EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İbretlik Danıştay Kararları

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> MAHKEME KARARLARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cum Tem 31, 2009 9:35 pm    Mesaj konusu: İbretlik Danıştay Kararları Alıntıyla Cevap Gönder



Danıştay'dan Rekor İndirim
06 Ekim 2010
Petrol Ofisi ve Erk Petrol'e verilen 600 milyon liralık ceza 35 milyon liraya, Shell'in 46 milyon liralık cezası 2,5 milyon liraya düştü.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK) 2006 yılında akaryakıt dağıtım şirketlerine kestiği ve Danıştay'ın "yanlış hesaplama" gerekçesiyle iptal ettiği 1,6 milyar liralık rekor cezalar yeniden düzenlendi.

Yeni hesaplamayla Doğan Grubu şirketleri Petrol Ofisi (PO) ve Erk Petrol'e verilen 600 milyon liralık ceza 35 milyon liraya, Shell'in 46 milyon liralık cezası da 2,5 milyon liraya düştü.

298 şirkete kesilen 1,6 milyar liralık cezanın ise 125 milyon liraya ineceği tahmin ediliyor. İptal edilen cezaları Danıştay kararına göre yeniden kesip şirketlere göndermeye başlayan üst kurul yetkilileri, önümüzdeki kurul toplantılarında diğer şirketlerin de görüşülüp cezaların gönderileceği bilgisini verdi.

EPDK, 2006 yılında 29 akaryakıt şirketine, lisanssız bayilere akaryakıt satılması ve kurul uyarılarının dikkate alınmaması sebebiyle 1,6 milyar lira idari para ceza kesmişti. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran cezalar üzerine, şirketler iptal istemiyle yargıya başvurdu. Danıştay Nisan 2009'da aldığı kararla EPDK'nın cezaları yanlış formül ile kestiğine hükmederek, "Davalı idarece verilen idari para cezasında hukuki isabet bulunmamaktadır." dedi ve ceza işlemini iptal etti. Cezaların yargıdan dönmesinin ardından Kurul, Danıştay'ın belirlediği tarife üzerinden cezaları hesaplayarak tekrar kesmeye başladı.

Yeni cezaların kesilmeye başlamasıyla fazla bayi sayısı sebebiyle en yüksek cezayı alan Doğan Grubu şirketlerinden Petrol Ofisi ve Erk Petrol rahatladı. 2006'da lisanssız bayilere akaryakıt sattığı için POAŞ'a verilen 499 milyon lira, alt şirketi Erk'e kesilen 100 milyon liralık cezalar, EPDK'nın yeni hesaplamasıyla toplamda 35 milyon liraya düştü. Kurul PO'ya 29 milyon, Erk'e ise 6 milyon lira ceza kesip tebliğ etti. Aynı kapsamda Shell'e kesilen 46 milyonluk ceza ise 2,5 milyon liraya indirilerek şirkete bildirildi. Diğer şirketlere de Kurul karar aldıkça cezaları tebliğ edilecek.aktifhaber

Danıştay'dan Doğan'a Oh Dedirtecek Karar
31 Temmuz 2009

EPDK'nın, POAŞ ve iştiraki Erk Petrol Yatırımları A.Ş. aleyhine uyguladığı idari para cezalarının iptali talebiyle açılan davada; Doğan'a güzel haber..

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (EPDK), Petrol Ofisi A.Ş. (POAŞ) ve iştiraki Erk Petrol Yatırımları A.Ş. aleyhine uyguladığı idari para cezalarının iptali talebiyle açılan davada; Danıştay 13. Daresi Petrol Ofisi'ni haklı buldu.

13. Daire, EPDK'nın Petrol Ofisi ve Erk Petrol'a verdiği idari para cezasını iptal etti. EPDK 2006 yılında lisanssız bayilere satış yaptıkları gerekçesiyle akaryakıt şirketlerine toplam 1.6 milyar lira düzeyinde ceza vermişti.

Daha sonra bu cezalar 10'da 1'i oranında düşürülmüş, toplam ceza 160 milyon liraya inmişti. EPDK'nın söz konusu dosyada Petrol Ofisi'ne verdiği 499 milyon lira ceza 49.9 milyon liraya ve Erk Petrol'e verdiği 100.7 milyon lira ceza da 10 milyon liraya düşmüştü.

Böylece Danıştay, Petrol Ofisi ve Erk Petrol'e verilen yaklaşık 60 milyon lira cezayı iptal etti.
aktifhaber

09 Ekim 2009
Danıştay'dan Teminat Kararı
Doğan Grubu ilk 1 milyar TL'lik ceza için Danıştay'a gitmişti. Karar yeni çıktı. Danıştay yürütmeyi durdurdu ama haciz işlediği için anlamı yok.

Doğan Yayın Holding'ten Kamuyu Aydınlatma Platformu'na gönderilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Danıştay, "hukuka uyarlık bulunmadığı" gerekçesi ile, Halkalı Vergi Dairesi'nin Şirketimizden teminat gösterilmesinin talep edilmesine ilişkin işleminin ve bu işlemin yürütmesinin durdurulması istemiyle Şirketimiz tarafından açılan davayı reddeden "Mahkeme Kararı"nın, Şirketimiz "lehine" yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir.

Vergi İdaresinin, Şirketimiz ve bağlı ortaklıları ile ilgili diğer teminat isteme işlemlerinde de Danıştay'ın almış olduğu bu karar doğrultusunda işlem tesis etmesi beklenmektedir.

Daha önce de kamuya açıkladığımız üzere, 01.04.2002-31.03.2003, 01.04.2003-31.03.2004, 01.04.2004-31.12.2004, 2005 ve 2006 hesap dönemlerine ait vergi/ceza ihbarnamelerinin terkini ile ilgili olarak Şirketimiz, yürütmenin durdurulması dahil, her türlü yasal hakkını kullanmaktadır."
Aktifhaber

18 Kasım 2009
Yüksek Yargıçların Bitişidir
Dinleme yaygarası koparan yüksek yargının, 10 yıl önce Emniyet'teki telekulak çetesini kurtardığı ortaya çıktı. İşte adım adım skandal sonrası yargı süreci:

Telefonlarının dinlendiği iddiasıyla Türkiye'yi ayağa kaldıran yüksek yargının, 10 yıl önce Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit dahil 800 kişiyi dinleyen 'Telekulak çetesi'ni koruyan kararlara imza attığı ortaya çıktı. Yargı kararı olmadan kritik dinlemeler yapan 38 kişilik kadro, ceza almaktan Danıştay ve Yargıtay'ın kararlarıyla kurtuldu. Yargı, 'Telekulak çetesi' olarak adlandırılan polis şeflerinin terfilerinin durdurulmasına bile engel oldu. Fatura ise dinlendiği için mağdur olduğu gerekçesiyle dava açan kişilere 100 binlerce lira ödeyen İçişleri Bakanlığı'na kesildi. Sadece izinsiz dinlenen eski Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı Naci Ünver'e 9 yıl önce 8 milyar ödendi. İşte adım adım telekulak skandalı sonrası yargı süreci:

1998'de patlak veren 'Telekulak skandalı'nda Cevdet Saral ve Osman Ak ile birlikte olaya adı karışanlar hakkında idarî ve adlî soruşturma başlatıldı.

İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişleri, yasa dışı dinleme yapanlar hakkında 1999'da fezleke düzenledi. Kırıkkale 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı.

Mahkeme, 'görevi kötüye kullanmak' suçlamasıyla açılan kamu davasında erteleme kararı verdi. Sanıklar, dilekçeyle beraatlerini istedi.

Aynı mahkeme, başvuruyu işleme koydu ve 27 Mayıs 2003 tarihinde şu kararı verdi: "Sanıkların müsnet suçu işlemediğinden beraatlerine..."

Sultan Özer isimli vatandaşın temyiz talebi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararı bozdu. Kırıkkale 2. Asliye Ceza, bu kez zamanaşımından davayı düşürdü.

9. İdare Mahkemesi, İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu'nun Osman Ak'a verdiği terfi durdurma cezasını, Danıştay'ın bozma kararına uyarak iptal etti.

Türkiye, en kapsamlı 'telekulak" skandalı ile 1998-1999 yıllarında karşılaştı. Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve İstihbarat Şube'den Osman Ak'ın başını çektiği 38 kişilik ekip, 800 kişiyi dinledi. Ankara Emniyeti'nin 8. katında ikinci bir dinleme odası yaptıran ekip, mahkeme kararı olmadan yüzlerce kişiyi izlemeye aldı. Yasadışı dinlemenin ortaya çıkması, beklendiği gibi büyük gürültü kopardı. Ancak eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve CHP lideri Baykal'ın tepkisi cılız oldu. Bugünlerde "yargı, yargıyı dinliyor" şikâyeti ile konuyu Köşk'e taşıyan yüksek yargının tutumu da dikkat çekici. İşte adım adım telekulak skandalı sonrası yargı süreci:

Emniyet Genel Müdürlüğü, Osman Ak ve ekibinin 1. sınıf emniyet müdürlüğüne terfi edememesi için girişimde bulundu. Ancak yargı kararları buna engel oldu.

Mülkiye müfettişleri, yasadışı dinleme yapanlar hakkında lüzumu muhakeme görüşüyle 1999'da fezleke düzenledi. Danıştay 2. Dairesi 8.10.1999 gün, K:1999/2176 sayılı kararını verdi. Kararda, "İstihbarat Daire'nin onayı olmadan ikinci bir dinleme odası tesis etmek, mahkeme kararı olmadan bazı üst düzey görevlileri, siyasi parti, dernek kurum ve kuruluşları vb. kişi ve kuruluşların telefonlarını dinlemek, dinlemelere ait bilgileri bilgisayardan silmek, bazı kişi ve kurumlara ait telefonların detay sorgulama işlemi yapmak suçundan" lüzumu muhakeme kararı verdi.
Emniyet görevlileri hakkında Kırıkkale Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Mahkeme, erteleme kararı verdi.

Sanıklar, erteleme kararına karşın dilekçeyle başvurarak beraatlerinin verilmesini istedi. Kırıkkale 2. Asliye Ceza Mahkemesi, verilen dilekçeyi işleme koydu, 27.5.2003 günlü kararında, "... Sanık Cevdet Saral'ın müsnet suçu işlemediğine, diğer sanıkların da müsnet suçtan ötürü cezalandırılmalarına dosyada yeterli delil bulunmadığından sanıkların beraatlerine..." hükmünü verdi. Sultan Özer isimli vatandaşın temyiz talebi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararı bozdu. Kırıkkale 2. Asliye Ceza Mahkemesi, dava zamanaşımı gerekçesiyle davanın düşürülmesine karar verdi. Bu karar Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından bozuldu.

İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, 29.3.2000 gün, 2000/32 sayılı kararla illegal dinlemeden birinci derece sorumlu tutulan Osman Ak'ı Disiplin Tüzüğü'nün 12. maddesi uyarınca 24 ay uzun süreli durdurma cezası ile cezalandırdı. Bu ceza, yargı tarafından alt sınır olan 10 ay kısa süreli durdurma cezasına çevrildi. Cezanın iptali için açılan davada Ankara 9. İdare Mahkemesi 2001 tarihinde "davanın reddine" karar verdi. Kararın Osman Ak tarafından temyizi üzerine de Danıştay 12. Dairesi, talebi kabul etti. Ankara 9. İdare Mahkemesi 2003'te bozma kararına uyarak işlemi iptal etti.

İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu, 2000 tarih ve 99 No'lu kararıyla Osman Ak'a yetki ve nüfuzunu kötüye kullandığı gerekçesiyle meslekten çıkarma cezası verdi. Ak'ın imdadına yine yargı yetişti. Meslekten çıkarma cezası 24 ay uzun süreli durdurma cezasına indirildi. Ankara 6. İdare Mahkemesi, Osman Ak aleyhine davayı reddeden bir karar verdi. Ak'ın başvurusuyla Danıştay 12. Dairesi bu kararı bozdu. Bozma kararı sonrası davaya yeniden bakan Ankara 6. İdare Mahkemesi, ilk kararında ısrar ederek davayı yeniden reddetti. Bunun üzerine dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na gitti. Kurul, 23.10.2003 tarihinde yasadışı dinlemeleri uygun gören bir karara imza attı. Temyiz istemini kabul ederek İdare Mahkemesi'nin kararını Danıştay kararı doğrultusunda bozdu.
Kaynak: Zaman

25 Kasım 2009
SABİH YİNE BAŞARDI
Kanadoğlu yol gösterdi, 'Bizim Baro' katsayıyı Danıştay'a götürdü. Ve işte skandal karar.

Kanadoğlu yol gösterdi, İstanbul Barosu YÖK'ün katsayı eşitsizliğini kaldıran kararı aleyhine Danıştay'a koştu. Ve Danıştay skandal bir karar aldı...

Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran kararının yürütmesini oy birliği ile durdurdu.

İstanbul Barosu Başkanlığı, Yükseköğretim Genel Kurulunun (YÖK) yükseköğretime girişte katsayı puanı uygulamasının kaldırılmasına ilişkin 21 Temmuz 2009 tarihli kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.

Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün kararının yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

Dairenin kararında, milli eğitim sisteminin yönlendirmeye ilişkin kuralları ile 2547 sayılı Yasanın 45. maddesinde yer alan kurallar yürürlükte ve uygulanıyor iken, bu kuralların uygulanmasını bertaraf edecek şekilde alınan dava konusu kararın, eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozacak nitelik taşıdığı ve uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi amacının dışına çıkıldığının görüldüğü vurgulandı.

Kararda, “Bu durumda, dava konusu kararın 3, 4. ve 5. maddelerinin, dayanağı yasa hükümlerine aykırı olduğu gibi eğitim sisteminin, hukuka uygun oldukları istikrar kazanmış yargı kararları ile de ortaya konulmuş olan amaç ve ilkelerine, hukuka ve hakkaniyete uygun değildir. Dava konusu kararın uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararlar oluşacağı da açıktır” denildi.

Davalı YÖK'ün bu karara itiraz hakkı bulunuyor. İtirazı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu görüşecek.

KANADOĞLU YOL GÖSTERDİ 'BİZİM BARO' DANIŞTAY'A KOŞTU

Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 krizinin mimarı Sabih Kanadoğlu, YÖK'ün katsayı adaletsizliğini kaldıran kararıyla ilgili Danıştay'ı adres göstermişti. Kanadoğlu, "Bu konuda Anayasa Mahkemesi'ne gitmenin bir anlamı yok. Kararın ve yönetmeliğin iptali için Danıştay yeterlidir. Karar ortada. Genelge haline gelecek" demişti.

Kanadoğlu'nun bu açıklamasından sonra İstanbul Barosu harekete geçmiş ve YÖK'ün kararını Danıştay'a götürmüştü.

DANIŞTAY KENDİSİYLE ÇELİŞTİ

YÖK'ün katsayıyı kaldırma kararını hukuka aykırı bulan Danıştay 8. Dairesi 4 yıl önce verdiği kararla çelişti.

Danıştay 8. Dairesi, 2005'te "katsayı konusunda YÖK'ün yetkili olduğu" yönünde karar vermişti.

2005 yılında Ankara Aydınlıkevler Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi İlknur Öztürk'ün katsayı düzenlemesinin iptali için başvurduğu dava Danıştay 8. Daire tarafından reddedilmişti.

YÖK KARAR VERİR

Daire'nin kararında "1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun ilgili maddeleri gereği yükseköğretim kurumlarına ortaöğretim kurumlarını bitirenlerin nasıl gireceğinin Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yükseköğretim Kurulu tarafından saptanacağı" ifade edilmişti.
aktifhaber

25 Kasım 2009
'Danıştay'ın Kararı Hukuki Değil
YÖK'ün katsayı farkına son veren uygulamasını durduran Danıştay'ın kararına her kesimden yoğun tepkiler geliyor..

Eğitimciler Danıştay'ın katsayı kararına tepkili

Danıştay 8. Dairesi'nin, üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran düzenlemeyi durdurması eğitim sendikalarının tepkisine yol açtı. Eğitim Bir Sen Van Şube Başkanı Yrd. Doç. Dr. Davut Okçu, katsayı farkının kaldırılmasından sonra, üniversite hayali kuran binlerce meslek lisesi mezununun dershanelere giderek sınavlara hazırlanmaya başladığını belirtti.

Okçu, kimsenin keyfi kararlarla insanların hayatını karartmaya yetkisi olmadığını vurguladı. Türk Eğitim Sen Van Şube Başkanı Kutbettin Yıldız da "YÖK'ün aldığı kararı sadece imam hatip liselerinin önünün açılması olarak görülmemesi gerekiyor. Türkiye'de onlarca meslek lisesi var. YÖK'ün haksızlığı gideren kararının yargı tarafından frenlenmesini anlamak mümkün değil." dedi.

28 Şubat sürecinde imam hatip liselerinin önünü kesmek için YÖK tarafından getirilen katsayı farkı, aradan geçen 10 yıl sonra yine YÖK tarafından kaldırıldı. Geçtiğimiz aylarda YÖK'ün aldığı karar meslek liselerinde okuyan binlerce öğrenci ve velisi tarafından sevinçle karşılanmıştı. İstanbul Barosu ve Eğitim İş sendikası, YÖK'ün aldığı 21 Temmuz 2009 tarihli kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.

2005 yılında Ankara Aydınlıkevler Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi İlknur Öztürk'ün katsayı düzenlemesinin iptali konusunda yaptığı başvuruyu reddeden Danıştay 8. Daire, katsayı konusundaki yetkinin YÖK'e ait olduğunu vurgulamıştı. Daire kararında şu ifadelere yer vermişti: "1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun ilgili maddeleri gereği yükseköğretim kurumlarına ortaöğretim kurumlarını bitirenlerin nasıl gireceğinin Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yükseköğretim Kurulu tarafından saptanacağı..."

Eski Savcı Reşat Petek: Danıştay'ın kararı hukuki değil, ideolojik

Hukukçular Derneği üyesi ve eski Savcı Reşat Petek, YÖK'ün katsayı farkına son veren uygulamasını durduran Danıştay'ın kararının hukuki değil ideolojik olduğunu söyledi. Petek, yürütmeyi durdurma kararı ile Danıştay'ın daha önceki kararıyla çeliştiğini ifade etti.

İstanbul Barosu'nun başvurusu üzerine bir araya gelen Danıştay 8. Dairesi'nin YÖK'ün üniversiteye girişte meslek liselerine uygulanan katsayı farkını kaldırması yönündeki kararının yürütmesini durdurması hukukçuların tepkisine sebep oldu. Danıştay'ın kararının yürürlükteki anayasa ve kanunlarla açıklanmasının mümkün olmadığını savunan Petek, kararın hukuki dayanaktan yoksun, hukuk dışı gerekçelerle alınmış izlenimi verdiğini belirtti.

Yürütmeyi durdurma kararı verilmesi için, dava konusu olayın hukuka aykırı olduğuna dair kuvvetli şüpheler bulundurması ya da telafisi imkânsız durumların doğmasına sebep olması gerektiğini belirten Petek, YÖK'ün aldığı kararda bu iki durumun da olmadığını kaydetti.

Anayasa'nın 131. Maddesi ve 2547 sayılı YÖK kanunun 45. maddesine göre Yüksek Öğretim Kurumlarında öğretimi planlamak, düzenlemek ve yönetme konusundaki bütün kararları vermenin YÖK'ün yetkisinde olduğunu aktaran Petek, konunun 2008 yılında Danıştay 8. Dairesi önüne geldiğini ve Danıştay'ın da bu yetki YÖK'tedir kararını verdiğini hatırlattı.

Danıştay'ın o kararından bu güne ne Anayasa ne de YÖK yasasında bir değişiklik olmadığını belirten Petek, "Bu açıdan değerlendirdiğimde verilen bu kararın hukuki değil ideolojik olduğunu düşünüyorum. " ifadelerini kullandı.

Yürütme organlarının yerindelik denetimi yapamayacağını, usul yönünden denetim yapabileceğini aktaran Petek, Danıştay 8. Dairesi'nin aldığı son kararla kendisini YÖK yerine koyduğunu söyledi.

ASO Başkanı, Danıştay kararına tepkili: Sanayileşmeye vurulmuş en büyük darbe

Danıştay 8. Dairesi'nin üniversiteye girişte meslek liselerinin önünü yeniden tıkayan kararını eleştiren Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, sert tepki gösterdi. Özdebir, "Türkiye'nin gelişmesine vurulmuş en büyük darbedir. Sanayileşmesine vurulmuş en büyük darbe. Gençlerimize yazık ediyoruz. Beni hayrete düşürdü." dedi.

Danıştay'ın Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran düzenlemesini iptal etme kararını Cihan'a değerlendiren Özdebir, Danıştay'ın 'meslek erbabı yetiştirmeye gerek yoktur' diye düşünmüş olabileceği eleştirisinde bulundu. ASO Başkanı, kararın kendisini hayrete düşürdüğünü belirtti. Gençlere iş vermek gerektiğini söyleyen Özdebir, "Okullardan mezun olan insanları özel sektör istihdam edecekse reel sektörün ihtiyaçlarına göre şekillendirmemiz lazım. İşveren kriz döneminde bile nitelikli eleman ararken, liselerimiz hala mesleksiz insan yetiştirecekse rekabet edebilmemiz mümkün değildir." dedi.

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu Başkanı Bendevi Palandöken de kararı 'haksızlık' olarak niteledi. Danıştay kararının meslek liselerine yönelen çocuklara büyük zarar vereceğini dile getiren Palandöken, "Elektrik teknisyeni neden üniversiteye giremesin. Onlara haksızlık. Sağlam zeminlere oturtularak eğitimde eşitliğin uygulanması gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.

Meclis Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Mehmet Sağlam da karara tepkisini, "Milyonlarca gencin istikbalini karartan bir karar. Anlamak mümkün değil. Yanlış bir karar. Hiçbir fayda getirmeyecek." sözleriyle değerlendirdi.
aktifhaber

26 Kasım 2009
Baroya Yumurtalı Protesto
Eğitim-Bir-Sen üyeleri katsayı uyğulamasının yürürlüğünü durdurma kararınını İstanbul Barosu'na yumurta atarak gösterdi..

Eğitim-Bir-Sen üyeleri, meslek liselilere uygulanan katsayı uygulamasının yürürlüğünü durdurma kararı sonrası, tepkilerini İstanbul Barosu önünde yaptıkları eylemle gösterdi. Eylemciler yaptıkları basın açıklamasının ardından Baro'yu yumurta yağmuruna tuttu.


Eğitim-Bir-Sen üyesi yaklaşık 50 kişi, Danıştay'ın aldığı yürütmeyi durdurma kararı için başvuruda bulunan İstanbul Barosu'nu protesto etti. Baro önünde toplanan grup slogan tarak Baro'ya tepkilerini dile getirdi.
Grup adına basın açıklaması yapan Eğitim-Bir-Sen İstanbul 1 No'lu Şube Başkanı Emrullah Aydın, Danıştay kararını eleştirerek, ''Millet adına karar açıklayan Yargı'nın milletin beklentilerinin aksine, eşitlik ve adalet duygusunu rencide eden bu kararı, bayram öncesi meslek liselilere matem yaşatmıştır. Bu matem havasının dağıtılması için bir an önce YÖK'ün, Hükümet'in ve Meclis'in, hulasa bütün yetkililerin acilen bir adım atması gereklidir.'' şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan'a ve TBMM üyelerine seslenen Emrullah Aydın şunları söyledi: ''Artık pansuman tedavilerini bırakın. Yamalı bohçayla 21. yüzyılda Avrupa yolunda yürümezseniz bu elbise bu ülkeye dar değil 'ar geliyor' Bir an önce anayasa değişikliğini raflardan indirip gereğini yapın. Vekiller bu çalışmada ortak tavır almayacaklarsa asiller yani milletimiz asaletini gözünü kırpmadan gösterecektir. Biz eğitimciler olarak bu kararda darbe anayasasını artık çocuklarımıza anlatamıyoruz. Türkiye'yi bu ayıptan kurtarmak için üzerimize düşen görevden geri kalmayacağız.''
Açıklamanın ardından grup içerisindeki bazı eylemciler yanlarında getirdikleri yumurtaları İstanbul Barosu'na attı. Grup alkışlar eşliğinde protesto gösterisinin sonlandırdı.
aktifhaber

26 Kasım 2009
Genç Siviller Danıştay'ı Protesto Etti

İstanbul Barosu önünde toplanan Genç Siviller, Danıştay'ın aldığı yürütmeyi durdurma kararı için başvuruda bulunanları protesto etti.

Genç Siviller, meslek liselilere uygulanan katsayı uygulamasının yürürlüğünü durdurma kararı sonrası, tepkilerini İstanbul Barosu önünde yaptıkları eylemle gösterdi. Eylemlerinde, İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın ile Çevik Bir, Baro ile de Batı Çalışma Grubu arasında benzerlik kuran Genç Siviller, ''Hukukun İstanbul Barosu'na emanet edildiği bir çarpık düzende yaşıyoruz.'' açıklamasını yaptı.

Attıkları sloganlar ve açtıkları pankartlarla tepkilerini dile getiren Genç Siviller bir basın açıklaması yaparak eleştirilerini sıraladı. Grup adına basın açıklamasını okuyan meslek lisesi mezunu ve katsayı mağduru Tansel Parlak şunları söyledi: ''İstanbul Barosu'nun girişimi ve Danıştay'ın kararı ile bu yıl iyi bir üniversite hayali kuran yüz binlerce meslek liseli öğrencinin hayatı altüst edildi. Bu karar sadece meslek liselileri, imam hatiplileri değil; bu yıl ÖSS'ye girecek ve rakipleri ahlaksızca diskalifiye edilen her vicdan sahibi öğrenciyi de yaraladı. Bugün Çevik Bir yok. Ancak bugün Muammer Aydın var. Bugün Batı Çalışma Grubu yok. Ancak bugün İstanbul Barosu var. Bugün post-modern darbe yok. Anlıyoruz ki o günlerden kalan emir ve komutların mirasçıları var. Zamanın Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun dediği gibi 28 Şubat'ın BİN yıl sürmesini kendine iş edinmiş adamlar ve kadınlar var. Kim bunlar? Haklarımızın savunucusu, adaletin dağıtıcısı olması gereken hukukçular. Kümesin tilkiye emanet edildiği, hukukun İstanbul Barosu'na emanet edildiği bir çarpık düzende yaşıyoruz. Orwell bugünleri görseydi Hayvan Çifliği'ni yazmak yerine bu yaşadıklarımızı yazardı. 'Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir' diyen Domuz Napolyon karakteri yerine; 'eşitlik eşitler arasında olur' diyenleri seçerdi.''

Genç Siviller açıklamanın ardından basın mensuplarına Orwell'in ''Hayvan Çiftliği'' isimli kitabını dağıtıı. Grup eylemin ardından olaysız şekilde dağıldı.
aktifhaber

26 Kasım 2009
HÜRDER: Kara Bir Leke
HÜRDER Danıştay'ın kararını ağır bir dille eleştirdi... Gökdemir 'tarihe kara bir lekedir' dediHaberi Paylaş : Google Yahoo Facebook Digg Del.icio.us Reddit

YÖK'ün 'katsayı' kararıyla ilgili yürütmeyi durduran Danıştay 8. Dairesi'ne tepkiler dinmiyor. Diyarbakır'daki İnsani Hak ve Hürriyetler Derneği(HÜRDER) Sözcüsü İbrahim Gökdemir, kararı 'tarihe karar bir leke' şeklinde değerlendirdi. Toplumun 'kafes'lenmek istendiğine işaret eden HÜRDER Sözcüsü Gökdemir, Danıştay'ın açıkça yargıyı halka karşı silah olarak kullandığını savundu.

Katsayı uygulamasının baştan sona hukuk ve eşitliğe aykırı olduğunun altını çizen Gökdemir şöyle konuştu: "YÖK hukuksuzluğu düzeltmişti. Ancak; sözde hukukçu İstanbul Barosu'nun ehliyeti olmadan taraf olma sıfatı ile Danıştay'a yetkisini aşarak başvurdu. Danıştay daha önce benzeri bir şekilde açılan bir davayı reddetmişti. Bu kez yürütmeyi durdurma kararı vermekle daha önce verdiği kararla çelişti. Danıştay'ın sözde hukuk adına alınan bu kararla, adama-ideolojiye göre muamele, çifte standart uyguladığını bir kez daha göstermiştir."

Kararın Anayasa'nın 'Kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı' maddesine aykırı olduğuna dikkat çeken Gökdemir, "Kararla toplum kafese mi sokulmak isteniyor?" diye sordu. Hükümete de seslenen Gökdemir, "Tüm yargı sistemini baştan aşağı düzeltip istediği gibi çelişkili kararlar verebilen yargı mensuplarının hesap verecek düzenlemeler yapması gerekmektedir." diye konuştu.

Sivil toplum kuruluşlarına da seslenen HÜRDER Sözcüsü Gökdemir, "Bıçak kemiğe dayandı. Milletin sesine ve duyarlılığına tercüman olup, sivil tepkinizi gösterin." sözlerini kaydetti.
aktifhaber

27 Kasım 2009
DANIŞTAY KAOSU
Katsayı yetkisinin YÖK'te olduğu yönünde karar vermesine rağmen düzenlemeyi iptal eden Danıştay'a tepki yağıyor.

Kararın Türkiye gerçeklerini görmezden gelerek alındığını belirten iş dünyası, sorunun acil olarak çözülmesini istiyor. Sivil toplum ise Danıştay ve İstanbul Barosu önünde yaptığı eylemlerde meslek liselilerin eğitim hakkının gasp edildiğini dile getirdi.

YÖK'ün üniversiteye girişte öğrenciler arasındaki katsayı farkını kaldıran düzenlemesini iptal eden Danıştay'a, toplumun tüm kesimlerinden tepki yağıyor. Meslek liselileri şoke eden kararı eleştiren iş dünyası, ortaya çıkan durumda asıl kaybedenin Türk sanayii olduğu görüşünde birleşti. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş, katsayı eşitsizliğinin hem ülke ekonomisi hem de gençlerin meslek sahibi olması açısından problem olduğunu vurgularken, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Yardımcı, konuya ideolojik yaklaşmanın doğru olmadığına dikkat çekti. TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar, herkesi çok hassas davranmaya davet etti. Türk sanayiine ağır bir darbe vurulduğunu belirten TUSKON Yönetim Kurulu Başkanı Rızanur Meral, "Tam problem çözüldü diye sevinirken bu kararın çıkması iş dünyasını şoke etti. İşsizlik artacak." tespitinde bulundu. Boydak Holding CEO'su Memduh Boydak, Danıştay'ı, ülke gerçeklerini dikkate almadan karar almakla eleştirdi.

Tartışmaların odağındaki bir diğer kurum ise Danıştay'dan yasakçı kararın çıkmasına sebep olan İstanbul Barosu. YÖK'ün düzenlemesinin iptali için Danıştay'a başvururken 'Eşitlik eşit insanlar arasında olur.' ifadesini kullanan İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın'ın bu sözleri uzun süre tartışılmıştı.

Katsayı adaletsizliğinin mimarı İstanbul Barosu'nun sicili kabarık

İŞTE YASAKÇI KARNE

Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması doğru değil.
AK Parti hükümeti, yeni anayasa yapamaz.
Başörtüsü yasağı devam etmeli.
Mayınlı arazilerin temizlenmesine yönelik yasa yanlış.
Hrant Dink davasını yabancı avukatlar izleyemez.
Ergenekon sanıkları serbest bırakılsın.
Cumhurbaşkanlığı seçimini kilitleyen Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu yeniden gündemde. Kanadoğlu'nun önerisini hayata geçiren İstanbul Barosu, katsayı adaletsizliğini Danıştay'a taşıdı. Danıştay 8. Dairesi de önceki gün meslek liselileri şoke eden karara imza attı. Yasakçı kararın çıkmasını sağlayan Baro'nun sicili oldukça kabarık. Bu sebeple Taksim yürüyüşünde 'Darbeci baro Taksim'e hoş geldin' pankartı açan Genç Siviller kamuoyundan büyük destek gördü.

Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak baroların öncelikli görevi. Bu yöndeki hükümler baroların yükümlülüklerini düzenleyen kanun maddeleri arasında bulunuyor. Ancak, bazı baroların faaliyetleri bu görev tanımına uygun değil. Aksine, yaptıkları eylemler tam tersi ideolojilere hizmet ediyor. Meslek liseleri ile düz liseler arasındaki katsayı eşitsizliğini gideren düzenlemeyi iptal için başvuran ve istediği sonucu alan İstanbul Barosu bu yüzden tartışmaların odağında.

İstanbul Barosu'nun antidemokratik pek çok uygulamada imzası bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen Leyla Şahin'in başörtüsü davasında devletin yanında müdahil olarak katıldı ve başörtüsü yasağının devam etmesi yönünde görüş bildirdi. Ardından stajyer avukatların staj eğitim merkezine başörtüsüyle girmesini yasakladı. Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını doğru bulmayan baro yönetimi, genel seçimlerde oyların yarısına yakınını alarak iktidar olan AK Parti hükümetinin yeni anayasa yapamayacağını savundu. İlgi alanında olmamasına rağmen Paris Barosu avukatlarının, Hrant Dink cinayeti davasını izlemeleri için kendilerini davet etmeleri yönündeki talebini reddederken Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılmasına itiraz etti.

'EŞİTLİK EŞİT İNSANLAR ARASINDA OLUR'

Baro Başkanı Aydın, YÖK'ün çıkardığı yönetmeliğin iptali için Danıştay'a başvururken, 'Eşitlik eşit insanlar arasında olur' ifadesini kullandı. Bu söz uzun süre tartışıldı. Baro, eski Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt adına her yıl ödül töreni düzenliyor. Bozkurt, "Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır. Köle olmaktır." sözüyle tanınıyor. Bu ödüle geçen yıl Eminağaoğlu layık görüldü.

Baro önünde eylem nöbeti
Danıştay'a başvurarak YÖK'ün katsayı düzenlemesini iptal ettiren İstanbul Barosu'na sivil toplum örgütlerinden tepki yağıyor. Baro önünde protesto gösterisi yapan Eğitim-Bir-Sen, Genç Siviller ve AK Parti İstanbul Gençlik Kolları, adaletsizliğin giderilmesi için anayasada değişiklik yapılmasını istedi. Genç Siviller adına konuşan Tansel Parlak, bu kararın sadece meslek liseliyi değil rakipleri ahlaksızca diskalifiye edilen her vicdan sahibi öğrenciyi yaraladığını söyledi. 28 Şubat sürecindeki Çevik Bir'in yerini Muammer Aydın, Batı Çalışma Grubu'nun yerini ise İstanbul Barosu'nun aldığını belirten Parlak, "Bugün postmodern darbe yok. Anlıyoruz ki o günlerden kalan emir ve komutçuların mirasçıları var." dedi. Eğitim-Bir-Sen İstanbul Şube Başkanı Emrullah Aydın "Türkiye yargıçlar devleti olmamalıdır." diye konuştu. AK Parti İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Erkan Kandemir ise şunları söyledi: "Gencecik yüreklerin eğitim hakkını gasp etmeye çalışan örümcek kafalı anlayışları esefle kınıyoruz." Eğitim-Bir-Sen üyeleri açıklamanın ardından baronun pencerelerine yumurta atarak tepki gösterdi.

Emin Aktar (Diyarbakır Baro Başkanı): Yargı, özgürlükleri daraltıyor
Temel hak ve hürriyetleri genişletmesi gereken yargı, özgürlükleri daraltıyor. Eşitlik, aynı statüdeki kişilerin aynı kurallara tabi olmasını kılar. Katsayıyı kaldıran YÖK kararı, eşitliğe hizmet eden bir karar. Yargının tutumu ise temel statüko ilkelerine sahip çıkmaktır. Karar adil değil, taraflı. Bu karar kabul edilemez. Hükümet, yeni bir yasal düzenleme yaparak, bu tür haksızlık ve eşitsizliklere son vermeli.

Zeki Kahraman (Bursa Barosu Başkanı): Baronun taraf olması doğru değil
Bursa Barosu olarak meslek liselerine uygulanan katsayıya yönelik bir araştırmamız olmadı. Daha çok eğitimcileri ilgilendirdiği için taraf olmadık. Danıştay'ın kararı eğitimde nasıl yankı bulur bilemiyorum, ancak biz Bursa Barosu olarak böyle bir konu için mahkemeye gitmezdik. Baronun her konuya taraf olmasını doğru bulmuyorum. İstanbul Barosu davacı olarak konuyu Danıştay'a taşımış, Danıştay da bunu kabul etmiştir. Ancak her konuya baronun taraf olması doğru değil. Kendimizi bu konuda taraf olarak görmüyoruz. Konunun uzmanları tarafından değerlendirilmesi gerekir. Konunun eğitimcileri ilgilendirdiğini dünüşüyorum.

Harun Mertoğlu (Rize Barosu'nun eski Başkanı): Tamamen ısmarlama bir dava
Tamamen siyasi amaçla verilmiş bir karar. Danıştay'ın kararıyla öğrenciler arasındaki eşitsizlik yasal hale getirilmek isteniyor. İstanbul Barosu'nun, hasım olarak böyle bir şikâyette bulunmaya yetkisi yok. Tamamen ısmarlama bir dava. Bu karar sadece imam hatip liselerinin önünü kesmeye yöneliktir. Ancak bunu açıklamaktan çekindikleri için tüm meslek liselerini mağdur etmektedirler.

Selçuk Kozağaçlı (Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı): Danıştay siyasî denetim yapıyor
Yasaya uygunluk hukuka uygunluk denetimi olmalı. Danıştay kendini siyasal iradenin yerine koyarak denetim yapıyor. Gerekçeli kararın hukuka aykırılık yerine siyasî denetim yapıyor olma ihtimalinden korkuyorum. Eğitim sistemi üzerinde bu kadar oynamak doğru değil. Yargı sistemi üzerinde kamplaşmadan vazgeçmeliler.

Reşat Petek (Hukukçular Derneği üyesi ve eski Savcı): Bu ideolojik kararı kanunlarla açıklamak mümkün değil
Karar hukuki değil ideolojik. Bu karar ile Danıştay daha önceki kararıyla çelişti. Bu kararın yürürlükteki anayasa ve kanunlarla açıklanması mümkün değil. Yürütmeyi durdurma kararı verilmesi için, dava konusu olayın hukuka aykırı olduğuna dair kuvvetli şüpheler bulundurması ya da telafisi imkânsız durumların doğmasına sebep olması gerekir. YÖK'ün aldığı kararda bu iki durum da yok. Anayasa'nın 131. maddesi ve 2547 sayılı YÖK Kanunu'nun 45. maddesine göre yükseköğretim kurumlarında öğretimi planlamak, düzenlemek ve yönetme konusundaki bütün kararları vermek YÖK'ün yetkisinde. Konu 2008 yılında Danıştay 8. Dairesi önüne geldi ve Danıştay da 'bu yetki YÖK'tedir' kararını verdi. Danıştay son kararla kendisini YÖK yerine koydu.

Mehmet Şentürk (Trabzon Barosu Başkanı): Yeni kanuni düzenleme şart
Karar eşitlik ilkesine aykırı. Danıştay'ın konuyla ilgili iki farklı karar vermesi de çelişki. Kesin çözüm için yeni bir kanuni düzenleme yapılması gerekiyor. Türkiye'deki en önemli sorunlardan birisi ara eleman konusu. Bu kararla mesleki okullara ilgi yine azalacak. Bir an önce bu eşitsizliğin giderilmesi gerekiyor.

Bilal Çalışır (Boğaziçi Avukatlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı): Hukuka ve eşitliğe aykırı
Katsayı uygulaması siyasî ve ideolojik bir karar olarak başlatılmıştı. Hukuk ve eşitliğe uygun tarafı yok. Kararı, eşitsizliğin mahkeme kararıyla tescillenmesi olarak değerlendiriyorum. 2547 sayılı kanunun 45. maddesinin bu hususla yakından uzaktan bir ilgisi yok.

Prof. Dr. Halis Ayhan (Emekli YÖK üyesi): Gençleri yargı yönlendirmemeli
Gençlerin umudunu mahkeme kararlarıyla frenlemek doğru değil. Çocuğun yeteneği ne ise o yönde okusun ki millete faydası olsun. Gelecek, mahkeme kararlarıyla değil, çocuğun kendi kararıyla şekillenmeli. Çocuklar hangi liseden mezun olursa olsun üniversiteye giriş sınavında aynı soruları çözüyor. Biri 100 alır, biri 80 alır. 80 alan çocuğu 100 alan çocuğun önüne geçiriyorsanız bu hukuka aykırıdır. Danıştay'ın kararını anlamakta zorlanıyorum.

Katsayı kararı ÖSYM’yi de zora soktu. Yarımağan, “20 Aralık’tan önce netlik lazım. Sınavlar tehlikede” dedi. Prof. Hatipoğlu da, “Ergenekoncu zihniyet Danıştay’da hortladı” tespitinde bulundu

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanı (ÖSYM) Prof. Dr. Ünal Yarımağan, Danıştayın, YÖK’ün, üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran kararının yürütmesini durdurmasıyla büyük bir belirsizliğin oluştuğunu ve bunun çok kısa sürede çözülmemesi durumunda sistemin kitleneceğini söyledi.

YENİ KOŞULLAR BİLDİRİLMELİ

Danıştayın, YÖK Genel Kurulunun aldığı kararların 3, 4 ve 5. maddelerinin yürütmesini durdurduğunu hatırlatan Yarımağan, “Şimdi bu üç maddenin yerine yeni şeylerin gelmesi lazım. YÖK karara itiraz edecek. Bunların sonuçlanıp bu seneki sistemin nasıl uygulanacağının belirginleşmesi ve bunun 20 Aralıktan önce olması lazım. Yoksa takvimimiz aksar’’ dedi.

ZOR OLAN İŞ, DAHA DA ZORLAŞTI

YÖK’ün aldığı kararlardaki 4 ve 5. maddelerin yürütmesinin durdurulmasına gerek bulunmadığı görüşünü yineleyen Yarımağan, şöyle konuştu: “Sınav takviminin yürüyebilmesi için belirsizliklerin kalkması gerekiyor. Çünkü yeni bir sistem geliştiriyoruz. Zaten işimiz zor. Bu zorluklar içinde yeni belirsizliklerin olması bizi endişelendiriyor. İnşallah zamanında belirsizlikler ortadan kalkar, şöyle veya böyle uygulamanın nasıl olacağı belirginleşir, biz de ona göre uygulamalarımızı sürdü- rürüz.”

ÖSYM Başkanı Yarımağan, kendileri kadar öğrencilerin de “şimdi ne olacak” diye beklediğine vurgu yaptı.

Takvimi netleştirmeliyiz

Yarımağan: 2010’da yapılacaksınavların takvimi belli. Bu takvimin yürüyebilmesi için sınav kılavuzu baskısının 20 Aralıkta başlaması lazım. Bunun başlayabilmesi için de belirsizliklerin ortadan kalkması lazım. Bir itiraz varsa itirazın sonuçlanması, yürütmesi durdurulanların yerine uygulanacak olan kararların alınması lazım. Belirsizlik var ve endişe verici.

Danıştay kararı sürpriz olmadı

Demokratik Üniversite Platformu Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu, “Karar tamamen Ergenekoncu zihniyetin Danıştay’da hortlamasıdır” dedi. Hatipoğlu, “Danıştay artık siyasal bir kurum haline gelmiştir. Bu tür ciddi kararlarda tamamen siyasal davranışlar sergiliyor. YÖK Kanunu’nun 45’inci maddesi, üniversiteye girişler konusundaki düzenleme yetkisinin YÖK’ün yetkisinde olduğunu emretmektedir. Durum buyken böyle bir karar tamamen Ergenekoncu zihniyetin Danıştay’da hortlamasıdır. Bu da sürpriz değil. Binlerce öğrencinin zararına olan bir kararı alabilmektedirler maalesef. Bu kararı YÖK düzeltebilir. Acilen benzer bir kararı yeniden alabilir. Çözüm bu” dedi.

Üniversite hayallerimizle oynuyorlar
Danıştay'ın YÖK'ün katsayı adaletsizliğini gideren değişikliğinin yürürlüğünü durdurma kararı, meslek lisesi öğrencilerini hüsrana uğrattı. Katsayının kaldırılmasıyla yeni hedefler belirleyip bu doğrultuda dershanelere yazılan öğrenciler, büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Danıştay kararının siyasi olduğuna inanan birçok öğrenci, "Kimse bizim üzerimizden siyaset yapmasın. Okuyup bu ülkeye faydalı bireyler olmak istiyoruz. Önümüze engel çıkarmayın." tepkisini gösteriyor.

Ankara Çankaya Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi'nin son sınıf öğrencileri, haberi duyduklarında yıkıldıklarını ifade ediyor: "Üniversite sınavına 5 ay kala böyle bir kararın çıkması bizi sarstı. Tüm konsantremiz bozuldu. Üniversite hayallerimizi bitirip bizi, mağdur etmek mi istiyorlar?" Öğrencilerden Gözde İlhan, mimarlık okumak istediğini ancak kararın ardından bu imkanın ortadan kalktığını söylüyor. Sevgi, "Tüm zamanımızı üniversiteye girmek, iyi bir sınav performansı göstermek için ayarlamıştık. Şimdi ailemin dershaneye verdiği para da boşa gidecek." diyor. iyor.

İzmir Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Makine Bölümü son sınıf öğrencisi Ekrem Erdinç, "Acaba Danıştay üyelerinin çocukları da meslek lisesinde okusaydı bu kararı yine verebilirler miydi?" diye soruyor. Harp Okulu'na gitmek istediğini belirten Ekrem, hayal kırıklığını şöyle ifade ediyor: "Bu kararla kazanma şansım kalmadı. Kendi bölümümün öğretmenliği dışında, dört yıllık fakültelere de giremem." Makine mühendisliği okumak isteyen Emre Kızıltoprak, büyük şok yaşıyor: "Biz de bu ülkenin çocuklarıyız. Yazık bize." Okulun başarılı öğrencilerinden Ulaş Gökgöz ise dün okula giderken uçak gövde motor mühendisliği kazanmayı hayal ettiğini, bugün sıfırdan plan yapmak zorunda kaldığını anlatıyor. Tarık Aslan, büyüklerine şöyle sesleniyor: "Üniversitede tek girebileceğim yer, makine öğretmenliği. Düz liselilerle aynı dersleri görüyoruz, onlar iyi yere giriyor, biz giremiyoruz. Bir an önce önümüzü açıKayseri Mimarsinan Endüstri Meslek Lisesi 11. sınıf öğrencisi Burak Kaban, kararın siyasi içerikli olduğunu düşünüyor. Burak, hiç kimsenin öğrencileri siyasete alet ederek onlar üzerinden siyaset yapmaya hakkının olmadığını vurguluyor. Kamu yönetimi okuyarak vali olmak istediğini dile getiren Burak, "Valilik hedefimin ellerimin arasından kayıp gittiğini düşünüyorum. Okumak, bu ülkeye faydalı bireyler olmak istiyoruz. Önümüze engel çıkarmak yerine problemleri çözmeye çalışsınlar." diye konuşuyor. Bayram Yalıca, katsayı problemi kaldırıldıktan sonra dershaneye yazıldığını ve derslerine daha fazla önem gösterdiğini söylüyor. Yeni kararla eğitim özgürlüklerinin ellerinden alındığının altını çizen Bayram, "Siyasetle alakamız olmamasına rağmen siyasi kararlara alet ediliyoruz. Kararın bir an önce düzeltilmesini istiyoruz." ifadelerini kullanıyor. Ekonomi okumayı hayal eden Mustafa Uzun da Danıştay'ın taraflı bir karar aldığına inanıyor.

Mimarsinan Endüstri Meslek Lisesi idarecileri ise karardan sonra okulun telefonlarının kilitlendiğini bildiriyor. Velilerin problemin çözümü için ne yapılabileceğini sorduğunu aktaran idareciler endişeli: "Katsayı probleminin kalkması okul, öğrenci ve velilere çekidüzen vermişti. Ancak bu karardan sonra eski ilgisizlik ve başıboşluğun olmasından endişe ediyoruz."
aktifhaber

27 Kasım 2009
Soylu Kararı Sert Eleştirdi
Soylu, Danıştay'ın katsayı farkını kaldıran kararının 28 Şubat iradesinin kararının devamını ortaya koyan beyan olduğunu söyledi.

Beş ay önce katsayı yetkisinin YÖK'te olduğu yönünde karar veren, ancak son verdiği kararla kendi teamüllerini de yıkan Danıştay'a bir tepki de eski Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Süleyman Soylu'dan geldi. Soylu, Danıştay'ın kararının 28 Şubat iradesinin kararının devamını ortaya koyan beyan olduğunu söyledi. Kararın 'yargı bürokrasi'sinin ideolojik bir tasallutu olduğunu vurgulayan Soylu, kararla ilgili TBMM'yi göreve çağırmanın doğru bir yaklaşım olacağını belirtti.

Cihan Haber Ajansı'na konuşan Soylu, Danıştay'ın YÖK'ün üniversiteye girişte öğrenciler arasındaki katsayı farkını kaldıran düzenlemeyi iptal etmesini değerlendirdi. Burada herkesin temel talebinin milli iradeyi göreve çağırmak olması gerektiğini kaydeden Soylu, bugün milli iradenin temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) olduğunu hatırlattı. Bu kararla ilgili TBMM'yi göreve çağırmanın doğru bir yaklaşım olacağını anlatan Soylu, "Cumhuriyetin kurulduğu irade çağdaş iradedir. Cumhuriyetin bütün kurumları, yöneticileri, bürokrasisi, siyaseti çağdıl olmalıdır, çağdıl bir anlayış ortaya koymalıdır. Eğer ilme, akla, çağa uygun hareket etmezse bu sosyal düzeni zedeler, insan hak ve hürriyetlerini de zedeler. Bugün yargı bürokrasisinin almış olduğu karar, aslında çağdışı bir karardır. Cumhuriyetin temel iradesiyle de çelişen bir karardır." dedi.

28 Şubatın 100 yıl devam edeceğinin söylendiğini hatırlatan Soylu, kararın 28 Şubat iradesinin kararının devamını ortaya koyan beyan olduğunu vurguladı. "Yani 28 Şubatın halen devam ettiğini ve devam etmekte direnenlerin de bu konudaki ısrarlarını gizlemedikleri aşikardır." diye konuştu.

HUKUKUN KARARI KUTSAL DEĞİLDİR

"Hukuk karar verdiği zaman hukukun kararı kutsaldır." diye bir anlayışın olduğunu anımsatan Soylu, bunun hiç öyle olmadığını söyledi. Hukukun aldığı kararın millet adına alınan bir karar olduğuna dikkat çeken Soylu, millet adına görev yapan yargı bürokrasisinin verdiği kararın kutsallığının hiçbir zaman söz konusu olmadığını belirterek kutsal olanın hukuk çerçevesinde millet adına yapılan işlem olduğunu kaydetti.

"Asker yargı üzerinden milletin iradesini kırmaya mı çalışıyor?" şeklindeki bir soruya ise Soylu, şöyle cevap verdi: "Eğer başka türlü bir işlemle gerçekleştiremezlerse yargı iktidarıyla bu işi sağlamaya çalışıyorlar. Buradaki temel mesele millet iradesine ipotek koymaktır. 28 Şubat zaten yargısıyla, askeri bürokrasisiyle, basınıyla, hatta sivil toplum örgütlerinin bir bölümüyle ve iş camiasının bir bölümüyle topyekun bir harekattır. Burada sıkışıldığı an bir başka atağa geçilmektedir. Meseleyi sadece iktidar olarak, sadece Fethullah Gülen olarak da almamak lazım. Onların üzerinden millet iradesi suiistimal edilmeye çalışılmaktadır. Tamamı budur. Millet iradesi üzerine ipotek konulmaya çalışılıyor. Gün geliyor basını suiistimal ediyor, gün geliyor yargıyı suiistimal ediyor veya istismar ediyor. Gün geliyor askeri bürokrasiyi istismar ediyor. Bunun üzerinden halkın iradesine ipotek koymaya çalışıyor. Bu konuda 28 Şubat tarafı çok bilinçli hareket ediyor. Aslında burada bilinçli hareket edilmesi gereken şey, millet iradesinin savunucularıdır. O görev de TBMM'ye düşmektedir. Topyekun TBMM'ye düşmektedir. Millet bu zilletten kurtulmalıdır."

Sivil siyasetin, sivil iradenin ve milli iradenin bugün 'demokratik anarşizme' ihtiyacı olduğunu vurgulayan Soylu, demokrasiye inananların ise en az milli iradeyi sınırlamak için gün be gün kampanya yürütenler kadar cesur olması gerektiğini kaydetti.
aktifhaber

29 Kasım 2009
'Danıştay Hukuk Katliamı Yapıyor'
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Yalçın Topçu, Danıştay'ın, katsayı kararı ile ilgili vermiş olduğu kararı sert bir şekilde tepki gösterdi..

Danıştay'ın kararıyla ilgili muhalefet ve iktidarı da suçlayan Topçu, "Danıştay 28 Şubat kalıntısı uygulamayı ortaya koyuyor. 'İmam hatip liselerinde okuyan yüzde 8 öğrenciyi engelleyeceğiz' diye yüzde 92'yi katlediyor, iktidar ile muhalefet böyle devasa memleket meseleleri karşısında Meclis'te sadece birbirini yiyor." dedi.

BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, İstanbul'da partililerle bayramlaştı.

Kur'an-ı Kerim ve İstiklal Marşı'nın okunmasından sonra konuşmalara geçildi. Partililerin alkışları arasında kürsüye gelen Yalçın Topçu, Danıştay'ın katsayı uygulamasına ilişkin verdiği kararı sert bir dille eleştirdi.

Bu konuda eleştiri oklarını iktidar ve muhalefet partilerine yönelten Topçu, "Aileleri şu bayrama kara girdilerse bunun müsebbibi hem iktidardır hem de bugüne kadar ülkeyi yönetmiş ancak şu an muhalefet olan partilerdir." diye konuştu. Topçu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Danıştay kendi içinde çelişkiye düşüyor. Hukuk katliamı yapıyor. 28 Şubat kalıntıları uygulamaları ortaya koyuyor.

Meslek lisesinde okuyan öğrencileri katlediyor. Bugün meslek liselerine mensup onbirlerce öğrencimiz var. 'İmam hatip liselerinde okuyan yüzde 8 öğrenciyi engelleyeceğiz' diye yüzde 92'yi katlediyor. İktidar ile muhalefet Meclis'te birbirini yiyor."
aktifhaber

ESDER: Danıştay kararı ülkeyi şoke etti
29 Kasım 2009 Yüz binlerce gencin matem havasına girdiğini ileri süren (ESDER) Genel Başkanı Çelikus, ''Böyle bir kararın Arefe günü yapılmasının düşündürücü ve üzücü olduğunu'' dile getirdi.
Esnaf ve Sanatkarlar Derneği (ESDER) Genel Başkanı Mahmut Çelikus, Danıştay'ın, YÖK'ün üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran kararının yürütmesini durdurmasının bir hak gasbı olduğunu öne sürerek, kararın yüz binlerce gence ve ailesine bayram öncesinde büyük üzüntü yaşattığını söyledi.

Çelikus, İlci Otel'de düzenlediği basın toplantısında, Danıştay'ın ''ülkeyi şok eden'' eden bir karar aldığını savundu.

Kararın İstanbul Barosu'nun açtığı dava sonucu alındığını hatırlatan Mahmut Çelikus, şöyle devam etti:

''Baro hukukun korunması için, eşitlik ve özgürlük için vardır. Ancak bu kararla hukuk katledilmiştir. Hukuk insanları mutlu etmek için vardır. Eğer mutlu etmiyorsa kararlar değiştirilmelidir. Baronun girişimleri neticesinde çıkan bu karar bir hak gasbıdır. Karar, yüz binlerce gencimize ve ailesine bayram öncesinde büyük bir üzüntü yaşatmıştır. Danıştay'ın önceki kararıyla çelişen bu kararı, hem eğitime hem de sanayiye vurulan büyük bir darbedir.''

haber7

01 Aralık 2009
Barosuna Göre Danıştay Kararı
İstanbul Barosu’nun katsayı davasını kabul eden Danıştay, Diyarbakır Barosu’nun RTÜK yönetmeliği için açtığı davayı ‘İşiniz değil’ diye reddetti...

İstanbul Barosu’nun itirazı üzerine üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran YÖK’ün kararını durduran Danıştay’ın, Diyarbakır Barosu’nun “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik” ile ilgili yaptığı itirazı ise, “Baro’nun böyle bir ehliyeti olmadığı” gerekçesiyle reddettiği ortaya çıktı.

Avukat Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır Barosu Başkanı olduğu dönemde, “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik”in dördüncü maddesi ile beşinci maddesinin, iki, üç ve altıncı fıkralarının iptali istemiyle dava açtı. Ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, baronun “dava açma ehliyeti bulunmadığı” yönünde karar verdi.

Diyarbakır’ın ehliyeti yok
Danıştay’ın kararında şu ifadelere yer verildi: “Meşru, kişisel ve güncel bir menfaatinin etkilenmediği, dolayısıyla işlemle menfaat ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından, davanın ehliyet yönünden kabulüne hukuken olanak görülmediği, her ne kadar davacı tarafından Avukatlık Kanunu’nun 95. maddesinin 21. bendiyle baro yönetim kuruluna verilen ‘Hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak’ görevinden bahisle dava konusu yönetmeliğin iptalini istemekte menfaaitinin bulunduğu ileri sürülmekte ise de, avukatlık mesleği ile ilgili bulunmayan, radyo ve televizyon yayınlarında halk arasında Türkçe dışında kullanılan dil ve lehçelerde yayın yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen yönetmeliğin iptalini istemekle yukarıda sözü edilen anlamda menfaaitinin bulunmadığı kanaaitine ulaşıldığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.”

İstanbul’un ehliyeti var
Aynı Danıştay, meslek liselilere üniversite kapılarını açan ve katsayı farkını kaldıran YÖK’ün kararına itiraz eden İstanbul Barosu’nun başvurusunu ise kabul etti.

Danıştay’ın kararındaki şu ifadeler iki karar arasındaki çelişkiyi gözler önüne serdi: “1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın 76. maddesinde; baroların, hukukun üstüğülünü savunmak ve korumakla görevli olduğu belirlenmiş olduğundan, sadece kendi meslek grubu için yürütülen iş ve işlemler için hukuki göreve sorumlulukları bulunduğunun kabülüne olanak bulunmamaktır. Bu nedenle; dava konusu uygulamanın hukuk düzeni üzerindeki etki ve sonuçları bakımından baroların anılan yasada belirlenen görevleri kapsamında 2577 sayılı yasanın 2. maddesinde tanımlanan şekliyle menfaat ihlalinin varlığından söz edilebileceğinden, davalı Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı’nın davacı İstanbul Barosu Başkanlığı’nın dava açma ehliyeti bulunmadığı yolundaki itirazı yerinde görülmeyerek işin esası incelendi...”

Yargıdaki siyasallaşmanın kanıtı
Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Sezgin Tanrıkulu: Yargı kendi üzerindeki siyasallaşma izlenimini kendi karar ve uygulamalarıyla oluşturdu. Dava açan kişi ve kuruma bakılarak dava açılamaz. Ehliyet dava şartıdır. Danıştay 10. Dairesi başvurumuzda bize ehliyeti yok kararı verdi. Ancak başka bir olayda İstanbul Barosu’nun verdiği kararı geçerli saydı. Biz bu konu hakkında ne kadar yetkiliysek İstanbul Barosu’da aynı yetkiye sahiptir. Burada haksızlık vardı.
Kaynak: Taraf

İsmet Berkan
Radikal Gazetesi
Bu Danıştay Tanzimat Fermanı'nı da iptal ederdi
01 Aralık 2009

Danıştay’ın Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından hazırlanan yeni üniversiteye giriş yönetmeliğinin bazı maddelerinin yürütmesini durduran kararı hakkında adam gibi bir tartışma yapmayı fazlasıyla hak eden bir karar.
İzninizle önce kararı hatırlatayım: YÖK’ün yönetmeliği, meslek liseleri de dahil bütün ortaöğrenim kurumlarında uygulanan alan seçme yöntemini baz olarak alarak çeşitli alanlardaki öğrencilere gitmek isteyecekleri fakülte veya bölümlerin alanlarına girmeleri için ortaöğrenimdeki başarı puanını eşite daha yakın katsayılarla çarpıyordu.
Danıştay, diyelim düz bir lisenin fen bölümünde okuyan öğrencinin durumunu ‘kazanılmış hak yaratan hukuki statü’ olarak kabul etti ve başka okulların başka alanlarından mezun olmuş öğrencilerin aynı ‘hukuki statü’ye girebilecek olmasını Anayasada yazılı ‘eşitlik’ prensibine aykırı gördü.
Bana göre burada öngörülen ve ‘hukuki statü’ adı verilen durumlardan yola çıkan bir ‘eşitlik’ görüşü, sadece son derece çarpık bir eşitlik görüşü değil, aynı zamanda hani şu çok söylenen klişe ifadeyle ‘Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarını yok etme’nin kapısını aralayan, bir hayli gerici bir karar.
Deniyor ki, ‘Danıştay imam-hatip mezunlarına üniversite yolunun açılmasını kapatmak için ideolojik bir karar verdi.’
Evet doğru, Danıştay’ın ilgili dairesinin hakimlerinin oybirliğiyle aldığı bu karar bence de ‘ideolojik’ ama bu ideolojiyi o hâkimlerin adına hareket ettikleri Atatürk duysa herhalde çok ama çok sinirlenirdi. Çünkü karara esas teşkil eden ideoloji, Cumhuriyet’in eşit vatandaşlık anlayışına kökünden karşı.
‘Hukuki statü’ kavramı, 1776 Amerikan ve 1789 Fransız Devrimleriyle tarihin çöp sepetine atılmış arkaik bir kavram. Bu devrimlerden önce, özellikle de 1789’dan önce kıta Avrupasında neredeyse bir kast sistemi uygulanıyor, toprak köleleri olan ‘serf’lerden, toprak sahibi ‘lord’lardan, gücünü ve meşruiyetini nereden aldığı meçhul bir aristokrasiden vs. söz ediliyordu. Bunların her biri birer ‘hukuki statü’ idi ve aşağı basamaklardaki bir ‘hukuki statü’den yukarı doğru tırmanmak imkansızdı.
Modernist devrimler işte bunu yok etti, onun yerine eşit vatandaşlığı getirdi, klişe deyimle ‘İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle’ yaratmayı kendine hedef edindi.
***
Dün bir arkadaşımla, itiraf edeyim biraz da sıkılarak, bu konuyu tartışırken, arkadaşım, ‘Bu Danıştay’ dedi, ‘O zamanlar var olsaydı Tanzimat Fermanı’nı da iptal ederdi.’
Gülmeye başladım. Haklıydı arkadaşım.
(..)Bugün üniversiteye giriş sistemini altüst edip bir milyondan fazla öğrenci ve ailesini bir kaosun ortasına atan karar tam da bu anlama geliyor.
Diyelim bir meslek liseli, hadi imam-hatipli, lisede görmediği ders türlerini üniversite sınavında başarabiliyor olsa bile, kendisi adına ailesinin dört yıl önce yaptığı seçimin esiri olmak zorunda, yani kendi alanı dışında bir üniversiteye gidemeyecek.
Hadi bazı kendine ‘çağdaş’ diyen Türkler için imam hatipteki çocuklar ‘harcanabilir’ insanlar, peki Anadolu lisesi veya kolej veya düz lisede ailesi tarafından fen okumaya yönlendirilen ama aslında mimar olmak isteyen, avukat olmak isteyen, Türk dili edebiyatı okumak isteyenler de mi ‘harcanabilir’ çocuklar, hayat boyu mutsuzluğa mahkum edilmesi gereken insanlar?
Bir nevi ‘İşçisin sen işçi kal’ kararı bu.
***
Eşitlik çok büyük ve çok önemli bir kavram. Duyduğumuzda hepimiz bu kavramın her boyutunu bildiğimizi düşünüyoruz ama aslında bilmiyoruz. Özellikle Danıştay’ın ilgili dairesinde bu karara imza atan hakimler, maalesef ‘eşitlik’i doğru bilmiyorlar, bu kavramın cumhuriyet rejimini yaratan modernist felsefenin içinde nereden doğup bugün hangi noktaya geldiğini bilmiyorlar.
Biz, modernizmin ve cumhuriyetin öngördüğü eşitliğin de ötesine geçip, toplumun dezavantajlılarına pozitif ayrımcılık uygulanmasını, böylece onların da eşitlikten yararlanmasını konuşurken Danıştay kavramı yüzyıllarca geriye götürüyor.
Onlara kalsa kadın-erkek eşitliği için, eğitimde fırsat eşitliği için, eğitim kurumlarına erişimi kısıtlı gruplar ve sosyal kesimler için daha avantajlı üniversiteye giriş sistemi kurmak için vs. mücadele etmek çok anlamsız. Danıştay’ın aynı dairesine sorulsa, belki özürlülere işyerlerinde kontenjan ayrılmasını da ‘eşitlik’e aykırı bulacaklar, bu kadar geri bir noktadalar anlayacağınız.
***
(..)
Bence Tanzimat Fermanı’nı iptal etme olasılıklarını yeniden gözden geçirmeli Danıştay’ın hakimleri. Verdikleri kararın ardındaki ideolojiyi ve felsefeyi öğrenmeye çalışmalılar.

09 Şubat 2010
SP : Katsayı Kararı Haksızlık
Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, katsayı kararının siyasi ve ideolojik kaygılarla verildiğini, kararın büyük bir adaletsizlik yaratacağını savundu.

Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, YÖK’ün yeni katsayı uygulaması konusunda Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararına tepki göstererek, “Milletimizin engelleri kaldırsın diye işbaşına getirdiği Ak Parti hükümeti, anayasa değişikliğini göze alamamakta ve geçici, sonuç almayan, oyalayıcı taktiklere başvurmaya devam etmektedir” dedi. Sorunun yeni bir Anayasa’yla çözüleceğini ifade eden Kurtulmuş, Anayasa değişikliği için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını bildirdi.
Kurtulmuş, yaptığı yazılı açıklamada Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı vermesinin vahim bir yanlış ve büyük bir adaletsizlik olduğunu savunarak, “Bu karar ne hukuka ne de hakkaniyete uygun değildir. Daha önce olduğu gibi yine siyasi ve ideolojik kaygılarla hareket eden Danıştay’ın bu kararları hukuk açısından son derece sakıncalıdır. Daha önce, benzer bir durumda yetkisizlik kararı veren Danıştay’ın ikinci kez yürütmeyi durdurmasını hukuken anlamak mümkün değildir” dedi. Kararın, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ve toplumsal gerginliği daha da artıracağını öne süren Kurtulmuş, “Danıştay’ın bu kararı ile Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir’ hükmü ve 42. maddesinde belirtilen ‘Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir’ hükmü hiçe sayılmıştır. Anayasada düzenlenen bir hakkın mahkeme kararı ile kısıtlanması veya ortadan kaldırılması mümkün değildir. Anayasa’da belirtilen hakların geniş anlamda ve bilakis hakların genişletilmesi yönünde yorumlanması gerekmektedir. Çünkü özgürlükler esas, yasaklar ise istisnadır” görüşüne yer verdi.
Danıştay’ın kararı sonucu bu yıl 1 milyonu aşkın öğrencinin adaletsizliğe ve haksızlığa uğrayacağını kaydeden Kurtulmuş, “Bu iş yap-boz oyunu değildir. Milletimizin engelleri kaldırsın diye işbaşına getirdiği Ak Parti hükümeti, anayasa değişikliğini göze alamamakta ve geçici, sonuç almayan, oyalayıcı taktiklere başvurmaya devam etmektedir” dedi.
Yaşanan sürecin Anayasa değişikliği yönündeki taleplerinin ne kadar haklı ve ivedi bir konu olduğunu bir kez daha ortaya koyduğunu ifade eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:
“Çünkü darbe ürünü olan 1982 Anayasası ve buna dayanarak yapılan çarpık kanunlar, özgürlüklerin önündeki en büyük engeldir. Derhal yeni bir Anayasa yapılmalı ve referanduma götürülerek millet idaresine sunulmalıdır. Aksi halde yaşanan kaos artarak devam edecektir.
12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK’ün, 28 Şubat darbesi sürecinde aldığı karar hala yürürlükten kaldırılamamıştır. Üniversiteye girişte meslek liseleri de dâhil olmak üzere tüm lise mezunlarının mağdur olmadan eşitliğini sağlayacak yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Hükümet daha fazla kararsız kalmamalı kalıcı ve köklü bir çözüm için adım atmalıdır.”
aktifhaber

25 Şubat 2010
Danıştay Müfettiş Delillerini Sildi
Danıştay, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin, hakim ve savcıları dinletmesiyle ilgili kararını açıkladı....
Danıştay Adalet Bakanlığı'nın itirazını kabul etmedi.. Danıştaydan çıkan karar: Hakim ve Savcıları Adalet Bakanlığı müfettişleri dinletemez

Adalet Bakanlığı müfettişlerine, hakim ve savcılar hakkında dinleme ve teknik takip yapma olanağı tanıyan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliğinin 98. maddesinin (ç) bendinin yürütmesini durdurldu...
aktifhaber

Danıştay Bu Fotoğrafta Sakınca Görmedi

09 Haziran 2010
Danıştay, gençlere örnek olma sorumluluğundan uzak eğitimcilerle ilgili tartışılacak bir karara imza attı.


Muğla 75. Yıl Fen Lisesi'nin yatılı öğrencilerinin içki içmesine izin verdiği ve birlikte içkili mekânlara gittiği için görevden alınan Okul Müdürü Kamil Arslan, Danıştay 2. Dairesi tarafından görevine iade edildi. Muğla 1. İdare ve Aydın Bölge İdare mahkemelerinin ret kararına rağmen Danıştay, 2'ye karşı 3 oyla yürütmeyi durdurdu. Müdür Arslan'ın, önümüzdeki günlerde yeniden göreve başlayacağı haberi tepkiyle karşılandı. Okul Müdürü Arslan, 14 Haziran 2007'de şiir dinletisinden sonra gece yarısı öğrencileri bara götürerek beraber içki içtiği, okul pansiyonunda öğrencilerin içki içmesine göz yumduğu ve derslere girmediği için Milli Eğitim Bakanlığı'na şikâyet edilmişti.

Bakanlık müfettişlerinin incelemesi sonucu Arslan, yöneticilik görevinden alınarak Muğla Ticaret Meslek Lisesi'ne öğretmen olarak atandı. Muğla 1. İdare Mahkemesi'ne başvuran Arslan, göreve iade talebinde bulundu. 12 Mart 2009 tarihinde görüşülen davada mahkeme, görevden almada hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığını göz önünde bulundurarak talebi reddetti.

Bunun üzerine Arslan, yürütmenin durdurulması için Danıştay 2. Dairesi'ne başvurdu. 19 Mart 2010 tarihinde görüşülen davada, 3'e karşı 2 oy çoğunluğuyla şu karar verildi: "Olayda davacı tarafından okul dışında içki kullandığını gördüğü öğrencilerin ÖSS'ye girecekleri ve psikolojik durumları dikkate alınarak disiplin işlemlerinin yapılmadığı anlaşılmıştır. Kamil Arslan'ın başka bir okula öğretmen olarak atanmasına ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk görülmemiştir." aktifhaber

“Danıştay’ın kararı hukuk garabeti”
Akdağ, Tam Gün Yasası ile ilgili Danıştay’ın kararını büyük bir hata olduğunu söyledi
22 Temmuz 2010

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Danıştay 5. Dairesi'nin Tam Gün Yasası ile ilgili aldığı karar için 'hukuk garabeti' ifadesini kullandı.

Danıştay'ın web sitesinde yer alan bir açıklamaya ilişkin karar verdiğini belirten Akdağ, "Bu karar hukuk garabetidir. Hukuk fakültelerinde hukuk yanlışlığı olarak okutulacak ders olur. Bunun hekimlerin muayenehane açıp açmaması ile uzaktan yakından alakası olamaz. Danıştay 5. Dairesi benim konuşmama ne zaman yürütmeyi durdurma kararı verecek onu bekliyorum." dedi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde yer alan, 'Anayasa Mahkemesi'nin kararına göre 30 Temmuz'dan itibaren üniversite öğretim üyeleri dışındaki kamuda çalışan tüm hekimlerin muayenehane açmaları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığına' yönelik açıklamasının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açtığı davaya ilişkin Danıştay 5. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Erzurum'da sel afetinin yaşandığı ilçede incelemede bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, muhabirlerin konuyla ilgili sorularını cevaplandırdı. Hukukçularıyla görüştüğünü kaydeden Bakan Akdağ, Danıştay'ın verdiği kararın Sağlık Bakanlığı'nın sitesindeki açıklamayla alakalı olduğunu söyledi. Akdağ, "Bize ulaşmış bir karar yok, ama basına yansıdığı kadar söylüyorum. Eğer böyle bir karar verilmişse bu hukuk garabeti olur. Hukuk fakültelerinde hukuk yanlışlığı olarak okutulacak ders olur. Biz herhangi bir işlem tesis etmiş değiliz. Anayasa Mahkemesi'nin kısmi iptal kararlarıyla ilgili sitemize açıklama koymuşuz, bir işlem yapmamışız. Olsa olsa web sitesinden bu açıklamanın kaldırılması olabailir." dedi.

Danıştay'ın kendi konuşmalarına yürütmeyi durdurma kararı vermesini beklediğini dile getiren Bakan Akdağ, Cumhuriyet Halk Partisi'ni ve Türk Tabipler Birliği'ni eleştirdi. Bakan Akdağ, "Danıştay 5. Dairesi'nin böyle bir karar vermesi hukuk fakültelerinde hukuk yanlışlığı diye okutulacak bir ders olur. Bu kararın hekimlerin muayanehane açıp açmamasıyla ilgili uzaktan yakından alakası olamaz. Biz işlem tesis etmemişiz ki, web sayfasına açıklama koymuşuz.

Web sayfasına konan bir açıklamanın kaldırın demesinin ne hukuki anlamı olabilir. Türkiye'de seçkinci bazı zümrelerin dayatmaları halkın iradesinin önüne geçmesin. Anayasa Mahkemesi'ne başvuran Cumhuriyet Halk Partisi'ne millet gereken cevabı verecektir. Tabipler Birliği'ne gelince gayri samimi davranışlarına devam etmektedir. Onlar birtakım lobilerle işbirliği yapa dursunlar biz milletimizle işbirliği yapmaya devam edeceğiz." diye konuştu. aktifhaber

Aydın Doğan'a Danıştay Kıyağı
22 Eylül 2010
Doğan'ın 1 milyar liralık vergi cezasına ilişkin yürütmeyi durduran Danıştay'ın Maliye'nin savunmasını beklemediği ortaya çıktı.
Doğan'ın 1 milyar liralık vergi cezasına ilişkin yürütmeyi durduran Danıştay'ın Maliye'nin savunmasını beklemediği ortaya çıktı. Savcı karara itiraz etti

Danıştay Dördüncü Dairesi'nin yürütmesini durdurduğu Doğan Grubu'na kesilen ceza ile ilgili ilginç bir detay ortaya çıktı. Danıştay Savcısının, yürütmenin durdurulabilmesi için cezayı kesen Vergi Dairesi'nin cevabının alınması gerektiğini belirtmesine rağmen, Danıştay Dördüncü Dairesi'nin oy birliği ile yürütmeyi durduğu anlaşıldı.

'VERGİ DAİRESİNİN CEVABI ALINMALI' Önceki
gün Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) açıklama yapan Doğan Grubu, Danıştay'ın, İstanbul 3. Vergi Mahkemesi'nin verdiği vergi cezası kararının yürütmesini durdurduğunu duyurmuştu. Bu aşamada 1 milyar 48 milyon liralık vergi cezasının ödenmesinin söz konusu olmadığı, davanın esastan görüşülmesine ise devam edileceği belirtildi. Ancak, Danıştay'ın kararında, Danıştay Savcısı A. Kemal Terlemezoğlu'nun, cezayı kesen Vergi Dairesinin savunması alınmadan yürütmenin durdurulmaması yönünde görüş bildirdiği ortaya çıktı. Terlemezoğlu, görüşünde şunları belirtti: "2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 52'nci maddesi hükmü uyarınca yürütmenin durdurulması işleminin karara bağlanabilmesi için, temyize cevap dilekçesinin alınması gerektiği düşünülmektedir."

TET



Saadet'li kadınlardan Danıştay'a tepki
Saadet Partisi (SP) İstanbul İl Kadın Kolları, Danıştay'ın ALES sınavının sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafetle ilgili düzenlemelerin yürütülmesinin durdurulmasına tepki gösterdi.


En son Ekim tarafından Cmt Tem 06, 2013 9:42 pm tarihinde değiştirildi, toplam 5 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Arl 02, 2009 1:19 am    Mesaj konusu: Katsayı, hukuk ve vicdan Alıntıyla Cevap Gönder

Prof. Dr. Hacı Duran
Danıştay Akademisi!

Yargı Bürokrasisi’nin Akademik Bir Kuruma Dönüşümünün Örneği Olarak Danıştay

Danıştay'ın, Üniversite'ye giriş sistemi hakkındaki 20.11.2009 tarih ve 6890 sayılı kararı “bürokratik yargı iktidarı”nın tabiatını ve amacını ortaya koyan önemli kararlardan birisidir. Bu kararla Danıştay daha önceden aldığı kararlara açıkça ters düştü. Bilimsel bir konu olan “eğitimde yönlendirme ve fırsat eşitliği” konusunda yetkili olduğunu yasalalaştırdı. Yürütme ve yasama güçlerine karşı bir güç olduğunu zaten her zaman ifade ederdi. “Bürokratik yargı iktidarı”nın alanını bu son kararla daha da genişletti. Sadece yasama ve yürütme organlarına karşı bir güç olmadığını, bunun yanında bilim kuruluşlarının uygulamaları konusunda da iktidar sahibi olduğunu gösterdi. “Bürokratik yargı iktidarı” bu kararla bilimsel bir konuda da yetkili olduğunu ileri sürmüş oldu. Böylece karşımıza “Danıştay Akademisi” diyebileceğimiz bir kurum çıktı. Bu yazıda bilimsel bir konu olan eğitimde yönlendirme konusuna “Bürokratik yargı iktidarı”nın hukuki retorikleri delil göstererek müdahil olmasının anlamı üstünde duracağım.

Danıştay'ın konu hakkında aldığı iki farklı kararı var. Birinci karar 26 Haziran 2009'da alınmış. Bu kararda Üniversiteye giriş sistemi konusnda YÖK'ün yetkili olduğu belirtilmiş. Danıştay'ın konuyla ilgili olarak aldığı bu karar daha önceden aldığı benzer kararlara anlam olarak uymaktadır. Hatırlanacağı üzere YÖK'ün 1998'de Üniversite'ye girişte meslek liseleri mezunları aleyhine getirdiği katsayı uygulamasına o zaman da bir çok itiraz olmuştu. Bu itirazların hepsine de üniversiteye giriş sisteminin teknik ve bilimsel uzmanlık gerektiren bir konu olduğunu belirten kararlar almıştı. Bilim kuruluşlarının işlerine hukukun karışamayacağını açıklamıştı.

Çocukları meslek liselerinde okuyan bir çok veli o zamanlar YÖK'ü mahkemeye vermişlerdi. Danıştay bu davaları karara bağlarken, uygulamanın başladığı tarihte meslek liselerinde okuyan öğrencilerin kazanılmış haklarını göz önünde bulundurmadı. YÖK'ün o zamanki uygulamasını eğitimde fırsat eşitliğ ve yönlendirme kapsamında da değerlendirmedi. “Bilimsel ve teknik bilgi” gerektiren bir eğitim uygulaması hakkında o konunun uzmanlarının, karar verme hakkına sahip olduklarını ifade eden kararlar aldı. YÖK'ün 1998'deki katsayı uygulaması “uzamanlık bilgisi ilkesi”nden dolayı yasaya uygun bulundu. Çünkü YÖK üniversiteye giriş sistemi konusunda bilimsel manada özerk bir kurum kabul edilmişti.

Danıştay'ın üniversiteye girişte YÖK'ün yaptığı son değişikliği yasaya aykırı bulması, sadece meslek lisesi öğrencilerini ilgilendiren ve onları mağdur eden bir karar değildir. Aynı zamanda lise öğrencileri arasında sayısal, sözel, türkçe, matematik vb. puan türlerine göre sınavlara hazırlanan öğrencileri de etkileyecektir. Çünkü lise öğreniminin kendi iç yapısındada sayısal, sözel ve bunların kombinazonlarından oluşan yönlendirmeler vardır. Ancak tartışma meslek liseleri üzerinden yapıldığı için, liselerin kendi içindeki alan puanlandırmalarının ve katsayı uygulamalarının, bu karardan nasıl etkileneceğini fazla dikkate alan olmadı.

Danıştayın bu son kararının en önemli yönü, bilimsel bir konunun “yargı bürokrasisi iktidarı”na göre yeniden düzenlenmek istenmiş olmasıdır. Diğer konular üstünde çok sayıda yorum yapılmaktadır. Konunun meslek seçme hürriyetini kısıtlaması ayrı bir tatışmadır. Danıştay son kararını, “eğitimde yönlendirme ilkesine” dayanarak aldı. Karar, ilk öğretimden sonra belli bir alana gitmek zorunda kalmış olan bir kişiyi, daha sonraki dönemlerde de eğitimini o alanda sürdürmek zorunda bırakmaktadır. Yönlendirmenin yargı kararları ile sınırlandırılması ve çerçevelendirilmesi, yönlendirmeyi bilimsel bir konu olmaktan çıkartmaktadır. Kişinin özel yeteneklerini, kabiliyetlerini, istek ve arzularını tamamen devre dışı bırakmaktadır. Kişinin meslek ve eğitim seçme özgürlüğünü, kişinin reşit olmadığı bir yaşta, alınan bir karara mahkum etmektedir. Konu bu kararla birlikte kamusal iktidarın retorikleri ile sınırlandırılmış olmaktadır.

Danıştayın bu kararı meslek seçimi, eğitim alanı tercihleri konusunda ortaçağlarda esnaf örgütlerinde uygulanan “gedik uygulmasına” benzemektedir. Günümüzün hızlı değişen iş piyasalarına Danıştay gedik getirmiş olmaktadır. Danıştay'ın bu kararı, bu özelliği ile iş piyasalarına, teknolojik yeniliklere, innovasyona ve çağdaş pazarların gerektirdiği mobiliteye/toplumsal hareketliliğe uymamaktadır. Türkiye'nin işgücü bakımından mobil ve kendini sürekli yenileyen bir iş piyasasına sahip olmasını engellemektedir.

Asıl önemli olan bilimsel bir konunun yargı bürokrasisi iktidarının nesnesi haline gelmesidir. Bilim, tanımı gereği, olgulardan, değişmelerden ve bunların nesnel olarak incelenmelerinden elde edilen kurgular ve teoriler üstüne kurulur. Bilimsel incelemenin ve öngürülerin sınırıda yoktur. Çünkü olgular değişirler, kendilerini yenilerler. Oysa olgularla ilgili bilgilerimiz çoğu kere sabit kalır. Bu sabit durumdan kurtulmak için bilimsel merak ve inceleme de kendini yenilemek ve yeniden inşa etmek zorunda kalır. Oysa hukuki kararlar ve retorikler böyle değildir. Onlar evrensel olarak kalıplaşmış olan önermelerden ve bu önermelerin inşa ettikleri yapılardan oluşurlar. Danıştay bu kararla değişen bir olguyu, değişmeyen bir hukuki normun sınırları içine hapsetmektedir. Yani, toplumun ve insanların eğitim ihtiyaçları, tercih ettiği meslekler belli kalıplara göre dondurulmuş olmaktadır.

Danıştayın bu kararının uzantıları ülkede yapılacak bilimsel çalışmalara müdahale anlamına gelmektedir. İlerde bir üniversite'de yapılacak olan bir sosyal araştırmaya hukuki retoriklere göre müdahale etme hakkını yargı bürokrasisine devretmektedir. Hatırlanacağı gibi, Danıştay daha önce aldığı kararlarla; yönlendirmeyi, mesleki eğitim almayı konuyla ilgili bilimsel kuruluşların yetkisine bırakmaktaydı. Bu durumu aldığı kararla açıkça belirtmişti. Üniversiteye girme sürecini ve mesleki yönlendirmenin sınırlarını, konu hakkındaki uzman kurumların kararına bırakmıştı. Şimdi ise bu konuda da yetkili olduğunu belirtmiş olmaktadır. Yani erken yaşlarda yönlendirilmiş olan kişilerin daha sonra başka alanlarda eğitim alma, kendini geliştirme, araştırma yapma ve çalışma hakkı edinme imkanı yasa ile yasaklanmış olmaktadır. Bu durum zaten kararın insan doğasına aykırı olduğunu açıkça göstermektedir.

Ancak asıl önemli olan Danıştay'ın son kararla sosyolojinin, pedagojinin ve iktisadın önemli bir konusu olan eğitimde yönlendirme konusunu hukuki retoriklerle kurala bağlamış olmasıdır. Danıştay bu kararla sosyolojik incelemelerin öngördüğü yenilenmelerin önünü tıkamaktadır. Pedegojik olarak yapılan yönlendirmeleri hukuki retoriklerle dondurmaktadır. Konu bundan sonra bilimsel incelemenin, planlamanın ve programlamanın işi olmaktan çıkmıştır. Tamamen “Yargı bürokrasisi iktidarı”nın retorikleri haline getirilmiştir. Artık iktisatçıların ülke ihtiyaçları konusunda işgücü piyasaları hakkında araştırma ve inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Sosyologların demografik incelemeleri anlamsız olmaktadır. Son yıllarda bilim kuruluşları ve bilim adamları arasında konuşulan interdisipliner düşünme ve araştırma yapma talepleri hukuki normlarla sınırlandırılmış olmaktadır.

Danıştay'ın bu kararı, “yargı bürokrasisi iktidarını” Ortaçağda Galileo Galilei'yi ve Giordano Brunoyu geliştirdikleri bilimsel görüşlerden dolayı yargılayan Engizisyon mahkemesinin konumuna düşürmüş bulunmaktadır. Bu ikisini mahkemede yargılayan ve bunlar hakkında şikayette bulunan kurum yine kilise bürokrasisiydi. Üniversiteye girme sürecinde Danıştay'ın aldığı karar, yine bir hukuk kurumu olan İstanbul barosunun şikayeti üzerine gerçekleşti. Yök'ün katsayı uygulamasından dolayı hak kaybına uğradığını iddia edip mahkemeye şikayette bulunan kimseler olmadı. Doğrudan doğruya bir hukuk kurumu olan İstanbul barosu konuyu mahkemeye taşıdı. Mahkeme'de aynen Engizisyon mahkemesinin aldığı karara benzer bir ictihat yaparak, bilimsel bir konuyu bir inanç nesnesi gibi ele aldı. Ve YÖK'ün kararını, yeni uygulamasını ve bu alanda üretilen bilimsel bilgilere göre yapılan düzenlemeyi, yasaya aykırı buldu.

Son olarak şunu belirtelim: Danıştay'ın bu kararı “yargı bürokrasisi iktidarı”nı aynı zamanda bilim kuruluşlarının bilimsel bulguları ve uygulamaları alanına da taşımış olmaktadır. Ortaya bir Danıştay Akademisi çıkmış bulunmaktadır. Üniversiteler artık bu akademinin ictihatlarına göre düşünecekler, karar verecekler. Postmodern çağda ortaçağ akademisi hayırlı olsun! Türkiye Danıştay'ın bu kararı ile Danıştay Akademisi olarak tanımlayabileceğimiz yeni bir kuruma da kavuştu.

duranhaci@gmail.com
Haber10

Eser Karakaş
Katsayı, hukuk ve vicdan

Katsayı meselesi özünde hukuki bir mesele asla değildir.

Danıştay 8. Dairesi ya da muhtemelen önümüzdeki günlerde başvurulacak olan Danıştay Daireler Genel Kurulu ne karar verirse versin katsayı meselesini hukuk düzeyinde ele almak hatadır.

Hele hele, statüsü eşit olmayanların anayasal eşitlik ilkesi çerçevesinde ele alınamayacağını iddia etmek, bunu bir hukuk insanı olarak söylemek gerçekten traji-komiktir.

Katsayı meselesi özünde bir vicdan meselesidir.

Önemli ölçüde de bir eğitim felsefesi meselesidir.

Eğitime yüklenen, yüklenmesi gereken temel fonksiyonların, temel amaçların irdelenmesi meselesidir.

Hayatlarında “en hakiki mürşit ilimdir”den bir santim öte eğitim kavramı üzerine düşünmemiş insanların bugün katsayı meselesi üzerinde siyasal ve hukuki yorum üretmeleri de yine traji-komiktir.

Türkiye’de yaklaşık on iki senedir sekiz senelik zorunlu, kesintisiz temel eğitim uygulaması sürmektedir.

Çocuklar yaklaşık 13-14 yaşında sekiz senelik temel eğitimi tamamladıktan sonra eğitimlerine devam etme olanakları varsa ya klasik liselere ya da meslek liselerine girmektedirler.

Bu karar 13-14 yaşlarında verilen, verdirtilen bir karardır.

On küsur senedir uygulanagelen farklı katsayı politikası 13-14 yaşlarında verilen ya da verdirtilen bu kararı bir kadere dönüştürmekte, geri dönüşü, değiştirmeyi ADETA imkansız kılmaktadır.

Bu karar da, meslek lisesi tercihi, büyük ölçüde fakir ailelerin çocuklarının mümkün olduğu ölçüde kısa vadede iş piyasalarına girip eve ekmek getirmeleri için aileleri tarafından aldırtılan bir karardır.

16-17 yaşına geldiğinde bir çocuğun bu kararın altında ezilmesi, dönüşünün ADETA imkansız oluşu VİCDANEN kabul edilebilir bir şey değildir.

Bu kararı bizzat çocuğun kendisi 13-14 yaşında vermiş dahi olsa bir çocuğun bu yaşlarda aldığı bir kararın değiştirilemez olması da yine vicdanların kabul edebileceği bir konu değildir.

Koca koca Danıştay hukukçu amcaların, bir zamanların siyasi ve YÖK’çü amcaların çocuklara bu haksızlığı yapmalarına, 14 yaşında aldıkları, belki de zorla aldıkları bir kararın kendilerini yaşam boyu bağlaması vicdanları isyan ettirmelidir.

Eğitimin temel amaçlarından biri de sosyal mobiliteyi arttırmak (asansör rolü), toplumun bir yerlerinde bir nedenden oluşmuş eşitsizlikleri törpülemektir.

Düşük gelir, çok yetersiz aile eğitim ortamlarından gelen çocukların toplumun önemli yerlerine tırmanmasının temel koşulu çok ileri yaşlara, aşamalara kadar eğitimde esnekliğin, her aşamada yatay geçiş olanaklarının korunmasından, köprülerin atılmasının geciktirilmesinden geçmektedir.

Katsayı farkı işte bu temel eğitim felsefesinin temelini ortadan kaldırmaktadır.

Danıştay 8. Dairesi’nin kararı kalıcılık kazanırsa fakir ailelerin çocuklarının ancak tornacı, muslukçu, imam; zengin ailelerin çocuklarının da doktor, mühendis, diplomat olabildiği bir kast sistemi ülkemizde güçlenecektir.

Çevrenizde dikkat edin, meslek lisesi mezunlarının üniversitelere girişine karşı olanların hemen hemen tümü çocuklarını meslek liselerine göndermemektedirler.

Katsayı meselesi adeta bir sınıf mücadelesine dönüşmüş durumdadır.

Ve birileri de bunu “cumhuriyetçilik” adına savunmaktadır.

Hukuk, yargı kararları vicdanla çelişmezler, çelişemezler.

Vicdanla çelişmede ısrarlı hukuk kararlarının yeri er ya da geç çöplüktür.

Hukuk biraz da vicdan demektir.

Laiklik ilkesini katsayı ve türban yasağıyla korumaya kalkmak da yine traji-komiktir.

Star

Danıştay Kararına Beyazıd Protestosu

04 Aralık 2009, 22:54 Anadolu Haber

anıştay'ı yüzlerce öğrenci ile sivil toplum kuruluşu protesto etti.

Danıştay’ın meslek liselerindeki katsayı adaletsizliğini destekleyen kararını protesto etmek için binlerce kişi Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi önünde toplandı. MAZLUMDER İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen protestoya çok sayıda sivil toplum kuruluşu, gazeteci-yazarlar, meslek lisesi ve İmam Hatip Lisesi öğrencileri ile velileri ve basın mensupları katıldı.

İlk olarak konuşma yapan gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak Danıştay’ın bu kararının Türk Silahlı Kuvvetlerinin dayatmasıyla alındığını söyleyerek, “Karar, juristokratik bir darbedir. Bugün yargıçlar cuntasıyla karşı karşıyayız. Karar, 28 Şubat’ın devam ettiğinin bir göstergesidir” dedi.

Dilipak’ın ardından Güngören Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisi Şeymanur Berk konuşma yaparak “Eşitlik ve adalet duygusunu zedeleyen bu karara boyun eğmeyeceğiz. Siz set çekseniz de, biz okusak da okumasak da değerlerimizle dimdik ayakta durmayı öğrendik” dedi. Şeymanur’dan sonra söz alan 2007 ÖSS Türkiye 4.’sü Abdulkerim Buğra Şimşek ise ÖSS’deki başarısına rağmen 14 bininci sıralardaki öğrencilerle aynı statüye koyulduğunu ve üniversiteye gidemediğini belirterek bu durumun adil olmadığını söyledi. Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi Abdullah Hendek ise konuşmasında herkes ile eşit şartlarda öğrenim görmek istediklerini söyledi.

Öğrencilerin konuşmlarının ardından MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Av. Cihat Gökdemir bir basın açıklaması yaptı. Gökdemir açıklamada Türkiye’de yüksek yargının tarafsız karar vermediğini belirterek nihai kararın YÖK işlemin iptali şeklinde olması halinde, kararın mer’i mevzuata aykırı olacağı gibi uluslararası sözleşmelerle korunan temel insan haklarına da aykırılık teşkil edeceğini söyledi. Av. Cihat Gökdemir “Fırsat eşitliği sunulmayarak eğitim hakları engellenen bu öğrenciler, psikolojik olarak yıprandıkları gibi geleceklerini belirleme hakları da ellerinden alınmıştır. MAZLUMDER olarak, öğrencilerin haklarına sahip çıkmalarını ve Danıştay 8. Dairesinde görülmekte olan davaya müdahil olma talebinde bulunmaları için çağrıda bulunuyoruz” diyerek MAZLUMDER’in Danıştay’ın hak ve özgürlüklerden yana karar vermesini beklediğini belirtti.

Protesto “Katsayı zulmünü lanetliyoruz”, “Eğitim hakkımız engellenemez”, “Cübbeli darbeye artık son”, “Darbeci Baro Hesap Verecek” sloganları ile son buldu.

Basın Açıklaması Metni

Danıştay, Yürütmeyi Değil Hukuku Durduruyor!

İstanbul Barosunun görev alanının dışına çıkarak, YÖK’ün, katsayı eşitsizliğini ortadan kaldıran işleminin iptali istemiyle açmış olduğu davada Danıştay 8. Dairesinin vermiş olduğu 'yürütmenin durdurulması' kararı bu ülkede yüksek yargının tarafsız karar vermediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Hukuki olmadığı gibi kanuni bir dayanağı da olmayan hatta Anayasa'ya aykırı olan söz konusu kararın Danıştay 8. Dairesinin daha önce verdiği “Katsayı belirleme ve sınav sistemini değiştirme yetkisi YÖK’tedir' şeklindeki kararlarıyla çelişmesi de Danıştay’ın hukuki değil siyasi bir karar verdiğinin göstergesidir.

Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in 98'de YÖK'e gönderdiği “katsayı uygulamasına geçilmesi” talimatı ile getirilen katsayı uygulamasının 10 yıl sonra YÖK tarafından kaldırılması üzerine, basına yansıyan belgelere göre yine Genelkurmay 2. Başkanı’na danışıldığı ifade edilmektedir. İstihbarat Başkanlığı tarafından Genelkurmay 2. Başkanı’na gönderildiği iddia edilen değerlendirme yazısında, "Düzenlemenin iptali istemiyle açılan davanın ve gelişmelerin takip edilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir" ifadesine yer verilmiştir.

Danıştay, Diyarbakır Barosunun “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik”in bazı maddelerinin iptali istemiyle açtığı davayı “baronun, iptali istenen işlem ile menfaat ilişkisi olmadığından dava açma ehliyeti bulunmadığı” gerekçesi ile reddederken İstanbul Barosunun “katsayı eşitsizliğini ortadan kaldıran YÖK işleminin iptali” istemiyle açtığı davada İstanbul Barosunun dava ehliyeti olduğuna karar vererek kendiyle çelişmiştir. Bu çelişki Danıştay’ın meşruiyetini nereden aldığı sorusunu akla getirmektedir.

Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararını, İstanbul Barosunun Başkanının “eşitlik ancak eşit insanlar arasında olur” sözünde hemfikir oldukları şeklinde okumak da mümkündür. Nihai kararın YÖK işlemin iptali şeklinde olması halinde, kararın mer’i mevzuata aykırı olacağı gibi uluslararası sözleşmelerle korunan temel insan haklarına da aykırılık teşkil edeceği açıktır.

Bugüne dek milyonlarca gencin “eğitim ve çalışma hakkını” ihlal eden 'Meslek liselilere farklı katsayı uygulaması'; aynı sorulara, aynı cevapları vermelerine rağmen sırf meslek lisesi öğrencisi oldukları için daha az puan alarak kendi ülkelerinde eşitsizliğe maruz bırakılmalarına neden olmuştur. Fırsat eşitliği sunulmayarak eğitim hakları engellenen bu öğrenciler, psikolojik olarak yıprandıkları gibi geleceklerini belirleme hakları da ellerinden alınmıştır.

MAZLUMDER olarak, öğrencilerin haklarına sahip çıkmalarını ve Danıştay 8. Dairesinde görülmekte olan davaya müdahil olma talebinde bulunmaları için çağrıda bulunuyoruz.

MAZLUMDER, sosyal devletin görevinin, vatandaşlarına ayrımcı uygulamalarda bulunmak değil, genel olarak 'adil ve eşit davranmak, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak' olduğunu; baroların görevinin ise ayrımcı uygulamalara destek vermek değil, insan hakları ve özgürlüklerin alanını genişletmek, bu çerçevede eğitimde fırsat eşitliğini destekleyici çalışmalar yapmak olduğunu hatırlatarak Danıştay’ın hak ve özgürlüklerden yana karar vermesini beklediğini kamuoyu ile paylaşmaktadır.

MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı
Av. Cihat GÖKDEMİR

05 Aralık 2009
Van'da Danıştay Protesto Edildi
YÖK'ün üniversitelere girişte katsayı farkını kaldıran düzenlemesinin Danıştay tarafından iptal edilmesine tepkiler dinmek bilmiyor.

Van'da bir araya gelen sivil toplum kuruluşları Danıştay'ı protesto etti. Van Hak ve Özgürlükler Platformu, Danıştay'ın kat sayı kararına yaptığı basın açıklamasıyla tepki gösterdi. Açıklamada, başörtüsü yasağı, katsayı zulmü, terör ve etnik çatışmaların arkasında çeşitli devlet kurumlarının içine sızmış olan Ergenekon yapılanmasının rolü olduğu Kafes Eylem Planı ile açıkça ortaya çıktığı vurgulandı. Memur-Sen Van İl Temsilciği, Mazlum-Der, Anadolu Gençlik Derneği, Gökkuşağı, Umut-Der gibi çok sayıda sivil toplum örgütünün bir araya gelerek 4 yıl önce kurduğu Van hak ve Özgürlükler Platformu (VAHÖP) 146. basın açıklamasını yaptı.

Cumhuriyet Caddesi'nde yapılan basın açıklamasına katılanlar, 'Ne Danıştay, Ne Genelkurmay Kafesler bizi yıldıramaz', 'Cuntaya Hayır, Eğitime Özgürlük', 'Darbeci Baro, Zorba Danıştay', 'Cübbeli darbe Düzenine son' pankartları açıldı.

Memur Sen Van Şubesi üyesi Mehmet Sena Ataş, yaptığı açıklamada, Kasım ayının son haftasında Danıştay kararı üniversite sınavlarında girişteki kat sayı ile ilgili aldığı kararla meslek lisesi mezunları ve öğrencilerine bayramı zehir ettiğini söyledi.


Danıştay'ın aynı dairesi Mart 2008'de meslek liselerine yönelik katsayının kaldırılması için açılan davada aldığı kararda 'Yükseköğretim kurumuna girecek öğrencilerin ne şekilde o kurumlara kabul edileceğiyle ilgili gerekçeler YÖK tarafından belirlenmektedir' hükmünü hatırlatan Ataş, aslında Danıştay, dört yıl önce de 'katsayı konusunda YÖK yetkilidir' kararı verdiğini hatırlattı.


Ataş, YÖK'ün 2010 için yaptığı katsayı düzenlemesinin iptali için açılacak davaların hukuk gereği ve mahkeme kararlarındaki bağlayıcılık gereği reddedilmesi beklendiğini belirterek, bu beklentilerin etkisiyle meslek liselerine kayıt oranı yüzde 40 arttığını kaydetti.


Ataş, "Ne var ki, Danıştay 8. dairesinin son kararı, yüz binlerce öğrenciyi yeniden belirsizliğe ve ümitsizliğe sevk etmiştir. Daha önce YÖK'ün katsayı uygulamasıyla ilgili şikâyetlere, 'bu bizim alanımıza girmiyor. YÖK'ün, katsayı uygulamasını istediği gibi yapabilir.' diyen Danıştay'ın bu kez yürütmeyi durdurma kararı alması hukuk mantığına aykırıdır. Bu kararın hukuki olmaktan ziyade siyasi olduğu aşikardır. Siyasi hesaplarla ülkenin geleceğiyle oynanması ve iktidar mücadelesinin öğrenciler üzerinden yapılıyor olması kabul edilemez" dedi.


Esasen Danıştay 8. dairesi, meslek liseleri ve katsayı ile ilgisi bulunmadığından İstanbul Barosu'nun dava dilekçesini reddetmesi gerektiğini ifade eden Ataş, çünkü İstanbul Barosu dava açma ehliyetine sahip olmadığını savundu. Eğitim hakkı ve bireylerin kendini geliştirme özgürlüğü anayasa ile de güvence altına alınan temel haklar arasında yer aldığını belirten Ataş, kararın Anayasanın güvence altına aldığı eşitlik ilkesine aykırı olduğunu vurguladı.


Üniversiteye girişte yaşanan katsayı tartışmaları 28 Şubat post-modern darbesinin mirası olduğunu hatırlatan Ataş, dönemin en etkili ismi olan Genelkurmay 2. Başkanı talimatıyla yine dönemin YÖK başkanı ve halen Ergenekon sanığı olan Kemal Gürüz tarafından sadece imam hatiplileri değil milyonlarca meslek liseliyi de mağdur edecek şekilde yürürlüğe konulduğunu kaydetti.


Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 8. Daire'nin yürütmeyi durdurma kararını kaldırarak kaosa ve hukuksuzluğa son vermesini isteyen Ataş, aksi takdirde insan hakları ve eğitimde fırsat eşitliğine aykırı olan katsayı zulmü, TBMM tarafından mutlaka önlenmesi gerektiğini söyledi.
Ataş, şunları söyledi: "Başörtüsü yasağı, katsayı zulmü, terör ve etnik çatışmaların arkasında çeşitli devlet kurumlarının içine sızmış olan Ergenekon yapılanmasının rolü olduğu Kafes Eylem Planı ile açıkça ortaya çıkmıştır. Bu tür yapılanmaların kökü kurutulmadıkça demokratikleşme ve insan haklarıyla ilgili hedeflere ulaşmak mümkün olmayacaktır. İnsan hakları ihlallerinin önlenebilmesi ancak güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi ile mümkün olabilir. Bu yüzden yargı reformuna şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır."
aktifhaber

06 Aralık 2009 20:02
Katsayı Uygulaması, İşsizliği Patlattı
Sanayi Bakanı Nihat Ergün, Türkiye'de işsizliğin önemli sorunlarından birinin de mesleksizlik olduğunu dikkat çekti.

Sanayi Bakanı Nihat Ergün, Türkiye'de işsizliğin önemli sorunlarından birinin de mesleksiz olduğunu dikkat çekerek, meslek liseleri bir inat uğruna budandığı için Türkiye'de mesleksizliğin alıp başını gittiğini söyledi. Ergün, "Bu Türkiye yapılacak en büyük kötülüdür. Bunu yapanlar utanmalıdır." dedi

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün AK Parti Genel Merkezinde, Gençlik Kollarının düzenlediği 6. istişare Toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye'deki işsizlik sorununu anlattı. Ergün, Türkiye işsizliğinin çözümünde girişiciliğin önemine vurgu yaparak, "Girişimcilik insanlık sorunun çözümün en önemli anahtarıdır. Girişimci üretim kaynaklarını yeniden birleştirerek, istihdam alanları oluşturur." Diye konuştu.

TÜRKİYE'DE İŞSİZLİĞİNİ ÖNEMLİ SORUNLARINDAN BİRİ MESLEKSİZLİKTİR

Ülkemizdeki işsizliğin nedenleri anlatan Bakan Ergün, Türkiye işsizliğin önemli bir sorunun da mesleksizlik olduğunu söyledi. Ergün, İş arayanların birçoğunun mesleği bulunmadığını anlatarak, "İş arayanlara soruyorsunuz 'Ne yaparsın' diye, 'Abi ne olursa yaparım' diyor. Aslında elinden bir iş gelmeyeceği için bunu diyor. Tabi meslek liselerini bir inat uğruna böylesine budamaya tutarsa bir takım kurumlar. O zaman Türkiye'de mesleksizlik alır başını gider. Yazık günah değil mi? Bu gün sanayimizin en önemli sorunlarından biri nitelikli insan gücüdür. Meslek liselerinde hem öğrenci sayısı giderek azalmıştır. Hem de var olan öğrencilerin öğretmenlerin niteliği gittikçe azalmıştır. Bu Türkiye yapılacak en büyük kötülüdür. Bunu yapanlar utanmalıdır. Bunu herkesin net bir şekil de görmesi lazım. " şeklinde konuştu.

LİSE EĞİTİMİN YÜZDE 60'I MESLEK LİSESİ EĞİTİMİ OLMALI

Türkiye'de lise eğitimin en az yüzde 65'inin meslek lisesi eğitimi, genel lise eğitimin ise yüzde 30 seviyesinde olması gerekirken bunun tersine döndürüldüğüne dikkat çeken Ergün," Yazıktır günahtır. Türkiye'nin ilerlemesini, kalkınmasını zenginleşmesini isteyenler bu gerçeği görmeliler. Şimdi işadamları sanayiler kendi meslek lisesini kendisi kurmaya çalışıyorlar. Her sanayici kendi meslek lisesini kendi mi kuracak? Bu kadar Meslek bu kadar öğrenci potansiyeli bu genç nüfus mesleksizlik sorunu mutlaka halletmemiz lazım. İşsizliğimizin bir önemli yapısal sorunu da mesleksizliktir.'' ifadelerini kullandı.
aktifhaber

07 Aralık 2009
Genç Siviller'den Danıştay'a İHTAR!
Danıştay'ın katsayı kararına yönelik tepkiler sürerken, Genç Siviller Danıştay'a ihtarname çekti...

Kendilerini Genç Siviller olarak nitelendiren bir grup, Danıştay'ın, YÖK'ün meslek liselerine yönelik uygulanan katsayı ayrımcılığını kaldıran kararın yürütmesini durdurmasının Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirten bir ihtarname çekti.

Danıştay binası girişinde toplanan Genç Siviller üyesi yaklaşık 15 kişi, Danıştay'ın meslek liselerine yönelik uygulanan katsayı uygulamasının yürütülmesini durdurma kararına tepki gösterdi. Ellerinde "Onlar daha çocuk" yazılı pankart taşıyan grup adana yapılan açıklamada İstanbul Barosu'nun girişimi ve Danıştay kararı ile bu yıl iyi bir üniversite hayali kuran yüz birlerce meslek lisesi öğrencisinin hayatının altüst edildiği belirtildi. Danıştay'ın katsayı ile ilgili kararının Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunun belirtildiği açıklamada Danıştay'a seslenilerek "paranoyalarınız için ne yaparsanız yapın, ama çocuklarla uğraşmayın" denildi.

Yapılan basın açıklamasının ardından grup üyeleri Danıştay'a noter yolu ile gönderdikleri "Danıştay 5. Dairesi'nin vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararı evrensel hukuk ilkelerine, Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. İşbu yasaya aykırı kararın kaldırılması gerekmektedir, aksi takdirde yüce divanda yargılanmanız için yasal yollara müracaat edileceği ihtar olunur." yazılı ihtarname metnini basın mensuplarına dağıttı. Grup üyeleri daha sonra olaysız şekilde dağıldı.
aktifhaber

DANIŞTAY'DA SADECE TEK KARŞI OY

10 Aralık 2009 21:30
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu,YÖK tarafından katsayı uygulamasının iptalinin itirazının reddine ilişkin kararı, 1'e karşı 28 üyenin oyuyla aldığı ortaya çıktı.
Danıştay 8. Dairesi, İstanbul Barosu'nun açtığı davada, YÖK'ün 21 Temmuz 2009 tarihli kararının 3,4 ve 5. maddelerinin yürütmesini oy birliğiyle durdurmuştu.

YÖK de 8. Daire'nin bu kararına itiraz ederek, kararın kaldırılmasını istemişti.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, bugünkü toplantısında itirazı reddetmişti. Ret kararının, 1'e karşı 28 üyenin oyuyla alındığı öğrenildi.
haber10

16 Aralık 2009 18:32
Danıştay'dan Katsayı Açıklaması
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, YÖK'ün katsayı kararına yaptığı itirazın reddine ilişkin kararının gerekçesi belli oldu.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, YÖK'ün katsayı kararına yaptığı itirazın reddine ilişkin kararının gerekçesi belli oldu.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun, YÖK'ün katsayı kararına yaptığı itirazın reddine ilişkin kararının gerekçesinde, idarenin katsayı konusunda yapacağı düzenlemede ölçülülük ilkesini dikkate alması gerektiği belirtilerek, ''Ölçülülük ilkesi dikkate alınarak belirlenecek olan katsayı, temel ilkeleri açıklanan eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozmamalı, alan/bölüm, mesleki eğitim, genel lise eğitimi gibi ayrımları ve yargı kararlarını geçersiz kılacak nitelikte olmamalıdır'' denildi.
Kurul'un 1'e karşı 28 üyenin oyuyla aldığı kararın gerekçesinde, davayı açan İstanbul Barosunun dava açma ehliyetinin bulunduğu ayrıntılı örneklerle belirtildi.

Gerekçede, mesleki-teknik liseden mezun olan kişilerin üniversiteye girebilmelerinin, yasanın bir gereği olduğu vurgulanarak, şöyle denildi:

''Değinilen lise mezunlarına genel lise mezunlarıyla girdikleri sınavda farklı katsayı uygulanması, yapılan açıklamalar karşısında hukuka uygun ise de bu farklılığın ölçülü (idari işlemden beklenen amaç ile kullanılan araç arasında adil bir denge) olması gerektiğinde de kuşku bulunmamaktadır.

İdare bu konuda yapacağı düzenlemede ölçülülük ilkesini dikkate almalıdır. Ölçülülük ilkesi dikkate alınarak belirlenecek olan katsayı, temel ilkeleri açıklanan eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozmamalı, alan/bölüm, mesleki eğitim, genel lise eğitimi gibi ayrımları ve yargı kararlarını geçersiz kılacak nitelikte olmamalıdır.

Danıştay kararları, AİHM'nin anılan kararı ve belirtilen Anayasal ve yasal durum karşısında, farklı okul ve alana yönlendirilen bireylere üniversiteye giriş sınavında farklı katsayı uygulanmasının ulusal hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olmadığı açıktır.''

Danıştay 8. Dairesi, İstanbul Barosu'nun açtığı davada, YÖK'ün 21 Temmuz 2009 tarihli kararının 3, 4 ve 5. maddelerinin yürütmesini oy birliğiyle durdurmuştu.

YÖK de 8. Daire'nin bu kararına itiraz ederek, kararın kaldırılmasını istemişti.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, bugünkü toplantısında itirazı reddetmişti.
aktifhaber

13 Ocak 2010 13:27
Danıştay'dan Tartışılacak Karar
Yine bir Eminağaoğlu-Danıştay paslaşması! Danıştay dinleme kararı veren müfettişlere soruşturma açılmasına kararı verdi.

Danıştay, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı, başkan yardımcıları ve başmüfettişlerine usulsüz dinleme iddialarıyla ilgili adli yönden ve disiplin yönünden işlem yapılmasının önünü açtı.

Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu yargıçlara yönelik dinleme kararlarıyla ilgili; Teftiş Kurulu Başkanı, başkan yardımcıları ve başmüfettişler hakkında yaptırarak görevi kötüye kullanmak ve gördeviyle bağdaşmayacak işlem yapma suçlaması ile Yargıtay 1. Başkanlığı’na suç duyurusunda bulunmuştu.

İzne bağlı soruşturmaya Adalet Bakanlığı izin vermedi. Bakanlığın izin vermemesine ilişkin kararı kaldıran Danıştay Teftiş Kurulu’nun görev suçları ile ilgili dinlme kararı aldıramayacağına hükmetti.

Kararın kesinleşmesi durumunda; Teftiş Kurulu Başkanı, başkan yardımcıları ve başmüfettişleri ile ilgili usulsüz dinleme iddialarıyla ilgili adli yönden ve disiplin yönünden işlem yapılması gündeme gelecek.

Danıştayın bu kararı uyarınca Teftiş Kurulu Başkanı ve dinleme kararlarında imzası olan bürokratlarla ilgili Yargıtay 1. Başkanlığı ve Yüksek Disiplin Kurulu soruşturma yürütecek.

Danıştay geçtiğimiz günlerde yargıçların dinlenmesine olanak sağlayan bakanlık yönetmeliğinin de yürütmesini durdurmuştu.
aktifhaber

Danıştay Yine Devrede!
08 Şubat 2010

YÖK'ün 17 Aralık 2009 tarihli farklı katsayı uygulaması durduruldu.

Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulaması öngören 17 Aralık 2009 tarihli kararının yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

İstanbul Barosu Başkanlığı, Yükseköğretim Genel Kurulunun (YÖK) yükseköğretime girişte farklı katsayı puanı uygulamasını kaldıran 21 Temmuz 2009 tarihli kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştayda dava açmıştı. Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün kararının yürütmesini oy birliğiyle durdurmuştu. Bunun üzerine YÖK, 17 Aralık 2009'da üniversiteye giriş sınavında adaylara ''farklı katsayı'' uygulanması kararı almış ve puanlar hesaplanırken adayların kendi alanıyla ilgili program tercihinde Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanlarının (AOBP) 0.15, alan dışı tercihte 0.13 ile çarpılmasını kararlaştırmıştı.

İstanbul Barosu Başkanlığı, YÖK'ün bu yeni kararının da iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açtı.

Danıştay 8. Dairesi, YÖK'ün yeni kararının, iki, üç ve dördüncü maddelerinin yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

Kararın ikinci maddesi, ''AOBP'nin 0.15 ve 0.13 katsayıları ile çarpılmasını'' öngörüyordu. Kararın üçüncü maddesi, ''öğretmen lisesi ve meslek lisesi mezunu olanların kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde ilgili ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının 0,05 ile çarpımı sonucunda bulunan puanın toplam puana ayrıca ekleneceğini'', dördüncü maddesi ise ''Meslek Yüksek Okullarının sınavsız geçişten boş kalan kontenjanlarına açık öğretim programlarına ve meslek liselerinin devamı niteliğindeki lisans programlarına YGS puanları esas alınarak yerleştirme yapılacağını'' düzenliyordu.

Davalı YÖK'ün bu karara itiraz hakkı bulunuyor. İtirazı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu görüşecek.

aktifhaber

Ahmet Kekeç
Star Gazetesi
Oldu olacak, ülkeyi de Danıştay yönetsin!
09 Şubat 2010

Son durum şudur: YÖK, kendisine verilmiş “katsayı oranını belirleme yetkisini” bundan sonra kullanamayacaktır...

Bu yetki Danıştay’ındır.

Danıştay, eğitim-öğretim işlerini düzenler; eğitim-öğretimle ilgili vaki şikâyetleri değerlendirir ve karara bağlar; üniversiteye girişte uygulanacak katsayı oranını belirler; meslek lisesi mezunlarının hangi programa, düz lise mezunlarının hangi programa yerleştirileceklerine karar verir...

Mesele ne?

Üniversiteye girişte uygulanan bir “katsayı sistemi” vardı.

İsteyen öğrenci, yeterli puanı topladığı takdirde, istediği yüksek öğrenim programına kaydını yaptırabiliyordu.

Bu uygulama değiştirildi.

Hem de kim tarafından?

Bugün marifetleri bir bir ortalığa saçılan 28 Şubat’çılar tarafından.

Şöyle oldu:

Görevi “sınırları korumak” olan asker, bir oldu-bitti yaratıp siyasete müdahale etti ve seçimle gelmiş “meşru” hükümeti düşürdü. Bu yaptığı şeye de, General Erol Özkasnak’ın ağzından “postmodern darbe” adını verdi.

Postmodern darbeciler, hükümeti düşürmekle yetinmediler.

Bir başka hükümetin işbaşına gelmesini sağladılar.

Bu “bir başka hükümet”e de, eğitim-öğretim alanında yapmak istedikleri şeyleri yaptırdılar.

Zorunlu ilköğretim 8 yıla çıkarıldı, Kur’an Kursu yönetmeliği değiştirildi, İmam Hatip’lileri engellemek için meslek lisesi mezunlarının girebilecekleri yüksek öğrenim programları sınırlandırdı.

Bu sonuncusu YÖK üzerinden yapıldı.

Daha doğrusu YÖK, “eşitsizlik” üzerine kurulu yeni bir katsayı sistemi icat ederek, meslek lisesi mezunlarını dışarıda bıraktı.

Bir süre sonra, bu “eşitsizliği” fark eden bir öğrenci, durumu düzelttirmek için Danıştay’da dava açtı.

Danıştay ne cevap verdi, biliyor musunuz? “Üniversiteye girişte uygulanan katsayı oranını

belirlemek bizim işimiz değildir... Bu işle YÖK görevlendirilmiştir. Şikâyetinizi yetkili kuruma yapmalısınız.”
Mantıklı, değil mi?

Üstelik “hukuk”a uygun...

Madem katsayı işlerinden YÖK sorumludur, madem YÖK patentli sistem 1997’ye kadar uygulanmıştır ve herhangi bir sorun çıkmamıştır, bundan sonra hangi sistemin uygulanacağına yine YÖK karar vermelidir.

Tam da öyle oldu...

Bu konularda “yetkilendirilmiş” olan YÖK, oturdu, yeni bir düzenleme yaptı ve 1997’den önceki sisteme döndü. Yani, “katsayı eşitsizliği”ni ortadan kaldırdı.

Sonra ne mi oldu?

Onursal Başsavcı Sabih Kanadoğlu, “Bu düzenleme Danıştay’dan döner” dedi.

Eğitim-öğretim işleriyle ilişkisini bilmediğimiz İstanbul Barosu da, yemedi içmedi, Danıştay’da dava açtı.

Peki, “Bu bizim işimiz değil” diyen Danıştay ne yaptı.

Bunu kendi işi belledi ve “yürütmeyi durdurma” kararı verdi...

Sonra ne mi oldu?

Katsayıdaki “sıfır” farkın meslek lisesi mezunlarına avantaj sağlayabileceği eleştirilerini dikkate alan YÖK, bu yıl üniversite sınavlarına girecek öğrencileri de mağdur etmemek için, yine “eşitsizlik” üzerine kurulu yeni bir katsayı oranı belirledi.

Sabih Kanadoğlu, “Bu da Danıştay’dan döner” dedi.

İstanbul Barosu, yine Danıştay’da dava açtı.

Danıştay yine yürütmeyi durdurma kararı verdi...

Hükümet yok, parlamento yok, “yetkilendirilmiş kurumlar” yok, artık Danıştay var. Kanadoğlu yol gösteriyor, İstanbul barosu “durumdan vazife çıkarıyor”, Danıştay da kilit vuruyor.

Geldiğimiz son nokta budur.

Madem memleket işlerine bu “üçlü” karar verecek; parlamentoyu kapatalım, kabineyi feshedelim, kurumları yok edelim... Onlar da rahat etsin, biz de işimize gücümüze bakalım...

Danıştay’dan Doğan’a müjde
30.11.2010

Doğan Yayın Holding A.Ş, bağlı ortaklığı D YapımReklamcılık ve DağıtımA.Ş’nin talebinin uygun bulunarak Vergi/Ceza İhbarnamesinin yürütmesinin durdurulduğunu açıkladı.

Doğan Yayın Holding A.Ş, bağlı ortaklığı D YapımReklamcılık ve DağıtımA.Ş’nin talebinin uygun bulunarak Vergi/Ceza İhbarnamesinin yürütmesinin durdurulduğunu açıkladı.

Doğan Yayın Holding’in Kamuyu Aydınlatma Platformu’nda (KAP) yayımlanan özel durum açıklamasında, D YapımReklamcılık ve DağıtımA.Ş’ye tebliğ edilen 1 milyar 369milyon 56 bin 709 TL tutarındaki 2 No’lu Vergi/Ceza İhbarnamesi’ne dayanak teşkil eden, İstanbul 10’uncu VergiMahkemesi kararının D YapımReklamcılık ve DağıtımA.Ş. aleyhine sonuçlanan kısmına ilişkin olarak, D Yapım Reklamcılık ve DağıtımA.Ş. tarafından yapılan yürütmenin durdurulması talebinin kabul edildiğine ilişkin Danıştay kararının, adı geçen bağlı ortaklık avukatlarınca teslim alındığının öğrenildiği belirtildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Gelinen bu aşamada, Danıştay’ın söz konusu kararı gereğince, D YapımReklamcılık ve DağıtımA.Ş’ye tebliğ edilen 1milyar 369milyon 56 bin 709 TL tutarındaki 2 No’lu Vergi/Ceza İhbarnamesi’nin bu aşamada ödenmesi söz konusu olmayıp; davanın esastan görüşülmesine ise ayrıca devam edilecektir. Danıştay’ın yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararı ‘oy birliği’ ile alınmıştır.”

Özel durumaçıklamasında, Holding tarafından daha önce konuya ilişkin yapılan açıklamalarda “hisse senedi yerine geçmek üzere çıkarılan geçici ilmühaber devirlerinde KDV hesaplanması uygulaması ve buna onay veren bir Mahkeme kararı ile ilk kez karşı karşıya kalındığı”nın ifade edildiği belirtilerek, “Böylece, söz konusu Mahkeme kararının yürütmesinin durdurulması ile; geçici ilmühaber devirlerinde, KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı ile ilgili olarak bir Danıştay kararı da ilk kez hukuk alemindeki yerini almış olmaktadır” dendi.
Taraf

Danıştay Doğan Grubunu Yine Sevindirdi
17 Aralık 2010
Doğan Yayın Holding A.Ş, şirketin bağlı ortaklığı Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş.'nin talebi uygun bulunarak, Vergi/Ceza İhbarnamesinin yürütmesinin Danıştay tarafından durdurulduğunu bildirdi.
Şirketin Kamuyu Aydınlatma Platformu'nda (KAP) yayımlanan açıklamasında, Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş.'ye tebliğ edilen 2.912.807,84 lira (İki milyon Dokuzyüzonikibin Sekizyüzyedi Türk Lirası Seksendört Kuruş) tutarındaki 2 No'lu Vergi/Ceza İhbarnamesine dayanak teşkil eden, İstanbul 10'uncu Vergi Mahkemesi Kararının, Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. tarafından yapılan yürütmenin durdurulması talebinin kabul edildiğine ilişkin Danıştay Kararının, adı geçen bağlı ortaklık avukatlarınca teslim alındığının öğrenildiği belirtildi.

Açıklamada şöyle denildi:

''Gelinen bu aşamada, Danıştay'ın söz konusu kararı gereğince, Alp Görsel İletişim Hizmetleri'ne tebliğ edilen 2.912.807,84,-TL (İki milyon Dokuzyüzonikibin Sekizyüzyedi Türk Lirası Seksendört Kuruş) tutarındaki 2 No'lu Vergi/Ceza İhbarnamesinin bu aşamada ödenmesi söz konusu olmayıp; davanın esastan görüşülmesine ise ayrıca devam edilecektir.

Danıştay'ın yürütmenin durdurulmasına ilişkin Kararı 'oy birliği' ile alınmış olup; Karar Metni aynen aşağıya çıkarılmıştır; 'Türk Ticaret Kanunu'nun 411. ve devamı maddelerinde yer alan hükümler ile Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 4. fıkrasının -g- bendi hükmünün birlikte incelenip değerlendirilmesi sonucu 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 52. maddesinin yollamada bulunduğu 27. maddenin 2. fıkrasında öngörülen şartların gerçekleştiği anlaşıldığından, teminat aranmaksızın yürütmenin durdurulmasına, yürütmenin durdurulması harcı peşin alındığından yeniden harç alınmasına gerek olmadığına oybirliği ile karar verildi.

Nitekim daha önce konuya ilişkin yapmış olduğumuz açıklamalarda da; 'hisse senedi yerine geçmek üzere çıkarılan geçici ilmühaber devirlerinde KDV hesaplanması' uygulaması ve buna onay veren bir Mahkeme Kararı ile ilk kez karşı karşıya kalındığı ifade edilmişti. Böylece, söz konusu mahkeme kararının yürütmesinin durdurulması ile; geçici ilmühaber devirlerinde, KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı ile ilgili olarak, bir Danıştay kararı daha [Danıştay'ın D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş. ile ilgili benzer Kararı daha önce 29.11.2010 tarihinde kamuya açıklanmıştı] hukuk alemindeki yerini almış olmaktadır.
aktifhaber


Danıştay'dan Trajikomik Taktikler
12 Ocak 2011
Danıştay, yüksek yargının iş yükünün azaltılmasının en pratik yolu olarak görülen hakim-savcı alımını engellemek için tirajikomik yollara başvurmuş.
Atatürk'ün hayatta olduğu 1934 yılından beri uygulanan sınav modelini ani bir kararla değiştiren Danıştay, hakim ve savcıların işe alımında 'kameralı kaydı' mecburiyeti getirdi.

Cumhuriyet tarihinde 'ilk' olan bu garip uygulamanın sadece hakim ve savcılar için istendiği bir süre sonra ortaya çıktı.

DANIŞTAY'DAN MÜTHİŞ ÇİFTE STANDART?

Danıştay'ın çifte standardı bununla da bitmedi. Sağlık Bakanlığı'nın tam gün yasasına 24 saat geçmeden yürütmeyi durdurma kararı veren Danıştay, Adalet Bakanlığı'nın 'kamera şartı'na dönük itiraz dosyasını aradan iki yıl geçmesine rağmen işleme bile almadı.

SEYFİ DEDE VE MOĞULTAY'IN HAKİM VE SAVCI ALIMLARI

DYP-SHP koalisyon hükümetinin adalet bakanları Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay'ın yargıdaki kadrolaşmaları yıllardır tartışılıyor. Bizzat bakanların da itiraf ettiği kadrolaşmaya ses çıkarmayan Danıştay, AK Parti'nin iktidarda olduğu 2006 yılından sonra farklı bir yöntem izlemeye başladı. Bu tarihe kadar Danıştay, hakim-savcı adayı mülakatlarının mevzuata uygun olduğu kararını veriyordu. 17 Ekim 2006 tarihinde YARSAV, bir sınavın iptali için Danıştay'da dava açtı. Danıştay 12. Dairesi 13 Kasım 2006 tarihinde verdiği kararla yönetmeliğin yürütmesini durdurdu. Bu kararın ardından bakanlığın itirazı sonucu konu Anayasa Mahkemesi'ne taşındı. Anayasa Mahkemesi'nin kararı hakim-savcı alımının Anayasa'ya uygun olduğu şeklindeydi. Danıştay, bu kararın ardından yürütmenin durdurulması istemini reddedince YARSAV yine devreye girdi; İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na itirazda bulundu. Kurul, 29.3.2007 tarihinde mevzuatın Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmesine rağmen daha önce ele almadığı mülakatın sübjektif olduğu gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasına karar verdi.

HAKİM'E KAMERA SUBAYA MÜLAKAT

Danıştay'ın hakim-savcı alımında kamera şartına dönük iki kararı bulunuyor. 2008 ve 2009 yılında mülakatların görüntülü ve sesli kayıt altına alınması kararı çıktı. Bu kararların sadece Adalet Bakanlığı'nın hakim-savcı alımı için geçerli olduğu bir süre sonra ortaya çıktı. 03 Mart 2009 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı aleyhine açılan bir davada sözleşmeli subay alım mülakatı için sesli ve görüntülü kayıt altına alınma şartına gerek görülmedi.

Kaynak: Zaman

AKP'den Danıştay'a sert açıklama
Danıştay'dan 'Sınavda Başörtüsü'ne fren gelince partiler konu ile ilgili görüşlerini bildirmeye başladı. İşte Ak Parti'den ilk açıklama yapan isim ve yorumu...

20 Ocak 2011
Anadolu Haber

Danıştay 8. Dairesi, 2010 ALES sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafetle ilgili düzenlemelerin yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

Danıştay kararını değerlendiren AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ "Danıştay'ın böyle bir yetkisi yok. Güvenlik nedeniyle bir değerlendirme yapıyor. Danıştay bu yetkiyi nereden alıyor. Böyle bir yetkileri yok. Mahkemelerin görevi adaletin gereğini yerine getirmektir. Anayasa'da olmayan yetkileri kullanarak hukuku çiğnemişlerdir, hukuksuz bir karardır. Hukuk noktasında, bir hukukçu olarak değerlendirdiğimde utanılacak bir karardır." dedi

Danıştay'dan Sınavda Başörtüsüne HAYIR!

Danıştay 8. Dairesi, 2010 Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı (ALES) sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafetle ilgili düzenlemelerin yürütmesini oy birliğiyle durdurdu.

19 Ocak 2011
Anadolu Haber

Eğitim ve Bilim İş Görenleri Sendikası (Eğitim-İş) 2010 ALES sonbahar dönemi kılavuzundaki ''başvuru merkezinde yapılacak başvurular'' alt başlıklı A bendi ile ''postayla başvurular'' alt başlıklı C bendinin ve ''sınava girerken adayın yayında bulundurması gereken belgeler'' ana başlığı altında yer alan ''bir fotoğraf'' başlıklı C bendinin başı açık ve başı açık olarak sınava girilmemesi halinde sınavın geçersiz sayılacağı şeklindeki ibarelerin yer almaması nedeniyle eksik düzenleme yapıldığı gerekçesiyle iptali ve yürütmesini durdurması istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.

Danıştay 8. Dairesi, kılavuzdaki söz konusu düzenlemelerin yürütmesini oy birliğiyle durdurdu. Daire'nin kararında, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay'ın başörtüsü ile ilgili kararlarına da yer verilerek, bu anayasal ve yasal kurallar karşısında dava konusu düzenlemenin hukuken kabul edilebilir bir dayanağının olmadığı vurgulandı.

Daire, kılavuzda başı açık fotoğraf çektirme ve sınava başı açık girilmesini zorunlu kılan düzenlemelere yer verilmemesi nedeniyle, başvuruda bulunan erkek-kadın adayların fiziksel olarak teşhislerinde güçlük oluşacağı ve sınav güvenliği açısından olumsuz sonuçlar doğabileceğine işaret etti.

Kurtulmuş: Karar 'hukuk tekniği' açısından yanlış

Numan Kurtulmuş: Danıştay'ın antidemokratik kararından vazgeçeceğini ümit ediyorum.

Halkın Sesi Partisi (Has Parti) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Danıştay 8. Dairesi'nin, 2010 Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı (ALES) sonbahar dönemi klavuzundaki kılık kıyafetle ilgili düzenlemelerin yürütmelerinin durdurma kararına tepki gösterdi. HAS Parti Genel Merkezi'de partili belediye başkanlarına hitap eden Numan Kurtulmuş, yürütmenin durdurulması kararının 'Hukuk tekniği' açısından yanlış olduğunu söyledi. İdare mahkemeleri ve Danıştay'ın, idarenin yaptığı kararlarının yerindelik denetimini yapacak bir irade ve bir hukuk gücüne sahip olmadığını savunan Kurtulmuş, "Danıştay'ın yapacağı şey, idari kararın mevcut yasalara uygun olup olmadığını denetlemektir. Dolayısıyla yasalara uygunluk denetimi yapan bir Danıştay doğrudur. Ama idari kararların yerindelik denetimini yapamaz." dedi. Kurtulmuş, açık bir hukuk kuralının ortadayken, Danıştay'ın daha öncede yaptıklarına benzer bir şekilde bu kararı iptal eden bir karar vermesinin fevkalade yanlış bir olay olduğunu ifade ederek, "Türkiye artık bu konuları geride bırakmalı ve böyle basit bir mesele yüzünden yurttaşlarını ayrıştıran kararlar almaktan Türkiye kurtulmalıdır. Vatandaşı ayrıştıran, tehlikeli gören, sistem için mahsurlu unsur olarak telakki eden anlayış Türkiye'nin önünü tıkayan bir anlayıştır. Bu anlayışla Türkiye'de ne demokrasi olur ne Türkiye'nin gelişmesi olur ne de Türkiye insan haklarına saygılı ileri bir sistemini kurmuş olabilir." diye konuştu. Kararın yanlış olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "Bu konudaki düzenlemelerin, yasal düzenlemelerle yapılmasının önümüzdeki dönemde yapılması şarttır. Ümit ediyorum ki YÖK'ün yapacağı itirazı Danıştay gözden geçirir. Bu haksız bu antidemokratik, insan haklarına uymayan kararından vazgeçer." şeklinde konuştu. habertaraf

"Danıştay, statükonun bekçiliğine soyundu"
22 Ocak 2011

Danıştay'ın, başörtülü öğrencilerin Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitim Giriş Sınavı(ALES)'na başvuru için 'başı açık' şartını getiren kararına tepkiler sürüyor. Karara sert tepki gösteren TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya, Danıştay'ın bu tavrı ile temel yargının temel misyonu olan hukuku referans alma yerine ideolojinin ve statükonun bekçiliğine soyunduğunu savundu. İyimaya, toplumun gerisinde kalmakla suçladığı Danıştay'ın çağdaş dünyadaki dinamikleri de okuyamadığını söyledi.

Danıştay 8. Dairesi, 2010 ALES sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafet düzenlemesini yürütmesini 'fiziksel teşhiste güçlük oluşacağı ve sınav güvenliği açısından olumsuz sonuçlar doğabileceği' gerekçesiyle oybirliğiyle durdurmuştu. Ancak, Danıştay'ın aldığı karara her kesimden büyük tepki var. Karar sert bir dille eleştirenlerden biri de Meclis Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya.
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Çrş Şub 10, 2010 8:28 pm    Mesaj konusu: EMİR BÜYÜK Alıntıyla Cevap Gönder





Eser Karakaş:
Danıştay katsayıda neyi anlamıyor?

Katsayı meselesi ciddi bir eğitim felsefesi meselesidir.

Dünya ekonomisinin ve buna bağlı olarak eğitim anlayışının nasıl değiştiği meselesidir.

Bilgi ekonomisinin geldiği ve daha da gideceği yere bağlı bir meseledir.

Meseleyi çok sığ ve düzeysiz bir meslek lisesi ve imam-hatip sorunsalına indirgerseniz, en hafif ifadesiyle, komik duruma düşerseniz.

Bu arada da vatan ve laiklik kurtarıcısı yargıç rolünü oynamayı sürdürürsünüz ama bu rol, dünya ekonomisinin ve teknolojinin geldiği noktada komik bir rol olmaktadır.

Meseleye bilgi ve buna bağlı olarak eğitim noktasından baktığınızda gördüğünüzle, aynı meseleye çok lokal bir anlayıştan bakmanın farklarını, anlamak isteyenler için, 20 aşamada vermeye gayret edeceğim.

1- Bilgi kavramı dev bir dönüşümden geçmektedir; eğitim anlayışı da bu dönüşüme paralel bir dönüşüm geçirmek ZORUNDADIR.

2- Bilgi artık nedret-kıtlık sorunsalından kurtulmuştur, dünyanın tüm bilgisi size bir tuş ve ekran uzaklığındadır.

3- Bilginin kıtlık sorunsalının dışına çıkmış olması uzmanlık denen anlayışı da 19. ve 20. yüzyılın bir kavramı haline getirmektedir.

4- Önem kazanan uzmanlık ve bilgi birikimi değil, herkesin eşit ölçüde ulaşabildiği mevcut bilgi stokundan bir adım daha ileri nasıl gidilebileceğidir.

5- Mevcut bilgi stokundan yeni bilgi üretmek de uzmanlıktan çok yaratıcılık, herkesten farklı bir şey düşünebilme yeteneğini, iddiasını, benzeşmeyi değil farklılaşmayı yüceltmeyi gerektirmektedir.

6- 21. yüzyıl sürüden ayrılanı değil, ayrılmayanı kurdun kapacağı, “çeşit olmanın” en büyük fazilet olacağı bir yüzyıl olacaktır.

7- Uzmanlık ve daha da önemlisi ortak düşünce ve davranış kültürü ve refleksi aşılayan eğitim sistemleri ülkelerini uçuruma götürecektir.

8- “Milli birlik ve beraberlik” değil “barış içinde farklılaşma” gelişmenin altyapısı olacaktır.

9- Bilginin büyüme ve değişme hızı o kadar yükselmiş ve yükselecektir ki, bugünün uzmanlığı yarının anlamsızlığı olabilmektedir.

10- Eğitim sistemlerinin temel amacı insanlığın tüm birikimini önyargısız gözden geçirebilme yeteneğine, farklı dallara hemen atlayabilecek ortak bir altyapıya dönüşmüştür.

11- Erken yönlendirme eğitim ilkesi artık TÜMÜYLE anlamsız bir eğitim ilkesidir.

12- Tam tersine, gençlerin bir alana yönelmelerinin geciktirilmesi çağın gereklerine en uygun düşen tercihdir.

13- 20-21 yaşlarına kadar her türlü bölüm ayrışmaları yine TÜMÜYLE anlamsızlaşmıştır.

14- Bırakın liseleri, üniversitelerin dört senelik lisans eğitimleri bile artık meslek vermeye, öğrenmeye yönelik alanlar olmaktan çıkmaktadır.

15- Bir konuyu daha kapsamlı öğrenmenin yeri ya master ya da hizmet içi eğitim aşamalarıdır.

16- Dünya ekonomisinin geldiği noktayı iyi göremeyenler ise çocuklarımızı 13-14 yaşlarında geri dönüşsüz alan, meslek tercihlerine yöneltmektedirler.

17- 13 ya da 14 yaşında bir çocuğun aldığı, ya da muhtemelen ailenin zorladığı bir kararın o çocuğun tüm yaşamasını belirlemesinin hukuki (??!! ) altyapısını güya üretmek hem olan biteni anlamamak hem de daha ağırlıklı olarak bir vicdan sorunudur.

18- Mesele laiklik değil, yeni bir bilgi ekonomisi meselesidir.

19- Anlayana sivrisinek saz.

20- Anlamayana davul zurna az.

Star

EMİR BÜYÜK YERDEN DANIŞTAY NE YAPSIN
10 Şubat 2010
Danıştay katsayı kararını iptal etmesinin altında yatan gerçeği açıklıyoruz. Emir TSK’dan…
Danıştay'ın katsayı ile ilgili daha önce verdiği ' Bu konuda karar da yetki de YÖK'tedir' kararını göz ardı ederek, yani bizzat kendisiyle çelişerek verdiği yeni katsayı kararının ardında yatan gerçek ortaya çıktı.

29 Ağustos 2009 tarihli ve “GİZLİ” ibareli Gnkur. 2'nci isth. Anlz. ve Değ. D. Başkanlığı tarafından Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’na gönderilen belgede

- Yüksek Öğretim Kurulu’nun aldığı kararın İmam Hatip Liseleri’nin önünü açacağı

- Üniversiteye girişte bu okulların avantajlı hale geleceği ve dolayısıyla muhafazakar kesimin bu okullara ilgisinin artacağı

- Düzenlemenin iptali istemiyle açılan davanın ve gelişmelerin takip edilmesinin uygun olacağı ifade ediliyor.

İŞTE O BELGE:


aktifhaber

Hasan Cemal
Yine eşitsizlik ve mağduriyet, ne yazık!

Danıştay bir karar verdi, milyonların dünyası karardı. Eşitlikle ilgisi olmayan, derin mağduriyet yaratan, genç insanların gelecek umutlarına büyük darbe indiren çok yanlış bir karar bu.

Bir buçuk milyon genç insan her yıl üniversite sınavlarına giriyor. Aileleriyle birlikte dört beş milyonluk koca bir topluluk söz konusu.

Bunlara meslek liselerinde, imam hatiplerde okuyan gençleriyle ailelerini de eklerseniz, Danıştay’ın katsayı kararının bu ülkede ne kadar geniş bir kitleyi ilgilendirdiği ortaya çıkar.

YÖK’ün son katsayılarına da kırmızı ışık yakan Danıştay, hem eşiğine gelinen üniversite giriş sınavlarını kaos ortamına itmiş, hem de bu sınavlar için büyük fedakarlıklara katlanan milyonlarca aileyi son derece müşkül durumda bırakmıştır.

Gerçekten çok yazık.

Nereden baksanız öyle.

İnsanlar ne istiyorsa onu okuyabilmeli, tercihlerini istedikleri zaman değiştirebilecek olanaklara sahip olmalı.

14-15 yaşında meslek lisesine giden bir çocuk, hayatta başka bir şey olmak istiyorsa, yolu açık olabilmeli.

İster mühendis, ister hukukçu, isterse sinema oyuncusu olmak için yeni tercihler yapabilmeli.

İşçiysen işçi kalacaksın, teknisyensen teknisyen kalacaksın, imam hatipliysen imam hatipli kalacaksın!

Olmaz böyle şey.

13-15 yaşındayken düz lisede fen bölümünü seçtin, hayat boyu başka bir şey okuyamayacaksın, ne mimarlık, ne uluslararası ilişkiler, ne hukuk, hiç birini aklından bile geçiremeyeceksin.

Bunun adı eşitlik olacak, öyle mi?

Ayıptır, yazıktır.

Bu kararın eşitlikle de, özgürlükle de bağdaşır bir yanı yoktur.

Bu kararın altında yatan gerçek nedene gelince, bu konuda herhangi bir kuşku olduğunu sanmıyorum.

Akla hemen imam hatipler geliyor. Danıştay kararlarının asıl hedefi, imam hatiplilere üniversite yolunu kesmektir.

Bu da büyük bir haksızlıktır.

Ve Danıştay bu haksızlığı devam ettirirken, aynı zamanda milyonları ilgilendiren bir kaosun kapısını da aralamakta maalesef bir sakınca görmemiştir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bu ülke bazı temel sorunlarını bir türlü çözemiyor.

Bu sorunlardan biri de ‘din eğitimi’dir.

Çocuklarına din eğitimi vermek isteyen ya da çocuklarını dindar vatandaşlar olarak yetiştirmek isteyen ailelerin öteden beri devletle, yerleşik laiklik uygulamasıyla dertleri olmuştur.

İmam hatip okulları da bu dertlere bir çare olarak, bu ülkenin ‘din eğitimi sorunu’na bir çözüm olarak çok partili demokrasiye atılan adımla eşzamanlı biçimde ortaya çıkmıştır.

Ama yine eşzamanlı olarak, imam hatipliler devletin içindeki sivil-asker bir çekirdeğin gözünde öteden beri laikliğe bir tehdit olarak görülmüştür. Danıştay’ın son kararı da bu anlayışın ürünüdür.

(..)
Milliyet

11 Şubat 2010
Danıştay'ın Kararı Protesto Edildi
Danıştay'ın, YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulamasını öngören kararının yürütmesini durdurma kararı, protesto edildi..

Danıştay 8. Dairesi'nin, Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) üniversiteye girişte farklı katsayı uygulamasını öngören kararının yürütmesini durdurma kararı, Çanakkale ve Elazığ'da protesto edildi.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nden (ÇOMÜ) bir grup öğretim üyesi, ortak basın açıklaması yaptı.

Farklı katsayı uygulamasının akademik bir konu olmasına rağmen üniversiteler dışında bir çok kurum ve kuruluşun bu konuda görüş bildirdiği hatırlatılan açıklamada, üniversite mensupları olarak akademik bakış açısının da kamuoyuyla paylaşılması gerekliliğinin görüldüğü bildirildi.

Açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

''Tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kendi istediği alanda eğitim alma hakkı bulunmaktadır ve bu hak Anayasa ile denetim altına alınmıştır. Bu bağlamda kendi eğitim kurumlarında yetişmiş insanların, orta öğretimden yüksek öğretime tam bir eşitlik gözetilerek geçmesini sağlamanın, devletin yasalarla tanımlanmış bir görevi olduğunu düşünmekteyiz.

Eğitimi bir fırsat değil hak olarak gören ve bu hakkın da dayanağını hukuktan aldığına inanan bilim insanları olarak, gençlerin eğitim almalarına engel teşkil eden sorunların çözümünün akademik düşünce ortamında ve sorunun paydaşlarının katılımıyla sağlanacağına inanıyoruz.''

-ELAZIĞ-

Elazığ İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği (ELİMDER) üyeleri de, Danıştay'ın farklı katsayıyı durdurma kararını protesto etti.
ELİMDER Başkanı Hüsamettin Gül, Elazığ Anadolu İmam Hatip Lisesi önünde yaptığı basın açıklamasında, yıllardır kamuoyunun vicdanını kanatan katsayı uygulamasını düzelten YÖK'ün büyük bir yanlıştan döndüğüne ve katsayı adaletsizliğini ortadan kaldırdığına dikkati çekti.

Danıştay 8. Dairesi'nin yürütmeyi durdurma kararıyla yüzbinlerce aile ve öğrencinin mağdur olacağını hatırlatan Gül, katsayı uygulamasının zaten Anayasa'nın ''eşitlik'' ilkesine aykırı olduğunu vurguladı.
aktifhaber

14 Şubat 2010
Onlar'da Çark Etti
Teziç, “Eskiye dönmeye gerek yok”, ODTÜ eski Rektörü Akbulut, “Konu inatlaşmaya gitmiş. Artık İHL’ler üzerinden tartışılmamalı”

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atanan YÖK Başkanı, başkanvekili ve rektörler 10 yıl süren katsayı adaletsizliğine yıllarca göz yumduktan sonra, 1999’dan bu yana “0,3-0,8” şeklinde uygulanan eski ÖSS katsayılarına dönmenin yanlış olacağını söylemeye başladı. Eski YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç ve eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İsa Eşme “makul bir oranda makasın eskiye göre daraltılmasını” önerirken, ODTÜ eski Rektörü Prof. Ural Akbulut da “Lisede elektrik okuyan elektrik mühendisliği okuyamıyor” diye konuştu. İşte katsayıya ilişkin son görüşler:

MAKUL ORAN BELİRLENMELİ

İsa Eşme: Eski Başkan Prof. Dr. Kemal Gürüz döneminde belirlenen 0,3-0,8 oranlarına dönülmesi yanlış olur. Yeni bir makul katsayı belirlenmeli. Örneğin 0,10-0,15 gibi bir oranın Danıştay’da iptal edileceğini düşünmüyorum. Bunu YÖK’te görev yapan arkadaşlarıma da söyledim. Bir an evvel makul bir oran belirlenmeli ve öğrenciler rahatlatılmalı. Ancak katsayı farkı binde 5’in altına inmemeli.

İNATLAŞARAK ÇÖZÜLMEZ

Erdoğan Teziç: Eskiye dönmeye gerek yok. Danıştay kararında öyle bir şey demiyor. Makasın eskiye göre daraltıldığı, ancak iptal edilen uygulamadaki gibi dar olmadığı makul oran bulunmalı.

Ural Akbulut: Elektrik okuyan çocuk elektrik mühendisliğine gidebilmeli. Devlet büyük paralar harcamış ama lisede elektrik okuyan elektrik mühendisliği okuyamıyor. Konu bugün inatlaşmaya gitmiş ama artık imam hatip üzerinden tartışılmamalı.

Danıştay saldırganlarla aynı çizgide yürümekte ısrarlı

Hukukçular Birliği Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Sinan Kılıçkaya gündeme ilişkin konuları değerlendirdi. Son zamanlarda hukuk ve yargı ile ilgili konuların gündemden hiç düşmediğini aktaran Kılıçkaya, Danıştay’ın katsayı kararı ile ilgili yürütmeyi durdurma vermesinin yargının çağın gerisinde kaldığını gösterdiğini ifade etti. Bu durumun yargıyı güvenilir olmaktan çıkardığını belirten Kılıçkaya, Anayasa değişikliğiyle bu gibi problemlerin çözüleceğini söyledi. Danıştay kararının “Meslek liseliler üniversiteye gitmesin” demek olduğunu belirten Kılıçkaya, “Ben meslek liseli biri olarak konuşuyorum. Bir çocuk kendi kararını verebilmelidir. Sen işçisin işçi kal demek yanlıştır” diye konuştu
aktifhaber

Danıştay'dan Halis Ağa'yı sevindirecek haber
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Toprak Holding'in gayrimenkullerinin satılmasına ilişkin kararın iptalini kabul etti
12 Şubat 2010 Cuma, 00:09

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından Toprak Holdingin gayrimenkullerinin satılmasına ilişkin kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması isteminin reddine yapılan itirazı kabul etti. Kurul, konuyla ilgili bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğine hükmetti.


Toprak Holding adına Halis Toprak ile oğulları Ahmet ve Mehmet Toprak, Toprak Grubunun TMSF'ye olan borçlarının tasfiyesini sağlamak amacıyla gayrimenkullerinin satılması ve borç tutarının tahsili için takibata geçilmesine, şahsi iflas mali sorumluluk davalarına devam edilmesine ilişkin Fon Kurulunun 9 Ocak 2009 günlü kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştayda dava açmıştı.

Danıştay 13. Dairesi, yürütmenin durdurulması istemini reddetmişti. Davacı Halis Toprak, karara itiraz ederek, yürütmenin durdurulmasına karar verilmesini istedi.

İtirazı görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Toprak'ın itirazını kabul ederek, konuyla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğine karar verdi.

habertürk

Türkiye Planlardan Kurtulmalı
12 Şubat 2010 16:24Danıştay'ın katsayı kararına tepkiler sürüyor. 16 ilin baro başkanlarının imzasının yer aldığı tepki açıklaması yapıldı.

Danıştay'ın katsayı kararına tepkiler büyüyor. 16 ilin baro başkanlarının imzası bulunduğu tepki açıklamasında yüz binlerce öğrencinin mağdur edildiği belirtildi.

Barolar adına açıklama yapan Kayseri Baro Başkanı Avukat Ali Aydın, Yüksek Öğrenim Kurulu'nun katsayı düzenlemesi ile ilgili Danıştay 8. Dairesi'nin vermiş olduğu yürütmenin durdurulması kararının yasal olmadığını ve siyasi bir karar olduğunu açıkladı. Avukat Ali Aydın, "Danıştay'ın kararları adeta sipariş dava, ısmarlama karar görüntüsü içinde. İstanbul Barosu tarafından açılan her dava peşin peşin kabul edilecek havası ile verilen kararlar yüz binlerce öğrencimizi perişan etti. Kamu vicdanında derin yaralar açtı. Yargıya olan güven tamiri imkansız bir şekilde zedelenmiştir." dedi.

Kayseri Barosu tarafından düzenlenen ve 16 ilin baro başkanının altında imzası bulunan tepki açıklaması Hilton Otel'de gerçekleştirildi. Kayseri Barosu avukatlarının da destek verdiği toplantıda açıklamayı Kayseri Baro Başkanı Ali Aydın yaptı. Ali Aydın, mahkemelerin ve halk ve hükümetle kavga etme gibi bir lüksü bulunmadığını, yargının yürütme ve yasamaya karşı siyasi muhalefet görevi üstlendiğini açıkladı. Yasal ve anayasal dayanağı olmayan bu tavrının ise Türkiye'de bir 'yargı vesayeti' bulunduğunu ortaya koyduğuna dikkat çekti.

Avukat Aydın, yürütmenin faaliyet alanının yargı tarafından daraltıldığını belirterek, şöyle konuştu: "Yüksek Öğrenim Kanunu'nun 45. Maddesi meslek lisesi mezunu öğrencilere ancak ve ancak pozitif bir ayrımcılık öngörürken, yıllardan beri sürdürülen yasaya aykırı ve ayrımcı uygulamanın devam ettirilmesinin hiç kimseye bir yararı yoktur. Bir kısım okullara ve mezunlara yönelik siyasi ve hasmane tavrın bu okullar yanında, diğer tüm meslek lisesi mezunlarının haklarını gasp eden bir inatla sürdürülmek istenmesi, hukukun genel ilkelerine, insan haklarına ve demokrasiye aykırıdır."

Devletin bütün vatandaşlarına eşit muamele etmesi gerektiğini ve yükümlülüğü olduğunu anlatan Baro Başkanı Aydın, eğitim herkesin hakkı olduğunun Anayasa'nın 10 ve 42. Maddelerinde düzenlenmiş kural olduğuna işaret etti. Aydın, Danıştay'ın bu kararı aynı zamanda Avrupa İnsan hakları Sözleşmesinin 11 nolu protokolü ve İnsan hakları Evrensel Beyanın 7 ve 26 maddelerine aykırı olduğu gibi mahkemenin de daha önceki verdiği kararla çelişkili olduğunu söyledi.
aktifhaber

Katsayı kararına çıplak ayaklı protesto

18:10 - İzmir'de Dev - Lis üyesi bir grup öğrenci ÖSS sınav sistemini ve sınav sistemindeki katsayı oranlarını çıplak ayakla yürüyerek protesto etti. 13.02.2010 İZMİR netgazete

Danıştay önünde katsayı protestosu!

13:10 - Memur-Sen Ankara İl Başkanlığı ile bir grup İmam Hatip Lisesi öğrencisi YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulanmasını öngören kararının yürütmesinin durdurulmasını protesto etti. Danıştay binası önünde toplanan beyaz türban takan öğrenciler ile Memur-Sen Ankara İl Başkanlığı üyeleri ellerinde tepkilerini dile getiren pankartlar taşıdılar. 15.02.2010 ANKARA netgazete

Danıştay'ın Önünde Eylem
16 Şubat 2010

Meslek lisesi öğrencileri, Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen üyeleri katsayı adaletsizliğinin sürmesi yönünde karar alan Danıştay'ın önünde eylem yaptı.

Grup adına açıklama yapan Memur-Sen Ankara İl Başkanı Mustafa Kır, 1999'da YÖK tarafından uygulamaya konulan farklı katsayı uygulamasının sadece imam hatip liselerini değil, tüm meslek liselerini kapanma noktasına getirdiğini belirtti. YÖK'ün bu haksızlığa 21 Temmuz 2009'da son vermeye çalıştığını, ancak İstanbul Barosu'nun itirazı üzerine Danıştay 8. Dairesi'nce durdurulduğunu hatırlatan Kır, bu kararın anayasal eşitliğe aykırı olduğunu vurguladı.

Kır, Danıştay'ın meslek liseleri ile üniversiteler arasında "açılması güç bir zulüm duvarı örmeyi hedeflediğini" ifade ederek, "Bu karar, yargıçların farklı katsayı zulmünü hukuk kılıfı ile yasalaştırmak istediklerinin ve zulmün devamından yana ısrarcı olduklarının, kendilerini yürütmenin ve adaletin üzerinde gördüklerinin basit bir göstergesi. Berlin Duvarı'nın yıkıldığı gibi meslek liseleriyle üniversiteler arasında örülen zulüm duvarı da mutlaka yıkılacaktır. Bu çocukların ahı bu kararın altına imza atanları mutlaka tutacak, gözyaşları da onları boğacaktır." dedi.
aktifhaber

'DANIŞTAY VİCDAN MUHASEBESİ YAPSIN'
16 Şubat 2010 17:20
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Danıştay'ın katsayı kararıyla ilgili, 'Sanayi Bakanı olarak feryat ediyorum; bu yanlış, bu haksızlık. Danıştay bir vicdan muhasebesi yapmalı' dedi.
Bakan Ergün, TRT 1'de katıldığı ''Enine Boyuna'' adlı programda, Danıştay 8. Dairesinin, Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) üniversiteye girişte farklı katsayı uygulamasına ilişkin kararının yürütmesini durdurma yönündeki kararını ve işsizlik rakamlarını değerlendirdi.

Sivil toplum kuruluşlarından söz konusu karara yeterli tepkinin gelmediği yönündeki yorum üzerine Bakan Ergün, kararın Türkiye sanayisine yapılmış bir haksızlık olduğunu söyledi.

''Sanayi Bakanı olarak feryat ediyorum; bu yanlış, bu haksızlık. Türkiye sanayisine yapılmış bir haksızlık bu'' diyen Ergün, Danıştay'ın ''bir vicdan muhasebesi'' yapması gerektiğini belirtti.

Bu noktada ticaret liselerinin de imam hatip liselerinin de önemli olduğuna işaret eden Ergün, şöyle devam etti:

''Bizim daha nitelikli dini bilgiye ihtiyacımız yok mu? Daha nitelikli din hizmetine ihtiyacımız yok mu? Oraların da daha nitelikli öğrencilerle doluyor olması lazım. Dolayısıyla bu haksızlığı yapmaktan vazgeçmeliyiz, yani Türkiye'nin hukuk sistemi bundan vazgeçmeli. Kaldı ki Türkiye'nin işsizlikle alakalı en önemli sorunu, iş bulamayanların yanında mesleksizlik. İş arayanlar geliyorlar. Ne iş yaparsınız diye sorduğumuzda büyük bir bölümünden (ne iş olsa yaparız) cevabını alıyoruz. Bu aslında, (elimden bir iş gelmez, bir mesleğim yok) demenin bir başka şekli. Halbuki (ben şu işi yaparım), (mesleğim şu) diyebilmesi lazım. Meslek liseleri bu meseleyi hallediyor. Meslek lisesi mezunu iş bulamadığı zaman iş kurma fikrine sahip oluyor, bir mesleği olduğu için diyor ki; (ben iş bulamadım fabrikada, ama iş kurayım, elimde işim var). İki arkadaş bir araya geliyor iş kuruyor. Bizim girişimciye de ihtiyacımız var, her düzeyde müteşebbise ihtiyacımız var. Meslek edinmek, bir meslek sahibi olmak, girişimciliğin de temel şartlarından biri. Yani yazıktır, günahtır. Meslek liselerine 10 yıldır devam eden bu haksızlığın artık sona erdirilmesi lazım. Hukukçular, Danıştay, idare, bu çocukları ideolojik tartışmaların gölgesinde bırakmaktan vazgeçmeliler.''

Söz konusu kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirten Ergün, Danıştay'ın ''Ne yapıyoruz biz? Bu yaptığımız şey Türkiye'nin hayrına mı, Türkiye'nin menfaatine mi?, çocuklarımızın geleceğini nasıl karartıyoruz? diye sorması gerektiğini savundu. Ergün, ''Yani, bir vicdan muhasebesi yapmaya ihtiyaç var. Bırakın ideolojik tartışmaları. (YÖK Başkanı şöyle dedi, biz de ona karşı böyle yaparız) diye düşünülüyorsa Türkiye'ye haksızlık yapılıyor demektir'' diye konuştu.
haber10

Avukatlar, katsayı kararını AİHM'ye taşıdı
17:50 - Konya'da bulunan Halkın Avukatları Platformu, Danıştay 8. Dairesi'nin Meslek Liseleri için Katsayı uygulamasının kaldırılmasının yürütmesini durdurma karanının iptali için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) dava açtı. 17.02.2010 KONYA netgazete

18 Şubat 2010
YÖK İtirazına Danıştay'dan Red
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, YÖK'ün farklı katsayı kararının yürütmesinin durdurulmasına yapılan itirazı reddetti.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, YÖK'ün farklı katsayı kararının yürütmesinin durdurulmasına yapılan itirazı reddetti.
aktifhaber

DANIŞTAY'IN KATSAYIYI RET GEREKÇESİ

3 Mart 2010 22:17
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) farklı katsayı kararının yürütmesinin durdurulmasına yaptığı itirazı reddetmesinin gerekçesi belli oldu. Gerekçede bir nokta dikkat çekici.
Kurulun, 14'e karşı 15 üyenin oyuyla aldığı kararın gerekçesinde, üniversiteye girişte Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı'nın (AOBP) 0.15 ve 0.13 çarpılmasının öngörüldüğü hatırlatıldı.

Böylece bir önceki, yani 21 Temmuz 2009 günlü YÖK Kararı hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı ile alan içi, alan dışı tercihte farklı katsayı uygulamasının kaldırılamayacağının ortaya konulması üzerine dava konusu karar ile yeni bir düzenleme getirildiği ve adayların mezun olduğu alan, bölümle ilgili veya bu alan, bölümle ilgili olmayan tercihlerde uygulanacak katsayı farkının 0.02 olarak belirlendiği kaydedildi.

YÖK'ün 21 Temmuz 2009 günlü kararının, Danıştay 8. Dairesince yürütmesinin durdurulduğu ve karara yapılan itirazın Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca reddedildiği anımsatılan gerekçede, bu nedenle idarenin bu konuda yeniden bir düzenleme yapabileceği vurgulandı.

''Ancak, bir yargı kararı üzerine ortaya çıkan hukuki boşluğun doldurulması için idarece yapılacak yeni düzenlemede yargı kararında yer alan ve hükme esas olan gerekçelerin dikkate alınması gerekir'' denilen gerekçede, Kurulun, 21 Temmuz 2009 tarihli YÖK kararının yürütmesinin durdurulmasına yapılan itirazın reddi gerekçelerine yer verildi.

Gerekçede, kurulun bu gerekçesi karşısında, dava konusu düzenlemelerin bu karara ve gerekçesine uygun olup olmadığı, yeni düzenleme ile getirilen katsayı farkının ölçülülük ilkesine, eğitimin örgütleniş biçimindeki bütünlüğe uygun olup olmadığı, alan, bölüm, mesleki eğitim ve genel lise eğitimi gibi ayrımları dikkate alıp almadığının tespit edilmesinin gerekli olduğu belirtildi.

Dava konusu düzenlemeyle getirilen katsayı farkının, adayların alan içi ve alan dışı tercihleri arasında en fazla 10, en az 2 puanlık bir fark oluşturacağı görüldüğü ifade edilen gerekçede, ''Esasında dava konusu düzenlemenin 2. maddesi ile getirilen katsayı farkının yargı kararlarını tam anlamıyla karşılamadığının ve ölçülülük ilkesine uygun olmadığının davalı idare tarafından da zımnen kabul edildiği savunmasından anlaşılmaktadır'' denildi.

-YÖK'ÜN SAVUNMASI-

Davalı YÖK'ün gönderdiği savunmasında, katsayı farkının yargı kararı ile ortaya konulan gerekçelere aykırı olduğu gerçeğini bu şekilde izah etmeye, kanıtlamaya çalıştığının görüldüğü belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

''Ancak, davalı idarenin bu savları hukuken geçerli bilimsel verilere dayanmadığı gibi, 0.15 - 0.13 katsayı oranının önceki yargı kararları ile ortaya konulan alan, bölüm yönlendirmesi amacını sağlamaya yönelik ve etkili olduğu da hukuken geçerli bilgi ve belgelere dayanılarak kanıtlanamamaktadır. İdarenin yeni sisteme göre bir katsayı oranı belirlerken geçmiş uygulamaları da dikkate alması ve yargı kararları ile ortaya konulan ilke ve esasları da gözetmesi gerekmektedir.

Sonuçta, dava konusu düzenlemenin 2. maddesindeki düzenleme ile ölçülülük ilkesine uygun olarak bir katsayı belirlemesi yapılmadığı, 0,02 puanlık katsayı farkının yargı kararlarını biçimsel olarak uygulamaya yönelik ve sembolik nitelikte olduğu ve bu haliyle eğitim sisteminin örgütleniş biçimini bozabilecek nitelikte olduğu sonucuna varıldığından, dava konusu düzenlemenin 2. maddesinde amaç yönünden hukuka uyarlık görülmemiştir.''

-İLK BİN KİŞİ ARASINA GİREN ADAYLARA EK PUAN VERİLMESİ-

Gerekçede, YÖK kararının, Türkiye genelinde ilk bin kişi arasına giren adayların yerleştirme puanı hesaplanırken, Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı'nın tercih edecekleri bütün programlar için, alan içi katsayı değerinin 0.15 olarak kullanılacağı kuralına yer verildiği anımsatıldı.

2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nda öğrencilerin ortaöğretimdeki başarı durumlarının sınav sonucuna ya da yükseköğretim kurumuna yerleştirme işlemine nasıl yansıtılacağının belirlendiği kaydedilen gerekçede, sınav sunucunda belli bir başarı düzeyine erişenlere yönelik herhangi bir kural ve istisnaya Yasa'da yer verilmediği belirtildi.

Gerekçede, şöyle denildi:

''Bu uygulama mesleki eğitim, genel lise eğitimi, alan/bölüm gibi ayrımlardan hareketle farklı katsayı uygulamasının gerekliliğine işaret eden yargı kararlarına ve eşitlik kuralına da aykırılık oluşturmaktadır.

Ayrıca, Yükseköğretime Geçiş Sınavı ve Lisans Yerleştirme Sınavı'nda birçok puan türünün bulunduğu ve her puan türünde ilk bine giren öğrenci sayısının bu kuraldan yararlanabileceği göz önüne alındığında, bu uygulamanın mevcut haliyle dava konusu düzenlemenin 6. maddesinde belirtilenden daha fazla sayıda adayı kapsayacağı açıktır. Kaldı ki puan türü artırıldığı takdirde buna bağlı olarak uygulamanın kapsamının daha da genişleyebileceği anlaşılmakta, dolayısıyla kesin sınırları bulunmayan ve ileriye dönük olarak kapsamı genişletilebilecek nitelikte bir düzenleme getirildiği görülmektedir. Bu itibarla, dava konusu düzenlemenin 6. maddesinde de hukuka uyarlık görülmemiştir.''
haber10

Danıştay: Kahvede sigara yasağı, Anayasa'ya aykırı

20 Haziran 2010 Danıştay, kahvehanelerde sigara içilmemesi yasağını Anayasa'ya aykırı bularak, bu konuda yasak getiren yasa hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurdu.
İzmir Kahveciler Odası, kahvehanelerde sigara içilmemesini öngören 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrol Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına ilişkin Başbakanlık Genelgesinin 1. maddesinin iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.
Kahveciler Odası, dava konusu düzenlemeye yasal dayanak olan 5727 sayılı düzenlemenin 3. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin de "özel girişim özgürlüğü ve mülkiyet hakkını ihlal ettiği, eşitlik, ölçülülük ve gereklilik ilkesine aykırı olduğu" gerekçesiyle Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürmüş ve bu maddenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması için Anayasa Mahkemesine başvurulmasını istemişti.
İzmir Kahveciler Odası'nın başvurusu, Danıştay 10. Dairesi tarafından değerlendirildi.
Daire 5727 sayılı yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendindeki "Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde" şeklindeki, tütün ürünleri tüketiminde mutlak yasak getiren kuralda yer alan "kahvehane" ibaresini, Anayasa'ya aykırı buldu.
Daire, söz konusu bentteki "kahvehane" ibaresinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına oy birliğiyle karar verdi.
Tütün ürünlerinin tüketiminin kamu sağlığı ve çevresel etkiler bakımından büyük sorun yaratması nedeniyle, tütün ve tütün ürünlerinin zararlarından korunmaya yönelik önlemlerin alınması kapsamında yasal düzenleme yapmanın Anayasa ve Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve S özleşmesi gereği olduğu ifade edilen kararda, "Ancak getirilebilecek yasak ve sınırlandırmaların, ticari işletmelerin varlıklarını sürdürebilmelerini ölçüsüz bir şekilde zorlaştırmaması, işleticilerin çalışma özgürlüklerini kullanmalarını ağır bir takım şartlara bağlamaması gerekir" denildi.
Danıştay 10. Dairesi kararında, 5727 sayılı yasanın söz konusu maddesiyle "kahvehane işleticilerinin faaliyetlerini sürdürebilmeleri zorlaştırılarak, ekonomik çıkarlarının göz ardı edildiği, ölçülülük ilkesine aykırı biçimde çalışma özgürlüklerinin sınırlandırıldığı" kaydedildi.
Kahvehanelerin toplum hayatında 5 yüz yıla yakın geçmişi olduğuna ve ilgili kamu idaresinden ruhsat almak suretiyle faaliyette bulunduğuna işaret edilen kararda, "Dinlenilip, vakit geçirilen kahvehanelerde, çay, kahve gibi içeceklerin yanı sıra tütün ürünleri de geçmişten bu yana tüketilmektedir. Dolayısıyla tütün ürünleri tüketimi ile ilgili yapılacak yasal düzenlemelerde de, kahvehanelerin bu özellikleri ve nitelikleri mümkün olduğunca korunarak anılan iş yerlerinin işlevlerini sürdürebilmeleri sağlanmalıdır" değerlendirilmesinde bulunuldu.
"Tütün ürünlerini tüketmenin kişi özgürlüğü alanına girdiğine" işaret edilen kararda, şu değerlendirmelere yer verildi:
"Genel sağlığın korunması amacıyla bağımlılıkla mücadele edilip, tütün ürünlerinin tüketiminin azaltılması yönünde yasal düzenleme yapılırken, söz konusu tüketimin, sonuçta kişi özgürlüğü alanına girdiği de göz önünde tutulmalıdır. Tütün ürünlerinin tüketiminde genel sağlığı korumak amacıyla uygulanacak yasak ve sınırlamaların, bir yandan kahvehane işleticilerinin çalışma özgürlükleri, bir yandan da tütün ürünlerini tüketenlerin kişisel özgürlükleri gözetilerek, ölçülülük ilkesine uygun biçimde belirlenmesi hukuki bir zorunluluktur.
Devletin, ticari işletmelerin güvenli ve kararlı bir biçimde faaliyetlerinin devamı için önlem almakla görevlendirilmiş olması karşısında, kahvehaneler açısından tütün ürünlerinin tüketildiği/tüketilmediği bölüm ayrımına gidilmesi, kahvehanelerin büyüklüklerine göre yasak uygulaması ya da başka ayırt edici özellikler belirlenmesi suretiyle çalışma özgürlüğü ve kişi özgürlüğünün özüne dokunulmaksızın ölçülülük ilkesine uygun biçimde sın ırlandırma getirilmesi mümkündür."
netgazete

Bahçeli: Danıştay Türkiye'yi geriyor
21 Ocak 2011
MHP Genel Başkanı Bahçeli: Danıştay kararı Türkiye'yi germek isteyenlere zemin hazırlamaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Danıştay'ın başörtüsü ile ilgili kararını değerlendirdi. Bahçeli, "Bunları hukuken Türkiye'yi rahatlatacak, huzur sağlayacak, siyasetin malzemesi haline dönüşmüş konuları tartıştıracak yaklaşımlar olarak görmekteyiz. Danıştay yıllardan beri bu ülkede başörtüsü konusunu tartışmaktadır. Şimdi kalkıp önemli mesafelerin katedildiği, üniversitelerde başörtüsüyle girişin rahatladığı bir ortamda bu tür davranışlarla Türkiye'yi germek isteyenlere zemin hazırlanmaktadır." dedi. MHP Genel Başkanı Bahçeli, Ankara Sincan Merkez Camii'nde kıldığı Cuma namazından sonra esnaf ziyaretinde bulundu. Bahçeli, daha sonra partisinin ilçe teşkilatını ziyaret etti. Ziyaret öncesi basın mensuplarının sorularını cevapladı.

MHP Genel Başkanı Bahçeli: Danıştay kararı Türkiye'yi germek isteyenlere zemin hazırlamaktadır

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Danıştay'ın ALES kılavuzundaki kılık kıyafet düzenlemesini durdurmasına ilişkin kararını, "Bu tür davranışlarla Türkiye'yi germek isteyenlere zemin hazırlamaktadır." şeklinde değerlendirdi. netgazete
habertaraf

Saadet'li kadınlardan Danıştay'a tepki
Saadet Partisi (SP) İstanbul İl Kadın Kolları, Danıştay'ın ALES sınavının sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafetle ilgili düzenlemelerin yürütülmesinin durdurulmasına tepki gösterdi.

22 Ocak 2011
Anadolu Haber

Saadet Partisi (SP) İstanbul İl Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Goncanur Aslan, Danıştay'ın Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı'na (ALES) girişle ilgili verdiği 'kılık kıyafet' kararının hukuka aykırı olduğunu söyledi. Aslan, Başbakan'a seslenerek, "Vakit kaybetmeksizin, YÖK'ün itirazına Danıştay'ın cevabını beklemeden, bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanunla çözün, bu yasağı tümüyle kaldırın." dedi.

Saadet Partisi (SP) İstanbul İl Kadın Kolları, Danıştay'ın ALES sınavının sonbahar dönemi kılavuzundaki kılık kıyafetle ilgili düzenlemelerin yürütülmesinin durdurulmasına tepki gösterdi. Saadet Partili kadınlar, İstanbul İl Başkanlığı'nda konuyla ilgili basın toplantısı düzenledi.
SP İstanbul İl Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Goncanur Aslan, Danıştay'ın kararı her şeyden önce Anayasa'nın 2. Maddesi'ne açıkça aykırı olduğunu ifade etti.

Aslan, "Bu maddeye göre, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde asıl olan, haklardır ve özgürlüklerdir. Yani serbestlik asıl, yasak ise istisnaidir. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay'ın yasak kararlarında herhangi bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Ve o kararların da hukuki anlamda hiçbir dayanağı yoktur." şeklinde konuştu.

Danıştay tarafından verilen kararın, ALES ve Liselere Giriş Sınavı'na (LGS) hazırlanan, başörtülü resimleriyle sınavlara müracaat yapan yüz binlerce kadın adayı büyük bir endişeye sevk ettiğini dil getiren Aslan konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu tür yasaklar, insanlığımıza karşı saygısızlıktır. Çünkü 18 yaşını bitiren bir kızımız eş seçme hakkına sahiptir. Anne olma hakkına sahiptir bir suç işlediği takdirde, tam anlamıyla ceza sorumluluğuna sahiptir. Yani fiil ehliyetine sahiptir. Cezasında herhangi bir indirim yapılamaz. Böylesine hak ve sorumluluk sahibi olan, mümeyyiz, aklı başında, reşit bir kimseye 'sen kıyafetini seçemezsin demek, ona karşı büyük bir saygısızlıktır."

"İNSANLARIN KILIK KIYAFETLERİNE KARŞIMA HAKKININ HİÇ KİMSEDE OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ"
22 Ocak 2011
"Danıştay'ın türbanla ilgili aldığı kararı nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusuna da Namık Kemal Zeybek, insanların kılık kıyafetlerine karşıma hakkının hiç kimsede olmadığını düşündüklerini belirterek, "Mustafa Kemal Atatürk kadın kılığıyla ilgili hiç bir yasa çıkarmamıştır. Kılık kıyafetle ilgili çıkarılan iki yasa vardır. Şapka giyilmesi ve dini kisvelerle dışarıda dolaşılması ile igili yasadır. Biz Atatürk çizgisindeyiz. Hiç bir kişinin başına örtüp örtmeyeceğine, nasıl örteceğine karışma hakkını biz kimsede görmüyoruz. Biz demokratız" şeklinde konuştu. aktifhaber

Çubukçu'dan Danıştay'a sert tepki
22 Ocak 2011
Bakan Nimet Çubukçu, bazı gazetelerde yer alan 'Danıştay'dan Bir İlk: Meclis'e Çubukçu İçin Suç Duyurusu' başlıklı haberlerle ilgili açıklama yaptı.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, ''Danıştay adeta bakanlık makamının yerine geçerek, bir ilçe milli eğitim müdürlüğüne kimi atamamız gerektiğini söylemektedir. Oysa idari yargı, idarenin takdir hakkını ortadan kaldırmaya yönelik yerindelik kararı alamaz'' dedi.
Çubukçu, yaptığı yazılı açıklamada, bugünkü bazı gazetelerde yer alan ''Danıştay'dan Bir İlk: Meclis'e Çubukçu İçin Suç Duyurusu'' başlıklı haberlerle ilgili açıklama yaptı.

Söz konusu haberlerde, yargı kararlarının idare tarafından uygulanmadığının iddia edildiğini belirten Çubukçu, haberlerde Danıştay'ın kendisi hakkında Meclis Başkanlığı'na doğrudan suç duyurusunda bulunduğunun ifade edildiğini kaydetti.

Habere konu olan Danıştay kararında, Yalova Termal İlçe Milli Eğitim MÜdürü Ali İnan'ın Şişli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne atanmak için Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurduğunun belirtildiğini bildiren Çubukçu, kararda, ''İdare Mahkemesi kararlarına rağmen şikayetçinin atanma talebinin objektif olarak değerlendirmeye tabii tutulmadığı anlaşılmaktadır. Bakanın siyasal konumunun sağladığı dokunulmazlık nedeniyle suç teşkil eden eylemlerden dolayı yargılama sürecinin başlamamış olması, anılan işlemi hukuka uygun hale getirmeyeceği gibi bakanın bu işlemdeki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz'' ifadesine yer verildiğini kaydetti.

Bakan Çubukçu, açıklamasında, ''Kararı büyük bir üzüntüyle karşıladığımı ve alınan bu kararla gelecek için endişe duyduğumu belirtmek isterim'' ifadesine yer verdi.

''DANIŞTAY, İDARENİN YETKİSİNİ ADETA GASP ETTİ''

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olmasını sağladığına işaret eden Çubukçu, anayasanın da hukuk devleti ilkesinin altını çizdiğini vurgulayarak şunları kaydetti:

''Danıştay gibi idareyi denetleyecek bir kurumun hukuka uygun davranması beklenir. Ancak söz konusu kararda hukuka uygunluktan bahsetmek bir yana Danıştay, idarenin yetkisini adeta gasp ederek, yürütmenin yerine karar vermiştir.

Yıllarca avukatlık yapmış bir hukukçu olarak hukuka uygun davranma yükümlülüğüm var ve hayatım boyunca iyi bir hukukçu olma kararlılığı ile bu yükümlülüğe uygun davrandım. Bu hassasiyet ile şunu çok açık bir şekilde belirtmek isterim ki, ilçe milli eğitim müdürü atama yetkisi Danıştay'da değildir. Atama yetkisi doğrudan bakana verilmiştir ve yaptığım atamalar hukuk devleti ilkelerine uygundur.''

İlçe milli eğitim müdürü, genel müdür, müsteşar yardımcısı olarak atanmak için bazı gerekli koşullar bulunduğuna dikkati çeken Çubukçu, yetkili kişinin adayların o göreve atanma şartlarını taşıyıp taşımadığına baktığını belirterek şunları kaydetti:

''3'e karşı 2 oyla alınan kararda da azlık oyu kullanan 2 üye takdir yetkisinin Milli Eğitim Bakanı'nda olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Danıştay'ın, Bakanlığın yetki tasarrufunu tartışmaya açacak bir karar ihdas etmiş olması son derece düşündürücüdür. Danıştay verdiği bu kararla hukuk devleti ilkesine uygun davranmadığı gibi uygulamada kaos yaratacak, idareyi kilitleyecek bir karara da imza atmıştır.

Gelişmiş ülkelere baktığınızda da böyle bir örnek bulmanız mümkün değildir. Danıştay adeta bakanlık makamının yerine geçerek, bir ilçe milli eğitim müdürlüğüne kimi atamamız gerektiğini söylemektedir. Oysa idari yargı, idarenin takdir hakkını ortadan kaldırmaya yönelik yerindelik kararı alamaz. Danıştay, hukuka uygunluk prensiplerine göre hareket eder ancak ne yazık ki burada hukuka uygunluktan söz edilemez.

Yargı, ülkemiz adına son derece düşündürücü bir karara imza atmıştır.''
haber10

Danıştay'a: Millete düşmanlığı bırakın
23 Ocak 2011
HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, Danıştay'ın başörtüsü kararının Türk hukuku adına rezalet olduğunu söyledi.

Bekaroğlu, partisinin Trabzon İl Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında, bir soru üzerine, Danıştay'ın 2010 Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitim Giriş Sınavı (ALES) ile ilgili başörtüsü kararını değerlendirdi. Kararı 'rezalet' diye tanımlayan Bekaroğlu, "2001'de Türkiye hukuk adına rezalet. Elbette Danıştay kararı uygulanacak ama bu kararı reddediyoruz. Bu karar ne hukuki, ne kanuni." dedi.

Danıştay'ın bu kararının AK Parti hükümetinin ekmeğine yağ sürdüğünü savunan Bekoroğlu, şöyle devam etti: "Aynen 27 Nisan müdahalesi gibi, aynen 367 gibi. Hatırlayın o zamanlar kamuoyu yoklamalarında AK Parti yüzde 30'un altına düşmüştü. 27 Nisan muhtırası ile arkasından 367 vakası ile AK Parti'nin oyları yüzde 47'ye çıktı. Şimdi üniversitelerde oluyor sessiz sedasız giriliyor. Ne oluyor sana ki? Yani Danıştay ne oluyor sana ki, anında yapıyorsun."

Yargının bir takım davaları yıllardır bitiremediğine de işaret eden Bekaroğlu, "Öbür davaları hukuk yıllarca bitiremiyor. Bunu anında kapıyor, o gün karar veriyorsun. Bırak bu millete düşmanlığı. Nedir yani milletle bu kadar kavga etmek, bu kadar düşmanlık. Milletin kıyafeti, başörtüsü ile. Yeter artık yani. Ama AK Parti'nin işine yarıyor, onu da söyleyeyim.." ifadelerini kullandı. habertaraf

Danıştay'ın tartışılan 'valiye özel' kararı
3 Şubat 2011
Danıştay, 2008'de Bakanlar Kurulu Kararıyla Merkez Valiliğine atanan ve yasalara göre valilik yapması mümkün olmayan Yalova Valisi Yusuf Erbay’ın görevde kalması için jet kararlara imza attı.


Erbay dün yeniden koltuğuna oturdu.Danıştay'ın 2008'de Bakanlar Kurulu Kararıyla Merkez Valiliğine atanan Yalova Valisi Yusuf Erbay’ın iptal başvuruları üzerine verdiği jet karar tartışmalara yol açtı.

Danıştay, yasalara göre valilik yapması mümkün olmayan Yalova Valisi Yusuf Erbay’ın görevde kalması için yeni bir karar verdi ve Erbay dün görevine geri döndü.

ÖNCE YÜRÜTMEYİ DURDURMA

5 yılı aşkın bir süre Yalova Valiliği görevini yürüten Yusuf Erbay, 2008 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Merkez Valiliğine atandı. Bunun üzerine hemen Danıştay’a başvuran Vali Erbay, yürütmeyi durdurma kararı alınca İçişleri Bakanlığı, mahkeme kararını uygulayarak Erbay’ı valilik görevine iade etti.

MÜFETTİŞ RAPORLARINI GİREN ‘GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA’ SUÇLAMASI

Danıştay kararıyla görevini sürdüren Vali Erbay’ın, daha sonra Mülkiye müfettişlerinin yaptığı inceleme sonucu ‘görevi kötüye kullandığı’ tespit edildi. Bunun üzerine İçişleri Bakanlığı tarafından Erbay’a, Yalova Valiliği’nda bulunduğu sırada İl Özel İdaresi’nin iş ve işlemleriyle ilgili Özel İdare Mevzuatı ve 5018 Sayılı Kanun Hükümlerine aykırı olarak “Görevinin yerine getirilmesinde kişilerin yarar ve zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak” fiili nedeniyle “aylıktan kesme cezası” uygulandı. Bu cezaya çarptırılanlar valilik yapamayacakları için Erbay, Bakanlar Kurulu tarafından yeniden görevden alınarak Merkez Valiliği’ne atandı.

DANIŞTAY YİNE VALİNİN İMDADINA YETİŞİYOR

Bu karar üzerine yeniden Danıştay’a başvuran Erbay, bir kez daha yürütmeyi durdurma kararı almayı başardı. İçişleri Bakanlığı da hemen itiraz etti. Bakanlık, karara itiraz ederken 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 132’nci maddesinde yer alan “Kendilerine disiplin cezası olarak aylıktan kesme veya kademe ilerlemesini durdurma cezası verilenler, valilik, büyükelçilik, müsteşar, müsteşar yardımcılığı, genel müdürlük, genel müdür yardımcılığı ve daire başkanlığı görevine atanamazlar” hükmünü hatırlattı. Ancak yasanın bu açık hükmüne rağmen, Danıştay İdari Davalar Dairesi Kurulu, İçişlier Bakanlığı'nın itirazını oy çokluğuyla reddetti.

VALİNİN DANIŞTAY’DA AKRABALARI MI VAR?

Yargıtay ile birlikte yığılan dosyalar ve kararlardaki gecikmeler nedeniyle eleştirilerin hedefi olan Danıştay’da Yalova Valisi ile ilgili kararların hızlı bir şekilde çıkması dikkat çekiyor. Bununla ilgili ortaya atılan iddia ise tartışmaları daha da alevlendirecek türden. İddiaya göre Yalova Valisi Yusuf Erbay’ın İdare Mahkemeleri ve Danıştay’da yakınları var ve üstelik bu ‘yakın akrabalar’, davacı lehine konuyu bizzat takip ediyorlar. Örneğin, davacının Bakanlıkça verilen Aylıktan Kesme cezası aleyhine Ankara 5. İdare Mahkemesi’ne açıtığı yürütmeyi durdurma kararının 3 gün içinde bakanlığın savunması alınmaksızın verilmesi dikkat çekici bulunuyor.

BAKANLIK ALIYOR, DANIŞTAY GERİ VERİYOR

Yalova Valiliği görevinden iki kez alınan ve Merkez Valiliği’ne atanan Doç.Dr.Yusuf Erbay, son olarak Danıştay kararıyla göreve başlamasının ardından, geçen Ağustos ayında Bakanlar Kurulu’nun tek kişilik özel kararnamesiyle görevinden alınmış, Erbay ise yargı kararının uygulanması amacıyla yeniden Danıştay’a başvurmuştu.

Haber 7

Olmayan düzenlemenin yürürlüğü durdurulabilir mi?
Ali Ulusoy
05 Şubat 2011

YÖK'ün ALES sınavlarına ilişkin kılavuzuna Danıştay 8. Dairesi yürütmeyi durdurma (YD) kararı verdi. Kararın özü aslında malum 'türban sorunu'na dayanıyor. YÖK, daha önceki ALES sınav kılavuzundaki 'sınava başı açık girme zorunluluğu' öngören hükümleri yeni sınav kılavuzundan kaldırıyor. Eğitim-İş Sendikası ise yeni kılavuzda bu konuda yasak öngörülmemesini 'eksik düzenleme' olarak görüyor ve Danıştay'dan iptalini istiyor.
Danıştay 8. Dairesi sonuçta, ALES sınavlarına hem başvuru aşamasında hem de sınav esnasında
başörtüsü yasağı getirmeyen sınav kılavuzunun yürütmesini durduruyor. Yani 8. Daire, olmayan bir düzenlemenin yürürlüğünü durdurmuş oluyor. Bunun da pratikteki anlamı, idareyi (YÖK) bu konuda hukuken işlem yapmaya (başörtüsü yasağı getirmeye) zorlamak. Eğer YÖK bu yönde bir düzenleme yapmazsa, yargı kararını uygulamamakla suçlanacak.
Kararın esası ise, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından üniversitelerde başörtüsü takılmasının anayasanın laiklik ilkesine aykırı bulunmuş olması. Ayrıca, bu tür sınavlara
başörtüsü ile girilmesinin tanınmayı güçleştireceğinden, sınav güvenliğine aykırı bulunması.
Kararın esası ayrıca tartışılabilir. Bence reşit üniversite öğrencilerinin kendi isteğiyle
başörtüsü takması inanç özgürlükleri kapsamındadır ve laikliğe aykırı olmaz. Ancak AYM bu konuya ilişkin son 4 davada öğrencilerin üniversitelerde başörtüsü takmasını laikliğe aykırı buldu. Hatta AİHM de bu içtihadı uygun buldu. Beğenelim beğenmeyelim (ki ben beğenmiyorum!), yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya veya AYM içtihadını değiştirinceye kadar mevcut hukuki durum bu.
Ancak somut olayda benim usule ilişkin iki itirazım var.
İlk sorun, 8. Daire'nin mevcut olmayan bir hükmün yürürlüğünü durdurmasında. İdare hukuku sistemimizde idari yargı ancak mevcut bir idari işlemi iptal edebilir (veya yürütmesini durdurabilir). Somut olarak mevcut olmayan bir işlemin iptal edilebilmesinin tek istisnası, 'zımni ret' dediğimiz durumdur ve başka istisnası yoktur. Zımni ret ise, idareye yaptığınız somut bir yazılı başvuruya idarenin 60 gün içinde yanıt vermemesi halinde oluşur. Yani bu durumda bir tür 'sanal ret işlemi' bulunduğu varsayılır.
Bu tek istisna dışında, hukukumuzda somut olarak varolmayan bir işlemin iptal davasına ve YD'ye konu olabilmesi mümkün değil. Bu bağlamda, yapılması gerektiği düşünülen bir düzenlemenin yapılmaması, yani 'eksik düzenleme', ortada somut bir düzenleme bulunmadığı için, davaya konu edilemez. Yani hukukumuzda, 'zımni ret' dışında, 'yapılmamış düzenlemenin davası olmaz!'.
Somut olayda ise, mahkeme, teknik olarak 'zımni ret' işlemi oluşmadığı halde, YÖK'ün yapmadığı düzenlemenin davasını görüyor. Sadece 8. Daire değil, Danıştay genel olarak bazen 'eksik düzenleme' gerekçesiyle, olmayan idari işlemlere karşı açılan iptal davalarına bakabiliyor. Ama bu 'teknik' bence mevcut hukuk sistemimizle bağdaşmıyor. Nitekim Anayasa (m.125) çok açık biçimde, 'idari işlem niteliğinde' yargı kararı verilmesini yasaklıyor. Zımni ret dışında, yargı kararıyla idareyi işlem yapmaya zorlamak da fiilen bu yasak kapsamına girer.
Karardaki ikinci sorun, ALES sınavının niteliği hatalı yorumlanarak, önceki AYM kararlarının kapsamı dışına çıkılması.
ALES sınavı, üniversitelerde öğretim yardımcısı olmak veya master yapmak için girilen bir sınav. Bu sınava son sınıf öğrencileri yanında, esas olarak lisans mezunları giriyor. Yani halen üniversite öğrencisi veya kamu görevlisi konumunda olmayanlar da bu sınava giriyor.
Diğer yandan, AYM'nin anılan 'türban' kararlarında öğrenci ve kamu görevlisi statüsünde olmayanlara yönelik başörtüsü yasağı söz konusu değil. Yani öğrenci ve kamu görevlisi olmayanlar AYM'ce yasak kapsamında görülmemiş. Ne var ki 8. Daire, bu son kararıyla, başörtüsü yasağını AYM'nin bile ötesine geçerek, genişletmiş oluyor.
Akşam

Danıştay'ı GAZA Getiren Reform Paketi (!)
10 Şubat 2011
Yargı reformunun Meclis'e gelmesiyel birlikte, kritir davalar jet hızıyla sonuca bağlanmaya başlandı. Bunların en göze batanı ise Merkez Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik Yardımlaşma Sandığı Vakfı’na kesilen 5 milyar liralık ceza.
Hükümetin, yüksek yargıya reform getiren düzenlemesinin TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlamasıyla birlikte, Danıştay ‘kritik davaları’ jet hızıyla sonuçlandırmaya başladı. Danıştay’ın sonuçlandırdığı davaların başında ise üyelerine 31 bin liralık ballı maaşlarla gündeme gelen Merkez Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik Yardımlaşma Sandığı Vakfı’na kesilen 5 milyar liralık ceza ile ilgili temyiz dosyası geliyor. Danıştay 4. Dairesi, tetkik hakiminin ve savcının ‘temyizin red edilmesi’ yönündeki talebine karşılık, vakfı ‘sosyal statüde çalışan hayır kurumu’ olarak kabul ederek, ceza ile ilgili verilen kararı bozdu.

KARAR 1 YILDA ÇIKTI
Maliye Bakanlığı Gelirler Kontrolörleri, Merkez Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik Yardımlaşma Sandığı Vakfı’nın hesaplarını inceleyerek, 2009 yılında 2 milyar lirası vergi aslı 2 milyar lirası da ceza olmak üzere toplam 4 milyar liralık vergi cezası kesmişti. Söz konusu ceza faizi ile birlikte 5 milyar lirayı buluyor. Vakıf, ilk etapta Maliye’ye uzlaşma talebinde bulundu ancak uzlaşma günü, bu talebinden vazgeçerek vergi cezası ile ilgili dava açtı. Ankara 4. Vergi Mahkemesi, cezanın yerinde olduğunu karar vererek, vakfın itirazını red etti. Vakıf bunun üzerine, vergi mahkemesinin kararını temyiz etti.

HAKİM VE SAVCI RED İSTEDİ
Danıştay 4. Dairesi de, vakfın temyiz başvurusunu yaklaşık bir yıl gibi kısa bir süre içinde sonuçlandırdı ve vergi mahkemesinin kararını bozdu. Danıştay 4. Dairesi’nin kararında, dosyanın tetkik hakimi ve savcısının, temyiz talebinin red edilmesi yönünde görüş bildirdiği belirtiliyor. Danıştay 4. Dairesi, tetkik hakimi ve savcının temyiz başvurusunun red edilmesine yönelik taleplerine rağmen, temyiz talebinin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verdi. Daire, temyiz başvurusunun kabul edilmesine yönelik kararında, gerekçe olarak da, vakfın sosyal amaçlar doğrultusunda faaliyet gösteren bir yardım kuruluşu olduğu kaydedildi. Vakıf, kamuoyunda Merkez Bankası çalışanlarına, 31 bin liraya kadar emekli maaşı vergi için eleştirilmişti. Danıştay 4. Dairesi’nin kararı ile birlikte süreç yeniden başlamış oldu. Öte yandan Danıştay, yine son 10 gün içinde, Doğan Grubu’na kesilen vergi cezası ile ilgili temyiz başvurularını da karara bağladı. Bu kapsamda Danıştay, Doğan Grubu’ndan aleyhinde çıkan vergi mahkemesi kararlarında bozma, lehinde çıkanlarda ise onama yönünde karar verdi.

Star

Danıştay'dan Doğan'a Bir Kıyak Daha!
16 Şubat 2011
Doğan'a kesilen vergi cezasının faizini iptal eden Danıştay, şimdi de cezanın aslını iptal etti. Böylece bozulan toplam ceza tutarı 1.83 milyar TL oldu.
Doğan TV, D Yapım ile Alp Görsel'de 2006-07 yılları KDV davasına yapılan itiraz Danıştay tarafından kabul edildi ve 1.04 milyar TL tutarındaki vergi mahkemesi kararları bozuldu.

Danıştay daha önce de söz konusu davaya ilişkin 786 milyon TL gecikme cezasının yürütmesini durdurmuştu. Böylece bozulan toplam ceza tutarı 1.83 milyar TL oldu.

Konuyla ilgili olarak Kamuoyunu Aydınlatma Platformu'nda yer alan şirket açıklaması şöyle:

"Daha önce ilgili Vergi Mahkemeleri’nde, doğrudan ve dolaylı bağlı ortaklıklarımız Doğan TV Holding A.Ş., D Yapım Reklamcılık ve Dağıtım A.Ş. ile Alp Görsel İletişim Hizmetleri A.Ş. aleyhine sonuçlandığını kamuya açıkladığımız 2006 ve 2007 yılları Katma Değer Vergisi dava sonuçlarına, adı geçen bağlı ortaklıklarımız tarafından yapılan itiraz, Danıştay tarafından kabul edilmiş ve ilgili Vergi Mahkemeleri’nin Kararları bozulmuştur.

Buna göre; daha önce adı geçen bağlı ortaklıklarımız aleyhine sonuçlanan 1.037.961.298,-TL (Birmilyar Otuzyedimilyon Dokuzyüzaltmışbirbin İkiyüzdoksansekiz Türk Lirası) tutarındaki Vergi Mahkemesi Kararları Danıştay tarafından esastan bozulmuş olmaktadır.

Hatırlanacağı üzere; söz konusu davanın aleyhte sonuçlanması nedeniyle adı geçen bağlı ortaklıklarımıza tebliğ edilen ancak Danıştay tarafından yürütmesi durdurulan gecikme faizi tutarı da 786.317.348,-TL (Yediyüzseksenaltımilyon Üçyüzonyedibin Üçyüzkırksekiz Türk Lirası) idi. [Gecikme faizi ile birlikte vergi aslı ve cezası toplam 1.825.348.757,-TL (Birmilyar Sekizyüzyirmibeşmilyon Üçyüzkırksekizbin Yediyüzelliyedi Türk Lirası)]

"GEÇİCİ İLMÜHABER HİSSE SENEDİ KAPSAMINDADIR"

Danıştay tarafından bozulan söz konusu kararlarda, hisse senedi ile geçici ilmühaberin; Türk Ticaret Kanunu’nda “Hisse Senetleri” başlığı altında ve aynı kısımda düzenlenmiş olması, geçici ilmühaberin hisse senedi çıkarılıncaya kadar onun yerini tutması, aynı nitelikleri taşıması, birbirinin devamı olması ve sahibine aynı hakları sağlaması nedeniyle geçici ilmühaberin de vergi hukuku açısından hisse senedi kapsamında bulunduğu sonucuna ulaşıldığından, geçici ilmühaberle yapılan ortaklık payı devrinin, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-g maddesi kapsamında bulunmadığından bahisle, yapılan cezalı tarhiyatın bu kısmında isabet görülmemiştir denilmektedir.

İlgili tarafların Danıştay kararının aleyhe olan kısımlarına karşı karar düzeltme isteminde bulunma hakları mevcuttur."
aktifhaber

Danıştay, İlköğretimdeki andın iptal başvurusunu reddetti
01.04.2011

Danıştay 8’nci Dairesi, öğrenci andının yasalara aykırı olmadığına hükmetti.
İlköğretim okullarında okunan öğrenci andının kaldırılmasını talep eden başvuruyu değerlendiren Danıştay 8’inci dairesi, iptal başvurusunu reddetti.

Danıştay kararında, "Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin ’Öğrenci Andı’ başlığını taşıyan 12. maddesinin; ülkemizin geleceği olan yeni nesillerin Anayasamızda ve 1739 sayılı Yasada yer alan amaçlar doğrultusunda yetiştirilmelerine ve yeni nesillere Türk Devletinin ve milletinin bir ferdi olma onurunu duymaya ve hazzını yaşatmaya yönelik, Anayasamızda ve Yasalarımızda yer alan ifadelerden oluşan dava konusu öğrenci andında dayanağı Anayasa ve Yasa maddelerine aykırılık bulunmamaktadır" denildi. TRT

Kürşat Bumin
Şaşırtıcı bir mahkeme kararı
3 Nisan 2011

Yüksek mahkemelerden birinin, Danıştay'ın "Andımız"a ilişkin kararından söz ediyorum.

Söz konusu karar Mazlum-Der'in yerinde bir girişimle Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlığını taşıyan 12. Maddesinin, "Anayasaya, uluslar arası sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olduğu, tercih hakkının kaldırıldığı, yasal dayanağının bulunmadığını" öne sürerek iptali istemine ilişkindi. Bildiğiniz gibi, Danıştay bu iptal istemini reddetti.

Danıştay 8. Dairesi'nin kararı tam metin olarak henüz elimizde olmadığı için mecburen gazetelerde yer alan haberlerle idare edeceğiz. Ancak hemen söyleyeyim ki, söz konusu kararın basına yansıyan bölümleri bile tek başına son derece şaşırtıcı bir kararla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu meşhur "Andımız" meselesi beni de neredeyse 30 yıl önceden başlayarak meşgul ettiği için kararı ilgiyle okudum.

Danıştay kararı her şeyden önce "üzüntü verici" niteliktedir. Tabii ki ülkedeki "hukuk devleti"nin hâlâ nerelerde gezindiğinin bir örneğini oluşturduğu için. Bir yüksek mahkemenin bu derece "muhafazakar" davranmasını açıklayabilmek imkansızdır. 1933'de dönemin anlayışını yansıtan bir biçimde Reşit Galip tarafından kaleme alınan "Andımız"a ilişkin neredeyse bir asır sonra bir yüksek mahkemeden "devamında yarar var" tercihinin çıkması siyaset ve hukuk bağlamında yerimizde saydığımızın bir örneği değil midir? Umut kırıcı, haklı bir karamsarlığa yol açan bir karar bu...

Bana sorarsanız –siyasetçilerin nutuklarını anladık ama- bir mahkeme kararında içinde yer aldığı devletinden (ve de arkasından bu "devletin milletinden") "ebediyete kadar yaşayacak" bir varlık olarak söz edilmesi "uygunsuzdur" derim. Bu tespitimde haklı olduğumu Cumhurbaşkanlığı Forsu'nu hatırlarsanız kabul edeceksiniz sanırım. 16 yıldız, "ebediyete kadar" yaşayamamış 16 Türk devletini temsil etmiyor mu? Demek ki bu konularda, hele de "ebediyete kadar" konusunda iddialı olmamak gerekiyor. Ne yani, devletlere ve milletlere bölünmüş bu dünya düzeni "ebediyete kadar" böyle mi devam edecek? "Allah yazdı ise bozsun" dememek mümkün mü? Ha belki de yeryüzündeki bütün devletlerin sonu gelecek ama içlerinden sadece Türk Devleti "ebediyete kadar" var olacak; sizi bilmem ama ben böyle oluşmuş bir düzeni de istemem... Danıştay'ın ilgili dairesinin de böyle hayalleri olmaması gerekir.

Danıştay kararı –haberlerden gidiyoruz- önce Anayasa'nın "kanun önünde eşitlik"ten söz edilen 10. Maddesini hatırlattıktan sonra direksiyonu hızla Anayasa'nın "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" tarifinin yer aldığı 66. maddesine çevirmiş. Bu yöntem de şaşırtıcı doğrusu... Anayasa'nın önce "eşitlik"ten söz eden maddesi, hemen ardından da bu maddeyi ciddiye almadan "Türk"ü merkeze yerleştiren maddesi... Birinden ikincisine nasıl geçildiği bu karar örneğinde de bir bilmece.

Haberlerde tırnak içinde aktarıldığına göre kararın şu bölümü orijinal olsa gerek:

"...yeni nesillere Türk Devletinin ve milletinin bir ferdi olma onurunu duymaya ve hazzını yaşatmaya yönelik (...) dava konusu öğrenci andında..."

Ne demek şimdi bu? Toplumun –ve hadi diyelim "milletin"- bir "ferdi" olmayı anladık ama şu "Türk Devletinin ferdi olma" meselesi de nereden çıktı? Dikkat ederseniz "fert" yani "birey"den söz ediyoruz. Bir insan "birey" olarak bir toplumun –hadi diyelim "milletin"- üyesi olabilir; ama bir insanın "birey" olarak devletinin üyesi olması ve de bunun "onurunu duymaya ve hazzını yaşatmaya yönelik" olarak her sabah "Andımız"ı haykırması da ne oluyor?

Karar, davacının "Andımız"la ilgili olarak ileri sürdüğü "Öğrenci andının bir ırkı esas aldığı, zorla okutulduğu" iddiaya ilişkin de şöyle buyurmuş:

"Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir."

Aman ha itibar edilmesin! Edilmesin ki hemen her yerde karşımıza çıkan -yukarıda yer alan- bu değerlendirme milletin akıl sağlığını bozmaya aynı hızla devam etsin... Ne dersiniz; bu ülkede herkes gibi artık mahkemelerin de bu değerlendirmeyi, bu "Türk" tarifini akla-mantığa aykırı bulmasının zamanı gelmedi mi? "Andımız"ın son cümlesine ("Ne mutlu Türküm diyene!") ilişkin genellikle "Ama dikkat edin, 'Ne mutlu Türk olana' değil 'diyene' diyor" şeklinde ifade edilen o "çıldırtıcı" karşı argüman mahkemelerimizi hâlâ ikna edebiliyor demek...

Demek "Türk" kelimesi bir "ırk"ın adı değil ve bu ad Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan (dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, (...) farklı) herkesin el ele vererek oluşturduğu "milletin ortak adı" olmaktan ibaret! Sadece kararda değil Anayasa'dan başlayarak mevzuatın pek çok yerinde karşımıza çıkan bu "tarif"in –aslında- herkesten önce "Türk ırkı"nı "inkâr" etmesinden dolayı "Türk milleti"ni rahatsız etmesi gerekmez mi? Bu –gerçekten "çıldırtıcı"!- "tarif" her şeyden önce "Andımız"la adım atılan okullarımızda bize öğretilen millet tariflerine bir reddiye niteliğinde değil mi? Çeşitli dil, ırk, din, felsefi inanç (!), cinsiyet sahibi kişiler bir araya gelip "Bunun da adı Türk Milleti" olsun demişler! "Devlet" de bu seçim karşısında "Madem isteğiniz bu yönde, devletinizin adı da Türk Devleti olsun bari!" diyerek "Andımız"ı kaleme almış...

Söylediğim gibi "üzüntü veren" bir karar bu... Hukuk'un bu derece "muhafazakar" kalmasından dolayı tabii ki...

Yenişafak

Danıştay Çocukları ve gençleri alkolden korumak için çıkarılan yönetmeliği iptal etti: Her türlü alkollü içki her yerde ve herkese satılabilecek!
25 Mays 2011
Bu konudaki NtvMsnbc'nin haberi şöyle:

Danıştay, bakkal ve marketlerdeki alkol satışının durdurulmasını iptal etti. Karara göre, gençlerin katıldığı etkinliklerde de alkol satılabilecek.

Danıştay, kamuoyunda tartışma çıkaran alkol yönetmeliğiyle ilgili iki konuda yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Danıştay 13. Dairesi, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun 7 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Tütün Mamülleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, ''Hacmi 20 cl ve altında bulunan ambalajlardaki alkollü içkilerin bakkal ve marketlerde satılamayacağı'' ve ''Çocukları ve gençleri hedef alan veya bu kişilerin ilgi alanına giren etkinliklerde alkollü içki satılamayacağına'' ilişkin hükümlerinin yürütmesini durdurdu.
Bu düzenleme ile davalı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun hacmi 20 cl ve daha düşük hacimli olan ambalajlı ürünlerin fiyatlarının çok düşük ve ulaşılabilirliğinin kolay olması nedeniyle çocukların ve gençlerin korunmasının amaçlandığını belirttiği ifade edilen kararda, ''Bu belirtilmekte ise de ilgili Kanunda alkollü içkilerin 20 cl ve altındaki hacimde ambalajlı olarak piyasaya sunulması yasaklanmadığından, ayrıca bunun alkollü içkinin kullanımını teşvik edici ve özendirici bir yönü bulunduğu konusunda, hukuken kabul edilebilir bir gerekçeye dayanılmadığından, anılan kuralda hukuka uyarlık görülmemiştir'' denildi.
Yönetmeliğin, 24. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendindeki, ''Çocukları ve gençleri hedef alan veya bu kişilerin ilgi alanına giren etkinlikler ile bu nevi etkinliklerin tanıtımında ve etkinliğin gerçekleştirileceği mekanlarda, alkollü içki markaları veya alkollü içki markalarını çağrıştıracak nitelikteki unsurlar kullanılamaz ve bu etkinliklerde satış ve sunum yapılamaz'' hükmünün de yürütmesi durduruldu.

İYİ Kİ ABD'DE BÖYLE DANIŞTAY YOK DA; BELEDİYE GENÇLERİ ALKOLİZM BATAĞINA DÜŞMEKTEN KURTARMAK İÇN ÇALIŞABİLİYOR:

ABD'de kamusal alanda alkole ceza yağmuru
7 Haziran 2011

Yaz aylarının gelmesiyle New York polisi de kamusal alanlarda ve parklarda alkollü içki içen New Yorkluların peşine düştü. Uygulamalar ise bizde olsa yer yerinden oynar.

Yaz aylarının gelmesiyle New York polisi de kamusal alanlarda ve parklarda alkollü içki içen New Yorkluların peşine düştü. Kaldırımlar, parklar dahil bütün kamusal alanlarda alkollü içki içişinin yasak olduğu şehirde her yıl on binlerce kişi bu yasağı çiğnediği için para cezasına çarptırılıyor. Bira dahil tüm alkollü içkilerin açıktan ve görünür şekilde taşınması (içilmiyorsa bile) da cezalandırılıyor. Şehirde açık alanda alkollü içki içmenin ya da şişesini açıktan taşımanın cezası 100 dolar. Suç tekrarında, cezanın türü de değişiyor.

New Yorkluların sağlığına yönelik keskin uygulamalarıyla bilinen Belediye Başkanı Michael Bloomberg, 2008 yılından beri sadece alkollü içki yasağını ihlal edenleri tespit için özel polis grupları görevlendiriyor. Bu polisler, yasağın en fazla ihlal edildiği dünyaca ünlü Central Park ve diğer kamuya açık park ve alanlarda sivil olarak dolaşarak yasağı ihlal edenleri tespit edip ceza kesiyor.

2008 yılında 137 bin 142 kişiye ceza yazılırken 2010 yılında 153 bin 303 New Yorkluya açık alanda alkol tükettikleri için polislerce ceza yazıldı.

New York’ta bakkalarda sadece bira satılmasına izin verilirken, diğer alkollü içkilerin ‘liquor store’ denilen dükkanlar dışında satışı kesinlikle yasak. Bu dükkanlar da gece yarısı ile sabah 9:00 saatleri arasında satış yapamıyor. Pazar günleri ise sadece öğle12:00 ile akşam 9:00 saatleri arasında açık olabiliyorlar. Şehirde 21 yaşından küçüklerin barlara girişi ve gençlere alkol satışı kesinlikle yasak. Bu yasağı ihlal eden sadece dükkan sahibi değil satışı yapan kasiyer de cezalandırılıyor.

New York Belediyesi alkolle savaşında son olarak geçen hafta New York Eyalet Kongresine başvurarak, genel olarak ‘alcopop’ olarak adlandırılan ve yüzde 10 civarı ve altı alkollendirilmiş Smirnoff, Hard Lemonade gibi içeceklerin
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Hzr 07, 2011 8:11 pm    Mesaj konusu: Her türlü alkollü içki her yerde ve herkese satılabilecek! Alıntıyla Cevap Gönder

Danıştay Çocukları ve gençleri alkolden korumak için çıkarılan yönetmeliği iptal etti: Her türlü alkollü içki her yerde ve herkese satılabilecek!
25 Mays 2011
Bu konudaki NtvMsnbc'nin haberi şöyle:

Danıştay, bakkal ve marketlerdeki alkol satışının durdurulmasını iptal etti. Karara göre, gençlerin katıldığı etkinliklerde de alkol satılabilecek.

Danıştay, kamuoyunda tartışma çıkaran alkol yönetmeliğiyle ilgili iki konuda yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Danıştay 13. Dairesi, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun 7 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Tütün Mamülleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin, ''Hacmi 20 cl ve altında bulunan ambalajlardaki alkollü içkilerin bakkal ve marketlerde satılamayacağı'' ve ''Çocukları ve gençleri hedef alan veya bu kişilerin ilgi alanına giren etkinliklerde alkollü içki satılamayacağına'' ilişkin hükümlerinin yürütmesini durdurdu.
Bu düzenleme ile davalı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun hacmi 20 cl ve daha düşük hacimli olan ambalajlı ürünlerin fiyatlarının çok düşük ve ulaşılabilirliğinin kolay olması nedeniyle çocukların ve gençlerin korunmasının amaçlandığını belirttiği ifade edilen kararda, ''Bu belirtilmekte ise de ilgili Kanunda alkollü içkilerin 20 cl ve altındaki hacimde ambalajlı olarak piyasaya sunulması yasaklanmadığından, ayrıca bunun alkollü içkinin kullanımını teşvik edici ve özendirici bir yönü bulunduğu konusunda, hukuken kabul edilebilir bir gerekçeye dayanılmadığından, anılan kuralda hukuka uyarlık görülmemiştir'' denildi.
Yönetmeliğin, 24. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendindeki, ''Çocukları ve gençleri hedef alan veya bu kişilerin ilgi alanına giren etkinlikler ile bu nevi etkinliklerin tanıtımında ve etkinliğin gerçekleştirileceği mekanlarda, alkollü içki markaları veya alkollü içki markalarını çağrıştıracak nitelikteki unsurlar kullanılamaz ve bu etkinliklerde satış ve sunum yapılamaz'' hükmünün de yürütmesi durduruldu.

İYİ Kİ ABD'DE BÖYLE DANIŞTAY YOK DA; BELEDİYE GENÇLERİ ALKOLİZM BATAĞINA DÜŞMEKTEN KURTARMAK İÇN ÇALIŞABİLİYOR:

ABD'de kamusal alanda alkole ceza yağmuru
7 Haziran 2011

Yaz aylarının gelmesiyle New York polisi de kamusal alanlarda ve parklarda alkollü içki içen New Yorkluların peşine düştü. Uygulamalar ise bizde olsa yer yerinden oynar.

Yaz aylarının gelmesiyle New York polisi de kamusal alanlarda ve parklarda alkollü içki içen New Yorkluların peşine düştü. Kaldırımlar, parklar dahil bütün kamusal alanlarda alkollü içki içişinin yasak olduğu şehirde her yıl on binlerce kişi bu yasağı çiğnediği için para cezasına çarptırılıyor. Bira dahil tüm alkollü içkilerin açıktan ve görünür şekilde taşınması (içilmiyorsa bile) da cezalandırılıyor. Şehirde açık alanda alkollü içki içmenin ya da şişesini açıktan taşımanın cezası 100 dolar. Suç tekrarında, cezanın türü de değişiyor.

New Yorkluların sağlığına yönelik keskin uygulamalarıyla bilinen Belediye Başkanı Michael Bloomberg, 2008 yılından beri sadece alkollü içki yasağını ihlal edenleri tespit için özel polis grupları görevlendiriyor. Bu polisler, yasağın en fazla ihlal edildiği dünyaca ünlü Central Park ve diğer kamuya açık park ve alanlarda sivil olarak dolaşarak yasağı ihlal edenleri tespit edip ceza kesiyor.

2008 yılında 137 bin 142 kişiye ceza yazılırken 2010 yılında 153 bin 303 New Yorkluya açık alanda alkol tükettikleri için polislerce ceza yazıldı.

New York’ta bakkalarda sadece bira satılmasına izin verilirken, diğer alkollü içkilerin ‘liquor store’ denilen dükkanlar dışında satışı kesinlikle yasak. Bu dükkanlar da gece yarısı ile sabah 9:00 saatleri arasında satış yapamıyor. Pazar günleri ise sadece öğle12:00 ile akşam 9:00 saatleri arasında açık olabiliyorlar. Şehirde 21 yaşından küçüklerin barlara girişi ve gençlere alkol satışı kesinlikle yasak. Bu yasağı ihlal eden sadece dükkan sahibi değil satışı yapan kasiyer de cezalandırılıyor.

New York Belediyesi alkolle savaşında son olarak geçen hafta New York Eyalet Kongresine başvurarak, genel olarak ‘alcopop’ olarak adlandırılan ve yüzde 10 civarı ve altı alkollendirilmiş Smirnoff, Hard Lemonade gibi içeceklerin de bakkalarda satışının yasaklanmasını istedi. Yasağın gelecek yıl başlaması öngörülüyor.

haber7

Rusya'da Bira Sert Alkol Sınıfına Alındı
20 Temmuz 2011
Sert alkollü içeceklere uygulanan standartların aynısının uygulanmasını öngören yasa tasarısı bira ve alkollü içeceklerin satışını küçük dükkan ve kiosklarda yasaklıyor.
Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev birayı alkolle eş değer kılan yasayı imzaladı. İmzalanan yasada Hükümet'e listelenmiş olan ürünler (kefir ve kvas) hariç yüzde 5'in üzerinde alkol bulunan… TRT

Rusya'da 21 Yaşından Küçüklere Alkol Ve Sigara Satış Yasağı
12 Ağustos 2011

Rusya iktidar partisi Birleşik Rusya ve Başbakan Vladimir Putin’in “Halk Cephesi” yasal alkol ve sigara alım yasağının 21 yaşına yükseltilmesini önerdi.
Rusya’da mevcut yasaya göre 18 yaşından küçüklerin alkol ve sigara alımı yapmaları yasak.

Birleşik Rusya sözcüsü Timur Prokopenko konunun sosyal ağlarda, internet ortamında ve kamuoyunda tartışılmasını istediklerini, uzmanların konu ile ilgili görüşlerini beklediklerini söyledi. Gece saatlerinde marketlerde de alkol satışı yasağı getirilen ülkede, son dönemde alkol ve sigara alımı yapan gençlerin pasaport kontrolleri yapılıyor.

Yaş sınırlamasının yükseltilmesi konusunda olumlu cevap almaları durumunda konuyu parti programına alacaklarını ifade eden Prokopenko, toplumun sağlığının korunması yönündeki çalışmaların öncelikleri olduğunu söyledi.

Uzamanlar alkolde yaş sınırının yükseltilmesi konusunda farklı görüşlere sahip. Duma Ekonomi Komisyonu Başkanı Yevgeni Federov öneriyi desteklediklerini belirtti. Ürüne ulaşılmasının kontrol altına alınmasının önemine değinen Federov, hedefin alkol tüketiminin düşürülmesi olduğunu kaydetti.
aktifhaber
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> MAHKEME KARARLARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com