EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Kolestrol 300 milyar bir dolarlık yalan mı?

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TIBBÎ DÜŞÜNCELER
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
admin
Site Admin


Kayıt: 31 Arl 2006
Mesajlar: 831
Konum: Belarus

MesajTarih: Çrş Ksm 14, 2007 10:44 am    Mesaj konusu: Kolestrol 300 milyar bir dolarlık yalan mı? Alıntıyla Cevap Gönder

‎'Kolestrol 300 milyar bir dolarlık yalan mı?'
14 Şubat. 2013



Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even, "kötü kolesterol"ün ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu iddia etti. İlaç şirketlerinin son 15 yılda "kolesterol yalan"ı ile 300 milyar dolar kazandığı belirtildi.
"Kolesterol sanıldığı gibi öldürücü değil, damarları tıkamıyor", "Kötü kolesterol ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan".

Bu ifadeler Fransa ve dünyanın en ünlü kolesterol uzmanlarından biri olarak gösterilen Profesör Philippe Even'e ait.

Even'in, 21 Şubat'ta Fransa'da piyasaya çıkacak "Kolesterol Hakkında Gerçek" adlı kitabı daha şimdiden büyük tartışma ve şaşkınlık yaratmış durumda.

Zira Even, kitabında, kolesterolün kesinlikle sanıldığı gibi insan sağlığı için zararlı olmadığını, damarları tıkamadığını, kalıtsal ve aşırı olanları dışındakilerin ölüme yol açmadığını tam tersine vücüt için kesinlikle gerekli olduğunu savunuyor.

'KÖTÜ KOLESTEROL' KAVRAMI YOK

Fransız profesör kötü kolesterol diye bir kavramın olmadığını da söylüyor. Profesör Even'e göre, kötü kolesterol ilaç endüstrisinin yarattığı bir yalandan başka bir şey değil.

Profesör Even kolesterol düşürücü olarak kullanılan ve statin olarak tanınan hapların da vücüt için yaşamsal öneme sahip olan kolesterol üretimini engellediğini ve bu nedenle yüksek dozda alınması halinde bünye için olumsuz sonuçlara yol açacağını belirtiyor.

'İLAÇ ŞİRKETLERİ İÇİN ÇALIŞIYORLAR'

Dev ilaç firmaları ve laboratuarları kolesterol konusunda yalan söylemekle suçlayan Profesör Even, kolesterol düşürücü ilaçlar sayesinde ilaç endüstrisinin son 15 yılda 300 milyar dolar kazandığını söylüyor. Fransız uzman, kolesterolün zararları üzerine bilimsel makalelere imza atan bilim insanlarının da "ilaç endüstrisi hesabına çalıştıklarını" iddia ediyor.

'BU ADAM YA ÇILGIN YA DA...'

Profesör Even'in ifadelerini bu haftaki sayısında kapağına taşıyan Fransız Le Nouvel Observateur dergisi, konu hakkında "Bu adam ya bir çılgın ya da tüm ilaç tarihinin en büyük teşhis hatasıyla karşı karşıyayız" yorumunda bulundu.

Geçmişte Fransa'nın en ünlü tıp fakültesi olarak bilinen Necker'de yıllar boyu dekanlık yapmış olan Profesör Even, şu anda Necker Tıp Enstitüsü'nü yönetiyor.

'KOLESTEROL ŞÜPHECİLERİ'

Kolesterolün sağlığa zararlı olmadığı tezi sadece Profesör Even'e tarafından değil dünya genelinde ilaç endüstrisinden bağımsız çalışan çok sayıda bilim insanı tarafından savunuluyor. Bu bilim insanları 2002 yılında "Kolesterol Şüphecileri" (Thincs) adı altında dünya genelinde bir şebeke oluşturmuştu.
ntvmsnbc
http://www.ntvmsnbc.com/id/25422051#storyContinued

KOLESTEROL İLAÇLARI APTALLAŞTIRIYOR MU
5 Eylül 2008

Kolesterolden yüksekliğinden değil, kolesterolsüz kalmaktan korkmamız gerekir. The Wall Street Journal’da Dr. Orli Etingin ‘kolesterol düşürücü olarak kullanılan (statinlerin) kadınları aptallaştırdığı’ söylüyor. Peki bu haplar neden aptallaştırıyor? iyibilgi özel

The Wall Street Journal’da Dr. Orli Etingin ‘kolesterol düşürücü olarak kullanılan (statinlerin) kadınları aptallaştırdığı’ söylüyor

Major depresyon, intihar eğilimi, konsantrasyon bozuklukları ve düşük kan kolesterol düzeyi[2] mortalite (ölüm) gibi konular ise şimdilik sadece konunun uzmanlarınca biliniyor, kardiyologların ise hiç duymak ve bulaşmak istemediği bir konu!

Dr. Orli Etingin’in gözlemlerinde haklılık payı var mı? Dr. Orli Etingin’in gözlemleri haklı ise sinir ve beyin sisteminin mutlaka bir şekilde etkilenmiş olması gerekir. Kardiyoloji dünyasının çok sevdiği statin ilaçları beyinde ne yapıyor ki, insanlar bu ilaçları kullanırken beyni bulanıyor ve aptallaşıyor

Beyin, kolesterol ve kolesterol düşürücü ilaçların birbirleriyle bağlantısı nedir?

Birçok vatandaşımız, kolesterol konusunu çok iyi bildiğini vurgulamak amacıyla hemen ortaya çıkar ve konuşur: “Kolesterolü karaciğer yapar”. Bazen doktorunuz size, zamandan kazanmak için kısaca şunu söyler: “Sizin karaciğeriniz fazla kolesterol yapmış ve kolesterolünüz yükselmiş”. Vay canına!.

Karaciğer önemli bir organdır ve elbette kolesterol üretir

Fakat çoğu uzmanın genel olarak söylemediği bu nedenle insanlarında haklı olarak bilmediği bir şey daha vardır: Karaciğer dâhil, bütün doku ve organlarımız kolesterol molekülleri üretmek zorundadır. İyi, kötü, güzel, çirkin, yakışıklı, metroseksüel gibi kolesterole ithaf edilen çeşitli sıfatlara takılmazsanız, evrensel kolesterol molekülünün tekliğini, sahip olduğumuz bütün organizmanın aynı kolesterol molekülünü ürettiğini ve kullandığını da görmüş olursunuz!

Böbrekleriniz, dalağınız, kaslarınız, üreme hücreleriniz aklınıza gelen ve gelmeyen bütün doku ve hücreleriniz kolesterol üretmek ve mutlaka kullanmak zorundadır. Kolesterol üretmeyen veya kolesterol kullanmayan hücrelerin yaşama şansı zaten hiç yoktur.

Sinir ve beyin[3] sistemi de buna elbette buna dâhildir.

Karaciğer dışı çoğu organların kolesterol üretimini küçümsemek için “yok öyle bir şey” veya ‘var ama kolesterol üretim miktarı az’ şeklinde ayak oyunlarıyla bu konuyu asla geçiştiremezsiniz! Çünkü karaciğer dışında kalan organ, doku ve hücrelerimizde kolesterol üretimi yapılamadığı veya yeterli olmadığı zaman çeşitli problemler ortaya çıkar. Düşüncelerimize göre yaşlanmaya başladığımız, zekâ ve hafızamızın en fazla zorlanmaya başladığı anlar işte bu zamanlarda ortaya çıkar. .

Özellikle karaciğer dışındaki organlar kolesterol molekülleri ortaya çıkaramıyor ve üretmiyorsa, bizim çok iyi, cici, mükemmel sıfatlarıyla tanımladığımız lipoprotein türü olan HDL veya HDL-kolesterolünüz de kanda bulunma şansı hiç olmaz! HDL adlı partikülün görevi, karaciğer dışında farklı doku ve organların oluşturduğu kolesterol moleküllerini taşımaktır. Yani karaciğer dışındaki organlar kolesterol üretmiyorsa bu durumda yaşamakta pek mümkün olmaz!

HDL kolesterolünüzün[4] istenilen düzeyde olup olmaması, bir anlamda karaciğer dışında kalan organlarınız kolesterol üretimine bağlıdır. Elbette iyi HDL parçacıkları ve HDL-kolesterol yüksekliği için tek faktör[5] bu değil, fakat çok çok önemli faktör! Dengeler öylesine hassas ki, düşünülenin tersine aşırı HDL yüksekliği de tehlikeli. Gereksiz HDL yükselmeleri tıpkı, LDL yüksekliği gibi sakıncalıdır ama çoğu zaman sizlere[6] bu durum doktorunuz tarafından söylenmez!

Yani hangi gerekçeyle olursa olsun HDL-kolesterol yüksekliği de öldürücü olabilir. Özetle HDL-kolesterolünüz yüksekliğine[7] de çok fazla güvenmeyin!

Yani hem HDL’niz, hem de LDL’nizin yüksek olması sizi hastalandırabilir!

Bu işte bir tuhaflık var değil mi?...

Neden ve nasıl olduğunu kavramadığınız zaman LDL veya HDL deki yüksek bulgular sizi hasta yapıyor.

Bu çok ciddi bilimsel sorun!...

Kolesterol denilince kardiyologlar kalbi, dahiliye uzmanları karaciğeri düşünür!

Oysa nöroloji uzmanlarının aklına ise sürekli beyin ve sinir sistemi gelir.

Kolesterol konusu, kocaman fili sadece tek noktadan tanımlamaya çalışan onlarca farklı uzmanın çalıştığı bir konu gibidir bana göre. Aslında fikir çatışmaları da bu nedenle ortaya çıkar. Farklı konularda uzmanlaşmış araştırmacılarında karşılarına bilimsel bir sorun gelince, araştırmacılar konuyu sadece kendi açısından, kendi uzmanlık aynasından görür. Kardiyologlar, nörologlar, gerontoloji uzmanları (yaşlanma uzmanı), sitologlar (hücre bilimcisi) ve benim gibi sıradan biyologların (canlı bilimcisi) konuya bakışlarında bu nedenle çeşitli farklılıklar olabilir. Buna bilimsel çatışma diyebilirsiniz, bu her zaman olabilir!

Fakat çeşitli uzmanlar arasındaki görüş farklılıkları aşırı derinlik içermeye başladığı zaman, olayda bilimsel çatışma değil mecburen başka şeyler aramak zorunda kalırsınız!

Ben de haliyle bir biyolog olarak, kardiyologlar sadece karaciğerin ürettiği kolesterolü ön plana çıkarılıyorsa, diğer organların, böbreklerin, beyin sisteminin, üreme organlarının kolesterol üretip üretmediğini[8] sorarım!

Ve kardiyologların kolesterol düşürücü olarak kullandıkları statinlerin yani kolesterol yapımını engelleyen ilaçların, diğer organlardaki kolesterol üretimini, yapımını engelleyip engellemediğini öğrenmeye çalışırım!

Ve çoğunlukla da cevap alamam, çünkü cevap verilmez, bu aslında araştırılması istenmeyen top secret bir konudur?

Okuyucu olarak unutmamanız gereken nokta sadece karaciğer değil, bütün organlarımız kolesterol ürettiği gerçeğidir ve düşündüğünüzden çok daha önemlidir

Bazıları için önemli olmasa da, sinir sistemi ve özellikle beynimizde, diğer organlara oranla çok büyük miktarda kolesterol vardır. İnsan beyninin yüz gramında, 2200 (ikibinikiyüz) mg’dan fazla kolesterol bulunur.

Yeni doğmuş bir bebek beyninin toplam ağırlığı yaklaşık 360 gr iken, gelişimini tamamlamış bir beyin ağırlığı 1400 gr’a ulaşır. Bebeklikten itibaren beynin içerdiği kolesterol miktarı da değişim gösterir ve 27 gr’dan 32,2 gr’a kadar çıkar[9]. İlginç ve şaşırtıcı olan bebeklikten başlayan değişime bağlı olarak vücut ağırlığı başına düşen beyin kolesterol miktarı ise 0,77 gr/kg’dan 0,49 gr/kg’a kadar düşer[10].

Sağlıklı bir beyin ve sinir hücreleri sadece kendisi için kolesterol üretmez, sahip olduğumuz kandaki HDL kolesterolü yükseltmek için, total kolesterol miktarının yaklaşık % 1’inin üretimine de ayrıca katkı sağlar.

Tahmin etmekte zorluk çekmeyeceğiniz gibi gençlik yıllarımız sırasında beyinde kolesterol sentezi son derece hızlı ve yüksektir. Fakat erişkinliğe ulaştığımızda beyin hücrelerimizin kolesterol sentez hızı düşmekte ve beyin hücrelerinin organizmayı ilgilendiren faaliyetlerinde de çok çeşitli yetersizlikler ortaya çıkmaktadır. .

Hatta can sıkıcı durum Alzheimer hastalarının beyinlerinin değişik bölgelerindeki bazı kolesterol ürünleri (24S hidroksikolesterol) miktarlarında da kontrollerle karşılaştırıldığında hafif azalma olduğu gösterilmiş[11], bu da dolaylı da olsa bu tip yaşlı hastalarda beyin hücrelerinde kolesterol yapımının (sentezinin) yeterli olmadığını ortaya çıkarması açısından son derece önemlidir.

O zaman beyin hücreleri, kandaki lipoprotein partiküllerinden (kolesterol taşıyan parçacıklardan) kolesterol alsın, bu iş bitsin diyeceksiniz değil mi?

Bu o kadar kolay değil!

Beyin hücreleri bunu yapamaz!

Beyin hücrelerinin, beyinsizliği de değildir sorun!

Beyin organı ve beyin hücreleri için kolesterol molekülleri, öylesine önemlidir ve değerlidir ki, kolesterol ihtiyacının karşılanması konusunda beynimiz diğer organların ve karaciğerin kolesterol üretim garantisine güvenmez. Hatta daha da ileriye gidip, dışardan gelebilecek kolesterol moleküllerine karşı hücresel bir set, bariyer oluşturur. Amaç bellidir başka yerde üretilen kolesterol molekülleri beyin hücrelerine gelmesin[12].

Anlayacağınız beyin hücreleri kendi kullanacağı kolesterolünü kendi sentezler: kandan ve kan lipoproteinlerinin hiç birinden hücrede kullanmak üzere kolesterol molekülleri almaz[13], alamaz!...

Birçok uzman, kandan ve lipoproteinlerden beyin hücrelerine kolesterol moleküllerinin geçmediğini aslında çok iyi bilir… Yani kan beyin bariyeri (blood-brain barrier) nedeniyle kandan hiçbir şekilde beyin hücrelerine kolesterol moleküllerinin geçmediğini mesleklerinin gereği olarak bilmek zorundalar zaten!

Kolesterol teorisinin ilk ortaya çıktığı zamanlardan şu ana kadar ortaya çıkan bütün bilimsel çalışmalarda, beyin gelişiminin devam ettiği gebelik dönemi dâhil, yeni doğanların bebeklik döneminde ve erişkinlerde LDL veya HDL kolesterol esterinin plazmadan beyne girişi hiçbir bilimsel çalışmada gösterilememiştir[14]. Merkezi sinir sistemine, yani beynimize dışardan kolesterol esterleri (kolesterol+yağ asitleri) ya da kolesterol molekülleri asla giremez[15].

Çoğu araştırmacı özellikle Nöroloji Uzmanları bu konuyu çok iyi bilir!

Fakat tesadüf bu ya bazı uzmanlar da bu kan beyin bariyerini bilmez!

O zaman da hiçbir bilimsel değeri olmayan araştırmalar ve komik, eğlenceli haberler ortaya çıkar.

Amaç sözüm ona yaşlı insanları kan kolesterol düzeyinin tehlikelerine karşı uyarmak adına yapılıyor gibi görünse de, gizli bir el insanları ilaç şirketlerine ve özellikle kolesterol düşüren statin ilaçlarına doğru yavaş yavaş yönlendirir.

Fakat kandaki lipoprotein ve kolesterol moleküllerinin beyin hücrelerine geçemeyeceğini biliyorsanız bazı bilimsel çalışmaları ve gazete haberlerini okurken sadece ve sadece gülersiniz. İşte yaşlı insanlarımızın yüreğine korku salan bana göre bazı uyduruk araştırma sonuçlarından ortaya çıkan bazı haberler.

—Kandaki yüksek kolesterol, sinir sistemine zarar verirmiş,(bariyersiz sinirler)

—Yüksek kolesterol hafıza kaybı yaparmış (bariyersiz hafıza)

—Kandaki yüksek kolesterol sağlıklı düşünmeyi engellermiş (bariyersiz düşünme)

—Yüksek kan kolesterol değerlerine sahip kişilerin, beyin hücreleri etkilendiği için bunama çok daha hızlıymış (bariyersiz bunama)

—Alzheimer gibi beyin hastalıklarında kan kolesterol düzeyinin yüksek olması beyin hücrelerinin çalışmasını bozuyormuş (bariyersiz beyin).

Blood-Brain Barrier konusunu, nöroloji uzmanlarının farklı alanlarda çalışan bazı meslektaşlarına hatırlatması gerekiyor bence!

Yayınlar öylesine sıklıkla çıkıyor ki karşınıza, tek parametrede yüksek kolesterol düzeyindeki yaşlıların daha çok yaşayabildiği gerçeği, Prof. Dr. Ahmet Aydın ve Prof. Dr. Rasim Küçükusta gibi uzmanların tüm uyarılarına rağmen[16] ortada kalıp kaynayıp gidiyor. Tek parametrede düşük kolesterollü yaşlı insanlarımızda ölüm sıklığının arttığını, düşük kolesterol düzeylerinde yaşlı insanların daha çabuk öldüğünü gösteren çeşitli çalışmalarda bu yoğunlukta unutulup gidiyor.

Beyin hücreleri mutlaka kolesterol üretmeli!..

‘Beyin hücreleri kolesterol üretmiyorsa ne olur?’sorusunun cevabı, düşüncelerimizin en trajik bölümünü oluşturuyor.

Normal şartlarda beyin hücrelerimizin, beynin ve merkezi sinir sisteminin çalışması için üretmiş olduğu tek bir kolesterol molekülü 5 yıllık bir yarılanma ömrüne sahiptir. Bunun anlamını bilmeyenler için mutlaka açıklamalıyız. Sinir sistemi ve beyin hücreleri 5 yıl içinde sahip oldukları bütün kolesterol moleküllerini yenilemek zorundalar (sadece 1400 gr’lık beyin hücrelerinin içerdiği kolesterol 5 yıl içinde yenilenmeli), beyin ve sinir hücreleri sahip olduğu kolesterol miktarını 5 yıl içinde yenilemek, yeni kolesterol molekülleri elde etmek zorunda. Kısaca organizma içindeki kolesterolün yarılanma süresinin anlamı bu.

Söz konusu kolesterol molekülleri nöron ve glial hücre zarlarında ve miyelin kılıfı olmak üzere iki önemli bölgede yerleşirler[17]. Beynimizde bulunan toplam kolesterolünün % 70’i sinirsel iletimde çok önemli rolü olan sinir hücrelerinin miyelininde bulunduğunu hatırlatalım. Ve tabiî ki bütün bu kolesterol miktarının beyin ve sinir sistemi hücrelerince ileride kolesterolü oluşturacak olan ilk moleküllerden (asetil Co A) sentezlenmek zorunda olduğu (novo sentez) unutulmasın.

Dolayısıyla dışardan besinsel olarak alınan kolesterol miktarının doğrudan beyin hücreleri üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde rolü olmadığını, fakat sağlıklı yağ alımıyla diğer doku ve organlarındaki düzensizliklerin engellenebileceğini, bunun da beyin işlevlerini kolaylaştırabileceğini ifade etmiş olalım[18]. Özellikle yağ asitlerinin, proteinlerin ve şekerler gibi biyokimyasal maddelerin son yıkım ürünü olan asetil Co A adlı molekül, kolesterol yapımında gerekli ilk molekül olarak ortaya çıkar ve kan beyin bariyerini çok rahat geçebilir.

Ayrıca meraklıları için önemli bir konuyu vurgulamak zorundayız. Merkezi sinir sistemi hücrelerinde, yani beyin ve sinir hücrelerinde kolesterol üretim hızı, bildiğiniz bütün organlardan çok daha fazladır. ‘Hücresel kolesterol üretim hızı’ deyince beyin ve sinir sistemi hücreleri karşısında, karaciğer hücreleri dâhil bütün hücreler çok gerilerde kalırlar. Nasıl denir; hani kendi aralarında yarış yapsalar beyin hücreleri yanında, diğer organlar arkalardan sürekli nal toplamak zorunda kalırlar[19].

Fakat işin can sıkıcı tarafı yaşlandığımız süre içinde bu yarışta göreceli olarak beyin hücrelerinin bu yarışı kaybedeceği gerçeğidir[20]. Yaşlandığımız süre içinde beyindeki kolesterol sentez hızı sürekli azalır, azalır…Her araştırmacı kan kolesterol düzeyine takılıp kalmıştır, çoğu bunu göremez.

Kardiyologlar başta olmak üzere, birçok bilim uzmanının gözden kaçırdığı sorunlar ise burada saklıdır.

Beyin başta olmak üzere bütün doku ve organlar zaman içinde hücresel kolesterol üretme (sentez) yeteneğini kaybederken, karaciğer organı bu genel durumun dışında kalabilir mi?

Bizce karaciğer hücreleri, bütün organizma hücrelerini etkileyen bu genel durumun dışında kalamaz, çünkü organizma bir bütündür!

Yani aslında karaciğerde yaşlandıkça fazla kolesterol üretmez!

Kolesterol yüksekliğinde, karaciğerin fazla kolesterol ürettiği düşüncesi ve bu konu üzerinde yapılan binlerce araştırmanın hepsi tamamen saçmalıktır ve çöpe gidecektir!

Bazıları kızmadan hemen açıklayayım; Karaciğer hücrelerinin kolesterol ve yağ üretimindeki eksiklik, total kolesterol düzeyi ile anlaşılmaz, karaciğerin salgılamış olduğu lipoproteinler üzerinde kolesterol molekülleri eksiklikleri ortaya çıkar ve bu nedenle araştırmacılar tarafından hiç fark edilmez (small LDL, small HDL vs).

Lipoprotein partikülünü oluşturan kolesterol dâhil bazı bileşenler zaman içinde mutlaka azalır, söz konusu sorunlu partiküller kullanılamaz ve kanda birikir. İşte bilimsel tartışmalara neden olan sorunlarda [21] burada başlar, kolesterol masalı kan damarlarına, beyin damarlarına doğru kaymaya başlar!

Total lipoprotein partikül hipotezinde[22] matematiksel olarak ifade edilmeye çalışılan, birkaç dostum hariç, çoğu bilim adamının göremediği asıl gerçek ise burada saklıdır. Organizmada normal sağlıklı bir insana oranla partiküllerinizin yapımında (anabolik nedenlerle) total anlamda lipit açığı vardır! Kanda görülen tek parametrelik yüksek kolesterol yapımla ilgili (anabolik) değil, tam tersine yıkımla ve kanda oluşan birikimle (katabolizma) ilgili bir sorundur.

İşte bu nedenle bize göre kolesterol ilaçları (statinler) dünya bilim tarihinin en büyük yanılgısı olarak ilerleyen yıllarda kayıtlara geçecektir. Çünkü tıp dünyası var olan bir sorunu, anabolik yolu engelleyerek statinlerle çözmeye çalışmaktadırlar ki, bu bilim adına saçmalamaktan başka bir şey değildir.

Yaşlandıkça doku ve organlarımızın sahip olduğu bütün hücreler, hızlı kolesterol sentezleme yeteneğini kaybeder. Buna karaciğerde dâhildir!

Yaşlandıkça beyin hücrelerimizde ortaya çıkan ve çeşitli beyin ve sinir sistemine ait rahatsızlıklarda bu durumun ilginç göstergeleri arasında yer alır.

Sinir sistemi ve beyin yeterli miktarda kolesterol molekülleri üretemezse ne mi olur?

İnanın bunu tahmin etmek, uzman olmayanlar için bile hiç zor değildir. Artık yaşlanmış, masum, belki biraz sinirli, kızgın fakat sevimli aile fertlerinizi incelemeniz, bu konuyu kavramak için yeterli olacaktır…

Beyinde üretilen kolesterolün %70’i sadece miyelinde kullanılıyorsa birçok sorunun cevabını çekinmeden sizler verebilirsiniz. Çünkü yaşlılarda görülen birçok nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların temelinde miyelin bozulmaları vardır ki, bunu sizlere detaylı olarak nöroloji uzmanları anlatabilir. Biz kabaca yaşlılarda bunama, hafıza kaybı, nöropati gelişebildiğini açıklamakla yetinelim.

Zaman içinde organizmada hücresel (anabolik) olarak kolesterol sentezi azalıyor!

Bütün bu tersliklerin yanı sıra, kolesterol ilaçları yani statinler, bizim çok güvendiğimiz kan beyin bariyerini geçiyorsa gerçekten yandınız!

The Wall Street Journal’da Dr. Orli Etingin’in dikkat çekmeye çalıştığı nokta bu ve bizce çok önemli…

Yapılan çalışmalara bakılacak olursa kandan beyin hücrelerine kolesterol geçişi olmamasına karşın, özellikle statin türevi ilaçlar kan beyin bariyeri aşıyor ve beyinde kolesterol sentezini engelliyor gibi görünüyor! Yoksa başka türlü bu ilacı kullananlarda yan etki olarak neden sinirsel rahatsızlıklar ve nöropati oluşsun ki?

Yaşlı olduğunuz için kolesterol üretiminiz yetersiz olmasına rağmen, gittiğiniz doktorda size sadece kan kolesterol değerlerinize bakarak, kolesterol düşürücü bir ilaç yazmışsa gerçekten çok kötü şeyler olabilir

En kibar deyimle insanlar bu durumda aptallaşır! Kolesterol ilaçlarının aptallaştırma etkisi de bizce burada başlar!

Dr. Orli Etingin işte bu noktada sonuna kadar haklıdır…

Artık küresel ilaç şirketleri de işi iyice azıttı!

Henüz beyin, sinir sistemi gelişimini tamamlanmamış çocuklara bile kolesterol ilaçları vermek istiyorlar! Beyni gelişmeyen aptal bir nesil ortaya çıkması ilaç şirketlerinin sorunu değil ki, onlar kazandıkları paraya bakıyorlar!

Sadece çocuklar, kalp krizinden korkan insanlarda değil ilaç şirketlerinin hedefinde olanlar. Özellikle yaşlı insanlar üzerinde duruyorlar, yaşlı insanlarda merkezi sinir sisteminin, beynin ihtiyaç duyduğu kolesterol ilaç şirketlerinin umurlarında bile değil!

Son zamanlarda yaşlı insanlara kolesterol ilaçlarını satabilmek için yapmadıklarını bırakmıyorlar!

Yaşlı insanlarda varolan ölüm korkusunu sömürgeciliği ise tam bir komedi ve daha bitmedi. Söz konusu kolesterol düşüren ilaçlar bunamayı, hafıza kaybını, kalp kasları zayıflığını sözüm ona önledi, şimdi başka bir olayı ön plana çıkarmaya çalışıyorlar! Çok önceden söylendiği gibi yakında içeceğimiz suya da kolesterol düşürücü katmaya kalkarlarsa hiç şaşırmayın. Yaşlılara verilecek, çocuklara verilecek, orta yaşlılara verilecek! Çok ünlü kardiyologlarımıza göre, yüzyılın icadı sayılıyor bu ilaçlarımız!

Yani mucize bir ilaçmış bu statin adı verilen kolesterol düşürücüler…

Bilimin geldiği noktaya bir bakın, bilim artık mucizelere inanıyor!

Sanki vapurda jilet satıyorlar!

Bu ilaç sadece kolesterol yapımını durdurmuyormuş aynı zamanda dalağa, böbreğe, gözlere, uykusuzluğa, sinirlere, şekere, akciğer yetmezliğine, tansiyona, kansere, iktidarsızlığa iyi geliyormuş:- Aman Tanrım gerçekten bu ilaç gerçekten bir mucize!

Bir beyin hastalığı olan Alzheimer’a, kolesterol düşürücü ilaçlar nasıl olduğu anlaşılmaz bir biçimde iyi geliyor ve hastalara fayda sağlıyormuş:-Oh oh ne güzel?...

Sözde kolesterol sentezi durduran bu ilaç, inanılmaz bir şekilde Alzheimer hastalarında bulunan bazı kötü proteinleri de yok edebiliyormuş:-Hadi bee şaka yapıyorsun proteinlere de etkili hadi hayırlısı!

Statin verilen ilaç, Alzheimer hastalarında, hafıza, zekâ yani IQ gelişimi hızlanıyormuş: -Hay sizin IQ’nuzu sevsinler!..

Pardon beyler, bilim gözlüğünü takın ve yeniden bir bakın!

Beyin hücrelerinin kolesterol üretimi ne alemde?...

Mevlüt Durmuş

KAYNAKLAR VE DİPNOTLAR

[1] http://online.wsj.com/article/SB120277403869360595.html.html?mod=home_health_right

[2] Yong-Ku Kim and Aye-Mu Myint (2004). Clinical application of low serum cholesterol as an indicator for suicide risk in major depression. Journal of Affective Disorders Volume 81, Issue 2, August 2004, Pages 161-166.

[3] Aslında merkezi sinir sistemi ve periferik sinir sistemi, beyinden başlayarak omurilik dahil bütün periferik sinir hücrelerini kapsar. Biz merkezi, santral, periferik sinir sistemi yerine, konuya yabancı olanlar için daha anlaşılır olsun diye, sadece beyin ve sinir terimleriyle anlatmaya çalıştık.

[4] Archana Singh-Manoux et al (2008). Low HDL Cholesterol Is a Risk Factor for Deficit and Decline in Memory in Midlife. Arteriosclerosis, Thrombosis, and Vascular Biology. 2008;28:1556.

[5] Karaciğer dışı organların kolesterol üretimi dışında HDL azlığına etki eden birkaç faktör daha var, fakat bugünkü önceliğimiz bu ve beyin hücrelerimizin bağlı olduğu merkezi sinir sistemi ve kolesterol üretimi.

[6] Birgit Agerholm-Larsen et al (2000). Elevated HDL Cholesterol Is a Risk Factor for Ischemic Heart Disease in White Women When Caused by a Common Mutation in the Cholesteryl Ester Transfer Protein Gene. Circulation;101: 1907.

[7] Birgit Agerholm-Larsen et al (2000) Common cholesteryl ester transfer protein mutations, decreased HDL cholesterol, and possible decreased risk of ischemic heart disease. Circulation. 2000; 102: 2197

[8] Bizim birkaç dostum dışında kabul görmeyen görüşümüze göre, aslında karaciğer de zaman içinde kolesterol üretimini kısıtlar, bu nedenle kana salınan partiküller küçülür, kullanılmaz ve birikir. Bu nedenle tek parametrede kolesterol yüksek çıkar, kandaki kolesterol yüksekliği sorunu anabolik değil, katabolik sorundur. Küçülen partiküllerin sonuçlarını daha önce anlatmıştık.

[9] Sevil Kurban, İdris Mehmetoğlu (2007) Santral sinir sisteminde kolesterol metabolizması. Genel Tıp Derg 2007;17(2):123-129.

[10] Bjorkhem I, Meaney S (2004) Brain cholesterol: Long secret life behind a barrier. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2004;24:806-15.

[11] Heverin M, Bogdanovic N, Lutjohann D, Bayer T, Pikuleva I,Bretillon L, et al (2004) Changes in the levels of cerebral and extracerebral sterols in the brain of patients with Alzheimer's disease. J Lipid Res 2004;45:186-93.

[12] blood-brain barrier, kan beyin bariyeri

[13] Chobanian AV, Hollander W (1962) Body cholesterol metabolism in man. I. The equilibration of serum and tissue cholesterol. J Clin Invest 1962;41:1732-7.

[14] Wilson JD (1970) The measurement of the exchangeable pools of cholesterol in the baboon. J Clin Invest 1970;49:655-65.

[15] Osono Y, Woollett LA, Herz J, Dietschy JM. Role of the low density lipoprotein receptor in the flux of cholesterol through the plasma and across the tissues of the mouse. J Clin Invest 1995;95:1124–32.

[16] Renzhe Cui, Hiroyasu Iso et al (2007) Serum total cholesterol levels and risk of mortality from stroke and coronary heart disease in Japanese: The JACC study. Atherosclerosis. Volume 194, Issue 2, October 2007, Pages 415-420.

[17] Bjorkhem I, Meaney S (2004) Brain cholesterol: Long secret life behind a barrier. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2004;24:806-15.

[18] Jurevics H, Morell P (1995) Cholesterol for synthesis of myelin is made locally, not imported into brain. J Neurochem 1995;64: 895–901.

[19] Andersen JM, Dietschy JM. Absolute rates of cholesterol synthesis in extrahepatic tissues measured with 3H-labeled water and 14C-labeled substrates. J Lipid Res 1979;20:740-52.

[20] Muse ED, Jurevics H, Toews AD, Matsushima GK, Morell P (2001) Parameters related to lipid metabolism as markers of myelination in mouse brain. J Neurochem 2001;76: 77–86.

[21] http://www.kolesterolmasallar.blogspot.com/ Genetik kolesterol yüksekliği üzerine süpheler. Bölüm 1,2,3

[22] Mevlüt Durmuş (2003). Kolesteroldeki Kaos. Nobel Yayın. Ankara

www.iyibilgi.com



Prof. Dr. Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA
ahmetrasim@stargazete.com
Biri bize kolesterol düşürücü ilaçları dayatıyor

Tıpta son yıllardaki en önemli tehlikelerden biri de hastaların değil, laboratuar sonuçlarının tedavi edilmesi şeklindeki yaklaşım. Her kolesterolü yüksek olan kişiye, kaşına gözüne bakılmaksızın hemen ‘kolesterol düşürücü ilaç’ yazılması da bunun en vahim örneği.

Sadece ‘daha önce kalp hastalığı geçirmiş veya ileride geçirme riski yüksek olan insanların yarar göreceği’ bu ilaçlar milyonlarca insan tarafından gereksiz yere kullanılıyor.

İlaç firmalarının müthiş pazarlama taktikleri ile kolesterol fobisi tüm dünyayı sarmış durumda. Maalesef birçok doktor da kolesterol yüksekliğinin mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu sanıyor. Oysa, yüksek kolesterol tek başına bir hastalık değil, gelecekte kalp hastalığı veya inme ihtimallerini artırabilecek birçok risk faktöründen sadece biri!

Doktorların çoğu, bu ilaçların sağlıklı kadın ve erkeklerde kalp hastalıkları ve inmelere bağlı ölümlerin önlenmesine anlamlı şekilde katkıda bulunduğuna dair bir kanıt olmadığının farkında da değil.

Ray Moynihan ve Alan Cassels’in kaleme aldıkları ‘Satılık Hastalıklar’ isimli kitapta bakın neler yazıyor:

‘Herkesi kolesterolden korkuttuk. Asıl hedefin kolesterol sayılarınızı düşürmek olduğunu sanıyorsunuz. ‘Önemli olan kolesterol rakamınız’ sloganını duyuyorsunuz ama işin aslı öyle değil. Önemli olan, kalp hastalığı riskinizi düşürüp düşürmediğiniz. Kolesterol hastalığın kendisiymiş gibi gösterildiğinden tedavinizin başarısını kolesterolünüzün düşmesiyle tanımlayabilirsiniz. Sanki kolesterolün kendisi asıl sorunmuş gibi!’

Kolesterol düşürücü ilaçların yıllık satış rakamı 25 milyar doların üzerinde ve her geçen yıl da artmakta, ama ‘karına kar katmak isteyen ilaç endüstrisi’ gereksiz de olsa daha fazla insanın ilaç kullanması için elinden geleni ardına koymuyor.

Kan kolesterol düzeyleri giderek daha aşağı çekiliyor. Bu yeni kriterlere göre mesela dünyanın en sağlıklı insanlarının yaşadığı Norveç’te 40 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde 85’i ve kadınların yüzde 20’si ‘yüksek risk’ grubuna giriyor ve kolesterol düşürücü ilaç kullanmaları gerekiyor.

Oysa, dünyanın önde gelen tıp dergilerinden olan Lancet’de geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir metaanaliz, kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalığı olmayan her yaştaki kadınlarda ve 69 yaşın üzerindeki erkeklerde kullanılmasının yararını gösteren hiçbir kanıt olmadığını bir kere daha ortaya koydu.

Üstelik, sağlıklı insanlarda gereksiz yere kullanılan bu ilaçların yarattıkları önemli ekonomik kayıplar yanında, çok ciddi yan etkilere sahip olabilecekleri unutulmamalı.

İLAÇ YAN ETKİLERİ GİZLENİYOR

Birçok ilacın yan etkilerinin önemsenmemesini ve gizlenmesini bir tarafa bırakalım; yeni çıkan birçok ilacın çok ciddi yan etkileri olduğu, ölümlere yol açabildikleri çok sayıda insan tarafından kullanıldıkça anlaşılmaktadır.

Bundan iki yıl kadar önce Vioxx isimli romatizma ilacı binlerce insanın kalp krizi ve felç yüzünden ölümüne yol açtığı anlaşıldığından piyasadan çekilmişti. Geçtiğimiz günlerde de İrritabl Bağırsak Sendromu tedavisinde kullanılan Zelmac’ın satışı bu yüzden askıya alındı.

Aynı şeyler kolesterol ilaçları için de geçerli. Bunların da bazıları gizlenen, bazıları küçümsenen çok önemli yan etkileri var. Mesela, beynin gelişimi ve işlevleri için çok önemli bir madde olan kolesterolün kan düzeylerinin azalmasının yol açtığı sinirlilik, saldırganlık, hafıza kaybı, unutkanlık, iktidarsızlık, intihara teşebbüs, polinöropati... gibi çeşitli nörolojik ve zihinsel belirtiler prospektüslerde yazılı değil.

Kas şikayetlerinin bu ilaçları alanların yüzde 1’inden daha azında görüldüğü bildiriliyor, ancak bunun doğruluğu çok şüpheli. Hayvan deneylerindeki kanser yapıcı etkileri de yabana atılacak gibi değil.

Aman dikkat, hapı yutarken hapı yutmayalım.

Star

Kolesterol, 'tamamen zararlı' değilmiş!
13 Ekim 2007 Cumartesi 10:50

BURSA -AA- "Kötü huylu" olarak bilinen LDL kolesterolün, kalp ve damar hastalıklarının ortaya çıkmasında önemli risk faktörlerinden biri olduğu bildirildi.
Acıbadem Bursa Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mahmut Çakmak, toplum içinde yaygın olan genel kanının aksine, kolesterolün tamamen zararlı bir şey olmadığını belirtti.
Karaciğer tarafından üretilen, birçok hücre ve hücre içi yapının bileşiminde yer alan kolesterolün sindirime yardımcı olduğunu, hormonların yapısında ve diğer vücut fonksiyonlarında önemli rol oynadığını ifade eden Çakmak, kolesterolün olmaması halinde sinir sisteminin fonksiyonunu yapamayacağını, sindirimde çok önemli olan safra asitleri üretilemeyeceğini ve tüm hormonal dengenin bozulacağını vurguladı.

Çakmak, sağlıklı yaşam için gerekli kolesterolün neredeyse tamamının vücut tarafından üretildiğini, bunun dışında alınan birçok besinin de kolesterol içerdiğini ifade etti. Kolesterolün et, süt, tereyağı gibi tüm hayvansal besinlerde bulunduğuna, buna karşın bitkisel besin ve yağlarda yer almadığına değinen Çakmak, "Ne kadar çok hayvansal ve kızartılmış gıda alırsak o kadar fazla kolesterol alırız. Kan kolesterol düzeyleri yükseldiğinde ise başta kalp hastalıkları olmak üzere birçok sağlık problemi ile karşı karşıya kalırız" dedi.

Kolesterolün farklı alt grupları bulunduğuna, bunlar arasında toplumda en yaygın kullanılan adlarıyla "İyi huylu (HDL)" ve "Kötü huylu (LDL)" kolesterolün bilindiğine işaret eden Çakmak, LDL kolesterolün damarların iç çeperine oturarak "plak" denilen oluşumları başlattığının, plakların ise zaman içinde damarlarda ciddi tıkanıklara neden olduğunun altını çizdi.

Çakmak, HDL kolesterolün ise LDL kolesterolün tam tersi yönünde çalışarak, kolesterolü damar çeperinden tekrar karaciğere taşıma işini yaptığına işaret etti. Çakmak, sigaranın HDL kolesterol oranını azalttığını, sporun ise artırdığını söyledi. Çakmak, şöyle konuştu:

"Kolesterol düzeyleri 20 yaşından itibaren orta yaşlara kadar her 5 yılda bir ölçülmelidir. Genellikle total kolesterol için üst sınır 200 mg/dl, LDL kolesterol için üst sınır 130 mg/dl olarak kabul edilir. Şunu unutmamak gerekir; kolesteroldeki her yüzde 1'lik düşüş kalp krizi riskini yüzde 2 azaltır."
netgazete

KOLESTROLÜN İLACI YER FISTIĞI!



20 Mart 2008 01:38
Besin değeri yüksek yer fıstığı, kolestrolü düşürüyor.
Potasyum ve B1 vitamini içeriğiyle yüksek besin değeri bulunan yer fıstığı, kolestrolü düşürüyor ve kan şekeri düzeyini kontrol altında tutuyor. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Halis Arıoğlu, yer fıstığının, içerdiği yağ, protein, karbonhidrat, vitaminler ve madensel maddeler ile değerli bir besin kaynağı olduğunu söyledi.

BİTKİSEL YAĞDAN İYİ

Yer fıstığı yağının doymamış yağ asitleri bakımından oldukça zengin olduğunu belirten Arıoğlu, yer fıstığı yağının, tat ve dayanıklılık özellikleri bakımından pek çok bitkisel yağdan, daha üstün olduğunu, bu nedenle yer fıstığı yağı çok fazla tüketildiğini kaydetti.

YEMEKLERDE KULLANIN

Yer fıstığı yağının sıvı olarak kızartmalarda, sıvı veya margarin olarak yemeklerde, pastacılık ile biyodizel üretiminde kullanıldığını anlatan Arıoğlu, ayrıca, bisküvi, şekerleme, çikolatalı ürünler, fıstık katkılı dondurma, fıstık ezmesi yapılarak kullanıldığını da sözlerine ekledi.

bugün

Kolestrol Sigara Kadar Zararlı

14 Kasım 2007 11:15


Kalp krizi açısından önde gelen risk faktörlerinden biri olan kolestrol, sigara kadar zararlı.
Be Better Sağlık Merkezi kurucusu Dr. Burak Başarır, kolestrolden korunmanın yollarını anlattı:

"Kolesterol problemi olan kişilerin sayısı 30'lu yaşlardan itibaren sıklıkla ve artarak gündeme gelmektedir. Medikal yönden ise kolesterol yüksekliği neredeyse sigara ile eşdeğerde tutulmaktadır.

Kolesterol aldığımız besinlerle, genetik faktörlere ve yaşam tarzına bağlıdır. Görüldüğü gibi genetik dışındaki faktörler insanların elindedir.

Kolesterolün sık rastlanan sağlık sorunlarından biri olmasında, giderek artan hazır gıda, fast food ve bisküvi, çikolata, şekerli gıda tüketimi en önemli etkendir."

Yüksek lif tüketin!

Kolesterol düzeyini düşürmek için ilaç ve beslenme düzenlemesine ihtiyaç olduğuna değinen Dr. Burak Başarır, "Kolesterol seviyesinin düşürmenin anahtarı yüksek lif tüketmektir" dedi.

Dr. Burak Başarır, kolestrolü düşürmek için neler tüketmek gerektiğini anlattı:

"Lif oranı yüksek gıdalar ise entegral ekmek, makarna ve buğday ürünleri, sebze ve meyveler, kuru baklagiller olarak özetlenebilir.

Özellikle baklagiller (mercimek, nohut, kurufasulye, bezelye, barbunya) içindeki bazı maddeler kolesterol karşıtı çalışırlar ve hızla kolesterol seviyesini düşürürler.

Sportif aktivite ve egzersiz iyi kolesterol olarak bilinen HDL'nin yükselmesine yardımcı olarak çok önemli bir rol oynar.

Bayanlarda menapoz sonrası iyi kolesterol hormonal sebeplerle hızla düşmeye başlar ki bu da bayanların kalp krizi riskinin en çok arttığı dönemdir.

Bitkisel ve hayvansal Omega 3 tüketimi kolesterol seviyesinin düşmesine yardımcıdır fakat tek başına yeterli değildir.

Bir başka faktör yemeklerin hazırlanış şeklidir, tercih edilmesi gereken, sadece bitkisel yağların tüketilmesi (özellikle zeytinyağı), kızartmalardan uzak durulması, yemeklere, yağı yemek piştikten sonra eklenmesi, buğulama fırın ve haşlamanın tercih edilmesi olmalıdır.

Tekli (zeytinyağı, badem, ceviz, avokado, fındık) ve çoklu doymamış yağ asitleri(mısır, soya, balık, ayçiçeği) ile doymuş (hayvansal yağlar, süt ve süt ürünleri, çikolata) ve transyağlar (margarin, fast food, bisküvi, şekerleme) tüketimi dışardan alınan kolesterol miktarını kontrol için ana kriteri teşkil etmektedir.

Tekli ve çoklu doymamış yağlar kolesterol seviyesini olumlu yönde etkiler. Trans ve doymuş yağlar ise olumsuz etkirler ve kolesterolü yükseltirler. Besinlerdeki gizli kolesterol süt ürünleri, hazır gıdalar ve bisküvi ve türevlerinde saklıdır. Sadece kırmızı eti keserek çözüme ulaşmak mümkün değildir."

Kahvaltıda:

Peynir tercihleri her zaman az yağlı olanlardan yana yapılmalıdır. Lor peyniri ve keçi peyniri doğru tercihlerdir.

Şarküteri tutkunu iseniz vazgeçemiyorsanız, en masumları hindi füme ve rozbif denebilir.

Sucuk, salam, sosis ve benzerlerinden kolesterol sıkınıtınız var ise uzak durmanız gerekir.

Balıkçıda:

Deniz ürünleri karides, kalamar, istiridye yoğun kolesterol kaynaklarıdır. Balık tercihi büyük balıklardan ve ızgara olarak yapılmalı.

Kebapçıda:

Kebap yerine terbiyeli dana şiş, tavuk şiş, tavuk göğüs ızgara gibi tercihler daha doğrudur. Tavuk derisi de en az kuzu eti kadar sakıncalıdır ve yenmemelidir. Burada gözden kaçanlar genellikle tulum peynir ve süzme yoğurttur.

Kafede:

Karışık soslardan özellikle mayonezden sakınmak gerekir. Yağ, balzamik ve limon dışında sos kullanmamanız doğru olacaktır. Yemek tercihlerinde balıklı, tavuklu salatalar en iyi tercihlerdir. Makarna için sebze veya domates sosluları tüketmeniz tavsiye edilir.

Kolestrol Diyeti:

Haftada en az 2 öğün baklagil tüketilecek, mümkün is etsiz hazırlanacak.

Her gün 2 porsiyon meyve ve 2 porsiyon sebze türevleri, aralarda 5-10 adet fındık veya ceviz veya badem alınabilir. Çerez, cips ve tatlılardan uzak durulmalı.
aktifhaber

Tereyağı ve Sığır Eti Ezberlerini Bozun
12 Mayıs 2008 17:05

50'li yıllardan beri sanayi ürünü "margarin ve nebati yağ" lobisi, yüzyıllardır kullanılan tereyağını yere sokan haberler yaptırdılar. İşte tüm tabuları yıkan araştırma.

Kanadalı bilim adamları, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığa neden olduğu öne sürülen tereyağını temize çıkardı.

Yeni bir araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, tereyağı ve sığır eti kalp krizi riskini ve kolesterolü düşürüyor, şeker hastalığı ve obeziteyi tedaviye yardımcı oluyor.

Alberta Üniversitesi profesörü Spencer Proctor ve asistanı Flora Wang tarafından yapılan araştırma sırasında, 16 hafta boyunca deney farelerine tereyağı ve inek etinde bolca bulunan vaksenik asit bakımından zenginleştirilmiş diyet uygulandı.

Vaksenik asidin vücutta kolesterol başta olmak üzere birçok rahatsızlığa sebep olan şilomikronların oluşmasını yavaşlattığı gözlemlenirken, deney sonunda kötü kolesterol olarak bilinen LDL başta olmak üzere, toplam kolesterol ve trigliseritte düşüş görüldü.

Flora Wang, "Tereyağı, sığır eti ve türevlerinde vaksenik asid oranı en az yüzde 70'tir. Araştırmanın bizi en çok sevindiren sonuçlarından biri, metabolizmada birçok hasara sebep olan şilomikronların oluşmasının bu yolla yavaşlatılabileceği olmuştur. Bugüne kadar zararlı etkilerinden korktuğumuz doğal yağlar, aslında sağlığımız için son derece faydalı. Tereyağı ve sığır etinin kalp krizi riskini düşürmesi, şeker hastalığı ve obezite tedavisine yardımcı olması ve kolestrole iyi gelmesi, artık bir realite" diye konuştu.

Bu arada, doktora öğrencisi olan Flora Wang, araştırma sonuçlarını sunduğu, Alberta'da düzenlenen "Uluslararası Şilomikronların Zararları Sempozyumu"nda "genç araştırmacı" ödülünü aldı.
aktifhaber

Dr. Murat Kınıkoğlu
muratkinikoglu@yahoo.com
Kolestrol ilacı icenlerin Coenzim Q-10 merakı

Bir maddenin vücutta kullanılıyor olması hap şeklinde alındığında mutlaka faydalı olacağı anlamına gelmez. 'İçimizdeki mekanizma' hangi elementin ne miktarda gerekli olduğunu ilaç firmalarından daha iyi bilir

Kolesterol düşürücü ilaç alan hastalar 'Bu ilaçlarla birlikte Coenzim Q-10 alınması gerekiyormuş, ne diyorsunuz?' diye soruyorlar. Coenzim Q-10 yağda eriyen vitamin benzeri bir enzimdir. Hücrelerin enerji üretiminde görev alır. Bir maddenin vücutta kullanılıyor olması hap şeklinde alındığında mutlaka faydalı olacağı anlamına gelmez. Örneğin 'demir' vücut için yararlı bir elementtir ama kronik enfeksiyonlarda mikropların beslenmesini engellemek isteyen vücudumuz bilerek kan demir seviyesini düşürür. Kısaca evrimsel sürecin bize kazandırdığı 'içimizdeki mekanizma' hangi elementin ne miktarda gerekli olduğunu ilaç firmalarından daha iyi bilir, bünyemize aldığımız maddelerin gerektiği kadarını tutar, fazlasını atar.
Statin grubu kolesterol ilaçlarının, karaciğerdeki HMG-CoA reductase enzimini etkileyerek vücuttaki Coenzim Q-10 miktarını azalttığını biliyoruz. İlaç kullananlarda Coenzim Q-10 seviyesi yüzde 50 kadar azalabiliyor. Ancak yapılan çalışmalar, ağızdan alınan Q-10 preparatlarının bu eksikliği karşılamadığını göstermiştir. Bir diğer deyimle kolesterol ilaçlarının yan tesirlerini, örneğin kas ağrısı yapıcı etkisini Q-10 preparatı alarak önleyemiyoruz. Sonuç olarak şu ana kadar kolesterol ilacı alanların birlikte Coenzim Q-10 almasını gerekli kılan sağlam bir araştırma yayınlanmamıştır, duyurulur...

Greyfurt suyuna yüklenmeyin

YUTTUĞUMUZ ilaçların vücudumuzda kalış süresi-etki süresi farklıdır. Bu yüzden bazı ilaçları günde üç kez alırken bazılarını günde bir kez yutarız. İlaçlar vücudumuzda çeşitli enzimler aracılığı ile parçalandıktan sonra idrar (böbrekler), dışkı (bağırsaklar) ve safra (karaciğer) yoluyla atılır. Besinlerimizin içindeki bazı maddeler ilaçların vücudumuzda parçalanmasını ve bağırsaklar yoluyla atılmasını engeller. Böyle olunca da yuttuğumuz ilaç, vücutta birikmeye ve zararlı olmaya başlar.
Greyfut suyunun bu açıdan özel bir yeri vardır. Greyfut suyunun içindeki 'naringin' enzimi karaciğerdeki cytocrom P450 enzimini inhibe ederek ağız yoluyla aldığımız bazı ilaçların parçalanarak vücuttan atılmasını engeller. Böyle olunca gittikçe artan ilaç seviyesi zamanla zararlı bir doza ulaşabilir.
Greyfut suyu, isimlerini tek tek sayamacağım kadar çok ilaçla etkileşime girer ve Viagradan tutun bazı alerji ilaçlarına, kalp ritmini düzenleyen ilaçlardan tutun epilepsi ve ağrı gidericilere kadar pek çok ilacın kan seviyesinin yükselmesine neden olur.

Karaciğere
hasar verir

HER gün içilen bir bardak greyfut suyu;
n Tansiyon ilacı alanlarda ilacın etkisini artırdığından aşırı tansiyonda düşmelerine neden olabilir.
n Greyfut suyu ile beraber kolesterol ilacı alanlarda ilacın vücutta birikmesine bağlı olarak kas ağrısı, karaciğer hasarı gibi yan etkiler ortaya çıkar. Yarım greyfutun bile kolesterol ilacının parçalanmasını engelleyebildiği gösterilmiştir.
n 60 yaşın üzerindekilerin daha da dikkatli olması gerekir çünkü greyfut suyu-ilaç etkileşimi ileri yaşlarda daha kuvvetlidir.
n İlaç etkileşimi bir yana, 2007 yılında Britis Journal of Cancer dergisinde yayınlanan bir çalışma her gün greyfut suyu içen veya yiyen kadınlarda meme kanseri riskinin yüzde 30 arttığını göstermiştir. Greyfut suyunun bu etkiyi estrogen seviyesini artırarak yaptığı düşünülmektedir. Gördüğünüz gibi burada anahtar kelime 'her gün'dür, haftada bir iki kez içilen veya yenilen greyfutun hiçbir zararı olmadığı gibi faydası da vardır.
Sonuç olarak; her ne ilaç olursa olsun düzenli olarak ilaç kullanan kişilerin her gün greyfut suyu içmemesini tavsiye ediyorum. Güzel ülkemizde suyu içilecek o kadar meyve varken 'illa her gün greyfut suyu içeceğim' diye tutturmanın bir anlamı yok. (Greyfurt suyunu çok seviyorum diyorsanız hiç olmazsa sabah içip ilacılarınızı ise akşam almaya dikkat edin.) Bazılarınızın diğer narenciyeleri merak edeceğinizi 'Peki, portakal suyu içebilir miyiz?' diye soracağını biliyorum. Korkmadan içebilirsiniz. Greyfutta bulunan 'naringin' enzimi diğerlerinde zarar verecek miktarda bulunmuyor. Bu arada bahsetmeden duramayacağım; her sabah bir meyve yemeye bir şey demem ama 'her sabah bir bardak meyve suyu' alışkanlığı özellikle kilolu insanlarda (şeker hastalığına kapı açması nedeniyle) doğru değildir.
Akşam

Modern tıbbın 10 büyük yalanı

İlaç şirketlerinin daha fazla gelir elde etmesi için birçok yalana başvuruldu: Kolesterol kötüdür, kolesterol düşürücü ilaçlar etkilidir, ilaç kaliteyi yükseltir gibi...

26 Haziran 2009 04:15

Araştırmacı Shane Ellison'ın hazırladığı ve tüm dünyada büyük yankı bulan 'Tıbbın 10 büyük yalanı' adlı çalışma, ilaç şirketlerinin nasıl gelirlerini artırmak için yalanlara başvurduğunu gözler önüne seriyor. Ellison, ilaç şirketlerinin uydurduğu en büyük yalanlardan biri olan kolesterol üzerinde çok duruyor. Ne yüksek kolesterol kalp krizine yol açıyor ne de ilaçlar kolesterolü düşürüyor. Peki biz ne yapıyoruz? En ufak bir baş ağrısında bile ilaçlar alınıyor. İşte size tıbbın 10 büyük yalanı:

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA'nın onayladığı ilaçlar güvenli ve etkindir: FDA'nın onayladığı birçok ilaç, ölümlere neden oldu. Hatta yakınlarını kaybedenlerin birçoğu büyük tazminatlar kazandı.

Yüksek kolesterol, kalp hastalığı için risktir: Bu sağlık efsanesi başta Amerika olmak üzere birçok ülkede çökertildi. Kalp hastalığı 35 yaşın üzerindeki tüm kişiler için ilk ölüm nedeni. Kalp hastalığı riskinin, kan kolesterolü yükseldikçe arttığı doğruysa, o zaman kalp krizinden genç yaşta ölenlerin total kolesterolünün de yükselmiş olduğunu görmeliyiz. Bu doğru değil. Kalp krizlerinin ve inmelerin yarısı kolesterolü yükselmemiş kişilerde ortaya çıkıyor.

Kolesterol kötüdür: Amerikan Kalp Birliği'ne göre, 105 milyondan fazla Amerikalı'nın kolesterol düzeyi 200 mg/dl ya da daha yüksek seviyede. Bu, ilaç endüstrisi için potansiyel müşteri anlamına geliyor. Ancak yüksek kolesterolün ömrü uzattığı biliniyor. Yüksek kolesterolü olan erkeklerin bağışıklık sistemi daha güçlü. Ayrıca kolesterol karaciğerde safra asitlerinin üretimine yardımcı oluyor. Bu asitler vücudun artık ürünlerden temizlenmesi için gerekli.

Kolesterol düşürücü ilaçlar güvenli ve etkindir: Kolesterol düşürücü ilaçlar, bellek ve odaklanma üzerinde olumsuz etki yapıyor. Kanser riskini artırıyor, sinirlere hasar veriyor. Zaten bu ilaçların ana maddesi, kırmızı pirinç mayası diye bilinen bir mantarın izole edilmiş zehrinden başka bir şey değil.

İlaçlar bilime dayanarak onaylanır: FDA uzmanlarının yarıdan fazlasının, ilaç şirketleriyle doğrudan maddi ilişkisi var. İlacın piyasaya çıkıp çıkmayacağına karar veren kurulun yüzde 51'i, diğer yüzde 49'u ölümcül ilaçların güvenli ve gerekli olduğunu ikna etmek için uğraşıyor.

İlaç reklamları bizi bilinçlendirir: Birçok kolesterol düşürücü ilaç reklamında kas ağrısı, kas kaybı, güçsüzlük gibi yan etkilerin görülmediğine dikkat çekiliyor. Ancak gerçek, bunun tam tersi.

İlaçlar, yaşam kalitemizi yükseltir: FDA ta rafından onaylanan ilaçlar her yıl yaklaşık 160 bin kişiyi öldürüyor. Yaklaşık iki milyon insan, ilaçların yol açtığı hastalıklara yakalanıyor. Obezite, kanser, böbrek yetmezliği, otizm, depresyon bu hastalıklardan bazıları.

Doktorlar reçeteli ilaçların tehlikeleri konusunda hassastır: Batı ülkelerinde doktorlar, reçeteli ilaçlar hakkında bilgi edinmek için tıp dergilerine başvuruyor. Çünkü en güvenilir kaynak bu dergiler. Bütün makaleler bilimsel gerçeklere dayanarak sunuluyor. ABD'de ise durum çok farklı.

Besin destekleri tehlikelidir: İlaç şirketleri, besin destekleriyle rekabeti aza indirmek için hükümeti etkileme amaçlı bir dizi teknik kullanıyor. Bunlardan ilki, besin maddelerinin doğru kullanımıyla ilgili dersin 85 yıl önce tıp fakültelerinden kaldırılmış olması. Bir diğeri ise ilaç endüstrisi lobisinin medyayı etkisi altına alarak, besin desteklerine karşı olumsuz bir hava estirmesi.

Kolesterol öldürür: Kalp krizi geçiren kişilerden yüzde 50'den fazlasının kolesterolü normal çıktı.
takvim

Kolesterol' de rant mı var
17 Aralık 2011
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, kolesterolün 60 yıldır tartışıldığını bunun nedeninin ise rant olduğunu savundu.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aydın, son günlerde tartışılan konularından biri olan kolesterolle ilgili açıklama yaptı. Prof. Dr. Aydın, "Damarlarda daralmayı yapan Omega 6 fazlalığı mikropsuz bir iltihaba yol açar.

Omega 6 en çok margarinlerde, mısır ve ay çiçek yağında var. Onun için bu yağları değil, sızma zeytinyağı ve hayvansal yağlar kullanılmalıdır. Kalp damar hastalıklarının bir numaralı müsebbibi yağlar ve kolesterol değil, unlu ve şekerli gıdalardır" dedi.

Kalp damar hastalarına kolesterol ilacı verilmesini doğru bulmadığını da belirten Aydın, "Birçok hekim kolesterol rakamlarına bakıyor, rakamları tedavi etmeye çalışıyor. Hâlbuki biz öyle yapmıyoruz. Ezbere ilaç yazmıyoruz. Önce hastanın diyetine bakıyoruz. Unlu şekerli yiyor mu? Ona bakıyoruz.

Pek çok araştırmanın sonucuna göre, kan kolesterol düzeyleriyle koroner kalp hastalığı ya da ölüm sıklığı arasında bir ilişki bulunamadı. Yani, kolesterolü yüksek olan kişilerdeki koroner kalp hastalığına yakalanma ve ölüm sıklığı kolesterolü normal olan kişilerdekinden daha yüksek değil.

Hatta bu çalışmaların bazılarında kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda koroner kalp hastalığına yakalanma sıklığının azaldığı ve yaşam süresinin daha uzun olduğu saptandı" diye konuştu.

Türkiye'de koroner kalp hastalıklarından ölüm oranı, tüm ölümler içinde yüzde 43'le ilk sırada yer aldığını ifade eden Aydın, "Dünyada her yıl yaklaşık 17 milyon, ülkemizdeyse 130 bin kişi koroner kalp hastalıklarından ölüyor.

Onca düşük yağlı diyetlere ve kolesterol haplarına rağmen ölümler artıyorsa 'Acaba birileri bizi kandırıyor mu?' diye aklınıza gelmiyor mu? Bizim gibi düşünen bilim adamları hastalıkları 'kolesterol depo hastalığı' olarak değil, 'düşük yoğunluklu 'mikropsuz iltihap' olarak kabul
ediyor" dedi.

Prof. Dr. Aydın, "'Yağı azaltırsam kan kolesterolü de azalır' sanırsınız. Aslında azalan bir şey yok. Zaten bizim gibi düşünmeyen doktorlar da bunu kabul ediyorlar, 'diyetle bu kolesterol miktarı düşmez o yüzden ilaç kullanalım' diyorlar. Halbuki yanlış davranıyorlar, esas sebebi bulabilseler, yağı fazla verseler, unu şekeri kestikleri zaman kolesterol düşüyor.

Aslında kolesterolün kendisinin bir zararı yok. İçeri giremediğinde, hücre içinde eksik olduğunda zararları oluyor" şeklinde konuştu.Kolesterol tedavilerinin 60 yıldan beri devam eden bir tartışma olduğunu belirten Aydın, "Bunun altında rant var.

Siz 'Kolesterolden fakir gıdalarla beslenin' dediğiniz zaman, yağ olarak, ay çiçek, mısır özü, kanola gibi sıcak preslenmiş, içinde kolesterol bulunmayan bitkisel yağları öneriyorsunuz. Bunlar ise çok büyük bir sanayi.

Özellikle 50'li yıllarda çok aşırı bir şekilde soya üretimi var Amerika'da. Küspesini hayvana veriyorlar, yağını da birilerine vermeleri lazım. İşte ondan sonra başlıyor bazı
'bağımsız olmayan' bilim adamları, 'Soya muhteşem bir gıdadır, şöyledir böyledir' diye açıklama yapmaya. Halbuki bir yığın rezillikleri var soyanın" dedi.
http://www.haberzoom.com/

DÜNYANIN EN MASUM İLACINA BAKIN HELE!
Prof. Dr. Ahmet Rasim
Küçükusta kucukusta@haberx.com
08.10.2014
Kolesterol hapları “dünyanın en mâsum ilacı” diye sunuluyordu ama onlarca yan etkisi olduğu anlaşıldı. İlacın diyabet yapması saklanmaya, çalışıldıysa da sonunda FDA “diyabet yapabilir” uyarısı yapmak zorunda kaldı. Yeni bir araştırma da bu riskin ilacın etki mekanizmasıyla ilgili olduğunu gösteriyor. Statinler kaş yapayım derken göz çıkarıyor

Kolesterol hapları (statinler) yakın zamanlara kadar hiçbir önemli yan etkisi olmayan, “dünyanın en mâsum ilacı” diye sunuldu ama bunun bir “kandırmaca” olduğunu artık çok iyi biliyoruz.

Statinlerin diyabetten hafıza kaybına, böbrek yetersizliğinden kas hasarına, karaciğer bozukluğundan katarakta, iktidarsızlıktan kas yorgunluğuna kadar “onlarca aksi tesiri var”.

Kolesterol hapı alanlarda diyabet riskindeki artış önce saklanmaya sonra küçümsenmeye çalışıldı ama sonunda FDA bile prospektüslere “diyabet yapabilir” uyarısı yazdırmak zorunda kaldı.

Statin alanlarda tip 2 diyabet riskindeki artış, statinlerin pleiotropik etkileriyle ve bu kişilerin nasıl olsa ilaç alıyoruz diye beslenmelerine itina etmemeleriyle izah edilmeye çalışıldıysa da durumun hiç de öyle olmadığı artık gün gibi ortada.

Lancet’ de yayınlanan yeni bir araştırma, kolesterol haplarının diyabet riskini 4 senelik bir dönemde kontrol grubuna göre “yüzde 12 arttığını” gösteriyor (1).

Araştırmaya göre, diyabetin sebebi statinlerin HMG-CoA redüktaz enzimini bloke etmeleri.

Bu da, statinlerin diyabete yol açmasının doğrudan doğruya “statinlerin etki mekanizmasına bağlı olduğunu” ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, statinlerin diyabete yol açmaları öyle “enderi nadirattan” bir şey değil, adeta “Allah’ ın emri!”

Genetik varyasyonlar belirleyici

Araştırma, 223 bin 463 kişinin ve statinlerin kalp hastalıkları ve felçlere etkisinin araştırıldığı klinik araştırmalara katılan 129 bin 170 kişinin genetik bilgilerinin değerlendirilmesiyle gerçekleştirildi.

20 randomize kontrollü araştırmanın meta-analizi, statinlerin tip 2 diyabet riskini 4 senelik bir dönemde kontrol grubuna göre yüzde 12 ve vücut ağırlığını 240 gram artırdığını ortaya çıkardı.

Analizlerde, karaciğer enzimini kodlayan gendeki sık görülen varyasyonların düşük kolesterol değerleriyle ilişkili olduğu ve bu genetik varyasyonların daha kilolu olmaya sebep olduğu ve tip 2 diyabet riskini artırdığı belirlendi.

Buna göre, statinlerin diyabete yol açması HMG-CoA redüktazı inhibe etmesiyle mümkün oluyor.

Kolesterol haplarına devam!

Araştırmanın uzmanlarından Prof. Naveed Sattar şunları söylüyor (2):

“Daha önceki analizlerde statin tedavisinin faydalarının yeni başlayan tip 2 diyabet riskinden daha fazla olduğunu gösteriyor.

Bununla beraber, statin uygun görülen hastalar fiziksel aktivitenin artırılması, daha sağlıklı beslenme ve sigarayı bırakma gibi hayat tarzı değişikliklerinden de fayda görürler.

Bu çalışmada tespit edilen kilo ve diyabet risklerindeki hafif artış, daha sağlıklı beslenme ve hayat tarzı benimsenmesiyle azaltılabilir.

Hastalarla bu mevzular konuşulurken, hayat tarzı değişikliklerinin güçlendirilmesi, statin tedavisinin kalp krizi ve felçleri önlemedeki faydalarını daha fazla artıracaktır”.

Kolesterol hapları kaş yaparken göz çıkarıyor

Kardiyoloji meftunlarının yere göğe sığdıramadıkları statinlerin “kaş yapayım derken göz çıkardığını” görüyorsunuz.

Şu ironiye bakın: Kalp krizi ve felçleri önlemek için verilen statinler bu hastalıkların riskini artıran diyabete yol açıyor!

Üstelik de bu risk tamamen ilacın etki mekanizmasından kaynaklanıyor.

Bu vesileyle yakın bir zamanda, diyabetlilerde yüksek olan kalp-damar hastalıkları riskinin kolesterol seviyeleri ile ilgili olmadığının gösterildiğini de hatırlatmak isterim (3).

Önce, zarar verme!

Tıbbın temel prensiplerinin başında “Primum non necere” yani “Önce, zarar verme” gelir.

İlaçlar, sağlıklı bir insanın vücudunda hiçbir işi olmayan, yan etkilere yol açan kimyasal maddelerdir ve ancak hayat tarzı değişikliklerinin işe yaramadığı durumlarda ve faydaları risklerinden kesin olarak daha fazla ise kullanılmalıdır.

Kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde de sağlıklı beslenme, düzenli hareket, sigara-alkol ve stresten uzak durma, düzenli uyku gibi her hastalığa karşı koruyucu olan hayat tarzı çok önemlidir.

Sadece, her gün “bir elma” yeme veya “köpek sahibi olmanın” bile kalp krizlerine karşı koruyuculuğunun “onlarca yan etkisi olan” kolesterol ilaçlarından fazla olduğu biliniyor (4, 5).

Yeni bir araştırma da, sağlıklı hayat tarzı benimsendiğinde her 5 kalp krizinden dördünün önlenebileceğini ortaya koyuyor (6).

Harvard’ dan Prof. Gökhan Hotamışlıgil “Kalp ya da şeker gibi kronik hastalıkları olanların düzenli ilaç kullandıklarını ve antibiyotik gibi kısa süreli bir ilaç kullanımı olmadığı için de kimi zaman 10 yıl ya da 20 yıl sonra sentetik ilaçların yan etkileriyle karşı karşıya kaldıklarını” hatırlatıyor (7) ve ekliyor:

“Önce hasta olunur sonra hastalık tedavi edilir zihniyeti var. Halk Sağlığı okulumuz yok. Kamu sağlığı kuruluşu yok. Bunlara doğru kayış olmalı” (8).

Gelelim neticeye

Hastalıklardan ilaçlarla değil “sağlıklı hayat tarzı” ile korunulabilir; kalp krizi, felçler ve diğer damar tıkanıklıkları da buna dâhildir.

Bu hastalıkların sebebi “statin eksikliği” değil, yanlış beslenme, hareketsizlik ve sigaradır.

Hayat tarzı yanlışlarından kaynaklanan zararları statinlerle gidermeye çalışmak abesle iştigaldir, aklı başında insanların işi olamaz.

Hastalıklardan ilaçla korunulabileceği endüstrinin ve adamlarının yalanıdır, aklı olan kanmaz.

Kaynaklar

1. http://download.thelancet.com/pdfs/journals/lancet/PIIS0140673614611831.pdf

2. http://www.telegraph.co.uk/health/healthnews/11116875/Statins-increase-weight-and-blood-sugar-and-raise-diabetes-risk-study-finds.html

3. http://circ.ahajournals.org/content/early/2014/08/22/CIRCULATIONAHA.114.010815.abstract

4. http://www.bmj.com/content/347/bmj.f7267

5. http://circ.ahajournals.org/content/early/2013/05/09/CIR.0b013e31829201e1.full.pdf+html

6. http://content.onlinejacc.org/article.aspx?articleID=1909605

7. http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/10/07/misafir-yazar/hedefimiz-kaliteli-yasam-suresini-artirmak/

8. http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/10/08/etibba-diyor-ki/bir-sonraki-nesilde-bu-hastaliklarda-patlama-olacak/

Kaynak: http://www.haberx.com/dunyanin_en_masum_ilacina_bakin_hele(19,w,18160,144).aspx

KOLESTEROL İLAÇLARININ ANTİENFLAMATUAR ETKİSİ DE YOK
Prof. Dr. Ahmet Rasim
Küçükusta kucukusta@haberx.com
04.01.2015



Statinlerin kalp-damar hastalıkları riskini “minnacık” düşürmesinin kolesterolün azalmasıyla ilgili olmadığının anlaşılmasıyla ilacın “anti-enflamatuar etkilerine” methiyeler modası başladı. Evet, statinlerin kâğıt üzerinde bu tür etkileri olabilir ama klinik olarak bir işe yaramadıktan sonra “kime ne anti-enflamatuar etkiden”.

Statinlerin “etkisizliği” ve “aksi tesirlerinin” çokluğu ve sıklığının iyice ortaya çıkmasıyla bu ilaçlar şimdi “anti-enflamatuar” etkileri var iddiasıyla pompalanmak isteniyor.

Statinler, TNF (tümör nekroz faktörü), CRP ve başka birçok enflamatuar mediatörü azalttıkları gerekçe gösterilerek romatoit artrit, diyabet ve bazı böbrek hastalıkları için tavsiye ediliyor.

Gelin görün ki anti-enflamatuar etki kâğıt üzerinde kalıyor, klinik önemi bir türlü ortaya konamıyor.

Bu bölümde statinlerin anti-enflamatuar etkilerini tespit ermek için yapılan çalışmalardan bir demet sunuyorum.

Atrial fibrilasyonda etkisiz

Kuvvetli kolesterol düşürücü bir statin olan rosuvastatinin kalp cerrahisi sonrasında atrial fibrilasyon gibi komplikasyonları önlemediği belirlendi (1).

Kısa adı STIC (Statin Therapy in Cardiac Surgery) olan çalışmada, statin tedavisinin açık kalp ameliyatlarından sonra atrial fibrilasyon görülme oranını değiştirip değiştirmediği incelendi.

Daha önceki benzer 14 çalışma küçük hasta gruplarında toplam 1.300 hasta üzerinde gerçekleştirilmişti.

Bir grup hastaya elektif açık kalp cerrahisinden 8 gün önce rosuvastatin veya plasebo başlandı ve ilaçlara ameliyattan sonra 5 gün daha devam edildi ve bunlarda atrial fibrilasyon gelişip gelişmediği Holter EKG ile değerlendirildi.

Günde 20miligram rosuvastatin verilen 960 hastanın yüzde 21’ inde, plasebo verilen 962 hastanın ise yüzde 20’ sinde post-operatif dönemde atrial fibrilasyon geliştiği tespit edildi.

Kalp kasının hasarını gösteren troponin I seviyesi de statin ve plasebo alanlarda aynı bulundu.

Rosuvastatin grubunda hastanede kalma süresi, hastanede ortaya çıkan majör kardiyak veya serobro-vasküler olaylar, sol ventrikül fonksiyonları ve plazma kreatinin seviyeleri bakımından da bir farklılık yoktu.

Rosuvastatin alan grupta kolesterolde yüzde 25 azalma olduğunu yani hastaların haplarını yuttuklarını hatırlatalım.

Atrial fibrilasyon nedir?

Atrial fibrilasyon önemli bir ritim bozukluğudur ve açık kalp cerrahisi uygulanan hastaların yüzde 20-30 kadarında rastlanır.

Atrial fibrilasyon gelişen hastaların hastanede kalma süreleri daha uzun, ölüm ihtimali daha yüksek ve hastane harcamaları da çok daha fazladır.

Atrial fibrilasyonun, göğüs duvarının ve kalbin açılması dolayısıyla gelişen enflamasyonla ilgili olabileceği düşünülmektedir.

Kortizon ve statinlerin bazı küçük gruplarda atrial fibrilasyonu önleyebileceği gösterilmişti ama bu kadar büyük bir hasta grubu üzerinde çalışılmamıştı.

Araştırmayı yapan uzmanlar, kalp cerrahisi geçirenlerde statinlerin kısa vadede atrial fibrilasyonu önleyici etkilerinin olmadığını ama bunların bu hastalar tarafından uzun süreli kullanımlarının faydasından şüphe etmediklerini bildiriyorlar.

KOAH’ ta da hüsran yine hüsran

Kısa adı STATCOPE (Prospective Randomized Placebo-Controlled Trial of Simvastatin in the Prevention of COPD Exacerbations) olan çalışmada 885 KOAH’ lı hastanın bir grubuna simvastatin bir grubuna ise plasebo verildi; statin alan veya statine ihtiyacı olanlar çalışma dışı bırakıldı.

641 gün sonra her iki grup arasında ne mortalite, ne KOAH alevlenmelerinin oranı, ne ilk alevlenmenin gecikmesi, ne hayat kalitesi, ne akciğer fonksiyonları ve ne de ölümcül olmayan ciddi yan etkiler bakımından bir fark bulunmadı.

Araştırmacılar, sonuçlarını “Günde 40 mg simvastatinin alevlenme riski yüksek KOAH’ lı hastalarda alevlenme oranlarını veya ilk alevlenmenin zamanını etkilemediği” ifadesiyle özetliyorlar (2).

Hepsi de geriye dönük olan 9 çalışmanın meta-analizinde akut KOAH alevlenmelerinin sayısı, bunların entübe edilmesi, solunum fonksiyonları, egzersiz kapasitesi ve ölüm oranları statin alanlarda daha iyi bulundu.

Çok yeni 10 çalışmanın meta-analizi de statin alan KOAH’ lılarda ölüm oranının yüzde 19 az olduğunu ortaya koydu ama bunların tümü de çeşitli sebeplerle güvenilemeyen çalışmalardı (3).

ARDS çalışmasının sonucu da kötü

Sepsise bağlı ARDS tablosunda olan 745 hastanın bir kısmına rosuvastatin bir kısmına ise plasebo verildi.

Her iki grup arasında hastane mortalitesi ve ventilatöre ihtiyaç olmayan gün sayısı bakımından bir farklılık bulunmadı ama rosuvastatin alan grupta böbrek ve karaciğer yetersizliğinin olmadığı gün sayısında anlamlı azalma oldu.

Araştırmacılar, çalışmalarını “rosuvastatin tedavisinin sepsise bağlı ARDS olan hastalarda klinik sonuçları değiştirmediği ve karaciğer ve böbrek yetersizliğine katkıda bulunduğu” şeklinde yorumluyorlar (4).

Yoğun bakım pnömonilerinde de fos çıktı

Fransa’ da yapılan çok merkezli araştırmada, “statin” sınıfı ilaçların yoğun bakım birimlerinde (YBB) yatan hastalardaki “vantilatörle alâkalı pnömonilerde” (VAP) ölüm oranlarını yüzde 45 artırdığı belirlendi ve hastaların daha fazla zarar görmemeleri için çalışma sonlandırıldı (5).

VAP, bir vantilatör ile mekanik solunum uygulanan hastalarda ortaya çıkan, hastane enfeksiyonlarının bir türüdür ve mortalite yani ölüm oranı yüzde 20-50 arasında değişir.

26 YBB’ de vantilatörle ilgili pnömonisi olan ve statin kullanmayan 300 hastanın bir kısmına antibiyotik tedavisiyle beraber günde 60 miligram (böbrek yetersizliği olanlara 30 miligram) simvastatin, bir kısmına ise plasebo (boş ilaç) verildi.

Hastaların yüzde 10 kadarı bir ay önce statin kullanıyordu ama hiçbirisi entübasyon uygulandığında bu ilacı almıyordu.

28 gün sonra mortalite statin alanlarda “yüzde 21.2”, plasebo alanlarda ise “yüzde 15.2” olarak bulundu; gruplar arası mutlak fark “yüzde 6” idi.

Bu, simvastatin alanlarda ölüm oranlarının plasebo alanlara göre yüzde 45 daha fazla olduğu manasına geliyor ama bunun istatiksel bakımdan bir değeri olmadığı belirlendi.

Daha önce hiç statin kullanmamış olan hastalar arasında statin verilenlerde 28 gün sonundaki mortalite “yüz
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder E-posta gönder Yazarın web sitesini ziyaret et
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Cmt Ağu 08, 2009 10:32 pm    Mesaj konusu: Kolestrolü hızlı düşen kanser olabilir Alıntıyla Cevap Gönder

18 Ocak 2010
Siz hangi kolesterol yalanına inanmıştınız?
Mevlüt Durmuş
Uzm. Biyolog

Yalan 1: Kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksek çıkarsa kalp hastalıkları ve kalp krizi geçirme ihtimali de o kadar yüksektir. Ya gerçek olan?... iyibilgi özel

Yalan 1: Kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksek çıkarsa kalp hastalıkları ve kalp krizi geçirme ihtimali de o kadar yüksektir.

Gerçek: Yüksek kolesterol düzeyleriyle kalp hastalıkları, kalp krizi arasında doğrusal bir bağıntı yoktur. Bu iddiaların bilimsel bir değeri de yoktur. Kalp krizi geçiren hastaların yarısından fazlası normal[1] ya da düşük kolesterole sahiptir[2]. Yani kolesterol yükseldikçe kalp krizlerinin de artacağı iddiası bilimsel değildir. Dahası yaşlılar üzerinde yapılan bazı araştırmalarda tek parametrede kolesterolü düşük olan insanlarda ölüm oranları (mortalite) daha yüksektir, kolesterol yükseldikçe ölüm oranı azalır[3].

Yalan 2: Genetik kolesterol yüksekliğinde, ilaç kullanmak (statin) dışında yapılacak hiç bir şey yoktur.

Gerçek: Genetik kolesterol yüksekliğinin çözümü vardır ve ilaçlar (statinler) bir dayatmadır, aslında Sağlık Bakanlığı bu konuda uyarılmalıdır. Bütün genetik hastalıklar, en az bir hücre, doku veya organla ilişkilidir. Genetik bir hastalıklarla ilişkili olan organ kesin olarak belirlenmişse, söz konusu organın değiştirilmesi söz konusu genetik hastalığı tümüyle ortadan kaldıracaktır. Genetik kolesterol yüksekliğinde, özellikle çocuklarda ortaya çıkan genetik kolesterol yüksekliğinde mutlaka karaciğer nakli anne, baba veya yakın akrabalardan denenmelidir. Elbette karaciğer naklinde organ bulmak gibi çeşitli zorluklar olsa da, genetik kolesterol yüksekliğinin tedavisi imkânsız değildir. Böyle bir karaciğer nakil yapıldığında, karaciğerdeki partikül (ve kolesterol) yıkımlarıyla ilgili (anabolik değil katabolik) sorunlar tamamen ortadan kalkar ve kolesterol değerleri normale döner.. ‘Kolesterol ve Akıl Oyunları’ kitabında da belirttiğimiz gibi, işini gerçekten bilen uzmanlarca genetik kolesterol yüksekliklerinde karaciğer nakli zaten günümüzde de yapılıyor[4], sadece bazı doktorlar ve kardiyologlar kolesterol bilgilerini güncellemediği, yeni bilgileri takip edemediği için genetik kolesterol yüksekliğinde ‘karaciğer nakli’ konusunu henüz yeterince bilmiyor olabilir. Sağlık Bakanlığı özellikle çocuklardaki genetik kolesterol yüksekliğinde 'karaciğer nakli'ni zorunlu hale getirmelidir.

Yalan 3: Kolesterol yüksekliği mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır ve kolesterol molekülleri doğrudan suçludur.

Gerçek: Kolesterol yüksekliğinin kendisi (tek parametrede) bir hastalık değildir, fakat size hasta olan organ hakkında temel bilgileri verebilir. Hasta olan organ aslında karaciğer organı ve karaciğer hücreleridir. Aslında bu tanım tam yeterli ve çok anlaşılır değil, konunun anlaşılması için bunu biraz açalım, çünkü insanlar ‘kolesterolün bir hastalık olduğu’ konusunda gerçekten çok kötü bir şekilde kandırılıyor. Karaciğer hücrelerinde lipit ve kolesterol metabolizmasının iki önemli ayağı vardır; tıp dilinde anabolizma yani lipit yapımları denilen birinci ayak, katabolizma yani lipitlerin kandan uzaklaştırılması denilen ikinci ayak, lipitler ve kolesterol ile ilişkili sistem bu ayaklar üzerinde yürür. Başka türlü karaciğerde lipitlerle ilgili işler yürümez. Karaciğer hücreleri hem yağlarımızı taşıyan partiküllerimizi (LDL, VLDL) üretip kana verir hem de söz konusu partikülleri kandan tekrar geriye toplar. Yani karaciğerimizdeki hücreler, kolesterol ve yağlarla ilgili iki işi birden yapar. Sorun veya sorunların hepsi olmasa da (?) çoğu, yağlar ve partiküllerimiz karaciğer tarafından üretilirken değil, partiküllerin tekrar karaciğer tarafından geriye alınması, partiküllerin toplanması sırasında ortaya çıkar. Karaciğer hücrelerinde partiküllerin geri toplanması sırasında çeşitli nedenlerle (small LDL, LDL-reseptörleri vs) aksamalar ortaya çıktığında kandaki toplam kolesterolünüzün yükselmesi bu nedenle kaçınılmazdır. Bu durumu bir taraftan dolan, bir taraftan da boşalan bir havuz olarak düşünün[5] havuzu dolduran musluklarda fazladan bir akış söz konusu değil havuzu dolduran musluklarınız normal çalışıyor, fakat havuzu boşaltan mekanizmanız tıkandığı için havuzunuzda sürekli olarak taşıyor, yani toplam kolesterolünüz sürekli yükseliyor. Burada araştırmacılarda korkunç bir yanılgıya, bilimsel bir yanlışa, bir illüzyona (göz yanılması) kanıyorlar. Havuzun sürekli dolup taştığı doğru, fakat havuzun taşma nedeni havuzu dolduran muslukların çok açık olması değil, havuzu boşaltan muslukların tıkalı olması…. Günümüz tıp dünyasının doktorları ‘kolesterol yüksekliğinin kendisini bir hastalık olarak’ gördükleri için havuzdaki suyun taşmasını önlemek adına saçma sapan yöntemlere (statinlere) başvuruyorlar, yapılmaması gerektiği halde havuzu dolduran muslukları kapatıp havuzun kirlenmesini, pislenmesini sağlıyorlar. Bu tip sözde tıbbi yöntemler, bildiğiniz gibi asla soruna gerçek bir çözüm getirmediği gibi, yöntemlerdeki saçmalıklar başka ve çok farklı sorunlara da yol açabiliyor.

Yalan 4: Kolesterol düşürücü ilaçların (statinlerin) yan etkileri abartıldığı kadar yüksek değildir.
Gerçek: Kolesterol düşürücü ilaçların yan etkilerini küçümsemek, hücre içindeki kolesterolün, organizmadaki bütün steroidlerin temeli olduğunu unutmak, bizce bilim adına utanç verici bir durumdur. Fakat bu durum ve umursamazlık çok yakında değişecek[6] gibi görünüyor[7]. Unutmamamız gereken nokta şu; kandaki aşırı miktarda kolesterol yüksekliği her şeyden önce aşırı hücresel kolesterol üretimi nedeniyle ortaya çıkmış bir sorun değildir. Bu nedenle hücre içinde kolesterol üretimini ilaçlarla (statinlerle) durdurmak, bilim adamlarında olması gereken bilimsel ‘mantık’ ve bilimsel ‘tedavi’ ilkeleriyle çatışır. Hücre içinde aşırı kolesterol üretimiyle ilgili bir sorun olsa, hücre içinde kolesterol sentezinin (yapımının) ilaçlarla (statinlerle) durdurulması belki mantıklı bir tıbbi yaklaşım olabilirdi. Oysa kandaki kolesterol yüksekliği üretim nedeniyle değil, kullanılmayan, kanda biriken partiküller ve kolesterol nedeniyle ortaya çıkıyor. Bu şu duruma benzer; bir tren kazasında bir insanın ayağının kopması kötü ve istenmeyen bir durumdur fakat hastayı tedavi ediyorum diye hastanın sağlam olan ayağını kesip ayak boylarını eşitlemeye çalışmak saçmalıktır. Bu nedenle kolesterol düşürücü ilaç (statin) kullanmak hastanın sağlam ikinci ayağını kesmek kadar saçmadır ve bu durum asla bir tedavi değil, kişinin kendini ve insanları kandırmasıdır. Söz konusunu ilaçların hücre içinde kolesterol yapımının engellenmesi çok farklı sorunlara, hücre ölümlerine yol açar[8]. Bu arada kolesterol sentezi sırasında (Koenzim Q10 vs) ve kolesterolden yapılan birçok hormonun (testosteron, östrojen vs) bu ilaçlarla azaldığını, hormon eksikliğinin[9] birçok hastalıkla ve erken ölümlerle ilişkili olduğunu da unutmayın[10].

Yalan 5: Yüksek kolesterol, karaciğer hücrelerinin fazla kolesterol yapımıyla (anabolik) nedenlerle ortaya çıkar. Dolayısıyla, karaciğer hücreleri fazla kolesterol ürettiği için kanda kolesterol yükselir.

Gerçek: Kolesterol gibi her açıdan hayati derecede önemli bir steroid molekülün, yaşlandıkça karaciğer hücrelerince fazla üretildiği iddiası, son derece mantıksız ve saçma bir iddiadır. Böylesine değerli bir molekülün hücresel üretim yönünden bir fazlalığının olduğunu düşünmek çok ciddi, affedilmesi oldukça zor bir bilimsel yanılgıdır. Bu konuda otorite olduğunu, kolesterol konusunu çok iyi bildiğini iddia edenlerin anlamadığı nokta şudur: Kandaki yüksek kolesterol değerleri fazla hücresel üretim nedeniyle ortaya çıkmaz, araştırmacılar bu durumu bir türlü anlamadı veya biz anlatmayı beceremedik[11]. Yani karaciğer normal hızla üretmiş olduğu partikülleri (HDL, LDL vs) ve kolesterolü, çeşitli nedenlerle (küçük LDL, LDL reseptör hataları vs) aynı hızda tüketemez. Bu nedenle kandaki partiküllerin oluşturduğu birikimi karaciğer hücreleri ortadan kaldıramaz, doğal olarak da kanda partikül ve kolesterol yüksekliği başlar[12]. Fakat unutmayın, ortaya çıkan bu kolesterol yüksekliğinin hücresel kolesterol üretimi ile hiçbir ilişkisi yoktur. Hücresel kolesterol üretimi dikkate alındığında bu gerçek bir yükseklik değildir, tamamen kan kolesterol ölçümlerinde ortaya çıkan göreceli bir durumdur. Kolesterol yüksekliği karaciğer hücrelerinin fazla kolesterol üretmesiyle ilgili değil, üretilen miktarda tüketimin gerçekleşmemesinden kaynaklanır. Yani aslında hücre içinde kolesterol eksikliği vardır. Karaciğer hücrelerinin kana verilmek üzere fazla kolesterol ürettiği iddiası bilim dünyasının bizce en komik yalanıdır.

Yalan 6: Yüksek kolesterol ve kandaki yağlar damarlarda birikir, damarları sertleştirir ve damarları tıkayarak kalp krizlerine neden olur.

Gerçek: Her şeyden önce unutmamanız gereken son derece önemli bir nokta var; kanda tek başına damarları tıkayabilecek, tek başına damarlarda dolaşabilecek, tek başına damarlarda birikime yol açacak kolesterol ve yağlar yoktur. Çünkü kandaki bütün yağlar ve kolesterol sadece ‘lipoprotein’ adı verilen partiküller (HDL, LDL, VLDL vs) üzerinde bulunurlar. Ayrıca kolesterol molekülünün damarlarda tek başına sertleştirme yapması da hiçbir noktada mümkün değildir. Hücrelerde ve damarlarda sertleşme özelliği, savunma hücrelerinin etkisiyle (makrofajlar) damarlarda özellikle kalsiyum birikmesiyle[13] birlikte ortaya çıkmak zorundadır. Bu olaya damarlarda kalsifikasyon veya damarlarda sertleşme (ateroskleroz) adının verilmesinin asıl nedeni budur. Damarlarda kalsiyum birikimi, damar sertliği olgusunda birinci derecede evrensel bir risktir[14]. Ve daha da önemlisi damarlarda kalsiyum birikimi yüksek ya da düşük kolesterol düzeylerinden tamamen bağımsızdır. Bu nedenle aterom plaklarının, yani damarları tıkayan tıkaçların yapısında en az % 50 kadar kalsiyum vardır. Damarlarda ‘Kalsiyum’ miktarının ölçülmesi damar sertliği olgusunu en doğru yöntemdir. Damarlarda biriktiği iddia edilen kolesterol miktarının, bütün aterom plaklarındaki miktarı sadece ve sadece % 3 kadardır, fakat kolesterol konusundan çıkar sağlayan gruplar damarda biriken aterom plaklarındaki % 50 Kalsiyum, % 47 de farklı hücre bileşenlerini insanlara söyleme gereğini hiç hissetmezler. Sadece partiküller üzerinde ve hücre yapısında rastlantısal zorunluluk olarak bulunması gereken % 3 lük kolesterol miktarının damarları tıkayabildiğini (?) iddia ederler ki, bu son derece düşündürücüdür. Yani damarlarda kolesterol, yağ birimi dedikleri olay kocaman ve kuyruklu bir yalandır, damar sertliğinde özellikle büyük oranda kalsiyum birikimi vardır fakat bunu çoğu insan bilmez.

Yalan 7: Etlerdeki görünen yağlar pişirilmeden önce ayrılmalı, sakatat tüketimi çok azaltılmalıdır. Sosis, salam, sucuk gibi işlenmiş et ürünleri doymuş yağları fazla içerdiğinden az tüketilmelidir. Tavuk, hindi ve balık eti koyun ve sığır etine tercih edilmeli. Kızartma yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi pişirme şekilleri kullanılmalıdır. Balık eti kalp sağlığı açısından en yararlı ettir. Ancak balık yağını ilaç olarak almak doktorunuz tarafından tedavi olarak verilmemişse önerilmez. Karides ve kabuklu deniz hayvanları kolesterolden zengindir. Tahıl, sebze ve meyve tüketimi arttırılmalıdır. Bu besinler yağdan fakir vitamin ve posadan zengindirler. Eriyebilen posanın kolesterolü düşürdüğü çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Yulaf, çavdar, fasulye, bezelye, pirinç kabuğu, turunçgiller, çilek eriyebilen posadan zengindir. Kepek, havuç, turp, lahana, karnabahar, meyve kabukları ise erimeyen posa içerirler, bu tür posanın kolesterol üzerine etkisi yoktur, ancak bağırsakların normal çalışmasını sağlar. Tam yağlı sütten hazırlanmış süt ürünleri yerine az yağlı veya yağsız sütten hazırlananlar tercih edilmelidir. Eti az yiyen kişilerin peyniri fazla tükettikleri görülmüştür. Ülkemizde sık tüketilen tam yağlı beyaz peynir ve kaşar peynirde doymuş yağ oranı yüksektir. Az yağlı peynir ve yoğurtlar tercih edilmelidir. Pasta, krema, dondurma çoğunlukla doymuş yağlar ve yumurta sarısı içerdiğinden az tüketilmelidir. Haftada 3 veya 4 den fazla yumurta yenmemelidir. Yumurta sarısı kolesterolden zengindir. Yumurta beyazı protein içerdiğinden daha çok tüketilebilir[15].


Gerçek: Doğrular ve yanlışlar birbiriyle karıştırılıp, ortaya karışık bir menü sürüldüğünde hiçbir zaman gerçeğe ulaşılamaz. Gıdaların tüketimi konusunda dikkat edilmesi gereken gerçek nokta günlük kalori ihtiyacı ve kalori miktarı konusudur[16]. Kilolu değilseniz, günlük kalori ihtiyacınız normal şartlarda 1500–2000 kalori civarındadır. Günlük kalori ihtiyacı aşılmadığı sürece, Amerikan Kalp Derneği (AHA) uzmanları bilim adamlarınca ‘zararlı ve riskli’ ilan edilen hiçbir hayvansal besin (yumurta, et, süt, tereyağı vs) kilo yapmaz. Söz konusu hayvansal besinlerin kolesterolü yükselteceği varsayımı ise tamamen tıp dünyasının ve bu konudan çıkar sağlayan grupların en trajikomik uydurmasıdır. Bütün yağ çeşitleri az ya da çok mutlaka kandaki küçülmüş bazı partiküllerin (small LDL, nascent HDL vs) normalleşmesini sağlar, normalleşen partiküller karaciğer hücrelerince daha kolay ve zahmetsizce kandan uzaklaştırılır ve kanda toplam kolesterol miktarı da düşer. Hayvansal besinlerin içeriğindeki kolesterolü ısrarla suçlayan Dünya’daki hiçbir araştırmacı, hayvansal besinlere ait söz konusu iddialarını noter huzurunda yapılacak, gönüllülerin katıldığı bir deneyde ispat edemez. “Günlük kalori miktarını aşmadan (doğal) hayvansal besinlerle kan kolesterol düzeyinin yükseldiğini ben ispat ederim” diyebilen bir araştırmacı, uzman, kendine güvenen bir profesör varsa buyursun yapsın, bu kim olursa olsun noter memurları karşısında mutlaka yalancı durumuna düşer! Hayvansal ürünlerle beslenme ve kolesterol yüksekliği ilişkisi ispat edilmemiş saçma sapan iddialardan ibarettir[17], bu durumu yıllardır söylemeye çalışan Prof. Dr Ahmet Aydın gibi araştırmacılarımız Türkiye’de zaten var.

************************************
Burada bilimsel açıdan önemli gördüğümüz bazı yalanları anlatmaya çalışmış olsak ta, sonuç olarak kolesterol konusunda yaşanan gelişmeler istenmeyen bir durum olsa da, yalanlar da hayatın ilginç, kaçınılmaz bir gerçeğidir. Hatta küçük yalanlar olmadan hayatın çekilemeyeceğini iddia eden büyük düşünürlere bile rastlamak mümkündür. Hepimizin az ya da çok inandığı, gerçeğini henüz göremediğimiz, şu an için anlamadığımız yalanlar mutlaka vardır ve hayatın yaşam dinamikleri içinde bu durumdan kaçabilmek gerçekten de zordur.

Kısaca; yaşadığınız sürece bazı yalanlarla karşılaşmak çok normaldir!

Normal olmayan, gerçeği görmemek için insanın başını kuma gömmesidir!

Önemli olan hangi yalana ne kadar süre inandığınız değil, yaşadığınız süre içerisinde gerçeği bulup bulamayacağınızdır. Ve gerçekle karşılaştığınızda takınacağınız tavırdır. Çünkü gerçeği görebilmek, bu zamana kadar anlamsızca inandığınız yalanlara, kendinize veya başkalarına kızmaktan çok daha önemlidir.

Şimdi kolesterol konusunu tekrar düşünün, şayet anlamadıysanız lütfen tekrar okuyun ve karar verin…

Ve başınızı kuma gömmeden gerçeği söyleyin:

Siz hangi kolesterol yalanına daha çok inanmıştınız?

http://www.kolesterolmasallar.blogspot.com/

KAYNAK VE DİPNOTLAR
[1] Adnan K. Chhatriwalla et al (2009). Low Levels of Low-Density Lipoprotein Cholesterol and Blood Pressure and Progression of Coronary Atherosclerosis. J Am Coll Cardiol. 2009;53:1110-1115,
[2] Ridker PM et al (2008). Rosuvastatin to Prevent Vascular Events in Men and Women with Elevated C-Reactive Protein. N Engl J Med 2008;359:2195-2207.
[3] Irwin I Schatz et al (2001). Cholesterol and all-cause mortality in Honolulu. Volume 358, Issue 9296, 1 December 2001, Page 1906, The Lancet.
[4] http://www.haberturk.com/haber.asp?id=199644&cat=220&dt=2010/01/10
[5] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul
[6] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/11/mzrak-cuvala-girmeyince.html
[7] http://www.aksam.com.tr/2009/11/10/haber/saglik/501/kolesterol_ilaclarinda_depresyon_tehlikesi.html
[8] Shane Ellison (2007). Bir masalmış kolesterol (Hiddeh Truth About Cholesterol -Lowering Drugs) (Çev: Arzu Aygen) Hayykitap. İstanbul
[9] Do, Catherine et al (2009). Statins and Erectile Dysfunction: Results of a Case/Non-Case Study using the French Pharmacovigilance System Database. Drug Safety: 1 July 2009 - Volume 32 - Issue 7 - pp 591-597
[10] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/05/kolesterol-ilaclar-statinler-konusunda.html
[11] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2008/10/bilimin-lgn-yanlgs-karacier-fazla.html
[12] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul.
[13] Elizabeth R. Brown et al (2008). Coronary Calcium Coverage Score: Determination, Correlates, and Predictive Accuracy in the Multi-Ethnic Study of Atherosclerosis. Radiology 2008;247:669-675.
[14] Scott M. Grundy, MD, PhD. (2001) Coronary calcium as a risk factor: role in global risk assessment. J Am Coll Cardiol, 2001; 37:1512-1515.
[15] http://www.tkd.org.tr/pages.asp?pg=376
[16] http://www.ntvmsnbc.com/id/25042876/
[17] Prof. Dr Ahmet Aydın (2009). Taş Devri Diyeti. Hayykitap. İstanbul


Kolestrolü hızlı düşen kanser olabilir
Amerikalı bilim adamları, kolesterol değerlerini hızla düşürmenin kanser riskini arttırabileceğini bildirdi.

07 Ağustos 2009 13:40

İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, Tufts Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapan araştırmacılar, kolesterol düşürücü ilaç kullananlarda kanser oranının yüksek olduğunu tespit etti.

Araştırmacılar, ilaçlar ve kanser arasındaki ilişkinin net olmamasına karşın kolesterolü sert bir şekilde düşürmenin kanser riskini artırdığı konusunda şüphe olmadığını belirtti.

Bazı ilaç üreticilerinin, kalp hastalıklarına karşı mücadele etmenin en iyi yolunun kötü kolesterol olarak bilinen LDL'nin seviyesinin düşürülmesi olduğunu savunduklarını anımsatan araştırmacılar, bununla birlikte kalp krizi geçirenlerin yüzde 75'inin kolesterol seviyesinin normal olduğunu ifade etti.

Testosteron hormonu üretmek ve hücre zarlarını onarmak için gerekli olan kolesterolün vücudun temel yapı taşlarından biri olduğunu vurgulayan bilim adamları, bu nedenle düşük kolesterol ile kanser arasındaki ilişkinin mantıklı olduğunu kaydetti.

"The American College of Cardiology" dergisinde yayımlanan araştırmada, asıl önemli olanın, iyi kolesterol olarak bilinen HDL'nin seviyesinin yüksek olması olduğu vurgulandı. Araştırmada, toplam kolesterol seviyesinin yüksek oluşunun değil, iyi kolesterolün kötü kolesterole oranının önem taşıdığı, HDL seviyesinin yüksek olmasının insanı kalp hastalıklarından koruduğu belirtildi.
haber7

KARDİYOLOJİ ÂLEMİ GERÇEKLERİ GÖRMEYE BAŞLADI
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
kucukusta@haberx.com
01.10.2014



Yakın zamanlara kadar kardiyologların “besmelesi kolesterol”, “âmini” de “statinler” yani kolesterol hapları idi.

Avuçlarını “kolesterol” diye huşu içinde açarlar ve “statinler” diyerek ellerini yüzlerine sürerlerdi ama bunlara bir şeyler oldu.

Başta Türk Kardiyoloji Derneği olmak üzere kardiyologlar artık ne “kolesterol” ne “statin” kelimelerini ağızlarına bile almıyorlar.

Murat Tuzcu’ nun bildirdiğine göre Sağlık Bakanlığı’nın önderliğinde, Türk Kardiyoloji Derneği’ nin katkısıyla hazırlanan ‘Türkiye Kalp ve Damar Hastalıklarını Önleme ve Kontrol Programı Eylem Planı’ nda ana hedefler şunlar (1):

* Fiziksel aktivite alışkanlığının teşvik edilmesi * Sağlıklı beslenmenin yaygınlaştırılması * Maliyet-etkin sağlık uygulamalarının benimsenmesi * Tüm yurtta yeterli sağlık personeli sağlanması * Akıllı ilaç seçiminin benimsenmesi * Romatizmal kalp hastalıklarının yok edilmesi * Doğuştan kalp hastalarına daha kaliteli hizmet verilmesi * Kalp damar hastalıkları kılavuzlarının hazırlanması * Bize has kalp hastalığı risk skoru yaratılması * İlk yardım bilincinin yükseltilmesi * Ulusal veri tabanlarının geliştirilmesi * Medyada sağlık bilgi kirliliğinin önlenmesi

Bu hedefler arasında ilaçların adı sadece “akıllı ilaç seçiminin benimsenmesi” maddesinde geçiyor.

Hele de akıllı ilaç seçimi tabiri ile kast ettikleri “statinlerden uzak durmak” ise bu gerçekten büyük bir terakkî olur.

“Sağlıklı insanlara bile kolesterol hapı” tavsiye eden bir kuruluşun kısa bir sürede bu anlayışa gelmesini takdirle karşılıyorum.

Kalp krizi riskini azaltan beş uygulama

Derneğin üyelerinden kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Nevrez Koylan da “kalp krizi riskini azaltan” beş uygulamayı anlatıyor (2).

Bunlar Prof. Dr. Canan Karatay, Prof. Dr. Ahmet Aydın, rahmetli bilim adamı biyolog Uz. Dr. Mevlüt Durmuş ve benim senelerdir ısrarla anlatmaya çalıştığımız “sağlıklı hayat tarzı” tavsiyelerinden başka bir şey değil.

Beslenme öğütleri adeta Karatay Diyeti ve Taş Devri Diyeti kitaplarının özeti gibi.

Mâdem dernek de üyeleri de bu gerçeklerin farkındaydı neden bizlere karşı savaş açmışlardı, anlamak mümkün değil.

Kolesterol korkusundan panik atak oldum

Aşağıda sunduğum okuyucu mektubu halkımızın da kalp-hastalıkları meselesini gayet iyi kavradığını gösteriyor:

“Kolesterol hapının gereksizliği konusunda en çok yazanlardan biri olduğunuz için sizinle paylaşmak istedim. 25 yaşındayım şekerim, tansiyonum karaciğerim, böbreklerim her şey normal. Son bir yıldır fazla kiloluyum obez sınırında değilim.

Sadece 20′li yaşlarıma girdiğimden beri kolesterolüm yüksek. Diyet yaptım düşer gibi oldu sonra sınavlar iş stresi derken bıraktım.

Daha 22 yaşındayken bir devlet hastanesi doktoru 300′lü rakamlara varan üzeri olan total kolesterol, LDL değerim ve aile şecereme bakarak (Halam kalp hastası, babam yüksek tansiyondan kısmi felçli)

“sen 30 yaşına varmadan kalp krizi geçirirsin” dedi

Korktum başladım bu kolesterol haplarına… Sonra haplardan korktum bıraktım şimdi 25 yaşındayım hala yüksek kolesterolüm. Veeee panik atakla tanıştım.

Ancak yeni fark ediyorum ki bu doktorun bilinçaltıma ektiği tohumlar yüzünden ben uzun zamandır kalp krizi geçiriyorum sanarak acillere taşınıyorum.

Benim ne sigaram ne içkim var halam ve babamda ikisi de vardı.

Bu statinleri daha 20′li yaşlarda ölüm tehdidiyle dayadılar suratıma…

Sadece paylaşmak istedim. Bu konuda eleştiri yapan doktorlara yapılan baskıları duyuyoruz.

Lütfen siz çekinmeden konuşun ve yazın.”

Gelelim neticeye

BİR: Kardiyoloji âleminin hele de 29 Eylül Dünya Kalp Günü‘nde içinde “kolesterol” ve “statin” kelimeleri geçmeyen sağlık öğütleri vermelerini takdirle karşılıyorum.

İKİ: Okuyucumun endişesi olmasın, kimseden korkum yok; halkın yararına olan araştırmaları, bilgileri anlatmaya ve yazmaya devam edeceğim.

KAYNAKLAR

1. http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/09/29/etibba-diyor-ki/kalp-hastaliklari-icin-eylem-plani/

2. http://ahmetrasimkucukusta.com/2014/09/30/etibba-diyor-ki/kalp-krizi-riskinizi-azaltabilirsiniz/

http://ahmetrasimkucukusta.com/

KOLESTEROL İLAÇLARININ ANTİENFLAMATUAR ETKİSİ DE YOK
Prof. Dr. Ahmet Rasim
Küçükusta kucukusta@haberx.com
04.01.2015



Statinlerin kalp-damar hastalıkları riskini “minnacık” düşürmesinin kolesterolün azalmasıyla ilgili olmadığının anlaşılmasıyla ilacın “anti-enflamatuar etkilerine” methiyeler modası başladı. Evet, statinlerin kâğıt üzerinde bu tür etkileri olabilir ama klinik olarak bir işe yaramadıktan sonra “kime ne anti-enflamatuar etkiden”.

Statinlerin “etkisizliği” ve “aksi tesirlerinin” çokluğu ve sıklığının iyice ortaya çıkmasıyla bu ilaçlar şimdi “anti-enflamatuar” etkileri var iddiasıyla pompalanmak isteniyor.

Statinler, TNF (tümör nekroz faktörü), CRP ve başka birçok enflamatuar mediatörü azalttıkları gerekçe gösterilerek romatoit artrit, diyabet ve bazı böbrek hastalıkları için tavsiye ediliyor.

Gelin görün ki anti-enflamatuar etki kâğıt üzerinde kalıyor, klinik önemi bir türlü ortaya konamıyor.

Bu bölümde statinlerin anti-enflamatuar etkilerini tespit ermek için yapılan çalışmalardan bir demet sunuyorum.

Atrial fibrilasyonda etkisiz

Kuvvetli kolesterol düşürücü bir statin olan rosuvastatinin kalp cerrahisi sonrasında atrial fibrilasyon gibi komplikasyonları önlemediği belirlendi (1).

Kısa adı STIC (Statin Therapy in Cardiac Surgery) olan çalışmada, statin tedavisinin açık kalp ameliyatlarından sonra atrial fibrilasyon görülme oranını değiştirip değiştirmediği incelendi.

Daha önceki benzer 14 çalışma küçük hasta gruplarında toplam 1.300 hasta üzerinde gerçekleştirilmişti.

Bir grup hastaya elektif açık kalp cerrahisinden 8 gün önce rosuvastatin veya plasebo başlandı ve ilaçlara ameliyattan sonra 5 gün daha devam edildi ve bunlarda atrial fibrilasyon gelişip gelişmediği Holter EKG ile değerlendirildi.

Günde 20miligram rosuvastatin verilen 960 hastanın yüzde 21’ inde, plasebo verilen 962 hastanın ise yüzde 20’ sinde post-operatif dönemde atrial fibrilasyon geliştiği tespit edildi.

Kalp kasının hasarını gösteren troponin I seviyesi de statin ve plasebo alanlarda aynı bulundu.

Rosuvastatin grubunda hastanede kalma süresi, hastanede ortaya çıkan majör kardiyak veya serobro-vasküler olaylar, sol ventrikül fonksiyonları ve plazma kreatinin seviyeleri bakımından da bir farklılık yoktu.

Rosuvastatin alan grupta kolesterolde yüzde 25 azalma olduğunu yani hastaların haplarını yuttuklarını hatırlatalım.

Atrial fibrilasyon nedir?

Atrial fibrilasyon önemli bir ritim bozukluğudur ve açık kalp cerrahisi uygulanan hastaların yüzde 20-30 kadarında rastlanır.

Atrial fibrilasyon gelişen hastaların hastanede kalma süreleri daha uzun, ölüm ihtimali daha yüksek ve hastane harcamaları da çok daha fazladır.

Atrial fibrilasyonun, göğüs duvarının ve kalbin açılması dolayısıyla gelişen enflamasyonla ilgili olabileceği düşünülmektedir.

Kortizon ve statinlerin bazı küçük gruplarda atrial fibrilasyonu önleyebileceği gösterilmişti ama bu kadar büyük bir hasta grubu üzerinde çalışılmamıştı.

Araştırmayı yapan uzmanlar, kalp cerrahisi geçirenlerde statinlerin kısa vadede atrial fibrilasyonu önleyici etkilerinin olmadığını ama bunların bu hastalar tarafından uzun süreli kullanımlarının faydasından şüphe etmediklerini bildiriyorlar.

KOAH’ ta da hüsran yine hüsran

Kısa adı STATCOPE (Prospective Randomized Placebo-Controlled Trial of Simvastatin in the Prevention of COPD Exacerbations) olan çalışmada 885 KOAH’ lı hastanın bir grubuna simvastatin bir grubuna ise plasebo verildi; statin alan veya statine ihtiyacı olanlar çalışma dışı bırakıldı.

641 gün sonra her iki grup arasında ne mortalite, ne KOAH alevlenmelerinin oranı, ne ilk alevlenmenin gecikmesi, ne hayat kalitesi, ne akciğer fonksiyonları ve ne de ölümcül olmayan ciddi yan etkiler bakımından bir fark bulunmadı.

Araştırmacılar, sonuçlarını “Günde 40 mg simvastatinin alevlenme riski yüksek KOAH’ lı hastalarda alevlenme oranlarını veya ilk alevlenmenin zamanını etkilemediği” ifadesiyle özetliyorlar (2).

Hepsi de geriye dönük olan 9 çalışmanın meta-analizinde akut KOAH alevlenmelerinin sayısı, bunların entübe edilmesi, solunum fonksiyonları, egzersiz kapasitesi ve ölüm oranları statin alanlarda daha iyi bulundu.

Çok yeni 10 çalışmanın meta-analizi de statin alan KOAH’ lılarda ölüm oranının yüzde 19 az olduğunu ortaya koydu ama bunların tümü de çeşitli sebeplerle güvenilemeyen çalışmalardı (3).

ARDS çalışmasının sonucu da kötü

Sepsise bağlı ARDS tablosunda olan 745 hastanın bir kısmına rosuvastatin bir kısmına ise plasebo verildi.

Her iki grup arasında hastane mortalitesi ve ventilatöre ihtiyaç olmayan gün sayısı bakımından bir farklılık bulunmadı ama rosuvastatin alan grupta böbrek ve karaciğer yetersizliğinin olmadığı gün sayısında anlamlı azalma oldu.

Araştırmacılar, çalışmalarını “rosuvastatin tedavisinin sepsise bağlı ARDS olan hastalarda klinik sonuçları değiştirmediği ve karaciğer ve böbrek yetersizliğine katkıda bulunduğu” şeklinde yorumluyorlar (4).

Yoğun bakım pnömonilerinde de fos çıktı

Fransa’ da yapılan çok merkezli araştırmada, “statin” sınıfı ilaçların yoğun bakım birimlerinde (YBB) yatan hastalardaki “vantilatörle alâkalı pnömonilerde” (VAP) ölüm oranlarını yüzde 45 artırdığı belirlendi ve hastaların daha fazla zarar görmemeleri için çalışma sonlandırıldı (5).

VAP, bir vantilatör ile mekanik solunum uygulanan hastalarda ortaya çıkan, hastane enfeksiyonlarının bir türüdür ve mortalite yani ölüm oranı yüzde 20-50 arasında değişir.

26 YBB’ de vantilatörle ilgili pnömonisi olan ve statin kullanmayan 300 hastanın bir kısmına antibiyotik tedavisiyle beraber günde 60 miligram (böbrek yetersizliği olanlara 30 miligram) simvastatin, bir kısmına ise plasebo (boş ilaç) verildi.

Hastaların yüzde 10 kadarı bir ay önce statin kullanıyordu ama hiçbirisi entübasyon uygulandığında bu ilacı almıyordu.

28 gün sonra mortalite statin alanlarda “yüzde 21.2”, plasebo alanlarda ise “yüzde 15.2” olarak bulundu; gruplar arası mutlak fark “yüzde 6” idi.

Bu, simvastatin alanlarda ölüm oranlarının plasebo alanlara göre yüzde 45 daha fazla olduğu manasına geliyor ama bunun istatiksel bakımdan bir değeri olmadığı belirlendi.

Daha önce hiç statin kullanmamış olan hastalar arasında statin verilenlerde 28 gün sonundaki mortalite “yüzde 21.5” ve plasebo alanlarda “yüzde 15.4” olarak hesaplandı; gruplar arası mutlak fark “yüzde 7.7” idi.

Statinlerin mortalite dışında antibiyotik kullanma süreleri, vantilatörsüz kaldıkları günler, ARDS oranları, böbrek dahil organ yetersizlikleri veya yeni enfeksiyon gelişmesi gibi ölçülebilen hiçbir sonucu değiştirmedikleri belirlendi.

Araştırma, bu ara sonuçlar çalışmanın boşuna yapıldığı şeklinde yorumlanarak “zamanından önce” durduruldu.

Daha önce yapılan ve statinlerin enfeksiyonlarda önleyici veya birleşik tedavilerdeki etkinliklerini inceleyen araştırmalarla ilgili en büyük sorun hastaların çoğunun statin alıyor olmaları ve plasebo grubunda yer alacaklarsa çalışma başında statin tedavisinin kesilmesiydi.

Buna göre, bazı araştırmalarda statinin faydalı olduğu sonucunun çıkması statinlerin kesilmesiyle plasebo grubuna verilen zararla alâkalı olabilir.

Bu ilk ve tek çok merkezli randomize araştırma, statinlerin sepsisin ilerlemesini önleyebileceğini ve akut akciğer hasarında organ yetersizliği skorlarını düzeltebileceği sonucuna varılan gözleme dayalı küçük araştırmaları da şüpheli hâle getiriyor (6, 7).

Kısa adı SAILS olan (Statins for Acutely Injured Lungs from Sepsis) ve rosuvastatinin plasebo ile kıyaslandığı faz 3 randomize araştırma da “abesliği” anlaşıldığı için zamanından önce sonlandırıldı (8).

Son umut osteoporozda idi ama…

Osteoporoz da enflamasyonla ilişkilendirilen hastalıklardan biridir, dolayısıyla statinlerin bu hastalıkta da etkili olması beklenir.

Statin tedavisinin kırık riskini gerçekten azaltıp azaltmadığı ve yüksek hs-CRP değerlerinin kırık riskini artırıp artırmadıklarını belirlemek için milletlerarası, randomize, çift kör ve plasebo kontrollü bir araştırma olan JUPITER çalışmasının verilerinden faydalanıldı (9).

Bu çalışma hs-CRP değerleri 2mg’ dan yüksek olan 17 bin 820 erkek ve kadın üzerinde gerçekleştirildi.

Bir grubuna rosuvastatin bir grubuna plasebo verilen katılımcılar 2003’ den 2006’ ya kadar ortalama 1.9 sene süreyle takip edildi.

Takip süresi içinde rosuvastatin alanların 221’ inde plasebo alanların 210’ unda kırık geliştiği, hs-CRP değerinin kırık riski ile ilişkili olmadığı belirlendi.

Araştırmacılar bu sonuçları, “rosuvastatin tedavisinin yüksek hs-CRP seviyelerine sahip erkek ve kadınlarda kırık riskini azaltmadığı” şeklinde özetliyorlar.

Gözleme dayalı çalışmalarda kolesterolü düşüren ilaçların osteoporoza bağlı kırık riskini azalttığı gösterilmiştir ama bu bulguyu doğrulayan randomize bir araştırma bulunmuyordu.

Bu randomize çalışma ile statinlerin anti-enflamatuar etkilerinin olmadığı bir kere daha ispatlanmış oluyor.

Statinler ancak kanser tedavisine denenebilir

Statin sınıfı ilaçlar sadece kolesterol sentezini engellemiyor; bunların tıpkı kortizon gibi “anti-enflamatuar” ve “immün-modülatör” etkileri de var.

Bu etkiler aynı zamanda bu ilaçların çok ciddi aksi tesirleri olduğunu da gösterir; yani “kaş yapayım derken göz çıkarılabilir”.

“Bu ilaçları kalp-damar hastalıklarında kolesterol sentezini baskıladıkları için değil de bu özellikleri sebebiyle kullanıyoruz deseler” bunu bir derece mâkûl bulurum.

Çünkü kalp krizi, felç gibi hastalıkların temelinde “ateroskleroz” yani damar sertliği vardır.

Ateroskleroz “düşük yoğunluklu bir enflamasyondur” ve bu enflamasyonu bir ilaçla baskılamak da ilk bakışta gayet mantıklıdır.

Gelin görün ki, bu ilaçların hücre enerji sisteminde yarattıkları değişiklikler dikkate alındığında (buna vücudun fabrika ayarlarının bozulması da denebilir) bu ilaçları kanser dışında kullanmak pek de akıl kârı gözükmüyor.

Gelelim neticeye

Statinlerin kalp-damar hastalıkları riskini “minnacık” düşürmesinin kolesterolün azalmasıyla ilgili olmadığının “kabak gibi ortaya çıkması” üzerine bu “nano” değerindeki etkiyi ilacın “anti-enflamatuar etkilerine atfetmek” modası başladı.

Evet, statinlerin anti-enflamatuar etkileri olabilir ama bu hastaların hiçbir işine yaramadıktan sonra “anti-enflamatuar etkiden” kime ne?

Bu geniş kapsamlı araştırmalar bundan önceki pek çok çalışma gibi statinlerin “anti-enflamatuar etkilerinden dolayı işe yaradıkları iddiasını çürütüyor”.

Statinlerin kesilerek plasebo grubuna dâhil edilen hastalarda hiçbir olumsuzluk gelişmediği de dikkate alındığında statinlerin yerinin “neresi olduğu” daha iyi anlaşılıyor.

Statin yutmak mı, hapı yutmak mı, işte bütün mesele!

Kaynaklar

1. http://www.healio.com/cardiology/surgery/news/online/%7Ba00aeb11-9173-40b9-abba-788d54f4248c%7D/stics-statin-therapy-did-not-reduce-complications-after-cardiac-surgery

2. http://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa1403086

3.http://www.medscape.com/viewarticle/829715?src=rss

4. http://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMoa1401520?query=featured_home

5. http://jama.jamanetwork.com/article.aspx?articleID=1752244

6. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23232151

7. http://www.atsjournals.org/doi/abs/10.1164/rccm.201003-0423OC

8. http://clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT00979121

9. http://archinte.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=1936580
Kaynak: Haberx
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> TIBBÎ DÜŞÜNCELER Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com