EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Nazım Hikmet Ran

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Ekm 03, 2009 11:00 pm    Mesaj konusu: Nazım Hikmet Ran Alıntıyla Cevap Gönder



Çanakkale Masalı
Nâzım Hikmet Ran


Hilâl şunu nakleder her göğe çıkışında:

Bundan yıllarca evvel İstanbul’un dışında

Üç denizi seyreden bir eski kale vardı;

İçinde pek mübarek bir evliya yatardı.

Yalçın duvarlarını aydınlatırken gurup

Uzaktan bakılınca bu kale bağdaş kurup

Tepelere oturan bir devi andırırdı,

En cesur yüreklerde korku uyandırırdı.

Nur inerken semadan karanlık mazgallara

Yeşil sarıklı bir pir bürünerek allara

Göğsünde bir ay yıldız her gece zikrederdi

Burası mukaddestir, kimse giremez! derdi.

Velinin kudretine inanmayan dört çapkın

Bu kaleye ettiler köleleriyle akın.

Sanki bir an içinde çalkalandı bir deniz

İçten gelen bir dua dolaştı dehliz dehliz

Göster bu kâfirlere kudretini Yarabbi!

Birdenbire yıkıldı kale dağ göçer gibi

Dört çapkın kölelerle taşlar altında kaldı.

Karanlıklar boşlukta sallanarak alçaldı!

O gece evliyanın ruhu uçtu Allah’a!

Hiç kimse yaklaşmadı bu kaleye bir daha...

**********



Sekiz Yüz Elli Yedi
Nazım Hikmet

İslâmın beklediği en şerefli gündür bu:
Rum Konstantaniyye’si, oldu Türk İstanbul’u!

Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
Türkün genç padişahı, bir gök yarılır gibi,

Girdi Eğrikapı’dan kır atının üstünde;
Fethetti İstanbul’u sekiz hafta üç günde!

O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın!
Belde-i Tayyibe’yi fetheden padişahın,

Hak yerine getirdi en büyük niyazını:
Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını!

İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa, yıkılmalı İstanbul!


Tahir olmak ta ayıp değil
Zühre olmak ta


Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil
Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte yani yürekte....
Mesela bir barikatta döğüşerek
Mesela Kuzey Kutbu'nu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak ta ayıp değil Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil..
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istersen dünyadan ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık Yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden
Tahir olmak ta ayıp değil
Zühre olmak ta
Hatta sevda yüzünden ölmek te ayıp değil...!


Nazım Hikmet RAN

TA­RAN­TA - BA­BU’YA ON İKİN­Cİ MEK­TUP

Ge­li­yor­lar Ta­ran­ta - Ba­bu,
se­ni öl­dür­me­ğe ge­li­yor­lar.
Kar­nı­nı de­şip
bar­sak­la­rı­nın
ku­mun üs­tün­de aç yı­lan­lar gi­bi kıv­ran­dık­la­rı­nı
gör­me­ğe ge­li­yor­lar.

Se­ni öl­dür­me­ğe ge­li­yor­lar TA­RAN­TA - BA­BU,
se­ni
ve ke­çi­le­ri­ni.
Oy­sa ki ne on­lar se­ni ta­nır
ne on­la­rı sen…
Ve ne ke­çi­le­rin at­la­mış­tır
on­la­rın çit­le­rin­den.

Ge­li­yor­lar Ta­ran­ta - Ba­bu.
Ki­mi Na­po­li’den
Ti­rol’den ki­mi.
Ki­mi do­yul­ma­mış bir ba­kış­tan
yu­mu­şak
ve sı­cak
bir el­den ki­mi…
On­la­rı or­du or­du
ta­bur ta­bur
bö­lük bö­lük
fa­kat te­ker te­ker
dü­ğü­ne gö­tü­rür gi­bi
üç de­niz­den aşı­rıp
ölü­me ge­tir­di ge­mi­ler…

Ge­li­yor­lar Ta­ran­ta - Ba­bu,
ge­li­yor­lar için­den bir yan­gın ale­vi­nin.
Ve bay­rak­la­rı­nı di­kip
sa­man­dan da­mı­na
se­nin top­rak evi­nin,
ge­len­ler
ge­ri dön­se­ler bi­le eğer,
kan­lı ke­sik sağ ko­lu­nu So­ma­li’den bı­ra­kan
To­ri­no­lu tor­na­cı ar­tık
çe­lik çu­buk­la­rı ipek gi­bi öre­mi­ye­cek…
Ve kör göz­le­riy­le bir da­ha
Si­cil­ya­lı ba­lık­çı
de­niz­le­rin ışı­ğı­nı gö­re­mi­ye­cek.

Ge­li­yor­lar Ta­ran­ta - Ba­bu.
Bu öl­me­ğe ve öl­dür­me­ğe gön­de­ri­len­ler
kan­lı sar­gı­la­rı­na bi­rer bi­rer
te­ne­ke haç­lar ta­kıp dön­dük­le­ri gün,
bü­yük ve adil Ro­ma’da
his­se se­net­le­riy­le ak­si­yon­lar yük­se­le­cek,
ve gi­den­le­rin ar­dın­dan
ye­ni efen­di­le­ri­miz
ölü­le­ri­mi­zi soy­ma­ya ge­le­cek…

Nazım Hikmet

KORE'DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN MENDERES'E SÖYLEDİKLERİ

DİYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,

iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.

Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.

Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.

Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.

Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

25 Haziran 1959

KORKU

Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor.
Kore dağlarından geliyor kimi
apaçık gözleri dumanlı

kaytan bıyıkları kanlı
yaşları yirmi.

Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor
hele çocuk ölülerinden.
Karınları davul gibi, boyunları çöpten ince,
kırıyorlar Adnan Bey'in mutfak camlarını
her gece mezarlarından çıkınca...

Korkuyor Adnan Menderes
dirilerden korkuyor
hele çarıklılardan
hele kasketlilerden.
Kasketliler hayını bağışlamayı bilmez.

Korkuyor Adnan Menderes
kocaman yanakları
sarkıyor yağlı, sarı.
Korkuyor Adnan Menderes
üç saata indi uykusu.

Korkuyor Adnan Menderes
hiçbir korkuya benzemez
halkını satanın korkusu.

1959

26 Ekim 2009
Oğlundan Nazım Hikmet'e Şok!
Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesine karşı çıkan oğlu Memet Nazım, babasına şok suçlamalarda bulundu...

Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesine karşı çıkan oğlu Memet Nazım, bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Babam, Ruble karşılığında şiir yazan bir adamdı... Hasta annemi ve henüz 3 yaşında olan beni terkedip başka kadınlara gitmiş bir adam için kılımı kıpırdatmam.”

Moskova'daki Novodeviçye Manastırı'nda yatan Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesi konusunda yıllardır saklanan gerçekleri açıklıyoruz. Nazım Hikmet'in son eşi Vera Tulyakova'nın, hayattayken, mezarın nakli karşılığında 1 milyon dolar istediği ortaya çıktı. Türkiye'deki Nazım lobisi bu parayı toparlamaya 1999 yılında karar verdi. Ancak “en yakını” sıfatıyla, nakil için yasal olarak başvuruda bulunması gereken Nazım Hikmet'in oğlu Memet Nazım, “Ruble için Rusya'ya kaçmış, para karşılığında şiir yazmış, beni ve annemi yüzüstü bırakmış bir adam için kılımı bile kıpırdatmam” diyerek, kendisinden nakil başvurusu yapmasını isteyenleri reddetti. Nazım Hikmet, 1950'de hapisten çıktıktan sonra 1951 yılında eşi Münevver Hanım'ı ve 3 yaşındaki oğlu Memet'i terkederek Türkiye'den kaçmış, ailesinin yanına getirilmesi mümkünken bu teklifleri geri çevirmişti.

“BÜYÜK AŞKI” DEDİKLERİ KADIN KEMİKLERE 1 MİLYON DOLAR İSTEMİŞ

Türkiye'de “Nazım'ın büyük aşkı” diye göklere çıkartılan Vera Tulyakova'nın, 1 milyon dolar karşılığında “kocasının kemiklerini satan eş” durumuna düşmesi, Türkiye kamuoyundan ısrarla saklanırken, Nazım Hikmet'in, resmi eşi Münevver Hanım'dan olma öz oğlu Memet Nazım da babasının Türkiye'ye getirilmesine “hak etmiyor” diyerek karşı çıktı. İşte bu gerçek de büyük bir ustalıkla gizlendi. Bu pürüzler ortada dururken, Nazım lobisi tarafından dünyaya “ünlü şairin kendi ülkesine getirilmesi engelleniyor” yalanı tekrarlandı. Nazım'ın mezarının getirilmesi için referandum dahil pek çok sansasyonel tartışma başlatıldı, kamuoyu sürekli Nazım Hikmet'le meşgul edildi.

VATANDAŞLIK VERİLDİ, MEZAR NEREDE?

Bakanlar Kurulu, Nazım Hikmet'e Türk vatandaşlığı hakkı tanıdı ve bu karar 10 Ocak 2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Nazım lobisinin, yıllardır engel gibi gösterdikleri bu sözde pürüz de ortadan kalktı. Ancak buna rağmen neden hala mezarı getirilemediği sorusu önem kazandı. Yaptığımız araştırma sonucu, olayın yıllardır başka türlü gösterilmek istendiği anlaşıldı.

NAZIM'IN OĞLU, BABASINI NEDEN İSTEMEDİ?

Uluslararası yasalara ve teamüllere göre kişinin ölmeden önceki eşi veya birinci dereceden akrabasının rızasıyla mezar nakli gerçekleşebiliyor. Türkiye'deki Nazım lobisi, yurtdışında yaşayan Nazım Hikmet'in oğlu Memet Nazım'a “parayı toparlayabileceklerini” belirterek, kendisinin sadece Rus makamlara mezar nakli için resmi başvuru yapmasını istediler. Memet Nazım ise Vera Tulyakova'ya tek kuruş vermeyeceği gibi, babasının mezarının nakli için de hiçbir girişimde bulunmayacağını söyledi.

Memet Nazım bununla da kalmadı ve Nazım Hikmet'in Rusya'ya kaçışını organize eden ve şimdi de getirilmesi için en çok gayreti gösteren aile dostu Refik Erduran'a “Daha fazla ısrar etmeyin. Babam ruble karşılığında şiir yazan bir adamdı. Hasta annemi ve henüz 3 yaşımdayken beni terkedip başka kadınlara gitmiş bir adam için kılımı kıpırdatmam” dedi. Nazım Hikmet'in kemikleri karşılığında 1 milyon dolar alma hayalleri suya düşen ve Türkiye'de “Nazım'ın pek sadık ve masum eşi Vera” olarak bilinen Vera Tulyakova, 2001 yılında öldükten sonra vasiyeti gereği cesedi yakılarak, Nazım Hikmet'in mezarına gömüldü. Şu an o mezarda iki kişi yattığı için, muhtemel bir nakil durumunda Nazım Hikmet'in oğlunun yanısıra, Vera Tulyakova'nın kızı Anna Stepanova'nın da rızası gerekecek. Böylece mezarın açılıp Nazım Hikmet'in kemiklerinin getirilmesi daha da karmaşık hale geldi.

ERDURAN: OĞLUNDAN HAYIR YOK

Vakit'e konuşan Refik Erduran, “Siz bunları nereden öğrendiniz?” derken, Nazım Hikmet'in oğlunun, babasının mezarının Türkiye'ye getirilmesini istemediğini doğruladı. Erduran, “Babası hakkında ileri geri şeyler söylüyor. Yok Ruble karşılığında Rusya'ya gitmiş filan gibi. Bence ikna etmek için uğraşmanın bir yararı da yok. O zaman ona, çıkıp konuşması için fırsat verilir ki; bu hiç iyi olmaz. Oğlundan bir hayır yok” dedi. Erduran, Vera için ise “Ben Vera'ya olumlu bakmakta olan biri değilim. Ama Vera'nın Nazım Hikmet'in kemikleri karşılığında 1 milyon dolar istediğine ise şahit olmadım” demekle yetindi.

“OĞLUNA FIRSAT VERİLMEMELİ”

Erduran, Memet Nazım'ın annesi Münevver Hanım tarafından “babasına karşı zehirlenmiş bir kişi” olduğunu belirterek, “Bu konuda çok girişim oldu ama hiçbir sonuç alınamadı. Memet kesinlikle istemiyor, bu açık. Babası hakkında çok olumsuz tavır içinde. İşte ruble için gitti Rusya'ya gibi saçmasapan laflar ediyor. Açıkça Memet'ten hayır yok. Ondan olumlu bir katkı beklenemez” şeklinde konuştu. Erduran, “Aileden birisi istemezse bu iş nasıl olacak?” şeklindeki sorumuza ise şu cevabı verdi: “Olmayacak. Yapacak bir şey yok. Ben artık hiç ümitli değilim. Hatta bu vesileyle ortaya başka laflar sürülebilir. Şu anda bu aşamada Nazım'ı olduğu yerde bırakmak en iyisi. Durup dururken problem çıkartmamak lazım.”

HÜKÜMETLER SUÇLANDI

Erduran, Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilemeyişi yüzünden hep hükümetlerin suçlandığını hatırlattığımızda ise, “Ben bu konuda net konuşabilirim; hükümetin tavrını da biliyorum, özel konuşmaları da biliyorum, nasıl bir tavır takınıldığını da biliyorum. Hükümetin, Nazım'ın getirilmemesi gibi gizli bir tavrının olduğu söz konusu değildir. Aileden böyle bir talep gelse, hükümet de olumlu bakacaktır. Ama böyle bir durum yok. Zorlamanın da bir anlamı yok. Şimdi zorlanırsa, oğlu çıkar açıktan babası aleyhine birçok şey söyler. Kaş yapalım derken göz çıkarırız. Bunu şu an kurcalamamak en hayırlı tavırdır diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

ERCAN: BU KONUDA KONUŞMAK İSTEMİYORUM

Nazım Hikmet'in mezarının Türkiye'ye getirilmesi konusunda defalarca girişim başlatmış olan Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Enver Ercan ise, “Biz elimizden geleni yaptık ve yapıyoruz. Oğlunun ikna edilmesine ilişkin çabalar geçmişte oldu, bu doğrudur. Ancak ikna edilemedi, ancak görüşmeler sürüyor” dedi. Ercan, Vera'nın kemikler karşılığında istediği 1 milyon dolarla ilgili olarak ise, “Bilemem ki, öyle tevatürler var; ancak bu konuda konuşmak istemiyorum” dedi.
Kaynak: Vakit


Askerden Nazım Hikmet Açılımı!

Bir tabu yıkıldı. Askeri dergide Nazım Hikmet'in niye Bahriyeli olduğundan, en başarılı derslerine kadar bütün askerlik hayatı anlatıldı.
Bahriye Mektebi'ni bitirdikten sonra deniz subayı olarak görev yapmaya başlayan Nazım Hikmet Ran'ın, TSK tarafından onlarca yıl illegal olarak kabul edilen ideolojiyi benimsemesi nedeniyle ordudan atıldıktan sonra ünlü şairin eserleri de TSK 'da sakıncalı yayınlar listesine alınmıştı. Şimdi durum değişti. Deniz Harp Okulu'nun dergisinde ünlü şaire 2 sayfa ayrıldı.

İŞTE BAHRİYELİ NAZIM HİKMET

Deniz Harp Okulu'nda yapılan arşiv düzenleme çalışmaları sırasında ünlü şairin kayıtlarına rastlanıldı. Ardından Beşiktaş Deniz Müzesi'ndeki Osmanlıca uzmanlarına gönderilen metinler günümüz Türkçesi'ne çevrildi ve Bahriyeli Nazım'ın karnesi de ortaya çıktı.

SARI SAÇLI, YÜZÜNDE ÇİLLER VAR

Deniz Harp Okulu'nun dergisi Pusula'nın son sayısında yayınlanan makaleye göre, Nazım Hikmet Ran, 25 Eylül 1915 tarihinde Heybeliada'daki Bahriye Mektebi'ne kayıt edildiğinde 45 kilogram ağırlığında, 1 metre 56 santimetre boyunda, sarı saçlı, yüzünde çiller olan, koyu mavi gözlü, beyaz tenli bir çocuk olarak zabıt tutulmuş.

AHLAKLI AMA SİNİRLİ

962 Künye numaralı ve adı Mehmet Nazım olarak geçen Nazım Hikmet Ran'ın öğrenci takip listesinde, birinci sınıfta iyi ve zeki olduğu ama elbisesine az özen gösterdiği, ikinci sınıfta orta derecede çalışkan fakat düzensiz, üçüncü sınıfta ise mesleki yeteneği geliştirilmesi lazım gelen, ahlakı tavırları pekiyi, sinirli tabiatlı ve elbisesine özen göstermeyen bir öğrenci olarak değerlendirilmiş. Nazım Hikmet'in deniz talebesi değerlendirmesinde ise, 1918 yılında 26 kişi içinden 9'uncu olarak Mekteb-i Bahriye'den mezun olduğu ve dönemin okul gemisi Hamidiye Gemisi'ne Güverte Stajyer Subay olarak atandığı belirtiliyor.

TABUR ÖNÜNDE TAKDİR

Resmi belgelerde, Nazım Hikmet'in çeşitli zamanlarda Din Felsefesi ve Fen Bilgisi derslerine çalıtığı için tabur önünde komutanları tarafından takdir edildiği, 5 Ocak 1918 tarihinde Din Felsefesi dersindeki başarısından dolayı mükâfat sofrasında yemek yediği ve 10 Ocak 1918 tarihinde ise Fen Bilgisi dersine çalıştığı için Heybeliada'da gezi yapmakla ödüllendirildiği yer alıyor.

4.5 SAAT TUTUKLU KALMIŞ

Resmi belgelerde Nazım Hikmet'in sadece bir kere ceza aldığı ise şöyle anlatılıyor: "29 Ekim 1917 tarihinde talim esnasında askeri rütbesine aykırı vaziyette bulunduğundan, dört buçuk saat tutuklu kalmıştır. Nazım Hikmet'in ahlak notları ise şöyle: "Birinci Sınıf : 5, iİkinci Sınıf : 4,5, üçüncü Sınıf : 5 ve deniz Talebesi : 5.

AŞIRIYA KAÇAN HALLERİ

Nazım Hikmet Ran'ın komunizm ideolojisini benimseye başlamasıyla beraber TSK ile arası açılıyor ve, "Uzun zamandır aşırıya kaçan halleri" bulunduğu için 17 Mayıs 1921 tarihinde Deniz Kuvvetleri ile ilişiği kesiliyor. Pusul Dergisinde bu konuda ise şu yorum yapılıyor: "Mehmet Nazım için yazılanlar bize gösteriyor ki öğrencilik yıllarında askeri disiplin içinde özensiz davranışları, şiir yazma merakı ve becerisi onu deniz subayı olmaktan uzaklaştırıp edebiyata sanata yönlendirmiştir. Sanata ve edebiyata yönlenmesinde Mekteb-i Bahriye'de edebiyat öğretmeni olan Yayha Kemal Beyatlı'ya duyduğu büyük hayranlığın da etkisi yadsınamaz. Bahriye Mektebi, Mehmet Nazım'ın yaşamına yön vererek, kaderini değiştirmiştir"

BİR ŞİİRLE ASKER OLMUŞ

Nazım Hikmet'in Bahriyeli oluşunun da ilginç bir hikayesi var. Galatasaray Lisesi'nde eğitime başlayan Nazım Hikmet'in ailesinin ekonomik durumu bozulunca, oğullarını Nişantaşı Lisesi'ne yazdırıyorlar. Daha ortaokul sınıflarındayken şiir yazmaya başlayan Nazım Hikmet, denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirini aile toplantısında Bahriye Nazırı Cemal Paşa'ya okuyunca hayatı birden değişiyor ve yazdığı şiir, ona Bahriye Mektebi'nin kapılarını açıyor.

İSTİFA EDEN KOMUTAN İSTEMİŞ

Deniz lisesi öğrencilerinin dergide Nazım Hikmet konusunu işlemelerini bizzat, iki gün önce istifa eden Tuğamiral Türker Ertürk'ün istediği öğrenildi. Ertürk de, veda konuşmasını Nazım Hikmet'in, "Oğlumun denizci olmasını isterdim" adlı şiiri ile tamamlamış ve ünlü şairin, okulun rahleyi tedrisinden geçtiğini vurgulamıştı.
aktifhaber
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com