EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Dakikada 15 Çocuk Yoksulluğa Yeniliyor

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts May 18, 2009 9:57 pm    Mesaj konusu: Dakikada 15 Çocuk Yoksulluğa Yeniliyor Alıntıyla Cevap Gönder

Pagan Medeniyeti
İlhan AKKURT
ilhanakkurt@gmail.com
26 Temmuz 2010

Eski Roma ve onun kültür temeli olan eski Yunan, insanlık tarihinde aklın ve maddeci anlayışın üstün tutulduğu bir medeniyeti temsil eder. Temelde güçlünün üstün tutulduğu bu medeniyette hayatın gayesi, mermer saraylarda keyfince zevk ve sefa içinde bir hayat sürmeye dayanırdı. Zenginliği, generalleri, felsefecileri, arenalarda gladyatörleri ve festivalleriyle ünlüydü. Bir de bir sürü fitne ve fesat üreten yüzlerce tanrıları vardı. Tabi gücün doğurduğu hâkimiyet ve köleleştirilen insanlarda. Övündükleri senato, meclis ve güçlüyü üstün tutan hukuk kuralları da vardı. Üstün güçleriyle diledikleri ülkeyi işgal eder, sömürge haline getirirlerdi ve insanları köleleştirirlerdi. Bir dönem dünyanın tek hâkimi ve en büyük medeniyetiydiler. Hiçbir ilahi din etkisinin bulunmadığı insan aklının ve egoizmin önünü açan, hiçbir ahlak kuralı tanımayan tam bir Pagan medeniyetiydi. O da gün geldi, önce kendi kokuşmuşluğu içinde eridi gitti ve paganizme tepki olarak, yerini ilahi ahlak aldı.

İlahi dinlerin ahlak kuralları altında uzunca bir dönem bastırılan bu pagan anlayış, 18 yüzyıldan sonra yavaş yavaş, kendi bölgesi olan batı dünyasında Kapitalist sistem adı altında tekrar organize oldu. İlahi ahlak kurallarının maddi güç biriktirmeye karşı ifadesi olan “Tek lokma tek hırka” anlayışı terk edilerek yerini, egoizmin emrinde bütün dünyayı ele geçirme anlayışı aldı. Bunun sonucunda harekete geçen batı dünyası, dünyayı paylaşma hırsıyla birbirlerine girdi ve sebep oldukları dünya savaşlarıyla geçmişe rahmet okuttular. Kurdukları sistemi insanların mutluluğu için tek doğru olarak sundular ve insanın doymak bilmez hırslarının önünü açtılar. İlk bakışta insan aklının ürünü gibi görünen bu medeniyet, aslında insan egosunun bir ürünüdür. Çünkü bu medeniyette akıl, egonun emrinde olan bir akıldır.

Kime kul olduk

Hayatın gayesini bin bir çeşit zevkten yararlanmak üzerine kurmuş bir medeniyetin büyüsüne kapılan çağımız insanına, tüketimi körüklemek adına, içinde oturulan villalar, binilen arabalar, giyilen markalar ve yaşanılan eğlence ortamları adeta kutsallaştırılmış mabetler gibi sunuldu. Huzurun ve mutluluğun tek kaynağı olarak sunulan bu mabetlerde insan, adeta kendini eski Yunan- Pagan tanrılarına eş görür hale getirildi. Sanatçılar, sporcular, müzikçiler ve artistlerden insanlara pagan idoller yaratıldı. Önceleri ilahi dinlerin mabetlerinde Tanrısına taparak huzuru arayan insan, şimdi bu çağdaş pagan mabetlerinde yetişen pagan tanrılarına taparak huzuru ve mutluluğu aramaktadır. Vicdanlara hâkim olan dinlerin tek Tanrısı unutturuldu, yerine yüzlerce Pagan tanrısı kondu. Roma arenalarının yerini stadyumlar aldı, antik tiyatrolarda tekrar konserler başladı. Pagan tanrılar Olympos Dağında boş boş oturup vakit geçiremez, kendilerine eğlence ve macera arar. Ya en büyük olmak için bir birlerinin ayağını kaydırmaya çalışırlar, ya da gönül eğlendirmek için bir birlerinin sevgililerini ayartırlar. Bazıları da macera arar, zavallı insanlara yardım için ışığı çalıp verir. Günümüzde ayni hayat tarzları televole kültürü olarak ekranlarda boy göstermektedir.

İnsanı bağlayan her türlü vatan, millet, İman, aile ve ahlak bağları kırıldı. Tam bir hürriyet ve özgürlük ortamı sağlandı ve artık bir kuş gibi hürüz. Bir yuvaya bağlanmak, çocuk büyütmek vs. gibi bağlarla bağlanmakla hayattan zevk alınamaz. Bu bağlar varken bir o parti, bir bu festival gezilemez. Sosyal insan, entel insan yetişmiştir ama bu iki insan bir yuvada birlikteliği sürdüremez. Ne de olsa bir çiçekle bahar geçmez. Zaten gerçek sevgi öldürülmüş, bunun yerini mevki makam ve şöhrete bağlılık almıştır. Yuva kurmak fedakârlık, paylaşma; işbirliği ve tahammül gerektirir. Bunlarla vakit kaybedecek zaman değildir. Kadınlar cazibeleriyle Pagan Sokak Festivallerinde güzellik tanrıçası olmaya layıktır. Tıpkı Roma paganları gibi her güne bir festival icat edildi. İnsanlar mutluluğu yuvasında yakalamak yerine festival festival koşturuldu.

Bu tanrılaşmış Pagan Medeniyetinde, zevk sefa içinde, saraylarda yaşayanların en nefret ettikleri şey, bu saltanatlarını kaybetmeleridir. Yoksulluk, zayıflık, güçsüzlük en büyük korkularıdır ve birine muhtaç olmaktansa ölümü seçmek daha iyidir. Çünkü dost görünenler bu duruma düşenin elinden tutmaz. Böyleleriyle muhatap bile olunmaz, insanlara zayıfın elinden tutmamak öğretilmemiştir. Zayıf olan tıpkı hayvanlar âlemindeki gibi bir kenara çekilip ölümü beklemelidir. Kimseye ayak bağı olmaya hakkı yoktur. Zayıf insanlarla ancak işlerini gördürmek için muhatap olunur ve eski Roma’daki köle isyanları gibi daima bunların isyanından korkulur. Ancak insanlık tarihinde egoizmin zirve yaptığı her dönemde olduğu gibi, bu son dönem pagan medeniyeti de kendi kokuşmuşlu içinde antitezini doğuracak ve yoksuların elinden tutacak, paylaşmayı, dostluğu ve gücün yerini hakkın alacağı, insani yozlaşmanın önüne geçecek çalışmalar kabul görecektir. Doymak bilmez egosuna tapıp, ona tanrı gibi hizmet edenler olduğu gibi, aklını egosunun önüne geçirebilenlerde vardır. Mutluluk diye sunulan bir sürü şeyin peşinde boşa koşturulan insanların önüne geçip kollarını açarak “durun kalabalıllar bu yol çıkmaz sokak” diye haykıracak gönül erleri ve bu haykırışın sesine kulak veren vicdan sahipleri çıkacaktır.

habertaraf

Dakikada 15 Çocuk Yoksulluğa Yeniliyor

Dünyada çocuk ölümlerinin önüne geçilemiyor. Kayıpların % 70'ini bir yaş ve altındakiler oluşturuyor.
20.09.2010

Dünyada geçen her dakikada, beş yaşın altında 15 dolayında çocuk önlenebilir niteliklerden dolayı hayatını kaybediyor. Bazen açlık, bazen basit ancak bakım gerektiren hastalıklar, bazen de, ilaç ya da tıbbi müdahaleden yoksun kalma, ölümlere yol açıyor. Bunların yüzde 70’ini, bir yaş ve altındakiler oluşturuyor.
Dünyada çocuk ölümlerinin aşağıya çekilmesi, 2000 yılında 189 ülkenin imza koyduğu Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri’nden biri. Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri’nde 15 yıllık sürecin üçte ikisi geride bırakılmış durumda. Geçen yıllar içinde ilerleme kaydedilse de, ölü sayısındaki gerileme, hedefe ulaşmak için yeterli hızda değil.

Birleşmiş Milletler verileri, 1990 yılında dünya genelinde yaklaşık 12 buçuk milyon çocuğun beş yaşına basmadan hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor. Hedef, 2015 yılında 1990 yılı rakamlarına göre üçte iki azaltmak.

2009 yılında, ölüm sayısının sekiz milyon 100 bine gerilediği belirtiliyor. Rakamlara göre, geçen 19 yılda çocuk ölümleri yüzde 34 buçuk aşağıya çekildi. Bu, her ne kadar ciddi bir ilerleme olsa da, ulaşılan nokta hala hedeflenenin gerisinde.

Yani hedefe ulaşılabilmesi için önümüzdeki beş yılda, açlıkla mücadeleden çocuk ölümlerinin aşağıya çekilmesine, farklı mücadele alanlarında çalışmaların hız kazanması gerekiyor.

Dünya genelinde bakıldığında çocuk ölümü oranının en yüksek olduğu ülkeler, Sahra altı Afrika ülkeleri. Söz konusu ülkelerde her sekiz çocuktan biri beş yaşına gelmeden ölüyor. Bu oran, gelişmiş ülkelerdeki ortalama çocuk ölümü oranının neredeyse 20 katı.
TRT

AB-D emperyalizminin son çaresi: Cihada karşı pezevenklik...
Oğuz Gürses
09.12.2010

AB-D müslümanlardaki cihad şuurunu bulandırmak, şehidlik arzunu söndürmek için her yıl milyarlarca dolar harcıyor...

Bunun için...

Ferdî/kişiye özel veya içtimaî/toplu olarak zihinleri kontrol altına almaya çalışıyor...

Bu konuda hergün yeni teknik ve taktikler üretip insanlar üzerinde deniyor ve anketler ve gözlemler vasıtasıyla da bunların etkili olup olmadıklarına kontrol ediyor...

Müslümanları Allah Resûlü'nün gösterdiği doğru Yol/Ehl-i Sünnet’ten saptırmak, onun tamamladığı "güzel ahlâk"tan uzaklaştırmak için...

İçki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, futbol taraftarlığı, uyuşturan müzikler, her türden boş lâf ve boş işler(magazin/dedikodu) gibi ne kadar şeytanî tuzak varsa hepsini birden kuruyor/kullanıyor..

Maksat Müslümanları hedonizm bataklığında boğarak İslâm'dan uzaklaştırmak...

Bu olmazsa...

Müslümanları Doğru yol/Ehl-i Sünnet anlayışından koparıp abuk sabuk anlayış/mezhep/tarikatlara yönlelendirmek için emrindeki binlerce teolog, psikolog, sosylog, şarlatan hoca, sahte şeyh, dandik müridlere oluk oluk para akıtıyor...

Ama ne yapsa olmuyor...

Emperyalizmin küresel saldırısına karşı küresel cihad İslâm’ın adalet kılıcı olarak, her gün yeni mevziler ve zaferler kazanarak büyüyor...

"Güneş yenilenmez göz yenilenir" (*) düsturuna uygun olarak...

Doğru Yol/Ehl-i Sünnet’in yer yer hasarlanmış/pörsümüş anlayışı Büyük Doğu-İbda ismiyle tecdid olunarak/yenilenerek, bir güneş gibi yeniden doğuyor....

Hedefi açık...

Küresel Adalet, küresel barış, küresel kardeşlik, küresel güvenlik, küresel refah için:

Küresel iktidar...

Şeytan'ın çöken “Yeni Dünya Düzeni”ne karşı; İslâm'ın "Yeni Dünya Düzeni"...

***

Zamanı gelmiş bir fikrin iktidarını hiçbir gücün engeleyemeyceği çok kişi tarafından bilinen bir gerçekse de...

Huylunun huyundan vazgeçmeyeceği de bir başka gerçek...

AB-D emperyalizmi gücünün en son sınırına vardığı için hızlı bir çöküş sürecine girmiş olsa da...

Umutsuzca çırpınmaya devam ediyor...

İşte bunun son örneği şu haber:

[Cihada Karşı "Umutsuz Ev Kadınları"

Wikileaks'ten sızan belgelere göre Amerikan dizileri ve şovları Suudi gençleri cihattan soğutma konusunda ABD propagandasından daha başarılı oluyor.

Guardian gazetesinde yayımlanan belgelere göre, Suudi Arabistan’daki Amerikan kaynakları, Cidde’deki Amerikan elçiliğine, "Umutsuz Ev Kadınları ve David Letterman ile Geceyarısı Şovu gibi programlar, gençlerin cihadı reddetmelerinde, yüzmilyonlarca dolarlık Amerikan propagandasından daha etkili oluyor" doğrultusunda rapor gönderdi.
Suudi Arabistan’ın MBC 4 kanalında sansürsüz ve Arapça alt yazılı yayınlanan bu tür programların, krallığın radikal unsurlara karşı "fikir savaşı"nın bir parçası olarak yayınlandığı belirtiliyor.

"David Letterman: Etki Ajanı" başlıklı gizli bir yazıda, bu programların Washington’ın ana propaganda cihazı olan, ABD tarafından finanse edilen El Hurra haber kanalından daha etkili olduğuna işaret ediliyor.

Belgelerde diplomatlar, Eva Longoria, Jennifer Aniston ve David Schwimmer gibi ünlülerin cazibesinin, bu programları yayınlayan ticari televizyonun etkisinin El Hurra’dan daha çok olacağını gösterdiğini ifade ediyorlar.

2009 tarihli bir yazıda "Suudiler artık dış dünyayla çok ilgileniyorlar ve herkes becerebilirse ABD’de eğitim görmek istiyor. ABD kültüründen daha önce hiç olmadığı kadar etkileniyorlar" deniliyor. ]
(TRT, 08.12.2010)

Bu haberin özeti şu: AB-D emperyalizmi'nin son çaresi: Cihada karşı pezevenklik...

Namusa karşı fuhuş...

Ahlâka karşı ahlâksızlık...

İnsan onuruna karşı kirli para...

İnsanca yaşamaya karşı lüks, şatafat ve sefehat/hedonizm...

Böyle bir savaşı sizce hangi taraf kazanır?..

Dipnot:

*[ - İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir.
- Anlayış mı?.. Nurun aynadaki aksi… Aynayı yenilemek…
- Güneş yenilenemez, Göz yenilenir.
- İslâm, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi… Ona her ân biraz daha nüfuz etmektir ki, yenilik…
- “Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır” hadisindeki sonsuz hikmettir ki, yeninin ve yeniliğin sırrını getirmiştir.
(..)
- Emevî ve Abbasî devrelerini takip ederek Türk’ün eline geçen İslâmî devlet livası, 600 küsur yıllık gerçek devlet hayatının ancak 250 senesinde böyle bir nesle yataklık etmiş, ondan sonra 300 yıl korkunç bir aşk ve üstün anlayıştan yoksunluk çığrına girmiş, 100 küsur senedir de, aynı ham yobaz ve kaba softa idrakinin tersine dönük şekliyle bütün cehdini İslâm’a karşı çıkmakta bulmuştur.
- O gün bugündür ki, nesillere kahraman diye tanıtılanlar, İslâm’dan tiksinmenin fikrî ve fiilî icracıları olmuştur.
- İslâmı, zatından zerre feda etmeden olanca saffet ve asliyetiyle kucaklayabilecek ve nefslerinde yenileyecek nesillerin böylece köküne kibrit suyu dökülmeye başlanınca din ihtiyacından büsbütün kurtulamayan muvâzaacı mizaçlar her tarafta işi reformculuğa dökmüş; ve olduğu gibi bir İslâm yerine, oldurulmak istenildiği tarzda bir İslâm’a kapı açmaya bakılmıştır.
- Reformcu, İslâm’ı şu veya bu görüş ve mezhep lokomotifine bağlamak, onu zatına ve aslına göre değil, kendi şahsî nefsine ve idrakine iliştirmeye kalkmak, böylece çürük gördüğü bir binayı kendince payandalamaya yeltenmek bakımından, İslâma cepheden zıt olanlardan daha tehlikelidir; ve İslâmı kalb ve göz yenilenmesi yoluyla koruyacak olan nesil, cemiyet dairesi içinde kendisine üç düşman tanıyacaktır; aşksız ham yobaz, duygusuz kâfir, nasipsiz reformcu… Yani ruhu, kör nefsinde kabuklaştıran, büsbütün inkâr eden ve ikisi arasında arabuluculuğuna kalkışan…
- İslâm, 500 yıl kılıcını elinde tutan Türkiye’de bozuldu ve her yerde altüst oldu. Bu, ancak Türkiye’de düzelirse her yerde sağlığa kuvuşabileceğine ait İlâhî bir ihtar…
- İslâmı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felâketleri Türkiye’sinde son ve som, hepçi ve bütüncü tepki hâlinde zuhur etmekle mükellef…
- Bunca zevalin ardından ancak kemâl çığırı açılabilir…] Bkz: Necip Fazıl Kısakürek, Akıncı Güç kadrosuna ithaf: İSLAMI YENİLEMEK, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul.

Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Mar 06, 2010 2:18 am    Mesaj konusu: Şu Vahim 'İktisadî Tablo'nun İşaret Ettiği 'En Acil İhtiyaç' Alıntıyla Cevap Gönder

Şu Vahim “İktisadî Tablo”nun İşaret Ettiği “En Acil İhtiyaç” Nedir?

Ertuğrul Horasanlı



TÜİK’in tespitlerine göre TÜRKİYE’DE 2008’in ikinci yarısından sonra büyüyen işsizlik oranı 2009 yılı başlarında yüzde 16’yı aşarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı. Bu oranla Türkiye işsizliğin dünyada en yüksek olduğu 5 ülke arasına girdi. Bundan önceki TÜİK anketinde ise bu rakam ancak yüzde 13.1’e gerilemiş görülüyordu. Ancak. Türkiye İstatistik Kurumu, 2009'da işsizlik oranının yüzde 14,0 olduğunu Türkiye genelinde geçen yıl işsiz sayısı 3 milyon 471 bin kişiye yükseldiğini açıkladı.

Bu rakamlar “resmî” rakamlar...

“Resmî”, yani güvenilir değil... Durumu bütün çıplaklığıyla anlatmaktan ziyade, örtmeye, kabul edillebilir ölçeklerde olduğunu göstermeye çalışan rakamlar...

Kriz nerede patladı?

ABD’de...

Peki ABD’nin resmî işsizlik rakamı ne?

Kasım 2009 verilerine göre yüzde 10.2..

Türkiye’nin ve dünyanın iktisadî verilerini en dikkatli takip eden ve en iyi analiz eden nadir iktisatçılarımızdan biri olan sayın İlhan kesici bu durumu şöyle açıklıyor:

- "Ekonomik anlamda Azrail ABD’de dolaşıyor, ölüler Türkiye’de çıkıyor" (1) (Meclis Genel Kurulu’nda 2010 bütçesi üzerinde CHP grubu yaptığı konuşma)

***

Biz yine TUİK’in resmî verilerine dönelim...

Bu rakamlardaki asıl mesele genç issizler....

Genç nüfustaki işsizlik. Zira 18-25 yaş arası işsizlik oranı yüzde 25’in üzerinde. Yani dört gençten en az biri işsiz. Ülke genelinde hiçbir sosyal güvencesi olmayan yoksullara devlet tarafından verilen Yeşil Kart sayısı da 10 milyonu aşmış vaziyette...

“Şeytan Ayrıntıda gizlidir” denir ya...

“Gerçek” de öyle...

Şimdi TUİK’in resmî rakamlarının ayrıntısına inerek Türkiye’nin iktisadî tablosundaki saklanmaya çalışılan gerçeğin fotoğrafını çekmeye çalışalım...

TUİK'e göre, 2009 yılında çalışma çağındaki nüfus 914 bin kişi artarak, 51 milyon 686 bin kişiye ulaşmış..

Bu ne demek?

Bir iş bulsa çalışabilecek durumda olan, eli iş tutabilir durumda 51 milyon 686 bin kişimiz var...

Peki bunlardan kaçı şu anda çalışıyor?

21 milyon 277 bin...

Kabaca çalışıabilir durumdaki 51 milyon 686 bin kişimizden ancak, 21 milyon 277 bin kişimize iş bulabilmişiz...

Bu rakamı kabaca değerlendirecek olursak...

Gerçek işsizlik oranı yüzde ellinin üstünde...

Bunların içinden iş bulsa bile çalışmak istemeyecek ev hanımı, ev kızı, zengin çocuğu, öğrenci, asker gibi olanları bilip de düşşek bile vaziyetin vahim olduğu açık.....

Ne yüzde 14’dü?

En iyimser tahminlere göre yüzde 28...

***

Köylerde ziraate elverişli topraklar, hayvancılığa elverişli meralar bomboş dururken şehirleşme oranı çıkmış yüzde 75’e...

Mehmet Altan’ın zil takıp oynaması lâzım ama, bu rakamlar bile onu kesmiyor... İlle de kırsal nüfus yüzde 10’un altına düşmeliymiş...

Niye koçum?

Çünkü evropa'da durum” buymuş...

Yahu ,sen bu kadar işşsiz nüfusa şehirlerdeki hangi iş kollarında nasıl iş bulacaksın bir de onu söylesen...

Şehirlere yığılmış bunca vasıfsız çiftçi köylü ne üretecek? Ne tüketecek?

Köyler şehire bu hızla akarsa karnımızı nasıl doyuracağız?.

Bunun gibiler “büyük ekonomi bilgini” pozlarında hergün TV ekranlarında boy göstermiyor mu?

İnsan sabır taşı olsa çatlar bunca hödüklük karşısında...

***

Tabii, bir de istatistiklerde işsiz değil de “işli” gösterilenler var... Kaçak işçiler sigortasız, kayıtsız kuyutsuz günübirlik istihdam edilerek, asgarî ücretin bile altında bir ücrete razı olarak günü kurtarmaya çalışanlar...

Sonra onlardan daha şanslı takım sigortalı ama asgarî ücretli olarak istihdam edilenler...

Bunlar hakkında sayın Kesici, bakın Meclis kürsüsünden ne demiş:

[Başbakan Erdoğan’ın, 2002 yılı seçimlerindeki "çay-simit’ hesabını da hatırlattı. 5 kişilik bir ailenin günde üç öğün olmak üzere aylık masrafının 2002 rakamlarıyla 180 milyon lira olduğunu aynı dönemde asgari ücretin ise 184 milyon lira olduğunu söyleyen Kesici, Başbakan Erdoğan’ın bu hesaptan yola çıkarak "Allah’tan korkunuz yok mu, vicdanınız, insafınız yok mu?" dediğini belirtti. Kesici, 2009 rakamlarıyla ise yine 5 kişilik bir ailenin çay-simit masrafının 900 lirayı bulduğunu, asgari ücretin ise 546 TL olduğunu ifade ederek, "Sayın Başbakan’ın sorusuyla soruyorum: Sizin Allah’tan korkunuz yok mu? Sizin vicdanınız yok mu?" diye konuştu.] (2)

***

İşin "fakir fukara, garip guraba" kısmındaki tablo bu iken, tamamı “3000 aile”(3)den ibaret olan TÜSİAD’çı zengin kısmı -ki değerli araştırmacı Mahmut Çetin bunlara "Boğazdaki Aşiret” ismini veriyor- (4) ise bu krizde servetlerine servet katmışlar:

Türkiye'nin en zengin 100 işadamının geçen yıla göre servetleri 31 milyar dolarlık ve yüzde 55 artışla, 87 milyar dolara çıkmış. 31 Milyar dolar...

31 Milyar dolar, yaklaşık 46,5 milyar Tl...

Asgari ücrert ne kadar oldı?

Net 576,57 Tl...

Türkiye'nin en zengin 100 işadamının geçen yıla göre servetleri ne ilave ettikleri 46.5 milyarlarlık Bu vahim rakam...

Şayet asgari ücretle iş bulabilseler yaklaşık 7,5 milyon kişinin bir yıllık alın teri göz nuruna denk...

TC ne idi?

“Demokratik, laik. SOSYAL bir HUKUK devleti”...

Laikliğin ve demokratikliğin bütün tanımları içinde gizli bir vicdansızlık unsuru olduğu malûm da...

Vicdansızlığın bu kadarını, “SOSYAL HUKUK DEVLETİ” tanımının hiçbir şekline oturtup yediremezsin...

Ayrıca "vicdansızlık" bundan ibaret de değil:

[Süleyman Yaşar, rakamları veriyor (Taraf, 1 Mart): "Türkiye'nin en yoksul yüzde 5'inin ödediği tüketim vergisi yükü, en zengin yüzde 5'inin ödediğinin iki katı... OECD üyesi 30 ülke içinde Meksika'dan sonra gelirin en adaletsiz dağıtıldığı ikinci ülkeyiz." Toplanan vergilerin yüzde 70'e yakını tüketim üzerinden, yani halktan toplanıyor. Dahası, devlete ödedikleri vergileri bizden topluyorlar. Dünyanın en pahalı enerjisini tüketiyoruz, en pahalı suyunu içiyoruz..] (5)

Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor:

[Türkiye’nin AKP iktidarı işbaşına geldiği 2002’de toplam 129.5 milyar Dolar olan dış borcu 7 yılda yüzde 112 oranında artarak 273 milyar Dolara ulaştı.

Türkiye brüt dış borç stoku, 2009 yılının üçüncü döneminde (Temmuz–Ağustos–Eylül) bir önceki döneme göre yüzde 1,8 artarak 273,5 milyar dolara çıktı.

Hazine Müsteşarlığından yapılan açıklamaya göre, Türkiye’nin brüt dış borç stoku 2009 yılının ikinci çeyreğinde (Nisan–Mayıs–Haziran) 268,6 milyar dolar idi.

2009 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla, özel sektör borçlarının toplam dış borç stoku içerisindeki payı 176,3 milyar dolar ile yüzde 64,5 ve kamu kesimi borçlarının payı 83,5 milyar dolar ile yüzde 30,5 oldu. Merkez Bankası borçlarının toplam borç stoku içerisindeki payı ise 13,6 milyar dolar ile yüzde 5 olarak belirlendi. Kamu idarelerinden oluşan Merkezi Yönetim dış borç stoku, 2009 Eylül sonu itibarıyla 74,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.] (6).

86 Yıllık Cumhuriyet tarihi ile bu tarihin son 7 yıllık dönemi olan AKP iktidarı sonucunda halkın ve ülkenin ne hale getirildiğini bu vahim iktisadî tablodan bile okumak mümkünken...

Halâ “çağ atlattık, zıplattık, hoplattık, ekledik katladık” nutuklarıyla işi götürebileceklerini sanıyor ya Ankara’nın egemenleri...

Artık "toplu" olmadıkça gazetelerin üçüncü sayfalarında bile yer bulamayan intiharlar, cinayetler, gasplar taciz ve tecavüzler ile boşanmalar, sokağa terkedilen çocuklar, çığ gibi büyüyen fuhuş belası... Çöken ahlâk, tükenen umutlarıyla 72,5 milyonluk koca bir ülkeyi medya hipnozlarıyla da olsa daha fazla “idare” edebilmenin mümkün olamayacağı yere, boğaz akıntısında dümeni kilitletmiş dev bir gemi gibi sürüklendiğimizi farkeden az sayıda ilim irfan sahibi insan dışında kimse bu gidişin gidiş olmadığını ne görüyor ne de söylüyor...

Söz konusu iktisadî tablonun vehameti, sadece iktisadî alanla ilgili değildir...

Bu tablo bir insanı insan, bir toplumu toplum, bir devleti devlet, bir milleti millet yapan bütün unsurların hızla yokolduğu ve her yönüyle dehşetli bir kaosa doğru hızla sürüklendiğimizin açık işaretlerini de taşımaktadır.

Hızla yaklaşan bu kaostan “yeni bir düzen” çıkarabilecek bir fikir, bir lider ve bir kadro bu ülkenin en acil ihtiyacı haline gelmiştir...

Dipnotlar:

1- Kaynak: http://entellektuel.s4.bizhat.com/viewtopic.php?t=2262

2- Agk.

3- "3000 Aile" tabiri Salih Mirzabeyoğlu'na aittir.

4- Sayın Mahmut Çetin'in Boğazdaki Aşiret isimli eseri http://www.kitapyurdu.com sitesinde şöyle tanıtılıyor:

"Boğazdaki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi'nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi yer yer de Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz.

Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukları, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı.

Boğaz'daki Aşiret! Şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri.

Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller..

Kimlerin kimlikleri. Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar!

Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardı.”

5- Nakleden: Ali Bulaç, “Zenginler, orta sınıf ve yoksullar”, Zaman gazetesi.

6- Odatv


Kaynak: http://millibirlikruhu.blogspot.com/

Cahiliye devrinin Araplarına benzedik..
Ahmet TAKAN
ahmettakan@avazturk.com
28 Nisan 2010

Yazımın başlığı biraz ağır kaçmış olabilir. Bugüne kadar yazdığım birçok yazıda frene basmaya becerebildim.Ama bugün öfkemi bir türlü yenemiyorum.Onun için okurlarımdan peşinen özür diliyorum.

Şu düştüğümüz hale bir bakın!

Yurdun her köşesinden çocuk tecavüzleri, çocuk istismarı,seri cinayetler haberleri geliyor.Artık eskiden 3'ncü sayfa haberleri olarak tanımladığımız ve pek sık rastlamadığımız bu tip haberler(sıralayıp da bir kez daha sinirlerinizi bozmayacağım) gazetelerde manşet, televizyonlarda birinci haber oluyor.

Önce çuvaldızı kendimize batıralım.

Bu haberleri manşetlerine taşıyan medyanın hiç mi günahı yok?

Günahın paylaşımında en büyük payı medyanın alması gerekir. Yıllardır çağrıldığım her toplantıda gırtlak patlattım “aile yapımızı ve nesillerimizi TV ve gazeteler aracılığıyla mahfediyorlar. Türk’ün önce kadın sonra da aile yapısını bozdular mı gerisi kolay” diye. Örnekler verdim;Kaynana Semralardan,abuk sabuk yarışma programlarından,televole programlarından,seviyeli birliktelik haberlerinden,Brezilya dizilerinden.

Benim gibi toplumun geleceğini düşünen nice insan bağırdı durdu.

Ne oldu?

Bizler olduk senaryocu paranoyak, onlar oldu ilerici açılımcı.

Çoluk-çocuk tüm aile hepimizin ayakta olduğu çeşitli zaman dilimlerinde açın televizyonları..Cerahat akıyor..Cerahat.

BBG evlerindeki rezaletleri bile çoktan aştık. Sözde magazin programlarında gizli kameralarla çekilen ve “ünlü felan filaaan,ünlü felan filaaaanla ,falanca restoranda gizlice öpüşürken yakalandı” şeklinde ciyak ciyak anoslarla evlerimizin içine servis edilen yarı pornografik görüntüler.

Yerli diziler daha da rezil.Kim kime sulanıyor,kim kime sarkıyor,kim kimi düdüklüyor belli değil.Her türlü yasak ve gayrimeşru ilişki alenileştirildi.Üvey anasına sarkan gençler,baldızına sulanan enişteler,aklınıza gelecek ve gelemeyecek her türlü rezil ilişkiler.Gençlik ve çocuk dizilerine bir bakın.Görüntülerde porno yok ama gencecik beyinlerin içine neler zerk edildiğine bir bakın.Mesajlarla işlenen şiddet ve porno...Sonrada açın gazete haberlerine bakıverin.O gazetelerde okuduklarınıza bunların hiç etkisi olmadığını mı zannediyorsunuz?..

Ya gazeteler ve internet siteleri?

Bizim gençliğimizde basılan bazı magazin dergileri vardı.Biz onları o zaman porno dergi zannederdik.Kadınları en fazla bikinili görebilirdik.Ara sıra göğüsleri açık kadın resmi koyarlar onlarında üstüne büyük büyük siyah yıldızlar atarlardı.Şimdi gazeteler bir bakın.O zamanın magazin dergileri bugünkü gazetelerin yanında Hayat Ansiklopedisi sayılırlar.Manşetlerdeki hatunların resimleri ve en özel hayatlarının en özel ayrıntıları,arka sayfa güzelleri.Ne ararsanız var!

Artık gazete ve televizyonların yerini alacağına kesin gözle baktığımız sanal alemde işler daha da acı.Ne kanun var ne de sınır.Bakın en ciddi gazetelerin internet sitelerine,en ciddi haber sitelerine..Çıplak hatun veya cinsel içerikli bol fotoğraflı haber koymayan site tık alamıyor.

Sakın bana çağın gerekleri gibi sakil gerekçeleri söylemeyin. Çağın adı ne olursa olsun,hangi çağda olursak olalım tek ve değişmez everensel gerçek bilirim. YÜKSEK AHLAKLI OLMAK.

Hangi çağın hangi şartı bunu ortadan kaldırabilir?

Bu arada ülkeyi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar ne yapıyor?

Sözde gündemlerle, kayıkçı kavgası.

12 Eylül zulmü ile bir nesli dümdüz ettiler üzerinden geçtiler. Gencecik fidanları asıp işi bitirdiler mi?

Arkadan da Turgut Özal felsefesi ile gelecek nesillerin ruhlarını ve beyinlerini yozlaştırdılar.Kafaları boş,pop kültürüne sıvanmış bir gençlik yattılar.Adını da “varoş gençliği“ koyup bir güzel iğdiş ettiler.

Bir milleti toptan yok etmek için ellerinden ne geliyorsa planlı bir şekilde uyguluyorlar.

Ülkemizin yalnızca okyanus ötesinden iktidara getirilen siyasilerle mi yıkıldığını zannediyorsunuz?

Fiili işgalden önce beyinleri ve kalpleri yok edip tutsak alıyorlar, bu arada siyasi işgal alışmalarına devam ediyorlar. Arkasından ne geleceğini söylemek bile istemiyorum.

Bizler Çanakkale’yi ve Kurtuluş savaşını hangi sayede kazandığımızı unutmuş ve o savaşların nasıl dünya milletlerine örnek olduğunu,o yüce değerleri,büyük inancı ve yüksek ahlakı çoluğumuza çocuğumuza anlatamıyor olabiliriz.Ama inanın bana yüzyılıdır kıçındaki tekme acısını unutmayan empeyalistler bu savaşı nasıl kazanacaklarını ,bunun en önemli yolunun da Türk aile yapısını bozmak ve Türk'ün ahlakını yozlaştırmak olduğunu çok iyi biliyorlar.Çünkü onların gençleri Türkün genetik kodlamasını incelerken bizim gençlere Ricky Martin dinletiyorlar.

Biraz da okullarımıza eğilelim..

Okullarımızdaki din dersini yıllardır tartışıp durduk.”Yok efendim seçmeli olsun zorunlu mu olsun,haftada bir saat mı yoksa iki saat mi?” diye.

Sonunda karar kılındı dersin adı Din Kültürü ve Ahlak bilgisi oldu.İlköğretimde iki saat liselerde bir saat.Dersin içeriğine bakın bom boş.Bunu niye yaptık.Batılılar bizi laiklikten uzaklaşmakla ayıplansın diye.Sonra ne oldu “başörtüsü” diye diye iktidara gelen sözde en mukaddesatçı iktidar bir AB sevdası yüzünden “AB formatlarına uyduracağız “ diye müfredatın içini boşaltıverdi.Tam adamların istediği gibi.

Ey! ılımlı İslamcılar gidin de kapılarında dilinizin pelesenk olduğu o AB ülkelerinin çocuklarına din eğitimini nasıl verdiğine (çek-senet takip etmekten fırsat bulursanız) bir bakın..

Daha Nisan ayındayız. Gidin okulların içler acısı halini,öğretmenlerin perişanlığını,öğrencilerimizin pejmürdeliğini bir görüverin.Bir dönemde 10 gün okula gelmeyen öğrenciye okul idareleri, “bu öğrencini devamsızlığı devamsızlık sayılmaz ki “ diyorlar.

Nimet Çubukçu diye bir Milli Eğitim Bakanımız var. Göreve geldiğinden beri hangi icraatını hatırlıyorsunuz?Okullarda bir anket yapın “ Milli Eğitim Bakanı kim?” diye bırakın öğrencileri kaç öğretmen adını doğru yazar acaba?

Kadın ve aileden sorumlu Selma A.Kavaf ne yapar? Bileniniz var mı?

RTÜK ne yapar?

Bunu bildiğim kadarı ile ben cevaplayayım;

Yandaş TV'ler için düzenlemeler ve kolaylıklar...(gerisi için burada frene basacağım)

Diyanet İşleri Başkanlığı ,İmam-Hatip tayinleri ve cuma hutbelerini hazırlama dışında ne iş görür?

Televizyonlarda soytarı kılıklı,lakabı hoca olan, cukkayı doldurmaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan bir sürü adam, en kutsal inancımızı saçma sapan şeylerle tahrip ederken bunlar ne yaparlar?

Diyanetin televizyonlara göndereceği hiç mi yetişmiş insanı yok? Diyanetteki muhterem hocaefendiler şu günlerde televizyonlara çıkıp konuşup; il il,ilçe ilçe dolaşıp konferans vermeyeceklerde hangi gün işe yarayacaklar?

Olur mu canım? Sen ben kavgası yapıp,Diyanette yumuşak koltuk kapmak ,iktidarın en ballı bakanlıklarına yatay geçiş yapmak varken bunlarla kim uğraşır!..

Yaygın,örgün,din her türlü eğitimden elinizi eteğinizi çekin.Bırakın her türlü işinizi cemaatler halletsin.Onlarda kursun rant düzenlerini.Din adına palazlanıp semirsinler.Sonra oturun bir köşeye devletçilik oynayın.Ara sıra da timsah gözyaşları dökün.

Tabii kolay mı, ülkeye giren kara paranın paylaşımını yapmak, memleketin tüm varlıklarını satmak,nasıl bir tezgah kurarız da kime ne ithal ettirip voleyi vururuz diye organizasyonlar yapmak?

Bazılarını tuzu kuru nasılsa? Onların çocuklarına ABD ve İngiltere'de her türlü imkanlar (tedavi hizmetleri de dahil!) hazır...

Bizim çocuklarımızın vatanı burası,Türk toprakları.Bizim çocuklarımızın doğdukları yerde ölecekleri yerde beli:TÜRK YURDU!

Tekrar tekrar altını çiziyorum. Çocuklarımıza mutlaka cahiliye devrini okutun ve öğretin.İki cihan güneşi Peyagember efendimiz Hz.Muhammed'in (S.A.V) ahlakını ve yaşayışını çocuklarımıza tekrar tekrar öğretin.Hz Ali'yi,Hz Ömeri,Sehabenin yaşayışını anlatın.Bunun yanında asırlarca dünyaya hakim olmuş medeniyet götürmüş Türk'ün töresini beyinlere kazıyın.

Bakın o zaman bu sözde Müslümanların bize yaşattığı cahiliye karınlığını yüksek ahlaklı Müslüman-Türk genci bir çırpıda nasıl kökünden kazıyor. Aynı Çanakkale de olduğu gibi bu İngiliz tipi Müslümanlara ve onların patronlarına nasıl bir daha “ geldikleri gibi giderler “ dersinin en esaslısını veriyor...

Avaztürk

Liseli genç kızı sokak ortasında üzerine benzin dökerek yaktı

04 Mayıs 2010 Çorum'da liseli genç kızı sokak ortasında üzerine benzin dökerek yakan zanlı adliyeye sevk edildi.
Edinilen bilgiye göre, Garantivevler 20. Sokak'ta bugün sabah saatlerinde meydana gelen olayda O.K. (24) adlı genç, sevgisine karşılık görmediği lise öğrencisi N.E.'yi sokak ortasında üzerine benzin dökerek yaktı. N.E. adlı genç kızın saçları ile yüz ve göğüs bölgesinde yanıklar meydana geldi. Vücudunda yüzde 35 oranında yanık olduğu belirlenen genç kız, Çorum Devlet Hastanesi'nde yapılan ilk müdahalenin ardından ambulansla Samsun'a sevk edildi. Olaydan sonra kaçan O.K. ise polisler tarafından kısa sürede yakalanarak gözaltına alındı. Zanlı O.K., emniyetteki sorgusunun ardından adli makamlara sevk edildi. Zanlının adliyeye sevki sırasında rahat tavırları dikkat çekti. netgazete
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FİKİR YAZILARI Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com