EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Hz. Muaviye

 
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ŞERİAT
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Nis 21, 2009 10:30 pm    Mesaj konusu: Hz. Muaviye Alıntıyla Cevap Gönder

Hz. Muaviye kimdir


Onu kötü zannetmekten çok sakınınız çünkü Hz. Muaviye sahabedir. Onun sahabe olduğunda şüphe yoktur.

Hz. Muaviye , Peygamber efendimizin kayınbiraderi ve vahiy kâtibi idi. Resulullahın zevcelerinden Habibe validemizin kardeşidir. Eshab-ı kiramın büyüklerindendir. Öleceği zaman, Resulullahın kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıp, hazinesinde saklamış olduğu, Resulullahın saç ve tırnak kesintilerinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilmesini vasiyet etmişti. 18 nisan 680 tarihinde vefat etti. Kabri Şam’dadır.


Hz. Muaviye, Hz. Peygamber (a.s.v)'den yüz altmış üç hadis rivayet etmiştir. O, bazı hadiseleri diğer sahabelerden rivayet ettiği gibi, diğer sahabelerde ondan hadis rivayet etmiştir. İmam-ı Nevevi onun hakkında şöyle demiştir: "Hz. Muaviye, Hudeybiye günü müslüman oldu. Müslümanlığını anne ve babasından gizli tuttu. Hz. Peygamber (a.s.v)’le Huneyn savaşında bulundu. Hz. Peygamber (a.s.v)'e gelen vahyi yazan katiplerden biriydi."

Sahabe-i Kiram dünyevi endişelere kapılarak veya birbirlerine hased ederek ihtilaf" etmemiştir. Nitekim Şeyh İbn-i Hacer, Savaik adlı kitapta der ki;

"Hz. Muaviyenin Hz. Ali ile çekişmesi, içtihad yollu yapılan bir çekişmedir. Bilindiği gibi, içtihad yapan bir müçtchid içtihadında isabet ederse iki sevap, isabet edemezse bir sevap alır. Burada Hz. Ali içtihadında isabet ettiği için iki sevap, Muaviye içtihadında hata ettiği için bir sevap almıştır."

İmam-ı Rabbani (k.s) 251. mektubunda şöyle demiştir;

"Bu mesele de en doğru ve sağlam yol, Hz. Peygamber (a.s. v)'in arkadaşları arasında cereyan eden hususlarda susmaktır ve onların çekişmelerinden konuşmamaktır."

İmam Muhammed, Siyer-i Kebir isimli eserde Hz. Peygamber (a.s.v)'in şu Hadis-i şerifini rivayet etmiştir.

"Ashabım hakkında Allah-u Teala'dan korkun! Onları hedef edinmeyin. Kim onları severse, muhakkak beni sevmiş olur ve kim onlara eziyyet ederse, bana eziyyet etmiştir." (Tırmizi)

Sonuç olarak Hz. Peygamber (a.s.v)'i seven bir kimse sahabeleri hayırla anmak mecburiyetindedir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.v) yukarıda geçen Hadis-i şerifte buyurduğu gibi; "Kim onları severse beni sevmiş olur." buyurmuştur.

Ona dil uzatmak tehlikesine düşmeyiniz. Haram işlemiş olursunuz!
Ebû Dâvüdün bildirdiği hadis-i şerifte,

(Eshâbıma dil uzatmayınız! Uhud dağı kadar altun sadaka verseniz, onların bir avuç arpa sadakalarının sevabı kadar olamaz!) buyuruldu.

Ebû Ali Dekkat (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki:
" Her insanın üçyüz almış damarı vardır. Eğer üçyüz ellidokuz damarı Peygamber Efendimizin ( Sallallahü aleyhi ve sellem ) Eshab-ı kiramına muhabbet, bir tanesi Peygamberimizin ( aleyhisselâm) Eshabından birine düşmanlık, sevgisizlik üzere bulunsa, ölüm zamanında emir gelir ve canını o bir damardan alırki, bunun bozukluğu sebebi ile dünyadan imansız gider." [Muhammed Rebhâmî - Riyâd’ün Nâsihîn]


Hz. Muaviye, Peygamber efendimizin kâtiplerinden idi. Yazısı güzel idi. Fasih, halim, vakur idi.
Zeyd ibni Sabit diyor ki: Muaviye, Cebrailin getirdiği vahyi ve Peygamber efendimizin mektuplarını yazardı.

Fahr-i âlemin emniyetlisi idi. Bu yüksek rütbe, derecesinin ne kadar yukarı olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar.

Abdullah ibni Mübarek hazretlerinin ilminin derecesini bilmeyen bir müslüman yoktur. Din imamı idi. Her ilimde ileri, her işi ilmine uygun idi. Peygamberimizin ilmine tam vâris idi. İşte bu büyük âlim buyuruyor ki: (Hz. Muaviye, Resulullahın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülaziz’den bin kere efdaldir.)

İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Hz. Muaviye’nin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, Veysel Karani’nin ve Ömer bin Abdülaziz’in doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni As’ın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.) [cild.1, m.120]

Din-i İslamın en büyük âlimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretleri de buyuruyor ki:

(Şüphe yoktur ki, Hz. Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyle büyüklerindendir. Peygamber efendimize nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremleridir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurdu. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resulullahın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz.) [Sava’ik-ul-muhrika]

Hz. Muaviye, Huneyn Gazasında Resulullahın önünde babası ile birlikte kahramanca çarpıştı. Tebük Gazvesine katıldı. Veda Haccında bulundu. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanlarında Suriye taraflarındaki savaşlara katıldı. Hz. Ömer, onu Şam valisi yaptı. Hz. Ömer zamanında 4 yıl, Hz. Osman zamanında 12 yıl, Hz. Ali zamanında 5 yıl, Hz. Hasan zamanında altı ay Şam’da 21.5 sene vali oldu. [41.] senede, Kufe’de halife seçildi. 19 sene, dört ay halifelik yaptı.

Aklı, zekası, fesahatı, sabrı, yumuşaklığı, ikramı, cömertliği fevkalade çok idi. Müslümanların başına geçeceği, hadis-i şerifte bildirildi. Kendisinden çok hadis-i şerif alındı, kitaplara yazıldı. Bu da, büyüklüğünü ve kendisine güvenildiğini göstermektedir.

İslamiyet’in yayılmasında kıymetli ve pek çok hizmetlerde bulundu. Miladi 662’de Sicistan’ı, 663’de Sudan’ı, bir sene sonra Afganistan’ı, Kâbil şehrini ve Hindistan’ın kuzey kısmını, 665’te Tunus’u (Afrikiyye’yi) aldı. 668’de gemilerle gittiği Kıbrıs’ı ve iki sene sonra da İran’daki büyük Kuhistan eyaletini fethetti. Yine aynı sene Bizans İmparatoru Dördüncü Kostantin zamanında, oğlu Yezid’i büyük bir ordu ile İstanbul’un fethi için gönderdi ve şehir kuşatıldı. Kostantin, her sene büyük miktarda vergi vermek şartıyla barış yapmak zorunda kaldı.

673’de Ubeydullah bin Ziyad’ı Horasan’daki orduya kumandan yapıp, Ceyhun Nehrini develerle geçerek Buhara’yı aldı. Hz. Ömer tarafından fethedilen Kudüs hıristiyanlara geçince, Hz. Muaviye şehri tekrar ele geçirdi. Yemen, Mısır, Kayrevan, Irak, Azerbaycan, Anadolu, Horasan ve Maveraünnehire hakim oldu. Müslümanlar tarafından çok sevildi.
Peygamber efendimiz, Hz. Muaviye’ye, (Ey Muaviye! Memleketlere hakim olduğun zaman, iyilik et!) buyurmuştur. Resulullahın sohbeti ve hayır dualarının bereketiyle, İslamiyet’in tesir sahasını çok genişletti ve İslamiyet’ten hiç ayrılmadı.

Hz. Muaviye, uzun boylu, beyaz tenli, heybetliydi. Güzel konuşur, adaletli davranırdı. Çalışkan, gayretli, azimliydi. Arabistan’da meşhur olmuş dört dâhi Sahabiden birisidir. Sanki her bakımdan devlet başkanı olmak için yaratılmıştı.

Hatta Hz. Ömer, Hz. Muaviye’ye her bakışta; Bu, ne güzel bir Arap sultanıdır derdi. Cins atlara biner, kıymetli elbiseler giyerdi. Resulullahın sohbetinin bereketiyle şeriattan hiç ayrılmazdı.

Hz. Ali onun hakkında; Muaviye’nin idaresini kötülemeyiniz! Zira onu kaybederseniz başların koptuğunu ve düştüğünü görürsünüz buyurmuştur. (Kısas-ı Enbiya, Mirat-i Kâinat, Medaric-ün-nübüvve)

Hz. Ali ile birbirlerine beddua ettikleri asla doğru değildir, bunu ibni Sebecilerin uydurmuş olduğu kıymetli kitaplarda yazılıdır. Yalan olduğunu şu âyet-i kerime de açıkça bildiriyor:

(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]

Birbirlerine karşı merhametli olan, birbirini seven insanlar birbirlerine beddua eder mi hiç? Hâşâ Allah yalan mı söylüyor?

Peygamber efendimizin kayınbiraderi olan Hz. Muaviye, Peygamberimizden hayır dua almış ve övülmüştür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İşlerinizde Muaviye’yi bulundurunuz. Çünkü, o kavi ve emindir.) [Tathir-ül-cenân]
(Ümmetimin en halimi ve cömerdi Muaviye bin Ebu Süfyan’dır.) [İ.Süyuti]
(Muaviye’nin mülk sahibi olmasına fazla zaman geçmez.) [Deylemi]

Hz. Hasan diyor ki:
Resulullah, (Bir gün gelir, Muaviye devlet başkanı olur) buyurdu. (Deylemi)

(Ya Rabbi, onu [Muaviye’yi] hâdi ve muhdi eyle) [Tirmizi] (Yani, Onu doğru yola ulaştır ve doğru yola ulaştırıcı eyle!)

(Ya Rabbi, ona [Muaviye’ye] kitap öğret, ülkelere sahip et ve azaptan koru.) [İ.Ahmed, Taberani, Ebu Nuaym, Ebu Ya'la, İ.Asakir]

Ebu İdris el-Havlani anlatır:
Hz. Ömer, Umeyr İbnu Sad’ı Humus valiliğinden azledince yerine Muaviye’yi tayin etti. Halk, "Umeyri azledip Muaviye’yi mi tayin etti" diye mırıldandı. Umeyr; "Muaviye’yi hayırla yâd edin. Zira ben Resulullahın, (Allah’ım, onunla (insanlara) hidayetini ulaştır!) dediğini duydum dedi. (Tirmizi)

İbnu Meryem el-Ezdi anlatır:
Muaviye’nin yanına girmiştim. Bana, seni hangi rüzgar attı diyerek ziyaretimden memnuniyeti izhâr etti. Ben de, Resulullahtan işitmiş olduğum şu hadisi size hatırlatmayı düşündüm dedim:
(Allah kime Müslümanların işlerinden bir şeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarını, isteklerini, darlıklarını giderirse, kıyamet gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarını giderir.) Râvi der ki, bunun üzerine Hz. Muaviye insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek üzere görevliler tayin etti. (Tirmizi, Ebu Davud)

Âmir İbnu Sa'd babasından naklen anlatır:
Resulullah Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rekat namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Buyurdu ki:
(Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi.) [Müslim]

Resulullahın torunlarından seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyuruyor ki:
(İmam-ı Ali şehid olunca, imam-ı Hasan müslüman kanı dökülmemesi ve rahat etmeleri için hilafeti bırakmak istedi. Muaviye’ye teslim eyledi. Onun emirlerine tâbi oldu. O günden itibaren Muaviye’nin hilafeti hak ve sahih oldu. Böylece, (Bu oğlum seyyiddir. Allahü teâlâ, onun ile, müminlerden, iki büyük fırka arasını bulur, barıştırır) hadis-i şerifinin manası meydana çıktı. Muaviye de, imam-ı Hasan’ın tâbi olması ile, dine uygun halife oldu. Böylece, müslümanlar arasındaki bütün anlaşmazlık sona erdi.) [Gunye]

Hz. Hasan, hilafeti kendi arzusu ile Hz.Muaviye’ye bıraktı. Onu halife olmaya layık görmeseydi, hilafeti bırakmazdı. Onunla harp ederdi. Hz. Hasan, layık olmayan birine hilafeti bıraktı, demek, Hz. Hasan’ı kötülemek olur. (H.S. Vesikaları)

Hadis imamlarından İbni Asakir bildiriyor ki:
Resulullah, Muaviye’ye, (Benden sonra, ümmetimin üzerine hakim olursun. O zaman, iyilere iyilik et, kötüleri de affet!) buyurdu.

Hz. Ali, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) hadis-i şerifini hatırlasaydım, Muaviye ile savaşmazdım buyurdu.

İmam-ı Beyheki de diyor ki: Hz. Ali buyurdu ki, Resulullahtan işittim, (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)

İmam-ı a'zam hazretleri, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu.
İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M.Rabbani c.2, m.96)


Hz. Muâviye ömrünün son günlerinde okuduğu bir hutbede şunları söyledi:

“Ey insanlar! Üzerinizde çok kaldım. Sizi usandırdım. Artık ayrılmak istiyorum. Siz de benden ayrılmak ister oldunuz. Fakat size benden daha iyisi gelmez. Nitekim benden evvel gelenler, benden daha iyi idiler. Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da ona kavuşmak ister. Yâ Rab! Sana kavuşmak istiyorum, sana kavuşmamı nasib eyle! Beni mübârek ve mes’ud eyle!”

Bkz. Canan İbrahim, Kütüb-i Sitte muhtasarı tercüme ve şerhi XIII. 30-33; I. 518-530


http://www.sorularlaislamiyet.com/su...ow_qna&id=2979


MESNEVİDEN


MUAVİYE İLE ŞEYTAN

Halkın gelip gitmesinden yorulan Muaviye köşkünün kapısını içeriden kilitleyerek uykuya daldı. Ansızın birisi uyandırdı kendisini ama , gözlerini açınca sır oldu , ortadan kayboldu. Kendi kendine :
-Köşke kimse giremez. Bu küstahlıkta , bu cürette bulunan kim acaba? diyerek söylenirken etrafa bakınmaya başladı. Kapı ardında yüzünü perde ile örtmüş bir herif gördü , sordu :
-Hey sen kimsin ?.. Adın nedir?...
Adam :
-Adım , açıkça söyleyeyim ki ; İblisi Şaki’dir , dedi.
Muaviye :
-Yalan konuşma , doğruyu söyle ; beni niçin uyandırdın?.
Şeytan :
-Namaz vakti gelmişti. Hemen mescide koşman gerek. Mustafa ne diyor :”Acele edin , ibadetleri vaktini geçirmeden yapın!...”
Muaviye :
-Hayır , hayır senin böyle bir maksadın olamaz. Bir hayra vesile olmana imkan var mı?... Hırsıza nasıl inanabilirim ?...
Şeytan :
-Niçin şaşırıyorsun , dedi. Biz evvelden melek değilmiydik?... İlk sevgi unutulur mu , ilk sanat gönülden çıkar mı ?... Biz de bu şarabın sarhoşlarından , bu kapının âşıklarındandık!... Varlığımız O’nun Fazl ve İhsanından değil midir?... Beşiğimi kim salladı , kim yetiştirdi beni?... Ayrılık bile , vuslatın kadrini bilmek içindir!...
Muaviye :
-Doğru , ama bunlardan senin payın eksiktir. Sen benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu vurdun. Hem ateşle neft olasın , hem de yakmayasın , imkan var mı?... Sana bütün hırsızların üstadı demişler , işte lanet budur. Hilelerin saymakla bitmez ; Nuh’un kavmi senin hilenden feryada düşmüştür ... Ad kavmine rüzgarı sen yolladın ... Lût kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun... Nemrut’un beyni senin yüzünden döküldü ... Firavun’un aklının körleşmesi , Ebuleheb’in de, Ebucehil’in de düştüğü haller senin yüzünden değil mi?... Bunlardan ancak Allah’ın sakladıkları kurtulmuştur.
Şeytan :
-Böyle düşünme. Ben mihenk taşıyım. Hak beni ; halisle kalpı ayırmak için yarattı. Söyle , sahte olanın yüzünü ne zaman kararttım?... Kurt ceylandan bir yavru doğursa , onun cinsinden şüphe edilir. Önüne kemik ve ot koy , hangisine çabuk giderse o cinstendir. Kahırla lûtuf ta eş oldu , birinden hayır , diğerinden şer doğdu. Otla kemiği gösterdiğinde , tene mi , cana mı koşuyor görürsün?... Güzeli çirkin yapabilir miyim?... Rab değilim ki ben!. Hintli aynayı , adamı kara suratlı gösteriyor diye kırdı. Ayna dedi ki : “Suç benim değil ki , sen yüzümü cilalayanı , beni gammaz yapanı bul!... Güzel kim , çirkin kim olduğunu söylemem için beni doğru sözlü O yaptı!...”
Muaviye :
-Ey yol kesici!... Sen bir dolandırıcısın!... Boşuna delil getirerek beni kandırmaya çalışma. Başaramazsın. Her sözünde yüz binlerce sihir olan fitneci İblis ; doğru söyle , niçin beni uyandırdın ?...
İblis :
-Kötü zan sahibi olan kişi , ne söylense de doğruyu işitmez. Ahmakla konuşmak deliliktir. Ey ahmak kişi ; neden benim şerrimden Allah’a ağlayıp sızlanıyorsun?... Sen o aşağılık nefsinin şerrinden ağla. Sonra da suçu yokken İblis’e lanet edersin. Niçin o şeytanlığı kendinde görmezsin. Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder. Bana suç bulma, ben kötülükten de , hırstan da , kinden de usandım. Bir kere kötülük ettim hala pişmanım. Gecem gündüz olsun diye bekler dururum.
Muaviye :
-Doğruluktan başka hiç bir şey seni elimden kurtaramaz. Doğruyu söyle elimden kurtul. Hilelerinin aldatamaz beni.
İblis :
-Ey hayal kuran , düşüncelere dalan !... Doğruyu , yalanı nasıl anladın?.
Muaviye :
-Nebi sahte ile gerçeği ayırdedecek mihengi vermiştir : “Yalan , kalplerde şüphe uyandırır. Doğru ise kalplere emniyet ve neşe verir!...” buyurmuştur. Beni neden uyandıracaksın ki?... Halbuki sen uyanıklığa düşmansın. Çarmıha gerdim seni, doğruyu söyle , hile yapma. Senden hayır için uyandırmayı ummam.
İblis bunun üzerine lafı ağzında geveleyerek dedi ki :
-Ey muaviye ben seni şunun için uyandırdım ki , cemaate yetişesin de, Nebi’nin ardında namaz kılasın. Eğer namazı kaçırsan , vakit geçse idi bu cihan sana nursuz , kapkaranlık gelecekti. Bu ziyandan dolayı gözlerinden yaşlar dökecektin. Bu dert yüzlerce namaza değer. Namaz nerede , o niyazın ışığı nerede?... O teessüf , o figan , o niyaz yüzlerce namazdan üstündür. İstedim ki öyle bir ah etmeyesin , bu suretle de o yola sahip olmayasın. Ben hasetçiyim. Hasette bulundum.
Muaviye bunun üzerine dedi ki :
-İşte şimdi doğru söyledin. Sen bir örümceksin , ancak sinek tutabilirsin. Ben sinek değil , ak doğanım. Beni ancak padişah avlar. Sen beni uyandırdın ama o uyandırış uykunun ta kendisiydi. Sen beni daha iyi bir hayırdan mahrum etmek için hayra sevk ettin.
Mesnevi : 2.Cilt - Sayfa : 200 -....- 214
http://www.ilahiyatforum.com/forum/m...an-t5351.html?
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Bu forum kilitlendi: mesaj gönderemez, cevap yazamaz ya da başlıkları değiştiremezsiniz   Bu başlık kilitlendi: mesajları değiştiremez ya da cevap yazamazsınız    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> ŞERİAT Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com