EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

AB-D'de Faşizmin Ayak Sesleri

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> BATI DÜNYASI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Cmt Arl 08, 2007 12:07 pm    Mesaj konusu: AB-D'de Faşizmin Ayak Sesleri Alıntıyla Cevap Gönder

70 yılın ardından yeniden basılan ‘Kavgam’ Almanya'da 2016’nın çok satanlarından biri oldu
03.01.2017



Almanya'da 70 yıl sonra yeniden basılan Adolf Hitler'in ‘Kavgam-Mein Kampf’ adlı eseri, 2016 yılının en çok satan kitaplarından biri oldu. Tagesspiegel gazetesine konuşan ‘Kavgam’ın yayınevi Yakın Dönem Münih Tarihi Enstitüsü’nün (IfZ) Direktörü Andreas Wirsching, 85 bin kopyanın şimdiden satıldığını belirtti. Kitabın yeniden basılmasıyla Neo Nazilere yeni bir propaganda platformu sağlanacağı veya Hitler'in ideolojisinin toplumda kabul göreceği endişesinin yersiz olduğunu ifade eden Wirsching, "Tam aksine, Hitler'in dünya görüşü ve propaganda yaklaşımı üzerine tartışmak, otoriter politikaların ve aşırı sağcı söylemlerin zemin kazandığı şu günlerde totaliter ideolojilerin sebep ve sonuçlarını daha iyi görmemize yardımcı oldu" dedi.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından telif haklarına Bavyera eyaleti tarafından el konan ‘Kavgam’, 1 Ocak 2016'dan itibaren kamu malı statüsüne girmesi üzerine yeniden basılmıştı. Kitabın ilk etapta 4 bin tane basılmasının planlandığını aktaran IfZ, yoğun talep üzerine ccakta 6. baskının yapıldığını belirtti. İki ciltlik kitabın haftalık Der Spiegel dergisinin çok satanlar listesinden yıl boyu inmediğine ve nisan ayında zirveyi gördüğüne dikkat çeken enstitü, kitabın tanıtıma ihtiyaç duymadığına dikkat çekti.
Kaynak: Sputnik

İsviçre'de camide silahlı saldırı!
19 Aralık 2016



Polis, saldırgan ya da saldırganların olay yerinden kaçtığı bilgisini verdi

İsviçre'nin Zürih kentindeki bir camide silahlı saldırıda bulunulduğu ve yaralıların olduğu bildirildi.

Saldırıda can kaybı olmadığını belirten ve 3 kişinin yaralandığını söyleyen İsviçre polisi, saldırıyı kaç kişinin düzenlediğini ve nedenini araştırdıklarını ifade etti.
T24

ABD polisi silahsız, zihinsel problemli siyah adamı vurarak öldürdü
29.09.201



Akıl hastalığı geçmişi bulunan ve El Cajon’daki alışveriş merkezinde sinir krizi geçiren 30 yaşındaki Alfred Olango, ABD polisi tarafından vurularak öldürüldü. Olango’nun ablasının çağrısı üzerine olay yerinde gelen polisin, bir dakika sonrasında siyah adamı vurduğu belirtildi. Abla Olango’nun, kardeşinin akıl sağlığı durumundan haberdar etmek için polisi 3 kez aradığı ifade edildi. Polisler olay yerine vardığında Olango’nun trafiğin arasında yürüdüğü kaydedilirken, El Cajon Polisi’nden yapılan açıklamada, 30 yaşındaki adamın çağrılara cevap vermediğini ve ellerini pantolonunun cebinde tuttuğu aktarıldı. NBC 7’ye konuşan bir görgü tanığı ise “Dur ya da ateş ederim şeklinde herhangi bir uyarı duymadım” dedi. Görgü tanığı, tek duyduğunun silah sesleri olduğunu belirtti. Başka bir görgü tanığı da, Orlando’nun vurulduğunda kriz geçirdiğini kaydetti. Olay yerinde çekilen bir videoda polisi eleştiren Orlando’nun ablasının, “Sizin akli durumu yerinde olmayanlarla konuşmak için bir kriz iletişimi merkeziniz yok mu? Sizi yardım için aradım. Sizi onu öldürmeniz için çağırmadım” dediği duyuluyor. Olango kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmesinin ardından kentte protestolar gerçekleştirildi. ABD polisinin siyahlara yönelik şiddetini protesto eden onlarca kişi, olayın yaşandığı yerde bir araya geldi.
Kaynak: Sputnik

ABD’de OHAL ilan edildi
22 Eyl, 2016



Amerika’nın Kuzey Karolina eyaletinde olağan üstü hal (OHAL) ilan edildi.

Kuzey Karolina’da yaşanan çatışmalar dur durak bilmiyor. Kuzey Karolina eyaleti olayların önüne geçebilmek için olağanüstü hal ilan ettiğini açıkladı. Olayların devam etmesi durumunda, sokağa çıkma yasağı kararının alınacağı bildirildi.



SOKAKLAR CEHENNEME DÖNDÜ

Charlotte kentinde Keith Lamont Scott adında siyahi bir gencin, 2015 yılında mezun olan bir polis tarafından öldürülmesi ile artan olayların ikinci gününde sokaklar adeta cehenneme döndü. Polis olayları bastırmak için aşırı şiddet kullanma yolunu seçti ancak yinede siyahilerin isyanını bastıramadı.
Öldürülen siyahi genç Keith’in ailesi, polisin olay sonrasında cinayet mahalline silah bıraktığını iddia etti. Aile, çocukları Keith’in vurulduğu anda silahlı olmadığını, aksine elinde kitap olduğunu savundu.



OLAYLARDA BİR GÖSTERİCİ DAHA VURULDU

Cinayetin gerçekleştiği yerde toplanan halk sloganlar atarak, kara yolunu trafiğe kapattı. Kendilerine engel olmaya çalışan bir polis aracını hurdaya çeviren öfkeli kalabalığa polisin müdahalesi sert oldu. Polis, eylemci kalabalığa gaz fişekleri ile saldırdı.
Protestocuların polise taşlarla yanıt vermesi nedeniyle 15 polis çeşitli yerlerinden yaralandı.
Protestocular arasından bir gencin de yoğun bakımda olduğu öğrenildi. Olayla ilgili açıklama yapan emniyet ekipleri, polisi kendilerinin değil göstericilerin vurduğunu iddia etti.
4(1)
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN EDİLEBİLİR
Charlotte Valisi Pat Mc Crory, olayların büyümesi nedeniyle “Ulusal Muhafiz Ordusu”ndan ve Karayolu Devriye Polis’inden de yardım istediklerini açıkladı.
Şehir merkezinde, yüzlerce insanın katılımıyla iki gündür devam eden eylemlerle ilgili açıklama yapan vali Mc Crory, eylemlerin sona ermemesi durumunda sokağa çıkma yasağı uygulayacaklarını söyledi. Crory, “güvenlik güçlerine karşı şiddet uygulanmasına tahammül etmemiz beklenemez” dedi.
6(2)
SİYAHİLERİN ÖLDÜRÜLME İHTİMALİ 5 KAT DAHA YÜKSEK
ABD’de 2015 yılında öldürülen siyahi sayısı The Guardian gazetesinde yer alan bir habere göre 346 olarak açıklanmıştı. Gazetenin haberinde 2016 yılının ilk yarısında 561 sivilin ABD polisi tarafından öldürüldüğü bilgisi yer aldı. Polis tarafından öldürülen öldürdü. Yapılan araştırmalara göre, siyahilerin beyazlara göre polis tarafından vurulma ihtimali 5 kat daha yüksek.

Dinçer Mutlu / Canberra/Aydınlık

ABD'de araçlarına 137 el ateş edilerek silahsız 2 siyahın öldüren polisler beraat etti
24 Mayıs 2015



Cleveland kentinde 2012 yılında kovalamaca sırasında araçlarına 137 el ateş edilerek silahsız iki siyahın öldürüldüğü olayla ilgili yargılanan polis memuru suçsuz bulundu. Beraat kararı protesto edildi.

Cleveland'daki gösterilerde çok sayıda kişi gözaltına alındı.

ABD'nin Ohio eyaletine bağlı Cleveland kentinde 2012 yılında polis içerisinden ateş edildği ihbarı yapılan bir aracın peşine düştü. Dur ihtarına uymayan iki siyah kişinin bulunduğu araç uzun süre kovalandı. 13 polis memurunun katıldığı kovalamacada kıstırılan şüpheli araca toplam 137 el ateş edildi.

Araçta bulunan Timothy Russels'a 24, Malissa Williams'a ise 23 kurşun isabet etti. Öldürülen şüphelilerin aracında silah olmadığı ortaya çıktı.

Olayla ilgili açılan davanın yargılanan baş sanık beyaz polis Michael Brello cumartesi günkü karar duruşmasında beraat etti.

Olayda sanık Brello'nun kıstırılan şüpheli aracın kaputuna çıkıp, ön cama nişan alarak iki kişiye doğrudan yakın mesafedan ateş ettiği tespit edilmişti. Brello'yla beraber diğer polisler de aracı kurşun yağmuruna tutmuştu.

Protestocular üç yıl önce öldürülen Melissa Williams ve Timothy Russell'ın fotoğraflarını taşıyor.

Polis 3 ayda 292 kişi öldürdü

ABD’de polisin siyahlara yönelik şiddeti protestolara neden olmuştu. ABD'de sadece 2015'in ilk üç ayında polis şiddetiyle ölenlerin sayısı 292. Bu rakam, İngiltere'de son 115 yılda polis şiddeti sonucu yaşanan ölümlerden daha fazla.

Tepki çeken ölümler

Siyah Amerikalı Eric Garner 19 Temmuz'da New York'un Staten Island bölgesinde kaçak sigara sattığı iddiasıyla gözaltına alınırken, polis memuru Daniel Pantaleo tarafından boğazı sıkıldığı ve nefessiz bırakıldığı için ölmüştü.

Bir başka siyah Amerikalı, 18 yaşındaki Michael Brown, 9 Ağustos'ta St. Louis'in Ferguson bölgesinde polis memuru Darren Wilson tarafından öldürülmüştü. Kurulan jüri, polis memuru Wilson'un "kendisine verilen yetkiler dahilinde hareket ettiğine ve cezai yargılamaya gerek görülmediğine" karar vermişti. Bunun üzerine ülke çapında protesto gösterileri düzenlenmişti.

28 yaşındaki Akai Gurley, New York'un Brooklyn bölgesinde polis memuru Peter Liang tarafından 20 Kasım gecesi vurulmuş, olayın kazayla olduğu öne sürülmüştü.

Tamir Rice adlı 12 yaşındaki bir başka siyah çocuk ise Cleveland'da parkta oyuncak silahla oynarken polis tarafından vurularak öldürülmüştü.
Kaynak: El Cezire

Fransa'da Müslüman öğrenciler fişlendi
5 Mayıs 2015



El Cezzire'nin haberine göre; Geçen hafta uzun eteği nedeniyle 15 yaşındaki Müslüman bir kız öğrencinin okula alınmadığı Fransa'da bu kez Béziers şehrinin belediye başkanı Robert Ménard Müslüman öğrencileri fişlediğini itiraf etti. Ménard hakkında soruşturma açıldı.

“Benim şehrimde, anaokul ve ilkokullara giden öğrencilerin yüzde 64’ü Müslüman...” Geçen hafta uzun eteği nedeniyle 15 yaşındaki Müslüman bir kız öğrencinin okula alınmadığı Fransa'da bu kez de Béziers şehrinin belediye başkanı Robert Ménard, katıldığı bir televizyon programında Müslüman öğrencileri fişlediğini bu sözlerle itiraf etti.

Beziers Başsavcılığı, bu ifade üzerine Ménard hakkında öğrencilerin dini inançlarının istatistiğini tuttuğu gerekçesiyle ön soruşturma açtı.

Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin desteğiyle seçilen Ménard katıldığı televizyon programında “Bu rakamlar belediyenin elindeki veriler. Belediyede sınıf sınıf, tüm çocukların isimleri var. Bunu yapmaya yasal olarak hakkım yok, biliyorum ama yaptık” dedi. Ménard “Çocukların adlarını bilmek yeterli. Bunun aksini söylemek, durumu inkar etmektir” diye ekledi.

Fransa’da etnik istatistikler yasak

Ancak Fransa’da 1978’de çıkarılan bir yasa ile kişilerin etnik ve dini inançlarını içeren istatistikler tutmak yasaklanmış. Anayasa’da yer alan bu madde vatandaşlar arasında ırk, din ve inanç ayrımı yapılmıyor.

Belediye Başkanı, açılan soruşturmada suçlu bulunursa 5 yıla kadar hapis ve 300 bin Euro'ya kadar da para cezasıyla cezalandırılabilir.
Haber 93

Fransa'da uzun etek giydiği için okula alınmayan genç kız: 'Uzun etek takıntısı Müslümanlara yönelik'
1 Mayıs 2015



El Cezire'nin haberine göre; Fransa'da uzun etek giydiği için okula alınmayan genç kız, okulda Müslüman olmayan uzun etekli kızlara yaptırım uygulanmadığını, uygulamanın Müslümanlara yönelik olduğunu söyledi.

Fransa'nın kuzeyindeki Charleville-Mezieres kentinde yer alan Leo-Lagrange de Charleville-Mezieres kolejine giden ve uzun siyah etek giydiği için okula alınmayan Sarah K, okulda Müslüman olmayan ama uzun etek giyen kızlara herhangi bir yaptırım uygulanmadığını, yaptırımın sadece Müslümanlara yönelik olduğunu söyledi.

15 yaşındaki Cezayir asıllı Sarahz, Fransa'da yoğun tartışmalara neden olan “okullarda laiklik” ilkesi kapsamında karşılaştığı bu durumu ve olay gününü şu şekilde anlattı:

"O gün hava güzeldi, etek giymek istedim. Her zamanki gibi okula gittim. Okul kapısında başımı açtım. Tam kapıdan girmek üzereydim ki okul müdiresi beni gördü ve bu etekle okula giremeyeceğimi söyledi. Eve gidip eteği değiştirmemi istedi. Evimin bir saat mesafede olduğunu bugünlük izin vermesini bundan sonra giymeyeceğimi söyledim ama dinlemedi. Mecburen ben de eve gidip üstümü değiştirip okula geri geldim."

Sarah, olaydan birkaç gün sonra okulda başka kız öğrencilerin uzun etek ve elbise giydiğini gördüğünü, kendisinin de yine aynı eteği giymeye karar verdiğini söyledi. Bunun üzerine yine okula alınmadığını belirten Sarah, okul yönetiminin ailesine bir uyarı mektubu yolladığını söyledi.

Okul müdürü Maryse Dubois imzalı mektupta "Kızınız üzerinde dini simge taşıdığı için okula alınmadı. Okullardaki laiklik ilkesi her türlü dini sembolün taşınmasını yasaklıyor. Buna rağmen kızınız 'dini simgeler taşıyan' aynı kıyafeti tekrar giyerek okula geldi. Eğer kızınızın okul hayatına devam etmesini istiyorsanız lütfen giydiklerine dikkat edin" ifadeleri yer alıyor” ifadeleri yer aldı.

‘Düz siyah eteğin laiklikle ne ilgisi var’

Sarah, okul yönetiminin tavrına karşı direneceğinin altını çizerek, "Elbette uzun etek giymeye devam edeceğim. Ben kötü bir şey yapmıyorum. Uzun etek giymek istiyorum ve giyeceğim. Şu an okullar tatil. Haftaya pazartesi okula uzun etekle gideceğim" ifadelerini kullandı.

'Nasıl dini bir sembol olabilir?'

Sarah’nın ailesi ise uzun bir eteğin okullardaki laiklik ilkesini nasıl ihlal ettiğine anlam veremediğini belirterek şunları söyledi:

"Garip olan şu ki kızım bu eteği bir Fransız mağazasından 2 avroya aldı. Yani nasıl olur bir Fransız markası laiklik tartışmaları yaratacak bir etek üretebilir? Kaldı ki bu sadece etek. Düz, ucuz, siyah bir etek. Laiklikle ilgisi nedir, nasıl dini bir sembol olabilir?"
Haber 93

ABD'de Siyahiler polis zulmüne karşı ayaklandı: Baltimore'a binlerce asker konuşlandırdı ve sokağa çıkma yasağı ilan edildi
29.04.2015



BBC'nin haberine göre; ABD'nin Baltimore kentinde gözaltında ölen Freddie Gray adlı siyahın cenaze töreninde çıkan çatışmalar ve protesto gösterilerinden sonra bölgeye binlerce asker ve polis konuşlandırıldı.

Kentte ayrıca, geceleri bir hafta sokağa çıkmak yasaklandı. Karar, yerel saatle 2200-0500 arası yürürlükte olacak.



Pazartesi günü protesto gösterileri ile birlikte bazı bölgeler yağmalandı, bazı bölgelerde yangın çıktı. Göstericiler ve polis arasında çatışmalar yaşandı.

Salı sabahı gönüllüler ve belediye çalışanları protesto gösterilerin yapıldığı bölgeleri temizledi. Bir gece önce ateşe verilen binalardan hala dumanlar yükseldiği bildirildi.

Yetkililer, 200'den fazla kişinin gözaltına alındığını, 100'den fazla aracın da yakıldığını, 15 binanın da yerle bir olduğunu belirtti.



Freddie Gray adlı 25 yaşındaki siyah ABD vatandaşı, 12 Nisan'da gözaltına alınmış, 19 Nisan'da da omuriliğinde oluşan yaralar sonucu bir hafta komada kaldıktan sonra ölmüştü. ABD Adalet Bakanlığı, Gray'in ne zaman ve nerede yaralandığının tespiti için soruşturma açtı. Yetkililer olayla ilgili 6 polis memurunu da görevden aldı.



Ulusal Muhafız Gücü komutanı Linda Singh, 5 bine yakın askerin sokaklarda konuşlandırılabileceğini ifade etti.

Baltimore'un bağlı olduğu Maryland eyaleti valisi Larry Hogan kentte uygulanan olağanüstü hal durumundan etkilenen vatandaşların yaşamları ile mülklerinin korunması talimatı verdi.
Hogan, Ulusal Muhafız güçlerinin konuşlandırılmasını da 'son çare' olarak niteledi.



Baltimore Emniyeti'nden Yüzbaşı Eric Kowalczyk, atılan tuğla ve şişelerin isabet etmesi sonucu 15 polisin yaralandığını, iki polisin hastanede tedavi gördüğünü söyledi.

Pazartesi gecesi inşaat halindeki, gençlere ve ailelere hizmet verecek bir sosyal merkezi de ateşe verildi.

Polisin Gray'i yakaladıktan sonra nezarethaneye götürdüğü bildirilmişti fakat neden gözaltına alındığı ise açıklık kazanmadı.



Baltimore Sun gazetesi, Gray'in cebinin içinde sustalı bıçak olduğunun kayda geçirildiğini ancak bıçağın görünür olmadığını ve tehdit amacıyla kullanılmadığını yazdı.

Gazete, Gray'in geçmişte görece hafif ve uyuşturucu madde bağlantılı suçlamalarla ve iskambil kağıdı ile zar taşımak gibi önemsiz gerekçelerle gözaltına alınmış olduğunu kaydetti. Gazetede şöyle dendi:

"Bunlar, onu kötü, karanlık bir insan mı yapar? Arkadaşları ve komşuları 'Hayır' diyor. Gray, kuşaklar boyunca yoksulluk altında ezilen bir mahallede yaşayan, uyuşturucuyla savaşın da eklenmesiyle, sayısız gencin hayatta anlamlı fırsatlardan yoksun bırakıldığı bir ortamdan çıkmış tipik bir örnekti."
Haber 93

KUMANDAN CARLOS (*): AVRUPA’DAKİ CAMİLERE YÖNELİK SALDIRILAR HAKKINDA
11 Ocak 2015



(..)

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı peki?

(Av. Yılmaz, camilere yönelik olarak son günlerde Avrupa’da yaşanan saldırılarla ilgili neler söylemek istediğini soruyor Carlos’a.)

Bunlar, yâni camilere yönelik saldırılar, marjinal durumlardır.

Tabiî, müslümanlarla hıristiyanlar arasında tarihten gelen bir çatışma da var. Eski zamanlarda, müslümanlar –biz de öyle diyelim- medenî, ileri ve gelişmişken, hıristiyanlar daha az gelişmişti. Esas itibariyle Endülüs’ten başlayarak Avrupa’da yaşanan ve Türklerin Macaristan’a kadar ulaşmasıyla devam eden İslâmî yayılma, insanların hâlâ hafızalarında. Avrupalılardan çok daha iyi silâhlarla –ki, o dönem Şam’da üretilen çelik, dünyanın en iyisiydi-; aynı şekilde, çok çevik, güçlü, güzel ve küçük Arab atlarıyla teçhiz edilmiş müslüman ordularının hatırası, bir kısım Batılının DNA’sında mevcuttur hâlâ.

Derken, modern sömürgecilikle birlikte işler değişmeye başladı. Arabların gelişmesi durdu; insanlar sömürülmeye başlandı; sadece Avrupa lisanlarını değil, kendi öz lisanlarını bile -Arabça, Türkçe, Berberice, artık her neyse- okuyup yazamayacak derecede bir cehalet kuşattı müslüman dünyayı.

Peşinden, 1950’lerde Abdünnasır ve diğerleriyle yaşanan bağımsızlık hareketleri döneminde Avrupa’ya giden bazı Arabların, orada çocukları doğmaya başladı bilâhare. Böyle olunca, Batılı nüfusun bir kısmında, saldırgan olmasa bile savunmacı bir tarzda yeniden arttı ırkçılık.

Meselâ, altı milyon Arab yaşamaktadır bugün Fransa’da. Bu da net değildir gerçi. Kimileri bunun yaklaşık on milyon olduğunu söylemektedir. Her ne olursa olsun, Fransız nüfusunun neredeyse yüzde 10’u Arab’tır artık.

Üstelik çoğu gençtir bu insanların. Çünkü müslüman olmayan ailelere, hıristiyan ailelere kıyasla, daha fazla çocuğu vardır müslüman ailelerin.

Sonuç olarak, Avrupa’da yükselen müslüman varlığına ve gelişimine paralel biçimde, sözkonusu an’anevî ırkçılık duygusunun da yeniden kuvvetlendiğini görüyoruz.

Yine unutmayınız ki, hernekadar bugün Fransa’daki hapishâne sâkinlerinin yarısından fazlası müslüman kökenli olsa da, çalışkan insanlardır bunlar ve diğerlerinin aldığından daha az bir maaşla çalışmaya hazırdır çoğu.

Ayrıca; camilere yönelik saldırılarda yukarıda bahsettiğim zıtlaşmaların payı olduğu gibi, bugün Avrupa’daki kiliselerin boş olmasının da payı vardır. Avrupa’daki yüzlerce kilise kapalıdır bugün. Avrupa’nın kalan yerleri bir yana, “Kilise’nin en büyük kızı” namlı Fransa’daki mevcut durum budur. Evet, Charlemagne döneminden beri böyle adlandırılan Fransa bile durum böyle.

(Carlos, 814 yılında ölen Frank ve Lombard Kralı, Kutsal Roma İmparatorluğunun da kurucusu Charlemagne [Şarlman] hakkında bilgi veriyor; Vatikan da içinde olmak üzere Avrupa’nın büyük bölümünü ele geçirdikten sonra Papa tarafından “Batı Roma İmparatoru” ilân edilen Charlemagne’ın soyundan gelenlerin, I. Dünya Savaşı’na, 1918’de Viyana düşene kadar aynı ünvanı taşıyarak Avrupa’da hüküm sürdüklerini söylüyor.)

Böyle bir tarihî arka plânı da olmak üzere, şimdi dünyanın merkezindedir müslümanlar. Bir “güç” teşkil ettikleri için değildir henüz bu. İslâmın manevî gücüdür sözkonusu olan. Her gün daha fazla insan İslâmı seçiyor bugün.

Yine, müslüman ülkeler, hani “müslüman ülke” denilenler, daha doğrusu nüfusunun çoğunluğu müslüman ülkeler bile, 50 yıl önce sahib olmadıkları bir ekonomik güce sahibtir bugün.

Diğer yandan, farklı dinî grublar, farklı İslâmî mezhebler, yahud Dürzîler, Alevîler, İsmailîler gibi ilkel İslâmî mezhebler, yine Şiî müslümanlar ile, çoğunluğu teşkil eden ve an’anevî istikameti takib ettiğini savunan Sünnî teşkilâtlar arasında sıcak çatışmalar yaşanıyor her yerde.

Dünyadaki herkes, tüm bu çatışmaları yahud bombardımanları haberlerde görüyor, izliyor. Böyle olunca, İslâmın, insanların hem şuurlarında hem de şuuraltlarında bıraktığı derin bir tesir sözkonusu oluyor.

Bu yüzdendir ki, ırkçı dediğimiz çevreleri teşkil eden hıristiyanlar veya yahudiler, yanlış bir düşünce belki ama, Avrupa’da da müslüman çoğunluğu ve baskısı altında kalacaklarını düşünüyorlar.

Bir yandan kiliseler kapanırken, yetmiyormuş gibi, diğer yandan da bu kapatılan kiliselerin müslümanlar için açılıp –artık “kilise” olmuyorlar tabiî-, ibadet için onlara tahsis edildiğini görüyorlar. Fransa’daki bazı köylerde ve küçük kasabalarda böyle oluyor meselâ ve oralarda cami olmadığı için, eski kiliseler müslümanların ibadetine tahsis ediliyor.

Sözkonusu İslâm karşıtı tutumun peşinden gelen tepki, bazı aşırı uçlardan veya problem çıkarmaya çalışan ajan-provokatörlerden kaynaklanıyor. Hattâ camilerin bombalanmasına kadar varıyor bu tepki. Çok kötü bir şey elbette.

Daima söylemişimdir: Müslümanların sırf ibadet edebilecekleri başka bir yer olmadığı için caddelerde namaz kılmak zorunda kalması ayıbtır. Buna meydan verilmemesi gerekir. Paris veya başka şehirlerde, özellikle bayram namazları sırasında bunlar yaşanıyor ve binlerce insan caddelerde namaz kılıyor.

Sebebi de şu ki, 50 kişinin ancak namaz kılabileceği bir yer tahsis edildiği için, kalan 500 kişi dışarıya taşıyor. Buna izin verilmemeli; hattâ ille cami tahsis etmek de gerekmez, hiç olmazsa, artık kullanılmadığı için şimdi boş olan bina veya depolar ibadet için müslümanlara tahsis edilmelidir.

İslâm düşmanları bundan hoşlanmayacaktır kuşkusuz. Sözkonusu İslâm düşmanlarının mutlaka “dindar” hıristiyan veya yahudiler olması da gerekmiyor. Hiçbir inancı olmayan öyle insanlar var ki, politik, ideolojik ve an’anevî bir takım sebeblerle, İslâm düşmanlığı yapıyor. Özellikle sağ kanadın ırkçıları arasında çoktur böyleleri.

Neticede, bu şekilde devam ediyor provokasyon.

Bu arada, yine bu çerçevede bir başka bir mesele daha gündemi işgal ediyor; Avrupa’da günden güne daha fazla camiye müsaade edildikçe, minarelerden okunan ezanlar da bir başka problem konusu oluyor.

Avrupalıların bundan rahatsızlık duyması anlaşılabilir. Müslüman olmayan ve hıristiyan katolik geleneğin hüküm sürdüğü bir ülkedesiniz sonuçta. Sabahın en erken saatinden başlamak üzere, minarelerden okunacak ezanlarla insanları her gün namaza çağırmak, çevrede ikamet eden müslüman olmayanları rahatsız edebilir. Bu bakımdan, minarelerden günde beş vakit okunacak ezanlarla insanların namaza çağrılmasına izin verilmemesi, anlaşılır ve mantıklı bir istektir; zaten önemli olan da bu değildir.

Ancak, minare inşâsı hakkında bir mesele, hâlâ ortada duruyor. Ne de olsa minare inşâ etmek, müslüman geleneğinin bir parçası olan güzel bir şey. Nasıl kiliselerin çan kuleleri varsa, camilerin de minareleri olur. İlle de ezan okunması gerekmez yâni.

Kaldı ki, Suudî Arabistan dışındaki bütün müslüman ülkelerde, çan kuleleri de vardır kiliselerin; her yerde görebilirsiniz bunu.

Neden olmasın? Hem bu çanlar her gün birkaç saatte bir çalınacak da değil. Ülkem Venezüella’da bile böyle bir şeye izin verilmez meselâ. Ancak yılın belli bazı özel günlerinde, Noel gibi dinî tatillerde falan çalınır çanlar.

Minarelerden okunacak ezanlar için de geçerli olmalıdır aynı durum. Bayram namazı veya Cuma namazı için neden Avrupa’daki cami minarelerinden ezan okunmasın ki? Kimseyi rahatsız etmez ki bu. Nüfusun bir kısmının kültürünün bir parçası olacaktır sonuçta. Ne var ki, bu kadar ikinci derece bir meseleye bile izin verilmiyor.

Böylesi tartışmalara ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan şey, her iki dinin mensublarının da beraberce ibadet edebilmesidir. Bu bir haktır.

Minare olmasın mı istiyorsunuz ille; tamam, o da olmasın. Fakat beraberce ve hür biçimde ibadet edebilmeliyiz ki, işte asıl önemli olan budur. Bunun yapılmasını engelleyebilecek hiçbir kanun da yoktur.

Ancak, buna bile olsun müdahale etmeye çalışan herkes, İslâm düşmanıdır; ve biz hepimiz, İslâm düşmanlarına ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliriz.

İnsanlar, İslâm geleneğine, Kur’ân vahyine inanmayabilirler; bu onların haklarıdır. Onların inandığına da biz inanmayız ne de olsa. Fakat fizikî olarak camilere saldıranlara ve yine müslümanların haklarını engellemeye kalkan kimi iktidar odaklarına gelince -ki molotof kokteyli atmaktan bile daha kötü şeyler yapılıyor-, bunlar en etkili fizikî yollarla engellenmeli ve bertaraf edilmelidir. İnancım budur.

İnandığım bir diğer şey de şudur ki, inanan herkes saygı duyulmayı haketmektedir. Tüm dinlerin tüm inananlarını kastediyorum; ister semavî isterse çok tanrılı bir dinden olsun, herkesi. Dilediğine dilediği gibi inanma hakkı vardır insanların.

Ve biz de, zorla İslâmı kabule zorlamamalıyız insanları. İkna edip inandırarak, tartışmalar yoluyla, fikir alışverişleri gerçekleştirerek inancımıza kazandırmalıyız herkesi. Şayet herkesi İslâma kazandırmayı başaramıyorsak, bu da bir problem değildir. Nasıl olsa sonuçta böyle olacaktır ve bir zaman meselesidir yalnızca bu.

Şiddet kullanan o İslâm düşmanlarına gelince, bunlar “ikinci derece” sorumlulardır gerçekte. Evet, camilere veya mescid olarak kullanılan binalara molotof kokteyli atan, gece vakti o ibadet mahallerine girip bir takım pislikler yapan, kısacası fizikî şiddet kullanan o ırkçı marjinal haydutlar değil, “arkasındakiler”dir asıl mesele. Peki kimdir onların “arkasındakiler” denirse, politik şahıslardır bunlar ve müslümanların önüne her fırsatta ve her seviyede engel çıkartmaya bakan, çoğu ülkede anayasal bir hak olmasına rağmen müslümanların ibadet etme ve inançlarının gereğini yaşama hakkını gasbetmeye çalışan kişilerdir bunlar.

O kadar da önem atfetmemeliyiz bu marjinal meseleye, fakat görmezlikten de gelmemeliyiz.

Hiç kuşkusuz, İslâma ve müslümanlara saldıranlar, hakettikleri münasib cezayı, münasib bir şekilde almalıdırlar. Fazla teferruata girmeyeceğim bu konuda, ama ne kasdettiğimi eminim herkes anlayacaktır.

(Carlos, 15 Aralık 2014’te Paris Üniversitesi için bir proje kaleme aldığını, ancak imzaladıkları sözleşme dolayısıyla önce üniversite onu yayınlayacağı için kendisinin şimdiden yayınlamasının maalesef mümkün olmadığını söylüyor… Bu metinde, psikolojik savaştan bahsettiğini ve bu çerçevede şu ân devam eden İslâmcı savaşa atıf yaptığını vurguluyor… Sadece emperyalist düşman tarafından değil, bu işte asıl usta olan siyonist düşman tarafından yapılan medya manipülasyonuna dikkat çekiyor… Ancak, bu savaşta, Suriye ve Irak’taki mücahidlerin yaptığı gibi, İslâm devrimcilerinin de artık öne çıktığını, medyayı şok edici fakat çok etkili bir tarzda, dünyadaki mü’minleri veya İslâmı yeni kabul etmiş kimseleri harekete geçmeleri, hattâ silâha sarılıp düşman hedeflerine, İslâm düşmanlarına saldırmaları için kullandıklarını ifâde ediyor… Dünyada bu bakımdan çok ilginç şeyler yaşanmakta olduğunu belirtiyor Carlos…)

Karanlıkta ve gizlice camilere saldıran o ırkçı ve korkak piçlere –böyle diyelim!- şunu hatırlatmak isterim sadece:

Mü’minler olarak bizler, İslâm düşmanlarına, o emperyalistlere, “gündüz aydınlığında” saldırıyor ve perişan ediyoruz!

Bir şeyi asla unutmayınız: Korku, bizim tarafımızda değildir!

Bizim atom bombalarımız yok henüz. Fakat en büyük kitle imha silâhı da yine bizde: İnancımız ve kendimizi fedâ ruhumuzdur bu. Şayet düşmanı imha edecekse, ölmekten hiç korkmuyoruz biz!

Allahü Ekber.
27 Aralık 2014
* Kumandan Carlos'un Türk Avukatı Av. Güven Yılmaz ile yaptığı haftalık telefon görüşmesinden derlenmiştir.

Kaynak: http://www.adimlardergisi.com/carlos-avrupadaki-camilere-yonelik-saldirilar/

Yok artık: Fransız polisi 8 yaşındaki müslüman çocuğu "terörü övdüğü" gerekçesiyle sorguladı
29 Ocak 2015



Cumhuriyet'in haberine göre; Fransa’nın güneyindeki Nice kentinde ilkokul öğrencisi 8 yaşındaki bir çocuğun, "terörü övdüğü" gerekçesiyle ailesinin nezaretinde karakolda sorgulanması ülke kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.

Siyasetçiler konu ile ilgili farklı tepkiler gösterirken, Ahmet isimli çocuğun ailesi, karakola oğulları hakkında şikayet başvurusunda bulunan ilkokul yönetimi hakkında dava açacağını bildirdi.

Ailenin avukatı Sefen Guez-Guez, RMC radyo kanalına yaptığı açıklamada, "8 yaşındaki bir çocuğun karakolda işi olamaz. Bu durum Fransa’da insanların nasıl bir korku içinde yaşadığını gösteriyor. Esas endişe verici olan ise eğitim yeri olan okulda, okul yönetiminin pedagojik eğitimle sorunu çözmek yerine karakola şikayeti tek çare olarak görmesi" ifadesini kullandı.

Küçük çocuğun karakolda sorgulanmasına ülkedeki çocuk psikologları da şiddetle karşı çıkarken siyasetçiler ise farklı tepkiler gösterdi.

Meclis Başkanı Sosyalist Claude Bartolone, "Eğer bir suç varsa, küçük çocuğun değil ailesinin bu konuda sorumlu tutulması gerektiğini’’ söyledi.

Muhalefetteki Halk Hareketi Birliği üyesi parlamenterler Eric Ciotti ve Christian Estrosi, bu konuda okul idaresi ve karakol yetkililerinin doğru bir tutum sergilediği görüşünü savundu.

Sınıfta, "Ben Charlie değilim, teröristlerle birlikteyim" dediği iddia edilen çocuk, ailesinin gözetiminde dün karakolda iki saat boyunca sorgulanmıştı.

Çocuğun, karakoldaki sorgusunda terörizmin kelime anlamına bile tam bir açıklama getiremediği bildirilmişti.
Haber 93

PEGİDA eylemlerinin merkezinde ilk cinayet:20 yaşındaki Eritreli mülteci bıçaklanarak öldürüldü
15 Ocak 2015



Irkçı PEGİDA yürüyüşünün yapıldığı Pazartesi akşamı, saat 20:00 civarı alışveriş için sokağa çıkan Eritreli Halid İdris Bahrayı, ertesi gün sabah 7:40'da evinin yakınında ölü olarak bulundu.

Junge Welt'in haberine göre, mülteci gencin boynunda ve sırtında kan izleri buluyor. Bıçaklanarak öldürüldüğü tahmin edilen gencin katil ya da katillerini gören hiç kimse yok.

PEGİDA yürüyüşlerinden dolayı sokağa çıkmak istemeyen ev arkadaşlarının aksine Halid, kısa bir süreliğine alışverişe gideceğini söylemiş. Bundan dolayı da cep telefonunu da yanına almamış.

Dresden Emniyet Müdürlüğü adına basın açıklaması yapan Thomas Gethner, olay hakkında kesin bilgileri olmadığını söyleyerek, şu açıklamayı yaptı: ''Kurban, öldürülmüş olabileceği gibi, hastalıktan dolayı, düşerek ya da intihar etmiş de olabilir. Bütün ihtimalleri araştırıyoruz.''

Dresden'in Nazilerden temizlenmesini isteyen antifaşist ''Nazifrei Dresden'' inisiyatifi, olayın aydınlatılması için kamuoyuna çağrı yaparak, Halid için uyarı nöbetine başladı.
Kaynak: Sol

Fransız polisinden sonra Belçika poliside yargısız infaz yaptı: En az 2 Müslüman katledildi
15.01.2015


Belçika'nın Verviers kentinde gerçekleştirilen polis operasyonunda iki Müslümanın öldürüldüğü bildiriliyor. Belçika medyasına göre operasyonda bir kişi de yaralandı.

BBC'nin haberine göre; AFP'ye konuşan, belediye başkanlığından bir kaynak, operasyonun sürdüğünü belirtirken bir diğer yetkili ise baskının 'cihatçılarla bağlantılı olduğunu' söyledi.

Görgü tanıklarının birkaç dakika boyunca yoğun ateş sesi, ardından da en az üç patlama sesi duyduğu bildiriliyor.

Sosyal medyada paylaşılanlara göre kentte polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı aktarılıyor.
haber 93

Paris'te polis yargısız infaz yaptı: 3 Eylemci ve en az 4 rehine öldürüldü
9 Oca 2015
Fransa'da polis, Charlie Hebdo eylemi zanlılarının sığındığı matbaa ile rehinelerin tutulduğu Yahudi marketine baskın düzenlendi. Fransız basınına göre Charlie Hebdo zanlıları ile marketteki saldırgan öldürüldü. Reuters markette en az 4 rehinenin öldürüldüğünü belirtti.

LE MONDE: KOUACHİ KARDEŞLERİN KATLİ DELİLİK
10.01.2015


Bu da Fransa'ya taziye kuyruğuna girip de, Fransız polisinin yargısız infazına ses çıkarmayan bütün Tom Amca ve Tom Teyzelere kapak olsun.

Kaynak: http://www.millibirlikruhu.blogspot.com.tr/2015/01/pariste-polis-yargsz-infaz-yapt-3.html


ABD polisine siyahi fotoğraflarıyla talim yaptırıyorlarmış
17 Ocak 2015



ABD polisinin siyahi vatandaşlara yönelik polis şiddeti nedeniyle geçen yıl aylarca şiddetli protestoların yaşandığı ABD'de yaşanan skandallara bir yenisi daha eklendi. Florida eyaletindeki bir poliganda polislerin, siyahi fotoğrafları kullarak atış talimi yaptırdığı ortaya çıktı.

Florida eyaletinin Miami kentindeki bir poligonda polislerin, hedef tahtası yerine siyahi Amerikalıların fotoğraflarını kullandığı belirlendi.

Geçen ay poligona giden Çavuş Valerie Deant, kendisinden önce talim yapan Miami Beach polisinin bıraktığı hedef tahtalarından birinde siyahilere ait vesikalık fotoğrafları buldu ve skandalı ortaya çıkardı.
Yeeni Şafak

İsveç'te bir cami saldırısı daha
27 Ara 2014
İsveç'in Eskilstuna kentinde iki gün önce bir caminin kundaklanmasının ardından Cuma gecesi de farklı bir camiye saldırı düzenlendi. Polis saldırganın bulunması için görgü tanıklarından yardım istiyor.

Perşembe günü Eskilstuna kentinde gerçekleşen cami saldırısında beş kişi yaralanmıştı. [Fotoğraf: Reuters]
İsveç'in Eskilstuna kentinde iki gün önce ateşe verilen camiye sadece birkaç yüz metre mesafedeki bir caminin önündeki araçlar tahrip edildi, binanın duvarları ve camları zarar gördü.
Emniyet Müdürlüğü'nden Lars Franzell, Jarntorgsgatan Caddesi'nde bulunan camiye düzenlenen saldırı ile ilgili ilk incelemelerin yapıldığını belirterek, görgü tanıklarından yardım istedi. Saldırının Somalililere ait camiye yapılan saldırı ile bağlantısı ve saldırganın aynı kişi olup olmadığı araştırılıyor. Lars Franzell saldırı sırasında binaya bir şey atılmadığını, ancak pencerenin kırılmaya çalışıldığını belirterek, "Saldırı sırasında pencere çift camlı olduğu için üstteki camı kırılmış. Saldırgan aynı zamanda dışarıda park halindeki iki araca zarar vermiş. İki saldırının birbiriyle bağlantısı araştırılıyor" dedi.
En az 12 cami saldırısı
Perşembe günü gerçekleştirilen cami saldırısının ardından İsveç Başbakanı Stefan Löfven, camiler etrafında bu kez çok iyi güvenlik önlemleri alındığını söylemişti. Ancak ırkçı gruplar sosyal medya üzerinde saldırıların devam edeceği sinyalini vermişti.
Aşırı sağın son seçimlerden büyük bir kazanımla çıktığı İsveç'te ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerine çalışmalar yapan Expo Vakfı'nın araştırmasına göre, bu yıl İsveç’teki camilere en az 12 saldırı düzenlendi.
El Ceziretürk

İsveç'te camileri hedef alan saldırılar protesto edildi
2 Ocak, 2015



Uppsala kentindeki gösteriye İsveç Kültür ve Demokrasi Bakanı da destek verdi.

İsveç'te 'Camime dokunma' eylemi

Ülkede peşpeşe 3 camiye saldırı düzenlenmesi müslümanları ve ülkedeki antifaşist kitleleri sokağa döktü. En son saldırının gerçekleştiği Uppsala kentinde toplanan protestocular, 'Camime dokunma' yazılı pankartlar açtı. Gösteride bir konuşma yapan Kültür ve Demokrasi Bakanı Alice Bah Kuhnke İsveç'in farklı kültürler için 'hâla bir cennet' olduğunu belirtirken, "Önyargılara karşı en iyi ilaç bilinçlenmedir" dedi.

Resmi Devlet Radyosu'nun geçtiği habere göre İsveç İslam Birliği Başkanı Omar Mustafa da "Ne zaman bir camiye saldırı olsa insanlar oraya gidip sevgilerini gösteriyor. Nüfusun büyük çoğunluğu bu tür saldırılara karşı. Ve gelecekte bu iyi güçlerimizi bir arada toplayacağız" dedi.

Camilere saldırıları da değerlendiren Mustafa, "Bunlar planlı nefret suçu gibi görünüyor. Amaçları halkın bir bölümünü korkutmak. Bu inanç özgürlüğüne ve dolayısıyla toplumun tamamına karşı bir saldırıdır." diye konuştu.

Uppsala kentinde yeni yılın ilk saatlerinde bir camiye saldırı düzenlenmişti. Kimliği belirlenemeyen saldırgan camiye yanan bir obje atmıştı. Son saldırı, son dönemde ülke genelinde camileri hedef alan dördüncü saldırı oldu.
Kaynak: Al Jazeera

Hepinizin sonu böyle olabilir!
İbrahim Karagül
Yeni Şafak
ibrahimkaragul@gmail.com
2012-01-26



Avrupa için tehlikeli bir dönem başladı. Hoşgörünün azaldığı, demokrasinin zayıfladığı, özgürlük alanlarının daraltıldığı, otoriter yönetimlerin güç kazandığı, aşırı sağ kadroların iktidara taşındığı, ekonomik çöküntülerle beslenen kitlesel öfkenin kabardığı bir gelecek şekilleniyor. Kendi coğrafyamızda yıllardır mücadele ettiğimiz şeylerin, aslında refahın düşmesiyle bütün topluluklarda yaşanabildiğini öğreniyoruz.

Son birkaç yıldır şirket iflasları, devlet iflasları, dev kurtarma paketleri ile izlediğimiz ekonomik çöküntü hızla siyasal hırçınlığa, sosyal huzursuzluklara, bölgesel ve küresel ölçekli eksen kaymalarına dönüşüyor. Bu da devletlerin otoriterleşmesi, özgürlüklerin kısıtlanması, insani değerlerin anlamsızlaşması gibi sonuçlar doğuruyor.

Avrupa Birliği, bir süredir Macaristan'la uğraşıyor. Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya hatta Fransa'nın ekonomik sorunları, İngiltere'nin zoraki kamufle edilen çöküşü bir tarafa birlik içinde bazı ülkelerin sert koruma duvarları inşa etmesi, ülke içinde ve genelde Avrupa kamuoyunda büyük tepkilere yol açıyor.

Mesela Macaristan hükümetinin Anayasa'dan medya yasasına, mali tedbirlerden yargıya kadar her şeyi değiştirmesi, katı yasalar çıkarması ülkenin ekonomik çöküşünü engellemeye yönelik gibi görünse de aslında Avrupa'nın geleceğine ayna tutuyor. Yakın gelecekte, benzer tedbirlerin hiç ummadığımız ülkede alınabileceğini, Fransa'dan İtalya'ya kadar bir çok ülkede devlet iktidarının katı uygulamalarına tanık olabileceğimizi düşünmeliyiz.

Özgür düşünceyi; çok kültürlülüğü, birarada yaşama felsefesini çoktan terketti Avrupa. 11 Eylül sonrası, elli yıllık proje rafa kaldırıldı. En son Almanya Başbakanı Angela Merkel'in "aslında biz yanılmışız" itirafı geçmişi değil geleceği işaret ediyor. 11 Eylül'den hemen sonra vatandaşlık yasalarından göçmen yasalarına, iç güvenlik uygulamalarına kadar her şeyi değiştiren Avrupa'nın merkez ülkeleri, krizin vurmasıyla içe kapanıyor, katılaşıyor, otoriterleşiyor.

Bu bir eğilim, dalga, bir tür geleceğe yöneliş. Faşizm Atlantik kıyılarını hırçın dalgalarla vuracak gibi. Bu yüzden Arap Baharı dediğimiz şeyin aslında Ortadoğu ile sınırlı olmayacağına, yayılacağına, Batı başkentlerini, sokaklarını vuracağına inanıyoruz. Ortadoğu'daki huzursuzlukların kaynağı özgürlük, adaletse Avrupa'da huzursuzluk sebebi refah kaybı olacak. Kitlelerin öfkesi her coğrafyada bir başka gerekçeyle şekillenecek.

Macaristan'a öfkelenen, yaptırım uygulayan ülkelerin çok geçmeden benzer uygulamalara girişeceğine dair ciddi göstergeler mevcut. George Soros, Davos konuşması öncesi Newsweek'te, mali sistemin çökebileceğini, krizin çözümünün bulunamadığını, durumu Sovyetler'in çöküşüne benzettiğini söylüyor. Çözüm bulunamamasının şiddeti artıracağını, özgürlüklerin askıya alınacağını, polis devletlerinin ortaya çıkacağını söylüyor. Ona göre Avrupa ve Amerika'da sokak çatışmalarından özgürlüklerin kısıtlanmasına kadar bir çok ihtimal var ve yollar otoriter rejimlere çıkıyor.

Soros dediği için değil, gerçekten de böyle bir eğilim var ve bu bütün dünyayı korkutuyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinin şartları oluşuyor. Barack Obama'nın, zenginlerin daha fazla vergi vermesi yönündeki açıklamaları varolan sistemi sallıyor.

Bir süre sonra refaha alışmış toplumların bencilliklerini, acımasızlıklarını, tahammülsüzlüklerini, devletlerin katı uygulamalarını, katı mali ve güvenlik önlemlerini, sosyal patlamalara karşı olağanüstü yasalar uyguladıklarını görebiliriz. Daha şimdiden Avrupa Birliği için çözülme, dağılma hesapları yapılıyor yeni haritalar üzerinde çalışılıyor. ABD'nin, mali piyasaları denetim altına almak, orduyu iç güvenlikte kullanmak gibi aşırı önlemler içeren yasaları ne zaman uygulayabileceği tartışılıyor. Hatta bazıları "Avrupa iç savaşı"ndan bile söz edebiliyor.

Bu yüzden hep şunları söyledik:

Şam'a bakarken, Kahire'ye bakarken, Yemen'e, Basra Körfezi'ne bakarken gözlerimizi kaldırıp Atina'ya, Barselona'ya, Paris'e de bakmak zorundayız. Hangi güç bu kadar büyük çöküşleri finanse edebilir? Hangi güç yeniden moral, gelecek vaat edebilir, kitleleri buna inandırabilir? Bugün bölgemizde, rejimler üzerinden, özgürlük arayışları ile kendini gösteren isyan, önce Güney Avrupa'da ardından Kuzey ülkelerinde refah isyanları şeklinde kitleleri sokaklara dökecek. Devletler kendi halklarını, şehirlerini, kasabalarını, köylerini bombalayabilecek. Kendi paralarıyla, kendi uçaklarıyla, kendi silahlarıyla kendi sokaklarını, insanlarını vurabilecek.

Yeni otoriter rejimlere göre düşmanlık da, güç mücadelesi de, öfke de, hınç da, hesaplaşma da içeride... Kurşunlarla yumrukların, saraylarla sokakların, seçkinlerle fakirlerin, zorbalarla mazlumların hesaplaşmasına ayarlı bir gelecek var önümüzde. Şam'daki, İskenderiye'deki, Sana'daki öfke ve arayış ile Atina'daki, Barselona'daki, Paris'teki öfke nitelik olarak aynı olacak.

Yarın Avrupa, Ortadoğu, AB ülkeleri Macaristan olabilir! Ezberlenmiş doğruların dışına çıkıp bakabilenler bunu görecektir...



İbrahim Karagül
Bunlar ne ki! Daha ne bilgiler çıkacak ortaya

Bir karanlık tarih, bazı istihbarat bilgilerinin, gizli belgelerin açıklanmasıyla aydınlanabilir mi? Elbette hayır. Ama gerçeklere ulaşmak için bir kapı aralayabilir. Demokrasi ve özgürlük savaşı veren devletlerin, bu söylemlerin ardına gizlenerek insanlığa ettiği kötülükler hakkında kanaatimizi güçlendirebilir. İyi ve kötünün, doğru ve yanlışın bize öğretilenler gibi olmadığını gösterebilir. Resmi tarihe yazılanların dışında utanç verici bir gerçeğin varolduğunu üstelik bu gerçeğin, öğretilenlerden çok daha doğru olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.

Wikileaks adlı bir internet şirketi, ABD ordusunun ve müttefiklerinin Afganistan'daki gizli savaş günlüğünden doksan binden fazla belgeyi deşifre etti. ABD ve Avrupa'nın büyük yayın organları, bu bilgileri eleyerek okuyucusuna ulaştırdı. 2004 ile 2009 arası askeri faaliyetleri kapsayan bilgiler, artık kanıksadığımız bir savaşın ürpertici yüzünü tekrar düşünmemizi sağladı.

İnsan avı yapan gizli birliklerin faaliyetlerini, otobüs bombalayan Fransız askerlerini, düğün vuran Polonya askerlerini, öldürülen kadın ve çocukların nasıl dünyadan gizlendiğini, Nevada Çölü'nden düğmeye basıp insansız hava araçlarıyla nasıl katliamlar yapıldığını, Taliban'ın elindeki füzeleri, bu tarih aralığında Afganistan'da yaşanan tüm çatışmaları, öldürülen sivilleri ve ölen askerleri ve savaşın gidişatıyla ilgili tüm bilgileri bu bölgelerde öğreniyoruz.

Hepsini mi? Elbette hayır. Aslında çok azını öğreniyoruz. Her altı ayda bir başlatılan ve fiyaskoyla sonuçlanan büyük nihai operasyonların aslında yalan ve imaj kurtarmaya yönelik olduğunu, savaşın asla kazanılamayacağını, terörle mücadele gerekçesinin sadece aptalları inandırmak için uydurulduğunu, savaş ne kadar ölümcül olsa da kimsenin Afganistan'dan çekilmek istemediğini çünkü ortada başka bir büyük hesabın bulunduğunu, on milyarlarca dolarlık uyuşturucu parasının nasıl paylaşıldığını, Obama döneminde Afganistan-Pakistan savaşının neden daha fazla şiddetlendiğini, Pakistan'ı da aynı kötü duruma çekmek içine tür planlar yapıldığını bu bölgelerden öğrenemiyoruz maalesef.

2004'ten öncesini de öğrenemiyoruz. İlk işkence merkezinin Afganistan'da kurulmasını, ardından dünyanın her yerinden insanların kaçırılıp Avrupa'dan Uzakdoğu'ya ve Afrika'ya kadar bir çok ülkede kurulan gizli esir kamplarına kapatılmasının Afganistan'la başladığını öğrenemiyoruz. CIA ile esir ticaretinin Afganistan'la başladığını, bu ticaretin içinde olan ülkeleri, yüzlerce uçak seferlerinin detaylarını öğrenemiyoruz.

Daha işgalin ilk günlerinde, Cenk Kalesi'nde yüzlerce esiri nasıl öldürdüklerini televizyon ekranlarında naklen izlemiştik. Bir zafer havasında izlemiştik. Kötü insanlar, dünyayı kana bulayan insanlar demokrasi ve özgürlük savaşçısı ABD ve İngiliz özel birlikleri tarafından imha ediliyordu. Bazılarımız seyrederken alkış tutmuştu. Ardından binlerce insan, esir Mezar-ı Şerif'teki hapishanelerden alınıp kurşuna dizildi ve çöllere gömüldü. Esirler boyunları kırılarak, üzerlerine asit dökülerek, çöle götürülüp toplu şekilde kurşuna dizilerek öldürülüyordu. Köpekler cesetleri parçalamasaydı haberimiz olmayacaktı. İnsanlığı kötülüklerden kurtarmak için yapılmıştı her şey.. Kimse bu cinayetlerin hesabını sormadı, soramadı.

Peki gerçek neydi? Gerçek, özellikle son on yıldır bir propaganda mekanizmasının gözlerimizi kör eden, zihinlerimizi rehin alan, vicdanlarımızı susturan yalanları mıydı? O gün başlatılan ve insanlığın en temel değerlerini ayaklar altına seren süreç hala devam ederken, neden bunları sorgulayacak mecalimiz kalmadı? Biz neyi kaybettik?

Türkiye dahil, hiçbir ülke Afganistan'daki işgale, savaşa meşruiyet sağlayacak hiçbir gerekçeye sahip değil. Her ne sebeple olursa olsun, Afgan halkının kalbini ne kadar kazanırsa kazansın, böylesine kirli, tarih önünde yargılanacak, utanç verici bir işgale katılmanın, birilerinin büyük hesaplarına katkıda bulunmaktan başka hiçbir anlamı olmayacak. Tarih bunu böyle yazacak. Gelecek nesiller bunu böyle sorgulayacak. Bu iki yüzlülüğü bırakalım artık. Hemen her gün yüz masum sivilin hayatını kaybettiği, ABD'deki üslerden düğmeye basıp insansız uçaklarla öldürmelerin devam ettiği, iyi ve kötünün sadece bu savaşı başlatanların çoğumuzun bilemediği özel hesaplarına göre şekillendiği bir savaş, Türkiye'nin hafızasına hiç de iyi anılar bırakmayacak.

Sızdırılan bilgiler sadece Bush dönemini kapsıyormuş, Obama döneminde planlar tamamen değişmiş. En son yalan da bu olmalı. Asıl Obama döneminde bu savaş şiddetlendi. Üstelik Pakistan'da iç savaş başlatıldı. Bush döneminde yapılan her şey aynen devam ediyor. Artık kanıksadığımız bu savaş ve işgali zihinlerimizde ve kalplerimizde bir yere oturtabilmek için böylesine istihbarat belgelerine ihtiyacımız olmamalı. Çünkü biz bunlardan çok daha fazlasını biliyoruz. Bu kirli dosya bir gün tüm ayrıntılarıyla ortaya serilecek...
Yeni Şafak

İsveç'te kundaklanan camide 5 kişi yaralandı
25.12.2014



İsveç'in güneydoğusundaki Eskilstuna kentinde bir cami kundaklandı, çıkan yangındikna 5 kişi yaralandı.

İsveç'in güneydoğusundaki Eskilstuna kentinde bir cami kundaklandı, çıkan yangında 5 kişi yaralandı.

Kundaklama sırasında camide yaklaşık 15-20 kişinin bulunduğu bildirildi.

Polis tarafından yapılan basın toplantısında, yangının 3 saat içinde söndürüldüğü ve yaralananların hastaneye kaldırıldığı açıklandı.
hürseda.net

AB-D'de müslümana insan hakkı filan yok
2 Ekim 2008
Bazı Avrupa ülkelerinden güvenlik yetkilileri, cezaevlerindeki Müslümanların radikalleşmesini önlemek amacı iddiasıyla bir el kitabı hazırladı
Bazı Avrupa ülkelerinden güvenlik yetkilileri, cezaevlerindeki Müslümanların radikalleşmesini önlemek amacıyla cezaevi yetkililerine yardımcı olacağı savıyla bir el kitabı hazırladı.

Fransa, Almanya ve Avusturya güvenlik yetkililerinin hazırladığı kitapta, bir mahpusun sakal bırakması gibi davranışların olası radikalleşme belirtileri olarak gösterilmesi, Müslümanların damgalanmasına yola açacağı eleştirilerini de beraberinde getirdi.

Avrupa güvenlik uzmanlarının Paris'te düzenlediği, dün sona eren basına kapalı iki günlük konferansta ele alınan el kitabı, cezaevi personeline dağıtılacak.

Fransa'nın Terörle Mücadele Koordinasyon Birimi Başkanı Christophe Chaboud, cezaevlerinin radikalleşmeye zemin hazırlayan bir ortama dönüşebildiğini belirterek, tutuklu ve mahkumların sık sık dengesizleştiğini ve kolay etkilenebilir hale geldiğini söyledi. Chaboud, bu durumun dini farklılıktan değil, Batı ile yüzleşmekten kaynaklandığını savundu.

Chaboud, AB ülkelerinden gelen meslektaşlarıyla çalışmalarında cezaevlerinde Müslümanların radikalleşmesi sorununun ortak olduğunu fark ettiklerini, Amerikalı yetkililerin de kendi cezaevlerinde radikalleşme olasılığından endişe ettiğini söyledi.

El kitabında Avrupa ve New York polisi dahil diğer ülkelerden güvenlik yetkililerinden elde edilen hassas bilgilerin yer aldığını anlatan Chaboud, güvenlik gerekçesiyle el kitabındaki bilgilerin kamuoyuna açıklanmasının planlanmadığını kaydetti.

İslam'ın ikinci büyük din olduğu Fransa'da, mahkumların önemli bir oranını Müslümanların oluşturduğu ve bazı cezaevlerinde çoğunluk oldukları belirtiliyor.

Belgeleri hazırlayan güvenlik uzmanlarına göre, radikalleşmenin belirtileri, dini kitaplara ilgiden Müslüman olmayanlara karşı düşmanlığa kadar gidebiliyor. Bazı yetkililer yeni bırakılan sakalı bir işaret olarak görürken, bazıları dış görünüşün her zaman belirti olmayabileceği görüşünü dile getiriyor.

-EL KİTABINA TEPKİ-

Uluslararası Cezaevi Gözlem Kurumunun sözcüsü Hugues de Suremain, söz konusu el kitabının, Hristiyan tutuklu ve mahkumlara sağlanan dini haklardan mahrum olan Müslüman mahkumların daha fazla damgalanmasına yol açacağı endişelerini dile getirdi.

Fransa'da, 1995'de metro ve diğer hedeflere düzenlenen bombalı saldırıların ardından Cezayir'deki militanlarla bağlantıları olduğu gerekçesiyle "İslamcı militan" olarak görülen çevrelere yönelik toplu gözaltılara başlamıştı.
haber10
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Prş Ekm 08, 2009 11:53 pm    Mesaj konusu: Almanya'da Müslümanların evlerini basıyorlar Alıntıyla Cevap Gönder

ABD’de şeriat isteyen imama FBI yargısız infaz yaptı
30 Ekim 2009
ABD’nin Michigan Eyaleti’nde şehid edilen imam Lokman Emin Abddullah için, FBI ajanlarıyla çatışmaya girdiği öne sürüldü.

FBI ajanları, imam Lokman Emin Abdullah’ı tutuklamak için Dearborn’daki bir depoya gitti. İmam Abdullah, teslim olmayı reddetti ve FBI ajanları tarafından vuruldu.

Mahkemeye sunulan belgelerde, imam olan Abdullah’ın ABD’de İslam devleti kurmak isteyen Sünni radikal bir grubun başı olduğu belirtiliyor. FBI görevlisi Gary Leone, Abdullah’ın düzenli olarak devlete ve güvenlik güçlerine karşı vaaz verdiğini söyledi. Söz konusu grubun çoğunun siyah olduğu ve Amerikan hapishanelerinde İslam dinine geçtiklerini kaydetti.
haber1001

20 Aralık 2009
CIA Filistin'i Karıştırdı

Amerika Birleşik Devletleri, Küba'daki Guantanamo Üssü'nde uyguladığı işkence yöntemlerini Filistin'e taşıdı. İşte CIA'nın ilginç bağlantıları..

Filistin'in Batı Yakası'nda HAMAS taraftarlarına işkence yapan Mahmud Abbas'ın istihbarat biriminin CIA ile ortak çalıştığı ortaya çıktı. İngiliz The Guardian gazetesinin haberine göre, HAMAS taraftarlarını sorgulayan ve işkence yaptığı söylenen Filistin istihbarat biriminin Batı Yakası'nda CIA ile ortak çalıştığı kaydedildi.

CIA, İKİ İSTİHBARAT BİRİMİYLE ORTAK ÇALIŞIYOR
ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama'nın terör suçlamasıyla tutuklu bulunanlara işkence yapılmaması kararı vermesine rağmen CIA'nin HAMAS taraftarlarına işkence yaptığı söylenen Filistin istihbarat birimiyle işbirliği yapması, ABD'nin işkenceyi hala bir metot olarak kullandığını gösteriyor. İngiliz gazetesi The Guardian'ın haberine göre, Batı Yakası'nda CIA, iki Filistin istihbarat örgütüyle birlikte çalışıyor. Önleyici Güvenlik Teşkilatı (PSO) ve Genel İstihbarat Servisi (GI) ile birlikte çalışan CIA'nin, bu iki birime işkence teknikleri öğrettiği iddia edildi.

“CIA, FİLİSTİN İSTİHBARATINI KENDİ MALI GİBİ GÖRÜYOR”
İngiliz gazetesine konuşan Batılı bir diplomat, CIA'nin Filistinli bu iki istihbarat birimini kendi malı olarak gördüğünü belirtirken, bir başka diplomatik kaynak da ABD'nin Filistin istihbarat teşkilatı üzerindeki nüfuzunun çok büyük olduğunu ve bu durumu ‘teröre karşı savaş'ta önemli bir silah olarak düşündüklerini kaydetti.

YARGISIZ İNFAZLAR…
CIA'nın akıl verdiği Filistin istihbaratının Batı Yakası'nda hiçbir suçlamada bulunmaksızın HAMAS üyelerini işkenceye tabi tuttuğunun söylendiğini kaydeden gazete, HAMAS taraftarlarının çok kötü bir şekilde dövüldüğünü ve dar demir kafeslerde uzun süre uykusuz ve hareketsiz bırakıldığını belirtti. Tutukluların sivil mahkemelere çıkarılmak yerine 6 ay boyunca içeride tutulduktan sonra askeri mahkemeye çıkarıldığını kaydeden gazete, CIA'nin, Filistin istihbarat birimlerini kontrol ettiği iddiasını yalanladığını ancak ortak çalıştıklarını yalanlamadığını da kaydetti.

İŞKENCE EDİLEREK ÖLDÜRÜLDÜLER
Gazete, Batı Yakası'nda HAMAS taraftarlarına yapılan işkencenin Uluslar arası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Komitesi, Filistinli al-Hak örgütü, İsrailli B'Tselem örgütü ve hatta Filistin Yönetimi'nin İnsan Hakları Komisyonu tarafından da not edildiğini yazdı. Gazete, işkenceye tabi tutulan bazı tutukluların hayatını kaybettiğini kaydederek, 33 yaşındaki Haitham Amr'in sorgusundan dört gün sonra hayatını kaybederken, Amr'in vücudundaki darbelerin dövülerek öldürüldüğünü gösterdiğini kaydetti. Gazete, göz altındayken hayatını kaybeden bir başka kişinin ise 42 yaşındaki imam Macit al Barguti olduğunu yazdı.

ABBAS'IN BAKANINDAN İLGİNÇ SAVUNMA
Öte yandan Filistin Otoritesi İçişleri Bakanı Said Abu Ali işkence iddialarını ve göz altındayken işkence ölen bazı kişiler olduğunu kabul ederken, bu uygulamanın resmi bir politika olmadığını söylemesi dikkat çekti. Kendisini savunan Ali, bu tür uygulamaların her ülkede olabileceğini öne sürdü. Ali, CIA ile ilgili iddialar içinse, CIA'nin işkence yapan Filistinli istihbarat birimlerini bu konuda eğitmediğini , ancak Amerikalıların kendileriyle işbirliği yaptığını itiraf etti.

TARTIŞMALI GENERAL YİNE SAHNEDE
Gazete, 7500 kişilik Filistin Ulusal Güvelik Kuvvetleri'ne eğitiminin Batı Yakası'nda bulunan Amerikalı General Keith Dayton komutasında ABD, İngiliz, Kanada ve Türk subaylarınca eğitim verileceğini de yazdı. Amerikalı Dayton, iki yıl önce Gazze'de HAMAS ve El Fetih iç savaşında El Fetih'e silah ve para yardımı yaptığı iddia edilmişti.
Vakit

İngiltere, kreşlerde bile radikal İslam'ı denetliyor
18:00 - İngiltere'de polisin, "radikal İslamcıların anaokulu çağındaki çocukların beyinlerini yıkamalarını önlemek amacıyla" bu okullarda denetim yaptığı bildirildi. Times gazetesine göre, Batı Midlands'ta terörle mücadele şubesinde çalışan bir polis memuru, halka gönderdiği e-posta mesajında, "Bana radikalleşmiş ya da radikalleşmeye açık olduğunu düşündüğünüz kişileri, kaç yaşında olursa olsunlar bildirmenizi umuyorum. Kanıtlar, radikalleşmenin 4 yaşından itibaren olabileceğini gösteriyor" ifadesini kullandı. 11.12.2009 LONDRA
netgazete

Almanya'da Müslümanların evlerini basıyorlar
08 Ekim 2009, 09:40
Anadolu Haber

Dünyaya insan hakları dersi vermeye çalışan Batılılar, her fırsatta ikiyüzlülüklerini yansıtıyorlar.

Almanya'nın Başkenti Berlin'de, terör şüphesiyle Müslümanlara ait bazı evlerde arama yapıldı. Berlin polisinin bir sözcüsü, kendi ifadesi ile bazı ‘radikal dinci şiddet yanlıları’nın evlerini kapsayan operasyonun Berlin çapında düzenlendiğini belirtti.

Sözcü, operasyonun, terör eğitim kamplarında bulundukları şüphesiyle haklarında soruşturma başlatılan kişilere yönelik olduğunu, bu kişilerin saldırı planladıklarına dair somut bilgi bulunmadığını kaydetti.

Bild gazetesinde yer alan bir haberde de polisin 28 evde arama yaptığı ve operasyonun Çeçenlere yönelik olduğu ifade edildi. Haberde, yeterince ‘delil bulunmadığı’ için şüphelilerden hiçbirinin gözaltına alınmadığı kaydedildi. Berlin Eyaleti İçişleri Bakanlığı Sözcüsü de terör saldırısı yapılacağı yönünde herhangi bir bilginin bulunmadığını açıkladı.

Almanya’da yaşayan Türkler ise ev aramalarını kınayarak Almanya’yı insan haklarına saygıya çağırdılar. Tübingen Üniversitesi’nden Habib Azade; “Süreci biz de takip ediyoruz. Böyle giderse bir gün bizim de evimizi basacaklar. Berlin Başsavcılığı konu ile alakalı açıklama yapamıyor; çünkü delil yok. Berlin Eyaleti İçişleri Bakanlığı da açıklama yapamıyor, çünkü onların da söyleyecek sözleri yok. Biz bu haksız uygulamaları kınayarak toplumlar arası barış için Almanya’yı hukuka ve insan haklarına riayete çağırıyoruz” dedi.
(VAKİT)

The Guardian, ulaştığı belgede, İngiliz hükümetinin gençleri radikalizm tuzağına düşmekten kurtarmaya çalıştığı iddiasıyla masum Müslümanların özel bilgilerini depoladığını öne sürdü
17.10.2009

Gazetenin elde ettiği belgede, yetkililerin suçsuz Müslümanların siyasi ve dini görüşlerini gizlice öğrenmeye çalıştığı, kişinin sağlık durumu, cinsel hayatına ilişkin kişisel bilgilere ulaştığını gösteriyor.

Belgede ayrıca, bu kişisel bilgilerin ilgili kişiler 100 yaşına varıncaya kadar tutulduğunu gösteriyor.

The Guardian, programın 'radikalizmi önleme' adı altında gerçekleştirildiğini ancak farklı hedeflerin amaçlandığı yorumunu yaptı. Olaya tepki gösteren Liberty adlı düşünce kuruluşu direktörü Shami Chakrabarti, olayın İngiltere tarihinde en büyük casusluk olayı olduğunu söyledi. Chakrabarti, yapılan casusluğun kişilerin hareketlerini değil inançlarını hedef aldığını belirtti.

İngiliz hükümeti ve güvenlik yetkilileri, 140 milyon Sterlin'e mal olan programın Müslümanları hedef aldığı yönündeki iddiaların yalan olduğunu açıkladı.

Ancak programın sürdürülmesinde aktif rol oynayan yetkililere ulaştığını yazan The Guardian, yetkililerin bu programın Müslümanların düşünceleri ve inançları hakkında gizli bilgi toplamayı da kapsadığı görüşlerini aktardı.

Programın uygulandığını örnekleriyle açıklayan The Guardian, İngiltere'nin kuzeyinde bir öğrencinin Gaza konulu bir seminere katıldığı ve semineri veren öğretim görevlisi tarafından polise 'aşırı İslamcı' olarak rapor edildiğini ancak gerçekte böyle olmadığını yazdı.

Bir diğer örnekte ise, Londra'nın doğusunda bir okulda 9 yaşındaki bir Müslüman çocuğun yanı sıra Blackburn şehrinde 80 Müslüman'ın yine aşırı radikal olarak güvenlik birimlerine rapor edildiğini vurguladı.
haber10

Fransa'da, öğrenciye 'soykırım' cezası

17 Kasım 2009 Anadolu Haber

Fransa'da, 'soykırım' iddialarını kabul etmeyen 13 yaşındaki bir Türk öğrenci okuldan uzaklaştırıldı.

Fransa'da Ermeni soykırımını inkâr edenleri cezalandırmayı öngören kanun teklifi henüz yasalaşmadı. Ancak Fransız okulları şimdiden soykırımı kabul etmeyen Türk öğrencileri cezalandırmaya başladı. 13 yaşındaki Mustafa Doğan, Ermenilere soykırım yapılmadığı fikrinde ısrar edince okuldan uzaklaştırıldı. Fransız koleji, Mustafa'ya soykırımı araştırması ve kabul etmesi için iki gün süre verdi. Ayrıca ödev yaparken Türk sitelerine bakmaması ve soykırım tanıkları ile görüşmesi istendi.

Nancy şehrinde yaşayan Musta-fa'nın tarih öğretmeni, geçen hafta yapılan yazılı sınavda, 1915 olayları ve "Ermeni soykırımı" ile ilgili bir soru sordu. Daha önce bu konuda sınıfta öğretmeni ile tartışan Türk öğrenci, "sinirlenerek", "Soykırım olduysa da hak ettiler" diye yazdı.

Zaman'a konuşan Mustafa, daha önce öğretmeni ile arasında geçen tartışmaya işaret ederek, "Olmadı deseydim sıfır vereceklerdi. Brevet (ortaokul bitirme sınavı) için önemli bir sınavdı." şeklinde konuştu. Bunun üzerine, okul müdür yardımcısı derhal Mustafa'nın babasını arayarak "Çocuğunun Fransız yasaları önünde büyük bir suç işlediğini ve hemen görüşmeleri gerektiğini" bildirdi. Baba Mehmet Doğan, "Ben, soykırımı kabul etmeyenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa duymadım." diye tepki gösterince müdür yardımcısı, "Oğlunuzun, bunları nereden öğrendiğini görmüş olduk." diyerek babayı da suçladı.

Olay üzerine toplanan okul yönetimi, bu tavrından dolayı Mustafa'yı iki gün okuldan uzaklaştırma cezası ve bu süre içerisinde soykırımı tanıma ödevi verdi. "Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlenen Ermeni soykırımı: İnsanlığa karşı bir suç" başlıklı ödevde, Mustafa'dan "soykırım"ın, "Tarihî konteksini araştırması", "olayları (katliamları, kaç kişinin öldüğünü ve nasıl yapıldığını) detaylandırması", "tanıklarla görüşmesi" ve özellikle "soykırımın tanınması ve soykırım için militanlık yapan Türkler üstünde durması" istendi. Ayrıca araştırma yaparken Türk internet sitelerine bakmaması ve Wikipedia'ya dikkat etmesi gerektiği bildirildi. Mustafa, bu ödevi hazırlayıp dün arkadaşları önünde "Ermeni soykırımını" anlatacaktı. Fakat Türk öğrenci, ödev yerine Fransa'da faaliyet gösteren COJEP isimli Türk sivil toplum örgütünün hazırladığı bir mektubu verdi. Dün tarih öğretmeninin "Sana hatanı düzelt diye bir fırsat verdik. Soykırımı kabul et" diye kızdığını ifade eden Mustafa, öğretmeninin buna Fransa'da soykırımı inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa olduğunu gerekçe gösterdi. Mustafa ise söz konusu kanun teklifinin henüz yasalaşmadığını söylese de öğretmeni dinlememiş.

OKUL MÜDÜRÜ CEZAYI SAVUNDU

Fransız Parlamentosu, 2001 yılında çıkardığı bir yasa ile 1915 olaylarını soykırım olarak tanıdı. Fakat, "Ermeni soykırımını" tanımayanların cezalandırılmasına ilişkin tasarı henüz yasalaşmış değil. 2006 yılında Fransa Milli Meclisi'nden geçen kanun teklifi, üç yıldan bu yana Senato gündemine gelmeyi bekliyor. Fakat Nicolas Sarkozy yönetimi söz konusu kanun teklifinin yasalaşmasını istemediğini açıkça dile getiriyor. Öte yandan, Milli Meclis başkanı başkanlığındaki bir parlamento komisyonunun hazırladığı raporda artık tarihî konularda yasa çıkarılmamasını önerilmişti. Mustafa'nın yaşadıkları, bazı Fransız okullarının sanki bu kanun çıkmış gibi uygulamaya geçtiklerini ortaya koyuyor.

Paris, AB'nin ocak ayında çıkardığı, üye ülkelerde soykırım, savaş ve insanlık suçlarını inkar ya da tahfif edenleri cezalandırmayı öngören çerçeve kararına şerh düşerek bu suçların ancak uluslararası bir mahkemenin kararıyla kesinleşmesi halinde cezalandırılabileceğini beyan etmişti.

Baba Mehmet Doğan, okul müdür yardımcısını ırkçılıkla suçluyor. Oğluna, 1915 olaylarını soykırım olarak tanı diye baskı yaptıklarını dile getiren Doğan, öğretmenin daha 13 yaşında olan ve "sıcakkanlı" olarak nitelediği Mustafa'yı "provoke etmekle" itham ediyor. "Ermeni soykırımına" inanmadığını ve oğlunu desteklediğini ifade eden baba Doğan, "Ama soykırımı hak ettiler diye yazmaması iyi olurdu. Keşke bu cevabı vermeseydi. Sinirlendirmişler." şeklinde konuşuyor. Sınavda neden böyle bir cevap verdiğini açıklayacağını, ama zamanın yetmediğini belirten Mustafa ise öğretmenlerinin 1915 olaylarını anlatırken çok yanlı olduklarını ve olayların öncesini anlatmadıklarını iddia etti. Öğretmenine, "Türkiye'de yaşayan Ermenilerin Türklere karşı savaşta Türklere karşı Ruslarla birlikte olduklarını neden anlatmıyorsunuz?" diye sorduğunu bildiren Mustafa, öğretmeninin ders programında olmamasını gerekçe gösterdiğini söyledi. Olay üzerine okul nezdinde girişimlerde bulunan Türk sivil toplum kuruluşu COJEP ve Mustafa'nın babası, cuma günü okul müdürü ile görüşecek.

Zaman'ın ulaştığı Jacques Marquette isimli ortaokulun müdürü Francis Vignola, Mustafa'ya uygulanan yaptırımı ve öğretmeni savundu.
Kaynak: Zaman

30 Kasım 2009 08:23
İsviçre'de Minare Yasağı

Özgürlükler ülkesinin büyük utancı! Minare yapılıp yapılmaması için sandık başına giden halk, minarelerin yasaklanması yönünde oy kullandı...

İsviçre'de aylardır tartışılan minare yapımının yasaklanmasına ilişkin referandumdan yasak yönünde karar çıktı. İslam Konferansı Teşkilatı kaynakları, "İslam dünyası hayal kırıklığına uğradı. İsviçre İslamofobi'nin etkisine girdi.'' değerlendirmesi yaparken, İsviçreli Yeşiller, yasakçı kanunun iptal için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmeye hazırlanıyor.

İsviçre'deki 'minare' referandumundan sürpriz bir sonuç çıktı. Yeni minare inşasının yasaklanması talebiyle dün yapılan oylamada halk, anketlerin aksine yasağa yüzde 57,5 destek verdi.
aktifhaber

16 Aralık 2009
Fransa'da Çarşaf Yasağına Doğru
Fransa'da yayımlanan Le Figaro gazetesi, çarşafın bazı kamu binalarında yasaklanmasının gündemde olduğunu yazdı.

Fransa parlamentosunda çarşaf giyimi konusunda oluşturulan araştırma komisyonunun çalışmalarına değinilen haberde, hükümetin çarşafı tamamen yasaklamak yerine, sadece bazı kamu binalarında yasaklamakla yetinmek istediği bildirildi.

Gazete, hükümetin, geniş çaplı bir yasağın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden dönmesinden çekindiğini belirtti.
aktifhaber

06 Ocak 2010
Norveç'te Türk Ailesine Vahşet!
Norveç'in başkenti Oslo'da kalp krizi geçiren annelerine ambulans isteyen Türk çift ambulans beklerken, başlarına gelmeyen kalmadı...

Türk aile sadece ambulans istiyordu. Canan Uçarlı'nın annesi fenalaşmıştı. Eşi Ferdai Uçarlı ile ambülans istemişti ancak onların bu isteklerine Norveç polisi böyle cevap verdi.

Anne Döndü Tulum, pazar günü kalp krizi geçirdi. Damadı ambülansı arayarak yardım istedi. Ancak ambülans bir türlü gelmiyordu. Kızı Canan Uçarlı ve damadı Ferdai Uçarlı defalarca ambülansı aramalarını sürdürdü. Tek amaçları aniden fenalşan annelerini hemen tedavi edecek bir yer bulmaktı. Ancak evlerine ambülans yerine 7 kişilik bir polis ekibi geldi.

Polise ambülansı soran Damat Fedai Uçarlı ile polis arasında tartışma çıktı. Polis, Fedai Uçarlı'yı soğuk kış gününde yere yatırdı.Canan uçarlı da polisin sert muamelesiyle karşılaştı.Hasta annelerine ambülans bekleyen Türk çift polisten gördükleri muameleye inanamadı.

Polisin uyguladığı şiddet bir yana Uçarlı çiftinin annesi ambulansın geç gelmesi sonucu hayatını kaybetti.Türkiye'nin Oslo Büyükelçiliği, olayla ilgili harekete geçti ve soruşturma başlatılması için konuyu Norveç makamlarına iletti.
aktifhaber

07 Ocak 2010
ABD'den Müslüman Kadına Veto
ABD'deki eşini ziyaret etmek isteyen Ürdün asıllı Kanada vatandaşı Manna, terörist muamelesi yapılarak ABD'ye girmesine izin verilmediğini anlattı.

ABD'deki eşini ziyaret etmek isteyen Ürdün asıllı Kanada vatandaşı Ayet Manna'nın, ABD'ye girmesine izin verilmedi.

CBC Televizyonu'na konuşan Ayet Manna (25), Halifax Stanfield Uluslararası Havaalanında meydana gelen gelişmeleri şöyle anlattı:

"Havaalanında diğer tüm yolcular gibi sıramı beklerken, yanıma gelen görevli tarafından güvenliğe davet edildim. Çünkü salondaki başörtülü tek bayan bendim. 4 saat boyunca, Amerikan Gümrük ve Sınır Koruma Birimi ajanlarınca sorgulandım. Tüm parmak izlerimi aldılar. Son derece kaba idiler ve hakaret edip bağırdılar. Bana ABD'ye giremeyeceğimi söylediler. Daha sonra iki ajan ve polis eşliğinde, sanki bir teröristmişim gibi, herkesin önünde beni havaalanından dışarı çıkardılar."

Ürdün asıllı olan Ayet Manna, 15 yıldır Halifax'ta yaşadığını, 12 yıldır da Kanada vatandaşı olduğunu ifade etti. Ürdün, ABD'nin ülkeye giriş yasağı koyduğu 11 ülke arasında bulunmuyor.
aktifhaber

Fransa, çarşaf için Danıştay'ın fikrini sordu
Fransa Başbakanı François Fillon, Danıştay'a gönderdiği mektupta, hükümetin konuyla ilgili sunacağı olası bir yasa tasarısının, anayasaya uygun olup olmadığı konusunda Danıştayın kendisine görüş bildirmesini talep etti. Fransa'da hukukçuların büyük kısmı, olası bir yasağı n Fransız Anayasasına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olacağı düşüncesinde. 30.01.2010 PARİS netgazete

16 Şubat 2010
İngilizler'in de Ebu Garibi Varmış!
Irak'ta Amerikan askerlerinin Ebu Garib cezaevinde uyguladığı işkencelere benzer manzaraların İngiliz askerleri tarafından da yaşatıldığı ortaya çıktı.

2003 yılında Iraklı esirlere işkence yaptığı gerekçesiyle 7 yıldır yargılanan İngiliz Albay Jorge Mendonca'nın önceki günkü duruşmasında ortaya yeni bir fotoğraf çıktı.

İngiltere'deki Daily Mail gazetesi tarafından yayımlanan yeni fotoğrafta, bir İngiliz askeri, gözleri ve başı tamamen bantlanmış bir Iraklı esirin saçından tutarak poz verirken görülüyor.

Albay Mendonca, 2003 yılında Baha Musa adlı Iraklı bir resepsiyon görevlisinin ölümünden dolayı yargılanıyor. Mendonca, başında bulunduğu Lancachire Tugayı 1. Taburu'nun (1QLR) sorumluluğundaki gözaltı merkezinde işkence yapıldığından haberi olmadığını ve subaylarının bu tip olayları kendisinden gizlemiş olabileceğini iddia ediyor.

Baha Musa adlı resepsiyon görevlisi Basra'daki İbni El Hayham Oteli'nden alındıktan sonra İngiliz üssüne götürülmüş ve birkaç gün sonra öldüğü açıklanmıştı. Olay üzerine üs komutanı Albay Mendonca hakkında işkence davası açılmıştı.

İngiliz basınında çıkan son skandal fotoğrafın da Albay Mendonca'nın komuta ettiği 1QLR birliğinde çekildiği ortaya çıktı.

Son fotoğrafın, hem başında bulunduğu üste işkence yapıldığından haberi olmadığını söyleyen albayın durumunu hem de bugünlerde Afganistan'da çatışan İngiliz ordusunun imajını zora sokacağı belirtiliyor.
aktifhaber

21 Şubat 2010
İslam'ın Tarihine Bile Düşmanlar!
İsviçre'nin minare yasağını destekleyen Nicolas Sarkozy hükümeti şimdi de İslam'ın “Altın Çağı” olarak adlandırılan 11 ve 12'nci yüzyılı kitaplardan sildi... t

Fransa'da daha önceki icraatlarında İslam karşıtı bir tutum takınan, İsviçre'nin minare yasağını destekleyen Nicolas Sarkozy hükümeti şimdi de İslam'ın “Altın Çağı” olarak adlandırılan 11 ve 12'nci yüzyıla taktı.

Eğitim Bakanlığı lise tarih kitaplarından İslam uygarlığının altın yıllarının anlatıldığı “12’nci yüzyılda Akdeniz: Uygarlıkların buluşma noktası” bölümünün yerine “Ortaçağ Hristiyanlığında köy hayatı” konusunun koyulacağını söyledi.

Fransız liselerinde okutulan tarih kitaplarında bugüne kadar 12’nci yüzyılda Avrupa’da etkin olan İslam uygarlığı detaylarıyla anlatılıyor ve Avrupa’nın farklı kültürlerle ilişkisi üzerinde duruluyordu. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı, tarih derslerinde gelecek yıldan itibaren Endülüs’ün, İslam medeniyetinin, bilim ve sanat dünyasının anlatıldığı “12nci yüzyılda Akdeniz: Uygarlıkların Buluşma Noktası” adlı bölümün yerine, “Ortaçağ Hristiyanlığında köy hayatı” isimli bölümün kitaplara konulması kararını verdi.

“Constantinople’den İstanbul’a”
Yani çocukların Avrupa’da Rönesans’in temellerini atan ve özellikle İspanya’da uzun süre etkili olan İslam uygarlığıyla ilgili (Altın Çağ) bilgilenmeleri engellenecek. Eğitim Bakanlığı yetkilileri Rue89 sitesinde çıkan haberin ardından kitapların henüz hazırlık aşamasında olduğunu ve hiçbir şeyin kesinleşmediğini söyledi. Yetkililer kitaplarda “Constantinapole’den İstanbul’a” başlıklı bir bölüm olduğunu ve farklı uygarlıkların öneminin burada anlatılacağını savundu. Ancak ders programına göre bu bölüme derslerde yalnızca 1 saat ayrılıyor. Yeni kitapların kullanımı eylül ayında başlayacak.
aktifhaber

İmam ABD'ye işkenceyi kabul ettirdi
8 Mart 2010
Guantanamo'da işkence gören imam, ABD mahkemesine işkenceyi itiraf ettirdi.

Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) 11 Eylül terör saldırılarının ardından tutuklanıp 4.5 ay cezaevinde tutulan Konyalı eski imam İbrahim Türkmen (44), açtığı dört davanın ikisini kazandı, ikisini kaybetti.

Hapishanede kendisine kötü muamele ve işkence yapıldığı iddiasıyla açtığı dava ile ABD yönetiminden 1 milyon 500 bin dolarlık tazminat davasını kaybeden Türkmen, ibadet özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili açtığı davayı ise kazandı.

Amerikalı hakim, tutuklama sırasındaki hukuksuzluklar ile cezaevindeki kötü muamele ve işkenceleri kabul etti, ancak bu hukuksuzlukları, ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartlara bağladı.

ABD'de 11 Eylül 2001 tarihinde uçaklarla ikiz kulelere düzenlenen bombalı saldırı sonrası tutuklanan ve 4.5 ay cezaevinde kalan Konyalı eski imam İbrahim Türkmen, cezaevinde gördüğü işkence nedeniyle başlattığı hukuk mücadelesini kaybetti. Avukatları William Goodman ve Robert T. Barry'nin, dönemin ABD Adalet Bakanı John Ashcroft ve FBI Başkanı Robert Mueller aleyhinde açtığı ceza ve tazminat davasının sonuçlandığını açıklayan Türkmen, "Davayı kaybettik. İşkence ve kötü muamele yaptıklarını kabul ediyorlar ancak davayı kaybediyoruz. Anlaşılır gibi değil. Dünyayı yönettiğini iddia eden bir ülkede adalet denen bir şey yok." dedi.

İbrahim Türkmen, yaklaşık 3 ay önce Newyork Brooklyn Federal Mahkemesi'nde süren davayı kaybedeceklerinin kendilerine sinyalleri verilince, avukatlarının da tavsiyesi üzerine bu davayı bir alt mahkemeye çektiklerini söyledi. Yüksek mahkemenin verdiği kararların bundan sonra göçmenler tarafından açılacak bu tür davalar için emsal teşkil edeceği için bu kararı aldıklarını anlatan Türkmen, "Eğer yüksek mahkemede davayı kaybetmeyi göze alarak devam etseydik bundan sonra ABD'ye gidecek tüm göçmenlerin hak arama mücadelesi bu dava nedeniyle reddedilecekti. Ben de böyle bir mağduriyetin oluşmasına sebep olan kişi olmak istemedim." ifadelerini kullandı.

ABD KÖTÜ MUAMELEDE BULUNDUĞUNU KABUL ETTİ

Alt mahkeme hâkiminin, 'dinini tatbik etmeyi engelleme' ve kişisel mülkün gasp edilmesiyle ilgili taleplerini kabul ettiğini anlatan İbrahim Türkmen, "Hakim, tutuklanmalardaki hukuksuzluklar ile cezaevindeki kötü muamele ve işkencelerle ilgili taleplerimizde haklı olduğumuzu söyledi. Ancak ülkenin 11 Eylül tarihinde terör tehdidinde olduğu belirtilerek talebimiz reddedildi." dedi.

ABD'nin uluslararası hukuk kurallarını çiğnediğini dile getiren Türkmen, "Hükümetin ulusal çıkarları tehlikede olduğundan o zaman yapılanlar uygun görülmüştür" şeklinde bir gerekçenin kabul edilemez olduğunu söyledi. Türkmen, "Böyle bir gerekçe olur mu? Kararın gerekçesi de hukuk dışı. 11 Eylül'den sonra ABD'de hukuk tamamen bitti. Kanun, hukuk ve nizamlar tanınmaz oldu; kararlar hissi alındı. Bu ABD hükümetinin o dönemde işkence de dahil her yola başvurduğunu resmen kabul etmesi anlamına da geliyor." diye konuştu.

İMAMLIĞA DÖNEMEDİ ESNAF OLDU

İbrahim Türkmen, yeniden imamlık yapmak için müftülüğe başvuruda bulundu. Ancak kendisine kadro olmadığı ifade edilince imamlığa geri dönemeyen Türkmen, iş hayatına atıldı.
habertaraf

Çok sayıda masum Afgan öldürdük'
05 Nisan 2010
ABD'li general McCrystal, askerlerinin Afganistan'da çok sayıda masum sivili öldürdüklerini itiraf etti.

Afganistan'da uluslar arası gücün ABD'li komutanı General Stanley McChrystal, ülkedeki Nato ve ABD ordusuna bağlı askerlerin çok sayıda sivil Afgan'ı öldürdüğünü kabul ederek, katliamlara en üst düzey teyiti de yapmış oldu.

McChrystal, askeri yetkililerle yaptığı görüşmede, tehdit oluşturduğu zannıyla çok sayıda sivili askerler tarafından öldürüldüğünü söyledi.

New York Times gazetesi de 9 ayı aşkın süredir uluslar arası gücün başında bulunan McChrystal'in sivil ölümlerinin önüne geçemeyen bir kişi olduğunu söyledi.

McChrystal, amacının askerleri eleştirmek olmadığını vurgularken, kontrol noktalarında ya da devriyeler sırasında militan oldukları şüphesiyle öldürülen Afganların büyük bölümünün masum siviller olduğunun anlaşıldığını söyledi.

Geçtiğimiz yılda Alman askerlerinin büyük sivil Afgan katliamını gerçekleştirdikleri Kunduz'dan da benzeri itiraflar dile getirilmişti.
anadoluhaber

Fransa'da Peçeli Sürücüye Ceza

Fransa'da bir kadın sürücü, peçeli giysisiyle araç kullandığı için para cezasına çarptırıldı.

24.04.2010

Adı açıklanmayan 31 yaşındaki sürücü, LCI televizyonuna, Nantes kentinde otomobil kullanırken polis tarafından durdurulduğunu söyledi.

Kadın sürücü, kıyafetinin araç kullanma açısından risk oluşturduğu gerekçesiyle polisin kendisine 22 avro ceza kestiğini söyledi.

Peçesinin gözlerini örtmediğini, görüş alanı açısından bir engel taşımadığını savunan sürücü, cezanın iptali için mahkemeye başvuracağını belirtti.
Timeturk

01 MAYIS 2010
Belçika'da peçeye kamu yasağı

Koalisyon hükümetinin dağıldığı Belçika'da hükümet gider ayak meclisin alt kanadında peçe ve burkayı yasaklayan yasa teklifini onayladı. Teklif üst kanatta da onay görürse kamuya açık alanda yüzü örtmek yasaklanacak. Yasağı ihlal eden 15-25 euro para cezası ödeyecek, 7 gün hapis yatacak

Belçika'da parlamentonun alt kanadı, kamuya açık yerlerde peçe ve burka gibi yüzü kapatan giysiyi yasaklayan yasa teklifini onayladı. Parlamentonun alt kanadında oylamaya sunulan ve sahiplerinin bir güvenlik önlemi olarak nitelendirdiği teklife 136 milletvekili 'Evet' oyu verirken, 2 milletvekili çekimser kaldı.

Yüzü tamamen ya da kısmen kapatacak şekilde örtünmenin yasaklanmasını öngören yasa teklifinin birkaç ay içinde, parlamentonun üst kanadı tarafından da onaylanması bekleniyor. Bu durumda Belçika, yüzü kapatan giysinin ceza gerektiren suç olarak kabul edileceği ilk Avrupa ülkesi olabilecek. Yasa teklifinin parlamentonun üst kanadında da kabul edilmesi halinde, Belçika'da yüzü kapatan giysi giyenler, 15 ila 25 euro para ve 7 gün hapisle cezalandırılabilecek. Belçika'da koalisyon hükümetinin geçen hafta yıkılması ve erken seçim ihtimalinin belirmesi nedeniyle, parlamentonun feshedilmesi halinde teklifin yasalaşmasında gecikme olabileceği belirtiliyor. Yasa teklifini hazırlayanlar, yüzlerini kapatan kişilerin teşhis edilememesinin güvenlik açısından risk oluşturduğunu savunuyor. Uluslararası Af Örgütü, söz konusu yasa teklifini kınayarak, teklifin ifade ve inanç özgürlüğünü ihlal ettiğini ve 'tehlikeli bir örnek' oluşturduğunu savundu. Liberal Parti'den Denis Ducarme, Fransa, İsviçre, İtalya ve Hollanda'nın da kendileriyle aynı fikirde olduklarını ve onların da bu yasağı getireceklerini umduğunu söyledi.

Fransa da 150 euro ceza kesecek
Peçeli çarşafın kamuya açık yerlerde yasaklanmasını öngören yasa tasarısı 15 Mayıs'ta Fransa'da Bakanlar Kurulu'na getirilecek. Le Figaro'ya göre, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin desteklediği tasarıda, hiç kimsenin yüzünü kamuya açık yerlerde kapatamayacağına vurgu yapılacak. Tasarı 2 maddeden oluşacak. İlk maddeye göre, ihlalde bulunanlara 150 euro para cezası verilecek. İkinci maddeye göre ise zorla peçeli çarşaf giyilmesi için baskı tehdit ve şiddet uygulayanlara da bir yıl hapis ile 15 bin euroya kadar para cezası verilecek. Tasarının eylül ortalarında yasalaşması bekleniyor.
akşam

02 Mayıs 2010
"Tüm Avrupa'da Yasak" Çağrısı
AP Başkan Yardımcısı tüm Avrupa çapında yasak çağrısı yaptı. Müslümanlar kendilerini kovma kampanyası yürütüldüğü görüşünde...

Belçika ve Fransa hemen her yerde peçe ve burkaya yasak yoluna saparken, Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Avrupa çapında yasak çağrısı yaptı. Belçikalı Müslümanlar kendilerini kovma kampanyası yürütüldüğü görüşünde

Belçika parlamentosunun alt kanadının kamuya açık her yerde peçe yahut burka giyilmesini yasaklayan tasarıyı onaylarken, Fransa’nın da yasak tasarısına ağır ceza koyması hem etki hem tepki yarattı. Avrupa Parlamentosu (AP) Başkan Yardımcısı Silvana Koch-Mehri tüm Avrupa’da burkanın yasaklanmasını isterken, Müslümanlar endişeli.

AP Başkan Yardımcısı’nın sözleri, Avrupalıların artan Müslüman nüfusun liberal ve laik değerlerine tehdit teşkil ettiğinden korkmasına koşut olarak Belçika ve Fransa’ınn yolundan diğer ülkelerin de gidebileceğine yoruldu. Belçikalı Müslümanlar ise, peçe yasağının güvenlikle gerekçelendirilmesini inandırıcı bulmadıklarını söyleyip bunu kendilerini kovmaya yönelik bir kampanya olarak yorumladı.

Brüksel’deki Büyük Cami’ye giden tesettürlü kadınlardan Souad Barlabi “Bence bizi ortadan kaldırmak istiyorlar. Kendimizi saldırı altında hissediyoruz” derken, ülkenin Flamanlarla Valonlar arasında bölünmenin eşiğine gelmesine atıfla ekledi: “Oysa Belçika’nın çok önemli sorunları var.”

İslam’a sonradan geçen ve dini objeler satan Samuel Bulte, güvenlik gerekçesini “Burka giyenlerin kaçı soygun yapmış?” diye sorguladı. Bulte, Nazilerin Yahudilere taktığı Davud yıldızına atıfla “Korkarım, yakında Müslümanların sırtına hilal çizecekler” diye çıkıştı. Yaşlı bir adam “Meryem Ana’nın da örtüsü var” diye bağırırken, 25 yaşındaki Said laik bir ülkenin dini meselelere müdahelesine şaştığını dile getirdi.

Parlamentoda hiç aleyhte oy çıkmazken, çekimser kalan iki vekilden Flaman Sosyalist Bruno Tuybens “Suç ile peçe arasında bağlantı yok” dedi. Tasarı sokak, park, spor alanı ve kamusal binalarda peçe-burkayı yasaklıyor. İhlalciler 15-25 avro para, bir hafta hapis cezası alabilir. Fransa ise kamuya açık yerlerde yüzünü örten kadınlara 150, buna zorlayanlara 15 bin avro para cezası ile bir yıl hapis öngörüyor.
akt'fhaber

Schengen vizesi için başvuran Taraf'ın başörtülü yazarı Elif Çakır'dan kulaklarını gösteren fotoğraf istendi

15 Mayıs 2010 İtalya'nın İstanbul Başkonsolosluğu, Schengen vizesi için başvuran Taraf gazetesi yazarı Elif Çakır'ı şoke etti! Başörtülü olan Çakır'dan kulaklarını gösteren fotoğrafı isteyen konsolosluk, "Sizin gönderdiğiniz fotoğraf yasalarımıza uygun değil. Yasalarımıza uygun fotoğraf gönderdiğiniz takdirde hemen vizenizi verebiliriz" dedi. Elif Çakır, başından geçenleri şöyle anlattı...

"Elif Hanım merhaba... sizin vizeyi vermiyorlar... Kulaklarınızı ve boynunuzu gösteren fotoğraf gerekiyormuş..."

"Nasıl yani, anlamadım?"

"Yeni kurallar böyleymiş. İsterseniz bir de siz arayın."

İtalya Başkonsolosluğu, özel kalem müdürü .... ....

"İyi günler, ben Elif Çakır, Schengen başvurum vardı. Daha önce vize aldığım aynı fotoğrafları gönderdim. Vize verilemeyeceğini söylemişsiniz, durumu öğrenebilir miyim?"

"Elbette. Konsolosluğumuzdan vize alabilmeniz için Schengen yasaları gereği kulaklarınızı ve boynunuzu gösteren fotoğraf istiyoruz. Sizin gönderdiğiniz fotoğraf yasalarımıza uygun değil. Yasalarımıza uygun fotoğraf gönderdiğiniz takdirde hemen vizenizi verebiliriz."

"Hanımefendi ben inançları gereği, inancının yasalarına uygun örtünen birisiyim. Marjinal bir aksesuar taşımadığım gibi keyfiyetten de örtünen birisi değilim. Yüzüm, gözlerim, kaşlarım hatta çenem dahi tamamen tanınacak şekilde... Yüzümde peçe yok. Kulaklarımı ne yapacaksınız?"

"Hanımfendi inancınız gereği örtünebilirsiniz, bu sizin bileceğiniz bir şey, ancak Schengen yasaları gereği kulaklarınızı ve boynunuzu görmek istiyoruz, yani fotoğrafta açıkta olması lazım. Diğer türlü vize vermemiz mümkün değil. Yasalar hanımefendi!"

BİRKAÇ AY İÇİNDE NE DEĞİŞTİ?

"Fakat birkaç ay önce aynı fotoğrafla vize almıştım. Şimdi ne değişti?"

"O zaman biz size kolaylık gösterip vermiştik. Yani bir nevi yasayı deldik. Ama ikinci kez delemeyiz. Bu kez de siz kendi yasanızı delip istenilen şekilde fotoğraf gönderin!"

Konuşmanın tamamını yazacak değilim, ancak gerilime doğru gittiğini tahmin edebilirsiniz...

Son noktada özel kalem müdürünün şöyle garip bir isteği oldu: “Gazetenizin en yetkili ismi, mesela yazı işleri müdürü olabilir, konsolos beye antetli bir kağıda dilekçe yazsın. Sizinle ilgili durumu bildiren bu yazıyı bize fakslayın.”

Hepten şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemedim. Yıldıray Oğur'a telefon açıp ne diyeceğim şimdi?

"Yıldıray, Schengen yasaları uyarınca benim kulaklarımı görmek istiyorlar. Ben de öyle fotoğraf vermeyi kabul etmiyorum. Benimle ilgili olarak, inancımdan dolayı böyle örtünmek zorunda olduğumu, iki adet kulağımın ve bir adet boynumun bulunduğunu belirten bir resmî yazı verebilir misin!?" mi diyeyim.

Nereden baksanız trajikomik bir durum. Konuyu etraflıca konuşmaya başlayınca bunun hayli eğlenceli bir konu olduğunu fark ettik. Konu hakkında epeyce latife ürettik.

"... Yazarımız, inancından dolayı örtülüdür. Nokta. Yazarımızın beyanına göre kulakları ve boynu vardır. Nokta. Ancak bizce de boynu ve kulakları görülememiştir. Nokta. Boynunu ve kulaklarını size göstermesi yine inancının yasalarına aykırıdır. Nokta!.." Eğlenceli tarafından bakmasam, sinirden patlayacağım bu tavır karşısında. Hani parmak izinden, göz retinasından insanlar tanınıyor artık. Vizedeki fotoğraf neye yarayacak ki. Bir de, konsolosluktaki hanımefendi, "Sizin gibi örtünen diğerleri istediğimiz şekilde fotoğraf verdi, siz niye itiraz ediyorsunuz" demez mi? Karşımdakine diyecek bir şeyim yok. Her meseleyi "aman tatsızlık olmasın" diyerek çözmeye alışan bizim camianın boşvermişliğine de sinirleniyorum.

EMİNE ERDOĞAN NASIL GİRİYOR?

Bu arada aklıma Emine Erdoğan ve Hayrünnisa Gül geliyor. Ve diğer örtülü bakan ve milletvekili eşleri... Acaba onlar da kulaklarını ve boyunlarını açıkta bırakan fotoğraflar mı veriyorlar? Yoksa onlar için özel bir uygulama mı var?

Buradan sayın Başbakan'a ve dahi Cumhurbaşkanı'na sesleniyorum: Acaba sizin eşlerinize de bu muamele yapılıyor mu? Yoksa aramızda imtiyazlı örtülüler var da haberimiz mi yok! Ya da özel uygulamadan dolayı, vatandaşlarınızın neler yaşadığını hiç umursamıyor musunuz? Ya da belki bilmiyorsunuz diye daha hafif söyleyeyim, haberiniz var mı bunlardan?

Bisikletle AB turu yapan sayın Egemen Bağış'a da bir notum var: Avrupa Birliği önümüze sürekli yeni fasıllar açarken, siz de bir "başörtüsü" faslı açmayı deneyebilir misiniz acaba?
netgazete

Sosyal Demokratlar Almanya'da Türkleri istemiyor
04:00 - Alman Birlik 90/Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir, Almanya'daki Türk ve Arap göçmenleri eleştirmesiyle sıkça gündeme gelen Almanya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin'in "Almanya Kendini Yok Ediyor" adlı kitabındaki iddialarına tepki gösterdi. 26.08.2010 HAMBURG netgazete

Dr. Afiye Sıddiki'ye Özgürlük!
29 Eylül 2010


Amerika'da 86 yıl hepis cezasına çarptırılan Pakistanlı Afiye Sıddıki'nin serbest bırakılması için Mazlumder ABD elçiliği önündeydi.

11 Eylül Saldırıları sonrasında ailesiyle görüşmek için gittiği Pakistan’da kaçırılan, Pakistan ve ABD istihbarat örgütlerince işkence edilen Afiye SIDDIKİ Manhattan'daki ABD Bölge Mahkemesi'nde görülen davada 86 yıl hapse mahkum edildi.

38 Yaşındaki tıp doktoru Afiye Sıddiki''nin serbest bırakılması için MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk ÜNSAL, MAZLUMDER Üye ve gönüllülerinin katılımı ile ABD Elçiliğinde bir açıklama yapıldı.

Açıklamayı MAZLUMDER Genel Merkezi adına Ankara Şube Başkanı Üstün BOL okudu.

Basın Açıklaması Metni:

DR. AFİYE SIDDIKİ’nin Şahsında Pakistan ve ABD Hukuku Katlediyor!

Doktor Afiye SIDDIKİ, diğer adıyla 650 numaralı mahkum geçtiğimiz günlerde Manhattan'daki ABD Bölge Mahkemesi'nde görülen davada 86 yıl hapse mahkûm edildi.

38 Yaşındaki Afiye SIDDIKİ'nin mahkûmiyet gerekçesinde ele geçirdiği bir tüfekle ''Amerikalılara ölüm'' diye bağırdıktan sonra Amerikalı yetkilileri vurmaya çalıştığı belirtilmektedir. Amerikan askerlerinin ifadelerine dayanarak ve herhangi bir somut delile dayanmadan verilen bu karar hukuk tarihine benzerlerini sıklıkla gördüğümüz bir“Amerikan komedisi” olarak geçecektir.

Doktor Afiye SIDDIKİ, 2003 yılında ailesini ziyaret etmek için gittiği Pakistan’da kaybolmuş, kayıp olduğu bu süre içerisinde Pakistan istihbarat birimlerince işkence edilerek sorgulanmış, ardından da Amerikan istihbarat birimlerine servis edilmiştir.

Amerikan istihbarat servislerince gizli bir hapishanede 2008 yılına kadar işkence edilmiş, aynı hapishaneyi paylaşan başka bir mahkûmun hapishaneden kurtulduktan sonra anılarında Dr. SIDDIKİ’den bahsetmesi ile Amerika’ya başka bir cezaevine nakledilmiştir. Pakistan’da kaçırıldığı sırada yanında en büyüğü dört yaşında olan üç çocuğu da bulunan Dr. SIDDIKİ yıllarca işkence altında tutulduğu hapishanede akli dengesini kaybetmiştir.

Vatandaşı olduğu Pakistan devletinin SIDDIKİ’yi sahiplenmemesi, haklarını aramaması, ülkesine iade edilmesini talep etmemesi, Pakistan Dış İşleri Bakanlığının ümitsizliğe uğradığını ve hüzünlü olduğunu belirten açıklaması ve efendisiyle arasını bozmamak için yurttaşlarını feda etmesi Pakistan tarihine kirli bir leke olarak kazınacak, işbirlikçi yönetimlerin katillerle giriştiği bu dayanışma vicdanlarda karşılığını bulacaktır.

Uluslararası insan hakları örgütlerinin söz konusu batı olduğunda takındığı ikiyüzlü tavır da elbette kayıt altına alınmıştır.

Küresel Amerikan politikalarına kurban edilmeye çalışılan, akli dengesi bozulan, üç çocuk annesi olan Dr. SIDDIKİ’nin serbest bırakılmasını, kendisinin veya ailesinin seçeceği bağımsız bir ülkeye gidebilmesinin sağlanmasını istiyoruz.

Amerikan savcısının hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen seksen altı yıllık cezayı az bulması ve SIDDIKİ'nin ömür boyu hapis cezasını hak eden soğukkanlı bir radikal olduğu şeklindeki beyanatlarını Amerikan barbarlığının ulaştığı noktayı göstermesi açısından kamuoyunun takdirine sunuyoruz.

MAZLUMDER Genel Merkezi
anadoluhaber

İbrahim Karagül
Almanya'ya ne oluyor? Avrupa kimleri yakacak?
26 Kasım 2010

Ekonomik krizle sarsılan Avrupa, inanılmaz bir şekilde korumacı, dışlayıcı, hoşgörüsüz, agresif bir hal alıyor ve hızla aşırı sağa kayıyor.
Son altmış yılda biriktirdiği değerlerden uzaklaşıyor ve İkinci Dünya Savaşı dönemindeki tehlikeli ruh haline dönüyor. Yıllardır birlikte yaşadığı insanları tehdit görüyor, onlarla aralarına kalın duvarlar örüyor, sahiplendiği, övündüğü, model olarak dünyaya sunduğu her şeyi elinin tersiyle itiyor.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğinin ötesinde bir sorun bu. Tam üyelik artık her iki tarafta da sorgulanıyor ve "özel ortaklık" denemesi etkisi kaybediyor. Türkiye kendini merkeze alan uzun bir yürüyüşe çıkarken Avrupa, bırakın kültürel sınırlarının ötesine taşmayı, kendi içindeki "farklılıklar"ı bile yok etmeye dönük politikalara yöneliyor.

Birkaç hafta önce, ABD ve İngiltere'den yükselen "yeni terör tehdidi"ne yönelik uyarıları ciddiye almayan, İçişleri Bakanı'nın açıklamasıyla kendileri için böyle bir durumun söz konusu olmadığını duyuran Almanya, son günlerde ısrarlı biçimde terör tehdidi konusunu işliyor. Sanki bir şeyler için böyle bir tehdit algılamasından medet umuluyor.

Alman Federal Meclis binasına biri Türk altı kişinin saldırı düzenleyeceği iddiaları bizzat Başbakan Angela Merkel tarafından teyit edildi. "Tehdit maalesef gerçek" açıklamasından sonra ülkedeki Müslümanlar ve Türkler adeta göz hapsine alındı. Bazı siyasiler, Müslümanların muhbir olması gerektiğini bile söyler oldu. Ardından camilere yönelik tehditler başladı.

Alman siyasilerin ve karar alıcıların böyle bir tehdit algılamasına yönelik tutumları, sokakları belli bir "düşman"a karşı harekete geçiriyor. Almanya için Türkler ve Müslümanlar tehdit sıralamasında listenin en üst sıralarına yükseliyor. Yabancıların Almanya'yı terk etmesine, bu sorunun temelden çözülmesine yönelik bir psikolojik operasyon hali söz konusu.

Bir ay önceye dönelim: "İslam Almanya'nın bir parçası" diyen Cumhurbaşkanı Christina Wulf, Türkiye ziyaretinde sıcak mesajlar verirken aslında Almanya'da keskin bir tartışmayı alevlendirdi. Ancak gündemi belirleyen Wulf'un sözleri değil, Merkel'in açıklamalarıydı. Almanya için esaslı sorunun ne olduğunu ilk kez bu kadar açık ortaya koyan sözleri.

"İslam'ın ve Müslümanların Avrupa'nın parçası olmadığını, olamayacağını, bu gerçeğin hiçbir zaman kabul edilmeyeceğini, bu güne kadarki sessizliğin ve bir arada yaşama söyleminin yanılsamadan ibaret olduğunu, Batı'nın bu yöndeki gerçek niyetinin hep izlendiğini" ortaya seren sözlerdi bunlar...

Merkel; "1960'ların başında ülkemiz yabancı işçileri Almanya'ya çağırdı, şimdi de ülkemizde yaşıyorlar. Bir süre kendimizi kandırmıştık; kalmazlar, giderler diye. Ama durumun böyle olmadığını görüyoruz" diyordu.

Alman halkı onları kabul etmemiş, onlarca yıl suskunlukla, sabırla gitmelerini beklemiş. Ama gideceklerine yönelik beklenti sonuçsuz çıkınca da, hem Alman halkı hem de devleti gerçek niyetini ortaya koymaya başladı. Bütün hesaplar, artık bu sorunun temelden çözülmesine odaklanmış halde. Öyleyse, önümüzdeki yıllarda Almanya'nın en esaslı tartışması bu olacak. Devletin ve kamuoyunun, yabancıların ülkelerine dönmesine yönelik politikalarını, teşviklerini, psikolojik operasyonlarını izleyeceğiz.

2008 yılına dönelim. Türklerin ve Müslümanları evlerinin yakıldığı günlere. 2 Şubat: Ludwigshafen'da, Solingen faciasına benzer bir olay yaşandı. Beşi çocuk dokuz kişi can verdi. Türklerin evi ateşe verilmişti. Yakıldılar...

Elli uzman aylarca saldırıyı çözmeye çalıştı. Kundaklama olduğu kesindi. Ama sonraları Alman makamları kundaklama gerçeğini devre dışı bıraktı. 4 Şubat'ta, Türklerin oturduğu başka bir ev kundaklandı, 16 kişi yaralandı. Saldırılar hızla yayıldı. Almanya'dan Avusturya'ya, Viyana'ya kadar Türklerin oturduğu binalar ateşe veriliyordu. Yüzün üzerinde binaya saldırı düzenlendi. Bunu yapanlar, içindekileri ateşle yüzleştiriyordu.

Uzun soruşturmalardan hiçbir sonuç çıkmadı. Bir tane bile delil bulunamadı. Sokaklardaki hiçbir kamerada görüntü çıkmadı! Alman savcılığı, sonunda bir açıklama yaptı ve bütün dosyalar kapatıldı. Ne garip değil mi! Hepimiz inandık bu açıklamaya. Almanya ve Türkiye'deki insan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının hiç birinden ses çıkmadı. Tek bir soru bile sorulmadı.

Oysa o günlerde aşırı sağ, ırkçı gruplar sokaklarda dolaşmıyordu, gösteriler yapmıyordu, yabancıları tahrik etmiyordu. Derin bir operasyondu bu. Sistematik, çok iyi planlanmış çok iyi kamufle edilmiş saldırılar zinciriydi. Bir devlet koruması olmadan hiçbir toplumsal kesimin, örgütün, ideolojik grubun yapamayacağı bir şeydi.

Önceden yabancı düşmanlığı tabandaydı, bazı gruplar kaba bir şekilde bunu yansıtıyordu. Ama işin niteliği değişmişti. Artık çok daha derin, organize güçler, üstelik hiçbir iz bırakmadan bunu yapıyordu ve Türkler'in ve Müslümanların ülkeyi terk etmeleri için ortam oluşturuluyordu. Aslında Avrupa genelindeki terör girişimleri, uyarıları ve saldırılarının genelde böyle bir boyutu vardı.

Öyle görünüyor ki Almanya, bu sefer terör kartına sarıldı. Tehdit algılamalarını yadırgamamakla birlikte, böyle bir ihtimali sorgulamak hiç de anlamsız değil.

Çünkü;

Sadece Almanya'da değil, bütün Avrupa'da aşırı sağ güçleniyor. Ekonomik krizin de tetiklemesiyle başkalarına tahammül yok oluyor. Çok kültürlülük politikası rafa kaldırılıyor. AB içe kapanıyor, kimlik eksenli politikalar öne çıkıyor, Avrupa artık misafirlerini istemiyor.

Krizin bunalttığı, bencilleştirdiği kıta hırçınlaşıyor, ulusal politikalara yöneliyor, siyasi partiler kitleleri ortak düşmana yönlendiriyor, bu düşmanlık üzerinden güç devşiriliyor, bir gelecek projesi uygulanıyor. Avrupalı liderlerin çıkışları, sokakları adeta tahrik eder hale geldi. Dışlayıcı ve tehdit edici söylem, boydan boya bütün Avrupa'yı rehin alıyor.

Fransa'nın öncülük ettiği ayrıştırma politikaları, minare, karikatür, kıyafet gibi her fırsatta öne çıkarılan salgın, Almanya üzerinde etkisini tahminlerden çok daha fazla gösterdi. Avrupa ve dünya artık bu yeni gerçekle yüzleşecek. Almanya'nın terör tehdidine bu kadar sarılması, bu yönden endişe verici. Dar anlamda terör ve terör tehdidinin çok ötelerine giden bir durum söz konusu...

Avrupa, ateşle mi oynuyor? Kimlerin külleri üzerine bir gelecek kuracak? Böyle giderse, camilere yönelik saldırılar, evlere yönelik kundaklamalar yeniden başlar...

Fransa Mağripliler'in, Almanya Türkler'in külleri üzerinden, kanları üzerinden, canları üzerinden mi bir gelecek kuracak? Endişe etmemek mümkün değil...

YENİŞAFAK

1 yılda 40 bin Türk, Almanya'dan döndü
27 Kasım 2010
Alman Bild gazetesi, Almanya'da doğan, yetişen ve eğitim gören, ancak daha sonra Türkiye'ye giderek çalışmaya başlayan bazı Türkleri tanıttı. Haberde geçen yıl 40 bin Türk'ün kesin dönüş yaptığı da belirtildi. haber10

Berlin'de bir camiye daha kundaklama girişimi
Almanya'nın başkenti Berlin'deki El Nur adlı camiye kundaklama girişiminde bulunuldu. Berlin'in Neukölln ilçesinde bulunan caminin bir görevlisinin, caminin yan kapısının isle kaplı olduğunu görerek polise haber verdiği bildirildi. Kimliği belirsiz kişiler 19 Kasımda da Berlin'in en büyük camii olan Türk Şehidlik Camii'ne kundaklama girişiminde bulunmuştu. 29.11.2010 BERLİN netgazete

Gardiyan dayağı Türkü komalık etti
14 Ocak 2011
Danimarka'da iki yıllık hapis cezasını çeken 23 yaşındaki Ekrem Şahin adlı Türk vatandaşı gardiyanların uyguladığı şiddet sonucu komalık oldu.

Şahin yaşasa bile yaşamını özürlü geçirecek. Danimarka'da iki yıllık hapis cezasını çeken 23 yaşındaki Ekrem Şahin adlı Türk vatandaşı, gardiyanların uyguladığı şiddet sonucu komalık oldu. Hapishaneden çıkmasına 6 ay kalan Şahin, kalbi 10 dakika durduğu için yaşam mücadelesini kazansa bile geri kalan yaşamını özürlü olarak devam ettirecek.

Kolding şehrinde yaşayan anne Nermin Kalkan ve baba Ömer Şahin çaresizce oğullarının yaşam mücadelesini kazanmasını beklerken, Ekrem Şahin’i komalık eden gardiyanların peşini bırakmayacaklarını ifade etti.

Kolding hapishanesi yetkilileri, salı günü polisi arayarak bir mahkumla problem yaşadıklarını ifade etti. Polisle birlikte hapishaneye ambulans da geldi. Sağlık görevlileri Ekrem Şahin’in kalbinin durduğunu tespit etti.

10 dakikalık bir mücadeleden sonra Ekrem Şahin’in kalbi yeniden çalıştırılırken, Odense Üniversiştesi Hastanesi’ne nakledildi. Anne Nermin Kalkan, oğlunun komalık hale getirildiğini olaydan yaklaşık 6 saat sonra bilinmeyen bir numaradan gelen telefonla öğrenmiş. Kalkan, "Telefondaki kişi oğluma gardiyanlar tarafından şiddet uygulandığını, komalık hale getirilip kalbinin durduğunu söyledi. Arayan kişi büyük ihtimalle hapishaneden bir arkadaşıydı." açıklamasını yaptı.

Anne Nermin Kalkan oğlunun durumuyla ilk bilgileri hapishanede ilk müdahaleyi yapan doktordan almış. Doktorun "Gardiyanlar darp edip bırakıp gittikten sonra oğlunuz baygınlık geçirmiş. Kalbinin durduğunu gördüklerinde müdahale etmişler." sözleriyle şoke olan Nermin Kalkan, 10 gardiyanın bir mahkumu baygınlık geçirinceye kadar dövmesini asla kabullenmeyeceklerini ifade etti.

Hastanede oğlunun başından ayrılmayan acılı anne ve baba doktorlardan gelecek iyi bir haber beklerken, olayın üstünü kapatmaya çalışan hapishane ve polise ateş püskürüyor. Polisin ‘adi ve basit bir olay’ yaklaşımına şiddetle karşı çıkan anne Nermin Kalkan, "10 gardiyan bir kişiyi bayıltana kadar nasıl döver?" diye soruyor.

İki kulak altında darp izleri bulunan genç, şuuru kapalı bir şekilde yatıyor. Ailesi, sırtüstü yattığı için sırtında darp izi olup olmadığı konusunda bilgilerinin olmadığını söylüyor. Doktorlar ise, Ekrem Şahin’in yaşam mücadelesini kazansa bile geri kalan hayatını özürlü devam ettireceğini ifade ediyor.

Hastane doktorlarından Sören Jensen, Ekrem Şahin’in kalbinin ne kadar durduğu konusunda net bilgilerinin olmadığını söyleyerek aileye şu bilgiyi vermiş: "Şayet 10 dakikadan fazla kalbi durmuşsa yaşasa bile yüzde 90 sakat kalır ve hafıza kaybı yaşar. Ayrıca basit bir şiddetle bir kişinin kalbi durmaz. Gardiyanlar çok farklı bir şiddet uygulamış." Ekrem Şahin’in komalık olmaya götüren olayla ilgili gardiyanlar, "Başka bir hapishaneye nakledilmesine karşı çıkıp, olay çıkardı." savunmasını yaptı. haber10

Kumandan Çakal Carlos'a Fransız Cezaevinde İşkence



Büyük Devrimci Kumandan Çakal Carlos'u mahkemeye götürümek için yasadışı bir şekilde gelen Başkanlık Muhafızları, mahkemeye götürürken Carlosu darb etmiş kafasını duvarlara vurmuşlar ve üzerindeki elbiseleri çıkartıp sıfır derecede metal bir kutuya koyup mahkemeye zorla götürmüşler.

08 ubat 2011
Anadolu Haber

-"Paris’e Adalet Sarayı’na götürülmek üzere bulunduğum cezaevinden çıkış işlemlerim yapılırken, gözümle ilk defa gördüğüm çok değişik bir ünüforma giymiş bazı genç adamlar sardı çevremi. Televizyonda rastladığım ve helikopter harekâtlarında kullanılan komandolara benziyorlardı...

-... Netice olarak, Fransa’da tüm bu bana karşı yapılanları dünyanın bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tekrar ediyorum: Bu yapılanlar direkt yukarıdan talimat alınarak yapıldı. Cumhuriyet Muhafızları bir yandan beni döverken bir yandan da başlarındaki komutanın kulaklığından aldığı emirleri uyguluyorlardı..."


İşte Çakal Carlos'un, Av. Güven Yılmaz ile yaptığı Tele-Röportaj.

Nasılsınız? (Av. Güven Yılmaz, “iyiyim, ya siz?” diyor.)

Ben pek iyi değilim. Fransız devlet başkanlığı muhafızları tarafından saldırıya uğradım. Fransa devlet başkanlığı sarayı muhafızları tarafından yâni. Geçen Salı günü [1 Şubat 2011] cezaevine gelip beni dövdüler, yumrukladılar. Çok tuhaf, çok garib, değil mi? Bununla ilgili konuşacağım bugün.

Fransa’da hükümet ve resmî kurumlar, kendilerinde tüm dünyaya müdahale etme hakkı görürler. Türkiye de, en favori hedeflerinden biridir kuşkusuz. Evet, Türkiye’deki durum ideal olmayabilir. Farklılıklar hoş karşılanmayabilir, bu nevî insanlara iyi muamele edilmeyebilir, polis barbarca davranabilir, hükümete bağlı servisler veya bunların ajanları tarafından işkence ve suikastler yapılabilir, vesaire. Özellikle geçmişte böyle de olmuştur. Ancak, Fransa’nın durumu hiç de Türkiye’den daha iyi değil.

Kaldı ki Türkiye, dünyaya ders vermeye yeltenmiyor. Asla böyle birşey yapmadı ve yapmıyor. Fakat herşeye rağmen, geçmişte insan hakları ihlalleri bakımından kötü örnek olarak gösterilen bu ülke, yakın gelecekte hem komşusu ülkeler hem de dünyanın kalanı için bu defa olumlu bir örnek olarak gösterilecektir.

Söylemek istediğim şey şudur: Ben 61 yaşında bir adamım, yaşlı bir fedaîyim, zamanında komünist olarak fiilî mücadele vermiş artık yaşlı bir insanım. Ve, geçtiğimiz Salı günü Paris’teki tarihî Adalet Sarayı’na ifade vermek üzere götürüldüm. Ama bakınız nasıl:

İlgili hâkime ifade vereceğim hususu, 24 Aralık 2010 günü bana tebliğ edildi. Bilâhare avukatlarımın da haberdar edildiği ve ifade vereceğim gün orada hazır bulunup beni beklediği bir hâdise.

Neyse, Salı günü saat 12.30 gibi, kaldığım cezaevinde aşağıya indim. Giyiniktim tabiî. Öğle vakti olmasına rağmen hava çok soğuktu, üstelik sıfırın altında bir soğukluk sözkonusuydu ki, Fransa’da, Paris bölgesinde çok da sık rastlanan bir sıcaklık derecesi değildir.

Paris’e Adalet Sarayı’na götürülmek üzere bulunduğum cezaevinden çıkış işlemlerim yapılırken, gözümle ilk defa gördüğüm çok değişik bir ünüforma giymiş bazı genç adamlar sardı çevremi. Televizyonda rastladığım ve helikopter harekâtlarında kullanılan komandolara benziyorlardı. Tam olarak kim olduklarını, jandarmaya mı yoksa başka bir birliğe mi mensub olduklarını o ân bilmiyordum. Cezaevi muhafızı falan değillerdi. Çok tuhaftılar. Savaş pilotlarının giydiklerine benzer ünüformalar giydiklerini bile söyleyebilirim.

Sonra öğrendim tabiî kim olduklarını, Başkanlık Sarayı’nı korumaktan sorumlu Cumhuriyet Muhafızlarındandılar.

Herneyse... Bu özel muhafızlar, cezaevinden çıkartmadan önce beni küçük bir odaya soktular. Beni hedefleyen bir düşmanlık havası seziyordum artık. Güvenlik gerekçesiyle çırılçıplak bırakıldım, sadece kelepçeler vardı üzerimde. Neticede bir mahkumum, hâlâ cezaevindeyim, tüm bunlar gereksiz ama bunu da yaptılar. İşte bahsettiğim o acaib ünüformalı ve çok genç muhafızlardan bir tanesi, o esnâda bana karşı saldırganca davranmaya başladı. Dediğim gibi, o ân tamamen çıplağım. Bağırarak şöyle dedi bana: “Giyinebilirsin ama sana şu elbiseni vermeyeceğiz, bu elbiseni vermeyeceğiz, kemerini vermeyeceğiz,” falan. Hem de öyle bir dille söylüyor ki, insanda biraz saygı olur değil mi? Oğlum bile değil, torunum olacak yaşta üstelik. Bunun üzerine ben de, “Artık yeter, bu komedi nedir, zaten çırılçıplağım, üstüne üstlük kelepçeliyim” dedim ve giyinmeye başladım. O soğukta giymeme izin verdikleri tek şey, sadece bir tişört ve altıma da bir külot! Bu arada, diğer giysilerimi alıp o küçük odanın dışına götürdüler. Şimdi bunu niçin yapıyor ve öbür elbiselerimi dışarıya götürüyorlar?

Kelepçelerimden de bahsetmeliyim. O küçük odada ellerimi bir de arkadan ve ters biçimde kelepçelediler. Öyle bir kelepçelediler ki, kelepçenin sol elime isabet eden tarafı, tamamen etimin içine girecek şiddette ve ziyadesiyle acıtıcı şekilde sıkıydı.

Neyse, beni odanın dışına ittiler ve cezaevi dışına gitmekte kullanılan koridora çıktık. Orada bazı gardiyanlar ve cezaevi memurlar da vardı. Olan bitenler karşısında onlar da şaşırdılar, şok oldular. Beni odadan çıkaran muhafız, tutup beni itti ve kafamı duvara vurdu. Ben de ona “Fransız ordusunun çocuğusun, giydiğin ünüformaya saygılı olmalısın ve elleri arkadan kelepçeli bir mahkuma karşı böyle korkakça davranmamalısın!” tarzında bir cevab verdim, rahatsız edici sözlerdi belki ama doğruydu neticede. Bunun üzerine yine üzerime saldırdı ve duvara fırlattı beni, kafama arkaya itmeye çalışarak -artık sayısını hatırlayamıyorum- defalarca yumrukladı. Bir yandan vururken bir yandan da kafasını iyice yaklaştırarak çok alçak bir sesle ve üç defa şunu fısıldadı: “Obama, Obama, Obama!” Amerikan başkanının ismi yâni. Ben böyle dövülürken, başlarındaki komutan da kulağındaki kulaklıkla birileriyle konuşuyor ve talimat alıyordu.

Ne olup bittiğini anladım tabiî. Bunlar, psikolojik savaş çerçevesinde, “zehirleme” denilen ve kişiyi zihnî karmaşaya, şoka sokmayı hedefleyen işler. Eğer bir hâdiseye dahil veya şâhid olan birisini yoketmek, öldürmek, ortadan kaldırmak istiyorsanız, bunu böylece yaparsınız. Fakat bir kişiye yaşadıklarını söyletmek istiyorsanız, onu psikolojik olarak buna hazırlarsınız, şok etmeye ve mâneviyatını bozmaya çalışıp kafasını allak bullak edersiniz; psikolojik savaş icabı böyle yapmak zorundasınız. Bu bakımdan, “Obama, Obama, Obama!” değil de, “Castro, Castro, Castro!” yahud “Chavez, Chavez, Chavez!” de diyebilirlerdi. Hattâ, “ça, ça, ça!” veya “rumba, rumba, rumba!” demeleri de mümkündü. Bu, amacı dolayısıyla, hiç de saçmasapan bir iş değildir. Yoksa, amacı gözönünde tutulmazsa, tek başına “Obama” muhabbeti tam anlamıyla saçmalık tabiî.

Başıma gelenlere oradaki herkes, yâni normal cezaevi görevlileri de şâhid oldu, doğrusu tam anlamıyla da şok oldular. Hâliyle, “Obama, Obama, Obama!” sözünü sadece ben duydum. Psikolojik savaş nedir, bu çerçevede neler yapılır genel olarak bilirim. Bu açıdan, hâdiseyi hemen çözdüm. Emin olduğum diğer bir şey de, bunun önceden plânlanmış ve organize edilmiş bir eylem olduğudur.

Bilâhare, gelenlerin Cumhuriyet Muhafızı olduklarını da öğrendim. Peki Cumhuriyet Muhafızlarının benimle ne işi olabilir ki? Beni Paris’e götürmek üzere niçin başkaları değil de onlar geliyor? Kaldığım cezaevinin kendi görevlileri varken üstelik? Ki bu olan bitenden cezaevi gardiyanlarının memnun kalmadığı besbelliydi. Zaten genelde hepsiyle iyi ilişkilerim vardır. Nihayetinde kibar bir insanım. Yanlış bir şey sözkonusu olduğunda bazen sert konuşmak zorunda kalsam dahi, gardiyanlarla münasebetlerim çoğunlukla sıcaktır. Hiçbir şiddet ve patırtıya yolaçmaksızın, etrafta rahatça dolaşırım. Nitekim, gardiyanların cezaevi sâkinlerine yahud cezaevi sâkinlerinin gardiyanlara saldırmasını hiç de doğru bulmam. Unutmamamız gereken şey, düşmanımızın fakir gardiyanlar değil, onların yukarıdaki patronları olduğudur. İşlerini yaptıkları ve bizi rahatsız etmedikleri müddetçe, mesele yoktur elbette.

Neyse, sözünü ettiğim hâdise akabinde normal gardiyanlar etrafta belirince, mahut muhafızlar bana saldırmayı bıraktılar.

Yarı çıplak vaziyette ve sıcaklığın sıfırın altında olduğu böyle bir soğuk havada, küçük bir kamyon diyebileceğim özel bir araca sokularak Paris’e doğru yola çıkarıldım. Beni bu araçta bulunan her tarafı metal bir kutuya soktular ki, ellerim arkada olduğu hâlde ve oturamayacak şekilde bir köşesine kıvrılmak zorunda bırakıldım. Havanın dışarıdaki soğuğu yetmiyormuş gibi, bir de içerideki klimayı en soğuk derecesine getirdiler. Kasden yapılan birşey tabiî.

Beni o dondurucu soğukta 60 km ötedeki Paris’e götürdüler ama direkt değil de yan yollardan giderek. Birkaç saniyede bir âniden sağa sola saparak, bazen geri geri giderek ve üstelik âdet olduğu üzere herhangi bir siren de çalmadan. Bu sırada cehennemi andıran bir ortamda, kafam o çok küçük metal kutunun duvarlarına çarparak, ellerim arkadan kelepçeli ve üstelik etimi kanatır şiddette sıkılı vaziyette, sırtım ağrıyarak, vücudum sıkışıp kıvrılmış bir hâlde, işte böylesine berbat bir durumda yarım saat yolculuk ettim. Hâdisenin sıcaklığı içinde hemen hissedemesem de, yolculuğun sonunda fecî biçimde dövülmüş bir hâle getirildim. Adrenalinimin yükselişi ve düşüşü hasebiyle, Salı günü gerçekleşen bu hâdisenin asıl sonuçlarını aradan bir iki gün geçtikten sonra şimdi daha fazla hissediyorum. Belli bölgeler daha fazla olmak üzere hemen her tarafım çok fena ağrıyor şu ân.

Nihayet, Adalet Sarayı’na vardık. Burası da yazın bile güneş görmeyen ve her zaman soğuk olan bir yer yine. Orada bizi Adalet Sarayı’nın gardiyanları karşıladı. Mahkemeye getirilen mahkumların duruşma veya ifade vermek için beklerken birkaç saat kalacakları küçük bir cezaevine benzer bir bölüm vardır ki, bizi karşılayan gardiyanlar da işte bu gelen mahkumlardan sorumludurlar. Beni gören oradaki gardiyanlar da aynı şoku yaşadılar. Hattâ Venezüella’nın komşusu Karayibler’den gardiyanlar vardı gide gele tanışık olduğumuz. O ve diğer gardiyanlar hemen yanıma gelip, “Carlos, neler oldu böyle, lütfen gel, hemen giydirelim seni!” falan diye yardımcı olmaya çalıştılar ama nasıl giyinebilirdim ki? Ellerim arkadan kelepçeli ne de olsa.

Ve belki asıl acı olan şey, ki farkında değildim, ben tüm bu hengâmede oradan oraya sürüklenirken külodumun kenarından tenasül uzvum çıkmış ve Adalet Sarayı’na getirildiğimde tenasül uzvum sallanarak o soğukta yürütülüp durmuşum! Farkettiğimdeyse, -ellerim arkadan kelepçeli olduğundan- kendim yapamayacağım için gardiyanlara söyledim onu içeri sokmalarını ama, onlar da dokunmak istemediklerinden yalnızca pantolonumla üzerini dışarıdan kapayıp içeriye sokmaya çalıştılar ve başardılar.

Kelimenin tam anlamıyla inanılmaz bir durumdu ve sanki bir Charlie Chaplin filmi oynatılıyordu orada. Yerin altındaki bu kısımdan çok uzun bir yürüyüşle o soğuk Adalet Sarayı’nın üçüncü veya dördüncü katına, yâni son katına kadar götürüldüm ve ifade vereceğim yere vardım. Hâkimin tabiî bunlarla ilgisi yok, o da çok şaşırdı ve şok oldu. Avukatlarımdan ikisi, eşim Isabelle Coutant-Peyre ve bir diğer avukat daha orada beni bekliyordu. Sağ bileğim nisbeten iyiydi ancak sol bileğimde sıkı kelepçeden dolayı uzunluğuna yarım santim derinliğinde bir kesik oluşmuştu.

İfade vermeye başlamadan önce nihayet orada giyinebildim ve sorgu başlamadan önce de maruz kaldığım tüm bu kanundışı uygulamayı hâkim önünde tutanakla kayıd altına aldık, ben ve hâkim imzaladık. Oraya nasıl getirildiğim, ne hâlde getirildiğim, bileğimin ve darbelere maruz kalan vücudumun durumu üzerinde konuştuk ve bunları zabta geçirdik.

Netice olarak, Fransa’da tüm bu bana karşı yapılanları dünyanın bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tekrar ediyorum: Bu yapılanlar direkt yukarıdan talimat alınarak yapıldı. Cumhuriyet Muhafızları bir yandan beni döverken bir yandan da başlarındaki komutanın kulaklığından aldığı emirleri uyguluyorlardı. Muhafızlar beni döverken, başlarındaki bu komutan kulaklığı marifetiyle üstleriyle konuşuyordu ama o patırtı arasında ve üstelik kodlanmış kelimeler kullandığı için neler konuştuğunu anlayamadım tabiî ki. Bir diğer ifadeyle, tek bir askerin kendi inisiyatifiyle gerçekleştirdiği bir saldırı değildir bu.

Bu arada, cezaevi kliniğinin doktoruyla da görüştüm ve muayene edip vücudumdaki hasarla ilgili bir rapor verdi bana.

Şimdi bu saldırı hakkında hukukî işlemlere de başlayacağız ve dava açacağız. Yalnızca aldığı emirleri uygulayan o zavallı asker aleyhine değil, asıl ona bu emirleri verenler aleyhine. Hiç şübhem yok ki, uğradığım bu saldırıdan Venezüella da sorumludur. Şayet Venezüella bürokrasisinden bir ışık almamış olmasalardı, bu kadar pervasız biçimde ve şâhidler önünde böylesine bir cüretle saldıramazlardı. Venezüella’daki herkesin bilmesi gereken ve asla üstü örtülemeyecek bir hâdisedir bu. Başkan Chavez’in de tüm bu olan bitenlerden haberdar edilmesi gerekiyor.

Sizlerden ricam, oradaki Venezüella Büyükelçiliği’ni durumum hakkında bilgilendirmeniz ve Fransız Büyükelçisine de sadece avukatlarım tarafından değil, sağdan veya soldan, cumhuriyetçi veya İslâmcı, her kesimden şahsiyetler tarafından imzalanmış bir protesto deklarasyonu teslim etmeniz ve şunu sormanızdır: Bir siyasî mahkuma, bir fedaî kumandanına nasıl olup da cezaevinde böyle saldırıda bulunabiliyorsunuz? Böyle bir saldırı Fransa’da yalnızca benim başıma gelmiş ve bundan sonra da gelebilecek bir şey değildir. Bu bakımdan hassasiyetle üzerinde durulmalıdır.

5 Şubat 2011
İngilizceden Tercüme: Hayreddin Soykan

Almanya'da Çatışma
19.02.2011
Neo nazi grup ile solcu grup çatıştı. Araya giren polis barikatı aşmak isteyen solcu gruba tazyikli su ile müdahale etti.

Almanya’nın Dresden kentinde neo nazi bir gruba miting için izin verilmesi şehri karıştırdı.
3 bin kadar aşırı sağcı gösterici toplanıp yürümeye başladıkları esnada, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin desteklediği 2
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Arl 07, 2010 1:20 am    Mesaj konusu: Unified Quest 2011 Alıntıyla Cevap Gönder

AHMET ALTAN'IN GÜCÜ BU FOTOĞRAFLARI YAYINLAMAYA YETER Mİ
Alphan Telek
06.12.2010

Türkiye’de bir dönem sıkça tartışılan Emasya Protokolü’nün benzeri Amerika Birleşik Devletlerinde ortaya çıktı. ABD’de 2008 yılı ile birlikte ivme kazanan ekonomik krizin toplumda yaratacağı tepkilere karşı, ABD ordusu Unified Quest 2011 adı verilen harp oyunlarına başladı. Obama yönetiminin aynı dönemde ekonomik krizi önledik söylemine rağmen, Pentagon’dan bu planların yapılması için emir verildiği ortaya çıktı.

Planın genel hükümleri arasında geniş çaplı bir ekonomik çöküşün ABD’de yaratacağı sonuçlar ve buna bağlı olarak toplumsal kargaşa ortamında; ordunun iç düzeni nasıl sağlayacağı bulunuyor. Raporlara göre,harp oyunları ABD’de 2008 yılında başladı. Bu tarih,küresel ekonomik krizin etkisinin en çok hissedildiği zaman olarak biliniyor. Öte yandan, ABD’nin ve diğer ülkelerin sığınaklar inşa ettiği ve bu sığınaklara donmuş gıda stoku yaptıkları belirtiliyor. Rusya’da 2012 tamamlanmadan toplam 5000 sığınağın inşa edileceği biliniyor. AB’nin de 2006 yılında devasa bir sığınak inşa edip 18 ay içerisinde dünyanın çeşitli yerlerinden donmuş gıdalarla bu yeri doldurduğu biliniyor.

Harp oyunlarının en can alıcı kısmı ise olası bir afet veya kriz durumuna karşı alınmış bu tedbirler değil,ekonomik krizin toplumda yaratabileceği kaos ortamına karşı alınan tedbirler.Bu duruma karşı Alaska’da bir askeri birlikte tatbikat yapan askerler görülüyor. ABD yönetimi,toplumsal isyanlara karşı Amerikan ordusunu bu gibi tatbikatlarla hazırlıyor. Aşağıda bu tatbikatın resimleri bulunmaktadır.

Askeri vesayet sivilin üstünde

GIDA İSTİYORUZ

Fotoğraflardan en ilginci ise kuşkusuz protestocu rolünü oynayan birinin elinde tuttuğu "gıda istiyoruz" dövizidir.Bunun gibi istemlere karşı ABD ordusu ise copları ve silahlarıyla yanaşmaktadır. Harp oyunları raporunda belirtilen en önemli noktalardan biri, toplumsal kaos durumunda "önceliğin düzeni sağlamak ve sürdürmek" olarak gösterilmesi. Bunun anlamı ise şudur; olası bir isyanda yapılan sığınaklar ve stoklanan yiyecekler düzeni sağlamaya çalışanlara sunulacaktır. Bunlar halk için değildir.

Türkiye’de Emasya Protokolü de benzer amaçlar taşıyordu. Olası bir toplumsal kargaşa durumunda, ordunun olaylara müdahale edeceği, polisle birlikte göstericileri etkisiz hale getireceği protokolde açıkça belirtiliyordu. Türkiye'de Balyoz Davası'yla birlikte tartışılmaya başlayan EMASYA'nın gündeminde "gıda istiyoruz" diyen aç insanlara yapılacak müdahale yoktu. Ancak devletlerin halklarına karşı gizli gündemleri olduğunu unutan, Amerika'yı müttefik olarak belirleyen bir kısım medya, protokolü bahane ederek "hak arayan işçiye karşı orduyu sürmem" diyen Çetin Doğan'ı hedef alıyordu.
Odatv.com

Almanya'nın kimlik krizi
Stephen Evans
BBC, Berlin
30 ARALIK 2010

Gerçek bir Alman nasıl görünür? Ya da Almanlar gerçek bir Almanın nasıl göründüğünü düşünüyor?

Almanlar anketlerde Müslümanlara karşı daha az hoşgörülü
Almanya göç çağında kendisini tanımlamaya çalışırken bu soru ısınan, zaman zaman da alevlenen tartışmanın tam kalbinde.
Örneğin, Gunter Piening sarı saçları ve mavi gözleriyle, kafalardaki 'Alman resmi'ne benzediğini düşünüyor.
Fakat Piening, bu algıdan hoşlanmıyor.
Piening, başkent Berlin'in entegrasyon ve göçten sorumlu yetkilisi.
'Pek çok insan Almanlığı etnik anlamda tanımlıyor. Almanların mavi gözlü ve sarı saçlı olduğunu düşünüyorlar' diyor.
Başında bulunduğu kurum, Almanya'nın farklı yüzlerini, sarışın ve mavi gözlü olmayan yüzlerini göstermek için bir kampanya yürütüyor.
Ama Piening, 'Artık çok geç. Toplumumuzun böyle olduğunu düşünmeye başladık' diyor.
Ülkesini İngiltere'yle karşılaştıran Piening, 'Belki de İngiltere, geçmişte bir imparatorluk olduğundan, İngilizlerin dünyanın farklı uluslarıyla birarada olma anlamında geniş bir tecrübesi var. Modern toplumun etnik açıdan çeşitlilik arz ettiğini kabul etmekte sorun yaşayan insanlarımız var. Belki de İngiltere, Fransa ya da ABD gibi göçle oluşan ülkelerle aramızdaki fark bu' diye konuşuyor.
Medyada Türk imajı
Başarılı bir işadamı olan Hint kökenli bir arkadaşından bahsediyor.

Piening, sarı saçlı, mavi gözlü Alman algısından hoşlanmıyor
Arkadaşının İngiltere'deyken kendisini orta sınıfa ait başarılı bir insan olarak gördüğünü, ama Berlin'de yabancı hissettiğini anlatıyor.
'Bir fark da, göçmenlerin İngiliz medyasında temsil edilmesi. Orta sınıfta görünür haldeler' diyor.
'Buradaysa medyadaki Türk imajı, yoksulluk, şiddet ve entegrasyon sorunlarıyla bağlantılı.' diye de ekliyor.
Piening entegrasyonla ilgili kaygılarını, Almanya'nın kimliği konusunda derin bir tartışma yaşanan bir dönemde dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Christian Wulff geçtiğimiz günlerde, 'İslam Almanya'nın bir parçasıdır' demişti.
Bunun üzerine Başbakan Angela Merkel de 'Almanya'da çok kültürlülüğün iflas ettiğini' söylemişti.
Tüm bunların üzerine bir de, Almanya'nın ikinci dünya savaşından bu yana kendisini göçle yok ettiğini savunan bir kitap, en çok satanlar listesinde birinci oldu.
Kitap başarılı oldu olmasına ama, Almanların kafasındaki karmaşık Alman kimliğini çözümlemek hala çok zor.
İslam'a karşı olumsuz tavır

Merkel çok kültürlü yaklaşımla Almanya'nın kendisini kandırdığını söylemişti
Bu konudaki bir ipucu, Munster Üniversitesi Din ve Siyaset Merkezi'nin yaptığı anketler olabilir.
Anketler beş Avrupa ülkesinde, eski Doğu ve Batı'da ayrı ayrı olmak üzere Almanya, Danimarka, Hollanda, Portekiz ve Fransa'da yapıldı.
Almanya'da biraz daha az olmak üzere, beş ülkedeki katılımcıların büyük çoğunluğu tüm dinlere saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyor.
Ama farklı dinlerin mensuplarına karşı bakışta Almanlar, özellikle Müslümanlara karşı daha sert bir tutum takınıyor.
Hollandalı, Fransız ve Danimarkalıların İslam'a bakışı çoğunlukla olumlu. Ancak eski Batı Almanya'da katılımcıların yüzde 34'ü İslam'a olumlu bakıyor. Eski Doğu Almanya'daysa bu oran yüzde 26'ya iniyor.
Tüm dini grupların eşit haklara sahip olması gerektiğini düşünenler arasında da Almanlar sonuncu.
Eski Batı Almanya'da katılımcıların yüzde 30'dan azı cami inşasına destek veriyor. Doğu'da ise bu oran yüzde 20.
İletişim arttıkça, hoşgörü artıyor
Araştırmaya göre, Müslümanlarla iletişim arttıkça hoşgorü de artıyor.
Araştırma ekibinden Alexander Yendell, 'Almanların Fransız, Hollandalılar ve Danimarkalılara kıyasla Müslümanlarla daha az iletişim kuruyor. Almanların Müslümanlarla iletişimi arttıkça görüşleri de olumlu yönde değişiyor' diyor.
"Almanya'da kendimi evimde hissetmiyorum. Bir yabancıyım ve hep öyle kalacağım"
Sahes Taşçıoğlu, Berlinli İşkadını
Türklerin, Almanya'ya gelip çalışmak, sonra da geri dönmek üzere davet edilmesinin üzerinden yaklaşık 50 yıl geçti.
O dönem Alman vatandaşlığı etnik kökene dayalıydı.
Sonra yeni gelenlerin de vatandaşlık alabilmesi için yasa değiştirildi.
Ama doğdukları ülkeyle Almanya arasında bir seçim yapmak zorunda kaldılar. Çifte vatandaşlık hakkı yoktu.
Bazıları Almanya'da onlarca yıl geçirmelerine karşın, doğdukları ülkenin vatandaşlığını tercih ediyor.
'Yabancıyım ve öyle kalacağım'
Sahes Taşçıoğlu, Berlin'de mükemmel gelinlikler diken bir terzi.
Almanya'ya 1969'da, 14 yaşındayken bir otomobil fabrikasında iş bulan babasıyla birlikte gelmiş.
Şimdi klasik bir bölünmüş insan. Almanya'da 40 yıl geçirmiş olmasına karşın hala Türk vatandaşı.
Peki hayatının dörtte üçünü geçirmediği bir ülkeye geri dönecek mi?
'Hala burdayım. Çalışabildiğim sürece de burada olacağım. Ama Almanya'da kendimi evimde hissetmiyorum. Bir yabancıyım ve hep öyle kalacağım' diyor.

Hollanda’da Türk Camisine Cirkin Saldırı

02 Ocak 2011
Hollanda'nın Almere kentinde Hollanda Diyanet Vakfına Bağlı Almere Sultan Ahmet Camii kimliği meçhul kişiler tarafından saldırıya uğradı.
Hollanda'nın Almere kentinde Hollanda Diyanet Vakfına Bağlı Almere Sultan Ahmet Camii kimliği meçhul kişiler tarafından saldırıya uğradı. Saldırganlar, levye ile kepenklerini açtıkları caminin camlarını kırdı.

HDV Almere Sultan Ahmet Camii Başkanı Ramazan Gül, camiye olan saldırının yılbaşı gecesi saat 02.30 sıralarında gerçekleştiğini söyledi. Gül, saldırganlar tarafından caminin camlarının kırıldığını belirterek, maddi hasarın yaklaşık 5 bin Euro olduğunu aktardı. Ramazan Gül, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Yılbaşı gecesi saat 02.30 sularında kepenkleri levye demiri ile kaldırarak camları kırmışlar. İçeri herhangi bir şey atmamışlar. Sonra kaçıp gitmişler.

Bu camimiz 1995 yılında ibadete açıldı. Son 3 yıldır kepenkleri yapmamızdan dolayı herhangi bir saldırı olmuyordu. Daha önceleri çok defa saldırıya maruz kalmıştı. Kepenkleri yapılmasından sonra ilk defa böyle bir saldırı oldu.” Almere polisine haber verdiklerini belirten Gül, “Polis rapor tuttu. Polisler, saldırının kasıtlı olarak camiye yapıldığını söyledi. Araştıracaklarını ifade ettiler. Biz bu saldırının bir grup veya çete işi mi olduğunu tam bilemiyoruz. Onun için polisin bize bu konuda vereceği bilgi neticesinde olay aydınlanacak.” dedi. aktifhaber

Avrupa İslam'ı tehdit olarak görüyor
6 Ocak 2011
Türkiye’nin tam üyelik için kapısında beklediği AB’de Müslümanlara bakış giderek daha olumsuz bir boyut kazanıyor.

AB’nin en güçlü ülkesi, İslam’ı reddeden tavırda da başı çekiyor. DW'den Sabine Ripperger'in haberi...
Fransız Le Monde gazetesinin yaptığı bir ankete göre Almanların ve Fransızların yaklaşık yüzde 40'ı kültürel kimlikleri açısından İslam dinini bir tehdit olarak görüyor. Fransızların üçte ikisi, Almanlarınsa dörtte üçü Müslümanların topluma yeterli uyumu sağlayamadığı görüşünde…

Daha önce de Münster Üniversitesi ile TNS Emnid adlı Alman piyasa araştırmaları firması Avrupa'daki dini çeşitlilik üzerine 5 Avrupa ülkesinde bir araştırma yapmıştı. Şimdiye kadar bu alanda yapılmış en kapsamlı araştırma da Almanların diğer ülkelere oranla Hrıstiyanlık haricindeki diğer dinlere karşı daha hoşgörüsüz olduğunu ortaya koyuyor.

Ülkeler özel olarak seçildi

Bu araştırma Almanya, Fransa, Danimarka, Hollanda ve Portekiz'de yapılan toplam 5 bin röportaja dayanıyor. Sosyolog Niels Friedrichs araştırmaya katılan ülkelerin özel olarak seçildiğini kaydediyor. Örneğin Almanya'nın seçilme nedeni burada yoğun Müslüman nüfusun bulunması ve gündemden düşmeyen uyum tartışmaları. Bu şekilde cami inşa etme yasağı ya da başörtüsüyle ilgili tartışmaların toplumda nasıl yankı bulduğunu kontrol etmek mümkün…

Fransa'nın seçilme nedeni burka yasağı, Danimarka'nınki karikatür krizi, Hollanda'nınkiyse İslam karşıtı Theo van Gogh'ın cinayete kurban gitmesi. Buna karşılık Portekiz ise diğer ülkelere oranla daha düşük bir dini çeşitliliğe sahip olduğu için tezat oluşturmak üzere seçilmiş.

"Almanlar daha hoşgörüsüz"

Araştırmanın başında bulunan din sosyoloğu Detlef Pollack, sonuçları "Almanlar arasında araştırmada yer alan diğer ülkelere oranla Hrıstiyanlık dışındaki diğer dinlere karşı daha yoğun bir hoşgörüsüzlük tespit ettik. Buna ek olarak yeni cami ve minare inşasına karşı da daha tepkililer" şeklinde değerlendirdi.

Öte yandan araştırma Almanya'nın diğer dört ülkeye oranla diğer dinlere karşı hoşgörü ve eşitlik ortamı yaratılması konusunda en fazla çabayı gösteren ülke olduğunu da ortaya koyuyor. Pollack "Sonucun bir ikilemi ortaya koyduğu söylenebilir. Bir yandan İslam ile ilgili birçok itiraz var. Diğer yandansa eşitlik ve adaletin sağlanması için büyük çaba harcanıyor" dedi.

Çelişkinin nedeni iletişim eksikliği

Bu çelişkili durumun başlıca nedeni Almanların özellikle Müslümanlarla yoğun iletişim halinde olmaması. Almanya'nın batısında yaşayanların yüzde 40'ı doğusunda yaşayanlarınsa sadece yüzde 16'sının Müslümanlarla birebir iletişimi var. Fransa'daysa bu oran yüzde 66.

Araştırmaya göre Almanların sadece yüzde 34'ü Müslümanlarla ilgili olumlu düşüncelere sahip… Diğer dört ülkede bu oran yüzde 50'nin üzerinde hatta bazılarında yüzde 60'a varıyor.

Din sosyoloğu Detlef Pollack Almanya'da son dönemde popüler hale gelen "İslam dini bizim kültürümüzün bir parçası" söyleminin toplumun büyük çoğunluğunun görüşüne uymadığını aktarıyor. Pollack "‘İslam Batı dünyasına uyuyor mu?' sorusunu yönelttik. Bu soruya Almanya'nın batısında yaşayanların yüzde 20'sinden biraz fazlası, doğusunda yaşayanlarınsa daha az bir bölümü ‘evet' yanıtını verdi. Diğer ülkelerde de ‘Evet, İslam Batı kültürüne uyuyor' diyenlerin oranı yüzde 25 ila 30'da kaldı. Bunu daha farklı şekilde ifade etsek, örneğin ‘Müslümanlar da Almanya'nın bir parçası mı?' desek büyük ihtimalle buna çok daha fazla kişi ‘evet' derdi" açıklamasını yaptı. haber10

Almanya'da İslam karşıtlığı kayda geçmiyor
8 Ocak 2011
Almanya’da İslam karşıtı ve Müslümanlara yönelik işlenen suçlar bu isim altında kayda geçmiyor, suçlar ‘Nefret Suçları’ grubu adıyla kayda geçiriliyor

Mucahid Yıldız / Dünya Bülteni / Almanya
Almanya’da İslam karşıtı ve Müslümanlara yönelik suçlar polis tarafından özel bir kategoride kaydedilmek yerine, ‘Nefret Suçları’ adındaki genel bir grupta toplanarak tescil ediliyor. Sol Parti’nin Alman parlamentosunda verdiği ‘Almanya’da Müslümanlara düşman suçlar’ adı altındaki bir soru önergesine verilen meclis cevabı, güvenlik yetkililerinin İslam düşmanı suçları ayrı bir grupta tescil etmediğini ortaya çıkardı. Hükümetin bu yüzden 2010 yılında İslam’a ve Müslümanlara karşı işlenen suçların ne kadar olduğunu bilemiyor.

Yunan Metropolit, İslam'a yine kin kustu
9 Ocak 2011
Anadolu Haber

Yunanistan Pire Metropoliti Serafim, İslam dini, Hz. Muhammed (sav), Kur'an-ı Kerim ve Müslümanlara yine kin kustu

YUNANİSTAN'DA MÜSLÜMANLAR BASKI ALTINDA

Serafim'in kin ve düşmanlık eken açıklamalarının, ülkenin gündemini teşkil eden kaçak göçmenlerle mücadele kapsamında, Müslümanlara yönelik saldırılarda artışa neden olmasından endişe ediliyor. Geçen yıl Atina'da 4 mescit fanatik gruplar tarafından ateşe verilmişti. Yunan hükümetinin Meriç'e tel örgü çekme projesi ile başlayan tartışmalar giderek alevleniyor. Hükümet yasadışı göçmenlerin tamamının sınır dışı edileceğini ileri sürüyor. Bu söylem, ülkede yaşayan yasal göçmenleri de endişelendiriyor. Daha çok Müslümanlar kastedilerek Atina'nın gettolaştığını ileri süren siyasiler ve sağ gruplara medya da olumsuz yayınlarla yangına benzin döküyor. Yunan başkentinde yaşayan Müslümanların hayatı her geçen gün daha da zorlaşıyor.

YUNAN HÜKÜMETİ SESSİZ

Pire Metropoliti'nin Müslümanlar ve İslam dinine karşı 2 gün önce yaptığı kindar açıklamalar, medya ve Yunan kamuoyu tarafından henüz kınanmadı. Yunan hükümetinden de henüz bir açıklama gelmemesi, Müslümanlara yönelik çifte standart olarak yorumlandı.

FAŞİST GAZETE METROPOLİTİ MANŞETE ÇEKTİ

Faşist ve ırkçılık yanlısı yayınlarıyla bilinen Elefteri Ora gazetesi, Metropolitin açıklamasını, "İslam dini yakıcı ve anayasaya aykırı" başlığıyla manşetten verdi. Gazete, Yunanistan'da satılan gazeteler içerisinde sadece yüzde 1'lik payla dikkat çekiyor. Günlük ortalama satışı ise 2 bin 200 adet.

Avrupa'nın Müslüman karşıtlığı haritası
21 OCAK 2011

İngiltere'de kabine üyesi Barones Sayide Warsi'nin ülkede Müslümanlara karşı önyargının yaygın bir sosyal vaka olduğu yönündeki açıklamaları ses getirdi.
Warsi, İngiltere'nin din tartışmalarına David Cameron hükümetinden bugüne dek dahil olan en yüksek düzeyde isim.

Avrupa, Din ve İnanç, Sosyoekonomik, İngiltere

Warsi'nin açıklamalarının Avrupa'nın farklı ülkelerinde nasıl yankılandığını, ve bu ülkelerdeki Müslümanlar'a yaklaşımı araştırdık.

İSVEÇ

İsveç'teki Malmö üniversitesinden, din çalışmaları profesörü Anne-Sofie Roald ülkedeki durumu şöyle anlatıyor:

"İsveç'te bu konudaki hassasiyetin başka ülkelere, mesela Danimarka'ya göre daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

Ülkedeki Müslümanlar aşağılandıklarını ve dışlandıklarını hissediyorlar, bu yüzden de kendilerini azınlık olarak görüyorlar.."

BELÇİKA

"Göçmen karşıtı parti, İslam karşıtı politikanın ırkçılıktan daha kolay olduğunu fark etti"

Gent Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü Sami Zemni Belçika'daki Müslümanlar'a yaklaşımı şöyle özetliyor:

"Belçika'daki İslam karşıtı hissiyat yeni bir şey değil. Göçmen karşıtı Vlaams Blok Partisi, Müslümanlık karşıtı kampanyayı hep canlı tutmuştur.
Parti İslam karşıtı politikanın ırkçılıktan daha kolay olduğunu fark etti.
Söylemleri bireyleri değil İslamiyet'i eleştiriyor olmak. Bu yaklaşım diğer partilere de sızmış durumda.

Ülkede geçen sene yapılan bir araştırmada nüfusun yarısının İslam karşıtı hissiyatın eleştirilecek bir yanı olmadığını düşündüğü ortaya çıktı."

ALMANYA

"Almanya'da ırkçılığın uygar bir toplumda kabul edilir hale geldiğini görüyoruz"

Gazeteci Kübra Yücel Gümüşay, Almanya'da Müslüman olmayı şöyle anlatıyor:
"Thilo Sarrazin'in, İslam karşıtı olmanın kötü birşey olmadığını bilimsel olarak kanıtlamaya çalıştığı kitabının yayınlanmasından sonra, Müslümanlar'ın genetik olarak başarılı olmayı ve entegre olmayı beceremeyen bir topluluk olduğunu inancı yaygınlaştı.
Kitaptan önce kimse bunları açıkça söyleyemezdi, ama artık bilimsel olarak kanıtlandığını düşünüyorlar.
Birçok arkadaşımdan hakarete uğradıklarını, restoranlara alınmadıklarını duyuyorum. Bir yıl önce bunlar kötü şeyler olarak değerlendirilirdi.
Şimdi ise normal kabul ediliyorlar.
Bunlara muhattap kalmak için İslamiyet'e inanmanız gerekmiyor. Müslüman bir ülkeden geldiğinizin düşünülmesi yeter.
Almanya'da ırkçılığın uygar bir toplumda kabul edilir hale geldiğini görüyoruz.
Almanya'yı bırakıp İngiltere ya da Kanada'ya gitmeyi düşünen arkadaşlarım var."

İTALYA

Eski Birleşmiş Milletler temsilcisi, şimdiki İslam Kültür Merkezi'nin yöneticisi Mario Scialoja, İtalya'daki durumu şöyle anlatıyor:
"İtalya'nın kuzeyi dışında yaygın bir İslam karşıtı hissiyatın olduğunu söyleyemeyiz.
Bu toplumsal olarak onaylanmayan bir tavır. Ancak kuzey Afrikalı göçmenlerin durumu bir az farklı.
İtalya'daki bu görece iyi durumun sebebi, ülkeye diğer ülkerlerde yaşanan kitlesel Müslüman göçünün yaşanmaması olabilir.
Kuzey İtalya'daki göçmen karşıtı Kuzey Ligi ise bazı tatsızlıklara sebep oluyor."

HOLLANDA

İslam hukuku uzmanı avukat-yazar Laila al-Zwaini, Hollanda'daki durumu şöyle anlatıyor:

"Ülkedeki göçmenlerle ciddi sorunlar yaşanıyor, ve bunların bir kısmı Müslüman göçmenler. Özellikle göçmen karşıtı Özgürlükler Partisi'nin koalisyonda yer alması sonrası bu konu hakkında kullanılan dil çok sertleşti.
Konu Müslümanlar olunca bu partinin radikal söylemi adeta normal hale geldi.
Bu dile göre mesele hep "biz" ve "Müslümanlar" arasında. Ama Müslümanlar tartışmada hiç yer almıyorlar." BBC

Almanya'da Türk Öğrencinin Ayrımcılık İddiasi
24 Ocak 2011
Almanya'nın Hannover kenti yakınlarındaki Garbsen'da yaşayan 21 yaşındaki lise öğrencisi Yasin Çelik, yazdığı bir ödev nedeniyle terörist damgası yedi.
Almanya'nın Hannover kenti yakınlarındaki Garbsen'da yaşayan 21 yaşındaki lise öğrencisi Yasin Çelik, yazdığı bir ödev nedeniyle terörist damgası yedi. Lise 11. sınıfta okuyan Afyonlu Yasin Çelik, büyük bir haksızlığa uğradığını, buna karşın öğretmenin hala görevi başında olduğunu söyledi.

Her şeyin polise gönderilen imzasız bir mektuptan sonra başladığını söyleyen Çelik, "Söz konusu öğretmen beni Türk ve Müslüman olduğum için sevmiyor. Ödev nedeniyle bir kompozisyon yazdım. Kompozisyonda İslam ve Müslümanlık adına bir kelime yazmadım. Ancak öğretmen benim İslami terör örgütleriyle bir bağlantı içinde olduğumu öne sürüp polise isimsiz ihbarda bulunmuş. Polis beni iki ay takip etmiş. Yapılan şikayetle ilgili bir sonuç çıkmayınca polis evime geldi ve gelen imzasız mektupla ilgili bilgi verdi. Bende öğretmenden şüphelendiğimi söyledim. Yapılan soruşturma sonrası mektubu öğretmenin gönderdiği ortaya çıktı. Okul, öğretmen hakkında soruşturma başlattı ama bir sonuç çıkmadı. Okul yönetimi benim arkamda durmayınca ben de okuldan ayrıldım. Öğretmenimin yaptıkları nedeniyle aylardır huzursuzum. Ne yapacağımı biliyorum. Moralim bozuk. Bir öğretmen bir öğrencisine böyle bir kötülüğü nasıl yapabilir bilmiyorum dedi.

YEŞİLLER MECLİSE ÖNERGE VERDİ

Aşağı Saksonya Eyaleti Yeşiller Milletvekili Filiz Polat, yazdığı kompozisyon nedeniyle terörist damgası yiyen Yasin Çelik'e sahip çıktı. Türk öğrenciye yapılanların büyük bir haksızlık olduğunu, bunun bir skandal olduğunu öne süren Filiz Polat, eyalet hükümetine konuyla ilgili 22 maddelik soru önergesi vererek konuyu meclise taşıdı. Yasin Çelik'e yapılanların takipçisi olacaklarını dile getiren Polat, "Hiç bir öğretmen bir öğrencisini yazdığı bir kompozisyondan dolayı terörist ilan edemez. Bu eğitim etiğine aykırı. Öğretmenin yaptıklarından dolayı öğrenci eğitimini yarıda bıraktı. Hükümete konuyla ilgili 22 maddelik soru önergesi verdik. Bu soru önergeleriyle atık bu tür olayların önüne geçmeyi amaçlıyoruz diye konuştu.

Verdikleri soru önergesiyle eyalet hükümetine, "Eyalet Okullar Dairesi tarafından okul yönetimine ne gibi yaptırım veya tedbirler önerildi veya bu yönde ne gibi talimat verildi? Okul tarafından öğretmen hakkında başlatılan soruşturma ne gerekçeyle açılmıştır, ne zaman başlatılmıştır ve ne zaman tamamlanacaktır? Öğretmenlerin Müslüman öğrencileri iftira ettiği veya dışladığı buna benzer olaylar hakkında eyalet hükümetinin herhangi bir bilgisi var mıdır? soruları sorduklarını, bunların en kısa sürede cevaplandırılmasını beklediklerini ifade eden Filiz Polat, "Yasin'in yaşadıkları ve başına gelenler inanılır gibi değil. Bu Müslümanlara karşı duyulan korku ve şüphenin Almanya'da ne derece yaygın olduğunu gösteriyor. Bu olayı parti olarak kınıyoruz dedi. aktifhaber

Avrupa'da Dine göre maaş!
Avrupa'dan tartışma yaratacak çifte standart.Danimarka hükümetinin yeni yasa tasarısı Hriztiyanlara daha çok Müslümanlara ise daha az maaş ödenmesi ile ilgili..
08 ubat 2011

Danimarka'da hükümet yeni yasa tasarısıyla "Müslüman göçmene daha az maaş ödenmeli" teklifi getirdi. Fransa'da özellikle Müslüman toplumları hedef alan göçmen karşıtı politikalarıyla tepki toplayan Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy'nin ardından Almanya Başbakanı Angela Merkel ve İngiltere Başbakanı David Cameron'un "Çok kültürlülük tam bir başarısızlık oldu" açıklaması Danimarka'dan gelen bir haber ile gölgede kaldı. Danimarka hükümeti, adeta kölelik dönemini çağrıştıran bir yasa tasarısı hazırlayarak 'dine göre maaş' uygulaması getiriyor.

AYRIMCI YASA TASARISI
Maliye Bakanı Claus Hjört Frederiksen tarafından gündeme getirilen tasarıya göre, Müslüman göçmenler, Danimarkalılardan daha düşük maaşlarla çalıştırılacak ve sosyal haklardan faydalanmak için puan toplamak zorunda kalacak. Sabah Gazetesi'nin haberine göre hükümet ayrıca, malulen emekli olan Müslüman göçmenlerin de yeniden kontrol edilmesi ve bazılarının yeniden çalışma hayatına döndürülmesi için baskı yapılmasını istiyor.

Söz konusu tasarıda batı ülkelerinden Danimarka'ya gelen ve Müslüman olmayan göçmenlerin çalışma şartlarında ise herhangi bir değişiklikten bahsedilmiyor. Tasarı, ülkede yaşayan Müslüman kamuoyunun büyük tepkisine neden olurken, muhalefet, tasarının 9 yıldır uygulanmakta olan entegrasyon politikasının çöküşünü simgelediğini savundu. Bu arada söz konusu tasarı hükümet içerisinden de tepkilere neden oldu.

Hükümetin göçmenlerle ilgili her konuda birinci ağzı olan Entegrasyon Bakanı Birthe Ronn Hornbech, tasarıyı 'hoş olmayan bir teklif" olarak değerlendirdi. Tasarı Danimarka iş dünyasının da tepkisini çekti. Bir milyondan fazla üyesi olan Danimarka Ticaret Odaları Konfederasyonu Başkanı Harold Börsting, tasarının aptalca olduğunu savunarak, "Bu olağandışı şekilde aptalca bir tasarı. Böyle bir uygulama kabul edilemez" dedi.

Danimarka'da, 30 Eylül 2005'te de Jyllands Posten adlı gazetede yayımlanan Hz. Muhammed karikatürleri, dünyanın dört bir yanıdanki Müslümanlar tarafından tepkiyle karşılanmış ve ülkelerarası kriz çıkartmıştı. Söz konusu karikatürlerde Hz. Muhammed bir terörist olarak gösteriliyor ve ülkede yaşayan Müslümanlar hedef alınıyordu. Krizinin fikir babası olarak bilinen Danimarkalı gazeteci Flemming Rose, geçtiğimiz yıl da 'Tavshedens tyranniyeni' (sessizliğin zulmü) kitabını piyasaya sunarak, Müslüman dünyasında infiale neden oldu.

GÖÇMENLERİN MALİYETİ 3 MİLYAR DOLAR
Danimarka'da, Dream isimli araştırma kuruluşunun raporuna göre göçmenlerin Danimarka'ya yıllık maliyeti 2.9 milyar doların üzerinde. Hükümet, tasarıyı önceki gün yayınlanan bu rapordan sonra gündeme getirdi. Tasarıya karşı çıkan bir diğer işçi kuruluşu Danimarka İşçi Konfederasyonu (DA) Başkan Yardımcısı Pal Christian Jensen ise göçmenler arasındaki işsizlik oranının maaş miktarının fazlalığından kaynaklanmadığını, dolayısıyla tasarının işe yaramayacağını savundu. Öte yandan, tasarı, Danimarka anayasasına ters olacağı için de eleştiriliyor.

Uzmanlar tarafından ayrımcılığa neden olacağı için eleştirilen tasarıya muhalefet partileri de tepki gösterdi. Tasarının 9 yıldır iktidarda olan Liberal-Muhafazakar hükümetin uyguladığı entegrasyon politikalarının çöküşünü simgelediğini savunan muhalefet partileri, hükümete yüklendi. Muhalefetteki Sosyalist Halk Partisi ve Sosyal Demokrat Parti'nin sözcüleri yaptıkları açıklamalarda tasarının hükümetin uyguladığı entegrasyon politikalarının çöküşünü simgelediğini savundu.

Hıristiyan Demokrat Parti Sözcüsü Per Orum Jorgensen hükümetin söz konusu tasarıyı daha önce de gündeme getirmeye çalıştığına dikkat çekti. "Maaş ödemelerinde, sosyal yardımlarda ya da emeklilik haklarından faydalanma gibi konularda insanlar arasında etnik ayrımcılık yapamayız" diyen Jorgensen, söz konusu tasarının toplumda ayrımcılığa neden olacağını vurguladı.

Girit'te Müslüman derneğine saldırı
24 Şubat 2011
Yunanistan'ın Girit Adası'nda Müslüman derneğine kimliği henüz belirlenemeyen şahıs veya şahıslarca saldırıda bulunulduğu açıklandı.

Atina Haber Ajansı, polis kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Ada'nın Hanya kentinde dün meydana gelen olayda, derneğin giriş kapısının, yanıcı madde ile ıslatılmış bir çaput yerleştirilerek ateşe verildiğini duyurdu. haber10

Neonaziler yine yaktı
Türk ve Bosnalı göçmenlerin oturduğu apartmanda çıkan yangında biri bebek 3 kişi yanarak öldü
13 Mart 2011

Almanya'nın başkenti Berlin'deki Neunkölln semtinde çoğunlukla Türklerin ve diğer ülkelerden göçmenlerin oturduğu bir binada çıkan yangında 3 kişi öldü. Ölen ailenin 1. katta oturan Yugoslav kökenli bir aile olduğu belirtildi. Yangın sırasında camdan atlayan ve ağır yaralanan adamın daha sonra hayatını kaybettiği açıklandı. Evden 9 günlük bebeği ile bir kadının cesetleri çıkarıldı.
Yangında aralarında birçok Türk'ün de bulunduğu 17 kişi yaralanırken bazılarının durumunun ağır olduğu açıklandı.
Yangının merdiven boşluğunda bulunan çöplerde çıktığı ve binaya yayıldığı tespit edildi. Alman emniyetinden cinayet dedektiflerinin ilk bulguları, olayın bir kundaklama olduğunu ortaya koydu.
Türk kökenli Salih Zerdali, kendisinin de yangın sırasında ağır yaralanan Necdet Y.'nin çocuklarını almaya geldiğini söyledi.
Zerdali, Necdet Y.'nin ellerinden ve ayaklarından ağır yaralandığını, kızı Ebru Y.'nin de ağır yaralı olarak hastanede yattığını ve ameliyata alınacağını söyledi.
Ludwigshafen'de 2008 yılının şubat ayında bir apartmanda çıkan yangında, 8'i aynı aileden 9 Türk hayatını kaybetmiş, 60 kişi de yaralanmıştı.
29 Mayıs 1993'te de Solingen'de Genç Ailesi'nin evleri, neonaziler tarafından yakılmış aileden 5 kişi hayatını kaybetmişti.
Gazete Habertürk

'Türkleri konuşan, ama Türklerle konuşmayan Almanya'
15 MART 2011
[img]http://wscdn.bbc.co.uk/worldservice/assets/images/2011/03/15/110315112738_turks_304x171_getty_nocredit.jp[/img]g
İngiltere basınından Guardian gazetesi, günümüz Almanya'sına farklı yönleriyle mercek tutan yazı dizisinde Almanya'da göç konusuna geniş yer ayırıyor.
Özellikle Türkiye kökenli toplumun Almanya'daki toplumsal konumunu ele alan Gary Younge imzalı yazıda, kimi diğer Avrupa ülkelerinde endişe uyandıran yabancı düşmanı aşırı sağ partilerin Almanya'nın siyasi hayatında yer almadığı; fakat öte yandan Türkleri genetik olarak daha aşağıda gören bir kitabın en çok satanlar listesine girebildiği belirtiliyor.

Guardian yazarı Gary Younge, entegrasyon tartışmalarını değerlendirdiği yazısında Berlin izlenimlerine yer veriyor.
Younge, eski Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Thilo Sarrazin'in Türklerin ve Arapların genetik özellikleri yüzünden geri kaldığı iddiasının yer aldığı "Almanya Kendini Yok Ediyor" adlı kitabıyla ilgili olarak şunları söylüyor:
"Belki bu iddialar bazılarını şaşırttı ama kamuoyunun tepkisi herkesi şaşırttı. Şu anda 14'üncü baskısı yapılan kitap, Almanya'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en çok satan kitap. Ekim ayında Focus dergisinde yayımlanan ankete katılanların yüzde 31'i göçmenler yüzünden Almanya'nın zeka ortalamasının düştüğünü, yüzde 62'si de Sarrazin'e hak verdiğini söyledi.
Gazeteye konuşan Henrick Böll Vakfı'ndan Mekonnen Meshgena, ''Sarrazin yeni bir şey söylemedi, hiçbir tabuyu yıkmadı ve tartışmaya hiçbir katkıda bulunmadı. Ama asıl şok edici olan şey, 'Üslubu yanlıştı ama söylediklerinden haklılık payı var' diyen aydınların sayısıydı'' diyor.
Türkler en az entegre olmuş toplum
Suriyeli bir Kürt olan Zelika Baba ise ''Entegrasyon bir al ver işidir. Bizden kendi kültürümüzden vazgeçmemizi istiyorlar. Burada ne kadar yaşadığınız önemli değil. Her zaman yabancısınız. Bizim hakkımızda konuşuyorlar ama bizle konuşmuyorlar'' diye yakınıyor.
Almanya'daki ırk, din ve ulusal kimlik tartışmasının son 20 yıldır Avrupa'nın geri kalanında süren tartışmadan pek farklı olmadığına dikkat çeken yazar şöyle devam ediyor:
"Ekonomik ve sosyal gerçeklikler de büyük ölçüde benzerlik gösteriyor. 2009'da yayımlanan bir rapora göre, Türkler Almanya'da en az entegre olabilmiş toplum. Türkler arasındaki işsizlik yüzde 11. Ulusal ortalama yüzde 6,5. Ve Türklerin sadece yüzde 14'ü ortaöğretim final sınavlarını geçebiliyor."
Guardian yazarı Gary Younge, Berlin'de konuştuğu Almanya doğumlu göçmen çocuklarından hiçbirinin kendisinin bir gün tamamen Alman olarak kabul edileceğini beklemediğini bildiriyor.
Doktora öğrencisi Füsun Türetken, ''Alman anne-babanız yoksa bir Alman olarak kabul edilmeniz imkansız.'' diyor.
''Az sayıda göçmen kökenli kişiye tamamen Alman olarak benimsenme kapısının aralandığını'' belirten Füsun Türetken, ''Eğer başarılı olurlarsa, Almandırlar. Ama başarısızlarsa, Türk ya da Müslüman olarak hatırlanacaklardır.'' diyor. BBC

Fransa'da aşırı sağ sandıktan güçlü çıktı
21 MART 2011

Fransa'da aşırı sağcı Ulusal Cephe dün yapılan yerel seçimlerden güç kazanarak çıktı.

Sonuçlar, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin partisi Halk Hareketi Birliği'nin sandıkta kötü sonuç aldığına işaret ediyor.
Muhalefetteki sosyalistler ise, yerel seçimlerde elde ettikleri yüzde 25 oyla ilk sırada.
Seçimlere ilişkin en çarpıcı gelişme ise, aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin merkez sağ Halk Hareketi Birliği'yle arasındaki farkı yüzde 2'ye düşürmüş olması.
Ulusal Cephe'nin oy oranı yüzde 15, Halk Hareketi Birliği'nin ise yüzde 17 civarında.
Yerel seçimler gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde önemli bir sınav olarak görülüyor.
Aşırı sağ ve sosyalistler karşı karşıya
Fransız basını, yüzde 50'nin altında kalan katılımın rekor düzeyde düşük olduğuna işaret ediyor.
Yerel seçimlerin ikinci turu ise gelecek haftasonu yapılacak.
Sonuçlara göre, Ulusal Cephe'nin 400'ye yakın seçim bölgesinde ikinci tura katılmaya hak kazandı.
Bu seçim çevrelerinde Ulusal Cephe, sosyalistlerle yarışacak.
Geçtiğimiz haftalarda yapılan bir kamuoyu yoklaması, gelecek yılki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sarkozy'nin Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen'in gerisinde kalacağını, belki de ikinci tura kalamayacağına işaret ediyor.
Le Pen, parti liderliğini ocak ayında babası Jean Marie le Pen'den devralmıştı.
Fransız aşırı sağının en önemli ismi olarak görülen Le Pen, 2002 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalarak Fransa siyasetinde şiddetli bir sarsıntı yaratmıştı.
Partinin milletvekillerinden Louis Aliot, Ulusal Cephe'ye yönelik desteğin önemli bir eğilime işaret ettiğine dikkat çekerek, ''Bu böyle devam ederse, Ulusal Cephe sağın yerini alabilir'' dedi.
BBC

Fransa'da peçe yasağı
10 NİSAN 2011
Fransa'da Pazartesi günü uygulanmaya başlayacak peçe yasağı İngiliz basınında geniş yer buluyor.
Observer gazetesi, Fransa'nın Avignon kentinde yaşayan ve ülkede peçe takan kadınların yüzü haline gelen Kenza Drider'in gerçekleştirmeyi planladığı eylemi yazıyor.

Kim Willsher tarafından kaleme alınan haberde, Drider'in eyleminin Paris'e seyahat etmek üzere Avignon tren istasyonuna gitmekle başlayacağını yazıyor.
Habere göre, Drider'in istasyona peçeyle gitmesinin bedeli 150 Euro para cezası olabilir, eylemi tekrarlaması durumunda ise Drider 'vatandaşlık kursu'na gönderilebilir.
Willsher, Sarkozy hükümetinin üzerinde büyük çaba harcadığı peçe yasağının az sayıda kadını etkileyeceğini yazıyor.
64 milyon nüfusa sahip Fransa'da 2 bin başörtülü kadın olduğu, bunlardan ise yalnızca 350'sinin peçe de taktığını ekliyor Willsher.
Willsher'a örtünmeyi kendi seçtiğini söyleyen Drider, sözlerine şöyle devam ediyor: "Cumhurbaşkanı Sarkozy, Fransa'da çarşafın yeri olmadığını söylediğinde, benim cumhurbaşkanım da olarak, ırkçılığa ve İslam'a karşı saldırılara kapıyı açtı."
BBC

Fransa'da Müslüman Kadınlar Gözaltına Alındı!

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin 'Laik Cumhuriyette burkanın yeri yoktur' diyerek yasakladığı çarşafa ilişkin yasa bugün yürürlüğe giriyor.

11 Nisan 2011
Anadolu Haber

Avrupa’dan bir çok İslamcı grubun Paris’te yasağa karşı düzenlediği gösteriye polis müdahale etti. Paris valiliğinin kamu düzenini tehdit edeceği ‘gerekçesiyle izin vermemesine rağmen gösteri yapmak isteyen aralarında çarşaflı kadınların da bulunduğu 61 kişi tutuklandı. Fransız emniyeti gösteri başlamadan 59 kişiyi Nation meydanında, Londra ve Brüksel’den gelmekte olan 2 kişiyi de havalanında gözaltına aldı.

Kamusal alanda yüz açık olacak

Fransa İçişleri Bakanlığı’nın büyük dikkatle uygulamaya hazırlandığı yasa kamusal alanda yüzün kapatılmasını yasaklıyor. Yasaya göre, burka ve kara çarşaf parklarda, tren ve otobüs duraklarında, alışveriş merkezlerinde, okullarda, belediyelerde ve tüm kamusal binalarda yasak olacak. Tüm valiliklere konuyla ilgili genelge gönderen İçişleri Bakanı Claude Gueant, güvenlik görevlilerine, konuyla ilgili tüm provokasyonlardan uzak durmaları uyarısında bulundu.

Ağır cezalar var

Polis, çarşaflı bir kadını tespit ettiği durumda kesinlikle çarşafı açtırmak gibi bir girişimde bulunmayacak.

Polis, kimlik kontrolleri sırasında memurun yüzün açılmasını isteme hakkı olduğunu belirtecek ve yüzünü kendi açmaması halinde karakola sevkedecek.

Uyarıya rağmen yasağa uymayanlar 150 Euro ceza ödeyecek, suçu tekrar edenler vatandaşlık stajına gidecek.

Yasayla, eşine zorlaçarşaf giydiren eşe de 1 yıla kadar hapis ve 30 bin Euro da para cezası verilmesi öngörülüyor.


Fransız hükümetine Schengen tepkisi
23 Nisan 2011
Fransa'da muhalefetteki Sosyalist Parti, Kuzey Afrika'dan gelen çok sayıda kaçak göçmen yüzünden Schengen anlaşmasını geçici olarak askıya almayı düşünen hükümete sert tepki gösterdi.

Sosyalist Parti'nin göçten sorumlu temsilcisi Sandrine Mazetier, Schengen'i askıya alma karanının ''orantısız bir önlem'' olacağını söyledi. Sorunun, AB ülkeleriyle dayanışma ve işbirliği içinde somut öneriler ortaya atarak çözülebileceğini ifade eden Mazettier, hükümeti ''dar görüşlü''olmakla suçladı.

Fransa'da hükümet dün yaptığı açıklamada, AB sınırlarının sistemli olarak ihlal edilmesi halinde Schengen anlaşmasını geçici olarak askıya almak için bir sistem üzerinde çalıştıklarını bildirmişti.

Kuzey Afrika'dan İtalya'ya gelen göçmenlerin daha sonra Fransa'ya geçmek istemesi, Paris ve Roma arasında geçen hafta ciddi bir diplomatik krize yol açmıştı.

Fransa, hafta sonu İtalya'dan Fransa'ya gelen bazı trenleri çok sayıda kaçak göçmen taşıdıklarını gerekçe göstererek, ülke sınırından içeri sokmamıştı. haber10

Müslüman liderleri uçağa almadılar
7 Mayıs 2011
ABD'nin Memphis kentinde iki Müslüman dini liderin, bindikleri yolcu uçağını, "pilotun kendileriyle uçmayı reddettiği" belirtilerek terk etmeleri istendi.

Memphis Üniversitesi'nde Arapça yardımcı öğretim görevlisi olduğu bildirilen Masudur Rahman, havaalanı terminalinden telefonla verdiği bilgide, Charlotte seferi için bindikleri uçaktan, kendisiyle yolculuk edecek bir imamla birlikte indirildiklerini söyledi. Rahman'ın geleneksel Hint kıyafeti, beraberindeki imamın ise geleneksel Arap kıyafeti içerisinde olduğu kaydedildi. haber10

Atina'da Müslümanların mescidi kundaklandı
08 Mayıs 2011
Atina'da, Müslümanların mescid bir apartman dairesi kundaklandı.

Atina haber ajansı ANA, Kallithea semtinde Sofokleos caddesindeki 196 numaralı apartmanın giriş katında bulunan dairede, saat 03:17'de kimliği henüz belirlenemeyen kişi ya da kişilerin pencere camlarını kırarak içeriye yanıcı madde atmaları sonucu yangın çıktığını duyurdu. haber1001

Irkçı parti müslüman düşmanlğını körüklüyor
27 Mayıs 2011
Belçika'da İslam karşıtı ve ırkçı Flaman Menfaati partisinin yabancı düşmanlığını körükleyecek şekilde halka çakı dağıtması tepki çekti.

Federe yapılı Belçika'da Flaman bölgesinin bağımsızlığını savunan ve Müslümanları ülkeden gönderme vaadinde bulunan Flaman Menfaati, Brüksel'de halka kendilerini güvende hissedip hissetmediklerini soran anket kağıtları postalayarak, doldurup geri göndermelerini istiyor. Aşırı sağ parti, ankete katılanlara üzerinde parti amblemi bulunan ve kutusunda "Emin olabilirsiniz: Flaman menfaati sizin için savaşacak" yazan bir çakı gönderiyor.

Brüksel bölgesi belediye başkanları, Flaman Menfaati'ni bu propagandayla, güvensizlik ve göçmenler arasında bağlantı kurarak halkı tahrik etmekle suçladılar.

Etterbeek Belediye Başkanı Vincent De Wolf, Flaman Menfaati'nin propagandasının kamu düzeni ve güvenlik açısından kabul edilemeyeceğini belirterek, anket kağıtlarının dağıtımını engellemeye çalışacaklarını söyledi.

Flaman Menfaati, Avrupa'nın önde gelen diğer ırkçı parti temsilcilerinin de katılımıyla 10 Nisan'da Anvers kentinde düzenlenen göçmen karşıtı kongrede, Türk ve Fas bayraklarını sembolize eden kırmızı bir koyunun Avrupalıları temsil eden beyaz bir koyun tarafından Batı Avrupa ülkelerinin dışına tekmelenerek atıldığını gösteren afiş kullanmıştı. haber10



Almanya’da camiye ırkçı saldırı
26 Temmuz 2011
Geçen hafta sonu Almanya’nın Bergkamen kentinde Milli Görüşe bağlı inşaat halindeki bir cami yakılmak istendi, çıkan yangında büyük maddi hasar meydana geldi.

Almanya’da Dortmund yakınlarındaki Bergkamen kentinde Avrupa Milli Görüş Teşkilatı İGMG’ye bağlı inşaat halindeki bir cami ırkçılar tarafından kundaklanarak yakılmak istendi. Pazar sabahı yapılan saldırı cemaat tarafından saat 9 sularında farkedildi.

İki yıl önce inşaasına başlanılan Dar-ul Erkam Camiinin kundaklama öncesi iç sıva, kalorifer ve elektrik tesisatı ile pencereleri tamamlanmış durumdaydı. Cami derneği başkanı İsa Altun, yakın zamanda iç boyasıyla hat süslemelerine de başlamak üzere olduklarını söyledi.

Polis tarafından verilen bilgiye göre saldırganlar cami içinde yanıcı maddeleri biraraya toplayarak ateşe verdi ve böylece daha büyük bir maddi hasara neden oldu. Aynı gece Bergkamen’de Dar-ul Erkam Camii ile birlikte altı yere daha kundaklama saldırısı yapıldı.
Dünya Bülteni

Norveçli saldırgana Avrupa aşırı sağından destek
27 TEMMUZ 2011

Avrupa'daki aşırı sağcı partilerden Norveç'te yaşanan ve 76 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamı üstlenen Anders Behring Breivik'e yönelik övgü dolu açıklamalar geliyor.

İtalyan Kuzey Ligi partisinden milletvekili Mario Borghezio, Breivik'in yol açtığı şiddeti kınarken, kendisinin İslam'a karşı duruşunu desteklediğini belirtti.
İtalyan milletvekili, Breivik'in bazı fikirlerinin “yerinde”, bazılarının ise “harika” olduğunu söylerken, “İslamiyet'e karşı duruşunu ve Avrupa'nın İslamileşmesine direnmeden pes etmesine yönelik eleştirilerini” paylaştığını belirtti.
İtalya'daki iktidardaki Berlusconi hükümetinin koalisyon ortağı Kuzey Ligi partisinden milletvekili olan Borghezio'nun sözleri İtalya'da geniş yankı uyandırdı.
Borghezio'nun katıldığı bir radyo programında dile getirdiği görüşleri muhalefet partileri tarafından sert bir biçimde eleştirildi, ve milletvekilinin istifası istendi.

Berlusconi hükümetinin önemli ortaklarından Kuzey Ligi, göç ve İslamiyet karşıtı görüşleriyle biliniyor. Parti ayrıca İtalya'nın kuzey bölgelerinin güneyden ayrılmasını savunuyor.
76 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliamı üstlenen Breivik saldırıyı, Norveç'e yabancı akınına engel olmayan iktidardaki İşçi Partisi'ne darbe vurmak amacıyla yaptığını söylemişti.

"Batının savunucusu"

Norveç'teki katliamı üstlenen Anders Behring Breivik'e yönelik övgü dolu açıklamalar İtalyan milletvekilininkilerle sınırlı değil.
Breivik'e destek mesajı içeren bir açıklama da Fransa'nın aşırı sağcı Milli Cephe partisinin üyesi Jacques Coutela'dan geldi.
İnternet blog'unda Breivik'i "Batının savunucusu" olarak tanımlayan Coutela "Norveç'teki terör saldırısının sebebi Müslüman işgaline karşı mücadeledir, ve bunun bilinmesi istenmiyor" yorumunda bulundu.
Açıklamaları sebebiyle, Mart ayındaki yerel seçimlerde Milli Cephe adayı olan Coutela hakkında, parti tarafından disiplin soruşturması başlatıldığı bildirildi.
İngiliz Savunma Birliği: Bu bir uyarı
İngiltere'de örgütlü aşırı sağcı İngiliz Savunma Birliği EDL de, Norveç'te yaşananları "bir uyarı" olarak tanımladı.
Örgütün lideri Stephen Lennon tarafından yapılan açıklama "Norveç'te yaşananlar Avrupa'daki bazı insanların ne kadar çaresiz kaldığını ortaya koyuyor" dedi.

Lennon, bu insanların yaşadığı öfke ve hüsranın demokratik olarak boşalması sağlanamazsa Norveç'teki gibi canavarların ortaya çıkacağı yorumunda bulundu.
İngiliz Savunma Birliği EDL göç karşıtı sert duruşuyla biliniyor.
Norveç katliamını üstlenen Breivik'in İngiliz Savunma Birliği'ni öven internet yazıları kaleme aldığı biliniyor.
Aşırı sağcı örgüt, üyeleri arasında Norveçli saldırganla bağlantı halinde olanlarının varlığı yönündeki iddiaları araştırıyor.
BBC

Sarrazin, aşırı sağcıların sembolü oldu
2 Ağustos 2011

Almanya'nın başkenti Berlin'de 18 Eylül'de yapılacak eyalet meclisi seçimlerine katılacak olan aşırı sağcı "Bürgerbewegung Pro Deutschland" adlı grup, seçim afişleri için, Almanya'da yaşayan Müslüman göçmenleri eleştiren Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Thilo Sarrazin'i kullanıyor.

Grubun hazırladığı seçim afişlerinin üzerinde, kırmızı dairenin içindeki bir cami çiziminin üzeri yine kırmızı bir şeritle çizilmiş ve altında da "Thilo'nun tezleri için sandık başına" yazısı yer alıyor.

Öte yandan, "Die Freiheit" (Özgürlük) adlı aşırı sağcı partinin de 3 Eylül'de Hollandalı aşırı sağcı politikacı Geert Wilders ile Berlin'de bir miting düzenleyeceği bildirildi.
haber10

Sırbistan'da Camiye Çirkin saldırı
08 Eylül 2011
Başkent Belgrad'daki cami, kimliği belirsiz kişilerce kundaklandı. Saldırıda ölen ya da yaralanan olmadı.

Sırbistan'da kimliği belirsiz kişiler cami kundakladı.
Caminin kapısını söküp içeri giren saldırganlar, camları kırdı. Saldırganlar, caminin içine de zarar verdi.
Avluda araç lastiği de yakan saldırganların çıkarttığı yangın, büyük çapta maddi hasara yol açtı.
Halktan toplanan paralar ile inşa edilen caminin daha önce de benzer saldırılara maruz kaldığını dile getiren cami imamı Muhammed Hadiç, saldırıların, Müslümanlara karşı artan düşmanlıktan kaynaklandığını ifade etti. TRT

Fransa sokakta namaz kılmayı yasakladı
15 Eylül 2011
Fransa, laikliğe karşı olduğu gerekçesiyle bu akşamdan itibaren "sokakta ibadet" yasağını uygulamaya koyuyor.

Fransız « Le Figaro » gazetesine, yasak hakkında konuşan İçişleri Bakanı Claude Guéant, Fransa’da özellikle Paris, Marsilya ve Nice şehirlerinde Cuma namazında kamu alanlarında toplanan Müslümanların sorun teşkil ettiğini, vatandaşlar arasında bu durumdan rahatsız olanların bulunduğunu belirtti.

Sokakta ibadet etmenin hem dine saygısızlık hem de laikliğe aykırı olduğunu ifade eden Guéant, ülkedeki Müslüman din adamlarının bu uygulama için ikna edildiğini dile getirdi.

Guéant, yasağın yürürlüğe girdiği tarihten sonra sokakta ibadet etmek için direnenlere karşı, gerekirse güç kullanılabileceğini, ama böyle bir şeyin gerçekleşmesini öngörmediklerini sözlerine ekledi.
haber10

Bulgaristan'da ırkçı partinin gösterileri Türklere yöneldi...
03 Ekim 2011
Bulgaristan’ın Filibe kentinde ‘Romanların Kralı’ lakaplı Kiril Raşkov’un trafik kazasında iki Bulgar gencin ölümüne neden olmasıyla başlayan ırkçı protestolar Türkleri de rahatsız ediyor.

Başkent Sofya’da aşırı milliyetçi ATAKA partisi taraftarı olan 200 kişi, Cumhurbaşkanlığı önünde toplanarak Roman, Türk ve Müslümanlar karşıtı sloganlar attı. Bulgaristan Ulusal Birliği (BNS) partisinin organizasyonunda da yaklaşık 2000 kişi, ırkçı hakaretler içeren sloganlarla yürüyüş yaptı. Protestolarda 35 kişi tutuklandı. Önceki gün de internet forumlarında, “Çingeneleri sabun yapalım” ve “Türkleri bıçaktan geçirelim” başlıkları altında örgütlenen milliyetçi Bulgarlar, Filibe’de yaklaşık 75 bin Türk ve Roman’ın yaşadığı Stolipinovo (Yeniköy) mahallesine sopalarla saldırmak istedi. Mahalle girişinde barikat kuran polis saldırıyı engelledi. Polisin mahalle girişinde sürekli nöbet tuttuğu belirtildi.
Milliyet

Almanya vatandaşlık yasasını reddetti
10/11/2011
Alman meclisi, ülkede yaşayan Türkleri çok yakından ilgilendiren Vatandaşlık Yasasının yenilenmesine ilişkin yasa değişikliğini reddetti.

Alman Federal Meclisi, Vatandaşlık Yasasının yenilenmesine ilişkin muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti (SPD) tarafından sunulan yasa değişikliğini reddetti.

Söz konusu yasa tasarısı, yabancıların Almanya'da doğan çocuklarına sürekli olarak çifte vatandaşlık verilmesini öngörüyordu. Yeşiller Partisi ve Sol Parti tarafından Alman vatandaşlığına geçişlerin kolaylaştırılması amacıyla sunulan karar tasarıları da mecliste reddedildi.

Almanya'da geçerli olan mevcut uygulamaya göre, Almanya'da doğan göçmen ailelerin çocukları doğrudan çifte vatandaş oluyor, ancak 18 ila 21 yaşları arasında iki vatandaşlıktan birini seçmek zorunda bırakılıyor. Bu uygulama teoride AB ülkesi vatandaşları için de geçerli olmasına rağmen, söz konusu ülkelerin vatandaşları istediği takdirde çifte vatandaş olabiliyor. Başbakan Erdoğan, Almanya’daki Türkleri yakından ilgilendiren ve çok sayıda gurbetçi için mağduriyet yaratan konuyu Almanya Başbakanı Merkel’le de görüşmelerinde de sık sık dile getiriyordu.
Radikal

Hollanda'da Türklere Ait İşyerleri Yandı
21 Kasım 2011
Hollanda'nın kuzeyindeki Zaandam'da işyerleri ve depoların bulunduğu binada yangın çıktı. Türklere ait işyerlerinin de bulunduğu binadaki yangın 6 saat sonra söndürülebildi.

Çevre kentlerden de ekiplerin destek verdiği Zaandam belediyesi, alevleri kontrol altına almak için uzun süre uğraştı.
Saatler süren mücadelenin sonunda, Türklere ait işyerleri de bulunan binadaki yangın söndürülebildi.
Altı işyerinin tamamen yandığı olayda, maddi hasar büyük.
Olayla ilgili olarak bir kişi gözaltına alındı.
TRT

Fransa'da Irkçılık Tırmanışta
12 Ocak 2012
Fransa'da yapılan bir ankete göre halkın neredeyse üçte biri aşırı sağcıları destekliyor.

Eşitlik, kardeşlik ve özgürlük gibi ilkeleri savunan Aydınlanma Devrimi'nin beşiği Fransa'da ırkçılık hızla yayılıyor.
Yapılan bir kamuoyu araştırması bütün dünyaya demokrasi ve insan hakları konusunda ders vermeye kalkan Fransızların, üçte birinin ırkçı görüşlere sahip olduğunu ortaya çıkardı.
TNS SOFRES isimli kamuoyu araştırma kuruluşunun, Fransız medyası için gerçekleştirdiği ankete göre Fransız halkının yüzde 31'i, Marine Le Pen'in lideri olduğu ırkçı Milli Cephe partisinin fikirlerini onaylıyor.
Geçen yıl ocak ayında yapılan aynı araştırmada ırkçı partiye destek oranının yüzde 22 olduğu belirtilerek artışa dikkat çekiliyor.

Fransa'nın ciddiyeti ile tanınan sol eğilimli Le Monde gazetesi, gelişmeyi "Fransızların üçte birine yakını Milli Cephe'nin fikirlerine katılıyor" başlığıyla manşetine taşıdı.
TNS SOFRES'in genel müdürü Edouard Lecerf , gazeteye yaptığı açıklamada ırkçı partinin geçmişte kamuoyunda "itici" bir algılamaya sahip olduğunu belirterek, "Milli Cephe" ifadesinin artık normalleştiğine" dikkat çekti.

6-9 Ocak tarihleri arasında yapılan ankette Fransızların yüzde 62'si ise Le Pen'in partisine destek vermediğini belirtti.

Irkçı partiye desteğin büyümesinin mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde siyasi dengeleri değiştirebileceği ifade ediliyor.
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 2007'de yapılan seçimlerde ırkçı partilerin seçmenlerinin oylarını kazanmak için aşırı sağın argümanlarını benimsemekle suçlanmıştı.
Sarkozy, bu çerçevede Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği'ne muhalefeti ve Müslüman göçmen karşıtlığını seçim kampanyasının önemli başlıkları haline getirmişti.
TRT

Sopalı Saldırıya Uğrayan Türk Genci Öldü
21 Ocak 2012
Kopenhag'da sopalı saldırıya uğrayan 21 yaşındaki Türk, tedavi gördüğü hastanede yaşam savaşını kaybetti. Neo-nazilerden şüpheleniliyor.

Perşembe akşamı saat 23.15 sıralarında Kopenhag'ın Frederiksberg semtinde yaşadığı Kong Georgs Vej 112 adresi önünde iki araçta bulunan 8-10 kişinin sopalı saldırısana uğrayan Türk gencinin beyin ölümü kesinleşince bağlı bulunduğu makinelerin fişi çekildi.

Cuma akşamı saat 20.30 sıralarında ölümü gerçekleşen Cem Aydın'ın acılı babası Haşim Aydın suçluların biran önce bulunarak adalete teslim edilmesini istediklerini söyledi.

Cem'in ölüm haberini alan yakınları Danimarka ve Almanya'dan hastaneye akın ettiler. Danimarka'da yeni yılda ikinci kez bir Türk genci aynı şekilde 8-10 gencin saldırısına uğramış oldu.

Feci Şekilde Dövüldü

Kopenhag Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masasından Hans Erik Raben, ”Bir görgü tanığının ifadesine göre, 21 yaşındaki genç bir kaç aracın arasında kaçmaya çalışırken, 8-10 genç tarafından yakalanarak sopalarla dövülmüş. Yerde yatan genci beyzbol sopasına benzeyen sopalarla ve tekmeleyerek feci şekilde dövmüşler. Bazı saldırganlar kar maskesi taşıyormuş. Saldırganlar daha sonra iki araçla Nordre Fasanvej caddesine doğru kaçmışlar. Görgü tanıklarına göre saldırganlar 18-25 yaşları arasında. Öyle sanıyoruz ki saldırganlar Türk gencini 112 ve 116 nolu bloklar arasında kovalamış. Bu konuda bilgiler tüm görgü tanıkları dinlendikten sonra ortaya çıkacak. Başka görgü tanıkları varsa bize başvurmalarını bekliyoruz” dedi.

Türk genci Cem Aydin'in daha önce bazı trafik suçlarından dolayı polis tarafından tanındığı ancak başka bir suçu karışmadığı bildirildi.

"Saldırı Planlı"

Hans Erik Raben, saldırının tesadüf olabileceği üzerinde de durduklarını söyledi. Kriminal Suçlar Dairesi Başkanı Jens Möller, saldırının Türk gencinin oturduğu eve yaklaşık 40 metre mesafede olduğunu ve evden çıkınca saldırıya uğradığını belirterek, ”Saldırganların, saldırıyı daha önceden planladıkları görülüyor ama elimizde kaçmak için kullanılan araçlar dışında bir delil yok. Halktan bize yardımcı olmalarını bekliyoruz” diye konuştu.

Neo-Nazilerden Şüpheleniliyor

Cem Aydın'ın Almanya'da bulunan yakınları ise durumu öğrenir öğrenmez, Danimarka'ya geldiler. Akrabaları, saldırının Neo Naziler tarafından yapılmış olabileceğini söylüyor.
TRT

Claude Guean: "Fransa'da bütün kültürler, medeniyetler eşit değere sahip değil"
07 Şubat 2012

Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant'ın İnsan Hakları Derneği'nde yaptığı açıklama, Meclisi karıştırdı.

Sosyalist Milletvekili Serge Letchimy, "Fransa'da bütün kültürler, medeniyetler eşit değere sahip değil" diyen Gueant'a sert tepki gösterdi.

Letchimy, "Siz bizi Nazi rejimini ve toplama kamplarını yaratan Avrupa ideolojisinin doğduğu döneme götürüyorsunuz" deyince genel kurulda tansiyon bir anda yükseldi.
haber1001

Wilders Irkçılıkta Hız Kesmiyor
09 Şubat 2012

Hollanda'da ırkçı Geert Wilders'in partisi, Müslümanların ardından bu defa da doğu Avrupa kökenlileri hedef aldı.

Özgürlük Partisi tarafından açılan internet sitesinde, Hollandalılardan, doğu Avrupa kökenli komşularından duydukları rahatsızlığı iletmeleri istendi.

Partinin internet sitede, "Orta ve Doğu Avrupalı komşularınızdan şikâyetiniz mi var? Bir Polonyalı, Bulgar, Rumen ya da diğerleri mesleğinizi elinizden mi aldı?" diye soruluyor.

Bu insanların ülkelerine geri gönderilmesini istenip istenmediği de araştırılan sitede, doğu Avrupalıların giderek daha fazla suç işledikleri ileri sürülüyor.

Hollanda'daki Polonya büyükelçiliği, ırkçıların bu hamlesine sert tepki gösterdi, Geert Wilders'in partisini ayrımcılık yapmakla suçladı.

Wilders'in Özgürlük Partisi tarafından desteklenen azınlık hükümetinin sosyal işler bakanı ise, Polonya büyükelçisinin öfkesini anladığını, ancak olayın bir partinin iç işi olduğunu söyledi.

Hollanda'da Özgürlük Partisi'nin Limburg Eyalet Meclisi üyesi Cor Bosman da, bir süre önce aynı eyalette İşçi Partisi'nden Türk kökenli üye Selçuk Öztürk'e hakaret etmiş, ardından partisi tarafından görevinden alınmıştı.
TRT

Yunanistan OHAL ilan etti
08.10.2012



Ekonomik krizin faturasını ödemek istemeyen halkın isyanına karşı, Yunanistan yönetimi, Alman Başbakan Merkel'in ziyareti sırasında yapılacak eylemlere engel olmak için OHAL ilan etti

ATİNA- Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ziyareti öncesi Yunanistan yönetimi, OHAL ilan etti.

Samaras hükümetinin troykayla yıkım paketi üzerinde müzakeresi sürerken ülkeyi ziyaret edecek Merkel'e karşı eylemlere engel olmak isteyen ülke yönetimi, 9 Ekim Salı günü sabah 09.00'dan akşam 22.00'ye kadar kamuya açık yerlerde toplanma ve eylem yapma yasağı getirdi.

"Başkentin sosyo-ekonomik yaşamını rahatsız etmemek ve kamuoyu güvenliği" için böyle bir karar aldığını açıklayan Yunanistan Emniyet Genel Müdürlüğü, yapılacak eylemlere karşı "her tür önlemi" alacaklarını bildirdi.

Merkel'in başkent Atina'yı ziyareti sırasında yoğun güvenlik önlemlerinin yürürlüğe konulacağı ifade edildi.

Öte yandan sosyal paylaşım sitesi üzerinden dünyadaki isyanlara çağrı yapan ve bilgi paylaşan World Riot 24/h sayfasından başkent Atina'da isyana katılmak için Yunan halkı sokağa çağrıldı.
kaynak: etha.com.tr

Avrupa'da Müslüman avı sürüyor!
17.10.2012



Bir yandan diyalog fitnesiyle İslâm'ın bertaraf edilmeye çalışıldığı Avrupa'da Müslümanlara yönelik ırkçı cinayetler sürüyor. İngiltere'de Pakistanlı Müslüman bir ailenin evinin kundaklanması sonucu çıkan yangında 4'ü çocuk 5 kişi hayatını kaybetti.

Vahşi saldırı, önceki gece Essex bölgesindeki Harlow şehrinde meydana geldi. Anne Sabah Usmani ve çocuklar Şuayb (13), Reyyan (6), Hira (11) olay yerinde; Munib (9) ise kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Baba Abdulşekur ve 3 yaşındaki kız çocuğu Mehin'in ise yoğun bakımdaki tedavileri devam ediyor.

Yanarak can verdiler

Her ikisi de doktor olan anne ve babanın Suudi Arabistan'da bir süre pratisyen hekimlik yaptığı ve 3 yıl önce İngiltere'ye yerleşerek görevlerine burada devam ettikleri kaydedildi. Bayan Sabah Usmani'nin Pakistan'daki ünlü Dow Tıp Fakültesi'nden mezun olduğu bildirildi. Evden gelen çığlıklar sonucu uyandıklarını anlatan komşular, evin pencerelerinden çıkan alevleri görmeleri üzerine hemen acil yardımı aradıklarını ve itfaiyenin kısa süre içinde geldiğini söyledi.

Olay yerinde incelemelerde itfaiye ekibi, yangının kundaklama sonucu çıkmış olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu belirtti. Evin 20 metre uzağında sol ön kapısı yanmış olarak bulunan beyaz bir aracın, yangınla ilgisi olup olmadığı araştırılıyor
Kaynak Millî Gazete

ABD’de bir kişiyi metronun altına iterek ölümüne neden olan kadın yakalandı
30 Aralık 2012



Amerika Birleşik Devletleri'nin New York kentinde, 3 gün önce işlenen metro cinayetinin arkasından ırkçılık çıktı.

31 yaşındaki Erika Menendez isimli kadın, geçen Perşembe günü metroda kendi kendine mırıldanırken aniden yerinden kalktı, tren yaklaşırken 46 yaşındaki Hintli Sunando Sen'i arkasından iterek öldürdü.

Hintli Sen, yaşamına son veren Latin kökenli bu kadınla daha önce hiç karşılaşmamıştı. Kim olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu.

Polis, güvenlik kamerası görüntülerinden kadının peşine düştü. Bir görgü tanığı, resimden Menendez'i teşhis etti ve polise bildirdi.

Evinde gözaltına alınan Menendez'in rahat tavırları dikkat çekti.
Menendez, sorgulamasında, Müslümanlardan ve Hintlilerden nefret ettiğini söyledi.

New York son dönemde ırkçı metro cinayetlerine sahne oluyor. 3 Aralık'ta da Kore asıllı bir kişi, metroda trenin önüne itilerek öldürülmüştü. Olayla ilgili olarak bir evsiz gözaltına alınmıştı.
TRT

Yunanistan'da Roman mahallesini ateşe verdiler
05.01.2013
Yunanistan'ın kuzeyinde yer alan Aitolikos kasabasında aralarında yüzleri maskeli kişilerin de bulunduğu bir grup, Roman mahallesini basarak bazı evleri ateşe verdi.

Polis, daha önce iki Roman ile iki Yunan vatandaşı arasında yaşanan kavga nedeniyle meydana geldiğini belirttiği olayda, kasaba dışındaki Roman kampını basan elleri sopalı yaklaşık 70 kişilik grubun Romanlara ait 6 kulübeyi ve dört aracı ateşe verdiğini açıkladı.
cnnturk
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Çrş Ekm 17, 2012 10:34 pm tarihinde değiştirildi, toplam 27 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Mar 08, 2011 1:46 am    Mesaj konusu: 'Avrupa Avrupalılarındır' ya da Yeni Kapitalizm Alıntıyla Cevap Gönder

'Avrupa Avrupalılarındır' ya da Yeni Kapitalizm
Erol Manisalı
07 Mart 2011

“Yeni Küresel Kapitalizm”, yeni faşizmi de kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir. Sistem içinde, “sistemden daha fazla yararlananlar ile, daha az yararlananlar veya zarar görenler arasında çıkar çatışmaları ortaya çıkıyor”.
1990 sonrasında Avrupa’nın İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ağır toplarında ulusalcı politikalar öne çıkmaya başladı.

- Almanya’da Hıristiyan Demokratlar ve liberaller ilerleme yaptı. Ekonomide küresel, ekonomi dışı öğelerde ulusal bakıyorlar.

- Fransa ve İngiltere biraz gecikme ile ulusal politikalara yöneldi. Sağ ve liberaller,“ulusalcı çizgiye kaydılar”.

“Avrupa kimliği” biraz içine kapanarak, sağ, muhafazakâr ve liberal kanatlara yöneldi; bir anlamda, “Avrupa Avrupalılarındır” politikaları ve uygulamaları AB için çekici olmaya başladı.

Türkiye’deki “liberaller” ile Avrupa’dakileri karıştırmamak gerekir. Türkiye’de liberallik ulusal politikalara karşıdır. Ancak, İngiltere başta olmak üzere Avrupa liberalliği “ulusal ve kapitalisttir”.

Avrupa kapitalizmi 19. yüzyıldan beri Avrupa’daki ulus devlet oluşumlarına destek olmuş ve kılcal damarlarıyla onu beslemiştir.

Avrupa’da eksen kayması mı?

İngiliz Başbakanı Cameron’un 2011’de Türkiye’de belirttiği gibi, “kendine dönme, koruma, kültürel kapanma gibi öğeleri de beraberinde getirmeye başladı”. 21. yüzyıl Avrupa’da “yeni kapitalizmin” ortaya çıkışına yol açtı.

Bir yandan Avrupa Birliği kendi içinde bütünleşirken öte yandan Merkel’in, Sarkozy’nin ve Cameron’un kendine dönme, ulusal politika izleme uygulamalarını görmeye başladık. Avrupa büyüklerinde 1990 sonrasında bir “eksen kayması” oluşuyor.

Almanya, Fransa ve İngiltere dil ve kültür konusunda artık daha ulusal bir çizgideler. Avrupa’ya yeni göç istemiyorlar. Bunun yerine gidip fabrikalarını Çin’de, Hindistan’da,Türkiye’de kuruyorlar. Aslan payı yine kendilerine kalıyor.

Türkiye ve benzerlerinde solun misyonu

Türkiye’de ise ulusal politikalara daha çok solun sahip çıktığını görürüz. Avrupa’da sağ ve liberaller ulusal politikalara yönelirken Türkiye ve benzerlerinde neden daha çok sol, ulusal politikalara sahip çıkıyor?

Çünkü Türkiye ve benzerleri ile Avrupa’nın ulusallık anlayışları farklı. İngiltere, Fransa ya da Almanya için ulusallığın içeriğinde şunlar bulunur;

- Kendi kültürel ve iktisadi küresel üstünlüğünü koruma ve geliştirme.

- Kendi penceresinden, “dışarıdan gelecek olumsuzlukları engelleme”. Nüfus göçünden stratejik sektörlerinin desteklenmesine kadar geniş bir alanı koruma.

Buna karşılık Türkiye ya da bir Latin Amerika ülkesinde ulusallık; ezilmeme, sömürülmeme, kendi kültürel kimliğini sürdürme öğelerini içerir. Dış ilişkilerde denge arayışı vardır.

Avrupa’da kapitalizmin ulusallığı etken ve egemen; Türkiye ve benzerlerinin ulusallığı ise edilgen bir içerik taşır. İşte sol burada devreye girer; tanım gereği, azgelişmiş ülkelerde sol, emperyalist oluşumlara karşıdır.

İslam ülkelerinde solun sürekli budanması ve yaşamasına izin verilmemesi sonucu dinci örgütlenmeler çok defa, emperyalizme karşı solun işlevini farklı bir biçimde yerine getirmeye çalışır. İran, Filistin (Hamas) ve Mısır olaylarında olduğu gibi.

Müslüman Kardeşler’in Mübarek döneminde baskı altında tutulmasının nedeni buydu. Sorun onun dinciliği değil, antiemperyalist kimliği idi.

Şubat 2011’de Cameron ve Sarkozy’nin Ankara ziyaretlerinde yaptıkları açıklamalar, Avrupa büyüklerinin 1990 sonrası daha da belirginleşen politikalarını ortaya çıkarıyor.

Dünya küreselleşirken Avrupa’nın büyük ülkeleri “yeni ulusalcılığı” ortaya koyuyorlar. 1990 sonrasında Avrupa’daki yeni ulusalcılık, yeni faşizmin kimi özelliklerini gösteriyor. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi Avrupa’nın (kapitalizmin) ulusalcılığı ile sömürülen azgelişmiş dünyanın ulusalcılığı farklı ve asimetrik özelliktedirler. “Biri egemenliğini sürdürmek, diğeri çıkar ilişkilerinde dengeyi sağlamak anlamını taşır”.

Emre Kongar’ın 26 Şubat 2011 tarihli köşesinde Robert O. Paxton’un “The Anatomy of Fascism” adlı kitabından aktardığı Avrupa’daki yeni faşizm öğeleri, 1990 sonrasının “yeni kapitalizmi” ile ilgilidir.

“Yeni Küresel Kapitalizm”, yeni faşizmi de kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir. Sistem içinde, “sistemden daha fazla yararlananlar ile, daha az yararlananlar veya zarar görenler arasında çıkar çatışmaları ortaya çıkıyor”. R.O. Paxton’un kitabında belirttikleri sistemden daha fazla yararlananların, “bunu ancak yeni faşizm (neo fascism) sayesinde sağlayabilmelerinin sonucu” ortaya çıkan bir durumdur.

Ancak bu durum uzun vadede, sistemden daha fazla yararlananları da krize sokabiliyor; aynen 2008’de ABD’de başlayan dünya ekonomik bunalımında görüldüğü gibi.

Hele araya son Libya örneğinde olduğu gibi, “yeni işgal ve egemenlik öğeleri de eklenince” yeni faşizm yalnız “dışardakilere” değil, yarattığı istikrarsızlık ile, “içerdekilere” de zarar vermeye başlıyor.

Cumhuriyet
EROLMANISA@yahoo.com

Macaristan'da meşaleli çingene karşıtı yürüyüş
Tarık Demirkan
Budapeşte
4 NİSAN 2011

Ellerinde meşalelerle, kırmızı beyaz şeritli parti bayraklarıyla Macaristan'ın dört bir yanından gelerek, Macarlar tarafından bile çok bilinmeyen küçük köyde gösteri yapan birkaç yüz aşırı milliyetçi, Macaristan siyasetinde gerginlikler yarattı.

Jobbik Partisi üyelerinin gösterisi tepki çekti
Parlamentoda da temsil edilen aşırı milliyetçi Jobbik Partisi militanlarının köyde Çingene karşıtı sloganlarla gösteri yapmasının gerekçesi, geçtiğimiz dönemde köyde orta yaşlı bir kadının cinayete kurban gitmesiydi.

Aşırı sağcılar faili meçhul cinayetin Romanlar tarafından işlendiğini iddia ederek gösteride Romanlara karşı sloganlar attılar.
Ama çoğu siyah milis üniforması giyen militanların, Ku Klux Klan’ı hatırlatan meşaleli gösterisi, ülkede ilk kez bir karşı gösteriyle karşılandı.
Parlamentodaki küçük muhalefet partisi LMP ve ırkçılık karşıtı sivil örgütlerin taraftarları da, köyde tehdit altında bulunan Roman evlerini korumak amacıyla, ırkçı mitingle aynı anda karşı gösteri düzenlediler.
İki miting arasında olası bir kavgayı önlemek için de polis geniş güvenlik önlemleri aldı.
'Mitingin zamanlaması ilginç'
Gözlemciler aşırı milliyetçi Jobbik tarafından düzenlenen mitingin zamanlamasının da ilginç olduğunu vurguluyorlar.
Buna göre Jobbik bir yandan bu hafta içinde Avrupa Birliği tarafından Budapeşte'de düzenlenecek 5 Roman Platformu öncesi, taraftarlarına moral veriyor.
Diğer yandan ise dikkatler geçtiğimiz hafta başlayan Çingene Katili Çete Davası'ndan çekilmek isteniyor.
Sanıkların dinlenmesine başlanan bu davada hakim önüne çıkarılan ırkçı sanıklar, geçtiğimiz yıl geceleri Çingene köylerine saldırılar düzenleyerek, aylar boyunca korku salmış ve molotof kokteyli ve ateşli silahlarla 6 masum Çingene’yi katletmişlerdi.
Aşırı sağcı gruplara bağlı olan bu militanlar sorgulamada, bu insanları Roman oldukları için öldürdüklerini, Romanlar ve Macarlar arasında çatışmalar çıkarmak istediklerini de itiraf etmişlerdi. BBC

İtalyan Politikacıdan Şok Öneri
13 Nisan 2011

Kaçak göçmenlere karşı silahlı mücadeleyi savunan, Adalet eski Bakanı Roberto Castelli’nin, "Umarım buna ihtiyaç duymayız, ama zaman içinde yol açacakları şiddet, silah kullanma yetkisini zorunlu kılmalı" dedi.

Aşırı sağcı hükümet ortağı, ayrılıkçı Kuzey Ligi Partisi’ne mensup Castelli bununla da yetinmeyerek, "Önümüzdeki 10 yıl içinde sayıları milyonları bulabilir. İtalya, bu tehlike karşısında ne yapacak? Zapatero, İspanya’ya gitmek isteyen göçmenlere ateş açtırdı. Sarkozy, Libya’daki olası göçmenleri bombalıyor. Irak ve Kosova’da gördüğümüz gibi çoğu zaman uluslar arası anlaşmazlıklar silahla çözülüyor" gibi örnekler verdi.

Castelli’ye bir anlamda destek veren Kuzey Ligi Partisi lideri Umberto Bossi ise "Bütün kaçakları evlerine göndermek en iyisi" dedi. aktifhaber

Müslüman öğrenciler hakim karşısına çıkarıldı
16-04-2011
FacebookTwitterDel.icio.usredditMixxStumbleUponGoogleYahoo
ABD`de İsrail Büyükelçisi Michael Oren`in yaptığı bir konuşma sırasında protesto gösterisi düzenleyen 11 Müslüman öğrenci hakim karşısına çıkarıldı. 8 Şubat 2010`da California Üniversitesi`ndeki programda bağırarak Oren`in konuşması engelleyen öğrenciler, `bir toplantıda rahatsızlık vermek kabahati` sebebiyle ifade verdi.

Michael Oren, üniversite öğrencilerine hitap ederken `katiller` şeklindeki bağrışmalar sebebiyle birçok kez ara vermek zorunda kaldığı konuşmasını güçlükle tamamlayabilmişti. Öğrencilerin mahkemeye verilmesiyle üniversitede ifade özgürlüğüyle ilgili yoğun tartışmalar başlamıştı. İsrail Büyükelçisini birçok öğrenci protesto etmesine rağmen, mahkemeye verilen öğrencilerin tamamen Müslümanlarda oluşması, `ayrımcılık` iddialarını güçlendirmişti. Savcılar ise, Müslüman öğrencilerin, İsrail Büyükelçisi`nin konuşmasını engellemek için organize olduklarını öne sürüyor.

İLK CEZAYI ÜNİVERSİTE YÖNETİMİ VERDİ

Davanın dün görülen duruşmasında öğrenciler suçsuz olduklarını belirtti. Suçlu bulunmaları halinde öğrencilere bir yıla kadar hapis ya da kamu hizmeti cezası verilebilecek. Üniversite yönetimi, protestoyu gerçekleştiren Müslüman Öğrenciler Birliği kulübünü bir yıllığına kapatmış, üyelerine de 50 saat kamu hizmetinde bulunmalarını içeren disiplin cezası vermişti.

YAHUDİ ÖĞRENCİLER TUTUKLANMADI

ABD üniversitelerindeki genç Yahudi öğrenciler, son bir yılda birçok İsrailli yetkiliyi protesto etmişti. İç İstihbarat Servisi Şin Bet`in eski Şefi Avi Dichter, Boston`daki Brandeis Üniversitesi`ndeki konuşması sırasında aralarında Yahudilerin de bulunduğu öğrenciler tarafından İngilizce ve İbranice `savaş suçlusu` şeklinde protesto edilmişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da New Orleans`taki Yahudi Federasyonları Genel Kurulu toplantısında `Yahudi değerlerine aykırı politikaları` sebebiyle protesto edilmişti. Bu protestoları gerçekleştiren Yahudi öğrencilerden hiçbiri tutuklanmamıştı. Haber10

Finlandiya'da yapılan genel seçimlerden iktidardaki sağ partiler kıl payı zaferle çıktı

18.04.2011

Seçimlerin en çarpıcı sonucu ise son dönemde kampanyalarında Avrupa Birliği ve göçmen karşıtı görüşlerini öne çıkaran aşırı sağ partilerdeki oy patlaması oldu.

200 sandalyeli parlamentoda merkez sağ Milli Koalisyon 43, muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti 42 sandalye kazandı.

Portekiz ve Yunanistan gibi Avrupa Birliği’nin krizdeki ekonomilerine yapılacak mali yardımlara tepki gösteren aşırı sağcı partiler ise seçimin asıl galibi oldu.

"Gerçek Finler" Patlama Yaptı
2007 seçiminde yüzde 4 oy alan Gerçek Finler Partisi patlama yaparak, oylarını yüzde 19’a ulaştırdı.

Tahminlerin üzerinde oy toplayarak ülkede üçüncü siyasi güç haline gelen Gerçek Finler Partisi parlamentoda 39 sandalye kazandı.

Başbakan Mari Kiviniemi’nin yönetimindeki 4’üncü büyük parti Merkez ise 16 sandalye kaybederek yüzde 15,8 oyla 35 sandalyede kaldı.

Muhafazakarlar ve Aşırı Sağ Partiler Kilit...
Böylece kurulacak koalisyon hükümetinde muhafakazar ve aşırı sağ partiler kilit öneme sahip oldu.

Avrupa Birliği’nin refah düzeyi yüksek kuzey ülkelerinde son dönemde aşırı sağ partilerin oylarında patlama yaşanıyor.

Finlandiya, İsveç, Danimarka ve Hollanda gibi ülkelerde halk, Yunanistan ve Portekiz gibi borç batağına saplanmış ülkelerin mali sorunlarını paylaşmak istemiyor.

Hal böyle olunca da Avrupa Birliği’ni savunan liberal ve sosyal demokrat partiler oy kaybına uğrarken; milli ekonomiyi savunan ve göçmen karşıtı söylemler geliştiren milliyetçi partiler her geçen gün kuvvetleniyor. TRT

Fransız Vatandaşlığı İçin 'Asimile' Olma Şartı
12 Mayıs 2011
Fransa'da kabul edilen yeni yasaya göre, vatandaşlık adayları Fransız toplumuna 'asimile' olduklarını kanıtlamakla yükümlü olacaklar.

Yabancı göçmenlerin Fransa'ya girişleri ve Fransız vatandaşlığına geçişleri konusunda Fransız parlamentosunda aylardır tartışılmakta olan yasa tasarısı dün akşam oy çoğunluğuyla kabul edildi.

Yeni yasa, tedavi görmek amacıyla Fransa'ya gelen göçmenlere geçici ikamet izni uygulamasına son veriyor. Bu uygulama bundan böyle sadece tedavinin göçmen adayının geldiği ülkede mümkün olmaması durumunda işletilecek.

Yeni mevzuata göre, Fransa'da ikamet hakkı elde edebilmek için Fransa'da yaşayan bir kişiyle evlenenler 5 yıl hapis ve 15 bin Euro para cezasıyla yargılanacak. Bir Fransızla evlenen göçmenin Fransız vatandaşlığına geçmek için başvuru yapma süresi 1 yıldan 2 yıla çıkarılacak.

ASİMİLASYON ŞARTI

Fransız vatandaşlığına geçmek isteyen yabancıların ‘vatandaş hak ve yükümlülükleri şartı’ adlı bir belge imzalamaları gerekecek. Vatandaşlık adayları Fransız toplumuna ‘asimile’ olduklarını kanıtlamakla da yükümlü olacaklar. Buna karşılık ‘asimile’ olmuş adayların vatandaşlık için bekleme süreleri kısaltılacak.

Fransa'ya kaçak giriş yapan göçmenler için sınır kapılarına yakın bölgelerde özel bekleme alanları oluşturulacak. Kaçak göçmenler daha çabuk sınırdışı edilecek. Haklarında Fransa'yı terk etmesi için karar alınmış olup da bu karara uymayanların ülkeye 2 ila 5 yıllığına giriş yapmaları yasaklanabilecek.

Fransa'da kalabilmek için her 3 ayda bir ülkeye giriş-çıkış yapan Avrupa Birliği vatandaşları da bundan böyle sınırdışı edilebilecek. Avrupa Birliği ya da diğer ülkelerden gelen ve 3 yıldan kısa süredir Fransa'da ikamet eden göçmenler de, sürekli dilencilik ve hırsızlık yapmaları veya ikamet için bir alana izinsiz yerleşmeleri halinde sınırdışı edilebilecekler.

Ana muhalefetteki Sosyalist Parti, yasaya karşı Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağını duyurdu.

Fransa 2002 yılından bu yana yabancılar konusunda 7'inci kez yasa çıkarıyor.
(ntv)

'Milano'yu çingene kampına dönüştürmek istiyorlar'

23 MAYIS 2011
İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, sol muhalafeti, Milano kentini kendi ifadesiyle "bir çingene kampına" dönüştürmeye çalışmakla suçladı.

Silvio Berlusconi zor günler geçiriyor
Silvio Berlusconi, partisinin internet sitesinde yaptığı açıklamada, "Milano, solun oy hakkı vermek istediği yabancıların arasında mahsur kalmış, çingene kamplarıyla dolu İslamcı bir kente dönüşemez" dedi.

Berlusconi'nin bu açıklaması, ikinci turu hafta sonunda yapılacak yerel seçimler öncesi geldi.
Milano'daki yerel seçimlerin ilk turunda Berlusconi'nin desteklediği aday olan Belediye Başkanı Letizia Moratti, merkez solun adayı Giuliano Pisapia'nın gerisinde kalmıştı.
İlk turda oyların yaklaşık Pisapia yüzde 48'ini, Moretti ise yüzde 42'sini almıştı.
Milano seçimi Berlusconi için referandum
Silvio Berlusconi ise Milano'daki seçimi liderliğine yönelik bir referamdum olarak nitelendirdiğini açıklamıştı.
BBC Roma muhabiri Duncan Kennedy, Berlusconi'nin ırk tartışmasını seçim kampanyasının merkezine oturttuğunu söylüyor.
Duncan Kennedy'ye göre, bazı kredi derecelendirme kuruluşlarının İtalya'nın kredi notunu düşürdüğü bir dönemde, Berlsuconi ekonomi dışındaki konulara yönelmek istiyor.
Bu konuların başında da, özellikle de binlerce kişinin Kuzey Afrika'dan ülkeye akın ettiği bir dönemde, göç geliyor.
İtalya'da bazı yorumcular, mali imparatorluğunun merkezi Milano'da seçimi kaybetmesi halinde, Berlsuconi'nin, başbakanlığının tehlikede olduğunu belirtiyor.
Silvio Berlusconi'nin popülarite düzeyi halen yüzde 31 ile en düşük seviyede. BBC

"Türk Kafe"si Kundaklandı
28.06.2011
Almanya'daki olayda saldırgan, benzin dökerek içindeki 25 kişiyle kafeyi yakmaya çalıştı. Alkollü olduğu anlaşılan saldırgan yakalandı.

Almanya’nın Schleswig-Holstein eyaletindeki Elmshorn’da, bir Türk’e ait kafe kundaklandı.

16 kişinin yaralandığı eylemi gerçekleştiren Alman yakalandı.

Saldırgan, Almanya’nın Elmshorn kentindeki Alman-Türk Kültür Evi isimli kafeyi, benzin dökerek içindeki 25 kişiyle yakmaya çalıştı.

Kafenin bulunduğu 3 katlı bina itfaiyenin yoğun çabasıyla söndürülebildi.

Yan binada oturan saldırganın, daha öncede kafede oturanlara bıçakla saldırdığı öne sürüldü.

Alkollü olduğu belirtilen 41 yaşındaki saldırgan Alman polisi tarafından yakalandı.TRT

Hollanda 'helâl ve koşer' hayvan kesimini yasaklıyor
28 HAZİRAN 2011


Hollanda parlamentosunda bugün benimsenmesi beklenen yeni yasa, kesilecek tüm hayvanların, acı çekmelerini en aza indirmek amacıyla, önce uyuşturulmasını şart koşuyor.

Helâl ve koşer kesim usulleriyse, hayvanların bilincinin yerinde olmasını öngörüyor.
Şimdiye dek Batılı ülkelerde olduğu gibi, Hollanda'daki mezbahalarda da hayvanlar kesilmeden önce uyuşturuluyordu. Ancak Müslüman ve Yahudi kasaplar, dini özgürlük esasına göre, bundan muaf tutuluyor ve hayvan kesimini geleneksel usullerde yapıyorlardı.

Hollanda'daki Müslüman gruplar, bu adımın, Avrupa'da İslamiyete karşı artan hoşgörüsüzlüğün yeni bir işareti olduğunu söylüyorlar.
BBC

Asimilasyon paradoksu
Yusuf Kaplan
03 Temmuz 2011



Berlin'de dolaşırken, Yahudilere ait okulların ve kurumların, çok sıkı koruma altına alındığını, hatta bu kurumların önünden yayaların geçişinin bile engellendiğini görünce, şaşırdım: "Nedir bu arkadaşlar? Yahudilere karşı bir saldırı, şiddet, terör eylemi tehlikesi mi var ki, Almanlar işi bu kadar sıkıya alıyorlar acaba?" diye sorduğumda aldığım cevap, Avrupa'nın geleceğine ilişkin bazı tahminlerde bulunmamı da kolaylaştırdı.

Yahudilerin bu kadar sıkı koruma altına alınmaları, 2001'de ABD'de İkiz Kuleler'e yapılan saldırılardan sonra hızlanmış. Müslümanlar tarafından Yahudilere karşı "terör eylemleri" olabileceği gerekçesiyle alınıyormuş bu sıkı güvenlik önlemleri!

Arkadaşlara, "peki, Müslümanlar adına birileri gerçekten Yahudileri tehdit etti mi, şimdiye kadar?" diye sorduğumda, "hayır", cevabı alınca şaşkınlığım ve merakım daha da arttı. Çünkü Almanya'da da bütün diğer belli başlı Avrupa ülkelerinde de açıkça saldırıya uğrayanlar, evleri cayır cayır yakılanlar Müslümanlar oysa!

"Peki, meselâ Almanlar, bu konuda Müslümanları korumayı, Müslümanların yaşadıkları bölgelerde çeşitli güvenlik önlemleri almayı ihmal etmiyorlardır, herhalde?" diye sorduğumda, aldığım cevap, "Aksine. Müslümanlar, aslında daha önceleri burada Yahudilerin yaşadığı dışlayıcı, ötekileştirici, şeytanlaştırıcı muamelelere maruz kalıyorlar", şeklinde oldu.

Dahası, Almanya'da sadece ırkçı, aşırı sağcı ve muhafazakâr çevrelerin değil, sosyal demokratların bile, Müslümanlara, özellikle de Türklere karşı Alman toplumunda nefret tohumları ekecek söylemler ve eylemler içinde olduklarını anlattılar arkadaşlar: Alman sosyal demokratların (SDP'nin) üst düzey yöneticilerinden ve bakanlarından Thilo Sarrazin "Deuchland schafft sich ab" başlıklı bir kitap yazmış iki yıl önce; kitapta sosyal demokrat bakan, Türkleri hedef tahtasına yatırmış, "Türkler, Almanya'daki sisteme karşı en son pes edenler, asimile olmaya en çok direnenler" diyormuş.

Bu kitap, Almanya'da Türklerin şamar oğlanı çevrilmesinde kilit rol oynamış. Almanya'da kimse çıkıp da Türkleri şamar oğlanına çeviren bu sosyal demokrat bakana "ne yapıyorsun sen?" demeye bile cesaret edemiyormuş...

Aynı bakan, Yahudilerle ilgili de bir laf etmiş ve iki hafta içinde bakanlıktan da, partisinden de istifa ettirilmiş. Üstelik Yahudilerle ilgili söylediği şey "Basklarda ve Yahudilerde belli bir gen var", sözünden ibaret; bir hakaret ya da Türklere yapıldığı gibi, Yahudileri şamar oğlanına çevirme gibi bir durum da sözkonusu değilmiş...

Anlaşılan 11 Eylül hâdisesi sadece Amerika'yı değil, Avrupa'yı ve Almanya'yı da fenâ hâlde vurmuş. İşin içine bir de küresel ekonomik kriz girince, Almanlar, çareyi Yahudilere yaklaşmakta bulmuşlar.

Birkaç yıldan bu yana Avrupa'nın dengelerini sarsan, Avrupa Birliği'ndeki (AB) zayıf ülkelerin ekonomilerini iflasın eşiğine getiren küresel ekonomik krizden sonra, Almanya'nın hem dünyadaki Yahudi güç odaklarıyla, hem de İsrail devletiyle ilişkilerini sıklaştırdığı dikkatlerden kaçıyor: Gün geçmiyor ki, bir Alman bakan, devlet adamı İsrail'e gitmesin! Knesset'te konuşma yapmasın! Ağlama Duvarı'nda ağlamasın!

Almanların Yahudilerle ve İsrail devletiyle ilişkilerini yakından izlemekte yarar olduğunu hatırlatarak konuyu asimilasyon meselesine getirmek istiyorum.

Almanlar, Türklerin, entegre olmalarını değil, resmen ve fiilen asimile olmalarını istiyorlar; özelde Türklerle, genelde ise Müslümanlarla ilgili olarak geliştirdikleri stratejilerin merkezinde asimile edici politikalar yer alıyor.

Özetle, Türklerden ve diğer Müslüman azınlıklardan, kendi dinleriyle, kültürleriyle ve geldikleri ülkelerle bağlarını nihâî olarak koparmalarını istiyorlar, hem Almanlar, hem de bütün Avrupalılar.

Ama gerek Almanlar, gerekse bütün Avrupa ülkeleri, meselâ Türkiye'deki Alman ve Avrupa kökenli vatandaşlarının Türkiye'de asimile olmalarına şiddetle kaşı çıkıyorlar. Sözgelişi Almanya'daki Türklere, önce Almanca öğrenin, sonra da "Almanlaşın" diyorlar açık ve örtük şekillerde. Fakat meselâ Türkiye'de yaşayan hatta Alanya'yı Almanya'ya çeviren Almanların bırakınız asimile olmalarını, tam tersine Alanya'yı asimile etmelerinde hiçbir sakınca görmüyorlar. Aynı şey İngilizler için de geçerli. İngilizlerin yoğun olarak yaşadıkları Bodrum'da para birimi TL değil, İngiliz sterlini artık!

Almanlara da, bütün Avrupalılara da, "bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!", diyorum yalnızca.
yenisafak.com.tr.

Adadan ölü taklidi yaparak kurtuldu
23 Temmuz 2011
Norveç’teki saldırıdan bir kişi ölü taklidi yaparak kurtulmuş

Norveç'in başkenti Oslo yakınlarındaki Utoya adasında dün düzenlenen ve en az 85 kişinin öldüğü silahlı saldırıda omuzundan vurulan bir kişinin ölü taklidi yaparak kurtulduğu ortaya çıktı. Adrian Procon adlı kişinin ölü taklidi yaparak sağ kaldığı saldırıda bazı gençler ise denize atlayarak kurtuldu.

Adrian Procon adlı kişi telefondan Skynews'e yaptığı açıklamada, Oslo'daki bombalı saldırının ardından kampta bir acil durum odası oluşturduklarını söyledi. bir polis memurunun da adaya geldiğini duyduklarında çok sevindiklerini belirten Procon, "Birden silah sesleri duymaya başladım ve ilk başta ne olduğunu anlayamadım. Ardından etrafımdakilerin koşmaya ve teker teker yere düşmeye başladıklarını gördüm." dedi.

Norveç'te böyle bir olay yaşandığına hala inanamadığını söyleyen Procon, arkadaşlarıyla birlikte ormanın içine kaçtığını bazılarının ise denizin soğuk sularına atladığını anlattı. Yüzlerce metre açıldıklarını belirten Procon, daha fazla gidemeyeceğini anlayınca geri döndüğünü belirten Procon, "Ben geri dönerken o (saldırgan) sahile geldi ve yüzmeye çalışan kişilere ateş etmeye başladı. Makineli tüfek gibi bir şeyle ateş ediyordu. Ateş ederken de hepimizin ölmesi gerektiği şeklinde bağırıyordu" dedi.

Sahile yaklaştığı sırada saldırganın kendisine silah doğrulttuğunu belirten Procon, saldırgana "Lütfen" diye bağırdığını belirtti. Procon, ardından yaşananları ise şöyle anlattı: "Bana bir sempati mi duydu bilmiyorum veya bir grup yerine sadece bir kişiyi öldürmek mi istemedi bilmiyorum ama o sırada bana baktı."

Ancak 20 kadar kişiyle suyun kenarında bekledikleri sırada saldırganın geri döndüğünü belirten Procon, "Rastgele ateş etmeye başladı, insanlar yere düşüyordu ve ben de cesetlerin arasına saklandım. Yanıma bir metre kadar yaklaştı ve durdu. Nefesini ve botlarını hissedebiliyordum ve sağ arka tarafımdan vurulmuştum. Benim yarım büyüklüğünde bir kayanın üzerinde duruyordum, bacaklarım hala suyun içerisindeydi. Yüzükoyun yatıyordum ve yana yanıma yaklaşarak ölü olup olmadığımı görmek için bir el ateş etti. Hiç kımıldamadım ve beni ölü sandı"

Procon, kayanın üzerinde yarım saat yattığını anlattı.

Saldırının düzenlendiği kampta yaşları 14-18 arasında değişen 600 kişinin olduğu sanılıyor.

ADANIN HAVADAN GÖRÜNTÜSÜ

Öte yandan Skynews adanın havadan çekilmiş görüntülerini yayınladı. Görüntülerde yerde yatan cesetler, denize kaçarak kurtulanlar ve adaya gelen polisler görülüyor. Ayrıca kayalıklarda öldürülmüş kişilerin cesetleri de görülüyor.
Dünya Bülteni

Oslo zanlısı Mason mu?
23 Temmuz 2011
Norveç'te en az 91 kişiyi öldürmekle suçlanan Anders Behring Breivik'in Facebook'ta açtığı iddia edilen sayfada, mason kıyafetleriyle çektirdiği bir fotoğraf da bulunuyor.

Norveç'te en az 91 kişiyi öldürmekle suçlanan Anders Behring Breivik'in Facebook'ta açtığı iddia edilen sayfada, mason kıyafetleriyle çektirdiği bir fotoğraf da bulunuyor.

Norveç televizyonu ise, Breivik'in Oslo'daki bir mason locasına üye olduğu iddiasına yer verdi.

Ayrıca zanlı Anders Behring Breivik'in 2009'dan bu yana Nazi forumuna üye olduğu iddia edildi.

İsveç'te yayınlanan ırkçılık karşıtı dergi EXPO, zanlının Nordisk Nazi forumu üyesi olduğunu belirtti.

Bu arada Utoya adasındaki saldırıda yaralanan 19 kişinin ameliyata alındığı belirtildi.
İyibilgi.com



Almanya'da Faşist afişler
8 Ağustos 2011
Almanya'da Berlin Eyalet Seçimleri için asılan afişler aşırı milliyetçi sloganlarla kampanya yürütülüyor.

Aşırı sağcı Almanya Milliyetçi Demokratik Partisi (NPD), 18 Eylül'de yapılacak olan Berlin eyalet meclisi seçimleri için yürüttüğü kampanyada yabancı düşmanlığını içeren seçim afişleri kullanıyor.

MEMLEKETİNİZE İYİ YOLCULUKLAR

Berlin'de hafta sonunda asılan seçim afişlerinden birinde, üzerinde "memleketinize iyi yolculuklar" yazan ve uçan bir halının üzerinde oturan başörtülü bir kadın, sarıklı bir erkek ile bir zencinin karikatür çizimleri yer alıyor. Benzer bir afiş daha önceki seçim kampanyalarında da kullanılmıştı.

TÜRKLER YÜZÜNDEN KENDİ MAHALLEMİZE YABANCIYIZ

NPD Genel Başkanı Udo Voigt'u bir motosikletin üzerinde otururken gösteren ve üzerinde "gaz ver" yazılı bir diğer seçim afişi, Nazi dönemindeki gaz odalarını hatırlattığı için birçok politikacıdan büyük tepki gördü. Aşırı sağcı partinin seçim kampanyası için hazırladığı ve internet sitesinde yayımladığı bir videodaysa, ezan sesi eşliğinde başörtülü kadınlar ve Türk bayrağı gösterilerek, "Biz Almanlar kendi mahallelerimizde yabancı hale geldik. Buna daha ne kadar tahammül edeceğiz" deniliyor.

MÜSLÜMAN GÖÇMENLERİ ELEŞTİRDİLER

Bu arada, Berlin'deki seçimlere katılacak olan aşırı sağcı "Bürgerbewegung Pro Deutschland" adlı başka grup, seçim afişleri için, ülkede yaşayan Müslüman göçmenleri eleştiren Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Thilo Sarrazin'i kullanıyor. Grubun hazırladığı seçim afişlerinde bir cami, kırmızı bir daire içine alınmış ve üzeri bir şeritle çizilmiş olarak gösteriliyor, altında da "Thilo'nun tezleri için sandık başına" ifadesi yer alıyor.

AVRUPA'DA AŞIRI MİLLİYETÇİ AKIM BAŞLIYOR

Norveç Oslo'da meydana gelen saldırılardan sonra da Avrupa'da aşırı milliyetçi, Müslümanları hedef alan aşırı muhafazakar ve milliyetçi gruplar başgöstermişti.Norveç'te 76 kişinin hayatını kaybetmesinin sebebi de saldırganın Müslüman düşmanı ve aşırı milliyetçi olmasından kaynaklıydı.

haber365

'Beni korkutuyorsunuz' diyerek saldırdı
8 Ağustos 2011
Burka ve peçenin yasaklanmasıyla ilgili bir yasa tasarısı hazırlayan İtalya'da tatsız bir olay yaşandı. Bir kadın, Milano'daki bir halk pazarında karşılaştığı peçeli iki kadının peçelerini yırtarak, 'Beni korkutuyorsunuz' dedi.

Yeni yasama döneminin başlayacağı Eylül ayında İtalya Parlamentosu'nun gündemine gelecek olan peçe ve burka yasağıyla ilgili yasa düzenlemesi, ülkede bunlara karşı olan bazı kişileri cesaretlendirdi. İtalyan basınında yer alan haberlere göre, Milano'daki Lagosta halk pazarında, 40'lı yaşlarında olan İtalyan bir kadın, nikablı (peçeli) iki kadına yaklaşarak, "Beni korkutuyorsunuz. Hem bu ülkede peçe kullanmak yasak" diyerek peçelerini yırttı. haber10

Türk Dönercilerin Cinayetinde Aşırı Sağcı İzi
11 Kasım 2011
Almanya'nın Heilbronn kentinde 2007 yılında öldürülen kadın polis memuru Michale K. ile kamuoyunda dönerci cinayetleri olarak bilinen ve 8 Türk ile bir Yunanlının 2000-2006 yılları arasında öldürüldüğü olaylarının arkasında aşırı sağcı grubun olduğu belirtildi.

Soruşturmayı üstlenen Karlsruhe Federal Savcılığı yapılan açıklamada, söz konusu tüm cinayetlerin bir aşırı sağcı grubun işlediği yönünde çok sayıda ipucunun bulunduğu ifade edildi.
Alman polisini cinayetlerin çözümüne götüren olay savcılığa göre şöyle gelişti:
Geçen Pazartesi Alman polisi Thüringen eyaletinin Eisenach kentinde yanmış halde bulunan bir karavanda Uwe M. ve Uwe B. isimli şahışların cesetlerini buldu. Yapılan detaylı araştırmada karavanda 2007 yılında öldürülen polis memuru Michaela K. ile olayda yaralanan diğer bir polisin beylik tabancaları ve polislere ait bazı eşyaları buldu.
Polis ise banka soyguncusu olduğundan süphelendiği karavanda ölü bulunan şahısların intihar ettiklerini açıkladı.
Savcılık ölü bulunan şahısların Zwickau kentinde kaldıkları evde yapılan aramada bulunan Çek yapımı 'Ceska' tipi tabancayı buldu. Bu silahın kamuoyunda dönerci cinayetlerinde kullanılan silah olduğunun tespit edildiğini açıklandı.
Bu olayla ilgili gözaltında alınan 36 yaşındaki Beate Z. adlı kadının ve ölü bulunan Uwe B. ile Uwe M;nin 1990'lı yıllarda aşırı sağcı çevrelerle bağlantısının olduğu belirtildi. Polis Beazte Z'nin karavanda bulunan kanıtları yok etmek için karavanı daha sonra ateşe verdiğini tahmin ediyor.
Savcılık Beate Z. hakkında adam öldürme, adam öldürmeye teşebbüs, kundaklama, aşırı sağcı terör örgütü üyesi olmak suçlarından soruşturma başlattı.
''Neue Rhein Zeitung'' adlı gazetede yer alan haberde de, söz konusu kişilerin, 2004 yılında Türklerin yoğun bir şekilde yaşadığı ve 22 kişinin yaralandığı Köln kentindeki Keupstrasse'deki bombalı saldırı ile bağlantıları olduğundan şüphelenildiği ifade edildi.
Almanya'da şimdiye kadar aydınlatılmayan dönerci cinayetlerinin bu olaydan sonra çözülmesinin beklendiği ifade edildi.
TRT

Katliam sorumlusu Breivik mahkemeye çıktı
14 KASIM 2011
Norveç'te geçen Temmuz ayında 77 kişiyi öldürdüğünü itiraf eten Anders Behring Breivik, bugün halka açık ilk duruşmasına çıkartıldı.

Breivik, yoğun güvenlik önlemleri altında mahkemeye götürüldü

Breivik, başkent Oslo'da yapılan duruşmada, saldırıdan kurtulmayı başaranlar, kurban yakınları ve gazetecilerin önüne çıktı.
32 yaşındaki aşırı sağcı Breivik, 22 Temmuz'da Oslo ve Utoya Adası'ndaki bir gençlik kampına düzenlediği saldırıdan bu yana gözaltında tutuluyordu.
Breivik, duruşmada mahkemenin kendisini yargılama yetkisini tanımadığını ileri sürerek suçlamalara yanıt vermedi.
Breivik, "Ben Norveç direniş hareketinin ve Norveç'teki Tapınak Şövalyeleri'nin bir üyesiyim. Bu mahkemeye itiraz ediyorum. Çünkü meşruiyetinizi, nefret ideolojisine ve çokkültürlülüğe destek veren kurumlardan alıyorsunuz" diye konuştu.
Duruşmayı izleyen Gazeteci Anna Leer, atmosferin gergin olduğunu belirtti.
Leer, Breivik'in , salona girerken 30 kadar kurban yakınının doğrudan gözlerine baktığını aktardı.
'Sakin ve profesyonel'
Anna Leer, Breivik'in sakin ve profesyonel gözüktüğünü, ancak yapmaya çalıştığı açıklamanın yargıç tarafından yarıda kesildiğini bildirdi.
Breivik, 77 kişinin öldüğü, 151 kişinin de yaralandığı saldırıları gerçekleştirdiğini itiraf etmişti.
Ancak Breivik, katliamın Norveç ve Avrupayı Müslümanlar'dan ve çokkültürlülükten korumak için "gerekli olduğunu" söylüyor ve cezai sorumluluğu reddediyor.
Breivik'in mahkemede, katliamın nedenini açıklaması umuluyordu.
Andres Breivik, bir polis memuru kılığına girerek, hükümet binaları yakınında bomba yüklü bir aracı patlatmıştı.
Bu patlamada sekiz kişi ölmüştü.
Daha sonra iktidardaki İşçi Partisi'nin bir gençlik kampı düzenlediği Utoya atasına gitmiş ve bir saat içinde çoğu genç, 69 kişiyi öldürmüştü.
BBC

'Neo Nazilerin 20 işbirlikçisi vardı' iddiası
19 Kasım 2011
Alman "Der Spiegel" dergisine göre, aşırı sağcılara en az 20 kişi yardım etmiş

Alman "Der Spiegel" dergisi, ülkede 2000 yılından beri 8 Türk ve 1 Yunan'ı öldürdüğü ortaya çıkan aşırı sağcılara en az 20 kişinin yardım ettiği iddiasını ortaya attı.

Derginin haberinde, intihar eden Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos ile polise teslim olan Beate Zschaepe ile ilgili araştırmalarda ortaya çıkan cinayetlere ilişkin DVD'lerin hazırlanmasına birçok aşırı sağcının yardım ettiğinin tahmin edildiği belirtildi.

Haberde ayrıca, 1990'lı yılların sonunda en az 3 aşırı sağcının Thüringen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi adına muhbir olarak çalışmış olduğu kaydedildi.

Bild gazetesinin internet sayfasında yer alan bir haberde de, Sol Parti Thüringen Eyalet Meclisi Üyesi Kerstin Köditz'in tahminlerine göre 5 kişinin DVD'lerin hazırlanmasında aşırı sağcı katillere yardım etmiş olduğu ifade edildi.

Köditz, bu kişilerden 4'ünün bir ikiz çift olduğunu ve bu ikizlerden birinin eşiyle birlikte DVD'nin hazırlanmasına doğrudan katılmış olduğunun tahmin edildiğini belirtirken, "Hamburger Morgenpost" gazetesi de, bu çiftin adının Andre E. ve Susann E. olduğunu yazdı.

Haberde ayrıca, Federal Suç Dairesi (BKA) Başkanı Jörg Ziercke'nin de, artık bir "terör örgütü ağından" söz etmeye başladığı ifade edildi.
haber10

Bu Kez de Bir AB Ülkesinin İhlali Gündemde
23 Kasım 2011
AP Milletvekili Emine Bozkurt, AB'yi, Hollanda'da tutukluyken hayatını kaybeden Türk asıllı İhsan Gürz olayının aydınlatılması için Hollanda'ya baskı yapmaya çağırdı.

Bu kez bir Avrupa Birliği ülkesinin insan hakları ihlali, Avrupa Birliği gündemine gelecek..
Avrupa Parlamentosu milletvekili Emine Bozkurt, Hollanda'da tutukluyken hayatını kaybeden Türk asıllı Hollanda vatandaşı İhsan Gürz'ün ölümünün aydınlatılması için, Avrupa Birliği'ni Hollanda'ya baskı yapmaya çağırdı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün'ün kendisine İhsan Gürz olayının aydınlatılması konusunda bir mektup verdiğini anlatan Bozkurt, harekete geçerek öncelikle mektubu Hollanda Dışişleri Bakanı Rosenthal'a ilettiğini söyledi.
Bozkurt, konuyu Aralık ayında Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu gündemine getireceğini söyledi.
Emine Bozkurt, Hollanda'nın, İhsan Gürz'ün ölümüyle ilgili raporu bir an önce teslim etmesi gerektiğini söyledi.
Bozkurt, "Burada hazırlanan iki rapor var. Hollanda makamlarının raporu aşırı uyuşturucu kullanımı derken, Türk makamları uyuşturucu madde yok diyorlar. Peki hangisi doğru? Hollanda raporunu teslim etmiyor. Olay, Temmuz ayında olmuş olmasına ve bu kadar zaman geçmiş olmasına karşı ortada hala rapor yok. Böyle bir şey olamaz, bu raporun teslim edilmesi lazım" dedi.
Gürz olayının Avrupa'nın çeşitli yerlerinde yaşanan olaylarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Bozkurt, geçtiğimiz aylarda Almanya ve Danimarka'da da Türklerin gözaltındayken şüpheli şekilde hayatlarını kaybettiklerini hatırlattı.
Emine Bozkurt, Avrupa Birliği'nin sürekli olarak, birlik dışı ülkelerdeki insan hakları ihlallerine dikkat çektiğini bu sefer de haklı olarak Türkiye'nin Avrupa'dan kendi içerisinde yaşanan insan hakları ihlallerinin üzerine gitmesini beklediğini belirtti.
TRT

İngiltere'de Türklere ait gazete ve ibadethanelere yönelik molotof kokteyll saldırılar düzenleniyor
05 Aralık 2011

İngiltere'de Türklere ait gazete ve ibadethanelere yönelik molotof kokteyll saldırılar endişe veriyor. Dün ‘Valide Sultan Cami’sine saldırı ihbarı alan İngiliz polisinin, bina önünde gece boyunca nöbet tuttuğu belirtiliyor. Son bir ayda Türklere ait gazete, merkezler ve ibadethanelere yönelik ard arda gerçekleştirilen molotoflu saldırıların ardında İngiliz aşırı sağcı ‘İngiliz Savunma Ligi’nin (English Defence League-EDL) olduğu iddia ediliyor.

Türk ve Alman kamuoyu, 2000 yılından beri Almanya’da 8’i Türk, toplam 11 kişiyi öldüren Neonazi çetesi ile Alman istihbaratının bağlantısına odaklanmışken, Avrupa’nın bir diğer şehri, Londra’da son bir ayda Türklere ait bir çok merkeze molotof kokteylli saldırı düzenlendi.

İLK SALDIRI GAZETEYE

Başkent Londra'daki Türk merkezlerine molotof kokteyli saldırının ilki 30 Ekim pazar gece yarısı yapılmıştı. Görgü tanıkları, gazetenin bürosuna iki kişinin molotof kokteyli attığını söylemişti. Olayın üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen olayın failleri yakalanamadı.

YATILI ÖĞRENCİLERİN BULUNDUĞU MERKEZE MOLOTOF ATTILAR

Benzeri saldırıların ikincisi, geçtiğimiz cuma gecesi, 'İslam Toplumu Milli Görüş İngiltere Bölge Merkez' binasına kimliği belirsiz kişi veya kişilerce molotof kokteyli atılmasıyla gerçekleştirildi. Yatılı öğrencilerin de kaldığı binaya yapılan saldırıda ölen ya da yaralanan olmazken, yanıcı maddeler atılan binanın mescid olarak kullanılan odasında yangın çıktı. Binada kalan öğrencilerin ve itfaiye ekiplerinin müdahalesi ile yangın büyümeden söndürüldü. Merkez temsilcileri, saldırıya ilişkin olarak yaptıkları açıklamada, saldırının, 'Avrupa'da yükselmekte olan İslam düşmanlığının İngiltere'ye yansıması' olabileceğini ifade etti.

TÜRK CAMİİLERİNE MOLOTOF KOKTEYLLİ SALDIRI

Molotoflu saldırıların üçüncüsü, Kuzey Londra’da Türk göçmenlerin yoğun olduğu bölgede meydana geldi. Geçtiğimiz cuma gecesi Wood Green semtindeki Fatih Cami’sine molotof kokteyli atılırken cumartesi gecesi ise Türklere ait camiye yangın bombası atıldı. Olayda ölen ya da yaralanan olmadı.

İNGİLİZ POLİSİ NÖBET TUTTU

Bu arada, Valide Sultan Cami’sine dün gece saldırı yapılacağı ihbarını alan İngiliz polisinin, 1A Clissold Road adresinde gece boyunca bina önünde nöbet tuttuğu öğrenildi.

SALDIRILARDA EDL ŞÜPHESİ

İngiliz siyasi yorumcular, son günlerde Londra’daki Türk merkez ve ibadethanelerine yönelik artan saldırıların ardında yabancı düşmanı İngiliz aşırı sağcı ‘İngiliz Savunma Ligi’nin (English Defence League-EDL) bulunabileceğini belirtiyorlar.
aktifhaber

Alman gazetesi Bild Am Sonntag: "Alman istihbaratı Neonazilere para gönderdi."
19 Aralık 2011
Almanya'da 8 Türk'ü öldüren ve Türk semtini bombalayan Neonazi terör hücresiyle ilgili soruşturma derinleştikçe, ihmaller gün yüzüne çıkıyor.
İddialara göre, Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı terör örgütüne para temin etti.
Teröristleri ortaya çıkarmak bahanesiyle para aktarılmasına karşın, çete üyelerine ulaşılamadı. İhmal sonucu, diğer eyaletlerdeki ilgili makamlar uyarılmadı, teröristler yeni pasaportlar elde etti.
Almanya'da ortaya çıkarılan Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü 2000 ile 2006 arasında 8 Türk ve bir Yunan'ı öldürdü.
Köln'de bir Türk semtini bombaladı.
Son iddialar, hücre evlerinden istihbarat elemanlarına verilen pasaportlar çıkan ırkçı terör çetesinin, Alman istihbaratı tarafından dolaylı olarak finanse edildiği yönünde...
Alman Bild Am Sonntag gazetesi, iddialarını iç istihbarat kurumu, Anayasayı Koruma Teşkilatı'nın Thüringen biriminde çalışan bir görevlinin itiraflarına dayandırdı.
6 Aralık'ta gizli olarak toplanan Thüringen Eyalet Meclisi Kontrol Komisyonu'na ifade veren istihbarat görevlisi, telefon dinlemelerinden teröristlerin yeni pasaport için acilen paraya ihtiyaçları olduğunu öğrenildiğini söyledi.
İstihbarat teşkilatı, parayı ödeyerek cinayetlerden sorumlu Nasyonal Sosyalist Yeraltı elemanlarının yerini ve kod isimlerini öğrenmeye çalıştı.
3 Neonazi teröriste 2 bin mark yani yaklaşık bin avro ödenmesine karşın Neonazi teröristlere ulaşılamadı.
Thüringen eyaleti istihbarat teşkilatı, Saksonya eyaleti istihbarat teşkilatını uyarmadığı için de teröristler yeni pasaportlar temin etti.
Yine iddialara göre Alman istihbaratı geliri Neonazi teröristlere giden 'Pogromly' adlı Yahudi karşıtlığı içeren bir oyunu da satın alarak teröristleri dolaylı yollardan finanse etti.
TRT

Başörtülü Kadınları Muayene Etmeyen Doktor
03 Eylül 2010
Almanya’da bir doktor başörtülü kadınları muayene etmeyeceğini açıkladı
Gelnhaeuser Neuen Zeitung” adlı yerel bir gazetede yer alan haberi Alman Haber Ajansı'na (DPA) doğrulayan doktor, yıllardan beri Müslüman hastaların muayenesinde sorunlar çektiğini öne sürerek, şimdi kendisine göre bazı kurallar koyduğunu ve bunu muayenehanesinde uyguladığını belirtti.

KAPALI KADINLARIN MUAYENEHANESİ ZOR

Kapalı olan kadınların muayenesinin zor olduğunu savunan doktor, 17 yıldır doktorluk yaptığını ve çok sayıda Türk hastasının olduğunu belirterek, kapalı ve Almanca konuşmayan hastaların muayenesinin mümkün olmadığını söyledi.

Koyduğu kurallarla muayene akışını sağlamak istediğini savunan doktor, Türklere ve başörtüsü taşıyanlara karşı bir tepkisinin olmadığını belirtti.

Söz konusu doktorun “Muayenehanede Müslüman kadın ve kızlarda sıkı başörtüsü yasağı var”, “5 çocuktan fazla Müslüman aileler muayene edilmezler” ve “Almanca temel bilgisi şarttır” şeklinde kurallar astığı kaydedildi.

Kentte bulunan Türk-İslam Kültür Derneği Başkanı Şeref Değirmenci, doktor ile konuştuğunu ve kendisine, bu kurallardan vazgeçeceğini belirttiğini söyledi.
Doktor ise, kuralların muayenehanesinde halen asılı durduğunu, kuralları Müslümanların kabul edebileceği bir şekle getireceğini ifade etti.

Hessen eyaleti Tabipler Odası Başkan Yardımcısı Marin Leimbeck de, söz konusu doktorun kurallarını “aşırı tehlikeli” bulduğunu belirterek, meslek yönetmenliğine göre doktorların muayenede ayırım yapmamaları gerektiğini, doktorun bu davranışının da tüm doktorların itibarına zarar verdiğini kaydetti
aktifhaber

Peçe ve Burka Yasağı Onaylandı

14 Eylül 2010
Fransa'da, yüzü de örten giysinin kamuya açık yerlerde yasaklanmasını öngören yasa tasarısı Senato genel kurulunda kabul edildi. Senato genel kurulunda yapılan oylamada, 246 ''evet'', 1 ''hayır'' oyu çıktı, Tasarı, daha önce 13 Temmuzda Meclis genel kurulunda kabul edilmişti. Danıştay, hükümete yaptığı çağrıda yasağın bütün kamuya açık yerleri kapsamaması uyarısında bulunmuştu. Hukukçular, yasanın Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına aykırı olacağı endişesini taşıyor.

Yasa, kamuya açık yerlerde peçeli çarşaf giyenlere 150 avro, bu giysi için baskı yapanlara ise bir yıl hapis ile 30 bin avroya kadar para cezası öngörüyor. Sağlık nedenleri yüzünden maske takmak zorunda kalanlar, eskrim gibi sporları yaparken yine yüzüne maske takmak zorunda kalanlar, karnaval, bayram ve maskeli balolarda yüzü de kapatan giysi, yasak dışında tutulacak. Fransa'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele dernekleri de bu tasarıya şiddetle karşı çıkmıştı. Fransa'da yaklaşık 2 bin civarında kadının peçeli çarşaf giydiği tahmin ediliyor. aktifhaber

İsveç'te başörtülü kıza saldırı
1 Ekim 2010
Saldırı haberi, gazetelerin yanı sıra ulusal televizyon kanallarında geniş yer buldu.

Yabancı ve Müslüman düşmanı SD (İsveçli Demokratlar) ile Skåne Parti`nin yüksek oy aldığı bölgelerden Malmö çevresindeki Müslüman karşıtı tutum, mercek altına alınmaya başlandı.
Lund polisine intikal eden olay geçtiğimiz pazartesi günü meydana geldi. Edinilen bilgiye göre olay şöyle gelişti; İsmi açıklanmayan Müslüman kız, okula giderken yolda yaşıtı olan 2 genç erkek, başörtülü kıza yaklaşıp sataşmaya, elbiselerini çekiştirmeye başladı. Daha sonra bu gençler kızın kazağını açıp karnını anahtarlarla çizdi. Daha sonra kızın pantolonunu çıkarmaya çalışan saldırganlar, kızın başörtüsü de çıkardılar. Kendisini korumaya çalışan kız ayağı takılıp düştü ve yerdeyken de bu iki genç tarafından tekmelerle şiddetle dövüldü, kızın vücudundan kanlar gelmeye başlayınca dövmeyi bırakıp kaçtılar.

Hastaneye kaldırılan genç kızın şok içinde olduğu öğrenilirken, Lund Polis Şefi Stephan Söderholm; gençlerin bu saldırıyı kızın başörtüsünden dolayı yaptıklarını tespit ettiklerini ve bu durum çok ciddi olduğunu, buna okulun ciddiyetle ele alması gerektiğini açıkladı.

Okul genel müdürü, konuyla ilgili basına yaptığı açıklamada; saldırıya uğrayan genç kız ve ailesiyle sürekli olarak irtibat halinde olduklarını ve bu olayın yeni olmadığını, başka gençlerin de aynı kız çocuğuna başörtüsünden dolayı rahatsızlık verdiklerini belirterek, mobninge karşı okullarında çalışmalar başlatacaklarını ekledi.

Saldırıda bulunan 13 yaşlarındaki gençlerin reşit olmadığı için polisin ve adli makamların henüz bir işlem yapamadığı ama bu iki genci Sosyal Büroya bildirdikleri öğrenildi.
haber10

Atina'da Bangladeşli imama saldırı
Yunanistan'ın başkenti Atina'da aşırı sağcı bir grubun, göçmenlere saldırdığı bildirildi. İmam olan Bangladeşli göçmenin, bölge yakınlarında mescit olarak kullanılan bir daireye sığındığı belirtilen haberlerde, mescitte bulunan diğer birkaç göçmenin, saldırıya yanıt verdikleri kaydedildi. Haberlerde, iki grup arasında yaşanan arbedede 5 göçmenin yaralandığı, mescit olarak kullanılan dairede de maddi hasar meydana ge

İsviçre'de Din Ayrımcılığı Artıyor
10 Şubat 2012
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT İsviçre'de ırkçılığın arttığına dikkat çekti.

AGİT, İsviçre'de Müslümanlara artan bir şekilde ayrımcılık yapılmasına tepki gösterdi.
Teşkilat tarafından hazırlanan raporda, son 10 yılda devlet kurumlarında ve ekonomik alanda Müslümanlara yapılan ayrımcılığın arttığı bildirildi.
Raporda, 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde düzenlenen terör saldırıları ve onu takiben tüm dünyada ortaya çıkan çatışma ve gerginliklerin, İsviçre'de Müslümanlara daha fazla ayrımcılık yapılmasına yol açtığına yer verildi.
Rapora göre, İsviçre pasaportuna sahip olmayanlara, ikamet izni almakta ve vatandaşlığa geçmekte zorluk çıkarılıyor, Müslümanların kendi mezarlıklarını kurmalarına onay verilmiyor.
Minare yasağı referandumu da, AGİT tarafından, İsviçrelilerin Müslümanlara yönelik güvensizlik artışının bir göstergesi olarak değerlendirildi.
TRT

ABD'nin New York kenti polis departmanının, bu ülkenin kuzeydoğusundaki üniversitelerde okuyan Müslüman öğrencileri tek tek fişlediği ortaya çıktı

19 Şubat 2012

Uluslararası haber ajansı AP'nin haberine göre, Pennsylvania ve Yale üniversiteleri dahil, ülkenin kuzeydoğusundaki tüm üniversitelerde okuyan Müslüman öğrencilerle ilgili detaylı reporlar hazırlandı.

Müslüman öğrenciler hakkında hazırlanan raporların New York Emniyet müdürü Raymond Kelly'e rapor halinde sonulduğu da ortaya çıktı.ABD'de yaşayan Müslüman öğrenciler hakkında rapor hazırlayan emniyet yetkilileri, izledikleri öğrencilere tuzak e-postalar yolladığı gibi, okul yönetiminden de bilgi aldı. Örneğin bazı öğrencilerin günde kaç defa namaz kıldığına bile bakıldı.

Polis yetkililerinin ayrıca Müslüman öğrencilere ait internet sitelerine düzenli giriş yaparak, gözetlediği de ortaya çıktı.

Polis sözcüzü Paul Browne, bir dönem ABD'deki Müslüman Ögrenciler Derneği üyesi olan 12 kişinin gözaltına alındığını ya da terör şüphelisi olarak tutuklandığını belirtti.Sözcü Browne, "South Park" çizgi filminin yapımcılarına tehdit e-postaları gönderdiğini itiraf eden Jesse Morton adlı terör zanlısının, Long Island'daki Stony Brook Üniversitesi'ndeki Müslüman öğrencilerle iletişime geçerek propaganda yaptığının tespit edildiğini söyledi.

'FBI'IN KARA LİSTESİNDE OLMAK İSTEMİYORUZ'

New York polisinin Müslüman öğrencileri fişlemesine sert tepki gösteren Syracuse Müslüman Öğrencileri Derneği temsilcisi Tanwer Hak, "Hiç kimse FBI, New York Polis Departmanı ya da başka bir emniyet kuruluşunun listesinde olmak istemez. Müslüman öğrenciler, bu ülkede yaşayan diğer vatandaşlar gibi özellerine karışılmadan yaşamak ve özgürlüklerden yararlanmak istiyor" dedi.

BLOOMBERG: POLİS KANUNİ HAKLARINI KULLANDI

New York Polis Departmanı'nın Müslüman öğrencileri fişleme skandalını New York Belediye Başkanı Michael Bloomber ve emniyet müdürü Raymond Kelly savundu. Bloomberg ve Kelly yaptıkları yazılı açıklamada, polisin hazırladığı raporla yasaların kendisine tanıdığı hakları kullandığını ve suça karşı önlem almaya çalıştığını savundu.

Kaynak : http://www.internethaber.com/new-york-abd-ogrenci-fislemek-gozalti--402223h.htm#ixzz1mrv0fH4S

Fransız Bakana “Irkçılık” Suçlaması
04 Mart 2012
İçişleri Bakanı'nın yabancılar konusunda yaptığı son açıklamalar tepki çekti.

Fransa İçişleri Bakanı Glaude Gueant, son yaptığı açıklamalar nedeniyle Sosyalist Parti başta olmak üzere sol partiler tarafından yine "ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yapmakla" suçlandı.

Yabancı göçmenlere ve Müslüman yönelik sert açıklamalarıyla tanınan Gueant'ın, yabancılara oy hakkına karşı çıkarken verdiği örnek, bu kez sol siyasetçileri çileden çıkarttı.
Ne Demiş?

Gueant'ın, "Yabancılara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verirsek, seçilmiş yabancılar okul kantinlerinde helal eti bize dayatır. Okul havuzlarına kız ve erkeklerin birlikte girmelerini engeller" şeklindeki açıklaması büyük tepkiyle karşılandı.

Sosyalist Parti'nin adayı Francois Hollande'ın seçim kampanyası direktörü Manuel Valls, yabancı düşmanlığıyla suçladığı Gueant'ın "siyasi gündemi çarpıttığını" söyledi.

Daha Önce de Açıklamalarıyla Tepki Çekmişti
Claude Gueant, daha önce de, "bütün medeniyetler aynı değere sahip değil" açıklamasıyla insan hakları derneklerinin tepkisine yol açmıştı.
TRT

Sarkozy: Gerekirse Schengen'den çekilirim
12 MART 2012



Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, yasadışı göç konusunda daha fazla şey yapılmadığı takdirde, Avrupa'da serbest dolaşım öngören Schengen Anlaşması'ndan çekileceği tehdidinde bulundu.

Paris'te düzenlenen seçim mitinginde konuşan Sarkozy, Avrupa'nın 'patlamasını' önlemek tek yolun, göç konusunda reform yapmak olduğunu vurguladı.
Sarkozy gelecek 12 ay içinde bu yönde adım atılmazsa, Fransa'nın anlaşmayı askıya alacağını söyledi.
Schengen anlaşması, 25 Avrupa Birliği ülkesinde pasaportsuz seyahat imkanı tanıyor.
Yasadışı göç, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Fransa'da tartışılan başlıca konulardan biri.
Sarkozy, geçen hafta yaptığı açıklamada ülkede çok fazla yabancı olduğunu söylemiş ve seçildiği takdirde göçü azaltacağını taahhüt etmişti.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu 22 Nisan'da yapılacak.
Avrupa yapımı mal alma yasası
Kamuoyu yoklamalarına göre Sarkozy, sosyalist rakibi Francois Hollande'ın gerisinde.
Avrupa Komisyonu'nun gelecek Mayıs ayında Schengen Anlaşması'nın işleyişi hakkında bir rapor sunması bekleniyor.
Sarkozy konuşmasında ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri'nde yabancı şirketlerin kamu ihalelerine girmesini engelleyen "Amerikan yapımı mal alma" yasası gibi bir 'Avrupa yapımı mal alma" yasası konulması çağrısı da yaptı.
Sarkozy, "Bu şekide Avrupa'da üretim yapan şirketler, Avrupa'nın kamu kaynaklarından faydalanabilir" dedi.
BBCT

Brüksel'de camiye saldırı: Cami imamı öldü, 1 kişi yaralandı
bugun.com.tr/
Belçika'nın başkenti Brüksel'de bir camiye yapılan molotofkokteylli saldırıda cami imamı öldü, 1 kişi yaralandı...

Brüksel'in Anderlecht semtinde bulunan bir Şii camisinde atılan molotofkokteylinin ardından çıkan yangını kısa sürede müdahale ederek kontrol altına alan itfaiye görevlilerinin 46 yaşındaki imamın cesedini buldukları bildirildi.

Anderlecht Belediye Başkanı Vincent Van Goidsenhoven, saldırı sırasında camide bulunan cemaatin dışarı kaçarak canlarını kurtardığını 1 kişinin yaralandığını belirtti.
Bugün

Etnik savaş için silahlanan İngilizler
Mart 15, 2012



Hem Guardian hem de Channel4′de yayınlanan bir habere göre, Notthingham ve Salford üniversiteleri bir araştırma yapmışlar, çoğunluğu EDL(İngiliz Müdafaa derneği) üyesi olan aşırı-sağ eğilimli gençler arasında, çıkan sonuçlara göre bu gruplar “silahlandıklarını” itiraf etmişler.

EDL üyeleri ülke genelinde her türlü cami, mescit vandalizm yapan bir topluluk ve üyeleri genellikle, Arap ve Afrika ülkelerinden gelen göçmenler ile uğraşıyor. Geçen yıl bu hareketin 17 üyesi tutuklanarak hapse atılmış.

Burada asıl sorun, kendi iç siyasetlerini çok iyi dizayn etmeyi başarmış İngilizlerin BNP hakkında ellerinin kollarının bağlı olması. “Demokrasi” gereği, bu British National Parti’ye” izin verdiler, ve bu partinin oyları her geçen gün artıyor. Yapılan araştırmada, bu hareketlere gönül veren ve aynı zamanda bu partiyi destekleyenler, eninde sonunda İngiltere’nin “etnik köken üzerinden bir iç savaşa sürükleneceğinini” düşündüklerinden, üyelerinin her an silahlı çatışmaya hazır olmaya çağırıyorlar.

Geçen yaz meydana gelen Londra olaylarında, belki de kasıtlı olarak, İngiliz polisi olaylara müdahale edememişti.

Araştırmayı yapan akademisyenler, böylesi bir şiddete kapı aralayan sosyal eğilimlerin, İngiliz toplumunun İslama ve kendi ekonomik krizlerine olan bakış açısı ile yakından ilgili olduğunu belirtmişler.

Bu gençlerin ortak noktalarının Norveç katili Breivik’i bir kahraman olarak görmeleri.
Kaynak: http://haricihaber.com/

Fransa'da Yahudi okuluna saldırı: 4 ölü
19 MART 2012

Fransanın, Toulouse kentinde bir Yahudi okulu önünde bir öğretmen haham ile iki oğlunu ve dokuz yaşında bir çocuk silahla öldürüldü.

Olay yerindeki bir Fransız televizyonu muhabiri, siyah bir motosiklet kullanan saldırganın açtığı ateşte, ciddi şekilde yaralananlar olduğunu söylüyor.

Ateş açtıktan sonra motosiklet ile kaçan saldırganın kullandığı silahın, ülkede son 10 günde düzenlenen iki diğer saldırıda kullanılanlar ile aynı silah olduğu belirtiliyor.

Yekililer sonuncusu Ozar Hatorah adlı Yahudi okulunun önünde düzenlenen saldırıların bağlantılı olduğuna inanıyor.

Toulouse'a gitmekte olan Fransa Baş Hahamı Gilles Bernheim, saldırıyı "ürkütücü" diye niteledi.

Fransa'daki farklı etnik ve dini azınlıkları hedef alan saldırıların hangi saiklerle düzenlendiğini bilinmiyor.

Ülkenin aynı bölgesinde geçen hafta paraşütçü birliğinden Kuzey Afrika kökenli üç asker silahlı saldırıda öldürülmüşlerdi.

Ozar Hatorah okulundaki saldırı, 46 kilometre ötedeki Montabuan kasabasında üç Fransız askerinin motosikletli bir kişi tarafından öldürülmesinin ardından yaşandı.

Görgü tanıkları, öğrencilerin Ozar Hatorah okuluna bırakıldığı bir nokta yakınlarında bekleyen bir kişinin, ateş açtıktan sonra bir motosikletle kaçtığını söylüyor.

Geçen hafta saldırıya uğrayan üç askerin Kuzey Afrika kökenli oldukları ve Montauban'da askeri üsleri yakınında bir yerde bankamatikten para çekerken mopedli silahlı bir kişinin saldırısına uğradıkları, kasklı saldırganın kaçtığı bildiriliyor.

Saldırıya uğrayan üç asker de Montauban'da üslenen 17. paraşüt istihkâm birliğindendi.

Kentin birçok bölgesini kordon altına alan polis, saldırganı yakalamak için operasyon başlattı.
MBR Haber

Fransa'da Müslüman avı
30 MART 2012



Fransa'da polisin Müslümanlaara karşı şafak vakti düzenlediği baskınlarda en az 19 kişi gözaltına alındı.

Baskınlar ağırlıklı olarak, Toulouse kentinde yapıldı.

Polis, günlerdir Merah'ın muhtemel işbirlikçilerini bulmaya yönelik olarak fransa'da yaşayan müslümanların evlerine baskınar düzenliyor.

Ancak güvenlik kaynakları, henüz saldırılara doğrudan başkalarının da katıldığını gösteren hiçbir kanıt olmadığını söylüyor.

Ağabeyi Abdülkadir Merah, Muhammed Merah'a yardımcı olmaktan gözaltına alınıp tutuklanmıştı.

AFP ajansı bu sabah Fransız iç istihbarat servisinin düzenlediği baskınlara özel timlerin katıldığını duyurdu.

Toulouse'un yanı sıra Nantes kentinde de operasyonlar baskınlar düzenlendi.

Merah'ın bağlantısı olduğu söylenen Forsane Alizza (Haysiyet Şövalyeleri) adlı yasaklı grubun merkezinin Nantes olduğu öne sürülüyor.

Bu kentin yanı sıra Lyon, Marseille, Le Mans, Nice ve Paris'te de baskınlar düzenlendi.
Fransız polisinin bu delilsiz ispatsız baskınları Fransa genelinde yaşayan Müslümanlara karşı sürek avına dönüştü.
haber1001

Slovak hakimden Türklere tehdit: "Hepinizi içeri atarım!"
7 Nisan 2012



Haber7'nin haberi:

Slovak hakimden Türklere tehdit

Slovakya’nın eski Adalet Bakanı Stefan Harabin, “Hangi düzeyde Türk yetkilisi olursa olsun, Slovakya’da Ermeni soykırımını inkâr ederse, derhal hapis cezasına çarptırılacağını” söyledi.

Geçtiğimiz yıl “Ermeni ve Yahudi soykırımı”nı suç sayan yasa tasarısını onaylayan Slovakya’nın eski Adalet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Stefan Harabin, “Hangi düzeyde Türk yetkilisi olursa olsun, eğer Slovakya’da Ermeni soykırımını inkâr ederse, derhal beş yıl hapis cezasına çarptırılacağını” söyledi.

Habertürk gazetesinin haberine göre, Ermeni basınında yer alan haberlerde, halen Slovakya Yüksek Mahkemesi başkanlığını yürüten Harabin bu sözleri, başkent Bratislava’da Ermeni soykırımı kurbanlarının anısına yapılan bir törende sarf etti.

Ermenistan Anayasa Mahkemesi Başkanı Gagik Harutyunyan ve bazı Ermeni yetkililerin de katıldığı törende konuşan Harabin, Yahudi soykırımının inkârını da suç sayan yasaya büyük önem verdiğini belirtirken, Fransız yetkililere benzer bir yasanın hazırlanması için yardıma hazır olduğunu da söyledi.

Harutyunyan ise bu tür bir yasayı kabul eden ilk Avrupa Birliği (AB) üyesi ülke olması açısından Slovakya’yaminnettar olduklarını vurgularken, yasanın insan haklarına ters düşmediğini aksine savunduğunu ileri sürdü.

Slovakya, “Ermeni soykırımı”nı 2004’te tanımıştı. Fransa’da benzer bir yasa, 23 Ocak’ta Senato’dan geçmiş, ancak Fransa Anayasa Konseyi tarafından “Anayasaya aykırı” bulunmuştu. Benzer bir inkâr yasası bulunan İsviçre’de, AB Bakanı Egemen Bağış hakkında Zürih ziyareti sırasında yasaya aykırı sözler sarf ettiği gerekçesiyle soruşturma başlatılmış, ancak Zürih Savcılığı, bu ay başında Bağış’ın diplomatik dokunulmazlığı olduğunu belirterek adli süreç başlatılamayacağına karar vermişti.

‘Ermeni soykırımı’nın inkârını suç sayan Slovakya’nın Yüksek Mahkeme Başkanı Stefan Harabin, yasaya karşı gelen Türk yetkililerin, hangi düzeyde olursa olsun 5 yıl hapis cezasına çarptırılacağını söyledi.

"Türkleri Öldürenlerle Gurur Duyuyorum"
18 Nisan 2012


Yüzyılın katili "Öldürdüklerim masum değildi. Yine olsa aynısını yapardım" dedi.

Norveç'te geçen yıl 77 kişiyi öldüren aşırı sağcı Anders Behring Breivik, davasının ikinci gününde de şov yapmaya devam etti.

Duruşma salonuna girdiğinde yine aşırı sağcı selamı veren Breivik, daha sonra müşteki yakınlarına da bir süre gülerek baktı.

İlk duruşmada Müslümanların Avrupa'yı kuşatmasını engellemek için eylemlerini gerçekleştirdiğini söyleyen Breivik, "Umarım sözüm kesilmez. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra en çok ses getiren saldırıları düzenledim.
Öldürdüklerim masum değildi. Yine olsa aynı eylemleri yapardım. Eylemler benim için intihar saldırısıydı ama öldürülmedim. Norveç'te faaliyet gösteren iki tane daha bağımsız aşırı sağ hücresi var. Onlar da saldırı hazırlığında. Beraatimi istiyorum" dedi.

Almanya'da Türkleri öldüren aşırı sağcılarla gurur duyduğuna da söyleyen Brevik'in savunması propagandaya dönüşmemesi için canlı yayınlanmadı.
Breivik'in, öldürdükleri arasında 17 yaşındaki Türk kızı Gizem Doğan da vardı.

Öte yandan davaya bakan 5 yargıçtan biri olan resepsiyonist Thomas Indrebö, Facebook sayfasına yazdığı "Tek çözüm saldırganı asmak" mesajından dolayı tarafsızlığını kaybettiği gerekçesiyle azledildi.

Sıradan vatandaşların davalarda yargıç olabildiği Norveç'te idam cezası bulunmuyor. 10 hafta sürmesi beklenen davada Breivik'in akli dengesinin yerinde olup olmadığına karar verilecek.

Cezai ehliyeti olduğu yönünde sonuç çıkarsa Breivik 21 yıl hapis cezası alacak, aksi takdirde akıl hastanesine yatırılacak.
TRT

Fransa'da Sabah Namazına Giden Müslümanlar Saldırıya Uğradı
13 Mayıs 2012

http://medyaturk.fr/ 'nin haberine göre hadise şöyle gerçekleşti:

Geçtiğimiz hafta Cumartesi günü Sabah namazı için caminin yolunu tutan iki yaşlı adam kendilerini aşırı sağcı olarak tanıtan iki şahsın saldırısına uğradı.

Picardie Bölgesi’ndeki Amiens şehrinde yaşayan 70 ve 71 yaşındaki kişiler camiye Sabah namazı kılmak için gittikleri sırada iki şahıs tarafından dayak yedikleri ve saldırıya uğradıklarını açıkladılar.

Amiens’in kuzey mahallesindeki bir caminin cemaati olan iki kişi sabah 5 sularında kendilerine saldıran kişilerin kısa saçlı olduklarını ve kendilerini aşırı sağcı olarak tanıttıklarını bildirdi.

Fransa İslam Konseyi’nden alınan bilgilere göre saldırıya uğrayanlar şikâyette bulundu ve soruşturma başlatıldı.

Konsey Amiens’da yaşayan Müslüman toplumuna karşı yapılan bu saldırıyı kınadı. Saldırganların hemen bulunmasını için çağrıda bulunan Fransa İslam Konseyi’nin başkanı Başkanı Mohammed Moussaoui savunmasız iki kişiye yapılan bu çirkef saldırıyı yapanların acil şekilde bulunmasını ve cezalandırılmasını bir basın açıklamasında dile getirdi. Kendisi kamu görevlilerine ve bu hizmetle ilgili olanlara saldırganların tespit edilmesi için gerekenin yapılması için çağrıda bulundu ve en ağır cezayı almaları isteğinde bunundu.

İslamofob saldırılara bir yenisi eklendi

Fransa’da İslamofobi Gözlemevi’nin yaptığı araştırmaya göre sadece 2011 yılında Fransa’da yaşanan İslamofob olayların sayısı 155 olarak bildirilmişti. Bu rakamlar 2010 yılındakilerle karşılaştırıldığında ise İslamofobi saldırıların sayısının %34 oranında arttığı görülüyor.

2011’deki 155 olayın 38’inin kundaklama, kundaklama girişimi ya da tahribat gibi saldırılar olduğu açıklanırken geride kalan 117’sinin de tehdit, hakaret, küfür ya da ırkçı ifadeler içeren mesajların ibadet yerlerinin duvarlarına yazılması çerçevesinde oluştuğu dile getirildi.

İsveç'te bir cami saldırısı daha
27 Ara 2014
İsveç'in Eskilstuna kentinde iki gün önce bir caminin kundaklanmasının ardından Cuma gecesi de farklı bir camiye saldırı düzenlendi. Polis saldırganın bulunması için görgü tanıklarından yardım istiyor.

Perşembe günü Eskilstuna kentinde gerçekleşen cami saldırısında beş kişi yaralanmıştı. [Fotoğraf: Reuters]
İsveç'in Eskilstuna kentinde iki gün önce ateşe verilen camiye sadece birkaç yüz metre mesafedeki bir caminin önündeki araçlar tahrip edildi, binanın duvarları ve camları zarar gördü.
Emniyet Müdürlüğü'nden Lars Franzell, Jarntorgsgatan Caddesi'nde bulunan camiye düzenlenen saldırı ile ilgili ilk incelemelerin yapıldığını belirterek, görgü tanıklarından yardım istedi. Saldırın
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Cmt Arl 27, 2014 10:23 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Cmt Nis 21, 2012 7:44 pm    Mesaj konusu: İskandinavya'da aşırı sağın yükselişi Alıntıyla Cevap Gönder

ABD'nin Missouri eyaletinde polis, Antonio Martin adlı siyahı bir genci öldürdü
24 Aralık 2014



18 yaşındaki silahsız siyah Michael Brown’ın öldürüldüğü bölgeye yakın bir benzin istasyonunda polis tarafından öldürülen Martin’in de 18 yaşında olduğu açıklandı.

Bölgedekiler polisi protesto etmek amacıyla benzin istasyonunun yakınlarında toplanmaya başladı.

Öte yandan, St Louis Post'un foto muhabiri David Carson'ın çektiği bir fotoğraf sosyal medyada hızla yayılıyor. Antonio Martin'in annesinin olayı öğrendiği anda yaşadığı acıyı gösteren fotoğrafta polislerin "donuk" yüz ifadeleri dikkat çekti. Polisleri eleştirenler, son zamanlarda ABD'de polisin siyahları öldürmesine dikkat çekerek, fotoğraf hakkında "Her şeyin özeti" yorumunu yaptı.
Cumhuriyet



Ferguson'da öfke yine sokağa taştı: ''Adalet yoksa, barış da yok''
12/10/2014


-
ABD'nin St. Louis kentinde iki gün önce bir polis memurunun görevde olmadığı esnada siyahi bir genci vurarak öldürmesi protesto edildi.

18 yaşındaki Vonderitt Myers'in vurulması nedeniyle St. Louis'in Clayton bölgesinde toplanan kalabalık grup, tepkilerini daha güçlü dile getirmek amacıyla 13 Ekim'e kadar ilan ettikleri ''Direnme Haftası'' kapsamında protestolar düzenleyeceklerini belirtti.

Amerikan toplumuna yönelik sistematik bir kanunsuzluk uygulandığını savunan göstericiler, bu durumun sonlandırılması için topluma birlik olması çağrısında bulundu.

''Adalet yoksa, barış da yok'' sloganları atan gruptan 26 yaşındaki Geray Reese, toplumun bir bölümüne yönelik zorlama ve hukuksuzluğun olduğunu söyledi.

Protestoların, pazartesi gününe kadar büyüyerek devam etmesi bekleniyor. Vonderitt Myers, ülkede ağustos ayında büyük protesto gösterilerine neden olan, siyahi genç Michael Brown'ın öldürüldüğü Ferguson'a 20 kilometre uzaklıktaki Shaw semtinde vuruldu.

Ağustos ayında Ferguson'da silahsız siyahi genç Michael Brown'un, elleri havadayken, polis memuru Darren Wilson tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protesto gösterileri ve çatışmalar nedeniyle bölgede olağanüstü güvenlik önlemleri alınmış, ABD Başkanı Barack Obama açıklama yapmak zorunda kalmıştı.
haber93

İskandinavya'da aşırı sağın yükselişi
Osman İkiz
Stokholm
20 NİSAN 2012



Anders Behring Breivik 77 kişiyi öldürmekle suşlanıyor

Breivik davasında tartışmalar, 77 Norveçlinin ölümüyle suçlanan Anders Behring Breivik'in ruh hastası olup olmadığında yoğunlaşıyor.

Olgun demokrasileriyle, barışsever politikalarıyla, herkese refah dağıtan zenginlikleriyle, kuzey ülkelerinde aşırı sağ ideolojinin nasıl yeşerdiği ise pek tartışılmıyor.

Oysa, diğer bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, kuzey ülkelerinde de aşırı sağ hızla güçlenmekte.

Bunun nedenleri de diğer Avrupa ülkelerinden pek farklı değil.
Küresel ekonominin dünyaya egemen olmasıyla, ülkeler ulusal ekonomi politikalarını küreselleşmeye uyarladılar.

Bu politikalar gelir dağılımını bozdu, sınıflar arasında farklılık derinleşti. Sosyal haklar radikal biçimde budandı.

Krizler ve teknolojik ilerleme işsizliğin artmasına yol açtı.
Bu nedenlerden dolayı artan toplumsal huzursuzluklar aşırı sağcıların manevra alanını genişletti.

Yabancıları her türlü huzursuzluğun kaynağı olarak gören aşırı sağcılar, yakın geçmişte, müslümanları hedef olarak göstermeye başladılar.

İkinci Dünya Savaşı öncesi Yahudilerin yerini günümüzde müslümanlar aldı.

Norveç'te İlerleme Partisi (Fremskrittspartiet), Danimarka'da Halk Partisi (Dansk Folkeparti), İsveç'te İsveç Demokratları (Sverigedemokraterna), Finlandiya'da Gerçek Finlandiyalılar (Sannfinlandarna), yıllarca bu politikalarıyla taraftar toplayıp, parlamentolara girdiler.

İskandinavya'da aşırı sağ giderek güçleniyor

Bu partiler Norveçteki katliamdan sonra bu olaya sahip çıkmadıklarını açıkladılar ama Anders Behring Breivik'in görüşlerini paylaştıklarını söylemekten de kaçınmadılar.

Tıpkı politik hedeflerine terör yoluyla ulaşmak isteyen örgütlerle, aynı hedefe yasal mücadele yollarıyla ulaşmak isteyen bazı partilerin ortak ideolojiyi paylaşmaları gibi.

Politik yelpazenin klasik partileri nasıl seçmenin hoşuna gidecek vaadlerde bulup popülizm yapıyorlarsa, bu partiler de hoşnutsuz seçmenin duygularını sömürmek için benzer yöntemler uygulamaktalar.

Dahası bu hareketin ideolojik kökleri oldukça güçlü.

Kuzeylilerin toplum anlayışı

Din zayıflamış, kilise gücünü yitirmiş olsa da İskandinavya'da katı bir protestan kültür geleneği var.

İskandinav Modeli ya da Üçüncü Yol denilen sosyal demokrat politik model ruhunu bu disiplinden alır.

Kulağa hoş gelen dayanışma, sosyal adalet ve refahın adil dağıtılması gibi, İskandinav Modeli'nin özünü oluşturan politikalar ''Kaynaşmış bir kitleyiz'' anlayışına dayanır.

''Kaynaşmış bir kitleyiz'' anlayışı, somut ifadesini İskandinavların ülkelerini ortak evleri, yuvaları olarak görmelerinde bulur.

İskandinavya'da, özellikle de İsveç'te ''Folkhemmet'' ideolojisini, yani ülkenin halkın ortak yuvası olması fikrini, herkes içselleştirmiştir.

Bu kavramla tüm ulus ''tek bir hane halkı'' olduğunu benimsemiştir.

Bu görüşte partiler, sınıflar ikinci plandadır.

Gene kulağa çok hoş gelen uzlaşma kültürü de bunun sonucudur.

İşçi sendikalarıyla, işveren sendikalarının tepe örgütleri, temsil ettikleri kitleler için ulusun yararına uzlaşırlar.

Bunlara dernekleri de eklemek gerekir.

Bütün bunların tepesinde ise devlet vardır ve orkestra şefidir.

Homojen toplum çöktü

Yani bütün toplum çek sesli, çok renkli gibi gözükse de aslında söz konusu model korporasyon denilen modeldir.

Tabii, bu model etnik açıdan homojen bir toplumun varlığını da varsayar.

Ancak bu toplumların homojenliği son 30 yılda bozuldu.

Önce acıma duygusuyla sevdikleri yabancıların sayıları artınca, ve de sorunlar çıkmaya başlayınca eski model çatırdamaya başladı.

Yabancı düşmanı partiler de bu ortamda yükselmeye başladı.

Daha önce Hitler hayranı olup, Yahudi mezarlarını tacizle tatmin olan bir avuç ırkçı, artık müslümanları düşman belledi.

Ana akım partilerin günümüze ayak uydurmak için geliştirmeye çalıştıkları, çok kültürlü toplum projesi de, özünde samimiyet olmadığı için tutmadı.

Bu da ırkçıların ekmeğine yağ sürdü.

(..)

Yabancıları ülkelerine dönmeye özendirme

Bazı sosyologlara göre bir ülkede toplumsal dengeleri bozmamak için yabancı sayısının yüzde 10'u geçmemesi gerekir.

Geçtiği takdirde huzursuzluk riski artmaktadır.

Ana akım partiler durumun farkındalar ama iktidar savaşı yüzünden popülizmden vazgeçemiyorlar.

Toplumsal uyumu sağlayabilecek önlemleri almaktan da acizler.

Yarısı işsiz olan yabancılara iş yaratmak günümüzün koşullarında olanaksız görülüyor.

O yüzden herkesi girişimci olmaya teşvik ediyorlar.

Bunun da çözüm olmayacağı belli.

O yüzden göze batmayan yasal değişikliklerle, göçmenleri adeta ülkelerine dönmeye zorluyorlar.

Örneğin tam emeklilik için 40 yıl çalışma zorunluğu gibi.

Danimarka şimdi ülkesine kesin dönüş yapmak isteyenlere para yardımı yapılacağını açıkladı.

Tabii dönen Danimarka'daki haklarını kaybetmiş olacak.

Bu gibi çözümlerin umulan sonucu getireceğini ummak için hayalperest olmak gerekiyor.

Görülen o ki uzun vadede gerginliklerin giderileceğini düşünmek fazla iyimserlik.

Irkçılığın ve yabancı düşmanı partilerin daha da güçlenmesi yukarıdaki anlattığımız nedenlerden dolayı sürpriz olmayacak.
BBCT

Almanya'da Müslümanlardan ırkçı partiye suç duyurusu
5 Mayıs 2012


Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi, ırkçı parti Pro NRW'ye karşı, cami önlerinde yaptığı provokatif gösterilerden dolayı suç duyurusunda bulundu.

Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi ZMD, ırkçı parti Pro NRW hakkında, cami önlerinde yaptığı gösterilerin Müslümanların dini vecibeleri yapmalarına engel olduğu gerekçesiyle Cuma günü suç duyurusunda bulundu. ZMD Genel Başkanı Ayman Mazyek, 'manevi kundaklayıcı' Pro NRW'nin halkı kışkırtması ve dinini yaşamak isteyen Müslümanlara engel olması nedeniyle suç duyurusu yaptıklarını söyledi. Mazyek, birçok Müslümanın, ırkçıların eylemlerinden dolayı korku yaşadığını, camilere gelemediğini, çocukların gösteriler sırasındaki bağırtılardan rahatsız olduklarını, dinlerine duyulan kini anlayamayarak korktuklarını belirtti.

ZMD Genel Başkanı, Pro NRW'nin gösterilerde ve seçim kampanyalarında kullandığı İslam'a hakaret içeren karikatürlerin sergilendiği afişlere dikkat çekerek bunların Müslümanlara karşı kin ve nefrete neden olduğunu kaydetti.

ZMD Genel Sekreteri Nurhan Soykan da, demokrasi kisvesi altında yapılan bu kışkırtıcı kampanyaların yıllardan beri yapılan uyum çalışmalarını sıfırladığını söyledi.

Köln Polis Merkezine verilen suç duyurusunda, gösteriler nedeniyle düzenli cami ziyaretlerinin engellendiği, bu tür kışkırtıcı eylemlerle toplum içerisinde ırkçılığa meylin arttığı ve aynı zamanda Müslümanların kızgınlıklarının da elbette arttığı ifade edildi.

Mazyek, yaptıkları suç duyurusuyla Pro NRW'nin aşırı sağ ve ırkçılığın 'manevi kundaklayıcı'ları olduğunu göstermek istediklerini, ırkçı partinin NSU neonazi terör örgütü gibi ırkçı örgütlerin yol göstericiliğini yaptığını, halklar arasına kin ve nefret tohumları attıklarını ortaya koymak istediklerini söyledi. Mazyek, bu ırkçı eylemlerin kimin Anayasaya düşman olduğunu gayet net oraya koyduğunu sözlerine ekledi.
Dünya Bülteni

Almanya'daki Irkçı Cinayetler Aydınlanıyor
10 Temmuz 2012


Thüringen Eyaleti eski istihbarat şefi önemli açıklamalarda bulundu.

Almanya'da 2000-2007 arasındaki ırkçı cinayetleri araştıran federal meclisteki komisyon yaz tatili dolayısıyla çalışmalarına ara verdi.
Ancak cinayetleri işleyenlerin yıllarca saklandığı Thüringen Eyaleti'nde kurulan komisyon çalışmalarına devam ediyor.
Thüringen eyaletinde 2000 yılına kadar istihbarat servisi şefliği yapan Helmut Roewer , komisyonda önemli bilgiler verdi.
Roewer, eyaletteki ırkçı oluşumların çatı örgütü konumundaki "Thüringer Vatan Savunması" şebekesinin yasaklanması için 2000 yılında bir ön karar tasarısı hazırlandığını ve Thüringen İçişleri Bakanlığı'na gönderildiğini söyledi.
İstihbarat servisi tarafından Eyalet İçişleri Bakanlığı'na verilen bilgilerde "Thüringer Vatan Savunması" örgütünün "en saldırgan" örgüt kategorisinde değerlendirildiği de kaydedildi.
Ancak Eyalet İçişleri Bakanlığı'nın 8'i Türk toplam 10 kişiyi öldüren "Nasyonalsosyalist Yeraltı" terör hücresiyle de ilişkisi olan çatı örgütle ilgili hiçbir işlem yapmadığı belirtildi.
TRT

Almanya’da Türklerin yaşadığı binada yangın: 7'si çocuk 8 Türk öldü
10 MART 2013



Almanya’nın Backnang kentinde Türkler'in yaşadığı bir apartmanda meydana gelen yangında yedisi çocuk sekiz Türk hayatını yitirdi.

Yangının meydana geldiği binada bir Türk-Alman kültür derneğinin de bulunduğu belirtildi.

Eski bir fabrika olan binadaki yangının sabah saat 04.30 civarında çıktığı bildirildi.

Yangında dört kişi balkonu kullanarak hayatını kurtarırken yaralanan üç kişi de hastaneye kaldırıldı.
Haber1001

Belgeli Sivil Katliamı
26 Temmuz 2010
Belgeler yaklaşık 200 Afgan sivilin ölümünün dünya kamuoyundan gizlendiğini gösteriyor.
Belgeler yaklaşık 200 Afgan sivilin ölümünün dünya kamuoyundan gizlendiğini gösteriyor.

Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki en büyük gizli belge sızdırma olayı gerçekleşti.

BBC'ye göre, Amerika Birleşik Devletleri ordusuna ait 90 bin belge basına sızdı.

2004-2009 arasına ilişkin belgeler, daha önce de benzer yayınları nedeniyle tepki çeken Wikileaks adlı internet sitesinde yayınlandı.

Guardian ve New York Times gazeteleri ile Alman Der Spiegel dergisi de Wikileaks ile işbirliği içinde bu belgeleri yayınladı.

Bunun Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki en büyük gizli belge sızdırma olayı olduğu belirtiliyor.

Belgeler yaklaşık 200 Afgan sivilin ölümünün dünya kamuoyundan gizlendiğini gösteriyor.

Ayrıca NATO'nun, Pakistan ve İran'ın Afganistan'daki isyan hareketini el altından desteklediklerine ilişkin kaygılarına yer veriliyor.

90 bin belge içinde, Taliban'ın havadan karaya ısıya duyarlı füzelere sahip olduğu yolunda bilgiler de var.

Taliban'ın uzaktan kumandalı bombalar ile yaptığı saldırılarda ölen sivillerin sayısında artış olduğu da bu belgelerde yer alıyor.

Beyaz Saray olayı sert bir açıklama ile kınadı.

Açıklamada belgelerin 2009 Aralık'ına kadar olan dönemi kapsadığı, bu tarihte ise Başkan Barack Obama liderliğindeki Amerikan yönetiminin Afganistan stratejisinin değiştiği belirtildi.

Ayrıca bu belgelerin yayınlanmasının NATO askerlerinin hayatını ve ulusal güvenliği tehlikeye attığı savunuldu. aktifhaber

Guantanamo'nun En Genç Esirine Ne Oldu?
19 Ağustos 2010,
15 yaşında ABD'nin Gulag'ı olan Guantanamo zindanlarına düşen Ömer Kadir, bugün 23 yaşında. Kadir, 2. Dünya savaşından bu yana askeri mahkemede yargılanan ilk çocuk esir.

Lale Gençalp'in haberi:

Adı Ömer Kadir (Omar Ahmed Khadr)... 19 Eylül 1986'da Mısır asıllı Kanadalı Khadr ailesinin 5. çocuğu olarak Toronto'da doğdu.

2002 yılında gözaltına alındığı Afganistan'dan Guantanamo'ya getirildiğinde 15 yaşındaydı. Guantanamo'da kalan tek batı ülkesi vatandaşı olan Khadr şu an 23 yaşında.

4 saatlik bir çatışmada bir ABD askerini öldürmek, patlayıcı tuzaklar kurmak, El Kaide kampında terör eğitimi görmek ve El Kaide lideri Usame bin Ladin'e bağlı bomba üreten bir şebekede yer almakla suçlanıyor...

Savcılık El Kaide üyesi olarak tanımladığı Khadr'ın Çavuş Christopher Speer'i bir el bombası atarak öldürdüğünü öne sürüyor.

Ömer Khadr'e işkence yapılırken...

2002 yılında yaşanan olayda, Khadr'ın çıkan çatışmada iki kez sırtından vurulmuş ve sol gözünü kaybetmişti. Ancak bazı yetkililer Khadr'ın gördüğü işkenceler sonucu gözünü yitirdiğini söylüyor.

'İfadesi baskı altında alındı'

15 yaşında tutuklanan zanlının ömür boyu hapis cezası alabileceğini belirten avukatları,"davanın temelini teşkil eden itirafların işkence ve tecavüz tehdidiyle alındığını" savunuyor.

Amerikalı askerî savunma avukatı Jon Jackson, Kadr'ın mahkeme tarafından 'itiraf' olarak nitelendirilen ifadelerinin Afganistan'da, toplu tecavüz ve ölüm tehdidi altında, insani olmayan uygulamalarla alındığını belirterek, "işkence ve tecavüz tehdidi altında alınan ifadenin dava için temel alınmaması gerektiğini, uğrunda mücadele edilen temel değerlerin arkasında durulduğunun gösterilmesi gerektiğini" dile getirmişti.

15 yaşında Guantanamo zindanına girdi. Bugün ise 23 yaşında…

Dava sürecinin başlamasına bir gün kala askerî hakim Patrick Parrish ise, Afganistan'da yaptığı itirafın kendisine karşı delil olarak kullanılabileceğini açıklamıştı.

Duruşma öncesinde Bagram üssündeki tutuklu kampında görevli askerlerin de dinlendiği ön sorgulamalarda hazır bulunan gazeteci Spencer Ackermann, Kadir'in kafasına bir kapşon geçirildiğini, ayrıca askeri jargonda 'sık uçan yolcu programı'na dahil olduğunun resmi belgelerde sabit olduğunu belirtmişti.

'Sık uçan yolcu programı', sorgulama öncesinde tutukluyu uykusuz ve hâlsiz bırakmak için hücresinin üç saatte bir değiştirilmesi anlamına geliyor.

30 yıl hapis teklifini reddetti

Khadr suçlamaları kabul etmesi karşılığında 25'i Kanada'da olmak üzere 30 yıl hapis cezası çekmesini öngören bir teklifi reddetti.

Khadr suçlu bulunursa müebbet hapis cezası ile karşı karşıya...

Guantanamo'daki 176 zanlının en genci olan Khadr'ın davasının, Ocak 2010'da Guantanamo'nun kapatılacağını söyleyen Barack Obama yönetimi dönemindeki ilk tartışmalı mahkeme olacağı öngörülmüştü.

Ve Khadr geçtiğimiz günlerde yargı önüne çıktı. Ancak Omar Khadr'ın dava süreci kısa sürdü... 2. Dünya savaşından bu yana askeri mahkemede yargılanan ilk çocuk mahkum olan Khadr'ın savunmasını üstlenen Yarbay Jon Jackson, ilk duruşmada yaptığı açılış konuşması sırasında fenalaştı. Kısa süre önce bir ameliyat geçiren Jackson'un tedavi için ABD'ye döndüğü, duruşmaların süresiz olarak ertelendiği bildirildi.

İnsan hakları örgütleri ve birçok farklı kesimin eleştiri ve protestolarına neden olan Amerika'nın Guantanamo Körfezi Askeri Üssü, 2002 yılından itibaren askeri hapishane olarak kullanılıyor.

2001'de başlayan Afganistan saldırısının ardından, Guantanamo, Gitmo veya Kamp X-Ray olarak da anılan hapishaneye, başta Afganistan olmak üzere çeşitli ülkelerde ele geçirilen, El-Kaide ve Taliban ile ilgisi olduğundan şüphelenilen kişiler getirildi. O zamana kadar sadece Haitili mültecilerin barındığı 'X-Ray' adlı kampa yerleştirildiler.

Sayıları giderek 700'ü geçti. ABD ordusu çareyi, esirleri ülkelerine göndermek yerine yeni kamplar inşa etmekte buldu. Bugün bu esirlerin yüzde 5'i salıverilmiş durumda. 33 farklı ülkeden gelen, geri kalan 240 kadar mahkum ise üç kampta tutulmaya devam ediliyor: Kamp Delta, Kamp 5 ve Kamp 6.

Esirlerin içinde bulundukları şartlara daha iyi uyum sağlamaları için bir "simülasyon programı" uygulandığı söyleniyor. Eğitim programlarına katılan, resim yapan, film izleyen, kitap okuyan, dil kurslarında bulunan, kavga etmeyen esirler Kamp Delta'da tutuluyor. 7 saat süreyle açık havada, kendi koğuşlarındaki mahkumlarla güneş görme hakları var.

Reddedenler ise ayaklarında prangalarla Kamp 5 ve Kamp 6'ya gönderiliyorlar.

Obama yönetimi tarafından Ocak 2010'da kapatılacağı belirtilen Guantanamo Kampı insan hakları örgütleri tarafından yoğun olarak protesto ediliyor. Bu örgütler esirlerin işkence gördüğü veya kötü şart ve uygulamalara maruz kaldığını belirtip, buradaki tutuklularının yasal durumlarının belirsizliğine işaret ediyorlar. Zira Guantanamo'da tutulanlar, ne savaş suçlusu ne de adi suçlu olarak tanımlanıyor. ABD yasal sistemine başvuramadıkları gibi ABD yasal sisteminden herhangi bir gözden geçirme de talep edemiyorlar.

Guantanamo kampındaki yasadışı uygulamalara dair Avrupa Parlamentosu da bir rapor hazırlamıştır. Daha güncel olarak, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve BM çıkardıkları raporlarda durumu bir "insan hakları skandalı" olarak tanımlamışlardır.
(SABAH)

Disneyland'da da türban krizi çıktı
Amerika'nın en büyük eğlence merkezi Disneyland'da bir restoranda çalışan türbanlı Imane Boudlal'ın müdürü, müşterilerin karşısına böyle çıkamayacağını söyleyerek, başını açmasını istedi. Müdürünün teklifini kabul etmeyen 26 yaşındaki Boudlal, evine gönderildi. 19.08.2010 ANAHEIM netgazete

Oruç tuttuğu İçin Bıçaklandı
25 Ağustos 2010
New York'ta genç bir adam, Müslüman olduğunu öğrenince arabasına bindiği taksi şoförünü bıçakladı.
Manhattan'da dün akşam meydana gelen olayda, polis raporlarına göre 21 yaşındaki Michael Enright, müşteri olarak arabasına bindiği 43 yaşındaki taksi şoförü Ahmet Şerif'e sorular sormaya başladı.

Polise ifade veren 15 yıllık taksi şoförü Şerif, arabasına binen 21 yaşındaki Enright'ın kendisine önce arkadaşça sorular yönelttiğini, daha sonra "Müslüman olup olmadığını, oruç tutup tutmadığını" sorduğunu, kendisinin de 'evet' deyince Enright'ın önce küfürler edip ardından yüzünü bıçakla yaraladığını anlattı.

Taksinin kapılarını saldırganın üzerine kilitleyip derhal polise olayı haber veren Şerif, hastanede tedavi edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, olaydan büyük üzüntü duyduğunu, tüm taksicilerin dikkatli olmalarını söyledi.

New York'ta çok sayıda Müslüman inanca sahip taksi şoförü olduğu biliniyor.
aktifhaber

Claude Guean: "Fransa'da bütün kültürler, medeniyetler eşit değere sahip değil"
07 Şubat 2012

İşgalci ABD İçin Öldürdüğü Çocuk Veya Yetişkinin bedeli:1500-2000 Dolar
20 Şubat 2010
Afganistan'ın Helmand vilayetinde geçtiğimiz hafta başlatılan 'Müşterek Haçlı Saldırısı'nda sivil kayıpların sayısı 15'i bulurken, işgalci ABD sivil can kayıpları ve maddi hasarı tazmin sözü verdi.

İşte o tarife:
Ölü çocuk ve yetişkin:1500-2000 $
Uzuv kaybı-yaralanma: 600-1500 $
Araç imhası: 500-2500 $
Ekili tarlaya zarar: 50-250 $
haber101

ABD'de molada namaz kılan 7 kişi gözaltına alındı
Gözaltına alınanların California'nın güneyinde yaşadıklar ı, çeşitli etnik gruplara mensup oldukları ve 20 Aralıkta, bir seyahat sırasında benzin almak için durdukları mola yerinde namaz kıldıkları için araçlarının arandığı ve 40 dakika boyunca sorgulandıkları belirtiliyor. 06.03.2010 LAS VEGAS netgazete

Mahkeme Namaza İzin Vermedi
Mahkeme, Türk öğrencilerin okulda namaz kılmasına izin vermedi.
7 Mayıs 2010
Almanya'da Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi, Türk öğrenci Yunus M.'nin okulda namaz kılmasına izin vermedi.

Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesi, Wedding semtindeki Diesterweg-Gymnasium adlı okulda eğitim gören Yunus M.'nin, okulda ders arasında bir kez namaz kılabilmesi yönünde Berlin İdare Mahkemesi'nin verdiği kararı bozdu.

Yüksek Mahkeme, aile hakları ve okulun tarafsızlık ilkesi gibi diğer anayasal hakların korunması durumunda okulda dini özgürlüğünün kısıtlanabileceğine karar verdi.

Alt mahkemenin aldığı önceki karara itiraz eden Berlin Eyaleti Eğitim Bakanlığı'nın bir avukatı, duruşma sırasında Yunus M.'nin namaz kılması için kendisine ayrılan odayı çok az kullandığını, okulda diğer din ve mezheplere mensup öğrenciler arasında sorun çıkabileceğini, bunun yanı sıra diğer dinlere mensup öğrencilerin de kendilerine ibadet edebilecekleri bir odanın tahsis edilmesini isteyebileceğini, bunun yerine getirilmesinin de mümkün olmadığını belirtti.

Yunus M. de mahkemede verdiği ifadesinde, Berlin İdare Mahkemesi'nin kararından sonra, kendisine namaz kılması için ayrılan odayı kullanmak istediğini, ancak bu odayı açacak öğretmenleri bulamadığını, okulda diğer öğrenciler ile de namaz kılma isteği konusunda herhangi bir sorunu bulunmadığını ifade etti.

Yunus M.'nin avukatı Bülent Yaşar, okulda bu konuda öğrenciler arasında bir sorun olmadığını, Yunus M.'ye din özgürlüğü çerçevesinde günde bir kez namaz kılmasına izin verilmesi gerektiğini belirtti.

Yaşar, karar açıklandıktan sonra yaptığı açıklamada ise, önce gerekçeli kararı okuması gerektiğini, daha sonra kararla ilgili bir açıklama yapacağını söyledi.

Yunus M.'nin, mahkemenin kararına karşı Federal İdare Mahkemesi'nde (Bundesverwaltungsgericht) itiraz etme hakkı bulunuyor. aktifhaber

Müslüman kuruluşlardan, namaz yasağına tepki
29 Mayıs 2010
Almanya'daki bazı Müslüman kuruluşları, başkent Berlin'deki Diesterweg-Gymnasium adlı okula giden Yunus M. adlı öğrenciye okulda namaz kılma yasağı getiren Berlin-Brandenburg Yüksek İdare Mahkemesinin kararına tepki gösterdi.
Aralarında Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'nin (DİTİB) de bulunduğu 4 büyük Müslüman çatı derneğinin oluşturduğu Almanya Müslümanlar Koordinasyon Kurulunun (KRM) sözcüsü Ali Kızılkaya, yaptığı yazılı açıklamada, Alman Anayasasının çoğulculuk ilkesine dayandığına, özellikle de okulların toplumsal çoğulculuğun en iyi şekilde yaşanabileceği yerler olduğuna dikkati çekerek, bir mahkemenin, çoğulculuk ve hoşgörüde neden bir kriz potansiyeli gördüğünü anlayamadığını ifade etti.
Kızılkaya, "
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Prş Oca 15, 2015 7:00 pm    Mesaj konusu: Batı'da Nüslümanlara yargısız infazlar başladı Alıntıyla Cevap Gönder

Avrupa korkudan paranoyaklaştı: İtalya, Türk doktora öğrencisi 'terör şüphesiyle' sınır dışı etti
21 Ocak 2015



BBCT'den Övgü Pınar'ın haberine göre; 'Terör tehdidi yarattığı' gerekçesiyle geçen ay sonunda İtalya'dan sınır dışı edilen Türk vatandaşının 25 yaşında bir doktora öğrencisi olduğu ortaya çıktı.

İtalya İçişleri Bakanı Angelino Alfano, geçen hafta sonu yaptığı açıklamada Aralık ayı sonundan bu yana 9 kişiyi teröre destek şüphesiyle sınır dışı ettiklerini, bunlardan birinin de Türk vatandaşı olduğunu söylemişti.

İtalyan basınında yer alan haberlere göre söz konusu Türk vatandaşı, Pisa'da fizik doktorası yapan 25 yaşındaki Furkan Semih Dündar'dı.
Bilkent Üniversitesi'nden mezun olan, ardından da ODTÜ'de yüksek lisans yapan Dündar, Kasım 2014'te de İtalya'nın Pisa kentindeki Normale Üniversitesi'nde fizik doktorası yapmaya başlamıştı.

27 Aralık'ta ise, İtalyan ve ABD devlet kurumlarına intihar saldırısı düzenleme tehdidinde bulunduğu gerekçesiyle ülkeden sınır dışı edildi. İtalyan güvenlik güçleri Dündar'ın Pisa'daki evinde yaptıkları aramada, tehdit mesajlarının gönderildiği belirtilen bilgisayarı da buldu.

Dündar: Tercüme hatası

La Repubblica gazetesinin ulaştığı Dündar ise her şeyin yanlış çeviriden kaynaklanan bir yanlış anlaşılmadan ibaret olduğunu öne sürdü.
Dündar, "Mesajlarımı tercüme etmek için Google'ın tercüme sistemini kullanmışlar. Bu sistemin Türkçe tercümede iyi çalışlmadığını herkes biliyor. Bu yüzden kendimi havaya uçurmayı istediğimi sanmışlar" dedi.
Dündar, şunları söyledi: "İtalya'ya geldiğim ilk günden beri sanki bir düşmanmışım gibi sokakta, her yerde takip edildiğimi fark ettim. Sonra CIA'e bir mesaj yazdım: 'ABD Büyükelçiliği'nin önünde kendimi havaya uçurmak istediğimi mi sanıyorsunuz? Bütün gün sizi düşünmekten başka yapacak işim olmadığını mı sanıyorsunuz?' dedim. İlk başta CIA'in bana yardım etmesini ve bu yanlış anlamayı düzeltmesini umuyordum. Fakat sonra başka kurumlara da provokatif mesajlar göndermeye başladım."
Dündar, bunu neden yaptığı sorusuna ise "Bu durumu sona erdirmek için kendimi tutuklatmak istiyordum. Artık bittiğine de memnunum" diye cevap verdi.

"Çok parlak bir öğrenciydi"

Furkan Semih Dündar'ın bir terör şüphelisi için "sıradışı" profili ise İtalyan basınını şaşırttı. Yerel Il Tirreno gazetesi, Dündar'ın görüntüsünün "herhangi biri gibi, hatta biraz da komik" olduğunu yazdı.
Gazetenin konuştuğu, Dündar'ı tanıyan kişiler de muhtemelen bir "sinir yıpranması" yaşadığını söyledi.

Dündar'ı Pisa'daki üniversiteye kabul eden Teorik Fizik Doçenti Augusto Sagnotti de "Çok parlak bir öğrenciydi, rafine ve eğitimliyidi. Kara delikler ve bilim felsefesi üzerinde çalışmak istiyordu" dedi.

Sagnotti, Dündar'ın geçen yaz yapılan doktora seçmelerinde 100 kadar aday arasından 3'üncü olduğunu da vurguladı. Doçent, "Belki de sadece stres altındaki bir çocuktu, ama ben buna karar verecek verilere sahip değilim" dedi.

Üniversiteden bir arkadaşı da "Benimle hiç politika ya da dinle ilgili konuşmadı. Batılı gibi, hipster gibi giyinip yaşıyordu. Cihatçıya benzemiyordu" dedi.
haber 93

Avrupa'da faşizmin ayak sesleri: Almanya'da bir Türk genci daha saldırıya uğradı
22.01.2015



Milliyet'in haberine göre; Kavgayı ayırmak istediği belirtilen Türk genci, aldığı darbeler nedeniyle ağır yaralandı

Almanya'nın Köln kentinde bir kavgayı ayırmak isteyen Burkan İlhan adlı Türk gencinin bir Alman grubun saldırısına uğradığı belirtildi.

Köln'de bir hastanede yatan Burkan İlhan'ın ağabeyi Burak, AA muhabirine telefonda yaptığı açıklamada, kardeşinin bir grup Alman tarafından dövüldüğünü, henüz tam olarak kendine gelmediğini ifade etti. Kardeşinin yorgun ve uyumaya ihtiyacı olduğu için açıklamayı kendisinin yapacağını belirten Burak İlhan olayı şöyle anlattı:

"Babama yardım ediyorduk. Bir dairenin tadilatı için mobilyaları ve diğer şeyleri aşağı taşıyorduk. Nefeslenmek için kısa bir ara vermek istedik. Bu sırada 10 kişilik bir Alman grubun bir baba ile oğlunu dövdüğünü gördük. Onlar da Almandı. Biz de kavgayı ayırmak için hemen oraya koştuk. Onları ayırdıktan sonra grup ikinci kez baba ile oğlunun üzerine yürüdü. Biz bir kez daha araya girdik."

Bunun üzerine grubun bu kez kendilerine yönelik yabancı düşmanı ve ayrımcı ifadeler kullandığını aktaran İlhan, grubun daha sonra olay yerinden ayrıldığını söyledi.

Burak İlhan, daha sonra ellerinde bıçak ve demir sopalar bulunan 15 kişinin yeniden yanlarına geldiğini belirtti. İlhan, "Bu kez babam gruba durmaları yönünde çağrıda bulundu. Burkan da babamı korumak için onun önüne geçti. Bu arada gruptakilerden bir kişi kardeşime yumruk attı ve ardından demir sopalarla vurdular. Daha sonra olay yerinden kaçtılar" dedi.

"Olan bize oldu"

Kardeşinin yüzünde ve kafasında yaralar oluştuğunu dile getiren İlhan, "Almanlara yardım ederken olanlar bize oldu. Yardım ettiğimiz kişiler eve kaçtılar. O sırada teşekkür etmediler ancak daha sonra hastaneye gelerek teşekkürlerini ilettiler" diye konuştu.

Burak İlhan, polisin saldırganlardan birini yakaladığını ancak yeniden serbest bıraktığını, saldırganları ve yardım ettikleri kişileri tanımadığını söyledi.

İlhan, "Bu olayın, saldırganların Alman olması veya Almanya ile bir ilgisi yok. Biz insan olduğu için yardım etmek istedik. Sadece kavgayı ayırmak istedik. Bu kişilerle hiçbir ilgimiz yok. Bu olaydan sonra da biz yine aynısını yaparız çünkü insan söz konusu" şeklinde konuştu.

Yaralı kardeşinin durumunun daha iyi olduğunu ifade eden Burak İlhan, "Ancak isimleri ve bazen de olayları karıştırıyor" dedi.

Örnek öğrenci

İlhan, kardeşinin tedavisi için bir yardım kampanyası başlatacaklarını da kaydetti. Kardeşinin sigortacılık konusunda mesleki eğitim aldığını ve çok başarılı olduğunu anlatan İlhan, kardeşinin çalışkanlığından dolayı çalıştığı şirket tarafından ''yılın mesleki eğitim öğrencisi'' seçildiğini belirtti.

Saldırıda ağır yaralan ve yüzünde darp izleri bulunan Burkan İlhan'ın kafatasına platin takıldığı ve başında 35 dikiş atıldığı ifade edildi.
haber 93

ABD 4 CAMİYE KİLİT VURDU!
13 Kasım 2009
ABD, İran bağlantısı şüphesiyle 4 cami ve gökdelene el koyuyor
ABD'de federal savcılar, İran hükümeti tarafından gizlice kontrol edildiğinden şüphelendiği bir vakfın, aralarında 4 cami ve New York'taki bir gökdelenin de bulunduğu malvarlığına el konulması için harekete geçti.

Amerikan basınında çıkan haberlere göre savcılar, 500 milyon doları aşan değere sahip malvarlığına el konulması istemiyle federal mahkemeye dava dilekçesi sundu. Olayın, Amerikan tarihinin terörizmle mücadele kapsamındaki en büyük hacizlerinden birini oluşturabileceği belirtiliyor.

El konulması istenen malvarlığı arasında banka hesapları, New York, Maryland, California ve Houston'daki okul ve camilerden oluşan İslam merkezleri, Virginia'da 100 dönümlük arazi ve New York'ta 36 katlı bir gökdelen işhanının bulunduğu bildirildi.

"Alavi Vakfı'nın, işhanını İran hükümetinin adına işlettiğini ve Assa Corp. adlı paravan şirketle birlikte çalışarak, milyonlarca dolarlık kira gelirini yasadışı olarak İran devlet bankası Bank Mellat'a transfer ettiğini" belirten savcılar, "Vakfın işlerinin 20 yıldır, Amerikan yasalarının ihlalini oluşturacak biçimde, aralarında İran'ın BM büyükelçilerinin de yer aldığı çeşitli İranlı yetkililerce idare edildiğini" söyledi.

ABD, İran'ın nükleer programına destek sağlamakla suçladığı Bank Mellat ile iş yapılmasını yasadışı olarak kabul ediyor. Malvarlığına el konulmasının İran'a büyük bir darbe indireceği, Amerikan yönetimiyle Amerikalı Müslümanlar arasındaki ilişkileri de kızıştıracağı yorumları yapılıyor.

Amerikalı Müslümanların en büyük insan hakları örgütlerinden Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) sözcüsü İbrahim Hooper, "İbadet evlerine el konulmasının tüm dinlere mensup vatandaşların dini özgürlüklerine şok etkisi yapabileceği ve dünya genelindeki Müslümanlara olumsuz mesaj gönderebileceğinden endişe ettiklerini" ifade etti.

Alavi Vakfının avukatı John Winter da, gelişmeden duyduğu hayal kırıklığını dile getirirken, dava açmayı planladıklarını ve kazanacaklarından umutlu olduklarını bildirdi.

Bu arada binaların mahkeme süresince açık kalacağı ve kullanıcılarına karşı herhangi bir suçlamanın yöneltilmediği ifade edildi.
haber10

ABD Blackwater Davasını Düşürdü
01 Ocak 2010
ABD, Bağdat'ta bir kalabalığın üzerine ateş açmak ve 17 Iraklıyı öldürmekle suçlanan Blackwater çalışanlarını akladı.

Beş güvenlik görevlisi, 2007 yılında Bağdat'ta bir kalabalığın üzerine ateş açmak ve 17 Iraklıyı öldürmekle suçlanıyordu.

BBC'nin haberine göre, Yargıç Ricardo Urbina, davanın Amerikan Adalet Bakanlığı'nın elinde olmaması gereken kanıtları kullanması nedeniyle düşürüldüğünü açıkladı.

Yargıç, Bakanlığın bu tutumuyla sanıkların anayasal haklarını ihlal ettiğini söyledi.

Söz konusu kanıtların güvenlik görevlilerinin Dışişleri Bakanlığı yetkililerine aleyhlerinde kullanılmayacağı sözüyle yaptıkları açıklamalar olduğu belirtiliyor.

Irak hükümeti, sanıkların Irak'ta yargılanmasını talep ediyordu. Amerikan Adalet Bakanlığı mahkemenin kararından hayal kırıklığı duyduklarını açıkladı.

16 Eylül 2007'de Bağdat'ta 17 sivilin ölümüyle sonuçlanan olay, Irak ile ABD ilişkilerinde gerginliğe yol açmış, savaş bölgelerinde faaliyet gösteren güvenlik personellerinin rolü hakkında soru işaretleri doğurmuştu.

Sanık avukatları, müvekkillerinin kendilerini savunma amacıyla hareket ettiklerini ileri sürmüştü.

Ancak görgü tanıkları ve saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları, güvenlik görevlilerini kışkırtacak herhangi bir olayın söz konusu olmadığını söylüyordu.

Donald Ball, Dustin Heard, Evan Liberty, Nick Slatten ve Paul Slough suçsuz olduklarını söylüyorlardı.

Avukatları, müvekkillerinin alınan karardan çok memnun olduklarını açıkladı.

Evan Liberty'nin avukatı, "Bu karar hukuk sistemimize inancımızı sağlamlaştırdı." dedi.

Blackwater çalışanları, 2003 yılındaki işgalden bu yana Irak'taki Amerikalı yetkililerinin güvenliğini sağlamakla görevliydi.

Ancak çeşitli durumlarda orantısız güç kullanmakla suçlanmışlardı.

Kuzey Carolina merkezli firmanın Irak'ta çalışma ruhsatı yenilenmemişti
aktifhaber

Adı yüzünden muayene etmediler
06 Şubat 2010
Almanya'nın Stuttgart yakınlarındaki Doneueschingen kentinde iki yıldır gittiği diş doktorunun kapalı olması yüzünden bölgedeki başka bir doktora giden Türk genci ismi yüzünden muayenehaneden kapı dışarı edildi.
Schwarzwälder Boten gazetesinde yer alan haberde, 16 yaşındaki Cihat Çelik'in iki yıldır gittiği diş doktorunun kapalı olması nedeniyle, bölgedeki bir diğer diş doktoruna gittiği belirtilerek, hekimin genci isminden dolayı muayene etmemediği belirtildi.

BU İSLAMCI OLMAYANLARA SAVAŞ DEMEKTİR

Kadın doktor yaptığı açıklamada, Cihat Çelik'in hasta listesinde önce adını gördüğünü ve "garip bir isim" diye düşündüğünü söyledi. Daha sonra bekleme odasına giden doktor, Cihat'a isminin gerçekten 'kutsal savaş' anlamına gelip gelmediğini sordu. Cihat anlamı doğrulayınca, odadaki dört kişinin önünde, "Bu durumda seni tedavi edemem. Bu İslamcı olmayan herkese karşı savaş ilan etmektir" dedi.

Cihat, isminin Türkiye'de sık kullanılan bir isim olduğunu ve öyle olmasa bile özgür bir ülkede herkesin istediği isme sahip olabileceğini söylese de doktoru ikna edemedi.

Cornelia Spitz ve Wiebke Bomas imzalı haberde, Türk ailenin doktor hakkında dava açacağı ifade edildi.
haber7

FİLİSTİN TİŞÖRTÜ GİYEN ÖĞRENCİYE CEZA
16 Şubat 2010
Fransa'nın Lyon kentinde Claude Bernard Koleji öğrencisi Zeynep D. üzerinde 'Özgür Filistin' yazılı bir tişört giyerek okula geldiği için üç günlük uzaklaştırma cezası aldı.
Uzaklaştırma cezası olan Arap asıllı Zeynep D'nin adı açıklanmaya tarih öğretmeninin bir önceki derste kışkırtıcı şekilde İsrail'in Filistin'e yaptığı zulüm ile ilgili övgüyle bahsetmesi üzerine olayın yaşandığı ifade edildi. Bu propagandadan rahatsız olan Zeynep'in ertesi gün "Özgür Filistin" yazılı bir tişört giyerek öğretmenini protesto ettiği bildirildi. Zeynep'in, öğretmeninin söz konusu tişörtü saklamasını ihtar edip ardından sınıftan çıkmasını istemesine aldırmadığı belirtildi. Bu tutum karşısında daha da ileri giden öğretmenin Filistin'in haklarını savunanları 'şarlatanlar' olarak nitelediği kaydediliyor.

Durumu öğretmen açısından değerlendiren okul yönetimi 2 Mart'tan geçerli olmak üzere Zeynep'in okuldan 3 gün uzaklaştırılmasına karar verdi. Olayın ardından bölgedeki bir çok sivil toplum kuruluşu Zeynep'in cezasının kaldırılması için imza kampanyası başlattı.
haber10

Coniler, 2 Afganlıyı köpeklere parçalattı!
19 Aralık 2009
Afganistan daki işgalci Amerikalılar, Afganistanlı 2 mahkûmun üzerine önce köpekleri saldılar, daha sonra da köpeklerin parçaladığı elleri bağlı Müslümanları kurşun yağmuruna tuttu

Afganistan’ın Host eyaletinde adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik yetkilisi, birkaç gün önce Amerikan askerleri tarafından gözaltına alınmış olan Afganistan vatandaşı 2 sivilin hapishanede, önce köpeklerin saldırısına uğratıldıklarını ve paramparça edilip acılarla kıvrandıktan sonra kurşunla öldürüldüklerini açıkladı.

Bu yetkili daha sonra, Host eyaletindeki Amerikan askerlerinin istedikleri gibi başıboş davrandıklarını ve kendilerini kimseye hesap vermek zorunda görmediklerini belirterek, “Bölge halkı söz konusu 2 Afganlının müttefik güçler tarafından gözaltına alındıklarını ve onların hapishanesinde bulunduklarını biliyorlardı. Fakat bunların iri yarı ve vahşi Amerikan köpekleri tarafından paramparça edilen cesetleri ortaya çıkınca aralarında bütün NATO üyesi ülkelerin bulunduğu bu ‘müttefik güçler’, o zavallı mahkûmları kendi hapishanelerine attıklarını inkâr ettiler” dedi. Söz konusu güvenlik yetkilisi ayrıca “Bu inanılmaz vahşet ortaya çıkınca, ABD ile müttefikleri, bu işin Taliban tarafından gerçekleştirildiğini iddia ettiler” diye konuştu.

ABD'nin İşgali Afganistan'ın Kâbusu oldu
08 09 2009
11 Eylül sonrası Usame bin Ladin’i ele geçirme operasyonları adına tüm bu ülkeye giren Amerika, Afganistan’da adeta katliam yapıyor.

Amerika ve beraberindeki koalisyon güçleri 11 Eylül sonrası başlattıkları Afganistan Operasyonunda 9'uncu yılı geride bırakırken, bölgede hergün yeni bir insan hakları ihlali haberi geliyor.

Son olarak Afganistan'ın kuzeyindeki Kunduz'da NATO güçleri, Taliban'ın kaçırdığı bildirilen petrol tankerlerini vurdu. Havaya uçan tankerin etrafında toplanan kalabalıktan yaklaşık 90 kişi yaşamını yitirdi.

NATO güçleri de hava saldırısında kaçırılan petrol tankerlerinin hedef alındığını doğrularken, "çok sayıda isyancının" öldürüldüğünü öne sürdü.

Başta Afganistan ve Irak olmak üzere pek öok bölgede hareketli bir askeri yapıya sahip olan Amerika ve uyguladığı politika, insan haklarını ihlal ediyor.

Irak ve Afganistan’da gizli hapishanelerde binlerce kişi kötü koşullarda tutulmaya devam ediyor. Söz konusu hapishanelerde onlarca kişi yaşamını yitirirken olaylarda sorumlu olan tek bir Amerikan askeri dahi cezalandırılmadı.

Bu durum Amerikan Başkanı Barack Obama’nın iktidara geldiği dönemde verdiği sözlere aykırı bir durum teşkil ediyor. Zira Obama, yeni dönemi 'mutlak şeffaflık' üzerine kurma amacında olduklarını açıklamıştı.

Uluslararası bağımsız gözlemcilere göre Amerikan askerlerinin bölgede (Afganistan- Irak vb.) kalması, söz konusu bölgelerdeki nüfusun yaşam güvenliğini de tehdit eder noktada. Yine aynı durum söz konusu ülkelerdeki devlet yapılanmalarının da işleyişine engel teşkil ediyor.

Amerika daha çok suç işlemeye başladı

Afganistan Irak gibi bölgelere Özgürlük Vaadi ile giren Amerika bu hedefinden giderek uzaklaşırken, Amerikan askerlerinin de giderek daha çok suç işlemeye başladıkları resmi raporlarca ortaya konuyor. Birleşmiş Milletler Raporu’na göre 2008’de Afganistan’da Amerikan ordusu tarafından 2 bin 118 sivil öldürüldü. Bu sayı 2007’ye göre yüzde 40’lık bir artışı ifade ediyor. Gözaltılar, kötü muameleler, tecavüz olaylarına hergün bir yenisi ekleniyor. Ancak yine benzer raporların ortaya koyduğu bir başka gerçek ise, söz konusu suçlara karışan hiçbir Amerikan askerinin cezalandırılmadığı yönünde.

Ekolojik denge altüst oldu

Yoğun savaş durumunun tahrip ettiği bir başka alan ise doğa... Yüzbinlerce asker, savaş araçları, kimyasal silahlar, doğanın da dengesini altüst etmiş durumda.

Yapılan kimi araştırmalara göre, Amerikan ordusu ve koalisyon güçlerine ait savaş araçlarının bölgede bulunması ekolojik dengeyi sarsmış durumda.

Çöllerden geçen araçlar kumların taranmasına neden oldu. Askeri hareketliliğin olduğu bölgelerde kum fırtınaları daha sık ve şiddetli olmaya başladı. Bir çocuk ve yaşlı kum fırtınaları sonucu hastalandı.

Bölgede alerji olan sivillerin sayısı da giderek artıyor.

Hak ihlalleri üç elden yürütülüyor

ABD’nin Afganistan’ı işgali sonrasında burada yaşanan hak ihlalleri üç elden yürütülmekteydi. Bunlardan birincisi, savaş sırasında bizzat Kuzey İttifakı mensuplarının yaptıkları ihlallerdir. Diğeri ülkedeki ABD ordusu tarafından özellikle savaş esirlerine yönelik işlenen ihlaller ve sonuncusu da Afganistan hükümetince yapılan ihlallerdir.

ABD’nin 7 Ekim 2001 tarihinde hava operasyonuyla başlattığı ‘sınırsız özgürlük savaşı’, içinde büyük insan hakları ihlallerini ve hatta insani trajedileri barındırmakta. ABD ülkenin büyük bölümünü havadan bombalarken kara operasyonunu yürüten Kuzey İttifakı’na mensup güçler de Taliban ve ülkedeki yabancı savaşçılara karşı tamamıyla bir yok etme psikolojisiyle hareket etti. Yakalanan kişiler Cenevre Konvansiyonu’na aykırı olarak alçaltıcı muamelelere maruz bırakıldıktan sonra acımasızca öldürüldü. Afganistan’da savaş sırasında meydana gelen insan hakları ihlalleriyle ilgili halen ciddi bir soruşturma açılmış değil.

Afganistan’da Taliban yönetimini yıkmaya yönelik başlayan savaş, sayısız insan hakları ihlalleriyle doludur. Taliban’a karşı intikam hisleri özellikle kuzeydeki Kunduz kentinde zirveye çıkmış durumda.

“Kunduz’da Linç Furyası” diye geçen olaylarda Taliban milisleri hiçbir canlıya reva görülmeyecek türden işkencelerle öldürüldü. İttifak, Kunduz'da ev ev dolaşarak Taliban üyesi aramakta ve şüpheli kişileri hiçbir delil olmaksızın tutuklamakta... Tutuklananların çoğunun akıbetinin ne olduğu hakkında ise kimsenin bir bilgisi yok.

Kunduz’da yakalanan esirlerin Mezar-ı Şerif yakınlarındaki Cenk Kalesi’ne götürülürken yaşadıkları bununla da kalmadı. Cenk Kalesi 25 Kasım 2001’de konteynırlarda bulunan diğer tutukluların da son durağı olacaktı. İnsan hakları örgütlerini ayağa kaldıran olaylarda Cenk Kalesi’ne götürülen 480 tutukludan 400’ü ağır bombardıman sonucu kıstırıldıkları kalede öldürüldüler.

Afganistan’da ABD tarafından yapılan insan hakları ihlalleri, haksız tutuklamalar, sivillere ait yerleşim yerlerinin bombalanması, belirsiz gözaltı süreleri, CIA ajanlarının gözaltına alınan kişilere karşı uyguladığı işkenceler ve savaşın başından bu yana yüzlerce Afgan tutuklunun yargılanmaksızın ABD’nin Guantanamo üssünde tutulması olarak sıralanabilir.

Hiçbir Amerikalı asker yargılanmadı

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), “Afganistan’da Güvenlik” başlıklı bildirgesinde Amerikan güçlerinin, Irak işgali başlamadan önce de Afganistan’daki cezaevlerinde tutukluların öldürülmesi ve işkence olaylarına karıştıklarını açıklayarak, bu konuda bağımsız bir soruşturma komisyonunun kurulmasını istedi. Örgüt, yayımladığı bildiride, Amerikan ordusunun 2001'den bu yana Afganistan’daki cezaevlerinde ölen kişilerien Amerikan askerlerince “öldürüldüğüne” dikkat çekti. Örgüt, bildirisinde Amerikan askeri üst düzey yetkilileri tarafından işlenen bu suçların cezalandırılmadığını belirterek hiçbir Amerikan askerinin cinayetle suçlanmadığını kaydetti.

Uluslararası Af Örgütü de ABD’nin tutsakların temel haklarını çiğnediğini yayımladığı raporda açıkça belirtti. Raporda, Amerika’nın Irak’ta, Afganistan’da ve Guantanamo Üssü’nde tuttuğu tutsaklara işkence ve kötü muamelenin önlenmesi konusundaki yükümlülüklerine uymadığı belirtildi. Raporda ABD, tutsaklara kötü muameleye göz yummak ve müsamaha göstermekle suçlandı. Af Örgütü’ne göre Washington icraatlara bir savaş anlayışıyla girişiyor ancak savaş koşullarını düzenleyen hukuki kuralları yok sayıyor. Örgüt, Amerikalı yetkililerden işkence uygulamalarının kınanmasını ve bu gibi olayların tekrarının önlenmesi için gerekli yasaların çıkarılmasını istedi.

Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü Asya Yöneticisi Brad Adams, askerlerin Afganlı tutuklulara gaddarca insanlık dışı muamele ettiğini ve işkence yaptığını belirtti. Afganistan İnsan Hakları Komisyonu da bu tür işkence vakalarının kendilerine yansıdığını vurguladı. Komisyon Başkanı Simar Samar, Amerikan ordusunun bazı durumlarda hukuku hiçe saydığını söyledi.

İşkence vakalarının ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olmadıklarını söyleyen Samar, birçok Afganlı’nın şiddet uygulandığı gerekçesiyle kendilerine başvurduğunu ifade etti.

'Özgürlük' adına düğün evini vurdular

ABD’nin Afganistan’da yürüttüğü terör operasyonları da çoğu zaman masum sivilleri hedef almış durumda. Örneğin bunlardan birinde 1 Temmuz 2002’de Amerikan uçakları bir düğün evini vurarak 50’den fazla sivilin ölümüne, 120 kadar sivilin de yaralanmasına neden oldu. Konuyla ilgili olarak hazırlanan BM raporunda, olayla ilgili delillerin yok edildiği iddia edilirken ilgili BM raporunu ele geçirdiğini yazan İngiliz The Times gazetesi, rapora göre, ABD’nin olayda insan haklarını ihlal ederek feci olaydan sonra ilgili delilleri ortadan kaldırdığını beyan etti.
Afganistan’ın yüzde 80’i mayın döşeli

Amerika'ya 3 somut öneri

Uluslararası Af Örgütü, uluslararası topluluğun temsilcileri, Afganistan’da gittikçe kötüye giden durumu tartışmak için Lahey’de toplanmadan önce, Afgan halkının insan haklarını geliştirmek için derhal atılması gereken üç somut açıkladı.

Örgüt: “Washington’un yeni söylemi ve stratejisi insan haklarının ilerlemesinde yeni bir potansiyel sunarken, Afgan halkı, Afgan hükümeti ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere uluslararası destekçilerden verilen vaatleri değil başarılı bir performansı hak ve talep etmektedir” dedi.

Uluslararası Af Örgütü uzun zamandır uluslararası topluluğu, kısa vadeli askeri ya da siyasal hedefler yerine Afgan halkının refahına odaklanan ölçütleri benimsemeye çağırmaktadır. Bu bilginin ışığında, Uluslararası Af Örgütü hepsi hızlı bir şekilde uygulanabilecek aşağıdaki üç adımın atılmasını tavsiye etmektedir.

Şu an Afganistan’da çoğu NATO tarafından temin edilen Uluslararası Güvenlik Yardımı Güçleri ve bir kısmı da ABD liderliğindeki Sürekli Özgürlük Operasyonu kapsamında olmak üzere, terörle mücadele güçleri himayesinde bulunan 40 ülkenin askeri personeli var.
Cafesiyaset

''En İyisi Ölüsü''
Ahmet VAROL
Vakit
10 09 2009

Ünlü “İsrailli” müzisyen ve yazar Gilad Atzmon bir yazısında kendilerinin “iyi bir Arap ölü Araptır” zihniyeti üzere eğitildiklerini dile getiriyor ve İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği son katliamın iyi tahlil edilebilmesi için işte bu zihniyetin iyi tanınması gerektiğini vurguluyordu.

Biz bu sözün işgalci Siyonistlerin askerlerine ezberletilen bir slogan olduğunu, askerlerin bir Filistinliyi öldürmede hiç tereddüt etmemesi için bu sloganın kafalarına yerleştirildiğini sanıyorduk. Demek ki sadece askerlere değil ilkokul çağındaki Yahudi çocuklara da öğretiliyormuş ve “sivil” bildiğimiz “İsrail toplumu” bu anlayış üzere yetiştiriliyormuş. Bunu da Atzmon’un itirafıyla öğrendik.

Bu slogan sadece Siyonist saldırganlığın temel felsefesini oluşturan prensiplerden biri midir? Dünden bugüne değişmeyen haçlı saldırganlığının temel felsefesinde de bu prensip yer almıyor mu? Afganistan’da düğün konvoylarının ve son olarak da petrol tankerinin etrafına toplanan kalabalığın hedef alınmasının “yanlışlık” değil kasıtlı ve sistemli saldırı olduğunu anlayabilmek için de temelinde “en iyisi ölüsü” prensibinin yer aldığı zihniyeti iyi tahlil etmek gerekir.

Yıllardan beri yatağa bağımlı halde ve hayat ile ölüm arasında dünya varlığını sürdüren, bir türlü ölemeyen Ariel Şaron bir zamanlar askerlerine Filistinli çocukları tereddüt etmeden öldürmelerini tavsiye etmiş ve öldürülmemeleri halinde büyüdüklerinde onların da karşılarında birer savaşçı olacaklarına dikkat çekmişti. Bu tavrın temelinde de aynı zihniyet var. Batı Yaka’da doğum için hastaneye giden yüzlerce kadının askeri geçiş noktalarında bekletilmesi ve buralarda sağlıksız ortamda doğum yapmaya zorlanmalarının sebebi de kuvvetli ihtimalle aynı amaçtır. Büyüdüklerinde savaşçı olmamaları için kötü şartlarda doğuma yani doğar doğmaz ölmeye zorlanmaları.
Savaşları incelediğimizde iki ana stratejinin karşımıza çıktığını görürüz. Birincisi; düşmanı mağlup etme ve bu yolla kontrolü onun elinden alma. İkincisi; düşman tarafından mümkün olduğu kadar çok sayıda insanı tamamen yok etme, sağ kalanları da aşağılanmış bir şekilde, zillet içinde yaşamayı kabule zorlama. Kudüs’te bunun iki örneği de yaşanmıştır. Hz. Ömer (r.a.) burayı fethettiğinde, düşman şehri teslim ettikten sonra kimseye dokunmamış, mallarının ve canlarının korunacağına dair kendilerine yazılı eman vermiş, Hıristiyanların kiliselerinde namaz kılmasını teklif etmelerine rağmen daha sonra oranın camiye çevrilebileceği endişesini dile getirerek açık alanda namaz kılmayı tercih etmiştir. Haçlılar bu şehri ele geçirdiklerinde ise şehirdeki Müslümanlardan saklanabilenlerin dışında herkesi öldürmüşlerdir. Yetmiş bin kişi katledilmiştir. Haçlı subaylarının anılarında atlarının topuklarına kadar kana gömüldüğü, şehir caddelerinin cesetlerle dolduğu dile getirilir. Aynı örneği Endülüs’te de görüyoruz. Bunun daha pek çok örneğini zikretmek mümkün, ama sözü fazla uzatmaya gerek yok.

Günümüzdeki haçlı zihniyetinin ve Siyonist saldırganlığın az masrafla çok insan katletme amaçlı araçlar geliştirmeleri de düşmanı toptan yok etme stratejisini ortaya koyuyor. Onların “düşman” tanımını da en net şekilde bir önceki ABD başkanı Bush’un yapmış olduğunu da bu arada hatırlatalım. “Ya bizdensiniz ya da düşmanımızsınız!”
Siyonistlerin 2006 saldırısından sonra Beyrut’u ziyaretimizde bize rehberlik eden arkadaşın sözünü ettiği ilginç bir bomba türü vardı. Siyonist saldırganların kullandığı bu bomba evlerin duvarlarını delip içeri giriyor ve içeride patlıyor. Üstelik misket bombası gibi evin bütün odalarına yayılarak içerdekilerden bir tek kişiyi ihmal etmeksizin herkesi katletmeyi hedefliyor. Duvara çarpıp patlayarak zayi olmasın mutlaka atıldığı evde ikamet edenleri toptan yok etsin diye böyle bir bomba türü geliştirilmiş. Vurulan bazı evleri görmüştük. Duvarında boru gibi bir delik açmış. Duvarda başka hiçbir şey olmamış; ama bomba içeri girerek patlamış ve zikrettiğimiz özelliğinden dolayı içeride bulunanlardan bir tek kişiyi bile ihmal etmemiş.

Afganistan’daki son Kunduz katliamının en önemli amaçlarından biri de son zamanlarda işgalcilere ağır darbe vuran direnişçilerden intikam alınmasıdır. Direnişçilere göre düşman işgalciler, işgalcilere göre ise Afganistan halkının tümüdür. İşgalci, silahlı direnişçiler karşısında köşeye sıkışınca silahsız, savunmasız insanları topluca katletmek suretiyle hem intikam alıyor; hem de direnişçilere mesaj veriyor; “Siz bizim askerlerimizi yok etmeye kalkarsanız biz sizin tüm halkınızı yok etmekten çekinmeyiz” diye. İşte Afganistan’da ve Filistin’de böylesine vahşi bir zihniyetle savaşılıyor.
Ahmet Varol - Vakit

Avrupa'da fişlenmeyen müslüman kalmadı
Ayşe Böhürler
Yeni Şafak Gazetesi
19 Eylül 2009
Avrupa basınında yayınlanan bazı yazılar, 11 Eylül saldırılarının 8.yılında değişen insan hakları anlayışı üzerine oldukça ilginç noktaları ortaya koyuyor. Avrupa Konseyi'nin bu konuyu değerlendirmek üzere başlattığı soruşturmayı yürüten Dick Marty'nin açıklamaları, Avrupa'nın diğer yüzü ile bizi adeta çarpıştırıyor. Marty'nin araştırmasının sonuçlarına göre;

Avrupa'da fişlenmeyen kimse (müslüman) kalmadı.

Haya yolları şirketleri her yolcunun, her banka müşterisinin, her cep telefonu ve her internet kullanıcısının kişisel verilerinin resmi makamlar tarafından takip edilip fişlenmesini sineye çekmek zorunda kaldı.

Her ne kadar medeni hukuk savunucuları, Avrupa istihbarat teşkilatlarının terör şüphelilerinin listesini hazırlamasına ve bu kişisel verilerin kanıt olarak toplanmasına tepki gösterse de sonuç değişmedi. Yani Avrupa'da ki bireysel özgürlük mitini bir manada çökerten bu süreçte haberiniz olmadan izleniyor, kayıt altına alınıyor, kişisel verileriniz suç delili olarak değrelendirilebiliyor.

Dick Marty'e göre ise “fişlenmeye karşı hiçbir şey yapamazsınız. Neyle suçlandığınızı tam olarak bilmediğiniz için listeden çıkarılmayı talep etme hakkınız da olmaz.”

Şimdi gelinen noktada ise Avrupa ve Amerika tekrar değerlerine geri dönmeyi savunuyor. Söylem bazında sonucu değil yöntemi tartışıyorlar!

“Ahlaki müdahele, ahlaki işgal“ gibi kavramlar kullanılmaya başlandı bile.

* * *
“Obama yeni politikası ile dünyaya ve özellikle de Ortadoğu bölgesindekilere barış için bir fırsat verdi, reçete değil”.

Bu yaklaşımı bir Amerikalı sivil toplum örgütü temsilcisinden duyunca biraz şaşırdım. Zaten karmakarışık edilmiş bir coğrafyada barış için sunulduğu söylenen fırsatlar sahici mi, kestirmek mümkün değil. Diğer yandan Amerika'nın Irak'a girerek ve Irak'tan çıkarak Türkiye'ye hediye verdiği şeklindeki yorumu da yine merak ve şaşkınlık ile dinledim.

Bu söylemin inandırıcı olması ise mümkün görünmüyor. Amerikan halkı dünyaya özgürlük getirmek için savaştıklarına inandırılmışken, Amerikan uçakları Afganistan köylerini bombalıyor. Leşkergeh şehrindeki bir hastaneyi ziyaret eden Guardian gazetesi muhabirlerinden Jon Boone, karnından ve ciğerinden yaralanan genç bir adamın söylediklerini şöyle naklediyor:

“Kapımın birkaç adım dışındaydım. Sekiz füze düştü. Yaralandım, içeri kaçtım. Orada da kadınlar ve çocuklar bağırıyordu, odalardan birine füze düşmüştü.”

Bu genç, o hastaneye her ay benzer yaralarla getirilen 90 kişiden birisi. Aynı bölgeden bir aşiret reisi, Hacı Torcan ise yaşananları şöyle anlatıyor:

“Köyümüzde Taliban yok. Etrafımız yabancı güçlerin üsleri ve kontrol noktaları ile dolu. Ama bunun adına korunmak diyemeyiz. Çünkü öldürülüyor ve yaralanıyoruz. Gece tarlalarını sulamak için el feneri kullananlar, hatta sahur hazırlığı için lambalarını yakanlar saldırılara hedef oluyor.”

BM rakamlarına göre, bu yılın ilk altı ayında 1018 sivil öldü (..)
Kaynak: BBC

Salınan tutuklu: Guantanamo Ortaçağ işkencehanesi
23 Şubat 2009
PABD'nin terör şüphelilerini tuttuğu Guantanamo'da 4 yıl tutuklu kalan Binyan Muhammed (30), Amerika'yı, İngiliz istihbaratı ile anlaşarak kendisine "Ortaçağ" işkencesi yapmakla suçladı.
İngiliz hükümetinin geçtiğimiz hafta yaptığı talep üzerine serbest bırakılan Muhammed bugün Londra'ya döndü. İngiltere'de ikamet eden Etiyopya vatandaşı Muhammed, fiziksel ve zihinsel olarak medyanın karşısına geçecek durumda olmadığını kaydetti.
Londra'ya gelişinden önce avukatı aracılığıyla yazılı bir açıklama yapan Muhammed, 2002'de tutuklanmasından sonra yaşadıklarını, asla hayal edemeyeceği "en korkunç kabuslar" şeklinde niteledi.
2002 yılında Pakistan'ı ziyareti sırasında tutuklanan ve 4 ay sonra Amerikan güçlerince Fas'a götürülen Muhammed, Guantanamo'ya götürüldüğü 2004 yılına kadar "işkenceye" maruz kaldığını belirtti. Muhammed, "Bir işkence kurbanı olacağımı asla hayal bile edemezdim. Kaçırıldım, bir ülkeden başka bir ülkeye nakledildim. ABD hükümeti tarafından planlanan Ortaçağ usulleriyle işkenceye uğradım" dedi.
Pakistan'da tutuklu bulunduğu sırada, bir İngiliz ajanın gözetiminde Pakistan istihbarat yetkilileri tarafından sorgulandığını söyleyen Muhammed, 2002'de CIA'ye ait bir uçakla Fas'a götürüldüğünü ve 2004 yılı Eylül ayında Guantanamo'ya varıncaya kadar burada sürekli işkence ve tacize maruz kaldığını dile getirdi.
Muhammed, "Fas'ta, bana işkence yapan insanların, belge ve soruları İngiliz istihbaratından aldığını anladığımda hayatım tümüyle karardı. Pakistan'da İngiliz istihbarat elemanlarıyla görüşmüştüm. Onlara karşı gayet samimi oldum. Onların beni kurtarmaya gelen insanlar olduğunu düşünüyordum. Ancak bunların bana işkence edenlerle işbirliği yaptığını sonradan farkettim" dedi.
Bu arada İngiliz Başsavcı, Muhammed'in açıklamalarına ilişkin yeterli kanıt bulunması halinde İngiliz hükümeti ve istihbaratı aleyhine bir soruşturma başlatılabileceğini ifade etti.
Muhammed'in avukatı da, İngiliz hükümeti aleyhine dava açmanın ihtimal dahilinde olduğunu vurguladı. İnsan hakları grupları ise konuya ilişkin kamu soruşturması başlatılması çağrısında bulundu.
İngiltere'den ayrıldığında ülkede yasal oturma izni bulunan Muhammed'in, daha önceki haklarına sahip olması bekleniyor. Avukatı Clive Stafford Smith, Muhammed'in İngiliz yetkililer tarafından sorgulanabileceğini kaydetti.
İngiliz polisi, Muhammed'in Londra'ya dönüşü sonrasında, kontrolden geçirildiğini ve terörle mücadele yasaları çerçevesinde gözaltına alındığını ancak tutuklanmadığını söyledi.
Pakistan'da hakkında herhangi bir suçlama olmaksızın gözaltına alınan Muhammed, Guantanamo'da kaldığı 4yıl boyunca mahkemeye çıkarılmadı. Guantanamo'da hala 200'den fazla mahkumun bulunduğu belirtiliyor.
netgazete

FBI'ın, Müslüman gruplardan "ispiyonculuk yapmalarını" istediği iddia edildi

17 Nisan 2009 ABD'de bir Müslüman grup, Federal Araştırma Bürosu'nun (FBI) insanlardan ispiyonculuk yapmalarını istediğini öne sürerek ABD Adalet Bakanı Eric Holder'a olayın incelenmesi çağrısında bulundu.
FBI'ın, Müslümanlardan, Müslüman liderler ve cemaatlerle ilgili ispiyonculuk yapmaları talebinde bulunduğunu iddia eden Michigan İslami Organizasyonlar Konseyi adlı grup, bu iddiaları içeren bir mektubun geçen hafta Holder'a gönderildiğini açıkladı.
Mektupta, çeşitli cami cemaatleri ve diğer gruplara mensup Müslümanlara, camiye gelen kişiler ve yaptıkları bağışlar konusunda FBI'ya bilgi vermeleri konusunda teklif geldiği belirtildi. netgazete

11 Eylül saldırılarından sonra gözaltına alınanların sadece üçte birine suçlama yöneltildi
13 Mayıs 2009
İngiltere'de Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde, ABD'de düzenlenen 11 Eylül saldırılarından sonra gözaltına alınan 1471 kişiden sadece üçte birine suçlama yöneltildiği, bu kişilerden de çok azının mahkum olduğu ortaya çıktı.
Hükümetin yayımladığı verilere göre, ABD'de 11 Eylül 2001'de düzenlenen terör saldırılarından sonra 2008 yılının mart ayının sonuna kadar terörle mücadele operasyonlarında 1471 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların üçte birine suçlama yöneltildi. Yargılandıktan sonra mahkum olan 196 kişiden ise sadece 102'si Terörle Mücadele Yasası kapsamında hüküm giydi.
Verilere göre, gözaltına alınan 1471 kişiden 819'u polis tarafından serbest bırakıldı. Terör suçundan ceza alan kişilerin oranı ise yüzde 7'de kaldı.
İçişleri Bakanlığı yetkilisi Paul Wiles, 2000 tarihli Terörle Mücadele Yasası çerçevesinde gözaltına alınan zanlılara genellikle terörist amaç lar için broşür bulundurmak, yasaklanmış örgütlere üye olmak ve bu örgütler için maddi kaynak toplamak suçlamalarının yöneltildiğini söyledi. netgazete

Haşema ile havuza giremedi diye ülkesini terkediyor
Fransa'nın Emerainville kentinde Müslüman bir bayanın, “burkini” olarak adlandırılan haşema ile havuza girmesi yasaklandı. 17 yaşında iken Müslüman olan 35 yaşındaki Carole adlı Fransız bayan, havuza girmesi yasaklanınca polise giderek havuz yönetimi hakkında şikayetçi oldu. Carole, “Bunu değiştirmek için mücadele vereceğim. Ve şayet mücadeleyi kaybettiğimi görürsem Fransa’yı terk edeceğim” şeklinde konuştu. 13.08.2009 PARİS haber7

ONLAR DÜŞMANIMIZDI PİŞMAN DEĞİLİM!
14 Haziran 2009
Dünyanın kanını donduran Ebu Gureyb’teki işkence skandalının baş aktörü ABD’li kadın asker Lynndie England açıklamalarıyla ABD'nin askerlerine Haçlı Savaşı ruhunu aşıladığını doğruladı.

...Amerikalı askerlerin Ebu Garib cezaevinde yaptıkları işkenceler Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci, Seymour Hersh tarafından ortaya çıkarıldığında dünya büyük bir şok yaşadı. Zira fotoğraflardaki ayrıntıar insanı dehşete düşürüyordu.

Amerikalı askerler şimdiye kadar görülmemiş iğrençlikte işkenceleri Iraklılara yaparken bu rezilliklerini de kaydetmişlerdi.

Tortured adlı otobiyografi kitabı yayımlanan England, Ebu Garib’le ilgil tek bir pişmanlık ifadesi kullanmazken, yaptığı insanlık dışı muameleleri, ‘Neden pişman olacakmışım? Onlar düşmanlarımızdı’ sözüyle savundu.

Amerikalı asker, elinde, Ebu Garib’te çekilmilş 800 ‘hatıra fotoğrafının’ daha olduğunu itiraf etti. England’ın, çıplak Iraklı bir mahkumu, boynundaki tasmayla sürüklerken çekilen fotoğrafı Ebu Garib vahşetinin sembolü olmuştu.

ABD'li bu askerin açıklaması bile Haçlı ABD nin hangi amaç ve gayelerle İslam Topraklarnda olduğunu gösteriyor.Esir alınmış bir Iraklı'ya karşı fotoğraf ile kesin olarak kanıtlanmış işkenceyi "onlar düşmanımızdı"şeklinde savunan bu ABD li kadın askerin kendini bu şekilde alçakça savunması Irak ve diğer bölgelerde ki direnişçilerin haklılıklarını göstermeye yetiyor.

Geçtiğimiz günlerde de RUMSFELD'in verdiği bir birifingde "Hristiyan Askerler İleri" şeklindeki bir ifade ile üst rütbeli ABD'li Askerlere Pentagonda birifing verdiği medyaya yansımış ve bu skandalla birlikte Ebu Gureyb işkencehanesinin fotoğraflara yansıyan kadın Askerinin şerefsizce açıklamaları herşeyi apaçık anlatmaktadır. Rumsfeld ile bu işkenceci ABD askerinin eylem ve açıklmalarını yanyana koyduğumuzda ise karşımıza sistemli bir şekilde müslümanları yoketme ve sindirme operasyonlarının hedefinin İslam ve Müslümanlar olduğu ortaya çıkmaktadır.
anahaber

Merkel: Hoşgörü dediysez o kadar da değeel: Cami kubbeleri kilise kulelerinden yüksek olamaz!

03 Aralık 2007
Angela Merkel: "Kilise kulelerinden daha yüksek yapılmasın"
Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Cami kubbelerinin bilinçli şekilde kilise kulelerinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeliyiz. Hoşgörü hiçbir zaman boyun eğmek anlamına gelmemeli. Hoşgörü, kendi değerlerini koruyabilmeli” dedi.

Başkanlığını yaptığı Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin kurultayında konuşan Almanya Başbakanı Angela MerkelAlmanya'nın sadece dünyaya açık bir ülke olarak geleceğinin olabileceğini ve göçe ihtiyaçları olduğunu söyledi.

Uyum ülkesi olmanın tek yönlü bir yol olmadığını belirten Merkel, “Paralel toplumların dünyaya açıklıkla hiçbir ilgisi yoktur. Anayasamız Almanya'daki herkes için
geçerlidir. Buna ülkemize gerçekten uyum sağlamak istenmesi de dahildir” diye konuştu.

Bu nedenle somut olarak bazı konulara dikkat edilmesini isteyen Merkel, “Cami kubbelerinin bilinçli şekilde kilise kulelerinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeliyiz. Hoşgörü hiçbir zaman boyun eğmek anlamına gelmemeli. Hoşgörü, kendi değerlerini koruyabilmeli” dedi.

Ulusal uyum planında bu konuların mevcut olduğunu kaydeden Merkel, “Burada sürekli bir diyalog söz konusudur, ancak bu diyaloğu açık bir şekilde anayasa temelinde sürdürmeliyiz” diye konuştu.

Aile birleşmesi kapsamında Almanya'ya gelen yabancıların durumunu daha iyi düzenleyen bir yasa hazırladıklarını bildiren Merkel, “Zorunlu evliliklerin olmaması için asgari yaş haddini 18'e yükselttik. Çünkü zorunlu evlilikler özgürlük anlayışımız ve anayasamızla bağdaşmıyor” ifadelerini kullandı.

Çocukların okula başladığında yeterli derecede Almanca bilmeleri gerektiğini, aksi takdirde Almanya'daki refahı paylaşamayacaklarını ifade eden Merkel, okul için yeterli derecede Almanca bilmenin şart olduğunu söyledi.

Türkiye'nin AB sürecine de değinen Merkel Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıktıklarına vurgu yaparak, “Türkiye ile Avrupa arasında 'imtiyazlı ortaklık'tan yanaydık, hala bundan yanayız” sözlerini yineledi.
aktifhaber

ABD'de askeri üsse saldırı planladığı iddia edilen Türk'e 33 yıl hapis
New Jersey eyaletindeki Fort Dix askeri üssüne saldırı planlamaktan suçlu bulunan Serdar Tatar Türkiye'den 10 yıl önce ailesiyle ABD'ye göç etmiş. Mahkeme 2 gün süren duruşmada, Arnavut kökenli 3 kardeşe dün, Ürdünlü Muhamed Shnewer'a da bugün aynı suçtan ömür boyu hapis cezası vermişti. Serdar Tatar'ın (25), aynı davada suçlu bulunan diğer 4 sanığa göre saldırı planında daha az rol oynadığı gerekçesiyle cezasının 33 yılla sınırlandırıldığı kaydedildi. Saldırı planındaki rolü Fort Dix'in haritasını bulmak olan Tatar, söz konusu haritayı babasının üs yakınlarındaki pizzacı dükkanından tedarik etmişti. 29.04.2009 CAMDEN netgazete
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> BATI DÜNYASI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com