ı Ergenekon’un 1 numarası olarak gördüğünü fısıldıyordu bir süredir” deniyordu

Dalan’ın birkaç ay önce yurtdışına çıktığı, nerede olduğunun bilinmediği, cep telefonlarını kapatıp, ortadan kaybolduğu gibi başka iddialar da ileri sürüldü. İddialar hakkında görüşlerini almak üzere ABD’de bulunan Bedrettin Dalan’a telefonla ulaşıldı. Dalan sorulara şu cevapları verdi:

Arandığınızı nasıl öğrendiniz?

- Önce küçük oğlum aradı. “Baba polisler geldi ofisini aramak istiyorlar” dedi . Ona “Arasınlar oğlum, değil polise herkese açık kapımız” dedim. Ama neden aradıklarını öğrenemedim. Sonradan oğlumun avukatı aradı, olan bitenle ilgili bazı bilgiler verdi.

Ne söyledi?

-Üniversitede ve vakıftaki her iki ofisimizin de polisler tarafından arandığını söyledi. Küçük oğlum Barış Dalan’ın gözaltına alındığını, şoförümün ve birlikte iş yaptığımız bir arkadaşımızın da gözaltında olduğunu söyledi. Kendisi de avukatı olarak Barış ile birlikte gitmek istemiş. Polisler, “Yarın sabah gelin. Sorguda yanında bulunabilirsiniz” karşılığını vermişler. Başka da bir şey öğrenemedim.

Sizin “örgütün bir numarası” olduğunuz, bu nedenle iki ay önce yurtdışına kaçtığınız iddia ediliyor?

-Bu iddialara kargalar bile güler. Örgütün varlığını bilmiyorum ki, başı nasıl olayım. Mahkeme başkanı böyle bir örgüt olduğunu biliyor mu ki... Daha dava devam ediyor. Hayatımda Kanarya Sevenler Cemiyetine bile üye olmadım. Bu yapılanları hukuki, vicdani bulmuyorum. Hukuksuzluk yapan her kimse, ben de olsam, bir devlet memuru da olsa, hesabını verir.

Dönecek misiniz?

-10 güne kadar döneceğim.

Neden hemen gelmiyorsunuz?

-Ne diyorlar, neyle suçluyorlar, maksatları ne, bir de onu görelim. Hukuk içinde mi kalacaklar yoksa hakkımızda hayali bir iddiada mı bulunacaklar, ona bir bakalım.

- Türkiye’den neden ayrıldınız?

-Hanım sağlık kontrolünden geçiyor. Benim de kalp damar rahatsızlıklarım çıktı. Onlarla uğraşıyoruz.

2 aydır Türkiye’ye neden dönmediniz?

-İşin doğrusu bu dedikodulardan da uzaklaşmak istedim. O kadar çok şey konuşuluyordu ki, rahatsız oldum. Çocuklara giderken dedim ki, “ben yokken, bir araştırın bakalım neler oluyor...” diye.. Onlar da araştırırken başlarına bu geldi, küçük oğlan gözaltında.

Siz niye hedeftesiniz?

-Bir torba bulmuşlar, içine sevmediklerini atıyorlar.

Vatan

Ruşen ÇAKIR
Vatan
10 maddede dünkü dalga neden çok ama çok önemli?
08 Ocak 2009
Ergenekon kapsamında bugüne kadar birbirinden ilginç isimler gözaltına alındı ve bunların çoğu da tutuklandı. Fakat dün “en önemli dalga” nın yaşandığını söyleyebiliriz. “Neden en önemli dalga?” sorusunu yanıtlamaya çalışacak olursak:

1) Davanın başlaması ve duruşmalarda fazla heyecanlı anlar yaşanmaması nedeniyle Ergenekon eski popülerliğini kaybetmişti. Dün bunun aldatıcı olduğunu gördük.

2) AKP hükümetinin, Ergenekon’u kapatma davası süresince pazarlık unsuru olarak kullandığını, kapatmama kararının ardından konuya eski ilgi ve desteğini kestiği yolunda neredeyse bir görüş birliği oluşmuştu. Hatta en ateşli destekçileri bile soruşturmanın daha fazla derinleştirilmesi konusundaki ümitlerini kaybetmeye başlamışlardı. Bütün bunların yanlış olduğunu anladık.

3) Hurşit Tolon ve Şener Eruygur gibi iki emekli orgeneralin ardından daha fazla üst düzey emekli askerin soruşturmaya katılmasının zor olacağı düşünülüyordu. Tuncer Kılınç ve Kemal Yavuz başta olmak üzere çok sayıda eski subay da gözaltına alındı.

4) Kimlik ve konumları tam olarak netleşmemekle birlikte albay, binbaşı ve yarbay türbesinde muvazzaf subaylar da gözaltına alındı ki dünün en az dikkat çeken en çarpıcı gelişmelerinden biridir.

5) Operasyonun ilk flaş isminin Yalçın Küçük gibi toplumun hemen hemen tüm kesimleri tarafından bilinen; yine her kesimden seveni ve nefret edeni bol olan bir aydın olması dünkü dalgayı başlıbaşına medyatik kıldı.

6) Susurluk mahkumu eski polis şefi İbrahim Şahin’in de gözaltına alınmış olması, soruşturmada Susurluk ayağının daha da güçleneceği ve buna bağlı olarak yeni gözaltılar olabileceğinin işaerti olarak algılandı.

7) Dönemin MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’a ek olarak dönemin Genelkurmay Hukuk Müşaviri Erdal Şenel ile YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün de alınmış olması Ergenekon’a ilk kez ciddi olarak 28 Şubat süreciyle hesaplaşma boyutu kattı.

8) Dünün en önemli ismi hiç kuşkusuz Sabih Kanadoğlu’dur. 28 Şubat sürecinin son dönemine yetişen Kanadoğlu’nun en belirgin vasfı emekli olduktan sonra da bir tür “baş içtihat mercii” fonksiyonu görmesi ve AKP hükümetine karşı neredeyse tek başına çok etkili bir muhalefet yürütmesidir. Kanadoğlu’nun evlerinin aranması, savcıların, onun içtihadıyla tetiklenen 27 Nisan süreciyle de hesaplaşmayı düşündüklerini gösteriyor. Öte yandan soruşturmaya ilk kez ciddi bir biçimde yüksek yargı ayağı eklenmiş oluyor ki Kanadoğlu bile gözaltına alınabiliyorsa birçok eski yüksek yargı görevlisinin de kapsama alanına girebileceği akla geliyor. Bunun bir diğer anlamı Ergenekon soruşturması destekçileriyle yüksek yargı arasında da zaten varolan ama pek su yüzüne çıkmayan çatışmanın şiddetleneceğidir.

9) Bedrettin Dalan isminin de altını çok ama çok kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. Uzun zamandan beri Dalan’ın adı açık ya da örtülü bir şekilde “derin devlet” le bağlantılı bir şekilde anılırdı. İlk kez bu söylentileri savcıların da fazlasyıla ciddiye aldıklarını gördük. Bakalım Dalan söylediği gibi ilk fırsatta ülkeye dönecek mi, yoksa soruşturmanın gelişimini gözlemek için ABD’deki ikametini uzatacak mı?

10) Dünkü dalga, Ergenekon soruşturmasının kolay kolay bitmeyeceğini net olarak bizlere gösterdi. Bugüne kadar soruşturma kapsamına alınan isimleri tek tek hatırladığımızda, Türkiye’de “ulusalcılık” olarak bilinen ve son yıllarda ortaya çıkmış olan siyasi hareketin öne çıkmış isimlerinin çoğunun devre dışı bırakılmış olduğunu görüyoruz. Ancak ulusalcı hareket tam anlamıyla bitmemiş olduğu göz önüne alınırsa yeni dalgaların yolda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

28 Şubat, 27 Nisan süreçlerinin de soruşturmaya dahil edilmiş olması Ergenekon’un bambaşka boyutlar kazanmakta olduğunu bizlere gösteriyor.

Ruşen Çakır - Vatan

rcakir@gazetevatan.com

İsrail ve Ergenekon
08 Ocak 2009
Can DÜNDAR
Milliyet

İsrail saldırganlığını mı yazmalı bugün, Ergenekon operasyonunu mu?
Tel Aviv’deki devlet teröründen mi söz etmeli; Türkiye’deki terör-devlet ilişkisinden mi?
İyisi mi, bize ikisinden de bahsetme fırsatı bahşeden, eski bir dosyayı açalım:
* * *
İsrail’i ilk ziyaret eden Türk Başbakanı Tansu Çiller’di.
“Tarihi gezi”, 1994’ün 3 Kasım günü başlamıştı.
Resmi temasların ardından Mossad’a gittiler.
O gezide Çiller’in yanında, MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, yardımcısı Mehmet Eymür ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar vardı.
Ziyaretin amacı, terörle mücadele ve istihbaratta işbirliği imkânlarını araştırmaktı.
Normalde güvenlikçiler arasında konuşulacak bu konuya Başbakan’ın müdahil olması garipti. Ama gariplik burada kalmadı.
Çiller, bir ara MİT’çilere dönüp “Bizi yalnız bırakabilir misiniz?” diye sordu. Köksal ve Eymür çıktılar.
Çiller ve Ağar, Mossad’la toplantıya devam ettiler.
* * *
Çiller’in hedefi Suriye’deki Öcalan’ın yakalanmasıydı.
Özel Harekât, bu işle görevlendirilmişti.
Dairenin başında, dün gözaltına alınan İbrahim Şahin vardı. 1994 başında “acilen” ihtiyaç duyduğu bazı malzemeleri raporla bildirmişti. Başbakan da o malzemeler için Mossad’dan yardım istemeye gitmişti.
Çiller döndükten 10 gün sonra Emniyet ambarına, İsrail’den koliler geldi. Ambalajı açılmadan Özel Harekât Dairesi’ne teslim edildi.
Emniyet’in 15 Kasım 1994 tarihli kayıtlarına göre gelen malzemenin dökümü şöyleydi:
2 adet 12,7 çapında Baretta dürbünlü tüfek...
8 adet pompalı av tüfeği...
100 adet hedef aydınlatıcı...
15 adet nişancı spot ışığı...
150 adet görülebilir lazer ışığı...
145 adet silah üstü dürbün...
20 adet gece görüş gözlüğü...
Sonra farklı malzemeler de geldi:
280 adet Uzi otomatik tabanca... 20 adet 7.62 mm. Galli tüfek... 100 adet susturucu... Işıklı cam kırma aleti... Alev makinesi... Mengene... Kapı kırma tokmağı... Ses bombası... Sis bombası... Dinamit... Çene açma aleti... Keskin nişancı elbisesi... İniş kayma takımı... Dağcılık ipi... Tel kesme makası... Köpek kovucu... Komando bıçağı...
Liste, “suikast kokuyor“du.
* * *
Özel Harekât timleri bu silahlarla, İsrailli uzmanların gözetiminde Antalya Bey dağlarında eğitim yaptılar.
Ama amaçlanan operasyon gerçekleştirilemedi.
Seçim öncesi Çiller’e “Apo’nun kellesi” verilemedi.
“Ne var bunda, devlet bir operasyona niyetlenmiş, olmamış” diyebilirsiniz?
Zaten asıl mesele, bundan sonrasında... O silahlarla daha sonra ne yapıldığında...
İsrail silahları, Emniyet’e 1994 Kasım’ında ulaşmıştı.
Peki Türkiye’yi karıştıran ve bugün hâlâ karanlıkta kalan provokasyon ve faili meçhul cinayetler ne zaman tırmanışa geçti:
1994 sonunda...
Aralık 1994: Özgür Ülke gazetesi kundaklandı.
Mart 1995: Hasan Ocak boğularak öldürüldü.
Mart 1995: Gazi Mahallesinde Alevi kahvelerinin taranmasıyla başlayan olaylarda 17 kişi öldürüldü.
Nisan 1995: Sultanahmet’e cuma çıkışı bomba kondu.
* * *
Liste uzayıp gidiyor.
İşte Susurluk budur!
Susurluk skandalında sokağa dökülenlerin Ergenekon soruşturmasına niye kuşkuyla yaklaştığını merak edenlerin “Soruşturma niye yakın tarihin kanlı izbelerine değil de ha bire hükümete muhalif isimlere doğru seyrediyor” sorusuna kafa yormaları gerekir.
Halbuki tahkikat, örneğini verdiğim türden konulara girse, bu arada Türk-İsrail silah ticaretinin de bir dökümü çıkarılsa ne kadar faydalı bir tarihi belge olur; düşünsenize...

Can Dündar - Milliyet

can.dundar@e-kolay.net

Son Ergenekon fırtınası
08 Ocak 2009
Mümtaz'er TÜRKÖNE
Zaman

Orgeneral Tuncer Kılınç, Orgeneral Kemal Yavuz, Prof. Dr. Yalçın Küçük, Prof. Dr. Kemal Gürüz, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Bedrettin Dalan, Özel Harekât Dairesi eski başkan vekili İbrahim Şahin... Liste toplam 37 kişiye uzanıyor.

Listedeki isimlerden bazılarının evinde arama yapılıyor, bazısı gözaltına alınıyor. Henüz savcılığın mahkemeye sevk ettiği ve mahkemenin de tutukladığı kimse yok. Türkiye'de yıllar boyu egemen olan hukuksuzluğu, bu hukuksuzluğu icat edenlere bile uygulamamak lâzım. Kısaca "beraat-i zimmet asıl" olmalı. Ama, gözaltına alınanlar ve evlerinde savcılık kararı ile arama yapılanların kompozisyonuna bakıp, Ergenekon davasının seyri hakkında bazı öngörülerde bulunabiliriz.

Bu seferki bir dalga değil bir fırtına. Bu listede yer alan kişileri bırakın gözaltına almayı veya evlerini aramayı, telefonla hal hatır sormak için bile savcının on kere düşünmesi lâzım. Hukuk dediğimiz matematiksel formüllere dayanmıyor. Savcı harekete geçerken birçok ayrıntıyı dikkate almak zorunda. Bir savcı eğer, Türkiye'nin güvenliğini emanet ettiğimiz, en gizli bilgilerin konuşulduğu Millî Güvenlik Kurulu'nda genel sekreter olarak görev yapmış bir orgeneralin kapısını, "Ergenekon Terör Örgütü" kapsamında çalıyorsa, her şeyi inceden inceye hesap etmiş olmalı. Aynı ince hesaplar listede yer alan diğer isimler için de geçerli. Yükseköğrenim'in bir zamanlar en zirvedeki ismi, bir zamanların İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı ve belki de en önemlisi Türkiye'deki kritik davaların seyrini, söylediği birkaç cümle ile değiştiren bir başsavcı.

Bu fırtınanın iki yıldır devam eden Ergenekon dava süreci içindeki anlamı ne? Bu fırtına, arada sırada artan ve kamuoyunu tereddüde düşüren spekülasyonların aksine, Ergenekon davasının salimen yoluna devam ettiğini gösteriyor. İddianame açıklanmadan önce soruşturmayı yürütenler, masum insanları uzun süre sorgusuz içerde tutmak ve inandırıcı delillere sahip olmadıkları için iddianame hazırlayamamakla suçlanıyordu. İddianame açıklandıktan sonra, iddianamenin ciddiyeti geniş bir koro tarafından alay konusu yapıldı. Bu kadar hacimli bir iddianamenin fiilen sonuçlandırılamayacağı ileri sürüldü. Mahkeme başladıktan sonra, duruşma salonu eleştirildi. En son, "Danıştay saldırısı" Yargıtay'da Ergenekon davası içinde mütalaa edilince, tereddütler yavaş yavaş azalmaya başladı. Son fırtına, bu davanın sulandırılacağı ve suçluların eninde sonunda serbest bırakılacağı karamsarlığını veya kara propagandasını bütünüyle yalanlamış oldu. Yargı işini yapıyor. Hem de tereddütsüz.

Üçüncü öngörüyü, tutuklananların tek tek kişisel nitelikleri üzerinden yapmak lâzım. Ergenekon terör örgütü, iddianamenin ortaya koyduğu şekilde bir "kontgerilla" örgütü. Savcılık iddianamede açık bir şekilde II. Dünya Savaşı'ndan sonra NATO kapsamında Türkiye'de de kurulan bu örgütün, zamanla kontrolden çıktığını ve suç örgütüne dönüştüğünü ortaya koyuyordu. Kontgerilla veya Özel Harp Dairesi, askerî hiyerarşi tarafından sevk ve idare edilen, ama sivil uzantılarla iş gören bir gizli örgütlenme. Bu örgüt, psikolojik harp tekniklerini kullanarak halkın kanaatlerini etkilemeye veya cinayet ve sabotajlarla provokasyonlar aracılığıyla halkı yönlendirmeye çalışıyor. İtalya'da Gladio'nun sadece 12 bin sivil grup lideri olduğu ortaya çıkmıştı. Bu sefer soruşturmaya dâhil edilen askerlerin Kontrgerilla ile ilişkisi bu bağlantıya işaret ediyor. Sadece bir isim: Orgeneral Kemal Yavuz, Özel Harp Dairesi'nin en çok tartışıldığı evrede başında bulunan kişi.

Son fırtınanın öne çıkarttığı kompozisyon, asker-sivil örgütlenmenin doğasına uygun. Fazladan bu örgütlenmenin ne kadar yükseklerde gerçekleşmiş olabileceğine dair ipuçları veriyor.

Varacağımız hüküm şu: Ergenekon davası bir hukuk devletinde olması gereken şekilde ilerliyor. Savcılarımız bu dava ile irtibatı kurulanların unvanlarına değil, sadece somut delillere bakıyor. Elhasıl memleketimizde savcılar ve hâkimler var. Dün kamuoyuna yansıyan Ergenekon fırtınası, devlet içindeki suç örgütlerini tasfiye ederken bir geriye dönüş ihtimali kalmadığını gösteriyor.

Mümtaz'er Türköne - Zaman

m.turkone@zaman.com.tr

Kemal Gürüz Küfürü Bastı
10 Ocak 2009 08:04

Ergenekon kapsamında gözaltına alınan YÖK Başkanı Kemal Gürüz, polisleri karşısında görünce şok oldu. Gürüz bir ismi duyunca ağzını tutamadı?

Savcılığın talimatı ile evine gelen polisleri karşısında gören eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün kısa süreli bir şok yaşadığı ortaya çıktı. Gürüz ilk şoku atlattıktan sonra polislere diğer gözaltıları sordu. İddiaya göre polisler gözaltına alınan isimler arasında Yalçın Küçük'ün de olduğunu söyleyince Gürüz, "Şimdi ben bu p... k ile aynı örgütün mensubu muyum?" cevabını verdi.
aktifhaber

JİTEM Tüm Bağlantıları Yazmış
10 Ocak 2009 12:16

JİTEM, Ergenekon tutuklusu Ergun Poyraz'ın, hangi paşalarla neler görüştüğünü tek tek rapor etmiş. İşte o rapordan flaş ayrıntılar...

Ergenekon operasyonun en büyük dalgası olarak nitelendirilen 10. dalgada gözaltına alınan emekli paşalar Tuncer Kılınç ve Erdal Şenel ile eski polis şefi İbrahim Şahin'in Ergenekon sanığı Ergün Poyraz'la ilişkilerinin JİTEM tarafından rapor haline getirildiği ortaya çıktı.

Ergenekon iddianamesinin 40. klasöründe yer alan el yazısıyla hazırlanmış bilgi notlarından; Kılınç, Şenel ve Şahin'in yanı sıra öldürülen Hablemitoğlu'nun ve Ergün Poyraz'ın avukatı Hüseyin Buzoğlu'nun da son dalgada neden gözaltına alındığı anlaşılıyor. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli oramiral Özden Örnek'in darbe günlüklerini andıran notlar, JİTEM'den maaş aldığı belgelenen Ergenekon sanığı yazar Ergün Poyraz'ı izlemek ve korumakla görevli iki jandarma elemanınca 2003 yılında kaleme alınmış. Notlar, Ergenekon davası sanıklarından eski Jandarma İstihbarat Başkanlığı Teknik Takip Dairesi Başkanı emekli albay Atilla Uğur'un evinde ele geçirildi. Notlardan anlaşıldığı kadarıyla Poyraz, kolay randevu alınamayacak, önemli makamları işgal eden komutanlarla ve yetkililerle istediği zaman görüşebiliyordu. Jandarma elemanları bu görüşmelerle ilgili notları komutanları albay Atilla Uğur'a veriyorlardı. Poyraz'ın "çat kapı" görüşebildiği isimler arasında Ergenekon davası kapsamında tutuklandıktan sonra rahatsızlanan eski Jandarma Genel Komutanı emekli orgeneral Şener Eruygur, eski MGK Genel Sekreteri emekli orgeneral Tuncer Kılınç, eski Genelkurmay Hukuk Müşaviri emekli tümgeneral Erdal Şenel, evinde Gölbaşı'ndaki cephaneliğin krokisi çıkan eski Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, Telekulak skandalına adı karışan polis şefleri Cevdet Saral ve Osman Ak ve DGM savcısı Nuh Mete Yüksel gibi isimler yer alıyor. 2003 yılının Ocak-Şubat- Mart aylarında kaleme alınan istihbarat notlarında çok ilginç bilgilere yer veriliyor.

HABLEMİTOĞLU CİNAYETİNE İLGİ
1 Şubat 2003 11.30: İstanbul Tuzla'da asteğmen adayı Hurşit Canlı ile Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili VİP, önemli olduğuna inandığı bilgiler alındı.
17.00: TV ve yazılı basında Dost Tarikatı lideri olarak bilinen emekli istihkâm kıdemli binbaşı İhsan Güven'in evine gelindi. Burada 3.5 saat kalındı (Çelik, İskender Doğan, Uzay Heparı gibi ünlü isimlerin müridi olduğu Dost Tarikatı'nın lideri İhsan Güven Mayıs 2004'te öldürülmüştü.)
4 Şubat 16.00: Atilla Albay'la görüşme.
5 Şubat 10.30: Zafer Çarşısı'na gelindi. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili olarak Serkan isimli şahısla buluştu. Yaklaşık 55 dakika görüştü. Bu görüşmede Ergün Bey'in üzerinde kendisine ait dinleme cihazı vardı.
16.30: Dinleme cihazı Atilla Albay'a (Atilla Uğur'u kast ediyor) verildi.
16.45: Avukat Hüseyin Bey'in bürosuna gelindi. (Hüseyin Buzoğlu'nu kast ediyor)

ERUYGUR'LA GÖRÜŞÜYORDU
20 Ocak 2003: (Ergün Poyraz) Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur komutanımızla 50 dakikalık bir görüşme yaptı.
22 Ocak: Dr. Servet Ünsal'la beraber Yargıtay'da sekiz kadar hâkimle görüşülerek misyoner davasında olumlu oy kullanmaları için kuliste bulunuldu. Üç saat Yargıtay'da kalındı.
25 Ocak: MGK. Orgeneral Tuncer Kılınç ile randevusu için gelindi.

AKP DAVASINA MÜDAHALE
6 Ocak 14:00: Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel ile görüşmeye gidildi.
14:30: DGM Savcısı Ömer Süha ile AK Parti davası ile ilgili 15 dakikalık görüşme.
18 Şubat 16:00: Yargıtay üyesi Mustafa Kocaoğlu ile görüşmede bulundu.
26 Şubat 17:00: Sanatçı Çelik'le buluşma.
Tarih belirsiz 14:45: MSB... Erdal Paşa'nın yanına gelindi.
19:50: Nuh Mete Yüksel, eski Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Osman Ak, eski Emniyet Müdürü Cevdet Saral'la Güven caddesi Karyağdı sokakta bulunan Defne Restoran'da yemek.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Sal Oca 13, 2009 6:44 pm tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Oca 11, 2009 7:48 pm    Mesaj konusu: SavcI Zekeriya Öz CÇG'yi Sormu$ Alıntıyla Cevap Gönder

'1' numarada bir numara var mı?
Serdar Akinan

Dalga dalga dalgalar... Emekli paşalar, görevdeki albaylar... Bir dönemin en güçlü isimleri saatlerdir nezarette...
Ordu rahatsız...mış.
Neden?
Neden rahatsızsınız?
Türkiye Cumhuriyeti'nin bedenini koruyarak aslında ruhunun değiştiğinin farkında değil misiniz?
Gözaltındaki 'eski' komutanlarınızın konuşmalarını açıp okuyun.
Ne diyordu bu insanlar?
Bağımsız bir ülke olalım... Atatürk ilke ve inkılaplarına sarılalım... Sadece ABD'ye bağımlı olmayalım.
AB ve ABD dışında da bir dünya olduğunu dillendirenler derdest edildiler.
Ergenekon'un alt başlığı budur.
Bu olan bitenin 'bir büyük mutabakat' olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir.
Dün Ankara'da yaşanan 'hareketlilik' imaj çalışmasıdır.
'Rahatsız'ların gazını alma çabasıdır.
Bir şey çıkacak mı? Elbette, hayır...
Adaletin yerini bulmasını bekleyeceklerini söylüyorlar.
Geç gelen adalet adalet midir?
Bu yaşananlara 'adalet' demek mümkün mü? Hukuk bu sürecin neresinde?
Bu insanlık coğrafyamızı kurutan, bir süreçtir.
Aylardır bir '1' numara bekliyoruz.
'1' numarada bir numara var mı?
Görünen o ki: YOK...
Ama yaşananlarda bir numara var.
Türkiye şeriat devleti olmaya doğru gitmiyor.
Uyanın! Avanak Kemalistler...
'Şeriat geliyor!' diye diye memleketi bu hale getirdiniz. Kör ve sağır...
Dün o evde toplanan 'paşa eşleri'... Çayınızı içerken gene 'şeriat şeriat' diye dövündünüz mü?
Milletimiz ise gazozuna ilaç atılmış genç kız gibi uyuşuk ve aptal.
Bir millet iğfal ediliyor...
İğfal edenlere 'kıyakçılık' yapanlar bu topraklarda hangi memeden süt emdiği belli olmayan bir avuç, sözüm ona, Müslüman'dır.
Belki de hak ediyoruz bu manzarayı..
Genci yaşlısı, okumuşu cahili, Türkü Kürdü, Lazı Çerkezi, Müslümanı laiki...
Belki de hakikaten layık olduğumuz bu...
İsrail yanıbaşımızda bebekleri öldürürken; yüz binler ayağa kalkmaya başlarken, tam silkinmeye başlarken...
Bir sabah uyanıp...
'1' numara aramak... Ve gerçeği unutmak...
Utanç verici.

akşam


Ahmet HAKAN
Hürriyet
İster inan ister inanma

"EŞİ AKP milletvekili olup da Zaman Gazetesi’nde yazan liberal yazarlar" var...
Onlardan biri de İhsan Dağı adlı yazardır...

İhsan Dağı, geçen gün NTV’de yayınlanan "Yazı İşleri" programında özetle şunu söyledi:

"Ergenekon’daki son gözaltı dalgasında iktidar partisinden çok, uluslararası dinamiklerin payı var... Küresel bir irade ortaya çıktı ve böyle oldu."

Bu cümleyi duyunca hemen karıncalandım...

Dedim ki:

"Bu cümleden hareketle ne de güzel bir komplo teorisi üretilir."

Ardından da kendimi gaza getirdim:

"Yetim miyem? Öksüz müyem? Benim Fehmi Koru’dan ya da Mahir Kaynak’tan ne eksiğim var?"

İşte patenti bana ait "komplo teorisi"...

Milletimin takdirine sunuyorum:

* * *

BİR: Çok değil iki gün öncesine kadar hepimiz Gazze’yle yatıp Gazze’yle kalkmıyor muyduk? Fakat birden "Ergenekon şoku" gelip Gazze’yi manşetlerden düşürmedi mi? Acaba Ergenekon’daki son gözaltıların amacı, Türkiye’deki Gazze duyarlılığını ve ilgisini dağıtmak olabilir mi?

İKİ: Eğer İhsan Dağı’nın dediği gibi, "küresel dinamikler" son gözaltılarda rol oynadılar ise... Nasıl olmuştur bu iş? Herhalde "küresel dinamikler", Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’e ulaşıp, "Savcı Bey... Bize küresel dinamik derler... Bizim çıkarlarımıza göre senin şu sıralar şu adamları gözaltına alıp gündemi değiştirmen gerekiyor" dememişlerdir... Muhakkak bir "aracı" kullanmışlardır...

ÜÇ: Kimdir bu "aracı"? Mesela Fethullah Gülen olabilir mi? Öncelikle Ergenekon soruşturmasının yargı ve emniyetteki Fethullah Gülen’e yakın çevreler tarafından yürütüldüğüne dair tevatürlerin ayyuka çıktığını aklımıza getirelim... Sonra Gülen’in ABD’de ikamet ettiğini aklımıza getirelim... En sonunda da Gülen’in "ABD güdümünde bir hareket oluşturmak" ile suçlandığını aklımıza getirelim... Nasıl? "Mükemmel bir aracı" portresi çıkmıyor mu bunlardan?

DÖRT: Peki "Türkiye’de oluşan Gazze duyarlılığının dağıtılması" bu kadar önemli mi? Hem de nasıl önemli! Her daim kalbi İsrail için atan "küresel dinamikler"in, Türkiye’de oluşan İsrail karşıtı havadan ne kadar rahatsız olduklarını tahmin etmek güç değildir herhalde... Başbakan’ın İsrail’e sert yapmasından, dev mitinglerden, gazetelerde atılan manşetlerden, Arap kamuoylarında oluşan Türkiye sempatisinden... Bütün bunlardan acayip rahatsız olmuştur "küresel dinamikler"...

BEŞ: Peki "Ergenekon’da şok dalga" çıktı ve ne oldu? Ne olacak? Gündem değişti... Gazze manşetlerden düştü... Ordu ile hükümetin arası yeniden açıldı... Gerilim oldu... Protestolar azaldı... İsrail’den söz eden pek kalmadı... Böylece benim "naçiz komplo teorim"in en işlevsel cümlesi ortaya çıktı: Acaba küresel güçler, ABD dış politikasına yakın duran Gülen hareketini aracı kılıp, Ergenekon düğmesine basarak hükümette ve kamuoyunda oluşan Gazze duyarlılığını dağıtmayı mı amaçladı? Alçakgönüllülükle söylüyorum: Eğer benim bu "teori" doğruysa, helal olsun küresel dinamiklere! Vallahi pek başarılı oldular...

Bombacı İbrahim’in eski dostlarına dair

TANRIM! Sen aklıma mukayyet ol...

10 sene evvel İbrahim Şahin’e bir "destan kahramanı" muamelesi çekenler, bugün İbrahim Şahin’in evinde unuttuğu krokilerden yola çıkılarak yapılan "kazı / kazan" çalışmasını gözümüze sokup meydan okuyorlar...

Diyorlar ki:

"İşte bakın! Bombaysa bomba! Tekinsiz herifin teki olan İbrahim Şahin’in bomba gömüsü ortaya çıktı... Demek ki Ergenekon ciddi bir olay."

Böyle diyorlar ve beni çıldırtıyorlar...

Kim mi bunlar?

* * *

Mesela Mümtaz’er Türköne...

Zaman Gazetesi’nde yazan, eşi AKP milletvekili olan bu zat, aslen bir "Susurluk prensi"dir...

Bu arkadaş, İbrahim Şahin’e arka çıkanlar hükümetinin başbakanının danışmanlığını yapmıştır...

Bu arkadaş, zamanın Başbakan’ı Tansu Çiller’e, "İbrahim Şahin şehit olmayı göze almış değerli bir polis şefidir" demecini verdirmiştir...

Bu arkadaş, Susurluk’a arka çıkanların arkasındaki isimdir...

Şimdi çıkmış, "eski" dostu İbrahim Şahin’in Ankara’nın kuytu yerlerinde gömdüğü bombalardan güç alarak áleme nizamat vermeye çalışmaktadır...

Üstelik bu Mümtaz’er, "Susurluk prensliği"nden "derin devlet karşıtlığı"na zıplarken, bir küçük özeleştiri vermeye bile tenezzül buyurmamıştır...

* * *

Hadi Mümtaz’er’in tıyneti bunu kaldırıyor...

Peki ya kendisine her daim saygı duyduğum Nazlı Ilıcak’a ne demeli?

Yazdığı "İbrahim Şahin güzellemeleri"nin mürekkebi bile kurumadı...

Ama o, bugün hiçbir şey yokmuş gibi çıkıp, "İbrahim Şahin’in gömdüğü bombalar" meselesinden söz ederek "Ergenekon ciddidir / Gözaltılar haklıdır" sonucuna varabiliyor...

10 sene evvel yaptığı "İbrahim Şahin günah keçisi değildir" kampanyasını unuttuk mu sanıyor?

Ya da şöyle söyleyeyim:

Bunlar bizim zekámıza ve hafızamıza hakaret ettiklerinin hiç mi farkında değiller yahu?


Ahmet Hakan / Hürriyet
ahmethakan@hurriyet.com.tr


Savcı Zekeriya Öz CÇG'yi Sormuş
11 Ocak 2009 08:30

Emniyet'te susma hakkını kullanan Org. Tuncer Kılınç serbest bırakılırken savcı Öz, gözaltına alınan askerlere Cumhuriyet Çalışma Grubu'nu sormuş...

Emniyet'te susma hakkını kullanan Eski MGK Genel Sekreteri emekli Org. Kılınç, adli kontrol uygulamasına tabi tutulması istemiyle mahkemeye sevk edildi. Bu talebi yerinde görmeyen mahkeme, Kılınç’ı serbest bıraktı. Dün 6 kişi daha serbest bırakıldı.

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan 4 muvazzaf asker, önceki gece çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. Emniyet’te susma hakkını kullanan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, emekli Kurmay Albay İlyas Çınar ile 5 zanlı daha savcılıktaki sorgularının ardından serbest bırakıldı.

Soruşturma kapsamında gözaltına alındıktan sonra İstanbul Merkez Komutanlığı’na götürülen muvazzaf askerler, önceki gün sevk edildikleri Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde aralarında Savcı Zekeriya Öz’ün de bulunduğu 5 savcı tarafından sorgulandı. Albay Cihandar Hasanoğlu ile Binbaşı Erbay Çolakoğlu, savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı.

Kurmay Albay Mustafa Koç, Albay Cengiz Köylü, Üsteğmen Taylan Özgür ve Yüzbaşı Muhammet Sarıkaya ise sevk edildikleri mahkeme tarafından sabaha karşı tutuklanarak askeri cezaevine gönderildi.

Savcı CÇG’yi sormuş

Adliyeye sevk edilen askerlere, Savcı Öz tarafından TSK bünyesinde oluşturulduğu iddia edilen Cumhuriyetçi Çalışma Grubu’nun (CÇG) sorulduğu öğrenildi. Sorguda “CÇG nedir?”, “Kim kurmuştur?”, “Amaç ve faaliyetleri nedir?” şeklindeki soruların yanı sıra askerlerin birbirleriyle 5 yıl öncesine kadar giden yoğun telefon trafiğinin ve ilişkilerinin de sorulduğu belirtildi.

28 Şubat dönemindeki Batı Çalışma Grubu’na benzer bir yapılanma içinde olduğu iddia edilen CÇG’nin, hükümet aleyhine çalışmalar yaptığı ve çeşitli üst düzey bürokratların uygunsuz haldeki görüntülerine sahip olduğu iddia edildi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde işlemleri tamamlanan emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, İbrahim Şahin ve işadamı Hüdai Ünlüer’in de aralarında bulunduğu 20 kişi de dün Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne sevk edildi.
Gözaltına alınanlardan emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski

Genelkurmay Adli Müşaviri emekli Tümgeneral Erdal Şenel, avukat Hüseyin Buzoğlu ve Engin Aydın’ın ise Emniyet’teki işlemleri devam ediyor. Adliyeye sevk edilen emekli Orgeneral Kılınç ve emekli Kurmay Albay Çınar, savcılıkça ifadelerinin alınmasının ardından adli kontrol uygulamasına tabi tutulmaları istemiyle İstanbul nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildiler. Mahkeme, herhangi bir adli kontrol uygulamasına gerek görmeyerek, Kılınç ile Çınar’ın serbest bırakılmasına karar verdi.

Sorguları devam edenler var

Zanlılardan Şahin, Oğuzhan Sarıoğlu, Fatma Cengiz, Bedrettin Dalan’ın oğlu Barış Dalan, Hüdayi Ünlüer, Yaşar Oğuz Şahin, Fahir Kepek, Coşkun Uğur, Hüseyin Vural, Özkan Bektaş, İlhami Ümit Handan ve Mehmet Engin Erkılınçoğlu’nun savcılık tarafından ifadeleri alındı.

Barış Dalan, Özkan Bektaş, İlhami Ümit Handan, Coşkun Umur, Mehmet Engin Erkılınçoğlu savcılıktaki sorgularının ardından serbest bırakıldı. Gazetemiz baskıya girdiği saatlerde diğer zanlıların sorguları ise sürüyordu.
Emniyetteki işlemleri tamamlanan Bekir Ç, Oğuz B, Ersin D, Engin A, Erdal Ş. ve Mehmet K. da sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesine getirildi.

Adliye önünde eylem
Zanlılar hakim ve savcıların kullandığı kapıdan adliyeye girerken, bir grup İşçi Partisi (İP) üyesi kendilerine destek verdi. Çeşitli dövizler açan, şüpheliler lehine slogan atan, ellerinde Türk bayraklarının yanı sıra parti bayrakları da taşıyan grup adına İP Genel Başkan Yardımcısı Erkan Önsel, bir basın açıklaması yaptı. Önsel, soruşturmayı eleştirerek, gözaltılara tepki gösterdi.

‘Arkadaşlarımız kurban ediliyor’

Son gözaltına alınanlara destek olmak isteyen ve aralarında emekli Albay İzzet Yiğitoğlu’nun da yer aldığı bir başka grup adına da Emekli Tuğgeneral Servet Cömert bir basın açıklaması yaptı. Cömert, gözaltına alınan emekli general ve subay silah arkadaşlarının “Ergenekon tertibine kurban edilmek istendiğini” öne sürerek, bu kişilerin suçunun Harp Okulu’nda ettikleri yemine bağlı kalmaları olduğunu savundu. Mesleklerinin kendilerine vatana ve millete hizmet misyonu yüklediğini belirten Cömert, bu misyonun ölünceye kadar süreceğini söyledi.
aktifhaber

Yalçın Küçük'e tutuklama kararı çıktı

Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan Yalçın Küçük, sevkedildiği mahkemece tutuklanarak cezaevine yollandı.
12 Ocak 2009 01:30


''Ergenekon'' soruşturması kapsamında mahkemeye sevkedilen Prof. Dr. Yalçın Küçük'ün dün akşam saatlerinde başlayan sorgusunun ardından mahkemeye sevkedilmesi kararı verilmişti.

Küçük sorgusunun ardından nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı.

haber7

SAVCI GÖREVDEN ALINIYOR MU?
12 Ocak 2009 08:53

HSYK Savcı Öz'ü görevden almak için harekete geçti... İşte şok olayın tüm detayları

Ergenekon savcısını görevden almaya çalışan ve bu konuda baskılarını artıran HSYK, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Engin ile İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Çolakkadı'yı Ankara'ya çağırdı...

Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’e Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından baskı yapıldığı öne sürüldü. Savcının görevden alınması için düğmeye basan HSYK'nın siyasi bir hamle olarak savcı üzerinde baskı kurmak için çalışmalar başlattığı ortaya çıktı.

Açıklanmayan kararlar

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ile İstanbul Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı'nın Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından bugün (pazartesi) Ankara'ya çağrıldığı öğrenildi. Çağrının yapılmasında Yargıtay Başkanlar Kurulu'nda alınan ve kamoyuna açıklanmayan kararların etkili olduğu bildirildi.

Yargıtay Başkanlar Kurulu ve Yargıtay'ın HSYK'ya yasal olarak bir etkisi olmasa da yedi üyeden oluşan kurula üç üye veren Yargıtay'ın kurul üzerinde çok etkili olduğu bir gerçek. Kurul Başkanveli Kadir Özbekin'in süresi dolmadan görevinden ayrılarak Yargıtay'daki daire başkanlığına aday olmayı düşündüğü "Yargı bağımsızlığı ilkesi" ile Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun baskısı altında kalarak sıkıntılı günler geçirdiği değerlendiriliyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile vekilinin görüşmesinden sonra Yargıtay'a çağrılacak olan HSYK Başkanvekili Özbek'e İstanbul savcılarının görevden alınacağının açık bir dille bildirileceği iddia edildi.

Siyasi bir hareket

2008-2009 adli yılı açılışında HSYK'nın geniş tabanlı olmasının gerekli olduğunu söyleyen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in, Adalet Bakanlığı'nca hazırlanan yargı reformu taslağına görüş hazırlamaya çalıştığı bugünlerde HSYK Başkanvekili'ni çağırarak İstanbul'daki soruşturmalara müdahil olmak istemesi, HSYK'nın yapısını değiştirmek isteyen siyasilere verilecek olan büyük bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Yargı çevrelerinde, Yargıtay'ın HSYK'daki gücünü kullanarak "taşra" atamalarında fiilen etkili olduğunu ancak bunun bu kadar açık biçimde yapılıp yapılmayacağı konuşuluyor.

Kaynak: Bugün

EMİNAĞAOĞLU DA HAREKETE GEÇTİ

Öte yandan Yenişafak Gazetesi ise; YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, başta Savcı Zekerya Öz olmak üzere Ergenekon davası savcılarının yetkilerinin iptali için HSYK'ya başvurduğunu yazdı.

Eminağaoğlu, Ergenekon soruşturmasına ilk günden bu yana tepki gösteriyor. Eminağaoğlu, Ergenekon soruşturması kapsamında Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu'nun evinde arama yapıldığı sırada hızla olay yerine gelmişti.

YARGITAY ÜYELERİNİN FİŞ DOSYALARI VE UYGUNSUZ GÖRÜNTÜLERİ

Ergenekon Operasyonu'nun son dalgasında yapılan aramalarda ele geçirilen dökümanlar arasında Yargıtay Üyeleri'nin pek çoğu hakkında özel bilgilerin yeraldığı fiş dosyaları ve birçok Yargıtay üyesinin uygunsuz görüntüleri olduğu ortaya çıktı. Örgütün Yargıtay hakkında bu fiş dosyaları ve görüntüleri neden topladığı araştırılıyor.

İŞARET FİŞEĞİ ENİS BERBEROĞLU'NDAN
Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu, dün yazısının sonuna, bir bölüm "eklemiş" ve HSYK'nın ve Yargıtay'ın, Ergenekon Savcıları'na yönelik harekete geçeceğini açıkça ima etmişti.

Berberoğlu, Ergenekon tutuklularına ve gözaltına alınanlara "sabredin" dedikten sonra HSYK vurgusunu yapmış ve "bu ülkede HSYK var, Yargıtay var" mesajı vermişti. Dün kulislerde "Berberoğlu'nun bir bildiği mi var" diye sorulurken, bugün Berberoğlu'nun bildiği gerçekleşti. Berberoğlu'nun yazısında Ergenekon tutuklularına yönelik "konuşmayın, sabredin HSYK devreye giriyor" demek istediği belirtilmişti.

aktifhaber

YENİ CEPHANELİK BULUNDU
12 Ocak 2009 19:19

Yarbay Dönmez'de çıkan kroki doğrultusunda Sincan Yenikent'te başlatılan kazıdan lav silahları, roket atarlar, bombalar ve çok sayıda mühimmat çıktı..

Adapazarı'ndaki bağ evinde çok sayıda bomba ve mühimmat ele geçirilen Yarbay Dönmez'in ajandasından çıkan bir kroki doğrultusunda Ankara Sincan Yenikent'te kazı başlatan emniyet yetkilileri, büyük bir cephaneliğe ulaştı.

Kazıdan lav silahları, roket atarlar, bombalar ve yüklü miktarda mühimmat çıktı.

Yenikent Zir Vadisi harabelerinde krokilerden yola çıkan polis cephaneliğe ulaştı. Kazı alanına takviye polis ekipleri geliyor. Kazı çalışmaları genişliyor. Silahların yanında ceset de aranıyor.

aktifhaber

Firari Yarbay Teslim Oldu
12 Ocak 2009 18:30Ergenekon Operasyonunun 10. dalgası kapsamında aranan ve evinde çok sayıda bomba ve mühimmat bulunan Yarbay Dönmez teslim oldu.

Ergenekon Operasyonunun 10. dalgası kapsamında aranan ve evinde çok sayıda bomba ve mühimmat bulunan Yarbay Dönmez teslim oldu.

Ergenekon operasyonunda aranırken firar eden Yarbay Mustafa Dönmez, askeri yetkililere teslim oldu. Operasyonun son aşamasında Adapazarı'ndaki bağ evinde çok sayıda bomba ve mühimmat ele geçirilen Yarbay Dönmez, Ankara'da teslim oldu. Başka bir suçtan arandığı için Ankara Mamak Askeri Cezaevi'ne konulan Dönmez'in polise teslim edileceği kaydedildi.

aktifhaber

Dalan'a Kaç Diyen Aydın Doğan
12 Ocak 2009 17:51

Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık'ın, Aydın Doğan'a "Dalan'ı alacaklar" dediği ve Doğan'ın Dalan'a "kaç" dediği belirtiliyor.

Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık'ın, son Ergenekon dalgası öncesi Aydın Doğan'la görüştüğü iddia ediliyor.

Vakit Gazetesi'nin haberine göre; Tuğgeneral Nurettin Işık'ın, 24 Ekim 2008 günü saat 15.30'da, resmi bir araçla geldiği Doğan Medya Center'da Aydın Doğan'la bir süre görüştüğü bildirildi. Tuğgeneral Işık'ın bu görüşmede Aydın Doğan'a Bedrettin Dalan'ın Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınacağı bilgisini verdiği öne sürüldü. Aydın Doğan'ın da bu görüşme üzerine Bedrettin Dalan'ı uyardığı ileri sürülüyor.

DOĞAN UYARDI DA DALAN KAÇTI MI?
Nurettin Işık'ın Aydın Doğan'la yaptığı görüşme sonrası operasyonun yapılacağını aylar öncesinden haber alan Bedrettin Dalan'ın da, etrafına Ankara'ya gideceğini duyurarak o gün gizlice İngiltere'ye kaçtığı bildirildi. Bir süre İngiltere'de kalan Dalan'ın oradan da İsrail'e uçtuğu, daha sonra da Amerika'ya kaçtığı savunuluyor.

IŞIK'IN YEĞENİ UYUŞTURUCUDAN YARGILANIYOR
Aydın Doğan'a Bedrettin Dalan'ın Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanacağı bilgisini verdiği iddia edilen Tuğgeneral Nurettin Işık'ın ise Balıkesir'de görevde bulunduğu dönemde yeğeninden dolayı sıkıntı çektiği ortaya çıktı. Nurettin Işık'ın yeğeni Enis Işık'ın, 28 Kasım 2007 tarihinde uyuşturucu ticaretinden yakalandığı ve halen yargılandığı bildirildi.

ALTAYLI: DALAN'I BÜYÜK BİR MEDYA PATRONU UYARDI
Operasyonun ilk günüde Bedrettin Dalan'ın kaçış hikayesini ve arkasındaki detayları kaleme alan Fatih Altaylı, Dalan'ın, yakalanacağı yönündeki bilgileri büyük bir medya patronu olan dostundan aldığını yazmıştı. İşte Altaylı'nın o yazısı…
“Operasyonun en önemli hedeflerinden biri olan Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan da bu operasyonu biliyor ve bekliyordu… Dalan, uzunca bir süredir Savcı Zekeriya Öz'ün projektörleri altındaydı. Bunu Dalan da biliyordu. Ve Dalan birkaç ay önce yurtdışına çıktı. Ne nereye gittiği belliydi ne de nerede olduğu. Bilinen cep telefonlarını da kapattı ve ortadan kayboldu. Dalan'ın yakın dostu olan bir medya patronu tarafından “Seni de alacaklar” diye uyarıldığı ve bunun üzerine yurtdışına çıktığı fısıldanıyordu.”

aktifhaber

İlk Kez "Ertuğrul Özkök" Dedi
12 Ocak 2009 11:03Ergenekon'un şifrelerini bir bir aydınlatan Tuncay Güney, ilk kez "Ertuğrul Özkök"ten bahsetti. İşte Tuncay Güney'in o sözleri....

Show TV'de Haber Özel programına Kanada'dan bağlanan Tuncay Güney yine çarpıcı sözler sarfetti. Tuncay Güney bir ilk yaptı ve Ertuğrul Özkök'ten bahsetti.

İŞTE TUNCAY GÜNEY'İN AÇIKLAMALARI

-ERGENEKON SUSURLUK'UN BABASIDIR.

-TÜRKİYE'NİN ÜSTÜ CUMHURİYET ALTI DERİN CUMHURİYET.

-2001 YILINDA BEN GÖZALTINA ALINDIĞIM DÖNEMDE İŞLERİN ÜZERİNE GİDİLSEYDİ HERŞEY DAHA KOLAY ORTAYA ÇIKARDI.

- İŞKENCE GÖRDÜM BUNUN HESABINI SORACAĞIM BANA YAPILAN YANLIŞTI...ADİL SERDAR SAÇAN'DAN VE BANA İŞKENCE YAPANLARDAN İNTİKAM ALACAĞIM..İŞKENCE RUHUMU KARARTTI.

-DİKKAT EDERSENİZ İŞKENCEDEN SONRA AMERİKA'YA KAÇTIM YEDİ YIL KONUŞMADIM. DEVLETLE HİÇBİR ŞEY PAYLAŞMADIM, İŞKENCENİN İNTİMAKAMINI ALACAĞIM...BU YOLDA DEVAM EDECEĞİM.

-BİR ÇOK TELEVİZYONCU VE SİYASİL ERGENEKON'U EN BAŞINDAN BERİ BİLİYOR AMA YAYINLAMADILAR BEN CESUR BİR DURUŞ SERGİLEDİM.

-TÜRKİYE'DE GİZLİ DİKTATÖRLÜĞÜN DEVAMINI İSTEYEN GRUPLAR VAR

-ERGENEKON, HERKESİN YÜZÜNDEKİ MASKELERİ VE RİYAKARLIKLARI DÜŞÜRDÜ.

-MONARŞİ VE DİKTÖTÜRLÜK İSTEYENLER PANİKLEDİ...ONLAR PSİKOLOJİK SAVAŞI KAYBEDİYOR.

-ÖLÜLER ARTIK KENDİLERİNİ SAVUNAMAZLAR...BULUNAN YA DA BULUNACAK CESETLERİN ÜZERİNDE ONLARIN KİMİN ÖLDÜRDÜĞÜ, YADA KATİLİN İSMİ YAZMAZ.

-BİZİM HALKIMIZ BİLİYORSUNUZ ALTINLARI ÇEYİZ SANDIĞINA KOYAR... HERŞEYLERİNİ YASTIK ALTINA KOYAR,CİNAYET İŞLEDİĞİNDE KENDİ TARLASINA GÖMER SİLAHINI...BU ŞEKİLDE KENDİNİ DAHA GÜVENDE HİSSEDER.

-ERTUĞRUL ÖZKÖK VELİ KÜÇÜĞÜ İLK ARAYAN KİŞİDİR.ÇATLININ MEHMET ÖZBAY OLDUĞUNU VELİ KÜÇÜK'E İLK BİLDİREN ERTUĞRUL ÖZKÖK'TÜR. SUSURLUK'LA İLGİLİ ERTUĞRUL ÖZKÖK'TEN DE BİLGİ ALINMASI LAZIM.

-BİR GAZETE TARAFINDAN TÜRK HUKUKU RENCİDE EDİLDİ... BENİM İFADEMİN ALINMASI İÇİN "TEBLİGAT YANLIŞ ADRESE GİTMİŞTİR" BAŞLIĞI YANLIŞ..HUKUKTA VE DİPLOMASİDE DOSYA ADALET BAKANLIĞI TARAFINDA KANADA ADALET BAKANLIĞINA GELİR. BENİM ADRESİME BÖYLE BİR DOSYA GELMEMİŞTİR TÜRK ADALET BAKANLIĞI BENİM MEKTUP ARKADAŞIM DEĞİLDİR.

-TÜRKİYE'YE DÖNMEYECEĞİMİ SÖYLEDİM

-BEN BİLGİ VERMİYORUM SADECE KENDİMİ SAVUNUYORUM.

-BU OPERASYONA CESUR HIRSIZLAR PARTİSİNDEKİLERİ. AYIKLAMAKLA BAŞLAMAK LAZIMDI

-EVET JAMES BOND'UM.. O DA BEN DE BİR DUL KADIN ÇOCUĞUYUM

-TÜRK GAZECERİ BANA KARAKUTU DİYOR. BEN DOSYA YAPAN BİR GAZETECİYİM... PERDE ARKASINI ARAŞTIRIYORUM. BEN HABERLERİ TERSİNDEN OKUYORUM, BELGELERE ULAŞIYORUM. HAYATIM BOYUNCA BUNU YAPTIM..BİR TAKIM KİMSELERLE BELGELERİ ALABİLMEK İÇİN BİRİLERİYLE

aktifhaber

11. Dalga Medya ve Siyasete

12 Ocak 2009 14:04

"On birinci Ergenekon operasyonu yakında siyasilere ve medyaya yapılacak. Darbeci damar medyada da tasfiye olacak."

"On birinci Ergenekon operasyonu yakında siyasilere ve medyaya yapılacak. Darbeci damar medyada da tasfiye olacak. Yeni dalga, 90'ların ikinci yarısı ve 2000'lerde etkili olmuş önemli siyasileri kapsayacak."

"Emekli askerlere bir operasyon daha olacak. Bu operasyonun geçmişte genelkurmay başkanı olmuş bir ismi de kapsayacağı söyleniyor. Orduda temizlik muvazzaflarda ise çok yukarılara gitmez."

"MİT, Ergenekoncu olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrıldı. MİT'te hâlâ çok sert bir Ergenekoncu kanat var. Geçmişte Susurluk'u yaratmıştı bunlar. Ergenekon sürecinde bunların da üzerine gidilecek."


NEDEN? MAHMUT ÖVÜR

Neşe Düzel / Taraf

Türkiye büyük sarsıntılar yaşamadan kendine gelemeyecek. Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olabilmesi için daha çok sayıda deprem yaşanacak. Bütün engellemelere rağmen, Ergenekon süreci dalga dalga sürecek ve Türkiye'yi değiştirecek. Geçen hafta Ergenekon soruşturmasının onuncu dalgası, sadece devletin en tepelerinde bulunmuş asker-sivil çok önemli isimleri gözaltına almakla ve bazılarını tutuklamakla kalmadı, darbecilerin gömdükleri cephaneyi de toprak altından çıkarmaya başladı. Ergenekon'un bundan sonraki dalgası ne zaman gelecek? Kimleri kapsayacak? Devletin içindeki engellemeler nasıl aşılacak? Şu anda askerin ve MİT'in içinde neler yaşanıyor? Şu ana kadar yapılan soruşturmalarla ve operasyonlarla Ergenekon örgütünün ne kadarı ortaya çıkarıldı? Ergenekon'un Susurluk'tan farkı ne? Bütün bunları, süreci uzun yıllardır çok yakından izleyen, Abdullah Çatlı'nın düğün görüntülerini televizyonda yayınlayarak Susurluk'u görüntü olarak deşifre eden ilk gazeteci olan ve bu yüzden de evinin önünde Susurluk'un mafyası tarafından kurşunlanan basının tecrübeli ismi Sabah gazetesi köşeyazarı Mahmut Övür'le konuştuk.

* * *

NEŞE DÜZEL: Siz Susurluk sürecini çok yakından izlemiş bir gazetecisiniz. Simdi Ergenekon soruşturmasının içinden Susurluk'un çıktığını görüyoruz. Son olarak, Susurluk davasında hüküm giymiş az sayıdaki suçludan biri olan İbrahim Şahin'in evindeki krokinin gösterdiği yerlerde çok miktarda cephane bulundu. Sizce, Ergenekon Susurluk'un devamı mı? Ya da başka bir şekilde söylersek, Susurluk ve Ergenekon aynı şey mi?

MAHMUT ÖVÜR: Aslında Ergenekon Susurluk'un devamı... Ama Ergenekon Susurluk'un çok daha geniş ve kapsamlı bir hali.

Susurluk ile Ergenekon arasındaki en büyük fark ne sizce?

En büyük fark şu. Ergenekon çok farklı kesimleri biraraya getirdi. Susurluk devletin içindeki devletçi, milliyetçi, ülkücü kadrolarla devletin dışındaki ülkücü kesimlerin oluşturduğu sağcı bir derin devlet yapılanmasıyken... Mesela Susurluk'un mafyası bile eski ülkücülerden oluşurken... Ergenekon Susurluk'un sağcı kesimleriyle yetinmedi.

Ne yaptı?

Ergenekon bu yapıya solu da kattı. Susurluk'ta yer almayan solun ve Kemalistlerin bir kesimini de içine aldı. Böylece hem darbeci yapı çok genişletildi hem de bu yapı 'ulusalcı, cumhuriyetçi, laik' denilen bir ideolojik temele oturtuldu. Sonuçta da AK Parti iktidarına karşı olan Kemalist, sosyal demokrat ve solcu kesimlerle ve hatta merkez sağın liberal unsurlarıyla Ergenekon'un darbeci zihniyeti biraraya geldi.

Susurluk ya da Ergenekon adını verdiğimiz şey aslında kontrgerilla mı?

Evet... Ama Soğuk Savaş döneminin kontrgerillasıyla bugünün kontrgerillası aynı değil. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle Amerika, Türkiye'deki darbeleri desteklemeyi bırakınca, bugünkü kontrgerilla Amerikan karşıtı oldu ve ulusalcılıkla örtüştü. Ergenekon sanığı MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç'ın Rusya ve İran'la ittifak kurulmasını istemesi boşuna değildi.

Susurluk'un da Ergenekon'un da en öndeki isimlerinden biri Veli Küçük. Susurluk ile Ergenekon arasındaki bağı sağlayan da General Küçük mü?

Evet, simgesel anlamda doğru bu. Susurluk döneminde işlenen faili meçhul cinayetler sırasında gazeteci olarak hiçbirimiz Veli Küçük'ün adını bildiğimiz halde yazamadık. Oysa Kürt sorunu ekseninde yaşanan faili meçhul cinayetlerde Veli Küçük'ün büyük rol oynadığını biliyorduk. 1990-1995 arasında 17 bin 500 kişi, faili meçhul cinayete kurban gitti. O sürecin en korku yayan ismi JİTEM'i kuran Veli Küçük'tü. Abdullah Çatlı'nın, Yeşil'in hepsinin üzerinde olan bir isimdi, ama yazamadık.

Niye yazamadınız?

Hafızam beni yanıltmıyorsa... O dönemde Veli Küçük adı sadece bir gazetede çıktı. O da Sabah Grubu'nun Ayşe Önal'ın yönetiminde yayınladığı Ateş gazetesiydi. Daha Susurluk kazası olmamış ve Susurluk olayı patlamamıştı. Gazete ilk sayısında iç sayfalardan birinde, içinde Veli Küçük'ün de adının geçtiği faili meçhul cinayetlerle ilgili bir küçük haber yayınladı. Ve gazete ertesi gün kapandı. O gazete sadece bir gün yayımlandı. Veli Küçük o sırada Güneydoğu'da albay rütbesinde görev yapan bir komutandı.

Ergenekon davasında tutuklanan isimlerden de anlaşılıyor ki, devletin en üst katlarından insanlar katılmış bu örgütlere. Bu da devletin bir anlamda bu örgütleri kurdurduğu ve yönettiği anlamına geliyor. Peki, ne oldu da devlet şimdi kendi adamlarını yakalıyor?

Şu anda Türkiye'de büyük bir hesaplaşma yaşanıyor. Bu hesaplaşma sadece sivil siyasetle derin devlet arasında yaşanmıyor. Bu hesaplaşma devletin kurumları içinde de yaşanıyor. Her kurumun içinde bir kanat diğer kanadı tasfiye etmeye çalışıyor.

Anlamadım... Kim kimi tasfiye etmeye çalışıyor?

Devletin darbeci ve kirli ilişkilerden yararlanan kanadı tasfiye edilmeye çalışılıyor. Çünkü Türkiye'de devletin içinde hukuk tanımayan bir silahlı güç var. Bu darbeci gelenek orduda da, MİT'te de var. Susurluk'u işte bu yapı çözdürmedi ve bu yapı, Susurluk'tan çok daha kapsayıcı olan Ergenekon'u yarattı. Eğer bu ülkede Meclis ve Yargı on yıl boyunca Veli Küçük'ün ifadesini alamadıysa bunun bir tek nedeni var. Devlet buna engel oldu ve Veli Küçük aksine terfi ettirildi. Hatırlayın Susurluk sürecinde Mehmet Ağar dahil herkes hep ne dedi? "Bunlar devlet sırrıdır, bilgi veremem" dediler.

Ben de onu soruyorum. Niye şimdi aynı devlet bu isimleri korumuyor?

Türkiye tarihî bir dönemden geçiyor. Bütün bu tutuklamalar askere rağmen olmuyor. Her yerdeki hesaplaşma ordunun içinde de var. Parti başkanlığı yapmış çok önemli bir siyasetçinin bana ordunun kurmay kadrosuyla ilgili söylediklerini aktarayım size. Askerlerle ilişkisi yakın olan bu siyasetçiye göre, ordudaki kurmayların yüzde 30'u değişimden yana. Bunlar Türkiye'nin dünyayla bütünleşmesini istiyor. Yüzde 70 ise dünyaya açılmaya karşı çıkıyor, darbeci geleneği sürdürerek değişime karşı direniyor. AB sürecinden ve Türkiye'nin sivilleşmesinden rahatsız oluyor. Ordu içindeki hesaplaşma bu yüzde 30'la yüzde 70 arasında yaşanıyor. Hilmi Özkök'ün...

Evet...

Özkök'ün genelkurmay başkanlığı döneminde bu hesaplaşmayı gördük. Eğer Hilmi Özkök kendi dönemindeki darbe girişimlerini önleyebildiyse, arkasındaki yüzde 30'luk güç sayesinde yaptı bunu. Yoksa Özkök zehirlenme korkusuyla yemeğini bile evinden getiriyordu. Ordu içinde böyle kuşatmalar var işte. Ergenekon, ordudaki bu yüzde 70'ten güç alıyor, onların kaygılarını kışkırtıyor. Ama yüzde 30'luk kesim, NATO'da diğer 51 üye ülke sadece savunma bakanlarıyla temsil edilirken, bir tek Türkiye'nin iki hem savunma bakanı hem de genelkurmay başkanıyla temsil edilmesini kendi ülkesine yakıştıramıyor. Yüzde 70'in başarılı olmasını işte bu yüzde 30'luk kurmay kitle engelliyor. Bütün kurumlarda böyle bir ayrışma yaşanıyor.

MİT'te ne yaşanıyor?

AB süreciyle birlikte yaşanan demokratikleşmeyle Türkiye'de sivil siyaset güçlendi. Böylece bu süreçte sivil siyasete destek veren bürokratik güçler ortaya çıktı. Yoksa Ergenekon operasyonları durduk yerde olmuyor. Mesela orduda olduğu gibi MİT'in sivil kadroları da Ergenekoncu olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılmış durumda. Ergenekoncu olmayanlar, Türkiye'nin dünyayla uyumlu olmasını ve Ergenekon yapılanmasının açığa çıkarılmasında büyük rol oynuyorlar. Ama diğer yanda aynı MİT'te hâlâ çok sağlam ve çok sert bir Ergenekoncu kanat var. Geçmişte Susurluk'u yaratan grup da bu zaten. Bunlar Ergenekon'un yargı sürecine direniyorlar.

Nasıl direniyorlar?

MİT'in kapıları Ergenekon savcılarına açılmıyor. MİT elindeki olanakları, dosyaları Ergenekon operasyonunu yürütenlerin önüne koysa, arşivini onların kullanımına sunsa, bugün çok daha ciddi bir operasyon yapılıyor olurdu. Ama MİT bunu yapmıyor, Ergenekon soruşturmasına kurum olarak destek vermiyor. Desteğini bilgi sızdırarak el altından veriyor. Oysa İtalya'daki temiz eller operasyonunda İtalyan istihbaratı bütün arşivini savcı di Pietro'ya açtı ve operasyon böylece başarıya ulaştı. MİT'in arşivi Zekeriya Öz'e açılmıyor.

Ergenekon operasyonlarının onuncusu yapıldı. Bildiğim kadarıyla bu operasyonlarda askere dokunuldu ama MİT'e dokunulmadı. MİT'in Ergenekoncu kanadına da dokunulacak mı sizce?

Bu iş sadece askerlerle sınırlı kalmayacak. Susurluk'ta işin polis ayağı deşifre oldu. Şimdi Ergenekon'la birlikte bu yapının asker ayağı da deşifre oldu. Zaten kontrgerillanın özü askerdir, Özel Harp Dairesi'dir. Susurluk'ta bu yapıyı açığa çıkartmaya kimsenin gücü yetmemişti. Şimdi yetiyor. Ergenekon'da daha pek çok dalga yaşanacak. MİT'in Ergenekoncu sivil kadrolarına da operasyon yapılacak.

Neye dayanarak bunları söylüyorsunuz?

Ben 2500 sayfalık iddianameye baktığımda şunu gördüm. Savcılar MİT'in gönderdiği raporlardan hareketle, Ergenekon için bir örgütlenme şeması çizmişler. Ergenekon'un en tepesinde 12 kişilik bir konsey var. Bu on iki kişinin altında altı ayrı başkanlık var. Sonuncu operasyonu saymazsak, bugüne kadar bu başkanlıklardan sadece bir tanesinin alt örgütlenmesi isimleriyle ortaya çıktı. Sonuncu operasyonda tutuklananların şemada hangi başkanlığa ait olduğunu henüz bilmiyoruz.

Tepedeki 12 kişi kim peki?

Henüz onların da kim olduklarını bilmiyoruz. Ama burada ilginç olan şu. Ergenekon, Amerikan mafyası gibi örgütlenmiş. Amerikan mafyasının "omerta" denilen, hücrelerden oluşan ve sır vermeyen bir yapısı vardır. Amerika'dan bu örgütlenmenin dokümanını getirtmişler, Türkçeye çevirmişler ve Amerikan mafyasından aldıkları ilhamla örgütlenmişler.

Susurluk'ta devletin görevlileri bir noktadan sonra kendi çıkarlarını gözetmeye başladıkları ve mafyavari suçlara karıştıkları için tasfiye edilmişlerdi. Mafya ile Susurluk'un ve Ergenekon'un ilişkileri ne?

12 Eylül darbesinden sonra devlet geleneksel mafyayı tasfiye etti. Yerine eski ülkücülerden oluşan başka bir mafya kurdu. 1980 ve 1990'lara bu mafya damgasını vurdu. Bu mafya sokaklarda pervasızca adam öldürdü, insanları haraca kesti. Bu mafyayı MİT, JİTEM yarattı. Bir süre sonra devlet, kendi yarattığı mafyaya benzemeye başladı. Devlet bir nevi mafyalaştı. 2002'den itibaren bu mafya çetelerinin liderleri yakalanmaya başladılar. Şimdi hepsi içerideler. Türkiye'de önce mafya içeriye alındı. Arkasından Ergenekon operasyonu başladı. 1980-90'ların mafyası artık yok.

2004'te sizinle yaptığımız söyleşide bana bu mafyanın tasfiye olacağını ve liderlerinin hepsinin içeriye alınacağını söylemiştiniz. O gün söylediklerinizin tümü bugün doğrulandı. Peki, Türkiye'de şimdi mafya bitti mi?

Hayır, bitmedi ama şu anda Türkiye'de ciddi bir mafya üretmek mümkün değil. Şimdi küçük küçük çetecikler var. Zira bugün büyük mafyanın yerini dolduran bir Ergenekon örgütü var. Ergenekon, darbenin finansmanını sağlamak için haraç dahil her türlü işi yapan, bir yanıyla siyasal bir yanıyla da mafyatik bir yapı. Ergenekon'un var olduğu bir ortamda, ondan bağımsız bir mafya olamaz.

Mafya bu ülkede devlet tarafından mı beslenip büyütüldü yani?

Özellikle 2000'den sonra ben bunun böyle olduğunu yaşayarak da gördüm. Geleneksel mafya 1980'li yıllarda ciddi operasyonlara tâbi tutularak içeriye atıldı. Onun yerine eski ülkücülerden kabadayılığa yatkın isimler seçildi. İsim isim seçildiler bunlar.

Kim seçti?

MİT ve polis seçti. Polisin istihbarat kesimleri seçti. Ben o dönemde şunun söylendiğini hatırlıyorum. "Kadın ticareti yapılıyorsa, onu da biz yapalım. Böylece denetim altında tutarız" dediler. Mafyayla iş yapmaya başladılar. Sonra işler büyüdü. Uyuşturucu ticaretinden kumara ve haraç almaya kadar uzanan işlere girdiler. Ve olması gereken oldu. Devlet bu süreçte kendi yarattığı mafyaya benzemeye başladı. Susurluk olayının patlamasının bir nedeni budur zaten. Düşünün... MİT'in bir daire başkanı kullandığı bir mafya babasıyla arkadaşlık yapıyor.

Nasıl?

Bazı MİT mensupları önce mafyayı yarattılar sonra kendileri onlara benzediler. JİTEM de öyle. İtirafçıları kullandı sonra kendisi itirafçı gibi oldu. Uyuşturucudan haraca her işe girdiler. Susurluk döneminde bu yozlaşma devletin tepesine doğru çıktı. Bugün Ergenekon'dan tutuklanan İbrahim Şahinlerin ismi o dönemde haraç olaylarında geçti. Zaten Ergenekon Susurluk'un genişletilmiş hali. Ergenekon'la birlikte bu ülkede mafya bile ulusalcı oldu ve siyasi iktidarı düşürme rolünü üstlendi.

Ergenekon ve Susurluk içinde mafyanın gücü neydi?

Susurlukta mafya çok daha güçlüydü. Mafya liderleri çok etkiliydi. Ama 2000 sonrasında süreç değişti, mafya babalarının üzerine gidildi. Çünkü AB sürecinin yarattığı yeniden yapılanma devletin yapısının 'mafya' olmasına olanak vermedi.

Mafya, Susurluk'un ve Ergenekon'un sözü dinlenen yöneticilerinden oldular mı?

Hayır. Söz dinleyen, iş yaptırılan adamlar oldular hep bunlar.

Susurluk olayı patladığında siz ATV'de Abdullah Çatlı'nın bir düğünde çekilmiş görüntülerini yayınladınız. Bu yayından sonra mafya sizi İstanbul'da evinizin önünde vurdu. Nasıl gelişti o olaylar?

Beni vurduranlar şimdi Ergenekon'dan içeride. Abdullah Çatlı Türkiye'ye döndüğünde ben bir yolunu bulup onunla tanıştım. Beş yıl boyunca onunla konuşan gazeteciydim ben. Mehmet Özbey ismini kullanıyordu ve devletle ilişkisi çok iyiydi. Katıldığı iki düğünün görüntüsünü Susurluk kazasından sonra ATV'de yayınladığım için vuruldum ben. Eğer Türkiye Susurluk'la hesaplaşsaydı...

Ne değişirdi?

Eğer Türkiye Susurluk'la hesaplaşsaydı, sadece benim vurulmam değil, binlerce insanın ölümü de engellenirdi. Çünkü pek çok cinayetin faili Ergenekon'un sırrı Susurluk'ta saklıydı... Devletin içinde darbe yapmaya çalışan ve hukuk tanımayan yasadışı örgütlenmeydi bu sır. Ama Türkiye ancak şimdi devletin yarattığı kirli tarihle ve çetelerle hesaplaşıyor.

Susurluk davasının arkasında siyasi iade olsaydı, Susurluk çözülmez miydi?

Çözülmezdi. Çünkü siyasi irade olamazdı. 1996'daki Erbakan iktidarı Tansu Çiller destekli bir iktidardı. Çiller ise Susurluk sürecinin oluşumunu sağlayanlardandı. DYP iktidarı Susurluk sürecinin içindeydi. Güneydoğu'da faili meçhullerin ve çeteleşmelerin oluşmasını sağlayan Çiller iktidarıydı. Her şey o kadar aleni yapılıyordu ki...

Evet...

Öldürülecek Kürt işadamlarının listesi bile biliniyordu ve cinayeti işleyenleri devlet koruyordu. Tablo bu kadar netti. Mesela Behçet Cantürk Özel Tim'in kendini öldüreceğini biliyordu. Konuşmalarımızda bana, en az dört kez "Beni öldürecekler" dedi. Ve nitekim öldürüldü. Ayrıca o günkü Türkiye henüz sivil siyasetle derin devletin hesaplaşacağı bir noktaya gelmemişti. Derin devlet çok daha güçlüydü.

Şimdi güçlü değil mi?

Eskisi gibi değil. Şimdi Türkiye'nin sivilleri ve demokratları, toplumun özgürleşmesini, zenginleşmesini, sorunlarını çözmesini engelleyen asker-sivil bürokratik yapıyla ve derin devletle hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmanın başlaması 2000'lerdeki AB süreciyle oldu. Susurluk'ta derin yapının sivil ve polis ayağı deşifre oldu. Şimdi Ergenekon'da işin asker ayağı da deşifre oldu. Zaten kontrgerillanın ana ekseni askerdir.

İbrahim Şahin'in evindeki krokiye bakılarak bulunan silahlar, sizce Susurluk döneminden kalma mı? Yoksu bunlar Ergenekon'un gömdüğü silahlar mı?

Çıkan bazı silahlar 2004 yılına ait gazeteye sarılmış ama, şunu da biliyoruz ki Susurluk döneminde çok ciddi sayılarda silah kayboldu. Silah kaçakçısı Ertaç Tınar'ın o dönemde İsrail'den getirdiği silahların Özel Tim'e satıldığı ve bu silahlar için örtülü ödenekten 50 milyon dolar ödendiği biliniyor. Bu silahlar devlete geri verilmedi. Bu ülkenin yapısı o kadar yozlaştı ki, çeteler devleti yönetmeye kalktılar. Düşünün, devlet bir kısım görevlisine silah veriyor ve onlara eylem yaptırıyor. Sonra devlet, bu silahları o görevlilerden geri alamıyor. Böyle bir devlete dönüştü burası. Bence şimdi toprak altından çıkanlar o silahlar. Aslında 2004 tarihli gazete de anlamlı.

Hangi açıdan anlamlı...

Kuvvet komutanlarının darbe için örgütlendikleri, ama çeşitli nedenlerle bu darbeyi hayata geçiremedikleri süreçte bu silahlar gömülmüş...

O bombaları bir polis şefi nasıl ele geçirir?

Ergenekon türü yapıların askerî yapılarla ilişkisini çok net olarak gösteriyor bu. Türkiye'de askerin haberi olmadan bu türden örgütlenmeler yapılamaz. Eğer Ergenekon türü yapılanmalar güç kazanıyorsa, bunların arkasında mutlaka bir biçimde askerî destek vardır. Türkiye'de asıl devlet gücü askerdir.

Kaybolan bombaların hesabını soracak bir merci yok mudur?

Buna da sıra gelecek. Şu anda kurumlarda iç hesaplaşma sürüyor. Değişimciler henüz tam olarak güç sahibi olamadılar. O yüzden evlerdeki, toprak altındaki bombaların, cephanelerin hesabını henüz soramıyorlar. Yoksa muvazzaf bir subayın evinde 22 bomba bulunuyor... Evlerden cephaneler fışkırıyor. Bu ülkede silahların bir dökümü yok mu? Eldeki silahların sayısı bilinmiyor mu? Daha kaç evden bombalar çıkacak? Genelkurmay'ın bu subaylardan bunun hesabını mutlaka sorması gerekiyor.

Siz Ergenekon'un son operasyonundan kısa bir süre önce 'Dalan nerede' diye bir yazı yazdınız. Operasyonun olacağını biliyor muydunuz?

Evet. Tahmin ediyordum yani... Çünkü hem polis çevresinde hem de İstanbul'un kulislerinde "Dalan yok. Dalan nerede? Dalan kaçtı mı? Operasyon yapılacak" denmeye başlanmıştı. Hatta Dalan Amerika'ya gitmeden önce yakın çevresine sıkışmaya başladığını söylemiş. Elimde belge olmadığı için ben bunu siyasi bir kulis gibi yazdım. "Yerel seçimler yaklaştı, Dalan niye ortada yok" dedim. Dalan o yazıdan sonra beni telefonla aradı. "Aday olmam için çok baskı var. O yüzden sıkıldım, yurtdışına çıktım" dedi. Oysa iddianamenin satır aralarından okuduğum kadarıyla Dalan, Ergenekon'un siyasi kolunun önemli bir ismi.

Şimdi kulislerde ne konuşuluyor? Ergenekon'un on birinci dalgası da gelecek mi?

Gelecek. On birinci operasyon siyasilere yapılacak. Bunlar siyasetin özellikle 2000'li yıllarda siyasette etkili olmuş önemli isimleri. Bu operasyonun yakında yapılması bekleniyor. Ayrıca çok etkili bir operasyon da emekli askerlere yönelik gerçekleştirilecek. Geçmişte genelkurmay başkanlığı yapmış bir ismin de bu operasyonda yer alacağı söyleniyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında dört muvazzaf subay tutuklandı. Ergenekon'un ordu bacağı temizlenecek demek mi bu?

Bu temizlik ancak bir noktaya kadar gidebilir. Mutlaka bir yerde durur. Çünkü Ergenekon operasyonları nedeniyle ordunun tepesiyle siyaset arasında ciddi gerginlikler yaşanıyor şu anda. Ordunun fazla üzerine gidilmemesi konusunda uzlaşmaya gidebilirler. Orduda temizlik muvazzaflarda çok yukarılara gitmez. Orduda tasfiyeler Ergenekon davasıyla ilişkilendirilmeden sessizce yapılabilir. Sadece emekli isimlerde yukarılara dokunulabilir.

Gözaltına alınan Ergenekon sanıklarının evlerine yapılan ziyaretleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Orduda bu operasyonlardan çok rahatsız olan geniş bir kitle var. Onları susturabilmek, sakinleştirebilmek için arada bir bu tür ziyaretleri yapıyorlar. Bir denge kurmaya çalışıyorlar.

Artık 'Ergenekon yoktur' demek mümkün mü?

Tabii ki mümkün değil.

Sizce, "ben Ergenekon'un avukatıyım" diyen Deniz Baykal ne yapacak?

Ergenekon süreci Deniz Baykal'ı siyaseten bir yok oluş sürecine sürükleyecek. Bir sosyal demokrat partinin Ergenekon gibi bir yapıyı savunması, CHP'nin geleneksel kitlesini bile partiden koparabilir.

Ergenekon'un medyada elemanları var mı?

Var. İddianameye ve örgüt şemasına baktığınızda medyada Ergenekon'la bağlantılı olduğu ileri sürülen çok üst düzeyde isimler var. Kimi halen genel yayın yönetmeni ve yönetici pozisyonunda bunların. Zaten Ergenekon kulislerinde konuşulanlara bakılırsa, önümüzdeki günlerde siyasileri ve medyayı içine alan yeni bir Ergenekon operasyonu daha bekleniyor.

Medyadaki elemanları şimdi ne diyecekler?

Toprağın altından gümülü silahlar, plastik patlayıcılar, suikast silahları çıkıyor. Evlerden bombalar bulunuyor. Sadece bir albayın evinde 22 bomba bulunuyor. Artık Ergenekon'u 'bu bir siyasi intikam' diye savunmanın dayanakları kalmadı. Medya da darbeci geleneğinin sonuna geliyor. Medyada da darbeci damarla ilgili büyük bir tasfiye olacak.

Ergenekon operasyonu AKP'nin iradesiyle mi yürüyor?

Bu operasyonun nasıl yürüdüğünü hakikaten henüz kimse çözmüş değil. Türkiye'nin ve dünyanın değişen koşullarının ve siyasi iradenin tabii ki bir katkısı var ama... Operasyonların sürmesinde dış dünyanın da önemli bir etkisi var. Ergenekon'un teşhir edilmesinde bence ABD önemli rol oynadı. Ben dosyaların ABD'den de geldiğini, operasyonun sadece kendi gücümüzle olmadığını düşünüyorum. Avrupa Birliği ve Amerika'nın Türkiye'nin demokratikleşmesinden büyük çıkarları var.

(Taraf-Neşe Düzel)

Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un, 'hülle rapor'la GATA'ya sevk edilmeye çalışıldığı ileri sürüldü


12 Ocak 2009 Ergenekon terör örgütü lideri olmak suçlamasıyla Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un, 'hülle rapor'la GATA'ya sevk edilmeye çalışıldığı ileri sürüldü. Cezaevindeki bir yüzbaşı aracılığıyla 'Asker kaçağı bir tutuklu' olarak GATA'ya gönderilmek istenen Tolon'un sevki, cezaevi yönetiminin dikkatine takıldı. Sağlık raporundaki eksiklikleri gören yönetim, sevki durdurdu. Sevk kağıdını veren doktor ile sevk kağıdını alan yüzbaşı hakkında soruşturma başlatıldığı öğrenildi. Yeni Şafak gazetesinin haberine göre; eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon, Silivri Cezaevi'ne nakledildikten sonra sağlık sorunlarını gerekçe göstererek tahliye olmak için avukatı aracılığıyla Silivri Devlet Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği'ne başvurdu.

ŞU KAĞIDI İMZALA
Hurşit Tolon'u hastaneye götüren Silivri Cezaevi'nde görevli bir yüzbaşı, daha önceden defalarca geldiği hastanede tanıdığı doktora, 'Tutuklu bir asker kaçağı var. GATA'ya sevkedilmesi gerekiyor. Sevk kağıdını imzalar mısın?' dedi. Bunun üzerine poliklinikte görevli doktor da 31 Aralık 2008 günü '2768' protokol numarası ile Silivri Devlet Hastanesi'ne gönderilen Ahmet Hurşit Tolon'un açık kimliğine bakmadan ve hastayı muayene etmeden sevk kağıdını imzaladı. Poliklinik doktoru, kağıt üzerinde yapılan işlemde Tolon Paşa'ya 'anksiyete' (hafif depresyon, korku hissi ve gerginlik) teşhisi koyarak hastayı Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne (GATA) sevk etti. Ancak Silivri Devlet Hastanesi'nden verilen bu sevk raporu, cezaevi yönetmeliğine takıldı.

BAŞHEKİM İMZASI YOK
Cezaevi yönetmeliğine göre hükümlü ve tutukluların bir hastaneden başka bir hastaneye sevki durumunda sevk kağıdında iki uzman hekimin imzası gerekiyordu. Ayrıca, bu kararın başhekimin onayına sunulması ve hastalığının hangi sebeple bu hastanede yapılamayacağının belirtilmesi gerekiyordu. Bu sevk işleminde ise sadece bir doktorun imzası bulunuyordu. Başhekimin onayı da yoktu. Bu durum Silivri Cezaevi yönetiminin gözünden kaçmadı. İlgili cezaevi yönetmeliğinin 9 maddesinin 2. fıkrasına göre Tolon'un GATA'ya sevki mümkün görünmüyordu. Daha sonra cezaevi savcısı, sevki alan yüzbaşı ile sevk kağıdını veren doktoru yüzleştirdi.

DOKTOR İTİRAF ETTİ
Ancak yüzbaşı, Hurşit Tolon için sevk kağıdı almadığını, doktoru da daha önceden hiç tanımadığını söyledi. Doktor ise yüzbaşının daha önce de yanına gelerek sevk için kağıt imzalattığını, yine 31 Aralık 2008 günü yanına gelerek 'asker kaçağı tutuklu bir şahıs var. GATA'ya sevk istiyor' diyerek sevk kağıdı vermesini istediğini, kendisinin de bu kağıdı yüzbaşıya verdiğini savcıya anlattı. Silivri Cezaevi Savcısı'nın da soruşturma evrakını Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi belirtildi. Yüzbaşı ile doktor hakkında ise soruşturma açıldığı öğrenildi. Usulsüz sevk işlemi üzerine durumdan haberdar olan Silivri Devlet Hastanesi Başhekimi, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un GATA'ya sevkinin iptal edilerek tekrar hastaneye sevkinin sağlanmasını istedi. Yapılan gerçek muayenede ve tetkikte Hurşit Tolon'un, GATA'ya sevkini gerektirecek herhangi bir sağlık probleminin olmadığına karar verdi. Eğer Hurşit Tolon, GATA'ya sevk edilseydi, buradan alınacak bir raporla 13.Ağır Ceza Mahkemesi'nden tahliyesi talep edilebilecekti.

ASPİRİNDEN BAŞKA HİÇBİR İHTİYACI YOK
Hurşit Tolon, cezaevinde kaldığı süreçte çeşitli rahatsızlıkları nedeniyle hastaye kaldırıldı. Kocaeli Devlet Hastanesi'nde 24 Eylül 2008'de tedavi edilen Tolon'a, 'yüksek tansiyon ve prostat' teşhisi kondu. Avukatlarının 'kalp rahatsızlığı var' itirazı üzerine bir gün sonra Tolon, aynı hastanede tepeden tırnağa konrol edildi. Hazırlanan kalp ve damar raporunda, “Mevcut haliyle koroner arter hastalığı bulguları için asprin dışında herhangi bir ilaç kullanılmasına gerek yoktur, günlük ağır efor dahil her türlü faaliyeti yapabilir' denildi. Hurşit Tolon'un avukatı İlkay Sezer de daha önce, nöbetçi İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'ne, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek tahliye talebinde bulunmuştu. Ancak İstanbul 9.Ağır Ceza Mahkemesi, bu talep için Adli Tıp Kurumu'ndan rapor istedi. Bunun üzerine Tolon 24 Kasım'da Adli Kurumu'ndan sağlık kontrolünden geçirildi. Tolon, 7 Aralık 2008'de de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde kontrolden geçirildi. Tolon'un, Adli Tıp'ca hakkında hazırlanacak rapor kapsamında muayene edildiği öğrenildi.

netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Oca 13, 2009 10:25 pm    Mesaj konusu: Demirel Ergenekon’un neresinde? Alıntıyla Cevap Gönder

NURAY MERT
‘Ergenekon efsanesi’ yeni bölüm
13/01/2009

Ergenekon davası, Kurtlar Vadisi’ne rakip yerli dizi seyrinde ilerliyor. Geçen hafta sonu, malum, yeni bölümü gösterime girdi. Herkese ‘iyi seyirler’ diyorum.
Ergenekon davasına ilişkin en ufak bir eleştirisi olanlara bile, ‘asker şakşakçıları’, ‘TİT tetikçilerinin medyadaki uzantıları’ diyerek demokrasi mücadelesi verdiklerini sananların eli rahatlasın diye, özellikle alaycı bir dil kullanıyorum. Zira, maksadın bir noktadan sonra, bir mevzuyu edepli biçimde tartışmak olmadığı, bir yandan karalama, bir yandan ‘en demokrat aydın’ ödülü yarışmasında ön alma haline geldiğini gördük. Davayı, samimi olarak, demokratikleşme süreci açısından umut vaat edici buldukları için önemseyenler kuşkusuz var, onları tenzih ederim, ama ne yazık ki sayıları çok az ve sesleri genel gürültü içinde boğuluyor.
Ben doğrusu, malum, başından beri davaya kuşkucu bakıyorum ve ister inanın ister inanmayın, içten içe, hakikaten olayların seyrinin beni mahçup etmesini diliyorum. Zamanında meşhur tezkerenin Meclis’ten çıkıp çıkmayacağı konusunda kötümserdim ve yanlış tahminde bulundum, tersi çıktığındaki sevincimi tarif edemem. Umarım bu sefer de öyle olur.
Ama, bir kez daha, neden kuşkucu baktığım konusunda bir-iki şey söyleyeyim. Davaya kuşkucu bakıyorum, çünkü her şeyden önce, dava etrafında oluşan derin devletin topyekûn sorgulanması gibi, bir büyük iddia ile dava ardındaki siyasi/toplumsal irade arasında izah edilemez bir oransızlık olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, benim bildiğim bu denli büyük ve köklü dönüşümler ancak topyekûn siyasi iktidar değişimiyle, yani devrimle olur. Bir savcının açtığı davadan veya bir iktidar değişiminden bir devrimle gerçekleşecek sonucu beklemek nasıl bir akıldır anlamakta zorlanıyorum. Bu zorlandığım noktayı açıklığa kavuşturacak hiçbir izahla karşılaşamıyorum. Bu noktada, Batı Avrupa’da Gladyo sorgulamasını örnek göstermenin altı öyle kolay doldurulacak gibi değil.
Nitekim, Ergenekon’u tarih öncesine uzatan bile oldu, ama işi (Susurluk’un da ötesinde) doğru dürüst, Soğuk Savaş dönemi derin devletiyle ilişkilendirmek çabası, bir türlü öne çıkamıyor. Sağ-liberal yazarlar, meselenin ucu, o döneme ve kontr-gerillaya gidince, ‘Sovyet tehdidine karşı oluşmuş bir yapılanma’ filan deyip, hızlı geçişlerle konudan uzaklaşıyorlar. Hani meseleleri dış etkenlerle açıklamayacaktık? O zamanlar, ‘Sovyet tehdidi’ diye karanlık işler çevrildiğinde, meselenin demokrasi ile ilişkisi yok muydu? ‘Sovyet tehdidi’/’komünizm tehlikesi’ denilip demokratik talepler, siyasal/toplumsal örgütlenmelerin başı ezilmiyor muydu? Ne yani, o zamanki mazur görülecek şeydi de şimdi işler niye değişti? Yoksa, sorun o tehdit kalktıktan sonra, uzantılarının temizlenememesi ve/veya şekil ve hedef değiştirmesi mi? Yoksa, o zaman işin içinde olan CIA ve diğer istihbarat bağlantılarının desteğini çektiği, mevzi kaybeden, devlet içinde devlet kurma çabaları, altları boşaldığı için açığa çıkıyor, yakayı kolay mı ele veriyor? Öyleyse, bu neden büyük bir demokratikleşme davası olsun?
Hadi, davanın ucu bucağı ne olursa olsun, önemli olan bu vesileyle bir büyük sorgulamayı gündeme taşımak diyelim. Peki o zaman, Soğuk Savaş dönemi boyunca ve en son 12 Eylül darbesi ertesinde yolu derin devlet dehlizlerinden geçen, bu bağlantılar çerçevesinde dünyanın dört yanında Türk okulları açanlar, komşu devletlerde darbe işlerine girişen milliyetçi ve muhafazakâr çevreler, kişilerin Ergenekon mitinin neresinde olduğu sorgulanıyor değil? Sorgulanmadığı gibi, bu işlerin içinden gelenlerin
bazısı, karşımıza geçip demokrasi kahramanlığı taslıyorlar. Kusura bakmasınlar, başkasını bilmem ama ben bu abrakadabraya papuç bırakmaktan yana değilim. Tam da bu nedenle, İbrahim Şahin gibi, olağan bir zanlının yakayı ele vermesinin tüm bu soruları gölgelemesine izin vermemesi gerektiğini düşünmeye ısrarla devam ediyorum.

Son olarak, ‘Ergenekon’u yeterince önemsemiyorsun, o halde askercisin’ diye heyheylenenlere, öncelikle Ruşen Çakır’ın yaptığı hatırlatmayı tekrarlamak istiyorum. Önce, Irak’a demokrasinin işgal ‘asker’i ile geleceğini ilan edip, işgal ertesinde sevinç çığlıkları atanlarla bir demokrasi muhasebesi yapsınlar.

Komşu ülkede ABD ‘asker’inin demokrasi kuracağını iddia eden adam, bu ülkede bana üstelik hiç alakası yokken ‘askerci’ falan diyecek. Bunun ciddiye alınacak hiçbir tarafı yok, boşuna çenelerini yormasınlar. Benim söylediklerim, niyeti halis ve tutumu samimi olanlara, kayda geçsin isterim.
Radikal

Türk ve Pamukoğlu'nun sözleri tartışma yarattı
13.01.2009 - 17:28

Ergenekon operasyonlarında yapılan kazılarda ele geçirilen bombalar ve mermilerle ilgili olarak eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ve Osman Pamukoğlu'nun sözleri tartışma yarattı.

ANKARA- Ankara Yenikent’te ele geçirilen bomba ve mermilerin, toprak altından çıkarılmasına rağmen, nem ve rutubetten hiç etkilenmemiş olması kafa karıştırırken, iki kazıda da çok sayıda mermi bulunmasına rağmen, bu mermileri atacak silahlar şimdilik ele geçirilemedi. Gölbaşı’ndaki kazıda Uzi mermisi ele geçirildi ancak Uzi silah bulunamadı. Yenikent kazısında ise Bixi mermisi bulundu ancak hafif makinalı olan Bixi silaha ulaşılamadı. G-3 mermilerinin silahları da henüz ele geçirilemedi.

Tüm bunların yanı sıra Milli Savuna eski Bakanı Hikmet Sami Türk’ün ‘’ Bu silahlar, olası bir işgal durumunda direnişte kullanılmak üzere devlet tarafından konulan gizli silahlar olabilir’’ sözleri de tartışma yarattı.

DSP’li eski bakan Türk, “NATO ülkelerinde böyle bir uygulamanın olduğunu biliyorum. Genel olarak böyle bir uygulama var. Temelindeki mantık, ülke istila edilecek olursa istilacı güce karşı direniş hareketinin mühimmat depoları olmak üzere bazı silahların yer altına saklanmasıdır. Burada da böyle düşünülmüş olunabilir” dedi. Türk, bu silahların NATO ülkelerinde kurulan Gladyo örgütleri tarafından saklandığını belirterek, “Sonra bazı ülkelerde bu örgütler amaç dışı kullanıldı. Bizde de o yönü açık. Susurluk vesaire ortada. Ama başlangıçta ülkenin gizli silahları olarak düşünülmüş olabilir. Bu sadece bir ihtimal, somut bir bilgi değil” diye konuştu.

NEDEN PIRIL PIRIL?
Silahların konumuna ilişkin bir diğer değerlendirmede Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’ndan geldi. Hak ve Eşitlik Partisi'ni kurarak siyasete adım atan Pamukoğlu, Yenice’de bulunan mermi ve bombaların fabrika tarafından konulan kendi sandıklarında bulunmadığına dikkat çekti ve ‘’Buna rağmen mermi ve bombalar pırıl pırıl. Hiçbir rutubet ve nem işi yok. Paslanma belirtisi yok. Çok bakımlı. Sanki fabrikadan alınıp gömülmüş gibi. Bu kadar temiz olması ilginç. Biz Kuzey Irak’da sadece Hakurk kampında 268 tane yeraltı deposu açtık. Silah ve mermi yeraltından çıkınca nasıl olur bilirim. Bu çıkan silahlar çok ilginç. . Sanki bugün üretilmiş gibi...” dedi.
gazeteport

Demirel Ergenekon’un neresinde?


Kamuoyu, son Ergenekon dalgasının ardından 9. Cumhurbaşkanı Demirel'i sorgulamaya başladı. Geçtiğimiz aylarda Ergenekon davasıyla ilgili ilginç ifadeler sarf eden Demirel'in Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarına destek olan sözleri dikkat çekiyor. Demirel'in; son dalgada gözaltına alınan YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz'ü, uyarılara rağmen yeniden ataması ve birçok yurt dışı gezisine birlikte gitmesi bazı istifhamlar oluşturmuştu.

Aslan Değirmenci'nin haberi

Ergenekon operasyonu kapsamında yeni gözaltı ve tutuklamalar, akıllara eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i getirdi. Demirel, geçtiğimiz aylarda Ergenekon davasıyla ilgili de ilginç ifadeler sarf etti. "Ergenekon davası Türkiye'de büyük bir belirsizlik meydana getirmiştir. Suç nedir? Bu suç nerede işlenmiştir? Bundan kim zarar görmüştür? Bu suçun suçluları ile irtibatı nedir? Eğer iddianamede zikredilen herkes, telefon konuşmalarına atıfta bulunulan herkes suçlu ise, o zaman Türkiye'de devlet ve toplum suçludur" diyen Demirel'in son iki yıl içerisinde, Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarının içinde yer alan "Kaos meydana getirmek için eski siyasetçi ve medya desteği alınacak" ifadelerini doğrulayacak birçok açıklama yapması dikkat çekiyor.

ERGENEKONCULARLA DERİN İLİŞKİ

Son dalga operasyonu ile gözaltına alınan YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz'ü kendisine yakın akademik bütün çevrelerin uyarılarına rağmen YÖK Başkanlığı'na ataması ve birçok kez yurt dışı gezilerine birlikte katılmış olmaları ise, "Demirel Ergenekon'un neresinde?" sorularını akıllara getirdi. Ergenekon davasının tutuksuz sanığı Kemal Alemdaroğlu'nu da 1997'de İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü'ne atayan ismin Demirel olması ise şüpheleri iyice derinleştiriyor.

İşte Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarına destek olan sözler:

* DANIŞTAY'A TAM DESTEK VE AHLAKSIZ TEKLİF- Danıştay'ın tartışmalı başörtüsü kararını değerlendiren Demirel, "Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay ve Anayasa Mahkemesi karar vermiş. Başı bağlı olarak okunabilen yerlere, Arabistan'a gidin. Türban özgürlük değildir" dedi.

* "ERDOĞAN KÖŞK'E ÇIKARSA İNDİRİLİR"- 'Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?' tartışmalarının yaşandığı günlerde ise Demirel, "Erdoğan Köşk'e çıkarsa, tartışılan bir cumhurbaşkanı olur, orada duramaz" diye konuşmuştu.

* "GÜL SEÇİLİRSE TÜRKİYE TARTIŞMALI BİR DÖNEME GİRER"- Cumhurbaşkanı adayını açıklayan AK Parti'yi eleştiren Demirel, Ergenekon üssüne dönen Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte, "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilirse Türkiye tartışmalı bir döneme girer. Abdullah Gül seçildiği takdirde Türkiye karışık ve tartışmalı bir döneme girer. Laiklik ve türban tartışması sürer" demişti.

* DARBE MİTİNGLERİNE ÖVGÜ VE DESTEK- İzmir'deki Ergenekoncuların düzenlediği Cumhuriyet Mitingi ile ilgili olarak da Demirel şöyle diyor: "Son 60 yılda böylesine büyük bir kalabalık görmedim. Halkın müthiş bir gövde gösterisiydi." Yine Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan söyleşide ise Demirel, "Türkiye'nin her tarafından gelen insanların geldiği bir miting bu zamana kadar yapılmadı. Ben 50 yıldır bu işin içindeyim. Biz de mitingler yaptık. Ama böyle bir mitingi kimse yapamadı. Böyle bir şeyi halkın kendisi yaptı" demişti.

* HAZIMSIZLIK- Süleyman Demirel, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildiğinde ise, hazımsızlığını şu sözlerle ortaya koymuştu: "Yüzde 47'nin karşısında yüzde 53 var. Eleştiriler var ve seçim sonucu bunu ortadan kaldırmaz."

* "TÜRBAN MASUM BİR SİMGE DEĞİL"- Üniversitelerde başörtüsünü serbest kılmayı amaçlayan Anayasa değişikliğinin ardından Demirel, "Türban başka ülkelerde şeriat devleti arayanların aracı olmuştur. Aslında göründüğü kadar masum, göründüğü kadar 'Ne var bunda canım, işte özgürlüktür' denecek cinsten bir şey değildir. Bu zamanda böyle bir meselenin yeniden Türkiye gündemine gelmesi Türkiye için talihsizliktir" dedi.

* KAPATMA DAVASINI SAVUNDU, YALÇINKAYA'YA DESTEK VERDİ- Demirel, AK Parti'ye açılan kapatma davasını savunurken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'ya da sahip çıkmıştı. Demirel, "Türkiye'de parti kapatılamaz diyemezsiniz. Çünkü kapatma hadisesini Anayasanız getiriyor. İktidar partisinin kapatılması olayı büyütüldü. Başsavcıya böyle bir müracaatı yaptığı için yöneltilmiş bulunan hücumlar çok inciticidir. Başsavcı keyfî bir iş mi yapıyor? Siyasi partiye açılan dava, seçmene açılmış değildir. Referandum çok yanlış olur" demişti.

* "AK PARTİ LAİKLİĞE KARŞI EYLEMLERİN ODAĞI"- Ergenekon yandaşı medya ve siyasi partiler gibi Demirel de AK Parti hakkında açılan kapatma davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı değerlendirirken, şunları söylemişti: "Karar, bu siyasi partiyi laikliğe karşı eylemlerin odağı kabul etmiştir. Yalnız bu hadise tabii ki önümüzdeki zaman içerisinde bir nevi tartışma kaynağı olacaktır. Türkiye siyasetinde yeni sorunlar çıkartacaktır."

* DEMİREL'DEN AKAYDIN'A DESTEK- Demirel, Akdeniz Üniversitesi'nin eski rektörü Mustafa Akaydın'ın avukatlığına da soyunmuş ve "Bu ismi yeniden Rektör atamadı" diyerek Cumhurbaşkanı Gül'ü eleştirmişti. Demirel, terör örgütü sempatizanı öğrencilere hoşgörüden bahsederken, başörtüsü karşıtlığının öncülüğünü üstlenmiş bir isim olan ve Ergenekoncularla ilişki içinde olduğu ortaya çıkan Akaydın'a ilişkin "Akdeniz Üniversitesi'ne yeniden atanmalıydı. Ben olsaydım atardım" ifadelerini kullanmıştı.

VAKİT- ASLAN DEĞİRMENCİ

BAŞBUĞ BİLE LİSTEDE VAR
14 Ocak 2009 07:36

ETÖ kapsamında tutuklanan Albay Göktaş'tan Org. Başbuğ'a ait fişlemeler çıktı.
İlgili Haberler
Seks Kasedi Çıkan İlahiyatçı

Son dalga Ergenekon operasyonunda tutuklananlardan emekli Albay Avukat Mustafa Levent Göktaş’ın Ankara’daki büro ve evinde, 62 CD ve DVD bulundu. Arama tutanağına 51. sırada kaydedilen DVD’de ise, bazı hákim ve savcıların ’mahrem ilişkilerini’ gösteren fotoğraf ve kamera kayıtları bulundu.

Savcıların bu görüntü ve bilgilerle ilgili sorularına, Göktaş, "DVD benim değil" diyerek cevap vermedi. Göktaş'ın şahsi arşivindeki dokümanlar, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un bile fişlendiğini ortaya çıkardı.

Albay Göktaş'ın ev ve işyerinde ele geçirilen CD ce DVD'lerde, birçok savcı, hakim ve gazeteci hakkında özel bilgiler bulunuyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli Albay Avukat Mustafa Levent Göktaş’ın Ankara’daki büro ve evinde yapılan aramalarda, Başbakan, TBMM Başkanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve bazı hükümet üyeleri ve bürokratlarının özel ve kişisel bilgilerinin bulunduğu 62 CD ve DVD bulundu. Sekiz sayfalık arama tutanağına, 51. sırada kaydedilen DVD’de bazı hákim ve savcıların, kadınlarla birlikte olduğunu gösteren fotoğraflar olduğu yazıldı.

"DVD benim değil, büroma nasıl geldi bilmiyorum"

Sorgulamayı yapan savcılar, Göktaş’a bunları ve diğer bulunan dokümanları sordu. Göktaş, kendisini, "Söz konusu DVD bana ait değildir ve büroma nasıl geldi bilmiyorum. PKK ile 15 yıl mücadele ettim, Zap Kampı’nı birliğim ile basıp, teslim aldım. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve gözaltına alınan kişileri tanımam" diye savundu. 26 sayfalık sorgu tutanağında yöneltilen ve Göktaş’ın yanıt vermediği sorulardan bazıları şöyle:

BİR GENERAL İLE İGİLİ BİLGİ

Büronuzda ele geçirilen 51 numaralı DVD içerisinde bulunan "Bilgi notu" başlıklı dokümanda Orgeneral ....’nın gayri resmi iletişim ve imaj danışmanı olarak görev yapan Doç. Dr. (...) ve faaliyetleri konulu doküman hakkında bilgi veriniz.

’Yargıtay’ isimli yedi sayfalık dokümanda, Yargıtay mensuplarının fişlenerek özel ve kişişel bilgilerinin kayıt altına alındığı tespit edilmiştir. Ayrıca bazı askeri personelin özel ve kişisel bilgilerinin kayıt altına alındığı 5 sayfalık doküman elde edilmiştir. Bilgi veriniz.

’Dinci kamu personeli son’ başlıklı klasör içerisinde ’İrticai faaliyette bulunduğu tespit edilen kamu görevlileri’ başlıklı dokümanda, 5763 kişiye ait fişleme amaçlı yazılmış, bazı kamu personelinin özel ve kişisel bilgilerinin kayıt altına alındığı tespit edilmiştir. Bilgi veriniz.

Devleti yönetenler başlıklı dökümanda Başbakan, TBMM Başkanı, Dışışleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve hükümet üyeleri ve bürokratların kişisel bilgilerinin kayıt altına alındığı tespit edilmiştir.

’Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ... hakkında bilgi notları’ isimli dosyada şahsın hakkında fişlemeye yönelik bilgilerin bulunduğu dokümanları nereden hangi amaçlarla nasıl temin ettiniz?

ŞANTAJ AMAÇLI FOTOĞRAF ve GİZLİ KAMERA KAYITLARI
DVD içerisinde bulunan ’Yargıtay üyesi (...)-Kaçamak’ başlıklı dokümanda özel ve kişisel resimleri, aynı klasör içerisinde bulunan ’... Başsavcısı ...’nın ... ile ilişkisi’ dosyasında iki erkek ve bir kadın şahısa ait gezerken çekilmiş, gizli kamera kayıtlarının bulunduğu tespit edilmiştir. Bunları nereden hangi maksatla nasıl elde ettiniz?

’... Cumhuriyet Savcısı (...) ... Cumhuriyet Savcısı’nın Muğla Köyceğiz kaçamakları 23-24 Ağustos 2008’ başlıklı dokümanda özel ve kişisel resimleri nasıl hangi maksatla ele geçirdiniz?

’... ve metresi’ başlıklı dokümandaki özel resimleri nereden hangi maksatla nasıl elde ettiniz? Niçin elinizde bulunduruyorsunuz?

’Adli Yargı çevresi’ başlıklı klasör içinde bulunan ’... Mahkeme Başkanı’nın İstanbul kaçamağı’ isimli gizli çekildiği değerlendirilen kamera görüntülerini nerede hangi amaçlarla niçin çektiniz? Görüntülerin dağıtımını yaptınız mı?

Bu görüntü ve bilgiler karşılığı para aldınız mı

’Yargıtay (...) Ceza Dairesi üyesi (...) ve fahişe (...)’nın Hoşdere’deki evi’ isimli klasörde video görüntülerinin bulunduğu görülmüştür. Bu görüntüleri nerede çektiniz?

’(...) nın oğlu, (...) ve dostu’ isimli klasörde (...) foto isimleri verilen 43 adet uygunsuz olduğu değerlendirilen fotoğrafların olduğu tespit edilmiştir. Bunları nereden niçin hangi amaçla aldınız, herhangi bir şantaj malzemesi olarak kullandınız mı?’ (...) ’mail olarak seçilen fotoğraflar’ başlıklı dosyada 5 adet fotoğraf olduğu tespit edilmiştir. Bu resimleri niçin ve kimlere mail olarak gönderdiniz?

’(...) isimli dosyada Prof. Dr (...) ile (...)’nın ilişkisini gösteren resimler ile başlayan (...), (...), (...) isimli bayanlarla da cinsel ilişki yaşamaktadır’ şeklinde biten resim ve yazıların olduğu tespit edilmiştir. Bu verileri siz mi oluşturdunuz? Karşılığında para aldınız mı?

GAZETECİLERE DEĞERLENDİRME MİT ve EMNİYET MESAJLARI
Akredite basın listesi" isimli dosya içerisinde basın yayın organlarının sahipleri yöneticileri ve muhabirlerinin siyasi görüş ve yayın politikaları hakkında askeri yetkililerce yapılmış değerlendirme listesinin fotoğraflarının bulunduğu tespit edilmiştir, bilgi veriniz.

’MİT-Emniyet mesajları’ isimli dosyada PKK terör örgütü hakkında bilgiler içeren 18 adet gizli ibareli belge bulunduğu tespit edilmiştir. Gizli dereceli dokümanları, nereden nasıl aldınız?

’Ges İran’ başlıklı dokümanda Genelkurmay Başkanlığı’na hitaben yazılmış ’gizli’ ibareli belgeyi nereden ve nasıl temin ettiniz?

’J.GNK: Kom A.Yalman ve Rektörler isimli’ isimli 4 sayfalık gizli dereceli dokümanları nereden hangi amaçlarla, nasıl temin ettiniz?

’E.Saygun paşanın özel dosyasında tuttuğu belgeler’ isimli dosya içerisinde bulunan ’E. Saygun’ başlıklı 43 sayfalık Gizli, Özel, Çok Gizli dereceli dokümanları nereden hangi amaçlarla nasıl temin ettiniz?

BAŞBUĞ DA FİŞLENMİŞ

Göktaş'ın şahsi arşivindeki dokümanlar, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un bile fişlendiğini ortaya çıkardı. Göktaş'a ait belgelerde yüksek yargı mensuplarına ilişkin kayıtlar, yüksek yargıçlarla üst rütbeli komutanların birlikte çekilmiş fotoğrafları da ele geçirildi. En dikkat çekici notlar ise AK Parti kapatma davası açılmadan önceki kayıtlar oldu.

İLKER PAŞA'NIN AİLE BİLGİLERİ: Emekli albay Göktaş'ta bulunan belgeler içinde "Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve danışmanlarıyla ilgili notlar" vurgusu dikkati çekti. Bu kapsamda en ilginç ayrıntı ise Org. Başbuğ'un kızının bir büyük holdingde "uzman" olarak işe girmesi oluşturdu. Bu belgeler arasında ayrıca, "Birçok yüksek rütbeli askeri personelin ailesiyle ilgili çok özel bilgilere" de yer verildi.

ÖZEL KUVVETLERİN TAHLİLİ: Başta Özel Kuvvetler personeli olmak üzere çok sayıda yüksek rütbeli askeri personele ait özel kayıtlara da rastlandı. Özel Kuvvetler'den ayrılan personelin şu anda hangi işlerde çalıştığı, kimlerle irtibat halinde olduğu da kayda geçirildi.

YÜKSEK YARGIYA BÜYÜTEÇ: Göktaş'ın kayıtları, yüksek yargı mensuplarına yönelik fişleme bilgilerini de gün ışığına çıkardı. Bu noktada özellikle AK Parti hakkında kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın günlük programlarının, görüştüğü kişilerin takip altında tutulduğu anlaşıldı. Ayrıca, yüksek yargı mensupları ve yüksek rütbeli askerlere ait çekilmiş gizli fotoğraf ve videolar da Göktaş'ın arşivinden çıktı.

KAPATMA DAVASI BİLİNİYOR MUYDU: Emekli olduktan sonra avukatlık yapmaya başlayan Göktaş'ın hukuk bürosunda AK Parti'ye yönelik kapatma davasından önce alındığı anlaşılan, kapatma davası ile ilgili notlar tespit edildi. Bu notların tarafının ise halen firarı durumda olan emekli tuğgeneral Levent Ersöz ile YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu arasında geçmesi gözlerden kaçmadı.

ERGENEKON'UN İPUCU: Vatansever Kuvvetler Güç Birliği (VKGB) ile ilgili gizli bilgiler, VKGB davasında yargılanan Taner Ünal ve Ahmet Cinali ile ilgili gizli bilgiler de emekli albay Göktaş'ta bulundu.

SİVİL OLAYLARA MÜDAHALE: Silahlı Kuvvetler'de Emniyet Asayiş Yardımlaşma olarak bilinen ve kısaca EMASYA olarak adlandırılan planlar, askeri birliklerin garnizon sahasındaki sivil olaylara müdahale şartları ile gizli bilgiler de ele geçti. Özellikle İstanbul merkezli EMASYA planlarının ayrıntılı şekilde düzenlendiği belirlendi.

BİRÇOK ÜLKEDE GÖREV YAPTI

Emekli Albay Mustafa Levent Göktaş, ifadesinde terörle mücadelesini şöyle anlattı: "Azerbaycan, Suriye, Kırgızistan, Kuzey Irak’ta görev gereği bulundum. 1997 yılında Genelkurmay Başkanlığı tarafından Kuzey Irak Zap bölgesinde 1500-2000 kadar teröristin konuşlandığı kampın etkisiz hale getirilmesi emredildi. Kuzey Irak Tim Komutanı olarak Zap Kampı’na girdim. 18 günde 54 sıcak çatışma yaşadım. Teröristleri etkisiz hale getirdikten sonra teröristlerin üzerinden çıkan defter ve kitapları aldım. Maksadım şehit ailelerine bunları gösterip oğullarının kanının yerde kalmadığını göstermekti."

Haber: Mutlu Çölgeçen / Sabah

Ergenekon'un Çekirdek Kadrosu
14 Ocak 2009 17:57

Ergenekon'un en çok kunuşalan ismi Tuncay Güney'in Ergenekon tutuklusu Saçan'a Emniyette verdiği ifadesinde çekirdek kadroyu açıklıyor. İşte o isimler:

ERGENEKON'UN ÇEKİRDEK KADROSU

Güney kasette bülbül gibi şakıyor ve Ergenekon'un çekirdek kadrosunun 12 kişi olduğunu söylüyor. O 12 kişiden de 9'unun ismini veriyor.

O isimler ise şöyle:

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Ogeneral İsmail Hakkı Karadayı,

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Necip Torumtay,

Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Teoman Koman,

Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Rasim Betir,

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Güven Erkaya,

Emekli Tümgeneral Nejat Müldür,

Emekli Tümgeneral Osman Özbek,

Emekli Tuğgeneral Engin Hoş,

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük

Güney bu 12 kişinin hiyerarşik rollerini bilmiyorum diyor ama ona göre Ergenekon'un başında Veli Küçük var.

aktifhaber

Seks Kasedi Çıkan İlahiyatçı
14 Ocak 2009 14:37

İşte Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u bile fişleyen Ergenekon tutuklusu Albay Göktaş'ta uygunsuz görüntüleri çıkan ilahiyatçı...

'Türban ulus için tehdit' demişti. Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan emekli Albay M. Levent Göktaş'ın bilgisayarında ele geçirilen şantaj görüntülerindeki ilahiyatçının kimliği ortaya çıktı. İşte o ilahiyatçı...

Star'ın haberine göre, Ergenekon terör örgütü soruşturmasında tutuklanan emekli Albay Mustafa Levent Göktaş'ın hukuk bürosundaki bilgisayarından ele geçirilen CD'lerde bazı yüksek yargı mensupları, Ankara Adliyesi'nden bazı hakim ve savcılar, bir generalin oğlu ile Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Profesörü Şahin Filiz'in kadınlarla uygunsuz görüntülerinin olduğu ortaya çıktı.

Ergenekon'un üst düzey yöneticilerinin talimatıyla Prof. Filiz ile görüştürülmesi için bir kadın gönderildiği öğrenildi.

Kadının Filiz ile çekilen yakın görüntülerinin daha sonra şantaj amacıyla kullanıldığı bildirildi.

Böylece Filiz'in başörtüsü aleyhinde açıklamalar yapmaya zorlandığı belirtildi.
Ayrıca emekli Albay Göktaş'ın bilgisayarından birçok önemli ismin 'İslamcı', 'Alevi', 'Kürtçü' nitelemesiyle fişlendiği dosyalar da çıktı.

'Türban ulus için tehdit' demişti

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Şahin Filiz, mikro faşizmin çekirdeği olarak tanımladığı türbanın, ulusal kimlik için tehdit olduğunu öne sürmüştü. Filiz, Başörtüsünün, Türk devletinin tasfiye ve teslimine geçirilen kılıflardan biri olduğunu da iddia etmişti.

Göktaş, Ergenekon Atabeyler ve Sauna'nın avukatı

Ergenekon operasyonunun 9. dalgasında tutuklanan emekli albay Mustafa Levent Göktaş'ın emekli olduğu 2002 yılından sonra avukatlık yapmaya başladığı bildirildi.

Göktaş'ın, Ergenekon tutuklularından emekli binbaşı Fikret Emek ve Atabeyler davasının asker sanıkları ile sauna dosyasındaki asker sanık Yüzbaşı Gökhan Nuri Bozkır'ın da müdafiliğini yaptığı öğrenildi.
aktifhaber

İşte Tuncay Güney'in İfadesi!
14 Ocak 2009 19:45

İşte Türkiye'yi sarsan Ergenekon Soruşturması'nın kilit adamı Güney'in verdiği o ifadeden bazı notlar:

Ergenekon soruşturmasının kilit ismi olan ve halen Kanada'da hahamlık yapan Tuncay Güney'in 2001 yılında eski Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'a verdiği ifadenin olduğu kaset Silivri'de basına dağıtıldı. Ergenekon Soruşturması'nın kapısını aralayan ifadenin alındığı sırada Tuncay Güney, kendisine işkence yapıldığını ifade etmişti.

VHS kasette bulunan görüntüler daha sonra CD'ye aktarılmış.

İşte Türkiye'yi sarsan Ergenekon Soruşturması'nın kilit adamı Güney'in verdiği o ifadeden bazı notlar:

VELİ KÜÇÜK VE ERGENEKON….

* Veli Küçük'ün Kuzey Irak'ta okulu vardı

* Veli Küçük Hizbullah lideri Velioğlu'nun ölmediğini söyledi.

* Hizbullah askerlerin kontrolü altındaydı

* Veli Küçük jandarma içine nüfuz edemezdi. Önemli bir komutan değildi.

* Veli Küçük ve diğer askerler de Ergenekon örgütlenmesi içinde

* Veli Paşa ile 1992'den beri beraberim. Haftada 3 kez telefonda, 1 kez de yüzyüze görüşürüm.

* Veli Paşa bayram namazlarına giderdi, Ramazan'da oruç tutardı ama içiyordu. O Türkçü, önce Türkçü idi.

* Veli Küçük Yeşil için patrondu

* Veli Küçük işaret etmezse kimse Yeşil'i öldürmez

* Yeşil'in ölü bir hayalet olması Veli Küçük'ün daha çok işine yarar

* Yeşil'in Mehmet Eymür ile arası iyiydi

* Mehmet Eymür'le Veli Küçük'ün arası iyi değildi

* Tansu Çiller Veli Küçük'le görüşmek istedi ama o yanaşmadı. Doğan Güreş'in bile Veli Küçük kadar havası yoktu, inanın.

* Türki Cumhuriyetlerdeki örgütlenmeleri direkt Veli Küçük yapıyordu

* Veli Küçük Saddam'la görüşüyordu ama direkt değil, Tarık Aziz gibiler aracılığıyla.

* General Küçük'ün grubunun adı Ergenekon'dur. Bütün bu askeri sivil cuntaya Ergenekon denir.

* Veli Paşa gönüllerde taht kurmuş bir insandır.

* Veli Küçük perde arkasındaki lider olmaktan hoşlanıyordu. Siyasete girmeyi hiç düşünmedi.

* Hiç kimse Veli Paşa'ya diklenmez. Cem Ersever'i İzmit'e çağırdı, gitmedi, sonra da öldürdü.

* Veli Küçük bir yüzbaşı için veya bir üstteğmen için bir ütopyadır.

* Bende olan belgelerin tüm belgelrin hepsi Veli Küçük'te de var.

* Cem Ersever itiraflar için önce Sabah gazetesine gidiyor. Kabul etmiyorlar. Sonra Aydınlık'a gidiyor.

* Veli Küçük, Soner Yalçın'ın kitabını yorumlarken, "bu Cem kendi cinayetlerini anlatmamış" dedi.

* Veli Paşa Ahmet Kabaklı ile görüşüyordu, ona çok saygı duyuyordu

* Veli Paşa'nın bütün partilerle ilişkisi vardı. DYP ile de MHP ile de...

* Veli Paşa Fethullah Gülen'den akıllı. Arada fark yok. Sadece dinci değil Veli Paşa.

* Veli Paşa'nın kod adı Abbas'tı.

* Veli Küçük polis istihbaratını ciddiye almazdı. Hiçbir zaman bunun üzerine konuşmadık. Ama bilmiyorum.

HAYATI: DALANIN OKULLARI…

* 1986 yılında babam ölünce çalışmaya başladım

* Gazete ilanıyla işe girdim

* Dalan'ın okullarına yemek dağıtıyordum

* Pertenviyal'de akşam okuluna gittim

* Sabah Gazetesi'ne Ali Kur isimli matematik öğretmeni gönderdi

* Sabah'ta Tevfik Yener'in yanında ofis boy olarak çalıştım,

* Köken olarak Çorumluyum, namaz kılıyorum. Ayazağa'da din dersi alıyordum

* Fethullah Hoca bir vaaz verdi, doğal olarak etkilendim

* Gay olduğumu Veli Küçük dahil herkes biliyordu. Psikiyatriye gittim ve "Ben gayim" dedim. Kabul ettiler.

* Şu görüşmeden çok memnunum, çok zevk alıyorum.

* Kırklar Öğrenci Yurdu vardı Boğaziçili öğerncilerin kaldığı Fetullah Hoca yurduydu.

* Fetullah Hoca, ergenlikten sonra kesmez daha radikal bir arayış içine girersiniz.

* Samanyolu TV'de Doruktakiler diye bir program yaptım.

* Akşam Gazetesi'nde basit bir muhabirdim ama ABD bana 10 yıllık vize verdi.

DREJ ALİ

* Drej Ali'nin uyuşturucu işini girdiğini bilmiyorum ama ihale işlerine girdiğini biliyorum.

* Amerika'ya gidiş biletlerimi Drej Ali ayarlamıştı. Ben 1 yıldır bize almıştım, gidememiştim. Green Card alacaktım.

ADNAN HOCA VE İSRAİL…

* Adnan Hoca'nın İsrail tarafından finanse edildiği söylendi

* Adnan Hoca, Mersin'deki çiftliğine Veli Paşa'yı davet etti. Ama o gitmedi. İsrail'in propagandasını yapıyor diye kızardı.

CEM ERSEVER

* Ersever'in JİTEM 4. Bölge Komutanı olduğunu biliyordum. Ama hiçbir zaman muhalif değildi.

* JİTEM Komutanı Cem Ersever'i tanımıyorum

* Kimse Güneydoğu'da kalmak istemezdi ama Cem Ersever orada kaldı.

* Veli Paşa Cem Ersever'i İzmit'e çağırdı ama O gitmedi. Cem Ersever tarafında olanları tasfiye eden Veli Küçük'tü

* Cem Ersever'le yüzyüze gelmedim. Cem Ersever bir kavga ediyor, bunu örgütten diskalifiye etmek istiyorlar. Bunu yapan da Veli Paşa.

HABUR, TALABANİ VE SİLAHLAR…

* Habur'da sınırdan geçen tankerler vardı. Gümrükçüler onları sınırdan geçiriyordu.

* Habur'dan 12 bin silah Talabani'ye 12 bin silah da Barzani'ye götürdük. 6 bin silahı da Komünist Partiye verdik. Irak'taki Komünist Partiye verilen 6 bin silahı Cemil Bayık devraldı.

* K. Irak'a Aydınlık'ın Paris Muhabiri olarak gittim.

* Doğu Perinçek'in Irak Komünist Partisi ile arası çok iyiydi. O yüzden Aydınlık muhabiri olarak gittim.

ERGENEKON MHPLİLER DEĞİL…

* Bendeki taslakta Ergenekon'un ilkeleri yok.

* Ergenekon Lobi'nin mutlaka evimdeki fotokopisini alın. Ama bir kopyasını bana geri verin.

* Ergenekon sizin bildiğiniz MHP'lilerin demir dövdüğü grup değil. Amerika'nın örgütlediği bir gruptır. Ergenekon devlet dışında bir yerlerden de destek alıyor.

* Ergenekon'a sadece devletten değil, bankalardan işadamlarından ve mafyadan da kaynak akıyor.

* Ergenekon örgütlenmesinin sağı solu yok

* Ergenekon'un amacı Türkiye'yi ele geçirmek miydi bilmiyorum ama her yerde örgütlendiler.

* Ergenekon'un İran, Azerbaycan ve Ortadoğu'da da örgütlenmesi var

*Ergenekon bir yeraltı örgütlenmesi olarak geçiyor.

*Ergenekon'un silahlı mücadelesi vardır ama ben bilmiyorum.

*Ergenekon, PKK, DHKP-C gibi bir örgüt değildir. Farklı bir örgüttür.

* Ergenekon'da polislerin olmamasını düşünemiyorum. Olmaması mümkğn değil.

* Veli Paşa bana dedi ki "ABD'ye gidince Mehmet Özbay'la konuş". Orada beni Mehmet Özbay karşıladı.

* Ergenekon'un çekirdek kadrosu Nejat Müldür, Güven Erkaya, İsmail Hakkı Karadayı, Teoman Koman, Rasim Betir, Veli Küçük, Osman Özbey... Ergenekon'ın 12 kişilik çekirdek kadrosunun net olarak hiyerarşik rollerini bilmiyorum.

SABANCI SUİKASTİ İŞTE BÖYLE OLDU….

*Sabancı cinayetinin ardından Sabancılar eski istihbaratçılarla bir dediktifler ekibi kurdu.

* Fehriye Erdal'a Sabancı Center'da çalışması için referans veren Hüseyin Kocadağ'dır.

* Sabancı cinayetiyle ilgili dosyaları bana Perinçek verdi.

*Sabancı cinayeti Dursun Karataş'a ihale edildi.

*Hedefteki isim Özdemir Sabancı'ydı.

* Sabancı cinayeti Dursun Karataş'a ihale edildi

* DHKP-C polis kontrolünde bir örgüt haline geldi.

* Hatta o binaya suikasttan sonra ilk giren bir Sabah muhabiridir. Adı Haluk Girtin.

DHKP- C

* DHKP-C Karadeniz'de tampon örgüttü.

* Veli Paşa, Dursun Karataş'a mesaj gönderdi "Benim bölgemde eylem yapmayacaksın" diye. Giresun bölgesindeki eylemler hemen kesildi.

HİZBULLAH BAŞINA BELAYDI….

* Veli Küçük bana dedi ki "Hizbullah'ı başımıza bela eden Teoman Koman'dır"

* Veli Küçük Hizbullah lideri Velioğlu'nun ölmediğini söyledi.

* Hizbullah askerlerin kontrolü altındaydı

* Hizbullah’ı JİTEM organize etti. Akşamları jandarmada eğitim veriliyordu. Veli Paşa buna karşı çıkıyordu.

* Gaffar Okan suikastını televizyondan öğrendik. Veli Paşa “bu Hizbullah’ın işi değil” dedi.

* İrfan Çağrıcı'yı İran İsrail Türkiye ortak kullandılar.

* Hizbullah'ın bölünmesinden ve şehre göçünden sonra Hizbullah'ı kimin desteklediğini bilmiyorum. Ama askerin kontrolünde olduğunu biliyorum. Bunu Veli Paşa da Doğu Perinçek de söyledi.

CUMHURİYET GAZETESİ: VELİ KÜÇÜK İLHAN SELÇUK’A…

* Gürbüz Çapan Cumhuriyet Gazetesi'nden hisselerini alıyor.

* Cumhuriyet’te İlhan Selçuk, 28 Şubat’tan sonra Kıvrıkoğlu’nu rencide eden bir yazı yazdı.

* Çevik Bir Cumhuriyet gazetesine maddi yardım yaptırdı.

* Veli Küçük, ‘İlhan Selçuk’la gazete olmaz’ dedi.

* Veli Küçük ‘Bir gazete bir de televizyon lazım’ dedi.

* Veli Küçük, ‘Güçlenmek için basına girmeliyiz’ dedi.

* Veli Küçük’ün gazete istemesi üzerine Cumhuriyet gazetesi gündeme geldi.

* Gürbüz Çapan, ‘Pentagon’a gittim’ dedi.

* Cumhuriyet’in hisse yapılanması konuşuldu. Gürbüz Çapan, Veli Küçük’le iş yapmaya hazırdı. Ancak Veli Paşa, Gürbüz Çaban’la uğraşmak istemiyordu.

* Cumhuriyet Gazetesi’ni mahvettiler. Bu gazeteyi bunlar mahvetti.

ABDULLAH ÖCALAN, KÜÇÜK , PERİNÇEK….

* Veli Küçük, Kenya'da yapılan operasyona karşıydı.

* Öcalan Kenya'dayken Veli Paşa bana "Operasyon bizim kontrolümüzden çıktı" dedi.

* Yalçın Küçük, Şenkal Atasangun'ın hocası Apo'nun da teorisyenidir.

* Yalçın Küçük, büyük bir adamdır.

* Veli Küçük, "Aponun avukatı Okçupğlu'nu tasfiye edin" dedi. O MİT ajanıdır dedi. Apo'nun yeni avukatı Doğan Erbaş da İşçi Partisi MKYK Üyesi'dir

* Abdullah Öcalan, normalde Moskova’dayken teslim olacaktı. Türkiye’ye gelecekti. Veli Paşa, Öcalan’ın bu şekilde gelişine karşıydı. Hatta Doğan Erbaş "İntihar etsin şerefsiz gelmesin öyle" demiş.

* Veli Paşa, PKK'ya "Veli Paşa Türk Gladyosunun başı gibi haberler yapmayın" diye mesaj gönderdi.

* PKK'nın yayın organları hiçbir zaman Veli Küçük'e yüklenmedi.

* Apo'nun adamlarıyla Perinçek üzerinden haberleştik.

* Doğu Perinçek, Abdullah Öcalan resimlerinin yan yana çıkması Veli Küçük'e darbe vurmaz. Bu resmi ben verdim
* PKK Lübnan'da Çevik Bir ile görüştü. Pazarlık yapmışlar ama Bir 1-0 yenilmiş.

BORAN KAYA NASIL ÖLDÜ?

* Boran Kaya'ya televizyonda İner misin Çıkar mısın yarışmasını Veli Paşa ayarladı.

* Sonra araları bozuldu.

* Parası ödenmiş olmasına rağmen hemen kontratı bozuldu.

* Zaten bir süre sonra trafik kazasında öldü.

DENİZ BAYKAL’A NÜFUSU VARDI…

* Politikacılardan Deniz Baykal'a nüfusu vardı. Baykal'ın son Edibali açılımını yapmasını ve Fikri Sağlar'ı kovmasını sağladı.
* Ama aynı zamanda Tansu Hanım'a da göz kırpıyordu.

KISMETİM-1 GEMİSİ BATTI AMA UYUŞTURUCU…

* Kısmetim-1 gemisi vattı ama uyuşturucuya birşey olmadı. Yerine ulaştırıldı.

* Kısmetim- 1 gemisiyle ilgili yazı yazmadım. Bana "yaz" dedikleri konuda yazıyorum.

SUSURLUK ÖNCESİ AĞAR’I UYARDILAR

* Susurluk Veli Paşa'ya ciddi darbe vurdu. JİTEM dağıtıldı, tasfiye oldular. Ekibi dağıldı.

* Mehmet Ağar’ı Susurluk kazasından 1 saat önce uyardılar. Yoksa o da orada olacaktı.

* Ağar’ı uyaran kişinin Sami Hoştan olduğunu sanıyorum.

* Abdullah Çatlı, İzmit'te Veli Küçük'ün yanına gidip gelirdi.

* Veli Paşa, Abdullah Çatlı'dan hoşnut değildi.

KORKMAZ YİĞİT
* Korkmaz Yiğit'ten 1 milyar maaş alıyordum. Korkmaz Yiğit'i sıkıştırıyorlar. O da kurtulmak için arayışa giriyor ve bizi buluyor. İlişkimiz böyle başladı.

* Veli Paşa Korkmaz Yiğit'e "Tuncay senin danışmanın olsun" dedi. O da kabul etti. Böylece 1 milyar parayla işe başladım.

* Korkmaz Yiğit cezaevine girene kadar her ay düzenli olarak maaşımı aldım. 10 milyar aldım.

BİZ YAPTIK, CIA'YE MALETTİK.

* Kuzey Irak'a silah götürdük ama ben haberi "CIA silah veriyor" diye yaptım. Yani BİZ YAPTIK, CIA'YE MALETTİK.
* Ancak benim bu haberim üzerine Marc Grossman, Akşam Gazetesi'ne geldi ve "Haberi bu çocuk yapmıyor" dedi.
* Akşam'da Mehmet Ali Ilıcak beni çağırdı ve "Bu haberleri, bu çocuk yapmıyor; bir örgüt yapıyor" dedi.

aktifhaber

Dönmez Ergenekon'dan Çıkarıldı
14 Ocak 2009 13:34

Ergenekon operasyonunun son dalgasının kilit ismi haline gelen Yarbay Dönmez, Savcı Öz'e teslim edilmeden askeri suçtan tutuklandı..

5 günlük firardan sonra askeri yetkililere teslim olan Yarbay Dönmez Mamak Askeri Cezaevi'ne konulmuştu. Dönmez'in ertesi gün Ergenekon soruşturmasını yürüten yetkililere teslim edileceği söylenmişti. Ancak Yarbay Dönmez Ergenekon savcılarına teslim edilmeyerek askeri suçtan tutuklandı.

Genelkurmay Başkanlığı Ergenekon soruşturması kapsamında aranan Yarbay Mustafa Dönmez'i Ergenekon soruşturmasını yürüten Zekeriya Öz'e teslim etmeden, evinden çıkan silahlarla ilgili "hırsızlık" suçundan tutuklayarak Mamak Askeri Cezaevi'ne gönderdi.

Ergenekon'un son şok dalgasında Sakarya'daki evinde 22 bomba ve çok sayıda mühimmat ele geçirilen, ardından Zir Vadisi'nde yine toprağa gömülü olarak mühimmatı ele geçirilen firari Yarbay Mustafa Dönmez, kazı yapıldığı sırada Mamak Cezaevi'ne kondu. Dönmez'in sivil savcı Zekeriya Öz'e teslim edilmeden askeri cezaevine konma nedeni ise 1632 sayılı Mamak Askeri Ceza Kanununun 131. maddesi gereğince yani orduya ait silahları çalmak suçu.

Bu işlemle Zekeriya Öz'ün, Yarbay Mustafa Dönmez'i şimdilik sorgulamasının önü de kapatılmış oldu. Çünkü savcı Öz, mavazzaf subayları İstabul Beşiktaş'taki adliyede sorgulamış ve askeriyede sorgu yapmayı kabul etmemişti. Ergenekon soruşturmasının 10 dalgasında Ankara'da gözaltına
alınan muvazzaf askerlerden üçü Beşiktaş'ta sorgulanarak tutuklanıp askeri
cezaevine gönderilmişti.

ZİR VADİSİ KAZILDIĞINDA YARBAY ASKERİ CEZAEVİNE KONMUŞTU

Oprasyonun ardından firar eden ve üç gün süreyle aranan Yarbay Mustafa
Dönmez'in bahçesinde mühimmat bulunan Sakarya'daki evinde ele geçirilen
krokide "Zir Vadisi" olarak bilinen yerde gömülü mühimmat olduğu
belirtiliyordu. Emniyet bu çalışmayı yaptığı sırada 12 Ocak Pazartesi sabahı askeriyeye teslim olan Yarbay hırsızlık suçundan tutuklanıp Mamak Cezaevi'ne konuldu. Yani Zir Vadisi'ndeki kazı başladığı sırada Yaray Mustafa Dönmez askeri cezaevindeydi.

SAVCI ÖZ YARBAY DÖNMEZ'İ ASKERİ SAVCILIK ARACILIĞI İLE YAZILI TALİMATLA SORGULAYABİLECEK

Zekeriya Öz'ün, evinde ve yazlığında silah ve bombalar ele geçirilen Yarbay
Mustafa Dönmez'i yazılı talimat yoluyla sorgulayabileceği belirtildi. Askeriye mahkemeye talimat yazısı gönderecek olan Öz, yarbayın ifadesini yazılı olarak alabilecek. Öz'ün hazırladığı sorular önce askeri savcılığa gönderilecek, askeri savcılık Dönmez'den aldığı yanıtları posta yolu ile savcı Zekeriya Öz'e gönderecek.

ASKERİ MAHKEMEDE YARGILANABİLİR

Ancak soruşturmanın bu aşamasında askeri savcılık konunun askeri bir suç
olduğuna karar verirse soruşturma dosyasını Zekeriya Öz'den isteyip, görevi
başında suç işlediği ileri sürülen muvazzaf subayların soruşturmasını ve
yargılamasını kendisini sürdürebilecek.

HUKUKÇULAR: "GENELKURMAY KENDİ HUKUKUNU İŞLETMİŞ"

Hukukçular, Genelkurmay'ın Zekeriya Öz'ün, Yarbay Mustafa Dönmez'i
sorgulamasının önüne geçtiğini ileri sürerek, "Yarbay Mustafa Dönmez'i, Zekeriya Öz'ün askeri savcı ile birlikte Ankara'da veya
İstanbul'da sorgulaması gerekirdi. Soruşturmanın daha sonraki aşamalarında askeri personel olduğu gerekçesiyle davası ayrılır veya sivil suça karıştığı için sivil mahkemeye gönderilirdi. Bu aşamada Ergenekon soruşturmasını sürdüren savcının sorgusu yaptırılmayışı ve başka bir suçtan tutuklanmasını 'Genelkurmay'ın kendi hukukunu işletmiş' olarak değerlendiririz" dediler.


İŞTE FİRARİ YARBAY'IN ASKERİ MAHKEMEDE TUTUKLAMA GEREKÇESİ

Askeri Mahkeme Yarbay Mustafa Dönmez'i 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun Askeri Suçlar ve Kabahatler ve cezalar kısmının, Eşyayı ve malları çalan, satan, rehine veren ve alanlar kısmını düzenleyen 131. maddesine göre
tutukladı. Askeri Ceza Kanunu'nun 131. maddesi şu şekilde;

Madde 131 -1 - Askeri bir hizmet yaparken veyahut bir vazifeyi suistimal ederek, bu hizmet ve vazife dolayısıyla tevdi veya emanet edilmiş olan parayı, az ve çok kıymetli eşyayı veyahut kendisine emanet edilmiş olsun olmasın her nevi erzak ve esliha ve cephaneden başka, her nevi askeri eşyayı ve hayvanatı çalan veya ihtilas eden veya satan, rehine veren veya bunları bilerek satın alan ve rehine kabul eden ve gizliyen beş seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır. Az vahim hallerde üç seneye kadar hapsolunur. Çalınan mallar varsa alınır,yok edilmiş ise kıymeti ödetilir.
2 - Fiil esliha, cephane ve herhangi bir müdafaa vasıtasına taalluk ederse
ceza artırılır.
3 - Yukarıdaki iki fıkrada yazılı fiiler seferberlikte yapılırsa on seneden
aşağı olmamak üzere ağır hapis, az vahim hallerde beş seneye kadar hapis
cezası verilir.

(Habertürk)

Ergenekon’da ABD ile uzlaşı oldu mu?
14 Ocak 2009
Lale SARIİBRAHİMOĞLU
Taraf

Ergenekon’un 10’uncu diye adlandırılan son dalgasında gözaltına alınan üç emekli general önce gözaltına alındı sonra serbest bırakıldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, emekli generallerin sorguları sürerken gerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerekse Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile olağandışı görüşmeler yapmasaydı kamuoyu, belki bu üç emekli generalin delil yetersizliğinden serbest kaldıkları konusunda ikna olabilirdi. Ama Orgeneral Başbuğ’un ziyaretleri, kamuoyunda oluşabilecek bu kanıya gölge düşürdü.

Son dalga çerçevesinde emniyet güçlerinin kimi zanlıların evlerinde yaptıkları aramalarda ele geçirdikleri krokilerden hareket ederek Ankara’nın çeşitli semtlerinde yürütmekte oldukları kazılar sırasında toprağın altına gömülü çeşitli çapta silah ve mühimmat ele geçiriyor olmaları Türkiye’de kimi etkin çevrelerin, ülkeyi kaosa sürüklemek için neler yapabileceklerinin ipuçlarını vermesi açısından ise dehşet verici bir manzara oluşturuyor.

2007 yılında İstanbul Ümraniye’de bir gecekonduya yapılan baskında çok sayıda silah ve mühimmatın ele geçirilmesiyle başladığı belirtilen Ergenekon soruşturmasında daha kaç dalga var bilemiyorum. Ama şu ana kadar Ergenekon çerçevesinde ortaya çıkan veriler bile Türkiye’de her bireyin, canına kast edilebileceği ciddi bir tehdit altında olduğunu ve bu tehdidin bertaraf edilmesinin ne derece hayati olduğunu ortaya koyuyor.

Ben, orduyu darbeye kışkırtmak için silahlı bir örgüt kurulması şeklinde özetlenebilecek Ergenekon soruşturmasının, dışarıdan gelen desteğin de yardımıyla şu ana kadar sürdürülebildiğine inananlardanım. Bunun, daha ziyade dışarıdan alınmış olabilecek manevi bir destek ya da en azından operasyonların önünü kesecek müdahalelerin yapılmamış olabileceği şeklinde bir dış uzlaşı olduğunu düşünüyorum.

Türkiye içindeki çevrelerin, Ergenekon yapılanmasının ortaya çıkartılması için verdikleri ölesiye mücadeleyi ise kesinlikle gözardı etmiyorum. İçteki güçlü temiz toplum kurma inancı dış destekle perçinlenmiş olabilir.

Nitekim, Sıkıyönetim Komutanlığı bünyesinde görev yaparken tanık olduğu kimi olaylara tahammül edemeyip başka bir ile tayinini isteyen daha sonra da TSK’ya uzun yıllar hizmet ettikten sonra askerî yargıç olarak albayken emekli olan Ümit Kardaş da, Ergenekon’un arkasında ABD ile bir uzlaşının olabileceği düşüncesinde.

Kardaş şöyle diyor;

“TSK bir NATO ordusu. Bizim ordunun NATO standartlarına (orduların demokratik kontrolü) çekilerek, siyasi yaşama darbelerle müdahale edemeyeceği bir uzlaşı olabilir, başta ABD olmak üzere kimi ülkelerle hükümet arasında. TSK’nın, belki Ergenekon operasyonları ile darbe dönemleri kapanabilir ama bu sivil-asker ilişkileri anlamında TSK’nın, demokratik gözetiminin kolay sağlanacağı anlamına gelmez. TSK kolay değişmeyecek bir kurumdur.”

TSK’nın, medeni toplumlarda olduğu gibi ülke sınırlarını dış tehditlerden koruma olan asli görevine çekilmesi, ancak hükümetin, AB reformlarına sarılıp, gerekli yasal değişiklikleri yapması ve bunu takiben de zaman içinde oluşacak zihniyet değişimi ile mümkün olabilir.

Avukat Ümit Kardaş’ın, Ergenekon operasyonlarıyla birlikte TSK’nın mutlaka dışarıdan değişime zorlandığı yolundaki tespitlerini güçlendiren kimi bulgular da yer alıyor.

Örneğin, ABD, Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve sonradan emeklilik yoluyla tasfiye olan kimi komutanların, Batı ittifakı olan NATO’dan uzaklaşıp Doğu’da İran ve Rusya gibi ülkelerle ittifak arayışlarını açıkça dile getirmelerinden duyduğu rahatsızlığı bir emekli Yarbay’ın kaleme aldığı makale yoluyla dile getiriyordu.

Amerikan ordusundan emekli Yarbay Steve Williams, merkezi ABD’deki Western Policy Center için 30 Ekim 2002 tarihinde kaleme aldığı makalesinde, münzevi (dünya işlerinden çekilen) olarak nitelendirdiği Kıvrıkoğlu’nun, dört yıllık görev süresi boyunca bir kez olsun ABD’yi ziyaret etmezken Çin’i ziyaret etmiş olmasından duyulan rahatsızlığı dile getiriyordu.

Aynı makalesinde emekli Yarbay Williams, 4 Kasım 2002 tarihinde, ilk yurtdışı ziyaretini ABD’ye yapmaya hazırlanan dönemin Genelkurmay Başkanı ve şimdi emekli olan Orgeneral Hilmi Özkök’ü, daha Batı’ya dönük olacakları anlaşılan yeni nesil Türk askerî liderlerinin öncüsü, etkin ve uluslararası forumlarda ehil bir muhatap olarak nitelendirerek, övüyordu. Emekli Yarbay Williams’ın zaten makalesinin başlığı da “Türk askerinin Yeni Yüzü,” idi.

TSK ile ABD arasında, yakın tarihin ilk çözülmesi, 1991 Körfez Savaşı’nın ardından, Washington’un Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına zemin hazırladığı kuşkularıyla birlikte başlamış, ordu içinde Batı aleyhtarlığı giderek artarak, ABD’nin 2003 Mart’ında yanı başımızdaki Irak’ı işgaliyle Orgeneral Kıvrıkoğlu döneminde zirve yapmıştı.

Ülkeler arasındaki dostluk, kendi çıkarlarını gözetebildikleri ölçüde vardır. Türkiye de, Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar’a yakın coğrafyası ve Karadeniz’deki etkinliği ve bu bağlamda yüzünü Batı’ya çevirmeye devam ettiği sürece ABD’nin bölgedeki ulusal çıkarlarının korunmasında hayati önem taşıyor.*

Başta ABD olmak üzere NATO, böylesine kritik coğrafyadaki bir ülke ordusunun, Doğu’sunda askerî ittifak arayışlarından rahatsız olmuş olabilir. Ama nihayetinde Ergenekon yapılanmasının ortaya çıkartılması, daha aydınlık bir gelecek adına Türk insanının çıkarına hizmet etmektedir.

*Bu konudaki önemli bir makale, The DISAM Journal’in, Winter 2003-2004 sayısında, “Security Assistance, Mission in the Republic of Turkey by Captain Richard Robey, US Navy and Colonel Jeffrey Vordermark, US Army, Office of Defence Cooperation in Turkey,” adıyla yayımlandı.

LALE SARIİBRAHİMOĞLU - TARAF

loglu@superonline.com
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Oca 14, 2009 10:19 pm    Mesaj konusu: Tuncay Güney Alıntıyla Cevap Gönder

Levent Ersoz hastaneye kaldırıldı

Ergenekon'dan operasyonunda uzun süre kayıplara karışan ve iki gün önce yakalanarak cezaevine gönderilen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz kalp krizi geçirdi
17 Ocak 2009 22:45


Ergenekon'dan tutuklu sanıklarından emekli Tuğgeneral, Koşuyolu Kalp Hastanesi'ne kaldırıldı

Ergenekon Örgütü Yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklnan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz konulduğu Metris Cezaevinde kalp krizi geçirdi. Ersöz'ün yoğun bakımda olduğu öğrenildi

Ergenekon operasyonu kapmasamında aranırken Ankara'da prostat ameliyatı için yattığı hastanede yakalanan Levent Ersöz, dün Beşiktaşta ki İstanbul Adliyesi'nde Ergenekon Örgütü Yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklanarak
Metris Cezaevine konulmuştu. Ersöz, dün saat 15:00 sıralarında Cezaevindeki
tek kişlik odasında kalp krizi geçirdi.

Gardiyanlar tarafından kalp krizi geçirdiği farkedilen Ersöz, hemen ambülans ile Haseki Hastanesine kaldırıldı. İlk müdahalesini ardından Koşuyolu Kalpve Göğüs Hastalıkları Hastanesine Sevk edildi. Esöz'ün yoğun bakım ünitesinde tedavi altında tutulduğu öğrenildi.

(Habertürk)


Karargah Evlerinin Şeması
17 Ocak 2009 11:08

Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan ve dinamoluğunu "İbrahim Arslan"ın yaptığı "Karargah Evleri"nin şeması şöyle...

Muvazzaf subayların tutuklanmasına neden olan Karargah Evleri’nin şemasında 1 Numaranın İbrahim Arslan adlı işadamı olduğu gözüküyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında bazı muvazzaf subaylar hakkında soruşturma açılmasına neden olan istihbarat raporundaki Karargah Evleri Şeması’nın tepesinde İstanbul Metrocity AVM’de işyeri olan İbrahim Arslan bulunuyor.

İşadamı Arslan’ın en tepedeki isim olarak gösterildiği şemaya göre, askeri kesimin sorumluluğunu albay rütbesindeki Cengiz Köylü yürütüyor. Alevi kesimin lideri ise Dede koduyla gösteriliyor. M. Bora Perinçek’in liderliğindeki İşçi Partisi grubu ise hem İbrahim Arslan’a hem de askeri kesimin temsilcisi Cengiz Köylü’ye bağlı olarak faaliyet yürütüyor.



HÜCRE ÖRGÜTLENMESİ

ŞEMADA Albay Köylü’ye bağlı olan Harp Akademisi ve Hava Harp Okulu hücreleri de isim isim belirtiliyor. Şemaya göre, Harp Akademisi’nden yapı içerisinde Albay Y.G., Albay T.T., ile öğrenciler F.K., H.G.A., O.Ş., M.M.B, Y.S.V ve R.O bulunuyor. Hava Harp Okulu mensuplarından oluşan Karargah Evleri üyeleri ise; Binbaşı Bülent önderliğindeki öğrenci O.N., G.G., C.A., A.Ö., E.Y., Ç.D., O.S., İ.B olarak gösteriliyor. Askeri kesime destek sağlayanlar arasında ise Albay S.K. ile Doktor R.K. var. Askeri kesimin altında memur yapılanması yer alıyor ve bu grupta G.T. ile N.A. bulunuyor.

HAVACILAR AĞIRLIKTA

Projenin özellikle havacı kesimden oluştuğuna dikkat çekilen raporda, ‘Hava Harp Akademisi’ndeki aynı görüşü benimseyen subayların kurmaylık sınavında yüksek notlar alması konusunda girişimlerde bulunduğu alınan bilgiler arasındadır’ deniyor.

YİNE ‘İP’ SAHNEDE

Karargah Evleri’nin mimari olarak gösterilen İçi Partisi’nden ise Genel Başkan Doğu Perinçek’in oğlu M. Bora Perinçek, Hikmet Çiçek, Zerrin Öztürk ve Bedri Gültekin’in bu birimin kumandasında yer alıyor. İşçi Partisi yönetiminde partinin öğrenci-gençlik yapılanması olan Öncü Gençlik’in askeri disiplin içinde başarıyı yakalayabileceği saptaması yapılarak 2 bin üyelik Öncü Gençlik grubunun tüm yerleşim birimlerine yaygınlaştırılması hedefi deşifre ediliyor. Öncü Gençlik mensuplarına yönelik olarak düzenlenen toplantılarda, ‘Bu işlerin gürültülü patırtılı olacağı, gerekirse silahların bile konuşabileceği’ mesajı veriliyor. İP/Karargah Evleri örgütlenmesi nin amacının ise TSK’nın yanında silahlı mücadele vermek olduğuna değiniliyor.

Darbe günlüklerinde adı geçmişti

Darbe günlüklerinde de adı geçen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün, Ayışığı ve Sarıkız darbe girişimlerinde, devlet görevlileri, siyasetçi ve medya mensuplarını yasadışı dinlettiği idddia edilmişti. Ersöz’le ilgili, Ergenekon ve PKK ile bağlantısına ilişkinde çok sayıda iddia bulunuyor. Ersöz 1990’lı yılların başında askeri ateşe olarak bulunduğu İtalya’da özel eğitim kursuna katılmıştı.

Haber: Zafer Kütük/Star



Levent Ersöz Tutuklandı !
16 Ocak 2009 20:47Ergenekon Terör Örgütü soruşturması kapsamında mahkemeye sevk edilen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz tutuklandı. İşte ayrıntılar:

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında adliyeye gönderilen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz mahkemeye sevk edildi.

Beşiktaşktaki İstanbul Adliyesine getirilen Ersöz, soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılığında sorgulandı. Ersöz, daha sonra tutuklanması istemiyle İstanbul nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.

Ersöz ile adliyeye sevk edilen Baran Kayral ise savcılıkça serbest bırakıldı.

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında mahkemeye sevk edilen emekli Tuğgeneral Levent Ersöz tutuklandı.
atifhaber

Özkök ve Aydın Doğan'a tehdit

Ergenekon operasyonunun kilit isimlerinden Tuncay Güney TRT'de Büyüteç programına canlı bağlantıya girdi ve kendisi hakkında çıkan kasetlere cevap verdi.14 Ocak 2009 22:15


TRT1'de yayınlanan Büyüteç programına katılan Tuncay Güney'den şok açıklamalar geldi. Programa Mehmet El Katmış, Fikri Sağlar ve gazeteci Şamil Tayyar katılıyor.

Kanada'dan canlı bağlantıda bulunan Tuncay Güney şunları söyledi:

Kippa'nızla görmeye alışmıştık. Bugün Kippa yok.

Bugün televizyon kanallarına çıkıyorum. TRT'den gelen teklifi değerlendirdimdim. Ben ulaşılamayan bir kişi değilim. Ortadoğu'da bir savaş var Türk halkına saygı duyuyorum. Bunu başkaları farklı şekilde değerlendirmesinler provakitif olarak değerlendirmesinler diye Kipa takmadım.

Bugün yayınlanan sorgu kasedini iki cepheden bakmak lazım. Susurluk'ta bir çok üst düzeydeki insanlar kamu görevlileri ifade verdiler açıklamada bulundular. O günlerde herkes devlet sırrı diye hiçbir şey söylemiyorlardı. Bu kasetin ortaya çıkması devlet sırrı olmaktan çıkması demokrasi adına çok önemli bir gelişmedir. Devlet benim sorguda söylediklerimi tabuları yıkılması açısından çok önemli bir adımdır. Tuncay Güney bir devlet sırrı değildir.

Susurluk konusunda da kimse Elkatmış beye teşekkür etmiş değildir. Ancak ben kendisine teşekkür ediyorum. Sayın Sağlar sadece bir Susurluk Ansiklopedisi vermiştir ve Susurluk olayını ortaya koymamıştır. Her akşam konuşuyor ancak Tansu Çiller ve Erbakan'a faturayı kesmeye çalışıyorlar. Sağlar, o dönemde yaşadıklarını perde arkasını veya olayların sırrı ile ilgili hiçbir açıklamada bulunmamıştır.

Ergenekon'un Türkiye'de değil, ABD tarafından kurulduğunu ileri sürmüştünüz. Bu konuda herkes açıklama yapıyor benim birşey dememe gerek kalmıyor.

Siz Ergenekon'un neresindesiniz?

Ben Ergenekon'un hiçbir yerinde değildim. Gazetecilik gerekçesi ile ilgili kişilerle tanıştım. JİTEM ve Ortadoğu derken olaylarla karşılaştım. Bugün her gazeteye benzer dökümanlar gelir. Ben gelen dökümanları biraz araştırmacı bakışı ile ele aldım. Ben Ergenekon'un hiçbir yerinde değildim. Ancak Ergenekon, Jitem veya mafya gibi kişilerle kurulan irtibatlarla ilgili ben bir başkaları gibi bunu paraya dönüştürmedim. Birilerine ispiyonlamadım. Organize Suçlar Masası'nın tuvaletinde sorgulandım. 9 gün sorgulandım. bu günkü yayınlanan görüntüler 7 ve 8. gün yapılan kayıtlardır. Bugün hala geçmişten beri sorulan soruları sormaya başladılar. Bu beni sıkmaya başladı. Polislerin bu konularda hiçbir bilgileri yoktu. Anlattıklarımdan ağızları açıkta kalıyorlardı. Ben yerde yatıyordum.

Bir takım kişiler Mossad Jitem diye isimlendirdiler ancak bu türküleri de tutmadı.

Siz neden ifade vermekten kaçınıyorsunuz.

Hiçbir yere kaçmadım. Kanada'da adresim bellidir. Kanadalılarda Türk yetkililer de beni bulabilirler. Ülke ve yer değiştirmiyorum. Eğer Türkiye'ye gelip ifade vermem isteniyorsa Türkiye'ye gelenler öldürülmüştür. Mustafa Duyar, Hiram Abas'ı devlet kurayamamıştır. Türkiye'ye gelip ifade vermemim uygun olmadığını söylüyorum. Birtakım kimseler kalkıyor hiç ağzımdan çıkmadığı halde bir takım yakıştırmalarda bulunuyorlar. Bana herhangi bir 37 soru ulaşmamıştır. Devlet benim mektup arkadaşım değildir. Devletin bana mektup gelmesi Türkiye'yi rencide eder. Hürriyet bilinçli olarak saldırıya devam ediyor. Ben baron hakkında hiç konuşmadım. Kendilerine telefon açtım ama çıkmadılar. Bu yayınları ciddiye almıyorlar. bu çok gülünç durumdur.

Bir numara Türk vatandaşı mı değilmi

Geçmişteki bir numarayı herkes biliyordu. Ancak bugün için bir numaranın Türk vatandaşımı değilmi sorusuna birşey diyemem. Ancak iki numara Türk'tür.

Ben Türkiye sınırları içinde bir güvence istemiyorum. türkiye sınırları içinde de bir ifade vermek de istemiyorum. Eğer Kanada içinde bir ifade almak isterlerse de ben açığım. Ancak ben 8 yıldır devletten hiçbir şey görmedim. Bundan sonra görürsem de saygıyla karşılarım ve bu benim için şoktur.

Şamil Tayyar ençok merak edilen soru Tuncay Güney kimdir sorusu soruluyor? Sabah'ta MİT muhbiri iddia edildi , sonra JİTEM adına çalışıyor denildi. Daha sonra MİT mensubu jitem iiçine yerleştirildi.

Sabah gazetesi yayınlandığında MİT mensubu diye ancak MİT açıklama yaptı ilişkimiz yoktur. JİTEM'le de benim ilişkim yoktur. Aydınlık dergisine de inanırsanız Aydınlık ve Doğu Perinçek'e göre Mossad ajanı bile yapabilirler. Benim 3-4 kez Türkiye'ye gelip gittiğimi ileri sürdüler. Ben nerede olduğumu bildiğim halde bana Türkiye'ye gelip gittiğimi ileri sürüyorlar.

Sivas olaylarında hükümet ortağı CHP idi, Başbakan vekili olarak da Erdal İnönü görevdeydi. Susurluk komisyonu bize sadece ansiklopedi bıraktı perda arkasında dönenleri halka söylemelidir. Hukuka yardımcı olmak adına çok şeyler yaşamasına rağmen hiçbir ayrıntı yok. Hasan Fehmi Güneş, Ferit İlsever de dinleyiciler vardı. Çatlı ve Tansu Çiller'e bu iş fatura edildi. Erbakan bu işin faturasını ödedi. Sizler de aynısını söyledi. Tansu Çiller de hatalı değil bence. Ancak bana göre Sağlar'ın çok bilgisi var neden konuşmuyor. Devlet benim kasetlerimi yayınladığı için teşekkür ediyorum.

Fikri Sağlar önemli şeyler anlatıyor ancak bunların belgeleri var mı. Biz de geçmişte çok duyum aldık ancak bunların belgelerini bulamadık. Anlattıkların belgesi var ise anlatılanlar o zaman önemlidir. Asıl önemli olanlar mühimmatlar veya eylemi yapanlar değildir. Bu işleri yapanları ortaya çıkarmak önemlidir.

Ben bütün arşivimde video kasetlerim vardı. İşadamlarının Veli Küçük'e verdikleri brifinler vardı. Banka hortumları kasetleri vardı. PKK dosyası var. Bankaları nasıl hortumladıklarını anlatıyorlardı. Hayyam Garipoğlu'nun kasedi, Maltepe'de Atatürk heykeli vardı. Korkmak Yiğit'in Veli Paşa ile görüşmesinin video kasetleri vardı. Bunların hepsini evimin aranması sırasında emniyet tarafından alınmıştır. Bunun dışında gelen bakanlar ve istek kayıtlar hepsi vardır. Bunlar ortaya çıkar çıkmaz veya yayınlanır bu benim sorumluluğumda değildir. Büyük develüasyonla ilgili kimler nasıl hortumlama yaptıkları, dövizler yurt dışında Ziraat bankası aracılığı ile nakite çevriliyordu bu bilgileri verenler de banka sahipleri idi. Türkiye'de bir 5'li çete vardı. Bugün kimse bundan bahsetmiyor. İstenirse bunların isimlerini veririm. Bugün diyorlarki devletin içine çete sızmış. Meclise polise askere vatandaş sızmıyor. Çete siyaset politika içiçe geçmiş. Siyasilerle kolkola meclise gelmişler. Şimdi de Erenekon için tetör örgütü deniyor. Ergenekon içindekiler terörist değil, general profesor, jitemci bunlar dışardan gelmiş değil devletin kendisidir.

Bu belgeleri polis emniyet istihbarat şube müdürlüğü Erdal Serdal Saçan bey 6 çuval belgeyi almıştır. Bütün dinleme kasetleri yurt dışından Türkiye'ye gelen bir başbakanın dinleme kaseti. Abdullah Öcalan meselisini de bulacaksınız. Bu kaset ve belgelerde bulacaksınız.

Öcalan'la ilgili neler var

İlişkiler var. Öcalan yargılandığında kamuoyunda söyledikleri Türkiye'nin içini ilgilendiren bilgiler verdiler. Demogoji ve ajitasyonla ilgili servis yapıldı. Öcalanla ilgili uluslararası bağlantılar konusunda bilgiler TAK denilen vurucu bir tim vardır ellerinde her türlü ekipman vardır. bu belgeler Saçan'ın elindedir. Tüncay Özkan ile hiç karşı karşıya gelmedim. Tüncay Özkan Mesut Yılmaz'ın ekibindedir. Ben hiç bir zaman onunla oturnmadım. Özkanla ilişkileri Adnan Akfırat yürütürdü.

Veli Küçük olayı ile ilgili çok açıklama yapıyorsunuz. Küçükle ilgili durum nedir.

Polisin Veli Küçük hakkında bilgisi yoktu. Herşeyi merak ediyordu. Bana göre Veli Küçük'e dokunamayacaklarını görüyordum. Bugün de polis Veli Küçük'e dokunamazlar. 7 yıldır hiçbir şey yapılmadı. Bana Veli Küçük'ü anlat dediler ben anlattım. Ben 7 yıldır ben niye anlatmadım değil neden 7 yıldır Ergenekon neden deşifre edilmedi sorusudur. Ben bu konuda birşey diyemeyeyim.

Fikri Sağlar, Ergenekon olayı çözülmüş olsaydı daha sonraki olaylar olabilirmiydi

Siz komisyonda idiniz Veli Küçük'ü çağıramadınız. Sizler de Susurluk'ta bu olayları biliyordunuz. birşeyler yapamadınız. Benden birşeyleri deşifre etmemi istiyorsunuz ben edemem ben hedef tahtası durumundayım. Ben ergenekonla fazla papaz olmak istemiyorum.

Size 37 soru geldi mi geldi gibi açıklamalar oldu

Ben 32. güne çıktığım gün bir ve ikinci isim için birisi Karl Marks biri Engels e benziyor dedim. Ertesi günlerde Hürriyet gazetesi ve Doğan gurubu bana akıl almaz saldırılarda bulundular. Mesajı almışlardı. Ben kendilerine söyledim. Bugün de telefonlarıma çıkmadım. Eğer devam edelerse Türkiye'deki 5'li çeteyi Ertuğrul Özök ve Doğan Grubunun bağlantısını Veli Küçük ve işadamlarının bağlantılarını servis yapacağız. Aynı kasetler birilerinin ellerindedir.

Bugün yayınlanan kasetler kayıtların sadece bir kısmıdır. Benden bugün hala Kanada'da nasıl yaşadığımı soruyorlar. Ben de onlara yaşadığım ortamı anlatıyorum.

Özdemir Sabancı suikasti ile ilgili açıklamalarınız var. Bu cinayetin de Ergenekon tarafından işlendiğini mi anlayacağız.

Bu konuda size en iyi yardımcı olacak yine alınan bir kasettir. Cinayetten 3 ay sonra Sayın Sabancı beni davet etti davete bazı komutanlar da katıldı. Orada uluslararası bağlantılar gündeme geldi. Sabancı daha sonra beni çağırdı. Aydın Akfırat ve Haydar Taşlı bey bu konuları daha iyi biliyorlar. Bizim o dönemde konuşmaların hepsi benim arşivimde bilinmektedir.

Ben teknoloji cahiliyim ben kullanmayı bilmem ancak ziyarette kameraman vardı. Bu talep bize Haydar Taşlı beyden geldi.

Deniz Baykal ile Fikri Sağlar arasında ilikiler hakkında neler diyorsunuz Mahir Kaynak deşifre edilmesyedi bir sol partinin genel başkanı olacaktı. Mahir Kaynak deşifre olduğu için Baykal bir sol partinin genel başkanıdır.

Cesur Hırsızlar Partisi'ni sayın Fikri Sağlar kendisi iyi biliyor.

Fikri Sağlar:CHP'den ihracımla ilgili birşey söylemyeceğim. Birçok şeyleri biliyorum. Ancak birçok şeyleri söyleyemeyeceğim. Bugün Türkiye'de hiçbirimizin can güvenliği yok. Siz kanada da yaşıyorsunuz. Biz burda yaşamaya devam ettireceğiz. Benim mezar yerim burda Mersin'de sizler

Türkiye gibi bir yerde çok sağlıkı bir karar veriyorsunuz. Bu kararınızı bence devam ettirin. Ben sizi kendime örnek alıyorum. İsterseniz sizi buraya alayım.

Veli Küçük'ün uyuşturucu botuna açıklama getirirmisiniz. Bu konuda uluslararası boyutu nedir. Türkiye geçmişte develüasyon yüzünden 75 milyar dolar kaybetti ocaklar söndü.

Dünyada bu aylarda bir ekonomik kriz esiyor. Türkiye'de ise bu banka hortumları ile esmişti. Türkiye'de siyasi güç onları koruyarak bu bu hortumlama yaşanmıştı. Tansu Çiller develuasyon yapmak zorunda kalmıştı. Türkiye'de herkes istediğini yapıyor yanına kar kalıyordu. Herkes adalet ve hukuk diyor. Ben gazete ve televizyonlardan hukuku görmeye çalışıyorum. Benim dönemimde hukuk adalet sokaktaki vatandaşa uygulanmıyor ancak yüksek bürokrat, medyacılar hukuk ve adaletten faydalanıyordu. Fatma Girik bir gün önce evinde yemek yediği gecekonduyu ertesi gün yıktırmıştı. Bu nasıl hukuk ve adalet.

Yahya Gür-Haber7.com

Bu kaset ortalığı çok fena karıştırıcak

Ergenekon Terör Örgütü'nün temelinde yatan gizemli isim olarak görülen Tuncay Güney'in 2001 yılında verdiği ifadenin görüntüleri yayınlandı...14 Ocak 2009 16:00


Tuncay Güney'in, Ergenekon Terör Örgütü hakkında ilk belgelerin de ortaya çıktığı gözaltında verdiği ifadenin video kaydı yayınlandı. 6 saatlik görüntülerde şok iddialar var...

Videoda Tuncay Güney, şu anda Ergenekon'dan tutuklu bulunan eski polis müdürü Adil Serdar Saçan tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde ifade veriyor.

Güney, Ergenekon Örgütü'nün yapılanması ve Veli Küçük ile ilgili çok çarpıcı açıklamalar yaptı. Ergeenkon Terör Örgütü'nün Kuzey Irak'ta örgütlenmesinin olduğunu söyleyen Tuncay Güney, Veli Küçük'ün Türk Dünyası Araştırması Vakfı Başkanı Turhan Yazgan'la ilişkisinin olduğunu öne sürüyor. Güney ayrıca kamuoyunda Harun Yahya olarak bilinen Adnan Oktar'ın İsrail tarafından finanse edildiğini de iddia ediyor.

İŞTE TUNCAY GÜNEY'İN GÜNDEMİ SARSACAK İFADELERİ

Gözaltına alındığı 2001 yılında polise verdiği ifadede Ergenekon terör örgütüne ilişkin bilgiler veren Tuncay Güney'in, Sabancı suikastinden Susurluk kazasına kadar bir çok konuda çeşitli açıklamalarda bulunduğu ortaya çıktı. Örgütü Ergenekon olarak değerlendirdiğini belirten Güney'in ifadeleri şöyle:

VEKİ KÜÇÜK ERGENEKON'UN SÖZCÜSÜ

"Örgütü Ergenekon olarak değerlendiriyorum. Veli Küçük'ü Örgütün sözcüsü olarak görüyorum. Veli Paşa ile sık sık görüşüyordum. Bir tek Amerika'ya gittim. Bir tek Mehmet Özbay'ı gördüm. Dünya ülkeleriyle ilgili hiçbir şey konuşmadık. Türki cumhuriyetlerindeki örgütlenmeleri direkt Veli Küçük yapıyor. Ortadoğudaki örgütlenmeleri Hüseyin Şaşıoğlu yapıyor. Ergenekon'un Kuzey Irak'ta da örgütlenmesi var. Veli Küçük'ün Kuzey Irak'ta okulu vardı. Hizbullah konusu Halit Güngör'in öldürülmesinden sonra dikkatimi çekti. Veli Küçük bana bir sohbet sırasında 'Teoman Paşa Hizbullah'ı başımıza bela etti' dedi. Hizbullah'ın PKK'ya karşı kurulmuştu. 'Biz yanlış bir şey yaptık' dedi. Helikopterlerden PKK'ya ayetler atarlarmış.

HİZBULLAH'I JİTEM ORGANİZE ETTİ

Veli Küçük ile Turan Yazgan'ın ilişkisi vardı. Ölen adamın Hüseyin Velioğlu olmadığı söylendi. Jack Kamhi suikastini İsrail göstermelik yapmıştı, Adnan Hoca da İsrail tarafından finanse ediliyordu. Adnan Hoca, Veli Paşa ile yemek yemek istemiş. Veli Paşa 'gelmesin' dedi. Fakat bu geldi. Veli Paşa, 'siyonizmi ölçü olarak göstererek propagandasını yapıyor, başka bir yaptığı da yok' dedi. Adnran Hoca'nın yanında Engin Alan'ın yeğeninin vakıfta görevli olduğunu söyledi. Hizbullah olayından sonra Veli Paşa ile Doğu Perinçek'in arasının bozuk olduğunu biliyordum. Hizbullah'ın kavgasından sonra askerlerin ya da MİT'in kimi desteklediğini bilmiyordum fakat Hizbullah'ın normalde askerlerin kontrolü altında olduğunu biliyordum. Bunu Doğu Perinçek de söyledi. 'Doğrudur dedi, o zaman yapılan hatalardan birisiydi' dedi. Hizbullah'ı Jitem organize etti. Veli Küçük bana Hizbullah'ın normalde askerlerin gözetiminde olduğunu söyledi. Perinçek, PKK'nın Türk gladyosu içindeki adamı."

CUMHURİYET GAZETESİNİ BUNLAR MAHVETTİ

"Gizli örgütlenmenin Ergenekon olduğundan eminim. Bunun içinde askerlerin de olduğuna katılıyorum. Veli Küçük jandarma içine nüfuz edemezdi, önemli bir general değildi. Ergenekon örgütlenmesinin sağı solu yok. Çevik Bir hiçbir zaman bunların hareketine karşı çıkmadı. Bunlar, Bir'in bütün operasyonlarını baltaladılar. Cumhuriyet Gazetesi'ni bunlar mahvetti. Paşa söyledi. 'Çevik Bir ekibi para aldı' dedi. Çok büyük şekilde yaygara çıktı. Cumhuriyet Gazetesi'ni örgütlenme gibi gördüler.

VELİ KÜÇÜK ÖCAlAN'IN GETİRİLİŞİNE KARŞIYDI

Öcalan'ın avukatı Doğan Erbaş'la görüştüm. Çevik bir hiçbir zaman Veli Küçük aleyhinde bir açıklama yapmadı. Özel kuvvetlerle Ergenekon arasında hizipleşme vardı. Özel kuvvetler Amerika'dan para alıyor, bunlar öz kaynaklarıyla gidiyorlar. Özel kuvvetler komutanlarını Amerika uşağı olarak görüyorlar. Öcalan normalde Moskova'dayken teslim olacaktı. Türkiye'ye gelecekti. Veli Paşa operasyona karşıydı. Bunlar Öcalan'la anlaşmış, Öcalan'ı Türkiye'ye getirmeye razı etmişlerdi. Ben Öcalan'ın avukatı Doğan Erbaş'la da görüştüm. Biz teslim olmaya açığız dediler. Öcalan Amerikalıların kucağına düştü. Veli Paşa Öcalan'ın bu şekilde getirilmesine ve Kenya'daki operasyona karşıydı. 'İntihar etsin, gelmesin şerefsiz' dedi. 'Böyle gelme mi olur' dedi. PKK, Lübnan'da Çevik Bir ile görüştü. Bunlar Çevik Bir ile anlaşamamışlar. PKK da otomatik olarak bir hükümet gibi oturmuş masaya. Veli Paşa Öcalan'ın operasyonuna karşıydı. Doğan Erbaş'la periyodik olarak görüşüyorduk.

KİMSE YEŞİL'İ, KÜÇÜKTEN HABERSİZ ÖLDÜREMEZ

Yeşil ile Mehmet Eymür'ün arası iyi değildi. General Veli Küçük için Yeşil'in ölü olması hiçbir işe yaramaz, ölü bir hayalet olması işe yarayabilir. Ben öldürülme olayının kendisine yarar getirmeyeceğine inanıyorum. Veli Küçük Yeşil için patrondu. Yeşil'in ölümü Veli Küçük'ün işine yaramazdı. Mehmet Eymür'ün Veli Küçük'le arası açıktı. Sıkılan bütün insanlar Veli Küçük işaret ettiği için sıkılmıştır. Cem Ersever jitemin 4. bölge komutanıydı. Kendisiyle hiç yüzyüze gelmedim, tanımıyorum. Aralarında kavga çıkıyor. Cem Ersever tarafında olanları tasfiye eden Veli Küçük'tü. Veli Paşa, ölmeden önce Cem'i arayarak İzmit'e gelmesini istiyor. Kendisi İzmit'e gelmiyor. Ondan sonra öldürüldü zaten. Kimse güneydoğu'da kalmak istemezdi ama cem Ersever orada kaldı. Kimse Yeşil'i Veli Küçük'ten habersiz öldüremez.

VELİ KÜÇÜK'Ü BEN DE ÇÖZEMEDİM

Veli Paşa'dan korkarlar. Emekli olması önemli değil. Onun için davası önemli. Veli Küçük, bir yüzbaşı için ütopyadır. Gönüllerde taht kurmuştur. Hiçbir zaman bir kurmay başkanına illegal şekilde "beni Ahmet'le, Mehmet'le görüştür" demedim. 'Veli Paşa'nın emri var' diye demedim. Veli Küçük örgütün sözcüsüdür. Kendilerine bankalardan, büyük işadamlarından, mafyadan, bu örgüte gayri resmi bir yerden para geldiğini göreceksiniz. Tansu Hanım görül at Hizbullah'ın normalde askerlkat Hizbullah'ın normalde askerlşmek istiyordu. Vehi Paşa, 'ben politikaya girmeyi düşünmüyorum' dedi. Hiçbir ideali yoktu. Perde arkasında lider olmak daha hoşuna gidiyor. Kendi dünyasında gizemli lider olmak hoşuna gidiyordu. Perde arkasında olunca kimse ona muhalefet edemiyor. Sabah akşam kendisinin yanındayım. Ben çözemedim."

SABANCI'NIN ÖLDÜRÜLME SEBEBİ UYUŞTURUCU İMHASI

Sabancı suikastinden sonra olanları Veli Paşa'ya hemen ulaştırıyorduk. Cinayetin olmasının ana teması: devletin yakalamış olduğu uyuşturucuların Akçimento tesislerinde noter huzurunda imha edildiğini biliyorum. Bunlar, uyuşturucuyu imha etmeyip, satıyorlarmış. Abdullah Çatlı'nın grubunun Şevket Sabancı ile görüşüp ortaklık istediğini, onların kabul etmediğini biliyorum. Çatlı, Mustafa Duyar ile İsmail Akkol'u güzel güzel giydirmiş. Çocukların olaydan haberi yok. Fehriye Erdal da içeride. Fehriye Erdal işe girerken referans bölümünde Hüseyin Kocadağ'ın kart viziti varmış. Çocuklar aşağıda beklerken kameraya yakalanıyor. Kumpasa geliyorlar. Fehriye geliyor ve yukarıya çıkıyorlar ama bu sırada teğmen Hüseyin tetiği çekmiş. Sabancı Center'ın tam karşısında bir İETT garajı vardı. Çatlı bu organizasyonları orada yapıyordu. Garaj içine araba çekip birkaç gün gelip giderek bu işi organize ettiklerini biliyorum. Çocuklar kameraya çekilmiş ama aslında bunlar tetiği çekmemiş. Hüseyin Pepekan çekmiş tetiği. Bu cuntanın içinden general düzeyinde birisi özel kuvvetler komutanı başkan yardımcısı olduğunu biliyorum. Olayı o zaman Doğu Perinçek anlattı. Klasörle dosyaları verdi. Veli Küçük'e getirdiğimde bu dosyayı kendisi de aynı şeyleri düşündüğünü söyledi. Biz o zamanlar dergide 'Naylon katil Fehriye Erdal' dedik. Onun yüzünden DGM dergi hakkında soruşturma başlattı. Sabancı Ailesi de o zaman dedektif ekibi kurmuş cinayeti inceliyordu. Hedef Özdemir Sabancıydı. Sabancı cinayeti Dursun Karataş'a ihale edildi. Uyuşturucudan pay isteyen Çatlı grubu. Öldüren yüzbaşı özel kuvvetlerde görevli bir isim. Hüseyin Pepekan o dönem Mehmet Ağarlarla, Özer Çiller'le beraber, Abdullah Çatlı ile beraber."

CUMHURİYET GAZETESİ'NDE ASKERİN HÜKMÜ YOK

"Dursun Karataş'ı polis destekliyor. Kocadağ tarafından DHKP-C polis kontrolünde bir örgüt haline geliyor. Gaffar Okkan'ı Hizbullah'ın öldürttüğüne inanmıyorum. Hiç kafama Hizbullah yatmadı. Ne İBDA-C'nin ne DHKP-C'nin Sabancı gibi bir adamı indirme olasılığı imkansız. Sabancı Ailesi'nin bu anlattıklarımdan haberi var. Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili yıllar önce bana Gürbüz Çapan'ın da anlattığı; yıllar önce bazı gruplar Cumhuriyet Gazetesi'ne borçlarından dolayı el koyacakmış. Gazetenin hisseleri, cüzi miktarlarla alınıyor. Gürbüz Çapan Cumhuriyet Gazetesi'nin hisselerini almış. İlhan Selçuk, 28 Şubat'tan sonra bir yazı yazdı. Kıvrıkoğlu'na hitaben 'sen kısa donla gezerken biz devrim yapıyorduk' falan diye rencide eden bir yazı yazdı. O zaman Veli Paşa bana Çapan'la görüşün dedi. 'Yukarının emri var' dersiniz dedi. Perinçek'e de yazıyı naklettik. O hafta Doğu Perinçek köşke çıkmıştı. İki gün sonra Çapan geldi. Veli Küçük, İlhan Selçuk'la gazete olmaz dedi. Çırağan Sarayı'nda toplantı yapıldı. Kapalı kapılar ardında. Veli Paşa 'işadamları örgütlenmesine gitmeliyiz' dedi. Biz gazete, bir televizyon lazım dedi. Doğu'nun elindeki televizyonu alırız, normal televizyon hattına çeviririz dedi. Kemal Özden Cumhuriyeti düşünüyoruz dedi. Veli Paşa 'güçlenmek için basına girmeliyiz' dedi. Cumhuriyet hiçbir zaman solcu değil. Cumhuriyet demek derin devlet demek, Amerika ile girintili ilişkileri olan demektir. Çapan Pentagon'a gitti. O da girmiş Cumhuriyet ailesine. İlhan Selçuklar'ın ailesine girmiş. Sol bitmiştir. Türkiye Amerika'dan para alamayınca komünist oluyorum dedi. PKK ve Dev-Sol sorunu vardır. Cumhuriyet Gazetesi devletçidir. Askerlerin hiçbir hükmü yok orada. Cumhuriyet her gün zarar eden bir gazete ama ismi var.

KÜÇÜK'E CUMHURİYET'İ ALALMIM TEKLİFİ

Hablemitoğlu solcudur, gönüllü bir çok yazı yazmıştır. Hiçbir gazetede çalışmak istemem ama Cumhuriyet'te çalışırım. O zaman ne bilgiler gelir. Tuncay Özkan Uğur Mumcu'nun çırağıdır. Mehmet Eymür benim hakkımda bir yazı yayınladı. 'Resimleri satan Susurlukçu' dedi. Tuncay diyor, soyadımı vermiyor. Aslında o bana saldırmıyor. Cumhuriyet dış haberlerde çalışanların hepsi elit yerlerde. Veli Paşa'dan duyduklarımı söylüyorum. Cumhuriyet Gazetesi'ni herkes eline geçirmek için uğraşıyor. 'Gürbüz Çapan'la yapamazsanız Veli Paşam, bir başkasıyla yapın' dedim. Veli Paşa 'Ben sana camı açtım, karşıda elma ağacı var. Git ordan elma topla, elmaları da ben mi toplayacağım' der. Paşam, 'Cumhuriyet çok önemli bir gazete' dedim. 'Cumhuriyet Gazetesi'ni alıp, Milliyet'in eski ayarında bir yol tutturursak güzel olur' dedim. Ben şimdi camı açtım, Veli Paşa elmaları topluyor. Veli Küçük'e gaz veriyordum. Enka tesislerinde Gürbüz Çapan, Veli Paşa, Ferit İlsever, Kemal Özden ve Ümit Ülker yemek yedi. Hisseler konuşuldu. Fakat Çapan Küçük ile beraber olmaya hazır. Veli Paşa, Çapan ile uğraşmak istemiyor. İlhan Selçuk'a karşı değiller. Çünkü İlhan Selçuk olmazsa, Cumhuriyet Gazetesi olmaz.

PERİNÇEK AĞAR'LA GÖRÜŞTÜ KÜÇÜK KIZDI

Susurluk kazası öncesinde Mehmet Ağar ayrı, Veli Küçük ayrı bir gruptu. Mehmet Eymür Veli Küçük'e yakındı. Bütün grupların arası açıktı. Veli Küçük güçlüydü. Çatlı, İzmit'e Veli Küçük'ün yanına gidip gelirdi. Çatlı Mehmet Ağar'la gitmişti. Çatlı beraber olduğunda Aydınlık Gazetesi 'Çatlı Türkiye'de' diye haber yaptı. Veli Paşa, 'Doğu yanlış yapıyor, Ağar'la görüşmüş' dedi. Çatlı'yı '7 TİP'li öldürüldü' olayı çıkana kadar popüler olarak tanımıyordum. Veli Paşa Abdullah Çatlı'dan pek hoşnut değildi. Veli Paşa bunların hepsine oynuyordu. Paşa Giresun'daydı. Albay ve eşi ziyarete gelmişti. Veli Paşa albaya dedi ki, "Mehmet Ağar da o kazada gidecekti. Aslında bunların hepsi o kazada ölmeliydi. Bizimkilerde onların arkasındaydı." Malatyalı bir grup vardı. Gülbahar Ateş vardı. Veli Paşa bunların Mossad ajanı olduğunu söyledi. Veli Paşa'yı polise karşı iyi görüyorum. Veli Paşa polisleri ezdirmezdi. Korumaları hep polisti. Başka ülkelerin istihbarat örgütleri ile çalışmayı sevmezdi. Veli Paşa'nın Atilla Çınar ile arasının iyi olduğunu biliyorum. Şükrü Balcı ile telefonda sık sık konuşurdu. Veli Paşa'nın etrafındakiler ona kral gibi bakıyorlar. Sedat Peker ile konuştuklarını bilirim. Bana çok basit geliyor. Gece 3'lere kadar konuşurlardı. Lojmanda da konuşurlardı. Ben Veli Paşa ile teori konularında konuşurdum. Veli Paşa bana askeri kitaplar verirdi.

NAMAZ KILAR ORUÇ TUTAR İÇKİ İÇERDİ

Veli Paşa bayram namazlarına giderdi ve oruç da tutardı. Ama içki içiyordu. Susurluk Veli Paşa'ya ciddi darbe vurdu. Jitem dağıtıldı, tasviye oldular ve ekibi dağıldı. Veli Paşa'nın kirli çamaşırları olduğunu bu ülkede herkes biliyor. Nejat Müldür o dönem tırışka bir adam ama şimdi. Bütün bu askeri cuntaya bakacaksınız, bunların adı Ergenekondur. Veli Paşa Bahçeli'yi falan eleştirir. Ergenekon ismi çok güzel bir isim. Bunlar bir yer altı örgütlenmesi olarak geçiyor. Üst düzeydeki insanların hepsi bunu bilir ama telaffuz etmezler. Çok önemli bir şey bu Ergenekon. Ben de bu Ergenekon üzerine çalışıyorum, araştırıyorum. Hazırlanan lobide işadamlarının örgütlenmesi var. Ergenekon örgütün yeniden yapılanmasının tasarımıdır. Doğu Perinçek'in yeniden yapılanma diye Veli Paşa'ya bir teorisi vardır. Bende olan tüm belgelerin hepsi Veli Küçükte de var. Ben Ergenekon üyesi değilim. Veli Küçük'ün mutemetliğini yapıyorum. Ben duyduklarımı söylüyorum. Teyit ettiklerimi söylüyorum. Ben bugüne kadar bu hareketi ne Doğu'dan, ne diğer kesimlerden silahlı birlik terimi duymadım. Jitem normal istihbarat sağlamıyor. Jitem şimdi yok. Ergenekon'un çekirdek kadrosunda İsmail Hakkı Karadayı, Necip Toruntay, Teoman Koman, RasimBetir, Necati Üldür, Engin Hoş, Güven Erkaya vardı. Veli Küçük dahil 12 kişilik bir beyin kadrosu olduğunu biliyorum. Milli Güvenlik Kurulu'nun dışında Genelkurmay'ın kendine ait bir milli güvenlik kurulu varmış. Bunlar kendi aralarında görüşürlermiş, daha sonra Başbakan'ın olduğuna katılırlarmış."


HABER 7

15 Ocak 2009 Perşembe
Ergenekon gündemi değiştirmek için Yapıldı!



Son Ergenekon operasyonlarının Gazze'deki sıcak gelişmeleri iki plana düşürmek için yapıldığına dikkat çeken Göksel'in açıklamaları.

Katilin ricası iş bitiriyor!

GAP projesinde sulama ihalesi alan İsrailli firmalara kapatma davası açıldıktan 1 ay sonra yaklaşık 4,6 milyar dolar ödenek çıkaran AKP hükümeti, Olmert'in son ziyaretinde İsrail'e iki ayrı jestte bulundu. Birinci jest, 22 Aralık'ta İsrail'e yeni bir silah alımı ihalesi verildi. İkinci jest ise, devletin zirvesi ile ikili görüşmeler yapan Olmert'in ricası üzerine Aselsan'daki bir ihalede kalan 141 milyon dolarlık bakiye de ödendi.
Başbakan daha ne bekliyor?

AKP iktidarının kapatma davasında Yahudi lobisinin gönlünü kazanmak için İsrailli firmalara 6 yıllık aradan sonra bugünkü döviz kuruyla 4,6 milyar dolar ödenek çıkarması, bütün Türkiye'yi şok etti. Erdoğan'ın İsrail'e karşı hamaset yapmadığını atacağı bazı adımlarla ispatlayabileceğini belirten Göksel, " O zaman, 2004'te Yahudi cemaatinden aldığı cesaret ödülünü geri versin. İsrail'in yürüttüğü bir proje olan BOP eşbaşkanlığından da hemen istifa etsin" dedi.

GAP projesinde sulama ihalesi alan İsrailli firmalara kapatma davası açıldıktan 1 ay sonra yaklaşık 4,6 milyar dolar ödenek çıkaran AKP hükümeti, Olmert'in son ziyaretinde İsrail'e iki ayrı jestte bulundu. Birinci jest, 22 Aralık'ta İsrail'e yeni bir silah alımı ihalesi verildi. İkinci jest ise, devletin zirvesi ile iki görüşmeler yapan Olmert'in ricası üzerine Aselsan'daki bir ihalede kalan 141 milyon dolarlık bakiye de ödendi.

Verso Araştırma Şirketi Sahibi ve Stratejist Erhan Göksel'in verdiği bilgiye göre, AKP iktidarının kapatma davasında Yahudi lobisinin gönlünü kazanmak için İsrailli firmalara 6 yıllık aradan sonra bugünkü döviz kuruyla 4,6 milyar dolar ödenek çıkarması, bütün Türkiye'yi şok etti. Buna göre, Demirel zamanında yapılan ihaleleri iki anlaşmalarla İsrailli firmalara verildi. 2003'ten bu yana GAP'a ödenek çıkarmayan AKP hükümeti, kapatma davası ile bu tavrında radikal bir değişikliğe gitti. İçerisinde Türk firmalarının ağırlıklı olarak yer aldığı 7 uluslar arası konsorsiyuma, 4,6 milyar dolar ödendi. Dankner Tavura, GAP'ta iş yapan ana şirketlerden birisi olarak öne çıkıyor.

GAP'taki ödemeleri ortaya çıkaran Erhan Göksel'in verdiği yeni bilgiler ise, yine herkesi şaşırtacak. Kameralar karşısıda Filistin'deki vahşete gözyaşları içinde tepki gösteren AKP yöneticileri, gerçekte el altından İsrail'le olan bütün anlaşmaları yürütmeye devam ediyor. Hatta yeni ihaleler yapılarak, askeri anlaşmalar da imzalanıyor. Bunlardan birisi Olmert'in son Ankara ziyaretinden hemen önce imzalandı. 22 Aralık'ta yapılan ihaleyi İsrailli bir firma kazandı. 147 milyon dolarlık ihale, İsrail'den yeni bir silah alımını öngörüyor.

Olmert'in Gazze saldırılarından hemen önce gerçekleştirdiği Başkent ziyaretinde başka bir ekonomik sorun daha halledildi. Buna göre, askeri bir ihaleden dolayı ödemesi bekleyen 141 milyon dolarlık bir bakiye, sorunu çözüldü. Olmert'in ricası üzerine Aselsan'ın yaptığı ihaleden kalan borç hemen ödendi.

Erhan Göksel'e göre, Başbakan Gazze saldırılarının ilk 8 günü oldukça cılız tepkiler veriyordu. Ancak bir olaydan sonra Başbakan Erdoğan'ın tavrı sertleşti. İşte Göksel'in ağzından bunun gerekçesi, " Başbakan, Gazze'deki işgalin ilk 8 günü çok cılız tepkiler gösterdi, kerhen iç politikaya dönük küçükşeyler söyledi. Ta ki Saadetin İstanbul'daki ezici mitingine kadar. O mitingden sonra Başbakan tavrında bir sertleşme oldu. Çünkü Türkiye'nin her yerinden toplumsal kalkışmanın başladığı bir nokta o miting" diye konuştu.
"Ergenekon operasyonları, gündemi değiştirmek için yapılmıştır"

Son Ergenekon operasyonlarının Gazze'deki sıcak gelişmeleri iki plana düşürmek için yapıldığına dikkat çeken Göksel, "Ergenekon operasyonları, gündemi değiştirmek için yapılmıştır. Ergenekon devam eden bir dava idi, elbette beklenen bir takım gelişmeler vardı. Ama zamanlaması bakımından, Türkiye gündeminden Gazze'yi kaldırıldı. Fakat hala İsrail her yere giriyor, daha yakıcı bombalar kullanıyor. Ben Başbakanın seçime girerken, hamasetle İsrail'e karşı dişini göstermeye başladığını, bunu bir iç politika malzemesi olarak kullandığını, el altından bütün İsrail anlaşmalarını yürüttüğüne inanıyorum " diye konuştu. Erdoğan'ın İsrail'e karşı hamaset yapmadığını atacağı bazı adımlarla önleyebileceğini belirten Göksel, " O zaman, 2004'te Yahudi cemaatinden aldığı cesaret ödülünü geri versin. İsrail'in yürüttüğü bir proje olan BOP eşbaşkanlığından da hemen istifa etsin" dedi. Göksel, hükümete şu soruları yöneltti: "Peki kapatma davasında, GAP birden bire nerden çıktı? GAP'a yeni bir ihale açılmış mı soruyorum? 4,6 milyar dolarla yeni bir yatırım yapılmış mı? Bu para nereye gitmiş? Bu para eski verilen ihalelerin ödeneklerine gitti. Yeni hiçbir iş yok" diye konuştu

Milli Gazete
http://anadoluhaber.blogspot.com/2009/01/ergenekon-gndemi-deitirmek-iin-yapld.html

'BİR NUMARA' ZENGİN SINIF İÇİNDE

17 Ocak 2009 13:09
Yeniçağ gazetesi yazarı Behiç kılıç, bazı medya organlarının Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasına itirazının Bir Numara kadrosunun zenginlerden oluşmasından kaynaklandığını iddia etti.
Kılıç, bu nedenle telaşlanan medyanın Susurluk'a "evet" Ergenekon "hayır" dediğini anlatarak, "Evet İbrahim Şahin'i al ama, sosyeteye de akredite Sabih Kanadoğlu ile, Kemal Gürüz ile uğraşmak da nereden çıktı!.. Cumhuriyet'in ayak takımı var işte, elitlere ne uzanıyorsunuz!!?" mesajı verilmek isteniyor ve bu yüzden de operasyona karşı çıkılıyor!.." dedi.

Kılıç bugünkü köşesinde "Tepelerde 'Ergenekon' korkusu!" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Kamuoyunda soruşturma kapsamında eski Cumhurbaşkanlarının, Genelkurmay Başkanlarının, aktif pasif siyasilerin gözaltına alınacağına dair fısıltılar dolaştığına dikkat çeken Kılıç, şunları yazıyor:

"O kadar değil, listede dev para babalarının da adları var... Uzun yurtdışı geziler yalnız Dalan için mi geçerli!!? Toplumsal deneyimli ve de polis kökenli bir dostumuz 'Patronlar operasyon için kapılarının çalınmasını bekliyorlar!' diyor kanıtı da şu... 'Patronlara yakın, onları destekleyen gazete ve TV'lerin haberlerine bak meseleyi anlarsın!..' Ona göre, sermaye ile iç içe medyanın yayın üslubu şöyle; 'Operasyonlara isimleri yüksek katlarda olan kişileri katmak manasızlık, haddini aşmak oluyor... Evet İbrahim Şahin'i al ama, sosyeteye de akredite Sabih Kanadoğlu ile, Kemal Gürüz ile uğraşmak da nereden çıktı!.. Cumhuriyet'in ayak takımı var işte, elitlere ne uzanıyorsunuz!!?' mesajı verilmek isteniyor ve bu yüzden de operasyona karşı çıkılıyor!.. Ve bu karşı çıkışın temelinde de, 'Bir numara diye buyur edilecek olan kadronun, zenginler sınıfı içerisinde olması!..' yatmaktadır.. Deneyimli polis öyle diyor!.."

Egemen sermayenin kontrolündeki medyanın "Meseleyi Susurluk'a bağlayıp, patronları Ergenekon'dan sıyırmak!.." gayreti içinde olduğunu da ileri süren Kılıç, "Ahaliye, haber saatlerinde habire 'Ergenekon'dan bir sonuç çıkmaz, aslında Susurluk daha önemlidir, onu deşmeliyiz!' mesajı veriliyor. Ardından, 'patroncular' Susurluk'u deşifre etmek için ne kahramanlıklar yaptıklarını sıralayıp milleti hipnotize etmeyi umuyorlar!.. (Bu arada Susurluk'un, o patronlar tarafından Türkiye'yi ele geçirmek için kullanılan bir organizasyon olduğunu, bunun sonucunda ülkenin elli milyar dolarının buharlaştırıldığını falan bu milletin hiç hesap etmeyeceği kanısındalar...) Gelgelelim evin hesabı çarşıya uyacak gibi değil!.. Hedefteki bu kitleye 'Patronlarınız hiç boşuna Susurluk'a bel bağlamasın, Ergenekon ayarı başkadır' mesajları gidiyor!.." şeklinde görüşlerini ortaya koyuyor.

Patronların "Ergenekon" soruşturmasından çekinmesinin nedeni ise Kılıç şöyle açıklıyor:

"2001 mali krizi ile yapılan milyarlarca dolarlık vurgunlar, 28 Şubat döneminin müthiş yolsuzluklarının tavana vurması olmuştu... Üstü örtülen Tantan operasyonları ortada kalmıştı... Vurguncular, ülkenin kremaları olarak yaptıklarının yanlarına kâr kaldığını var sayıyorlardı!.. Korkularının ikinci ana damarı da şu... Bu muhterem zevat, darbe meselesi ile ilişkili varsayılıyor... Bir takım faaliyetleri tespit edilmiş durumda!.. Yani beyim, egemen sınıfların şu sıralar hukukun üstünlüğü sloganına sarılmalarının nedeni budur...Yani mesele 'Kendim için istiyorsam namerdim!' meselesidir..."

Zaman
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Oca 19, 2009 1:26 am    Mesaj konusu: BunlarI bilmeden ‘Ergenekon’u anlayamayIz! Alıntıyla Cevap Gönder

Bunları bilmeden ‘Ergenekon’u anlayamayız!
Yiğit BULUT
Vatan
18 Ocak 2009

Yazıma geçmeden bir noktanın altını çizmem gerekli; burada yazacaklarım, bugün “konu ile ilgilendirilen” isimler “suçludur” ve “böyle bir örgüt vardır, bu kişiler de üyesidir” anlamına gelmez.

Böyle bir “örgüt var mı-yok mu” YARGI karar verecek ve “isimler hakkında da” YARGILAMA süreci sonucu “hüküm verilecek” ! Peki ben “neden bahsedeceğim”? Adı ne olursa olsun; son 160 yılda “karanlık” noktalardan ve bunları “aydınlatmadan” bugün ortaya “çıkan durumu” asla anlayamayacağımızdan bahsedeceğim. Sevgili dostlar, bunları “bilmeden” bugünleri asla anlayamayız:

* 1854-1876 arasında Osmanlı’nın yaptığı 18 borçlanmanın, nereden, nasıl ve hangi “etnik kökeni farklı” Osmanlılar tarafından yapıldığını

* 1876’da LONDRA ve PARİS bankerlerine “boğazına kadar borca” batmış Osmanlı’nın “ödediği” büyük faize rağmen bitmeyen borcu gerçeğini

* Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’nın Almanlar’la birlikte LONDRA ve PARİS’e “Borcu ödemeyeceğim” diye kafa tutmasını ve “kararını açıkladıktan sonra yerli unsurların kışkırtılması ile öldürülmesini”

* 1830 Baltalimanı anlaşması sonrası Osmanlı’nın İngilizler’in “eline düşmesini” ve sonrası gelişen “esareti”

* 1915’te “Ermeni Yer Değiştirmesi” kararı alındığında “Osmanlı Genelkurmay Başkanı’nın” Alman olduğu gerçeğini

* Biz Çanakkale’ye “yüklenirken” oradan geçmek istiyor gibi “var gücüyle yüklenen İngilizler’in” aslında Kuzey Irak’ta yaptıklarını

* Alman kökenli Bektaşi Osmanlı Baron’un “kim olduğunu”, bu ismin “kurduğu” örgütü.

* Damat Ferit ile “bu baronun” Alman bağlantılarını

* 1946 devalüasyonunu.

* 1960’da Menderes’in “Rusya’ya gitmeye neden ömrünün” yetmediğini!

* 1980 darbesini ve sonrasında Özal ile “uygulanan” 1978 Dünya Bankası raporunu ve “imzacısını”

* 2001 krizini ve 1978 Dünya Bankası raporu imzacısı Kemal Derviş’i.

* Muavenet fırkateynimizin vurulmasını ve o dönemde “Türkiye’nin Almanya’dan savaş gemisi alma girişimini”

* Bugün Türk donanmasında kaç “gemimizin” Alman, kaçının “Amerikan” malı olması gerçeğini.

* PKK’nın “AB’den” nasıl desteklendiğini.

* Yabancı bir gazetenin genel yayın yönetmeninin “Türkler’i koruyan iki Türk yazarı” ülkesinde “nasıl aforoz” ettiğini.

* Son 5 yılda “borcumuzun” Cumhuriyet tarihi kadar nasıl arttığını!

Sevgili dostlar, daha yazarım ama “bence bu kadar” bile yeter “ne demek istediğimi” anlamak için. Eğer bir “Ergenekon varsa” bunları bilmeden ve uzantılarını anlamadan “asla tamamı” çözemeyeceğiz!

Yiğit BULUT / Vatan
ybulut@gazetevatan.com

Sami SELÇUK
Star Adını koyanda siyasileşen dava
20 Ocak 2009

Ne zaman kamuoyunu ilgilendiren bir yargılama olsa, Türkiye ádeta hukuk bilincinden yoksunluğunu cömertçe sergiliyor. Her boydan insan yargıçların yerine geçerek hüküm kuruyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimiyle, AK Partinin kapatılmasıyla, Anayasanın 10. ve 42. maddeleriyle ilgili davalarda da böyle olmuştu.

Şimdi de Ergenekon diye adlandırılan davada benzer tutum yineleniyor. Her dava siyasileşiyor. Ortalık toz duman. Ders çıkaran yok. Tarih "tekerrür ediyor".

Böyle bir ortamda ne denli nesnel ve yansız olursanız olun, ne söylerseniz söyleyin karşıtların yandaşları size bir rol biçecektir. Bunu önleyemezsiniz.

Önce sustum. Olmadı. Sonra soyut değerlendirmeler yaptım. Olmadı.

Bilim der ki: "Bal çok yararlı bir besindir. Ama sıcak çaya konulmaz; zehre dönüşür".

Bilim der ki: Siyaset soylu ve özverili bir kamu hizmetidir. Ama bir tutamcık siyaset, yargıya/yargılamaya karıştırılırsa, virüse dönüşür. Yargı hastalanır; kirli adalet salgılar.

Bizler, sanki sürekli bilim ve tarih dışı yaşıyoruz.

Yargıyı, bu kirlenmeden arındırmak zorundayız.

Bir kez gerçek hukukçu kamuoyundaki dedikodulara göre yaklaşamaz konulara.

Hukukun soğuk mantığıyla yaklaşır.

Bu mantığa göre, T. Ceza Yasasının (TCY) 299-343. maddelerindeki suçlar, siyasi güdülerle (saik) işlenen "siyasi suç"lardır. Bunları işleyen suçlular geri verilemezler (m. 18/1-b; Suçluların Geri Verilmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi, m. 3/1).

Ergenekon davası iddianamesinde eylem(ler), TCY'nin 313. maddesine sokulmuştur; yani siyasi bir suç söz konudur.

Siyasi suçlar çoğu kez, ülkeyi daha iyi yönetmek gibi olumlu güdülerle işlenirler.

Ancak güdü, olumlu, soylu da olsa suçun oluşmasını etkilemez.

Zenginden çalıp yoksulu doyurmak iyi güdüyle işlenen bir eylemdir. Ama yine de hırsızlıktır. Bu nedenle siyasi güdü eylemi suç olmaktan çıkartmaz. Ancak güdünün iyi olması, yaptırımın bireyselleştirilmesinde değerlendirilir (m. 61, 62). O kadar.

Şu hiç unutulmamalı: Suçun siyasi olması başka, davanın siyasileştirilmesi başkadır.

Kilise yargılamasında, 14. Louis'nin 1670 tarihli Buyrultusunda, ikrar kanıtların kraliçesiydi. Ne pahasına olursa olsun ikrara ulaşılmalıydı. İkrarı elde etmek için onurlar çiğnense bile her yönteme başvurulurdu. İşkence yasaldı. Bu sistemin adı, yasal kanıta yaslanan engizisyondur.

Aydınlanma bu tiksindirici zorbalığı yıktı. Çağcıl hukukta her şey kanıt olabilir. Kanıtlar arasında sıradüzeni olamaz. Kanıtları değerlendiren yargıç, bir ikrarı geçersiz sayabilir. Yani maddi gerçeğe ne pahasına olursa olsun değil, insana saygı ve hukuka uygun kanıtlarla ulaşılır. Bu sistemin adı, kanıt özgürlüğü ve vicdani kanıya dayanan suçlama sistemidir.

Bu bilgilerin ışığında yaşanan ilk yanılgıyı kolayca saptayabiliriz.

1890'lar Fransa'sındaki Dreyfus Davasında olduğu gibi, bu davada da Türk kamuoyu ikiye bölünmüştür:

Ergenekon yandaşları, hukuki/yöntemsel yanılgılar bahanesiyle esasın karartılmak, hatta sulandırılmak, "cambaza bak" dolanlarıyla bavulun çalınmak istendiğini; Ergenekon karşıtları ise, düşsel kanıtlarla dava açıldığını, amacın ideolojik sindirme olduğunu ileri sürüyorlar.

Hukuk, yargı, bu iki siyasi yaklaşımla da ilgilen(e)mez.

Bu yaklaşımların sahipleri davaya Ergenekon dediler.

Hayır. Ergenekon diye bir dava yoktur. Sadece "Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı başkaldırı" suçu (m. 313) ve davası vardır.

Davanın hukuki adı, bu.

Siyasi adı ise Ergenekon.

Demek, davayı siyasileştirme, daha işin başında, ona "Ergenekon" adını koyanda başlamıştır. Bu bir.

Hukukun gözünde suçun ve davanın, eylem ve suç sayısı açısından kapsamlısı, karmaşığı olabilir. Kamuoyunun ilgisini çok çekeni, ünlüsü olabilir. Ama davanın ve sanıklarının ünlü olması davayı büyük küçük, önemli önemsiz kılmaz. Suç hukukunun, yargılama hukukunun, hukukçuların gözünde bu suç ve dava ile bir hırsızlık, yağma, taksirli insan öldürme suç ve davası arasında hiçbir fark, ayrıcalık yoktur. Olamaz da. Bu iki.

Bu nedenlerle de hukuk sistemimize göre herhangi bir yolla suç işlendiğini öğrenen her savcı;

1-Ádil yargılanmayı sağlamak için, işin doğrusunu, maddi gerçeği araştırmakla, asla ayrım yapmaksızın kuşkulunun lehinde ve aleyhinde bütün kanıtları eksiksiz toplamakla, soruşturmayı sonuna dek, evet sonuna dek götürmekle yükümlüdür (Ceza Yargılama Yasası [CYY], m. 160). Sadece bu olayda değil, bütün suçlarda da bu böyledir. Suçlar kural olarak kendiliğinden soruşturulurlar ve kovuşturulurlar. Bu davadaki suçlar da böyle. Hiçbir savcı ben bunu soruşturamam diyemez. İster Ergenekon yandaşları, ister karşıtları gibi düşünsün, sonuç değişmez. İdeolojisini mesleğine karıştıramaz. Bu nedenle ben bunları göz ardı ediyorum diyen bir savcı suç işlemiş olur (TCY, m. 257).

2-Suç işlendiğine ilişkin kanıtlar kuşku noktasına gelince de her savcı her olayda davayı açmak zorundadır (CYY, m. 170). Takdir hakkı yoktur. Dava kuşku ile başlar, açık yargılamada kuşkunun ortaklaşa yenilmesiyle biter. Hiçbir kanıt önceden (a priori olarak) reddedilemez. Kanıtların inandırıcı olup olmadıkları ancak duruşmada değerlendirilir.

Kimse şunları unutmasın: Hukukun üstünlüğüne, hukuk karşısında herkesin eşitliğine yaslanan bir düzende, kimse başına buyruk soruşturma açamaz ve yapamaz; kimse başına buyruk insanları cezalandıramaz. Soruşturmayı, kovuşturmayı yasalar yaptırır ve yönlendirirler, insanlar değil. İnsanları yasalar cezalandırırlar, insanlar değil.

Bu nedenlerle kimi yazarların yaptıkları gibi, soruşturmaları, kovuşturmaları kişilere bağlamak, "o bile olsa soruşturma yapardı, davayı açardı" gibilerden değerlendirmelerde bulunmak, sıradan bilgilere, tutumlara, "bakın ne denli dürüst" dercesine övgüler düzmek bağışlanmaz bir yanılgıdır. Bu üç.

Ya övülenlerin bu gösterilere sessiz kalmalarına ne demeli? Bu da bir başka hukuki yeğnilik olsa gerek.

Ne dersiniz? Buna da dört diyelim mi?

Daha bitmedi. Gelecek yazıdakiler sanırım daha da önemli.

SAMİ SELÇUK - STAR


Hakan AYGÜN
Bugün
Ergenekon ve Olağan Şüpheliler
20 Ocak 2009


Uyuşturucu yüklü bir gemi havaya uçar. "Olağan şüpheliler"den biri sorguya alınır.

Topal ayaklı Kevin Spacey, tıpkı Tuncay Güney gibi "sohbet havası"nda polisin odasında sorgulanır. "Turk" diye bir "organize suç örgütü lideri"nden bahseder. Tıpkı Ergenekon'daki 1 numara gibi... Kevin Spacey'e göre her işin başı "Turk"tür. Her detayı anlatır, her bilgiyi verir. Tıpkı Tuncay Güney gibi...

Tuncay Güney neler anlatmadı ki... Uyuşturucu yüklü Kısmetim 1'in batırılmadan önce içindeki uyuşturucunun boşaltıldığını. Bazı polis şeflerinin bu işten nasiplendiğini... (Tam bir şehir efsanesi olarak polis şefinin rakibi emniyetçiler tarafından uydurulmuştur...)

Cem Ersever'in nasıl öldürüldüğünü. (Soner Yalçın vasıtasıyla telefonda tanıştığım Cem Ersever, TV röportajı için benimle sözleştiği telefon konuşmasından hemen sonra kaçırılarak, öldürüldü. Herhalde son konuşan birkaç kişiden biriyimdir.) Susurluk kazasından önce ölenlerin bir kaç saat öncesine kadar Mehmet Ağar'la Kuşadası'nda beraber olduğunu... (Susurluk kazası olduktan 1 saat sonra, bu bilgi yönetimimdeki Show Tv Ankara Bürosu'na çok özel bir kanaldan sızdırıldı, haberi yaptık ve çuvalladık. Ağar'ın bambaşka bir yerde olduğu kanıtlandı.) Sabancı cinayetini ve Abdullah Çatlı'nın karşıdan karşıdaki garajdan seyrettiğini. Tetikçinin bir başkası olduğunu. (Palavra olduğunu dünya alem biliyor.)

Tuncay Özkan'ın Uğur Mumcu'nun ofisboy'u olduğunu. (Tuncay'ın Uğur Mumcu'yla sağlığında öyle çok yakın ilişkisi asla olmadığını ben bizzat biliyorum. Mumcu öldürüldükten sonra mirasçısı havalarında Mumcu Vakfı'nda aktif emek verdiği için öyle sanıklar var.)

Ruşen Çakır'ın Ayet ve Slogan kitabının aslında CIA'e para karşılığı yazdığı bir raporun kitaplaştırılmış hali olduğunu. (Kitabın ardından 2001'de Ruşen'in ABD'de bir eli yağda bir eli balda yaşadığını belirtiyor ki, o tarihlerde Türkiye'de gazetecilik yapıyordu.) Haluk Şahin'in Doğu Perinçek'in TV'si için Avrupa'da Perinçek'le para topladığını. (Haluk Şahin'in İP ve Aydınlıkçılarla alakası yok.)

Çevik Bir'in Cumhuriyet Gazetesi'ne Genelkurmay kaynaklarından para yardımı yaptırdığını... (Asteğmenken komutanım olan Çevik Paşa, Genelkurmay Harekat Daire Başkanı'yken Cumhuriyet'te çalışmama acaip gıcık olduğunu yüzüme karşı hissettirecek kadar Cmhuriyet Gazetesi'ne sempatiyle bakmazdı.) Ve tabii aslını astarını bilemediğim ama diğer bütün anlattıkları martaval olduğu için kuşkuyla baktığım Ergenekon'un ilk 11'ini...

Anlattı da, anlattı... Tüm Türkiye de dinledi... Peki şöyle desem... Bütün bu anlattıklarının hepsi gazetelerde, dergilerde zaten çıkmıştı. Aralarında tek yeni iddia yoktu. Polisler beni karşısına alsa, ben de tüm bunları anlatabilirdim. Ergenekon için iddia ettikleri dışında....

Zaten Veli Küçük ve Levent Ersöz için anlattıklarını ilk olarak şimdi onlarla aynı davada yargılanan Perinçek'in Aydınlık Gazetesi yazmıştı. Susurluk için söylediklerini de, kimseler yazıp çizemezken günümüzde Ergenekon'da yargılanan İlhan Selçuk'un Cumhuriyet Gazetesi yazmıştı. Demeye getireceğim şu ki, düşünüyorum taşınıyorum... Tuncay Güney'in 2001'deki ifadesi "gazetelerde çıkmış haberlerin bir kolajı" olmaktan öteye gidemiyor.... Dönelim, başta söz ettiğim "Olağan Şüpheliler" filmine...

Bizim topal Kevin Spacey, Tuncay Güney gibi anlatır da anlatır. Polis şefi her söylediğine inanır. Ve "olağan şüpheli" Kevin'i serbest bırakır.... Kevin Spacey, karakoldan çıkar, topallayarak yürümeye başlar. Karakoldan iyice uzaklaştığında ağır ağır adımlarının hızlandığını ve aslında topal olmadığını görürüz. Tamamen, numara yapmıştır. Aynı anda Kevin'i sorgulayan polis şefi, oturduğu masadan arkasına döner. Sayısız olayla ilgili gazete küpürleri asılıdır. Bir anda uyanıverir.

Kevin aslında tüm sorgu sırasında, polisin arkasındaki kupürlere bakmış. Kupürlerdeki, olayları, isimleri birbirine harmanlayarak, muhteşem bir hikaye uydurmuştur. Polis şefi uyanır uyanmasına da artık, çok geçtir. Kevin'in bahsettiği organize suç örgütü lideri "Turk" de aslında Kevin'den başkası değildir... Sadece "Turk" diye bir başka karakter uydurmuştur...

Tuncay Güney de ister misiniz, Ergenekon'un asıl 1 numarası çıksın. Eğer Ergenekon örgütü de, Kevin Spacey'in "Olağan Şüpheliler"de anlattığı gibi "hayali" çıkarsa, zaten otomatikman "1 numara" kendisi demektir... Al Olağan Şüpheliler'deki "Türk"ü, vur "bizim Türk"e! Ergenekon'la ilgilenenlere, "Olağan Şüpheliler"i seyrettilerse bile, bir kere daha seyretmelerini öneririm!

Hakan Aygün / Bugün
haygun@bugun.com.tr


Ruşen ÇAKIR
Vatan
Ergenekon’da dört temel tartışma konusu
19 Ocak 2009

1- Soruşturmaya sivil toplum desteği

“Susurluk kahramanı sivil toplum neden Ergenekon’da devreye girmiyor?” sorusu ciddi bir tartışmaya yol açtı. Farklı kamuoyu araştırmalarına dayanarak halkın soruşturmaya destek verdiğini ya da tam tersine ona şüpheyle baktığını kanıtlayanlar var. Bazıları “hükümet destek verdiği için sokağa çıkmaya gerek yok” diyor. Bazılarıysa Susurluk dönemindeki eylemlerin çetelere değil de Refahyol Hükümeti’ne karşı olduğunu ileri sürüyor. Bu arada görünür bir toplumsal destek olmamasını soruşturmanın yanlışlığına bağlayanlar da var. Bana göre soruşturmayı yürütenler başından beri toplumsal desteği çok önemsediler. Bu uğurda bir “psikolojik savaş stratejisi”ni devreye soktuklarını söyleyebiliriz. Ancak tam anlamıyla başarılı oldukları söylenemez. Bu saatten sonra da durumu toparlayabileceklerini sanmıyorum.

2- Susurluk-Ergenekon ilişkisi

Dün Susurluk’ta duyarlık göstermeyip Ergenekon sürecinde “demokrasi şampiyonu” kesilenler genellikle “Susurluk ahtapotun sadece bir kolu” deyip onu küçümsemeye çalışıyorlar. Dünün aktivistlerinin büyük çoğunluğuysa, savcıların başta Susurluk’u işin içine katmaya nedense pek hevesli olmamaları nedeniyle Ergenekon’a mesafeli durdu. Son dalgayla işin rengi değişir gibi oldu ama faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmedikçe bu mesafe kapanmayabilir. Bana göre savcılar başta olmak üzere Ergenekon destekçilerinin Susurluk konusundaki komplekslerinden bir an önce sıyrılmaları şart yoksa ne inandırıcı olabilirler, ne de daha fazla yol alabilirler.

3- Ergenekon’un dış bağlantıları

Soruşturmanın belli bir uluslararası, hatta küresel bağlam üzerinden gerçekleştiği konusunda fikir birliği var gibi ama kimin kimden yana olduğu noktasında farklı görüşler mevcut. “Ergenekon operasyonun en gerisinde İngilizler var ve Yahudilerin güdümündeki laikçi şebekeyi tasfiye ediyorlar” diyenleri (Yusuf Kaplan-Yeni Şafak) bir kenara bırakacak olursak, genellikle Washington’un Türkiye’deki, özellikle de TSK’daki “Avrasyacı” ve doğal olarak “Rusçu” eğilimlerin tasfiyesine yeşil ışık yaktığı düşünülüyor. Fakat Sabah’ta Umur Talu’nun net olarak gösterdiği gibi, ABD’deki yeni muhafazakâr odaklar bu operasyondan pek memnun değiller. Bu çevrelerin Fethullah Gülen cemaati aleyhine kampanyaya başlamış olmaları da Ergenekon’la ilişkilendiriliyor. Ben de, haklarında soruşturma yapılanların tümünün, her ne kadar kendilerine böyle bir imaj yaratmak isteseler de, “Amerikan karşıtı” olarak tanımlanmalarının sanıldığı kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Bu bağlamda savcılardan, hem Ayışığı, Sarıkız, Eldiven gibi darbe girişimlerini de soruşturmaya dahil etmelerini bekliyorum. Ancak bu şekilde bunların arkasında kimlerin olduğunu öğrenebiliriz. Tabii bu arada, “Amerikancı” oldukları belli olan 12 Eylülcülerin de yargılanmalarını istemek de en doğal hakkımız.

4- Masumiyet karinesi

Ergenekon sürecinde birçok yöntem ve uygulama ciddi olarak eleştirildi. Bazılarının “saygın isimler niye gözaltına alınıyor?” itirazlarını evrensel hukuk ilkelerine aykırı buluyorum ama adı geçirilen herkesin zan altında bırakılması; bazı medya kuruluşları ve gazetecilerin hem savcı, hem polis, hem yargıç rolüne bürünüp insanları suçlu ilan etmeleri Ergenekon’un en mide bulandırıcı yönüdür.

Mümtazer Türköne ile yaptığımız tartışmayı hatırlatıp bu konuya açıklık getirmek istiyorum. Mümtazer, 22 Temmuz 2008’de Zaman Gazetesi’nde “sanığın mahkum olana kadar suçsuzluğu karinesi”ne dayanan bazılarının bu yolla “Ergenekon’un üzerini örtmeyi, mahkemeyi sanıklar lehine baskı altına almayı” amaçladıklarını yazmış ve savcılara olağanüstü yetkiler verilmesini savunmuştu. Bense değişik vesilelerle, savunma haklarını ayaklar altına alındığı 12 Eylül’de yargılanmış biri olmasına rağmen böyle düşünmesini kendisine yakıştıramadığımı söylemiştim. Dünkü yazısında “ortalığa saçılan dehşet manzaralarından infiale kapılıp -ben de dahil- zanlıları mahkûm edenler” diyerek yanlışını kabul etmesini takdirle karşılıyorum.

Onun 8 Ağustos 2008’deki bir başka yazısında yaptığı şu uyarıyı gözü dönmüş “anti-ETÖ’cülere” ithaf ediyorum: “Bu soruşturmanın hukuk içinde ve hukuk zemininde yürütülmesi, hukuksuzluğa karşı hukukun zaferi olması çok hayati. Hukuksuzluğun tek çaresi hukuk.”

Ruşen Çakır - Vatan

rcakir@gazetevatan.com

Ergenekon'u KAPATTIRAN Belge
20 Ocak 2009 13:35İşte 2001'de Ergenekon'a "hiçbir şey yapılmamasını" emreden o "gizli" ve "resmi" belge.

Milliyet, Tuncay Güney’in 2001’de İstanbul Emniyeti’nde verdiği ifadeden yola çıkılarak başlatılan ilk Ergenekon ön çalışmasının nasıl bitirildiğini anlatan belgeye ulaştı.

Tuncay Güney’in iddialarıyla ilgili olarak 2001’de başlatılan ilk Ergenekon “ön çalışma”sını yürüten dönemin Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, İstihbarat Şubesi’nden yeterli bilgi gelmediği gerekçesiyle çalışmayı bitirmişti.
Bu ilk araştırmayı örtbas etmekle suçlanan dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Ergenekon operasyonlarının 9. dalgasında “Ergenekon terör örgütü üyesi” olduğu iddiasıyla tutuklanmıştı.
Milliyet, Güney’in 2001 yılındaki iddialarıyla ilgili olarak başlatılan çalışmayı bitiren, Savcı Muzaffer Yalçın imzalı o belgeye ulaştı. Belgeye göre, Ergenekon’un ilk (ön) soruşturması şöyle başladı:

Timur Büyükölmez isimli bir kişi, Asayiş Şube Müdürlüğü’ne başvurarak dolandırıldığı iddiasıyla Tuncay Güney ve arkadaşları hakkında şikâyette bulundu. Güney, 2 Mart 2001’de gözaltına alındı ve evinde yapılan aramalarda 4 çanta içinde dolandırıcılık iddiasıyla ilgisi olmayan evrak bulundu.

Güney’in evraklarla ilgili olarak Veli Küçük’ün liderliğindeki bir suç örgütünden bahsetmesi üzerine, konu 15 Mart’ta Organize Suçlar Şube Müdürlüğü’ne iletildi. Konuyu değerlendiren Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı’na başvurarak “projeli çalışma” için izin istedi.

‘Susurluk’la bağlantılı’
Başsavcılık bu izni vererek konuyla ilgili olarak da savcı Muzaffer Yalçın’ı görevlendirdi. Başsavcı Aykut Cengiz Engin, savcı Yalçın’a gönderdiği 16 Mart 2001 tarihli görevlendirme yazısında “İddiaların Susurluk olayı ile ilgili bulunması sebebiyle evveliyatına eklenerek, kanuni gereğinin takdir ve ifası rica olunur” dedi.

Alınan “ön çalışma” izni sonucunda çalışmaya başlayan Adil Serdar Saçan’ın yönettiği Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, DGM’nin ön çalışma izni veren yazısını ve Güney’den ele geçirilen belge ve bilgileri aynı gün İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne gönderdi.

Saçan, soruşturmanın başlamasından 5 ay sonra, 22 Temmuz 2001’de, İstihbarat Şubesi’ne tekrar bir yazı yazarak Güney’in iddialarıyla ilgili olarak nasıl bir çalışma yaptıklarını sordu. İstihbarat Şubesi ellerinde herhangi bir bilgi ya da belgenin olmadığını, herhangi bir telefonun dinlenip kayıt altına alınmamış olduğunu bildirdi.

Yalçın: Son verilmesi uygundur
İstihbarat Şubesi’nin yaptığı çalışmalarda herhangi bir sonuca ulaşamadığını belirtmesi üzerine 14 Kasım 2002’de DGM Başsavcılığı’na tekrar “çok gizli” ibareli bir yazı yazan Saçan, yapılan çalışmalar sonucunda Güney’in iddialarına yönelik olarak herhangi bir suç unsuru durumu tespit edilemediğini belirterek başlatılan ön çalışmaya son verilmesi konusunda “çok gizli” ibareli bir yazı yazdı.

Güney’in iddiaları üzerine Veli Küçük ve Ergenekon hakkında başlatılan ilk ön çalışma aynı gün ilgili Savcı Muzaffer Yalçın’ın imzası ve “Son verilmesi uygundur” notuyla bitirildi.

İşte Savcı Muzaffer Yalçın’ın “Son verilmesi uygundur” yazısıyla soruşturmayı bitirdiği belge...

aktifhaber

Ahmet Kekeç/Star

Savcı Öz’ün icabına nasıl bakabiliriz?

Son durum şudur: Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ü görevden aldırmak için, yoğun ve sistematik bir çalışma yürütülüyor.

Bu çalışmanın içinde YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu var.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok var...

Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu var.

Her fırsatta "yargı bağımsızdır" diye bağıran, sıra asker brifinglerine gelince susan hemen hemen bütün yargı adamları var.

İlk planda, "görevden aldırma"nın altından kalkılamayacağı düşünülüyor.

Spekülasyon yaratabilirmiş...

Başka sağlam bir yol bulunmalıymış...

Bu "başka sağlam yol", belli çevrelerce "çözümlerin adamı" olarak sunulan Sabih Kanadoğlu tarafından bulundu.

Kanadoğlu'nun nasıl bir "çözüm adamı" olduğunu, Cumhurbaşkanlığı krizinde ailecek izledik.

Tuttu, ortaya "367" diye bir formül attı.

İlgili mahkeme de balıklama atladı önerinin üzerine.

Formül uyarınca, Gül Cumhurbaşkanı seçilemeyecek, önerdiği adayı seçtiremeyen AK Parti de halkın gözünden düşerek sandığa gömülecekti.

Hem formül tutmadı, hem de hukuk nosyonu ağır bir yara aldı...

Üstelik, Kanadoğlu'na "çözümlerin adamı" unvanını getiren formül, orijinal değildi.

Çalıntıydı.

Muhtemelen "hin-i hacette lazım olur" düşüncesiyle, YÖK eski Başkanı Erdoğan Teziç tarafından 70'li yıllarda yazılıp bir kenara atılan formül, Kanadoğlu tarafından bulunmuş, "orijinal fikir" diye devreye sokulmuştu.

Ne formülün gerçek sahibine bir atıfta bulunulmuş, ne de formül sahibi çıkıp, "Bir dakika kardeşler, bu formül bana aittir!" demişti.

Hazır yeri gelmişken...

Duyumlarımıza göre, 367'nin mucidi Teziç, şu sıra, "Lanet olsun, keşke hiç bulaşmasaydım bu YÖK işine... Beni kullandılar... " modundaymış ve kapalı kapılar arkasında Ergenekonculara verip veriştiriyormuş.

Neyse, Zekeriya Öz'ü devre dışı bırakacak çözüm önerisinden söz ediyorduk.

Kanadoğlu, "Ergenekon davası büyük... 40 savcı ancak üstesinden gelebilir" diyor.

Eminağaoğlu öneriyi desteklemekle birlikte, "Soruşturmaya yeni ve yaşça daha büyük bir savcı atanmasının daha doğru olacağını" savunuyor.

Her iki öneriyi de destekleyen Özdemir Özok, "Ben bu adamı ne tanırım ne de bilirim" dediği Zekeriya Öz'ün derhal görevden alınmasını, soruşturmanın "daha tanınmış" bir savcıyla yürütülmesini istiyor.

Eminağaoğlu, geçtiğimiz hafta, iki HSYK üyesi nezdinde bazı girişimlerde bulunmuş, "Öz'ü görevden almak yerine, yanına YARSAV'ın belirlediği savcıların atanmasını, bu savcılardan en az birinin Öz'den yaşça büyük olmasını" istemiş.

İyi olur...

Kıdemli savcı, Öz'ün daha da ileri gitmesini engeller en azından...

Bu iki HSYK üyesi, aynı zamanda YARSAV'ın da üyesi...

HSYK'nın gündemini Adalet Bakanlığı belirlediği için, Eminağaoğlu'nın girişimi akim kalacak gibi görünüyor.

Fakat HSYK, (konuyla direkt ilgisi yok ama), sonunda yaptı yapacağını ve hakkında açılmış davaları gerekçe göstererek, sırası gelmiş Zekeriya Öz'ü bir üst sınıfa terfi ettirmedi.

HSYK bunu neden yaptı, bilmiyorum.

Fakat, tüm darbelere karşı olduğunu söyleyen Eminağaoğlu'nun, HSYK'nın bazı tasarruflarını neden sorun yapmadığını çok merak ediyorum.

HSYK, 12 Eylül darbecilerini yargı önüne çıkarmak isteyen Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu'yla, Şemdinli bombacılarını suçüstü yakalayan Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya'yı meslekten ihraç etmişti.

Sonra da avukatlık haklarını ellerinden almıştı.

Bugüne kadar Eminağaoğlu'ndan bu konuyla ilgili bir cümle duymadık.

Yılmaz Tantan'ı Nasıl Susturdu?
20 Ocak 2009 14:54

Radikal'in yayın yönetmeni İsmet Berkan'ın Susurluk'un üstünü örtmekle suçladığı Mesut Yılmaz, ETÖ'nün peşine düşen Sadettin Tantan'ı nasıl engelledi?

Yeniçağ gazetesi yazarı Behiç Kılıç, İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan'ın 2001 yılında Ergenekon Terör Örgütü'nün (ETÖ) peşine düştüğünü ancak dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın engellediğini öne sürdü. Kılıç, bugün kü köşe yazısında Tuncay Güney'in 2001 yılında İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde ETÖ'yü anlattığını hatırlatarak şunları söylüyor:

"Bu köşede dün 'Başbakan Ecevit... Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli, H.Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz. İçişleri Bakanı Saadettin Tantan...' diye sıralamış ve 'Organize'deki ifadeden haberdar olamadılar mı!?' diye sormuştuk.. Olayları 'yakın yaşayan' bir uzmandan 'Tantan'ı istifaya bu yol götürdü' bilgisi geldi... Şöyle olmuş.. İçişleri Bakanı Tantan, 'garip sorguyu' tespit ettikten sonra işin peşine düşmüş... Görmüş ki, meselenin üstünde kendi liderinin zırhı var!.. Kimseyi görevden alamadığı gibi, istifaya sürüklenmiş... Yani Enerji Operasyonu ile üzerine gelenler, bu 'sorguyu da sorgulamasına' hiç tahammül edememişler..."
Hatırlanacağı gibi Tantan, 2001 yılında İçişleri Bakanı iken ANAP milletvekili idi. ANASOL-M koalisyonunda ANAP lideri ise Mesut Yılmaz idi.
aktifhaber

Duymak istiyoruz...

Bu cümleyi alalım, Ergenekon Savcısı'nın icabına sonra bakarız.

Yeşil Ve Çatlı Ergenekon'da !
21 Ocak 2009 18:47E

rgenekon savcısı Zekeriya Öz, Çatlı ve Yeşil'in bir arada yargılandığı dava dosyası Ergenekon savcısı tarafından istendi. İşte ayrıntılar...

Türkiye'nin en çok merak ettiği iki ismin bir arada sanık olarak yargılandığı dava dosyası Ergenekon savcısı tarafından istendi. Yeşil ve Çatlı'nın çete kurmak ve gasp suçlarından isimlerinin bir arada geçtiği dava dosyası delil olarak istendi. Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2003 yılından beri devam eden davanın sanıkları, susurluk kazasında ölen ve Mehmet Özbay kimlikli Abdullah Çatlı, faili meçhul cinayetleri, gayri meşru faaliyetleri ve hayatta olup olmadığı halen kesinleştirilemeyen 'Yeşil' lakaplı Mahmut Yıldırım.

Çatlı ve Yeşil'in yargılandığı davanın konusu; uyuşturucu kaçakçısı iki İranlı'nın kaçırılarak gasp edildikten sonra öldürülmesi. Olayın yaşandığı 14 Ocak 1995 tarihinden ancak 8 sene sonra hazırlanabilen iddianameye göre İran asıllı Asker Simtko ve Lazem Esmaili isimli iki uyuşturucu kaçakçısı Polat Rönesans Otelindeki Emperyal Casino'ya girerken kaçırıldı. Olayın Mehmet Özbay kimlikli Abdullah Çatlı ve Ahmet Demir adını kullanan Mahmut Yıldırım tarafından gerçekleştirildiği belirtildi. Çatlı ve Mahmut Yıldırım İranlıların yakınlarını arayıp tehditle fidye istedi. Lazem Esmaili'nin kardeşi Ahmet Esmaili, Mahmut Yıldırım'ın sahte Ahmet Demir kimliği ile Ziraat Bankası Ankara Heykel Şubesine açtırdığı hesaba 300 bin, Ankara Merkez Şubesine ise 50 bin dolar yatırdı. Fidyelerin ödenmesine rağmen iki İranlı öldürüldü. Cesetleri 28 Ocak 1995'te Silivri'de bulundu. Silivri Cumhuriyet Savcılığı olayla ilgili soruşturma açtı. Jandarmanın kayıtlarına göre İranlılar terör örgütüne yardımda bulunan Kürt işadamlarının listesini hazırladıkları için PKK tarafından öldürüldü. Olayın ardından PKK'nın cinayeti üstlendiği ve "Kontra faaliyetlerde bulunan ve MİT'le birlikte çalıştıkları belirtilen İranlıların Metropol İntikam Timleri tarafından cezalandırıldığı" açıklandı. Bir iddiaya göre de Çatlı ve Yeşil İranlıları kaçırıp terör örgütüne teslim etmişti.

Susurluk'ta öldü, Mehmet Özbay kimliği ile aranıyor

Olayla ilgili savcılık soruşturması sürerken gündemi aylarca sarsacak Susurluk kazası meydana geldi. Mehmet Özbay kimlikli Abdullah Çatlı'nın öldüğü bildirildi.

Ancak İranlıları kaçırdığı iddia edilen Çatlı, Mehmet Özbay kimliğiyle tespit edildiği için resmi olarak yaşıyor olarak görünen Mahmut Yıldırm ile birlikte halen her yerde aranıyor. Bakırköy'den istenen dava dosyasında adı geçen gerçek Mehmet Özbay ise Şubat 1995'te Chicago Başkonsolosluğuna başvurarak eskisini kaybettiği için yeni pasaport ve nüfus cüzdanı alan bir işadamıydı. Bakırköy Adliyesinde 2003 yılında açılan dava dosyasında Abdullah Çatlı ve Mahmut Yıldırım'ın kabarık suç klasörleri yer alıyor.

Yeşil'le ilgili iddialar

Her iki sanığın Susurluk davasında birçok eyleme karıştığı belirtilirken Mahmut Yıldırm ile ilgili; Tunceli Emniyet Müdürlüğa'nde TKP/ML Partizan üyesi olduğu, Bingöl Emniyet Müdürlüğü'nde 1.7.1996'da PKK üyesi olduğu, Malatya DGM Cumhuriyet Savcılığı'nda, Elazığ İnsan Hakları Derneği Başkanı Av. Metin Can ile Doktor Hasan Kaya'nın 1993'te öldürülmesiyle ilgili soruşturma dosyaları ve 1996'da Yeniköy'de öldürülen Ömer Lütfü Topal'dan tehditle para istemek eylemleri bulunduğu belirtiliyor.

Ergenekon soruşturmasına bakan savcılardan Mehmet Ali Pekgüzel tarafından 17 Kasım 2008'de istenen dava dosyasının Beşiktaş Adliyesine gönderildiği öğrenildi.
aktifhaber

Akademisyenlere Dümdüz Gitti...
21 Ocak 2009 19:57Ergenekon Terör Örgütü kapsamında tutuksuz yargılanan YÖK Eski Başkanı Gürüz, akademisyenlere bakın nasıl küfür ediyor. İşte ayrıntılar ve BELGELER :

YÖK Eski Başkanı Kemal Gürüz bugünlerde medyanın gündeminde...Önce gazeteye konuşan Gürüz dün de bir televizyon programına çıktı...

Kemal Gürüz'ün adı, Ergenekon terör örgütü davasının, şu anda devam eden kısmının delil klasörlerinde geçiyor. Gürüz'ün, Kemal Alemdaroğlu ile arasındaki telefon konuşmalarında, meslektaşlarına küfür ve hakaret ettiği görülüyor.

Takvimler bir yıl öncesi Ocak ayını gösteriyor. Üniversitelerarası Kurul'un YÖK Üyeliği için seçim yaptığı günler. Kurul "Ordu tabii ki darbe yapabilir" ve "YÖK başkanını asistanım bile yapmam" gibi açıklamalarıyla dikkat çeken Celal Şengör'ü YÖK üyeliğine aday gösteriyor. Üyeliği için aday gösterilen diğer bir isimse Ortadoğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Gönül Turhan Sayan. Seçim yapılıyor, Celal Şengör'e 83, Gönül Turan Sayan'a 54 oy çıkıyor. Oy kullananlar da Üniversitelerarası Kurul Üyesi akademisyenler. Ergenekon Terör Örgütü ETÖ soruşturması kapsamında gözaltına alınan iki isim, YÖK Eski Başkanı Kemal Gürüz ve İstanbul Üniversitesi Eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu, konuyu telefonda konuşuyorlar. Ergenekon Terör Örgütü iddianamesinin delil klasörlerinde; 152 numaralı klasörde yer alan görüşmede Gürüz, bakın meslektaşlarına neler söylüyor?

Kemal Gürüz : Köpek. Şimdi işin b...k tarafı, bunun üzerine Erdoğan Teziç denen o.... devreye girdi...

Kemal Alemdaroğlu: Evet

K.G: Fatih Hilmioğlu’nu kafaya almışlar. Kimi öneriyor biliyor musun Fatih’e, haldır haldır çalışıyor şimdi, boğacaktım herifi, Tayfun Akgüner.

K.A: Biliyorum biliyorum duydum hayretler içerisindeyim

K.G: Ben onun dedim ki a... s...k boynumun borcu olsun. Dinciyi seçin bu herifi seçmeyin. Bu kadar ayağa düşürülmez Türk Üniversitesi, Tansu’nun p.ç’nin bitanesini seçip getircek oraya, hırsızı.

İTÜ rektörü için: O... Rektör
Kemal Gürüz’ün, Celal Şengör’ün YÖK Başkanlığı için üniversite senatosundan ‘olmaz’ kararı çıkartan İTÜ Rektörü için de ağzını fena halde bozduğu görüldü. Eski YÖK Başkanı Gürüz’ün, kendi istekleri dışında hareket eden İTÜ rektörü için ağza alınmayacak küfürler savurduğu konuşmanın bir bölümü şöyle:

Kemal Alemdaroğlu: Merhaba saygılar başkanım

Kemal Gürüz: Kemalciğim nasılsın adamım

K.A: İşte uğraşıyorum başkanım

K.G: Allah kolaylık versin

K.A: Sağolasın sağolasın

K.G: Şimdi, Üniversiteler Arası Kurul’dan Celal’i ikna ettiydik

K.A: Evet

K.G: Fakat İstanbul Teknik’in o... rektörü Yönetim Kurulu’ndan karar almış olmaz diye

K.A: Ya nasıl o böyle bir karar alır...

Şengör son anda yan çizdi

Telefon dinlemesine Şengör’ü YÖK Başkanı yapma çabaları şöyle yansıdı:

Fatih Hilmioğlu: Hocam dün Teziç’le konuştuk bu konuyu tamam mı yani adayı da kendisi de söyliyen o oldu hatta bana, 2-3 gün önce söyledi. İlk adayımız da şeydi, Celal Şengör’dü. Celal Şengör yan çizdi son anda. Bütün rektörleri de ben ayarladım. Hepsi bitti.

Kemal Alemdaroğlu: Yok canım.

F.H: Tabi 30’un üzerinde rektörü ayarladım ondan sonra.

K.A: Çok iyi olurdu o aslında.

F.H: Kemal Gürüz’le konuştum çok iyi olur dedi kendisi.

K.A: Çok iyi olur.

F.H: Kemal Gürüz İTÜ’nün rektörüyle konuşmuş, o da olur dedi. Ondan sonra İTÜ’nün rektörü sen durma, git yönetim kurulu kararı al ‘olamaz’ diye.

K.A: Yok canım.

F.H: Aynen öyle hocam ya.

K.A: Ya ne adam bunlar ya.

İşte Ergenekon Terör Örgütü iddianamesinin delil klasörlerinde; 152 numaralı klasörde yer alan görüşmenin belgesi:













aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Oca 22, 2009 1:08 am    Mesaj konusu: Konu$saydI Çiller Giderdi Alıntıyla Cevap Gönder

Konuşsaydı Çiller Giderdi
21 Ocak 2009 14:34

Aygan, JİTEM'ci Kırca’nın intiharının ardından yeni iddialarda bulundu. 'Kırca konuşsaydı Çiller dahil 3 kişi Ergenekon'a dahil edilebilirdi' iddiasında bulundu.

Abdülkadir Aygan, Kırca’nın intiharının ardından yeni iddialarda bulundu: Cem Ersever’i öldüren timde yer alan itirafçıları Ankara’ya gönderme işi Binbaşı Kırca’ya verilmişti. Kırca konuşsaydı Tansu Çiller, Ünal Erkan ve Hasan Kundakçı Ergenekon davasına dahil edilebilirdi. Binbaşı Kırca’nın emrindeki bir memur olarak 30’a yakın faili meçhul cinayetin bizzat tanığıyım. Cem Ersever’i tasfiye etme görevi Binbaşı Kırca’ya verildi ama onun Yeşil’le arası iyi değildi. JİTEM’ci Kırca seçimlerde oyların MHP ve DYP’ye verilmesi için bölge halkına baskı yapıyordu.

Abdülkadir Aygan, www.nasname.com.tr adlı internet sitesine verdiği röportajda Abdülkerim Kırca'ya ilişkin iddialarını sürdürdü. Kırca'yı yakından tanıdığını iddia eden Aygan, özetle şunları anlattı:

Kendisi ülkücü gençlik içerisinde yer aldığını belirtmiştir. Onun grup komutanlığı döneminde bölgede birçok faili meçhul cinayet işlendi. Emrinde görev yapan bir memur olarak 30'a yakın faili meçhul cinayetin tanığıyım. Bazı cinayetleri bizzat kendisi işledi. Necati Aydın, Mehmet Ay ve Ramazan Keskin adlı gençleri DGM serbest bıraktığı halde Abdülkerim Kırca bizzat tabancayla infaz etti... Ahmet Cem Ersever'i öldüren timde yer alan bazı itirafçıları Ankara'ya gönderme işi Kırca'ya verilmişti. Ersever'i tasfiye etme görevi ona verilmesine rağmen Yeşil ve Veli Küçük'le iyi geçinmediği için bundan hoşnut değildi... Son dönemdeki gelişmeler O'nu endişelendirmiş olabilir. Cezaevine girme korkusu ve basında hakkında çıkan açıklamaların verdiği psikolojiyle intiharı bir çıkış yolu olarak seçmiş olabilir... Kırca'nın benimle ilgili haberlerinden etkilenip intihar ettiği yalandır. Ben üç dört yıldan beri açıklamalarda bulundum. Eğer bu açıklamalardan dolayı intihar edecek olsaydı o zaman ederdi...

MHP ve DYP'ye destek

Kendisi bölgede özellikle MHP ve DYP'ye destek verilmesi için bölge halkına yoğun baskı yapıyordu. Seçim döneminde emrindeki personelin, oylarını Çiller'in partisi lehinde kullanmalarını emretti. Çünkü JİTEM'e her türlü maddi, manevi ve hukuki desteği vereceğini Asayiş Komutanı Hasan Kundakçı'ya bildirmişti. Kundakçı da Kırca'ya söylemişti... Birkaç kez Ergenekon davasında tanıklık yapmak istediğimi ve görev aldığım süre zarfında bölgede tanık olduğum herşeyi anlatabileceğimi basın yoluyla ilettim ancak dediğim gibi bana bugüne kadar bu yönlü bir tebligat gelmedi. Böyle bir talep olursa; kalmakda olduğum ülkede ve buradaki görevlilerin nezaretinde görüşebilir veya ifade verebilirim. Bunun dışında Türkiye'ye götürülmem intihardan başka bir manaya gelmez...

Eğer konuşsaydı...

Kırca da Ersever'in tasfiyesinde kullanıldı. Yeşil ile arası açıktı. Bu demektir ki şu an Ergenekon tutuklusu Veli Küçük'le de arası iyi değildi. Çünkü; Yeşil, Küçük'le hareket ediyordu. Bir çok faili meçhulun son dönemde soruşturma konusu olması bazılarını korkutmuştur. Kırca'nın da konuşabileceğini varsaymışlardır. Abdülkerim Kırca gerçeği konuşabilseydi; zamanın asayiş komutanı Hasan Kundakçı, OHAL Valisi Ünal Erkan ve Tansu Çiller de Ergenekon savcısına yakayı kaptırabilirlerdi.

Aygan anlattı, kemikler bulundu

PKK itirafçısı ve JİTEM'in eski üyesi Abdülkadir Aygan, 'kayıp' sekiz kişinin öldürülmesinin yanı sıra dört cinayetle ilgili de emekli albay Abdülkerim Kırca'yı suçlamıştı. Bu kişiler arasında Diyarbakır'da 10 Haziran 1994 tarihinde evinden elektrik faturasını yatırmak üzere çıkan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Murat Aslan da vardı. Aygan'ın anlatımına Aslan, Kırca'nın emriyle Aygan ve bir grup itirafçı tarafından kaçırıldı. 7. Kolordu içinde ve JİTEM'e ait olduğu belirtilen yerde sorgulanan Aslan, infaz edildikten sonra Şırnak'ın Silopi ilçesinde bir köyde toprağa gömüldü. Aygan'ın televizyon programında verdiği yer tarifi üzerine baba İzettin Aslan harekete geçti. Savcılığın izniyle yapılan kazıda kemikler bulundu. Adlı Tıp, kemiklerin 'kayıp' Murat Aslan'a ait olduğunu belirledi.

(Taraf)

Ergenekon tutuklusu Perinçek, iddianamede adı dışında doğru bir şey bulunmadığını öne sürdü.

Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, iddianamede kendisiyle ilgili bölümde adı ve soyadı dışında doğru bir şey bulunmadığını öne sürdü.

İstanbul 13. Ağrı Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunma yapan Doğu Perinçek, iddianamede yer alan Orgeneral Çevik Bir'in Kırıkkale'deki mühimmat fabrikasına sabotaj yaptırdığı iddiasının Tuncay Güney'in beyanlarına dayandırılarak Aydınlık Gazetesi üzerine atıldığını savundu.

Bu iddianın doğru olmadığını belirten Perinçek, "PKK'ya 24 bin silah gönderilmiş ya, bu silahlar eksilmiş ya, fabrika patladı bunlar da yandı bitti kül oldu denilecek. İyi de havaya uçurulan fabrika mühimmat fabrikası, silah fabrikası değil" diye konuştu.

Genelkurmay Başkanlığının kendisi aracılığıyla PKK ile görüşmeler yaptığının iddia edildiğini belirten Perinçek, bahsedilen tarihlerde Haymana Cezaevi'nde bulunduğunu anlattı.

"PKK'nın kurucusu olduğu" iddiası

Perinçek, iddianamede, "PKK'nın kurucusu ve PKK'nın ikinci lideri olduğu" iddiasına yer verildiğini belirterek, "Bu iftira 1995 öncesinde bir JİTEM ders notunda yer almıştır. Amaç Doğu Perinçek'e karşı psikolojik savaş yürütmektir" dedi.

Bu iftiralarda bulunanların da Ankara Asliye Ceza Mahkemesince 1 yıl 8 ay hapse çarptırıldığını kaydeden Perinçek şöyle konuştu:

"Peki, iftira suçunda ısrar eden savcılara ne uygulanacaktır? Savcı Zekeriya Öz'ü ne resmi belgeler, ne mahkeme kararları durdurabiliyor. Savcı Zekeriya Öz'ün Tuncay Güney'e yolladığı 22. soru aynen şöyledir; 'PKK'nın kuruluşuna, Doğu Perinçek'in katkısı nedir?'

Mahkeme kararlarını da bir kenara atıyorum. PKK kurulduğu zaman, Tuncay Güney 3 yaşındaydı. Psikolojik savaş görevleri, ancak bu kadar bilgisizlikle ve bu kadar hukuk tanımazlıkla ve bu kadar ölçüsüz uydurmalarla ve vicdan yoksunluğuyla yürütülebilir."

Perinçek, Sami Demirkıran tarafından "sahte" olarak hazırlanan 2 mektup konusunda da iddianamede anlatımlar bulunduğunu ifade ederek, "PKK Garzan Eyaleti ve ERNK adına yazılmış bu mektuplar nedeniyle yargılanıp beraat ettiğini" söyledi.

Perinçek, Mersin Mitinginde PKK ile işbirliği yapıldığı iddiasını da "uydurma' olarak nitelendirerek, bu konuda açılan davada emniyet görevlilerinin verdiği ve kendisinin olayları engellemeye çalıştığı yönündeki ifadelerini okudu.

"Savcıları görevden alın"

Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği röportajla PKK'nın propagandasının yapıldığının iddia edildiğini ifade eden Perinçek, "Bir savcı, PKK propagandası olmadığı üç ayrı yargı kararıyla saptanmış bir fiile, kendilerine belirtildiği halde, bile bile aynı suçlamada bulunur mu? Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) sesleniyorum; alın bu savcıları buradan. Uydurmacı savcı istemiyoruz" dedi.

Röportajı yaptığı dönemde, bir çok önemli köşe yazarının da Öcalan ile görüştüğünü anlatan Perinçek, PKK'nın 1980 dönemindeki faaliyetlerinde başkanlığını yaptığı Köylü ve İşçi Partisinin doğu ve güneydoğudaki önemli liderlerini öldürdüğünü söyledi.


"Hem Ergenekon belgesinde, hem de İP Başkanlar Kurulu Devletin Yeniden Yapılanması belgesinde ihanet edenlerin öldürüleceğinin yazılı olduğunun iddia edildiğini" anlatan Perinçek, "Savcılara 2 gün süre. Bana bunun nerede yazılı olduğunu göstersinler. Gösteremezlerse o kürsüde oturmasınlar. Savcılar yalan söylemez. Benim babam yalan söylemezdi" dedi.

"Küçük ile hayatımda yüz yüze görüşmedim"

Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz ve Sedat Peker ile yurt dışında toplantı yaptığı savının da doğru olmadığını öne süren Perinçek, "Ben hayatımda Veli Küçük ile yüz yüze hiç görüşmedim...

TSK'ya karşı bir savaş yürütülüyor. Türkiye bağıra bağıra bölünmeye gidiyor. Tıpkı 1. Dünya Savaşında olduğu gibi. Bu paylaşmaya kim karşı çıkacak, insan hakları örgütleriyle mi karşı çıkılacak? Silahlı Kuvvetler karşı çıkacak. Bakın her şey nasıl tepe takla oldu. Eskiden terör örgütü PKK ve Hizbullah'tı. Şimdi Genelkurmay terör örgütü oldu. Yaşar Büyükanıt, 'TSK suç örgütü değildir' dedi. Böyle şey denir mi? Eski Genelkurmay başkanları 1 numara, 2 numara oldu."

Ergenekon ve İP'in devletin yeniden yapılanmaları belgeleri

Evi ve partide kullandığı çalışma odalarında Ergenekon belgeleri ve CD'lerden hiçbirinin çıkmadığını söyleyen Perinçek, Ergenekon Belgesi ile İP Başkanlık Kurulu'nun Devletin Yeniden Yapılanması belgesinin içeriklerinin birbirine karşıt olduğunu savundu.

Perinçek, daha sonra zihninin yorulduğunu belirterek, savunmasına bugün ara vermek istedi. Mahkeme Heyeti de bu nedenle duruşmayı yarına bıraktı.
aktifhaber

DAKİKA DAKİKA 11. DALGA

22 Ocak 2009 17:55E

rgenekon soruşturmasının 11. dalgası bu sabahtan itibaren başladı. Güvenlik Kuvvetlerinin, Cumhuriyet Savcısı Öz'ün talimatıyla harekete geçti. İşte tüm ayrıntılar:
İlgili Haberler
İşte Alınan Asker ve Polisler Göksel Sağlık Kontrolünden Geçirildi

Ankara, İstanbul ve Bursa başta olmak üzere çok sayıda ilde yapılan operasyonlarda gözaltına alınanların arasında çok sayıda muvazzaf subay ve özel harekat polisi de var.


İşte 11. Dalga'nın Görüntüleri



TÜRK METAL-İŞ VE AVRASYA TV'DE ARAMA

07:00:
Ergenekon'da 11. operasyon, 07.00'de üç ilde başlatıldı. Ankara'da ise Türk Metal-İş Sendikası ve bu sendikaya bağlı Avrasya TV'de polis arama yapıyor. Operasyonlar kapsamında 15 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

3 AYRI İLE SIÇRADI

07:30:
Ergenekon soruşturmasının 11. dalgası bu sabahtan itibaren başladı. Güvenlik Kuvvetlerinin, Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün talimatıyla AVRASYA TV (ART TV)ile Türk Metal Sendikası'sında arama yapmaya başladığı bazı kişileri gözaltına aldığı,çok sayıda dökümana da el koyduğu bildirildi. Ergenekon soruşturmasının yeni dalgası kapsamında yapılan aramaların Ankara ve İstanbul başta olmak üzere üç ayrı şehri kapsadığı ve öne sürülüyor.

MUSTAFA ÖZBEK VE ERHAN GÖKSEL GÖZALTINA ALINDI

08:00:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Ankara'da Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ile Erhan Göksel'in de aralarında bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, soruşturmayı yürüten savcıların istemi ve mahkemenin kararı doğrultusunda Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, sabah saatlerinde Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ve araştırmacı Erhan Göksel'i gözaltına aldı. Ekiplerin ayrıca, isimleri açıklanmayan 4 kişiyi daha soruşturma kapsamında gözaltına aldığı bildirildi. Soruşturma kapsamında bazı illerde de gözaltılar olduğu belirtildi.

09:22:
Ergenekon soruşturması kapsamında polisin Söğütözü'ndeki Türk Metal İş Sendikası'nda aramaları sürerken, sağlık ekipleri de binaya alındı.

BİR EMNİYET AMİRİ VE POLİS İSTANBUL'A GÖTÜRÜLDÜ

09:26:
Ergenekon soruşturması kapsamında Antalya'dan bir emniyet amiri ile bir polis memurunun ifadesine başvurulmak üzere İstanbul'a götürüldüğü bildirildi. Edinilen bilgiye göre, Ergenekon soruşturması kapsamında, bir emniyet amiri ile bir polis memuru, ifadesine başvurulmak üzere Antalya'dan alınarak, İstanbul'a götürüldü.

GAZETECİ ÜNAL İNANÇ GÖZALTINA ALINDI

09:45:
Ankara'da gözaltına alınanların sayısının 6'ya ulaştığı gazeteci Ünal İnanç ile araştırmacı Erhan Göksel'in bu kapsamda gözaltına alınanlar arasında olduğu öğrenildi. Ergenekon soruşturması kapsamında Antalya'dan bir emniyet amiri ile bir polis memurunun ifadesine başvurulmak üzere İstanbul'a götürüldüğü bildirildi. Ergenekon soruşturması kapsamında, bir emniyet amiri ile bir polis memuru, ifadesine başvurulmak üzere Antalya'dan alınarak, İstanbul'a götürüldü. Bursa'da ise sadece bir kişinin gözaltına alındığı ve evinin arandığı belirtildi. Şahsın kimliği ile ilgili bilgiye ise henüz ulaşılamadı. Türk Metal'in Bursa sorumlusu Mehmet Kanca, henüz kurum çalışanlarından birinin gözaltına alındığı yönünde kendilerine bir bilginin gelmediğini söyledi.

09:45:
Ergenekon operasyonu çerçevesinde AVRASYA TV'deki Ankara Terörle Mücadele Ekiplerince sabahın erken saatlerinde başlatılan arama sürüyor. AVRASYA TV'de gece ekibi normal yayınını kesmeden sürdürürken, gündüz ekibi de arama yapılan Tv binasının önünde bekletiyor. Gazetecilerin de de yoğun ilgi gösterdiği aramalarda Tv binasının önünde vatandaşlarda kalabalık oluşturdu. Meslektaşlarına destek olmak için bina önüne gelen gazeteciler aramayı izliyor. Bu arada, televizyonun gündüz ekibinden bazı isimler kimlik kontrolü yapılarak binaya alınıyor. Aramalarda televizyon da bulunan bilgisayarların hardisklerinin birer kopyasının alındığı belirtiliyor.

SENDİKA VE AVRASYA TV'NİN YAPI PLANINI POLİS İSTEDİ

09:48:
''Ergenekon'' soruşturması çerçevesinde Türk Metal Sendikası'nda arama yapan polis, Türk Metal Sendikası Genel Merkezi'nin yapı planını istedi. Sendikanın Söğütözü'nde bulunan genel merkezinde, sabah saat 07.20'de başlayan arama sürüyor. Sendika Mali Sekreteri Mehmet Soyipek, Teşkilat Sekreteri İsmail Dursun ve Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Halime Aydın da arama çalışmalarına eşlik ediyor.

Aramayı sürdüren polisin sendika yetkililerinden genel merkez binasının yapı planı istediği öğrenildi. Polis, sendika çalışanlarının içeri girmesine izin vermezken, bazı çalışanlardan kilitli kapıların anahtarlarını aldı.

Türk Metal Sendikası Ankara Şube Başkanı Yavuz Gökçe, ''Aramayı bekliyor muydunuz?'' sorusunu, ''Türkiye'de demokrasinin nereye götürülmek istendiğini herkes biliyor'' diye yanıtladı. Gökçe, teşkilat, büro, muhasebe, basın ve sekreteryada 10 civarında bilgisayar bulunduğunu söyledi. Bu arada soruşturma çerçevesinde gazeteci Ünal İnanç'ın da gözaltına alındığı öğrenildi.

ÖZBEK'İN BURSA'DA EVİ ARANMAYA BAŞLANDI

09:50:
Ergenekon soruşturması kapsamında başlatılan 11. dalga operasyonu kapsamında gözaltına alınan Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'le yakın ilişkisi olduğu belirtilen biri kişinin Bursa'daki evinde arama başlatıldığı öğrenildi.

09:50:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, adresi tespit edilen bir evde arama yapılması için Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne talimat geldiği öğrenildi. Talimat doğrultusunda harekete geçen Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin, Bursa'nın bir ilçesinde bulunduğu belirtilen evde arama yapacağı bildirildi. Soruşturma kapsamında şu ana kadar Bursa'da kimsenin gözaltına alınmadığı kaydedildi.

20 POLİS VE ASKER GÖZALTINA ALINDI

09:59:
Ergenekon soruşturmasının son dalgası kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire eski Başkanvekili İbrahim Şahin ile bağlantısı olduğu ileri sürelen 20 polis ve asker gözaltına alındığı bildirildi. Antalya'dan bir Emniyet amiri ve polisi sorgulanmak üzere İstanbul'a getirilirken, operasyonun, Ankara, İstanbul, Antalya, Elazığ, Iğdır, Şanlıurfa, Şırnak, Maraş, Hakkari, Tokat, Hatay, Siirt, Bursa illerinde sürdürüldüğü ifade edildi. Bu arada Ankara'da Türkmen Cephesi yetkilisi Savaş Avcı'nın da gözaltına alınanlar arasında olduğu bildiriliyor. Türk Metal Sendikası binası, Başkanı Mustafa Özbek'in Beysukent'teki evinde ve Sendika'ya bağlı Büyük Anadolu Oteli'nde de polis arama yapıyor.

ÖZEL HAREKAT ŞUBE MÜD. GÖZALTINA ALINDI

10:03:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Tokat'ta Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli bir polis memuru gözaltına alındı. Alınan bilgiye göre, soruşturma kapsamında Tokat Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şubesi'nde görevli polis memuru M.Ç'nin gözaltına alındığı bildirildi. M.Ç'nin emniyetteki sorgusu sürüyor.

ÇÖLAŞAN, BALBAY, HULKİ CEVİZOĞLU'NUN AVRASYA TV İLE BAĞLANTISI

10:05:
Ergenekon soruşturmasının 11. dalgası kapsamında Avrasya TV'nin Ankara bürosunda da arama yapılırken çalışanlar binaya alınmıyor. Sabah saatlerinde Avrasya TV'ye gelen terörle mücadele ekipleri yaklaşık iki saattir ayrıntılı olarak büroda bulunan bilgisayar ve tüm dokümanları inceliyor. Emniyet güçleri içeri giriş çıkışları kontrol altında tutarken, televizyonda gece görev yapan muhabirler yayını devam ettiriyor. Ancak polisin, sabah gelen muhabirleri içeri almadığı bildirildi. Avrasya TV'de süren aramaların polis takviyesi ile sıkılaştırıldığı öğrenildi. Öte yandan, Avrasya TV'de tüm çalışanların kimliklerinin toplandığını belirtilirken, binanın önü de gerek vatandaşlar, gerekse çalışanlar nedeniyle giderek kalabalıklaşırken çevik kuvvet ekipleri de önlem aldı. KKTC'de de bir bürosu bulunan Avrasya TV'de gazeteci Emin Çölaşan, Mustafa Balbay ve Hulki Cevizoğlu yaptığı programlarla dikkat çekiyordu.

İŞTE ANKARA GÖZALTINA ALINANLARIN İSİMLERİ

10:07:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan 6 kişinin kimlikleri belirlendi. Soruşturmayı yürüten savcıların istemi ve mahkeme kararı doğrultusunda Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gözaltına alınanların Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ve araştırmacı Erhan Göksel ile Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcıları Mecit Hazır ve Pevrul Kavlak, Türk Metal Sendikası Genel Sekreteri Muharrem Aslıyüce ve Süleyman Erdinç olduğu kaydedildi. Emniyet yetkilileri, gözaltılarla ilgili ev ve iş yeri aramalarının devam ettiğini belirterek, işlemlerin tamamlanmasının ardından gözaltına alınan 6 kişinin İstanbul'a gönderileceğini bildirdi.



10:08:
''Ergenekon Soruşturması'' kapsamında Isparta'da operasyon düzenlendiği öğrenildi. Soruşturma kapsamında Isparta'da, bazı kişilerin adresine polis ekiplerinin gönderildiği, bu kişilerin ifadelerine başvurulmak üzere gözaltına alınacakları belirtildi. Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, operasyonların devam ettiğini, bu nedenle hiçbir açıklama yapılmayacağını bildirdi.

10:15:
Türk-İş, işçi, işveren ve hükümet yetkililerinin katılacağı ''Üçlü Danışma Kurulu Toplantısı''nda yer almayacağını bildirdi. Türk-İş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında küresel gelişmeler karşısında çalışma hayatının değerlendirilmesi amacıyla düzenlenen ''Üçlü Danışma Kurulu Toplantısı''nın ''Ergenekon'' soruşturması kapsamındaki gelişmeler nedeniyle ertelenmesini talep etti ve toplantıya katılamayacağını bildirdi. Bunun üzerine Hak-İş, DİSK ve hükümet yetkilileri toplantının ertelenip ertelenmemesini görüşüyor.

10:20:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in evinde arama yapılıyor. Özbek'in Beysukent'teki evine sabah saatlerinde gelen Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ekipleri evde arama yapmaya başladı. Jandarma ekipleri de evin çevresinde güvenlik önlemi aldı.

ABD'NİN DİREKTİFLERİ

10:33:
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in oğlu Haydar Özbek, babasıyla ilgili gözaltına alınma talimatı bulunduğunu bildirdi. Haydar Özbek, arama yapılan babasının Beysukent'teki evinin önüne çıkarak gazetecilere açıklamalarda bulundu. Olanların ''ABD'nin direktifleri'' sonucu gerçekleştiğini iddia eden Haydar Özbek, evdeki aramaya sabah saat 05.00'te başlandığını söyledi.

Evde olan babasının yanında avukatlarının da bulunduğunu anlatan Haydar Özbek, evdeki her şeyin arandığını dile getirdi. Haydar Özbek, ''Ergenekon savcısı zatın talimatıyla geldiler. Gözaltına alma talimatı da var. Türkiye'de Türk olmanın suç olduğu bir dönem yaşıyoruz. Yakında Nejat Uygur'u da tutuklarlarsa şaşırmayın'' dedi. Haydar Özbek, babasının durumunun iyi olduğunu bildirdi.

10:40:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Türk-Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in arama yapılan evine geldi.Kumlu, Özbek'in Beysukent'teki evine, Yol-İş Genel Başkanı Ramazan Ağar ve Konfederasyon Hukuk Müşaviri Hüseyin Ekmekçioğlu ile birlikte geldi.

3 ÖZEL HAREKATCI GÖZALTINA ALINDI

10:41:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Kahramanmaraş'ta Özel Harekat Şube Müdürlüğü'nde görevli üç polis memurunun gözaltına alındığı bildirildi. Alınan bilgiye göre, soruşturma kapsamında Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şubesi'nde görevli üç polis memuru gözaltına alındı.Polis memurlarının emniyet müdürlüğündeki sorgulamaları devam ediyor.

10:44:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Bursa'nın İznik ilçesindeki bir evde polis ekiplerince arama yapıldığı, söz konusu evin, gözaltına alınan bir zanlının annesine ait olduğu öğrenildi. Soruşturmayı yürüten savcılıktan gelen talimat doğrultusunda harekete geçen Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin, İznik'teki bir evde arama yaptığı bildirildi. Evin, soruşturma kapsamında bir ilde gözaltına alındığı öğrenilen zanlının annesine ait olduğu belirtildi.

10:53:
Ergenekon 11. dalga operasyonu kapsamında Tokat Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şubesi'nde görevli Murat Çavdar isimli polis memuru gözaltına alındı.

10:53:

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Şirinoğlu Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde arama başlatıldı. Batıkent'teki merkeze gelen Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi polislerinin, sabah saatlerinde arama çalışmalarına başladığı öğrenildi.

10:56:
Ergenekon 11. dalga operasyonları kapsamında Antalya'da gözaltına alınan biri emniyet amiri 3 polisin Özel Harekat Şubesi'nden olduğu bildirildi.

ÜÇLÜ DANIŞMA İPTAL EDİLDİ

11:02: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik başkanlığında işçi sendikaları genel başkanlarıyla yapılacak ''Üçlü Danışma Meclisi'' toplantısı Ergenekon operasyonları nedeniyle iptal edildi.

GÖZALTI SAYISI 26 OLDU

11:04:
Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında bugün yapılan operasyonlarda iki suikast timinin yakalandığı belirtildi. Suikast timinde biri yüzbaşı 3 teğmen, 4 astsubay ile 1'i emniyet müdürü 8 polis memurunun bulunduğu öğrenildi. Operasyonlarda 26 kişi gözaltına alındı.

Edinilen bilgiye göre; İstanbul, Iğdır, Kahramanmaraş, Isparta, Antalya, Sivas, Elazığ, Ankara, Bursa ve Tokat'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ilde sabahın erken saatlerinde eş zamanlı başlayan operasyonlarda 26 kişi gözaltına alındı. 26 şüphelinin haricinde belirlenen adreslerde bulunmadığı için birçok kişinin de gözaltına alınamadığı, bu kişileri gözaltına almak için polisin çalışmasının devam ettiği belirtildi. Bu kişilerle birlikte toplam gözaltı sayısının 40'ı aşacağı bildirildi. Gözaltına alınanların tamamının İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne getirilmesi bekleniyor.

Öte yandan, örgütün 2 suikast timinin de operasyon kapsamında gözaltına alındığı öğrenildi. Suikast timlerinde; 1 yüzbaşı, 3 teğmen ve 4 astsubay ile 1 emniyet müdürü, 1 emniyet amiri olmak üzere 8 polis memurunun bulunduğu öne sürüldü.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ile Organize Suçlarla Mücadele ekiplerinin birlikte hareket ettiği operasyonda şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramanın akşam saatlerine kadar süreceği belirtiliyor.

KAHRAMANMARAŞ'A SIÇRADI

11:05:
Ergenekon soruşturması Kahramanmaraş'a da sıçradı. Bu kapsamda Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğü'nde görev yaptığı öğrenilen 3 polis memuru gözaltına alındı. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan memurların sorgulamalarının devam ettiği öğrenildi.

11:06:
Ergenekon 11. dalga operasyonları kapsamında Ankara Beysukent'teki evinde arama yapılan Türk Metal İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ile görüşmek isteyen Türk İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'ya izin verilmedi

HATAY'DA BİR ÖZEL HAREKATÇI GÖZALTINA ALINDI

11:07:
Ergenekon 11. dalga operasyonu kapsamında Hatay'ın Kırıkhan ilçesinde bir Özel Harekat polisi gözaltına alındı. Kırıkhan'dan Hatay Emniyet Müdürlüğü'ne getirilen polisin İstanbul'a gönderileceği belirtildi.

BİR RÜTBELİ ASKER EMNİYETTE TUTULUYOR

11:07:
Ergenekon 11. dalga operasyonları kapsamında Isparta'da bir rütbeli askerin gözaltına alındığı bildirildi. Rütbeli asker, Isparta Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi'nde tutuluyor.

11:08:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Hatay'da Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğü'nde görevli bir polis memurunun gözaltına alındığı bildirildi. Hatay Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru M.D'nin gözaltına alındığı, sorgulamak üzere İstanbul'a gönderileceği belirtildi.

11:15:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Bursa'nın İznik ilçesinde arama yapılan evin, soruşturma kapsamında gözaltına alınan bir askerin annesine ait olduğu öğrenildi.Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin halen arama çalışmalarını sürdürdüğü İznik'teki evin, soruşturma çerçevesinde Şırnak'ta gözaltına alındığı bildirilen bir askerin annesine ait olduğu kaydedildi.

BURSA'DA SİLAHLAR BULUNDU

11:16:
Ergenekon soruşturmasının 11. dalga operasyonu kapsamında Bursa'nın İznik ilçesinde bir evde yapılan arama sonlandırıldı. Operasyon kapsamında Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'le yakın ilişkisi olduğu belirtilen bir kişinin İznik ilçesinde ki evinde arama yapılmaya başlanmıştı. Sabah saat 05.00 sularında kapalı zarf içinde geldiği belirtilen emirle bir çok ilde başlatılan eş zamanlık arama kapsamında İznik ilçesinde ki bir evde de arama başlatılmıştı. Talimat doğrultusunda Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ile Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin Bursa'nın İznik ilçesinde ki evde ortaklaşa yaptıkları arama sonlandırıldı. Şimdiye kadar kimsenin gözaltına alınmadığı belirtilirken, evde küçük çaplı bazı silah ve mühimmatın yanı sıra, Ergenekon yapılanmasıyla ilgili bazı dökümanların bulunduğu iddia edildi.

ISPARTA'DA KAZI YOK

11:19:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Isparta'nın bir ilçesinde görev yapan bir subayın arandığı bildirildi. Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, soruşturma kapsamında Isparta'daki çalışmanın, bir subayın ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alınması yönünde olduğu, ancak şu ana kadar subaya ulaşılamadığını kaydettiler. Yetkililer, subayın, Isparta'ya bağlı bir ilçede görev yaptığını açıkladılar. Bu arada, soruşturma kapsamında Isparta ili dahilinde bir kazı yapıldığına ilişkin Emniyet Müdürlüğünde bir bilgi bulunmadığı bildirildi.

ŞIRNAK'TA BİR GÖZALTI

11:25:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Şırnak'ın Cizre ilçesinde bir kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Alınan bilgiye göre, soruşturmayı yürüten savcılıktan gelen talimat doğrultusunda Cizre ilçesinde bir kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

11:25:
Ergenekon Soruşturması kapsamında evinde bu sabahtan itibaren arama yapılan Türk- Metal Sendikasa Başkanı Mustafa Özbek saat 11.25'de gözaltına alınarak evinden polislerce çıkarıldı.

11:30:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Bursa'nın İznik ilçesindeki bir evde polis ekiplerince yapılan arama tamamlandı.Alınan bilgiye göre, operasyon kapsamında Şırnak'ta gözaltına alındığı öğrenilen bir askerin annesine ait evde, Bursa Emniyet Müdürlüğüne bağlı Terörle Mücadele ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince ortaklaşa yapılan arama sona erdi. Evde bulunan yaklaşık 15 CD'ye el konulduğu, incelenmek üzere Bursa Emniyet Müdürlüğüne gönderildiği öğrenildi.

11:31:
Ergenekon soruşturmasının 11. dalga operasyonu kapsamında Bursa'nın İznik ilçesinde arama yapılan evin, asker kökenli Melih Y.'nin annesinin evi olduğu öğrenildi. Arama yapılan evin daha önce Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak'ta gözaltına alınan asker kökenli Melih Y.'nin İznik'te ki evi olduğu öğrenildi.

Operasyon kapsamında Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'le yakın ilişkisi olduğu belirtilen asker kökenli Melih Y.'nin İznik ilçesinde annesinin oturduğu evde arama yapılmaya başlanmıştı.

Sabah saat 05.00 sularında kapalı zarf içinde geldiği belirtilen emirle bir çok ilde başlatılan eş zamanlık arama kapsamında İznik ilçesinde ki evde de arama başlatılmıştı.

Talimat doğrultusunda Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ile Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin Bursa'nın İznik ilçesinde ki evde ortaklaşa yaptıkları arama sonlandırıldı. Şimdiye kadar kimsenin gözaltına alınmadığı belirtilirken, evde bazı CD ve dökümanlara el konulduğu öğrenildi.

"HEPİMİZ ÖZBEK'İZ"

11:34:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınan Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, arama yapılan evinden alınarak emniyete götürüldü. Sabah saatlerinde Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ekiplerince evinde arama yapılmaya başlanan Özbek, aramaların tamamlanmasının ardından, evinden alınarak sivil plakalı bir polis aracına bindirilerek emniyete götürüldü.

Mustafa Özbek evinden çıkarılırken, evin önünde bekleyen sendika üyesi işçiler, Özbek'e destek gösterisinde bulundular. Polis, yapılan arama sonucu bazı video kasetlere ve dokümanlara da el koydu. Türk Metal sendikasına üye işçiler Özbek'in evinin önünde, ''Özbek seninle ölüme gideriz'', ''Biz hepimiz Özbek'iz'' 'Özbek'e uzanan eller kırılsın'' şeklinde sloganlar attı.

11:45:
Sendika binasındaki aramalar devam ediyor. Binanın her katında çok ayrıntılı aramalar devam ediyor.

ŞIRNAK'TA 1 ÜSTEĞMEN 4 ÖZEL HAREKATCI GÖZALTINDA

11:45:
Şırnak'ta Ergenekon operasyonu kapsamında ıÜü4 özel harekatçı ile 1 üsteğmen gözaltına alındı. Şırnak Emniyet Müdürlüğü Terör ile Mücadele Şubesi ekiplerinin değişik noktalara yaptığı operasyonda 4 özel hareket polisi ile Cizre'de 1 üsteğmen gözaltına alındı. (CİHAN)

IĞDIR'DA BİR POLİS GÖZALTINDA

12:04:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Iğdır Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli bir polis memurunun gözaltına alındığı öğrenildi. Ergenekon soruşturması kapsamında düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli bir polis memurunun sorgulamak üzere İstanbul'a gönderileceği belirtildi.

ÖZBEK SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇİRİLDİ

12:05:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, Türk Metal Sendikası Genel Sekreteri Muharrem Aslıyüce ve Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Mecit Hazır ve Süleyman Erdinç sağlık kontrolünden geçirildi.

Özbek, Aslıyüce, Hazır ve Erdinç, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince Ankara Adalet Sarayı'na getirildi.

Adli Tıp Kurumu'nda sağlık kontrolünden geçirilen bu kişiler, Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Mustafa Özbek, gazetecilerin soruları üzerine, ''Ergenekon'dan tutuklanıyoruz. Bunlar hukuk devletinin olmadığını gösteriyor'' dedi. Özbek, ''Bir sendikacı olarak Ergenekon ile ne bağlantınız var?'' şeklindeki soruya da ''Hukuksuzluk'' yanıtını verdi.

12:09:
Ergenekon operasyonunun 11. dalgası kapsamında Antalya'da gözaltına alınan Özel Harekat görevlilerinden ikisinin ismi belli oldu. Cihan Haber Ajansı'nın edindiği bilgiye göre, gözaltına alınan Antalya Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şubesi'nde emniyet amiri olarak görev yapan Servet Kaynak ve polisi memuru Fahri Süslü ile ismi henüz alınamayan bir polis, İstanbul'a götürüldü. Öte yandan Isparta'nın Uluborlu ilçesinde gözaltına alınan rütbeli askerin H.Ç. olduğu öğrenildi.

12:12:
Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak'ın Cizre ilçesinde gözaltına alınan ve ismi açıklanmayan askerin üsteğmen değil astsubay olduğu bildirildi. Soruşturmayı yürüten savcılıktan gelen talimat doğrultusunda Cizre'de görevli ismi henüz açıklanmayan bir astsubayın gözaltına alındığı öğrenildi

12:19:
Ergenekon soruşturması kapsamında Iğdır'da Özel Harekat'ta görevli bir polis memuru gözaltına alındı. Edinilen bilgiye göre, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların istemi ve mahkemenin kararı doğrultusunda Iğdır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince sabah saatlerinde gözaltına alınan Özel Harekat Şubesi'nde görevli polis memuru, sorgulanmak üzere İstanbul'a gönderildi.

12:29:
Ergenekon soruşturması kapsamında Bursa'nın İznik ilçesinde bir üsteğmene ait evde yapılan aramada 2 silah, bir miktar boş kovan ve 13 CD ile doküman ele geçirildi. Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'le yakın ilişkisi olduğu belirtilen Üsteğmen Melih Yüksel'in İznik ilçesinde yalnız yaşayan annesinin evinde arama başlatılmıştı. Selçuk Mahallesi, Osmangazi Caddesi Şirin Sokak üzerinde bulunan 3 katlı Şenevler Sitesi'nde tek başına yaşayan Nebahat Yüksel'in evinde polis ekipleri tarafından arama yapıldı. Arama sırasında fenalaşan Nebahat Yüksel'e, yakını olan hemşire müdahale etti.

Nebahat Yüksel'in büyük oğlu Metin Yüksel'in İznik İlçe Tarım Müdürlüğü'nde çalıştığı öğrenilirken, üsteğmen olan oğlu Melih Yüksel'in ise daha önce Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak'ta gözaltına alındığı belirtildi. Melih Yüksel'in 'İsmail Hayri Kaya' diye kod isim kullandığı iddia ediliyor.

Nebahat Yüksel'in komşusu Mehmet Coşkun, sivil araçlı polislerin sabah saatlerinde eve geldiklerini belirterek, geniş çaplı arama yapıldığını söyledi. İçeride sadece Nebahat Yüksel'in bulunduğunu aktaran Coşkun, Yüksel'in bir ara fenalaştığı için doktor istediklerini ancak daha sonra vazgeçtiklerini söyledi. Öte yandan, arama sonrasında kimsenin gözaltına alınmadığı öğrenildi.

12:43:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Elazığ Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Ayhan Atabek'in gözaltına alındığı öğrenildi. Alınan bilgiye göre, Ayhan Atabek, kent merkezindeki evinde gözaltına alındı. Atabek'in savcılıktaki sorgusunun sürdüğü bildirildi.

12:49:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Antalya'da gözaltına alınan emniyet amiri ile polis memurunun Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görev yaptıkları öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında bu sabah gözaltına alınan emniyet amiri ile polis memurunun Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli oldukları bildirildi.

SENDİKA'DA 2 GÖZALTI DAHA

12:56:
Ergenekon Terör Örgütü operasoynu kapsamında Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Mecit Hazır ile Sendikanın Genel Sekreteri Muharrem Aslıyüce de gözaltına alındı. İki yönetici Terörle Mücadele ekipleri tarafından emniyete götürüldü. Bu arada daha önce gözaltına alınan Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek, Ankara Adli Tıp Kurumu'nda sağlık kontrolünden geçirildi.

12:59:
Ergenekon terör örgütü operasyonu kapsamında İznik'te evi aranan Nebahat Yüksel, oğlunun gözaltına alınmadığını söyledi. Anne Yüksel, evine gelen polislerin soruşturma kapsamında arama yapıtğını, oğlunun beylik silahıyla bir kaç evrağa el koyarak götürdüklerini belirtti. Gözaltına alındığı iddia edilen üsteğmen Melih Yüksel'in asker olduğunu belirten anne Nebahat Yüksel evden başka bir şey alınmadığını kaydetti.

TOLON 2005 YILINDA AÇMIŞ

13:03:
Ergenekon operasyonunun 11'inci dalgası kapsamında polisin baskın yaptığı Ankara'daki Şirinoğlu Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde aramalar devam ediyor. Merkezin Başkanı Ünal İnanç, evinde gözaltına alınırken terörle mücadele ekipleri, 55 bin kitap ve çok sayıda dosyanın bulunduğu merkezde aramaların bugün tamamlanacağını tahmin ediyor. Öte yandan İnanç'ın evinde de polis tarafından arama yapıldığı öğrenildi. Bahçesinde çok sayıda köpeğin bulunmasıyla dikkat merkezi, dönemin 1'inci ordu komutanı Hurşit Tolon 2005 yılında açmıştı.

13:06:
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan özel hareket polisinin arkadaşları, gazetecilerin operasyonla ilgili kayıtlarına el koydu. Kameralar, görüntüler silindikten sonra geri verildi. Özel hareketin bina görüntüsünü çeken gazetecileri fark eden polisler azarlanarak şubede bir süre alı konuldu. Ergenekon'un 11'inci dalgasında bir özel hareket polisi gözaltına alınmıştı.

Hatay İl Emniyet Müdürlüğü Özel Hareket binasının görüntüsünü çekmeye çalışan gazeteciler burada engellendi. Kameralarına el konuldu. Özel Hareket Polisleri, "Yalan yanlış bilgiler yazıyorsunuz" deyip gazetecilere tepki gösterdi. Gazetecilerin çektikleri görüntüler silindikten sonra kameralar iade edildi. Ergenekon'un 11'inci dalgasında gözaltına alınan Mehmet D. isimli özel hareketçi polis memurunun, Hatay'daki sorgusunun ardından İstanbul'a gönderileceği bildirildi.

"TANSİYON HASTASIYIM"

13:18:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Bursa'nın İznik ilçesindeki evinde arama yapılan N.Y, ''Polisler eve gelince şaşırdım. Ama onlar da görevlerini yapıyorlar'' dedi.

Bursa Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı Terörle Mücadele ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince bir evde yürütülen aramanın tamamlanmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan N.Y, Şırnak'ta asker olarak görev yapan oğlunun gözaltına alınmadığını söyledi.

Bugün görüştüğü oğlunun, görevinin başında olduğunu söylediğini ifade eden Nebahat Y, ''Bir sorun olmadığını söyledi. Polisler eve gelince şaşırdım. Ama onlar da görevini yapıyorlar'' diye konuştu.

N.Y, evde bir şey bulunmadığını dile getirerek, ''Tansiyon hastasıyım, ilaçlarla ayakta duruyorum. Polisler ilk geldiğinde kötü bir haber geldi diye korktum ama oğlumla konuşunca rahatladım'' dedi.

MUSTAFA DÖNMEZ'İN BAHÇIVANI ÇAĞRILDI

13:19:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan Yarbay Mustafa Dönmez'in evinde bir süre bahçıvanlık yaptığı belirtilen bir kişi, ifadesi alınmak üzere emniyete geldi.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nca yürütülen ''Ergenekon'' soruşturması çerçevesinde gözaltına alınarak mahkemece tutuklanan Yarbay Mustafa Dönmez'in evinde bir dönem bahçıvanlık yaptığı belirtilen Salih K, ifadesinin alınması için emniyete davet edildi.

İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne gelen K'nın, soruşturmaya ilişkin ifade verme işleminin sürdüğü belirtildi. Salih K, ifade vermek için emniyete girmeden önce gazetecilere yaptığı açıklamada, 2008 yılında bir süre Dönmez'in Sapanca'daki evinde bahçıvan olarak çalıştığını belirterek, buradan elde edilen patlayıcı ve mühimmattan bilgisi olmadığını söyledi.

Konuyla ilgili askeri makamlara da ifade verdiğini anlatan K, kendisinin çalıştığı dönemde, Dönmez'in evine yabancı kimsenin gelmediğini ifade etti.

ÖZBEK'E DESTEK SLOGANLARI

13:24:
Ergenekon soruşturması kapsamında Türk Metal İş Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in evinde yapılan aramada el konulan belgeler Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Bu arada, bir grup sendikalı Özbek'e destek için evin önünde toplandı. Sendikalılar, Özbek'e destek sloganları attı.

DİLİTAL KOPYALAR ALINDI

13:27:
Ergenekon soruşturmasının son dalgasında İstanbul'da gözaltına alınan Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Başkanı Savaş Avcı İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde tutuluyor. Ataşehir'deki eve sabah saatlerinde gelen polisler aramalarını tamamladıktan sonra Savaş Avcı'yı gözaltına aldı. Ataşehir Şerif Ali Çiftliği Mahallesi Eryıldız Sitesi E-Blok Daire 15'te tek başına yaşadığı öğrenilen Türkmeneli Cephesi Başkanı Savaş Avcı sabah erken saatler göz altına alındı. Saat 05:30'da eve geldiği öğrenilen polisler evde arama yaptı. Arama sonrası gözaltına alınan Avcı, avukatı eşliğinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Yazılı bir açıklama yapan avukatı Engin Çelik Kadıgil ise, "Ataşehir'deki eve saat 10.30 sularında vardığımda her türlü aramanın çoktan yapıldığını ve müvekkilimin terörle mücadele şube müdürlüğüne gönderildiğini öğrendim." dedi. Kadıgil, müvekkilimin evinin kendisi olmadan aranmasını eleştirerek , "Aranan evraklara dair bir tutanak ya da dijital bilgilerin imaj kopyası yine tarafımıza verilmemiştir." ifadelerini kullandı.

ÜNAL İNANÇ'IN EVİ ARANDI

13:36:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazeteci Ünal İnanç'ın Batıkent Siyasal-2 Sitesi'ndeki evinde arama yapılıyor. İnanç'ın evine saat 08.00 sıralarında gelen Terörle Mücadele Şubesi ekiplerinin soruşturma kapsamındaki aramalarını sürdürdükleri öğrenildi. Evde, İnanç'ın kardeşi Ural İnanç ile site yöneticisinin bulunduğu belirtildi.

13:58:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Kahramanmaraş'ta gözaltına alınan 3 polis memurunun, İstanbul'a gönderileceği bildirildi. Edinilen bilgiye göre, Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli Z.A, B.G. ve F.V, önümüzdeki saatlerde,Gaziantep'ten hava yoluyla İstanbul'a götürülecekler.

ÖZBEK SAĞLIK KONTROLÜNDEN GEÇİRİLDİ, NEZARETE KONULDULAR

14:01:
Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan Türk Metal Sendikası yönetimi Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. Sağlık kontrolünden geçirilen Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek, genel başkan yardımcısı Mecit Hazır, genel sekreter Muharrem Aslıyüce, Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü nezarethanesine konuldu.

ERHAN GÖKSEL'İN İLK AÇIKLAMALARI

14:10:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan araştırmacı Erhan Göksel, sağlık kontrolünden geçirildi. Göksel, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince Ankara Adalet Sarayı'na getirildi. Sağlık kontrolünün ardından Ankara Emniyet Müdürlüğüne götürülen Göksel, adliyeden ayrılışı sırasında basın mensuplarının ''Niçin gözaltına alındınız?'' sorusuna ''Bir yıl önce Ergenekon ile ilgili verdiğim röportajı okuyun'' dedi. Bir gazetecinin, ''Son olarak 11. dalga olmayacak demiştiniz?'' sorusuna ise ''Ben tam tersine peş peşe davalar geliyor dedim. Benim en büyük düşmanımın da Ramazan Akyürek olduğunu söyledim. Unutmayın. Okuyun biraz işinizi yapın arkadaşlar'' diye yanıt verdi. Göksel, ''Ergenekon örgütüne üye olmakla mı suçlanıyorsunuz?'' sorusu üzerine de ''Hayır böyle suçlamıyorlar. İfademe başvurmak istiyorlar'' diye konuştu. Bir gazetecinin ''neden gözaltına alındınız?'' sorusunu ise Göksel, ''Onu tam bilmiyorum'' diye cevapladı.

ŞIRNAK'TA 1'İ POLİS, 3'Ü ASKER 4 KİŞİ GÖZALTINDA

14:14:
Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak'ta 1'i polis, 3'ü asker 4 kişi gözaltına alındı. Şırnak Emniyet Müdürlüğü'nden edinilen bilgilere göre, Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde görev yapan 1 polis memuru ile Cizre'de görev yapan bir astsubayıÜü ve Şırnak Tümen Komutanlığı'nda görev yapan bir üsteğmen gözaltına alındı. Şırnak merkeze Bağlı Çakırsöğüt Tugay Komutanlığı'nda görev yapan üsteğmen de izinli olduğu için İzmir Foça'da gözaltına alındı.


SİVAS'TA 9 GÖZALTI

14:44:
''Ergenekon'' soruşturması kapsamında Sivas'ta 9 şüpheli gözaltına alındı. Soruşturma çerçevesinde, Sivas Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince yürütülen operasyonda, Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde görevli öğretim üyesi F.H, araştırma görevlisi O.D, öğretim görevlisi A.T. ile M.B, M.B, S.T, H.İ, H.İ. ve C.A adlı şüphelilerin gözaltına alındığı bildirildi. Zanlıların Emniyete getirildiği, soruşturmanın sürdüğü kaydedildi.

ART TELEVİZYONUNA YEDEK HARDDİSK GETİRİLDİ

15:00:

Sabahın erken saatlerinde başlayan ART'deki arama çalışmaları devam ediyor.

Polis saat 14.40'ta televizyon bürosundaki bilgisayarlarda yer alan bilgileri yedeklemek için yedek hard diskler getirdi.


15 ADET CD'YE EL KONULDU

15:20:
Ergenekon soruşturmasının 11. dalga operasyonu kapsamında Bursa'nın İznik ilçesinde bir üsteğmene ait evde yapılan aramada silah bulunmadığı ve 15 adet CD'ye konulduğu bildirildi.

Üsteğmen Melih Y'nin İznik ilçesinde yalnız yaşayan annesinin evinde arama yapıldı. İznik İlçesi Selçuk Mahallesi Osmangazi Caddesi üzerinde bulunan 3 katlı Şenevler Sitesi'nde tek başına yaşayan Nebahat Y'nin evinde yapılan arama sırasında yaşlı kadın fenalaştı. 2 oğlu ve bir kızı bulunan yaşlı kadına eve gelen yakını hemşire müdahale yaptı.

Nebahat Y.'nin büyük oğlu Metin Y.'nin İznik ilçe tarımda çalıştığı öğrenilirken, üsteğmen olan oğlu Melih Y'nin ise daha önce Ergenekon soruşturması kapsamında Şırnak'ta gözaltına alındığı belirtildi. Ayrıca Melih Y.'in (İsmail Hayri Kaya) diye bir kod isim kullandığı iddia ediliyor. Nebahat Y.'nin dişçilik yapan eşi Nazım Y.'nin ise 5 yıl önce hayatını kaybettiği öğrenildi.


ANKARA'DA GÖZALTINA ALINAN 5 KİŞİ İSTANBUL'A GÖNDERİLDİ

17:30:

Ergenekon soruşturması kapsamında Ankara'da gözaltına alınan, aralarında Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ve araştırmacı Erhan Göksel'in de bulunduğu 5 kişi, Türk Hava Yolları'nın (THY) tarifeli uçağıyla saat 17.30'da İstanbul'a gönderildi.

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından sabah saatlerinde gözaltına alınanların sağlık kontrollerinin ardından kimlik tespitleri yapıldı. İşlemlerin tamamlanmasından sonra Özel Harekat Şube Müdürlüğüne ait bir minibüse bindirilen Özbek ve beraberindekiler, Esenboğa Havalimanı'na getirildi.

Gözaltına alınan isimler THY'ye ait tarifeli uçakla İstanbul'a hareket etti. Bu kişilerin ev ve iş yeri aramalarında el konulan bazı doküman ve CD'lerin yer aldığı kutular da uçağa konuldu.

aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Oca 22, 2009 7:26 pm    Mesaj konusu: Ergenekon Operasyonu 11. DALGA Alıntıyla Cevap Gönder

Can Dündar

Avrasyacıların tasfiyesi?

Salı gecesi NTV’de Ergenekon’un küresel boyutunu tartıştık. Yanıtını aradığımız soru şuydu: “Bu dava, ‘Batıcılar’ın ‘Avrasyacılar’ı tasfiyesi mi?”

Tartışmadan sonra bu soruyu anlamlı kılan 3 gelişme oldu:

1) “Avrasya” televizyonu, Ergenekon soruşturmasında basıldı.

2) Doğu Perinçek savunmasında Türk yargısını “ABD’nin infaz memuru” olmakla suçladı.

3) Bir süre önce gözaltına alınan MGK Genel Sekreteri, emekli Org. Tuncer Kılınç, Star Haber’de NATO’yu, ABD’yi ve AB’yi eleştiren açıklamalar yaptı.

* * *

Ergenekon’u, “hamiler savaşı”nın bir manivelasından ibaret saymak, içerde olup biteni gözden kaçırmak olur. Ama davanın önemli bir boyutunun da bu olduğunu görmek lazım.

İşin ilginci, hemen her konuda zıt görüşlerde cepheleşenler bu konuda ağız birliği etmiş durumdalar.

Ergenekon sanıklarının çoğu, “Biz ABD’yi, AB’yi eleştirdiğimiz, Rusya gibi seçenekler önerdiğimiz için yargılanıyoruz” diyorlar.

Hatta Kemal Gürüz gibi, “Valla ben onlardan değilim; ben Amerikancıyım” diyerek sıyrılmaya çalışanlar da var.

* * *

Öte yandan, Ergenekon’un tasfiyesini destekleyenler de operasyona benzer teşhis koyuyorlar.

Örneğin Zaman yazarı Prof. İhsan Dağı, Org. Kılınç’ın Türkiye için Rusya ve İran seçeneğini işaret eden konuşmasını hatırlatarak, “50 yıldır Batı güvenlik sisteminde bulunan bir ordunun, NATO, ABD ve AB ile işbirliğine karşı, ‘Rusçu’ bir kliğin eline geçmesine seyirci kalınır mı?” diye soruyor.

“ABD/NATO’nun bu tasfiyeye en azından sessiz kalarak örtülü onay verdiğini, TSK’nın da soruşturmaya izin vererek kendini Batı ittifakı içinde yeniden konumlandırdığını” öne sürüyor.

* * *

İnsanın aklına, ABD ile ilişkileri bozulup yüzünü Rusya’ya döndüğü anda devrilen Menderes, İnönü, Ecevit geliyor.

Org. Kılınç da, 7 yıl önce herkesi hayrete düşüren o çıkışının bedelini ödüyor olabilir mi?

“Rusya yalnızdır. Türkiye’nin, İran’ı da alarak bir arayış içinde olması gerekir” sözleri kişisel fikri miydi, ordunun resmi görüşü mü?

Muhtemelen ikisi de değil...

TSK’yı biraz tanıyanlar, komutanların üstlerinden bağımsız konuşmayacaklarını bilirler.

Nitekim Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu da dün Fikret Bila’ya “AB üyeliğine karşı değiliz” diyordu.

Kaldı ki, Org. Kılınç da çok tartışılan o cümlenin içine “Amerika’yı göz ardı etmeksizin...” notunu yerleştirmişti.

Muhtemelen o konuşma, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışan ABD ve AB’ye en üst makamdan verilmek istenen “Çok üstüme gelme” mesajıydı.

* * *

Ancak Irak işgali, çuval krizi, Kıbrıs koşulları, soykırım tasarıları diye uzayıp giden bir listenin, ordu içinde ciddi bir Batı tepkisi yarattığını da gözden kaçırmamak lazım.

Nitekim, görev döneminde hiç ABD’yi ziyaret etmemesi, Amerikalı meslektaşları tarafından eleştirilen Org. Kıvrıkoğlu, yine Fikret Bila’ya “ABD Meclisi, Ermeni soykırımı tasarısını kabul edince gezimi iptal ettim” diyor.

O yüzden, Ergenekon’un fonunda bu gerginliğin izlerini aramak hepten dayanaksız bir yaklaşım değil.

ABD, dün NATO eliyle kurduğu ve yıllarca kirli işlerde kullandığı örgütün bugün gömülmesine sessizce nezaret ediyor belki de...

Dün, Amerikan askeri yardım kuruluşu JUSMAT’ın dolarlarıyla silahlanıp illegal operasyonlara girişenlerin, bugün ABD karşısında antiemperyalist kesilmesi ibret verici değil mi?

milliyet

Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya mektup:Ben Tuğgeneral Veli Küçük'üm. 'O adam' değilim

23 Ocak 2009 "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklardan Emekli Tuğgeneral Veli Küçük, hakkında basında yer alan haberlere ilişkin, kızı olan avukatı Zeynep Küçük aracılığıyla açıklamalarda bulundu.
Bugün bir gazetenin köşe yazısında "Veli Küçük adımı kullanmış" başlıklı bir yazının yer aldığı belirtilen yazılı açıklamada, şu hususlara yer verildi:
"Eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ile yapılan g örüşmeye atfen 'Ben Veli Küçük'ü tanımam. Yakın çalışmam olmadı. Ben de Küçü k'ü televizyona yansıyan sivil görüntülerinden tanıdım. Ama sonradan anlıyorum bu benim adımı kullanmış Cumhuriyet Gazetesinin hisseleri ile ilgili olarak bazı görüşmeler yapmış, 'İşte yukarısı da böyle istiyor' falan demiş galiba, herhalde yukarıdakiler derken beni kastetmiş. Ben o zaman Genelkurmay Başkanıydım. Ama böyle bir olaydan haberim bile yok. Cumhuriyet gazetesinin hisselerini falan bilmem. Ama bu Veli Küçük'ün adımızı kullandığı anlaşılıyor' şeklindeki beyanlarını üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayım."
Yazılı açıklamada, "Sahtecilik, dolandırıcılık ve çıkar amaçlı örgüt kurmak suçlarından hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan, geçmişi, kişili ği ve güvenirliği kamuoyunun malumu olan Tuncay Güney isimli müfterinin, şahsım da dahil olmak üzere bir çok değerli TSK mensubunun ismini kullanarak açıkça Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan maksatlı iftiraları mahkeme huzurunda gerek şahsım, gerekse olayda adı geçen diğer sanıklar tarafından cevaplanmış ve yalanlanmıştır" ifadesine yer verildi.
Buna rağmen "iftiraların" Eski Genelkurmay Başkanı tarafından ciddiye alınarak bir açıklama yapmasının da "üzüntü verici" olduğu belirtilen açıklamada, şu görüşler yer aldı:
"86 yıllık Atatürk Cumhuriyeti hiç bu kadar büyük tehdit ve tehlike altında olmamıştır. Bu dönemde her Türk vatandaşı cesaret ve kararlılığından ödün vermeksizin bu tehdit ve komplolara karşı durmak ve Cumhuriyete sahip çıkmak görev ve sorumluluğundandır. Ancak bu görev ve sorumluluk en başta Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun şerefli mensuplarına düşmektedir.
Bu komplo karşısında korkmak, kişisel kaygı ve saiklerle tepkisiz kalmak, dolaylı olarak destek vermek ve komplo sahipleriyle aynı safta olmaya eşdeğerdir. Dönem, bireysel endişeleri aşarak vatanın ve Cumhuriyetin çıkarlarını gözetme dönemidir."
Avukat Zeynep Küçük, eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın bir gazetede yayımlanan "Veli Küçük denen o adamı tanımam" şeklindeki beyanına ilişkin de müvekkili Veli Küçük'ün kendisine bir mektup yazdığını belirtti.
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün mektubunda şu hususlar yer alıyor:
"Sayın komutanım; gazetelerde beyanınızı okudum. Ben 1996 yılı nda Jandarma Genel Komutanlığı kadrosundan sınıf subayı olarak terfi ettim ve Tuğgeneral oldum. 2000 yılında emekli oldum. Siz emekli oluncaya kadar emrinizde çalıştım. Bu vatana kanı ile canı ile hizmet veren şerefli, onurlu, gururlu emekli J. Tuğgeneral Veli Küçük'üm.
Sürçü lisan olarak kabul ediyorum, 'O adam değilim', saygılarımla arz ederim. 19.01.098 Veli Küçük."

netgazete

Gözaltındaki Mustafa Özbek'in oğlu: "Bu dalga, dalgayı yapanları içine alıp boğacak, yutacak"
13:50 - Ergenekon soruşturma kapsamında polise teslim olan Türk Metal İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Pevrul Kavlak ile birlikte İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne gelen Haydar Özbek, çıkışta basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özbek, "Pevrul Bey için geldik. Teslim oldu. Suçlu değil. Bu dalga bu gemiyi batıracak. Bu dalga, dalgayı yapanları içine alıp boğacak, yutacak. Milleti susturmaya çalışıyorlar. Bir gün gelecek onları da iyi susturacaklar, konuşamayacaklar" dedi. 23.01.2009 İSTANBUL netgazete


Ergenekon'da 3 kişi daha tahliye oldu,''Biz cumhuriyet savaşçılarıyız. Cezaevinde esirdik''


24 Ocak 2009- Ergenekon duruşmasında tahliye edilen gazeteci Vedat Yenerer, "Hayatımdan 11 ayı aldılar. Onların sırtındaki ceketi alıncaya kadar hukuk mücadelem sürecek" dedi. Tahliyenin ardından Yenerer, Tunç ve Karabulut kendilerini bekleyen yakınları ile birlikte Silivri'den ayrıldı.
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusü'nden ayrılan gazeteci Vedat Yenerer, emekli Astsubay Orhan Tunç ile Noel Baba Vakfı Başkanı Muammer Karabulut, tahliye sevincini kendilerini bekleyen yakınlarına sarılarak paylaştılar. Burada sırayla gazetecilere açıklamada bulunan Yenerer, Tunç ve Karabulut daha sonra yakınları ile birlikte Silivri'den ayrıldılar.
Tahliyenin ardından açıklama yapan gazeteci Vedat Yenerer, "Gecikmiş bir tahliye. Biz utanmıyoruz bize bu oyunu oynayanlar utansınlar. İçimizdeki Atatürk sevgisini, vatan sevgisini üniter yapıya ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne olan inancımızı bu oyunu oynayanların yedi sülalesinin gücü yetmez bunu değiştirmeye. Biz tahliye olduk ama arkadaşlarımız içeride kaldı. Ömründe trafik cezası bile yememiş, hırsızlık yapmamış, vurgun yapmamış, kimseyi dolandırmamış, devletten kredi almamış, devlete vergi borcu takmamış olanlar var orada. Onlar alçakça suçlanıyorlar. Ama yüce Türk adaletine güveniyoruz. Ve biraz gecikmiş de olsa adalet yerini buldu. Hukuk mücadelemiz devam edecek. Benim hayatımdan 11 ayı aldılar. Onların sırtındaki ceketi alıncaya kadar hukuk mücadelem sürecek" diye konuştu.
Yenerer'in ardından açıklama yapan emekli Astsubay Orhan Tunç, "Biz hırsızlık yapmadık arsızlık yapmadık. Önce vatan dedik. Biz cumhuriyet savaşçılarıyız. Atatürk ilke ve inkılapları ile ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü düşündük biz. Ancak 11 aydan beri bize her türlü iftirayı atanları Allah'a havale ediyorum. Adalet gereken kararı verecektir" dedi.
Noel Baba Vakfı Başkanı Muammer Karabulut ise "İstanbul'da bir lobi belgesi çıkmış. Oda ne yazık ki sanıyorum polisin hatası. Benim burada 12 duruşma süren bir hukuk mücadelem oldu. Ama 11 ay içerisinde ben burada neden tutuklu olduğumu bir türlü öğrenemedim. Suçum neydi bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki bu Ergenekon davası, Ergenekon uydurması Türk milletini esir almak için yapılmıştır. Ben de burada bir esirdim" şeklinde konuştu.
Cezaevi koşullarının sorulması üzerine Karabulut, "İçerdeki arkadaşları soruyorsanız onların durumu benden daha iyiydi. Yani daha sevinçliydiler. Yani benim sevincim onların sevincinden daha azdı" diye yanıtladı.
netgazete

Ergenekon tutuklusu Hurşit Tolon Paşa, GATA'da
18:00 - "Ergenekon" davası kapsamında tutuklu bulunan emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin (GATA) Haydarpaşa Eğitim Hastanesi'ne sevk edildi. Tolon'un avukatı İlkay Sezer, Tolon'un Adli Tıp Kurumu'nun verdiği rapor doğrultusunda belirlenen rahatsızlığının giderilmesi, teşhis ve tedavisinin düzenlenmesi amacıyla bugün sevkin yapıldığını belirtti. . 23.01.2009 İSTANBUL
netgazete
22 Ocak 2009 10:37
Ergenekon Operasyonu'nun son dalgasının 13 ile yayıldığı ortaya çıktı. Toplam 26 kişinin gözaltında olduğu bildiriliyor. Çok sayıda muvazzaf gözaltında...

Ankara, İstanbul, Antalya, Elazığ, Iğdır, Şanlıurfa, Şırnak, Maraş, Hakkari, Tokat, Hatay, Siirt, Bursa illerinde süren operasyonlarda 26'den fazla kişi gözaltına alındı.

Bu arada Ankara'da Türkmen Cephesi yetkilisi Savaş Avcı'nın da gözaltına alınanlar arasında olduğu bildiriliyor.

Türk Metal Sendikası binası, Başkanı Mustafa Özbek'in Beysukent'teki evinde ve Sendika'ya bağlı Büyük Anadolu Oteli'nde de polis arama yapıyor.
Gözaltına alınanlar arasında Sendikacılar, Subaylar, Polisler var...


İşte 11. Dalga'nın Görüntüleri

Ankara:

Soruşturmayı yürüten savcıların istemi ve mahkeme kararı doğrultusunda Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gözaltına alınanların Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek ve araştırmacı Erhan Göksel ile Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcıları Mecit Hazır ve Pevrul Kavlak, Türk Metal Sendikası Genel Sekreteri Muharrem Aslıyüce ve Süleyman Erdinç olduğu kaydedildi.


Kahramanmaraş:

Alınan bilgiye göre, soruşturma kapsamında Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şubesi'nde görevli üç polis memuru gözaltına alındı.

Şırnak:

Şırnak'ta bir üsteğmen gözaltına alındı. Üsteğmen'in İznik'teki evinde de arama yapılıyor

Tokat:

Tokat'ta düzenlenen operasyonda bir özel harekat polisinin gözaltına alındığı öğrenildi.

Antalya:

Ergenekon soruşturması kapsamında Antalya'dan bir emniyet amiri ile bir polis memurunun ifadesine başvurulmak üzere İstanbul'a götürüldüğü bildirildi.

Isparta

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında, Isparta'nın bir ilçesinde görev yapan bir subayın arandığı bildirildi.

Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, soruşturma kapsamında Isparta'daki çalışmanın, bir subayın ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alınması yönünde olduğu, ancak şu ana kadar subaya ulaşılamadığını kaydettiler.

Yetkililer, subayın, Isparta'ya bağlı bir ilçede görev yaptığını açıkladılar.

Bu arada, soruşturma kapsamında Isparta ili dahilinde bir kazı yapıldığına ilişkin Emniyet Müdürlüğünde bir bilgi bulunmadığı bildirildi.
aktifhaber


22 Ocak 2009

Perinçek savunma yapıyor: "Bu hükümeti deviremedik, yazıklar olsun bize..."

"Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında, tutuklu sanıklardan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in savunması sürüyor.

Perinçek, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada başladığı savunmasında, bu davada, karanlık, eksik, tartışmalı ya da çelişkili kalan hiçbir husus olmamasını istediğini söyledi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün, duruşmalar başladığında, "Burada, gerçekleri hep birlikte ortaya çıkaracağız" dediğini hatırlatan Perinçek, "Sayın Başkan'ın bu çağrısından cesaret alarak heyetten, savcılardan, müdahil avukatlarından talebim şudur, bana soru sorun. Avukatlarım bilgilendirilmiştir. Bana sorulan hiçbir soruya itiraz etmeyecekler. Savcılarımız da çekinmesinler. Bu soruyu sorarsak itiraz edilir diye düşünmesinler. Kanun dışı sorsunlar, hukuk dışı sorsunlar" diye konuştu.

Perinçek, her konuda sorulara cevap vereceğini vurgulayarak, şu görüşleri dile getirdi:

"Kahramanları intihar eden bir millet ayakta kalamaz. Kahramanları intihar eden bir ordu savaşma yeteneğini kaybeder. Kahramanları intihar eden bir yargı, başka büyük bir devletin infaz memurluğuna dönüşür. Şu anda Türk yargısı ABD'nin infaz memurluğuna dönüşmektedir. Hayretler içinde kaldık. Eski YÖK Başkanı, (ben sapına kadar Amerikancıyım) diyor. Yani diyor ki (ben suçsuzum, ben Amerikancıyım, beni neden aldınız) Demek ki Türk Ceza Kanunu değişmiş.

Koskoca eski Genelkurmay Başkanı diyor ki, (ben Kuzey Irak'ta 1995 yılında Çelik Harekatını yaptım. Kardak operasyonunu yaptım. ABD'ye karşı operasyonlar yaptım, benim suçum budur) diyor. 1998-2002 yılları arasındaki Genelkurmay Başkanı da diyor ki, (benim hedef alınmamın sebebi Amerika'nın Kuzey Irak politikalarına karşı durmamdır)"

Perinçek, yaratılan ideolojik iklimde vatanseverliğin suç sayıldığını, ihanete ise sonuna kadar özgürlük tanındığını savundu.

Bir gazetede Kırca'nın ölümüne ilişkin yayınlanan köşe yazısını okuyarak eleştirilerde bulunan Perinçek, bu süreçte mahkemenin dahlinin bulunup bulunmadığının da tartışılması gerektiğini savundu. Perinçek, "İçeride bunu tartışmamız lazım. Sizin payınız da var, benim payım da var. Ben kendi payımı üstleniyorum. Ben yeterince mücadele edememişim yazıklar olsun bize. Bu hükümeti devirememişiz, yazıklar olsun bize" diye konuştu.

Perinçek, Türk ordusuna karşı psikolojik bir savaş yürütüldüğünü ve ordunun savaş iradesinin yok edilmek istendiğini öne sürdü.

Perinçek, "Türk Silahlı Kuvvetleri, futbol topu gibi her gün tekmeleniyor. Genelkurmayın bir dilekçe yazacak mecali yok. Bugün Türkiye'de hukuk devleti falan yoktur. Hukuk devleti hikaye bugün. Amerika hukuku var" görüşünü ileri sürdü.
aktifhaber

Perinçek: "Hapisteki kahramanlara selam durun,
Türk Bayrağına sarılı tabutlara değil"



22 Ocak 2009 Ergenekon davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, kahramanları intihar eden bir milletin ayakta kalamayacağını belirterek, "Türkiye'de kahramanlar köpeklere boğduruluyorlar" dedi. Perinçek, "Daha iyi mücadele edemedim, yazıklar olsun bana, bu hükümeti devirememişiz, yazıklar olsun bize" diye konuştu.
Davanın bugünkü celsesinde, Doğu Perinçek'in savunmasına geçildi. Uzun bir aradan sonra, duruşma salonu ve izleyici bölümünün tamamına yakının dolu olduğu gözlenirken, duruşmayı izleyen Şule Perinçek, eşinin ifadelerini satır satır not aldı.
Doğu Perinçek, kendisine yöneltilecek tüm soruları yanıtlamaya hazır olduğunu söyledi. Avukatlarının hiçbir soruya itiraz etmeyeceklerini belirten Doğu Perinçek, "Bugün burada, karanlık kalan tek bir nokta kalmasın. Herkes bana sorularını sorsun. Savcılık makamı da sorularını sorarken rahat olsun. Kanun dışı sorsunlar. Hukuk dışı sorsunlar. Zaten hukuku yeterince çiğnediler. Hiçbir kanıta, 'bu kanıt hukuk dışı toplanmıştır' demeyeceğiz. Kahramanları intihar eden bir millet ayakta kalamaz. Kahramanları intihar eden bir ordu savaşma niteliğini kaybeder. Kahramanları intihar eden bir yargı, infaz memuru şekline dönüşür. Türk yargısı ABD'nin infaz memuruna dönüşmektedir. Bir YÖK başkanı diyor ki; 'Ben sapına kadar ABD'ciyim, ben suçsuzum. Beni vatanseverlerle karıştırmayın.' Amerikan otoriteleri Ergenekon operasyonunu yönlendirmiştir" dedi. Perinçek, Türk-Kürt severliğinin yargılandığını belirterek, "Mahkemenizin bunda büyük sorumluluğu vardır. Bir kahraman şakağına silah dayayıp tetiği çekiyor. Türk milleti kahramanlarını kaybediyor. Türkiye'de kahramanlar köpeklere boğduruluyorlar. Buna izin veremezsiniz. Daha sonra cenazelerine gidiyorlar. Selam veriyorlar. Yaşarken selam verseydiniz. Kahramanları hapislere tıkmasaydınız. Hapisteki kahramanlara selam durun, Türk Bayrağına sarılı tabutlara değil. Bir devlet intihar etmektedir. Biz albayın arkasından ağıt yakmıyoruz. Mesele intihar eden albay değil, boğulan cumhuriyettir, boğulan Atatürk devrimleridir. Ergenekon davasıyla vatanseverlik suç, ihanet ise sonuna kadar serbest bırakılmıştır. Bu bozulacak göreceksiniz. Kahramanlar fare yapıldı. Bunda benim payım var, payımı üstleniyorum. Daha iyi mücadele edemedim, yazıklar olsun bana. Bu hükümeti devirememişiz, yazıklar olsun bize" diye konuştu.
Perinçek, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Ortada iki tane cenaze tablosu var. Hrant Dink öldürülüyor, öldürülmeden önce İşçi Partisi'nin söylemlerini ifade ediyordu. Bundan dolayı yabancılar tarafından öldürüldü. Yabancılar 'hepimiz Ermeniyiz' diye bir grup yürütmüşlerdir. Diğer bir cenaze ise, albayın cenazesidir. Bu, Türkiye'deki bölünmeyi gösteriyor. Psikolojik savaşla Türk ordusunu sindirmişler. Bunu kimse söyleyemiyorsa ben Silivri'den söylüyorum. Yakalanan komutanların evlerine hanımlarını göndermekle bu iş olmaz. Cenazelerde selam durmakla bu iş olmaz. Apo'yu sorgulayan Atilla Uğur'u Silivri'ye getireceksiniz. Apo'ya dokunan yanıyor. PKK'nın yasal partisinin lideri Ahmet Türk, 'yılanı yaralı bırakmayın, başını ezin' diyor. 20 Ekim'de duruşma başladığında dışarıda binlerce vatansever vardı. Onların yanında bir de 30 kişilik PKK grubu vardı. Onlar niye gelmişlerdi. Onlar Zekeriya Öz'ü desteklemeye gelmişlerdi. PKK iddia makamını destekliyor. Kimin PKK ile birlikte çalıştığı, kimin karşısında olduğu gözüküyor." YUSUF MELİKOĞLU

netgazete

'GÜNEY, FETHULLAH GÜLEN'İN TA KENDİSİ'

22 Ocak 2009 22:43
Savunma yapan Doğu Perinçek, Tucay Güney ve Zekeriya Öz'ü Fethullah Gülen'le ilişkilendirdi. Perinçek'e göre iddianame, 'Türk ordusuna düşmanlık metni ve tam bir deli saçması'
''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, ''Bu iddianame, Türk ordusuna düşmanlık metnidir'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada bugün başladığı savunmasına devam eden Perinçek, ''Kimse korkmasın, vatanını, milletini savunsun. Biz Türk Silahlı Kuvvetlerine 'darbe yap' demiyoruz'' diye konuştu.

Perinçek, onurlu bir adamın şakağına kurşun sıkmasının, ''JİTEM öldürdü'' diye belirtildiğini söyleyerek, ''Bu mahkeme bunu çözecek. Bu çözemezse başka mahkeme çözecek. O da çözemezse Türk milleti bunu çözer. Kimse vatanseverliği mahkum edemez. Vatanseverliği mahkum etmeye kalkanlar, Türk milletinin ayakları altında kesinlikle kalacaktır'' dedi.

Bu iddianamede örgütü kuran, ilişkiler ağını ören, çatısını çakan kişinin Tuncay Güney olduğunu ileri süren Perinçek, Güney ile 2001'de yapılan mülakat, buna dayanılarak yapılan şema ve Güney'in polise verdiği belge çuvalının bu davanın 3 kanıtı olduğunu kaydetti.

-''DELİ SAÇMALARI BUNLAR''-

Perinçek, Güney'in mülakatı olmaması durumunda ortada bir örgütün de olmayacağını dile getirerek, iddianamede Güney'in adının 487 kez geçtiğini, iddianamenin yarısının Güney'den oluştuğunu, diğer yarısının da ''fasa fiso'' olduğunu öne sürdü. ''Bir meczubun Türkiye ile oynayamayacağını'' ifade eden Perinçek, şöyle konuştu:

''Deli saçmaları bunlar. Deli safsatasının arkasındaki gücü görelim. Bir meczubun şemasını MİT resmi belge haline getirip 2002 yılından itibaren devlet içindeki darbe ve tertiplerde kullanır mı? Bu işler, bir meczubun işleri değil. Kasette izlenen deli saçmalarını savcı Zekeriya Öz ve ekibi iddianame haline getirmiş. O zaman kasette izlediğiniz Tuncay Güney, Zekeriya Öz olmuş. Kim önüne konan Tuncay Güney mülakatından üretilen görüntüleri izledikten sonra 'delillendirin', 'savcıları bulun', 'onları tutuklayın' talimatı vermiş? 2006'da Fethullah Hoca 'ulusalcıların üzerine gidin' fetvası vermiş. Bu durumda kasetteki Tuncay Güney, Fethullah Hoca'nın ta kendisi oluyor. Koca koca komutanlar Güney'e meczup falan demesinler. Güney'in konuşması ulusa sesleniş konuşması. Bir meczup 70 milyonu önünde toplayabilir mi? Bu tertibi görelim. Güney bu tertibin, Türk milletine kastını açıklayan zavallı çocuğumuzdur. Çocuklarımızı sokaklara atıp zavallılaştırıyor, Tuncay Güney yapıyoruz.''

-YENİDEN YAPILANMA BELGESİ-

Hakkındaki iddiaları tek tek açıklayan Perinçek, ''Ergenekon'un Yeniden Yapılama'' belgesini Bilecik'te yapılan toplantıda yazdıkları iddiasının uydurma olduğunu söyledi.

Perinçek, 1992'den beri resmi olarak kendisine koruma verildiğini, illere girerken otomobille karşılandığını ve Bilecik'e gidip gitmediğinin vilayetten öğrenilebileceğini kaydetti.

Bu iddianın savcının samimi uydurması olduğunu savunan Perinçek, Tuncay Güney'in mülakatında böyle bir şeyin yer almadığını ifade etti.

Bu belgenin Doğu Perinçek ve arkadaşları tarafından Veli Küçük'ün talimatıyla yazıldığı iddiasının da yine Güney'in mülakatında yer almadığını, bunun da uydurma olduğunu belirten Perinçek, Güney'in mülakatında bunun tam tersini söylediğini kaydetti.

Perinçek, ''savcıların uydurduklarına iddianamede de yer verdiklerini'' öne sürerek, ''Bunlara savcı denemez. Babamın hatırasını incitirim'' diyerek, babasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yardımcılığı yaptığını belirtti.

Perinçek ve partinin 3 genel başkan yardımcısının ''Ergenekon temel belgesini'' hazırladıkları iddiasının da doğru olmadığını, Güney'in böyle bir yalanı söylemediğini ifade ederek, ''Devletin Yeniden Yapılanması'' belgesinin ''Ergenekon''un yeniden yapılanması belgesi olmadığını, bunun İP Başkanlık Kurulu kararı olduğunu kaydetti.

-''ARZ EDERİM'' DİYE BİTEN MEKTUP İDDİASI-

İddianamede, kendisinin Veli Küçük'e ''arz ederim'' diye biten bir mektup yolladığı yönündeki iddialara da değinen Perinçek, söz konusu mektubu hem mahkeme heyetine hem de savcılara verdi.

Perinçek, mektubun sonunda ''arz ederim'' ifadesinin yer almadığını dile getirerek, ''5 satırlık bir mektuptur. Bu sözcük de yoktur. Ayıptır, utanmazlıktır. Söylemediğim sözcükle bir gazeteye manşet oldum. Bu yalanlar mütareke basınında manşet olsun diye yazılıyor. Bu iddianamenin zavallılığına bakın, nelere muhtaç kalmış'' dedi.

-SAVCILARA İÇİN SUÇ DUYURUSU İSTEMİ-

Savcıların bu kez ''sahtecilik'' suçu işlediğini savunan Perinçek, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e yolladığı mektubun sonundaki ''arz ederim'' sözcüğünün kesilip biçilerek, Veli Küçük'e yollanan mektuba eklendiğini, bu mektubun da Cumhurbaşkanı'na, bütün devlet ve hükümet yöneticilerine, TSK komutanlarına, siyasal partilere, kitle örgütlerine ve basına yollanan dosyanın sunuş mektubu olduğunu kaydetti.

Emniyetteki ifadesinde, ''arz ederim'' sözcüğünün o mektupta olmadığını açıkça söylediğini ifade eden Perinçek, mahkeme heyetine seslenerek, ''Bu bana iftiradır. Suç duyurusunda bulunacaksın. İddia makamı sahtecilik yaptığı zaman suç duyurusu yapacaksın. Eğer savcılıkla aranızda bir anlaşma varsa onu bilemem. Ama hakimseniz suç duyurusu yapacaksınız'' dedi.

-TERÖR ÖRGÜTÜ PKK'YA SİLAH VERİLDİĞİ İDDİASI-

İddianamede, TSK subaylarının, Doğu Perinçek'in ''organizesi ve referansıyla'' Barzani ve Talabani'ye 24 bin adet silah verdikleri, bu silahların 6 bininin yine Türk subaylarınca PKK'ya teslim edildiğinin yazıldığını belirten Perinçek, şöyle devam etti:

''Tek kanıtları, Tuncay Güney'in söyledikleridir. Savcılara göre, Mehmetçiği vuran silahları ve kurşunları PKK'ya, Türk ordusu vermektedir. 24 bin silahın bireysel veya grupsal bir girişimle Barzani, Talabani ve PKK'ya verilemeyeceği açıktır. Güney, 24 bin silahı 2 arabaya sığdırabilmiştir. Bu konularda uzman olan, İP Genel Başkan Yardımcısı emekli General Servet Cömert ile yaptığımız hesaba göre, 24 bin silah, 120 ton ağırlığındadır ve silahların arasındaki hava boşlukları da hesap edildiğinde bu kadar silah, en az 12 TIR ile götürülebilmektedir. TIR'ların büyüklüğüne göre bu konvoy 20 TIR'a kadar çıkmaktadır. TIR'ların boyu 13 metre 60 santimdir. Trafik kurallarına göre TIR'lar arasında bırakılması gereken mesafe de dikkate alınırsa, bu konvoyun boyu 1,5–2 kilometredir.

Genelkurmay Başkanlığı da bu haince suçlamanın 'tamamen asılsız ve mesnetsiz' olduğunu bildirmiştir. İddianame yazılmadan önce bu resmi yazı Savcı Zekeriya Öz'e verilmişti. Savcı, Güney'in 2001 yılındaki alçakça ve haince yalanını iddianamesine inatla ve ısrarla, döne döne yazmıştır. Güney güvenilir ama Genelkurmay Başkanlığı güvenilmez.''

Perinçek, 16 Şubat 2001 tarihinde New York Times gazetesi ve 23 Şubat 2001 günü Washington Post gazetesinde, gazeteci Jim Hoagland imzasıyla yayımlanan haberde, Türk ordusunun komutanlarının ''Kuzey Irak sınırında kaçakçılık yaptıkları''nın yazıldığını belirterek, bunun bir suçlama olduğunu söyledi.

''CIA, Ergenekon iddianamesine bu kuyruklu yalanı yazdırabilmiştir'' diyen Perinçek, bunun amacının TSK'yı yıpratmak olduğunu söyledi.

Perinçek, ''Bu iddianame, Türk ordusuna düşmanlık metnidir. Hain olan insan bunu iddianameye koydurur'' dedi.

haber10

3 teğmene tutuklama kararı

Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan 3 teğmen sorgularının ardından tutuklandı.23 Ocak 2009 23:02


''Ergenekon'' soruşturması kapsamında düzenlenen son operasyonda gözaltına alınan ve daha sonra adliyeye getirilen 3 askeri personel tutuklandı.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığının talebi doğrultusunda gözaltına alınan ve bugün Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirilerek savcılar tarafından sorgulanan askeri personel tutuklanmaları talebiyle nöbetçi 14. Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmişti.

Şırnak'ta görevli Teğmen Emre Baltacı, Tuzla'da görevli Jandarma Teğmen Onur Özdemir ve yine Tuzla'da görevli Teğmen Cihan Arık çıkartıldıkları Nöbetçi Mahkemece tutuklanarak Hasdal'daki askeri ceza evine gönderildi.
haber7

Doğu Perinçek, mahkemede gözyaşı döktü!


23 Ocak 2009 Ergenekon duruşmasında savunma yapan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, partisi tarafından hazırlanan DVD'leri mahkeme ortamında izletti. Perinçek, Diyarbakır'da bir direkte asılı Türk bayrağının yıkılmaması için köylülerin para toplayarak çimento aldığını anlatırken gözyaşlarını tutamadı.
Perinçek ifadesinde, "Genel merkezimizde bin 167 tane kaset ve diske el konuluyor. Hiçbirinde suç unsuru yok. Sadece 3 tane diskin içerisinden suç unsuru çıkıyor. Onlar da arama tutanağında yer almayan, daha sonra emniyet ya da savcılık tarafından konulan disklerdir. Tuncay Güney ile bir kez bile görüşmedim. Birkaç kez gördüm ama hiç konuşmadım. Ergenekon lobi belgesinde ortaya atılan fikirler İşçi Partisi ile bağdaşmaz" dedi.
Atatürk döneminde derin devlet olmadığını savunan Perinçek, "Yargıtay onursal başsavcısı Vural Savaş bir gazeteye verdiği demeçte 'derin devlet Atatürk zamanında da vardı' diyor. Bu büyük yanlış. O zaman yoktu. Vural Savaş'ı uyarıyorum. Bu düşman uydurmasıdır. Derin devlet NATO döneminde ABD tarafından konuldu. Atatürk döneminde yoktur" diye konuştu.
Perinçek, Ergenekon lobi belgesindeki yazıları nefretle mahkum ettiğini söyledi. "Alçakça fikirler olduğunu söylüyorum" diyen Perinçek, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Bu belge düşman belgesidir. İddianamede yer alan fabrikatör belgesi baştan sonra Perinçek düşmanı bir belgedir. Mehmet Eymür iki kitap yazdı. İkisi de benimle ilgili. Eymür, 'benim MİT'te Perinçek'i takip görevim yoktu' diyor. Demek ki emri CIA, MOSSAD'tan almış. Mehmet Eymür Filistin'de 8 partili arkadaşımızı İsrail'e öldürten bir katildir. Savcıların söylediği Ergenekon'un lideri olmak alçakça bir iş. Ben İşçi Partisi lideriyim. Fabrikatör belgesi Eymür'ün kitabındaki tanımlarla birebir aynıdır. Bu belgeyle ilgim olmadığı ortadadır. Kemalizmle ilgimiz olmadığı söyleniyor. Ben Atatürk'ün bütün eserlerini toplamak için 40 yılımı adadım. 25 cilt topladım. Mehmet Perinçek Rusya'ya giderek Atatürk'ün Rusya ile olan 17 yazışmasını arşivlerden çıkarttı. Türk Tarih Kurumu'nda yer alan Atatürk arşivlerini ortaya çıkarttık. Atatürk büyük bir devrimcidir. Devrimci olmayan Atatürk'ü anlayamaz. Atatürk'ü bir tek İşçi Partisi anladı. Hüseyin Kıvrıkoğlu Tuncay Güney aracılığıyla bana emir verebilir mi? Kıvrıkoğlu bana emir veremez. Cumhurbaşkanı da bana emir veremez. Ben İşçi Partisi lideriyim. MİT müsteşarı Emre Taner bir demecinde Hizbullah'ı kullandığımı söylüyor. Ne yaptınız, mevlit mi okuttunuz. İnsanları betonlara gömmüşler, insanları boğmuşlar. Emre Taner iyi bir insandır. Vatansever bir insan ama emekliliği gelmiştir. Bunları kendisi söylüyor. Biz Hizbullah'ı kullanmadık, aksine ortaya çıkarttık."
Doğu Perinçek, evinde PKK, Hizbullah ve tüm terör örgütlerinin belgeleri bulunduğunu söyledi. İddianamede kendilerine atfedilen suçların, partinin kapanmasına yol açacak suçlar olduğunu belirten Perinçek, "'Halkı, hükümete isyana tahrik ve devlete ıskata teşebbüs' bir parti kapatma sebebidir. Benim ceza yargısında yargılanmam için öncelikle Anayasa Mahkemesi'nin beni yargılayıp partimi kapatması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi beni yargılayıp partimi kapatırsa ancak o zaman ceza yargılamasıyla yargılanabilirim. Ben hırsızlıktan, yankesicilikten yargılanmıyorum. Parti kapatma maddeleriyle yargılanıyorum" açıklamasında bulundu.
Doğu Perinçek daha sonra Doğu ve Güneydoğu'da verdiği mitinglerin duruşma salonunda izlettirerek, görüntüler üzerinden savunmasını sürdürdü.
Savunmasında Kürtçe yayın konusuna da değinen Perinçek, "Türk de biziz, Kürt de biziz. Kürtler kardeşimiz değil bırakalım bunları artık, Kürt de biziz. Türkan Şoray filmi Kürtçe yayınlanıyor. Bu filmi doğu ve güneydoğudaki insanlar Kürtçe anlamaz. Ben Kürtçe TV'ye karşı değilim. TRT 1'de de Kürtçe yayın yapılsın" dedi.
İşçi Partisi'nin Diyarbakır mitingleri gösterildiğinde Perinçek, hiçbir partinin Diyarbakır'da binlerce kişiyi Türk bayraklarıyla toplayamadığını söyledi. Perinçek, "Bunlar bizim suç delilimiz oluyor. Diyarbakır'da bir direkteki bayrak yıkılmasın diye köylüler para toplayıp çimento alıyorlar. Bayrağı diktiler. Türk bayrağı yıkılmasın" derken gözyaşı döktü.

netgazete

Yalçın Küçük: "Tuncay Güney, hepimizin aklını perişan etmek için getirilmiş bir adamdır"


23 Ocak 2009 "Ergenekon" soruşturması kapsamında tutuklanan ve dün akşam serbest bırakılan Prof. Dr. Yalçın Küçük, "Tuncay Güney, bizim aklımıza tecavüz eden bir adamdır. Hepimizin aklını perişan etmek iç in getirilmiş bir adamdır" dedi.
Balat'taki evinde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Küçük, ne emniyette, ne savcılıkta, ne de tutuklayan yargıç önünde, "Ergenekon"dan suçlandığını söyledi.
"Ben başka konularda suçlanmadım da, benim adımın etrafında, o konularda mırıldanmalar vardı" diyen Küçük, kendisiyle ilgili savcılıkta ciddi bir suç unsurunun olmadığını ileri sürdü.
Yalçın Küçük, şu görüşleri savundu:
"Hem savcılık makamında, hem de beni tutuklayan yargıç önündeki duruma baktığımda, ortada ne savcılık makamını, ne beni tutuklayan hakimi göremiyorsunuz. Sadece emniyet var. Son çözümlemede beni emniyet tutukladı diyebilirim. Bu söylediklerim ise Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin (YARSAV) açıklamalarını teyit eden bir noktadır. Bu tutuklanma hukukun bittiğini, yokluğunu anlatır. Ben bunu söyleyebilir miyim? Bunu söyleyebilecek en uygun insanlardan birisiyim. Çünkü hayatım dava edilmekle, yargılanmakla, gözaltına alınmakla, hapishanelere konmakla geçti. Ben 12 Eylül Devlet Güvenlik Mahkemelerinde (DGM) en çok yargılanan adamım. 12 Eylül DGM'lerinde hukuk vardı, ama hukuka uydurmak ihtiyacını duyarlardı. Beni 12 Eylül'de yargılayan DGM'lerde en beğenmediğin savcı veya yargıç, emniyetin yazdıklarını bire bir söylemezlerdi. Her şeye rağmen bir hukukçu varlığı vardı. Burada yoktur."
Küçük, bir gazetecinin sorusu üzerine, sorgu sırasında kendisini hiçbir şeyin etkilemediğini söyledi.
Sorgu sırasında kendisinin hiç suçlanmadığını, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile yedikleri yemeklerin sorulduğunu kaydeden Küçük, şu görüşleri ileri sürdü:
"Bir yandan benim Kemalist olmadığımı göstermeye kalktılar, bir yandan da benim Kürtler ile olan politikalarımı getirdiler. Bunları da 'mır mır' ettiler ve beni hiçbir şey rahatsız etmedi. Türkiye devletinde nasıl oluyor bu kadar fütursuzca her konuşmanız dinlenmiş. Ama ben kendimden çok memnunum.
Beni 'Telefonda niye gizli şeyler konuşmuyorsun, niye bu kadar dikkatlisin, nerede konuşuyorsun?' diye azarladılar. Benim telefon kayıtlarımdan biri aramış, bende ona söyledim, 'Sen beni Zekeriya Öz'e mi ihbar ediyorsun. Zaten şu anda beni dinliyor' dedim. O da var kayıtlarda. Sadece bir duman, bir hava yaratmak istiyorlardı. O yarattıkları hava ve duman da benim tutuklanmama yetti. Ancak benim tahliye kararımı veren bir heyettir. Bu heyet 13. heyettir. Çok enteresan. Olağanüstü bir karar. 'Kaçmaz, etmez', onun için değil, bunlara göre 'Böyle bir insan tutuklanamaz' dediler. Ama sonunda ben sanık oldum. Bu da benim onurumdur.
Orada bir şey tartışılmıyor. Orada bir Cumhuriyet savaşı var. Eski ülkücüler, solcuların bir kısmı ve Kemalistler orada Cumhuriyeti savunuyorlar. Ben televizyonda söyledim. Bu dava açıldıktan sonra iddia makamı değişti dedim. Şu anda iyi gidiyorlar."
Prof. Dr. Yalçın Küçük, "Ne kadar zamandır sizi dinliyorlarmış, ne kadar süreçten sizi sorguladılar?" sorusuna karşılık, şunları söyledi:
"Herkesin kendisine has bir düşüncesi vardır. Ben bir yere çocukluğumdan beri gittiğim zaman bu devlet beni takip etmezse, bu devlet beni ciddiye almıyor diye çok üzülürüm. Ben her şeyimin takip edileceğini bilirim. Çok da yanlış yapmışlar. Galiba Sabih bey, Yargıtay Üyesi Hamdi Yaver Aktan, benim avukatım olan Hasan Fehmi Demir ile bir yemeğimizi takip etmişler. Ama yanlış da işler yapmışlar. Yemeği, protokol işini bir astsubayın yaptığını, otomobillerimizin jandarmalar tarafından korunduğunu söylemişler. Öyle bir şey yok. Bizi hep takip ederler. Benim dinlenen telefonlarımda, İlhan Selçuk'un ki gibi hiçbir özel telefon yoktur. Ama ben 2 senedir bekliyordum bunu çok dikkat ediyordum. Daha önce 7 aydır bu kampanya devam ediyordu. Hiçbir arkadaşımla ciddi olarak şakalaşmıyordum, konuşmuyordum. Çok resmi konuşmalardı. Yazıktır bu memlekete."
"Soruşturma sonucunda bu işin sonucu nereye varır?" sorusu üzerine Küçük, şu iddialarda bulundu:
"Benim dışımdaki bir takım gelişmelerle, hedefin orada olduğu bir senaryo olduğu ortaya çıktı. Şimdi şu anda artık herkesin önünde bir senaryo var. Bu iddianame çok açık olarak diyor ki, 'Ergenekon eşittir Türk Ordusudur'.
Tuncay Güney, bizim aklımıza tecavüz eden bir adamdır. Hepimizin aklını perişan etmek için getirilmiş bir adamdır. Söylediklerinin hiç bir tutarlılığı yoktur."
Yalçın Küçük, ceza evindeki kuvvet komutanlarının çok iyi olduklarını belirterek, şöyle konuştu:
"Hurşit paşayı çok iyi buldum. Bir an evvel çıkması lazım. Bir paşaya orası yakışmaz. Ben onları görmekten moral buldum. Benim gitmemden çok hoşlandılar, sanırım tahliye olmama da çok sevindiler. Onları televizyonlarda savunan tek adam olarak beni görüyorlar. Onun için çok moral buldular. Ben onları sanık olarak görmüyorum. Onlar Cumhuriyeti savunuyorlar. Sağdan ülkücülükten gelenler var. Onlar da Türkiye'nin bölündüğünü gördüler. MHP'nin buna duyarlı olmadığını görünce, eleştiriye başladılar. Onlar Susurluk'ta yaptıkları için orada değiller. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin stepnelerine muhalefet ettikleri için oradalar.
Avukata gittikten sonra hepsini gördüm. Hepsi benim tutuklanmamı beklemişler, çünkü ben tutuklandığım zaman bu davanın niteliğinin ortaya çıkacağına dair mistik bir inançları varmış. 7 Ocaktan sonraki gelişmeler, davayı bambaşka bir boyuta getirdi. Biz Doğan Avcıoğlu ile birlikte orducu sosyalistleriz. Biz ordu olmadan Türkiye'nin daha ileriye götürülemeyeceğine inananlardanız."
Prof. Dr. Küçük, çeşitli illerde yapılan kazılarda ortaya çı kan mühimmatla ilgili olarak da, onların ne olduğunun daha bilinmediğini ileri sürerek, "Ama ordu mühimmatı oraya atmaz. Onlar başka işlerdir. Kim koymuş bilemiyoruz" dedi.

netgazet

Elkatmış da Ergenekon Avukatı Oldu
24 Ocak 2009

TBMM'de 10 yıl önce kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu’na başkanlık yapan eski milletvekili Mehmet Elkatmış, Ergenekon davasında ‘avukat’ oldu. Elkatmış, soruşturmayı yürüten savcılar aleyhine açılan tazminat davalarından davacı avukatı olarak görev aldı.

Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan sanıklardan Behiç Gürcihan’ın nişanlısı Fatma Sibel Yüksek’in avukatlığını üstlenen Elkatmış, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriye Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın hakkında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde açılan tazminat davasına ‘avukat’ olarak görev aldı.

Yüksek, davanın erken görülmesi için Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla ilgili olarak ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açtı.

Ergenekon soruşturmasında tanık veya sanık olmadığı halde telefonlarının dinlendiğini ve telefon kayıtlarının iddianamede yer alması nedeniyle savcıların ‘Özel hayatın gizliliğini ihlal etiğini’ iddia eden Yüksek’in bu talebi Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından reddedildi.

Daire, oyçokluğuyla verdiği kararda, “Davalılar savcı olup, HMUK’un 573. maddesi gereğince sadece hakimler ve icra reisleri dava açabileceğinden savcılar hakkında kişisel kusurlarına dayanılarak adliye mahkemelerinde genel hükümlere göre dava açılabileceğinden dava dilekçesinin görev yönünden reddine oyçokluğuyla karar verildi” denildi.

Karara muhalif kalan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi üyesi Mehmet Uyumaz, karşı oy yazısında savcıların 1.sınıfa ayrılıp ayrılmadıklarının tesbiti sonrası karar verilmesi gerektiğine dikkat çekerek şu görüşleri savundu:

“Davalılar, görevleri nedeniyle açılan bu davada davalılar için 1. sınıfa ayrılmaları halinde yargılama görevinin ilk derece sıfatıyla Yargıtay da yargılamanın yapılıp bakılması gerektiği bu nedenle öncelikle davalıların 1. sınıfa ayrılıp ayrılmadıkları sorularak sonucuna göre, 1. sınıfa ayrılmaları durumunda bu davaya bakmayı da Dairemizin görevli olduğu, zira davalıların dava dilekçelerinde açıkça belirtildiği gibi yargı görevlerini yapmalarındaki durum nedeniyle tazminat davası açıldığı bu nedenle Dairemizin davaya bakmaya görevli olduğu görüşünde olduğumdan çoğunluk görüşüne katılmıyorum”
aktifhaber

Özel harekatçı 9 polis tutuklandı

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında mahkemeye sevkedilen ve aralarında Elazığ Özel Harekat Şube Müdürü Ayhan Atabek'in de bulunduğu 9 polis memuru tutuklandı.25 Ocak 2009 00:56

Demirel ve Kıvrıkoğlu Alınmazsa
24 Ocak 2009 10:57
Ergenekon Terör Örgütü üyesi olmak suçuyla Silivri Cezaevi'nde yatan Emin Gürses, Demirel ve Kıvrıkoğlu'nu titretecek açıklamalar yaptı.

Skytürk TV'de Gürkan Hacır'ın sunduğu "Gündem Özel" programına konuk olan Yalçın Küçük, Silivri Cezaevinde Doç. Emin Gürses söylediğini belirttiği çok çarpıcı bir cümleyi aktardı

DEMİREL VE KIVRIKOĞLU ALINMAZSA DALGA DEMEM
Küçük, Emin Gürses'in Ergenekon operasyonlarının dalgalarını ciddiye almadığını söyledi.

Yalçın Küçük'ün anlatımına göre Emin Gürses "Ben bu operasyon dalgalarına dalga demem. Süleyman Demirel ve Hüseyin Kıvrıkoğlu alınırsa dalga derim" dediğini belirtti.
aktifhaber

'SİZ DELİ MİSİNİZ?'

24 Ocak 2009 22:08
Mehmet Ali Birand'dan Yalçın Küçük'e ilginç soru
Önceki gün tahliye edilen Prof. Dr. Yalçın Küçük, cezaevinde yaşadıklarını anlattı: “Hurşit Paşa delikanlı gibi koridorda dolaşıyor. Veli Paşa televizyonlarda gösterilenlerden çok daha genç gözüküyor. Her gün sporlarını yapıyorlar...”

7 Ocak’taki 10’uncu dalgada gözaltına alınan Prof. Dr. Yalçın Küçük , 12 Ocak’ta tutuklanıp Silivri Cezaevi’ne konmuştu. Önceki gün serbest kaldıktan sonra Balat’taki evine giden Prof. Dr. Yalçın Küçük, kapısını basına açtı, tutuklanma sürecini ve diğer Ergenekon tutuklularının da kaldığı Silivri Cezaevi’nde yaşadıklarını anlattı...

ERGENEKON SANIĞI OLMAK BİR ONURDUR: Ben gözaltılara, sorgulara alışığım. 40-50 kez gözaltına alındım. Bu Cumhuriyete karşı açılmış bir davadır. Benim de bu davanın dışında olmam mümkün değil. Dava net bir şekilde Türk ordusunun kökünü kazımaya yönelik bir operasyona dönüştü. Benim için Ergenekon sanığı olmak bir onurdur.

NEZARETHANEDE KALDIM: Gözaltına alındıktan sonra demir parmaklıkların arkasında yerin altındaki nezarethanelerde kaldım. Ayakkabı bağlarımı, kemerimi aldılar ama gözlüğümü bana bıraktılar. Normalde daha önceki gözaltılarımda onu da almışlardı. Benim nezarethanede kalmamam gerekiyordu. Başkaları emniyetteki odalarda kaldı. Paşaların hepsi çok iyiydi, çok moralliydiler hepsi çok yakışıklıydılar. Hurşit Paşa delikanlı gibi koridorlarda dolaşıyor. Veli Paşa televizyonlarda gösterilenlerden çok çok genç gözüküyor. Sporlarını yapıyorlar.

TOLON CEZAEVİNE YAKIŞMIYOR: Bir paşaya orası yakışmaz. Hurşit Tolon cezaevine yakışmıyor. Hurşit Paşa bana dedi ki: Hocam iki Atatürkçü’nün burada karşılaşması ne kadar acı verici. Ben onları görmekten moral buldum. Benim gitmemden çok hoşlandılar, sanırım tahliye olmama da çok sevindiler. Onları televizyonlarda savunan tek adam olarak beni görüyorlar. Onun için çok moral buldular. Ben onları sanık olarak görmüyorum. Onlar cumhuriyeti savunuyor. Sağdan, ülkücülükten gelenler var. Onlar da Türkiye’nin bölündüğünü gördüler. MHP’nin buna duyarlı olmadığını görünce, eleştiriye başladılar.

BİZ ORDUCU SOSYALİSTLERİZ: Onlar Susurluk’ta yaptıkları için değil, muhalefet ettikleri için oradalar. Avukata gittikten sonra hepsini gördüm. Hepsi benim tutuklanmamı beklemişler, çünkü ben tutuklandığım zaman bu davanın niteliğinin ortaya çıkacağına dair mistik bir inançları varmış. Biz Doğan Avcıoğlu ile birlikte orducu sosyalistleriz. Ordu olmadan Türkiye’nin daha ileriye götürülemeyeceğine inananlardanız.

Tuncay Güney aklımıza tecavüz etti!

7 Ocak’taki 10’uncu dalgada gözaltına alınan ve 12 Ocak’ta tutuklanan Prof. Dr. Yalçın Küçük, serbest kaldıktan sonra basına konuştu. Küçük, Tuncay Güney’in açıklamalarına ilginç bir yorum getirdi: “Tuncay Güney, bizim aklımıza tecavüz eden bir adamdır. Hepimizin aklını perişan etmek için getirilmiş bir adamdır.”

SAVCILAR ÇOK KİBARDI: Emniyette sorulan sorular ’yüz karası’ydı. Bana “Siz Sivas kongresinde manda kararı alındı diyorsunuz nasıl söylersiniz” diye sordular. 2 savcı ise çok kibardı. Mahkeme başkanı beni sorgularken çok hüzünlendi, gözleri doldu. Biraz mahcup oldu beni tutuklarken.

KANADOĞLU İLE YEDİĞİM YEMEĞİ SORDULAR: Sorgu sırasında Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile yediğimiz yemekleri sordular. Beni ’Telefonda niye gizli şeyler konuşmuyorsun, niye bu kadar dikkatlisin, nerede konuşuyorsun?’diye azarladılar.

Vatan

9 saat sorgudan Emniyet'in haberi yok

Ergenekon davasında ilginç gelişme. Emniyet Genel Müdürlüğü iddianamenin en önemli dayanağı Tuncay Güney'in ifadelerinden haberi olmadığını ve 2007'ye dek bu isimdeki örgütü bilmediğini açıkladı
İSTANBUL 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki Ergenekon duruşmasında, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, dosyaya konulan cevabi yazıları okudu. Burada ilginç bir açıklama yer aldı.

Emniyet Genel Müdürlüğü'nden mahkemeye gönderilen yazıda 12 Haziran 2007'ye kadar 'Ergenekon' örgütü bilinmediği için bu tarihe kadar yapılan eylemlerin, bu örgütle anlamlandırılamadığı bildirildi. Yine aynı kurumdan gelen yazıda, 'Tuncay Güney'in 2001'de Emniyet'teki mülakatına ilişkin kasetin de kendilerine bildirilmediği' kaydedildi.

Yaklaşık 9 saat boyunca Emniyet'te içlerinde Ergenekon'un şu an sanığı durumunda olan dönemin Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın bulunduğu ekibe Güney ifade vermişti. Tuncay Güney, Emniyet'te işkence gördüğünü bu nedenle DVD'ye kaydedilen açıklamalarını reddetmişti.

Ergenekon iddianamesine giren ifadelerin DVD kayıtları geçtiğimiz hafta müdahil avukatlarının talebi üzerine mahkemece verilmişti. Sır kayıtlar tüm televizyonlarda yayınlanmış ve dikkat çeken çelişkili ifadeler tartışılmıştı.
Davanın en önemli dayanağını oluşturan Güney'in ifadelerinden Emniyet Genel Müdürlüğü'nün haberinin olmaması çok çarpıcı bir gelişme olarak değerlendirildi. Olay tartışma yaratacak bir gelişme olarak değerlendirildi.

KÜÇÜK DÖNEMİNDE 4 CİNAYET
Mahkemede okunan bir başka yazı ise Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün Kocaeli'nde görevli olduğu tarihler içerisinde 4 tane faili meçhul olay tespit edildiğini bildirdiği yazısı oldu.
Yazıda Küçük'ün Kocaeli'nde görevli olduğu tarihler içinde, Murat Baysal, Remziye Kurnaz, Hüseyin Oruç ve Hasan Doğan'ın ölümlerinin 'faili meçhul' olarak kayda geçtiği belirtildi. Susurluk raporlarının da mahkemeye ulaştığı açıklandı.
akşam

Paşalar'dan Açık Tehditler
25 Ocak 2009 10:10

Ergenekon sanığı gazeteci Vedat Yenerer, cezaevinde Hurşit Tolon ve Veli Küçük'ün hapishane doktoru ve savcıları nasıl inceden tehdit ettiklerini anlattı.

Önceki Gün Ergenekon Davası’ndan serbest bırakılan Gazeteci-Yazar Vedat Yenerer dün Beşiktaş’taki DGM önünde bir basın açıklaması yaptı. Yenerer açıklamanın ardından VATAN’ın sorularını cevaplandırdı. ”Yapılan haksızlığın peşinde olacağını“ söyleyen Yenerer Cezaevi’nin zor koşullarını ve tutukluluk halindeyken gündelik yaşamı esnasında şahit olduğu birbirinden ilginç olayları anlattı...

‘Kara üzüm aldırıp şarap yapıyorlar’

Bazı sanıklar dışarıdan 10-20 kilo üzüm istiyorlar ve bu üzümleri damıtarak şarap yapıyorlar hem de yüksek güvenlikli F Tipi cezaevinde. Cezaevi yönetimi bir çim saha yapıyor. Biz de oynayalım diye ısrar edince, ”Olmaz, hasta olursunuz“ diyorlar. Saatlerimize el koyuyorlar. Kristal camdan yapılma oldukları için demirleri kesebilirmişiz. Hayrettin Ertekin’le aynı koğuşta kaldım. Diğer sanıklar ona cezaevindeki yemek, sağlık ve bilgisayarların kullanılması gibi konuları dile getirmesini istediler. Ertekin de tüm sanıklar adına bunları duruşmalarda dile getirdi. Ertekin bu taleplerini dile getirince bazı uyanık sanıklar sanki bu dertler onların dertleri değilmiş gibi gülüyorlar. Oysa kalp hastası olan Ertekin’i 5 kez üst üste psikiyatri kliniğine götürdüler. O da kalp hastası olduğunu söyleyip psikiyatri kliniğinde tedavi olmak istemediğini söyledi. Dışarıdan sanki bu adamın derdi yemek, bilgisayarmış gibi algılandı.

‘Veli Paşa savcılara inceden hatır soruyor’

Geçen gün Hurşit Tolon Paşa’yla karşılaştım. Bana ilginç bir anısını anlattı... 25 kilo vermesine karşın doktor kendisine dalga geçercesine ”Paşam bir ara gelin de dalağınıza bakayım “ demiş. Paşamız da doktora” Zamanı gelince ben senin dalağını kontrol edeceğim “ diye cevap vermiş. Veli Paşa ve diğer paşaların moralleri çok yüksek. Her gün sağlıklarını korumak için spor yapıyorlar ve morallerini yüksek tutuyorlar. Suçsuz olduklarından çıkacaklarına inanıyorlar. Birbirleriyle de medeni bir şekilde konuşuyorlar. Veli Paşa her gün, duruşmalar esnasında mahkeme savcılarının halini hatırını soruyor ’inceden’.

‘Bir manyak yüzünden içeride 11 ay yattım’

Bu kadar süre bu manyak (Tuncay Güney) yüzünden içeride yattık. Bu adam bir de utanmadan televizyonlara çıkıp şablonda benim ismimin olmadığını söylüyor. Kalbim oradaki insanlarla kaldı. Yakında iki tane kitabım çıkacak. Bu kitaplarımda içeride yaşadıklarımı detaylarıyla anlatacağım.


vatan
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Oca 26, 2009 8:22 pm    Mesaj konusu: 1 Numara Alıntıyla Cevap Gönder

“Meselâ savcı yazı yazmış... Sen kimsin lan bana yazıyorsun? Sen kimsin?”
Murad Salih




Normal bir devlette...

Yani hukukun üstün ve egemen olduğu bir devlette...

Başlıktaki sözleri o devletteki makamı, mevkii, rütbesi, statüsü, konumu, durumu, işi, gücü her ne olursa olsun hiç kimse söyleyemez...

Söylerse?..

Hukuk sistemi, o kişiye, bu sözü asla söylememesi gerektiğini öğretecek ve bir daha unutmamasını sağlayacak şekilde derhal harakete geçer...

Ve adalet en kısa zamanda tecelli eder...

***

Başlıktaki sözler Türkiye’de söylenirse ne olur?

Ne olacağını bilmek için o sözleri söyleyenin makamına, mevkiine, rütbesine, statüsüne, konumuna, durumuna, işine gücüne, soyuna sopuna bakmak gerekir...

Bu sözleri söyleyen sıradan bir insan, yani rütbesiz, makamsız mevkisiz, statüsüz, arkasız bir kimse ise; savcının emriyle derhal harakete geçen polisler, gecenin en karanlık vaktinde o kimsenin evinin kapısını -iliştirilmiş medya kameraları eşliğinde- kırarak içeriye girer, evde kim var kim yoksa hepsini don gömlek, pijama gecelik üstlerinde ne varsa onlarla derdest ederek kelepçeleyip polis otosuna tıkarak götürürler merkeze...

Sonra?

Götürülenlerin eşi dostu, hısımı akrabası beklerler ki; gidenler geri gele...

Gelirler rmi?

Gelirler de...

Ne zaman; o belli değil...

Ölü mü diri mi; o hiç belli değil...

Misâl: Gözaltında işkence görenler... İşkence sonucu ölenler... Gardiyana esas duruş göstermedi diye cezaevi hücresinde öldürülenler... F tipi cezaevlerindeki insanlık dışı tecrite direnirken ölenler... Yıllarca tutuklu kaldıktan sonra beraat edenler... Uyduruk delillerle ağır cezalar kesilenler...

Hangi birini yazayım?

Zaten hepsini herkes biliyor ama bir şekilde vicdanını bastırıp susmayı tercih etmiyor mu?..

***

Ya ötekiler?

Makamı, mevkii, rütbesi, statüsü, konumu, durumu, işi, gücü kıyak olanlar mı?

Onlar başka...

Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, muvazzaf veya emekli general , milletvekili, yüksek yargıç, yüksek savcı üst düzeyde bürokrat, TÜSİAD üyesi işadamı, Sabataycı/dönme, mason locası üyesi, roteryan, lions, yargıç, savcı, polis, asker, istihbaratçı, korucu, itirafçı veya muhbir iseniz ve buradaki makam, mevki rütbeniz ne kadar yükseksee veya bu yükseklikten himaye gören şanslılardansanız hukukun size ulaşması için çok uzun, çok çetrefilli ve hukuku oralara uzatmak isteyen görevililer için çok tehlikeli bir süreçten geçilmesi gerekmektedir....

Çoğu zaman da bu süreç hiç tamamlanamamaktadır...

Balık hafızalılardan değilseniz durup sakin kafayla biraz düşündüğünüzde, onlarca bu türden tamamlanamamış veya tersine döndürülmüş yargı sürecini hatırlayabilirsiniz...

Sizlere hafıza egzersizi olsun diye ben herhangi bir misâl vermeyeceğim...

Bunları unuttuysanız acilen hatırlamalısınız...

Ve asla unutmamalısınız...

Çünkü; varolan hukukun herkes için acil ve eşit şartlarda adaleti sağlayamadığı bir ülke, o ülkede yaşayan sıradan/arkasız/normal insanlar için mayın tarlası kadar tehlikelidir...

Böyle bir ülkede başınıza her an her şey gelebilir...

Her an kim vurduya gidebilirsiniz... Bir adli skandal sonucu inanamayacağınız kadar ağır cezalar alabilir veya size bir şekilde zarar vermiş ve çok ağır cezalar alması gereken kişilerin ertesi gün ellerini kolarını sallaya sallaya serbestçe dolaşarak size sırıttıklarına şahit olabilirsiniz...

Bu size pek de inandırıcı gelmedi mi?

Peki...

Başlığa geri dönelim...

***

İnternete düşen ses kaydında Ergenekon Davası’nın tutuklu sanığıyken “gatakulli” ile kendini tahliye ettiren emekli Orgeneral Hurşit Tolon anlatıyor:

“Meselâ savcı yazı yazmış... Ne savcısı, kim oluyor lan? Sen kim oluyorsun, sen kimsin? Sen kimsin lan bana yazıyorsun. Sen kimsin?”

Tolon’un “Sen kimsin lan bana yazıyorsun. Sen kimsin?” dediği savcı da, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin...

Aynı komuşmada Tolon, cezaevinde düzenli spor yaparak hızla kilo düştüğünü de söylüyor...

Tolon GATA’ya niye sevkedilmişti?

Sivil hastahanelerin”hızlı kilo kaybı”na bir hastalık teşhisi koymaması sebebiyle...

O yaşta zayıflamak kastıyla düzenli olarak egzersiz yaparsanız kilo kaybınız kaçınılmaz olur...

Gerekli muayene ve testleri yapan sivil hastahane hekimleri de bunu kolaylıkla anlarlar...

Nitekim anladılar da...

Sonra ne oldu?

“Aman, paşam elden gidiyo bir de GATA baksın..”. dediler...

Bakış o bakış...

GATA sanki hastahane değil... Sivil mahkemelerin tutukladığı sanık generaller için “mor çatı sığınma evi”...

Oraya kapağı atan elinde kapı gibi bir raporla cezaevinden pırrr...

Peki bu durum, Tolon açısından “hile yoluyla firar”; onun tahliye olmasını sağlayan kurum görevlileri açısındansa hem “adaleti yanıltmak ve firara yardım etmek için yalan içerikli resmî evrak tanzimi”, hem de “firarîye yataklık” suçlarının bütün unsurlarıyla gerçekleşmiş olduğunu göstermiyor mu?

Gösteriyor...

Eeee?

Bunu kim soruşturcak?

Savcı...

Savcı, kendisine “sen kimsin lan” diye gürleyen firarî sanık emekli general karşısında pısmış kalmış...

Tık yok...

Üstelik de kendi hakkını ve makamının haysiyetini korumak için harekete geçemeyen bu savcı, daha önce aynı sanığın göstere göstere firarı karşısında da aynı tavrı sergilemedi mi?

Böyle hukuk olur mu?

Böyle hukuktan adalet çıkar mı?

***

Son olarak: Ergenekon Davası’yla topyekûn derin devletin ve bilumum darbecilerin tasfiye edildiğini/edileceğini zannederek sevinç içinde el çırpan gaza getirilmiş gariban/safoş takımı için minik bir tüyo verelim: Aykut Cengiz Engin,. 28 Şubat döneminin İstanbul DGM savcılarındandı. O dönemde jet hızıyla önce DGM Başsavcı Vekili, daha sonra da DGM Başsavcısı oldu. Susurluk Davası ve bir takım banka hortumlcularını da o soruşturmuştu. Hafızam beni yanıltmıyorsa İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’na delilsiz mesnetsiz idam cezası verilen davanın da savcılarındandı... 28 Şubat dönemindeki “üstün başarılarından” dolayı da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı yapılmıştı... Şimdi de İstanbul Başsavcısı olarak Ergenekon Davası’nda son kararları o veriyor... Kendisi İstanbul Başsavcısı olduğu halde, nedense ikinci adresiymişcesine; çok sık olarak Ankara’da görülüyor...

Kaynak: Baran dergisi

Ruşen ÇAKIR
Vatan Düşmanlarının silahlarıyla silahlanan kutsal Ergenekon avcıları
26 Ocak 2009

Ergenekon sürecinde “ortayolcu” bir çizgide ısrar ettiğim için istisnasız her iki tarafın alay, hakaret, suçlama dolu taarruzlarından bunalmışken üniversite öğrencisi bir okurun kısa e-postası ilaç gibi geldi. Kendisini “Cumhurbaşkanımızın hemşerisi” ve “Necip Fazıl (Kısakürek) ile büyümüş biri” olarak tanımlayan okurum “Sizi anlıyorum Ruşen abi. Sizin sol görüşlü biri olduğunuzu biliyorum” diye başlayan mektubunda Ergenekon’a bakışını şöyle açıklamış:

“Bu konunun gidebildiği yere kadar gitmesini istiyorum. Bu işin çözülmesini istiyorum. Devlete yapışmış bir kene varsa bu halledilsin istiyorum.”

Okurum “ancak” deyip şöyle devam ediyor: “Bu iş yapılırken bu zamana kadar Müslüman insanlara yapılan haksızlıkların şimdiki insanlara yapılmasını istemiyorum. Belki içeriye alınanlar içinde gerçekten suçsuz olan insanlar olabilir. Bunlar için üzülüyorum. Sizi anlayan karşı cenahtan insanların varlığını bilmenizi istedim. Biz müspet insanlar her kim olursa olsun, Müslüman olmasa dahi ezilen suçsuz insanlar için üzülürüz.”

Erdemliler ittifakı

Yönetenler ile yönetilenler arasında doğrusal bir ilişki bulunmamakla birlikte, birbirlerini beslediklerini düşünürüm. Bu bağlamda Hz. Muhammed’e atfedilen “Kavimler layık oldukları şekilde yönetilirler” sözüne daha yakın dururum. Bu yüzden, alıntıladığım okur mektubunu “sessiz çoğunluğun sesi” gibi bayağılıklara kapılmadan, önce bir “dayanışma hamlesi”, daha sonra da bir “ittifak önerisi” olarak görüyorum. “İttifak” kavramına takılıp çok büyük siyasi projeler önereceğimi sananlar yanılır. Şöyle ki, okurumun “müspet insanlar” diye tanımladığı kişiler bu ülkede çoğunlukta değiller. Çoğunluk olsalar bile güçlü değiller. Dolayısıyla dinleri, inançları, yaşam tarzları ne olursa olsun biraraya gelip herkes için eşit hak ve özgürlük talebini dile getirmeleri çok isabetli olur. Bu noktada, bazı İslamcıların 1980 sonlarında, yani muhalefetteyken gündeme soktukları “Medine Vesikası” ve bununla bağıntılı olarak “Erdemliler İttifakı” (Hilfü’l-Fudul) gibi önerileri neden bugün unutmuş olduklarını sorabiliriz.

Bumin’in isyanı

1980 ve 90’lı yıllar Türkiye’de “irtica avı” ile geçti. Aynı yıllarda, İslami hareketi “ilericilik/gericilik” yerine “gelenek/modernlik” perspektifinden bakarak anlamaya ve anlatmaya çalıştığım için; örneğin istihbarat raporları yerine İslamcıların yazdıklarını okuduğum; polis ve savcılar yerine bizzat İslamcılarla konuştuğum için bazıları tarafından lanetlendim ve “şeriatçıların ekmeğine yağ sürmek” le suçlandım.

Zamanla iki kutup yer değiştirdi; avcılar av, avlar avcı oldu. Ama benim gibilerse aynı yerde kaldılar. Dün “her dindar İslamcı, her İslamcı terörist değil” derken şimdi “her muhalif ulusalcı, her ulusalcı Ergenekoncu değil” demeye çalışıyoruz. Tabii bu sefer de “Ergenekoncuların ekmeğine yağ sürmek” le suçlanıyoruz.

Dün medyanın yargısız infazlarından en fazla mağdur olan Fethullah Gülen cemaatine mensup kişiler bugün birer “kutsal Ergenekon avcısı” oldular. Nasıl dün “kutsal irtica avcıları” sadece İslamcıları değil, onların da hak ve hukukunu gözetmek gerektiğini savunanları karşılarına almışlarsa, bugün Gülen cemaatine yakın medya kuruluşlarında soruşturmayla ilgili herhangi bir itirazı olan kişiler de çarmıha geriliyor.

Son kurbanlardan biri Kürşat Bumin’di. Bumin’in günahı “Her kötülüğü Ergenekon’un hesabına yazmak doğru mu?” gibi haklı bir soruyu sormuş olması ve TRT’nin Tuncay Güney yayınını eleştirmesiydi. Cumartesi günü Yeni Şafak’ta kendisini linç etmeye kalkanları “fitne fücur” olarak tanımlayan Bumin “Siz mi bana ’demokrasiden dem vurmayı’ öğreteceksiniz? Siz mi bana Ergenekon’u anlatacaksınız?” diye öfkeyle sordu. (http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?i=14969&y=KursatBumin)

Ava giden avlanır

Birilerinin esas derdinin yakın geçmişin intikamını almak olduğu ortada. Keşke ellerindeki muazzam imkanları gerçekten demokrasi, temel hak ve özgürlükler ile hukuk devletinin hizmetine koşsalardı. Zira hedeflerine ulaşma şansları hiç yok. Çünkü düşmanlarının silahlarıyla silahlanmış durumdalar.

Şimdilik, “eğer o silahlar bir işe yarasaydı, siz çoktan yok olmuş olurdunuz” demekle yetinelim.

RUŞEN ÇAKIR - VATAN

rcakir@gazetevatan.com

Cüneyt ÜLSEVER
Hürriyet Ergenekon’un organik yapısı
27 Ocak 2009

1) Zamanında MGK’dan gayri nizami savaş yetkisi alıp JİTEM’i kuran ve aldığı semi-legal yetkiyi faili meçhul cinayetlerde pervasızca kendi çıkarlarına kullananlar. Belli ki, bunlar arasında emekli olduktan sonra da "durumdan vazife çıkarmaya" devam edenler olmuş.

2) "Durumdan vazife çıkarma" konusunda emekli olan bu grupla halen işbirliği yapmakta olan bazı muvazzaf asker ve halen görevli polisler (İşbirliği için olası örnekler: Susurluk, Hrant Dink cinayeti, Malatya katliamı).

3) Zamanında AKP’yi yıkmak için darbe girişiminde bulunan ama Genelkurmay Başkanı kabul etmeyince darbe yapmaktan vazgeçen emekli paşalar. Bunlar emekli olduktan sonra toplumu hükümet aleyhine galeyana getirmek için çeşitli toplumsal hareketlere (örnek: Cumhuriyet mitingleri) önayak olmuşlar.

4) Hükümete karşı toplumsal hareketler düzenleme konusunda emekli paşalar ile işbirliği yapan sivil unsurlar, bazı siyasi partilerin yöneticileri.

5) Hükümet aleyhine görüş beyan eden bazı akademisyen, gazeteci ve araştırmacılar.

6) Doğrudan darbe yapmaya kalkışanlar (örnek: 28 Şubatçılar).

7) Ne idüğü belirsiz tanıklar (örnek: Tuncay Güney).

* * *

Davada şu ana dek ortaya çıkan başlıca deliller:

1) Sanıkların bilgisayar kayıtları, 2) Telefon dinlemeleri, 3) Gömülü silahlar.

Not: Davada en somut delil gömülü silahlardır, ancak bu silahların sanıklarla irtibatlandırılması da gerekir.

"Darbe Günlükleri" de delil olabilir, ama henüz günlükler davaya dahil edilmemiştir.

* * *

Yukarıda sayılan unsurlar, bazı soruları da içermektedir.

1) Dava JİTEM irtibatlı ise zamanında "vur!" emri veren MGK üyeleri ve JİTEM’e çalışmış diğer kişiler ne olacaktır?

2) Dava 28 Şubat irtibatlı ise neden bazı 28 Şubatçılara henüz dokunulmamıştır?

3) Dava Susurluk irtibatlı ise neden Susurluk’ta ortaya çıkan ilişkileri organize edenlere hálá ulaşılmamıştır?

4) Dava darbelere karşı bir dava ise neden Anayasa’nın 12 Eylülcülere dokunulmazlık sağlayan geçici ama ebedi görünüm veren maddesini ortadan kaldırmaya teşebbüs dahi edilmemektedir?

5) Genelkurmay Başkanı’na "darbe" yapmak için müracaat eden komutanlar, paşa "hayır!" deyince anlaşılan "emredersiniz!" deyip davadan vazgeçmişler. Darbe böyle mi yapılır? Özkök Paşa’yı da irtica ile işbirliği yapmakla suçlayıp, onu da aşarak darbe neden tamamlanmamıştır?

6) Gözaltına alınanlar dahil, tutuklular-sanıklar kişisel bazda neyle suçlanmaktadırlar?

Somut olarak şahsen işledikleri suçlar nelerdir?

Mehmet Altan (Star) ve Emre Aköz’ün (Sabah) yaptıkları gibi "Ben gündelik olaylara, kişisel suçlamalara, kişisel sözlere, velhasıl öze bakmam, beni genel anlam ilgilendirir" mealli bir yaklaşım bırakın hukuku, akıl ve vicdanla alakalı olabilir mi?

7) "Eski MGK Genel Sekreteri gözaltına alınıyorsa savcının muhakkak bir bildiği vardır" (Mümtaz’er Türköne-Zaman) mantığı ile vicdanlar tatmin edilebilir mi?

* * *

Türkiye bağırsaklarını temizlemek için çok güzel bir fırsat yakalamıştır. Ama hukukun üstünlüğü ancak hukukun üstünlüğüne riayet eden bir davayla sağlanabilir!

Ben, beni hayasızca dinleyen paşanın bile hukukuna saygı duyulmasını istiyorum.

CÜNEYT ÜLSEVER - HÜRRİYET

culsever@hurriyet.com.tr



Enis BERBEROĞLU
Hürriyet
Ergenekon soruları
27 Ocak 2009

BUGÜN Ergenekon’la ilgili kafama takılan bazı soruları paylaşmak istiyorum.

* * *

Danıştay rötarı:

Emniyet Genel Müdürlüğü, geçen hafta Ergenekon soruşturmasının 2001 yılında Tuncay Güney’in verdiği ifade üzerine değil... 2006 yılı Mayıs ayındaki olaylar nedeniyle başladığını açıkladı. Yani Ergenekon’un miladı, sanıldığı gibi Güney’in hezeyanları değil, Danıştay’a kanlı baskın ve arkasındaki karanlık, karmaşık ilişki ağının su üstüne çıkması.

Eğer 2006 Mayıs ayı gazete koleksiyonlarına, hatta bu köşenin arşivine göz atarsanız, Danıştay saldırısıyla ilgili haklı çıkan bazı soru işaretlerine rastlarsınız. Muzaffer Tekin, İbrahim Şahin gibi isimlerin telefon irtibatına "flaş haber" muamelesi yapmazsınız. Yani polisin o tarihte iyi çalıştığını görürsünüz.

Soru bir: Danıştay baskınının daha ilk haftasında bugüne yakın bilgi ve kanıta ulaşılmış olmasına rağmen, neden dosyanın üstü örtüldü, bir yıl beklendi?

* * *

Silah kardeşliği:

Ankara Sincan’da bulunan cephanelik soruşturması sürüyor. Ama nedense daha önceki bomba ve silah kardeşliği üzerinde durulmuyor. İzmir’deki İbrahim Çiftçi cinayetinde kullanılan bombalar Ümraniye (Danıştay) ve Cumhuriyet kafilesinden. (Çiftçi’nin Necip Hablemitoğlu cinayeti faili olduğu yolunda ihbarlar vardı.)

Yine 1999 yılında Şırnak’taki Hizbullah operasyonlarında ele geçen bombalar da aynı kafileden.

Son olarak Ankara cephaneliğinde yakalananlarla MLKP örgütünün bombaları da aynı kafile ve seriden.

Soru iki: Birileri ordu cephaneliğini kevgire çevirmiş, istediği ağır silahı dışarı çıkartıyor. Ya kasıtlı olarak örgütlere dağıtıyor veya sahip çıkamıyor(!). Sonuçta o silahların namlusu bize dönüyor. Neden engellenmiyor?

* * *

Azeri modeli mi?:

1995 yılı Mart ayında Azerbaycan’da Haydar Aliyev’e karşı başarısız darbe girişiminde bulunan OMON birlikleri, Türkiye’deki polis özel harekát timlerini model almıştı. Zaten eğitimlerinden İbrahim Şahin sorumluydu. Şahin ile OMON Komutanı Ruşen Cevadov yakın ilişkideydi.

İbrahim Şahin’in evinde bulunan ve Ergenekon’un 11. dalgasında çok sayıda özel harekátçı polisin gözaltına alınmasına, tutuklanmasına yol açan S-1 listesi... Azerbaycan’da denenen başarısız darbenin benzerinin hazırlığı olmasın.

Soru üç: Bakü’deki darbe hazırlığını 3 ay önceden duyan... Dışişleri, Başbakan ve 9. Cumhurbaşkanı’na haber veren. Bu sayede Aliyev iktidarını kurtaran MİT bu kez Ankara kaynarken, neden kulağının üstüne yattı?

* * *

Karayılan paketi:

2007 genel seçimi öncesinde Murat Karayılan’ın paketlenip Ankara’ya getirilmesi amacıyla özel bir ekibin Başbakanlık izniyle kurulduğu söylentisi yayıldı. Aynı söylentiye göre ekibin başına Ergenekon’un 10. dalgasında tutuklanan Güneydoğu kahramanı emekli albay Levent Göktaş getirildi. Hatta Göktaş’ın MİT’te önemli bir göreve getirilmesi söz konusuydu.

Dördüncü ve son sorum basit: Bu söylentiler doğru mu, Göktaş’a görev teklif edildi mi?

Ve eğer öyleyse, devlet dediğin bu kadar çabuk karar değiştirir mi?


ENİS BERBEROĞLU - HÜRRİYET

Veberber@hurriyet.com.tr

27 Ocak 2009 Salı
'Eşref Bitlis'i ABD öldürdü!'


İSTANBUL - ''Ergenekon'' davasının 42. duruşması başladı. Perinçek savunmasına "Her seçimden önce tutuklanıyoruz, seçimden sonra beraat ediyoruz" dedi.


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, 39 tutuklu sanık katıldı. Tutuklu sanıklar Mete Yalazangil ve Aydın Yüksek ise duruşmaya gelmedi.


Tutuksuz sanıklar Güler Kömürcü Öztürk ve Rafet Arslan ile geçen duruşmada tahliye olan gazeteci-yazar Vadet Yenerer ile emekli astsubay Orhan Tunç da duruşmada hazır bulundu.


''HER SEÇİMDEN ÖNCE TUTUKLANIYORUZ, SONRA DA BERAAT EDİYORUZ''
İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, ''her seçimden önce tutuklandıklarını, sonra da beraat ettiklerini ''öne sürdü.


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını sürdüren Perinçek, kendilerini ''Kürt örgütü'' olarak adlandıran örgütlerin liderlerine gönderdiği 26 Mayıs 2000 tarihli mektubun da iddianamede suç unsuru olarak yer aldığını kaydetti.


Perinçek, şunları söyledi:


''2000 yılında Abdullah Öcalan'ın avukatları bir heyet halinde ziyaretime geldiler, görüşlerimi sordular. Bizzat Abdullah Öcalan'ın görüşlerimi öğrenmek istediğini, ona aktaracaklarını söylediler. Ben de Kürt meselesinin çözümü dahil, Türkiye'nin yaşadığı sürece ilişkin tahlilimi ve programımızı anlattım. Daha sonra bu çözümlerin yetersiz ve eksik aktarılmasından kaygılanarak, görüşlerimi yazılı hale getirdim ve bütün Kürt örgütü liderlerine ve basına gönderdim. Resmi makamlara da yolladım ve ayrıca Teori Dergisi'nin Aralık 2000 tarihli sayısında tam metin halinde yayımladım.''


Söz konusu mektubun gizli olmadığını belirten Perinçek, mektubun yayımlandığı Teori Dergisi'nin Aralık 2000 sayısına ilişkin herhangi bir soruşturma başlatılıp başlatılmadığının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan sorulmasını talep etti. Perinçek, ''Bu mektubun her satırının altına bugün de imza atarım. Herkese de dikkatle incelemelerini ve bu meselenin çözümünde değerlendirmelerini öneririm'' dedi.


''Kürt meselesi konusunda sorunu halkı kazanarak çözmeyi amaçladıklarını'' belirten Perinçek, bu konudaki görüşlerini anlattı.


Atatürk'ün ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir'' dediğini, ''bunun Kürt ve Türk'ü kaynaştırdığını'' söyleyen Perinçek, ''Atatürk'ün başlattığı sürecin daha sonra kesildiğini'' savundu.


Perinçek, ''Atatürk devrimlerin tamamlanamaması, Atatürk'ün üzerinde durduğu Güneydoğu Anadolu'daki toprak reformunun yapılamaması nedeniyle bugün bulunulan noktaya gelindiği'' görüşünü dile getirerek, ''İP'in can ve kan pahasına bunları uygulamaya çalıştığını'' söyledi.


''TÜRKİYE'Yİ BÖLME SENARYOLARI''
''İP'in bu konudaki çalışmaları nedeniyle tutuklandıklarını'' öne süren Perinçek, ''Türkiye'yi bölme senaryolarının 1987 yılından itibaren yeniden gündeme geldiğini, hatta 1960'lar da benzer planların yapıldığını'' iddia etti.


Perinçek, 1986 yılında dönemin ABD Savunma Bakanı'nın Türkiye'ye geldiğini, görüşmek istediği konuların Türkiye'nin bölünmesiyle sonuçlanabilecek şeyler olması nedeniyle dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Üruğ'un görüşmeyi reddettiğini savunarak, kendisinin Üruğ ile görüşerek bu konuyu yazdığını söyledi.


Doğu Perinçek, ''Bunun bedeli de 1990 yılında hapsedilmem olmuştur. Daha sonra beraat ettim. Beraat ettim ama 1991 yılındaki seçimlere hazırlanamamış oldum. Zaten her seçimden önce tutuklanıyoruz, sonra da beraat ediyoruz'' diye konuştu.


''Abdullah Öcalan'ın Suriye'de bulunduğu süre içerisinde PKK'da 2 başlı bir durumun ortaya çıktığını'' söyleyen Perinçek, PKK'nın Kuzey Irak'ta bulunan kadrolarının ABD'nin kontrolünde olduğunu, Öcalan'ın ise Suriye'nin etkisinde bulunduğunu kaydetti.


Perinçek, ''bu nedenle ABD'nin bir operasyonla Öcalan'ı Şam'dan çıkarttığını'' iddia ederek, ''Dünyada başka bir ülke var mıdır? Kendi hapishanesinde bulunan hükümlüyü, kendisini bölmek isteyen ABD'nin eline versin. Abdullah Öcalan hükümlü bulunduğu cezaevinde Türkiye'yi bölmek için faaliyetlerde bulunmaktadır'' dedi.


''Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Barzanileştirilmeye çalışıldığı'' görüşünü dile getiren Perinçek, ''AK Parti'nin bu bölgedeki adaylarının da Barzanici olduğunu'' iddia etti.


Perinçek, ABD'nin Barzani ve Talabani üzerinden Türkiye'ye bölmeye başladığını, bunun da yerel yönetimler üzerinden yapıldığını savundu.



''BENİ BIRAKIN, AİHM'DEN 'ERMENİ SOYKIRIMI YALANDIR' DEME HAKKINI ALAYIM GELEYİM''


İddianamede, Talatpaşa Komitesi'nin ''Ergenekon terör örgütü''nün bir yan kuruluşu gibi gösterildiğini ve faaliyetlerini de örgüt adına yürüttüğünün söylendiğini belirten Perinçek, 2005 yılında dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nun ''Ermeni Soykırımı yoktur'' dediği için İsviçre'de hakkında soruşturma başlatıldığını kaydetti.


Halaçoğlu'nun savunma vermeyeceğini öğrendiğinde, İsviçre'ye giderek burada bu konuyu savunma gereği hissettiğini anlatan Perinçek, bunun üzerine 7 Mayıs 2005 tarihinde İsviçre'de bir basın toplantısı düzenlediğini anlattı.


Perinçek, 22 Temmuz 2005'te İsviçre'de Rauf Denktaş'ın da aralarında bulunduğu bazı kişiler ve akademisyenlerle bir dizi etkinlik yaptıklarını anlatarak, duruşma salonunda bu etkinliklerin görüntülerini izlettirdi. Doğu Perinçek, ''Ergenekon örgütü yapıyorsa bunları, herkes Ergenekoncu olur'' dedi.


Winterthur'daki konferans sonrasında gözaltına alındığını belirten ve çıkışta basın mensuplarına yaptığı açıklamanın görüntülerini izlettiren Perinçek, şunları söyledi:


''Aynı yargı burada da devam ediyor. Çünkü o yargının merkezi aynı. İsviçre'yi o yargıya zorlayan da iddianameyi yazdıran da ABD'dir. O yargı benim her yerde peşimden geliyor. AİHM'de bu konuda dava açmıştık. Beni arkamdan vurdular. 'Onu kendi ülkesinde bu Talatpaşa Komitesi'nin çalışmalarından dolayı hapse tıktılar' deniyor. Şimdi gelin AİHM'den adil bir karar bekleyin. Beni bırakın, AİHM'den 'Ermeni Soykırımı yalandır' deme hakkını alayım geleyim.''


Talatpaşa Komitesi'nin İsviçre'de yaptığı etkinlikleri ayrıntılarıyla anlatan Perinçek, hakkında açılan soruşturmanın önce kapatıldığını, 6 ay sonra ise dışarıdan bir müdahale ile yeniden açıldığını söyledi.


ALMANYA'DAKİ ETKİNLİKLER
Perinçek, Talatpaşa Komitesi'nin Almanya'da yaptığı etkinliklere de değinerek, buradaki çalışmalara her kesimden insanın katıldığını, aralarında AK Partili Nevzat Yalçıntaş, İbrahim Özdoğan ve Mehmet Dülger'in de olduğunu kaydetti.


Almanya'daki etkinlikten bir ay sonra Avrupa Parlamentosu'nun Talatpaşa Komitesi'nin lav edilmesi için bir karar aldığını söyleyen Perinçek, bunun ardından Başbakan Erdoğan'ın bu çalışmalara katılan AK Parti üyelerini Kızılcıhamam'daki toplantıda azarladığını öne sürdü.


Perinçek, Dülger ve Özdoğan'ın tanık olarak dinlenmesini istediğini bildirdi.

''SUSURLUK'U YAPANLAR, SUSURLUK İLE MÜCADELE EDENLERİ YARGININ ÖNÜNE ÇIKARDI''
''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun 53 yıllık arkadaşı olduğunu belirterek, ''Benim can arkadaşım Uğur Mumcu'yu, İlhan Selçuk ile falan öldürecekmişiz. Bu derece gerçekle tamamen kopmuş, bu kadar büyük yalan olur mu?'' dedi.


İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasına devam eden Perinçek, partisinin Türkiye tarihinde ''gladyo''ya karşı mücadelenin partisi olduğunu ifade ederek, Türkiye'deki ''gladyo''nun faaliyetlerini tek başlarına ortaya çıkarttıklarını söyledi.


Perinçek, vatanseverler arasında ''Ülkenin gidişatı nereye?'' şeklinde yapılan konuşmaların darbe faaliyetleri olarak gösterildiğini, olmayan darbelerin yargı önüne getirildiğini, bunun da ABD tarafından gerçekleştirildiğini öne sürdü.


Perinçek, Türkiye'deki darbelerin arkasında ABD'nin olduğunu savunarak, 12 Eylül askeri müdahalesinin ABD'nin olduğunu savundu. ''Bugün bizi bu huzura getirenler de ABD. 600 bin kişiyi hapislere atmış koskoca darbe var. O darbenin yavruları bugün Türkiye'yi yönetiyor'' görüşünü dile getiren Perinçek, şöyle konuştu:


VURULANLARLA SANIK SANDALYESİNE OTURTULANLAR AYNI
''12 Eylül darbesinin çocukları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla vatanseverlerin yakasına yapışıyor. Kemalist devrimi tasfiye sürecinde Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Eşref Bitlis katledildi. Kim bunlar? Eşref Bitlis, Şener Eruygur, Uğur Mumcu, İlhan Selçuk. Aynı adamlar bunlar. Vurdukları adamlarla sanık sandalyesine koydukları aynı.''


''BİTLİS'İN UÇAĞINI ABD DÜŞÜRDÜ'' İDDİASI
Orgeneral Eşref Bitlis'in ''Ergenekon'' şemasında yönetici olarak yer aldığını ileri süren Perinçek, ''Gladyocular Eşref Bitlis'i öldürdünüz, hıncınızı alamadınız mı?'' dedi.


Orgeneral Bitlis'in ölümünden kuşku duymaları üzerine uzmanlara araştırma yaptırdıklarını belirten Perinçek, yaptıkları çalışma sonucu buzlanmanın olmadığı, pilotaj ve yapım hatasının bulunmadığının belirlendiğini kaydetti.


Perinçek, bu nedenle olayın kaza olamayacağını saptadıklarını ifade ederek, görevde olan bir generalin, 3 albayın önünde Aydınlık muhabirine, uçağın Amerika tarafından düşürüldüğünü söylediğini, bunu da bazı komutanlardan teyit ettiklerini iddia etti. Perinçek, ''Orhan Pamuk'a benzeyen, batıya yaranmak için ne yaptığını şaşıran bir adam var mı öldürülen? Hrant Dink bizden biriydi. Bizi birbirimize kırdırmak isteyen bu oyuna gelmeyin diyordu'' diye konuştu.


Perinçek, 1956'dan beri tanıdığı Uğur Mumcu ile karınca kararınca gazetesini çıkarttıklarını, liseyi ve üniversiteyi beraber okuduklarını, Mamak Cezaevi'nde de birlikte kaldıklarını dile getirdi. Perinçek, ''Benim can arkadaşım Uğur Mumcu'yu, İlhan Selçuk ile falan öldürecekmişiz. Bu derece gerçekle tamamen kopmuş, bu kadar büyük yalan olur mu?'' dedi.

SUSURLUK OLAYI
Susurluk olayını da parti olarak kendilerinin ortaya çıkardıklarını öne süren Perinçek, Susurluk Komisyonu'na ilk olarak kendisinin çağrıldığını ve ifade verdiğini, Susurluk'un arkasında ABD olduğunu söylediğini kaydetti.


''Susurluk'u yapanlar, Susurluk ile mücadele edenleri yargının önüne çıkardı'' diye konuşan Perinçek, 12 yıl önce düzenledikleri konferansa konuşmacı olarak katılanların şimdi ''Ergenekon'' davasının sanığı olduğunu dile getirdi.


Doğu Perinçek, ''Kim Susurluk'un üzerine gitmiş, tutuklanmıştır. Demek ki Ergenekon iddianamesini Susurlukçular yazmıştır. İddianame, Susurluk'un üzerine gidilmesi için değil, kapatılması içindir'' diye konuştu.
anadoluhaber





Hedefte Baykal var!

Doğu Perinçek, Tuncay Güney'in mülakat kasetlerindeki ''Fethullah Gülen, Ethem Sancak ve Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bölümlerin çıkarıldığını'' iddia etti. Perinçek Ergenekon örgüt şemasının kapatılarak Deniz Baykal'ın da soruşturmaya karıştırılmak istendiğini ileri sürdü

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın 43. duruşmasına, emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 37 tutuklu sanık katıldı.

Tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin, Selim Akkurt, Mete Yalazangil ve Bekir Öztürk'ün gelmediği duruşmada, tutuksuz 45 sanıktan Güler Kömürcü Öztürk ve Yusuf Beşerik de hazır bulundu. Duruşmada savunmasını sürdüren Doğu Perinçek, iddianamenin temel dayanağının Tuncay Güney'in mülakatı olduğunu öne sürdü.

"GÜNEY'E TEK KURUŞ ÖDENMEDİ"

''Soruşturma savcılarının Tuncay Güney hakkında yakalama kararı çıkartıp, ifadesinin bu mahkemede alınması gerektiğini'' söyleyen Perinçek, ''Güney'in ne Aydınlık Dergisi'ne, ne Ulusal Kanal'a ne de İP'e sızdığını ya da istihbarat yaptığını'' kaydetti. ''Parti, dergi ve TV'ye kışkırtmaya, tertibe gelen kişilerin kulaklarından çekilerek atıldığını'' anlatan Perinçek, ''Güney'e tek kuruş ödenmediğini, hizmet sözleşmesi ve muhabirlik ilişkisinin olmadığını'' ifade etti.

"GÜNEY'LE GÖRÜŞMEDİM"

''Çekirdek kadrodan itibaren her şeyi bildiğini'' öne süren Güney ile hiçbir şekilde görüşmesi olmadığını dile getiren Perinçek, İP üyesi Bayram Yurtçiçek'in hazırladığı bir raporda, ''Tuncay Güney'in görevli olduğunun anlaşıldığını, özel sohbetlerde İşçi Partisi'ne düşmanlığını ortaya koyduğu, Fethullah Hoca'yı ve Amerika'yı savunan sözler sarf ettiğini'' tespit ettiğinin belirlediğini kaydetti. Perinçek, ''Şimdi tüm olumsuz niteliklerini bildiğimiz bu karanlık adamla İP ve liderlerinin aynı örgütte olmaları mümkün mü? İddianameye göre İP ve yöneticilerinin Ergenekon örgütü ile bir tek bağı var o da Tuncay Güney'' diye konuştu.

"GÜNEY EYMÜR'ÜN ADAMI"

Perinçek, Güney'in, Aydınlık Dergisi'nde çıkan bazı haberleri başka bir gazetede yayımlayarak, Aydınlık Dergisi haberlerinin kamuoyu yaratmasında bir işlevi olduğunu dile getirdi. ''Tuncay Güney'in eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür'ün adamı olduğunu'' öne süren Perinçek, ''Eymür'ü herkes tanır. MİT içerisindeki CIA, MOSSAD kliğinin Hiram Abbas'tan sonraki en önemli adamıdır. MİT, Eymür'ü iki kez uzaklaştırmıştır'' diye konuştu. Perinçek, ''1990'ların sonlarında Güney'in çok yönlü ilişkileri olduğu anlaşıldığını, polis, askeri istihbarat örgütleriyle ilişki içinde olduğunu'' söyledi.

Güney'e 10 yıllık vize ve Greenkart verilmesini de eleştiren Perinçek, Nevzat Yılmaz adlı bir kişinin Güney'in mahalleden arkadaşı olduğunu ve Güney'i 2007'nin sonlarından 2008 yılı Mart ayına kadar 3-4 kez mahallede gördüğünü söylediğini, bu gerçeğin sonunda ortaya çıkacağını kaydetti.

"MÜLAKAT KASETLERİNDE KESİNTİ VAR"

''Güney'in bu tarihlerde Türkiye'ye getirtilip, tertipte, soruşturmada görevlendirildiğini'' savunan Perinçek, ''MİT'in de Güney'i operasyonlarda kullandığını, şüpheli olarak izlediğini'' öne sürdü.

Tuncay Güney ile mülakat yapan polis ekibinde yer alan polis şefi Ahmet İhtiyaroğlu'nun açıklamalarının, Güney'in anlatımlarının ''uydurma, bir tertibin parçası olduğunu gösterdiğini'' anlatan Perinçek, ''O kasetler bizim suçsuzluk kanıtımız. En sonunda gelen kasetler gerçek kasetler değildir. Gerçek mülakat kasetleri 'mini DVD' adı verilen kasetlerdir. Gelen kasetlerde montaj ve kesintiler olduğunu tespit ettik. Bunun nedeni bazı bölümlerin yok edilmek istenmesidir'' dedi.

GÜLEN SANCAK VE YAZICIOĞLU İSMİ ÇIKARTILDI

''Bu mülakat kasetlerinde 3 tane makaslama tespit ettiklerini'' öne süren Perinçek, ''Fethullah Gülen, Ethem Sancak, Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bölümlerin kasetten çıkarıldığını'' iddia etti. ''Ethem Sancak'ın adının MİT'in gönderdiği şemada 69 kişinin arasında yer aldığını, ancak Sancak'a ait bölümlerin kasetlerden çıkarıldığını'' savunan Perinçek, ''2002 yılına kadar görüştüğü Sancak'ın kendi içlerine sızdırılacak birisi olduğunu'' öne sürdü.Perinçek, yine Tuncay Güney'in ''televizyon programında Muhsin Yazıcıoğlu'ndan özür dilediğini ve işkence altında kendisi hakkında ifade verdiğini belirttiğini'' kaydetti.

"MEHMET EYMÜR REZİL OLACAĞINI BİLDİĞİNDEN TANIKLIKTAN KAÇTI"

Dava dosyasında aleyhine konuşan kişilerden birinin de ''tertibin başında yer alanlardan Mehmet Eymür olduğunu'' savunan Perinçek, Eymür'ün bilgi notunu da eleştirerek, ''Mehmet Eymür, rezil olacağını bildiğinden tanıklıktan kaçmıştır. Bilgi notunda suçlama yapmıştır. Yaptığı açıklamalarda da sanıklar arasında yalnız İP'liler hakkında menfi bilgisi olduğunu söylemektedir. Böylece diğer sanıklara mesaj vermekte, 'sizle işim yok, benim derdim Perinçek ve arkadaşları' demektedir. Mehmet Eymür kendi görev alanına girmemesine rağmen Perinçek ve grubunu izlediğini defalarca söylemiştir. Bu da CIA ve MOSSAD'dan aldığı görevdir'' dedi.

Eymür'ün dediği gibi siyasal bilgiler değil, hukuk fakültesinden mezun olduğunu ve Almanya'da 2 yıl kalmadığını belirten Perinçek, bilgi notunda iddia edilen suçu kanıtlayan bir şeyin de olmadığını söyledi.

''TAHLİYEMİZİ GECİKTİREREK TÜRKİYE'NİN ÇÖZÜMÜNÜ HAPİSTE TUTUYORSUNUZ''

''Ergenekon'' davası kapsamında savunmasını sürdüren İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, ''Bu deliller ışığında kimse bu örgütü kuramaz'' dedi.

Perinçek, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki savunmasında, Mehmet Eymür'ün İP hakkındaki beyanlarına değinerek, ''bu beyanlardan partinin kontrgerillaya karşı çalışmalarda bulunduğu ve bunun sonucunda da kontrgerilla dairesinin yasal sınırlarının içine çekilmesinin sağlandığının ortaya çıktığını'' savundu.

''Bugün Türk tarihini bitirmek için Ergenekon denilen gladyo ile savaştığımızın kanıtlarıdır'' diyen Perinçek, gladyo ile savaştıkları için davada yer aldıklarını öne sürdü.

''Mehmet Eymür'ün kendisine suikast düzenlediğini, bunun çeşitli beyanlarla ortaya çıktığını'' savını dile getiren Perinçek, ''hatta Eymür ve Atasagun grubunun internet sitelerinde birbirlerini bu konuda suçladıklarını, Eymür'ün olayı Atasagun grubunun üzerine atmaya çalıştığını'' iddia etti.

İP'in eski yöneticilerinden Hasan Yalçın'ın Mehmet Eymür ile konuştuğunu ve anlatmak istediklerini 2000'e Doğru Dergisi'nde yayımlayacağını söylediğini belirten Perinçek, Eymür'ün konuşmasında İP'nin Filistin ile ilişkilerinden bahsettiğini kaydetti. Perinçek, ''Filistin ile ilişkilerimizden iftihar ediyoruz. Filistin halkı bizim kardeşimizdir'' dedi.

''ZEKERİYA ÖZTÜRK EYMÜR'ÜN ADAMIDIR"

Tutuklu sanıklardan Mehmet Zekeriya Öztürk'ün kendisi hakkındaki ifadelerine değinen Perinçek, ''3-4 ay Ulusal Kanal'da çalışan Öztürk'ün bu çalışmasının nasıl bir çalışma olduğunun daha sonra ortaya çıktığını'' söyledi.

Öztürk'ün dava dosyasına giren ajandasında ''Doğu Perinçek ile fotoğraf çektireceğim'' şeklinde bir not bulunduğunu belirten Perinçek, Öztürk'ün bu notların değişik zamanlarda alındığını söylediğini hatırlattı.

Perinçek, bu notların aynı zaman dilimi içerisinde yazıldığını ve Öztürk'ü Ulusal Kanal'a gönderen kişi tarafından yazdırıldığını öne sürdü.

Mehmet Zekeriya Öztürk'ün dava dosyasında yer alan bir mektubunu okuyan Perinçek, bu mektuptan Öztürk'ü Ulusal Kanal'a gönderenin bir kurum olduğunun anlaşıldığını savundu.

Mektupta Öztürk'ün ''Türk ajan olmadığı ve ABD Büyükelçiliği'nin kendisine güven duyduğu'' iddiasında bulunan Perinçek, ''Yine Mehmet Eymür vakası. Mehmet Eymür kiminle çalışsa Amerikan bağlantıları var. İddianamede bize ilişkin iddialar Tuncay Güney'e dayanıyor. Tuncay Güney de, Mehmet Zekeriya Öztürk de Mehmet Eymür'ün adamı'' dedi.

Gizli tanık ''Dilovası''nın kendisine ilişkin beyanlarının 1968 yılına ilişkin olduğunu belirten Perinçek, ''Dilovası'nın yaşı nedir ki? Dosyada bulamadım ama 40 yoktur herhalde. Bunlar yaman adamlar, anasının karnında göreve başlıyorlar. Doğmadan önceki olayları anlatıyorlar'' diye konuştu.

GEZMİŞ VE ÇAYAN'A UYARI

''Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan'ın kendisinin liderliğinde eylemler yaptığını, bu eylemlerin halk tarafından desteklendiğini ve kabul gördüğünü'' anlatan Perinçek, 1968-1971 yıllarında yaşananların farklı olduğunu, 1971'deki yaşanan banka soyma gibi eylemlerle 1968 yılında yaşananların örtülmeye çalışıldığını savundu.

Perinçek, 1971 yılında yaşananların tecrübesizlikten kaynaklandığını, bireysel maceralara atılanlar olduğunu, bu konuda kendisinin Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan'ı uyardığını söyledi.

MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de 12 Haziran 2007 tarihinden önce ''Ergenekon terör örgütü'' olarak kendilerinde bir bilgi bulunmadığını bildirdiklerini söyleyen Perinçek, bu durumun Adil Serdar Saçan'ın üzerine yıkılmaya çalışıldığını, oysa Saçan'ın soruşturmanın derinleştirilmesi için çaba harcadığını kaydetti.

''DENİZ BAYKAL DA SORUŞTURMAYA KARIŞTIRILMAK İSTENİYOR''

Perinçek, ''Bu deliller ışığında kimse bu örgütü kuramaz. Burada bir örgüt yok. Böyle bir örgüt yok. ABD istedi diye bu örgüt kurulamaz. Her şeyden önce ortak bir ideoloji yok'' diye konuştu.

İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve kendisinin ''örgüt lideri gösterilmesinin hiçbir kanıtı olmayan saçma sapan iddialar'' olduğunu söyleyen Perinçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Buradaki tek örgüt İşçi Partisi'nin örgütüdür. Ben bu insanları örgütlenmedikleri için hep eleştirdim. Tarih bu insanları yargılayacaksa, örgüt kurmadılar diye yargılayacak. 'Bu hayasız akını durdurmak için örgüt kurmadılar, hapislere düştüler' diye yazacak. Hep söyledim bu işler bireysel olmaz, örgütlenmeden olmaz.''

Doğu Perinçek, dosyadaki belgelerden, bir kısım isimlerin kapatıldığı şemadaki bazı kişileri tahmin ettiklerini anlatarak, ''CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın da soruşturmaya karıştırılmaya çalışıldığını'' öne sürdü.

Perinçek, ''Ortada bir örgüt vardır. Zekeriya Öz, Tuncay Güney, Sami Demirkıran, Mehmet Zekeriya Öztürk ve Osman Yıldırım bir örgüttür. Zekeriya Öztürk altına attığı imzayla iddianamede Türk milletine, TSK'ya ve İP'e karşı tertip örgütlemiştir. Bu örgütü yargılayacak bir makam çıkarsa yargılanacaktır. Bir gün mutlaka yargılanacaktır'' diye konuştu.

''Örgüt İP gibi olur'' diyen Perinçek, davada İP üyesi sanıklar arasında herhangi bir tartışma ya da anlaşmazlık yaşanmadığına dikkati çekerek, bunun aynı parti örgütünün içinde bulunmaktan kaynaklandığını oysa diğer sanıkların aralarında sorunlar olduğunu söyledi.

İP'in Türkiye'nin en dürüst, en vatansever partisi olduğunu ve ileri dönemde Türkiye'nin birinci partisi olacağını savunan Perinçek, ''Burada Türkiye'nin çözümü hapse atılmaktadır. Siz tahliyemizi geciktirerek Türkiye'nin çözümünü hapiste tutuyorsunuz'' dedi.

4 DURUŞMA 18.5 SAAT SÜREN SAVUNMASINI TAMAMLADI

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, 4 duruşma süren savunmasını tamamladı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki savunmasına 22 Ocak Perşembe günü başlayan Perinçek, 4 duruşmada yaklaşık 18,5 saat konuştu.

Perinçek, savunması sırasında yer yer notlarından alıntılar yaparak konuştu. İP Genel Başkanı Perinçek, kendi yazdığı bazı kitapları da mahkeme heyetine sundu.

"SANIKLAR DA HAKİMLER HAKKINDA HÜKÜM VERİRLER. BİZ SİZİ AKLIYORUZ''

''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Perinçek, yaklaşık 18,5 saat yaptığı savunmasının sonunda mahkeme heyetine hitaben ''Bu dava aydınlanmıştır. Her şey ortaya çıkmıştır. Eninde sonunda doğru karar vereceğinize inanıyorum'' dedi.

Perinçek, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki savunmasında, ''Ergenekon'' isminin bu davaya kasıtlı olarak verildiğini, Genelkurmay Başkanlığı'nın yazışmalarında bu ismi kullanmadığını ve bunun çok anlamlı olduğunu söyledi.

Perinçek, ''Birileri Atatürkçülük adına örgüt kursa Atatürk terör örgütü mü diyeceğiz? İddianamenin ruhu, daha başlığından kendisini ortaya koymaktadır'' diye konuştu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'in iddianameyle ilgili yaptığı basın açıklamasına değinen Perinçek, açıklamadan şu sonuçları çıkardığını kaydetti:

''Başsavcı, bu soruşturmaya sahip çıkmamaktadır. 'Bu soruşturmayı o savcılar yaptı, iddianameyi başsavcı vekili imzaladı, ben imzalamadım' diyor. Yani 'benim onayım yok' diyor. 'Tutukluluğun devamının sorumluluğu bize ait değildir' diyor. 'Bildiğimiz ideolojik terör örgütü değil' diyor. Yani 'terör örgütü suçlaması uydurma' diyor. 'Basındaki yayın ve yorumların çok büyük bir bölümü gerçek dışı' diyor. Ama o yayınların hepsi iddianameye yazılmış. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı 'bu iddianamenin çok büyük bir bölümü gerçek dışıdır' diyor. 'Bilgi kirliliği yaratıldı' diyor. 'Şüphelilerin özel yaşam ve temel hakları ihlal edildi' diyor. Bu suç değil mi? Bunlar iddianame hakkında yapılmış hukuki ve tarihi olağanüstü değerlendirmelerdir. Bu basın açıklaması bizim savunma kanıtımızdır.''

Perinçek, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile aralarında yazarların da bulunduğu birçok kişinin bu soruşturmanın arkasında dış güçler olduğunu söylediğini ifade ederek, delillerin de iddianamenin seviyesini ortaya koyduğunu belirtti.

Emniyetteki ifadesinde Fethullah Gülen ile ilgili kendisine sorular yöneltildiğini ifade eden Perinçek, ''F Tipi polisler listesi soruldu bizlere. Bu listeyi biz yazmadık. Emniyet Genel Müdür Vekili Necati Altıntaş isim isim Fethullahçıları tespit etmiş, listelemiş ve devlet kurumlarına vermiştir'' diye konuştu.

İddianamede ''Fethullahçılık''tan ''dini görüş'' olarak söz edildiğini, ''Fethullahçılık''ın dini görüş değil, tarikat ve cemaat olduğunu kaydeden Perinçek, soruşturmanın ''Fethullah Hoca adına yürütüldüğünü'' öne sürdü.

İP'E TERTİP YAPILACAĞI İDDİASI

İddianamenin maddi delillerle tartışmasız olarak çöktüğünü öne süren Perinçek, 2002'de erken seçimle Türkiye'de bir darbe gerçekleştiğini, tertibin ikinci ayağının 2006 yılında olduğunu, dava dosyasında da bulunan emniyetin üst düzeyinden gelen bir bilgi notunda İşçi Partisi'ne karşı bir tertip yapılacağının yazıldığını savundu.

Perinçek, bu bilgi notundan sonra Danıştay saldırısının yaşandığını, sınıf arkadaşları olduğu için Danıştay'a giderek başsağlığı dileğinde bulunduğunu söyledi.

Türkiye'de 1947'den itibaren ''gladyo'' olduğunu, NATO'ya girecek ülkelere böyle bir örgütlenmenin şart olarak sunulduğunu anlatan Perinçek, ''gladyo hukukuna göre, Süleymaniye'de Türk subayının kafasına çuval geçirildiğini'' ileri sürdü.

İP'İN KAPATILMA DAVASI

Bu davanın İP'in kapatma davası haline getirildiğini, her seçimden önce kendisinin hapse atıldığını belirten Perinçek, ''Şimdi 29 Mart seçimleri... gene hapisteyim. Buradan gladyonun bir ve iki numarasına sesleniyorum, sevsinler sizin demokrasinizi'' dedi.

Savunmasının sonunda mahkeme heyetine hitaben konuşan Perinçek, bütün samimiyetiyle gerçekleri anlattığını, polis ifadesinde söylediklerinin doğru çıktığını, dürüst davranarak aleyhine olanları da söylediğini kaydetti.

Perinçek, ''Bu dava aydınlanmıştır. Her şey ortaya çıkmıştır. Eninde sonunda doğru karar vereceğinize inanıyorum. Bizim araştırmamız sonucunda siz tertemiz hakimlersiniz. Sanıklar da hakimler hakkında hüküm verirler. Biz sizi aklıyoruz'' dedi.

Hakikatin ortaya çıkarılmasının Türkiye için gerekli olduğunu belirten Perinçek, ''Savcılara da güvenmek istiyorum. Hakkımızdaki uydurma yalanları iddianameye yazdınız ama bu gerçekler ortaya çıktıktan sonra, hakikati aramaya iddia makamı da destek olsun'' dedi.

Duruşmaya, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün Perinçek'in emniyet, savcılık ve nöbetçi mahkemede alınan ifadelerini okumasıyla devam ediliyor.
Akşam

Perinçek'in Açıkladığı 1 Numara
26 Ocak 2009 21:35

Doğu Perinçek, Ergenekon şemasındaki 1 numarayı açıkladı. Perinçek Türk Solu ekibine de yüklendi..

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasına devam eden Perinçek, "Fransa Metrosu'nda yere bir harita çizilmiş ve üzerinde ezilen liderler şeklinde fotoğraflar konulmuştu. Türkiye'den de Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun resmi konulmuştu. Biz 3 gün bekledik, hükümet bunun kaldırılması için bir girişimde bulunmayınca ben oradaki parti teşkilatıma, "gidin o resmi kaldırın, gerekirse altına bomba koyun ama resim orada durmayacak" dedim. Ergenekon şemasında bir numara Hüseyin Kıvrıkoğlu'dur.

İddia edildiği gibi İsmail Hakkı Karadayı değildir. Karadayı'nın adı şemada yer almamaktadır." şeklinde konuştu.

Türk Solu ekibi ajan provakatör

ETÖ'den tutuklu Doğu Perinçek, Türk Solu dergisi etrafında örgütlenen grup hakkında ağır sözler sarfetti. "Ordu Göreve" pankartı açan grup hakkındaki Perinçek'in değerlendirmesi ise şöyle:

"Üniversitlerin Anıtkabir'e yürüyüşünde "Ordu Göreve" pankartı açılıyor. Fotoğrafları gazetelerde yayınlandı. Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu konuşuyorlar 'Bu nereden çıktı?" der gibi. Bu pankartı kaldıranlara Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nca dava açıldı. Gökçe Fırat ve Ali Özsoy isimli şahıslar İP'ten kışkırtıcı ajan oldukları gerekçesiyle atılmıtır. Hatta Ali Özsoy, Nur Serter tarafından İktisat Kürsüsü'ne alındı. Ali Özsoy'un ajan provakatör olduğu hakkında dosya yapılmıştır. Serter'e verilmiştir. Rektörü mektup yazdım. Ama dikkate alınmadı uyarılarım. Onlar üniversitede provakasyona başlayınca üniversiteden atıldılar. Onların bizim partimizde ordu düşmanı fikirler yaydıklarını tespit ettik. Partiden dışarı attık. İstanbul Üniversitesi'nde kışkırtıcı faaliyetleri tespit edildi. İhraç edildiler. Sonra CHP'ye girdiler. Deniz Baykal ile resimleri çıktı. Baykal bu konularda daha geniş davranıyor. Baykal da kışkırtıcı faaliyetlerini tespit edince CHP'den attı. Şimdi Ordu Göreve pankartı ile sahne aldılar. Güzelim üniversite yürüyüşünü lekelediler. Birileri diyor ki gidin pankartı alın. Onlarda alıyor. Şimdi onların da Silivri'ye getirileceği söyleniyor. Bizim aramıza kışkırtıcı ajanları sokmayın." dedi.

aktifhaber

Ahmet Hakan

28 Şubat mı yargılanıyor

PARDON, pardon...

...

Çünkü ne zaman Ergenekon’dan içeri alınan herhangi biri ile ilgili, "Bu adamın Ergenekon’la ne alakası var?" falan diye itirazlar edildiğinde...

Şu türden yanıtlar veriliyor:

"İyi de o adamın 28 Şubat döneminde neler yaptığını unuttuk mu?"

Tamam, ama...

Hani esas konu, AKP iktidarını alaşağı etmek için çevrilen dolaplardı?

Hani her şey Ümraniye’de ele geçirilen bombalarla başlamıştı?

* * *

Eğer gerçekten Ergenekon kapsamında "28 Şubat" da sanık sandalyesine oturtulduysa...

Neden hiç kimse Çevik Paşa’dan söz etmiyor? Neden dönemin brifingleri falan gündeme getirilmiyor? Neden Karadayı Paşa dışarıda? Neden Demirel’den söz eden yok? Neden kimse Erbakan’a "Sen MGK kararlarının altına neden imza attın? Seni buna kim zorladı" diye sormuyor?

Yoksa... Yoksa...

28 Şubat süreciyle, açıktan, doğrudan bir hesaplaşma yapılamıyor da, arkadan mı dolanılıyor? "Ergenekon" gösterip, "28 Şubat" mı vuruluyor?

Sürecin dokunulmazlarına dokunulmayıp, dokunulabileceklerine mi el atılıyor?

Yoksa... Yoksa...

28 Şubat’ta her şeyin "racona uygun" geliştirilmesi nedeniyle, açık bir "suç" bulunamıyor da, "Ergenekon"a sığınılıp bir tür "örtülü devri sabık" mı yaratılıyor?

* * *

28 Şubat’ta suç işlendiğini mi düşünüyorsun?

Dönemin yöneticilerinin hukuk dışına çıktığına dair bir kanaatin mi var?

Meşru iktidara karşı bir darbe yapıldığı görüşünde misin?

O zaman yapacağın şey gayet basit: Ergenekon’dan ayrı olarak şöyle okkalı bir "28 Şubat Yargılanıyor" dosyası açacaksın... Açıkça... Çekinmeden... Adlı adınca... Riski alarak... Doğrudan hesaplaşarak... Suçun tanımını yaparak... Sanıkların adını koyarak...

Açacaksın dosyayı...

Ama eğer "Hazır elimde ’Ergenekon’ diye bir şablon var... Bu şablona birkaç 28 Şubat mağrurunu da ekleyip keyfime bakarım" diyerek "el çabukluğu marifet" numarası çekersen...

En başta Ergenekon’a büyük zarar vermiş olursun... Benden hatırlatması...

Hürriyet


En son Ekim tarafından Cum Mar 20, 2009 12:54 am tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Oca 28, 2009 10:08 pm    Mesaj konusu: HSYK'DAN SAVCIYA YARI DARBE Alıntıyla Cevap Gönder

A. İhsan KARAHASANOĞLU
Vakit
Bu tahliye kararını, anlayan biri var mı?
08 Şubat 2009

Ben bu karardan hiçbir şey anlamadım.
Hangi karardan?
Hurşit Tolon Paşa’nın tahliye kararından!
Avukatı açıklıyor, “Tahliye kararı, esasa ilişkin hukuki gerekçelerle verilmiştir!”
Oysa bizim bildiğimiz, Tolon hakkında henüz dava açılmadı ki; “esas hakkında hukuki gerekçe ile tahliye kararı” verilebilsin!
Olsa olsa, sağlık sebebi ile tahliye kararı verilebilinir. Veya, cezaevinde kalınan süre, isnat edilen suçun cezasını karşılamıştır, onun için tahliye kararı verilmiştir. Veya, kanunda belirlenen azami tutuklu kalınacak süre dolmuştur, bu sebeble tahliye kararı verilmiştir..
Avukat beyin ifadesine göre, bunların hiçbirisi değil.
Tolon Paşa, bileğinin hakkı ile tahliyeyi almış!
O zaman da sormamız lazım, “Peki aynı kararın devamındaki, yurtdışı yasağı ne oluyor?”
Avukatı bir yana bırakalım.. Kararın içinde de benzer çelişkiler söz konusu!
Kararın bir yerinde sanık için, “kaçma şüphesi yok” deniliyor. Birisine göre kaçma şüphesi vardır, bir başkasına göre yoktur.. Bu, tartışmaya açık bir değerlendirme.. Dolayısı ile, bizim değil, hakimin değerlendirmesine üstünlük tanımak zorunlu.
Ama “kaçma şüphesi yoktur” diyen bir hakim, aynı sanık hakkında, aynı kararın hemen sonrasında “kaçma şüphesi olanlar” için öngörülen “yurtdışı yasağı konulmuştur” ifadesine nasıl yer verebiliyor?
Hayır, yorum yapmıyorum; “karar şu yönde olmalıydı”, “karar bu yönde olmalıydı” tartışmasına girmiyorum.
“Karar ne yönde olursa olsun, tutarlı olmalı” diyorum!
Ve; açıkça “kaçma şüphesi yoktur” denilen bir sanık için, “yurtdışı yasağı” konulmasının makul olmadığını söylüyorum!
Tutarsızlık sadece bununla sınırlı değil. Kararı anlayamamamın bir sebebi de, aynı kararda, “Sanık aleyhine delil yok” tesbitine yönelik iddia!
Tolon Paşa tutuklanmış! Yani aleyhinde ciddi deliller olduğu, mahkeme tarafından kabul edilmiş! Artık bundan sonra, iddianame ortaya çıkmadan, “delil vardı-yoktu” tartışmasına tekrar girilmesi de, bence makul olmayan bir değerlendirme!
O yönde ilk tesbiti sorgu hakimi yapmış! Arkasından tutuklamaya itiraz edilmiş.. Tutuklamaya yapılan o itiraz, 3 kişilik mahkeme heyeti tarafından reddedilmiş!. Artık bundan sonra, bir hakimin tekrar başa dönüp, “delil yok” gerekçesi ile tahliye kararı vermesi, “delil yok” tesbitinde bulunması, hiç mümkün değil!
Ama, Tolon’un tahliyesi ile birlikte, bu garabeti de görmüş olduk!
Yine devam ediyoruz, tahliye kararındaki ilginçliklere..
Kararın bir yerinde, “delil yok” deniliyor.. Delil olmadığı için de, “tahliye” deniliyor! Kararın diğer bir yerinde ise, aleyhinde delil olan sanıklar için verilen “yurtdışı yasağı” kararı konuluyor!
Olur mu böyle bir şey?
Bence olamaz. Olmamalı!
Ama, oluyor işte!
Bir başka ilginçlik.. Kararda sanık Hurşit Tolon için, “tahliyesine” deniliyor.. Ama “tahliyesine” denildiği anda, zaten Tolon Paşa cezaevinde değildi ki! Cezaevinde değildi ki; tahliye olsun! O çoktaaan hastaneye sevkini yaptırıp, “3 ay ben buradayım. Siz istediğiniz kadar tutuklama kararı verin” restini çekmişti bile!
O rest çekildikten sonra da, “tahliye kararı” geldi!
Kimbilir belki de, “Biz tutuklama kararı veriyoruz. Adamlar gidip hastanede yatıyorlar. Yargının itibarı beş paralık oluyor! Madem bu adamları cezaevinde tutamıyoruz, mahkeme kararlarına rağmen, onlar bir şekilde gidip hastanede yatıyorlar. O zaman biz de tahliye kararı verelim de, yargının itibarı sarsılmasın bari!” diyorlardır!
Bu yorumla tahliye kararı veriliyordur, belki de!..
Size uçuk bir yorum gibi mi geldi bu?..
Evet uçuk olabilir ama, “tahliye kararı”ndaki çelişkiler kadar uçuk değil!
Hele hele, tutuklama kararı verilmiş bir sanık için, mahkeme ve cezaevi ile yapılmış bir yazışma olmadan, bir hastanenin kendi kendisine karar alıp, “Sanık 3 ay süre ile hastanemizde tedavi görecektir” açıklaması yapması, bence çok daha uçuk bir durum!..
Ama yaşanmış bir durum! Hastane, kendisine sevkedilen hastayı muayene edip, cezaevine geri gönderir. “3 ay bende kalacak” diyemez!
Diyebiliyorsa eğer, kimse sevinmesin; “Ergenekon bitti” diye..
Ergenekon sürüyor. Bu gidişle de, daha sürecek gibi!..

Ali Karahasanoğlu - Vakit
akarahasanoglu@vakit.com.tr


Mustafa ERDOĞAN
Star
Statüko direniyor

29 Ocak 2009

Türkiye’de statükonun değişime direnme konusunda her türlü mahareti sergileyecek kadar güçlü olduğunu yazar dururuz.

Bu ‘statüko’nun, resmi-legal unsurları yanında, adına ‘derin devlet’ de denen illegal bir ayağı bulunduğunu da... Dahası, demokrasi olmak iddiasındaki bir rejim için tuhaf ama, Türkiye’de irikıyım medyanın da devletin hukuka bağlı ve saydam hale getirilmesi çabalarına direnen güçler arasında yer aldığını da biliyoruz.

Bir süredir gündemde olan ‘Ergenekon’ kovuşturmasının halihazırdaki gidişatı ne yazık ki bu bilgilerimizi teyit ediyor. Gerçekten de, son haftalarda yoğunluğu iyice artan karşı kampanya yüzünden bu kovuşturmanın akamete uğraması ihtimali belirmiştir. Kovuşturulan, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye kasteden karanlık bir örgüt değil de iktidar partisinin muhalifleriymiş havası yarattılar. Bu karanlık örgütün değil de hükümetin kovuşturulması gerektiğini söylemelerine az kaldı!...

Bu hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü tabulaştırılmış ideolojik referansını hukuksuzluklara ve devlet kötülüklerine karşı bir kalkan olarak kullanmak Türkiye’nin ‘rejim’inin doğasında var. Baksanıza, ne kadar şaibeli adam varsa, hepsi ‘Atatürkçü olduğumuz için kovuşturuluyoruz’ diyor. Bu dokunulmazlık kalkanı olmasaydı, sırf AKP’nin hükümet olduğu bir dönemde yürütüldüğü için böylesine hayati bir kovuşturmayı karalamak bu kadar kolay olabilir miydi?...

Bırakınız olağanüstülüğü, bu rejimin olağan çerçevesi bile ‘Devlet’in demokrasiye ve hukuka direnmesini ve kontrolü hiçbir zaman demokratik güçlere bırakmamasını meşrulaştırmaya yarıyor. Çok mütevazi ‘sivil anayasa’ girişimlerine bile statüko güçlerinin geçit vermemesinin temel nedeni budur. Devletin ideolojik karakterinden soyutlanması düşüncesine şiddetle karşı çıkmalarının nedeni de budur. Çünkü, referansı sadece hukuk ve halk iradesi olan demokratik bir rejimde karanlık emellerini ve kirli çıkarlarını maskelemelerine yarayacak bir dayanak bulamayacaklarını çok iyi biliyorlar.

Gerçi, kışkırtmayı tasarladıkları ‘zinde güçler’ nezdinde halá etkili olsa da, bu tür ideolojik veya ‘hikmet-i hükümet’çi gerekçelerle toplumu eskisi kadar kolayca ikna edemeyeceklerini de fark etmiş görünüyorlar. Bunun için olsa gerek, tam bir ikiyüzlülükle, şimdi de yedek bir güç olarak ‘insan hakları’ ve ‘hukuk’ söylemini devreye soktular.

Şimdiye kadar, yaptıkları manipüle edilmiş haber ve yorumlarla ve satır aralarına sıkıştırdıkları alaycılıkla insan hakları savunuculuğunun Türkiye’ye zararlı olduğu düşüncesini okuyucularının bilinç altına yerleştirmeye çalışanlar, dahası insan hakları savunucularının ‘devlet düşmanı’ veya ‘bölücü’ olduklarını haykıran ve onları hedef gösterenler, meslektaşlarını ‘derin devlet’in istediği şekilde hainlikle yaftalayanlar, katilleri açıkça ‘kahraman’ ilán edenler, devlet güçlerini özgürlüklerini kullanmaya çalışan kimi yurttaş gruplarının üstüne kışkırtanlar, sivil yönetimi orduya şikáyet edenler... şimdi kalkmış insan haklarından ve hukuktan bahsediyorlar!...

Kısaca, resmi olanları ve sivil görünümlüleriyle bütün statüko güçleri Ergenekon kovuşturmasını akim bırakmak için akla gelebilecek her yolu deniyor. Atatürkçülük savunması tutmazsa, insan hakları savunucusu kesiliyorlar. O da olmazsa, mahut ‘367 formülü’ gibi yeni bir hukuk karikatürü keşfedebilirler.

Bütün bunlardaki ikiyüzlülükleri aşikár olsa bile, itiraf edelim ki, başarılı olma şansları yine de var. Onun için, Ergenekon kovuşturmasının hukuka ve demokrasiye gerçekten hizmet edecek, devlet içindeki karanlık güçleri tasfiye etmenin yanında bunların sözde sivil uzantılarını da teşhir edecek bir şekilde sonuçlanacağından o kadar emin olmayalım.

MUSTAFA ERDOĞAN - STAR

merdogan@stargazete.com



HSYK'DAN SAVCIYA YARI DARBE
28 Ocak 2009 08:14HSYK, Ergenekon Savcılarına ilk hamlesini Kanadoğlu'nun teorisi doğrultusunda yaptı.

Yargıtay emekli Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun ortaya attığı Ergenekon Davası’na yeni savcılar atanması fikri HSYK tarafından hayata geçirildi.

HSYK’nın dün yapılan toplantısında Ergenekon Davası’nı yürüten Beşiktaş Cumhuriyet Savcılığı’na üç yeni savcı atandı. Yeni üç savcıdan biri Ergenekon Davası’nın ana yürütücüsü Savcı Zekeriya Öz’den daha kıdemli. Atanan savcılar; Rasim Işıkaltın, Kasım İlimoğlu ile Mustafa Çavuşoğlu...

Savcılardan üçü de özel yetkili savcı olarak atandı ve birinci sınıf yargıç statüsündeler. Rasim Işıkaltın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemiyle ilgili açılan soruşturmada Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ifadesini almıştı.

ÖZ'DEN DAHA KIDEMLİ SAVCI ATANDI

Sabah Gazetesi’nde geçen hafta; Ergenekon Davası’na yeni üç savcı atanacağı bu üç savcıdan birisinin Savcı Zekeriya Öz’den "daha kıdemli" olacağı böylece Zekeriya Öz’ün dolaylı yoldan pasifize edileceği en azından dengeleneceği haberleştirilmişti. Bu iddia da doğru çıktı. Çünkü atanan savcılardan Rasim Işıkaltın, Zekeriya Öz'den daha kıdemli.

Sözkonusu haberin üzerinden hafta geçmeden beklenen gelişme yaşandı. Ancak bu gelişmenin Sabih Kanadoğlu’nun ilk olarak Star TV ekranlarından yaptığı “Ergenekon davasına 40 savcı atanmalı” görüşü çerçevesinde ilerlediği belirtiliyor.

Kanadoğlu’nun tavsiyesi doğrultusunda gelişen bu durum, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) üzerindeki Yargıtay ve Danıştay etkisini de bir kez daha hatırlattı.

Bugüne kadar “siyasilerin etkisinde olmakla” eleştirilen HSYK’nın aslında neredeyse tamamı Yargıtay ve Danıştay tarafından belirleniyor. Adalet Bakanı Başkanlık edip iki oy hakkı bulunsa da Yargıtay ve Danıştay’ın belirlediği üyelerin ağırlıklı eğilimi her şeyi belirliyor.

Ergenekon Davası’nın yönetildiği Savcılığa, yeni savcıların atanmasını da Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in istemediği ancak Kanadoğlu ve YARSAV etkisinde olan üyelerin görüşlerinin bu yönde bir kararın çıkmasını sağladığı belirtiliyor.

YARSAV ve Kanadoğlu etkisi, Ergenekon Davası’nın nihayetinde geleceği Yargıtay’da da oldukça belirgin. Özellikle 9. Daire Başkanı ve üyelerinin pek çoğu YARSAV üyesi, bunların önemli bir bölümü ise YARSAV’ın kurucu üyelerinden…

PERİNÇEK DE AYNI ŞEYİ İSTEDİ

Ergenekon davasına yeni savcı atanması konusu Doğu Perinçek'in sahibi olduğu Aydınlık Dergisi'nde de açık bir istek olarak dile getirilmişti. Aydınlık Dergisi'ndeki "HSYK'ya çağrı: Soruşturmaya gerçek savcıları atayın" başlıklı haberden hemen sonra sözkonusu atama gerçekleşti.

Danıştay, Yargıtay ve YARSAV etkisindeki HSYK’nın, Ergenekon Savcıları’na yönelik ilk müdahalesi olan 3 savcı atamasından sonra akıllara Şemdinli Savcısı gelirken, gözler HSYK’nın Kanadoğlu’nun önerileri doğrultusunda ikinci müdahale adımı atıp atmayacağında.

aktifhaber

Zekeriya Öz'e 'Abi Savcı' Darbesi
28 Ocak 2009 09:31Ergenekon savcısı Öz'e örtülü Ferhat Sarıkaya operasyonu yapıldı. Öz'ün başına 'abi savcı' getirildi. ETÖ lobicileri Adım adım ilerliyor..

Adem Yavuz Arslan/Bugün
Zekeriya Öz’e ‘abi savcı’ geldi

Başladığı günden bu yana sulandırmaya/ rotasından saptırılmaya çalışılan ETÖ soruşturmasında dün önemli bir dönemeç yaşandı. Davaya üç yeni savcı daha atandı.

19 Ocak'ta bu köşe de davaya yeni savcı atama yönündeki kulisleri ve girişimleri anlatmıştık. Hatırlanacağı gibi İstanbul Başsavcısı Ankara'ya gelmiş, yeni savcı talebinde bulunmuştu. Aynı dönemde YARSAV ve Sabih Kanadoğlu'ndan ilginç açıklamalar gelmişti. Yine aynı dönem de davaya yeni savcı atanması, bu savcılardan en az birinin kıdem olarak Öz'den büyük olması yönünde yoğun kulisler yapılmıştı.

10. Dalga sonrası çıkan silahlardan sonra Öz'ün görevden alınmasının çok dikkat çekeceğini düşünen bazı çevreler 'ETÖ' ye soğuk bakan, kıdemli bir savcının atanması için lobi yapıyordu. HSYK dün yaptığı toplantı ETÖ soruşturmasını yürüten savcılık emrine Rasim Işıkaltın, Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu'nu atadı. Bu durum 'abi savcı senaryosu' gerçekleşti anlamına gelebilir.

Çünkü Rasim Işıkaltın kıdem olarak Zekeriya Öz'ün üstünde. Yargı camiasında kıdem önemli bir gösterge olarak kabul ediliyor. Tabi bu durum 'acaba davaya müdahale mi edilecek?' sorusunu akla getirdi. Olumsuz örnekler; Susurluk ve Batık banka davaları ortadayken şüpheler artıyor. Yeni savcı atanmasının pratik zorlukları da olacak.

Öncelikle dava 1,5 yıldır sürüyor ve mevcut savcılar konuya hakim. Yeni üyelerin dosyaya bütünüyle vakıf olması aylar sürer. Savcı Öz'ün davadan alınması ya da pasif göreve çekilmesi terör örgütü lehine müdahale olarak algılanır. Bir bakıma ikinci bir Ferhat Sarıkaya hadisesi demektir ki Türkiye tarihinin en önemli operasyonunun yarım kalması anlamına gelir.
aktifhaber

Savcı Öz'ün Koruması Ergenekon
30 Ocak 2009 12:59

Ergenekon'un 11. Dalga operasyonunda tutuklanan Polis Kenan Temur, Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'ün, eşinin ve çocuğunun koruması çıktı. Dehşet ayrıntı.

Kenan Temur'un, Öz'ün çocuğu ve eşinin korunmasında görevlendirildiği ortaya çıktı

Ergenekon'un 11. dalga operasyonunda gözaltına alınan ve İbrahim Şahin'in korumalığını yapan Kenan Temur'un, 6'ncı dalganın ardından Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün çocuğu ve eşinin korunmasında görevlendirilen ekiplerinden birinde yer aldığı ortaya çıktı.

6'ncı dalgadaki aramalarda Savcı Öz'ün çocuğunun okul krokisi bulunmuştu. Bunun üzerine Öz'ün koruma ekibindeki polis sayısı 15'e çıkartılmıştı. 11'inci dalgada gözaltına alınan ve son 1 yıldır İbrahim Şahin'in korumalığını yapan 30 yaşındaki Kenan Temur'un Savcı Zekeriya Öz'ün eşi ve çocuğuna tahsis edilen koruma ekiplerinde görevli olduğu ortaya çıktı.

Sabah Gazetesinden Veli Sarıboğa'nın haberine göre; İbrahim Şahin'in "S1" ismi verilen 300 kişilik listesinde yer aldığı iki suikast timinden birinin lideri olduğu iddia edilen Temur'un gözaltına alınmadan önce Ermeni Patriği Mutafyan'a yönelik düzenlenecek suikast hazırlığı içinde olduğu iddia ediliyor. Temur'un, Elazığ Özel Harekât Şube Müdürü Ayhan Atabek ile birlikte kaldığı Silivri 4 No'lu Cezaevi'ndeki koğuşunda zaman zaman bağırarak, "Savcının da korumalığını yaptım. Neden beni gözaltına alıyor" dediği öne sürülüyor. Temur'un savcılık ifadesinde ise, resmi kayıtlarda 1 yıl görünmesine rağmen fiili olarak 3 yıldan fazla İbrahim Şahin'in yakın korumalığını yaptığını anlattığı öğrenildi
aktifhaber

Perinçek'in Çapraz Sorgusu Bitti
30 Ocak 2009 16:42

"Ergenekon" davasında tutuklu yargılanan İP Genel Başkanı Perinçek'in çapraz sorgusu tamamlandı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen duruşmada çapraz sorgusuna devam edilen İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, dünkü sorulara verdiği cevaplarda eksik kalan noktaları açıklamak istediğini belirterek, "Devletin Yeniden Yapılandırılması Belgesi"ne ilişkin açıklamalarda bulundu.

Perinçek, belge ile Kuddusi Okkır'a ait olduğu iddia edilen belge arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını savundu.

Hüseyin Gülerce, Nazlı Ilıcak ve Mümtazer Türköne'nin yazılarında, kendisinin savunmasına yer vererek, "Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu 1 numara olarak gösterip, sizi yakarım" mesajı verdiği yönünde yorumlar yaptıklarını belirten Perinçek, şu görüşleri savundu:

"Benim karakterimdeki bir insan böyle alçakça bir tavrı benimsemez. Ben şemadan söz ettim. Bu tutanaklarda da bellidir. Şemada Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun 1 numara olduğunu söyledim. Bu şemanın da bir tertip nedeniyle hazırlandığın anlattım. ABD, 2001-2002 yılında erken seçime gidilmesi ve Hilmi Özkök'ün Genelkurmay Başkanı yapılması için bir tertip hazırladı. Bu tertip de amacına ulaştı. Orgeneral Kıvrıkoğlu, Orgeneral Karadayı ve diğer komutanlarımız Türk milletine layık olduklarını kanıtlamış değerli komutanlarımızdır. Benim onlara "sizi yakarım" demem, ahlakıma, vicdanıma, karakterime uygun değildir."

Tutuklu sanık Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk ile bir telefon görüşmesinde, "halk ihtilali"nden söz ettiğini anımsatan Özese, Perinçek'e "Halk ihtilalinden kastınız nedir, biraz açar mısınız?" diye sordu.

Perinçek de 2007 yılında Cumhuriyet mitinglerinin yapıldığını, bir "367 formülü"nün konuşulduğunu anımsatarak, şu iddialarda bulundu:

"Bunun alternatifi AKP'nin iktidardan indirilmesiydi. AKP'nin hukuk ve ayak oyunları ile indirilmesinin kesin çözüm olmayacağını anlattım. Bunun halka dayanan, halk hareketinin oluşturulmasıyla mümkün olacağını söyledim. Benim önerim silahlı isyan falan değil. Benim önerim dikkate alınsaydı, dün Davos'taki Türkiye'yi utandıran hallere düşülmeyecekti. Türkiye derin krize girecektir."
aktifhaber

Uçkun Geray Öldü
30 Ocak 2009 21:25

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve serbest bırakılan Prof. Dr. Uçkun Geray öldü.

Ergenekon" soruşturması kapsamında Konya merkezli operasyonda Temmuz 2008'de gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Prof. Dr. Uçkun Geray, tedavi gördüğü hastanede öldü.

Konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamada, Prof. Dr. Geray'ın, Özel Gaziosmanpaşa Hastanesinde, çoklu organ ve solunum yetmezliği nedeniyle bugün saat 16.00'da hayatını kaybettiği belirtildi.

20 yılı aşkın süredir hipertansiyon hastası olan ve uzun süredir böbrek yetmezliğinden tedavi gören Geray'ın, 26 Ocak'ta hastaneye getirildiği ifade edilen açıklamada, yoğun bakım ünitesine yatırılan Geray'ın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığı kaydedildi.

Açıklamada görüşlerine yer verilen hastane doktoru Müslüm Çiçek, Geray'ın, 26 Ocak'ta, kalp zarının iltihaplanmasına bağlı ciddi tabloyla hastaneye getirildiğini belirterek, "Şuuru kapalıydı. O günden beri solunum cihazına bağlı olarak hayatta tutulmaya çalışılıyordu. Bu sağlık nedenlerinden bugün saat 16.00'da vefat etti" ifadesini kullandı.

Öte yandan, İşçi Partisi'nden (İP) yapılan açıklama da Geray'ın, İP Merkez Karar Kurulu Üyesi ve partinin Ulusal Strateji Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi olduğu bildirildi.

Geray'ın, "Ergenekon" soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldığı hatırlatılan açıklamada, Geray'ın gözaltına alındığında yüksek tansiyon hastası olduğu belirtildi.

Açıklamada, Geray'ın tahliyesinden birkaç gün sonra iki böbreğini kaybettiği öne sürülerek, "Diyaliz makinesine bağlandı. Hekimler, gözaltındaki sürede yüksek tansiyonun yol açtığı damar tıkanıklığıyla böbreklerini kaybettiğini açıkladılar" denildi.

Geray, 21 Temmuz 2008'de Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen arama kararı uyarınca, "Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen dokümanlardan elde edilen bilgiler" çerçevesinde Konya merkezli gerçekleştirilen operasyonda İstanbul'da gözaltına alınmıştı.

Daha sonra Adana'ya gönderilen Geray, sevk edildiği adliyeden serbest kalmıştı.
aktifhaber

ESKİYE AİT ŞEYLER

1 Şubat 2009 09:44
Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan yazar Yalçın Küçük'ün "MİT'in Abdullah Öcalan'a yapacağı suikastı dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı Karadayı ve Mesut Yılmaz'ın bilgisinde Öcalan'a sızdırdım" iddiasını "Bunlar eskiye ait şeyler" diyerek geçiştirdi
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan yazar Yalçın Küçük'ün "MİT'in Öcalan'a suikast planını dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın bilgisi dahilinde Öcalan'a sızdırdım" şeklindeki iddiasını "Bunlar eskiye ait şeyler" diyerek geçiştirdi. Demirel, Moldova Gagavuz Yeri Özerk Bölgesi Başkanı Mihail Formuzal ile beraberindeki heyetle Güniz Sokak'taki evinde görüştü.

DÜN DÜNDÜR

Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplayan Demirel'e, Yalçın Küçük'ün MİT'in Öcalan'a yapacağı suikastı yine devletin bilgisi dahilinde Öcalan'a sızdırdığı ve Öcalan'ın bu şekilde kurtulduğu yönündeki açıklamaları hatırlatıldı. Yalçın Küçük'ü tanımadığını ve onunla konuşmadığını öne süren Demirel, dolaylı da olsa ihbarı doğrulamış oldu. Demirel gazeteciye "Bu gibi hallerde laf çok. Senin dediğinin üzerinden 15 sene geçmiş. Bunlar eskiye ait şeyler. Biraz önümüzdeki zamanın işleriyle uğraşsak daha iyi" karşılığını verdi.

AĞAR'IN AKLI YOK MU

Demirel, Türkiye'yi kilitleyen 367 tartışmaları sırasında DP Genel Başkanı Mehmet Ağar'a Meclis'e girmemesi yönünde baskı yaptığı iddiaları için ise şunları söyledi: "Bunların hepsi safsata. Onların içinde hiç beni ilgilendiren bir şey olmaz. Herkesin aklı yok mu? Neyi doğru bulduysa onu yapmıştır."

Devlet bana görev verdi

Yalçın Küçük, 32. Gün programında 24 Aralık 1995 seçimlerinden önce MİT'in suikast planını Abdullah Öcalan'a sızdırdığı iddiasını doğrulamış ve ilginç açıklamalar yapmıştı. Kendisini 'devlet görevlisi' olarak nitelendiren Küçük, Öcalan'a suikast ihbarını dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın bilgisi dahilinde sızdırdığını iddia etmişti. Küçük, Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar'ın sorusunu, "Bundan dönemin Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Mesut Yılmaz'ın da haberi vardı. O dönemde devlet bana görev vermişti" diye cevaplandırdı.
Yeni Şafak

MİT Şeması Açıklanmayacak
03 Şubat 2009 21:32

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, “Ergenekon Şeması” olarak bilinen şemada yer alan üzerleri kapatılmış isimlerin açıklanmamasına karar verdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kişisel hak ve özgürlüklerin korunması hususu göz önünde bulundurularak, “Ergenekon Şeması” olarak bilinen şemada yer alan üzerleri kapatılmış isimlerin açıklanmamasına karar verdi. Mahkeme Heyeti, verdiği ara kararda, davanın 442. klasöründe MİT tarafından düzenlenen çizelgedeki bazı isimlerin gizli kalması gereken evrak olduğundan bahisle üzerlerinin kapatıldığının görüldüğünü hatırlattı.

Savcılık ve MİT Müsteşarlığına müzekkere yazılarak, çizelgenin orijinal ve açık haliyle istendiğini belirten Mahkeme Heyeti, MİT tarafından “çok gizli” ibareli olarak gönderilen bu belge ve daha sonra gönderilen bilgi notları ile kitapçıklar üzerinde inceleme yapıldığını kaydetti.

Üzeri savcılık tarafından kapatılmış bir kısım kişiler hakkında herhangi bir soruşturma açılmamış olduğunu ifade eden Mahkeme Heyeti, bu çizelgedeki kimi kişilerin sosyo ekonomik ve siyasi konumlarına, MİT tarafından aslı gönderilen bu belgenin “çok gizli” ibaresiyle kayda bağlanmış olduğuna işaret etti.

Mahkeme Heyeti, üzeri kapalı bu kişilerin, isimleri açık ve davanın sanığı olan kişiler hakkında herhangi bir beyanları bulunmadığını kaydetti.

Davanın sanıklarının, iddianamede açıklanan beyan ve belgelere göre yargılamalarının sürdüğünü ve açıklanmayan şema içeriğine göre sanıklara herhangi bir suçlama getirilmediğini belirten Mahkeme Heyeti, bu şemanın alt kısmındaki notta da ne şekilde düzenlendiğinin açıkça belirtildiğini ifade etti.

Haklarında bu aşamaya kadar dava kapsamına göre herhangi bir işlem yapılmayan üzeri kapalı kişilerin, CMK’nın 187. maddesi de göz önünde bulundurulup yorumlandığında saygınlıkları ve haklarının zedelenme olasılığı bulunduğunu belirten Mahkeme Heyeti, bu doğrultuda yayın yasağı düşünülse bile, sanık ve avukat sayısının çokluğu, duruşmanın aleni olması, davanın ayrıntılarıyla medyaya yansıyor olması dikkate alındığında, bu tedbirin yalın olarak uygulanmasının etkili ve yeterli olmayacağı sonucuna varıldığını bildirdi.

Mahkeme Heyeti, bu kişilerin kişisel hak ve özgürlüklerinin dikkate alınması ve korunması gerektiği gibi hususlar göz önüne alındığında, belgelerin orijinal ve açık haliyle açıklanmamasının, yargılaması sürdürülen sanıkların savunmasına herhangi bir şekilde kısıtlama getirmeyeceği dikkate alınarak, bu belgelerin orijinal haliyle açıklanmamasını karara bağladı.

HAYRETTİN ERTEKİN’İN SAVUNMASI TAMAMLANDI

“Ergenekon” davası duruşmasında, tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin’in savunması tamamlandı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Ertekin, iddianamede, “Enternet” grubunun sahibi olduğu, çeşitli gazete, internet sitesi ve televizyonlarda sözde örgütün amacı doğrultusunda yazı, yayın ve propaganda faaliyetleri yaptığı, örgütün amaç ve faaliyetlerine uygun olarak medyayı ele geçirmek için faaliyetlerde bulunduğunun ifade edildiğini belirtti.

“Enternet”in, kendisine ait bir internet sitesi olmadığını, bunun, resmi ortaklığı bulunan Sofya’da kurulu bir şirketin unvanı olduğunu dile getiren Ertekin, internet üzerinden resmi üyesi olduğu bu gruba hitaben aylık strateji yazıları yazdığını söyledi.

İnternet ortamında paylaştığı araştırma ve yazılarının içeriğinde, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden fikir ve düşüncelerin yer almadığını ifade eden Ertekin, internet ortamındaki yazılarının, ticari şirketiyle ilgili strateji ve milli duygu yazıları olduğunu kaydetti.

“HADDİNİ AŞAN SÖZLERDİR”

Diyarbakır’da 8 kişinin öldüğü patlamayı duyunca üzüldüğünü ve arkadaşı kolordu komutanını telefonla arayarak durumu sorduğunu ifade eden Ertekin, telefonda konuşurken Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında “kafasına sıkmak lazım” şeklinde bazı sözler sarf ettiğini anlattı.

Ertekin, bunların “haddini aşan” sözler olduğunu dile getirerek, “Bu, gidip de kafasına sıkmak anlamına gelmesin. Hiç kimseye sıkmak istemedim. Bu olayın ardından yaşanan duygudur. O an için söylenmiştir. Mahkemeden özür diliyorum. Onları saf ettiğim için utanç duyuyorum” dedi.

Ertekin, oy verdiği bir parti için halkı silahlı isyana tahrik etmeyeceğini belirterek, “Memlekete hizmet etsin diye yardım ettiğim arkadaşlarıma karşı bir cephe oluşturmuş gibi suçlanmaktayım” diye konuştu.

“En iyi Kürt ölü Kürt’tür” şeklindeki mesajı da açıklayan Ertekin, bunu, bir avukata, suç olup olmadığını öğrenmesi için gönderdiğini söyledi.

Bu davanın tutuksuz sanıklarından Semih Tufan Gülaltay’ın kardeşi Emre Gülaltay hakkında yakalama emri bulunmasına rağmen yerini yetkili makamlara bildirmediğine ilişkin iddiayla ilgili de Ertekin, Gülaltay ile Çin’de düzenlenen uluslararası bir fuarda, kendisine tercümanlık yapan kişi aracılığıyla tanıştığını anlattı.

Arandığını ve soyadını bilmediği Emre Gülaltay’ın kendisiyle ilgilenmesine çok sevindiğini dile getiren Ertekin, “Temiz yüzlü bir kişi. Türkiye ile ilgili konuşmalar yapıyordu. Hoşuma gitti.

Akşam yemek yedik. Daha sonra da görmedim. Beni telefonla arayarak, Çin iş adamları derneği kurduklarını, bunun Türkiye’deki başkanı olup olmayacağımı sordu. Araştırınca, Türkiye’de bu derneğin başkanı olduğunu öğrendim. Kabul etmedim. Zaten Çin’den geldiğim akşam gözaltına alındım. Arandığını bilmiyordum, bilseydim de böyle bir şey yapmazdım. Çünkü Çin’de başıma ne geleceğini bilemezdim” şeklinde konuştu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) mensup şahıslara ilişkin kendisinde bulunan telefon listesinin çok normal olduğunu ifade eden Ertekin, iş adamı olduğunu, Özal ailesine danışmanlık yaptığını, bu nedenlerle bir generalin telefonunun kendisinde bulunmasının doğal olduğunu kaydetti.

Ertekin, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının da bu telefon listesinin TSK’ya ait resmi bir belge ve bilgi statüsünde olmadığını bildirdiğini ifade etti.

Dekoratif amaçlı bulundurduğu süs eşyalarını, antika merakından dolayı yurt içi ve dışında yaptığı seyahatlerde aldığını anlatan Ertekin, el konulan bu eşyaların orijinallerinin iade edildiğini, ancak kalıp olarak hazırladıklarının tabiat varlığı diye tutulduğunu öne sürdü.

TALEPLER
Duruşmada, tutuklu sanıklardan Ergün Poyraz, MİT’ten, Cemal Alpaslan Ertuğ’un kurumda hangi tarihte görev yaptığı, görevine devam edip etmediği, bu kişinin Danıştay saldırısını gerçekleştiren Alparslan Arslan’ın bürosunu donatıp donatmadığının sorulmasını istedi.

Tuncay Güney’in, Ertuğ tarafından MİT İstanbul Bölge Müdürlüğüne teslim edilip edilmediğinin sorulmasını isteyen Poyraz, Ertuğ’un Danıştay saldırısında yer alıp almadığının, Mehmet Eymür ile ilişkilerinin sorulmasını talep etti. Poyraz, Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesine ilişkin soruşturma dosyasının da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından getirtilmesini istedi.

Tutuklu sanık Nusret Senem, Başbakanlık’tan dava dosyasına gönderilen Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporun 19 sayfasının eksik olduğunu, 42 paragrafının da çıkarıldığını öne sürdü.

Söz konusu raporun 1997’de tüm basın mensuplarına dağıtıldığını ve haber olarak yer aldığını belirten Senem, “Raporun yeniden eksiksiz ve sansürsüz olarak gönderilmesini istiyorum. MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğünden de raporun eksiksiz ve sansürsüz bir örneği var ise gönderilmesi istensin” dedi.

Tutuksuz sanık Vedat Yenerer söz alarak, tutuklanmasına neden olan ve basında “vahim nitelikli” olarak yer alan tüfeğe ilişkin Adli Tıp Kurumunca hazırlanan raporda, bu silahın 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu kapsamında bulunmadığının bildirildiğini söyledi.

Polis kriminal laboratuvarı tarafından tüfeğin “vahim nitelikli” olduğuna dair rapor hazırlandığını belirten Yenerer, “Ben cezaevindeyken dayım benimle ilgili konuştuğu sırada, ‘Vedat’a yapılan haksızlığa dayanamıyorum’ deyip, kalp krizi geçirerek ölmüş. Bunu cezaevinden çıkınca öğrendim. Bunun sorumlusu bana bu tertibi kuranlardır” dedi.

GÜNEY’İN MÜLAKAT CD’SİNDE KESİNTİ İDDİASI

İşçi Partili sanıkların avukatlarından Mehmet Cengiz de Tuncay Güney’e ait 2001 yılındaki mülakatın kayıtlarının bulunduğu ikinci CD’yi LCD ekrandan mahkeme heyetine gösterdi.

Yavaş modda izletilen CD’nin 6. dakikasının ilk saniyesinde Güney’in yerinde başka birinin oturduğu görüldü.

Güney’in 2001’de yapılan mülakatına ilişkin görüntü kayıtlarının bulunduğu CD’lerde kesintiler olduğunu ifade eden Cengiz, “CD’nin 6. dakikasının 1. saniyesinde Tuncay Güney’in oturduğu koltukta başka birinin oturduğunu tespit ettik. Bu kişi, o dönemde organizede çalışan komiser Alper Özdemir’dir. Yani bu kasetler orijinal değildir. Kesintiler yapılmıştır. Bu haliyle delil değeri de yoktur” dedi.

Taleplerin ardından söz alan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşoğlu’nun tahliyesini istedi.
aktifhaber

Emekli Tuğgeneral Ersöz, Bedrettin Dalan, Cem Uzan ve Emin Şirin gibi isimlerin ses kaydını aldığını, Balbay'la 'Genç Subaylar Rahatsız'ı görüştüğünü söyledi.
[img]http://s.aktifhaber.com/images/news/88402.jpg [/img]
Emekli Tuğgeneral Ersöz, ziyaretine gelen Bedrettin Dalan, Cem Uzan ve Emin Şirin gibi isimlerin ses kaydını aldığını, Mustafa Balbay'la 'Genç Subaylar Rahatsız' manşetinden sonra görüştüğünü söyledi.

Ergenekon operasyonunun 6. dalgasından bir gün önce Rusya'ya gittiği için 6 ay süreyle aranan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, ameliyat olmak için sahte kimlikle Ankara'da bir hastaneye yatarken yakalanmıştı. Savcılık ifadesi tamamlanmadan gözaltı süresi dolduğu için mahkemeye sevk edilen Tuğgeneral Ersöz, burada 5 sayfa ifade vermişti. Her türlü terör örgütünün ölüm listesine girdiğini belirten Ersöz, ifadesinde "Hakkımdaki koruma kararı emekli olduktan sonra da devam etti. Diyarbakır'da Jandarma Bölge Komutanı olduğum sırada bana gelen bir istihbari bilgiye göre ABD'nin istihbarat örgütünün beni ölümle tehdit ettiğini öğrendim" dedi.

KIZININ ŞENER ERUYGUR'A ÇEKTİĞİ MESAJLAR

Kızı Fulya'nın, eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur'a babasını aramaması yolunda mesajlar çekmesi ve telefon etmesi sorulduğunda Levent Ersöz, bunu kızının psikolojik durumun bozuk olmasına bağladı. Kızı Fulya'nın kendisinin emekli olmasını hazmedemediğini, üç kez intihara teşebbüs ettiğini belirten Ersöz, "Ben Şener Eruygur'la eski komutanım olması nedeniyle bayramlarda görüşüyordum. Bu nedenle bana zarar gelmesinden korkmuş olabilir ve o mesajları çekmiş olabilir" diye konuştu.

DALAN, UZAN VE ŞİRİN ZİYARETİME GELDİ

İstihbarat Daire Başkanlığı döneminde kendisini ziyarete gelen kişilerin bazılarının ses ve görüntülerini üstlerinin emriyle çektirdiğini öne süren Levent Ersöz, şunları söyledi:

"Beni ziyaret eden Bedrettin Dalan, Cem Uzan, Kıvanç Değirmenci ve Turgut Altınok ile görüşmemde ses kaydı yaptım. Bu kişilerden bazılarının bize iletmek istedikleri şeyler oluyordu, biz de bu maksatla dinliyorduk. Emin Şirin isimli kişi de benden önce İstihbarat Daire Başkanlığı'na gelip gidermiş, görevli olduğum dönemde de bir kaç kez bana geldi. Aramızda ülkenin içinde bulunduğu durum ile ilgili görüşmeler geçmiştir."

MUSTAFA BALBAY'LA GÖRÜŞTÜM

Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ı gazeteci olarak tanıdığını ve bir iki kez ziyaretine geldiğini anlatan Levent Ersöz, "'Genç Subaylar Rahatsız' diye bir haber çıkmıştı. Genel Komutan'ın takdirleri üzerine kendisini çağırdım, haber ile ilgili görüştük" dedi.

DARBE SUNUMUNU ERUYGUR'A VERDİM

Gazeteci Nuray Başaran'ın tanıştırdığı Faruk Demir isimli kişinin kendisine 4 sayfalık bir darbe sunumu getirdiğini belirten Ersöz, bu sunumda kutucuklar içine yazılmış bazı kod isimlerin bulunduğunu belirttiği belgeyi komutanı Şener Eruygur'a götürdüğünü, onun da "Gereğini yaparım" diye teslim aldığını söyledi. Ersöz, darbe planının Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Eldiven olup olmadığını bilmediğini belirtti.

CUMHURİYET ÇALIŞMA GRUBU'NDAN HABERİM YOK

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüklerinden ve bunların içeriğinden haberdar olmadığını öne süren Ersöz, Cumhuriyet Çalışma Grubu içinde oldukları iddiasıyla tutuklanan muvazzaf askerler Mustafa K. ve Enver Ö'yü emrindeki subaylar olarak tanıdığını, Cumhuriyet Çalışma Grubu'ndan ise haberdar olmadığını savundu.

YARSAV BAŞKANI'YLA YEMEK YEDİK

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile bir arkadaşı aracılığıyla tanıştığını ve Ankara'da Liman Lokantası'Nda bir kez yemek yediklerini, yemeğin tamamıyle nezaket amacıyla düzenlendiğini ifade eti. Bu yemeğe iddia edilenin aksine Ergün Poyraz'ın katılmadığını, bir Yargıtay Savcısı ve emekli bir binbaşının yemekte olduğunu belirten Ersöz, yemekte AKP'nin kapatılmasıyla ilgili hiçbir şey konuşulmadığını da iddia etti.

Kendisinin herhangi bir suç işlemediğini belirten Levent Ersöz, Ergenekon diye bir örgütü hiç duymadığını iddia etti.
aktifhaber


En son Ekim tarafından Pts Şub 09, 2009 1:17 am tarihinde değiştirildi, toplam 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Şub 04, 2009 9:50 pm    Mesaj konusu: i$TE PROVOKASYONUN MERKEZi Alıntıyla Cevap Gönder

Kürşat BUMİN
Yeni Şafak
Bir tahliye kararı
09 Şubat 2009

Baştan söyleyeyim de birileri vakit geçirmeden klavyeye sarılmasın.

Bugüne kadar emekli general Hurşit Tolon hakkında, hem de görev başındayken, Ege ve sonrasında 1.Ordu Komutanı olarak görev yaptığı dönemde yapıp ettiklerine dair ihtiyacı giderecek miktarda yorum yayınlamıştım. Emekli generalin bu son görevlerini sürdürürken Ege'de her hafta sonu kırsal bölgelere, İstanbul'da her fırsatta okul, üniversite vs gibi kurumlara yaptığı ziyaretlerde yaptığı konuşmalar ve açıklamalar Castoriadis'in bir zamanların Sovyetler Birliği'ni anlamak için kullandığı “stratokrasi”nin (: “Ordu tarafından yönetilen politik sistem”; “stratos= ordu”) kavramının ülkemizi anlamak için de ne derece uygun bir kavram olduğunun kuvvetli delillerinden birisini oluşturuyordu.

Yani diyeceğim, emekli generalin fikriyatını bu derece zararlı gören birisi olarak yazıyorum bu satırları.

Amma, benim bu değerlendirmem yargılanmakta olduğu mahkemece emekli general hakkında önceki gün verilen “tahliye kararı”nın yol açtığı şaşkınlığı gözden geçirmeme engel değil.

Lafı uzatmadan doğrudan “tahliye kararı”na göz atalım isterseniz: “Tutuklama kararına esas alınan 29 sayfalık Ergenekon yapılanmasını içeren kitap fotokopisinin daha önce çeşitli basın kuruluşlarında haber konusu yapıldığı yapılan incelemede söz konusu belgenin gizliliğinin bulunmadığı kamuca bilinen bu belgenin fotokopisinin şüphelide bulunmasının tek başına şüphelinin suç örgütüne üye olduğuna veya yöneticisi olduğuna dair bir delil niteliğinde bulunmadığı gibi şüphelinin telefon görüşmelerinin örgütle bağını gösterecek unsur içermediği, ayrıca örgütün gerçekleştirdiği iddia edilen eylemlerle şüphelinin bağının kurulamadığı gözetlenmiştir. (“gözlenmiştir” olsa gerek. K.B.) Şüphelinin yurt dışına çıkış yasağı konarak tahliyesine karar verilmiştir.”

Biliyorum alıntı biraz uzun kaçtı ama hiçbir satırı atlanmaması gereken bir karardan söz ediyoruz.

Kararın daha iyi anlaşılabilmesi için şu bilgiyi aktarmayı da unutmayalım:

Kararda sözü edilen “29 sayfalık kitap fotokopisi”nin daha önce (2001'den itibaren) hangi internet adresleri ve gazetelerde yayımlandığı bilgisini (talibi üzerine) mahkemeye veren de MİT'di.

Hurşit Tolon şöyledir böyledir, o başka bir mevzuu. Ancak kararı görüyorsunuz. “Şüpheli”nin (çünkü ortada iddianame olmadığı için “sanık” değil, sadece bir “şüpheli”dir.) “tutuklanma kararına esas alınan” 29 sayfalık kitap fotokopisini bulundurması “tek başına” suç teşkil etmemektedir. Ayrıca “telefon görüşmeleri”nde de tutukluluk halinin devamına gerektiren unsurlar bulunamamıştır.

“Ergenekon” çerçevesinde başından beri -ben de- “daha ciddi olunması” gerektiğini söylüyorum. Bu dava çerçevesinde ileri sürülen iddialar ve de şimdiden ortaya saçılan deliller göz önüne alındığında idarenin ve yargının ülke tarihinin çok önemli bir faslını aralamaya başladığını gözlemlememek imkansız. Ama toplumun büyük kısmının bağlandığı bu umudun bu “tahliye kararı”nda olduğu gibi şaşırtıcı ve anlaşılması gerçekten imkansız gelişmelerle birlikte varolabilmesi imkansız.

Hurşit Tolon şöyledir böyledir, o başka bir mevzuu. Ancak önümüzde, 2001'den itibaren pek çok yerde yayımlanan bir “belge”nin oğlunun evinde bulunmasından dolayı “şüpheli” sıfatı altında 7 ay tutuklu kalan birisi var.

Sizi bilmem ama ben bu tahliye kararını “adaletin tecellisi” olarak değerlendirmiyorum. Her şeyden önce, bu karar eğer “adaletin tecellisi” ise “tutuklama kararına esas alınan” söz konusu belgenin canı isteyen herkesin ulaşabileceği türden bir şey olduğu niçin ancak 7 ay sonra anlaşılabildi. Bilgiyi veren MİT aynı MİT, belgeyi isteyen mahkeme heyeti aynı heyet olduğuna göre bu zaman zarfında ne değişti? Bunun adının hemen her zaman olduğu gibi “adaletin geç tecellisi” olduğunu söylüyorsanız, o zaman da şu soru cevapsız kalıyor: “Kamuca bilinen” bir belgeyi esas alarak kamuoyunun aylarca en başta “1 Numara Kim?” gibi “şüpheli”nin de merkezinde yer aldığı esrarengiz hikayelerle olmadık hayaller kurmasına niçin izin verildi?

Bitirirken bir kez daha hatırlatayım ki birileri yine klavyeye saldırmasın:

“Şüpheli” benim açımdan yıllardır, “stratokrasi”nin önde gelen bir savunucusuydu.

“Bağımsız ve tarafsız yargı”: Kulağa çok hoş geliyor ama çok zor iş doğrusu...

Kürşat Bumin - Yeni Şafak
kbumin@yenisafak.com.tr


AYDIN DOĞAN'A ERGENEKON KIYAĞI

05 Şubat 2009 10:34Ergenekon'un Derin Kulağı, Aydın Doğan'a bu kıyağı niye yaptı?

Ergenekon’un derin kulağı İstihbaratçı Tuğgeneral Levent Ersöz’ün medya dünyasıyla ilgili itirafları, medya patronlarıyla Ergenekon yapılanması arasındaki ilişkileri gündeme getirdi.

Ersöz’e ait adreslerde yapılan aramalarda 2500’ün üzerinde dinleme ve gizli çekilmiş video kaydı bulunmuştu.

Ersöz, yakalandıktan sonra savcılıkta alınan ifadesinde bunlardan bir kısmını itiraf etmiş ve Cem Uzan ve Mehmet Emin Karamehmet gibi dönemin iki büyük medya patronunu “üstlerinin emriyle" kayda aldırdığını itiraf etmişti.

Ersöz’ün dinleme ve kayıt yaptırdığı dönemde, Cem Uzan, Star TV, Star Gazetesi, Kral Tv, Turkish News ve çok sayıda radyonun sahibi bir medya patronuydu.

Mehmet Emin Karamehmet ise o dönem ve halen daha Show TV, Akşam, Güneş, Tercüman gazeteleri dahil oldukça geniş bir medya gücüne sahip.

Sözkonusu dönemde diğer büyük bir medya grubu olan Sabah&ATV grubunda ise işler karışıktı. Patron Dinç Bilgin’in bankasına el konmuş, medya gücü ise yarı canlı ve sahipsiz haldeydi. Devam eden süreçte ise TMSF el koymuştu.

Ersöz’ün medyaya yönelik aktif dinleme ve kayıt yaptırdığı bu dönemde üç büyük medya patronu, Cem Uzan, Mehmet Emin Karamehmet ve Aydın Doğan’dı.

Ersöz savcılıkta Uzan ve Karamehmet’i dinleyip, kaydettirdiğini itiraf etti. Bu kayıtlarla ilgili bazı bilgiler de medyaya yansıdı. Ancak Ersöz’ün Aydın Doğan’a yönelik hiçbir faaliyeti henüz ortaya çıkmadı.

Bu durumda ortaya iki ihtimal çıkıyor: Ergenekon tutuklusu Ersöz Paşa ya “Aydın Doğan bizden” diyerek, izleme ve dinleme yaptırmadı. Ya da bu kayıtlar yapıldı ancak henüz ortaya çıkmadı.

ERSÖZ'LE GÖRÜŞEN GAZETECİYİ DOĞAN TRANSFER ETMİŞTİ

Ersöz Paşa’nın “Bana darbe planlarını veren kişi gazeteci Nuray Başaran’ın tanıştırdığı kişidir” sözü bu noktada çok önemli. Çünkü Nuray Başaran, sözkonusu dönemde Karamehmet Grubu’ndaydı ve Akşam Gazetesi’nin Ankara Temsilcisiydi.

Ersöz’le sık sık görüştüğü anlaşılan Nuray Başaran, Akşam’dan ayrılıp direkt Doğan Grubu’na geçmişti. Star TV’yi satın alan Doğan Grubu, Başaran’ı Ankara Temsilcisi yapmıştı. Nuray Başaran’ın Aydın Doğan’ın kızlarıyla sıkı ilişkileri ise medya kulislerinin en sık konuşulan konularından.

Dün Levent Ersöz’ün Nuray Başaran’ı Karamehmet Grubu’nda çalıştığı dönemde dinlettiği de ortaya çıktı. Ersöz, Başaran’ı Sivas’ta yerel bir mahkemeden aldığı kararla Jandarma dinlemesine aldırmış. Sebep ise “Başaran’ın Sivas’ta bir olaya karışması” olarak gösterilmiş. Ancak Başaran’ın hayatında Sivas’a gitmediği ortaya çıkmıştı. Sözkonusu olayın ne olduğu ise muamma.

AYDIN DOĞAN'DAN ZARAR GELMEZ Mİ?

Peki iki büyük medya patronunu ve onların iyi isimlerini Sivas gibi Anadolu illerinden alınan mahkeme kararlarıyla dinlettiren Levent Ersöz, başka medya patronlarını da Sivas’tan, Tokat’tan, Amasya’dan alınan kararlarla dinlemiş midir? Dinlememişse onları ayrıcalıklı kılan nedir?

Bunun nedeni; 2500’ün üzerinde kayıt bulunduran Levent Ersöz’ün savcılıkta verdiği ifadedeki şu sözlerde gizli: “Zarar gelebilecek ve şüphelendikleri kişilerin kayıtlarını aldım”

Bugün Ergenekon’un yakın dönem için en kilit ismi olan ve uzun süre firari olduktan sonra yakalanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün, “Zarar gelebilecek” sözleri çok önemli.

Ergenekoncu Ersöz’ün Aydın Doğan’ı kaydettirmemesinin altında kendilerine “zarar gelmeyeceği” rahatlığı mı var yoksa?
aktifhaber

Şemada Aydın Doğan'ın Adı Var
05 Şubat 2009 15:59

Ergenekon Davası'nın bugünkü duruşmasında tutuklu sanık Ertekin, MİT'in Ergenekon Şeması'nda Aydın Doğan'ın olduğunu açıkladı. İşte çok çarpıcı sözler...

Ergenekon şemasında Aydın Doğan'ın ismi var

Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) davasının 48. duruşmasında tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin savunmasına devam etti. "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak, Halkı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı isyana tahrik, Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik" gibi suçlardan yargılanan Ertekin, MİT tarafından hazırlanan ve mahkeme tarafından gizli kalmasına karar verilen Ergenekon şemasında Aydın Doğan'ın isminin de bulunduğunun söyledi. Doğan'ın saygın bir iş adamı olduğunu ifade eden Ertekin, mahkemenin "Şemadaki isimlerin saygın kişiliğini dikkate alarak gizlilik kararı vermesini eleştirdi. Ertekin,"Ben ve buradaki sanıklar saygın kişi değil mi?" diye sordu. Terörist olmadığını savunan Ertekin, asıl teröristin PKK'lılar olduğunu söyledi. Ertekin,"Buradan ihbar ediyorum, Osman Öcalan'ın Beka'daki adresini verebilirim. Cemil Bayık'ın kaldığı yerin koordinatlarını verebilirim. Gidip onları yakalasınlar, getirsinler." dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Silivri Cezaevi'nde yürüttüğü ETÖ davasında tutuklu sanık Hayrettin Ertekin, Salı günü yarım kalan savunmasına devam etti. Ertekin, mahkemenin bir önceki oturumda örgüt şemasının orjinal halinin, ismi açıklanmayan kişilerin "Kişilik haklarının zarar görmemesi ve itibarlarının zedelenmemesi" amacıyla açıklanmaması yönündeki kararını doğru bulduğunu söyledi. Ertekin, "MİT şemasında saygın dediğiniz insanlar acaba ne kadar vergi veriyorlar? Benim verdiğim vergiler Kayseri defterdarlığından sorulsun. Biz de onlar kadar saygınız. O şemadaki insanların kimler olduğunu biliyoruz. Onların buraya gelmelerini istemiyoruz. Ancak, buradaki insanlar, ben saygın değil miyim? Yüce mahkemeniz çok iyi bir karar verdi. Benim ismim şemada yok ama şemada yer alanlardan ne Ethem Sancak'ı ne de Aydın Doğan'ı tanırım. Doğan, 15 okul açtı. Yanında 10 binin üzerinde insan çalışıyor. Bunları kamuoyuna açıklamıyor. Ben de onun gibi istihdam sağlıyorum. Aydın Doğan benim televizyonuma POAŞ ile ilgili reklam veriyor. Bu örgüt bağlantısı olarak mı değerlendirilmeli?" dedi. Ertekin, Business Channel'in örgüt propagandası amacıyla kullanılması yönündeki iddiaları reddederek, "Ben ticaret yapıyorum, amacım televizyonum üzerinden para kazanmak." şeklinde konuştu.

Ertekin, ajandasında Muzaffer Tekin'le ilgili notları da şu şekilde açıkladı:"Muzaffer Tekin'in intihar girişimini haber müdürüm vasıtasıyla öğrendim. Televizyonun yönetim kurulunda bulunan generaller uçakla Ankara'ya gidiyorlardı. Onlara ulaşamadığım için tanıdığım Muammer Ünal paşayı aradım. O da Tekin'in sarışın, iyi bir komutan olduğunu, babasının MİT'te çalışan Salih Reşit Tekin olduğunu, kendisinin de Kıbrıs'a çıkan ilk komutan olduğunu söyledi. Ben bunları ajandama not alıp daha sonra haber müdürüme söyledim. Tamamen haber amaçlı nottur." diye konuştu. Ertekin, Harp Akademilerinde birçok konferans verdiğini ve bu yüzden kendisine Harp Akademilerine giriş kartı verildiğini dil getirdi. Genel Kurmay Başkanları, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan gibi üst düzey devlet yöneticileriyle samimi ilişkisi olduğunu savunmasında sık sık ifade ettiği gözlendi.

ETÖ davasında sanık olmasını ATV ve SABAH ihalelerine bağlayan Ertekin, "Bu ihaleye girmemem yolunda tehditler aldım. Turkuaz ve Leon şirketlerinin sahibi Ediz Aydın beni arayarak 'Burası beyefendiye lazım. Çalık Holding bizim ajansımız. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın isteğiyle bu ihaleye giriyoruz' dedi. Daha sonra Akif Beki de konuyla alakalı beni aradığını ancak kendisine ihalede olacağımı söyledim. Ben terörist olduğum için değil, bu ihaleye girmek istediğim için sanık oldum." dedi.

Ertekin, TSK'nın Güneydoğuda başlattığı yardım faaliyetleri kapsamında oradaki öğrencilere 5 bin önlük dağıttığını anlattı. "Diyarbakır'da bir komutan bana yardım kampanyası kapsamında Sedat Peker'in de üç TIR giyecek gönderdiğini söyledi. Komutan, Peker'e bu konuyla alakalı teşekkürlerini iletmemi istedi.Bu teşekkürü şu ana kadar iletme şansım olmadı." diyen Ertekin, arkasını dönüp Sedat Peker'e bakarak "Şimdi burada iletiyorum" diye konuştu.


'Benim tanıdığım Sedat Peker kuyumculuk yapıyor'

Ertekin, hakkındaki iddialara cevap verirken sanıklardan sıkıldıklarına yönelik tepki gelinc savunmasını bitirdi. Ertekin, sanıklara yönelik de; "Ben sabırla herkesin savunmasını dinledim ama arkadan sıkılmış gibi sesler geliyor. Ben nasıl sizi dinlediysem sizden de aynısı beklerdim. Burada savunmamı bırakıyorum." dedi. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün'ün "Sözlerinizi bitirdiniz mi?" şeklindeki sorusuna Ertekin, "Arkadaşlar sıkılmış" diye cevap verdi. Bunun üzerine Başkan Şengün, Ertekin'in emniyet ifadesini okudu. Mahkeme başkanı Şengün, Ertekin'in telefon görüşmelerinde geçen konuları tek tek sordu. Ertekin'in görevden alınan Erkan Daşgın isimli bir askerin davası ile ilgili telefon görüşmesinde, "Dava 13. Ağır Ceza'da. Bizim başkan, Köksal bey. Gidip görüşelim" sözlerini sordu. Şengün,"Köksal beyi tanıyor musunuz? Hiçbir araya geldiniz mi? bu telefon görüşmesini yaptığınızda tanıyor muydunuz?" diye sordu. Ertekin, konuşmanın yanlış anlaşıldığını belirterek," bahsettiğim 'Köksal bey"siz değilsiniz. Sizi burada tanıdım. Bu dava albay Mustafa Levent Göktaş'ın baktığı bir davaydı. Oradaki kişi de Genelkurmay adli müşaviri Binbaşı Köksal'dır." şeklinde cevap verdi.

Notlarında geçen "Sedat Peker"in kim olduğu da sorulması üzerine Ertekin," Kapalı çarşıda kuyumcu dükkanımın yanında 'Peker kuyumculuk' var. Sahibinin ismi de Sedat'tır." dedi.
aktifhaber

İŞTE PROVOKASYONUN MERKEZİ
04 Şubat 2009 10:56

Türkü, Kürdü, Ermeniyi, Rumu birbirine düşüren 35 sitenin yapımcısı Yüzbaşı çıktı.

Kürt, Ermeni, Rum, dindar düşmanı internet sitelerinin tümünü Ergenekon tutuklusu emekli yüzbaşı bilişimci Ataman Yıldırım’ın kurduğu ortaya çıktı.

HEPSİ İÇ SAVAŞ ÇIKARTACAK SİTELER

İçeride ve Türkiye’nin komşularıyla savaş çıkartacak kadar düşmanca tezler içeren “derin devlet” internet siteleri son zamanlarda hızla çoğaldı. Devletin en gizli birimlerinden beslenmeden sürdürülemeyecek kadar zengin ve güncel içerikli olan bu sitelerin esrarı düne kadar sürdü.

KURUCUSU ERGENEKONCU ÇIKTI

Son Ergenekon operasyonu internette yürütülen psikolojik savaşın başrolündeki kişiyi ortaya koydu: Emekli deniz yüzbaşı Ataman Yıldırım. Böyle yüzlerce site kuran Yıldırım’ın halen TSK’da sivil memur olan Mehmet Bülent Sarıkahya ile de düzenli ilişki içinde olduğu belgelendi.

Uzun süredir internette terör, irtica, Ermeni sorunu, PKK, Batı Trakya, Kıbrıs konularnıda araştırma yapanların karşısına kim tarafından hazırlandığı bilinmeyen bu çok profesyonelce hazırlanmış ve çok sık güncellenen Türkçe ve İngilizce siteler çıkıyordu.

Profesyonelce hazırlanılıp, yönetilen bu sitelerin “net”, “org” ve “com” uzantıları da satın alınmakla kalınmamış, aynı başlıklarla ilgili muhtemel adlardan da daha pek çok site ismi satın alınıp bu sitelere yönlendirilmişti. (www.naksilik.com yazınca, irtica sitesine; www.yunanli.com yazınca da Yunanlıların Batı Trakya ve Kıbrıs katliamlarına ulaşıyorsunuz)

Türkiye’de hem İngilizce yayın yapıp hem de güncelleştirilen çok az site olduğu biliniyor. Pek çok profesyonel sitede olmayan zengin içeriklere sahip bu sitelerin çok güçlü bir bilgi, belge, fotoğraf, video arşivi kullanılarak hazırlandığı da açıktı. Tüm bunlara rağmen bu kadar emek, para ve zaman ayırarak bu siteleri hazırlayan hakkında sitelerin hiçbirinde herhangi bir bilgiye rastlanmıyor, birbirinin aynısı olan iletişim bölümlerinde de karşınıza otomotakik bir mesaj gönderme sisteminden başka bir şey çıkmıyordu.

Peki devletin kırmızı çizgileri içindeki (terör, irtica, PKK, Ermeni soykırımı, Kıbrıs, Batı Trakya) tüm başlıklarla ilgili resmi tezlerin anlatıldığı, pek çok isim, kurum hatta ülkeye yönelik suçlamalarda bulunan bu siteleri kim hazırlıyor ve güncelliyordu?

İşte bu soruya cevap Ergenekon soruşturmasının son dalgasında gözaltına alınıp tutuklanan bilişimci Hüseyin Ataman Yıldırım sayesinde bulundu.

Eski Denizci, Yeni Bilişimci

Hüseyin Ataman Yıldırım’ın adı Ergenekon’un son dalgasında gözaltına alındığında Çağdaş Türkiye Partisi Genel Başkanı ve Tuncay Özkan’ın sanal örgütü “Biz Kaç Kişiyiz Platformu” sözcüsü olarak geçti. Ama eski bir Deniz Subayı olan Yıldırım’ı asıl ilginç kılan Mecidiyeköy’de bulunan “Naryaz” adlı yazılım şirketinin de sahibi olması, internetteki faaliyetleri, askerlerle kurduğu ilişkilerdi.

Asker bursuyla ABD’ye

Tutuklanmasının ardından halen şirketin genel müdürlüğünü yürüten kızının medya organlarına gönderdiği bilgilere göre “Ataman Yıldırım 1950 doğumlu. Yıldırım, denöz önyüzbaşılığınının son senesinde istifa edip, sivil hayata geçmiş, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından burslu olarak gönderildiği ABD’de aldığı ‘Computer Science’ eğitimin ardından da Bilgisayar Yüksek Mühendisi olarak 1984’te bu alanda ticari faaliyetlerine başlamış”

Karargahevleri’nden isimlerle

Yıldırım, Deniz Harp Okulu’ndaki aynı devreden emekli ve muvazzaf arkadaşının da üye olduğu “4000ler.trnt.com” adlı sitenin kurucusu ve yöneticisi. Yıldırım’ın öncülüğünde pek çok buluşma ve yemeğin organize edildiği sitenin ünlü üyeleri var. Bunlardan en ilginci ise adı Ergenekon davasıyla gündeme gelen Karargah Evleri oluşumu hakkındaki MİT belgesinde geçen Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral A. Feyyaz Öğütçü.

Sitedeki forum panolarına göre Ergenekon tutuklusu Yıldırım ile Öğütçü arasında güçlü ilişkiler var. Sitenin üyeleri arasında aynı belgede adı geçen ve son YAŞ’ta emekliye ayrılan Ali Deniz Kutluk ve Özden Örnek ile ilgili bazı iddialar da Fatih Altaylı tarafından adı gündeme getirilen emekli tümamiral Özer Karabulut’a da rastlanıyor.

“4000ler.trnet.com” adlı sitenin sponsorları olarak ise Ataman Yıldırım’ın sahibi olduğu Naryaz şirketi, Tr.net ve Orta Doğu Yazılım Hizmetleri A.Ş.’nin adları sıralanıyor.

35 site tek adres

Ortadoğu Yazılım adlı şirketi ile karşılaşılan tek yer burası değil. Haberde bir kısmı sıralanan benzer içeriklere sahip 35 farklı sitenin domain (yer) sağlayıcısı aynı: Ortadoğu Yazılım Hizmetleri A.Ş. Ve bu siteler alınırken de iletişim için verilen e-mail adresi de hep aynı: hayhaytr@yahoo.com .

Yani irtica, PKK, soykırım iddiaları, Kıbrıs, Batı Trakya ve terör gibi konularda yayın yapan birbirinden bağımsız ve hiçbir isim geçmeyen siteler tek bir adres tarafından hazırlanmış, güncelleniyor.

Hayhay belgesi

Ergenekon’un son dalgasında tutuklanan Ataman Yıldırım’ın ev ve işyerinde yapılan aramalarda bulunan “hayhay” adlı bir belge ise tüm sitelerin kontrol edildiği merkez hakkında ilginç bağlantıları ortaya çıkardı. Belgede Yıldırım’ın Mecidiyeköy’deki Murat Muhallebicisi’nde buluştuğu Mehmet Bülent Sarıkahya adlı kişiyle yaptığı bir görüşme notları yer alıyor. Notlara göre ikili “irtica.net” “irtica.org” “gencizbiz.net” “gençlik.info” “pkkgerçegi.net” “turkses.org” “naksilik.com” “turkatak.gen.tr” “turkihsgenocide.net” “ozgurgenc.net” adlı siteler ve notta “başkanlık siteleri” denilen “gnkur.org” ve gnkur.net” için yazılım ve içerik desteği üzerinden konuşuyor. Telefon numaraları ve başka isimlerin de bulunduğu notta “Ortadoğu yazılım ile irtibata geçilmesi” ve “Feyyaz Amiralle görüşülmesi” gibi ibareler dikkat çekiyor.

TSK’da sivil memur

Taraf Gazetesi’nin ulaştığı bilgilere göre Yıldırım’ın görüşmeyi yaptığı Mehmet Bülent Sarıkaya TSK’da sivil memur olarak çalışıyor. Bütün sitelerin içerik sağlayıcıya verdiği ortak e-mail hayhaytr@yahoo.com adresine de Mehmet Bülent Sarıkaya’ya ait olduğu tespit edilen “ms3124829725@ttnet” ADSL aboneliğinden pek çok kez girilmiş. Aynı mail adresinin Ortadoğu Yazımlı Hizmetleri A.Ş.’ye ait ip numaralarından da zaman zaman girilip kontrol edildiği anlaşılıyor. Taraf’ın ulaştığı tüm bu bilgiler isimsiz yayın yapan sitelerin aynı merkezden kontrol edildiğini ortaya koyuyor.

Sitelerin hazırlanmasında bir Ergenekon tutuklusu ve TSK’da görevli bir sivil memurun adlarının geçmesi ise bu sitelerin psikolojik harekat için hazırlanıp hazırlanmadığı sorularını da beraberinde getiriyor.

Kaynak: Taraf

Sırada Ağar ve Kıvrıkoğlu mu var

Ergenekon davasının bugünkü oturumunda ifade veren sanık Hayrettin Ertekin bundan sonraki operasyonlar ve gözaltılarla ilgili ilginç isimler verdi.05 Şubat 2009 22:30


Ergenekon davasının öğleden sonraki oturumunda sanık Hayrettin Ertekin'in çapraz sorgusu gerçekleştirildi. Ertekin, dinlemeye takılan telefon konuşmalarında sanıklar Kemal Kerinçsiz ve Veli Küçük için sarf ettiği sözlerden dolayı pişman olduğunu belirterek özür diledi. Ertekin önemli iddialarda bulunarak bundan sonraki operasyonlarda İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Mehmet Ağar, Korkut Eken gibi isimlerin gözaltına alınacağını iddia etti.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında savunmasını tamamlamasının ardından Hayrettin Ertekin'in çapraz sorgusu yapıldı. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Ertekin'e "Yaptığınız bir telefon konuşmasında Kemal Kerinçsiz'in akıllı bir kişi olmadığını, bir örgüt üyesi değil, olsa olsa mafya olabileceğini söylüyorsunuz. Bu konuyu açıklar mısınız?" diye sordu.

Bu konuşmanın Ergenekon soruşturmasını yapan Emniyet Amiri Yıldırım bey ile yaptığı bir görüşme olduğunu belirten Ertekin, "Kemal bey hakkında bunu söylemişsem densizlik etmişim. Özür diliyorum." dedi. Ertekin, yaptığı başka bir telefon konuşmasında da Veli Küçük hakkında "Kafayı yemiş. Paşalar onu uyardı ama dinlemedi" şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine Küçük ile irtibatının bulunmadığını sözleri nedeniyle de "Telefonda kastımı aşan bir konuşma olmuş. Özür diliyorum." diye konuştu.

Muzaffer Tekin'in illegal işler yaptığına ilişkin konuşmasının hatırlatılması üzerine Ertekin, "İddia makamına mı cevap vereyim, arkadan gelen sorulara mı? Ben bugüne kadar sabırla dinledim" diye konuştu. Mahkeme Başkanı Şengün, "Haklısınız, koskoca insanlar, oturdukları yerden müdahale edilmeyeceğini bilmeliler." dedi. Daha sonra Ertekin, "Muzaffer Tekin, silahlı kuvvetlerden şerefiyle emekli olmuş bir subaydır. Böyle bir kasıt kesinlikle olamaz. Ben illegal derken isminin Danıştay olayında geçmesini kastettim. Böyle diyorsanız yanlış yazmışsınız." dedi.

-"KURTLAR KONSEYİ DOSYASI OĞLUMUN"-

İncelenen bilgisayarında "Kurtlar konseyi ve reis" isimli fotoğrafların hatırlatılması üzerine Ertekin, bilgisayarın kendisine ait olmadığını söyledi. İncelenen bilgisayarın oğluna ait olduğunu belirten Ertekin, "Genç bir çocuk. Kurtlar vadisinin etkisi altında kalmış olabilir. Sedat Peker'in fotoğrafının çıkması da normal birşey. Ancak benimle birlikte fotoğrafı yoktur. Varsa çıkartın herkese göstereyim. Kaldı ki onunla fotoğraf çektirmenin nesi var. İsterse şu an birlikte fotoğraf çektirebilirim." diye konuştu.

Savcı Pekgüzel'in, "İhtilal yapılmasını isteyen arkadaşınızla yaptığınız bir görüşmede 'Bizim grubun bir muhtıra çalışması var' diyorsunuz. Bu muhtıra çalışması nedir? Bu grup nedir?" diye sordu. Ertekin ise Business Channel'da bir "Think thank" grupları olduğunu belirterek, "Başbakana ya da herhangi bir bakana sert haber yapılır. Bu haberler ihtar niteliğindedir, muhtıra olarak düşünülmesin. Sizin anladığınız şekilde değil. Emekli subaylarla ihtilal olmaz zaten. O dönemler geride kaldı. Bir darbeden bahsediliyorsa karşısında ilk duracak kişi benim." dedi.

Pekgüzel, "Yaptığınız bir görüşmede televizyonu psikolojik harp amacıyla aldığınızı söylüyorsunuz. Ancak birşey yapamadığınızdan bahsediyorsunuz. Psikolojik harekattan kastınız nedir? Kime karşı yapacaktınız?" diye sordu. Ertekin bu soru üzerine "PKK'ya karşı bir psikolojik harekattan bahsediyorum. Bu konuyu Kıvrıkoğlu ve Büyükanıt ile konuştum. Medyanın bu konuda yanlarında yer almadığından şikayetçi oldular. Ben de kendi televizyonumu kastederek 'Buyur size televizyon' dedim. Ne söylemek isterlerse söylesinler dedim." şeklinde konuştu.

-TANKLAR DARBE İÇİN DEĞİL PKK İÇİN-

Savcı Pekgüzel, Ertekin'e yaptığı bir telefon görüşmesinde, "Konuşmanızda 'Onlar sahte Ergenekon. Biz gerçek Ergenekon'uz. Yakında tankların yürüdüğünü göreceksiniz' diyorsunuz. Tankların yürümesinden neyi kastediyorsunuz?" şeklindeki sorusuna, "Sayın Baykal doğru söylüyor. Ben 22 Şubat'ta tutuklandıktan sonra Türk tankları Kuzey Irak'a girdi." dedi. Savcının, "Tankları PKK'nın üzerine mi gönderiyorsunuz?" şeklindeki soruya ise Ertekin, "Evet, bu memleketi parçalamak istiyorlar. Tanklar Kuzey Irak'ın derinliklerine kadar gitmeli. Kılıçlarımızla tabancalarımızla üzerlerine gitmeliyiz. Memleketi parçalatmak mı istiyorsunuz? Savcılar, bizle uğraşacaklarına ülkeyi tehlikeye düşürenlerle uğraşsınlar. Keşke bu konferans şeklinde olsa da Türkiye'nin ne duruma düştüğünü size ayrıntısıyla anlatabilseydim" diye konuştu.

Savcı Pekgüzel'in "Komutanım bunların kökünü kazımak lazım. Ankara-Gebze-İstanbul hattının yeniden açılması lazım. Siz bu sözünü ettiğiniz hatta neler yaptınız? şeklindeki sorusuna ise Ertekin, "Gebze-Ankara hattında hızlı tren kazası yaşanmıştı. Onu kastediyorum." dedi.

Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese ise Ertekin'e soruşturma kapsamında 360 kişinin alınacağına dair iddialarını hatırlatarak bu bilgilere nereden ulaştığını sordu. Ertekin bu soruya ise "360 kişinin ismini ABD Büyükelçiliğindeki ajanlar hazırlayıp Türkiye'ye verdi. Geçen duruşmalarda 'İki hafta sonra şu kişiler alınacak' dedim o da çıktı. ABD'de stratejik araştırmalar yapan Ali Koçak isimli bir arkadaşım var. Üniversitelerde hocalık yapıyor. Onunla bir yemekte bunları konuşmuştuk. Ankara'da iki hakim daha alınacak. Sonra İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Mehmet Ağar, Korkut Eken'in alınacağını söylüyorum. Bu söylentiler üzerine de bir yerlere Türk Silahlı Kuvvetleri'ne tarihi sorumluluk yüklemeyin diye haberler gittiğini biliyorum. "
aktifhaber

Silivri yolundan hastaneye döndü

Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersoz hastaneden taburcu olduktan sonra cezaevine gönderilirken Ersöz hakkında yeni bir karar çıktı.10 Şubat 2009 00:30

Ergenekon operasyonunun 6. dalgası yapılmadan bir gün önce Moskova'ya kaçıp 5.5 ay sonra Ankara'da yakalanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, tutuklandıktan sonra cezaevinde kalbinden rahatsızlanmış ve Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılmıştı. Daha önce kalp krizi geçirdiği belirtilen Ersöz'ün damarlarında yeniden daralma olduğu yapılan anjio sonrası ortaya çıkınca, emekli tuğgeneral yoğun bakımda tedavi altına alınmıştı. Aynı zamanda prostat kanseri de olan Levent Ersöz, gözaltına alındığından bu yana 18 kilo zayıflamıştı.

Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastanesi'nde yatan Ersöz'ün ameliyat edilmesine karar verildi. Ancak Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı, hastanenin kroner arter hastalığı, hiper tansiyon ve prostat kanseri raporuna rağmen Ersöz'ün önce Silivri Cezaevi'ne nakledilmesini kararlaştırdı. Nakil kararı güvenlik gerekçesiyle alındı. Ersöz, ambulansla akşam saatlerinde Silivri Cezaevi'ne nakledildi.

Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, sevki durdurmak için elinde dilekçe ile adliye adliye dolaştığını belirterek, "Hasta bir kişinin cezaevine nakledilmesi kötü sonuçlar doğurur" diyerek tepkisini dile getirdi. Dizdar, hastanenin ayrıca prostat ameliyatı ve tedavisi uygundur şeklinde raporunun da bulunduğunu hatırlattı. Ersöz'ün yazışmaların ardından da gerekli görüldüğü taktirde GATA'ya sevkedilmesi bekleniyor.

SON GELİŞME

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklu bulunan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, tedavi gördüğü Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Silivri Cezaevine nakledilen müvekkilinin, oradan da Silivri Devlet Hastanesi'ne sevk edildiğini bildirdi.

Dizdar, AA muhabirine yaptığı açıklamada ciddi sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördüğü Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden ''tedavisi kesilerek'' çıkarılan ve ambulansla Silivri Cezaevine gönderilen müvekkilinin, buradan Silivri Devlet Hastanesi'ne sevkine karar verildiğini belirtti.

Dizdar, ''Cezaevi revirinin şartları, Levent Ersöz'ün bakımı için yeterli olamazdı. Müvekkilimin tam teşekküllü bir hastanede tedavi görmesi gerekiyor'' diye konuştu.

Müvekkilinin yolda tansiyonunun yükseldiğini, kanamasının olduğunu anlatan Dizdar, hastaneye sevk kararının cezaevi doktorları tarafından bakım ve tedavinin revirde yapılamayacağı gerekçesiyle verildiğini tahmin ettiğini söyledi.

Avukat Dizdar, bu arada Silivri Cezaevine gittiğini ve cezaevi yetkililerine Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Levent Ersöz hakkında verdiği ''tam teşekküllü bir hastanede tedavi ve cerrahi müdahale'' raporu gösterdiğini ancak müvekkili ile görüşemediğini belirtti.
haber7

Konya'da 27 kişiye takipsizlik kararı

Konya merkezli olarak geçen yıl 5 ilde düzenlenen operasyon kapsamında, haklarında soruşturma açılan 27 kişiyle ilgili takipsizlik kararı verildiği bildirildi.10 Şubat 2009 00:12

Konya, İstanbul, Kocaeli, Mersin ve Elazığ'da 23 Temmuz'da gözaltına alınan ve 26 Temmuz tarihinde getirildikleri Adana Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı tarafından serbest bırakılan 27 kişi hakkında sürdürülen soruşturma sonuçlandı.

Bir süre önce vefat eden İşçi Partisi üyesi Prof. Dr. Ahmet Uçkun Geray ve Milli Çözüm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Akgül'ün de aralarında bulunduğu 27 kişiyle ilgili soruşturmanın ''Ergenekon'' soruşturmasıyla birleştirilip birleştirilmeyeceği İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na soruldu.

Gelen cevabi yazıda, adı geçen 27 kişinin ''Ergenekon soruşturması çerçevesindeki şüphelilerle bağlantılı olduklarına dair bir delil bulunmadığı''nın belirtilmesi üzerine, Adana Cumhuriyet Savcılığınca bu kişiler hakkında takipsizlik kararı verildiği belirtildi.

Savcılığın, takipsizlik kararı gerekçelerinde, ''ele geçirilen tabanca ve mermilerin kişisel olduğu, bu miktarda silah ve merminin terör örgütünün varlığı için yeterli olmadığı, Milli Çözüm Dergisi'nin de 'Ergenekon' örgütünün meydana getirdiği basın kuruluşlarından biri olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, şüphelilerin silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak suçundan takibatına gerek olmadığına'' hükmettiği bildirildi.

Kararda, ayrıca, ''Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye ve silahlı isyana tahrik etmek'' suçunun işlenebilmesi için ''silahlı bir güce sahip olmaları veya silahlı bir gücün kontrol edilmesi gerektiğine'' dikkat çekilerek, ''şüphelilerde ele geçirilen silahlar itibarıyla bu güçte olduğunun kabulünün mümkün olmadığı, silahlı bir gücü de kontrol ettiğinden bahsedilemeyeceğinin'' vurgulandığı ifade edildi.
haber7
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Şub 10, 2009 12:54 am    Mesaj konusu: Fatma Sibel Yüksek Alıntıyla Cevap Gönder

Serdar Akinan
Rezalet! Tolon serbest bırakıldı...

Böyle rezalet olur mu? Böyle skandal olur mu? Hukuk nerede? Bu tahliye kararını kim nasıl izah edecek?
Hatırlarsınız emekli Orgeneral Hurşit Tolon bir temmuz sabahı yakalanmıştı.
Savcı Zekeriya Öz'ün titiz çalışmasıyla soruşturma kapsamına alınan Tolon, emniyet istihbaratın aylar süren teknik takibi sonucu Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu anlaşılmış ve askeri lojmanlarda kıskıvrak yakalanmıştı.
Asıl delil ise oğlunun evinde yapılan aramada ele geçmişti.
Üzerinde 'Ergenekon yapılanması' yazan bir fotokopi!..
Yapılan derinlemesine tahkikatta savcılar şu şok sonuca ulaştılar:
Ergenekon yapılanmasını anlatan bu belge 6.Dalga'dan hemen önce bazı gazetelerde yayınlanmıştı. Hatta hatta bazı internet sitelerinde günlerce yayınlanmıştı...
İşte bu kritik belgeye internet aracılığıyla ulaştığı anlaşılan Tolon, 'printer' denen bir alet vasıtasıyla bu belgeyi yazdırmış.
Hatta bununla yetinmeyerek bir de fotokopisini çekmiş.
Özellikle fotokopisini çekmesi savcıların dikkatinden kaçmadı.
Emekli paşa Hurşit Tolon, gazetelerde günlerce yayınlanan bir belgenin fotokopisini neden çektiğini açıklayamayacağından olsa gerek susma hakkını kullanmıştı.
Sükutun ikrardan geldiğine dalalet eden bu tavır da emniyet istihbaratın ve savcıların dikkatini çekti.
Gene o süreçte, savcılıktan sızan bazı haberlere göre, Hurşit Tolon'a torunlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri sorulmuş, bu kayıtlarda, 'Karne nasıl bakalım, kırık var mı?' cümlesinin Ergenekon örgütünün askeri kanadına bir talimat olup olmadığını açıklaması istenmiş.
Tolon, bu sorular karşısında da sessizliğini korumuş.
Ancak tutuklanmasına neden olan asıl gelişmenin, gözaltından birkaç gün önce eşini telefonla arayarak, 'Bi daha bana danışmadan eve misafir çağırma akşam Fener'in maçı vardı. Şimdi izleyemeyeceğim...' demesi olduğu anlaşıldı.
Bu cümlede geçen 'danışmadan' kelimesinin Danıştay saldırısıyla doğrudan alakalı olduğu söylendi.
Yazılabilseydi iddianamede bu vahim argümanlara yer verilecekti.
Ancak asıl hukuk skandalı iste tam burada...
Dünyanın hangi ülkesinde daha mahkemeye iddianame bile sunulmadan tutuklu bir sanık altı ay sonra serbest kalır?
Yok, hakikaten bu ülkede yaşanmaz.
Terör örgütü üyesi adamlar şimdi ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşacak.
Ben bu ülkenin polisine, savcısına nasıl güveneceğim?
Adamı tutuklamışsın ne güzel, altı aydır da cezaevi cezaevi gezdirmişsin... Şimdi kalk delil yetersizliğinden serbest bırak...
Allahtan yurtdışına çıkış yasağı koydular. Maazallah çıkıp dışarıdan darbe falan da tezgahlar bunlar...
Vedat Yenerer'in Kuzey Irak'tan getirdiği 1930 model vahim nitelikteki tüfek ve boş uçaksavar mermisi kovanlar kullanılırsa ne yapacağız?
Hurşit Tolon ve Vedat Yenerer artık serbest...
Türkiye'ye rahat yok...
Böyle hukuksuzluk olur mu?
Medya da medya olsa...
Tutturmuşlar bir Ekrem Tosun... Neymiş Başbakan'ın oğlu ortakmış.
Olacak tabii... Aç mı kalsaydı çocuk?...
Tutturmuşlar bir 'Deniz Feneri' dosyası aylardır neden gelmiyormuş?
Gelemez tabii... Posta kolay mı geliyor taa Almanya'dan?
Tutturmuşlar bir Cumhurbaşkanı'nın oğlu neden Suudi Arabistan'da iş bağlıyormuş?
Bağlayacak tabii... Ne yapsın çocuk ticaret sünnet...
Siz asıl şu hukuksuzluğu yazın... Ergenekon terör örgütü nasıl dışarı çıkmaya başladı?
Rezalet valla... Rezalet...

Akşam

Şamil Tayyar'dan Tahliye Yorumu
10 Şubat 2009 17:39

Şamil Tayyar, Org. Eruygur'un eşinin "bizden" dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edilen Hurşit Tolon'un, tahliye kararını değerlendirdi..

Star Gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, Tolon’un tahliyesini tartışmalı bulduğunu belirterek kararın hukuki olmadığını söyledi.

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un tahliye kararının beraat anlamına gelebilecek şekilde yorumlandığını belirten Tayyar “Delil yetersizliği neye göre? İtirazım tahliyeye değil. Beraat gibi bir kararı veremez 12. Ağır Ceza Mahkemesi. Bu hukuki değil” dedi. Tayyar, son yaşanan gelişmelerin Ergenekon lobisinin faaliyetlerini hızlandırdığını gösterdiğini belirterek “İki emekli generali dışarıda tutan ve Veli Küçük ile İbrahim Şahin noktasında davanın yol almasına çalışan bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Gelinen noktanın da bu kaygılarımızı güçlendirdiği görünüyor. Ergenekon lobisi çalışıyor. 1 numaya giden yolun önüne çok yüksek bir bariyer kondu. Bırakın bariyeri aşmayı, bariyer öncesi mevziler de kaybediliyor” dedi.

Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, Yazı İşleri programında Mirgün Cabas ve Ruşen Çakır’ın, ‘Mehmet Ağar’ın yargılanması, emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un tahliyesi ve Yargıtay’ın telefon dinlemelerin delil sayılamayacağına ilişkin kararıyla’ ilgili sorularını yanıtladı.

Şamil Tayyar, şunları söyledi:

AĞAR’IN YARGILANMASI VE ERGENEKON

Son derece önemli bir olay. Türkiye’nin demokratikleşmesi adına hangi zaman kesitiyle sınırlı olursa olsun, o dönemin aydınlatılması açısından bu tür gelişlemeleri çok önemli buluyorum. Ergenekon’la Susurluk meselesine gelince, benim dikkat çektiğim husus şu: eğer siz ve birbiriyle çok ilintili yada doğrudan bağlantılı olmayan iki hadiseyi aynı dava biraraya getirirseniz, yargı önüne çıkarırsanız; bu iki süreç arasında bağlantı kurmakta zorlanırsınız. Ve bütün dava sürecini çökertecek bir sonuca yol açmış olabilirsiniz. Benim Ergenekon’da rahatsız olmaya başladığım nokta davanın bir torba dava haline getirilme kaygısıdır. Susurluk’un üzerine gidilsin, Ergenekon’un da üzerine gidilsin, ama ikisi ayrı dava olarak görülsün.

TOLON’UN TAHLİYESİ

* Ergenekon’da ikinci iddianame merakla bekleniyordu. Şubat ayında çıkması bekleniyordu. İkinci iddianamenin en temel sanıklarından biri olarak görülüyordu Tolon. Delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Ne diyorsunuz?

İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı çok tartışmalı. Açıkçası benim çok içime sinmedi, kararı hukuki de bulmuyorum. Benim itirazım Tolon’un tahliyesine değil. Mahkeme bu şüphelinin geçmişte yaptığı işler ve görevi nedeniyle ve delil karartma ihtimalinin bulunmadığını varsayarak tahliye kararı verebilir. Ancak siz tahliye kararı verirken beraat gibi algılanabilecek, ‘onunla ilgli delil yoktur’ derseniz; hiç irdelemediğiniz, binlence sayfalık dökümanı incelemeden karar verirseniz, ‘delil yoktur’ derseniz, şüphe uyandırırsınız.

* Hurşit Tolon’un tutuklanmaması gerekirdi diyenler de var. Tek delil ‘lobi belgesi kitapçığı’ydı diyenler de var?

Onu bilmiyoruz. Hakkındaki delilin sadece o olup olmadığı bilmiyoruz. Henüz iddianame ortaya çıkmadı. Delil yetersizliği neye göre? Neye göre delil yetersiz? Tahliye edilebilir. İtirazım tahliyeye değil. Beraat gibi bir kararı veremez 12. Ağır Ceza Mahkemesi. Bu hukuki değil.

* İkinci iddianamenin 1 ve 2 nolu sanıkları Tolon ve Eruygur’du. İkinci iddianemi daha güçlü olacak deniyordu. Şimdi bu görüşe gölge düşmüş olmadı mı?

İkinci iddianame daha güçlü olacak deniyordu. Bu karar elbette tartışmalı hale getirir. Savcıları psikolojik baskı altında bırakır. Şimdi savcının itiraz hakkı var. İtiraz nasıl sonuçlanır, ona bakmak lazım. Nitekim hukukçular, 12. Ağır Ceza Mahkemesi kararı üzerine yeni bir tartışmaya başladı. Deniyor ki ‘Bu karar aslında beraat karadır. Yeniden yargılanamaz, hakkında iddianame oluşturulamaz’. Dolayısıyla bu karar süreci tartışmalı hale getirdi. Keşke 12. Ağır Ceza Mahkemesi Tolon’u tahliye etseydi, ancak ‘delil yeterli değildir’ gibi bir kesin hüküm bildiren ifade kullanmamış olsaydı. Böylece sürece müdahale etmemiş olurdu. 12. Ağır Ceza Mahkemesi sürece müdahil oldu. Keşke tahliyeyi delil yetersizliğinden yapmasaydı. Çok kirtik bir olay yaşıyoruz.

TELEFON DİNLEME

* Yargıtay’ın telefon dinlemelere ilişkin ‘tek başına delil sayılamaz’ şeklinde kararı var. Ergenekon olayı da o kadar çok dinleme kaydı üzerinden yürüyor ki, sanki birçok kişinin hakkındaki suçlama dinlemeymiş gibi bir hava var. Görüşünüz nedir?

O biraz süreci sulandırmak isteyenlerin görüşü. Patlayıcılar da var, el bombaları da var. Yargıtay’ın kararı yeni değil. Böyle birden fazla karar var. Bu kararı çekici hale getiren Ergenekon sürecidir.

* Bu karar Ergenekon’a uygulanacak olsa dava süreci etkilenebilir mi sizce?

Farklı bir ruh iklimi yaratır. Ergenekon’u etkiyebilir.

ERGENEKON’A SİYASİ MÜDAHALE TARTIŞMALARI

Ben bir siyasi müdahaleden ziyade; Ergenekon lobisinin daha etkin biçimde çalışmaya başladığını düşünüyorum. İki emekli generali dışarıda tutan ve Veli Küçük ile İbrahim Şahin noktasında davanın yol almasına çalışan bir faaliyet olduğunu düşünüyorum. Gelinen noktanın da bu kaygılarımızı güçlendirdiğini gösteriyor. Ergenekon lobisi çalışıyor. 1 numaya giden yolun önüne çok yüksek bir bariyer kondu. Bırakın bariyeri aşmayı, bariyer öncesi mevziler de kaybediliyor. 1 numarayı alacak irade görünmüyor.”
aktifhaber

Ergenekon soruşturmasına 'nişanlı'nın ifadesi alındı

10 Şubat 2009 S- "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından "açık istihbarat" adlı internet sitesinin sahibi Halil Behiç Gürcihan'ın nişanlısı Fatma Sibel Yüksek, soruşturma kapsamında "şü pheli" olarak ifade verdi.
Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne avukatıyla birlikte gelen Fatma Sibel Yüksek'in ifadesi, "Ergenekon" soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet savcılarından Ercan Şafak tarafından alındı.
Yüksek, adliyeden ayrılırken basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün ifadesine başvurulması amacıyla kendisini davet ettiğini ve polislerin telefonla arayarak bu daveti bildirdiğini söyledi.
Yüksek, "Gözaltı uygulamalarını düşündüğümüzde medeni bir noktaya geliyor olmamız açısından bu davet bizler için önemlidir" dedi.
Bir sayfa kadar "şüpheli" olarak ifadesinin alındığını, kendisine telefon konuşmalarının sorulduğunu anlatan Yüksek, "telefon konuşmalarının hukuki delil teşkil edip etmeyeceğinin belli olmadığı bir ortamda cevap vermek istemediğini, bunların delil olmayacağını belirterek somut 3-4 soruya cevap verdiğini" dile getirdi
Yüksek, "Ergenekon" soruşturmasıyla ilgili bazı kişileri tanıyı p tanımadığının da sorulduğunu kaydetti.
netgazete

Akfırat Tahliyesini İstedi
10 Şubat 2009 16:19
"Ergenekon" tutuklusu İP MKK üyesi Mehmet Adnan Akfırat, tahliyesini istedi.

"Ergenekon" davası kapsamında tutuklu yargılanan İşçi Partisi (İP) Merkez Karar Kurulu üyesi Mehmet Adnan Akfırat, dün başladığı savunmasını tamamladıktan sonra tahliyesini istedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını sürdüren Akfırat, iddianamede, eski Genelkurmay başkanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu ve Yaşar Büyükanıt'a yönelik iftiralar bulunduğunu öne sürdü.

Aydınlık Dergisi'nde yer alan bir yazısının suç unsuru içerdiğinin iddia edildiğini belirten Akfırat, bu yazısında, iddianamenin TSK'yı yıpratmak amacıyla düzenlenen bir metin olduğunu, buna karşı Genelkurmay Başkanlığının TSK'nın manevi şahsiyetini koruması gerektiğini, bu konuda yasal girişimlerde bulunulabileceğini anlattığını söyledi.

İddianamede İP'in Merkez Karar Kurulu üyesi olmakla suçlandığını öne süren Akfırat, eylemlerinin de yazdığı kitaplar olduğunu savundu.

Yazdığı kitaplardan birinin "Çiller'in ABD Vatandaşlığı" olduğunu belirten Akfırat, bu kitapta Çiller'in ABD vatandaşlığına ilişkin bilgiler verdiğini, bu bilgilerin hiçbirisinin yalanlanmadığını anlattı.

"Gladyonun yakasına yapıştığı için yargılandığını" savunan Akfırat, "Amerikan vatandaşı birinin Türkiye'nin başına oturtulması gladyonun işidir" dedi.

"Özel Savaş" adlı kitabında da gladyonun çok güçlü olmasına rağmen ne kadar aptal olduğunu anlattığını belirten Akfırat, suçlamalardan birinin "Eşref Bitlis Suikastı" adlı kitabından dolayı yapıldığını söyledi.

"Eşref Bitlis suikastı, Türkiye'nin tarihinde yaşadığı en önemli suikasttir. Jandarma Genel Komutanımızın hayatına en büyük müttefik tarafından kastedilmiştir" diyen Akfırat, "Bitlis'in ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesine karşı olduğunu" kaydetti.

Akfırat, bu olayla TSK'ya göz dağı verildiğini, "Sizin Jandarma Genel Komutanızın hayatına kastederiz ve siz bunu açık açık gündeme getiremezsiniz" mesajı verildiğini öne sürdü.

Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin Bitlis'in helikopterinin buzlanma ya da pilotaj hatasından düşmediğini bildirdiğini, mahkemenin aldığı bilirkişi raporlarının bu yönde olduğunu belirten Akfırat, bu konunun kitabında ayrıntılarıyla açıklandığını ifade etti.

Akfırat, "Bu benim eylemlerimden biridir. Bu benim çocuklarıma bırakacağım en önemli mirastır" dedi.

"MİT'in Yalanları" adlı kitabına ilişkin de bilgi veren Akfırat, "Bütün Yönleriyle Susurluk" adlı kitabının da Susurluk olayıyla ilgili düzenlenen bir sempozyumda konuşulanlardan derlendiğini anlattı.

"Bu kitapları yazarken baskı göreceklerini bildiklerini, ABD işbirlikçilerinin eylemlerini ortaya koymanın bir bedeli olduğunu" belirten Akfırat, şöyle konuştu:

"Düşüncelerinden dolayı parti başkanı, öğretim görevlileri, gazeteciler, yazarlar tutuklanıyor. 20 aya yakın bir süredir cezaevinde tutuluyor. Bu davanın savcısı olduğunu söyleyen bir Başbakan'ın elinden 'Düşünce Özgürlüğü' ödülü almak şu anda cezaevinde olmaktan daha alçaltıcıdır. Biz düşüncelerimizden dolayı buradayız."

Dün başladığı savunmasını tamamlayan Akfırat, tahliyesine karar verilmesini istedi.

aktifhaber

ŞOK! ŞOK! ŞOK! SES KAYDI
10 Şubat 2009 09:20

Org. Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur herşeyi itiraf ediyor...

Mukaddes Eruygur eşinin tahliye edilmesi olayını anlatırken, İstanbul Ağır Ceza Mahkemelerini kastederek "12 ve 14. Mahkemeler bizden" diyor. Hatırlanacağı üzere Org. Hurşit Tolon'u da tahliye eden mahkeme 12. Ağır Ceza Mahkemeleriydi...

Şener Eruygur'un eşi Mukaddes Eruygur'un GATA Beyin Cerrahisi Servis Şefi Kd. Albay Nusret Demircan'la yaptığı konuşmaların ses kaydı video paylaşım sitelerine düştü.

Ses kaydında Mukaddes Eruygur, eşi Şener Eruygur'un taburcu edilip edilmemesi konusunda Alb. Demircan'la fikir alışverişinde bulunuyor. Kamuoyunun ağır hasta olarak bildiği Org. Eruygur hakkında Tabip Albay Demircan çok farklı konuşuyor.

GATA'nın verdiği kararın hastanın durumuna göre değil, Hukuksal durumuna göre verildiğini ortaya çıkartan ses kaydında, Albay Demircan, hukukçularla görüşülmesini buna göre istenirse taburcu, istenirse yatış verilebileceğini kendileri için hiçbirşeyin fark etmeyeceğini söylüyor.

Albay Demircan, Eruygur'un taburcu edilmesi halinde tekrar tutuklanabileceğinden endişe ettiğini ima ederek, "buradan taburcu edilirse tekrar aynı şeyler yaşanır endişesi var" diyor.

Konuşmanın diğer bölümünde ise Org. Eruygur'a hiçbir tedavi yapılmadığı, Org. Eruygur'un hastaneye gitmiş olmak için GATA'da bulunduğu ortaya çıkıyor. Eruygur'la ilgili GATA'da ne bir kan testi ne bir film olduğunu bunun Emekli sandığına fatura edilirken sıkıntıya neden olacağı üzerinde duruluyor ve bunların halledilmesi isteniyor.

Videonun bir bölümünde ise Org. Eruygur'un ayakta GATA içinde çekilmiş fotoğrafları bulunuyor.

"12. MAHKEME BİZDEN"
Konuşmanın sonunda ise Mukaddes Eruygur'un, eşinin tahliyesi için "mahkeme seçimi" üzerine konuşmaları yeralıyor. Konuşmanın bu bölümünde Mukaddes Eruygur, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Zekeriya Öz'ün istekleri doğrultusunda karar verdiğini, 12 ve 14. Ağır Ceza mahkemelerinin ise kendilerinden olduğunu şu sözlerle belirtiyor:
"Şimdu bu Zekeriya Öz 13. Mahkemede. İtirazlarımızı bunlar kapatıyor. 12. Ve 14. Mahkemeler bizdenmiş. Ankara Barosu, İstanbul Barosu, İzmir Barosu hazırız biz dediler. Teşekkür ettik herkese ama bir ceza profesörü, anayasa profesörü birisi ceza profesörü. Sinan Aygün nasıl çıktı dedim. Sinan Aygün'ün yanında Hisarcıklıoğlu vardı dedi. Sizin arkanız nerde arkanız dedi bana."

Org. Eruygur'un eşi Mukaddes hanımın "bizden" dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Org. Hurşit Tolon'u tahliye eden mahkemeydi. 12. Ağır Ceza, Org. Tolon hakkındaki delilleri ve hazırlanacak iddianameyi beklemeden tahliye kararı vermiş ve bunu da "delil yetersizliğine" dayandırmıştı. Oysa daha önce Org. Tolon hakkında yapılan tahliye talepleri aynı deliller nedeniyle defalarca reddedilmişti.

Kaynak: www.sonsayfa.com

GATA'NIN YENİ YOLCUSU
10 Şubat 2009 09:18

Org. Eruygur ve Tolon'dan sonra sıra geldi daha alt rütbeli paşalara. İlk sıra Tuğgeneralde

Yolu GATA'dan geçen Ergenekon tutuklusu generallerin tahliye edilmesi gelenek haline gelirken sıra ETÖ'nün telekulağı Tuğgeneral Levent Ersöz'e geldi.

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, GATA Haydarpaşa Hastanesi'ne sevk edildi.

Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün avukatı Ali Rıza Dizdar, tedavi gördüğü Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden Silivri cezaevine nakledilen müvekkilinin, yolda tansiyonunun yükseldiğini, kanamasının olduğunu belirterek, Silivri Devlet Hastanesi'ne sevk edildiğini bildirdi. Dizdar, hastaneye sevk kararının cezaevi doktorları tarafından bakım ve tedavinin revirde yapılamayacağı gerekçesiyle verildiğini tahmin ettiğini söyledi.

Haseki eğitim hastanesine ardından GATA'ya

Levent Ersöz, daha sonra Silivri Devlet Hastanesi'nden Jandarmaya ait bir minibüsün eşliğinde Sağlık Bakanlığı 112 ambulansıyla Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne ulaştırıldı.

Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisi önünde ambulansın içinde doktorlarca muayene edildi. Yaklaşık 1,5 saat süren muayenenin ardından Ersöz, aynı ambulansla GATA Haydarpaşa Hastanesi'ne gönderildi.

Bu arada, ambulansın içindeki muayene ve GATA'ya sevki sırasında basın mensuplarınca fotoğraf ve görüntü alınmaması amacıyla jandarmaların ambulansın önünde dizildikleri görüldü.

aktifhaber

Ergenekon'dan tutuklandığında 105 kilo geliyordu! Hapiste zayıflayan Hurşit Tolon’un kilo kaybı durdu
13:40 - Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve geçtiğimiz hafta sonunda ‘delil yetersizliği’ nedeniyle tahliye edilen 1. Ordu Eski Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un, cezaevinde başlayan kilo kaybı durdu. Emekli Orgeneral Tolon’un, İstanbul GATA’daki tedavisinin sürdüğü, doktorların ‘yolculuk yapmasında sakınca’ bulunmadığına ilişkin rapor vermeleri durumunda Ankara GATA’ya sevk edileceği öğrenildi. 10.02.2009 ANKARA
netgazete

İ. Şahin TSK'dan İsimler Verdi
11 Şubat 2009 10:39

İbrahim Şahin'in ifadeleri Türk Silahlı Kuvvetleri'ne uzandı. Şahin'in ismini verdiği Tuğgeneral, İlker Başbuğ'un sağ kolu çıktı.

Eski Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, Ergenekon kapsamında tutuklanmadan önce çıkarıldığı savcılıkta; Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un bilgisi dahilinde ve Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak’ın talimatıyla 150-300 arası asker ve polisten oluşacak S-1 adlı birimi oluşturmak üzere çalıştığını iddia etti.

Metin Gürak, İlker Başbuğ döneminde haftalık basını bilgilendirme toplantılarını yapmakla görevlendirilmiş ve kendi adına konuşma yetkisi verilmişti.

Şahin’in ifadesindeki iddialarına göre üst düzey askerler onu aradığında numaraları telefonunda görünmüyordu. Bu görüşmeler sonrası Genelkurmay’a giderek Gürak’la toplantılar yapıyordu. Bazı konularda detaylı bilgiler veren İbrahim Şahin’in pek çok soruyu yanıtsız bırakması da dikkat çekti.

‘S-1 listesi doğrudur’

Radikal Gazetesi'nden İsmail Saymaz'ın haberine göre, eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili ve Susurluk hükümlüsü İbrahim Şahin, ‘Ergenekon’ kapsamında tutuklanmadan önce çıkarıldığı savcılıkta 107 sayfalık ifade verdi. Savcı Zekeriya Öz’ün sorguladığı Şahin’e, Ankara’daki evinde yapılan aramada, üzerine ‘S-1’ yazılı evrakları sordu. Bu evrakta polislerle, Ergenekon kapsamında tutuklanan askerlerin isimleri yer alıyordu. Ayrıca Şahin’in dinlemeye alınan telefon görüşmelerinde ‘S-1’ adlı oluşum sıkça anılıyordu.

Şahin, sorgusunda, bu listeleri kabul ederek, “Doğrudur, bu listeleri ben yaptım. Hepsini tanımam ancak benim tanıdığım kişilerin hazırladığı listedir” dedi.

‘Ekibi Gürak istedi’

Şahin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak’ın talimatıyla bu oluşumu kurmak üzere harekete geçtiğini belirtti. Metin Gürak’ın bir ay önce kendisini Genelkurmay’a çağırdığını iddia eden Şahin, şöyle dedi: “Terörle mücadelede yeni ekip kurulduğunu, ekibin başına benim geçirilebileceğimi, konuyla alakalı ekip hazırlamamı istediler. Ben de Ankara’ya gittim. Eskiden tanıdığım terörle mücadele etmiş insanların listesini yaptım, evimden çıkan S-1 başlıklı listeyi ben yaptım. 150-300 kişilik liste yaptım. Bu konunun Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakan Beşir Atalay’ın imzasından çıktığı söylendi. Bu kişilerle ekibin resmi bir çalışma yaptığını bilerek görüştüm.”

‘Genelkurmay’da buluştuk’

Şahin, Gürak’la düzenli görüşme halinde olduğunu iddia ederek, “Gürak’la Genelkurmay’da görüştüm. Ben buraya alınana kadar sürekli Gürak paşayla görüşüyordum, yaptığım çalışmaları onlara anlatıyordum, onlar da bana ‘Şunu hazırla bunu hazırla’ diyorlardı. Ben bu listeleri bunların talimatlarına uygun olarak hazırladım” dedi.

İbrahim Şahin, dinleme kayıtlarında ‘Genelin bir numarası’ diye andığı Metin Gürak’ın kendisini telefonla arayıp çağırdığını söylerken savcılık Gürak’la ya da TSK’den başka bir yetkiliyle Şahin arasında bir telefon görüşmesi saptayamadı.

‘Numaraları görünmüyor’

Şahin, “Bu kişilerle nasıl ilişki kuruyordunuz” sorusu üzerine şunları söyledi: “Burada ‘genelin bir numarası’ dediğim kişi Metin Gürak paşadır. Onlar beni telefonla çağırıyor ancak onların numaraları düşmüyor.”

‘Başbuğ’un haberi var’

Savcılık ifadesine göre ‘görev emri verileceği’ gerekçesiyle Ankara’ya giden Şahin, askerler ve özel timcilerden S-1 listesi oluşturmaya başladı. Dinleme kayıtlarına göre asker ayağını örgütleyen, tutuklu sanık Teğmen Taylan Özgür Kırmızı (Reşadiye Komando Bölük Komutanı) ile Şahin, 13 Kasım 2008’de mesajlaştı. Şahin, Kırmızı’ya mesaj çekip, “Buğ paşamın haberi var yüzde yüz güvendiğin adamlar olmalı” diye yazdı. Savcı Zekeriya Öz’ün, “Bununla neyi kastediyorsunuz” sorusu üzerine Şahin, şunları söyledi:

“Gürak paşayla benim görüşmelerimde (Genelkurmay Başkanı Orgeneral) İlker Başbuğ’un benden bu işleri yapmamı istediğimi söylüyor, ben de bunların Taylan Özgür Kırmızı’ya bildirdim.”

‘Perşembe paşadaydım’

Savcının sorgusunda Şahin’e sorduğu görüşmelerin büyük kısmını Kayseri Hava İndirme Komutanlığı’nda görevli olan ve Ergenekon’un 10. dalgasında tutuklanan Fatma Cengiz ile görüşmeleri oluşturuyor.

Şahin, aynı bilgiyi 4 Kasım’da tutuklu sanık Fatma Cengiz’e de vererek, “Perşembe günü de Başbuğ paşanın yanındaydım” diyor.

Şahin, 24 Aralık’ta kendisini arayıp, bazı belgeleri çaldığını anlatan Fatma Cengiz’e, “Onu isteyen zaten Başbuğ paşamız. Biz Başbuğ emir verdi diye yaptık bu işi yani” dedi.

Bunun üzerine Savcı Öz’ün, “Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ’la görüşmekte misiniz” ve ‘Bu ismi hangi amaçla kullanıyorsunuz?’ sorularını yanıtsız bıraktı. Ayrıca Fatma Cengiz’in telefonuyla yaptığı konuşmada ‘B Paşam çok önemli, o emir verdi’ şeklindeki sözüne ilişkin ‘Neyi kasdettiğinizi açıklayın sorusuna cevap vermedi.

'En büyük kim?' sorusuna yanıt yok

Şahin’e 2 Kasım 2008’de telefon görüşmesinde Fatma Cengiz’e ‘Akşam en son konuştuğum en büyük var ya?’ dediğini anlatan Savcı Öz, “En büyük diye hitap ettiğiniz şahsın kim olduğunu açıklayın’ dedi. Ancak Şahin bu soruya da yanıt vermedi.

Örgütün adı 'Sefir'

Ayrıca savcının sorduğu Şahin’in Fatma Cengiz ile yaptığı görüşmeden örgütün ismi öğreniliyor:? Fatma Cengiz Şahin’e “Rehber olarak Genekurmay’ı bilecek onun için askeri yapılanma içir Sefir koyduk ismini” diyor. Savcı Öz, “Sefir ismini koyduğunuz askeri yapılanmanın ne olduğunu açıklayın” şeklindeki soruyu Şahin yanıtsız bıraktı.

‘İç temizlikten sorumluyuz’

Savcılık ifadesine göre Şahin 18 Kasım’da da Kırmızı ve diğer tutuklu sanık Oğuzhan Sağıroğlu ile yaptığı görüşmede ekibin amacını “Türkiye’nin iç temizliğinden sorumluyuz” diye açıklayıp söyle dedi:

“Biz yetki olarak her şeyin üstündeyiz kimseden de emir komuta almıyoruz sadece benim söylediklerim yapılacak... En büyük bir numara ve yardımcılarıyla Kayseri’de toplantım var..”

‘Ekibin hepsi Türk olacak’

Savcı Öz, bu görüşmeleri de Şahin’e sordu. Şahin, görüşmeleri kabul ederek, “Doğrudur, Türkiye’nin iç temizliği derken Kuzey Irakta iç ve dış olarak söyledim. Bana ekiptekilerin hepsinin Türk olacağını Metin Gürak söyledi. Ben de bunları söyledim” dedi.

Görev emri için Ankara’da

Görev emri için Ankara’ya yerleşip haber bekleyen Şahin, 30 Kasım 2008’de ‘Tevfik’ adlı, askeri bir yetkiliyi aradı. Şahin, yetkiliden ilginç bir ricada bulundu: “Yarın saat ikiden sonra Genelkurmay’da tören var. Benim göreve başlama töreni. Müsaitseniz burada yanımda olun diye aramıştım komutanım” dedi. Savcı Öz, bu törenin içeriğini sorunca Şahin, “Beni daha sonra Ankara’ya çağırdılar. Görev tevdi edeceklerdi. Ben onun için 1.5 aydır Ankara’dayım, çalışıyorum, liste yapıyorum” diye açıkladı.

İbrahim Şahin’in iddiasına göre, şayet gözaltına alınmasaydı, 12 Ocak’ta kendisi için tören yapılacaktı. Ele geçirilen evraklar arasında, “Sayın Genelkurmay Başkanıma” yazılı bir sayfalık yazı vardı. Şahin “O metni törende Genelkurmay Başkanlığı’na sunmak üzere hazırladım.”

‘Bomba ve kroki’ soruları yanıtsız

İbrahim Şahin’in sorgulamasında ev aramasında ele geçirilen Ankara Gölbaşı'nda gömülü cephaneliğin krokisi soruldu. Şahin “bana ait değildir” dedi. Yine ‘Öğretmen ders notu’ başlıklı ve ‘konu: Sabotaj’ ibareli bomba yapımına ilişkin dökümanın da kendisine ait olmadığını belirtti. Şahin, “Notlarda verilen tariflere göre bir bomba hazırladınız mı?’ sorusuna ‘Hazırlamadım’ yanıtını verdi. “Bu konuda herhangi bir kimseye ders verildi mi, verildiyse amacı ne?’ sorusunu da yanıtsız bıraktı.

Yine evinde bulunan Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, Ermeni Patriği Mesrop Mutafya, Alevi Bektaşi Genel Sekreteri Kazım Genç’in ev ve işyerlerine yönelik krokiler ile fotoğraflar üzerinde işaretlenmiş suikast hazırlığı evraklarının da kendisine ait olmadığını söyledi.

Oktay ile dikkat çeken yakınlık

İfadelerindeki sorular Şahin’in bugünkü Özel Harekât Daire Başkanı Behçet Oktay’la yakınlığı dikkat çekici. Şahin, 6 Ekim’de Oktay’dan tahsilat yapan bir grup özel timcinin ikaz edilmesini isteyip “Adi mafyadır, bizimki değil, bu şerefsizi bulun” dedi. Oktay da, “Abi yarın oraya çocukları gönderiyorum” dedi. Oktay, 22 Kasım’da bir başka görüşmede Şahin’e, “Abi her türlü şeye varım biliyorsun” dedi. Ancak Şahin, Oktay’dan pasaport ve silahla ilgili talepte bulunduğunda olumsuz yanıt aldı

Korkunç albümde Dink fotoğrafı

Şahin ve Cengiz’de ‘Özür Dileyenler’ başlığı altında doküman çıktı. Bu listede, özür dileyen 300’e yakın aydının isimleri yer alıyor. ‘Ermeni Yeni Klasör’ içerisindeyse ‘Genel Liste (Agos-Papaz-Öğretmen-Soykırım-AKP-) yazılı dosya bulundu. Bu dosyada yazar Ragıp Zarakolu, Prof. Dr. Halil Berktay ve tarihçi Taner Akçam’ın isimleri yer alıyor.

Ayrıca avukat Fethiye Çetin, siyasetçi Hikmet Çetin, MİT’çi Mehmet Eymür, MHP’li Mehmet Şandır, müzisyen Ahmet Kaya ve Fethullah Gülen’in Ermeni kökkenli olduğuna dair istihbarat notları...

'Ulusal Güvenliğe İhanet Edenler' başlıklı belgedeyse yazar Orhan Pamuk, Hrant Dink, tarihçi Taner Akçam, yazar Murat Belge, Prof. Dr. Halil Berktay ve gazeteci Oral Çalışlar’ın isimleri ve fotoğrafları yer alıyor. Ayrıca Fener Rum Patriği Bartholomeos, Süryani Kalotik Cemaati Lideri Yusuf Sağ, eski Vatikan Temsilcisi George Maroviç’in de fotoğrafları var.

Şahin’den ‘Ermeni ölmeli’ mesajı

Savcı Zekeriya Öz tarafından sorgulanan İbrahim Şahin, Fatma Cengiz’e (Kayseri Hava İndirme Komutanlığı’nda memur olarak çalışan Fatma Cengiz Ergenekon’un 10. dalgasından gözaltına alınmıştı) attığı bir mesaj soruldu. Takibe aldıkları Sivas’taki Ermeni cemaatinin lideri olan Minas Duran Güler’e ilişkin mesajında Şahin “Yat Asena, görev var. Ermeni öldürülmeli” diye yazdı. Savcı Öz, bu mesajı okuyup Güler’a karşı eylem yaparak neyi amaçladığını sordu. Şahin, anlamsız bir yanıt verdi: “Alevi Kürt yoktur, Ermenidir’ dedim. Bu mesajı hatırlamadım.”

Şahin, Cengiz’e çektiği bir başka mesajda: “Ben de özel sopa yaptırıyorum sana Ermeni dövmen için. Talat komutanıma da baston, kaburgalarını kırman için..”

Savcının bir sorusu da şöyle: “‘Alevi derneklerinde silahlanma olduğu, bu şahısların Ermeni olduğu’ şeklindeki bilgileri ne amaçla toplandınız.”Şahin, Cengiz’e, DTP’de 580 Ermeni, Yahudi ve Süryani’nin bulunduğunu, listesini isteyeceğini söyledi. Savcı Öz, “Bu listeyle ne yapacaksınız?” diye sorunca yanıtı şu oldu: “Bir operasyon yapacaktık.” Şahin, Ermenilerle ilgili topladığı bilgileri 7. Ordu Komutanı Bekir Kalyoncu’ya da verdiğini iddia etti.

Savcı Öz, Cengiz’le Şahin arasındaki “Dün soba masası ile Kürt dövdüm.. Hem de Alevi... “Ermeni Kürttür ve benim düşmanımdır” şeklindeki diyaloglara dikkat çekti ve sordu: “Azınlıkları kendinize düşman görmektesiniz , neden çeşitli kökenlerden gelen gruplara tepkiniz var.”

aktifhaber

"Fethullah Hoca İle Neden Uğraşıyorsun?"

Hangi gazeteci kaç para alır. Ali Kırca transfer ücreti olarak ne kadar aldı?
Gazete yazar Vedat Yenerer Ergenekon soruşturması kapsamında 11 ay tutuklu bulunduğu süreci Saygı Öztürk’le Manşet programında anlattı.

İşte Yenerer’in inanılmaz anekdotlarla dolu cezaevi süreci ve yaşadıkları:

Sabahın 05:30’unda 22 Polis Kapımdaydı

-Evimin zili sabahın 05:30’unda çalındığında sıranın bana da geldiğini anladım. Mevcut siyasi iktidara karşı tepki gösterip, eleştiride bulunanlar sırayla alınıyorlardı. Eşime merak etme 3-4 gün gözaltında tutar sonra bırakırlar dedim.


Arabamın Olup Olmadığını Bilmiyorlardı
-Evimi didik didik aradılar, ancak yatak odasında bulunan kasayı görmediler. Bana sordular evde kasa var mı diye. Evet var dedim ve içini açarak gösterdim. Evime gelen polisler arabamın olup olmadığını dahi bilmiyorlardı. Belli ki birilerinden direktif alınmış, herhangi bir hazırlık yapılmamış.

-Arabamı elleri eldivenli polisler sanki eroin operasyonu yapıyorlarmış gibi aradılar.

Gizli Belgeler Nerede?

-Kayda değer bir şey bulamadıklarını anlayınca iki amir beni kızımın odasına çekip ‘otur’ diye sert bir tavırla “gizli belgeler nerede? Nereye sakladın” şeklinde sorular sormaya başladılar. Bende herhangi bir belge yok. Bana gelen belgeyi ben ya köşemde yazarım yada televizyon programlarımda, kitaplarımda yayınlarım.

Fethullah Hocayla Neden Uğraşıyorsun?

-Emniyet’te bodrum katta bulunan bir hücreye konuldum. Bir odadan diğerine ellerim kelepçeli götürüyorlardı. 4 gün gözaltında kaldım, 2 saat sorgulandım. Sorgu medya konulu sorgularla geçti. Hangi gazeteci kaç para alır. Ali Kırca transfer ücreti olarak ne kadar aldı? Gibi sorular soruldu. Bazı polisler Fethullah hocayla neden uğraşıyorsun? Diye inanılmaz sorular yönelttiler.

1873 Avusturya-Macaristan Yapımı Av Tüfeği Vahim Silah Oldu

Savcılıkta televizyon programımda gösterdiğim antika tüfeği sordular. Annemin evinde dedim. Tüfeğin maket olduğunu yada elimden çıkardığımı söyleyebilirdim. Ama gayet açık hiçbir gizli saklım olmadığı gibi annemin evine gidip alabileceğimizi söyledim. Gecenin bir yarısı annemin evine tüfeği almaya gidildi ve arama izni olmamasına karşın annemin evini bile aradılar. Emniyet Kriminoloji 1873 yapımı antika tüfek için denenmek üzere fişeği dahi bulunamayan tüfeğe yivli-setli vahim tüfek raporu verdi. Savcı bu tüfeği görmesine karşın beni tutuklanmam üzere mahkemeye sevk etti. Hakimde vahim raporunu görünce haliyle tutuklanmama karar verdi. Daha sonra Adalet Bakanlığı'na başvurduk. Gelen raporda tüfek yivsiz-setsiz av tüfeği olarak yer alıyordu. Bu durumda mahkeme heyetininde kafası karıştı haliyle. Askerlik yapmış herkes tüfeği gördüğünde anlar ne olduğunu. Mahkemede tüfeği incelemek üzere getirilmesi talebinde bulundu. Tüfeği görüp karar verecekler.

Dünya’yı Dolaştım Böyle Rezillik Görmedim

-İlk olarak Bayrampaşa cezaevine konuldum. Konulduğum hücre pislik içerisindeydi. İşim gereği dünyanın hemen her bölgesine gittim. Ama ben bu kadar rezil bir yer görmedim. Leş gibi kokan bir hücre. Ceketimi çıkarıp yastığa sarmak zorunda kaldım. Oradan Kandıra cezaevine sevkedildim.

Böbrek Bitiren Kandıra

-Kandıra F tipi bir cezaevi. İlk gün 3 arkadaş karantina koğuşuna konulduk. Şubat ayı olduğundan çok soğuktu cezaevi. Daha sonra 3 arkadaş 15 metre karelik bir hücreye konulduk. İçeride buraya tabutluk deniliyor. Sebebi de tavanının tabut şeklinde olması. Bir süre sonra insanın psikolojisini bozuyor. Kandıra inanılmaz rutubetli bir cezaevi. Kaloriferleri akşam birkaç saat yakıp söndürüyorlar. Rutubetten duvarlardan sular akıyor. Konumu gereği zaten soğuk olan Kandıra iyice yaşanılmaz hal alıyor. Yatarken eliniz battaniyenin altından dışarı çıktığında resmen donuyor. Sadece yüzümüzün bir kesimini nefes almak üzere dışarıda bırakabiliyoruz. Her kişiye 2 battaniye veriyorlar. Ama boyum uzun olduğundan battaniyeler yetersiz kalıyor ve üşüyorum. Defalarca dilekçe yazmama karşın aylar sonra cevap geldi cezaevi yönetiminden. Bir kişiye yönetmelik gereği 2 battaniyeden fazla veremeyiz diye. Kantinden al dediler. Peki alalım dedim. Ama kantinde battaniye kalmadığını söylediler. Peki depoda yok mu? Orada varsa alalım dedim. Deponun anahtarı şu an yok dediler. Böyle bir şey olamaz.
Gazeteci olduğumuzdan soru sorma alışkanlığımız var haliyle. Bir gün doktora çıktım. Doktora hastaların en çok şikayetinin ne olduğunu sordum. Doktor böbrek dedi. Burada herkes böbrek hastasıdır, rutubet burada yatanların böbreklerini adeta bitirir. 5 yıl burada kalanın böbreği biter dedi. Gerisini siz düşünün.


Silivri Cezaevine Gelen Saraya Gelmiş Gibi Oluyor

Silivri cezaevi diğer cezaevi şartlarına göre daha iyi durumda. Başka cezaevinden gelenler saraya gelmiş gibi oluyorlar. Burada yemekler güzel ve bol. Ancak o kadar para harcanmasına karşın işçilik ve kalite çok kötü. Kalorifer petekleri eski petekler. Gardiyanlar isyanda. Servisi kaçıran yanıyor. Şehre çok uzak başka bir ulaşım aracı yok. Gardiyanlar benden rica ettiler bu durumu dile getirmemi.

Sürekli İsyan, Uykusuz Geceler

Cezaevinde sürekli isyan var. Günün belirli saatlerinde DHKP-C, PKK, El-Kaide militanları bir şeyleri protesto ediyorlar. Bir bakıyorsunuz dumanlar tütüyor. Ne olduğunu sorduğumuzda Sakka bir şeye sinirlenmiş odasını ateşe vermiş diyorlar. Ama ilk olarak Sakka kurtarılıyor. ABD önem veriyormuş Sakka’ya. Ona bir şey olmamlıymış. Sürekli bir ses gürültü, uyumak imkansız. Günde en fazla 3,4 saat uyku uyuyabiliyorsunuz. Gardiyanlar ellerindeki demir çubukları sürekli kapılara demirlere sürtüyorlar. İnsanın ciğerleri yerinden oynuyor. Defalarca rica etmemize rağmen buna son vermediler. İnsanların psikolojilerini bozuyorlar. Cezaevlerinde rahabilite denen olay yok kesinlikle.

Diğer Mahkumlar Sürekli Haberleşiyor

F tipi hücreler olduğundan hepsi yan yana. Özellikle terör suçu işlemiş PKK, DHKP-C ve El Kaide militanlarının hücreleri yan yana. Sürekli olarak haberleşiyorlar. Avlular yan yana olduğundan pet şişeler içerisinde birbirlerine sürekli bir şeyler gönderiyorlar. Bu bazen gazeteden bir haber ya da bir not olabiliyor. Bazen bir ses duyuyorsunuz Hüseyin geliyor diye. Pat bir şey düşüyor bizim avluya, üzerinde 51 nolu hücre yazıyor örneğin bizde diğer bir avluya atıyoruz bu pet şişeyi.

Yaşadıklarımızı Ailelerimizden Gizlemek Zorunda Kaldık

Silivri’ye ulaşım zaten çok güç. Ailem sağolsun her hafta ziyaretime geldi. Ama ziyaret saatinden en az 3 saat öncesinde burada olması gerekiyordu. Birde düşünün İstanbul’dan Silivri’ye gelmek ne kadar sürüyor. Sabahın 5’inde yollara dökülüyorlardı. Birde burada yapılan uygulamalar. 4 yaşındaki kızımın ayakkabısını hatta çorabını bile çıkarıp arıyorlar. Her hafta bunca eziyete maruz kalan ailemizden içeride yaşadıklarımızı gizliyorduk haliyle. Zaten hakkımızda bir kısım medyada ortaya atılan iftiralar onları yeterince yıpratıyordu.


Dayımı Kaybettiğimi Çıkınca Öğrendim

İçeride yaşadıklarımızı ailelerimizden gizlediğimiz gibi onlarda dışarıda yaşanan olumsuz olayları bizden gizlemek durumunda kaldılar. Örneğin ben tutuklandıktan sonra annemin büyük ve tehlikeli bir ameliyat geçirdiğini çıkınca öğrenebildim. Dayımın hakkımda ortaya atılan iddialara çok üzüldüğünü ve bu durumu bir arkadaşına anlattığı sırada kalp krizi geçirip hayatını kaybettiğini yine çıkınca öğrendim. Bunlar çok kötü şeyler. Ama inanıyorum ki Türk Adaleti doğru kararı verecektir. Tek güvencemiz Türk Milleti ve onun temsilcisi Yüce Türk mahkemeleri.


Albay Levent Göktaş’la Sarılıp Ağlaştık

Savaş muhabiri bir gazeteciyim. Görevim sırasında tanışmıştım Albay Levent Göktaş ile. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana TSK’dan 3 altın madalya almış ve yüzlerce ödül sahibi bir asker daha yok. Binlerce çatışmaya katılmış ve yüzlerce arkadaşını gözlerinin önünde şehit vermiş. Vücutları parçalanmış arkadaşlarının parçalarını kendi elleriyle toplamış. Yanında mayına basan arkadaşının ayağını kendi elleriyle kesmek zorunda kalmış bir askerdir emekli Albay Levent Göktaş. Cezaevine yeni getirilmişti koridorda tesadüfen karşılaştık. Birbirimize sarıldığımızda ikimiz de çocuk gibi ağlamaya başladık. Düşünün odasında benim kartvizitimi bulduklarında tamam işte bu demiş polisler. Yani insanlar birbirine kartvizitlerini yada telefon numaralarını veremez mi? Bu nasıl bir anlayış? Yıllarca hayatını terörle mücadelede ortaya koymuş bir kahramanı teröristlerle aynı çatı altına koymak. Terörist muamelesi yapmak ne acı bir durum.


Bunun Hesabını Kim Verecek?

Albay Levent Göktaş Abdullah Öcalan’ı Kenya’dan getiren birimin başında bulunuyordu. Aynı şekilde Öcalan’ı İmralı’ya sorgulayan ve Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli Albay Atilla Uğur. Gizli kalması gereken bu durumu kim nasıl açıklar kamuoyuna. Bu insanların hayatları söz konusu. Bunun hesabını kim verecek?

Saygı Öztürk: Albay Göktaş’ın gözaltına alındığı gün PKK’nın sitesinde ‘Vatanı’na hoş geldin Levent Göktaş’ başlıklı bir yazı yer alıyordu. Kendisi bana cezaevinden mektup yolladı. Bu mektupta yer alan bazı bölümleri son kitabımda yayınladım.

Vedat Yenerer: Evet sanırım Abdullah Öcalan’a uçakta “Vatanına hoş geldin Abdullah Öcalan” diyen sesin Albay Göktaş’a ait olduğu birileri tarafından onlara bildirilmiş. Ve bu nasıl bir organizasyondur ki terör örgütünü mutlu edebiliyor.

“Keşke Bende Şehit Olsaydım”

Albay Levent Göktaş, eşine ziyaretine geldiği sırada “keşke bende arkadaşlarım gibi şehit olsaydım da bu günleri görmeseydim” dediğini anlattı bana. Düşünün ömrünü terörle mücadeleye adamış bir kahraman ne halde.

Özkök’le Kavgalı Olduğu İçin General Yapılmadı

Emekli Albay Levent Göktaş bunca başarısı sonucunda Generallik makamına yükseltilmesi gereken bir komutandı. Ancak Hilmi Özkök’le arasının açık olması nedeniyle General rütbesine yükseltilmemiştir.

Gözaltına Alınanların Ortak Noktası PKK’ya Karşı Mücadele Vermiş Olmaları


Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın bu hayali terör örgütü Ergenekon davasında yargılanan isimlerin ortak bir noktası var. Yazılarıyla görüşleriyle yada eylemleriyle hep PKK’ya karşı mücadele vermiş kişiler. Türk Milleti’nin bölünmez bütünlüğünü savunmuş kişilere atılan iftiralara bir bakın. Bir poşet oluşturulmuş ve bu poşetin içerisine suça bulaşmış bir takım kişileri de bu poşetin içerisine atıyorlar. Ama inanıyorum yüce Türk Adaleti doğru kararı verecektir.

Duruşmalar Çok Düzeyli Geçiyor

Duruşmalar çok düzeyli geçiyor. İlk başlarda bir mezbelelik ortaya çıkmıştı kalabalık yüzünden. Ama artık çok daha düzeyli devam ediyor. Mahkeme Başkanı çok başarılı bir insan. Herkes tarafsızlığına inanıyor. Müvekkillerin avukatları bitmiş durumda. Sanık avukatları artık duruşmalara gelemez hale geldiler. Düşünün Silivri İstanbul arası 100 km. Her gün en az 150 TL benzin parası vermek bu insanları perişan etmiş durumda. Çoğu avukat bu hayali Ergenekon örgütü yüzünden diğer işlerini kaybetmiş durumda. Toplumda bir hava yaratıldı ve bu avukatlar diğer müvekkillerini kaybetmiş durumda.

Her Gün Değerlendirme Yapılıyor

Her duruşma sonrası sevk aracında günlük değerlendirme yapılıyor. Avukatların söylemlerine göre bazen mutlu bazen mutsuz olunur. Davanın gidişatına göre avukatlar günlük yorumda bulunuyorlar. Örneğin bir avukat bu haftadan sonra 15 kişiyi bırakabilirler diyor herkes sevinç içinde oluyor. Diğer Ergenekon tutuklusu arkadaşlarla mektuplaşmak suretiyle arada bir haberleşebiliyoruz.

Gönlümüz İçeride Kaldı

Tahliye haberini duyunca çok sevindim. Ama bir taraftan da üzüldüm. Çünkü suçsuz olduğuna inandığım diğer arkadaşlarımı içeride bırakmak zorunda kaldım. Orada adettir tahliye olanın ismi anons edilir cezaevi koridorlarında. ‘Vedat Yenerer tahliye’ sözü hayatımda hiç unutmayacağım bir andı. Diğer arkadaşlarla sarılıp kucaklaştık, içeride meşhur bir sözdür ‘Allah kurtarsın’ sözü. Allah kurtasın deyip ayrıldık. Ama hayatım boyunca unutamayacağım günler yaşadım. Tekrar yineliyorum: Yüce Türk Adaleti kim haklı? kim haksız?, kim suçlu? Kim suçsuz ortaya çıkaracaktır.

İnternetajans- ÖZEL

08.02.2009 16:23:00

Hasan CEMAL
Milliyet
Susurluk’ta çekilen çizgi, Ergenekon'da da çekilir mi?
11 Şubat 2009

-7 Eylül’ü düşünüyorum. Gayri müslim vatandaşlarımıza, özellikle Rumlara karşı 1950’lerin İstanbul’undaki o tüyler ürpertici insanlık suçunu kim işledi?
Derin devlet...

Milli Güvenlik Kurulu genel sekreterlerinden emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül için 1991’de açıklamıştı:
“Muhteşem bir Özel Harp örgütlenmesiydi.”
Hesabı soruldu mu?
Hayır.

Devlet, üstünü örttü.


1990’larda, özellikle Güneydoğu’da işlenen binlerce faili meçhul cinayet aklıma takılıyor.
Hesabı soruldu mu?
Hayır.


Meclisteki Faili Meçhul Cinayetler Araştırma Komisyonu Başkanı Sadık Avundukluoğlu, 1990’lı yıllarda devlet-çete ilişkileri konusunda dehşete kapılınca, dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’yi arar ve şu yanıtı alır:
“Karıştırma bu işleri!”


Susurluk sürecini, JİTEM’İ düşünüyorum, binlerce faili meçhul cinayetle ilgili olarak. Mecliste 1990’lı yıllarda kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış‘ın yakınmaları aklıma takılıyor.

MİT’ten, Genelkurmay ve Milli Güvenlik Kurulu’ndan Meclis araştırmalarıyla ilgili olarak herhangi bir yardım alamadıklarını söylemişti.

Ergenekon sanığı emekli General Veli Küçük’ün, eski MİT Müsteşarı ve Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman’ın Meclisteki Susurluk Komisyonu’na ifade vermeye gitmediklerini açıklamıştı Mehmet Elkatmış...
Hesap verilmemişti kısacası.

Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun hazırladığı Susurluk Raporu‘nda sık sık adı geçen Abdullah Çatlı’yı anımsıyorum.

Mesut Yılmaz diyor ki:
“Susurluk Raporu’nu bugün tekrar okumakta fayda var. Orada bir olay anlatılıyor. Zamanın Ankara Sıkıyönetim Komutanı olan dört yıldızlı general, Abdullah Çatlı’yı idam talebiyle yargılatmak için ararken, MİT’in başında bulunan üç yıldızlı general onu görevle ve en üst mercilerin bilgisi dahilinde yurtdışına göndertiyor. Şimdi gelin de, 1998’in Başbakanına (yani Mesut Yılmaz’ın kendisine-HC) yol gösterin lütfen. Nereden işe başlayacaktı? Kendisinden bilgi gizleyen kurumlardan mı, yoksa devletin tepesinden mi?” (İsmet Berkan’ın 2 Şubat 09 tarihli Radikal’deki “Mesut Yılmaz’dan mektup var” başlıklı yazısından)

Başbakan’dan bilgi gizleyenler...
Hangi kurumlardı?
MİT mi, Genelkurmay mı?..

Mesut Yılmaz, Başbakan olarak ‘devletin tepesi’ne, yani cumhurbaşkanlığına mı eleştiri oklarını yöneltiyordu?..
Bunlar da sorgulanmadı.
Mesut Yılmaz’ın daha bu yakınlarda çıktığı bir televizyon programında devlet ve hukuk konusundaki ilginç açıklamaları aklıma takılıyor. Terörle mücadele adına devletin 1990’larda nasıl hukuk dışına kaydığını anlatırken, askerle güvenlik güçlerini eleştirmişti.
Bunların hesabı soruldu mu?
Hayır.

Bütün bunları, Mehmet Ağar‘ı geçen akşam televizyon haberlerinde izlerken düşündüm.
Onca yıl geçti aradan.
Mehmet Ağar, Susurluk süreciyle, Abdullah Çatlı’yla ilgili olarak mahkeme karşısına çıktı.
Çok şey biliyor Mehmet Ağar. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel‘den de, dönemin Başbakanı Çiller’den de, hatta belki Genelkurmay Başkanlarından da çok şey biliyor.
Konuşur mu? Sanmıyorum.

Mehmet Ağar, devletin tepesinden veya başbakandan daha çok şey biliyor ama bir noktanın da farkında elbet.

Özetlenirse:
Devlet, tıpkı 6-7 Eylül’de olduğu gibi, “Milli menfaatler söz konusu olunca gerisi teferruattır” zihniyetiyle 1990’larda hukuk dışına kayarken, bunun siyasal sorumluluğunun tek tek kimlere ait olduğunu da çok iyi biliyor Mehmet Ağar...
Susurluk’un hesabı sorulmadı.

Bundan sonra sorulabilir mi?
İyimser değilim.

Peki, Susurluk’un üstüne çarpı koyan devlet iradesi, Ergenekon’da da varlığını gösterecek mi, göstermeye başladı mı?
Soru işaretleri var, suyun yüzüne vurmaya başladı, zamanla daha iyi anlaşılır.

Şunu yazın bir kenara:
“Böyle devlet olmaz!” diyen, “Devletle hukuku tanıştırmak şart” diyen bir siyasal irade ve kararlılık olmadıkça, her seferinde seçilmiş otorite sonunda gidip devlete teslim oldukça, demokrasi ve insan hakları kapımızı çalamayacak.
Bu gerçeği çoktan öğrendim.
Böyle devlet olur mu dizisinin ikinci yazısı yarın.

Hasan Cemal - Milliyet
h.cemal@milliyet.com.tr
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Şub 11, 2009 8:57 pm    Mesaj konusu: "12, 14 ve GATA Bizden" diyenler Alıntıyla Cevap Gönder

Prof. Nevzat TARHAN
Haber 7
"12, 14 ve GATA Bizden" diyenler
11 Şubat 2009

Silahlı kuvvetlerde görev yaptığım 30 yıllık süreçte yaşadığım ilginç bir olayda bir orgeneralimizin diş tadavisi hatırasıydı.

Paşamızın dişini dişhekimi arkadaşımız tedavi etti. Tedavi bittikten sonra arkadaşımız esas duruşa geçip ‘Başka çekilmesini emrettiğiniz dişiniz var mı komutanım’ demişti.

O tarihlerde gülüp geçtiğimiz bu olayın, aslında TSK’daki bozuk sistemin bir işareti olduğunu sonradan anladık.

TSK’da öyle bir sistem kurulmuş ki bu sistem dünyada başka hiç bir orduda olmayacak kadar ‘Komutancı’ olmayı gerektiriyor. Askeri hâkimler arasında ‘Komutancı’ olan hâkim albaylar kolayca paşa olur. Askeri doktorlar arasında ‘Komutancı’ olan tabip albaylar kolayca paşa olur.

Kor ve üzeri bir generalin küçük bir ricası yasaları aşmak ve yasalara rağmen risk almak için yeterli idi. Bunu yapan subay cesur olarak nitelenirdi. Bu cesur fedakârlıklar da bir şekilde terfi sisteminde karşılığını bulurdu.

Hatta bu sistemi eleştiren bir paşamız TSK’da hizmete değil hürmete daha çok önem veriliyor diye ‘Yağcılık’ sistemini kibarca eleştirmişti.

Aşağıda basına yansımış haberi genelkurmay yalanlamadı veya doğruluğunu araştıracağına dair bir söz vermedi.

“Üst düzey görevlerde bulunan birçok generalin oğlunun, yeğeninin, akrabasının, eniştesinin çürük raporu alarak vatani görevini yerine getirmediği ortaya çıktı.

Yıllardır on binlerce vatan evladı teröristlerle girdiği çatışmada şehit edilirken/yaralanırken, TSK'da görevli bazı yüksek rütbeli generallerin 1. ve 2. derece yakınlarının çürük raporlu oldukları ortaya çıktı. Vakit'in ulaştığı bilgilere göre, bazı general yakınlarının çürük raporu alarak ya askerlik yapmadıkları, ya da birliğine katıldıktan bir süre sonra rapor alarak evine döndükleri ortaya çıktı.

Bazı generallerin bizzat oğulları hatta kayınbiraderleri çürük raporları alırken, bazılarının ise 5 yeğeninin birden çürük raporu alması dikkatlerden kaçmıyor. Genelkurmay'ın, çürük raporu alınmasında general yakınlarının etkisi olup olmadığı yönündeki sorularımıza sessiz kalması dikkat çekiyor.

KİMİSİNİN 3, KİMİSİNİN 5 YEĞENİ ÇÜRÜK

Gazetemizin ulaştığı bilgilere göre; Jandarma Genel Komutanlığı eski Kurmay Başkanı Korgeneral İbrahim Açıkmeşe'nin 1981 Rize Ardeşen doğumlu yeğeni Volkan Yerebakan, 1970 Rize Ardeşen doğumlu yeğeni Mustafa Yerebakan, 1968 Rize Ardeşen doğumlu yeğeni Osman Yerebakan, 1979 Rize Ardeşen doğumlu yeğeni Mustafa Karabela, 1975 Artvin doğumlu yeğeni Adem Yılmaz; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda Tümamiral olan Haydar Mücahit Şişlioğlu'nun kayınbiraderi Yalın Dirik, teyzesinin oğlu Faik Aydın, dayısının oğlu Şevket Dişkaya; Harp Akademileri Komutan yardımcısı Korgeneral Selahattin Uğurlu'nun 1975 doğumlu Haydar Okay Uğurlu isimli yeğeni ile eşinin 1976 doğumlu akrabası Levent Uludoğan, Şırnak Tümen Komutanı Tümgeneral Ahmet Yavuz'un 1980 Osmaniye Bahçe doğumlu oğlu Çetin Mert Yavuz, 1972 Adana Seyhan doğumlu yeğeni Buğra Selim Ölçen, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Iğsız'ın 1975 İzmir Çeşme doğumlu dayısının oğlu İlgi Çora, Ege eski Komutanı Orgeneral Şükrü Sarıışık'ın 1978 Bursa Osmangazi doğumlu oğlu Gökhan Sarıışık, Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi'nin 1970 Ankara Çankaya doğumlu yeğeni Osman Bahadır Mendi, 7. Kolordu Komutanı Korgeneral Bekir Kalyoncu'nun eşinin 1982 Ardahan Posof doğumlu yeğeni Doğan Erdoğan, Tekirdağ Şarköy 95. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Nurettin Işık'ın 1984 Balıkesir Erdek doğumlu yeğeni Mustafa Kemal Işık ve Kara Kuvvetleri'nde görevli Tümgeneral Aydemir Cülcüloğlu'nun 1974 Sivas Zara doğumlu oğlu Mehmet Barış Cülcüloğlu çürük raporu almak suretiyle askerlik görevinden muaf tutulmuş.

BAZISI HİÇ KIŞLAYA GİRMEMİŞ

Çürük raporlarının ayrıntılarına göre, Orgeneral Hasan Iğsız'ın dayısının oğlu İlgi Çora hiç askere gitmeden çürük raporu almış. Orgeneral Şükrü Sarıışık'ın oğlu Gökhan Sarıışık da birliğe hiç katılmadan çürük raporu almış. Korgeneral Galip Mendi'nin yeğeni Osman Bahadır Mendi de hiç askere gitmeden çürüğe çıkmış. Korgeneral İbrahim Açıkmeşe'nin yeğeni Volkan Yerebakan da hiç birliğine katılmadan çürük raporu almış. Açıkmeşe'nin diğer yeğeni Mustafa Karabela ise 1999'da İzmir'de bulunan 7'nci Jandarma Komando Er Eğitim Alay Komutanlığı'na katılmış, daha sonra Mardin Savur İlçe Jandarma Komutanlığı'na sevkedilip 18 Şubat 2000 tarihinde de çürük raporu alarak evine dönmüş.
6.2.2009 Anadoluda Vakit”

Yukarda ismi geçen kişilere rapor verilirken hiç bir komutanın baskı ve ısrarda bulunduğunu sanmıyorum.

Sistemin çürümüşlüğü sistemin ‘havuç’u olan terfilerle insanları kullanıyor.

Fakat bu yapay yöntem diktatörlükler de bile göze batmıştır orta vadede açgözlü ve doyumsuzları ayıklama sistemine dönüşmüştür.

Diğer taraftan kafa travması nedeniyle GATA Haydarpaşa hastanesinde yatan Ergenekon sanığı E.Orgeneral Şener Eruygur’un tıbbi nedenlerle değil, idari ve hukuki nedenlerle hastanede yattığı bilgisi doğruluk kazanmaya başladı.

Aynı şekilde E.Orgeneral Hurşit Tolon hakkında vücut susuz kaldığı için GATA’da üç ay yatması gerekir diye şüpheli bir rapor verildi. Alelacele verilmiş bir rapor izlenimi uyandı.

Ergenekon sanıkları yakınlarının ‘Bizden’ dediği 12.Ağır Ceza Mahkemesi hukukçu olmayanların bile göreceği garip bir tutarsızlıkla tahliye kararı verdi. Şimdi de GATA zor durumda kaldı, üç ay paşayı hastanede misafir etmezlerse raporlardaki şaibe açığa çıkacak.

Ergenekon sanıklarının kapağı GATA’ya atmak için ‘artistikler’ yaptıklarını gördükçe GATA da görevli doktor arkadaşlara ‘Hitlerin doktorları olma’ riskini hatırlatmak isterim.

’Komutancı’ doktor veya hâkimler mesleklerine ihanet ederler. Hiçbir ideolojik uygulama hastane ve mahkeme kapısından girmiyorsa ve uygulamaya yansımıyorsa asker ve yargı çürümemiş demektir.

Hastalık insani bir durumdur, sanıkların da aileleri ve çocukları var. Her ne kadar onlar mağdur ettikleri kimselerin aile ve çocuklarını düşünmemişlerse de yanlışa yanlışlıkla karşılık vermek ilkel bir davranıştır. Toplumun hasta sanıklara adil davranmak gibi bir borcu var.

Yargılanmaktan kaçan ve hastaneye özellikle GATA’ya sığınmak isteyenlerin saklamak istedikleri çok özel bilgiler var demektir.

Asıl bu bilgilere sahip olanlar hastane ortamında ‘tıbbi bir kaza’ya kurban gidebilirler. Hastaneler cezaevlerine göre daha korumasız alanlardır.

Herkes bir sınavdan geçiyor vesselam...
NEVZAT TARHAN - HABER 7
ntarhan@gmail.com

VE FLAŞ BAŞBUĞ İTİRAFI
13 Şubat 2009 14:12

Murat Yetkin, farketmeden Başbuğ'la ilgili flaş bir itirafta bulundu.
İlgili Haberler
DOĞAN'DAN BAŞBUĞ'A ÇENGEL Radikal'in Akreditasyonu Askıda

Genelkurmay dün Radikal Gazetesi’nde çıkan iki habere yönelik yaptığı sert açıklamada direkt Radikal’i hedef almıştı. Ancak Genelkurmay’ın açıklamasında hedef alınan ikinci bir kesim daha vardı.

TSK şu ifadeyle; “Bu haberler ile; Türk Silahlı Kuvvetleri, bir kurum olarak haberin odağına alınmaktadır. İfadeyi basına sızdıran veya servis edenler, neden 11 Şubat 2009 gününe kadar beklemişler ve bugün bu işlemi yapmaya karar vermişlerdir? Eğer söz konusu gazete bu bilgiye daha önce sahip ise, neden 11 Şubat 2009’a kadar beklemiştir? Sağduyulu medyanın ve kamuoyunun bunu sağlıklı olarak değerlendireceğini umuyoruz. Ayrıca, haberi sızdıran veya servis edenlerin telaş ve acz içinde olduklarına ve çaresiz kaldıklarına da inanıyoruz.” haberi sızdıranları da hedef alıyordu.

TSK’nın “haberi sızdıranları” da hedef alması, özellikle Doğan Grubu’nda işin Radikal boyutunun hiç görülmemesine sebep oldu. Doğan Grubu, tamamen işin sızdırma yönü üzerinde durdu.

Hatta Radikal Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni İsmet Berkan ve Ankara Temsilcisi Murat Yetkin, sanki TSK kendi gazetelerinde çıkan iki haber üzerine bu açıklamayı yapmamış gibi davrandılar ve topu taca attılar. Özellikle Murat Yetkin, konunun hep bu boyutunun üzerine dikkat çekip Ergenekon Soruşturmasını yürüten savcılar ve kolluk kuvvetlerine yüklendi.

MURAT YETKİN ŞECAAT ARZEDERKEN…

Genelkurmay’ın dün yaptığı sert açıklama sonrası Murat Yetkin bugün, CNN Türk’te Ankara Kulisi Programında ilginç sözler sarfetti. Murat Yetkin, polisi ve savcıları, İbrahim Şahin’in sözkonusu ifadelerini kayda geçerek, bu ifadelere resmiyet kazandırdıkları, böylece TSK’ya karşı her şeyi resmi kayda geçirtme çabası içinde oldukları gerekçesiyle suçladı.

Yetkin’in bu suçlamasına programı beraber yaptığı Fikret Bila bile itiraz etti ve “hazırlık soruşturması böyle yapılır ama, ifadeler kayda geçirilir” dedi. Bunun üzerine Murat Yetkin lafı çevirdi.

Oysa sorgu sırasında, zanlının ağzından çıkan her söz kanunen kayda geçirilmek zorunda. Kimi neyle suçlarsa suçlasın.

İşin asıl önemli kısmı, bu ifadelerden haber yaparken Gazetecilik etiği çerçevesinde hareket etmek. Ve ifadelerdeki ipe sapa gelmez, suçlunun kendini kurtarmak için yaptığı alenen elli olan bölümleri ayıklamak.

Radikal gibi editöryal kadrosu güçlü bir gazetenin bunu bilmemesi mümkün değil. Radikal’in İbrahim Şahin’in Org. Başbuğ’la ilgili ağır suçlamalarını kasten ve bilerek manşetine iki gün üst üste taşıdığı açık. Üstelik de bunu açık eden Murat Yetkin oldu…

Program sırasında Fikret Bila, Genelkurmay’ın yaptığı açıklamadan bahsederken sözü “sızdırma”ya getirdi. Ancak Fikret Bila, Mukaddes Eruygur’un ses kaydının sızdırılmasından bahsedecekti. Murat Yetkin bir anda Bila'nın sözü "Radikal'e sızdırma"ya getireceğini zannedip söze girdi ve “Fikret bir dakika kusura bakma. Burada benim bir şey söylemem lazım. Bu İbrahim Şahin haberlerinin Radikal’de yayınlanması ne bir sızdırmadır, ne de bir şeydir. Bizim İstanbul’daki muhabir arkadaşlarımızın gidip İbrahim Şahinin avukatlarından aldıkları sorgu tutanağıdır. Bu ne sızma, ne sızdırmadır. Bunu Radikal Ankara Temsilcisi olarak burada söylemek isterim, seyircilerin aklına başka bir şey gelmesin. ” dedi.

Sözü daha sonra alan Fikret Bila, ben “Ben zaten onu kastetmedim, GATA’da yapıldığı iddia edilen Bayan Eruygur’un konuşmasından bahsediyordum” dedi. Ancak söz ağızdan çıkmış oldu.

Murat Yetkin, bu sözleriyle Ergenekon Savcılarını ve soruşturmada görevli kolluk güçlerini aklamış oldu. Genelkurmay’ın hedefindeki “sızdırmacıların” ne savcılar ne polis olmadığı, Radikal Muhabirleri’nin haberin peşine düşerek, İbrahim Şahin’in avukatlarından bu sorgu tutanaklarını alıp, Radikal’de basmak için üstün çaba gösterdikleri ortaya çıkmış oldu.

Radikal’in Org. Başbuğ aleyhine ağır ifadeler içeren bu sorgu tutanağını elde etmek ve basmak için böylesine üstün uğraş vermesi şimdi asıl deşifre edilmesi gereken durum.

Genelkurmay tarafından bugün Akreditasyonu askıya alınan Radikal, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un ismini Ergenekon operasyonuna neden bulaştırmak istiyor?

aktifhaber

DOĞAN'DAN BAŞBUĞ'A ÇENGEL

13 Şubat 2009 08:32
Doğan Grubu Ergenekon'un içine Org. Başbuğ'u çekmek için operasyon başlattı.


Doğan Grubu, Ergenekon Davası’na karşı hukuksal çerçevede davranan, dava sürecine müdahil olmayan Org. Başbuğ’u dava sürecinin içine çekerek, Ergenekon Davası’na karşı cephe almasını sağlamaya mı çalışıyor? Tıpkı, mahkemedeki savunmasında ve çapraz sorgusunda ısrarla ve tekrarla iki eski Genelkurmay Başkanı’nın ismini zikreden Doğu Perinçek gibi…

Perinçek’in, Genelkurmay Başkanları’nın ismini davaya karıştırarak, davanın önünü tıkamaya çalışması ve üst düzey komutanlara üstü kapalı “sizi de bu işin içine çekerim” mesajı göndererek davanın önünde bir set oluşturacak cephe kurma hamlesi, kendisi ETÖ sanığı olduğu için anlaşılabilir…

Peki Doğan Grubu neden aynı şeyi yapıyor?



ANALİZ: AKTİFHABER

Genelkurmay Başkanlığı dün akşam saatlerinde yaptığı 11 maddelik açıklamada, isim vermeden Org. İlker Başbuğ ve isim vererek Tuğgeneral Metin Gürak hakkında çıkan iki habere vurgu yaptı. Ve bütün açıklama bu iki habere yönelik tepki üzerine kuruluydu.

Ergenekon Terör Örgütü sanığı İbrahim Şahin’in ifadelerinden alınarak yapılan bu iki haberi de Radikal Gazetesi yapmıştı.

Haberler 11 ve 12 Şubat tarihinde yayınlandı. Genelkurmay açıklamasında aynen şöyle diyordu: “…. aynı tutuklu kişiye ait (İbrahim Şahin) ifadelerin bu sefer büyük bir bölümünün, 11 ve 12 Şubat 2009 tarihlerinde bir gazetede yer alması gerçekten düşündürücüdür. Bu haberler ile; Türk Silahlı Kuvvetleri, bir kurum olarak haberin odağına alınmaktadır.”

Sözkonusu haberlerde İbrahim Şahin, Org. İlker Başbuğ ve Tuğgeneral Metin Gürak’la ilişkileri olduğunu, kendilerinden emirler aldığını ve bu doğrultuda yaptıklarını çeşitli biçimlerde iddia ediyordu.

Radikal, Şahin’in geniş ifadelerinden sözkonusu iki üst düzey komutanla ilgili iddiaları öne çekerek, üst üste iki gün oldukça büyük haberler verdi.

Türk basınında ilk kez bu haberlerle Org. Başbuğ’un ismi Ergenekon’la anılmış oldu. Yani TSK’nın açıklamasındaki deyimle; “Türk Silahlı Kuvvetleri bir kurum olarak odağa alındı”

Genelkurmay’ın açıklamasından sonra Doğan Grubu’na ait televizyonlarda ve gazetelerde, Genelkurmay’ın açıklaması sanki Ergenekon Operasyonu’nu yürüten Yargı ve kolluk güçlerine yapılmış gibi sunuldu. Oysa açıklamanın ana ekseni Radikal Gazetesi’nde üst üste iki gün büyük boyutla verilen sözkonusu iki haber üzerine kuruluydu.

Ergenekon Terör Örgütüne karşı sert yayınlar yapan, Taraf, Star, Zaman, Yenişafak, Sabah gibi gazetelerden hiçbiri İbrahim Şahin’in ifadelerinin bu bölümünü yayınlamadı. Peki daha önce rahatlıkla ulaşılabilen Ergenekon belgelerini, hatta basına dağıtılan iddianame ve delil klasörlerindeki pek çok belgeyi yayınlamayan Doğan Grubu ve Radikal Gazetesi, Genelkurmay Başkanı hakkında İbrahim Şahin’i referans alarak böylesine ağır iddiaları neden manşetlerine taşıdılar?

Ergenekon Davası’na Org. Başbuğ’un ismini bulaştırma gayreti neden?

Doğan Grubu, Ergenekon Davası’na karşı hukuksal çerçevede davranan, dava sürecine müdahil olmayan Org. Başbuğ’u dava sürecinin içine çekerek, Ergenekon Davası’na karşı cephe almasını sağlamaya mı çalışıyor? Tıpkı, mahkemedeki savunmasında ve çapraz sorgusunda ısrarla ve tekrarla iki eski Genelkurmay Başkanı’nın ismini zikreden Doğu Perinçek gibi…

Perinçek’in, Genelkurmay Başkanları’nın ismini davaya karıştırarak, davanın önünü tıkamaya çalışması ve üst düzey komutanlara üstü kapalı “sizi de bu işin içine çekerim” mesajı göndererek davanın önünde bir set oluşturacak cephe kurma hamlesi, kendisi ETÖ sanığı olduğu için anlaşılabilir…

Peki Doğan Grubu neden aynı şeyi yapıyor?

Org. İlker Başbuğ’un ismini İbrahim Şahin gibi birini referans alarak Ergenekon Davası’na katmanın amacı ne?

4 DVD’den oluşan Ergenekon delil klasörlerinde tonla “belge” varken; “belgeleri” es geçip bir “ifade”yi referans almak ve Başbuğ’u bu işin içine çekmek neden?

Ergenekon Dava sürecine hukuk çerçevesinde yaklaşan ve Ergenekonla irtibatlı tüm muvazzafları savcılığa teslim eden bir önceki Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt da görevi devrederken Doğan Grubu’nun benzer saldırılarına maruz kalmıştı. Oramiral İlhami Erdil’in resmen yolsuzluktan mahkum olmasını bile geçiştiren Doğan Grubu, Org. Büyakınıt’ın evinden arabasına kadar her şeyi çarşaf çarşaf vermişti. Daha da ileri giderek, Org. Büyükanıt’ın eşiyle ilgili ipe sapa gelmez iddiaları manşetlere çekmişti.

Aynı şeyi Ergenekon’a mesafe koyan ve Karargah Evleri’yle ilgili bütün belge ve bilgileri savcılıkla paylaşan, sözkonusu muvazzafları savcıya teslim eden Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu’na da yapmıştı Doğan Grubu… Babaoğlu’nun üzerine tarihte hiçbir kuvvet komutanının üzerine gitmediği kadar gitmişti Hürriyet, Milliyet ve Vatan…

Şimdi, Org. Başbuğ'un Ergenekon soruşturmasına karşı saygılı tavrını, bu tip haberlerle tahrik yoluyla değiştirme çabasıyla karşı karşıyayız.

Genelkurmay bu çabayı sezmiş olmalı ki; 11 maddelik sert bir açıklama yaptı.

Genelkurmay ayrıca çok ilginç bir şey daha yaptı. Radikal sayesinde bugüne kadar Ergenekon hakkında çok haber yapmış, Ergenekon’a karşı gazetelere şu cümlelerle teşekkür etti: “11 Şubat 2009 günü bir gazetede yer alan habere ilişkin, 12 Şubat 2009 günü, birkaç gazete hariç, çok sağduyulu bir davranış içinde bulunan yazılı medyaya da bu hassasiyetinden dolayı teşekkür ederiz.”

Genelkurmay’ın belirttiği 11 Şubat’ta Radikal’de devasa boyutla verilen ve Org. İlker Başbuğ’u işin içine çekmeye çalışan haberdi. Bu haberi Radikal vermesine rağmen, bugüne kadar Ergenekon aleyhine sayısız haber yapan gazeteler vermediler, bu oyuna düşmediler.

Bu açıklama, Radikal’in oyununa İlker Paşa’nın düşmeyeceğinin de kamuoyunu rahatlatan göstergesiydi..
aktifhaber

Saçan Faturayı Polise Kesti
13 Şubat 2009 22:48Ergenekon'dan Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Adil Serdar Saçan, mahkemeye verdiği dilekçede polise ağır ithamlarda bulundu.

Mahkeme tarafından Emniyete, Ergenekon Örgütü'ne ilişkin bilgi sorulduğunu, bilinmesine rağmen kasten yanıltmak amacıyla böyle bir kayda rastlanılmadığının belirtildiğini ileri süren Saçan, bu soruşturmanın "Veli Küçük ve grubu" koduyla kayıtlarda bulunduğunu iddia etti. Mahkeme, söz konusu iddialarla ilgili olarak Emniyet'tten bilgi istenmesine karar verdi.

Ergenekon davasının öğleden sonraki oturumunda tutuklu sanıklardan Behiç Gürcihan, tahliye olunca iki şeyi yapmayı planladığını söyledi. "Cumhuriyet Savcısı Yetiştirme Vakfı" kuracağını ve savcı olmak isteyen gençlere burs vereceğini, Ergenekon davasını anlatacağını söyledi. Gürcihan, yapmayı planladığı ikinci şeyin "Hayatının kadınını bulmuşken dışarı çıkar çıkmaz çocuk yapmak" olduğunu ve çocuğunu bir hukukçu olarak yetiştirmeyi düşündüğünü söyledi.

Kendi vicdan muhakemesinde mahkeme heyetini beraat ettirdiğini söyleyen Gürcihan, "mahkeme heyeti, 'Senin vicdan muhakemenin ne önemi var?' diye düşünebilir. Sizin Ergenekon Davası'yla ilgili gerekçeli kararınızın yıllar sonra okunma şansı, benim kitaplarımın okunması ihtimalinden daha az. Onun için benim vicdan muhakememin çok önemi var." dedi.

Gürcihan, çocuğuna mahkemeyi anlatırken ya da yazılarında mahkeme heyeti için, "İçine atıldıkları denge oyunu içinde pek çok hatalar yapsalar da herşeye rağmen sonunda düğümü çözmeyi başardılar" demeyi arzu ettiğini belirterek tahliye talebinde bulundu.

Tutuklu sanıklardan Sevgi Erenerol da daha önce yaptığı Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'ne nakil talebinin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından reddedildiğini belirterek, zaman zaman koridordan geçerken erkek mahkumların rahatsız edici bakışlarına maruz kaldığını, can ve ırz güvenliğinden endişe duyduğunu, maksatlı olarak burada bırakıldığını savundu. Erenerol, tutuklu bulunduğu cezaevinin şartlarının yerinde tespit edilerek, Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'ne naklinin sağlanmasını talep etti.

Gizli tanık Osman Yıldırım'ın ifadelerinin kendilerine parçalar halinde verildiğini belirten tutuklu sanık Muzaffer Tekin, bu ifadeleri incelediklerinde çelişkiler bulunduğunu tespit ettiklerini söyledi.

Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz de 9 No'lu gizli tanık olarak geçen Osman Yıldırım'ın 12 Mart 2008 tarihli ifade tutanağı incelendiğinde tanığın ifadesinin aynı gün içinde tamamlandığının görüldüğünü, ancak ifadenin bir yerinde Yıldırım'ın "İşte onların hepsini ben dün anlattım aslında" diyerek, savcıların bir gün önce cezaevine Yıldırım'la görüşmeye gelerek kayıtlara alınmayan bir görüşme yaptıklarının ortaya çıktığını savundu.

Kerinçsiz, "Yıldırım'a bir gün önce gelerek ifadesini dikte ettiriyorlar. Savcılığın tanığı nasıl yönlendirdiği inkar edilemez biçimde ortaya çıkmıştır. Bu görevin kötüye kullanılmasıdır. Mahkemenin bu çirkinlikler içinde yargılamayı bu savcılarla sürdürmesi mümkün değildir. Savcıların değiştirilmesi için Cumhuriyet Savcılığı'na müracaat edilmesini talep ediyorum." dedi.

Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın, soruşturma ve kovuşturmanın birlikte yürütüldüğünü, bunun yasalara ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu belirterek, basından takip ettikleri kadarıyla soruşturma sonunda 2. hatta 3. iddianamenin hazırlanmasının söz konusu olduğunu söyledi. İkinci iddianameyle açılarn davanın görülmekte olan dava ile birleştiğinde her iki davanın iddianamesinin yeniden sanıklara okunmasının gerekeceğini, kovuşturmanın başka aşamalarının da tekrarlanmasının gündeme geleceğini anlatan Akalın, "Bu durumda huzurunuzdaki sanıklar bitmeyecek, uzun yıllar sürecek bir yargılamayla karşı karşıyadır." iddiasında bulundu.

Bu gerekçelerle soruşturmanın sonlandırılmasının istenebileceğini, ancak mahkemenin buna yetkisi olmadığını belirten Akalın, kovuşturmanın durdurulup, sanıkların tahliye edilmesine karar verilmesini talep etti. Akalın, "Kıyas yolu ile durma kararı talebimiz, naip hakim çalışmasından sonra değerlendirilsin" diye konuştu.

Öte yandan avukat Mehmet Cengiz, soruşturma kapsamında Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Adil Serdar Saçan'ın mahkemeye bir dilekçe gönderdiğini söyledi. Ek iddianame hazırlandığı için duruşmalara katılamadığını belirten Saçan'ın, dilekçesinde bazı konularda mahkemenin kasten yanıltıldığını ve adalete yardımcı olmak için bazı hususları bildirmek istediğini söyledi.

Saçan, isminden sıkça bahsedilen Tuncay Güney'in 2001 yılında Asayiş Şube Müdürlüğü görevlilerince gözaltına alındığında Susurluk benzeri bir yapılanmadan bahsetmesi nedeniyle Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'ne teslim edildiğini belirtti. Güney hakkında "Oto sahteciliği" ve "Çete" suçlamasıyla adli işlem yapıldığını belirten Saçan, "Gözaltındayken Veli Küçük ve örgütlenmesinden bahsettiği için konu DGM Başsavcılığı'na iletilmiş, Başsavcılıktan izin, Veli Küçük ve Grubu hakkında çalışma yapılmak üzere alınmıştır. Çünkü Organize Suçlar Şube Müdürlüğü, mafya örgütleriyle mücadele amacıyla kurulmuştur. Örgüt isimleri, liderlerinin isimleriyle anılmakta ve arşivlenmektedir. Başsavcılık da izni, Susurluk olayının soruşturma numarası üzerinden vermiştir." dedi.

2001 yılında Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nün teknik imkanları olmadığı ve Tuncay Güney'i İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin 2000 yılı Kasım ayından 2001 yılı Mart ayına kadar telefon dinlemesi dahil, teknik takibe aldıklarını belirten Saçan dilekçesinde, bu nedenlerle Güney'in sorgusunu İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerinin yaptığını söyledi. Saçan, İstihbarat görevlilerinin, daha sonra bu kasetlerden iki suretini Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'ne gönderdiğini söyledi.

İznin Veli 'Küçük ve grubu' olarak alındığını belirten Saçan, İstanbul İstihbarat Şube ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nün kayıtlarına da bu şekilde geçtiğini söyledi. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne Ergenekon terör örgütü adıyla bir yapılanmanın varlığından haberdar olup olunmadığının sorulduğunu hatırlatan Saçan dilekçesinde şu açıklamalara yer verdi: "Genel Müdürlük bu durumu bilmesine rağmen, salt mahkemenizin yazısı üzerinden arşiv taraması yaparak, bence kasten yanıltıcı yanıt verip, bu isimde bir örgüte rastlanamadığını belirtmiştir."

Adil Serdar Saçan, dilekçesinin sonunda gerçeklerin ortaya çıkması için mahkemeden bazı taleplerde bulundu:

"İstihbarat Hizmetleri Yönetmeliği gereği İstihbarat Şubesi'ne bildirilen 'Veli Küçük ve grubu' ile ilgili olarak İstihbarat Daire Başkanlığı'nın bilgilendirilip bilgilendirilmediği ve Veli Küçük ve grubuyla ilgili yapılan çalışma kapsamında Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan isimli şahısların sorgu kasetlerinin orijinallerinin nerede olduğunun, kaset çözümlerinin arşivlerinde bulunup bulunmadığının ve bu şahıslarla ilgili arşivlerine intikal etmiş tüm belgelerin onaylı suretlerinin istenmesi halinde gerçekler ortaya çıkacaktır."

Avukat Mehmet Cengiz, bu doğrultuda Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan daha önce "Ergenekon örgütü" olarak sorulan sorunun "Veli Küçük ve grubu" olarak tekrar sorulmasını talep etti.

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, Adil Serdar Saçan'ın söz konusu dilekçesinin mahkemeye gelmediğini söylemesi üzerine Cengiz, Saçan'ın 'Şüpheli' olması nedeniyle dilekçenin soruşturma dosyasına gitmiş olabileceğini ifade etti.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Vatan Bölükbaşıoğlu'nun 5. kez tahliyesini istedi.

Dava dosyasına gelen belgeleri okuyan Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün, Danıştay saldırısına ilişkin olarak tüm cerayim evrakının ve cenaze görüntülerinin mahkemeye gönderildiğini açıkladı.

Taleplerin ardından verilen ara sonunda mahkeme başkanı Şengün, avukat Mehmet Cengiz'in talebi doğrultusunda, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'na yazı yazılarak, Adil Serdar Saçan'ın dilekçesinde belirtilen kişilerle ilgili ellerinde herhangi bir kaset olup olmadığının sorulmasına, var ise gönderilmesinin istenmesine karar verdiklerini açıkladı.

Sanık Sevgi Erenerol'da ele geçirildiği öne sürülen, kendilerine ait kişisel belgelerle ilgili profesör doktor Hüsamettin Erdem, Prof. Dr. Tacettin Uzun ve Yard. Doç. Dr. Hidayet Işık'ın talepleri doğrultusunda davaya müdahil olarak katılmaları karara bağlandı.

Tutuklu sanıklardan Sami Hoştan, Serhan Bolluk ve Abdulmuttalip Tonçer'in dosya kapsamı, suç vasıflarının değişme ihtimali ve tutuklulukta geçen süreler dikkate alınarak tahliyelerine karar verildi. Tahliye edilen 3 sanığa yurt dışı çıkış yasağı konuldu. Mevcut hallerinin sürdürülmesine dair verilen ara karara, 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına karar verilen duruşma bu nedenle 23 Şubat 2009 günü saat 09:30'a bırakılmasına oy birliği ile karar verildi.
aktifhaber

Bu Suskunluğun Sebebi Ne?
13 Şubat 2009 17:35Çukurova Grubu'nun patronu Karamehmet'in Ergenekon kayıtları, susmayan yazarların gazetelerini susturdu. Yasemin Çongar'dan can alıcı soru...

Yasemin Çongar/Taraf

Komutanlar, Selocanlar, Gazeteciler

Duydunuz değil mi?

Tıs.

Farkındasınız değil mi?

Tıs.

Duymamak mümkün mü?

Bunca gürültücü bir sessizliğin, bu kadar yüksek perdeden bir susuşun farkında olmamak mümkün mü?

Hasan Cemal’in dün yazdığı gibi...

“Gerçek demokrasilerde, Taraf’ınkine benzer bir haber ortalığı toz duman eder, medya ve siyaset dünyasını ayağa kaldırır. Bizde ise sessizlik hâkim. Ne yazık!”

Hasan Cemal’in sözünü ettiği haber malum.

Bugün ikisi de Ergenekon tutuklusu olan eski Jandarma İstihbarat Başkanı Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve Jandarma İstihbarat Başkanlığı Teknik Takip Daire Başkanı Albay Atilla Uğur’un, bugün adının önüne “Ergenekon zanlısı” ibaresi düşülmüş dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur adına, Çukurova Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve medya patronu Mehmet Emin Karamehmet’le yaptığı görüşmenin tutanakları üç gün önce Taraf’ta yayımlandı.

Türkiye’de askerin üzerine vazife olmayan ve gerçek bir demokraside suç sayılacak etkinlikler içinde olduğunun; iş dünyasıyla bir tahakküm-biat ilişkisi kurduğunun; medyayı yönetmek, yönlendirmek, kullanmak istediğinin ve bunu çoğu zaman başardığının kanıtıydı o tutanaklar.

Dahası, Jandarma’nın Karamehmet’in sahibi olduğu Turkcell üzerinden yasadışı dinleme yaptığı kuşkusunu doğuran ve bu kuşkunun doğrulanması halinde taraflar hakkında “lisans iptali” dahil cezai işlem gerektirebilecek bir bölüm de içeriyordu.

Hasan Cemal gibi, toplamı iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda köşe yazarı bu haberin önemini, anlamını kavrayan ve birçoğu da habere konu tutanakların ima ettiği suçların üzerine gidilmesini isteyen yazılar kaleme aldı.

Diğerleri sustu.

Susmayan yazarların gazeteleri de sustu.

Hatta o gazetelerden birinin yöneticisi bu konuda susmayı açıkça savundu.

Peki neden?

Türkiye’de gazeteci milletinin mensubu olup da bu sorunun cevabını bilmeyen yok.

Ama büyük bir iyi niyetle, adı “gazete” olan kâğıt tomarlarını “gazete” sanan okurların hepsi cevabı biliyor mu ya da ne kadarını biliyor, ondan emin değilim.

Siz, mesela, bu satırları okurken “Bilmez miyim” diyorsunuzdur belki; orduyu “dokunulmaz” bellemiş gazete yöneticilerinden, Jandarma’nın medya üzerinde baskı kurma girişimini yazmalarını, bunu sorgulamalarını beklemeyecek kadar tanıyorsunuzdur ülkenizin basınını...

Ama sessizliğin tek nedeni acaba bu mu?

Yoksa kendilerinin ve/veya patronlarının da aynı kirli ilişkinin göbeğinde olduklarını bildikleri için mi susuyor gazete yönetmenleri?

Yoksa, bir medya patronunun Jandarma Genel Komutanlığı’nda, “komutanım” diye hitap ettiği bir albayla bir generale tekmil vermesini; medya grubunda kimi çalıştıracağı konusunda emir almasını; adı “gazeteci” olan bazı grup mensuplarının telefon numaralarını “haber” ilişkisi olmadığı apaçık bir işbirliğinin “güvenilir” irtibat elemanı olarak Jandarma’ya sunmasını anlatan tutanaklar çok mu tanıdık geliyor bazılarına?

Bir tür “dejavu” duygusu mu yaşıyorlar, dersiniz?

Mehmet Emin Karamehmet’in bu ibretlik görüşmesinin kayda alınmış olmasına gizli gizli içerliyor ve yarın öbür gün kendilerinin ve/veya patronlarının benzer karargâhlarda, benzer komutanlarla, benzer üslupta yaptığı konuşmaların kayıtlarının da ortalığa dökülmesinden mi çekiniyorlar?

Sessizliklerinin nedeni bu korku mu?

Ya da belki aslında içten içe isyan ettikleri ama envai sektördeki çıkarları sayesinde bir türlü itiraz edemedikleri bu tahakküm-biat ilişkisinin orta yerinde olmanın utancı mı onları susturan?

Ar duygusunun sessizliği mi bu, eyvah duygusunun mu?

Her iki durumda da, bu ülkede medyanın çok geniş bir kesiminin, iktidarın çelik çekirdeğini oluşturan üniformalı güçlerden bir türlü bağımsızlaşamadığını anlatan bu suskunluğun başka nedenleri de mi var acaba?

Gazetecilerin Mehmet Emin Karamehmet’e, Taraf’ın yayımladığı tutanaklardaki o unutulmaz cümlelerin üzerine düşürdüğü şaibeden kurtulması için çağrı yapmamalarının ticari bir nedeni de mi var?

Neydi o unutulmaz cümleler?

“Komutanım da buradayken belirtmek istiyorum. Turkcell ile ilişkilerimiz çok güzel devam ediyor. Bunun için de teşekkür etmek istiyorum. Aşağıdaki arkadaşlarla da gayet iyi ilişki içindeyiz.”

O dönem Jandarmanın “telekulak” sorumlusu olan, bugünün Ergenekon tutuklusu emekli albayın bu cümleleri, Mehmet Emin Karamehmet’in “Turkcell operatörünü Jandarma’nın emrine sunup cep telefonlarının mahkeme kararı olmaksızın dinlenmesine izin verdiği” şaibesini yaratmıyor mu?

Görevi bu şaibenin üzerine gitmek, Karamehmet’e “Bu şaibeden kendini kurtar” çağrısı yapmak olması gereken gazete yöneticilerinin dut yemiş halinin nedeni “ilanlarımız kesilir” kaygısı mı?

Bu kadar mı bağımlılar Turkcell reklamlarına?

Gazetecilik refleksinden, sorumluluğundan, ahlakından daha mı önemli o reklamların sağladığı gelir?

Apoletlileri seviyorlar, onlardan korkuyorlar, onların sözünün dışına çıkamıyorlar; anladık.

Selocanlardan da mı korkuyorlar?

Sarı antenli maskotlara biat ediyor olmak hiç mi garip gelmiyor onlara?

Eruygur'un Ziyaretçi Defteri
14 Şubat 2009 12:11

Org. Şener Eruygur'u GATA'da ziyaret etmeyen kalmamış. GATA'daki ziyaretçi defterine çok önemli kişiler neler yazmış neler. İşte el yazısıyla o defter..

Emekli Orgeneral Şener Eruygur'un GATA'daki ziyaretçi defterine öyle şeyler yazılmış ki...

Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un GATA'daki ziyaretçi defterine, “Çok güç bir dönemden geçtik ve geçiyoruz. Bu mücadelede bazı zayiatlar vermemiz kaçınılmazdı. Şener Paşa onlardan biridir. Tarih yanılmaz. Çok zaman geç kalır, fakat yanılmaz. Her mücadeleden onurla çıkanlar da olacaktır, onursuzlukla da” ifadelerini yazmış.

Paşa'nın ziyaret defteri; örgüt defteri gibi: Vakit'in ele geçirdiği belgelere göre Ergenekon terör örgütü lideri olduğu gerekçesiyle yargılanan Şener Eruygur'un, GATA'da sözde yattığı günlerde sık sık emekli birçok generalle görüştüğü anlaşılıyor.

Hasta olduğu iddiasıyla GATA'da yattığı günlerde hastaneyi adeta bir üs gibi kullandığı anlaşılan Şener Eruygur, hastanede açtırdığı ziyaretçi defterinde dostlarının tavsiye ve görüşlerini bile almış. Söz konusu defterlere görüşlerini yazan bazı emekli generaller ise itiraf gibi açıklamalar yapmış.




MÜCADELEDE ERUYGUR'U ZAYİAT VERDİK

Ergenekon soruşturması kapsamında ele alınan karargah evlerinin İstanbul yöneticisi olduğu iddiasıyla gözaltına alınan emekli Orgeneral Kemal Yavuz, söz konusu deftere yazdığı notta ilginç bir mesaj vermiş. Emekli Orgeneral Yavuz, Eruygur'un ziyaretçi defterine, “Çok güç bir dönemden geçtik ve geçiyoruz. Bu mücadelede bazı zayiatlar vermemiz kaçınılmazdı. Şener Paşa onlardan biridir. Tarih yanılmaz. Çok zaman geç kalır, fakat yanılmaz. Her mücadeleden onurla çıkanlar da olacaktır, onursuzlukla da” ifadelerini yazmış.

İtiraf gibi açıklamalarda bulunan Kemal Yavuz'un yanında, emekli Orgeneral Nahit Özgür, Ergül Gökçen ve Zihni Naipoğlu ise ziyaretçi defterine, Şener Eruygur'a yazdığı notta, “Fenerbahçe Dostlar Grubu adına sizi milli bir kahraman olarak selamlıyoruz” ifadelerini kullanıyor.

MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK

GATA'da Şener Eruygur'la görüşen isim bununla bitmiyor. Emekli Tuğgeneral Ercan Birol da yazdığı notta Şener Eruygur'a, “Mücadelemizin aynı azim ve kararlılıkla devam edeceğine inanıyorum” diyor. Murat F. Bayam ise, “Sizlerle beraber çalışmanın verdiği ilkeleri daima aklımızda taşıyoruz. Bunun mücadelesini devam ettirmeyi kendimize bir görev addediyoruz” ifadelerini kullanıyor.
aktifhaber

Peki Şahin S1 Emrini Kimden Aldı
14 Şubat 2009 13:49

"İbrahim Şahin'in Org. Başbuğ'la bir alakası olmadığı kesin, Ama S 1 örgütünü kurmak için kimden işaret aldı?"

Nazlı Ilıcak'ın bugünkü yazısının ilgili bölümü:

İbrahim Şahin'in, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile bir alâkasının olmadığı kesin.

Ama, S-1 örgütünü kurmak için, mutlaka bir yerlerden işaret almıştır. Kayseri Hava İndirme Tugayı'nda görevli olduğu hususu TSK tarafından yalanlanan Fatma Cengiz isimli kadın kim? "Kime ve hangi amaçlara hizmet ediyor?" diye Genelkurmay Başkanlığı da soruyor. Bu kadının, İbrahim Şahin'i yönlendirdiği, düzmece isimli sivil şahısları asker ve paşa olarak Şahin'e takdim ettiği, sorgu metinlerinden anlaşılıyor. (Dünkü yazımda, teferruatlı bir şekilde anlattım.) Fatma Cengiz'in arkasında kimler var?

Kurumlar, birbirini suçlamadan el ele vermeli, gerçeğin aydınlanmasına çalışmalı. Ben şahsen, Şahin'in tek başına 300 kişilik bir vurucu tim oluşturacağına ihtimal vermiyorum. Ciddi ve derin bir sorgulamaya ihtiyaç var.
aktifhaber

ÇİLLER ERGENEKON'A DAHİL EDİLSİN

14 Şubat 2009 21:20
İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şube Başkanı Ethem Açıkalın, Tansu Çiller, Doğan Güreş ve Mehmet Ağar'ın da Ergenekon soruşturmasına dahil edilmesi gerektiğini iddia etti
İnönü Parkı'nda düzenlenen eylemde konuşan Açıkalın, bu kişilerle ilgili Cumhuriyet savcılarını göreve davet etti.

Kimi sivil toplum kuruluşlarının da destek verdiği protestoda Açıkalın, yaklaşık 2 yıldır süren Ergenekon operasyonunun ülkedeki bir dönemin karanlık ilişkilerini gözler önüne serdiğini söyledi. Açıkalın, "Böyle önemli bir soruşturmanın sadece AK Parti'ye karşı darbe girişimiyle sınırlandırılması ve iddianamelerin bu çerçevede hazırlanması operasyonun hiçte 'temiz eller' davası olmadığı kanaatini oluşturmuştur. Ergenekon ile bir dönemin karanlık ilişkileri aydınlatılmak isteniyorsa, faili meçhul cinayetlerin açığa çıkartılması ve soruşturulması gerekir." dedi.

Atılan slogan ve kısa süreli oturma eylemiyle eylem son buldu.

Zaman

"Genelkurmay'dan Yazı Bekliyordu"
15 Şubat 2009 15:13

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınarak tutuklanan Fatma Cengiz'in Kayseri'de yaşayan erkek kardeşi Şahin'i anlattı.

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınarak tutuklanan Fatma Cengiz'in Kayseri'de yaşayan erkek kardeşi, ablasının terör örgütü ile bir ilgisi olmadığını ileri sürdü.

Alper Cengiz, ablasının bir şekilde tanıştığı eski Özel Hareket Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'i iki kez evlerinde misafir ettiklerini ifade etti. Son misafirliğinde iki gece evlerinde konakladığını dile getiren Alper Cengiz, İbrahim Şahin'in üst düzey yöneticilerle görüştüğünü anlatarak, "Genelkurmay'dan görev yazısı bekliyorum. Gelince gidip görevi teslim alacağım" sözlerini sarf ettiğini açıkladı.

Sahabiye Mahallesi'nde kirada oturan Fatma Cengiz'in annesi Meliha Cengiz ve erkek kardeşi Alper Cengiz, Ergenekon soruşturması kapsamında Fatma Cengiz'in tutuklanmasının halen şokunu yaşıyor.

Kardeşinin bir terör örgütü içerisinde örgüt elemanımıymış gibi alınmasına bir anlam veremediklerini kaydeden Alper Cengiz, ablası ile ilgili suçlamaların doğru olmadığını ve iftira olduğunu öne sürdü.

Alper Cengiz, ablasının İbrahim Şahin'le nasıl tanıştığın şöyle anlattı: "Bir akrabamızın cep telefonuna bakarken, ablam İbrahim Şahin'in cep telefon numarasını görüp almış. Sonra kendisi görüşmeler yapmış. Ablam, Korkut Eken, İbrahim Şahin gibi terörle mücadelede başarılar elde etmiş önemli görevlerde yer almış insanlara merakı fazladır. Sonuçta bütün insanlar bu kişilerle ilgili merakları vardır. Tanışmak istemiş. Ablam da bir şekilde tanışmış. Geçen yıl Ramazan ayının ilk günü İbrahim Şahin'i evimize misafir etti. Yanında bir arkadaşıyla birlikte geldiler, iftar yaptıktan sonra ayrıldılar. Biz de tanıştığımız için memnun olmuştuk."

Alper Cengiz, İbrahim Şahin'in ablası tarafından ikinci kez evlerinde misafir edildiğini hatırlatarak, İbrahim Şahin'in iki gece evlerinde kaldığını söyledi.

Cengiz, iki günlük süreçte İbrahim Şahin'in sürekli telefon görüşmeleri yaptığını, üst düzey yöneticilerle görüştüğü yönünde bilgiler verdiğini kaydetti.

Cengiz, İbrahim Şahin'in, Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı ile görüşmeler yaptığı yönündeki sözlerini de hatırlatarak, "İbrahim Şahin, 'Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı ile görüşüyorum. Görev bekliyorum' diyordu. Genelkurmay'dan görev yazısı beklediğini, kağıt geleceğini, kağıt aldığında görevi gidip teslim alacağını söylüyordu. Bunun dışında bir şey de bilmiyoruz. Biz de misafir olduktan tahminen 20-25 gün sonrada tutuklandı. Kardeşimi de bu süreçte kendisiyle yaptığı görüşmeler nedeniyle tutukladıklarını düşünüyoruz." diye konuştu. Alper Cengiz, tutuklandıktan sonra ablası ile görüştüklerini belirterek, avukat tutmak istediklerini ancak 6-7 bin TL istendiğini, bu parayı verecek güçleri olmadığından dolayı avukat tutamayacaklarını belirtti.

Cengiz, avukat tutamadıkları için ablasının barodan talepte bulunacağını belirterek, şunları söyledi: "Ablam, gazete ve televizyonlarda çıkan haberlerin doğru olmadığını ve inanmamamızı istedi. Anladığımız kadarıyla, ablam, İbrahim Şahin'in evimizde kalması yüzünden, terör örgütü üyesine yardım ve yataklık etmek suçlamasıyla karşı karşıyadır. Bu olayla hiçbir ilgisi olmadığı ortaya çıkacaktır. Ablamı, annemi ve beni yıkan terör örgütü üyesi suçlamalarının bir iftira olduğu anlaşılacaktır. Ama biz bu süreçte maddi ve manevi olarak yıpranıyoruz. Böyle bir şey olduğunu da bilseydik, evimizde misafir etmezdik."

Cengiz, ablasının ne nişanlısı, ne de sevgilisi olduğunu, sevdiği insanın şehit düşmesi gibi bilgilerin tamamen yalan olduğunu ifade etti. Cengiz, aile olarak bu yalan haberler hakkında hukuki süreç başlatacaklarını sözlerine ekledi.

Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesi Poyrazlı köyü nüfusuna kayıtlı olan Fatma Cengiz'i, köyünde fazla tanıyan yok.

Poyrazlı Köyü Muhtarı Durak Cankılıç, 1999 yılında ailenin Kayseri'ye göç ettiğini, Fatma Cengiz'le ilgili bilgiye sahip olmadığını belirterek, ancak babasını yakından tanıdığını söyledi.

Cankılıç, "Fatma Cengiz'i tanımam. Aile köyden 10 yıl önce göç etti. Aile, vefat eden baba Hasan Cengiz'in cenazesi için köye geldi. Bir gün kalıp gittiler. Başka bir bilgim yok." diye konuştu.

Öte yandan Fatma Cengiz'in köşe yazarı ve gazeteci olduğuna dair çıkan haberler de doğrulanmadı.

Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Recep Bulut, cemiyetlerinde Fatma Cengiz isimli üyeleri olduğunu ama isim benzerliği nedeniyle bu üyeleriyle karıştırıldığını kaydetti.

Bulut, Ergenekon soruşturması kapsamında yakalanan Fatma Cengiz'i tanımadığına dikkat çekerek, cemiyete böyle bir üye olmadığını sözlerine ekledi.

Kayseri Postası Gazetesi Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Zorlu da Cengiz'in gazetelerinde çalıştığı bilgisinin gerçeği yansıtmadığını, gazetesi ile isminin geçtiği bu konudaki haberler hakkında hukuki süreç başlatacağını aktardı.

Daha önce sabıkası olmadığı belirtilen Fatma Cengiz'in, bir radyoda çalıştığı, burada yaptığı programda DSP'nin eski Genel Başkanı ve eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında söyledikleri sözlerden dolayı, radyonun kapatılmasına neden olduğu bilgisi bulunuyor.

aktifhaber

İhsan KARAHASANOĞLU
Vakit
Ne oldu, Tolon Paşa’nın tahliyesini yazanlara?
15 Şubat 2009

Şu Hurşit Tolon’un tahliye edilmesi olayı..
Tahliye kararı çıktığında, kartel medyası ve Tolon’un avukatı ne demişlerdi?
“Tolon Paşa, sağlık sebepleri ile değil, delil yetersizliğinden tahliye edilmiştir!”
Karara savcılık itiraz etti..
Tolon vekalet vermemiş olsa da, Tolon’un paralı avukatları 10’a yaklaşmış olsa da, dışardan bir ünlü avukatımız hemen itiraz etti: “Savcılığın, tahliye kararlarına itiraz etme yetkisi yoktur!”
Ne olacak peki?
Karar, itirazsız kabullenilecek!
Öyle buyurdu çünkü, bir zamanlar derin örgütlerden dolayı şikayetlerinin ardı arkası kesilmeyen Turgut Kazan beyefendi!
Evet, bu işler, eski solculara kalmış anlaşılan..
1980 öncesinde 141-142’den mahkum olduğu için, avuktalık yapması bile tartışmalı olan Turgut Kazan, şimdi Tolon Paşa’nın tahliyesine zarar gelmesin diye, uçuk hukuk mütalaaları yayınlıyor!
Bir başka solcu avukatımız Ali Rıza Dizdar da, Levent Ersöz Paşa’nın ücretli avukatlığına soyunmuş. Koşturuyor ha koşturuyor!
Dersiniz ki, Dizdar’ı hiç kimse tanımıyor!
Sol söylemlerle, derin yapılanmalar aleyhine hiç bugüne kadar konuşma yapmamış.. Televizyonlarda ahkam kesmemiş!
Şimdi derin yapılanmaların kralının avukatlığını yapıyor!
Her neyse, gelelim Tolon Paşa’nın tahliyesine..
Turgut Kazan bey öyle istese de, savcılık itirazını yaptı ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi de, dosyayı incelemeye başladı.. Sonrasında da, karar açıklandı..
Ne kararı bekliyorsunuz?
Kazan’a göre, “Savcılığın itiraz yetkisi yoktur. İtirazın reddine!”
Ne güzel olurdu ama..
Öyle düşünüyordu Turgut Kazan beyefendi..
Ama öyle olmadı..
Dahası var..
12. Ağır Ceza Mahkemesi, Şener Eruygur Paşa’nın eşinin söylemine göre, “onlardan” olmasına rağmen, “delil yetersizliği gerekçeli kararı” da beğenmedi!
“Delil yetersizliğinden değil, olsa olsa sağlık sebepleri ile tahliyeye onay verebiliriz” dedi.
Kim verdi bu kararı?
Tahliye kararını tek başına veren hakimin başkanı ile, iki hakim arkadaşı!
Yani tahliye kararından daha değerli bir karar bu! Daha üst bir makamın verdiği bir karar!
Bu karardan sonra, kartel gazetelerinde olayı açıklığa kavuşturan ciddi bir yazı görebildiniz mi?
Hayır!
Tolon Paşa’nın avukatından, “Delil yetersizliği kararı yanlışmış. Neyse, buna da şükür. Sağlık sebebi ile tahliye olduk. Ama işimiz zor. ‘Deliller ciddi’ deniliyor. Önceki açıklamamızı düzeltir, özür dileriz” türünden bir açıklama duydunuz mu?
Hayır!
Bir hava estirdiler.. “Delil yetersizliğinden tahlile kararı çıktı. Şimdi 7 ay boyunca tutuklu kalan Tolon Paşa’nın zararını kim ödeyecek?”
Hiç düşünmüyorlardı, Tolon Paşa’nın ilerde mahkum olması halinde, iddia edilen suçları işlediği tesbit olunduğunda, hele hele Tolon Paşa serbest bırakıldığında yarım kalan suçunu tamamlamaya kalkışırsa, bu ülke halkının zararlarını kim ödeyecek?
Nasıl ödeyecek?
Evet, halkı düşünen yok.
İki tane emekli paşamıza zarar gelmesin de.. Onlar orduevlerinde, lüks hayatlarını sürdürsünler de, halka ne olursa olsun!
Tolon Paşa önemli.. Halk hiç önemli değil..
Tahliye kararı ile birlikte ahkam kesen kartel kalemşörleri, şimdi birden bire sus-pus oldular..
Hiçbirisi, tahliye kararının sebebinin değiştirildiği üç kişilik mahkeme kararı hakkında tek satır yazamıyorlar!
Lafa gelince, “Hukuka saygı” diyorlar ama, hukuk onların aleyhine bir karar verince, “hukuk”u hemencecik unutuveriyorlar!

'3 BAŞBAKAN ERGENEKON'UN İÇİNDE'

15 Şubat 2009
DTP'li Sakık: "Ergenekon'un bir ayağı Demirel, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'dır" dedi
DTP'li Sırrı Sakık, "Ergenekon'un bir ayağı Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz'dır" diyerek başbakanlık yapmış üç ismi töhmet altında bıraktı.

DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Ergenekon üyelerinin Doğu ve Güneydoğu'da katliamlar işlediğini ve bunu dönemin siyasi aktörlerinin bilgisi dahilinde yaptığını savunarak, "Ergenekon'un bir ayağı o dönemin siyasi aktörleridir. Bunun adı Demirel'dir. Bunun adı Çiller'dir. Bunun adı Mesut Yılmaz'dır" iddiasında bulundu.

Diyarbakır'da bir araya gelen 200 kadar kayıp yakını İnsan Yaşam Hakkı Anıtı önünde oturma eylemi yaptı. Kayıp fotoğraflarının taşındığı eylemde DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve Muş Milletvekili Sırrı Sakık ile bazı sivil topluk örgütlerinin temsilcileri de katıldı.

kaynak: son sayfa

Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan, Abdullah Çatlı'nın kızlarını İstek Vakfı'na bağlı okullarda burslu okutmuş


19 Şubat 2009 - Ergenekon soruşturmasının firari şüphelisi eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Bedrettin Dalan, Susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı'nın kızlarını İstek Vakfı'na bağlı okullarda burslu okuttu. Sabah gazetesinin haberine göre Dalan, Çatlı'nın küçük kızı Selcen'i masraflarını karşılayarak kendisine ait kolejde okuturken, büyük kızı Gökçen'e de özel bursu ile Yeditepe Üniversitesi'nde master imkanı tanıdı.

YEDİTEPE'DE MASTER

Abdullah Çatlı, 3 Kasım 1996'daki Susurluk kazasında Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ ve Gonca Us'la birlikte hayatını kaybettiğinde büyük kızı Gökçen 21, küçük kızı Selcen de 16 yaşındaydı. Abla Gökçen Çatlı, babasının sık sık 'görev' için gittiği Fransa'nın başkenti Paris'e bağlı Poitiers'de ilkokulu bitirdi. Gökçen Çatlı ilkokulun ardından Türkiye'ye dönerek İstanbul Saint Benoit Fransız Koleji'ne gitti. Gökçen Çatlı daha sonra İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü'nde lisansını tamamlayarak Ergenekon firarisi Bedrettin Dalan'ın burs verdiği Yeditepe Üniversitesi'ni tercih etti. Yeditepe Üniversitesi'nin Sosyal Antropoloji bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamlayan Gökçen Çatlı, 'uluslararası ilişkiler ve siyaset' üzerine doktora yapmayı planlıyor. Çatlı'nın aynı okulda eğitimine devam edeceği öğrenildi.

İSTEK KOLEJİ'NDEN MEZUN

Abdullah Çatlı'nın küçük kızı Selcen ise babası 1996'daki Susurluk kazasında vefat ettiğinde Bedrettin Dalan'ın vakıf okulunda lise ikinci sınıfta eğitim görüyordu. Selcen Çatlı, Dalan'ın verdiği bursla lise eğitimini tamamlayarak, Beykent Üniversitesi'ne kaydoldu. Radyo Televizyon Sinema bölümünü bitiren Selcen Çatlı daha sonra bir dersanede İngilizce öğretmeni olarak çalışmaya başladı.

SAÇAN'IN ÇOCUĞU DA YEDİTEPE'DE OKUYOR

Bugün Ergenekon'da yargılanan Veli Küçük ile dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ı barıştırmak için makam odasında buluşturan Bedrettin Dalan'ın, Abdullah Çatlı'nın kızlarına burs vermesi, Susurluk kazasından çok önce Çatlı'yı da tanıdığını ortaya koydu. Ergenekon sanığı Adil Serdar Saçan'ın çocuğu da Yeditepe Ünevirsitesi'nde eğitim görüyor.

100 kişilik liste ilişkileri çözecek

Yeni Şafak muhabirinin “Veli Küçük ile Adil Serdar Saçan'ı makam odanızda görüştürdünüz mü?” sorusu üzerine ABD'ye kaçan Bedrettin Dalan ergenekon soruşturmasının 10. dalgasında gözaltına alınamadı. Yeditepe Üniversitesi'nde saatlerce arama yapan polis, Dalan'ın kasasından 5 silah ve binlerce mermi ele geçirildi. Dalan'ın makam odasındaki bir kasada ise burs verdiği öğrenciler ile ailelerin isim listesi çıktı. İddiaya göre 100 kişilik listede Dalan'ın okullarında bedava okuttuğu üst rütbeli askerler, polis ve ünlü işadamlarının çocukları bulunuyordu. Savcılığın incelediği burs listesinden hareketle Dalan'ın Ergenekon içindeki ilişkilerini çözeceği belirtiliyor.

Dalan polisin eline geçtiği için kendisini tedirgin eden burs listesiyle ilgili olarak bugüne kadar 7 bin öğrenciye burs verdiğini belirterek şunları söylemişti:

“Burslu öğrenciler arasında memurlar, öğretim görevlileri, subay çocukları, emniyet mensuplarının çocukları, yargı mensupları ve yetim çocukları var. Babas
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> HUKUKÎ HABERLER Tüm zamanlar GMT
Sayfaya git 1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
1. sayfa (Toplam 5 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com