EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Sultan Abdülaziz Han

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Mar 29, 2009 9:35 pm    Mesaj konusu: Sultan Abdülaziz Han Alıntıyla Cevap Gönder

29 Mart 2009
Gürkan Hıcır/Akşam

Abdülaziz intihar mı etti öldürüldü mü?

Türkiye darbe tartışmalarıyla çalkalanıyor. Ama bu tartışmalar cumhuriyet tarihimizle sınırlı değil. Osmanlı'nın son döneminde yaşanan darbe girişimi padişahın ölümüyle sonuçlanmıştı. İşte 140 yıl önce Sultan'a yapılan darbe ve bir padişahın hazin öyküsü...

Sultan Abdülaziz, 25 Haziran 1861'de tahta çıktı. Osmanlı büyük bir ekonomik krizin içindeydi. Abdülaziz tahta çıkar çıkmaz, harcamalara kısıtlamalar getirdi. Bu kemer sıkma politikası bir müddet devam ettirilse de, kısa sürede eski günlere dönüldü. Osmanlı Sarayı lüks, gösteriş ve şatafat içinde yaşamaya alışmıştı. Bu zevk ve sefadan vazgeçebilmek mümkün değildi. Öyle ki, Sultan Aziz'in saltanatının son dönemlerinde, Padişah ve saray halkının harcamaları, devletin bir yıllık gelirinin beşte birini oluşturuyordu. Sultan Aziz, devlet teşkilatında köklü reformlar yapıyordu. Yapılan reformlar sadece Osmanlı devlet teşkilatını değiştirmekle kalmayacak, günümüzün Türkiye'sini de büyük ölçüde etkileyecekti... Eyalet sisteminden vilayet sistemine geçiş, eğitim kurumlarının birliği, ilköğretimin mecburi hale getirilmesi gibi reformların temeli Abdülaziz döneminde atılmıştı.

YATIRIMLARIN SULTANI
Türkiye'de son yılların en çok tartışılan konularından biri olan 'yargı bağımsızlığı'nın ilk ortaya çıkışı da o yıllara rastlar. Şurayı Devlet, Divan-ı Ahkam-ı Adliye ve Divan-ı Muhasebat, Sultan Aziz zamanında kurulmuştur. Yani Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay. Yine son 4-5 yılda sıkça duyduğumuz 'yabancı sermayenin ülkeye girişi'nin temelleri de Abdülaziz döneminde atılmıştır. Bu konuda birçok hukuki düzenleme o dönemde yapıldı. Yabancılara mülk edinme hakkı tanındı. Askeri harcamalara en fazla pay ayrılan dönemlerden biri Abdülaziz'in dönemidir. Sultan Aziz, dünyanın en güçlü donanmalarından birini kurmuştur. Bin kilometrelik demiryolu inşaatı ve telgraf şebekesinin genişletilmesi de dönemin dikkat çeken yatırımları arasındadır. 15 yıl, 4 ay, 19 gün padişahlık yapan Abdülaziz, 30 Mayıs 1876'da tahttan indirildi. Beş gün sonra Ortaköy'deki Feriye Dairesi'nde bilekleri kesik olarak bulundu...

ÖĞRENCİLERİ SOKAĞA DÖKTÜLER
Abdülaziz'in tahttan indirilmesine ve ölümüne neden olan olayların ilk kıvılcımı İstanbul'daki büyük bir öğrenci ayaklanmasıydı. Öğrencilerin tepkisi ilk bakışta gayet masumaneydi.
Yatırımlar için neredeyse birkaç orta halli devletin bütçesi kadar para harcanmıştı. Osmanlı büyük bir borç batağına saplandı. Avrupa'daki alacaklılar, uluslararası sistemde Osmanlı'ya muhalefet etmeye başladılar. Ülke içindeki muhalefet de kaynamaya başlıyordu. Devletin içine girdiği zorlukları fırsat bilen Hüseyin Avni Paşa ve ekibi fırsatı değerlendirmek için kolları sıvadı. İlk adım medrese öğrencilerini sokağa dökmek oldu.
10 Mayıs 1876'da Fatih, Bayazıd ve Süleymaniye medreselerindeki öğrenciler derslere girmedi. Öğrenciler, başkent İstanbul'un dört bir yanına dağılıyordu. Yapılan adeta bir ihtilaldi.
Hüseyin Avni Paşa'nın ekibi tarafından medrese öğrencilerine gizlice dağıtılan paraların karşılığı alınıyordu. Başkentte huzursuzluk yaratılmıştı. Devlet kötü yönetiliyordu. Asker yönetime el koymalı ve Abdülaziz tahttan indirilmeliydi...

SÜRGÜN EDİLEN PAŞA
Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve intihar mı, cinayet mi olduğu bilinemeyen ölümüyle sonuçlanan olaylar dizisinde dört isim öne çıkıyor: 'Hal Erkanı' adı verilen bu grup Hüseyin Avni Paşa, Midhad Paşa, Rüşdü Paşa ve Hasan Hayrullah Efendi'den oluşuyor.
Bu dört isim arasında öne çıkan Hüseyin Avni Paşa'ydı. Tarih yazınımızda, bir devlet adamına yakıştırılacak ne kadar olumsuz özellik varsa Hüseyin Avni Paşa'ya atfedilmiştir; nankör, diktatör, sarhoş, kadın düşkünü, kindar, rüşvetçi vesaire... Bu halinden dolayı Sultan Abdülaziz tarafından, memleketi olan Isparta'ya sürüldü. Fakat tabiri caizse dönüşü muhteşem olacaktı. Bu sürgün, Hüseyin Avni Paşa'nın Abdülaziz'e büyük bir kin ve nefret duymasına neden olmuştu.
İstanbul'daki öğrenci ayaklanmasının ardından Mahmut Nedim Paşa sadrazamlık görevinden alındı. Yeni sadrazam ise Rüşdü Paşa'ydı. Abdülaziz, yaptığı atamalarla adeta kendi sonunu hazırlıyordu. Rüşdü Paşa'nın sadrazamlığının ardından, Hüseyin Avni Paşa seraskerliğe, Midhad Paşa Şura-yı Devlet Reisliği'ne getirildi. Cuntacılar Abdülaziz'in etrafını kuşatmıştı.

Meşrutiyet darbesi değildi
30 Mayıs 1876. Dolmabahçe Sarayı. Saat 04.30.
Boğaz'da şiddetli bir yağmur yağıyordu. Mayıs sonu olmasına rağmen rüzgar öyle sert esiyordu ki neredeyse ağaçlar kökünden sökülüp uçacaktı. Süleyman Paşa komutasındaki 300 harbiye öğrencisi ve Türkçe bilmeyen Arap birlikleri Dolmabahçe Sarayı'nın önüne getirildi. Sarayı kuşatan askerlerin hiçbiri Padişah'ı tahttan indirmek için Dolmabahçe'ye getirildiklerini bilmiyorlardı.
Aynı anda Boğaz'ın diğer yakasında da heyecanlı bir bekleyiş vardı. Cuntacılar Kuzguncuk'ta bir yalıda toplandılar. Ellerinde dürbünle Dolmabahçe'yi izliyorlardı.
Süleyman Paşa, birkaç subayla birlikte saraya girdi. Karşılarında Darüssaade ağası Cevher Ağa vardı. Süleyman Paşa 'milletin Sultan Aziz'i tahttan indirdiğini, yerine Sultan Murad'ın tahta çıktığını, milletin selameti için Sultan'ın Topkapı Sarayına götürüleceğini, derhal Padişah'a durumun bildirilmesi gerektiğini' söyledi.
Abdülaziz, henüz sabah namazına kalkmamıştı. Durum önce Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan'a bildirildi. Pertevniyal Sultan, oğlunu uyandırdığı sırada, donanma top atışlarına başlamıştı. Tahttan indirileceğini anlayan Abdülaziz, hiçbir mukavemet göstermeden hazırlanmaya başladı.
Burada Padişah'ın tahttan indiriliş öyküsüne kısa bir ara verip, bir konuyu açıklamak lazım. Evet, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilişinin arkasında Meşrutiyet yanlıları vardı. Fakat cunta ekibine ve darbenin yapılış biçimine bakıldığında, bunun tam anlamıyla bir Meşrutiyet hareketi olduğu söylenemez. Cunta ekibinin Sultan Aziz'e olan kişisel kin ve nefret duyguları, Meşrutiyet arzusunun çok daha önündedir. Zaten darbenin ardından Meşrutiyet'e geçildiği de yoktu.
ABDÜLHAMİT'İN İNTİKAMI
İşte Abdülaziz'in gafleti de burada ortaya çıkıyor. Önce medrese öğrencilerinin ayaklanmasını büyük bir halk hareketi sanmış, sonra da sadece 63 kişinin bildiği bir darbe girişimine karşılık vermemişti. Abdülaziz ve yakınları alelacele saray rıhtımındaki kayıklara bindirildi. Büyük oğlu Şehzade Yusuf İzzettin Efendi, babasıyla aynı kayıktaydı. Şehzade, o tarihte 19 yaşındaydı ve babasıyla benzer bir kaderi yaşayacağından habersizdi...
Saray halkı da pencerelere toplanmış, Abdülaziz ve ailesinin kayıklara bindirilişini seyretmekteydi. Penceresinden rıhtımı izleyenlerden biri de Şehzade Abdülhamit Efendi idi. II. Abdülhamit, gün gelecek Yıldız Parkı'nda bir mahkeme kuracak ve amcası Sultan Aziz'in intikamını alacaktır.

'Bu cenaze Mehmet Ağa değil her tarafını size gösteremem'
ABDÜLAZİZ için hazırlanan ölüm raporunda Sultan'ın intihar ettiği iddia edilmişti. Karakol binasına getirilen cesedinin yanına ilk gelen doktor, meşhur Marko Paşa'ydı. Askeri Tıbbiye'nin komutanı Marko Paşa, Hüseyin Avni Paşa ile yakın dosttu.
Daha sonra yine bir askeri doktor olan Ömer Bey geldi. Hüseyin Avni Paşa, Marko Paşa'nın ölüm raporunu intihar olarak yazdığını söyleyerek, Ömer Bey'in de imzalamasını istedi. Ömer Bey, cesedi görmeden imzalayamayacağını belirtti. Sonra ne mi oldu dersiniz; Hüseyin Avni Paşa ellerini Ömer Bey'in omuzlarına uzatarak, miralay rütbelerini söktü aldı. Dr. Ömer Bey, ertesi gün Libya'ya sürgüne gönderildi.
Bu kez 19 doktorun imzasını taşıyan bir rapor hazırlandı. Doktorlar yine cesedi tam olarak görememişlerdi. Doktorlardan biri, cesedin tamamını incelemeleri gerektiğini söyleyince, Hüseyin Avni Paşa 'Bu cenaze Ahmet Ağa, Mehmet Ağa değildir, bir Padişah'tır, her tarafını açıp size gösteremem' cevabını verdi. Hüseyin Avni Paşa, en sonunda Dr. Mervan Bey'in yazdığı raporu beğendi ve bu rapor Abdülaziz'in ölümü konusunda resmi tarihimizin tek dayanağı olarak tarihteki yerini aldı.

III. Selim'in katledildiği odayı verdiler
SULTAN Aziz ve ailesi Dolmabahçe'den Topkapı Sarayı'na nakledildi. Orada Abdülaziz'i bir sürpriz bekliyordu. Hüseyin Avni Paşa'nın emriyle Abdülaziz'e Üçüncü Selim Dairesi tahsis edilmişti. Bu daire III. Selim'in kılıç ve hançerlerle katledildiği daireydi. Cuntacılar her detayı düşünüyordu.
FETVAYLA MEŞRULAŞTIRDILAR
Abdülaziz tek kurşun atılmadan tahttan indirilmiş ve 'kafes'e koyulmuştu. Şimdi sırada şeyhülislamın onayı vardı. Darbe, fetvayla da desteklenmeliydi. Fetva Emini Filibeli Kara Halil Efendi, Midhad Paşa'nın tanıdığıydı. Kara Halil 'Abdülaziz'in tahttan indirilmesi için çarşaf kadar fetva yazarım' diyerek sorunu çözdü. Fetvada Abdülaziz'in şuurunun bozuk olduğu, dinden saptığı ve devlet hazinesini şahsı için kullandığı iddia ediliyordu.
Abdülaziz'in yerine tahta Murad geçirilmişti. Murad, amcası Abdülaziz'in tahttan indirilmesini desteklemişti, fakat ona kötü muamele edilmesini istemiyordu. Amcasına haber göndererek, bütün istek ve ihtiyaçlarını karşılayacağını bildirdi. Abdülaziz, Topkapı Sarayı'nda kalmak istemiyordu. Yeğeni Sultan Murad'a haber göndererek Ortaköy'deki Feriye Sarayı'na naklini istedi. İsteği kabul edildi. Fakat Ortaköy'de de durum Topkapı'dan farklı olmayacaktı. Güvenlik yine had safhadaydı. Abdülaziz ve ailesi, sarayın bahçesine inemez duruma gelmişlerdi. Ortaköy'deki derin sessizlik yerini feryatlara bırakacaktı. Padişah bilekleri kesilmiş halde bulundu.

Yolunan sakallar ve kloroform kokusu
GEREK Yıldız Mahkemesi, gerek o tarihlerden günümüze kadar olan gelişmeler, anılar, yazılıp çizilenler, Abdülaziz'in intihar etmediği, ihtilali gerçekleştiren cuntacılar tarafından öldürüldüğü fikrini güçlendirmektedir. Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan, Yıldız Mahkemesi'ne verdiği yazılı ifadede, Feriye Sarayı'ndayken oğlunun kendisine şu sözleri söylediğini bildirmişti: 'Bir memlekette iki padişah olmaz Valide. Beni tahttan indirmek, elbette öldürmek içindir.'
Abdülaziz'in öldürüldüğünü iddia edenlerin temel dayanaklarından biri, intihar eden birinin iki elinin bileklerini kesemeyeceği. Gerçi önümüzde Beşir Fuad gibi, bir bileğini kestikten sonra diğer eliyle hissettiklerini yazan bir vaka var. Asıl ilginç olan, Abdülaziz'in birkaç dişinin düşmüş ve sakalının bir kısmının yolunmuş olması. İntihar tezini savunanlar Abdülaziz'in dişlerinin çürük olduğunu söylese de, sakalın yolunmuş olması odada bir mücadele yaşanmış olma olasılığını güçlendiriyor.
Bu noktada Münevver Ayaşlı'dan bir alıntı yapalım: 'Feriye Sarayından alınıp Beşiktaş Karakoluna götürülen Padişah henüz hayatta imiş ve birçok mühim zevat Padişahı görmek üzere Beşiktaş Karakoluna gitmişler. Bu meyanda İngiltere Büyükelçisi de karakola gelmiş, gelmesiyle çıkması bir olmuş. Kapıdan çıkarken, padişahı görmeye gelen Hassa Müşiri Rauf Paşa ile burun buruna geliyor ve Sefir, Rauf Paşa'ya: 'Hala o kadar keskin kloroform kokuyor ki, içerde fazla duramadım, kokudan içime fenalık geldi' diyor.' (İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim, Münevver Ayaşlı, Timaş Yayınları, İstanbul 2002, S. 35)
Kloroformun varlığı doğruysa, bu padişahın zehirlenmeye çalışıldığı ihtimalini güçlendiriyor.

İşte Obama'nın Bahsettiği Anıt
07 Nisan 2009 08:28

TBMM'de tarihi bir konuşma yapan ABD Başkanı Obama, Sultan Abdülmecid'in Washington'a yaptığı jestten bahsetmişti. İşte o anıtın hikayesi ve fotoğrafı..

ABD Başkanı Obama, TBMM'de yaptığı konuşmada 150 yıl önce İstanbul'dan Washington'a yapılan bir jeste gönderme yaptı. İşte o anıtın hikayesi.

Amerika'nın başkentinde yükselen ve 'Washington Anıtı' diye bilinen 168 metrelik dikilitaşta Sultan Abdülmecid'in tuğrasıyla beraber Türk hat sanatının en büyük isimlerinden birinin, Ayasofya Camii'ndeki dünyanın en büyük hat levhalarının sahibi Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin de bir yazısı yeralıyor.

İKİ PARTİDE YAPILDI

Amerikalılar, ülkelerinin kurucusu olan George Washington'ın hatırasına inşa edilecek bir anıt için proje yarışması açtılar. Yarışmaya o zamanın önde gelen mimarları katıldı, birbirinden değişik projeler geldi ve bu projeler arasından Güney Carolinalı mimar Robert Mills'in teklifi kabul gördü. Mills'in projesine göre anıt eski Mısır dikilitaşlarının bir benzeri ama çok daha yükseği olacak, bu dikilitaş geniş bir alanın ortasında yeralacak ve etrafına başkanlarla milli kahramanların heykelleri dikilecekti.

Proje daha sonra kısmen değiştirildi, etrafının boş olmasına karar verildi ve anıtın temeli 1848'in 4 Temmuz günü atıldı.

İnşaata altı sene boyunca devam edildi ama 1854'te bu işe ayrılan paranın yetmemesi ve anıtın siyasi gruplar arasında çekişme sebebi olması üzerine yapıma ara verildi. Derken Amerikan iç savaşı patlayınca verilen ara daha da uzadı ve inşaata ancak 1876'da, zamanın başkanı Grant'ın yayınladığı bir kararname sayesinde yeniden başlanabildi. Masrafları federal hükümet karşılayacak ve anıtı Savaş Bakanlığı'nın kadrosundaki mühendisler tamamlayacaklardı.

İnşaatın ikinci aşaması dokuz sene sürdü. Dikilitaş 18 metreye yükseltildi, içerisine 897 basamaklı demir bir merdiven ile bir de asansör yerleştirildi ve resmi açılış 1885'in 21 Şubat'ında yapıldı. Anıt üç sene sonra, 9 Ekim 1888'de halkın ziyaretine açıldı. Washington'un sembollerinden biri olan anıtı, o tarihten buyana hergün binlerce kişi ziyaret ediyor.

Dikilitaşın üzeri Maryland'dan getirilen mermerlerle kaplanmış ama yukarılara doğru mermerin üzerine daha başka parçalar da yerleştirilmişti. Bunlar, anıtın üzerinde isimlerinin yeralmasını isteyen bazı dost memleketlerin, dış cepheye yerleştirilmesi için gönderdikleri ve mermerden imal edilmiş olan hediyelerdi.

Dost ülkelerin anıta katkıda bulunmaları talebi, aslında Amerikan Dışışleri Bakanlığı'ndan gelmişti. Bakanlık, Washington'da bulunan yabancı ülke temsilcilerini dikilitaşın inşaatından haberdar etmiş, taşın aslında sadece Amerika'nın değil, bütün memleketlerin özgürlük sembolü olduğunu söylemiş, anıtın dış yüzünde temsil edilmek istedikleri takdirde, gönderecekleri hatıraların mermere monte edileceğini duyurmuştu.

Posta masrafı 390 kuruş

O dönemde Amerika ile iyi ilişkiler içerisinde olan birçok memleket, dünyanın bu en büyük dikilitaşında kendi ismimlerinin de yeralması için, Washington'a birbirinden kıymetli mermer plakalar yolladılar. Zamanın Çin İmparatoru, üzerinde George Washington'u öven Çince ifadelerin yeraldığı büyük bir levha, káğıt üzerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı görünen ama aslında bağımsız bir devlet gibi hareket eden Mısır'ın Kavalalı Mehmed Ali Paşa soyundan gelen valisi de, tarihi İskenderiye Kütüphanesi'nden kalma bir geniş mermer gönderdi. Yunan Kralı eski Yunanca ile yazılmış bir kitabe, Kuzey Afrika'daki yerel beylerden biri Kartaca'dan kalan ve meyve ağacı altında bekleyen bir atlıyı resmeden son derece nadir bir kabartma, Yunan kilisesi de eski Mısır dönemine ait 3 bin senelik bir heykel yolladı ve hediyelerin hepsi, anıtın üst tarafına doğru yerleştirildi.

Bir başka hediye de İstanbul'dan, Osmanlı hükümdarı Sultan Abdülmecid'den gelmişti: Mermer üzerine işlenmiş son derece güzel bir hat, yani yazı.

Amerikalılar, dikecek oldukları büyük sütundan Osmanlı Devleti'nin Washington'daki temsilcisi Emin Bey'i de haberdar etmiş ve 'Majesteleri Sultan hazretleri taşın üzerine yerleştirilmek üzere bir hediye gönderecek olduğu takdirde, bunu zevkle kabul edeceklerini' söylemişlerdi.

Emin Bey, Amerikan Dışişleri'nin talebinden İstanbul'u haberdar etti ve zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid, Türkiye'nin sütunda üzerinde Amerika hakkındaki iyi temennilerin yazılı olduğu bir 'hat' ile temsil edilmesine karar verdi. Hat, o devrin büyük hattatı sayılan Kazasker Mustafa İzzet Efendi'ye yazdırıldı ve daha sonra etrafı devrin süsleriyle bezenmiş bir mermere işlendi, mermerin üzerine de Sultan Abdülmecid'in tuğrası kondu. Levhada 'Devám-ı hulleti te'yid için Abdülmecid Hán'ın / Yazıldı nám-ı páki seng-i báláya Vaşington'da' yani 'Abdülmecid Han'ın temiz adı, dostluğun devamını göstermek için, Washington'da dikilen bu yüksek taşa yazıldı' denmekteydi.

Levha 1853'te bir gemiyle Amerika'ya gönderildi, taşıma masrafı olarak o zamanın parasıyla 390 kuruş ödendi ve inşaat tamamlanınca Washington Anıtı'nın üzerine yerleştirildi. Sultan Abdülmecid'in mermere hakkedilmiş tuğrası, ismi ve Amerika hakkındaki iyi temennileri, o zamandan beri anıtın üzerinde duruyor.

(Murat Bardakçı'nın 18 Mayıs 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazısı)
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> OSMANLI TARİHİ Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com