EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Gözden Kaçan Bir Risale

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Ekm 10, 2009 12:22 am    Mesaj konusu: Gözden Kaçan Bir Risale Alıntıyla Cevap Gönder

Gözden Kaçan Bir Risale
Müjgân CUNBUR

Arşivlerimiz ve kütüphanelerimiz, bugün vatanımızın birbirinden çok uzak bölgelerinde yaşayan insanlarını tek kalp olarak çarptıracak nice belgelerle doludur. İşte geçen yüzyılın sonlarında basıldığı basım ve kâğıt özelliğinden anlaşılan 22 sayfalık bir küçük risale de bu türden belgelerden biridir.

Şimdi sizlere "Gözden Kaçan Bir Risale" başlığı altında, kütüphane raflarında unutulup kalmış bu risale tanıtılmaya çalışılacaktır.

Risale, Karakeçili Aşireti adını taşıyor. Üzerinde ve içinde yazar adı ve baskı tarihi yok. Genel görüntüsü devlet yayını gibi, ama devletin o devirdeki basımevlerinden hiçbirinde basılmamış; İstanbul'daki Sabah ve Malûmat adlı iki süreli yayının yayımlandığı Sabah ve Malûmat Matbaalarında basıldığı risalenin sonundaki kayıttan anlaşılıyor. Bu iki süreli yayının çıkış yıllarına göre risalenin on dokuzuncu yüzyılın sonlarında basıldığı tahmin edilebilir.

Kim bilir belki de Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun altı yüzüncü yıl dönümü düşünülerek hazırlanmış olabilir. Bu küçük kitapçıkta bu hususta da ufak bir kayda rast gelinmiyor. Devletin kuruluşunun altı yüzüncü yıl dönümünü tes'id için o yıllarda bir faaliyet oldu mu bilmiyorum.

Ancak devrin padişahı II. Abdülhamid'in birtakım çalışmaları olduğu tarihlerde okunuyor. Bugünkü Bilecik ilimiz merkez olmak üzere bir sancak kuruluyor. Sancağa Osmanlı soyunun atalarından Ertuğrul Gazi'nin adı veriliyor. Ertuğrul ve Osman Gazi'lerin türbeleri, gaza arkadaşlarının kabirleri onarılıyor. Devrin Söğüt Kaymakamı Zühdî Bey, Ertuğrul Gazi'nin türbesi için şu kitabeyi yazıyor:

"Şeref-i şevket ile âleme Sultân Hamîd
Eyledi sâye-i imrânını medet ü temhîd

İşte ez-cümle olup ahd-i hümâyûnunda
Türbe-i Hazret-i Ertuğrul Gazi de cedîd

Sene bin yüz dahi yetmişde iken Ahmed Han
Temelinden bunu etmişti binâ vü tecdîd"

Bu beyitlerle başlayan kitabeden Ertuğrul Gazi Türbesi'nin III. Ahmed zamanında yeniden inşa edildiği, bu binanın da yıkılmaya başlaması üzerine Sultan Abdülmecid zamanında yenilendiği, türbedeki sandukanın Abdülhamid tarafından konulup, türbenin onarıldığı anlaşılıyor ve kitabe şu beyitlerle bitiyor:

"Bunların yatdığı müddetçe bu merkadlerde
Şevket ü saltanatın eylesin Allâh mezîd

Kaymakam Zühdî kulı gûşiş-i bihadd itdi
Bunun imârına meşkûr kıla ol Rabb-ı vahîd

Didi sâlik kulı târih-i güher teşvîşîn
Kıldı bütün, türbeyi, ma'mûr o Hakan Hamîd"


Ertuğrul Gazi Türbesi'nden başka, Savcı Bey'in ve ilk Osmanlı Gazi ve Alplarının mezarları onartılmış, mezarların bulunduğu bahçenin giriş kapısının sağ yatıma bir de çeşme yapılmıştır. Çeşmenin yapım tarihi 1304 H./1888 M.dir.

Asıl konuya dönersek, elimizdeki risale Karakeçililerin birkaç cümlelik tarihiyle başlıyor. Karakeçililerin Osmanlı soyunun atası Ertuğrul Gazi'yle birlikte geldikleri, devrin padişahına bağlılıklarından bahsedilerek koruya giriliyor.

Âşık Paşazâde Neşrî gibi ilk Osmanlı tarihçilerimiz Ertuğrul Gazi'yle birlikte gelen Türk boylarından yalnız Kayıların adlarını yazıyorlar. Günümüzde de en güvenilir kaynak olan İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi'nde, Selçuknâme'ye, dayanarak, Oğuz boylarını damga ve anlamlarıyla açıklarken, başta Kayılara yer verdiği hâlde kolları üzerinde durmuyor.

Ziya Gökalp ise, Türk Medeniyeti Tarihi'nde (s. 21-22), Yörüklerden bahsederken, "Celâleddin Harezm Şah'la gelmiş Türkmenlerdir" dedikten sonra, onların kollarını Çavdurlar, Tekeler, Karamanlar, Sarılar, Karakeçiler, Kantlılar, Karapapaklar, Yumudlar, İlbekliler, Göklenler, Salurlar diye sayıyor. Ziya Bey'in bu fikri, son zamanlarda çıkan eserlerde bir belgeye dayanmadığı için tenkit edilmiştir.

Karakeçililerin Osmanlı tarihindeki rolleri de risalede kısaca şöyle sıralanıyor:

Aşiret Ertuğrul Gazi tarafından eğitilmiş, Karacahisar'ın fethinde kara keçilerinin boynuzlarına birtakım ışıldaklar bağlayarak, alaycuk üzerine kara keçeden örtü örtmek suretiyle harp hilesi yaparak, Karacahisar'ı almışlardır.

Risalede savaş sırasında Ertuğrul Gazi'nin "Haydin alplerim! Haydin Karakeçili yürüklerim!" diye teşvik ettiği için aşiret mensuplarına bu adın verildiğine de ayrıca işaret olunmuştur.

Risaleye göre, Karakeçililer Osmanlıların bütün seferlerine katılmışlar, üzerlerine düşen görevi yapmak için hiçbir fedakârlıktan geri kalmamışlardır. Bu arada Yavuz Sultan Selim'in bütün seferlerinde de cansiparâne mertlikler göstermişler, bu yüzden Yavuz onlara "Haremeyn-i Şerifeyn Aşireti" unvanını vermiş, yani onları Müslümanların en mukaddes bildiği iki yerin, Mekke ve Medine'nin Aşireti diye taltif etmiştir.

Bu bahis devrin padişahı II. Abdülhamid'in Karakeçililerin bu bağlılıklarına ve hizmetlerine karşılık aşireti anlatılamayacak büyük bir armağanla ödüllendirmesiyle bitiyor. Bu armağan, o devrin deyişiyle, "avâtıf" şudur;

Karacahisar köyü yeniden kuruluyor, Osmanlıların ilk istiklâl hutbesinin okunduğu yere bir cami ve çevresine evler yaptırılıyor. Aşiret halkı buraya yerleştiriliyor. Yalnız bununla da kalınmıyor, Ertuğrul Gazi'nin ruhunu şad etmek için o çevredeki birçok köy ve kasaba imar ediliyor. Yukarda da işaret edildiği üzere, merkezi Bilecik kasabası olmak üzere "Ertuğrul Sancağı" adıyla bir liva oluşturuluyor.

Risalede bundan sonra Karakeçililerin şu âdetinden bahs olunmuştur: Karakeçili aşireti her yılın Rebiülevvel ayında Ertuğrul Gazi'nin türbesini ziyaret ederlermiş, bu ziyaret aşiretin kendilerine has bayram imiş. Büyük bir topluluk hâlinde atlara binerek, türbeye gelip, ziyaret ettikten sonra mevlit okuturlar, kurbanlar keserek, konuklara yedirip, ikramda bulunurlarmış. Ve bu tören dolayısıyla olağanüstü neş'elenir, kalpleri sevinçle dolarmış.

Sonra aşiretin hayatına ait bazı özellikler anlatılmıştır: Aşiret içinde kadınların büyüklerine "abla", erkeklere de "başa" denirmiş, paşa kelimesinin buradan geldiğine işaret edilmiştir. Erkek kadın yünden ve yapağıdan eğirip dokuduklarını giydikleri, bu işi bildikleri için de asker için gerekli abayı dokumaları ve eksiklikleri gidermeleri için Balıkesir'de bir fabrika kurulduğu, aşiretin oba oba oraya ilhak edildiği, gerektikçe her obanın başındaki eski meşhur alpların çocuklarından birine emir verildiği, onun da bu emri halka duyurduğu, övgüye değer hizmetleri geçtiği için oba halkının mükâfat olarak askerden ve koyun vergisinden muaf tutuldukları, çok az bir Haremeyn vergisi alındığı, bu vergiye mahsuben de eğirme ücretlerinin irad kaydedildiği bildiriliyor. Obaya yün verilir, ip alınırmış. Bu ipten başka yılda bir kere nüfus başına birer, ikişer kıyye "beden ipi" denilen eğrilmiş ip dağıtılırmış. Haremeyn verdisinin toplanması ve diğer hususların icrası için alpzâdelerden biri bey atanırmış. 1259/1848 yılında bir padişah iradesiyle Manisa ve Hüdavendigâr yani Bursa illerinde ve diğer yerlerde bölük bölük yaşayanlar iskân edilip, bazı vergiler kaldırılarak, oba fertlerinden asker ve öşür alınmaya başlanmış. 1283/1867'de Ahmed Velik Paşa'nın müfettişliği sırasında aşiret Balıkesir'den fek edilip, bulundukları ilçelere ilhak olunarak, beğlik unvanı da kaldırılıp, eskiden olduğu gibi muamele edilmeye başlanmış.

Karakeçili aşireti Özbek diyarından geldiği için adı Özbek ve Türk aşireti ise de oba oba birer cemaat oldukları için her obaya birer nesil ismi verilmiş, denildikten sonra şu oba adları sıralanıyor: Veliler, Tülüzlü, Karabakılı, Şazlı, Hacı Halil, Hayyam Kethüda, Akçainli, Ayn-ı Hanî, Özbekli cemaatleri diye tanınan bu cemaatler sonradan ikiye ayrılıp, değişik isimlerle de anılırlarmış, Özbekli adını taşıyan tek cemaat kalmış.

Risalede bundan sonra "alaçuk" denilen çadırlarından ve bu çadırların kuruluşundan bahs olunmuştur:

"Şimdi pencerelerde görülen kafes misal ve ham yünden mamul sofla iki parmak arzında ve yarım parmak kalınlığında iki adam boyu tulünde tahtaları birbirine çatarak bir beygir dengi olacak kadar ağırlıkta ve icabı takdirinde her ikisi karşı karşıya getirilip arka ve ön taraflarına dahi hallaçların yay astıkları ağaç gibi çubukları ip ile kafes misal örülüp üzerinden duman çıkacak bir delik bırakarak her tarafını keçe ile örtüp ve keçe dahi dumanın ihatasından beyaz iken kara keçe olur ve bu hâlde evlenirlermiş. Ve el'an Türkistan ve Özbek diyarında ve Horasan'da bunun gibi haneler mevcut imiş. Yük hayvanlarının mahsus semerleri olmayıp alaçuk üzerine örtülen keçenin ismine torluk denilir ve semerin üzerinde görünen ağaç gibi şey de kendi imalâtı olarak alık ağacı namıyla müsemma ağacın altına mezkur tozluğu yedi sekiz kat dürüp beygirin üzerine ve onun üstüne de alığı koyup ip kolonlarıyla bağlar ve ağrık tabir olunan pırtı ve eşya-yı saireleri de yükleterek konup göçerek yaşarlar imiş." Risalede "yakın zamana kadar Ertuğrul Gazi'nin türbesinde alâmet-i mahsusu olmak üzere torluk parçasıyla alık muhafaza olunur, aşiret ve ziyaretçiler tarafından takbil edilirmiş" diye açıklanmıştır.

Uyanık ve dirayet sahibi kişilere "Ace" denirmiş. Özbek cemaatinde risalenin yazıldığı sırada "Ace" lâkaplı kimseler yaşamaktaymış. Nitekim Tülüzlü cemaatinde Osman Gazi zamanındaki emirlerden Durgut Alp'a nispetle isim alanlar varmış.

Risalede üç buyrultu yer almaktadır; Bunlardan l Safer 64 yani 8 Ocak 1848 tarihlisi Özbeklü Cemaati Reisi Hacı Kerim Bey torunu, Karaca Hacı Mehmed Bey'in oğlu Mehmed Bey'e verilmiş. Beyin dirayetli ve denenmiş bir zat olması dolayısıyla mülhakatıyla Karesi sancağı muhassallığının 1264 senesinde de beyliğinin ibka edildiği bildirilmiştir. Kendisinin bey bilinip, sözünden bir adım dışarı çıkılmaması, halktan alınacak miri malının zamanında toplanıp, mal sandığına gönderilmesi emredilmiştir, bu bahane ile fakirlerin tedirgin edilmemesine itina ve dikkat olunması ve aykırı hareketten çekinilmesine de ayrıca işaret olunuyor.

Yine Mehmed Bey'e verilen ikinci buyrultu sureti 7 sene 285/1868 tarihli, ay adı yazılmamış. Kıdvetü'l-aşâir ve'1-kabâil ve Haremeynü'ş-Şerifeyn yörükânından Eskişehir sancağı kazalarında iskân üzere bulunan Tülüzlü ve Poyrazlı ve Hacı Halil obası ve Özbekli ve Hayyam Kethüda ve Akçainli ve Şazlı ve Karabakılı cemaatlerinin beyleriyle bilcümle muhtar ve söz sahiplerine hitaben yazılmıştır. Askerin kışlık elbisesi için kendi koyunlarından alınacak yün iplerinin, taahhüt etmelerine rağmen Balıkesir'deki aba-hâneye teslim edilmediğinin anlaşılması üzerine, buyrultunun yazıldığı anlaşılıyor. Buyrultu ile birlikte ne kadar yün ipi toplanacağını bildiren bir defter de gönderilmiş, dışarıya bir dirhem ip satılmadan toplanıp abahaneye teslim edilmesi emr olunarak, kararlaştırılan fiyat üzerinden bahasının ödeneceği bildirilmiştir.

Risaleye aşiretin eski kahramanlık türkülerinden birkaç örnek de eklenmiş, okuyalım:

"Aşağıda algım salgım bir savaş görünür
Gecesi düş gündüzü hayal meyal görünür
Korkarım yoldaşıma bir iş görünür
Er yollarına canını kurban eden alpım benim

Gelin komşular ben can ciğerim aldırdım
iki ellerim, bütün al kanlar içine daldırdım
Canlar dayanmaz salım kendi elimle kaldırdım
Ilgıd ılgıd kanlarla mezara giren benim

Yörük yârimin mezarını yeşil çemen, bürüdü
Gözyaşıyla kıratımız çılbırcağını sürüdü
Hep oba halkı gödeşine kalktı yürüdü
Obası yurd yerinde kurulu kalan serdarım benim

Bu savaş Ertuğrul Gazi'den kaldı bize eser
Osman Gazi çok düşmanların başın keser
Böyle ölüm her kavme olmaz müyesser
Yerin tutar mı bilmem yadigârın oğlum benim "

Risaleye Karacaoğlan'dan da bir koşma alınmış. Başında "Karakeçili Aşiretinin Özbeklü Cemaati beyzadelerinden Hacı Mehmed Beyin mecmuasından istihraç olunmuştur" denilmiştir.

"Bağır kır atım bağır
Düşman duymasın dostumu çağır
Düşmanın arkasında ola yeğ bağır
Alığım alınmaya alınmaya

Babamdan bunca aldığım öğüt
Düşman içün gördüğüm kayıt
Düşman duymasun dostuma ayıt
Unuttular çağrılmaya çağrılmaya

Çağır Karacaoğlan çağır
Taş koptuğu yerde ağır
Adam dostundan bile soğur
Candan, sarılmaya sarılmaya"

Son belge, Karakeçili aşiretinin Hacı Halil obası cemaatinden Yusuf Beyzâde Mehmed Hikmet Bey'e verilen 7 sene 73/yani 1856 tarihli buyrultu sureti olup, Hikmet Bey'in doğruluğu, ip imalinde, miri malının toplanmasında gösterdiği gayret ve cemaat halkının kendinden hoşnut olmaları bakımından o yıl de beyliği üzerinde bırakılmıştır. Buyrultuda cemaatin beyine itaat etmeleri, nizamiye askerinin abaları için gerek aba-haneden alacakları yünlerin, gerekse kendi beden yünlerinin gayet düzgün ve âlâ olmasına dikkat etmeleri, beye de, ipleri zamanında toplayıp, peyderpey mal sandığına gütürüp teslim etmesi, ahali ve fukarayla güzel geçinmesi, fukarayı izaç etmemesi emr olunmuştur.

Risalede bu buyrultunun, isimleri de zikredilerek, diğer cemaat beylerine de yollandığı bildiriliyor. Bundan sonra aşiretin nüfus ve hâne sayısını gösteren bir cetvel yer alıyor. Kütahya, Eskişehir ve Ertuğrul Gazi sancaklarında, nahiye ve kazalarda toplam nüfus sayısı 14521, hâne sayısı 2856'dır. Köy adlarından bazıları gerçekten güzel, birkaçını sayayım: Yörük Karacaviran, Arı Kaya, Yarımca, Bozdağ, Kavacık, Turgudoğlu, Akçın, Akçayır, Yörük Kartal, Eşen Karaca, Karaca Hisar, Akça Kaya gibi... Daha sonra bu oba ve cemaatlerin askere ne kadar süvariyi, kimin maiyetinde yollayacaklarını gösteren cetvel yer alıyor. Bu cetvelin toplamı da 435 atlıdır. Bunlardan 45'i Eskişehir'in Seyitgazi nahiyesine tâbi Kuyucak köyünden Özbeklü cemaatinin Beyi Hacı Kerim Beyzâde Hacı Bekir Bey, yedi kardeşi, dört oğlu, dört eniştesi, dört damadı ve torunları, 25'i yine Seyitgazi'nin Numan Oluk köyünden Hikmet Beyzâde Yusuf Bey ve oğlu Hikmet Bey'le maiyetleridir. Diğerleri de cemaatlerin nüfusuna göre cetvelde yer alıyor. Yörük Kırka köyünden aşiret serçavuşu Mehmed Bey tek kişi olarak harbe katılıyor.

Risale aşiret gençlerinin cirit oynarken söyledikleri bir türkü ile sona eriyor. Aşiret Reisi Hacı Bekir Bey'in cüzdanında kayıtlı olan bu türkünün atalarından kaldığı belirtiliyor. Türkünün sözleri şöyle :

"Haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi benim Türklerin
Haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi benim yoldaşlarım
Haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi benim yörüklerim
Haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi haydi benim alplerim

Çabuk çabuk yetişin çabuk çabuk yetişin çabuk çabuk yetişin düşmanlara ulaşalım

Ulaşalım da kuvvetle elimizden ulaşalım da kuvvetle elimizden ulaşalım da kuvvetle elimizden geldiği kadar savaşalım

Asla korkmayın düşmandan asla korkmayın düşmandan asla korkmayın düşmandan Çalaba eman olalım

Bu yolda hepimiz bu yolda hepimiz bu yolda hepimiz şehid ya gazi olalım"

En sonda padişah II. Abdülhamid'e dua bulunmaktadır.

Çocukluğumda dedemden Sultan Hamid'in "Ben onlara söz söyletmem. Onlar benim ceddimdir, ben onların soyundan geliyorum" dediğini kaç kere duyduğumu hatırlıyorum.

Son olarak demek isterim ki, Karakeçili aşireti Yavuz Sultan Selim'in verdiği adla Haremeyn-i Şerifeyn Aşireti hakkındaki bu küçük risalede, Karakeçililerin yüzyıl önceki yaşayışlarından görüntüler dile getirilmiştir. Yarın, onların yurdun güney doğusunda oturan torunlarını göreceğiz. Bu gün Urfa'da, bu aşiretin yurdumuzun güney doğusunda kalan obaları ile ilgili olarak yapılan toplantıda, bu risalecikten söz ederken, bir kere daha anladım ki ve herkesin anlaması gerekir ki, Türk yurdunun insanları, doğusuyla, batısıyla ve her şeyden önce geçmişi ve de geleceğiyle bölünmez, parçalanmaz bir bütündür. Ve bu risalecik devlet belgeleriyle, şiiriyle, oyunuyla ve türküleriyle kalplerimizi çarptırmaya, bölünmez bütünlük ideali çevresinde toplamaya yetti.

http://forums.cjb.net/karakecililer-about19.html

Ertuğrul Gazi'nin Türbesi



Türbesinin Üzerine Türkmenistan, Türkiye, Azerbaycan,Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletleri Tarafından Gönderilen Bayraklar ve Topraklar Örtülmüştür..

Ruhu Şad Olsun Mekanı Cennet Olsun

Türkü türkü,Türklüğe giden yolda
Söz oldu,ses oldu Ertuğrul Gazi
Oğuz ellerinde yirmidört boyda
Koca Çınar oldu Ertuğrul Gazi

Oğuz Han Mete’den dünü bugüne
Türkün savaşı benzer; toy, düğüne
Ötüken’den, Ergenekon dağına
Kutlu nefer oldu Ertuğrul Gazi

Hayma ana,şeyh Edebali hocası
Altı yüzyıl tüttü ocak bacası
Mazlumu koru Osman’a ricası
Ateşte kor oldu Ertuğrul Gazi

Gazi Alpler,dervişlerin yoldaşı
Boynu bükük yetimlerin haldaşı
Emri İslam’a düşmanın kindaşı
Hakk’a kılıç oldu Ertuğrul Gazi

Yiğit yalın kılıç Türkmen beyleri
Töre kokar düğünleri toyları
Söğüt,Domaniç’te Kayı boyları
Bizans’a dert oldu Ertuğrul Gazi

Önce toprak, sonra bayrak ülküsü
Karakeçeli aşiret türküsü
Tarihte namdır Kayı’nın öyküsü
Türk’e devlet oldu Eruğrul Gazi

Bir Garip benim; Özüm Kayı boyu
Kıyamet kopsa baki, Türk’ün soyu
Yörük ellerinde kutlansa toyu
Unutmam iz oldu,Ertuğrul Gazi

KAYNAK: ATA VATAN DOĞU TÜRKİSTAN
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com