EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Türk-i Türkan Pirân-ı Türkistan Hoca Ahmed Yesevi hazretleri

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TASAVVUF
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Ağu 30, 2009 1:56 am    Mesaj konusu: Türk-i Türkan Pirân-ı Türkistan Hoca Ahmed Yesevi hazretleri Alıntıyla Cevap Gönder

Türk-i Türkan Pirân-ı Türkistan Hoca Ahmed Yesevi hazretleri'nden (*) Keramet gibi şiir: Ahir zaman şeyhleri



Durmaz keramet satar
Ahir zaman şeyhleri
Her gün battıkça batar,
Ahir zaman şeyhleri

Farzı geriye atar,
Nafile oruç tutar,
Dini paraya satar,
Ahir zaman şeyhleri

Beline kuşak bağlar,
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar,
Ahir zaman şeyhleri

Ağlaması göz boyar,
Her gün ayağı kayar,
Kendini adam sayar,
Ahir zaman şeyhleri

Başına sarık sarar,
Kendine mürit arar,
İlmi yok neye yarar,
Ahir zaman şeyhleri

Dünyaya kucak açar,
Zoru görünce kaçar,
Her yere küfür saçar,
Ahir zaman şeyhleri

Şeyhlik ulu bir iştir,
Hakka doğru gidiştir
Yaklaşılmaz ateştir,
Ahir zaman şeyhleri

Salih şeyhler nerdedir,
Kötüler her yerdedir,
Hak yoluna perdedir,
Ahir zaman şeyhleri

*Hoca Ahmed Yesevi hazretleri 1193 ( H.590) yılında vefat etmiştir. Bu şiirine okuyunca hazret'in yüzyıllar öncesinden bugünü aynada görmüş gibi anlattığını hayretle görüyoruz.

Bakalım SANSASYONEL-PAPARAZZİ ve MEDYATİK tarihçi MURAT BARDAKÇI buna ne kulp takabilecek?
Dr. Hayati BİCE


"Ya Hazret Sultan Hoca Ahmed Yesevi Kaddesallahu Sırrahu"
( Hat: Hüseyin KUTLU Tezhib: Müzehher BİCE. Bu eser Müzehher Bice tarafından 2000 yılında restorasyonu tamamlanan Yesevi Külliyesi için özel olarak hazırlanmış ve Türkiye ile Kazakistan Devlet Başkanlarının da katıldığı bir uluslararası bir törenle Yesevi Külliyesi’ne armağan edilmiştir. Tören sırasında ve takip eden günlerde bir süre külliyenin mescidinde sergilenen eser halen Hoca Ahmed Yesevi’nin ömrünün son yıllarında halvete girdiği yeraltı çilehanesinde yer almaktadır. )

HaberturkTV kanalında 17 Ağustos 2009 günü yayınlanan bir haber-tartışma programında “Türklerin İslamlaşması” hakkında ilginç görüşler ileri sürüldü. “Türk İslam Tarihi Tartışılıyor” başlığı ile sunulan ve Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve gazeteci-tarihçi Murat Bardakçı katıldığı tartışma programında pek çok konudan söz edildi.

Tartışma esnasında Rasulullah Efendimiz (s.a.v.)’in Türk olup olmadığından; 1600’lerde İstanbul’u yağmalayan Rus Cossack (kozak)’larının bugün Kazakistan’da yaşayan Kazak Türkleri ile ilgisi olup olmadığına; latinize Türk alfabesinde ‘kaf’ ile ‘kef’ harflerinin farklı olarak belirtilip belirtilmemesi tartışmalarından Türkiye’de yaşayan halkın gen haritasına kadar alâkalı-alâkasız konularda daldan dala dolaşıldı.

Bu yazıyı yazmaktaki kasdım yukarıda işaret edilen ve çoğunun tashihi gereken anakronik -ve bence tümüyle anlamsız- tartışmalara katkıda bulunmak değil; programda ortaya çıkan -bilhassa Murat Bardakçı’nın sergilediği- Ahmed Yesevi’nin Türk dünyasının manevi hayatındaki belirleyici etkiyi küçümseyici tavrı irdelemektir.

Murat Bardakçı, Ahmed Yesevi ile Yesevilik yolunun Türk dünyasında bilhassa Osmanlı coğrafyasındaki tesiri ile ilgili hükümler verirken o kadar fahiş hatalara düştü ki değil bir tarihçinin sıradan bir tarih meraklısının bile hayret etmemesi mümkün değildi.

Ahmed Yesevi’nin Türk tarihindeki yerinin kısmen farkında olan Murat Bardakçı; Yesevi’nin Türk coğrafyasının “Doğu yakası”nda büyük önemi olduğunu –biraz da mecburen- kabul ederken Türkiye topraklarının da dahil olduğu Türk coğrafyasının “Batı tarafı”nda hiçbir önemli bir etkisi olmadığı”nı iddia ediyordu. Murat Bardakçı’ya göre Ahmed Yesevi’nin Anadolu tasavvuf geleneğinin öncüleri ve sembol isimleri olan Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre gibi üzerinde değil etkisi olmak bu konuda “bahsi bile edilemez”di. Yine Bardakçı’nın ifadesine göre “Osmanlı kültür çevrelerinde hiçbir şekilde bilinmeyen bir isim” olan “Ahmed Yesevi sadece Doğu’daki Türkistan Türkleri için önemli birisi” idi.

Evliya Çelebi’den habersiz bir tarihçilik !

Oysa sadece Evliya Çelebi seyahatnamesinden haberdar olan bir kişi bile Hz. Pir Yesevi’nin Osmanlı coğrafyasındaki etkisinden habersiz olamazdı.

Ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi (d.1611) ünlü seyahatnamesinin ilk cildinden itibaren “Türk-i Türkân” (=Türklerin Türkü), “Pirân-ı Türkistan” (=Türkistan’ın mürşidi) olarak saygı ile andığı Hoca Ahmed Yesevî’nin soyundan geldiğini birçok yerde iftiharla belirtir.

Burada sorulması gereken soru şudur: Evliya Çelebi, nasıl olmuş ta Osmanlı kültür çevrelerinde “hiç bilinmeyen ve önemsenmeyen” Ahmed Yesevi’den bahisle O’nun evladından olmayı bir itibar referansı olarak kaydetmiştir? Evliya Çelebi’nin “Osmanlı kültür çevrelerinde hiçbir şekilde bilinmeyen bir isim” olan Ahmed Yesevi evladından olduğu ile övünmesi nasıl tevil edilir?

Evliya Çelebi’nin Göynük’te Akşemseddin türbesi civarında medfun Bıçakçı (Sikkini) Ömer Dede’den bahsederken Hz. Ali’ye uzanan Hoca Ahmed Yesevi şeceresinden haberdar olduğunu gösteren satırları son derecede dikkat çekicidir: “…İslambol zindanında medfun Baba Cafer oğlıdır. Anlar Muhammed Hanefi evladıdır kim bizim ceddimiz Ahmed Yesevi bin Muhammed Hanefi’ye müntehi olduğında şecerelerimizde böyle tahrir olmağıla hasib ve nesibleri ile malumumuzdur…” ibaresiyle Hoca Ahmed Yesevi’nin Hz. Ali’nin oğlu olan Muhammed Hanefi soyundan geldiğini açıklıkla ortaya koyar. (1) Bu satırlar Evliya Çelebi’nin Ahmed Yesevi’nin şeceresine işaret ile O’nu Hz. Ali evlâdı olduğuna da işaret etmesi yönünden de önemlidir.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde Yesevî Dervişânı

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nin geçtiğimiz yıllarda Orhan Şaik Gökyay tarafından yayına hazırlanan ve Yapı-Kredi Yayınları arasında neşredilen transkribe tam metninde birçok yerde Yesevi etkisinin Osmanlı coğrafyasındaki derinliğini gösteren veriler sunulmaktadır. Birkaç örnek verelim:

Evliya Çelebi, Osmanlı’nın kuruluş yıllarının Orhan Gazi dönemini anlatırken Horasan’dan gelerek Anadolu’da irşad postuna oturan Hacı Bektaş Veli hakkında şunları yazar: Orhan Gazi’nin “zaman-ı hilafetinde cedd-i izâmımız Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretleri Horasan’dan halifesi olan Hacı Bektaş-ı Veli’yi üçyüz fukarasıyla sahib-i seccade idüp deff ve kudüm ve alem saraf virüp “Var Orhan Beğ ile Rûm fatihi ol yâ Bektaş” diyü nefes idüp Hacı Bektaş-ı Veli üçyüz er ile Horasan’dan Orhan Gazi’ye gelüp mülakat olduğı gibi Bursa üstüne gelüp feth itdiler…” (2)


Evliya Çelebi’nin bugünkü Romanya’da bulunan türbesinde ziyaret ettiği Sarı Saltuk’dan bahsettiği şu satırları da vermek istiyorum: Sarı Saltuk “…Sâdât-ı kirâmdan bir ulu sultan idi. Bu hakirün ecdâdı Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretlerinin halifesidür kim ism-i şerifleri Muhammed Neccâr’dur kim hasib ve nesib ırk-ı tâhirdendür.” Evliya Çelebi “Bir mücâhid-i fisebilullah bir sultan idi..” diye övdüğü Sarı Saltuk’a Ahmed Yesevi tarafından Rumeli’nin fethinin hedef gösterildiği rivayetini anlatırken “ceddimiz pirân-ı Türkistan Hoca Ahmed Yesevi ibn Muhammed Hanefi, Hacı Bektaş-ı Veli’ye imdat içün, yedi yüz âdem Horasan erenlerinden virüp” “Makedonya ve Dobruca ve yedi krallık yerde nam ve nişan sahibi ol” talimatı ile yönlendirildiğini belirtir. (3)

Evliya Çelebi’nin bu satırları Ahmed Yesevi’nin Osmanlı’nın kuruluş döneminde etkili olan Hacı Bektaş-ı Veli; Sarı Saltuk gibi seçkin dervişleri beraberinde gönderdiği belirtilen ve sayıları “üçyüz” ve “yediyüz” olarak kaydedilen Horasan erenleri vasıtasıyla icra ettiği fonksiyonu kanıtlamaktadır.

Bunlar da Evliya Çelebi’nin, İstanbul fethini anlatırken İstanbul Unkapanı’nda medfun Horoz Dede hakkında yazdıklarından: İstanbul’un fatihlerinden “… Horos Dede ceddimiz Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretlerinin fukaralarından bir pir-i fâni olup asâkir-i İslam içre yigirmidört saatde yigirmidört kere bank-i horos urup “Kum yâ Gafilûn” diyü guzât-ı müslimîni agâh itdiğiçün Horos Dede dirlermiş…” (4)

Osmanlı Coğrafyasından Bazı İşaret Taşları

Evliya Çelebi, ayrıca Osmanlı’nın Anadolu ve Rumeli topraklarını gezerken rastladığı Yesevî dervişlerine ait türbe ve makamlar ile buralarda Yesevî dervişleri ile ilgili olarak anlatılan menkıbeleri de eserine tek tek ve ayrıntıları ile kaydetmiştir.

Evliya Çelebi’nin gezdiği Osmanlı beldelerinde izlerini tesbit edebildiği Yesevî derviş-gazileri arasında Bursa’daki Geyikli Baba Sultan (5) ve Dâvûd Baba (6), Bursa’daki Abdal Musa (7), Tokat il merkezindeki Gıj-Gıj Dede (8) ve yine Tokat’ın Zile ilçesindeki Şeyh Nusret (9) Amasya Merzifon’daki Pir Dede (10), Aksaray’da Pertevi Sultan (11), Bozok Sancak merkezi Yozgat`taki Emir-i Çin Osman (12), isimlerini sıralar ve çok önemli olarak buralarda tasavvufi bir hayatın gereklerini Yeseviyye tarikatı adâbına göre yaşayan Yesevi fukarası ile sohbetlerinden bahseder.



(Bütün Türkistan’ın manevi merkezi olarak kabul edilen Yesevi Külliyesi özellikle dini bayram günleri büyük bir ziyaretçi topluluğunu ağırlamaktadır. )

Evliya Çelebi’nin Balkanlar’daki seyahatlerinde tesrilerine tanık olduğu ve türbeleri ile karşılaştığı Yesevi izdaşları ise ise Deliorman’daki Demirci Baba, Varna yakınındaki adına tekke ihdas olunmuş Batova’daki Akyazılı Sultan (13) olarak Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde yer almaktadır. Azerbaycan’ın kuzey bölgesindeki Şirvan Hanlığı sahasındaki Avşar Baba (14) âsitânesi de Evliya Çelebi’nin Yesevi dervişleri ile karşılaştığı yerlerdendir.

Topkapı Sarayındaki Yesevî Şair : Hazinî

Osmanlılar ile Yesevi ilişkisinde önemli bir isim ise bir Yesevi şeyhi olarak 16. yüzyılda İstanbul’u ziyaret eden ve devrin hükümdarı olan III. Murad tarafından ağırlanan Yesevi şeyhi Hazini’dir. Günümüzde Tacikistan sınırları içerisinde kalmış bulunan Hisar kentinde doğmuş olan ve eserinde Yesevî’nin ilk halefi Mansur Ata’nın torunlarından olduğunu belirten Sultan Ahmed Hazini adlı Yesevî dervişinin Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu olan Osmanlı Sultanı III. Murad’a 1593 yılında sunmak üzere kaleme aldığı “Cevâhiru’l-Ebrâr Min Emvâc-ı Bihâr” Yesevilik çalışmalarının bilinen en önemli kaynağıdır.

Bu değerli eserde Yeseviyye’nin Türkistan coğrafyasındaki etkileri ve Yesevilik’in esasları hakkında önemli veriler yer almaktadır. Eserde Hz. Pir-i Türkistan Ahmed Yesevî hakkında ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. (15)

Kitabda yer alan Farsça bölümdeki manzum silsilede Rasûlullah (s.a.v.)’den eserin müellifi Hazini’ye kadar uzanan Yeseviyye ve Nakşbendiyye silsilelerine işaret edilmektedir. Bu 312 beyitlik mesnevi tarzı Farsça şiirde Yusuf Hemedanî’nin halifeleri olarak Ahmed Yesevî ve Abdulhalık Gücdüvanî zikredilir. Hazinî’ye göre “Yesi, Maveraünnehr ve Yemen’de kadın-erkek herkes” Ahmed Yesevî’nin manevi tasarrufu altındadır.

Hazinî, Ahmed Yesevî hakkında “Türklerin piri”, “Türklerin sultanı”, “kutubların kutbu”, “din sultanı”, “takva eri” gibi oldukça dikkat çekici ibareler kullanır:

Dünya kutublarının kutbu, Türklerin (mânâ) sultanı, Yesili ulu şeyh Hoca Ahmed.

Ki O’nun kapısında nice bin evliya fakr makamını elde etti ve yokluk yolunu tamam­ladı.

Hakk erleri O’nun dergahında hizmet kemerini kuşandı, kutbların kutbu O’nun ayağına baş koydu.

Hakk yolunda yola girmişlerin başı, ayağının toprağı meliklerin tacının incisi.

O Hazret’in naibleri de ulu kişilerdir; evliya arasında her biri zamanın kutbudur.

İlk kez Sultan II. Selim zamanında İstanbul’a gelen Hazini Hacc yaptıktan sonra yeniden İstanbul’a döner. Bu sırada Osmanlı tahtına Kanuni’nin torunu III. Murad geçmişti. Hazini’nin İstanbul’da Osmanlı Sultanı ile görüştüğü, sultana kaleme aldığı “Cevâhiru’l-Ebrâr Min Emvâc-ı Bihâr” adlı eserini takdim etme fırsatı bulmuştur. Hazini’nin yazdığı değerli eseri ile başta Hz. Pir Hoca Ahmed Yesevî olmak üzere Yeseviyye yolunun önderlerini efsanelere karışmış bir konu olmaktan kurtarmış hem de kendi adını ebedileştirmiştir.

Hazinî’nin ne kadar önemli bir görevi ifa ettiği işte böyle ortaya çıktı. Bugün “tarihçi pozu ile” ahkam kesenlere haddini bildirme konusunda sağladığı lojistik destek için de Hazini’ye minnet borçluyuz. Bırakın Hz. Pir-i Türkistan Yesevi’yi bir yana; “fukarasından bir aciz” olan dervişi Hazini dahi; insanı işte böyle utandırır.

***

Hazret Sultan Hoca Ahmed Yesevî’nin Türk yurtlarının doğu ve batı bölgelerindeki tesirinden söz etmişken kuzey ve güneyi de ihmal etmeyelim. Türk dünyasının kuzey kuşağını teşkil eden Başkırdistan ve Tataristan’da da Ahmed Yesevi’nin kalıcı tesirlerinin izine bugün bile rastlanılmaktadır. Bunun en somut kanıtı Türklük aleminin en kuzeyindeki kültür merkezi Kazan’da komünizmin egemen olduğu dönemdeki katı yasak günlerinden önceki yüzyılda defalarca basılmış olan Divân-ı Hikmet’tir.

Ayrıca bir örneği elimde bulunan halka İslâm’ı öğretmeğe yönelik olarak 1894 tarihinde Kazan’da Arab ve Kiril harfleri ile Tatarca ve Rusça olarak basılmış olan risaledeki ifade bile tek başına Ahmed Yesevi’nin Türk yurtlarının kuzey alanındaki etkisini kanıtlamağa yeterlidir. Şerâitu’l-İman (=İmanın Şartları) adlı bu risalede iman esasları ezberlenmek üzere tek tek sıralanan “Kimin kuluyuz ?”, “Kimin ümmetindeniz?” gibi temel soruların hemen ardından sıralanırken şu soru ve cevabı verilmektedir (16): “Kimin silsilesindeniz ?” (cevab ) “Hoca Ahmed Yesevi r.a. silsilesindeniz.”

Daha fazla bir söze hacet var mı?

Geçenlerde karşılaştığım Suriye kökenli ve aynı zamanda Nakşbendi tarikatına mensub bir hukukçu, ziyaret ettiği Türk cumhuriyetleri’ndeki manevi etkisine hayran olarak Hz. Pir Ahmed Yesevi’nin bütün dünyadaki Nakşbendi silsilelerine Yusuf Hemedani’yi takiben eklenmesi gerektiğinden bahsederken (17) Murat Bardakçı “iddialı bir tarihçi olarak” Hz. Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi’nin doğusu ile batısı ile bütün Türk coğrafyasında bugün de devam eden öneminin farkında değil ise bu kendi sorunudur.

Konunun Ahmed Yesevi’nin ölümsüz eseri Divân-ı Hikmet’in tarihi değer ve önemine ilişkin bir yönü daha var ki -inşaallah- başka bir vesile ile günü gelir; yazılır...


Dipnotlar:

(1) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 38, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996. Tâ ecdâd-ı izâmımız Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî ibn Muhammed Mehdi`den berü ecdâdlarımızdan şarâb [u] mükeyyefât yemiş içmiş yokdur. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 130 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

…Horasan’dan yediyüz Horasan erenleri ile Hacı Bektaş-ı Veli ceddimiz Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevi hazretlerinden Rûm’a gelmek içün mezun olup doğru bu Âsitâne-i Seyyid Battal Gazi’ye gelüp niçe zaman anda ikâmet edüp Bursa’dan Orhan Gazi Hacı Bektaş-ı Veli’yi görmeğe bu Seyyid Battal âsitânesine gelüp Bektaş-ı Veli ile müşerref olup Bektaş-ı veli ricasıyla bu âsitâne-yi Battal’ı Koca Orhan Gazi eyle imar edüp gûya bir kal’a-yı metîn edüp bin adet hâne halkın iskân etdirüp şehr imar eder.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 3. Kitap, s. 12, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

…evvela tarik-i Hoca Ahmed-i Yesevî’den fukara-yı Bektaşiyânız ve üstâdımız Derviş Alî Nâdimi’dir… (İstanbul, Kağıthane’de Derviş Sünnetî dilinden)
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 3. Kitap, s. 280 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

Evliya Çelebi’nin “cedd-i izâmımız Türk-i Türkan Hoca Ahmed-i Yesevi hazretleri” ibaresini diğer kullanımları için bkz: Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 3. Kitap, s.229, 5. Kitap, s. 33, 154, 165, 314 ; Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999, 2001.

(2) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 34, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde ismine sık sık yer verilen Hacı Bektaş-ı Veli’nin Ahmed Yesevi ile ilişkili olarak kullanıldığı diğer yerlerden birkaçı:

Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî`nin halifelerinden Şeyh Lokmân ki Horasan erenlerindendir. Vâlid-i büzürgvârı Hacı Bektaş`ı Şeyh Lokmân`a tilâmizliğe verüp Hacı Bektaş anlardan ulûm-ı zâhire ve bâtımayı tahsîl eyledi. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 25, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999.

…devletleri müebbed ola deyü yetmiş aded kibâr-ı evliyaullah Horasan’da Yesu şehrinde Türk-i Türkan Hoca Ahmed Yesevi hazretleri huzurunda hayr dua ve senâlar edüp yedi yüz fukarasıyla Hacı Bektaş-ı Veli’yi Devlet-i Âl-i Osman’a mûin ü zâhir ola deyü gönderüp…

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 3. Kitap, s. 17 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

Amma (Hacı Bektaş) irşadı Hoca Yesevî`den görüp Rûm erenlerinden olmağla izin taleb edüp yedi yüz fukarâ ile Seyyid Muhammed-i Buhari-i Saltık ile Hacı Bektaş`ı Rûm`da Osmancığa gönderüp Mevlânâ-yı Rûmi ve Hacı Bektaş-ı veli ve Şems-i Tebrizi ve Muhyiddin-i Arabi ve Karaca Ahmed Sultan ve gayrı yetmiş kibâr-ı evliyaullahların bin yirde haşrolup sohbet-i has edüp Orhan Gazi asrında Hacı Bektaş-ı Veli iştihar bulup yeniden çeri yani yeni-çeri peyda edüpRûm diyârların Orhan ile maan feth edüp yedi yüz fukarâlarınnın cümlesin feth olunan şehirlerde sâhib-i seccade edüp Muhammed Buhari Sarı Saltık Bay`ı Kafiristan`a gönderüp Dobruca ve Eflak ve Boğdan ve Leh ve Moskov`da çok gazâlar edüp "Saltık" namıyla iştihâr verdi. Anınçünhâlâ Rûm`da yedi yüz âsitâne-i Bektaşiyân vardır. Ba`dehû Hacı Bektaş-ı Veli sene (----) tarihinde yine Orhan hilafetinde mehûm olup Orhan, cenâze-i Sultan`a hazır olup Kırşehri`nde defn etdiler. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 26, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999.

(3) Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 312, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996. Sarı Saltık Sultan Menkıbesi’ne Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nin değişik yerlerinde de yer verilmiştir:

Hakkâ ki Belh [ü] Buhara’da hazretleri Hacı Bektaş-ı Veli’yi Rûm’a Sarı Saltuk yani Muhammed Buharî hazretlerin gönderdikte….
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 3. Kitap, s. 175 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

Der sitâyiş-i Tekye-i Keliğra Sultan yani Sarı Saltık Sultan

... sene (---) tarihinde bizzat Muhammed Hacı Bektaş-ı Veli Yesev şehrinde Türk-i Türkân Hoca Ahmed Yesevi`den cihâz-ı fakrı kabul edüp diyâr-ı Rûm`da sahib-i seccâde olmağa mezun olup üç yüz yetmiş fukara ve bu Keliğra Sultan cümle fukarâlara ser-çeşme olup...

... Niçe zaman bu hal ile Sarı Saltık namıyla seyahat etdi. Ve kendülerinde alâ-sûret-i asfaru`l levn olmağıla Şeyh Ahmed Yesevi hazretleri kendülere Saltık Bây namıyla künye demişler idi. (...)

Lisân-ı Latinde Keliğra ejder-i heft-sere derler. ... Anınçün yedi kralda medfûn olup âsitâne-i saadetleri vardır. Üçü Âl-i Osman hükmünde ulu âsitânelerdir. Ve her diyarda birer ismiyle müsemmâdır. Amma Rûm`da Baba Sultan ve Sarı Saltık Sultan ve Kaliğra Sultan derler. Amma kâfiristan-ı Hıristiyanistan`da İsvet-i Nikola derler.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 73-75, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999


(4) Horos Dede: Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 1. Kitap, s. 38, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1996

(5) Geyikli Baba Sultan : Fukarâ-yı Yesevi`den olup Azerbaycan şehirlerinden Hoy-ı hüsn-hûydandır. Kûh-ı azîmlerde vahşi sığınlara süvâr olup Orhan Gâzi ile sefer eşüp at tavlası gibi bir tavla sığınları var idi, barhanasın bile vahşi gazâllara yükledirdi. (...) Kabr-i şerifi Bursa şehri içre (---) mahallesinde bir tekye-i azîmdir kim Orhan Gâzî binâsıdır.Kuddise sırruhu.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 31 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

(6) Dâvûd Baba: Fukarâ-yı Yesevidir. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 34 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

(7) eş-Şeyh Hazret-i Abdal Musa: Bu dahi Hoca Ahmed Yesevi fukarâsı idi.Horasan`dan Hacı Bektaş ile Rûm`a geldi.Niçe yüz keşf [u] kerametleri zâhir olmuşdu.Cümleden biri Geyikli Baba`ya kor olmuş âteşi pembe içine sarup hedâyâ-yı rumûz gönderi.Geyikli Baba dahi anlara süd gönderir. Rûmûz oldur kim "Sen ateşle pembeyi imtizâc ettirdinse ben dahi leben-i hâlis hâsıl olan vahşî gazâlları teshir edüp at gibi binüp ve südün yiyüp kullnaırım rumûzun etdi.Hakkâ ki ol asrın ikisi de gerçek erleridir.Bursa içre (---) mahallesinde bir tekye-i ma`mûrda âsûdedir. Bunlar dahi Bursa fethinde bulunmuşlardır. Kuddise sırruhu.

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 2. Kitap, s. 31 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999

(8) (Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 5. Kitap, s. 36, Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-2001. Benim için özel anılara konu olmuş olan Tokat’taki GıjGıj Dede Sultan’dan bahsedilen satırlarını nakledelim: “..Şehre hâil bir cihan-nümâ püşte üzere tekye-i Gıjgıj Dede Sultan tarik-i Yesevî’de bir ulu sultan imiş.Hacı Bektaş Velî-i Horasanî’yle diyâr-ı Horasan’dan gelüp izn-i Bektaş Velî ile bu kûh-ı bülend üzere sâkin olur. Kaçan kim celâl sıfat olduklarında ejderha gibi gıjıldadığından Gıjgıj Dede derlermiş. Himmeti hâzır ü nâzır ola. Sâhib-i kanâat birkaç fukaraları vardır.”

Çocukluğumun geçtiği Tokat’ta Gıjgıj Tepesi yakınındaki bağ evimiz gidip gelirken hep bu garip ismin nereden geldiğini merak etmiştim. Gerek aile çevrem, gerekse okuduğum ilk ve orta dereceli okullarda hiç kimsenin bu ismin menşei hakkında bilgisi olmadığını hatırlıyorum. Nihayet Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” kitabından bu “ilginç” ismin nereden geldiğini öğrendikten karşılaştığım birçok Tokat’lıyı da bilgilendirdim. Danışmanlığını yaptığım Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı’na –üstelik Tokat milletvekili idi- ismini ve yerini çok iyi bildiği ve bugün ağaçlandırılarak güzel bir mesire yeri haline getirilmiş olan “Gıjgıj Dede Sultan” zaviyesi önüne bir Ahmed Yesevi Parkı yapılması ve park içerisinde Kazakistan’ın Yesi (bugünkü Türkistan) şehrindeki görkemli Yesevi Türbesinin küçültülmüş -fakat içerisinde namaz kılınabilecek bir ölçekte- bir tıpkıyapımının inşa edilmesi teklifim ilgili bakanlık raflarında kalmış olmalı.

(9) Şeyh Nusret: Sahrâ-yı Zile’de menzil-i tekye-i Şeyh Nusret: Hacı Bektaş ile diyâr-ı horasan’dan gelmiş ceddimiz Hâce Ahmed-i Yesevi halifelerinden Horasan erenleridir. Zile vadisinde mamûr u âbâdan imaret ve mescid ve misafirhaneli bir tekye-i muazzamdır pâ-bürehne ser-bürehne yetmiş adet fukaraları vardır.Bu diyarın ahalisi azîz Şeyh Nusret’e gâyet mutekidlerdir…

Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 3. Kitap, s. 146 , Yapı-Kredi Yayınları, İstanbul-1999


(10) eş-Şeyh Hazret-i Pir Dede: Hazret-i Hacı Bektaş-ı Veli ile Horasan`dan Türk-i Türkân Hoca Ahmed-i Yesevî izniyle Rûm`a gelüp şehr-i Merzifon`un cânib-i şimâlisi haricinde şehre nâzır bir mürtefi zeminde sâkin olup kâhice hammâmlarda yatup meczûb-u Hüda bir ârif-i billâh kimesne idi kim Orhan Gazi asrından tâ Ebul-Feth`e ermiş bir zât-ı şerif idi. (...) Hâla âsitânesi Osmancık`ta Koyun Baba Tekyesinden ziyade binâ-yı azîm kibâb-ı âliler ile ârâste ve ve müteaddid meydanlar ve matbah u kilâr ve dervişân hücreleriyle pîraste olmuş, her şeb iki yüz ve üç yüz âdem konup göçer mihmân-sarây-ı Bektaşiyân`dır.

Kaynak: BOYUTHABER

Dr. Hayati Bice
Hazret Sultan Yesevî Bugün Yaşasaydı…
15 Aralık 2010

Yıllardır Yesevîlik kültürü ve Ahmed Yesevî konusu ile ilgilenen bir kişi olarak şu soru ile ne kadar çok karşılaştım: “Var mı şimdi Ahmed Yesevî gibi bir mürşîd; ki gidip kapısına dervişi olayım?!…”

Ahmed Yesevî’nin hikmetlerini yayına hazırlayan bir kişi olarak sık karşılaştığım bir benzer soru da şudur: “Bu zamanda irşad edici bir eser sahibi, sohbeti ile insanların ruhunu ışıtan bir mübârek zatı nasıl bulalım? Zamanımızda bir Abdul-Kadir Geylanî, bir Ahmed Yesevî, bir İmam-ı Rabbanî14 ortada olmadığına göre ne yapmalı?”

Gerçekten de bu kökü çok derinlere uzanan, zor soruları yanıtlamanın o kadar kolay olmadığını tasavvuf ile ilgili olmayan birisi dahi kolayca tahmin edebilir.

Bu soruların yanıtını vermek yıllarca çok zor oldu benim için de; taâ ki sağlam bir kaynakta Ahmed Yesevî’nin mürşîdi olan Yûsuf Hemedânî’nin dilinden bu sorunun yanıtını, Rütbetul-Hayat adlı risalesinden şu satırlarda bulana kadar:15

“Bir pîrle sohbetten mahrum olan mürîdin her gün bu tâifenin sözlerinden sekiz varak (16 sayfa) okuması gerekir. Böyle yaptığı takdirde, bu sözler onun gönlünün dirilmesine sebep olur.” Genel geçer cevaplar ile geçiştirdiğim soruların yanıtını Yesevî’nin mürşîdi Yûsuf Hemedânî’den öğrendiğimde ne kadar rahatlamıştım.

(Bu önemli kayıtın yer aldığı kaynakta ünlü Sûfî yazar Ferîdüddin Attâr, âriflerin halleri ve sözlerine dâir Tezkiretü’l-evliyâ adlı kitabının önsözünde kitabı yazış sebebini Yûsuf Hemedânî’nin aynı sözlerini naklederek açıklar: “…İmâm Yûsuf Hemedânî’ye sordular: Bugünler geçerse ve bu tâife yüzlerine perde çekip göçerse selâmette kalmak için ne yapalım?” Dedi ki: “Onların sözlerinden hergün sekiz varak okuyunuz!”16)

Şimdi yine bana yine “Bu zamanda Ahmed Yesevî olmadığına göre ne yapmalı?” sorusunu soranlara, Ahmed Yesevî gibi bir mürşîd aradığını söyleyenlere gönül rahatlığı ile hemen şu cevabı veriyorum: “-Git al bir Dîvân-ı Hikmet; oku ve gör bakalım Ahmed Yesevî sana ne diyor? Hazret Sultan Yesevî ile sohbet etmek isteyen Dîvân-ı Hikmet’i açsın bir hikmeti okuyuversin…”

Gerçekten de Pîr-i Türkistan’ın sohbetine katılmak isteyen Dîvân-ı Hikmet’e başvurmalıdır.

Hattâ konuyu Mesnevî okuyarak Mevlanâ Celâleddin Rûmî; Dîvânı’nı okuyarak Yunus Emre, Niyâzi Mısrî ve diğer eser vermiş sûfî mürşîdler ölçeğinde genişletmek mümkündür ve gereklidir. Bu geleneğin asırlar boyunca dergâhlarda Mesnevî okunması suretiyle Mevlanâ Celâleddin Rûmî için hayata geçirildiği tasavvuf ile ilgilenenlerce çok iyi bilinen bir durumdur.

Son yıllarda Ankara’da önce Selçuklu Vakfı’nda, daha sonra Türkiye Yazarlar Birliği’nde bu satırların yazarı tarafından düzenlenen “Yesevî-Han Meclisi : Dîvân-ı Hikmet Okumaları” programı ile Yesevî’nin mesajlarının güncellenmesi yolunda küçük ama önemli bir adım atılmıştır. 10 Aralık 2010 günü Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi’nin Yunus Emre salonlunda başlanacak Dîvân-ı Hikmet Okumaları programında Yesevî hikmetleri, Yesevî menkıbeleri ve Günümüzde Yesevîlik konuları işlenecek.

***

Yazı başlığına dönecek olursak “Hazret Sultan Yesevî Bugün Yaşasaydı…” ne söylerdi, ne tavsiye ederdi? sorularına doğru bir yanıt verebilmek için Hoca Ahmed Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet kitabında neler söylediğini anlamaya çalışmak; neler tavsiye ettiğine dikkat etmek yeterli olacaktır.

Buyurun Dîvân-ı Hikmet’le kurulan Yesevî-Han sofrasına…

----------------------------

1 İmâm-ı Rabbânî: Ahmed Farukî Serhindî: 1563’ de Hindistan'ın Serhind şehrinde doğdu. Hicrî ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı "Müceddîd-i elf-i sânî", İslam ahkâmı ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, "Sıla" ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için ,"Fârûkî" nisbesiyle anılmıştır. İlk eğitimini babasından alarak Arabçayı öğrendi. Babasından ders aldığı sırada, çeşitli ilimlere âit küçük kitapları ezberledi. Sonra Siyalkut şehrine gidip orada, Abdülhakîm Siyalkûtî'nin de hocası olan Kemâleddîn Keşmîrî'den ilim öğrendi. 17 yaşında tahsîlini tamamlayıp, bütün ilimlerden icâzet aldı. Tahsîli sırasında, Kâdîrî ve Çiştî tarikatını babasından aldı. İmâm-ı Rabbânî , ünlü Nakşbendî mürşidi Muhammed Bâkî-billah'ı tanıdıktan sonra biat alarak bağlandı. Birkaç ay sonra, Muhammed Bâkî-billah kendisine irşad için icâzet verdi. İmâm-ı Rabbânî 1615’de, elliüç yaşlarında iken, talebelerinden çok sevdiklerine; "Benim ömrümün altmış üç sene olduğu ilhâm ile bana bildirildi." buyurdu. 1623 senesinde Ecmîr'de iken; "Vefât etmemin yakın olduğuna dâir işâretler, alâmetler görülmeğe başladı." dedi. Serhend'de bulunan oğullarına mektup yazıp; "Ömrümüzün sona ermesi yakındır." buyurdu ve 1624 senesi, Safer ayının yirmi sekizinci, Salı günü vefat etti.

Eserleri: 1.Mektûbât: Aslı üç cild olup, İmâm-ı Rabbânî’nin beşyüz otuzdört mektubunun toplanmasından meydâna gelmiştir. İmâm-ı Rabbânî'nin Mektûbât'ı asırlardır yaygınlıkla okunur. 2. Redd-i Revâfıd, 3. İsbâtün-Nübüvve, 4. Mebde' ve Me'âd, 5. Âdâbü’l-Mürîdîn, 6. Ta'lîkâtü’l-Avârif, 7. Risâle-i Tehlîliyye, 8. Şerh-i Rubâ'ıyyât-ı Abdul-Bâkî, 9. Maârif-i Ledünniye, 10. Mükâşefât-ı Gaybiyye, 11. Cezbe ve Sülûk Risâlesi.

2 Abdul-Hâlık Gucduvânî, Makâmât-ı Yûsuf Hemedânî, -Hayat Nedir?- , Haz. Necdet Tosun, İnsan Yay. İstanbul, 2007, s.91.

3 Tezkiretü’l-evliyâ, Haz. Mahmud Sami Ramazanoğlu, Erkam Yay., İstanbul-1984, s.8.
Haber10
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TASAVVUF Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com