EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Darwin'in evrim teorisi

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pzr Şub 15, 2009 12:55 am    Mesaj konusu: Darwin'in evrim teorisi Alıntıyla Cevap Gönder

Yiğit Bulut/Vatan

Evrime inananlara inanamıyorum!

Sevgili dostlar, iki gün önce “kızım neden evlenmiyor” başlıklı yazıda “hayatta tesadüf olamayacağını” daha doğrusu “tesadüflerin” matematiksel olarak “nasıl imkansız” olduğunu “bir genç kızın” 40 milyon kişide “aradığını” bulma ihtimali üzerinden tartışmış ve “matematik olarak” imkansız görünenlerin, nasıl olabildiği noktasında konuyu bırakmıştım. Kaldığımız noktadan itibaren sizden birçok mesaj geldi. Çok önemli katkılarda bulundunuz...

Bugün “aynı olasılık” hesaplarını “evrensel yasalara, doğaya, maddenin ve hücrenin yapısı” gibi konulara uygulamak istiyorum. Daha doğrusu iki kişinin, “minimum ortak aranan şartlarda” akıl-bilinç-istek-duygularını kullanarak dahi “birlikte olmalarının” matematiksel olarak ne kadar “zor” olduğundan yola çıkarak; “milyarlarca hücrenin mükemmel bir şekilde biraraya gelişini” tartışmak istiyorum. Kimilerine göre bu “bir zekanın bilinçli biraraya getirmesi”, kimilerine göre “random-raslantısal” bir “gelişme” yani “evrim”!

Dostlarım, canlı hücre yapısını bırakın bir kenara “sadece bir atom” alalım, yanlış anlamayın “atomu da” örneklemede kullanmayacağım. Sadece içine bakalım ve “raslantı sonucu milyon yıllar sonucu oluştu” denilen “elektron” yapısını inceleyelim... Bir atom içinde en çok dikkat çeken nokta, çekirdeği elektrik yükünden oluşan bir zırh gibi kuşatan elektronların atomun içinde en ufak bir kazaya yol açmamaları! Olsa ne olur? Felaket olur! Madde olmaz! Biz olmayız!

AMA... Felaket sınırında “dolaşan” matematiksel olarak “olması ihtimali” yüksek olan böyle bir kaza asla gerçekleşmez ! Matematiksel olarak “mümkündür” ama olmaz! Tüm işleyiş mükemmel bir düzen ve kusursuz bir sistem içinde devam eder. Çekirdeğin çevresinde saniyede 1.000 km. gibi akıl almaz bir hızla hiç durmadan dönen elektronlar, birbirleriyle bir kez bile çarpışmazlar! Birbirlerinden herhangi bir farkları bulunmayan bu elektronların farklı farklı yörüngelerde bulunmaları, son derece şaşırtıcıdır! Şimdi düşünün; atomdan, hücreden, atomların, hücrelerin “birleşmesinden” vazgeçtim, elektronlar “dahi” mükemmel bir “uyum içindedir” ve bu uyum “varoluştan” bugüne devam eder! Bu noktada başka bir örnek verelim. Yine hücreden, evrimden vazgeçtim. Yerde duran bir tahta parçası var. Üstünde bir tezgah var, usta matkapla “çalışıyor”! Şimdi soralım; matkabın çalışır halde yere düşüp “tahtayı” delme ihtimali ne? İstatistikler her ay o atölyede 3 kaza olduğunu ve yaklaşık her 10 çalışma gününde 1 “rastgele” delik açıldığını gösteriyor. Şimdi bir soru daha soralım; aynı deliğin yanına bir “menteşe” çakılması ihtimali ne? Yine istatistikler o atölyede son 3 yıl içinde sadece bir yani 1.000 günde 1 kez aynı yerde duran artık bir parçaya düşen bir “menteşenin” üstünden geçilmesi sonrası “son derece bozuk” bir şekilde takıldığını gösteriyor. Bu iki verinin anlamı; bir delik ve yanına bir menteşe takılması ihtimali 10 binde 1! Lütfen dikkat daha “pencere” falan yapmadık! Tahtayı kesmedik, deliklerini delmedik, menteşe takmadık!

Sevgili dostlar, bu “gerçekler” ve bu “veriler” eşliğinde bir daha soralım; bir tahtanın bir “pencere” olma ihtimalinin “olmadığı” bir gerçek düzeyinde, tek hücrenin “bir zekanın müdahalesi” olmadan bugün gördüğümüz “mükemmel bizi” ortaya çıkarma ihtimali sizce kaç? Yorulmayın ben söyleyeyim; matematiksel olarak böyle bir “ihtimal” yok! Bu gerçeğe “dünyanın oluşumu”, “yer çekimi” gibi kanunların da oluşumunu ekleyin! Tekrar ediyorum; böyle bir “ihtimal” matematiksel olarak “ifade edilemez”! Biraz “matematik” bilen, evrim gibi bir “saçmalığa” asla inanamaz! Bana kendi başına “oluşan tek bir pencere” gösterin, ben de inanacağım!

Sonuç: Yukarıda anlattığım çok “basit” veriler ışığında soruyorum; “sizce evrim” sonucu “bu hale gelmemiz” mümkün mü!



DARWİN TEORİSİ ÖLDÜ MÜ?

14 Şubat 2009 21:00
Dünyadaki yaşamın yolunu değiştiren Darwin evrimin nasıl çalıştığı hakkında her şeyi bilmiyordu. Bu nedenle uzmanlar ölümünün 200'üncü yılında Darwin'i yeniden ele alıyor
BBC Focus dergisinde yer alan habere göre, Darwin'in evrim teorisinin nasıl öldüğü çeşitli biyologlar ve uzmanlar tarafından detaylı olarak açıklanıyor.

Yeni özellikler nereden geliyor?

Çeşitlilik sadece yaşamın tadı değil, doğal seçimin temel parçasıdır. Gen havuzundaki yeni özelliklerin görünümü olmadan, doğal seçim için hiçbir şey olmayacaktır. Ve evrim ağır ağır gelip duracaktır. Fakat bu herkesin yeni özelliklerin mutasyondan geldiğini fark ettiği 20. yüzyıla kadar böyle değildi.

Peki, mutasyona ne yol açıyor? San Diego'da California Üniversitesi'nden biyoloji profesörü Christopher Wills, "İlki radyasyon ve kimyasalların mutasyona yol açan en önemli neden olduğu düşünülüyordu. Şimdi her şey açık ki birçok mutasyon DNA kopyalama sürecindeki hatalardan meydana geliyor " dedi.

Radyasyonun da mutasyonlara yol açacağını, fakat bunların kısa dönemli olacağını ve geri kalan mutasyonlar için ise doğal seçimin sağlam bir hikâye olmadığını söyleyen Bath Üniversitesi'nden evrimsel genetik profesörü Laurence Hurst, "Bir popülasyondaki mutasyon sıklığı şans eseri kolayca yükselebilir ve düşebilir. Bu genetik sapmadan olabilir" dedi. Genetik sapma genlerin nasıl rastgele yeni nesillere geçebileceğini açıklıyor. Bu genler ister istemez en iyileri değil, ancak bununla beraber bir popülasyonda kendilerini kabul ettirebilirler.

Özellikler nasıl miras alınıyor?

Doğal seçim çevreye uyum sağlayanların hayatta kalma şansı daha yüksek, sağlayamayanların daha az olduğu bir süreçtir. Kalıtım olarak bilinen, sen, ben ve diğerlerinin anne ve babamızın özelliklerinin bize miras kalması mekanizmasıdır. Ve Darwin bunun nasıl işlediğiyle ilgili çok az şey biliyordu. Bu süreç gerçekte nasıl oluyor?

Bbiyoloji profesörü Wills, "Darwin vücudun farklı bölümlerinin yeni neslin özelliklerini taşıyan gemmule (küçük tomurcuklar) ürettiğini ileri sürüyordu. Üretilen tomurcukların sayısı, kalitesi yeni nesli etkiliyordu. Bu güzel bir fikir, ancak yanlış. Çünkü, Darwin genetiği anlamıyordu. Biz şimdi özelliklerin genetik bilginin zerreciklerine geçtiğini ve bu bilginin DNA'da depolandığını biliyoruz" diye konuştu. Ayrıca Wills, genlerin farklı formlarının çok büyük genetik varyasyon havuzu sağlayarak binlerce nesil için popülasyonlarda kalabildiğini belirtti.

İnsanlar nereden geldi?

Darwin ilk evrim teorisini yayınladığında birçok insan Tanrı'nın insanoğlunu kendi görüntüsü içinde yarattığına inandılar. Bu nedenle Darwin doğal seçim çıkarımlarından haberdardı. Yeterince geçmişe bakarsan atalarımızın maymuna benzediğini gösteren fosil kaydı yoktur. Mağara adamlarının iskeletleri, Darwin'in 1859 yılında yayınlanan "Türlerin Kökeni" isimli kitabından önce keşfedildi, ancak 1891 yılında bulunan "Java İnsanı" insanın maymundan gelmediğini gösterdi. Dr. Richard Leakey, "5­-6 yıl öncesine giden çok iyi bir fosil kayıtları var. Spesifik seçim için baskı tamamen anlaşılmasa da çeşitli adımların örnekleri var" diye konuştu. İnsanoğlunun evrimi için, karbon 14 testi ve kalıtım bilimi aynı zamanda parçaları bir araya getirmede çok önemli oluyor. Bilim adamlarının kesin adaptasyonların ne zaman, niçin ve nasıl açığa çıktığını anlamalarına yardım ediyor.

Fakat, Leakey halen öğrenilecek çok konunun olduğunu belirterek, "İki ayaklı maymunların tanınması durumu gibi halen kritik olarak önemli olan çeşitli konular var. Bundan öncesinde, tüm primatlar (İnsan, maymun ve benzeri memelileri de içine alan omurgalılar üst takımı) 4 ayaklıydı. Henüz çevresel değişim ve baskı dönemlerine mal edebileceğimiz çok net bir fosil kaydımız yok" diye konuştu.

Göz bulmacası

Bu yaratılışçılar için büyük bir sorudur. Göz gerçek bir bulmacadır Göz, diğer organlardan farklı olarak sadece bir fonksiyona sahipmiş gibi görünüyor. Darwin bu sorunun cevabını bilmiyordu. Fakat o teorisi için son test olarak gözü kullandı. Darwin, eğer herkes gözün nasıl evrim geçirdiğini gösterebilirse, doğal seçimin gerçekleşeceğini söyledi.

Biologlar, bugün gözün karmaşık yapısını gösteren organizmaları izleyerek hikâyeyi açıkladılar. Kalıtım bilimi, bize tüm süreçleri harekete geçiren genleri verdi. Ve bu bir kere başlarsa, göz çok çabuk gelişebilir. "Göz: Doğal Bir Tarih" kitabının yazarı Simon Ings, "Gelişmeler çok hızlı. Bir resme odaklanmak için ihtiyacımız olan şekli elde etmek kolay. Balığın gözünün değişim göstermesi için, bu süreç 40 bin yıl alabilir" dedi.

Dünya kaç yaşında?

Bugün radyometrik tarihlendirme sayesinde biz dünyanın kabaca 4,55 milyar yıl yaşında olduğunu biliyoruz. Fakat Darwin ise dünyanın sadece 400 milyon yaşında ya da daha genç olduğunu söylüyordu. Plymouth Üniversitesi'nden jeolog Iain Stewart "Lord Kelvin dünyanın temelini çözdü. Soğuma olayını dünyanın yaşının belirlenmesine uygulamak istiyordu. Dünyanın Güneş'ten koptuğunda onunla aynı sıcaklıkta olduğunu ve sürekli soğuduğunu varsayıyordu" dedi. Kelvin'in önerileri Darwin için yıkıcıydı, çünkü Kelvin, evrim üzerinde daha çok çalışılması gerektiğini biliyordu. Neyse ki, Darwin için kayıp ısı kaynağı olan radyoaktivite, yakında jeologlara temel jeolojik periyotları tarihlendirmelerine yardım edecek.

Yaşamın kökeni nedir?

1863 yılında Darwin botanikçi Joseph Hooker'a yaşamın kesin kökeni hakkında düşüncelerini açıkladı. 1871'de ise çeşitli tuzlar ve enerji kaynaklarıyla dolu ılık küçük bir havuz hayal ederek tekrar yazdı. New York Üniversitesi'nden Prof. Dr. Robert Shapiro, DNA ve RNA'nın rolünün henüz bilinmediğini belirterek, "Darwin'in zamanından beri biyokimya hakkında şahane şeyler öğrendik. Ancak halen hayatın tam olarak nasıl başladığı konusunda bir uzlaşma bulunamıyor" dedi.

Evrim teorisi öldü mü?

Üniversite College London'dan biyoloji profesörü Steve Jones, evrim teorisinin sona erdiğini söyleyen biyologlardan biri. BBC Focus dergisinde yazdığı makalesinde evrimin sona erişini anlatıyor:

"Doğal seçim eninde sonunda yeniden üretme gücünde kalıtımsal farklılıklarla sonuçlandı. Bu birçok ulusu kasıp kavurdu. Shakespeare zamanında 3 bebekten ikisi 21 yaşına gelmeden ölüyordu. Bu ölümlerin çoğunluğu hastalıklardan, açlıktan ve şiddetten kaynaklanıyordu. Bunların hepsinin dayanma gücünde kalıtımsal öğeler vardı.

İngiliz bebeklerinin yüzde 99'u eskiden doğdukları birkaç ay içinde güçlükle hayatta kalıyorlardı. Ancak şimdi bu tamamen değişti. Darwin'in mekanizmasını besleyen farklılıklar uzaklaştı. Hikâyenin daha net hale gelmesi için kaçının hangi hastalıktan öldüğü gibi detayları bilmemize gerek yok.

Eğer doğal seçim hayatta kalma gücündeki değişimleri hoş görürse, bu değişim gücünü kaybeder. Gelişen dünyada geçtiğimiz birkaç yüzyılda bu zaten azaldı. Sonuç olarak, Darwin'in modelinde doğal seçim ve evrimleşme yok, artık bu teori sona erdi. Diğer bir deyimle, eğer ütopyanın nasıl olacağı hakkında endişelerin varsa sakin ol, çünkü şu anda ütopyadasın. "
(Zaman)

İngiliz Prof'tan evrim için 'bilimsel yanılgı' tanımı[/b

İngiltere'deki University College London'da görevli Profesör Steve Jones, Evrim teorisinin "bilimsel yanılgı" olarak bilindiğini söyledi.11 Mart 2009 00:19


Jones, Daily Telegraph gazetesindeki Evrim teorisi konulu yazısında hala dünyada tartışma konusu olan önemli noktalara değindi.

Kendisinin geçmişte insanoğlunun evrimleştiğine dair bazı çevrelerden taleplerle karşılaştığını, ancak insanların evrimleştiğine dair hiç bir delil bulamadığını anlatan Steve Jones, bazı basın yayın organlarında Darwin teorisiyle ilgili yayınlanan haberlerin gençleri bu yöne itmeye sebep olabilecek nitelikte olduğunu yazdı.

Jones, bunun "kendi kendini kandırmaca olduğunu" belirterek, "Eğer biz yeryüzünde kendi varlığımızı bilimsel olarak kanıtlayamıyorsak, o zaman yaratılış gerçek olmalı" dedi. Steve Jones ayrıca, kendisinin bir gün Türk iş adamlarıyla 'halüsinasyon' konusunu tartıştığını, Türklerin kendilerini Hz Adem'e bağlı dev bir ırkın soyundan geldiklerini gördüklerine dikkat çekti. Bilim adamlarının evrim teorisi problemini, özünden uzak şekilde ele aldıklarını yazan Steve Jones, birçok bilim adamının kendilerini 2 + 2 = 5 eder mantığına kurban ettiklerini vurguladı.

Dünya üzerinde insanoğlunun evrimleştiğine benzer çok sayıda inanç olduğuna dikkat çeken Jones, "Bütün bu ilginç inançlar nerden geliyor? Bu inançların bazıları akıl hastalığına yakalananlardan çıkıyor" diyor.

Yeni ortaya çıkan bazı bilimsel verilere de değinen Steve Jones, "Bilimsel verilere göre, beyinde çok küçük yer kaplayan 'beyin korteks'i, kişinin kendisinde ve hislerinde merkezi bir görev üstleniyor. İnsanları maymunlarla karşılaştırdığımızda, insanlarda çok daha geniş ve kapsamlı olduğu görülüyor. Ayrıca insanlardaki bu korteks diğer hiç bir varlıkta olmayan bir şekilde kendini özel hale getirmiştir. Yapılan deneylerde görülüyor ki, bu korteks annenin çocuğuna baktığında ya da insanların güldüğünde parladığı fark edilmiştir" diye konuştu.

Beyni zarar gören ancak beyin korteksi zarar görmeyen bir insanın tüm hafızasını kaybedebileceğini yazan Prof. Steve Jones, ancak yine de bu insanın kendisini ve etrafındaki insanları tanıyabileceğini söyledi.

haber7

[b]İnsanoğlunun ayakları 1.5 milyon yıldır aynı


28 Şubat 2009 Kenya'da bulunan 1,5 milyon yıllık ayak izleri, insanların çok uzun yıllar önce de anatomik olarak bugünkü ile aynı ayaklar üzerinde yürüdüğünü gösterdi.
İngiltere'deki Bournemouth Üniversitesinden Matthew Bennett, Kenya'nın kuzeyindeki Ileret bölgesi yakınında 2 tortul tabakasında bulunan 1,5 milyon yıllık ayak izlerinin, modern insanınkiyle temel olarak aynı anatomiye sahip olduğunun en eski göstergesi olduğunu belirtti.
Bennett, ayak izlerinin, normalde fosilleşmiş kemiklerde bulunmayan yumuşak dokuların biçim ve yapılarına dair bilgiler de içerdiğini vurguladı.
Profesör Bennett, modern insanların ve fosilleşmiş eski insanların ayak izleri arasında yapılan karşılaştırmanın tarafsız olması için Kenya'da bulunan ayak izlerini numaralandırdı, bilgisayarda taradı ve bu şekilde değerlendirdi.
1,5 milyon yıllık ayak izlerinden birinin fotoğrafı Science dergisinin son sayısının kapağını süslüyor.

aktifhaber

Nuh Gönültaş
Kendi safsatasına Darwin bile inanmıyordu!

Bu yıl Darwin'in insanın maymundan evrimleşerek bugünkü halini aldığını iddia edişinin 200. yılı.Demek ki Darvin'in teorisi 200 yıldır hâlâ ispatlanamadı ki, hâlâ ona "Darvin Teorisi" diyoruz.

Darvin'in bir teori ortaya atmasında elbette bir sakınca yok, ama onun "Ateist versiyonu" bazı çevreler tarafından yaratılış aleyhine kullanılmaya devam ediyor. Darwin'in teorisi kullanılarak "Allah yok her şey kendi kendine olup bitiyor, evrimleşiyor vs." diyorlar.

Tanrıtanımazlar, 200 yıldır teori olarak duran, 200 yıldır bir türlü ispatlanamayan bir teoriyi kendi inançsızlıklarını ispat için kullanıyorlar.

Bunu da pozitif bilim adına yapıyorlar.

Bugün Biyoloji bilimi bu teori üzerine kuruludur.

Onları anlıyorum, eğer Darvin teorisi reddedilse mesela biyoloji bilimi de çökecek.

Bu yüzden ispatlanmamış bir teori ispatlanmış gibi kabul ediliyor. Sadece kabul edilmekle kalmayıp insanların ona adeta bir tür dini inançmış gibi iman etmeleri isteniyor.

Her bir varlık üzerindeki "birlik mührü"nü Darwinistler her şeyin birbirinden evrim yoluyla tekamül ettiğine yoruyorlar.

Biz, Allah'a inananlar gördüğümüz her bir varlıktaki benzerlikleri "hepsi bir sanatkarın sanatının eseridir" derken, onlar, ateist Darwinistler "hepsi birbirinden türemiştir" diyorlar.

İnsan dahil canlı cansız her varlığı kör bir tesadüfün eseri olarak görüyorlar. Ama tesadüfün nasıl olup da mükemmel sistemler kurduğunu izah edemiyorlar!

İşte bu noktada Darwin'in teorisine dört elle sarılıp, bütün pozitif bilimleri bu teori çerçevesinde dizayn etmeye, bunları okul kitaplarına sokup bir Allah'a inanan insanlar yerine kör tesadüflere inanan ateistler, tanrıtanımazlar yetiştirmeye çalışıyorlar.

Allah inancının karşısına Darwin Teorisi'nin çıkarılmasının tek amacı bu. Yoksa bilimsellik çabası vs. tamamen masal.

Gerçi bu tesadüfler teorisinin Allah inancının karşısında dayanacak ciddi hiçbir iddiası olamaz, yok da. Fakat tamamen propaganda gücüyle ayakta tutuluyor.

Bundan dolayı da bu teori zamanla bir "Evrimci ideoloji"ye dönüştü ve taraftarları ancak propaganda ile yeni taraftarlar kazanmaya çalışıyorlar.

Oysa bilimin propaganda ile işi olmaz.

Pozitif bilimlerde bir teorinin kabul edilebilmesi için önce ispatlanması gerekir. Bu anlamda Evrimci yaklaşımlar pozitif bilimlerden de aslında büyük darbeler almıştır.

Belki Darwin bile böyle bir teori ortaya atarken, bu işin bir ideolojiye dönüştürüleceğini, tanrıtanımazlar tarafından Allah'ın yokluğunu ispat için kullanılabileceğini düşünmüyordu.

Bu yüzden olacak yazdığı Türlerin Kökeni isimli kitapta şu itirafı yapıyor:

"Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız arageçiş formuna rastlamıyoruz. Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde. Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz. Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil. Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır."

Ben, insan varlığının meydana gelişinin Darwin'in teorisindeki gibi olduğu kabul edilse bile, evrimle ortaya çıkan ilk insan varlığının cinsiyetinin ne olduğunun, insanın ne zaman ve nasıl ve hangi saiklerle "Erkek" ve "Kadın" olarak ayrıldığının, dahası erkek ve kadının gerek biyolojik gerekse duygusal olarak birbirine ihtiyacının nasıl ne zaman hangi ortamlarda geliştiğinin, hatta erkek cinsel organının, dişi cinsel organı ile bıraksın duygusallığı, sadece ve sadece şekil olarak bile nasıl bir uyum içinde olduğunun açıklanabileceğini sanmıyorum. Hiçbir yerde de bu türlü bir açıklamaya rastlamadım. Bilen varsa açıklasın!

Şairin "Küfre yaklaştıkça imanım artıyor" dediği gibi, bu Darwincilik konusu açılıp ispatı mümkün olmayan safsatalar ortaya döküldükçe Allah'a imanım artıyor!

bugün

A. Turan Alkan
Darwin ölmedi; kalbimizde yaşıyor!

-Sayın Yazar, geçtiğimiz perşembe günü Charles Robert Darwin'in kadem nihâde-i âleminin 200'üncü mübârek sene-i devriyesi idi; köşenizde bu önemli hâdiseye dair bir atıf, bir işâret görmedik; yoksa siz de mi Darwin aleyhtarısınız?

-Hâşâ, sümme hâşâ! Ne demek olsun efendim? Darwin gibi, beşeriyyete yeni bir dinin biyolojik esaslarını hediye etmiş muazzez bir şahsiyete karşı olmak düşünülebilir mi? Kat'iyyen reddederim; ayrıca nâzikâne hatırlatmak isterim ki, müşârünileyh'in velâdet günü 12 Mart değil, 12 Şubat idi!

-Ya, öyle mi? Neyse... Peki Tübitak'ın yayınladığı Bilim ve Teknik mecmuasının Darwin'i sansürlemesine ne diyeceksiniz o zaman?..

-Pek elîm, pek müessif ve bednâm bir hâdisedir. Mevzubahs dergi ki, neredeyse kırk seneden beri Türk gençliğine Evrim ve Darwin konulu 120'ye yakın makale armağan etmiş, kutlu bir bilim menbâı olmakla şu kadar hizmeti geçmiş iken, tam ta 200. sene-i devriyesinde, Ortaçağ karanlıklarını yırtaraktan insanlığa yeni bir ufuk göstermiş bu müthiş adamı kapaktan çıkarmak kolumun bütün tüylerini diken diken etmiştir; nitekim bakınız...

-Evet, görüyorum, çok ilginç...

-Bu neye benziyor biliyor musunuz? Lâteşbih, hatimi tamamlamışsın; duasını eksik bırakmışsın, öyle bir şey...

-Pardon "hatim" derken... Nedir hatim?

-Ayol senin iPod'unda yok mu; dünyâdan bîhabersin genç gazeteci kardeşim. Neyse, hatim dedim de aklıma neler geldi bak: Yahu ey Tübitak ilgilileri, bakınız mübârekin doğum yıldönümünden bu yana bir koca ay geçti gitti. İnsan tam 12 Şubat tarihinde şööyle muhteşem bir mevlid okutturmaz mı Kocatepe Camii'nde yahu; hamdolsun bir dolu aydın, laik, çağdaş din adamımız, gazelhanımız, operacımız, şarkıcımız var. Mevlitsel bir oratoryo tasavvur ediniz Darwin'in rûh-ı pâkine adanmış... Konserden sonra camiin avlusuna kurulmuş koca kazanlarda kocaman kepçelerle irmik helvaları dağıtılıyor, öbür tarafta içine gülsuyu katılmış nar şerbetleri. Her tarafta bir bayram havası. Tam o esnada gökyüzünden geçmekte olan bir buluta laser cihazıyla Darwin'in portresi yansıtılmış. Uhrevî bir atmosfer!..

-Bir dakika, Darwin Müslüman değildi ki?

-Evet, hazretin sıkı bir Hıristiyan olduğuna dair bazı dedikodular var fakat bunlar önemsiz şeyler kardeşim; adam beşeriyete mal olmuş ulvî bir değer. Öyle küçük ayrıntılar üzerinde durmamak gerekir. Nerede hatıra paraları, pulları, afişler posterler, tişörtler, rozetler? Bu Tübitak resmen uyumuş. Hem sen söyle bakayım Darwin olmasa biz ne olurduk?

-Bilmem, hiç düşünmedim...

-Düşün düşün...

-Buldum; Darwin olmasa biz de olmazdık... Bildim mi?

-Eh, bilmene bir şey kalmadı, fena değil. Darwin olmasa biz ne olurduk, biliyor musun; mahvolurduk, biterdik, hâlâ uzun kollarımız ve kısa bacaklarımızla daldan dala atlayarak ağaç kabuğu kemiriyor olurduk ve sen de bana bu soruları soramazdın?

-Ne yani şimdi ben mi suçlu oluyorum?

-Sen, ben, hepimiz suçluyuz aziz kardeşim; bu nasıl bir kadirbilmezliktir, bu ne menem bir aymazlıktır tüylerim ürperiyor yaa! Mesela Devlet Bakanı Mehmet Aydın ne demiş bak şu kapak skandalı için? Diyor ki: "Bizim ne kavgamız olabilir; adam ölmüş gitmiş."

-Ee, ölmedi mi yani?

-Ölür mü kardeşim, Darwin ölür mü? Ölmedi, yaşıyor. Nerede yaşıyor? Sevenlerinin kalbinde, yüreğinde, gönlünde yaşıyor; ilerici, aydın bilim adamlarına ilham veren, modern bilimin yenileyicisi bir insan nasıl ölür; eksik olmasın Tübitak 40 yıldır onun bayrağını yere düşürmedi, öğretisini genç kuşaklara zerketti fakat tam da hatim duasının yapılacağı demde bir çuval inciri berbad etti. Sen tut küresel iklim değişikliğini kapak yap; mıy mıy mıy... Ne ısınması kardeşim, donuyoruz biz burada... Nereye gidiyorsun genç gazeteci kardeşim, daha bitmedi sözüm, aloo...

zaman

Y. Bulut Mürteci Damgası Yiyince
03 Haziran 2009 14:22
Evrim meselesiyle ilgili yazılar yazan Vatan yazarı Yiğit Bulut, gelen tepkilere isyan etti. Ertuğrul Özkök'e de taş atan Bulut, sitemkar konuştu...

Yiğit Bulut/Vatan

“İtici güç” demek, ne büyük “ayıpmış”!

“Evrim-yaratıcı zeka” yazılarımı bitirdim ama sağolsunlar “köşe yazarı arkadaşlarım ve mail grupları” devam ettiriyorlar. Bazı dostlarım yazmışlar “milliyetçi bir çizgi, okyanus ötesinde icat edilen Darwin karşıtı bir çizgi ile nasıl uyuşur”! Bazıları daha da ileri gitmişler ve beni “kara gömlekli” olmakla suçlamışlar! Neyse “kara cüppeli” dememişler!

Bu “karşılaştırmalara”, yine o yazıları yazanlardan biri olan dostumun cümlesi ile “aklım şaştı”! Türkiye’yi “sevmek” Darwin’i desteklemekle mi başlıyor? Veya Darwin’in teorilerini tatminkar bulmayıp “dahasını” arayanlar, Türkiye’yi sevmiyorlar mı?

Sevgili dostlar, “saçmalık” tam olarak burada başlıyor! Vay “itici güç” dedi, vay “yaratılış” dedi, vay “yaratıcı zeka” dedi, bu adam “olaylara din odaklı” bakıyor, Türkiye’de “neler oluyor”! Hatta “irtica hortluyor”! Çıkarımlar bu şekilde uzayıp, gidiyor!

Ne güzel kandırmışlar bizi yıllarca! Ne güzel bir diyalektik kurmuşlar! Bir tarafta iyi, güzel, temiz, devlet canlısı insanlar... Diğer tarafta terörist, mürteci, devlet karşıtları!

Tam “halkın içinden biri çıkacak, ne yapıyorsunuz, bu kadar faiz ödenir mi, IMF’ye bu faizle borçlanılır mı” diyecek olmuş, “patlayıvermiş İRTİCA” tartışması! ABD ve Avrupa’nın ülkede “bir menfaatini kollamak” gerekmiş, ortalığı karıştırmak lazım gelmiş, tam bir başbakan “ABD ve Avrupa bana para vermezse, Rusya ile işbirliği yaparım” deyivermiş, “hop baba demişler, irtica” var!

Sevgili dostlar, evet, zaman zaman hatta bugün, “ideoloji” devlet içine “sızmaya” çalışmış! Sızmış! İleri gitmiş ama “hiçbir zaman rejimi” yıkacak güce “erişecek” ne amacı ne de gücü olmuş! Olacak mı? ASLA olmayacak, olması da mümkün değil! Bakın neler olmuş... Erbakan-Çiller Hükümeti, tam “Devlet, biriken parasını yüzde X’le özel bankalara faize veriyor, sonra devlet yüzde 2X’le borçlanıyor, kamu için havuz sistemi kurun, bu faizi ödemeyin” demiş... Bir bakmışız “irtica” hortlayıvermiş! Lütfen dikkat edin; Erbakan “her alanda doğrudur, haklıdır, onu savunuyorum” demiyorum! Menderes’in “Rusya’ya” gitmek nasıl “en büyük suçu” ise Erbakan’ın da en büyük suçu “bankalara dokunmayı” denemek! Aynı hatayı bugün Erdoğan da yapıyor ve bankalara “neşter atmaya” çalışıyor! Bunlar ne büyük günahlar bir bilseniz! Patlar yakında yeni bir “irtica” dalgası!

Sevgili dostlar, “Big Bang” yerine Einstein’ın terimi ile “ilk itici güç” dediğim için bana bile, evet bana bile “mürteci” diyecek kadar ileri gidenlerin, “herşey tesadüftür” diyenlere karşı “yaratıcı zeka” kavramını hiç bir “dini” motif kullanmadan tercih ettiğim için beni “afaroz” eden yazarların olduğu bir ülkede, benim artık “irtica” diye ayağa “kaldırıldığımız” dönemlere karşı şüphelerim var! EVET VAR! NE ucuzmuş bu “mürteci” damgası! İşte asıl “tutuculuk” burada! Sorgulamaya bile “tahammül” yok!

Dostlarım, ben şunu gördüm ki; ciddi konulara “dalmak” ve “beraber sorgulayalım” demek büyük bir suç. ÖZÜR DİLİYORUM... Ben de artık “balinaları, uzaylıları, bağları, bahçeleri, üzümü, kayısıyı, sirkeyi, şarabı” yazacağım! Ben de artık “kimseyi eleştirmeden” kızıma-çocuğuma büyük paralar ile TRT’de dizi çektireceğim! Hatta “artist” olup ben de oynayacağım! Başbakan’a “oskar” verip, kızınca “oskarı” geri alacağım! “Ne oluyor” diyenlere de “kara gömlekli, kara vicdanlı” diyeceğim!

SÖZ VERİYORUM; ben de artık “cesur” denemeler yerine “günü masallarla” geçireceğim! Dostlarım, fikir tartışması bizim neyimize! Boşuma gelmemiş bu ülkede “hak etmeyenler, hak etmedikleri her” yere! Ve boşuna “sirkeyle” yıkanıp, üzüm suyuyla “duş” almamışlar her gece!

Son söz: Bu ülkede “şarabı” yazmak çok kolay... Ama “yaratıcı olabilir” demek “engizisyonluk” suç! İyi uykular güzel Türkiyem! “İlk itici güç de”, “yaratıcı zeka da” yok! Akdeniz’de balina avına devam! Herkes “rahat” olsun!

Haşmet BABAOĞLU
Sabah
Yobazlık... Her yerde, herkeste!
06 Haziran 2009

Sonunda Yiğit Bulut da anladı!
Yobazlığın sağı solu yok.
Çoğu zaman irticacı kadar yobaz laik de; çoğu zaman gelenekçi kadar yobaz yenilikçi de!
Kendini bilimden yana görenin yobazlığı bazen en hurafeciden bile daha sert, daha kuru, daha insafsız!
Yobazın milliyetçisi, enternasyonalisti; liberali, muhafazakârı, sosyalisti, Kemalisti yok!
Hepsi bir anda ve nasıl da kolayca yobazlığa dönüşebiliyor!
Hepsi çevresini dikenli tellerle örüyor, hepsi dışlayıcı, hatta yok edici.
Ve ne yazık ki, hiçbir teori, hiçbir inanç yobazlığa karşı doğal bağışıklık sağlamıyor.


***

Yiğit Bulut!
Bir bakmışsınız, Barzani'yi kulağından yakaladığı gibi Türkiye'ye getirmeye kalkan...
Bir bakmışsınız, IMF'nin kapatılmasını isteyen...
Ama her sabah televizyonda en şık haliyle ulusal ve uluslararası para piyasalarını yorumlayıp tüyolar vermeyi ihmal etmeyen ekonomi uzmanı...
Yiğit Bulut!
Birbirine muhalif gibi görünen ve çok tartışmalı tezleri doğruluklarına inandığı için içtenlikle ve asla geri adım atmadan savunan köşe yazarı...
Geçen hafta gazetesi Vatan'da üç yazı yazdı Bulut.
Darwinci Evrim Teorisi'ne ve evrime inananlara da inanmadığını dile getirdi.
Vay sen misin bunu yapan!

***

O güne kadar Yiğit Bulut'un her dediğine yobazca inananlar, şimdi sırf Yiğit Bulut evrime inanmadığı için, ona inanmamaya başladılar.
Bir anda kendini aydın sanan kara cehaletin, nerede pozisyon alırsa alsın mutlaka yobazca pozisyon alan siyasal hoyratlığın saldırısı başladı.
Geçen günkü yazısında şaşkınlıklar içindeydi Bulut! (Bkz. Vatan.03/06/09) Okumuş yazmış okur kitlesinden gelen tepkiler karşısında şaşkınlıktan küçük dilini yutmuştu belli ki!
Onu "milliyetçi" olarak tanıyıp benimseyen okurları "milliyetçi çizgide biri okyanus ötesinde icat edilen Darwin karşıtı çizgiyle nasıl buluşur" diye soruyordu. Bu düzeyde saçmalamaya kadar gidebiliyordu işte insanlar!
Çoğunluk ise Einstein'ın "itici güç" kavramını kullandığı için onu "mürteci" ilan etmişti bile!

***

Nedir yobazlık? Nedir bağnazlık?
Bir zamanlar Ahmet İnam çok güzel tanımlamıştı:" Yobazlar dünyayı boydan boya ikiye ayırırlar. Bizimkiler ve onlar..."
Bir de...
En büyük yanılgımız okumanın, öğrenmenin yobazlığa engel olduğunu sanmak, yobazların cahiller olduğunu sanmamızdır.
Okur yobazlar, bol bol yazan yobazlar vardır.
Ama sürekli kendilerini haklı kılmak için okur, yazar yobazlar.
Bir de...
Bana sorarsanız...
Vazgeçtim gündüzlerinden...
Gece kafayı yastığa koyunca hemen uyumayıp kendilerine "nereden geldik, nereye gidiyoruz?" diye sorsalar...
Biraz kuşkulanıp sorgulasalar bildiklerini, öğrendiklerini, fikirlerini...
Düşünce ve inanç tembelliklerini biraz olsun terk etmeyi göze alsalar...
Belki o zaman yavaş yavaş kalkmaya başlar yobazlığın karanlık örtüsü!

Haşmet Babaoğlu - Sabah
hasmet.babaoglu@sabah.com.tr

Feride'nin Günlüğü
Esra Elönü / Haber 7
Darwin Müslüman olsa hangi cemaate girerdi?
07 09 2009

Evrimin sırtından DİN DEVRİMİ!

Darwin: Azizim benim EVRİM dine uğradı şükür, sizin din ne diye evrime uğradı onu anlamadım?

Feride, sakalı fönlü adamlar sürüsüne bakıyordu. Boyu posu yerinde olanları toplayıp tebliğ yakışıklısı olarak göstermeye çalışanlara, cemaat şatolarını tarikat belediyesi haline getirmiş, ayin fabrikalarında din İŞLETMİŞ beyzade adamlara bakıyordu feride.

“Ne kadar güzelsin Allah der misin, cildin de 6666 ayeti taşıyan kitap gibi berrak(!)" dercesine güzellerin hidayete ermesine değil, cemaatin güzellere değmesine sevinen bu zihniyetin şaşalı avcılığına gülüyordu Feride.

Bir cemaat liderinin kendisini bu kadar kutsal görerek kanatlarının ucundaki sevgi seline kapılan kelebekleri meh’Tİ'YE alması ben sanki “seçilmiş gibiyim” demesinden daha komik ve sevimsiz diyordu feride.

Din imparatorluğu kurarak tahtına geçip, kızlarını ve kitabını isteyen hazır din ustası bu adamların peşinden gidip cemaatlerine dâhil olmak için güvenliğe CV bırakan koyunların haline acıyordu feride.

Bırakın artık şu, "dini bu kadar yaşarsam incelirim, şu kadar yaşarsam şişerim" mantığıyla özdeş, bayağı tarifler üzerinden cemaatleri kutsamayı bırakın! Senin günahını meleklerin hesabından düşeriz diyen beş yaş ufalanmışlığıyla vaat ofisleri kuran adamların kölesi olmayı bırakın!

Parmaklarına masaj yapmak için tespih çeken bakımlı cemaat adamlarının emir komut zincirine dahil olup Allah’ı bu insanların uzay üssünden tanımayı tercih edenlerin şişkin burjuvalıklarını görmek istemeyenler koyununu şatoda kaybetmiş çobanlar gibi kaybettikleri YAKIŞIKLI onurlarını arayacaklar yakındır diyordu Feride!

İşte böyle aziz cemaat liderleri!
Saklanmaya zorlanan zaaflar
Ağaç arkasına sığmaya çalışan fil kadar
SeFİLdir...
Darwin’in uğrattığından ziyade
Neye uğradıklarını görmeyenlerin körlükleri
BU REZİLLİĞE karşı gözümü daha çok açıyor diyordu Feride.

Esra Elönü - Haber 7
eelonu@mynet.com

Kuşların kökenine ilişkin teori sarsılıyor mu?
28 TEMMUZ 2011
Çin'de bulunan tavuk büyüklüğünde bir dinozor fosili, kuşların kökeni üzerine uzun zamandır kabul edilen bir teoriyi alt üst edebilir.

150 yıldır, Archaeopteryx adı verilen bir tür, gerçek anlamda ilk kuş türü olarak bilim çevrelerinde kabul görüyordu.
Bu tür, kuşların ve uçuşun evrimine ilişkin önemli bir başlangıç noktası kabul edilmişti.
Ancak yeni bulunan fosil, bu canlının tüylü bir dinozordan ibaret olduğunu ve paleontologların inandığı kadar büyük bir önem taşımıyor olabileceği görüşünü doğurdu.
"Xiaotingia" adı verilen fosile ilişkin haber, Nature dergisinde yer aldı.
Araştırmaya ilişkin raporun yazarları, son otuz yıl içinde adı geçen üç türün, şimdi "dünyanın en eski kuşu" sıfatına en ciddi adaylar arasında sayıldığını belirtiyor.
"Archaeopteryx", bilim çevrelerinin gözünde önemli bir yere sahipti, zira sadece ilk kuş türü olarak görülmesinin yanında, evrimin en açık örneklerinden biri kabul ediliyordu.
Darwin'in "Türlerin Kökeni" adlı evrim teorisini anlattığı kitabını yayınlamasından iki yıl sonra, 1861 senesinde Bavyera'da bulunan bu fosil, hem sürüngenlerin hem de kuşların özelliklerine sahip göründüğünden "dünyanın ilk kuş türü" olarak kabul görmesi de fazla zaman almamıştı.
Ama son yıllarda kuşlardakine benzer özelliklere sahip daha eski fosillere ulaşılması, bu konuda şüphe uyandırmıştı.
Ünlü Çinli paleontolog Profesör Xu Xing, 155 milyon yıl öncesine, Dinozorlar Çağı'na dayanan yeni keşiflerinin, Archaeopteryx'u tahtından ettiğini söylüyor.
BBC
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> FELSEF'Î DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com