EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

BOŞLUKTA BİR İBRAHİM

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Eyl 08, 2009 11:29 pm    Mesaj konusu: BOŞLUKTA BİR İBRAHİM Alıntıyla Cevap Gönder

BOŞLUKTA BİR İBRAHİM


işsizim kardeşlerim
adım ibrahim

o ibrahim değil hayır
bu beriki ibrahim

tarihten önce vardım
tarihten sonra varım

işsizlikten kardeşlerim
ağrıyor kasıklarım
al şu taşı şurdan da koy şuraya diyen yok
gel de boya şu duvarı
şu bahçeyi çapala
şu kömürü kır da taşı
al da gezdir şu köpeği
diyen yok

şu kapının önünde dur
şu büroyu sil süpür
gelene güle güle
gidene buyur
şunu al da ekmek götür evine
a ibrahim diyen yok

elim elim üstünde
elim şeyim üstünde
bütün gün işte böyle

soran yok suratımın neden çarpıldığını
kamburumun nedenini bilen yok
milyon basıp milyonerler üretiyorlar
milyonerler milyonlarca işsiz üretiyorlar
nereden gelip nereye gidiyor bu arabalar
kimler yapar bu evleri kimler oturur
bu bankerler kimden alır bu parayı kime satarlar
bunu bana diyen yok

güvercinler konuyor damına valiliğin
bense durmuş kaldırımda bu güzel günde
yontudaki demir atın kuyruğunu denetliyorum
yapan da güzel yapmış eline sağlık
kuyruğunu da dik yapmış
elbetteki dik durmalı yontusal atların yontusal kuyrukları

çok işsizim kardeşlerim
adım ibrahim

Hasan Hüseyin Korkmazgil - 1982

(Işıklarla Oynamayın - bütün şiirleri -11, Bilgi yayınevi)

“BOŞLUKTAKİ İBRAHİM”LERE MEKTUP
Oğuz Gürses



Sevgili kardeşim “boşluktaki İbrahim”...

Yıl 1982...

Devrimci şairlerden Hasan Hüseyin Korkmazgil (*), o zaman da bu halkın derin bir yarası olan işşsiziğin, alın teriyle rızkını kazanmak isteyen bir insan için ne demek olduğunu aşağıdaki şiirinde çok başarı bir şekilde anlatıyor:

[BOŞLUKTA BİR İBRAHİM (**)

işsizim kardeşlerim
adım ibrahim

o ibrahim değil hayır
bu beriki ibrahim

tarihten önce vardım
tarihten sonra varım

işsizlikten kardeşlerim
ağrıyor kasıklarım
al şu taşı şurdan da koy şuraya diyen yok
gel de boya şu duvarı
şu bahçeyi çapala
şu kömürü kır da taşı
al da gezdir şu köpeği
diyen yok

şu kapının önünde dur
şu büroyu sil süpür
gelene güle güle
gidene buyur
şunu al da ekmek götür evine
a ibrahim diyen yok

elim elim üstünde
elim şeyim üstünde
bütün gün işte böyle

soran yok suratımın neden çarpıldığını
kamburumun nedenini bilen yok
milyon basıp milyonerler üretiyorlar
milyonerler milyonlarca işsiz üretiyorlar
nereden gelip nereye gidiyor bu arabalar
kimler yapar bu evleri kimler oturur
bu bankerler kimden alır bu parayı kime satarlar
bunu bana diyen yok

güvercinler konuyor damına valiliğin
bense durmuş kaldırımda bu güzel günde
yontudaki demir atın kuyruğunu denetliyorum
yapan da güzel yapmış eline sağlık
kuyruğunu da dik yapmış
elbetteki dik durmalı yontusal atların yontusal kuyrukları

çok işsizim kardeşlerim
adım ibrahim]

***

Yıl 2009...

“Boşluktaki ibrahim”lerin sayısının her geçen yıl çığ gibi katlanarak büyüdüğünü yukarıdaki grafik kabak gibi gösteriyor mu İbrahim?

AKP yönetimindeki TC, işsizlikte ( Güney Afrika, İspanya, Letonya, Estonya’dan sonra) dünya beşincisi...

“Kriz bizi hamdolsun teğet geçti”, “Krizi en az hasarla atlatıyoruz” mavralarında “boşluktaki ibrahim”lerin ne adı ne de yeri var mı?..

Onlar,“bolluktaki İbrahimler”den bahsediyor, sen sakın üzerine alınma İbrahim...

Çünkü sen, onların çok önem verdikleri ve adına “makro ekonomi” dedikleri rakamlardan oluşan sanal bir varlık değillsin..

Çünkü (karnı acıkan, üşüyen hastalanan, ailesini geçindirmek ve kimseye muhtaç olmadan hayatını alın teriyle idame ettirmek zorunda olan ve bunun için, bütün bunlara yetecek kadar gelir sağlayacak bir işe ihtiyacı olan) sen , onlar için, “mikro ekonomi” adı altında ele alınan, ama istatistiklerin yalancı dünyasında mikrobik varlıklar gibi göze görülmez birisin...

Sevgili kardeşim İbrahim, onların “Enflasyon şöyle oldu, cari açık böyle oldu, ihracat şöyle, ithalat böyle, faizler orada, borsa burada” diye lâf üreten günü birlik iktisadî dilleri içinde sen, ancak (her zaman olduğundan çok daha eksik gösterilen) “işşizlik rakamları” açıklandığında şöyle bir değinilip geçiliveren değersiz, namsız, nişansız biri değil misin?

Yoksa, nasıl “boşluktaki ibrahim”lerin sayısı 86 yıldır istikrarlı bir seyir takip ederek sürekli artarken, Hasan Hüseyin’in dediği gibi, onlar “milyon basıp milyonerler üretiyorlar/ milyonerler milyonlarca işsiz üretiyor” olabilirlerdi ki?

Diktatör Kenan Evren ve çetesinin yaptığı 82 Anayasası’nda başka bir şekilde formüle edilerek “güvence” altına alınan “cumhuriyetin kazanımları/temel esasları” dedikleri “şifre”nin çözülmüş hali şöyle olsa gerek İbrahim: “ Boşluktaki (çok sayıdaki)ibrahimlerin sayıları ile bolluktaki (az sayıdaki) İbrahimlerinse (sayıları değil sadece) servetleri, her daim artacaktır! Bu ‘kazanım/esas’lar asla ‘değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.’ Bir tehlike anında Yargı (bütün hukuk normlarını altüst etmek suretiyle de olsa), olaya müdahale eder... Yargı’nın gücü yetmezse TSK (gerekirse yetki sınırlarını da aşarak) bu ‘kazanım/ temel esaslar’ı ne yapıp edip korur...”

86 yıldır bu düzen değişmediğine ve bu düzenin değişmesini isteyenlerin başına (yargı, polis ve TSK eliyle) gelenler/getirilenler; pişmiş tavuğun başına gelmediğine göre...

“Boşluktaki ibrahim” lerle “bolluktaki ibrahim”lerin statüsünü belirleyen (ve merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e “Bu taksimi kurt yapmaz/kuzulara şah olsa” dedirten) bu “düzen/statüko” bütün “temel esas/kazanım”larıyla birlikte tarihe
gömülmedikçe... “Boşluktaki ibrahim”lerin herhangi bir şansı olabilir mi benim canım kardeşim?...

Bunu “bolluktaki İbrahim”lerin hepsi gayet iyi biliyor da...

Bir sen öğrenemedin gitti be, “Boşluktaki ibrahim”!

* 1927'de Sivas'ın Gürün ilçesinde doğan Hasan Hüseyin, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nü 1950'de bitirdi. Öğretmenliği Göksun'da başladı. Siyasi eylemleri gerekçesiyle öğretmenlikten atıldı, tutuklandı, hüküm giydi. 1955-1960 yılları arasında Gürün ve Sivas'ta arzuhalcilik, tabela ve portre ressamlığı, inşaat işçiliği yaptı. 1960'da İstanbul'a, sonra Ankara'ya yerleşti. Akis dergisinde çalıştı. Bir süre de Forum dergisinin sanat sayfalarını yönetti (1968-1970). Şair 1983'te beyin kanaması geçirdikten sonra bir yıl bitkisel hayatta yaşadı. 26 Şubat 1984'te vefat etti. Basılmış çok sayıda şiir ve hik+aye kitapları vardır..
(**) Hasan Hüseyin Korkmazgil, Işıklarla Oynamayın - bütün şiirleri -11, Bilgi yayınevi, 1982, İstanbul




Şu Vahim “İktisadî Tablo”nun İşaret Ettiği “En Acil İhtiyaç” Nedir?

Ertuğrul Horasanlı



TÜİK’in tespitlerine göre TÜRKİYE’DE 2008’in ikinci yarısından sonra büyüyen işsizlik oranı 2009 yılı başlarında yüzde 16’yı aşarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. Bu oranla Türkiye işsizliğin dünyada en yüksek olduğu 5 ülke arasına girdi. Bundan önceki TÜİK anketinde ise bu rakam ancak yüzde 13.1’e gerilemiş görülüyordu. Ancak. Türkiye İstatistik Kurumu, 2009'da işsizlik oranının yüzde 14,0 olduğunu Türkiye genelinde geçen yıl işsiz sayısı 3 milyon 471 bin kişiye yükseldiğini açıkladı.

Bu rakamlar “resmî” rakamlar...

“Resmî”, yani güvenilir değil... Durumu bütün çıplaklığıyla anlatmaktan ziyade, örtmeye, kabul edillebilir ölçeklerde olduğunu göstermeye çalışan rakamlar...

Kriz nerede patladı?

ABD’de...

Peki ABD’nin resmî işsizlik rakamı ne?

Kasım 2009 verilerine göre yüzde 10.2..

Türkiye’nin ve dünyanın iktisadî verilerini en dikkatli takip eden ve en iyi analiz eden nadir iktisatçılarımızdan biri olan sayın İlhan kesici bu durumu şöyle açıklıyor:

- "Ekonomik anlamda Azrail ABD’de dolaşıyor, ölüler Türkiye’de çıkıyor" (1) (Meclis Genel Kurulu’nda 2010 bütçesi üzerinde CHP grubu yaptığı konuşma)

***

Biz yine TUİK’in resmî verilerine dönelim...

Bu rakamlardaki asıl mesele genç issizler....

Genç nüfustaki işsizlik. Zira 18-25 yaş arası işsizlik oranı yüzde 25’in üzerinde. Yani dört gençten en az biri işsiz. Ülke genelinde hiçbir sosyal güvencesi olmayan yoksullara devlet tarafından verilen Yeşil Kart sayısı da 10 milyonu aşmış vaziyette...

“Şeytan Ayrıntıda gizlidir” denir ya...

“Gerçek” de öyle...

Şimdi TUİK’in resmî rakamlarının ayrıntısına inerek Türkiye’nin iktisadî tablosundaki saklanmaya çalışılan gerçeğin fotoğrafını çekmeye çalışalım...

TUİK'e göre, 2009 yılında çalışma çağındaki nüfus 914 bin kişi artarak, 51 milyon 686 bin kişiye ulaşmış..

Bu ne demek?

Bir iş bulsa çalışabilecek durumda olan, eli iş tutabilir durumda 51 milyon 686 bin kişimiz var...

Peki bunlardan kaçı şu anda çalışıyor?

21 milyon 277 bin...

Kabaca çalışıabilir durumdaki 51 milyon 686 bin kişimizden ancak, 21 milyon 277 bin kişimize iş bulabilmişiz...

Bu rakamı kabaca değerlendirecek olursak...

Gerçek işsizlik oranı yüzde ellinin üstünde...

Bunların içinden iş bulsa bile çalışmak istemeyecek ev hanımı, ev kızı, zengin çocuğu, öğrenci, asker gibi olanları bilip de düşşek bile vaziyetin vahim olduğu açık.....

Ne yüzde 14’dü?

En iyimser tahminlere göre yüzde 28...

***

Köylerde ziraate elverişli topraklar, hayvancılığa elverişli meralar bomboş dururken şehirleşme oranı çıkmış yüzde 75’e...

Mehmet Altan’ın zil takıp oynaması lâzım ama, bu rakamlar bile onu kesmiyor... İlle de kırsal nüfus yüzde 10’un altına düşmeliymiş...

Niye koçum?

Çünkü evropa'da durum” buymuş...

Yahu ,sen bu kadar işşsiz nüfusa şehirlerdeki hangi iş kollarında nasıl iş bulacaksın bir de onu söylesen...

Şehirlere yığılmış bunca vasıfsız çiftçi köylü ne üretecek? Ne tüketecek?

Köyler şehire bu hızla akarsa karnımızı nasıl doyuracağız?.

Bunun gibiler “büyük ekonomi bilgini” pozlarında hergün TV ekranlarında boy göstermiyor mu?

İnsan sabır taşı olsa çatlar bunca hödüklük karşısında...

***

Tabii, bir de istatistiklerde işsiz değil de “işli” gösterilenler var... Kaçak işçiler sigortasız, kayıtsız kuyutsuz günübirlik istihdam edilerek, asgarî ücretin bile altında bir ücrete razı olarak günü kurtarmaya çalışanlar...

Sonra onlardan daha şanslı takım sigortalı ama asgarî ücretli olarak istihdam edilenler...

Bunlar hakkında sayın Kesici, bakın Meclis kürsüsünden ne demiş:

[Başbakan Erdoğan’ın, 2002 yılı seçimlerindeki "çay-simit’ hesabını da hatırlattı. 5 kişilik bir ailenin günde üç öğün olmak üzere aylık masrafının 2002 rakamlarıyla 180 milyon lira olduğunu aynı dönemde asgari ücretin ise 184 milyon lira olduğunu söyleyen Kesici, Başbakan Erdoğan’ın bu hesaptan yola çıkarak "Allah’tan korkunuz yok mu, vicdanınız, insafınız yok mu?" dediğini belirtti. Kesici, 2009 rakamlarıyla ise yine 5 kişilik bir ailenin çay-simit masrafının 900 lirayı bulduğunu, asgari ücretin ise 546 TL olduğunu ifade ederek, "Sayın Başbakan’ın sorusuyla soruyorum: Sizin Allah’tan korkunuz yok mu? Sizin vicdanınız yok mu?" diye konuştu.] (2)

***

İşin "fakir fukara, garip guraba" kısmındaki tablo bu iken, tamamı “3000 aile”(3)den ibaret olan TÜSİAD’çı zengin kısmı -ki değerli araştırmacı Mahmut Çetin bunlara "Boğazdaki Aşiret” ismini veriyor- (4) ise bu krizde servetlerine servet katmışlar:

Türkiye'nin en zengin 100 işadamının geçen yıla göre servetleri 31 milyar dolarlık ve yüzde 55 artışla, 87 milyar dolara çıkmış. 31 Milyar dolar...

31 Milyar dolar, yaklaşık 46,5 milyar Tl...

Asgari ücrert ne kadar oldı?

Net 576,57 Tl...

Türkiye'nin en zengin 100 işadamının geçen yıla göre servetleri ne ilave ettikleri 46.5 milyarlarlık Bu vahim rakam...

Şayet asgari ücretle iş bulabilseler yaklaşık 7,5 milyon kişinin bir yıllık alın teri göz nuruna denk...

TC ne idi?

“Demokratik, laik. SOSYAL bir HUKUK devleti”...

Laikliğin ve demokratikliğin bütün tanımları içinde gizli bir vicdansızlık unsuru olduğu malûm da...

Vicdansızlığın bu kadarını, “SOSYAL HUKUK DEVLETİ” tanımının hiçbir şekline oturtup yediremezsin...

Ayrıca "vicdansızlık" bundan ibaret de değil:

[Süleyman Yaşar, rakamları veriyor (Taraf, 1 Mart): "Türkiye'nin en yoksul yüzde 5'inin ödediği tüketim vergisi yükü, en zengin yüzde 5'inin ödediğinin iki katı... OECD üyesi 30 ülke içinde Meksika'dan sonra gelirin en adaletsiz dağıtıldığı ikinci ülkeyiz." Toplanan vergilerin yüzde 70'e yakını tüketim üzerinden, yani halktan toplanıyor. Dahası, devlete ödedikleri vergileri bizden topluyorlar. Dünyanın en pahalı enerjisini tüketiyoruz, en pahalı suyunu içiyoruz..] (5)

Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor:

[Türkiye’nin AKP iktidarı işbaşına geldiği 2002’de toplam 129.5 milyar Dolar olan dış borcu 7 yılda yüzde 112 oranında artarak 273 milyar Dolara ulaştı.

Türkiye brüt dış borç stoku, 2009 yılının üçüncü döneminde (Temmuz–Ağustos–Eylül) bir önceki döneme göre yüzde 1,8 artarak 273,5 milyar dolara çıktı.

Hazine Müsteşarlığından yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin brüt dış borç stoku 2009 yılının ikinci çeyreğinde (Nisan–Mayıs–Haziran) 268,6 milyar dolar idi.

2009 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla, özel sektör borçlarının toplam dış borç stoku içerisindeki payı 176,3 milyar dolar ile yüzde 64,5 ve kamu kesimi borçlarının payı 83,5 milyar dolar ile yüzde 30,5 oldu. Merkez Bankası borçlarının toplam borç stoku içerisindeki payı ise 13,6 milyar dolar ile yüzde 5 olarak belirlendi. Kamu idarelerinden oluşan Merkezi Yönetim dış borç stoku, 2009 Eylül sonu itibarıyla 74,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.] (6).

86 Yıllık Cumhuriyet tarihi ile bu tarihin son 7 yıllık dönemi olan AKP iktidarı sonucunda halkın ve ülkenin ne hale getirildiğini bu vahim iktisadî tablodan bile okumak mümkünken...

Halâ “çağ atlattık, zıplattık, hoplattık, ekledik katladık” nutuklarıyla işi götürebileceklerini sanıyor ya Ankara’nın egemenleri...

Artık "toplu" olmadıkça gazetelerin üçüncü sayfalarında bile yer bulamayan intiharlar, cinayetler, gasplar taciz ve tecavüzler ile boşanmalar, sokağa terkedilen çocuklar, çığ gibi büyüyen fuhuş belası... Çöken ahlâk, tükenen umutlarıyla 72,5 milyonluk koca bir ülkeyi medya hipnozlarıyla da olsa daha fazla “idare” edebilmenin mümkün olamayacağı yere doğru -boğaz akıntısında dümeni kilitletmiş dev bir gemi gibi- sürüklendiğimizi farkeden, az sayıda ilim irfan sahibi insan dışında, kimse bu gidişin gidiş olmadığını ne görüyor ne de söylüyor...

Söz konusu iktisadî tablonun vehameti, sadece iktisadî alanla ilgili değildir...

Bu tablo bir insanı insan, bir toplumu toplum, bir devleti devlet, bir milleti millet yapan bütün unsurların hızla yokolduğu ve her yönüyle dehşetli bir kaosa doğru hızla sürüklendiğimizin açık işaretlerini de taşımaktadır.

Hızla yaklaşan bu kaostan “yeni bir düzen” çıkarabilecek bir fikir, bir lider ve bir kadro bu ülkenin en acil ihtiyacı haline gelmiştir...

Dipnotlar:

1- Kaynak: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2262

2- Agk.

3- "3000 Aile" tabiri Salih Mirzabeyoğlu'na aittir.

4- Sayın Mahmut Çetin'in Boğazdaki Aşiret isimli eseri http://www.kitapyurdu.com sitesinde şöyle tanıtılıyor:

"Boğazdaki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi'nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi yer yer de Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz.

Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukları, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı.

Boğaz'daki Aşiret! Şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri.

Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller..

Kimlerin kimlikleri. Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar!

Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardı.”

5- Nakleden: Ali Bulaç, “Zenginler, orta sınıf ve yoksullar”, Zaman gazetesi.

6- Odatv


Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/


İşsizlik, mühendis ve mimarlarda da yaygın
17:05 - Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plâncıları Kurultay düzenleniyor. Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Şubesi'nin sekretaryalığında 14-15 Kasım 2009 tarihinde İstanbul'da düzenlenecek "TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları" Kurultayı öncesi, 24-25 Ekim 2009 tarihlerinde TMMOB Ankara İl Koordinasyon Kurulu tarafından “Ankara Bölgesel Kurultayı” düzenleniyor. 23.09.2009 ANKARA netgazete

Lokantaya para veremedi, kalbine ateş etti
17:50 - Antalya'da sokaklarda yaşayan Akpınar ailesinin oğullarından Barış, lokantaya gidip yediği yemeğin parasını annesinden istedi. Annesinde para olmayınca lokantacıyla tartışan genç, önce havaya ardından kalbine tek el ateş etti. Barış, olay yerinde kanlar içinde kaldı. Kısa sürede olay yerine gelen 112 acil servis ekipleri ilk müdahaleyi yapıp hastaneye kaldırıldı. Olay yerinde minik kardeşleri ve ailesi sinir krizi geçirdi. 25.09.2009 ANTALYA netgazete

TRT'nin eski genel müdürlerinden Yücel Yener'in oğlu, "TBMM'de işe sokacağım" vaadiyle 6 kişiyi dolandırdığı iddiasıyla tutuklandı

13 Ekim 2009 Eski TRT genel müdürünün oğlunun da aralarında bulunduğ u 3 kişi, işe yerleştirme vaadiyle dolandırıcılık yaptıkları iddiasıyla tutuklandı. Edinilen bilgiye göre, TBMM'de işe sokulacakları vaadiyle dolandırıldıklarını öne süren ikisi kardeş 6 kişi, polise başvurdu. Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlü Mali Büro Amirliği ekipleri, şikayet üzerine Meclis'te makam şoförü olarak işe yerleştirme vaadiyle 6 kişiyi dolandırdıkları iddia edilen şahısları takibe aldı. Şebeke elemanlarının işe yerleştirme vaadinde bulundukları kişileri "Bugün yarın işbaşı yapacaksınız" diye sürekli oyaladıkları ve bu esnada da para almaya devam ettikleri ileri sürüldü. Polis ekipleri, mağdurlar ile şebeke üyelerinin buluşmasını sağladı. Para vermeyi kabul eden mağdurlar ile buluşan Tuncay Karadeniz (35), Kerem Yener (31) ve Mustafa Aydoğan (46), düzenlenen operasyonda suçüstü yakalandı. Operasyonda 1 adet 95 bin TL'lik senet ve çok sayıda boş senet ele geçirildi. Şahısların dolandırdıkları kiş ilerden özellikle avro istediği öğrenildi. Kerem Yener'in, TRT'nin eski genel müdürlerinden Yücel Yener'in oğlu olduğu öğrenildi. İfadeleri alındıktan sonra nöbetçi mahkemeye sevk edilen şahıslar, tutuklanarak cezaevine gönderildi. BAYAZIT CEBECİ

netgazete

Karısını öldürüp intihar etti
14 Ekim 2009 Kütahya'da tartıştığı karısını tabancayla vurarak öldüren kişinin aynı silahla intihar ettiği öne sürüldü.
Alınan bilgiye göre, işsiz olduğu belirtilen Hüseyin Sert (43), eşi Vesile Sert'in (38) temizlik görevlisi olarak çalıştığı Kütahya-Eskişehir kara yolunun 2. kilometresindeki gıda toptancılığı yapılan iş yerine geldi.

Boşanma sürecinde olduğu ileri sürülen çift arasında iş yerinin yazıhanesinde çıkan tartışma sonucu, Hüseyin Sert'in tabancayla önce eşinin göğsüne 2 el ateş ettiği, daha sonra aynı silahla başına ateş ederek intihar ettiği iddia edildi.

haber7

Kovulan arkadaşlarını ziyaret eden 90 işçi kovuldu
14:00 - Kocaeli'nin Kartepe ilçesinde, makine parçası imal eden bir fabrikada sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan 9 işçiye geçmiş olsun ziyaretine giden 90 kişi, fabrikaya döndüklerinde kapıdan içeri alınmayarak, "İşten çıkarıldınız" ihtarıyla karşılaştı. Bu yüzden gerginlik yaşanırken, işçiler fabrikanın önünden uzun süre ayrılmadı. Olay çıkma ihtimaline karşı polis ekipleri güvenlik tedbiri alırken, işveren herhangi bir açıklama yapmadı. 14.10.2009 KOCAELİ netgazete

Halk aç, cemaatin keyfi gıcır.
Enver Sapmaz
13 Ekim 2009, 09:34
Anadolu Haber

Ya Ak Parti iktidarı, ya darbecilerin sultası şeklinde özetlenebilecek propagandalarına halkı inandırmak için harcamadık para, söylemedik türkü, keşfetmedik gerekçe bırakmayan Gülen grubu kalemşorları hallerinden gayet memnun.

Halkın aç olduğu kanaatine nereden vardığımı merâk edenler için hemen söyleyeyim: Türkiye’de halkın büyük bir ekonomik darboğaz ile karşı karşıya olduğu, yandaş medyanın bile örtemediği bir gerçek olarak karşımızdadır. İşsizlik oranının arttığını bizzat resmî rakamlar ortaya koyuyor. Bu artışın önümüzdeki yıllarda da devam edeceği de gelen haberler arasında. Hükûmet ve iş çevreleri, IMF’den gelecek paraya gözlerini dikmiş vaziyetteler. Başbakan Erdoğan daha bir yıl önce, her zaman başvurduğu delikanlılık lugatinden çekip çıkardığı “ümük sıktırmamak” tabiriyle IMF’ye “posta koymuş” idi. Fakat IMF konulan postadan dersini almış olmalı ki(!), Başbakan Erdoğan anlaşmam yollarında yürüyor. Fakat Tayyip Erdoğan’ın sorunu şu ki, yürüdüğü yollarda cümbür cemaat ıslanmayı seviyor.

Peki cemaatin keyfinin gıcırlığını nereden anlıyoruz? Elbette yayın organlarından. Gerçi Gülen grubu yayın organları, uzun süre çiğnedikleri Ergenekon sakızından sonra yavaş yavaş Kürt açılımı’na yöneldilerse de, her satırı buram buram “Ak Parti olmazsa, mahvolduğumuzun resmidir” çığırtkanlığında ısrarcılar. “Ya Ak Parti iktidarı, ya darbecilerin sultası” şeklinde özetlenebilecek propagandalarına halkı inandırmak için harcamadık para, söylemedik türkü, keşfetmedik gerekçe bırakmayan Gülen grubu kalemşorları hallerinden gayet memnun. Ekonomi yazarlarına göre Türkiye hamle üstüne hamle yapmaktadır. Ülkede ekonomik sıkıntı yaşandığına dair en ufak bir iz bile göremiyoruz cemaatin yayın organlarında. Gerçi onlar için durum gayet iyi görünüyor. Devlette yerleşilmedik kurum bırakmayan, üç kazı güdemeyecek adamları bile çok önemli mevkilere yerleştiren cemaat için durumun oldukça rahat ve parlak göründüğüne şüphe yok. Fakat ya halk? İşsizlik ve ekonomik darboğaz altında ezilen halkın cemaat gündeminde yer tutmaması ne acı!

Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, Ak Parti iktidarında Türkiye’nin büyük diplomatik zaferler elde ettiğinden dem vuruyor. Sadece Gülen grubuna ait yayın organlarından beslenen genç ve körpe dimağların bu anlatılanlara inanması ne büyük bir yıkım olur, tasavvur etmek güç. Gerçeklik algısını kalıcı olarak zedeleyebilecek bir gazetenin ve yayın anlayışının tepe isimlerinden birisi olarak Ekrem Dumanlı, Anadolu’nun her ilinde ve büyükşehirlerde yaşanan kavurucu ekonomik darboğazdan haberdar mı acaba? Evet, cemaati açısından her şey güllük gülistanlık olabilir. Ama, Ekrem Dumanlı gibi müstesna bir zihin, “Önce cemaatim, sonra Türkiye” mantığının onu uçuruma götüreceğini akledemiyor mu acaba? Sanırım edemiyor.

Zaman gazetesi büyük bir abone kampanyasına girişmiş. İnandırmak istediklerini daha güçlü kılmak için giriştikleri bu politik hamleyi yadırgamıyorum. Ve lâkin, gerçeklerin her zaman ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır. Renkli gazete sayfalarının ve manşetlerin bile gerçekleri örtmeye yetmediğini yakın dönem Türk siyaseti çok net bir biçimde göstermiştir. Gülen grubunun da bir dönem desteklediği Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in bugün esamisi bile okunmuyor. Manevra ustası Doğan’ın akıbeti cemaate ibret olmalı. Her güç sınırlı ve sonludur. “Önce ülkem, sonra grubum/cemaatim” diyenler kazanır. “Türkiye ne olursa olsun. yeter ki ben kazanayım. Önce grubum/cemaatim, sonra ülkem” diyenler daima kaybeder. Hatırlamakta fayda var.

Peren Birsaygılı:
Nasıl bir İttihad-ı İslam?

Geçen sene, İttihad-ı İslam düşüncesinden her söz açışta, bir şeylerin eksik ve görece hatalı olduğunu fark etmemenin mümkün olmadığını söylemiştim. Ve her ne kadar samimi olursak olalım, bunun sahip olduğumuz onlarca romantik düşünceden biri olduğundan bahsetmiştim. Zira Müslüman ülkelerde yaşayan halkların yaşam koşullarına dair hiçbir bilgimiz yoktu.

Örneğin Mısır’lı Müslüman tekstil işçilerinin 2 sene önce gerçekleştirdiği grevler gündemimizde hiç yer almamıştı bile. Açlık sınırında yaşayan 30bin Müslüman’ın, içlerinde bulundukları zorlu yaşam koşullarını protesto etmek için Nil deltasındaki dokuma fabrikalarını dört gün boyunca işgal etmesine dair, bırakın ciddi bir analize, detaylı bir habere bile rastlamak mümkün olmamıştı maalesef.

Oysa Mısır’da yaşanan Müslüman vicdanını ayağa kaldırması gereken büyük bir trajediydi zira son 30 senenin en kitlesel grevlerinde, Mısır polisi hele de Müslüman bir ülkede böylesine acımasızca açlığa terk edilmiş binlerce insanın üzerine kurşun yağdırmış ve içlerinde 9 yaşında Muhammed isminde bir çocuğun da yer aldığı 7 kişi oracıkta hayatını kaybetmişti.

Muhammed’i öldüren kurşun yarası değil sırtındaki bıçak yarasıydı aslında.

Çünkü o “İşçinin hakkını alnının teri kurumadan veriniz” diyerek İslam dininin insan emeğine gösterdiği muazzam değeri gösteren Hz Muhammed’in dinine mensup bir krallığın, açlığa mahkum ettiği küçük bir çocuk olarak yummuştu gözlerini hayata.

Öte yandan, Pakistan hükümeti Telekom’un satılacağı duyurduğu zaman %100 katılım ile greve giden Müslüman Telekom işçilerin hali, tıpkı Mısır’da olup bitenlerden habersiz yaşantılarımıza devam edişimiz gibi, gündemimizde doğru dürüst yer işgal etmedi bile. Sanırım Ramazan’dı ve bizler her zaman olduğu gibi yeni sınıf muhafazakarların iftar-sahur dedikoduları ile meşguldük. İşte bu yüzden, Pakistan İçişleri Bakanı Aftab Ahmed Han, işçilerin greve gitmesi halinde “anti-terör yasaları”nın devreye sokulacağını yani hakkını arayanların düpedüz terörist ilan edileceklerini açıklamasına rağmen kılımız dahi kıpırdamadı.

Büyük bir mücadele sonucunda bağımsızlığına kavuşmuş olan Allame İkbal’in, Mevdudi’nin Pakistan’ında kızılca kıyamet koptu bundan kaç kişi haberdar oldu Allah aşkına?

İşçilerin üzerine ordu yürüdü, yüzlercesi makineli tüfekler monte edilmiş panzerler eşliğinde gözaltına alındı. Yine yüzlerce eve, günler boyunca ani gece yarısı baskınları düzenlendi ve kimi zaman Mısırlı Muhammed yaşında çocuklar dahi babaları ile birlikte nezarete götürülerek sorgulandı.

Pakistan’da durum böyleyken, Ürdünlü işçiler cumartesi dahil günde 13 saat mesaiye zorlanıyor, kabul etmeyenler ise sorgusuz sualsiz kapının önüne konuluvermeye devam ediliyordu. Böylesine işten çıkarılan Ürdünlü bir baba, insanların korkulu bakışları arasında canına kıydı ve ardından günlerce susmayan ağıtlarla toprağa verildi.

Henüz geçtiğimiz günlerde ise İsrail'deki bir milyon 300 bin Arap vatandaşı için genel grev çağrısı yapıldı. Ve bir günlük iş durdurma eyleminin yapılacağı 1 Ekim, 13 Arap göstericinin İsrail polisi tarafından vurularak öldürüldüğü, 2000'de ikinci İntifada'nın başlangıcını simgelemesi açısından sembolik olarak da çok önemli bir gündü.

Peki kaçımızın bu günden haberi oldu acaba?

***


Bugün Türkiye’de de durum çok farklı değil. Her sermayedar gibi devletten nemalanan kesimler, sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği artık iyiden iyiye belirsiz hale gelmiş olan muhafazakarlık kavramından güç alarak, sırtını iktidara yasladıkça palazlanmaya devam ediyor. Hızlı liberal abilerinden öğrendikleri "Anadolu burjuvazisinin yükselişi” gibi laflarla kılıf uydurmaya çalışıyorlar yapıp ettiklerine. Kendilerine “Anadolu kaplanları” ismini takan bu insanlar gerçek burjuvaziyi temsil ettikleri iddiası ile “Bir lokma-bir hırka felsefesine” inanmadıkları türünden açıklamalar yapıyorlar peş peşe. “Kapitalizm Müslüman’ın yitik malıdır” naraları atılıyor sağda solda. Oysa tıpkı Müsiad kurucusunun iddia ettiği bir devrim yapmışlıkları yok. Sözlerini mide bulandırmaktan öte bir tesir bırakmıyor. Zira zaten sınıfsal olarak ticaret sermayesine dayanan cumhuriyetten bu yana durmadan derinleşen, derinleştikçe deri değiştiren yani zaman zaman kendini yenileyen bir kapitalist gelişme sürecinin alelade figüranlarından başka bir şeyi temsil etmiyorlar.

Sadece, kapitalizm bu kez muhafazakarlık maskesi ile gizlemeye çalışıyor çirkin yüzünü.

Ve bu muhafazakarlığın neyin muhafaza edilmesi esasına dayandığını görmemek için kör olmak lazım… Zira muhafazakarlık kavramı, tıpkı başka bazı İslam ülkelerinde olduğu gibi, yine tarihsel olarak sermayeden yana düşüyor.

İşte bu yüzden, her ne kadar samimi olursak olalım, İttihad-ı İslam düşüncesinin sahip olduğumuz onlarca romantik düşünceden biri olduğundan bu yüzden bahsetmiştim geçen sene. Zira yazının başında da söylediğim gibi Müslüman ülkelerde yaşayan halkların yaşam koşullarına dair bilgilerimiz daima çok sınırlı olmuştu.

Üstelik Anadolu’nun bilmem neresinden yola çıkarak bugünlere gelen insanların “başarı” öykülerini sorgulamak yerine alkışlamayı tercih etmiştik.

Oysa İttihad-ı İslam düşüncesi anti-kapitalist bir zihin yapısının meyvesidir.

İttihad-ı İslam düşüncesi romantik değil, isyankardır.

Ancak bizler, İttihad-ı İslam düşüncesinden feyz alarak Mısır’da, Pakistan’da, Ürdün’de ya da Türkiye’de pervasızca açlığa mahkum edilmiş milyonlarca insan uğruna yeni bir muhalefet geleneğinin temellerini atmak yerine, hiçbir sarsıcı etkisi olmayan romantik bir İslam edebiyatının sularında oyalanır olmakta beis görmedik her nasılsa…

perenbirsaygili@gmail.com
haber10

Gelir dağılımını 'yere yatarak' protesto ettiler
17:15 - Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi üyeleri, Beyoğlu'nda düzenledikleri gösteriyle "insanlar arasındaki gelir dağılımı eşitsizliğini" protesto etti. "17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü" nedeniyle Galatasaray Lisesi önünde toplanan grup, temsili olarak kaldırımlara uzanıp, açlıktan ölen insanları canlandırdı. Grup adına yapılan açıklamada, "gelir dağılımı eşitsizliğinin gittikçe derinleştiği bir dönemin yaşandığı" öne sürülerek, dünyanı n en zengin 500 insanının toplam gelirinin, en yoksul 416 milyon insanın toplam gelirine eşit olduğu kaydedildi. 17.10.2009 İSTANBUL
netgazete

İşsiz üniversiteliler, kendilerini İş-Kur'a zincirledi

16:40 - Bursa'da Türkiye İş Kurumu (İş-Kur) Bursa İl Müdürlüğü önüne gelen Halkevleri üyesi 4 üniversite öğrencisi, kendilerini demirlere zincirledi. Slogan atarak işsizliği protesto eden gençlere, iş müracaatında bulunan vatandaşlar da destek verdi. Polis eylemci gençlerden kilidi açarak dağılmalarını istedi. Ancak ikazları dinlemeyen gençler, eyleme devam edeceklerini ifade etti. Polis demir kesme makası bularak zincirleri keserken, gençler eylem yaptıkları yerden ayrılmak istemedi. Zincirli eyleme karışan 4 kişi gözaltına alındı. 19.10.2009 BURSAnetgazete

Karısını delik deşik etti, 'şahit' diye kızını da kesti
13:00 - İzmir'in Çiğli ilçesinde, bir süre önce cezaevinden çıkan ve işsiz olduğu öğrenilen Kutbettin Taş, boşanmak isteyen karısı Fatma Taş'ı 27 yerinden bıçakladıktan sonra balkondan aşağı attı. Kutbettin Taş, olaya tanık olan kızını da 4 yerinden bıçakladıktan sonra evden dışarı çıktı. Zanlı, kaçarken yerde yatan karısını tekrar bıçakladı. Fatma Taş bütün müdahalelere rağmen kurtarılamazken, genç kızın hayati tehlikesi bulunduğu öğrenildi. 08.11.2009 İZMİR netgazete

04/01/2010 - 22:05:13
400 bin kişi aç yatıyor

Hükümetin yağdırdığı yeni yıl zamları CHP’li Öymen’i de isyan ettirdi:Dar gelirli perişan durumda. Yılda 1 ton kömürle karın doyuramazsınız
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, bütçede korkunç bir açık veren hükümetin fahiş zamlarla yama yapmaya çalıştığını vurguladı ve acı tabloyu gözler önüne serdi: Yüz binlerce vatandaşımızın yiyecek ekmeği yok, yatağa aç giriyorlar!
Manipülasyon bunlar!
ÖYMEN, AKP’nin “Dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz” diye övünmesini ‘manipülasyon’ olarak niteledi: Kişi başı gelirde 50., refah sıralamasında 69.’yuz. Bu nunla övünülür mü!


400 bin kişi aç yatıyor
Hükümetin bütçedeki kara deliği fahiş zamlarla yamamaya çalıştığını belirten CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Yüz binlerce vatandaşın yiyecek ekmeği yok” diyerek acı tabloyu gözler önüne serdi
Hükümetin vatandaşa yeni yıl hediyesi (!) zam paketine tepkiler çığ gibi büyüyor. Benzinden mazota, içki, sigaradan vergi ve harçlara kadar birçok kalemde zam yağdıran AKP’nin ekonomi politikaları CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’i de isyan ettirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı , hükümetin, bütçe açığını kapatmak için olağanüstü zam yaptığını ileri sürerek, “400 bine yakın vatandaşımız yatağa aç giriyor, yiyecek ekmeği yok” dedi. Bursa’nın Gürsu ilçesinde partisinin teşkilat kongresine katılan Öymen, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Kömürle karın doymaz
Türkiye’deki ekonomik durumun perişan olduğunu ifade eden Öymen, hükümetin ’dünyadaki en büyük 17. ekonomisiyiz’sözlerinin de manipülasyon olduğunu dile getirdi. Bütçedeki 60 milyar liralık açığın ardından zamlara bindiren hükümeti eleştiren Öymen şöyle konuştu: “Hükümet, ’Dünyadaki en büyük 17. ekonomiyiz’ diye övünüyor. Peki kişi başı gelirde dünyada kaçıncıyız? 50’nciyiz. Dünya refah endeksinde kaçıncıyız? Refah sıralamasında 69’uncuyuz. Şimdi böyle bir sıralamayla övünmemiz mümkün mü? Gelir dağılımınız bu kadar bozuksa tabii dar gelirli vatandaşlarımız, bundan büyük sıkıntı çekecektir. 400 bine yakın vatandaşımız yatağa aç giriyor, yiyecek ekmeği yok. Senede 1 ton kömürle vatandaşın karnını doyuramazsınız.”
yeniçağ


İşsiz Sayısı 3 Milyonu Geçti

15 Şubat 2010, 11:19 Anadolu Haber

Türkiye'de İşsiz Sayısı Bir Önceki Yılın Aynı Dönemine Göre 233 Bin Kişi Artarak 3 Milyon 270 Bine Yükseldi.

Türkiye'de Kasım döneminde işsizlik oranı yüzde 13,1 olarak belirlendi.

Türkiye genelinde işsiz sayısı Kasım 2009 döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 233 bin kişi artarak 3 milyon 270 bine, işsizlik oranı da 0.5 puanlık artışla yüzde 13.1'e yükseldi. Ekim 2009'da yüzde 13 olan işsizlik oranı böylece Kasım'da tekrar yükselişe geçti. Mevcut işsizlerin 499 bin kişiyle yüzde 15.3'ünü bu dönemde işten ayrılanlar oluşturdu. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 1 puanlık artışla yüzde 15.3, kırsal yerlerde ise 0.4 puanlık düşüşle yüzde 8.7 olarak gerçekleşti. Tarım dışı işsizlik oranı ise 0.7 puan artışla yüzde 16.2 oranında gerçekleşirken, genç nüfusta işsizlik oranı ise 0.4 puan artışla yüzde 24.4 oldu.

02 Mart 2010
TÜİK, ilk kez eğitim durumu ve mezun olunan okullara göre işsizlik verilerini açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ilk kez meslek gruplarına göre işsizlik oranlarını açıkladı. TÜİK, ilk kez eğitim durumu ve mezun olunan okullara göre işsizlik verilerini açıkladı. Hem anne babaların hem de üniversite sınavlarına hazırlanan gençlerin rüyası olan bilgisayar mühendislerinin yüzde 20'si işsiz. Bilgisayar mühendisleri en çok işsiz kalan meslek gruplarında ilk sıralarda.


TÜİK, ilk kez eğitim durumu ve mezun olunan okullara göre işsizlik verilerini açıkladı.

Buna göre en yüksek işsizlik oranı yüzde 31.3'le sosyal hizmetler okuyanlarda.

Ancak Türkiye için çok yeni bir meslek olan bu alanda sadece 24 bin öğrenci eğitim görmüş.

Gene bir başka yeni alan olan ulaştırma ve çevre korumada da sadece 20 bin kişi eğitim alırken, işsizlik oranı yüzde 21.1.

Uzun süredir eğitim verilen alanlardan sanatta işsizlik oranı yüzde 24.

Bilgisayarcıya iş yok!

İşsizlik oranında bilgisayar okuyanlar da başı çekiyor. Bilgisayar mezunlarının yüzde 20.6'sı işsiz. 178 bin bilgisayar eğitimi alan kişinin 55 bini hiç iş aramazken, 98 bini çalışıyor. 25 bin bilgisayar mezunu ise işsiz.

Buna karşın en düşük işsizlik oranı güvenlik hizmetleri alanında eğitim alanlarda görülüyor. Bu konuda eğitim görenlerin sadece yüzde 1.6'sı işsiz kalıyor. Güvenlik alanında eğitim alıp çalışan 94 bin kişiye karşılık sadece 2 bin kişi işsiz.

Sağlık da en az işsizlikle karşılaşılan sektörlerden. Sağlık alanında eğitim alanlar arasında işsizlik yüzde 4.

Hukuk eğitimi görenlerin yüzde 4.3'ü, veterinerlik eğitimi alanların yüzde 6.8'i işsiz.

Eğitim durumu ve işsizlik

Tabloya eğitim durumuna göre bakıldığında da ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor. Türkiye'de okuma yazma bilmeyen 5 milyon 787 bin kişi bulunuyor. Bunların 4 milyon 698 bini iş aramayıp evinde otururken, 1 milyon 2 bini çalışıyor.

Okuma yazma bilmeyenler iş aramadıkları için işsiz sayılmadıklarından bu grupta işsizlik oranı yüzde 8.

Okul bitirmeyip okuma bilen 3 milyon 689 bin kişinin de 2 milyon 522 bini evde, 988 bini iş hayatında yer alıyor. Burada da işsizlik oranı yüzde 15.3.

İlkokul mezunu 19 milyon 84 bin kişinin 9 milyon 690 bini evde otururken, bu eğitim seviyesinde işsizlik yüzde 12.2.

Ortaokul mezunlarının yüzde 17.6'sı, genel lise mezunlarının ise yüzde 18'i işsiz.
aktifhaber

İŞSİZLİK RAKAMLARI AÇIKLANDI

2 Mart 2010 10:07
Türkiye İstatistik Kurumu, 2009'da işsizlik oranının yüzde 14,0 olduğunu açıkladı. Türkiye genelinde geçen yıl işsiz sayısı 3 milyon 471 bin kişiye yükseldi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2009 yılının işsizlik oranının yüzde 14 olduğunu açıkladı. 2009 yılında Türkiye genelinde işsiz sayısı bir önceki yıla göre 860 bin kişi artarak 3 milyon 471 bin kişiye yükseldi. İşsizlik oranı bir önceki yıla göre 3 puanlık arttı.

Kentsel yerlerde işsizlik oranı 3,8 puanlık artışla yüzde 16,6, kırsal yerlerde ise 1,7 puanlık artışla yüzde 8,9 oldu. Orta Vadeli Ekonomik Program'da yüzde 14,8 olarak hesaplanan işsizliğin, 0,8 puan düşük çıkmasında son aylardaki toparlanmanın etkisi oldu.
haber10

08 Mart 2010
İşsizler İşkur'da Eylem Yaptı
Kocaeli'de bir grup işsiz, İŞKUR İl Müdürlüğü koridorlarında oturma eylemi yaparak, iş talebinde bulundu.


Kocaeli'de bir grup işsiz, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) İl Müdürlüğü koridorlarında oturma eylemi yaparak, iş talebinde bulundu.

Derince ilçesinden İŞKUR Kocaeli Müdürlüğüne gelen yaklaşık 20 kişi, İl Müdürü Öztekin Kaşukci ile görüşmek istediklerini belirterek, koridorda oturma eylemi başlattı.

İşçiler adına açıklama yapan Serdar Aykoç, Derince'de yaklaşık 1 yıldır düzenli bir işte çalışmayan gençler olarak bir araya geldiklerini, dayanacak güçleri kalmadığını, ceplerinde 1 lira dahi olmadığını söyledi.

İş başvurusunda bulundukları İŞKUR'da 70 bin başvuruya karşın 25 açık pozisyon bulunduğunu öğrendiklerini, açık olan pozisyonların da bilgisayar mühendisliği, elektrik teknisyenliği gibi eğitim gerektiren alanlar olduğunu ifade eden Aykoç, şöyle konuştu:

''Talebimiz, güvenceli, doğru düzgün bir iş. Bu talebimiz yerine getirilene kadar da bu kurumu ya da diğer kamu kurumlarını zorlamaya, rahatsız etmeye devam edeceğiz. Çünkü biz rahatsızız, biz sıkıntıya giriyorsak, herkes sıkıntıya girsin
aktifhaber

İşsiz koca cinneti, 1.5 yıllık yuvayı yok etti!
12 Mart 2010 - Samsun'da cinnet geçiren koca, 3 gün önce evi terk eden 1,5 yıllık eşini tabancayla vurarak öldürdükten sonra aynı tabancayla kendini vurarak canına kıydı.
Olay, Atakum ilçesi Kabadüz köyünde dün akşam 19.15 sıralarında meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, işsiz olduğu için 1,5 yıllık eşi Hatice Öztürk (23) ile şiddetli geçimsizlik yaşayan Davut Öztürk (25), zaman zaman tartıştığı eşine şiddet uyguladı. Evlilikleri çekilmez hale gelince Hatice Öztürk, 3 gün önce evi terk ederek babası Fikret'in evine gitti. netgazete

500 TL için canına kıydı
Buzdolabının parasını ödeyemeyince evine haciz geldi
14 Mart 2010

Mersin'da aldığı 500 liralık buzdolabının parasını ödeyemediği için evine haciz gelen işsiz vatandaş intihar etti.

Olay bu sabah erken saatlerde Mersin'in Akbelen Bulvarı Gözne yol ayrımı üzerinde bulunan zeytin bahçesinde meydana geldi. Ağaca asılı bir ceset gören vatandaşlar olayı emniyet güçlerine haber verdi. Olay yerine gelen polisin yaptığı incelemede cesedin 45 yaşındaki İhsan Tuna'ya ait olduğu tespit edildi.

Olay yerinde çok sayıda bira şişesi bulunurken ağaca asılı vatandaşın cebinden parasını ödeyemediği buzdolabından dolayı gelen haciz kağıdı, parası ödenmemiş elektrik ve su faturaları ve "İntiharımdan kimse sorunlu değildir" yazı çıktı.

Uzun süredir işsiz olduğu anlaşılan İhsan Tuna'nın cesedi olay yeri ekibinin incelenmesinden sonra Mersin Devlet Hastanesi Morguna kaldırıldı

habertürk

İşşsiz genç intihar etmek isterken açlıktan bayıldı

İş bulmak için Denizli’den Bursa’ya gelen İ.Ç. (26) tüm arayışlarına rağmen sonuç alamayınca bunalıma girdi. Evli ve 1 çocuklu genç, intihar etmek için 9 katlı bir iş hanının çatı katına çıktı. Polisler ikna etmeye uğraşırken 3 gündür bir şey yememiş olan İ.Ç. açlıktan bayıldı.
İntihara kalkışan
genç açlıktan bayıldı
Türkiye’deki 3 milyon 275 bin işsizden sadece biri olan 1 çocuk babası genç, intihar etmek için çatıya çıktı. Polisler ikna etmeye uğraşırken 3
gündür birşey yemediği için açlıktan bayıldı
İş bulmak için 22 gün önce Denizli’den Bursa’ya gelen İ.Ç. (26) tüm arayışlarına rağmen sonuç alamayınca terminalde yatıp kalkmaya başladı. İşsizlik nedeniyle bunalıma giren İ.Ç. önceki akşam saatlerinde 9 katlı bir işhanının çatı katına çıktı.
“Artık yaşamak istemiyorum”
Eşinin kızını yanına alarak İzmir’deki ailesinin yanına döndüğünü söyleyen İ.Ç. “Tüm umudum Bursa’da iş bulmaktı. İş bulamadığım gibi, 3 gündür de açım. Artık dayanacak gücüm kalmadı. Yaşamak istemiyorum” diyerek bağırdı. Çevredekilerin haber vermesi üzerine olay yerine gelen polis, İ.Ç.’yi ikna etmeye çalışırken trafiğe kapanan karayolunda önlem alan itfaiye ise hava yastığı açtı.
Hastanede karnı doyuruldu
Polis, çatıda korkuluklara oturup intihar edeceğini söyleyen İ.Ç.’ye iş bulma sözü verdi. Bunun üzerine intihardan vazgeçip korkuluklardan inmeye çalışan İ.Ç. bayılıp çatı tarafına düştü. İlk müdahalesi doktorlar tarafından yapılan İ.Ç. Çekirge Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Tedavisi yapılıp, karnı doyurulan İ.Ç. daha sonra hastaneden ayrıldı. Polisin iş bulduktan sonra İ.Ç.’yi arayacağı belirtildi.
Yeni Çağ

24 Mart 2010
Son 20 Lirası İçin Canından Oldu
Eşini hastaneye yatıran Sirem, gün boyu tedavi parası toplamak için dolaştıktan sonra gece eve dönerken öldürüldü.
Kalp hastası eşi Nurhan Sirem’i tedavi ettirebilmek için Çorum’dan Ankara’ya giden inşaat işçisi 50 yaşındaki Yusuf Sirem, cebindeki son para olan 20 TL için öldürüldü. Sirem’i duvardan atarak öldüren iki şehir eşkıyası, cebindeki 20 TL’yi alıp kaçtı. Cinayetin failleri, dört günlük takiple ortaya çıkarıldı.
aktifhaber

29 Mart 2010
Başbakanlık Önünde Bıçaklı Eylem
Eşi ve çocuğuyla Başbakanlık konutunun önüne gelen ismi açıklanmayan şahıs, bıçaklı eylem yaptı.

Eşi ve çocuğuyla Başbakanlık konutunun önüne gelen ismi açıklanmayan şahıs, Başbakan Erdoğan-Alman Başbakanı Merkel görüşmesi devam ettiği sırada dışarıda bıçaklı eylem yaptı.

Çoluk çocuğunun uzun zamandır aç olduğunu kendisinin işsiz olduğunu anlatmaya çalışan belindeki maket bıçağıyla Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı korumalarına zor anlar yaşattı.
aktifhaber

Otelde kızını öldürdü, canına kastetti

15:38 - İzmir'in Konak ilçesinde, bir temizlik şirketinde çalışan Uysal Tarık A. (32) bir süre önce işten çıkarıldı. Dışarıda bir süre iş arayan genç adam iş bulamayınca eşi tarafından terk edildi. Geçen hafta Cuma günü eşinden boşanan Uysal Tarık A., 7 yaşındaki kızı Sedanur'u yanına alarak Kahramanlar'da bir otele yerleşti. Üç gündür otelde kalan Uysal Tarık A., bugün sabah girdiği bunalım sonucu kızını elleriyle boğarak öldürdü. 06.04.2010 İZMİR netgazete

İşsiz olduğu öğrenilen şahıs, Canına kıymadan önce helallik istemiş

04 Mayıs 2010 - Eskişehir'de bir kişi, intihar eden amcasının mezarını ziyaret ettikten sonra otomobilde tüfekle kendini vurdu.
Olay, Zincirlikuyu Mahallesi'nde meydana geldi. İddiaya göre, evli ve 3 çocuk babası M.Y. (32) adlı kişi, bir süre önce intihar ettiği belirtilen amcasının kabrini ziyaret ettikten sonra Zincirlikuyu Parkı önüne park ettiği otomobilinin şoför mahallinde tüfekle kendini vurdu. İşsiz olduğu öğrenilen şahıs, olay yerinde hayatını kaybetti. netgazete

İşsiz genç intihara kalkıştı
Kastamonu Emniyet Müdürlüğü'nün inşaat halindeki yeni hizmet binasının 10. katındaki çatı kısmına çıkan Tuncay Özkan, intihara kalkıştı.
27 Mayıs 2010

Kastamonu Emniyet Müdürlüğü'nün inşaat halindeki yeni hizmet binasının 10. katındaki çatı kısmına çıkan Tuncay Özkan (26), iş bulamadığını söyleyerek intihara kalkıştı.

Kendisini çatıdan sarkıtarak Belediye Başkanı Turhan Topçuoğlu'nun gelmesini isteyen Özkan, işsiz olduğunu ve iş bulamadığı için borçlarını ödeyemediğini, herhangi bir geliri olmadığı için çok fazla sıkıntı çektiğini söyledi. Polis, 122 ve itfaiye ekipleri gerekli güvenlik önlemlerini aldı. İntihara kalkışan genci Emniyet Müdür Yardımcısı Tahsin Tatar ikna etmeyi başardı. habertürk

Devlete kızan işsiz genç, araç camlarını kırdı

28 Mayıs 2010 Bursa'nın İnegöl ilçesinde işsiz bir genç, eline geçirdiği odunla park halindeki 14 aracı hurdaya çevirdi.
Kemalpaşa Mahallesi Kaptan Sokağı'nda Lazlar Camii'nin arkasında sinir krizi geçiren 17 yaşındaki O.T., eline aldığı odunla, sokakta park halinde olan Radyo Güneş'in sahibi Sinan Unuak'a ait 16 Y 1199 plakalı özel otomobilin ön camına vurarak zarar verdi. Yine aynı sokaktaki 16 KAL 33 plakalı özel otomobile zarar vererek hızla oradan uzaklaşan genç, Turgutalp Mahallesi Çevre Sokağı'na giderek burada da 16 V 5588 plakalı minibüsten başlayarak sırasıyla 16 F 1759, 16 PB 814 plakalı araçlara zarar verdi.
Cinnet geçiren O.T., daha sonra Atatürk Bulvarı'na yönelerek park halinde olan 16 PG 496, 16 PS 701, 16 PF 043, 16 PY 694, 35 CPB 32, 16 JBK 97, 16 R 9909, 16 Y 6940, 16 F 8389 plakalı araçların camlarını kırdı. 14 araca zarar vermesine rağmen siniri geçmeyen genci, o sırada eşi ve çocuğu ile birlikte alışveriş yapan gazeteci İbrahim Gürbaş üzerine atlayarak etkisiz hale getirdi.
Cam şangırtılarını duyup dükkanlarından fırlayan bazı esnaf da Gürbaş'a yardım etti. Genç, esnaf tarafından olay yerine çağrılan emniyet ekiplerine teslim edildi. Araçları zarar gören vatandaşlar gence tepki gösterdiler.
17 yaşındaki O.T., polis memurlarına, "Devlete kızdım, sinirimi araçlardan çıkardım. 20 gündür iş arıyorum hala bulamadım" dedi.netgazete

İşsiz koca, satırla eşini öldürdü, kızını yaraladı

20 Temmuz 2010- İzmir'in Gültepe semtinde maddi sıkıntılar nedeniyle eşiyle sık sık tartışan 6 çocuk babası Tevfik Acar, bunalıma girerek evlere temizliğe giden eşi Songül Acar'ı balta ve bıçak darbeleriyle öldürdü. Gözü dönmüş koca ardından kavgayı ayırmaya çalışan öz kızı Ebru (21) ve Rabia'yı (17) da bıçakla yaraladı.
Olay, gece saat 03.00 sıralarında, Çınartepe Mahallesinde iki katlı bir evde yaşandı. Uzun süredir işsiz olan 6 çocuk babası Tevfik Acar, evlere gündelik temizliğe giderek evlatlarına bakan eşi Songül Acar ile iddialara göre maddi sıkıntılardan dolayı tartıştı. Tevfik Acar'ın uzun süredir çalışmamasından kaynaklandığı öne sürülen tartışma büyüyerek kavgaya dönüştü. Cinnet getiren Tevfik Acar (47) mutfaktan aldığı ekmek bıçağı ve baltayla eşi Songül Acar'a (44) saldırdı.
Karı koca boğuşurken evde bulunan diğer 4 çocuk da kavgayı ayırmak için çaba harcadı. Bir ilköğretim okulunda okuyan E.A. da panik içerisinde sokağa kaçarak çevredeki vatandaşlardan yardım istedi.
Bu arada gözü dönmüş koca Acar, önce eşi Songül Acar'a elindeki balta ve bıçakla saldırdı. Talihsiz kadın göğsüne ve koltuk altına aldığı 3 bıçak ve balta darbesi ile yerde kanlar içerisinde kaldı. Songül Acar olay yerinde öldü.
Annelerini kurtarmaya çalışan 21 yaşındaki ev kızı Ebru Acar ile meslek lisesi 9. sınıf öğrencisi Rabia Acar da balta ve bıçak darbeleriyle yaralandı. Hayati tehlikesi bulunan Ebru ile vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanan kardeşi Rabia Acar da ambulansla Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı netgazete


Parkta uyuyan işsiz aşçıyı, parası yok diye 8 yerinden bıçaklamışlardı
11 Ağustos 2010

Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde önceki gece aşçı Sadık Ece Deniz'in 8 yerinden bıçaklanarak öldürülmesi olayı ile ilgili aranan zanlılardan Recep O. (40) İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali'nde otobüsten inerken Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alındı. İlk ifadesinde suçlamaları kabul etmeyen zanlının Bodrum Polisi'ne teslim edileceği öğrenildi.

İŞ BULMAK İÇİN BODRUM'A GELDİ

Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde önceki gece saat 04.30 sıralarında Bodrum Kumlubahçe Mahallesi Parkı içinde meydana geldi. Aşçı Sadık Ece Deniz yaklaşık iki hafta önce iş bulmak için Bodrum'a geldi. Tüm aramalarına rağmen iş bulamayan Deniz, parasız kalınca geceyi parkta geçirmek için banka uzandı. Deniz'in yanına gelen tanımadığı 4 kişi iddiaya göre talihsiz adamı uyandırarak bira parası istedi. İş bulamadığı için parası olmadığını söyleyen Deniz'e sinirlenen öfkeli grup, şahısı dövdükten sonra 8 farklı yerinden bıçakladı.

KANLAR İÇERİSİNDE 100 METRE YÜRÜDÜ

Zanlılar olayın ardından yaya olarak kaçarken, kanlar içerisinde kalan Deniz, olay yerinin 100 metre ilerisindeki Kumlubahçe Kafetarya'ya giderek yardım istedi. Bunun üzerine vatandaşlar durumu polise ve sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen 112 Acil Servis ekibi yaralı adamı ambulansla Özel Bodrum Hastanesi'ne kaldırdı. Yolda aşırı derecede kan kaybeden Deniz, kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Deniz'in cansız bedeni otopsi yapılmak üzere İzmir Adli Tıp Kurumu Morgu'na kaldırıldı. habertürk

Türkiye'de tam iki milyon Aile en dipte!
26 Ağustos 2010, 00:08Anadolu Haber
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, yardımlardan yararlananları araştırdı.

Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün bu çalışmasıyla yardımlardan yararlananların fotoğrafı ilk kez bu kadar net çekiliyor.

Araştırma, Türkiye genelinde SYDV ile belediyeler tarafından dağıtılan yardımlardan en az iki yıldır yararlanan aileleri kapsıyor. Bu da yaklaşık 2 milyon aile anlamına geliyor.

2032 denek ile yüz yüze yapılan anket yoksullarla ilgili çarpıcı gerçekler ortaya koyuyor. Yüzde 85’i Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarından (SYDV), yüzde 35’i ise belediyelerden yardım alıyor. Yüzde 43’ü 3 ila 4 yıldır yardım alırken; yüzde 23’ü 7 yıl ve daha uzun süredir yardım alıyor. 2 yıldan beri yardım alanların oranı ise yüzde 23.

MESLEK YOK, İŞ YOK!

- Yardım alanların Yüzde 90’ının mesleği yok.

- Yüzde 89’u gelir getiren bir işte çalışmıyor.

- Yüzde 57’si hayatı boyunca hiç çalışmamış. Yüzde 8’i ise 11 yıldan daha uzun süredir işsiz.

- Yardım alan her üç kişiden ikisi, yani yüzde 75’i iş aramıyor.

- İş aramamalarının en büyük nedeni ise yüzde 41 ile ‘sağlık’ sorunları.

KAPICI, HURDACI YARDIM ALMIYOR

- Çalışmasına rağmen yardım alanların yüzde 26’sı özel sektörde işçi, yüzde 20’si mevsimlik işçi, yüzde 20’si ise kendi adına çalışıyor. Kapıcı, hurdacı, ayakkabı boyacıları yardımlardan en az yararlanan grubu oluşturuyor. Yardım alanlar içinde bu grubun oranı sadece yüzde 1.

AYLIK GELİR 300 LİRA ALTI!

- Yardım alan ailelerin yüzde 71’inin aylık geliri 300 liranın altında bulunuyor. Yüzde 24’ünün geliri 300 ila 600 lira arası iken; aylık geliri 900 liranın üzerinde olan aile sayısı ise sadece yüzde 3.5.

ŞEHİRDE OTURUYORLAR AMA…

- Yardım alanlarda dikkat çeken bir diğer husus ise yüzde 60’ının şehir merkezlerinde oturuyor olmaları. Yüzde 21’i ilçe merkezlerinde otururken, köylerde oturup da yardım alanların oranı ise yüzde 15.

- Yüzde 57’sini 15 yıl veya daha önce şehir merkezlerine göç edenler oluşturuyor.

İŞ BULMAK İÇİN GELDİLER

- Yüzde 38’i ‘iş bulmak’ için göç ettiğini söylüyor. Yüzde 15’i evlilik nedeniyle, yüzde 10’u rahat bir yaşam sürmek için göç etmiş. Daha iyi eğitim almak için geldiğini söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 3.

- Yüzde 23’ünün ailesinde özürlü birey bulunuyor. Bunların yüzde 46’sını bedensel, yüzde 26’sını ise zihinsel özürlüler oluşturuyor. Yüzde 61’inin özrü ise doğumdan sonra oluşmuş.

İşsiz Genç, Dedesinin Mezarı Başında Kendini Astı
04 Eylül 2010
Osmaniye'de, 23 yaşındaki İlker Doğan Teberik, dedesinin mezarı başındaki çam ağacına iple kendini astı.
OSMANİYE'de, 23 yaşındaki İlker Doğan Teberik, dedesinin mezarı başındaki çam ağacına iple kendini astı.

Yıldırım Beyazıt Mahallesi'nde oturan işsiz İlker Doğan Teberik, dün akşam üzeri Asri Mezarlığı'na geldi. Teberik, 18 yıl önce hayatını kaybeden dedesi Naci Teberik'in mezarı başına küçük taşlarla 'Zoruma gitti hayat' şeklinde not yazdı, daha sonra orada bulunan çam ağacına iple kendini astı. Aktifhaber

9 nüfuslu bir aile 4 aydır bir çadırda yaşıyor
2 Ekim 2010
Mardin'de bir aile 4 aydır kalacak evleri olmadığı için çadırda yaşam mücadelesi veriyor.

Edinilen bilgiye göre, Yalım Beldesi'ne bağlı Yalım köyde oturan ancak ev kirasını ödeyemedikleri için ev sahibi tarafından evden çıkarılan 9 nüfuslu Cırık ailesi yaşamlarını çadırda sürdürüyor.
İşsiz baba Mehmet Sıraç Cırık, ekonomik imkansızlık nedeniyle çocuklarını okula gönderemediğini, kış mevsiminin yaklaşmasıyla çadırda yaşamanın daha da zorlaştığını belirterek, ihtiyaçlarını çevredeki evlerden karşıladıklarını söyledi.

Ramazan ayını ve bayramı çadırda geçirdiklerini ifade eden Cırık, ''Tek isteğim çocuklarımı okutabilmek. 5 çocuğum derslerinde son derece başarılıydı. Ancak maddi imkansızlık nedeniyle okuldan almak zorunda kaldım. Öğretmenleri çadıra gelerek çocuklarımı okula göndermemi istedi. Ancak çadırda zor yaşam şartlarımızı gördüler. Ne elektriğimiz ne de suyumuz var. Kış geldiğinde ne yapacağımızı bilmiyoruz'' dedi. stargazetesi

İşsiz genç valiliğin önünde benzin içti!
28 Ocak 2011 Meram ilçesi Tevfikiye Caddesi üzerindeki Konya Valiliği binası önünde bir genç benzin içerek kendini yakmak istedi.

Olay, merkez Meram ilçesi Tevfikiye Caddesi üzerindeki Konya Valiliği binası önünde meydana geldi. İddiaya göre, daha önce valilikten para yardımı alan Durmuş A. (27), ikinci kez yardım istemek için tekrar geldi. İşsiz olduğunu iddia eden Durmuş A., kendisine iş bulunmasını isteyerek, elindeki benzini önce içti, daha sonra üzerine dökerek kendini yakacağını söyledi.

Bunun üzerine görevli polisler, olaya müdahale ederek şahsın elindeki çakmağı alıp etkisiz hale getirdi. Ambulansla hastaneye kaldırılan Durmuş A.'nın midesi yıkanarak, tedavi altına alındı. haber7

bir süredir işsiz olduğu da öğrenilen C.A.
02 Mart 2011
Olay, Antalya'nın Muratpaşa İlçesi Yüksekalan Mahallesi'nde meydana geldi. Annesi ile birlikte yaşayan ve bir süre önce 3 yıl evli kaldığı Rus eşinden ayrıldığı öğrenilen 44 yaşındaki C.A., evde yalnız olduğu sırada evin giriş bölümündeki inşaat demirine kendini asarak intihar etti.

Rus eşinden ayrıldıktan sonra bir süredir işsiz olduğu da öğrenilen C.A.'nın cesedini, pazar alışverişinden dönen annesi buldu. ineternethaber


En son Ekim tarafından Pzr May 30, 2010 1:04 am tarihinde değiştirildi, toplam 15 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Ekm 21, 2009 12:15 am    Mesaj konusu: Açlık ve yoksulluk iktisadi kategori mi? Alıntıyla Cevap Gönder

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
Açlık ve yoksulluk iktisadi kategori mi?

İnsanın sonsuz ihtiyaçlarına karşı kıt kaynaklarla' cevap verme iddiasında olan kapitalist iktisadın, 'etik' kaygısı yoktu.
İnsan ihtiyaçlarını dehşetengiz biçimde 'sonsuz' olarak niteleyen bu iktisadi ön kabul, hiçbir koşulda masum değildi.
Sonsuz ihtiyaçlardan hareketle kendini kuran 'tüketim ideolojisi', doğanın geriye dönüşsüz yok edilmesi ve insanlığın tahribatıyla bedellendi.
Son yirmi yılda oluşan büyük tüketim topluluğu, her gün geçici tatmin verecek ama içindeki 'tüketim arzusunu canlı tutacak mallara' boğuldu.
Bu malların üretim sürecinde ise dünyanın doğal kaynakları ve insan varlığının üçte ikisi yutuldu.
Başkalarının kaynaklarını, emeğini, temel haklarını ele geçirip kullanarak şişkinleşen küresel sermaye virüsü dünya tarihinin en derin insan ve çevre tahribatını yapacaktı.
Kar maksimizasyonuna kilitlenmiş kan emici sistem 'bizi rahat bırakın', 'biz piyasayız', 'bizi denetlemeyin' diye bas bas bağırarak, dünyayı 'piyasanın kazananları ve kaybedenleri olarak' belirledi.
'Piyasanın cenneti' bu tüketim mallarını süratle tüketip atık haline getirirken 'piyasanın cehennemindeki' yoksullar ve açlar günlük bir dolara bile erişemedi...
Tüketime katılamayanların adı yoksullar ile açlardır ve iktisadi bir kategori olarak sunulur.
Dünyada 4 milyar insan yoksul ve BM raporuna göre de 1 milyar 20 milyon aç yaşıyor.
Ne üretici ne de tüketici olabilen bu insanlar, iktisadi veri olarak raporlarda yer alırlar...
Uluslararası kurumların yıllık raporlarının sormadığı soru ise neden aç ve yoksul olduklarıdır. Bu kadar aç ve yoksul üreten vampir sistem, siyasal ve sosyal olarak sorgulanmaz...
İktisadın diline çevrilen açlık ve yoksulluk sayılarının arka planında ekolojik dengesi bozulmuş suyu, havası, toprağı, tohumu ve hayvanı zehirlenmiş, yaşamsal kaynaklarını kaybetmiş bir dünya vardır.
Küresel insan emeğinden insan bilgisine kadar üretim alanlarının özel mülkiyetini ele geçirmiş patent tekelleri vardır.
Gıdanın üretimden tüketime tüm aşamalarını denetleyen, ülkelerin kendini besleyecek yerel tarımını bile engelleyen küresel şirketler vardır.
Ahlaki kaygı gözetmeyen hegemonik sistemin zenginlikten tecrit ettiği açlık ve yoksulluk bir 'faydasız fazlalıktır.'
Gıda, sağlık, eğitim ve barınmadan mahrum, tüketici rolüne de geçirilemeyen 'işe yaramaz fazlalıktır'...
Sınıf dışı, toplum dışı, tüketim dışı kalmış piyasaya katılamayan 'açlık ve yoksulluk' için DB ve IMF'in daha da yoksullaştırıcı reformları yıllardır uygulanır.
Yoksulluğun fotoğrafları artık yalnız Sudan ve Somali'den gelmiyor, küreselliğin pik yaptığı ABD dahil refah ülkelerinden de geliyor.
Kapitalist rüyanın hesap etmediği bir nüfus büyüyor.
Gittikçe kirlenen, kaynakları kuruyan, sefaletin yaygın, gıdanın pahalılaştığı dünya için bu nüfus, fazla külfetli ve totaliter rejimleri zorunlu kılıyor.
Açlığı ve yoksulluğu kurtulunması gereken bir hastalık gibi gören modern kapitalist zihniyet çalışırsa, epey iç savaş ve çatışmayı bir arada göreceğimiz muhakkak.
Muhtemelen gelişmiş ülkelerde de yeni hapishaneler ve suç gettoları kurulacak.
Zaten IMF Başkanı da bu kehaneti iktisaden buyurmuştu.
Akşam gazetesi

Doğuş'un cezaevi arkadaşlarından eylem!
17:35 - Doğuş adıyla bilinen şarkıcı Orhan Baltacı'nın cezaevi arkadaşı olduklarını iddia eden eski mahkumlardan Süleyman Gül (32), Mustafa Dal (38), Mustafa Sevinç (37) ve Murat Tünel (38) seslerini duyurmak için ilginç bir eylem yaptı. Herkesin şaşkın bakışları arasında şehir merkezindeki Atatürk Heykeli önündeki korkuluklara kendilerini ayaktan zincirlediler. Çarşı Karakolu ekipleri tarafından zincirlerin kilitleri açılan mahkumlar, "Dağdan insanlar indi, iş verdiler. Biz tövbe ettik iş vermediler" diye konuştu. 05.11.2009 BURSA netgazete

Platonik aşk kurbanı öğretmen

07 Kasım 2009 Adana'da aşkına karşılık vermediği kişi tarafından bıçaklanarak öldürülen 24 yaşındaki öğretmen, son yolculuğuna uğurlandı.
İddiaya göre, işsiz olduğu belirtilen Hüseyin A., aşkına karşılık bulamadığı Demet Eygi'yi rahatsız etmeye başladı. Önceki gün Demet Eygi'nin oturduğu Pınar Mahallesi 74001. Sokak'taki Hazal Apartmanı önünde tabancayla havaya ateş açtığı ileri sürülen Hüseyin A., dün gece saatlerinde konuşmak için Eygi'yi evinden çağırdı. Apartmanın 9. katındaki evinde kardeşi Didem ve kuzeniyle birlikte akşam yemeği hazırlığı yapan Demet Eygi, daha sonra Hüseyin A.'nın ısrarı üzerine aşağıya inerek konuşmaya başladı. İkili arasındaki konuşma bir süre sonra tartışmaya dönüştü. Tartışmanın ardından Hüseyin A., genç öğretmeni bıçaklamaya başladı. Kanlar içinde kalan Demet Eygi, bu sırada "Hüseyin yapma" diyerek kurtulmaya çalıştı. Ancak Hüseyin A., 10 bıçak darbesiyle genç öğretmeni ağır yaraladı. Kardeşinin yardım çığlıklarını duyarak aşağıya inen Didem Eygi, kardeşini kanlar içinde yerde yatarken buldu. Olay yerine çağırılan sağlık ekipleri ise genç öğretmenin öldüğünü belirledi

netgazete

Türkiye'de 11.9 milyon yoksul var

01 Aralık 2009, 15:42 Anadolu Haber

Türkiye İstatistik Kurumu'ndan 2008 Yoksulluk Çalışması Sonuçları

Türkiye'de yoksulluk oranı, 2008 yılında, bir önceki yıla göre 0,68 puan azalarak, yüzde 17,11'e düştü. Yoksulluk oranı 2007 yılında yüzde 17,79 düzeyindeydi.


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ''2008 Yoksulluk Çalışması Sonuçlarını'' açıkladı.

Buna göre, Türkiye'de geçen yıl fertlerin yaklaşık yüzde 0,54'ü yani 374 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, yüzde 17,11'i yani 11 milyon 933 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Kişi başı günlük harcaması, satın alma gücü paritesine göre 1 doların altında kalan fert bulunmuyor. Buna karşın satın alma gücü paritesine göre kişi başı günlük 2,15 dolar olarak tanımlanan yoksulluk sınırı altında bulunan fert oranı yüzde 0,47. Yoksulluk sınırı 4,3 dolar olduğunda yoksul fert oranı ise yüzde 6,83 olarak tahmin edildi.

2007 yılında yüzde 0,48 olarak tahmin edilen açlık sınırının altında yaşayan fert oranı, 2008 yılında yüzde 0,54'e yükselirken, yoksul fert oranı ise yüzde 17,79'dan yüzde 17,11'e geriledi.

Geçen yıl, 4 kişilik hanenin aylık açlık sınırı 275 lira, aylık yoksulluk sınırı ise 767 lira olarak tahmin edildi.

Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlarda 2007 yılında yüzde 34,80 olan yoksulluk oranı 2008 yılında yüzde 34,62'ye, kentsel yerlerde yaşayanların yoksulluk oranı da yüzde 10,36'dan yüzde 9,38'e düştü.
Hane halkı büyüklüğüne göre yoksulluk artıyor
2008 yılında hane halkı büyüklüğü 3 veya 4 kişi olan hanelerde bulunan fertlerin yoksulluk oranı yüzde 8,48 olurken, 7 ve daha fazla olan hanelerde fertlerin yoksulluk oranı yüzde 38,20 olarak hesaplandı. 7 ve daha fazla kişiden oluşan hanelerden kentsel yerlerde oturanlar için yoksulluk riski yüzde 26,95 iken, kırsal yerlerde bu oran yüzde 54,03 olarak belirlendi.

Hane halkı türüne göre çocuklu çekirdek ailede bulunan fertlerin yoksulluk oranı yüzde 15,42 olurken, çocuksuz çekirdek ailelerdeki fertlerde bu oran yüzde 8,76'ya düşüyor. Ataerkil veya geniş ailelerdeki fertler için yoksulluk oranı ise yüzde 21,79 olarak tahmin edildi. Kentsel yerlerde çocuklu çekirdek ailede yaşayan fertlerin yoksulluk riski yüzde 9,14 iken kırsal yerlerde bu oran yüzde 33,77 oldu.

2008 yılında ücretli-maaşlı çalışanlarda yoksulluk oranı yüzde 5,93 iken, yevmiyeli çalışanlarda bu oran yüzde 28,56, işverenlerde yüzde 1,87, kendi hesabına çalışanlarda yüzde 24,10 ve ücretsiz aile işçisi olanlarda ise yüzde 32,03 oldu.

En yüksek yoksulluk riskine sahip olan tarım sektöründe çalışanlarda yoksulluk oranı 2007 yılında yüzde 32,05 iken, 2008 yılında yüzde 37,97 olarak tahmin edildi.

Sanayi sektöründe çalışanlarda 2008 yılında yoksulluk oranı yüzde 9,71 olarak hesaplanırken, bu oran hizmet sektöründe çalışanlarda yüzde 6,82 oldu. 2008 yılında ekonomik olarak aktif olmayan fertlerin yoksulluk oranı yüzde 13,73 iken, iş arayan fertlerin yoksulluk oranı yüzde 17,78 olarak belirlendi.

2008 yılında okur-yazar olmayanlarda yoksulluk oranı yüzde 39,59 olurken, ilkokul mezunlarında bu oran yüzde 13,44, lise ve dengi meslek okulları mezunlarında yüzde 5,64, yüksek okul, fakülte ve üstü mezuniyete sahip fertlerde yüzde 0,71 oldu.

İlköğretime başlamamış olan 6 yaşından küçük çocukların yoksulluk riski ise yüzde 22,53 olarak hesaplandı.

03 Aralık 2009 16:46
İşçiler Profesörü Dövdü
Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Vakfı Başkanı Prof.Dr. Mehmet Zahir Bakıcı 4 işçinin saldırısına uğradı.

Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Vakfı Başkanı Prof.Dr. Mehmet Zahir Bakıcı bir süre önce işten çıkarılan ve işyeri sözleşmeleri sona erdirilen 4 kişinin saldırısına uğradı. Yere yatırılarak dövülen Prof.Dr. Bakıcı, saldırganlardan şikayetçi oldu.

CÜ Vakfı Başkanı ve aynı zamanda Mikroboloyoji Anabilim Dalı Öğretim üyesi olan Prof.Dr. Mehmet Zahir Bakıcı, öğlen saatlerinde Tıp Fakültesi Hastanesi ile yemekhane arasında 4 kişinin saldırısına uğradı. Vakfın bünyesinde hastanede temizlik, güvenlik gibi hizmetlerde görevlendirilen ve bir süre önce işten çıkarıldıkları öğrenilen Ö.K. ve B.Y. ile vakfa bağlı olarak kampus içerisinde işyeri sözleşmeleri feshedilen Ç.Ş. ve B.Ş.'ın karıştığı saldırıda, yere yatırılan Prof.Dr. Bakıcı'ya yumruk ve tekmeyle vuruldu.

Çevredekilerin yetişerek kurtardığı Prof.Dr. Mehmet Zahir Bakıcı, sağlık kontrolünden sonra ifade vermek üzere götürüldüğü karakolda saldırganlardan şikayetçi oldu. Olaydan sonra kaçan şüpheliler polislerce yakalanarak gözaltına alındı. Şüphelilerin profesöre, “Ekmeğimizle oynayanın ekmeğiyle oynarız” diyerek saldırdığı belirlendi.
aktifhaber

POLİSE DİRENENLER İŞÇİ Mİ GÖSTERİCİ Mİ?

17.12.2009 16:26

Polis Tekel işçilerini püskürttü.

21 ilden gelen yaklaşık 4 bin işçi, üç gündür Ankara'da hak arıyor.

Bir kısmı Abdi İpekçi Parkı’nda, küçük bir grup ise AKP binası önündeydi.

İstekleri belli; özelleştirmeyle birlikte yasadaki 4-c statüsüne alınacaklar. Kadrolarını, sendikalarını kaybedecekler. Ücretleri de yarı yarıya düşürülecek.

****

Gece ayazında yattılar. Polis “üşümeyin” deyip, önce Atatürk Spor Salonu’nda topladı. Sonra kapıyı üstlerinden kilitledi. O kapıları da aştılar.

Çıldırmış gibi üstlerini başlarını yırttılar. Buz gibi havada parkın süs havuzuna girip, su içinde slogan attılar.

Polis suyla, copla, biber gazıyla saldırdı. İşçiler elleriyle, bulabildilerse taşla direnmeye çalıştı.

Pek çoğu gözaltına alındı. Sokak aralarında arbede yaşandı.

****

Haber kanalları canlı yayınlarda bu haberi şöyle veriyor: “Göstericiler dağıtıldı.”, “Eylemciler direnmeye çalışıyor.”

İşçilere atılan gaz muhabirleri de felç etti.

Muhabirler halkın ve vicdan sahiplerinin arkasında durur. Ama bunun için once dilimizi eğitmemiz gerekiyor.

Onlar “gösterici” değil işçidir.

Odatv muhabirdir.

Bu yazı da, hiç bir şekilde namusundan şüphe edemeyeceğimiz muhabirler için yazıldı.

Odatv.com

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
Asgariyi yaşayamama ücreti

Sayılara terk edilen 'insanlık hallerimizi' hesaplayanlar asgari ücreti belirlediler.
Nicedir ahlaki ve adil olanı bölüştürmeyen ekonomik performans, 2010 yılı için 31 lira zamla asgari ücreti 577 lira olarak saptadı.
Yani günlük '1 liralık' zamla aslında ülke genelinde 'insanca yaşayamama çıtası' yükseltildi.
Doğru düzgün vergi toplayamayan devlet, yegane vergi kaynağı asgari ücrete sıkı sıkıya yapıştı.
Günlerce süren pazarlıklardan sonra hem Türk sanayiini hem de kendini rahatlattı, maddi yük ise gene çalışana devredildi.
Batı'da devletin sosyal eşitliği ve adaleti sağlamak için uyguladığı asgari ücret bizde 'insanı' ıskalar.
İktisadın dilinde yasak 'insan yaşamının onuru' ise yine simide teslim edildi.
Asgari ücrete yapılan cüz'i zamla kaç simit alınacağı hesaplandı.
Yapabildiğimiz tek reel ekonomik hesap, 31 TL'lik zamla 41 simit şeklinde oldu.
Simit-yaşam-asgari ücret denklemi bozulamadı.
Toplumsal hayatımızın fotoğrafındaki yoksulluk, açlık ve işsizlik daha da koyultuldu.
Bir ülkedeki çalışanların alacağı 'en düşük ücret' olan asgari ücret, ülkedeki tüm toplumu şekillendirir.
Genellikle de ücretleri daha da düşürmeye yarar.
Çünkü asgari ücretin yarısına 'uzun süreli işsizlikle' razı edilen milyonlarca insan sudan ucuz ve kayıtdışı emek halinde kullanılır.
Asgari ücret yaklaşık aileleriyle beraber 40 milyon insanımızı etkiliyor.
Açlık sınırının 795 TL olduğu ülkemizde 40 milyon insanın 577 lirayla yani yoksulluk sınırının da yarısı kazançla yaşamayı nasıl becereceğine devlet kayıtsızdır...
Beslenme, barınma, ulaşım, sağlık, eğitim, ısınma temel ihtiyaçlarını karşılayamayacakları yaşayamama koşullarının siyasi ve sosyal sonuçları gündem dışıdır.
Sosyal korunmanın ve sosyal hizmetlerin yokluğunda işleyen süreç 'sosyal dışlanma' olurken toplumsal rahatsızlığın işaretleri de savsaklanıyor...
Aile dayanışmasından toplum dayanışmasına giden halkalar kopuyor.
'Sosyal dışlanmayı' hızlandıran politikasızlık ve sistemin gözü karalığı yeni kapitalizmin gereği kabul ediliyor.
IMF ve Dünya Bankası'nın 'emeğin azami maliyetsizleştirilmesi' altın tavsiyesi, piyasa için emir addediliyor.
Geniş istihdam kesimlerinin gözden ve yaşam alanından çıkartılması bir zorunluluk.
Yoksulluk, uzun süren işsizlik, toplumdan ayrışma, açlığı üreten düşük ücretlerin, birbirlerinden türeyerek ürettikleri 'yoksunluk alanı' genişliyor.
Bu yoksunluk alanını ekonominin rakamlarına geçirip ölçebilecek metotlar henüz geliştirilemedi.
Ama sosyal tepkiler ' insanca yaşamak' istediklerini bağırıyorlar.
Asgari ücretin 'ahlaki boyutuna' dikkat çekerek İş Kanunu'nda belirtildiği üzere 'çalışanların insanca yaşamasına yetecek ücret' tanımını hatırlatıyorlar.
Asgari ücretin, çalışanların toplumda yaratılan zenginlikten daha adilce pay almalarını ve bozuk gelir dağılımını düzenleyici sosyal ve ahlaki amaçlarını da...
Ve 'emek piyasalarında' yapılan insafsız karaborsa işlemlerine karşı GSMH'dan kendi paylarının karşılığını istiyorlar.
Biz de nasıl bir ülke olduğumuzu emek ve yaşama hakkının varlığından ya da yokluğundan anlayabiliriz.
http://www.aksam.com.tr/2010/01/02/yazar/15781/nihal_kemaloglu/asgariyi_yasayamama_ucreti.html

İşsiz sayısı 10 ayda 1 milyon arttı
16:30 - TİSK'in İşgücü Piyasası Bülteni'nde 2009'un ilk 10 ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre aylık ortalama işsizlik artışının 1 milyon kişi olduğu belirtildi. Ekonomik krizin işgücü piyasasını olumsuz etkilemeye devam ettiği anlatılan bültende, 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla yıllık işsiz sayısı 596 bin kişi, istihdam sayısı ise 452 bin kişi arttı. 16.01.2010 ANKARA netgazete

İşsizlikte 20 ilde tehlike çanları çalıyor: "Burada ne yapacağını bilemeyen, çaresizlik içinde sıkışmış milyonlarca insanımız var"
[img]http://www.anadoluhaberim.com/upload/resimler/haber/file.ashxissizlikler.jpg [/img]
14 Şubat 2010, 15:20 Anadolu Haber

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın (İSMMMO) hazırladığı "Türkiye'nin Sıkışan Kentleri" raporuna göre, işsizlikte özellikle 20 ilde "tehlike çanları" çalmaya başladı.

İSMMMO'dan yapılan açıklamaya göre oda, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ile güncellediği verilerden yararlanarak rapor düzenledi.

Ülkede 20 ilde istihdam edilenlerle işsiz kalanların toplamı anlamına gelen işgücünün azaldığı belirtilen ve 2004-2008 yıllarının karşılaştırıldığı rapora göre, Ege, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde yer alan Aydın, Denizli, Muğla, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, Erzurum, Erzincan, Bayburt, Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya'da 5 yıldır işgücü ve istihdam azaldı, işsizlik ise arttı.

Manisa, Afyon, Kütahya ve Uşak'ta ise işsiz sayısı azalmış görünüyor.

Raporda, "İşsizlik konusundaki olumsuz görünüş, Türkiye geneli için karamsar bir tablo yarattı. Ancak veriler, özellikle 20 ilde tehlike çanlarının çalmaya başladığına işaret ediyor. Trakya'da ise biraz daha farklı bir durum ama benzer bir sonuç söz konusu... Yaratılan istihdam, işgücündeki artışı karşılamaya yetmeyince işsizlik oranı yüzde 6,6'dan yüzde 11,2'ye çıktı. Üstelik, TÜİK'in mart ayında açıklayacağı ve küresel krizin izlerini de taşıyacak yeni veriler, henüz bu resmin içinde bulunmuyor" denildi.

Aydın, Denizli ve Muğla mevcut istihdamı da azalttı

Rapora göre, Ege Bölgesi'nin turizm ve sanayi illeri Aydın, Denizli ve Muğla, yeni istihdam yaratmak yerine mevcut istihdamı azalttı.

Söz konusu üç il, 2004 yılında 945 bin kişiye istihdam sağlarken, 2008'in sonunda bu rakam 897 bin kişiye indi.

Üç şehirde 2004 yılında 1 milyon 24 bin kişi olan işgücü ise 2008 yılında 1 milyon 5 bin kişiye geriledi. İşgücü gerileyince de 2004 yılında bu üç ilde yüzde 7,7 olan işsizlik oranı, yüzde 10.8'e, 78 bin olan işsiz sayısı da 108 bine yükseldi.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde de işgücü azaldı. GAP bölgesinde yer alan Şanlıurfa ve Diyarbakır'da 550 bin olan işgücü 540 bine, 485 bin olan istihdam da 464 bin kişiye düştü. Bu gelişme, yüzde 11,8 olan işsizlik oranını yüzde 14,1'e yükseltirken, 65 bin olan resmi işsiz rakamı da 76 bine ulaştı.

Güneydoğu'nun diğer illerinden Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt'te de benzer gelişmeler meydana geldi. Dört ilde, 2004 yılında 364 bin olan işgücü, 45 bin kişi azalarak 319 bine, 341 bin olan istihdam ise 77 bin kişi gerileyerek 264 bine indi. Bu durum, yüzde 6,1 olan işsizlik oranını yüzde 17,4'e yükseltti.

Doğu Anadolu'nun talihsizleri Erzurum, Erzincan ve Bayburt

Rapora göre Doğu Anadolu Bölgesi'nin "talihsiz kentleri" ise Erzurum, Erzincan ve Bayburt oldu. Söz konusu üç ilin 408 bin kişilik işgücü, beş yılda 40 bin kişi azalarak 368 bine indi, ancak, istihdam edilenlerin oranı da 48 bin kişi azalınca işgücündeki azalma işsiz sayısını düşürmeye yetmedi.

Böylece, Erzurum, Erzincan ve Bayburt'un 15 bin kişilik "işsizler ordusu", 23 bin kişiye, işsizlik oranı da yüzde 3,6'dan yüzde 6,3'e ulaşmış oldu.

Karadeniz ve Orta Anadolu Bölgesi'nin "sıkıntılı" şehirleri ise Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya oldu. Dört ilde işgücü 1 milyon 110 binden 1 milyon 89 bine, istihdam ise 1 milyon 41 binden 1 milyon 8 bine düşünce, işsizlik oranı yüzde 6,2'den yüzde 7,4'e yükseldi. Daha önce 69 bin işsizi barındıran bu dört kentte işsiz sayısı 81 bin kişiye yükselmiş oldu.

Rapora göre, işsiz sayısını 83 binden 79 bine düşüren Manisa, Afyon, Kütahya ve Uşak ise bunu yarattığı istihdamdan çok, işgücündeki gerilemeye borçlu.

2004 yılında 1 milyon 87 bin kişilik işgücüne sahip olan 4 kentte bu rakam, 952 bine geriledi. İstihdam ise 1 milyon 4 binden 873 bine düştü. 2004 yılında yüzde 7,6 olan işsizlik oranı ise 4 yıl sonra yüzde 8,3 olarak açıklandı.

Trakya'da ise 550 bin kişilik iş gücüne sahip Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli, 5 yılda bu rakamı 613 bine yükseltti. Ancak söz konusu iller, 544 bin kişiye istihdam yaratabildiği için, işsizlik oranı yüzde 6,6'dan Türkiye ortalamasının üzerine çıkarak yüzde 11,2'ye, işsiz sayısı da 37 binden 69 bin kişiye yükseldi.

İstihdamı artırıp işsizliği azaltanlar da var

İSMMMO'nun "Türkiye'nin Sıkışan Kentleri" raporuna göre işsizliği, hem oransal hem de sayısal olarak azaltan iller ise İstanbul, İzmir, Ankara, Zonguldak, Karabük, Bartın, Kastamonu, Çankırı, Sinop, Malatya, Elazığ, Bingöl ve Tunceli oldu.

Belirtilen kentlerde iş gücü artışına karşın istihdamda da önemli artış kaydedildi. İşgücüne yeni katılımlara rağmen İstanbul, 2004 ile 2008 yılları arasında 400 bin kişiye istihdam yaratırken, Ankara yaklaşık 200 bin kişiye, İzmir ise 30 bin kişiye istihdam yarattı.

Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt işsizlikte birinci

Rapora göre, işsizliğin oransal olarak en yüksek olduğu kentler sıralamasında yüzde 17,4 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt ilk sırayı aldı. İkinci sıraya ise Adana ve Mersin yerleşti.

Her iki kentte yaratılan istihdam, işgücünü karşılamaya yetmediği gibi 2008 yılında etkisi artan küresel finansal krizin yansımaları da işsiz sayısını 154 binden 202 bine yükseltti. Böylece iki ilin 2004 yılında yüzde 14,8 olan işsizlik oranı, yüzde 16,8'e ulaştı.

İşsizlik oranının en yüksek olduğu kentler arasında üçüncülüğü de yine Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden Gaziantep, Adıyaman ve Kilis aldı. Üç kentin 2004 yılında yüzde 15,1 olan işsizlik oranı yüzde 16,4'e ulaştı. 84 bin kişilik işsizler ise 104 bin kişiyi buldu.

"İşsizlik sorunu, etkisi altına aldığı haritayı genişletmiştir"

Açıklamada, İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan'ın rapora ilişkin değerlendirmesinde, işsizlik sorununun hakim olduğu bölgeyi genişlettiğine işaret edilerek, şu görüşlere yer verildi:

"20 kentte de 4 yıldır işgücü eriyor, istihdam azalıyor, işsizlik ise artıyor. Türkiye'nin bu bölgeler başta olmak üzere işsizlik sorununu çözmeye odaklanması gerekiyor. Bu illerdeki ekonomik yaşam eriyor, çalışma kapasitesi daralıyor.

İşsizlik sorunu, Doğu ve Güneydoğu illerinde yıllardır olduğu gibi artık kuzey, güney ve batı illerinde de kronikleşmeye başladı. Türkiye'nin 20 ilindeki sıkışmaya dikkat edilmesi lazım.

TEKEL işçilerinin haklı mücadelesine kulak vermeliyiz. Burada ne yapacağını bilemeyen, çaresizlik içinde sıkışmış milyonlarca insanımız var. Bu insanlar Ankara'da eylemde değiller belki ama işsizlik ve yoksulluğun pençesindeler. Meydanlarda olanların da olmayanların da çığlığına kulak vermemizin zamanı gelmiştir. Kronik işsizlik sorunu, etkisi altına aldığı haritayı genişletmiştir."

9 Şubat 2010
İşsize Sağlık Darbesi

İşsiz kalanların sağlık hizmetinden 100 gün yararlanmasını sağlayan uygulamaya son verildi.

Sosyal Güvenlik Kurumu 'Biz 17 aydır yasayı yanlış uyguluyormuşuz, sağlık hizmeti süresi 10 gün' dedi. On binlerce işsiz ve aileleri hastane ve eczane kapılarından çevriliyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu, dünyada işsizlik rekoru kırma seviyesine gelen bugünün Türkiyesi'nde aldığı bir kararla işsizlere bir darbe daha vurdu. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) işsiz kalanların sağlık hizmetinden yararlanma süresini 90 günden 10 güne indirdiğini açıkladı.

Oysa 'sosyal güvenlik reformu' olarak nitelenen 5510 sayılı kanuna göre işini kaybedenlerin son 1 yıl en az 90 gün ödenmiş primi varsa kendisi ile eş ve çocukları sağlık hizmetinden 90 gün yaralanabiliyordu. SGK, 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren kanunun yanlış uygulandığı, bu sürenin 10 gün olduğunu duyurdu. 17 aydır kanunun yanlış uygulandığını savunan SGK yetkilileri, il müdürlüklerine ve sosyal güvenlik merkezlerine tedavi süresinin 10 gün olduğunu bildiren yazılar gönderdi. İlgili müdürlükler de bu yazı üzerine tüm bilgisayar ve provizyon programları da buna göre düzenlendi. Süreyi 90 gün olarak bilen işsiz vatandaşlar ve aileleri, artık hastane ve eczanelerden sağlık alamadan dönüyor.

HİZMET İSTEYEN PRİM ÖDEMELİ
SGK'nın müdürlüklere gönderdiği yazıda 'zorunlu olarak sigortalılığı sona ermiş olanlar genel sağlık sigortalısı olması halinde 90 gün süreyle sağlık hizmetlerinden yararlanabilir' diye belirtiliyor. Ancak genel sağlık sigortalısı olabilinmesi için kişinin gelir tespiti yaptırması ve eğer kendisinin ve ailesinin geliri asgari ücretin 1/3'ünün üstündeyse prim ödemesi gerekiyor. Yani işsiz kalan kişi sağlık hizmetinden yararlanabilmesi için prim ödemek zorunda. Yeni uygulamayla kişilerin prim ödemeden alacağı 90 günlük sağlık hizmeti hakkı elinden alınmış oluyor.

Yetkililerinin 'yanlış uygulamışız' dediği iki madde bulunuyor. Sosyal Güvenlik Reformu'nun 67. maddesinde '60'ıncı maddenin birinci fıkrasının 'a' bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren 10 gün süreyle genel sağlık sigortasından yararlanırlar. Bu kişilerin bir yıl içinde 90 günlük zorunlu sigortalılıkları varsa, 90 gün daha bakmakla yükümlü olduğu kişiler dahil sağlık hizmetlerinden yararlandırılırlar' deniliyor. Bu maddeye göre 90 gün ödenmiş pirimi bulunanlar 100 gün sağlık hizmeti alabiliyordu.

Aynı kanunun 61 maddesinde '60'ıncı maddenin 1. fıkrasının 'a' bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanların sigortalılıklarının sona erdiği tarihten itibaren 10 gün sonra bu bent kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır' diyor. Sosyal güvenlik uzmanları ise 67. maddenin, 61 maddenin açıklamasını da içerdiğine dikkat çekerek sürenin 10 güne indirilmesinin yasaya aykırı olduğunu belirtiyor.

ESKİDEN SÜRE DAHA UZUNDU
5510 sayılı yasa her ne kadar reform olarak sunulsa da daha önceki 506 sayılı Kanuna göre işten çıkarılanlar ilk önce 10 gün daha sonra da bir yıl içinde 120 günlük primleri varsa 6 ay sağlık hizmeti alabiliyordu.

(Akşam)

Nihal Kemaloğlu
nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
İşsizliğin sağlıktan tasfiyesi

Devlet içi iktidar savaşlarının soluk soluğa izlendiği günümüzde, sessiz sedasız 'sosyal depremi' Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) gerçekleştirdi.
Geleneksel ve şaşmaz tahakküm manevralarıyla sağlanan devlet krizinin patlak verdirildiği günde, SGK 'işsizlerin sağlık yükünü' bertaraf etti.
Hukukun sınırlarının kesinliğinin yitmesiyle, sosyal hakların biraz daha budanması 'neoliberal' düzenin egemenliğinin tezahürleriydi.
Yenilenerek üretilen siyasal kriz, bürokratik iktidar güreşleriyle besilenen piyasa eli, işsizin elindeki 90 günlük sağlık yardımını bir çırpıda alıverdi.
SGK işsizlikle tüm bağlarını koparma noktasındaki kararıyla, işsiz kalanların sağlık hizmetinden 100 gün yararlanmasını sağlayan uygulamaya son verdi.
Aşırı siyasallaşmış toplumsal ortam bu karar için sahiden çok elverişliydi, oldu bittiye getirildi.
SGK, işsiz kalanların sağlık hizmetinden yararlanma süresinin 90 günden 10 güne indirme gerekçesini de 'biz 17 aydır yanlış uyguluyormuşuz' diyerek açıkladı.
Sosyal Güvenlik Reformu'nun 67. maddesinde ise sigortalılığını yitirdiği tarihten geriye bir yıl içinde 90 günlük sigortalılığı mevcut her kişinin prim ödemelerine bakılmazsızın 100 gün kendisi ve ailesinin sağlık hizmeti alabileceği yazılı.
Bunun işten ayrılmasını takiben 10 günü genel sağlık sigortası, 90 günü ise sağlık yardımı kapsamında.
SGK'nın yeni düzenlemesine göre geriye kalan 90 gün için işsiz kalan sigorta primlerini ödemeye devam ederse sağlık yardımından faydalanacak.
Yani açık okuma yaparsak yararlanamayacak.
'Sosyal Güvenlik Reformu' adı altında yapılan düzenlemenin aslında 'sağlık hizmetlerinden çekilmek' takvimi olduğu biliniyordu.
17 aylık geçiş süresinde daha önce işsiz kalınca alınan '6 aylık' sağlık yardımı önce '10+90', güne indirildi, şimdi de 10 güne düşürüldü yani sağlık yardımı kaldırıldı.
Sağlık ve eğitim alanındaki bütün 'reformların' sosyal devletin adım adım eritilerek toplumun hak kazanımlarının elinden alındığı uzun erimli operasyonların 'genel başlığı' olması bir tesadüf değil.
Şimdi hastane ve eczanelerden geri çevrilen milyonlarca insan, ilaçsız ve sağlıksız sokağa terk edilmiyor mu?
Neoliberal yasaları bu kadar içselleştirmenin 'yüklü' faturasının SGK'nın kurtulmak istediği maddi meblağın kat be kat üzerine çıkacağı kesin.
Bu faturanın hanesinde TL değil 'insan hayatı' yazacak.
Küresel kapitalistlerinin ülkelerindeki 'işsizliğe' istihdam için kollarını sıvadığı, sosyal harcamalar için bütçelerini açtığı zamanlarda bizde ise neoliberal devlet imarına hız veriliyor.
Obama'nın bile çıkarmaya çalıştığı 46 milyon işsiz ve yoksulu kapsayacak 'sosyal sigorta reform paketi' için 'sosyalistlikle' damgalandığı, IMF Başkanı Kahn'ın Fransa'da cumhurbaşkanlığı adaylığı için istifa edip Sosyalist Parti'nin başına geçeceğinin konuşulduğu dünyadan bihaber devletimiz, 'işsizini' sadece sokağa bırakmıyor, 'siz artık yoksunuz' da demiyor mu...
http://www.aksam.com.tr/2010/02/20/yazar/16378/nihal_kemaloglu/issizligin_sagliktan_tasfiyesi.html

Nihal Kemaloğlu nihal.kemaloglu@aksam.com.tr
Yüksek işsizlik oranıyla büyüme!

Toplumsal travmamız 'işsizlikle' yüzleşmemek için bin dereden su getiriyoruz.
Resmi rakamlara göre yüzde 14 olarak açıklanan işsizlik oranına, iş aramaktan vazgeçenler, mevsimlik çalışanlar, iş bulursa çalışacaklar dahil değildi.
Resmi işsizlere katılmayan bu gruplarla, uzmanlar işsizlik oranının yüzde 26'ları aştığını belirtiyorlar.
Genç nüfustaki işsizlik yüzde 25,3 yani her dört gençten biri arka bahçemizdeki insan deposuna tıkıştırılıyor.
Nasıl bir toplumsallığın kurulduğuna aldırmadan, işsizlik manzaralarımız renkli ruhsuz grafiklerle güncellendi.
İşsizliğin ülkenin ürettiği toplam mal ve hizmetten pay alamayarak, milli gelirden dışlanan kesim olup yığılması da siyasi bir rahatsızlık yaratmadı.
Etkinlik duygusu ezilerek aşındırılan 'işsizlik' için, devletin kamu harcamalarından ayırdığı bütçe neredeyse yok.
Öte yandan istihdamsız büyümeye kafasını takmış ülke, piyasa asabiyeti için ne gerekirse yapılması telaşında.
İşsizlik verilerini soğukkanlı iktisat verileri olarak derleyen sistem pimi çekilen bomba misali yaklaşan toplumsal krizi algılamıyor.
İstihdamı artırıcı tedbirlerden kaçınan büyüme modeli, taşeronlaştırılan, esnetilen iş koşullarıyla düşük ücretlerle çalışanların maliyeti daha nasıl düşüreceğini planlıyor.
İşsizlikle mücadele diye 'ekonomik fırsatçılık' yapılarak kuralsız, güvencesiz çalışmaya zorlanan iş gücüne dışarıdaki işsizler gösterilerek tehdit ediliyor.
Emek piyasasındaki rekabet azdırılıp bir yandan da 'istihdamsız büyüme' performansı alkışlanıyor.
Avrupa'nın 7., dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip ülkemizin kuralsız çalışma koşullarındaki sıralaması da bayağı üstlerde.
Ucuz ithal malları cenneti ülkemiz, sıcak para düşkünü finans sistemimiz, ithalat müptelası montaj sanayimiz, pusuda bekleyen sabırsız özelleştirme takviminin 'insana ve üretime' ihtiyacı görünmüyor.
Oysa ILO kırmızı alarmla bütün ülkelere istihdam yaratıcı teşvik ve önlemler için şiddetli uyarılar yaptı.
Önümüzdeki en az 4-5 yıl için ekonomik durgunluğun ve 'kalıcı işsizliğin' süreceğini açıkladı.
Devletlere sosyal hizmet üretme politikalarına çağrı yapan küreselleşme aygıtı IMF başkanının başına da taş düşmedi.
Değişen toplumsallığın üreteceği siyasi ve sosyal iklime karşı 'kapitalizmi' koruma çabasındalar.
Ulus-devlet formu devreye sokmaları toplumsal hasar kontrol edilmek isteniyor.
Kapitalizm beşiği ABD'de istihdam için seferberlik ilan edildi, insanlar işlerini kaybetti ve acı çekiyorlar diyerek yeni istihdam yasası hazırlandı.
Paragöz Wall-Street bankalarının ödediği 30 milyar dolar halk bankalarından kredi olarak dağıtılarak, yeni işçi alan ve maaş artıran küçük işletmeler vergi kredisi alacak.
ABD'de canlandırma paketleriyle geçen yıl 2 milyon yeni iş gücü yaratıldı, bu yıl sonuna kadar da 1.5 milyon yeni iş gücü hedeflendi.
Gelişmiş kapitalist ülkelerin istihdamı artırıcı ve düşük gelirli kesimleri destekleyici kamu politikalarıyla iç pazarlarını ve toplam talebi artırıyorlar.
ABD Başkanı'nın 'işsizliğe' savaş açtığı günümüzde yaprak kıpırdamayan Türkiye'de işsizlikten elini çekmiş devlet politikası 'geçici sıcak para üssü' rolüne kilitlenmiş.
Kof analizlerle savuşturulan renkli işsizlik grafiklerinin taşımadığı insanlık durumları 'kimsenin yüreğini' sızlatmadı.
http://www.aksam.com.tr/2010/03/09/yazar/16554/nihal_kemaloglu/yuksek_issizlik_oraniyla_buyume_.html

http://www.aksam.com.tr/2010/03/10/yazar/16610/serdar_akinan/siyasetin_gercek_nabzi_ne_.html

'AK PARTİ İŞSİZLİĞİ 3'E KATLADI'

2 Nisan 2010 08:27
MHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Bölükbaşı, 'AKP, 1 milyon 900 bin işsiz sayısı olan Türkiye'yi 5,5 milyon işsizin yaşadığı bir ülke haline getirdi' dedi.
Bölükbaşı, partisince düzenlenen, 'Çözülen Türkiye' isimli konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 8 yıllık AKP döneminde her alanda geriye gittiği bir ülke haline geldiğini öne sürdü.

'Türkiye 8 yıla yakın bir süredir, AKP iktidarı tarafından yönetilmektedir. Bugün karşımızdaki Türkiye giderek yoksullaşan, fakirleşen, küçülen, işsizliğin ve açlığın pençesinde yaşam savaşı veren, gelecek ümidini kaybetmiş milyonların yaşadığı bir Türkiye'dir' diyen Bölükbaşı, 'Bugün Türkiye cephelere bölünmüş, kavga eden, kamplaşma ve kutuplaşmanın her alana yayıldığı, ortak milli ve manevi değerlerimizin bir çatışma aleti haline getirilmiş, milli dayanışma ruhu yara almış, huzursuz ve kan kaybeden bir Türkiye'dir. AKP, 1 milyon 900 bin işsiz sayısı olan Türkiye'yi 5,5 milyon işsizin yaşadığı bir ülke haline getirdi' diye konuştu.

Bölükbaşı, şunları söyledi:

'Türkiye'de bugün itibariyle, sadece 29 bin kişinin bankalardaki parası 200 milyar Türk lirasını aşmıştır. Bu da 150 milyar dolardır. Bu tablo bize şunu göstermektedir. Anadolu deyimiyle, AKP döneminde, 'zengin arabasını dağdan aşırmış, züğürt ise düz ovada yolunu şaşırmıştır' AKP refahı yandaşlara; yoksulluğu ve fukaralığı vatandaşlara eşit bir biçimde paylaştırmıştır.'

MHP Genel Başkan Yardımcısı Bölükbaşı, dokunulmazlık zırhına saklananlardan, Türk milleti seçimlerde yetki verirse hesap soracaklarını kaydederek, 'Bu ülkeyi talan edenleri nereye kaçarlarsa yakasından, ensesinden tutup Türk adaletine getireceğiz. Bu Türk milletine şeref ve namus sözüdür'
haber10

size=24]Gözden çıkartılmış meslek; öğretmenlik[/size]
Nihal Kemaloğlu

Yüzde 24.4'e varan genç işsizlik 'ekonomizm'in kalem ve söz erbaplarınca normalleştiriliyor.

Kimliği bilinmeyen en zengin Türk'ün geçen ay ülkemize taşıdığı ne idüğü belirsiz 6.1 milyar lirayla memleketimize bahar gelirken, her dört gençten birinin işsizliği üretken olmayan ekonomimizin işaretini veriyor.

Serbest piyasanın toplum mühendisliği gençleri 'müşteri/ tüketici' ya da 'her işe koşturulacak insan stoku' halinde ayrıştırıyor.

Eğitimli ya da eğitimsiz yüksek işsizlik ve vasıfsızlık, piyasa çarkının dişlilerini hep daha da ucuza bilenmesini sağlar.

Eğitime erişemeyerek geleceksizliğe terk edilen gençlerimiz kadar 'eğitimle'edinilen işsizliğin rakamları da korkutucu.

Azman sınav sektörü (ÖSYM, KPSS) ve paralı eğitim sistemiyle 7 yaşından itibaren müşterileştirilen gençlerimiz mezun olunca 'belli meslek gruplarında' biriktirilerek dışlanıyorlar.

Kamusal mesleklerden 'öğretmenlik' bu yığılmış mesleki nüfusların başında.

300 binden fazla 'atamasını bekleyen öğretmen', 'mesleki formas-

yonlarına' sahip çıkma mücadelesi içindeler.

Çünkü sosyal değer üretmeyen devlet, öğretmenliği gözden çıkartarak 'kadrolu öğretmenliği' tarihe devretti.

Kamu tasarrufunu, 'kamusal mesleklerin idealist özünü' yıkarak yapma gayretinde.

Öğretmenlerin devletteki istihdamı siste-

matik biçimde 4-C'ye denk çalışma koşullarına çekilirken, eğitimin niteliği de aşağılara indi.

15 milyon öğrencinin eğitimi 'geçici, güvencesiz, sözleşmeli, düşük ücretli' statülerdeki öğretmenlerle geçiştirilecek.

Toplumun ahlaki ve sosyal dokusunun oluşturulmasında vazgeçilmez olan 'öğretmenler' artık saat ücretiyle kiralanacak hizmetli konumunda.

Mesleki itibarları ve etik değerleri aşındırılarak ya devlete taşeron hizmetli ya da kayıtdışı ekonominin ucuz emekçiliğine zorlanıyorlar.

Resmi rakamlara göre 140 bin olan öğretmen açığının 300 bini aştığı belirtiliyor.

İşsiz öğretmen sayısına denk öğretmen açığı kapatılmayarak Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi denkleniyor.

OECD ülkeleri arasındaki en düşük bütçe tabii ki Türkiye'nin, %1.9 üstelik de artırılmış hali. Kamu harcamaları GSMH'nın yani milli gelirimizin % 20'lerinde ama büyük kısmını kamu borçlarının faizleri yutmak zorunda.

Piyasalara ve istihdam yaratmayan özel sektöre kamu bütçesinin yarısı bağışlanıyor.

Büyüyen ekonomide genç işsizliğinin uzun kuyrukları 'büyük illüzyon' sırrını ifşa ediyor.

Genç işsizliğin öğretmenlerinin intiharları, ekonomizmin sayılara batmış dünyasında ses getirmiyor.

Akşam

6 aylık bebeğini para karşılığı evlatlık verdi
17:59 | 10 Temmuz 2010
Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde 6 aylık bebeğini para karşılığında başka bir aileye evlatlık verdiği öne sürülen anne Filiz D, "Bebeğimi 6 aylıkken evlat verdim. Bakacak durumumuz yok" dedi.

Kazımpaşa Mahallesi’nde Kadir K. ile birlikte yaşayan anne Filiz D, gazetecilere yaptığı açıklamada, maddi durumlarının iyi olmadığını ve 4 çocuğa bakmakta güçlük çektiklerini söyledi.

Filiz D, 6 aylık bebeklerini, bakamadıkları için başka bir aileye evlatlık verdiklerini belirterek, "1,5 yaşında Cennet, 6 yaşında Recep ve 7 yaşında Ceyhun yanımızda kalıyor. Oturduğumuz eve 220 lira kira veriyoruz. Ancak 4 aylık kiramızı ödeyemedik. Sosyal Yardımlaşma Vakfı ara sıra iaşe yardımı veriyor. Ama bizim işe ihtiyacımız var. Bebeğimi 6 aylıkken evlat verdim. Bakacak durumumuz yok. İstemiyorum" dedi.

-OLAY- İlçede birlikte yaşan Filiz D. ve Kadir K’nın 6 aylık kız bebeklerini bin TL karşılığında Cemil K. ve eşine evlatlık verdikleri ihbarını alan güvenlik güçleri, olayla ilgili soruşturma başlatmış, soruşturma çerçevesinde Filiz D. ve Kadir K. ile "Edanur" adı verilen bebeği para karşılığı alarak, nüfuslarına geçirdikleri öne sürülen Cemil K. ve eşi ifadelerine başvurulmak üzere gözaltına alınmıştı.

Her iki çift, ifadelerinin alınmasının ardından Cumhuriyet Savcısı tarafından serbest bırakılmıştı.

Olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.
Milliyet

KPSS kötü geçince kanala atlayıp intihar etti

16:00 - Adana'da 4 yıldır öğretmen olma hayali kuran, tarih bölümü mezunu genç kız, geçtiğimiz haftasonu yapılan KPSS kötü geçince sulama kanalına atlayarak intihar etti. Önceki gün Elif İşler'in arkadaşı Sultan K., Züleyha Pamuk'u arayıp Elif'e ulaşamadığını söyledi. Abla Züleyha Pamuk, bu telefonun ardından paniğe kapılarak, polis merkezine kayıp başvurusu yaptı. Başvurunun üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra polis, aileye genç bir kadın cesedi bulduklarını bildirdi. 14.07.2010 ADANA netgazete

İnşaatten Düşen Genç 2 Gün Aç Kalmış

27 Ağustos 2010
30 lira yevmiyeyle çalıştığı inşaattan düşerek ölen üniversiteli Ömer, dün toprağa verildi

Ömer'in ağlamaktan göz pınarlarında yaş kalmamış 83 yaşındaki Cevriye Ninesi bir telefon konuşmasını aktarıyor bana: “Biz onu ne yoklukla büyüttük kızım. Okuyup kurtulsun, aç kalmasın diye... Anası tarlaya giderdi, arkasından ağlardı Ömerim. Verecek bir şey olmazdı bazen, kuru mememi verirdim sussun diye... Üniversiteye başladı... Bir gün telefonla aradım. Nasılsın Ömerim dedim. İki gündür açım, param yok nine' dedi... Yoklukla büyüttük, yoklukla öldü...”

Cenazeden önce varıyoruz Ağrı'nın Tutak İlçesi'ne bağlı Daldalık Köyü'ne... Öyle küçük bir köy ki, yol üstünde köyü gösteren bir levha bile yok... Sorup soruşturup bir yoldan sapıyoruz. Göz alabildiğine ağaçsız tepeler arasında önce bir minare, sonra da birkaç taş ev görüyoruz... Buğday ekinleri yeni biçilmiş, her yer sapsarı... Daha ilk gördüğümüz köylü sormadan anlıyor geliş sebebimizi... Bize eşlik ediyor...

Küçücük bir evde, tertemiz bir göz odaya buyur ediyorlar önce... Kenardaki bir çekyatta, bir kadın kendinden geçmiş yatıyor... Öğreniyorum ki, anne Herdem'i yeni getirmişler hastaneden... Başında bekleyen kızlarının ise ağzını bıçak açmıyor, ağlamaktan gözleri şişmiş. Herkes suskun... Ne yapacağımı bilemiyorum. Acı daha çok taze... Ömer toprağa bile verilmemiş. Ne soracağım, nasıl bir çocuk muydu diyeceğim? Onlar ne diyecekler? Yoklukla büyüttük, yoklukla öldü mü diyecekler? Bu düşüncelerle öylece odanın ortasında dikilirken omuzuma bir el dokunuyor, “Sizi yan odaya alalım” diye... Giriyorum bir başka temiz odaya... İçerisi kadın ve çocuk dolu... Bir dede ile ninenin yanlarına çöküveriyorum. “Başınız sağ olsun” diyorum, ellerini öpüyorum. Sanki bu sözü söylememi bekler gibi sıkıca sarılıyor Ömer'in babaannesi... Ağlıyor, ağlıyoruz... Ağıtları yüreğimi yakıyor... “Ah balam, ah yavrum... Kendi ellerimle yola vurdum Ömerimi... Gittim para buldum, getirdim... 'Al yolluk yap, madem istiyorsun git İstanbul'da çalış' dedim. Bilseydim der miydim, der miydim kızım?”

Peki nasıl bulmuş parayı Cevriye Nine? Soruyorum utana sıkıla... O da utanmış parayı isterken: “Amcam kızı vardı, ondan aldım. Diğer kızlarımdan aldım. 50 ondan, 50 diğerinden... Çok zor oldu. İnsan utanıyor istemeye... 200 lira bulabildim, Ömer'e verdim. 80 lirasını yol parası etti... ”

Üç ayda 250 lira yaşlılık parası alıyormuş Cevriye Nine... Hani elinden gelse hepsini verecek torununa ama... Herkes onun eline bakıyor Daldalık'taki iki göz odada... “Yurtta kalıyordu Ömer. Geçen yıldan borcu vardı. 'Borcumu ödeyemezsem bu yıl okuyamam. Bin lira yurda veririm, geri kalanı da bana yeter' demişti. Benim yavrum aç kaldı okullarda. Off of, çok zor!”

Gerçekten aç mı kaldı Ömer diye düşünüyorum, ama soramıyorum 83'ündeki Cevriye Nine'ye... O sırada akrabadan bir hanım alıyor sözü: “Kızım bak, aslını söylersen, bu çocuğun malı yok, tarlası yok, işi yok, evi yok. Hiçbir şeyi yok. İki kızkardeş, bir anne, bir kör nine, işte bu damda tek kalmışlar. Bu dam da onların değil. Aydın'a göç eden Kemal Arslan'ın evi. Allah rızası için bırakmış onlara... İdareten, 5 senedir burada kalıyorlar. Dededen kalma bir şey yok! Baba desen sağlıklı değil, bir gözü iyi görmüyor, beli sakat... Cigara içe içe iki kat olmuş, bir küreği kaldıracak hali yok. Borcu da çok... Bu çocuk da gelmiş, burada tutacak iş yok, tarlada çalışsa günde 10-15 lira alacak. Sabah ezanla gidiliyor, akşam ezanla dönülüyor... Demiş ki, gidip İstanbul'da çalışayım daha çok kazanayım. Elde avuçta yok. İnşaatta kıvrılıp yatıyor. Beş on kuruş koyayım kenara diye... O iskeleye çıkıyor. Zaten içi gaile dolu... Yoksulluk dolu, hasret dolu... Nasıl olmasın? Baba da gitmiş başka diyara çalışmaya, anası, ninesi evde bekliyor. Artık nasıl olduysa yavrunun eceli gelmiş, her şey bitmiş!..”

Öyle bir özetliyor ki Ömer'in kısa hayatını, içim ürperiyor... Bu kez Ömer'in teyzesi alıyor sözü, “Babasının biraz borcu vardı” diyor. “Neden?” diye soruyorum... 'Böyle de soru olur mu?' der gibi bakıyor yüzüme: “Alıyor yazdırıyor, alıyor yazdırıyor... Çoluk çocuk ne yiyecek? Borç büyüdükçe büyüyor... Gün bulduğunu gün yiyorlar!..”
Hava dağılsın diye ortadan soruyorum. Nasıl bir gençti? Kadınlar tek tek anlatıyorlar:

“Sessiz, iyi biriydi...”
“Uzun boylu, hoş, esmer, siyah saçlıydı...”
“Ama çok da canlı değil idi...”
“İnce bir çocuktu. 21 yaşındaki bir çocuk nasıl olurdu canım!..”
“Öyle yaşıtları gibi alıngan değil idi, ama çok utangaç, çekingen idi...”
“Hayalleri olan biri idi... Edebiyat öğretmeni olacağım, memleketime geleceğim der idi...”
Hayaller deyince herkes susuyor yine... Kim bilir, kimin aklına hangi hali geliyor Ömer'in... Benim gözlerimin önünde kızkardeşi Leyla'nın yastığın altında sakladığı tek kare vesikalık fotoğrafı... Gözleri kara kara, hüzünlü bakıyor. Sanki sonunu biliyormuş gibi...

Kapı açılıyor, içeriye Ömer'in yaşlarında bir genç giriyor. Öğreniyorum ki Ömer'in amcasının oğlu Müslüm Çetin'miş... Hani, Ömer'e okuması için yardım eden Kütahya Dumlupınar Kaymakamı Mehmet Nuri Çetin'in kardeşi...”Ağabeyim hem beni okutuyordu hem onu... Biz engel olmaya çalıştık 'Gitme' diye, dinlemedi. En son bir hafta önce İstanbul'a gittiğimde gördüm. Gezdik, tozduk, konuştuk. 'Köye gel' dedim yine, 'Biraz daha çalışayım' dedi.” Devletten yardım almıyor muydu Ömer diye soruyorum Müslüm'e. “Ayda 200 lira burs alıyordu, biraz da ağabeyim yolluyordu” diye anlatırken, Cevriye Nine kızgın sözünü kesiyor: “Hükümetten bu para gelseydi, beni arayıp, “Nine ben iki gündür açım!” der miydi?”

Ah nineciğim, Muğla gibi turistik bir yerde okuyan bir öğrenci için 200 lira ne ki! Bunun kitabı var, çayı var, simidi var... Daldalık gibi değil ki Muğla... Bahçeden topladığınla, kümesten aldığın yumurtayla karnını doyurasın, geçinip gidesin! Ben bunları söylerken Müslüm devam ediyor: “Bir kendi olsa kolaydı. Ama evin tek oğluydu. Annesine, babasına yardımı olsun diye çırpınır dururdu... Böyle olmasa kazandığını eve gönderir miydi? Üniversiteyi kazandığına ne çok sevinmişti. 'Annemi babamı kurtaracağım' demişti. Kız kardeşi doğum yaptığında, 300 lira para yollamıştı, gidin beşik alın diye... 200 lira da eve yollamıştı... “

Biz böyle konuşurken ninenin aklına ne geldiyse, “Vallah billah yemek yemiyordu kızım... Pişirirdik, (küçücük avucunu gösteriyor), işte bu kadarcık yerdi” diyor. “Peki ne severdi nineciğim?” diye soruyorum. “Et ufalardı şehriye çorbasına anası, onu çok severdi... Bir de pirinç pilavı ile patates kızartmasını... İki bardak da çay içerdi hep!”
Sonra tam da benim utanıp da soramadığım yere geliyor Cevriye Nine: “Ah kızım o azıcık yiyen çocuk aç kalmış okulda... Bir gün aradım... 'Balam, Ömerim nasılsın?' dedim. 'Nine' dedi 'Ben iki gündür açım, param yok...' Kurban olam sana, üzülme, bulur yollarım hemen dedim. Kaymakam Nuri'nin yanına vardım. O da üzüldü, 'Ben nasıl bilememişim' dedi. Hemen para yolladı. Hep yolluyordu ama yetmiyordu. Balam, yoksulluktan gitti kızım! Yoksulluktan gitti çıktı o inşaatın tepesine, keyfinden mi çıktı?”
Araya teyze kızı giriyor bu kez: “Babaannesini başka severdi. Kimseye söyleyemediğini bir ninesine söylerdi. Bak yine ona açmış içini, dayanamamış arayınca” diyor...
Cevriye Nine gözü yaşlı devam ediyor: “Anası tarlaya giderdi, ağlardı. Verecek bir şey olmazdı bazen, kuru mememi verirdim sussun diye... Onu o kadar severdim. Biz onu ne yoklukla büyüttük, üniversitelere yolladık, kurtulsun diye... Yoklukla büyüttük, ama yoklukla öldü... Yoksulluk ateşten bir gömlektir kızım. Çok zordur, yaşamayan bilmez. Bilmez...”
Sesi gittikçe kısılıyor... Onun sesi kısıldıkça benim içimdeki acı büyüyor...

MİNE ŞENOCAKLI-VATAN

İşsiz Bir Okuyucudan Mektup (*)

Umit Erdem
ben şu an işsizim ,ve bıktım ,geçen hafta intihar etmeyi düşünüyordum,şu an vazgeçtim,vazgeçmemin önündeki tek engel bu eylemi neden yaptığımı izah edecek bir yazıyı kaleme almış olmama rağmen henüz tamamlamamış olmam .Bu ülkede işsiz birini her cemiyet ve cemaat hor görmekte,yemin ederim çabalıyorum iş sahibi olmak için,ama vebalıymışım gibi muamele görmekten usandım artık...Beslenmemi ve barınmamı sağolsunlar ailem karşılamakta ancak onlara da daha fazla mahçup olmak üzüyor beni, memleketteki tüm tartışmalardan bıktım.İntihar bir yenilgi havlu atma değil,öyle bir acı ve dehşete düşersiniz ki tanımınızda olan ,deneyim ve kurgularınızın hiç biri çektiğiniz acıya cevap olamaz.İntihar bir seçenek değil süreçtir. yoksa hangi canlı durup dururken sahip oldugu temel seyden vazgecer ki?Bir hayat sahibi değilseniz.Çok sevdiği birini kaybetmek,yoksunluk veya ayrılık üzeri intiharlar edebi konular olmuş motifleşmiş ,hatta neredeyse olağanlaştırılmıştır.Lakin işsizlik?Bunun yüzünden intihar etmek?İşte bunun cevabını hazırlıyorum...Öleceğim için ölüm sonrasına ilişki tek bilgi kaynağı olan dine bakıyorum, Dinin kuldan beklentisi olan edimlerin tümünün ifası için bir hayata sahip olmak lazım.Yalnızlar ve işssizler hakkında ne türlü hükümler var bir bakının istersiniz. Üniversite mezunuyum ,benim zamanımda OYS vardı ,ilk sıralarda üstün bir sınavla güzide bir universitede okudum,yabancı dilim var ve çok iyi.Bu işsizliğe karşı bir ara yaygın bir yabancı restoranına iş başvurusu yaptım.(mekdanıldss) overqualified bulunup reddedildim...Daha neler neler ,çok öenmli bir şirketin patronu iş görüşmesinde cv mi kendisi inceleyerek bana "okudun okudun da ,ne varki al kitabı eline sabahtan akşama kadar oku bunda ne var?" demesiyle müsade istemem bir oldu.,Kısaca daha çok bunaltmak istemiyorum ,kimse için kolay olmuyor farkındayım.Lakin Nepotizme sarılacak bir çevrem dahi yok.Memlekette işler tanıdıkla dönüyor...Geçenlerde bir işverene "bakınız beni tanımıyorsunuz,ancak burada bulunmam gerçekten çok çalışmak istememden ibaret."dedim ve bilmemne müdürünün yeğeni işe yerleştirildi.Bugun cuma ,cuma namazına bile gitmedim,gidemedim,çünkü hangi hayata sahibim ki sorumlu sıfatım olsun.Temyiz kudretine sahip yegane ehliyetsiz biriyim.Mapushanede yatmakla aynı şey...Oysa ben nasıl istiyorum,hayatım olsun ,mesaiden ya da çalışma koşullarından yakınayım,kendi paramla bir gazoz dahi alayım,sevdiğime boynu bükük kalmayayım ,sureler okuyup bayramlarda ülkemin bayrağını sallayayım...Aldığım nefese yemin ederim işsizliğimden ben sorumlu değilim.Yazınızı okuyunca ,dayanamadım yazdım,kendi bilgisayarımdan yazmıyorum o yüzden yazıyı kısa ve sığ tuttum.Yazınız ,durmayınız lütfen,bir kardeş ricası olarak addediniz.Sizler yazdıkça ,onurlu duruşlarınız oldukça gam yemiyoruz.Yazın Yazın.Yazdıklarınız içimde birikmiş fasiküllerden bir yaprak sanki.

(*) Bu okuyucu mektubu http://www.mizikacilar.com/Makale.aspx?ID=197 adresindeki bir yazının altında okuyucu yorumu olarak yayınlanmıştır.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> EDEBÎYAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com