EntellektuelForum Forum Ana Sayfa EntellektuelForum

 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   KayıtKayıt 
 ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

İsrail'in için yolun sonu görünüyor

 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Pts Oca 05, 2009 6:56 pm    Mesaj konusu: İsrail'in için yolun sonu görünüyor Alıntıyla Cevap Gönder

Nasrallah: Sonraki savaş İsrail topraklarında olacak
12.05.2017



Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, İsrail'in "gelecek bir çatışmadan korktuğunu ve endişelendiğini" belirterek, sonraki savaşın İsrail topraklarında olacağını belirtti.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, televizyonda yaptığı konuşmada Hizbullah'ın Lübnan'ın Suriye sınırındaki noktalardan çekildiğini, bu bölgede yalnızca Lübnan ordusunun kalacağını söyledi.

Middle East Monitor tarafından yapılan habere göre Nasrallah, İsrail ile yaşanabilecek savaşa dair de konuştu.

İsrail ve Hizbullah arasındaki gerilim, İsrail'in hava saldırılarıyla artarken, Nasrallah İsrail'in gelecek çatışmalardan "korktuğunu ve endişelendiğini" söyledi.

Gelecek savaşın İsrail topraklarında olacağını belirten Nasrallah, "direnişin roketlerinin menzilinin dışında, direniş savaşçılarının ulaşamayacağı bir yer yoktur" dedi.
Kaynak: BirGün

İsrail Başbakanı Netanyahu yolsuzluk soruşturmasında ifade verdi
3 Oca, 2017

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkede yürütülen yolsuzluk soruşturması kapsamında polise ifade verdi.

Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada emniyet yetkililerinin Netanyahu’ya ‘iş çevrelerinden maddi destek alıp almadığını’ sorduğu belirtildi.

Kudüs’teki evinde ifade veren Netanyahu, Emniyet yetkililerinin gelmesinden önce basına yaptığı açıklamada bir kez daha suçsuz olduğunu söyledi.

Muhalefete de seslenen Netanyahu, “Parti yapmaya kalkışmayın. Hiçbir şey olmayacak, çünkü ortada hiçbir şey yok” diye konuştu.

İngilizce yayın yapan Jerusalem Post gazetesi, Netanyahu’nun ifadesinin yaklaşık 3 saat sürdüğünü söyledi.

Netanyahu, hem İsrailli hem de yabancı işadamlarından binlerce dolar değerinde ‘uygunsuz hediyeler’ kabul etmekle suçlanıyordu.

Başbakan Netanyahu, dün koalisyonun büyük ortağı olan partisi Likud’un milletvekillerine seslendi ve “Basında birçok şey görüp duyuyoruz. Muhalefet kulislerinde ve televizyon stüdyolarında parti havası var. Onlara söyleyeceğim tek bir şey var. İsrail devletini yönetmeye devam edeceğiz” dedi.

Netanyahu’yu eleştiren muhalefet, ülkede art arda patlak veren yolsuzluk skandalları üzeri Başbakan’ın soruşturulması yönünde çağrılar yapıyor. Şu ana kadar doğrudan Netanyahu aleyhine başlatılmış bir soruşturma bulunmuyor.

İŞTE NETANYAHU’YA YÖNELTİLEN SUÇLAMALAR

— BBC Türkçe’nin aktardığı bilgilere göre; Kasım 2015’te başlatılan bir soruşturmada Almanya’dan denizaltı alımı ihalesi inceleniyor. Netanyahu’nun avukatının görüşmelerde Alman firmayı temsil ettiği iddiası ortaya atılmıştı.
— Fransa’da dolandırıcılıktan hüküm giymiş olan Arnaud Mimran, 2015 yılının başlarında Netanyahu’nun 2009’daki seçim kampanyasına binlerce euro destek sağladığını söylemişti. Netanyahu iddiaları reddediyor.
— Kamu kaynaklarını israf etmekle suçlanan Netanyahu, özel uçağının içine bir yatak odası yerleştirmek için 2013’te 127 bin dolarlık harcama yapmıştı. Gelen tepkiler üzerine Başbakan geri adım atmıştı.
— Netanyahu’nun ilk kez Başbakan seçildiği 1990’lı yıllarda, Emniyet hem Netanyahu’nun hem de karısı Sara’nın soruşturulmasını talep etmişti. Netanyahu ve eşi, resmi hediyeleri devlete teslim etmek yerine şahsi mülklerine geçirmekle suçlanıyordu. Suçlamalar daha sonra düşürüldü ve soruşturma açılmadı.
— Netanyahu ve eşinin özel işlerini yaptırdıkları müteahhitlere yapılan ödemelerin devlet kasasından çıktığı da iddia edildi. Ancak o suçlamalar da daha sonra düşürüldü.
İlk Kurşun

Kerry: İsrail tehlikeli bir yere doğru gidiyor
04.12.2016

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İsrail'in Batı Şeria ve Filistin topraklarındaki yerleşimci politikasını eleştirerek, "İsrail tehlikeli bir yere doğru gidiyor" dedi.

Kerry, ABD'nin başkenti Washington'daki Brookings Enstitüsü Saban Forumu'nun yıllık konferansında yaptığı konuşmada, Filistin-İsrail sorununu değerlendirdi.

Kerry, İsrail yönetiminin, Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri inşasına devam etmesinin iki ülke arasında barışın sağlanması adına bir engel olduğunu söyleyerek, "İsrail tehlikeli bir yere doğru gidiyor" diye konuştu.

'KENDİMİZİ KANDIRMAYA GEREK YOK'

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Saban Forumu'nda yaptığı konuşmasındaki, "yerleşimci politikanın barış görüşmelerine engel olmadığı" yönündeki sözlerine tepki gösteren Kerry, şunları kaydetti:

"Netanyahu'nun yerleşimci politikanın barış görüşmelerine engel olmadığı yönündeki sözlerine katılmıyorum. Kendimizi kandırmaya gerek yok. Her şeyi görmezlikten gelip bir etkisi olmadığını söyleyemezsin. Etkisi var. Yerleşimci politikanın, sorunun ana kaynağı olduğunu söylemek için buraya gelmedim. Fakat bunların barış için bir sorun olmadığını da söyleyemem."

'UYARILARIMIZI DUYMAZLIKTAN GELİYOR'

İsrail'in Filistin'le yaşadığı sorunun sadece bu iki ülkeyi ilgilendirmediğine dikkati çeken Kerry, İsrail-Arap ülkeleri arasındaki ilişkinin de bu çatışmadan etkilendiğini belirtti. Kerry, "İsrail, Filistin'le ilişkilerini düzeltmeden Arap dünyası ve İsrail arasında ayrı bir barış anlaşması olmayacak" diye konuştu.

Kerry, İsrail'in iki devletli çözüm arayışı ve yerleşimci politikasını aynı anda devam ettiremeyeceğini belirterek, ikisinden birini seçmesi gerektiğini söyledi.

Kerry, "İsrail bizim uyarılarımızı duymamazlıktan geliyor" ifadesini kullandı
Sputnik

İsrail cayır cayır yanıyor: On binlerce kişi kaçıyor
25 Kasım 2016



Korsan devlet İsrail'deki büyük yangınlar kontrol altına alınamıyor...

Korsan devlet İsrail'de 2 aylık kuraklığın ardından salı günü Kudüs dahil 13 noktada çıkan yangınlar, rüzgarın da etkisiyle genişledi. İsrail polis şefi bazı yangınlarda 'kundaklama şüphesi' olduğunu söylerken, Başbakan Binyamin Netanyahu da bu tür saldırıları 'terör' olarak nitelendirdi.

Haaretz'in aktardığına göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, "Kundaklama nedeniyle çıkan her bir yangın her halükarda terör eylemidir. Biz de buna öyle yaklaşımda bulunacağız" açıklamasını yaptı.

BBC'nin haberine göre;Sağcı Şas partisinden Eğitim Bakanı Naftali Bennett de çıkan yangınlardan Filistinli Arapları sorumlu tutarken, Twitter'dan yaptığı açıklamada "Sadece bu ülkeye ait olmayanlar ülkeyi yakma kapasitesine sahiptir" iddiasını dile getirdi.

Sosyal medyada da yangınlar Arapça olarak #Israel_under_fire (İsrailYanıyor) etiketiyle en fazla tweet atılan etiketler arasına girdi.

Şimdiye kadar yangınlarla bağlantılı olarak 4 Filistinli gözaltına alındı.
Filistinliler yarın mahkemeye çıkacak.
Haber 93

İsrail ordusunun 2 numaralı ismi: "Günümüz İsrail toplumunda, Nazi Almanyası'nda yaşananları andıran işaretler var"
08.05.2016



İsrail GenelKurmay 2. Başkanı Tümgeneral Yair Golan Çarşamba günü Kudüs'teki Holokost anma gününde yaptığı konuşmada, "Günümüzde İsrail toplumunda, 1930'lı yıllarda Nazi Almanyası'nda yaşanan mide bulandırıcı süreci andıran işaretler var" ded.

Binyamin Netanyahu ise Golan'ın bu sözlerinin "şoke edici,yanlış ve kabul edilemez" olduğunu söyledi. İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon ise Golan'a güveninin tam olduğunu açıkladı.

Sekiz ayda 200'den fazla kişi hayatını kaybetti

İsrail vatandaşı Arapların ve Filistinlilerin son sekiz ayda düzenlediği çeşitli saldırılarda 29 İsrailli öldü.

Aynı dönemde 200'den fazla Filistinli de öldürüldü. İsrail bu Filistinlilerin çoğunun saldırganlar olduğunu savunuyor.
Haber 93

Yahudi din adamı: Soykırım abartıldı
2016-01-02



Ortodoks din adamı Haham Mizrahi, Nazi Almanya'sında soykırımda ölenlerin sayısının altı değil bir milyon olduğunu söyledi

Ultra-Ortodoks Yahudi din adamı Haham Yosef Mizrachi (Mizrahi), Yahudi soykırımında iddia edilenlerin aksine, aslında sadece bir milyon Yahudinin öldüğünü söyledi. Mizrahi'nin konu ile ilgili New York'ta bir konferansta yaptığı konuşma, YouTube sitesinde yayınlandı.
Haham Yosef Mizrahi, Holokost sırasında Naziler tarafından öldürülen Yahudiler olarak gösterilen insanların yüzde sekseninin Yahudi olmadığını iddia ederken, İkinci Dünya savaşı öncesi Avrupa'da asimilasyon oranlarının çok yüksek olduğunu da belirtti.
Mizrahi, "Avrupa'da zaten altı milyon olan Yahudi'nin yüzde 80'ninin asimilasyonla asıl kimliklerinden uzaklaştıklarını düşünürseniz soykırımda öldürülen Yahudi sayısı ancak bir milyondur. 1 milyon ile 6 milyon arasında fark çoktur. Asimilasyon sebebiyle herkesin kanında biraz Yahudi kanı var. Ama hiç kimse saf kan bir Yahudi değil" dedi. Mizrahi, sözlerine Avrupa'daki evlilik oranlarını dayanak gösterdi.
Çevrimiçi yayınlanan konuşma, binlerce insan tarafından izlendi. Mizrahi, "Örneğin Laik hukuka göre Howard Stern ( ünlü Yahudi radyocu) saf kan Yahudi olmayan aşağılık bir adamdır." dedi.
Mizrahi nin ABD, İsraili Kanada, İngiltere başta olmak üzere 50'den fazla ükede takipçisi bulunuyor. 2004 yılından bu yana videoları üzerinden takipçilerine seslenen Mizrahi, tevrat'ta bir yahudinin nasıl yaşaması gerektiğine dair kuralları anlatıyor. Mizrahi'nin altı bin YouTube abonesi, 18 binden fazla da Facebook takipçisi bulunuyor. İsrail doğumlu olan Mizrahi, 20'li yaşlarında ABD'ye yerleşti ve halen ABD'de yaşıyor.
Mizrahi'nin facebook'daki son yazısı ise kadınların giyimi konusunda, 'İlahi Yasalar' başlıklı. Kadınların kendi evlerinin içinde bile uzun elbise giymeleri gerektiğini yazan Mizrahi, "Bir kadının ayakları topuğundan sadece sekiz santim yukarısına kadar açıkta kalabilir. Bir kadının kocası ile evde otururken ile çorap giymesi gerekir" ifadelerini kullandı.
Ortodoks Yahudilik, halen hiçbir şekilde karışık evliliği kabul etmiyor.
Kaynak: Çok Okunan

Netanyahu İngiltere ziyaretinde protestoyla karşılandı
09 Eylül 2015



Benjamin Netanyahu'nun iki günlük İngiltere ziyareti protestolarla başladı. Göstericiler "Özgür Filistin" flamalarıyla Netanyahu'nun İngiltere'ye gelişini protesto etti

Reuters'ın haberine göre protestocuların perşembe günü Netanyahu ile görüşecek olan Başbakan David Cameron'un evine yönelmesiyle beraber polisle göstericiler arasında küçük çaplı gerilimler yaşandı.

[Haber görseli]

Şimdiye kadar İngiltere'de Netanyahu'nun geçen yıl Filistin'e karşı işlemiş olduğu savaş suçlarından dolayı tutuklanması için 107,000 insan imza vermişti.

Protestoculardan 21 yaşındaki Marion Tehami "Buradayız çünkü Netanyahu'nun savaş suçlarının bedelini ödemesini istiyoruz. Onu protesto ediyor ve ülkemizde hoş karşılanmadığını göstermek istiyoruz" diye konuştu.

Ancak Britanya hükümeti ise bu görüşmelerin dokunulmazlıklar çerçevesinde ilerlediğini ve tutuklamanın söz konusu olmadığını belirtti. Ancak "Geçen yıl Gazze'de olanların korkunç olduğunu kabul ediyoruz" dedi.

Filistin yanlıları bu protestoyu gerçekleştirirken İsrail yanlısı 50 kişi de İsrail bayraklarıyla yürüyüş düzenlediler.
Kaynak: Cumhuriyet

Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert'e yolsuzluktan 8 ay hapis Cezası
26.05.2015



Amerikalı bir iş adamından 150 bin dolar rüşvet aldığı gerekçesiyle yargılanan eski İsrail Başbakanı 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Olmert, daha önce de yine rüşvetten 6 yıl hapse mahkum olmuştu.

İsrail’in eski başbakanlarından Ehud Olmert, yolsuzluk ve görevi kötüye kullanmak suçlamasıyla 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Olmert, bir Amerikalı iş adamından 150 bin dolardan fazla para aldığı gerekçesiyle mart ayında yeniden yargılanmış ve suçlu bulunmuştu. Olmert’in avukatları kararı temyize götüreceklerini bildirdi. Olmert, bu son cezanın yanı sıra geçen yıl da başka bir rüşvet ve görevi kötüye kullanma davasından 6 yıl hapse mahkum edilmişti.

Siyasi hayatı bitmişti

2006-2009 yılları arasında hükümete başkanlık eden Olmert yolsuzluk suçlamaları yüzünden başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmış ve siyasi hayatı da son bulmuştu. Olmert 2012 yılında New York’ta yaşayan Morris Talansky adlı bankacıdan nakit dolu zarflar kabul ettiği suçlamasından beraat etmişti. Ancak Olmert, 2000’li yılların başlarında Ticaret ve Sanayi Bakanı’yken para aldığına dair kayıtların ortaya çıkmasıyla yeniden mahkemeye sevkedildi.
Kaynak: Yeni Çağ

Immanuel Wallerstein: Netanyahu'nun mesajı net
05 Nisan 2015



Benyamin ‘Bibi’ Netanyahu, 17 Mart’ta İsrail’de etkileyici bir seçim zaferi kazandı. Bunu son dakikada yaptığı iki açıklamayla başardı. Bu açıklamalardan ilki kendi başkanlığı boyunca bir Filistin devletinin varolamayacağını söylemesiydi. Böylece İsrail hükümetiyle Filistin yönetimi arasındaki müzakerelerden çıkan iki devletli çözüme dönük taahhüdünden de geri dönmüş oldu. İkinci açıklaması da seçmenleri, seçimdeki belirgin Arap katılımına karşı “tetikte olmaya” çağırmasıydı. Elbette bu demagojiden ibaretti ancak işe yaradı.

Netanyahu yalnızca son on yılların en başarılı İsrailli politikacısı olmakla kalmadı aynı zamanda bunu dikkatli bir hesap-kitapla yaptı. Hikaye, birkaç hafta önce İsrail’deki anketlerin İshak Herzog’un liderliğinde merkez sol çizgideki İşçi Partisi’nin muhtemel oylarında belirgin bir yükselişe işaret etmesiyle başladı. Bu grup, müzakereleri yenilemek dışında Filistinlilere dair fazla bir şey söylemekten imtina etti. Bunun yerine seçim kampanyalarını tamamen iç ekonomik sorunlar üzerine kurdu ve daha fazla refah devleti uygulaması vaat etti.

Netanyahu ilk olarak ABD Temsilciler Meclisi Sözcüsü John Boehner’in davetine(büyük ihtimalle bunu kendisi istedi) karşılık vererek Kongre’nin ortak oturumunda konuştu. Bu, yabancı bir ülke liderinin ABD yönetimine yönelik emsalsiz bir müdahalesiydi. Obama bundan çok rahatsız oldu ve kısa ziyareti süresince Netanyahu ile görüşmeyi reddetti.

Netanyahu, ateşli bir Cumhuriyetçi kitleye konuşurken Demokratların çoğu da oturumu boykot etti. Netanyahu’nun amacı, ilk turda Yahudi İsraillilerin diğer sağcı adaylara oy vermemesini sağlamak ve seçmenlerin “işe yarar oy”larını kendisine yöneltmekti. Bunda önemli bir başarı sağladı.
Bu süreçte elbette, ABD’nin İsrail’le olan ilişkilerini yeniden değerlendirmesi gerektiğini söyleyen Obama’ya yönelik düşmanca bir tavır takındı. Daha sonra Filistin’le görüşmeler konusundaki açıklamalarından hafif geri adım attı ve seçimlerdeki Arap katılımı konusunda korku yayan tutumu sebebiyle özür diledi. Bu, Obama’yı pek de yatıştırmadı ve bu konuda Netanyahu’yu iki devletli çözüme dair söyledikleriyle değerlendirdiğini belirtti.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Bugün gelinen aşamada herkes gelecekte ne olacağını soruyor. Seçimlerden kısa bir süre önce İsrail savunma güçlerinden bir grup seçkin sima, açıklama yayınlayarak Netanyahu’nun yaklaşımının ABD’yi yalnızlaştırdığını ve bunun İsrail’in bir Yahudi devleti olarak geleceği için son derece olumsuz olduğunu söyledi. Haklılar mıydı? Bunun cevabı evet ve hayır.

Öncelikle Yahudi İsraillilerin çoğunluğunun karşı karşıya olduğu basit bir ikilemle başlayalım. Ne iki devletli ne de tek devletli bir çözümden yana değiller. İki devletli çözümün 1973 sonrası Yahudi yerleşimleri için büyük bir geri adım olacağının farkındalar ve en azından sürgündeki Filistinlilerden bir kısmının geri döneceğini biliyorlar. Bunu kabul edilemez buluyorlar. Ve demografik değişimi göz önüne alarak iki devletli çözümün esasında ertelenmiş bir tek devletli çözüm olduğunu düşünüyorlar. Tek devletli çözümse, Siyonist Yahudi devleti düşüncesinin temelinden vazgeçmek anlamına geliyor.

Bu ikilem karşısında Netanyahu’nun stratejisini beğeniyorlar: Erteleme, erteleme, erteleme! Ve tempoyu artırmaya çalışan olursa, kendisini acil bir tehdit olarak gösteren tüm rakiplere karşı askeri olarak karşı koymaya hazırlar.

BÜYÜK GÜÇLERİN İSRAİL ALGISI DEĞİŞİYOR

Ancak bu stratejinin karşısında temel bir zorluk var: Dünyanın, en önemlisi de İsrail hükümetinin pozisyonunu az çok destekleyen, sadık destekçiler konumundaki büyük Avrupa devletleri, Filistin Yönetimi, sözde ılımlı Arap fikriyatı ve evet ABD’nin sabrını zorluyor.

Dünya genelinde “mağdur İsrail” algısından “zalim İsrail” algısına doğru bir dönüşüm var. Bu İsrail’deki Siyonist gaye için korkunç bir kabus. Belki birkaç yıl içerisinde ABD’nin BM Genel Kurulu’nda İsrail aleyhindeki önergeleri veto etmediği bir noktaya dahi gelinebilir.

Böyle olursa iki şey yaşanabilir. Güney Afrika’da olduğu gibi, taraflar için kabul edilen gerçekliğin dramatik bir yeniden ele alınması gündeme gelebilir. Bu geri dönüş ufak bir ekonomik değişimle birlikte büyük bir siyasi değişime müsaade etti. Ancak şiddet içermedi. Ya da bunların hiçbiri olmaz. Ve Yahudi İsraillilerin yeni bir intifadayı anımsatan herhangi bir kalkışmayı tüm askeri gücünü kullanarak bastırdığı büyük bir savaş yaşanır.

Netanyahu’nun mesajı net. O büyük bir savaş istiyor ve seçmenler de onu bu yüzden seçti

ivvallerstein.com’dan çeviren Özlem TEMENA
(Ara başlıklar evrensel’in tercihidir)
Kaynak: evrensel

Korsan devlet İsrail internetten silindi ama...
Oğuz Gürses
08.04.2013

Tarihin en büyük internet operasyonuyla korsan devlet İsrail internetten silindi ama, bu büyük haber nedense siyonist medyada pek de yer bulamadı...

Uluslararası Hacker grubu Anonymous, günler öncesinden “Özgür Filistin için” korsan devlet İsrail’i bütün dünya hackerleriyle birlikte sanal alemden 7 Nisan’da sileceklerini ilan etmişti...

Yani ortada sürpriz bir eylem yoktu ki; neredeyse tuvalet ihtiyacını bile sanal alemde giderme yolları arayan, gazetecilik gibi internet bağımlısı bir meslek erbabanın “valla benim haberim olmadı, ilk defa sizden duyuyorum” gibi bir mazerete sığınma hakkı olsun...

Özgür bir medya için manşet, son dakika, Ana ve ara haberlerde birinci haber olmanın bütün niteliklerini içinde barındıran böyle bir haberi, ne dünya medyası ne de Türk medyası gördü...

Yani...

İsrail’i internetten silme operasyonunu başarıyla tamamlayan dünyanın bütün antiemperyalist hackerları bu eylemleri sonucunda sadece İsrail’i sanal alemden silmek gibi şanlı bir eyleme imza atmakla kalmadılar...

Aynı zamanda bu eylem karşısında üç maymunu oynayan Türk ve dünya medyasının siyonizme ne kadar bağlı ve bağımlı olduğunu da apaçık gösterdiler...

Bu eyleme katılan bütün cesur yürekleri selâmlıyorum...

Yeni eylemlerinde başarılar diliyorum...

7 Nisan 2013, tarihte onurlu yerini almıştır...

Dünya durdukça bu eyleme katılan bütün cesur yürekler saygıyla hatırlanacaktır...

Gelelim eylemin ilk sonuçlarına...

Korsan devlet İsrail, operasyonun sürdüğü 18 saat içinde en az 3 milyar$ kaybetti!

Korsan devlet İsrail’de Yarın borsa ve bütün bankaların güvenlik nedeniyle kapatılacağı açıklandı!

Çünkü borsa ve bankaların bütün sistemleri bu operasyona katılan hackerler tarafından çökertildi.

İsrail’de şu anda işin içinden nasıl çıkılacağını bilen veya anlatan kimse yok.

Bütün Yahudiler büyük panik ve tedirginlik içinde..

Operasyonlar sürerken yayın yapan İsrail radyolarında hackerların Kuzey Kore’nin nükleer füze sistemlerini ele geçirerek nükler füzeleri İsrail’e doğru ateşleme ihtimalinden bahsedenler olduğu söyleniyor..

Bunun yanında korsan devlet İsrail’in resmi sitelerinin de içinde bulunduğu 60,000 websitesi ele geçirildi.

Ele geçirilen sitelere Özgür Filistin lehine yazılar yazıldı.

Bazı sitelerden sesli ve görüntülü Kur’an-ı Kerim yayını yapıldı

40,000 Facebook sayfası hesabı elegeçiridi..

5,000 twitter hesabı ele geçirildi..

30,000 Israil banka hesabına el konuldu...

3,7 Milyar dolar zarar...

Pazartesi günü borsa ve bütün bankaların güvenlik nedeniyle kapatılacağı açıklandı!

Hackerler tarafından ele geçirilen Savunma bakanlığı, Ordu, içişlerei bakanlığı gibi stratejik kuruluşların bilgisayarlarındaki çok gizli bilgilere de elkonuldu...

Anonymous Korea: 200’den fazla hacker İsrail Askerî bilgilerine sızdı…

GazaHackerTeam 107 israil sitesi hacklendi

Mısırlı bir grup hacker tarafından Tel Aviv'i kontroll sistemi ele geçirildi

Recep Erdoğan'nın Yahudi Cesaret Ödülü aldığı kurum JINSA @Theredhack tarafından çökertildi..

Cezayirli gençlerin oluşturduğu Suriye'nin dostu Hannibal Timi El Cezire fitne kanallarınının internet sitelerinden bazılarını hedef aldı ve çökerrti...

Ele geçirilen bazı internet sitelerinde şöyle yazılar görüldü:

“Seçilen ülke tanınmıyor, FİLİSTİN yazarak tekrar deneyin....”

"Gazze ile dayanışma için korsan devlet İsrail siber kuşatma altında..."

Tarihin en büyük ve en koordineli bu siber eyleminde korsan devlet İsrail'i internetten silmek için 18.000’den fazla Hacker çalıştı...

Korsan devlet İsrail’den yayın yapan HAARETZ ilk haberi şöyleydi: “İsrail’ siteleri geniş siber saldırı altında hasar bilinmiyor…İsrail’in Siber saldırıdan sonra 2 milyar dolar kaybettiği söyleniyor…”

Her indirilen site linkiyle birlikte anı anına internete servis edildi...

Operasyon gece yarısı başladı ve bir nevi canlı yayın şeffeflığında sürdü ama...

Ertesi gün saat 15.20’de Türkiye’nin en büyük haber kanallarından biri olan NTV maşetten değil, Dünya haberleri sayfasından da değil, teknoloji sayfasına mahçup bir şekilde sıkıştırdığı İsrail kaynaklı haberinde bakın ne diyor:

['İsrail'i internetten sileriz'
Hacker grubu Anonymous, İsrail hükümetine ait internet sitelerini hedef alan kapsamlı bir siber saldırı düzenledi.
15:20 TSİ 07

Uluslararası Hacker grubu Anonymous, ikinci kez İsrail’e karşı siber saldırı başlattı. İsrailli yetkililer, hacker grubunun başarılı olamadığını belirtti.
Anonymous, İsrail’i Filistin halkına yaptığı zulümden dolayı ‘internetten silmekle’ tehdit etti.
Anonymous’a yakın gruplar internet sitelerinde günler önce hacker grubunun İsrail’e karşı bir saldıraya geçeceğini duyurmuştu. Pazar gününün ilk saatlerinde
İsrail’deki onlarca internet sitesine erişim engellendi.
Ulusal Siber Büro adına açıklama yapan Yitzhak Ben Yisrael, “Şu ana kadar herhangi bir zarar gerçekleşmedi. Anonymous’un ülkemizin altyapısına zarar verecek kadar becerisi yok. Eğer böyle bir niyetleri olsaydı, saldırı yapacaklarını günler öncesinden internette duyurmazlardı” dedi.
Rus televizyonu Russia Today’in haberine göre, İsrail İstatistik Bürosu, Savunma ve Eğitim Bakanlıklarının internet sitelerine sabah saatlerinde erişim durdu. Ancak İsrailli yetkililer saldırı iddialarını reddetti.]
(*)

Evet NTV’nin hali bu...

Diğerlerini yani TRT’yi, CNNTÜRK’ü yazılı ve görsel sahibinin sesi olan medyalarını hiç sormayın...

Çünkü hepsi üç maymun...

Ya dünya medyası?

CNN, BBC, Reuters, AP, El Cezire?

Hepsi dut yemiş bülbül...

Şimdi bu medyanın anlattığı mavallara inanıp da eşya ve hadiseler karşındaki tavırlarını buna göre belirleyen ve öyle olduğu içinde hep yanlış yerlerde, yanlış kişilerle birlikte durup, yanlış tavırlar alan...

Hipnoz uykusundakilerle, müminlikten çıkıp, münafıklığa bile bile inenlere yazdıklarımızın bir faydası olur mu?

Olmaz....

Çünkü birinciler uyuyor, hem de çok derin uykulardalar..

İkincilerse dinlerini dünyevî menfaatler karşılığında satnış olanlar ki; ne söylesen boş...

Sözümüz bu “Deccal fitnesi”ne yakasını paçasını ve özellikle de midesini kaptırmamışlara:

“Agâh/uyanık olun!”

“Ahir zaman”dayız...

Böyle bir zamanda Deccal ninnileriyle uyayanların sonlarının hiç de hayırlı olmayacağı 1.400 yıl önceden bütün açıklığıyla haber verildi mi?

Verildi...

“Başka sorum yok sayın yargıç...”

Son söz:

7 Nisan 2013: Siyonistler tarafından asla unutulmayacak bir hezimet günü oldu. ...

İsrail sanal alemde yok oldu...

Reel alemde de yok olmasının yakınlaştığına dair bütün alâmetler belirdi...

Yani...

“Büyük zuhur”a hazır ve hazırlıklı olalım...

Dipnot:
* http://www.ntvmsnbc.com/id/25434102/



Anonymous Sözünü Tuttu: İsrail İnternetten Siliniyor
07.Nisan 2013

Şu ana kadar eele geçirilen İsrail sitelerinin listesi yayınlandı:

Gov. websites:

http://www.cbs.gov.il/
http://www.defence.gov.il/
http://www.education.gov.il
http://www.environment.gov.il
http://www.gca.gov.il/
http://www.gpo.gov.il/
http://int.gov.il/
http://www.isa.gov.il/
http://www.lapam.gov.il/
http://mofa.gov.il/
http://www.mof.gov.il/itc/
http://www.mohr.gov.il/
http://nisa.gov.il/
http://sep.gov.il/

Other israeli websites:

http://agreements.co.il/
http://alzheimer.org.il/
http://www.art-time.co.il
http://www.atlas-shelves.co.il/
http://bigsmile.co.il/
http://bubotmetukot.co.il/
http://biztv.co.il/
http://camellia.co.il
http://ciaobella.co.il
http://www.cogmetal.co.il/
http://www.connectionsmag.co.il
http://www.court.gov.il/
http://daniel-hall.co.il
http://dsignon.co.il
http://edanhatzilum.co.il
http://etzhaim.org.il
http://www.eximius.co.il/
http://fishgraphix.co.il
http://finephotography.co.il
http://galpro.co.il
http://www.goldbiz.co.il/
http://haifanet.co.il/
http://www.haifa-wwtp.co.il/
http://hed-haeer.co.il
http://hottam.co.il/
http://www.humor.co.il/
http://www.idf.il/
http://igmi.co.il/
http://www.inof.co.il/
http://www.insuranceoffers.co.il/
http://www.israntique.org.il/
http://www.kahane.co.il/
http://www.lawontheweb.co.il/
http://www.lawlink.co.il/
http://www.moshepapa.co.il/
http://www.misradneto.co.il/
http://www.mpi.co.il/
http://www.levechad.org/
http://natour-deal.co.il/
http://qsi.co.il/
http://www.pensya-tova.co.il/
https://smarteq.co.il/lib/_uploads/images/images.php
http://www.tama38law.co.il/
http://tapuahvedvash.co.il/
http://www.taussig-law.co.il/
http://thehome.co.il/
http://www.thenotaries.co.il/
http://www.t-pool.co.il/
http://www.visionimprovement.co.il/
http://web.ramgat.co.il/includes/x.html

Anon/Pastebins:

730 Israeli Facebook Accounts Hacked By Mauritania Attacker
Leak: http://www.connectionsmag.co.il, http://www.humor.co.il/ & http://www.art-time.co.il
95 israeli websites hacked by Aceh Cyber Team
14 israeli websites hacked by Kosovo Gold Hackers
Secret Israel Documents of http://israelmilitary.com by @TeamLHT; Leak: http://bit.ly/10I40Cm

Other medium:

100s off sites taken for op-israel by bilalsbxtra and dr samim-008
8 .il websites #HaCked and #Defaced bY #AnonGhost; Paste: http://pastie.org/7343283
Israeli Facebook Acounts HaCked by @An0nGhost
Part 1: http://pastebin.com/zdkHSvHT (400)
Part 2: http://pastebin.com/v7rfzkXm (560)
Israeli Cyber Pyrates facebook fan page hacked

MBR Haber

RedHack, Anonymous, dünyanın hackerları birleşti İsrail´e internet kâbusu yaşatıyorlar!
07.Nisan 2013

RedHack ve Anonymous günler öncesinden İsrail'i hedef alacaklarını bildirmişlerdi. Bu haber üzerine RedHack’in Twitter dahil tüm sosyal medya hesapları dondurulmuştu. Yoğun tepkiler üzerine dün Twitter engellemesi kalkan ve tekrar aktif hale gelen RedHack’in ana hesabının açılmasından sonra RedHack ve Anonymous sözlerini tutarak 7 Nisan #OpIsrael operasyonuna giriştiler. İsrail hapishanelerinde yaşadıkları haksızlık ve işkenceler karşısında 200. günlerde açlık grevi yapan Filistinlileri anımsatan RedHack "45 kiloya düşmüş, nabzı 24'lerde mahkumlar açlık grevlerinde ve seslerini duyan kardeşleri var dünyanın her yerinde" diyerek İsrail'e yönelik düzenlenen internet engellemesinin gerekçelerinden birisini açıkladı.

İSRAİL'E YÖNELİK İLK DAKİKA EYLEMLERİ

İsrail'e yönelik internet engellemesinde dünya çapında ilk darbe İsrail sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın İnvestinisrael.gov.il sitesinin çökertilmesiyle RedHack’ten geldi.

Gaza Hacker Team, İsrail Savunma Elektronik altyapısını çökertti. İsrail Polis ve hükümet Serverları Arnavutluk ve Kosova'lı hackerlarca çökertildi.

İsrail Askeri Mühimmat elektronik altyapısı Latin hack Team tarafından çökertildi.

İsrail Ulusal Altyapı sistemlerinin tamamı Hitcher tarafından çökertildi.

Hükümet üyelerinin facebook hesapları Gaza Hack Team, 8 devlet sitesi Moroccan islamic Union tarafından çökertildi.

İsrail Adalet Bakanlığı Anonymous tarafından çökertildi.

İsrail'e ait 16.000 facebook hesabı ve 900 web sitesi Anonymous tarafından çökertildi.

Anonymous İsrail Ticaret Bakanlığı'nı çökertti.

İSRAİL'İN GİZLİ ASKERİ DÖKÜMANLARI HACKERLARIN ELİNDE

İsrail'e yönelik dünya çapında bütün hackerların eyleminde sadece internet engellemeleri ve site çökertmeler de yok Redhack'in bildirdiğine göre "Latin Hack Team "GİZLİ" askeri dokümanları ele geçirmiş." Hackerların eylemi sürerken 7 Nisan #OpIsrael ile ilk dakikadan itibaren İsrail için tam bir kabusa dönüşmeye başladı. Redhack'in açıkladığına göre “Ele geçirilen Amerikan Kongresi'ndeki "İsrail Lehine Direnç Kırıcılar" listesi de açıklanacak”, Redhack. Anonymous ve birleşen dünya hackerlarının eylemleri gün boyu sürecek. İsrail'in internet kâbusu başladı devam ediyor.
Kaynak: kizilyildiz.org

İşte hacklenen birkaç İsrail sitesi…

www.nomind-calc.co.il/index.html
www.yaad.org.il/x.htm
www.robbinsisrael.co.il
www.hiframe.co.il
www.opr.co.il
www.netaseeds.co.il/contact.php
www.g-wood.co.il
www.ganim2000.co.il
www.paulanatural.co.il
www.goiabella.co.il
www.negev-museum.org.il
www.isramap.co.il
www.home-and-garden.co.il
www.key-king.co.il
www.nomind-calc.co.il
www.kasham.mni.gov.il
www.lawlink.co.il
www.eximius.co.il
www.taussig-law.co.il
www.pensya-tova.co.il
www.lawlink.co.il
www.shelldavies.com
www.ldfc.co.il

MBR Haber

Mossad: İran nükleer bomba yapmıyor
23 Şub 2015

Al Jazeera'nin Casusluk Hattı dosyasında ulaştığı belgelere göre, İsrail istihbarat servisi Mossad, İran'ın nükleer silah üzerinde çalıştığına inanmıyor.

Al Jazeera'nin 'Casusluk Hattı' dosyası kapsamında ulaştığı Mossad belgesinde, İsrail istihbaratının İran’ın nükleer silah üzerinde çalışmadığına inandığı ortaya çıktı.

2012 tarihli belge, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler’i İran’ın bir yıl içinde bomba üreteceği konusunda uyardığı konuşmadan bir ay sonra yazıldı.

Netanyahu'nun konuşmasıyla çelişki gösteren bu rapor, eski Mossad şefi Meir Dagan'ın ifadeleriyle örtüşüyor. Duruma yönelik İsrail dış politika hamlesinin yanlış olduğunu düşünen Dagan, "İran'a saldırmak doğru bir yol değil" ifadesini kullandı.

Belge, Al Jazeera Araştırma Birimi’nin ortaya çıkardığı ve Casusluk Hattı dosyasında derlediği yüzlerce sızdırılmış dökümandan sadece birisi.
Kaynak: Al Jazeera

Dankner iflas ederse İsrail'in sonu gelebilir
11.09.2012



Tarihinin en büyük mali krizini yaşayan ve protestoların eksik olmadığı İsrail'in geleceği 58 yaşındaki bir milyarder iş adamına bağlı...

GSM sektöründen süpermarket zincirine sigortacılıktan çimento tekeline kadar İsrail ekonomisinin hatırı sayılır bir büyüklüğünü elinde tutan Nochi Dankner'in Holdingi IDB iflas bayrağı çekmek üzere. 18 ailenin yüzde 60'ını elinde tuttuğu İsrail ekonomisinin en büyük ailesi ise Danknerler. Dankner ailesi ekonominin yüzde 18.7'sini elinde bulunduruyor. İsrail'de en büyük 500 firmanın oluşturduğu 172 milyar dolarlık gelirin 57.4 milyar dolarını en zengin 19 kişi elinde tutuyor.

İSRAİL'İ BERABERİNDE GÖTÜRECEK

Uzmanların "Beraberinde İsrail ekonomisini de götürecek" yorumlarını yaptıpı Nochi Dankner, geçtiğimiz günlerde çalışanlarına yönelik "Zor günlerden geçiyoruz. Hiçbirimiz için kolay değil" diye başlayan bir mektup yolladı. Borç batağındaki firmanın batışının İsrail ekonomisinde domino etkisi yaparak krizi derinleştireceği tahmin ediliyor. İsrail'i özellikle Filistin ayaklanmalarının artışında ve Lübnan savaşında destekleyen Dankner'in oldukça büyüyen holdingini su üstünde tutmaya çalıştığı belirtiliyor. Yüz milyonlarca dolar borcu biriken holdingin önümüzdeki dönemde borçlarını ödemekte sıkıntı çekeceğine ise kesin gözüyle bakılıyor.

"DOMİNO ETKİSİ YAPACAK"

İsrail Sosyal ve Ekonomik Gelişme Merkezi Direktörü Daniel Doron, mevcut durumda yaşanacak bir krizin ekonomiyi finansal krizden daha fazla etkileyeceğini çünkü ekonominin büyük bölümünün Dankner tarafından kontrol edildiğini belirtti. Doron, "Domino etkisi yapacak. Kreditörler para kaybedecek. Bir çok insan işinden olacak. Büyük bir trajedi olacak" dedi.

PROTESTOLAR BİTMİYOR

İsrail'de yüz binler ekonomideki kötü gidişi protesto için sokaklara döküldü. Ülkede özellikle gelir dağılımı adaletsizliği nedeniyle her hafta gösteriler düzenleniyor.
Kaynak: Sabah

Siyonizm çöküyor mu?
25 KASIM 2011



Amerikan İdeolojisi adlı kitab'ın yazarı Andrew levine, Siyonizm'in dünyada bir düşüşte olduğunu ve her geçen gün güç kaybettiğini yazdı. Levine, Wall Street'i İşgal Et hareketinin bir sonraki aşamasının AIPAC(*)'i İşgal Et şekline dönüşeceğini kaydederek, "Siyonizmin dünyanın emeğini sömürmesi artık her kesimden insanı rahatsız ediyor ve siyonizm yaptıklarına artık kılıf uydduramayacak kadar açıkta kaldı. Siyonizm her zamankinden çok daha zayıf ve çöküşü kaçınılmaz" dedi.

İnsanların kendilerini sömüren gerçek güç odaklarını tanımak konusunda giderek daha çok bilinçlendiğini kaydeden Levine, küresel sömrü sisteminin kalbi olan Wall Street'in işgalinden sonra insanların buranın asıl kurucusu olan Siyonizm'i de hedef almaya başlayacaklarını belirtti. Amerika'nın İsrail'e koşulsuz desteğinin artık Amerikalılarca sorgulanmaya başladığını da ifade eden Levine, "Bugün vicdan sahibi olan herkes Amerika'nın İsrail'in kürsel çapta gerçekleştirdiği operasyonlara koşulsuz destek vermesini sorguluyor ve biliyorlar ki amerika'nın bu koşılsuz desteği kendilerinden alınan vergilerin Siyonist lobilere akıtıllmasıyla sağlanıyor" şeklinde konuştu.

Toplumun yüzde birlik kesiminin yüzde 99'u sömürmesi üzerine kurulu olan sistemin bir çöküşte olduğuna dikkat çeken Levine, "ister demokrat ister cumhuriyetçi olsun, seçilen her ABD başkanının Amerikalılardan önce siyonistlerin çıkarlarını gözetmesi artık insanların canına tak etti. Onlarca yıldan beri Amerikan zihniyeti ve devlet aygıtları siyonizm tarafından şekillendi ve bugün Wall Street'in işgalini isteyen on binlerce insan tam da artık bu zihniyeti hedef alıyor. Kısa bir süre sonra AIPAC'in işgal edildiğini görürsek şaşırmayalım" dedi.
Millî Gazete

* Entellektuel Forum'un notu: Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi (American Israel Public Affairs Committee, AIPAC ), 55.000 üyesi bulunan, ABD ile İsrail Devleti ilişkilerini düzen AIPAC , ABD-İsrail ticaret ilişkilerinin derinleştirilmesine, ortak askeri programların gerçekleştirilmesinde önemli bir etkiye sahip bir kuruluştur. 1951′de kurulmuştur. Bütçesi 30 milyon dolardır.
AIPAC, askeri yardımlarda da çok etkindir. Örneğin,1986′da ABD Dışişleri Bakanı Shultz ’un AIPAC’a bizzat yazıyla başvurarak, İsrail’e yollanacak silah türleri ve yardım paketleri konusunda görüş istemesi örgütün gücünü gösteriyor. İsrail’e yapılan yardımlar, 1985′den sonra, AIPAC sayesinde, karşılıksız hale gelmişti.



AB Raporu İsrail'i Kızdırdı
27 Aralık 2011



AB raporu,''Yahudi ve Arap toplumları arasındaki gerginliğin sebebinin İsrail'deki Arapların ayrımcılığa maruz kalmasıdır'' diyor.

Avrupalı diplomatlar tarafından kaleme alınan 27 sayfalık bir rapora göre, İsrail'de yaşayan Araplar ile Yahudiler arasındaki gerginlik tırmanıyor.
Bunun temel nedenleri ise İsrailli Arapların ekonomik ayrımcılığa maruz kalmalarının yanısıra toprak ve konut dağılımındaki eşitsizlik.
Rapordaki ifadelere göre, suç niteliğindeki ayrımcı eylemlerin cezasız kalması İsrailli Arapların huzursuzluğunu artırıyor.
Bu huzursuzluk " İsrail-Filistin anlaşmazlığı sürdükçe İsrailli Arapların kimlikleri dolayısıyla rahat olmaları gititkçe daha zor olacaktır" şeklinde ifade ediliyor.

Toprak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik de raporda vurgulanıyor.
Nüfusun yaklaşık yüzde 20'sini oluşturan İsrailli Arapların sadece yüzde 3'ü toprak sahibi, ortalama gelirleri de Yahudilerinkilerinin ancak yüzde 61'ine ulaşabiliyor.
Rapor, İsrail'i rahatsız etti.
İsrailli yetkililer, kendi görüşlerinin alınmadığını belirterek raporu hazırlayan Avrupalı diplomatları " arkalarından iş çevirmekle" suçladı.
TRT

"İsrail İçin Siyasi Tsunami"
10 Eylül 2011

Türkiye ve Mısır'la kriz yaşayan İsrail için bu siyasi tsunaminin sinyali... Gelişmeleri böyle değerlendiren İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi, İsrail'in, İran, Türkiye ve Mısır karşısında yalnızlaştığını vurguladı.
Haberi Paylaş

Bundan bir süre önce Financial Times gazetesi, Türkiye'nin İsrail'e karşı sertleşen tavrının Mısır ve Ürdün'ü etkileyebileceğini, bunun İsrailli yetkilileri en çok endişelendiren konu olduğunu yazdı.
Gazete, Arap dünyasında sadece Mısır ve Ürdün'ün İsrail ile diplomatik bağları olduğunu hatırlatarak, bu iki ülkeyi de kaybetmesi halinde İslam aleminde müttefiki kalmayacağı yorumunu yaptı.
Cuma namazı ertesinde Kahire'de yaşanan gelişmeler sonrasında İsrail basınında da benzer haber ve yorumlar yeralıyor.
Son olarak Haaretz gazetesi, Arap Baharı'nın İsrail kamuoyunda neden olduğu endişenin bu hafta sonu Kahire'deki İsrail Büyükelçiliği baskını ile gerçeğe dönüştüğünü yazıyor.
Aluf Benn imzalı yazıda, büyükelçilikteki bayrağın indirilmesi, 31 yıllık barışın sona erişi olarak niteleniyor ve ilişkilerin kısa sürede düzeleceğinin sanılmadığı belirtiliyor.
Benn, 18 Ağustos'ta Sina yarımadasında 5 Mısırlı askerin ölümünün bir kırılma noktası olduğunu hatırlatarak, İsrail Savunma Bakanı'nın pişmanlık ve Mısır makamlarıyla inceleme başlatılacağı ifadelerinin kamuoyunda etkisi olmadığını vurguluyor.
Aluf Benn, Türkiye'de ilişkilerin alt seviyeye indirilmesi kararını hükümetin verdiğini, Mısır'da ise, halkın, yöneticilerin isteklerinin aksine bu yönde adım atılmasına yolaçan eylemlere giriştiğini kaydediyor.
"Netanyahu, Türkiye'den özür dilemenin, "affedilemez bir zayıflık işareti olarak algılanacağını düşünüyor" yorumu yapılan makalede, İsrailli liderin şimdi Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Balkanlar'a yöneldiği ancak Ehud Barak'ın daha önce öngördüğü siyasi tsunaminin tam da Filistin'in bağımsızlık ilanı öncesinde gerçek olduğu vurgulanıyor.
Aluf Benn, makalesini şöyle bitiriyor: "İsrail, Erdoğan'ın yükselişini veya Mübarek'in devrilmesini engelleyemez. Benzer şekilde İran'ın nükleer silah programını da durduramaz. Amerika Birleşik Devletleri'nin süpergüç döneminin sona ermesi Netanyahu'nun hatası değil. Ancak o, sözü edilen gelişmeleri, önleyemedi. Liderliği altında, İsrail'in siyasi ve stratejik konumu, kötü durumda."
TRT

Haaretz: Netanyahu, yangın çıkarma hastası
08 Eylül 2011

Haaretz gazetesinin köşe yazarı Gideon Levy, Netanyahu hükümetinin Türkiye politikalarını sert dille eleştirdiği yorumda “İsrail, bir avuç sorumsuz politikacı ve tehlikeli piroman (yangın çıkartma hastalığı olan) tarafından korkutucu bir körlük ile yönetiliyor ve halk hâlâ tepkisiz” ifadelerini kullandı.

İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz'in köşe yazarı Gideon Levy, “İsrailli Piromanlar, Ortadoğu'yu Ateşe Veriyorlar” başlığını kullandığı yorumunda “İsrail, bir avuç sorumsuz politikacı ve tehlikeli piroman tarafından korkutucu bir körlük ile yönetiliyor ve halk hala tepkisiz. Hükümet, tehlike ile hamile, skandal bir politika yürütüyor ve yine protesto yok” gibi ağır ifadelerini kullandı. Levy sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yazın ardından sonbahar gelir, kural budur. Ve sonbahar 2011 felaketlerle dolu: Türkiye, Amerika, BM'deki Eylül ve bizim kaderimiz, ulusal onurun bölgedeki son müttefikimizi kaybetmemiz, İsraillilerin en çok sevdikleri ülkeye seyahat etmekten korkmaları, İsraillilerin İstanbul'da aşağılayıcı güvenlik kontrollerinden geçmeleri ve belki askerlerimizin yurt dışında yargılamaları demek olduğunu düşünen Binyamin Hetanyahu'nun başında bulunduğu sinik bir avuç politikacıya teslim edildi.”

-“İSRAİL, BASKININ ERTESİNDE ÖZÜR DİLEMELİ İDİ”-

Gideon Levy, filo baskınına ilişkin “Dokuz aktivistlerin Mavi Marmara'da öldürüldüğü günün ertesinde İsrail, samimi bir biçimde özür dilemeliydi” dediği yorumda şu görüşleri de dile getirdi:
“Öldürücü silahların aşırı biçimde kullanılması ve dost bir ülkenin sivillerinin yakın mesafeden öldürülmesi, mutlaka bir özür gerektiriyor. Türk Yahudilerinin lehinde faaliyet gösteren dokuz İsrailli aktivist, Türk ordusunca benzer biçimde öldürülse ne olurdu, tasavvur etmek zor değil.”

-“EŞKIYA DIŞİŞLERİ BAKANIMIZ”-

Ancak, “Eşkıya Dışişleri Bakanımız Avigdor Lieberman sinyali verdi ve Binyamin Netanyahu'nun kendisini 'özür dilememe' deliliğine teslim oldu” ifadesinin de kullanıldığı yorumda Yahudi şair Mordechai Gebirtig'in “Şehrimiz yanıyor kardeşler, yanıyor” şiirini anımsatarak “Ancak şehrimizdeki yangın, büyük ölçüde bizim eserimiz. Türkiye'de piromanlar var ancak bizimkiler, ölçülemez derece daha tehlikeli bizim için” diye yazdı.
netgazete

"İsrail'in Bağımsız Filistin'i önleme şansı yok"
İsrail'in BM'deki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ron Prosor, Filistin devletinin Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda tanınmasını önleme konusunda, İsrail'in hiç şansı olmadığını bildirdi. 28.08.2011 İSTANBUL netgazete

'Orta Doğuda İsrail'e yer yok'
6 AĞUSTOS 2011

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Tahran'da yaptığı bir konuşmada Orta Doğuda İsrail devletine yer olmadığını söyledi.

İran'ın başkenti Tahran'da Filistin'le Dayanışma Günü kapsamında binlerce kişiye seslenen Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Filistin devletinin resmi olarak tanınması sonrasında İsrail'e bölgede yer kalmayacağını belirtti.

Yahudi soykırımını bir kez daha reddeden İran lideri, Filistin devletinin kurulmasının, Filistin topraklarının kurtuluşu yönünde yalnızca ilk adım olarak görülmesi gerektiğini ifade etti.

İran devlet televizyonu, Mahmut Ahmedinejad’ın Tahran'da katıldığı "Filistin'le dayanışma ve İsrail devletini lanetleme" töreninin benzerlerinin, ülkenin birçok şehrinde düzenlendiğini söyledi.

Filistin devletinin uluslar arası alanda resmi olarak tanınması tartışmasının, Filistinli liderler tarafından eylül ayında toplanacak Birleşmiş Milletler genel kurulunda gündemine getirilip büyük bir çoğunlukla kabul edilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
haber1001

Atzmon: “İsrail’in günleri artık sayılı”

16 Mayıs 2011
Yahudi müzisyen ve yazar Gilad Atzmon, Nakba Günü yaşananları değerlendirdi ve “İsrail’in günleri artık sayılı” dedi.

Bugün, İsrail’in Suriye ve Lübnan sınırlarında ölümcül çatışmalar olduğunu öğrendik. Aynı zamanda benzerlerinin Batı Şeria ve Gazze’de yaşandığını okuduk. Yahudi Devleti muhasara altındadır.

IDF (İsrail İşgal Kuvvetleri), sınırı aşan Suriyeli, Lübnanlı ve Gazzeli “Nakba Günü” (İsrail Kuruluş Felaketi) göstericilere ateş açtı. Ynet’e (İsrail gazetesi) göre, İsrail kuzey sınırı artık “askeri bir bölge”dir.

İsrail Askeri yetkilileri, IDF’in “sızmaları İsrail’in dışında tutmak” için “tüm yolları” kullandığını söyledi. Birilerinin İsraillilere, asıl sızanların İsrail’in olduğunu hatırlatması gerek. Filistinliler bu toprakların gerçek sahipleridir. Nehir (Ölü Deniz ya da Ürdün Nehri) ve deniz (Akdeniz) arasında kalan yerin adı Filistin’dir ve gerçek sahiplerine dönüşü sadece zaman meselesidir.

Bugün tanık olduklarımız Yahudi Devleti’ne, İsraillilere ve tüm dünyadaki Siyonistlere açık bir mesajdır. Filistin akademik bir kavram değildir. Aslında capcanlı bir adalet mücadelesidir. Dönüş hakkı sadece ahlaki bir konsept değildi ve artık uygulanmaya başlamıştır.

İsrail’in günleri artık sayılıdır.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.
haber1001

“TUNUS VE MISIR OLAYLARI ABD’NİN PLANIDIR” DİYENLER BU YAZIYI OKUSUN
Mehmet Ali Güller
30.01.2011



Bazı Türk aydınlarında tuhaf bir bakış açısı hakimdir. Her şeyi ABD’den bilirler. ABD’nin gücü ve bilgisi dışında hiçbir şey cereyan edemez onlara göre. ABD’nin çöktüğünü görseler bile, “ABD bilerek çöktü, bu bir oyun, altından Atlantis çıkacak” derler!

İşte bu Türk aydınları, şimdi de, Tunus ve Mısır’daki halk hareketlerini, Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi Sorosçu darbeler olarak değerlendirmektedirler. Hatta bir kısmı, düğmeye İsrail’in bastığını bile iddia etmektedirler.

Wikileaks belgeleri ortaya çıktığında da, diplomatik mektupların, ABD ve İsrail tarafından bilerek sızdırıldığını, hedefin de Erdoğan olduğunu dile getirmişlerdi…

Tunus ve Mısır’daki olayların ABD planı olduğunu iddia etmelerine dayanak oluşturan olgu ise olaylarda yer alan kimi NGO’ların, ABD’den fonlanmış olmaları… Tunus’taki NGO’lar da, tıpkı başka ülkelerdeki NGO’lar gibi ABD ve AB’den fonlanıyorlar elbette. “Sivil toplumculuk” anlayışının 1980’lerde piyasa sürülmesinin nedeni de, batıdan beslenen “sivil toplum kuruluşları”nın, yerel olan “demokratik kitle örgütleri”nin yerini almasıydı zaten.

Bir halk hareketini, içinde yer alan bazı unsurların NGO olması nedeniyle, toptan ABD planı içinde görmek, aslında gerçeği görememektir. Tunus halk hareketi, içinde yer alan NGO’lar nedeniyle Amerikancı olunca, halk hareketinin yıktığı Tunus lideri Bin Ali de doğal olarak anti-Amerikancı oluyor kuşkusuz. Nasılsa, kimse Bin Ali’nin nasıl iktidara geldiğini hatırlamaz, bilmez diyorlar herhalde…

BİN ALİ CIA GÖREVLİSİDİR

Anımsatalım: Bin Ali Tunus’un, Habib Burgiba’ya karşı 1987 yılında ABD darbesiyle iş başına getirilmiş 23 yıllık diktatörüdür. ABD’nin istihbarat okulu olan “The Senior Intellegence School at Fort Holabird”de eğitilmiştir. CIA görevlisidir. ABD’nin Tunus’taki bir numaralı müttefikidir.

İşte Tunus’da ABD’nin beslediği NGO’lar da, Bin Ali sonrasının kontrolü için Washington’un olaylar başladıktan sonra devreye soktuğu, diğer alt müttefikleridir. Görevleri, tepkilerin salt Bin Ali’yle sınırlı kalmasını sağlayarak, ABD’nin çıkarlarını koruyacak bir ara süreci yaratmaktır.

Mısır’da da Nobel ödüllü Baradey’in “halk hareketinin lideri” olarak devreye sokulması, aynı anlayışın sonucudur. Müslüman Kardeşler ya da “antiemperyalist” bir örgüt iktidarı devralacağına, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanlığı yapmış, Nobel ödülüyle taçlandırılmış, “laik” görünümlü Muhammed El Baradey’in Mısır’da iş başına gelmesi, Washington’un çıkarınadır.

ABD PLANLAMADIĞI BİR SÜREÇTEN YARARLANMA PEŞİNDE

ABD’nin Mısır’da, göstericilere destek veren açıklamalarını, iddialarına ikinci dayanak yapan bu aydınların görmediği bir başka gerçek ise Amerikan pragmatizmidir. ABD, hem göstericileri desteklemiş, hem de Mübarek’ten halkın değişim beklentilerini yerine getirmesini istemiştir. ABD, çok açıkça, iddiaların aksine, planlamadığı bir süreçten yararlanmanın peşindedir. Ki Bin Ali gibi Mübarek de, ABD’nin müttefikidir. Hatta Hüsnü Mübarek, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefikidir! İsrail boşuna telaşa düşmemiştir!

İran Dışişleri Bakanlığı’nın durumu “Mısırlıların gösterileri bir adalet arayışıdır” şeklinde değerlendirmesi de, Mübarek’in ABD’ye “yardım edin, yoksa çökeriz” diye yalvarması da en önemli olgulardır!

HALK HAREKETLERİ GÜCÜNÜ NEREDEN ALIYOR

Peki Tunus’ta başlayan ve Yemen ile Mısır’da süren halk hareketleri, gücünü nereden almaktadır?

ABD’nin BOP yenilgisinden, Ortadoğu’da güç kaybından ve geri çekilmesinden! Çöken kuvvetin önce safraları ortaya serilir, sonra müttefikleri dökülür. Wikileaks’le safraları ortaya serilen ABD’nin, şimdi bölgedeki müttefikleri iktidardan düşüyor.

Aslında ABD, 2.5 savaş konsepti olarak bilinen askeri doktrininden vazgeçtiğini ve yeni bir strateji belgesi kabul ettiğini açıkladığında, bu gidişatı ortaya koymuştu. Biz de o günlerde ABD’nin 13 cephede kaybettiğini göstererek, ABD’nin çöküşe başladığını belirtmiştik. Kısaca anımsamak gerekirse; ABD, Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesine yanıt veremedi; Karadeniz’e giremedi; Doğu Avrupa’ya füze kalkanı kuramadı; Irak’ta batağa saplandı, güney ve orta Irak’tan çekildi, kuzey Irak’a yerleşiyor; Irak’tan sonraki hedefleri olan Suriye, Kore ve İran’a saldıramadı; Orta Asya’daki askeri üslerinden çekilmek zorunda kaldı; Afganistan’dan çıkışın peşinde; Pasifikteki müttefiki Japonya’yı Çin’e kaptırdı; AB’yle arasında mesafe oluştu; arka bahçesi olan Latin Amerika’da Bolivarcı iktidarlara teslim oldu; üstelik ekonomisi batakta!

En yenisi ise ABD’nin Lübnan’da yenilmesidir!

Bu yenilgiler, bölge halklarının elini güçlendirdi.

Peki Tunus’ta Bin Ali devrildi ama iktidar boşluğunu kim dolduracak? Mısır’da Mübarek yıkılacak mı? Yıkılırsa yerini kim alacak?

Bu soruların yanıtları ise halk hareketi unsurlarının örgütlü gücüne bağlı artık… Yeni iktidarın batı karşıtı mı yoksa batı yanlısı mı olacağı, laik mi yoksa İslamcı mı olacağı, hatta daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağı bile, bundan sonraki kuvvet mücadelesine göre belirlenecek.

Odatv.com

YAHUDİLER BU KAPAĞA ÇOK KIZDI !
11 Eylül 2010
Time dergisinin geçen haftaki başmakalesinde İsrail'in barıştan çok maddiyatçı olduğu yazıldı.

Yahudileri kızdıran TİME kapağı

Yahudi örgütü ADL, Time dergisini, “Yahudi karşıtı yalanları tekrarlamakla” suçladı. ADL, “Yahudilerle para arasında kurulan basmakalıp ilişkiyi yeniden gündeme getiren” makale için özür dilenmesini istedi.
anadoluhaber

Liberman'a Grev Engeli
03 Ocak 2011
İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının maaşlarının artırılması ve iş ortamlarının iyileştirilmesine yönelik sürdürdükleri kısmi grev İsrail'in ulusal çıkarlarını etkilemeye başladı.
Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev mevcut tartışmalar nedeni ile Şubat ayında ilk kez gideceği İsrail gezisini iptal etti. Kremlin henüz iptalle ilgili resmi bir açıklama yapmazken, İsrail basını İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres'in son dakika çabalarına rağmen Kremlin'in geziyi iptal ettiğini duyurdu.

İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanları uzun süredir yaptıkları kısmi grev nedeni ile İsrail Cumhurbaşkanı ve üst düzey yetkililerinin ziyaretlerini izlemedikleri gibi, yurt dışından gelen heyetlerin toplantılarına da katılmıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ağustos ayında gerçekleştirdiği Yunanistan ziyaretini İsrail Dışişleri Bakanlığı yerine istihbarat servisi Mossad'ın organize etmesi krize neden olurken, Netanyahu'nun yine aynı günlerde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüşmek için gittiği Washington'da İsrail'in Washington Büyükelçiliği boykota destek vererek toplantılara katılmamıştı. Yılbaşı öncesi İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanları İsrail büyükelçilerinin yıllık olağan toplantısını basarak, "Ben fakir bir diplomatım" yazılı tişörtler giymişti.

Rusya Devlet Başkanı Medvedev'in gezisini İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının protesto edecekleri yönünde gelen bilgiler üzerine, Moskova herhangi bir diplomatik sıkıntı ile karşı karşıya kalmamak için Medvedev'in gezisini iptal kararı aldı. Irkçı söylemleriyle dikkat çeken İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman Rusya ile son dönemde ilişkilerin geliştirilmesi için yoğun çaba sarf edildiğini ve kendisinin birinci dereceden takip ettiği bir gezinin iptal edilmesinden dolayı üzüntü duyduğunu söyledi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Çalışanlar Komitesi Medvedev'in gezisinin iptali ile ilgili yaptıkları değerlendirmede, "Maliye Bakanlığı'nın ihmal ve aptallığı ülkenin dış politika ve ulusal çıkarlarına zarar veriyor. Başbakan ve Dışişleri Bakanından sorumluluk almaya ve ülkenin dışişleri bakanlığını korumalarını istiyoruz" çağrısı yaptı. İsrail Dışişleri Bakanlığı çalışanları ücretlerinin Savunma Bakanlığı ve Mossad çalışanları ile aynı seviyeye çekilmesini istiyor. Bu da maaşlara ortalama yüzde 8-10 arasında bir zam talebi anlamına geliyor. aktifhaber

İsrailli kadın asker belge sızdırdığını itiraf etti

6 ŞUBAT 2011
İsrail ordusunun eski bir mensubu silahlı kuvvetlerin bazı gizli belgelerini basına sızdırdığını itiraf etti.

Anat Kamm adlı kadın askerin suçunu kabullenmesinin ardından savcılık, aralarında devlet güvenliğine zarar vermek ve casusluk suçlamalarını düşürdü.
İddianamede Kamm'ın 2 binden fazla belgeyi Haartez gazetesine sızdırdığını öne sürülüyor.
24 yaşındaki Kamm hakkındaki cezanın önümüzdeki günlerde açıklanması bekleniyor.
Tel Aviv'deki yargılamada Kamm'ın hedef olduğu iddialar maksimum 15 yıl hapis cezası öngörüyor.
Kamm'ın 2005 ile 2007 yılları arasında bir generalin ofisinde görev yaptığı dönemde orduya ait bilgisayarlarda yüzlerce sayfanın fotokopisini aldığı anlaşılıyor.
Eski askerin ordudan ayrıldıktan sonra bir internet sitesi için çalışırken, belgeleri Haaretz gazetesinden bir muhabiri verdiği öne sürüldü.
Haaretz de İsrail'in Batı Şeria'da Filistinli militanları öldürmek için muhtemelen yasadışı olarak değerlendirilecek bir operasyonuyla ilgili haberler yayımlamıştı.
Kamm 2009'da tutuklanmış, cezaevinde olduğu dört ay sonra kamuoyuna açıklanmıştı.
Halen ev hapsinde tutulan Kamm'ın avukatı belgelerin İsrail'in güvenliğine zarar vermediğini savunuyor. BBC

Merkel'den Netanyahu'ya Fırça: Bu Ne Cüret...

25 Şubat 2011
İsrail'in Haaretz gazetesi, Başbakan Binyamin Netanyahu ile Almanya Başbakanı Angela Merkel arasında kriz çıktığını iddia etti.
Haaretz'e göre, hafta içinde yaptıkları bir telefon görüşmesinde, Merkel, Netanyahu'ya "Barış için hiçbir şey yapmadın" sözleriyle çıkışıp, kendisini hayalkırıklığına uğrattığını belirtti.

Adı belirtilmeyen Alman kaynaklara dayandırılan habere göre, Netanyahu ise, barış konusunda diplomatik inisiyatif başlatmak üzere olduğunu ve iki hafta içinde yeni barış planını ortaya koyacağı bir konuşma yapacağı sözleriyle Merkel'i ikna etmeye çabaladı.

Merkel, geçen ayın sonunda, beraberinde 10 dolayında bakanla İsrail'e gelmiş; İsrail-Almanya hükümetleri ortak kabine toplantısı yapmıştı.

Üst düzey bir Alman yetkili, BM Güvenlik Konseyi'nde, Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerini kınayan karar tasarısını ABD'nin veto etmesinin ardından, Netanyahu'nun, pazartesi günü Merkel'i aradığını, ikili arasındaki görüşmenin son derece gergin geçip, karşılıklı suçlamalar ve sert ifadeler içerdiğini anlattı.

Görüşmede Netanyahu Merkel'e, İsrail'in oylamayla ilgili talebini reddeden Almanya'nın tutumundan duyduğu hayalkırıklığını dile getirdi; bu ise Merkel'i sinirlendirdi.

BM Güvenlik Konseyi'nde yerleşimlerle ilgili karar tasarısına, Konsey'in 15 üyesinden sadece ABD karşı çıkmış ve veto hakkını kullanarak, kınama kararının çıkartılmasını önlemişti.

Alman yetkiliye göre, Merkel Netanyahu'ya "Bu ne cüret" sözleriyle karşılık verdi ve devam etti: "Asıl bizi hayalkırıklığına uğratan biri varsa, o da sizsiniz. Barışı ilerletmek için tek bir adım bile atmadınız."

İsrail Başbakanı ise bundan sonra Merkel'i ikna etmeye çabaladı; iş başına geldiğinde, hükümetinin barış ve diğer dış konulardaki politikalarının altını çizdiği Bar İlan'daki 2009 Haziran tarihli konuşmasının devamı niteliğinde, yeni bir barış planına başlatmak niyetinde olduğununu ifade etti. Netanyahu, "İki ya da üç hafta içerisinde barış süreci ile ilgili yeni bir konuşma yapmayı planlıyorum" dedi.

Bar-İlan'daki konuşmasında, Netanyahu, Filistin devletinin kurulmasında mutabık olduğunu belirtmişti.

Alman yetkili, Netanyahu'nun açıklamalarından ve sözlerini tutmayışından defalarca hayal kırıklığına uğrayan Merkel ve danışmanlarının, "Netanyahu'nun Merkel'e söylediklerinin bir kelimesine bile inanmadıklarını" da dile getirdi.

Bu nedenle Merkel'in hem İsrailli hem de Amerikan yetkililerinden, bu kez gerçekten ciddi mi, yoksa üzerindeki uluslararası baskıyı hafifletmek için zaman kazanmaya mı çalıştığı konusunu kontrol ettiğini ifade etti.

Alman yetkili, Merkel'in son ziyaretinin de "hayalkırıklığı" olduğunu söyleyip, ziyaret sırasında Merkel'in, "Mısır'daki olayların ışığında Ortadoğu'daki durumun, İsrail için bir barış inisiyatifini ortaya koymasını gerekli kıldığını" aktardığını belirtti.

Haaretz ise, çeşitli İsrailli yetkililer nezdinde yaptığı araştırmaların, Netanyahu ile danışmanlarının "İsrail'in uluslararası bazda artan izolasyonu karşısında, barış sürecinde sıçrama yapmak için umutsuzca bir yol aradıklarını" ortaya koyduğunu ifade etti. aktifhaber

Alman Sol Partide İsrail karşıtı ilan
28 Nisan 2011

Alman Sol Parti’nin Duisburg teşkilatına ait internet sitesinde ‘İsrail için bir daha asla savaşmak yok!’ sloganıyla Holocaust karşıtı bir ilan yayınlandı.
David yıldızı ile kamalı nazi haçının içiçe yerleştirildiği bir logo ile yayınlanan bildiride İsrail ürünlerine boykot çağrısı yapılarak bu ülkenin savaş kışkırtıcısı olduğu ifade edildi. ‘Sözde Holocaust iddialarıyla yapılan ahlaki tehdide karşı çıkın!’ ifadesinin yeraldığı bildiri Sol Parti internet sitesine yerleştirildi.

2009 yılında da Sol Parti Duisburg Teşkilatı Genel Başkanı Hermann Dierkes, İsrail’e karşı boykot çağrısı yaparak, İsrail devletinin saçma bir hukuk üzerine kurulduğunu bir video mesajı ile ifade etmişti.

Dünya Bülteni

Obama-Netanyahu görüşmesi gergin geçebilir
20 MAYIS 2011

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, bugün ABD Başkanı Barack Obama ile görüşecek.
Ancak görüşmenin gergin geçmesi bekleniyor.
İlgili Konular
Amerika Birleşik Devletleri, Orta Doğu, Afrika
Obama, ülkesinin yeni Orta Doğu politikasını anlattığı konuşmasında, Filistin devletinin sınırları 1967 savaşı öncesi esas alınarak belirlenmeli demişti.
Netanyahu'nun makamından yapılan açıklamada ise, bu sınırlara geri dönüşün söz konusu olamayacağı belirtilmişti.
Obama, konuşmasında, her iki tarafın da kabul ettiği toprak takaslarıyla "yaşayabilir bir Filistin ve güvenli bir İsrail"in mümkün olabileceğini söylemişti.
Batı Şeria'da 1967 sınırlarının dışında kalan yerleşimlerde yaklaşık 300 bin İsraillinin yaşadığı tahmin ediliyor.
1967'deki altı gün savaşıyla İsrail'in işgal ettiği topraklarda kurulan bu yerleşim yerleri uluslararası hukuka göre yasadışı, ancak İsrail bunu kabul etmiyor.
Obama bu ifadeleriyle, Filistin devletini 1967 sınırlarına sahip bir Filistine en açık destek veren Amerikan lideri oldu.
Konuşma Hamas'ı da memnun etmedi
Filistin Özerk Yönetimi lideri Mahmud Abbas ise Başkan Obama'nın duran müzakereleri tekrar başlatma çabasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi ancak Hamas hareketi somut adımlara ihtiyaç olduğunu söyledi.
Kısa bir süre önce Filistin yönetimi ile uzlaşan Hamas, Obama'nın sözlerini "boş laf" diye niteledi.
1967'deki altı gün savaşlarında İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'ü Ürdün'den, Golan Tepelerini Suriye'den ve Gazze Şeridi'ni de Mısır'dan almıştı.
İsrail, Gazze Şeridi'nden 2005'te çekildi.
BBC diplomasi muhabiri Jonathan Marcus Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın da 1967 sınırlarına sahip bir Filistin devletinin kurulması yolunda benzer ifadeleri geçen sene Şubat ayında Bahreyn gezisinde kullandığını söylüyor.
Marcus, "Clinton'ın metninin dışına çıktığı düşünülse de aynı zamanda kullandığı ifadeler, Obama yönetiminin gittiği güzergaha bir işaret olarak yorumlanmıştı. Şimdi bu alenen söyleniyor." diyor.
Marcus, bunun resmi anlamda Filistinliler için bir artı, Netanyahu hükümetine ise darbe olduğu yorumunu yapıyor.
Obama konuşmasında Orta Doğu'daki isyan dalgasına da değinmiş, Suriye lideri Beşar Esad'a "Ya değişime öncülük et, ya da çekil" şeklinde seslenmişti. BBC

Türk hackerlardan İsrail'e şok!
02.11.2017



Türk hackerlardan İsrail'e şok!Türk Hacker grubu Akıncılar İsrailli haber ajansı Times of Israel'in web sitesini hackleyerek 'Dünyada tek nefer de kalsak yine de Filistin'e sahip çıkacağız' mesajını yerleştirdi.
İsrail'in Filistin'in topraklarını işgal etmesine zemin hazırlayan Belfour Deklarasyonu tüm dünyada tartışılırken, ülkemiz başta olmak üzere çok sayıda ülkede işgalci İsrail ve deklarasyonu hazırlayan İngiltere aleyhine protesto gösterileri düzenleniyor.

Bu tartışmaların ışığında Türk Hacker grubu Akıncılar, İsrail ve işgal yanlısı yayın yapan ünlü haber ajanslarından Times of Israel'in web sitesini hackledi ve haber sitesinin anasayfasında Türk Bayrağı, Filistin'e destek mesajı ve Kuran-ı Kerim'den bir ayeti üç dilde paylaşarak mesaj verdi.

Haber sitesine giriş yapan çok sayıda kişi büyük şoka uğradı.

Ülkücü Medya

İsrail'i bekleyen Tsunami
18 Haziran 2011

Filistinliler, bu sonbahar toplanacak Genel Kurul’da devletlerinin Birleşmiş Milletler’ce resmen tanınması projesinin peşinde koşuyor. 1967 İsrail-Filistin savaşından önceki sınırlar içerisinde devletlerinin tanınmasını isteyecekler. Oylamanın lehte olacağı neredeyse kesin. Tek soru ne kadar lehte olacağı.

İsrailli siyasi liderlik de bunun farkında. Tartıştıkları 3 farklı tepki var. En baskın tavır, Başbakan Netanyahu’nunki. Böylesi bir kararı tamamen göz ardı ederek, İsrail hükümetinin var olan politikalarını sürdürmesini savunuyor. Netenyahu, uzun zamandır, BM Genel Kurulu’nda İsrail’in aleyhine çıkan birçok kararın başarıyla göz ardı edilebildiğine inanıyor. Bu neden farklı olsun ki?

Misilleme olarak, İsrail’in daha önceden işgal ettiği Filistin topraklarını resmen ilhak etmesini ve Filistinlilerle barış görüşmesini sona erdirmesini söyleyen (evet, Netanyahu’dan daha fazla) aşırı sağda birkaç politikacı var. Hatta bazıları genişlemiş İsrail devletinden tüm Yahudi-olmayan nüfusunu Çıkış’a zorlanmasını istiyor.

Artık siyasi tabanı var-olmayan eski Başbakan (şimdiki Savunma Bakanı) Ehud Barak, Netenyahu’yu gerçekçi olmadığı için uyarıyor. Barak, kararın İsrail için bir tsunami olacağını ve bu yüzden Netanyahu’nun yapacağı en akıllıca şeyin, karar çıkmadan, bir şekilde Filistinlilerle anlaşması olduğunu söylüyor.

Barak haklı mı? Bu İsrail için bir tsunami mi olacak? Haklı olması için epey şansı var. Ancak Netanyahu’nun Barak’ın tavsiyesini dinleyip karardan önce Filistinlilerle anlaşmaya çalışması neredeyse imkânsız.

Genel Kurul’da neler olacağını bir tahmin edelim. Biliyoruz ki Latin Amerika ülkeleriyle Afrika ile Asya ülkelerini


En son Ekim tarafından Sal Mar 12, 2013 10:12 pm tarihinde değiştirildi, toplam 10 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Ekim



Kayıt: 21 Arl 2007
Mesajlar: 2634
Konum: Kanada

MesajTarih: Sal Oca 06, 2009 11:51 pm    Mesaj konusu: Filistin roketi, ilk kez Gazze'den 45 kilometre uzakta Alıntıyla Cevap Gönder

İsrael Shamir

Kaybedilen Ateş İmtihanı

Rus kökenli yahudi yazar Shamir, anti siyonist fikirleriyle tanınıyor.israil'e ve siyonizme karşı sert eleştirileri olan yazarın 2004 yılında yahudi yerleşimcilerin Filistinli katliamı sonrası kaleme aldığı bu makaleyi, Gazze katliamı vesilesiyle yeniden yayınlıyoruz...

haber10.com

Allenby Caddesi’nin rengarenk eğlence yerlerinde, Tel Aviv’in zevkli gecelerinde kalabalık restoranlarda iken bir düş gördüm. Savaş elbiseleri giymiş bir melek bana geldi ve karşımdaki duvara üç kelime yazdı: Mene, Tekel ufarsin. Benim Melekçe-İngilizce sözlüğüm şöyle bir karşılık veriyor: İmtihandan geçtiniz ve kaybettiniz.

Bunlar İsrail halkının en kara günleri. Kapkara, çünkü bizim ve babalarımızın yası ve isyanının yok hükmünde olduğu ortaya çıktı. 1968’de genç bir Rus Yahudisi (ben) doğduğum Rus şehrinde duvarlara “Çekoslovakya’dan elinizi çekin” yazmıştı. Rus Yahudi şair Aleksandr Galiç’in güzel ve kalın sesi gürlüyordu: Yurttaşlar vatanımız tehlikede, çünkü tanklarımız yabancı topraklarda! Bazı Rus Yahudiler Kızıl Meydan’da istilaya karşı gösteri yaptılar ve polis tarafından dövüldüler. Biz Rus tanklarının Budapeşte’ye, Prag’a ve Kabil’e girişini protesto ettik; çünkü onuru, yanlış anlaşılmış bağlılık ve insanlığı da kan bağlarının üstünde tutan Rus yurttaşlardık. Aynı sıralar Amerikalı Yahudi çocuklar kendi ülkelerinin Vietnam’a girişine karşı gösteri yaptı; Avrupalı Yahudi kız ve oğullar da ırkçılığa karşı mücadele ediyordu. Yıllar geçti, ve şimdi bizim Yahudi tanklarımız yabancı toprakta.

Yahudi ordumuz sivilleri öldürüyor, evleri yıkıyor, milyonları açlığa mahkum ediyor ve Filistin köylerini ablukaya alıyor. İşlediğimiz suçlar Çeçenistan ve Afganistan’daki Rus zulmünü, Vietnam’daki Amerikan zulmünü, Bosna’daki Sırp zulmünü geçti. Şüphesiz Yahudi aydınlar kitle halinde Pennsylvania Avenue’da, Trafalgar Square’de gösteri yapıyorlar; Amerikalı Yahudiler seslerini Filistinlilerin Amerikan silahlarıyla donanmış katillerine karşı yükseltiyorlar, Rus Yahudileri Kutsal toprakların esir Gentilelerinin (1) insan hakları için seslerini yükseltiyorlar mı? Merak etmeyin bizim okumuşlarımız da Yahudi askerlerimize cesaret veriyorlar, Yahudi keskin nişancılarımızın becerikliliğini övüyorlar ve Filistin’in bütün Gentilelerini bir anda toz haline getirecek gücümüz varken kendimizi hergün birkaçyüz ölü ve yaralı ile sınırlayan Yahudi halkının insancıllığını göklere çıkarıyorlar.


SEMİTİK AYRIMCILIK

Pale yerleşiminde yaşayan büyükbabam Rus Çarlığı içinde Yahudilerin özgür seyahatine çıkarılan engellerden yakınırdı; bizim kuşağımızda ise Anatoli Şaranski insan hakları için mücadelenin bir sembolü oldu. Kendi ülkemizde ise Gentileler rezervasyonlara ve toplama kamplarına kapatıldı; Pale bunların yanında soluk kaldı. Bir Filistinli bir Yahudi resmi belgesi olmadan komşu köye gidemez; sürekli bizim kontrolcülerimizce kontrolden geçirilir. Denizin ancak hayalini kurar; atalarının evinin önünü yıkayan denizin. Filistinlileri plajlarımızın saflığını kirletmeye bırakmıyoruz.

Ostrovski Mossad ajanlarının bir Ortadoğulu diplomatın evine Jimmy Carter zamanında mikrofon yerleştirdiklerini bildirdi. Amaç ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Andrew Young’ı taciz etmekmiş; çünkü o FKÖ temsilcileriyle gayrıresmi görüşmeler yapmaya çalışıyormuş. Young FKÖ’nün gayriresmi BM temsilcisi Zehdi Lebib Terzi ile bir ortak dostları diplomatın (Kuveyt elçisi Abdullah Yakup Bişara’nın) evinde “tesadüfen” karşılaştığında Terzi’nin haberi olmadan Mossad ajanları tarafından gizlice yerleştirilmiş dinleme cihazları bu görüşmenin her kelimesini kaydetmişler. Olay kısa süre sonra Siyonistlerin en saygın Amerikalı propaganda organı olan The New York ,Times’da manşet haber olmuştu. Başkan Carter kamuoyu baskısına dayanamayarak Young’un istifasını istedi. Böylece ABD hükümeti ile FKÖ arasında ilişki kurmak için atılmış bu ilk adımlar tarihin tozlu sayfalarına gömüldü ve 23 Eylül 1979’da Young görevinden istifa etti. Bir Afro-Amerikan (siyahi) olan Young bundan sonra hiçbir zaman üst makamlarda görev alamadı.

Yıllarca Yahudiler işte ve eğitimde ayrımcılığı protesto ettiler. Kendi devletimizde ise tam bir milli ayrımcılık yarattık. Kendi kamu elektrik şirketimizde 13.000 çalışandan sadece altısı Gentiledir; yani % 0,0004. Gentileler Şeria Nehri ile deniz arasındaki topraklarda nüfusun %40’ını oluştururlar; ama sadece dörtte birinin oy hakkı vardır. Anayasa Mahkemesi’nde, hükümette, hava kuvvetlerinde, gizli serviste Gentile yoktur. En büyük liberal gazetemiz olan Haaretz’in yazı kadrosunda tek bir Gentile bile yoktur.

İşte bu nedenle Diaspora (2) Yahudilerinin her şikayeti bu olaylar ışığında yeniden yazılmak zorundadır. Biz insan hakkı için mücadele etmiyoruz; Yahudi hakları için mücadele ediyoruz. Özgür seyahat ve seçim hakkını mı savunuyoruz? Sadece Yahudiler için. Evrensel seçme ve seçilme hakkından sözediyoruz; ama kasdettiğimiz Yahudilerin seçmesi ve seçilmesi. İstila ve işgale itirazımız yok; biz istila ve işgal ettiğimiz sürece. Makineli tüfekli bir cani karşısında ellerini kaldırmış çocuğun resmi, ancak o bir Yahudi çocuğuysa bizi sinirlendiriyor. Gentile çocuğu rahatça vurulabilir.

Bialik “Şeytan’ın bile hayalinde çocuk cinayeti için uygun ceza yoktur” dediğinde kasdettiği “bir Yahudi çocuğu” idi. Pogromlarda (3) olanlardan dehşete düştüğünde dehşeti Yahudiler şiddete uğradığı içindi. Yoksa pogrom bizatihi yanlış birşey değildi. Yukarı Nasıra Yahudileri Gentileler için bir pogrom yaptı; ama hiçbir pogromcu yargılanmadı. Polis onlara birkısım pogrom kurbanlarını öldürürken yardım etti. Bundan da kötüsü Ramallah ve Beyt Jallah’taki pogromlar; savaş helikopterleri ve tanklarla işlendi.

Çarlık Rusyası, “pogromlar ülkesi”nden büyükbabalarımız nefret eder; ve sonunda onu yok ettiler. Yine de yüz yıllık Yahudi pogromları bizim bir haftada öldürdüğümüzden daha az kurban aldı. Korkunç Kişinev pogromu bile 45 ölü 600 yaralıya malolmuştu. Geçen hafta İsrail’de 300 kişi öldürüldü binlerce kişi yaralandı. Çarlık Rusyası’nda bir pogromdan sonra yazarlar ve aydınlar failleri lanetlendi. Yahudi devletinde ise Tel Aviv’deki gösteriye birkaç düzineden fazla kişi gelmedi; İbrani Yazarlar Birliği de Gentile pogromunu destekledi.

1991’de Rus Yahudilerinin çoğu komünizme karşı ve özel mülkiyet lehinde tutum aldılar. Onların asıl aklında olan Yahudi özel mülkiyetiydi; o sırada biz Gentile mülklerine rahatça el koyuyorduk. Kudüs’ün, Talbiye’nin Eski Katamon’un, Rum ve Alman kolonilerinin en iyi yerlerini gezin ve şahane sarayları görün. Bunlar Gentilelere aitti; Almanlar, Ermeniler, Rumlar, İngilizler, Ruslar, Filistinliler? Hıristiyan ve müslüman. Hepsine el kondu ve Yahudilere verildi. Geçen hafta yüzlerce dönüm Gentile mülkü gaspedildi; yüzlerce Gentile evi alındı ya da yıkıldı.

Tutuklanmasından az önce büyük medya patronu Rus Yahudisi Gusinski İsrail’e geldi ve sınırsız desteğini bildirdi. Aynı zamanda dünyaya çağrıda bulunarak TV’sine elkoymak isteyen Rus makamlarına karşı mücadelesinde destek istedi. İsrail’e desteği gösteriyor ki, Bay Gusinski gaspı etnik duruma göre kabul ediyor. O sadece Yahudi mülkünün gaspına mı karşı.; Yahudilerin tutuklanmasına mı karşı?

Gentileler hapislerde müebbed çürüyebilirler, Yahudi devletinde olduğu gibi.

Hiç bir zaman biz Yahudilerin demokrasi, insan hakları ve eşitlikte uzun dönemde elde ettiklerini batıramadık. Alman Nazilerinin sevmediğimiz yanı nedir? Irkçılıkları mı? Bizim ırkçılığımız daha az ve daha zehirsiz değil. Kudüs’te Rusça yayınlanan “Doğru Söz” gazetesi yüzlerce Rus Yahudisine Filistinlilere karşı ne hissettiklerini sormuş. Tipik cevaplar: “Bana kalsa Bütün Arapları öldürürüm,” “tüm Araplar yokedilmeli,” “tüm Araplar kovulmalı,” “Arap Araptır. Hepsi yokedilmeli”. Acaba Almanya’da 1938’de daha iyi sonuçlar alınır mıydı? Ne de olsa Naziler bile Yahudi komşularını öldürmeyi 1941’e dek düşünmediler.

Artık doğru konuşalım; biz ırkçılığa başkası öyle olduğunda karşıyız. Biz ölüm mangaları ve gizli operasyonlara bize karşı yapıldığı sürece karşıyız. Kendi katillerimiz, Yahudi özel kuvvetleri bizim övünç kaynağımız. Yahudi devleti, yasal olarak cinayet mangaları bulunduran, katliam politikası güden, Ortaçağ işkenceleri uygulayan dünyadaki tek yer. Üzülmeyin sevgili Yahudi okurlarım, biz sadece Gentileleri asıp kesiyoruz.

Gettolara tıkıldığımızda gettoya karşıyız. Şimdi en liberal Yahudi planı bir gentile gettosu oluşturup tel örgüyle çevrilmesi, Yahudi tanklarıyla kuşatılması, ve Yahudi fabrikalarıyla çevrelenerek burada Gentilelere “Arbeit macht frei” (4) yapılmasını teklif ediyor. Ellerindeki herşeyi aldıktan sonra da bu gettoya bağımsızlık verecekmişiz.


ATEŞ VE KÜKÜRT SAĞANAĞI

İsrailliler daha anaokulundayken beyinleri yıkanmaya başlanır. Onlara seçilmiş halk oldukları, “Über Alles” (5) oldukları söylenir. Onlara Gentilelerin tam insan olmadıkları ve dolayısıyla öldürülebilecekleri ve istendiği gibi faydalanılabilecekleri inancı aşılanır. Sonuçta İsrail bir BM kararının, siyonizmi ırkçılık olarak niteleyen kararın “gereklerini yerine getirmiştir” (tırnaklar çevirenin). İğrenç olan ise, Sovyetler Birliği’ndeki çok milliyetli eğitimin Yahudi üstünlüğü zehrini zerkeden Siyonist propagandaya yenilmesi. Kutsal Topraklar’da kendi Rus cemaatimin manevi çöküşünden utanç duyuyorum.

Evet, o meleğin ateşten kelimelerini yazdığı gibi, peygamberlerin insanları tövbeye çağırdığı gibi, bizim de seçimimiz var. Ninova (6) yolunu seçebiliriz, tövbe edebilir, çaldığımız mülkü iade edebilir, Gentilelere tam eşitlik verebilir, ayrımcılık ve cinayetleri durdurabilir ve hiç olmazsa kedilerimizin köpeklerimizin yüzü suyu hürmetine Tanrı’dan bağışlanma dileyebiliriz. Ya da bu Şeytani yolumuzda Sodom Kenti (7) ahalisi gibi devam eder ve kızgın Filistin göklerinden yağacak ateş ve kükürt sağanağını bekleriz. n

Dipnotlar.

1) Gentile: Yahudi literatüründe Yahudi olmayan kişi, kişiler, milletler

2 ) Yurtdışı

3 ) Pogrom: Doğu Avrupa Yahudi gettosu ve burada yapılan Yahudi katliamı

4 ) Arbeit macht frei: Almanca: İş özgürleştirir. 2. Dünya Savaşı’nda Alman toplama kamplarında angarya işlerde çalıştırılan esirlere propaganda sloganı.

5 ) Über Alles: Almanca Herşeyin üstünde, Alman anavatanı için söylenir.

6 ) İlkçağdaki ünlü Yahudi sürgünü. Yahudiler Ninovalılara yenildiler ve esir edilip buraya sürüldüler. Kutsal Kitaplarda bu olay ahlaksızlıklarına karşı İlahi bir ceza olarak anlatılır. Daha sonra günahlarından tövbe ettiler ve geri döndüler.

7) Sodom ve Gomora: İlkçağda ahlaksızlıklarıyla ünlü iki kent. Kutsal titaplara göre içlerinden çıkan Lut Peygamber’in öğütlerini dinlememişler ve Tanrı tarafından ateş sağanağı ile yokedilmişlerdir.

Çev: A. Altay Ünaltay

Kaynak: Yarın Dergisi-2004

Ahmet VAROL
Vakit
Siyonist vahşeti direniş durdurabilir
07 Ocak 2009

Doksan yıldır süren Siyonist terörü ve vahşeti tanımayanların ya da tanımak istemeyenlerin kafaları basmıyor. Hâlâ kendilerine akıl veren ve aynı zamanda uluslararası Siyonizmin teorisyenliğini yapan fikir babalarının gösterdiği istikamete gidiyorlar.

İşgal gerçeğini göremedikleri için kendi öz vatanlarında namuslarını, çocuklarının canlarını, haklarını ve değerlerini savunanları suçlu göstermeye kalkışıyorlar. “Onlar direnişi bırakırsa sorun biter” nakaratını tekrar ediyorlar. Bütün meselenin kendi öz vatanını savunan direnişten kaynaklandığı saçmalığına kendilerini bile inandırmaya çalışıyorlar. Oysa Siyonist vahşeti ve saldırganlığı sadece direniş durduracak ve Allah’ın izniyle bunu başaracaktır.
Filistinlilerin teslim olmaları, beyaz bayrak kaldırmaları gerektiğini savunanların akılları bassaydı kendilerine söyleyeceğimiz çok şey olurdu. Ama onlar, dediğimiz gibi söyledikleriyle başkalarını yanıltmaya çalıştıklarını bildikleri halde, kendilerini bile yalanlarına inanmaya zorladıkları için laf anlamıyorlar. Biz sadece onların iddialarından ve yalanlarından etkilenmeleri muhtemel olanlara götürülmesini uygun gördüğümüz iki önemli örnek üzerinde duracağız.

Siyonist terör İsrail işgaliyle başlamadı. Ondan önce de İngiliz işgalinin gölgesinde vardı. Deir Yasin katliamı başta olmak üzere pek çok katliam, o zamanki Siyonist terör örgütleri tarafından gerçekleştirildi ve o zaman ne HAMAS, ne de FKÖ vardı. İşgal devleti de kuruluşundan bu yana sürekli vahşet, katliam, saldırı, cinayet gerçekleştirmiştir.

Siyonist işgalcilerin 1982 Lübnan işgallerinin amacı görünüşte kendilerini rahatsız eden FKÖ milislerini bu ülkeden söküp atmaktı. Siyonist saldırganlığın ön cephesini oluşturan yüzkarası medya, bugün yaptığı gibi o zaman da direnişi suçluyor, FKÖ milislerinin teslim olmaları ve Lübnan’ı terk edip başka ülkeye taşınmaları durumunda sorunun biteceğini savunuyordu. Tıpkı bugün, Siyonist saldırganlığın ağzı gibi çalışan birtakım medya yorumcularının “birileri HAMAS’a dur demeli; asıl sorun HAMAS’ın roketleri; Filistin İran’ın ön cephesi olmaktan kurtarılmalı vs.” türünden laflar etmeleri gibi. Siyonist işgalcilerin askerî taktiklerini uygulamaya taşımak için seferber olan bu sözde yorumcular, orada kendi öz vatanını, evini, yurdunu ve namusunu savunan direnişin, kimsenin ön cephesi olmadığını anlamak istemiyorlar. Ama biz daha önce siyonizme hizmet eden sözde teorisyenlerin, yorumcuların ağızlarına sakız yaptığını ve uluslararası siyonizme ait olduğunu çok iyi bildiğimiz bu tür söylemleri Müslüman kamuoyuna taşıyanların işgalci saldırganlığın medyadaki ön cephesi olduğunu tahmin edebiliyoruz.

1982 Lübnan işgali sonrasında askeri, siyasi ve medyatik baskılara daha fazla direnemeyen FKÖ milisleri bu ülkeyi terk etti ve başta Tunus olmak üzere muhtelif Arap ülkelerine taşındılar. Ama bu ne değiştirdi? Siyonistler Beyrut’u işgal ettiler ve Sabra - Şatilla katliamı bu işgalin gözetiminde gerçekleştirildi. 1300 civarında savunmasız insan kampta işgalci Siyonist askerler tarafından her yönden kuşatmaya alındı, sonra da onların gözetiminde içeri giren Falanjist milisler tarafından katledildi. Siyonistlerin Gazze’de hâkimiyeti ele geçirmesi durumunda, Falanjist Hareket lideri Dr. Semir Ca’ca’nın görevini Muhammed Dahlan, Falanjist milislerin görevini de onun çeteleri yapacaktır.
FKÖ milislerinin Lübnan’ı terk etmeyi kabul etmesiyle sorun çözüldü mü? Siyonist devletin başkent Beyrut üzerindeki işgali 1985’e kadar sürdü. Güney Lübnan üzerindeki işgali ise 2000 yılında, o da Hizbullah’ın kararlı mücadelesiyle sona erdi. Siyonist saldırganların kabul ettikleri herhangi bir anlaşmaya uymalarıyla bir çözüme ulaşılamamış, işgalci direnişle dize getirilmiştir.

İkinci örnek ise Siyonist işgalcinin 2006 Lübnan saldırısıdır. Siyonist saldırganlığın ön cephesi görevini gören medya yorumcularına göre Hizbullah’ın, İsrail gibi yenilmez gücü dize getirmesi imkânı yoktu ve daha fazla kan dökülmemesi, can kaybı olmaması için teslim olması, beyaz bayrak kaldırması gerekiyordu. Ama 33 gün süren kararlı direniş karşısında işgalci saldırgan askerlerin canlı olarak girdikleri Lübnan topraklarından kefenlere sarılıp gönderilmesi karşısında hepsini büyük bir ölüm korkusunun sardığı anlaşılınca, Siyonist saldırgan devlet ABD ve BM’yi devreye sokmak zorunda kaldı. Oysa ABD’ye göre Hizbullah’ı tasfiye etmesi için İsrail’e fırsat verilmesi gerekiyordu. O zaman Hizbullah beyaz bayrak kaldırsaydı, belki bir değil, birkaç Sabra - Şatilla katliamı yaşanabilirdi.

Bugün Gazze’yi hedef alan vahşi saldırıyı da sadece direniş durduracaktır ve Allah’ın izniyle bunu başaracaktır.

Bu konuya inşallah devam edeceğiz.

Ahmet Varol - Vakit

www.vahdet.com.tr

Hamas zaferi kazanmıştır
08 OCAK 2009
PER 00:55
[-] Normal [+] Gündem Tavsiye Et Yazdır Paylaş Yorum Yaz Mısır'ın önde gelen siyasi hareketlerinden olan Ihvan-ı Müslimin Genel Mürşidi Ustad Muhammed Mehdi Akif, Hamas'ın Gazze'de zaferi kazandığını belirterek, "Dünyanın en güçlü devleti, işbirlikçi devletlerin de desteğiyle bütün gücüyle ufak bir kara parçasına saldırıyor. Buna rağmen halk direniyor. En büyük zafer budur. Gazzelilerin şanlı direnişi tarihe geçecektir" dedi.

Ihvan-ı Müslimin Genel Mürşidi Ustad Muhammed Mehdi Akif, terörist İsrail'in Gazze'de soykırıma varan işgal saldırılarını ve bu katliamın bölge ülkelerine yansımalarını gazetemize değerlendirdi. İsrail'in 4 Ocak Cumartesi günü Gazze'de başlattığı işgal girişimi ve katliamlarını işbirlikçi Müslüman ülkelerin desteği ile sürdürdüğünü belirten Akif, Hamas ve Gazzelilerin ise bu işgal girişimine karşı şanlı bir direniş sergilediklerini vurguladı. Bu direnişin önemine dikkat çeken Akif, "Dünyanın en gelişmiş ülkesi, işbirlikçi ülkelerin de desteğini alarak bütün gücüyle ufak bir kara parçasına saldırıyor. Buna rağmen buradaki halk pes etmeyerek direniyor. Bunun adı zaferdir" diye konuştu.

Mısır devletinin bütün gücüyle siyonistlerin yanında olduğunu ifade eden Akif, halkın ise tam aksine Gazze'deki karşlerinin yanında olduğunu söyledi. "Mısır'da devlet ile halkı bir birinden ayırmak gerekiyor" diye konuşan Akif, şunları kaydetti: "Mısır halkı başından beri Gazzelilerin yanında. Tarihi ile kültürü ile yardımları ile yanında. Ancak Mısır halkı da aynı Gazze'de olduğu gibi muasara altında. İhvan-ı Müslimin halkın önünü açabilecekken bizlere de bütün baskılar yapılıyor. 10 yıldır ülke dışına çıkmamız bile izin verilmiyor"

İstanbul Çağlayan meydanında milyonların katılımıyla yapılan Filistin'e destek mitinginin kendisini çok duygulandırdığını ifade eden Akif, "Orada olmayı çok isterdim. Müthiş bir olaydı. Bu miting tarihe geçecek. Türkiye bir kez daha Filistin konusunda ne kadar samimi olduğunu göstermiş oldu. Gazze'deki kardeşlerinin moralini yükselttiler. Onların moralini yükselterek en büyük silahları oldular. Allah onlardan razı olsun" diye konuştu.
Millî Gazete

Çağlayan, “işbirlikçi” yönetimleri kaygılandırdı
08 OCAK 2009
PER 02:00

[-] Normal [+] Gündem Tavsiye Et Yazdır Paylaş Yorum Yaz İstanbul Çağlayan meydanında yapılan ve milyonların katıldığı Filistin'e destek mitingi mazlum halkları heyecanlandırırken, işbirlikçi yönetimleri ise kaygılandırdı.

Tarihi miting, İsrail zulmüne ve işgaline karşı direnen Gazzelilere büyük bir moral desteği verirken, başta Arap dünyasında olmak üzere birçok ülkeye de örnek teşekkül etti. Bunun çarpıcı örneği de Mısır'da yaşanıyor.

Gazzelilerin hayat kapısı olan Refah sınır kapısını İsrail'in iznine göre açıp kapayan Mısır, ülkede yapılacak her türlü eylem ve gösteriler için de halkına büyük bir baskı uyguluyor. Özellikle İstanbul'daki tarihi mitingden sonra bu baskılarını daha da artıran Mısır devleti, meydanlara inmek isteyen halkı güvenlik güçleriyle karşı karşıya getiriyor. Büyük gösterilere kesinlikle izin vermeyen Mısır, gösterileri organize etmek isteyenleri ise ani baskınlarla tutuklayarak cezaevine atıyor.

Önceki gün Başkent Kahire'de 10 bin kişinin katılımı ile yapılması planlanan bir gösteri öncesinde en az 3 bin kişinin tutuklandığı belirtiliyor. Ancak bütün bu baskılara rağmen Mısır halkı sinmeyerek ufak katılımlı da olsa cadde ve sokaklarda Gazzelilere destek mitingleri düzenleyerek İsrail'i lanetliyorlar.

Mitingin El Cezire televizyonundan canlı olarak takip eden Mısırlıların heyecanları, yüzlerinden okunuyor. Çağlayan meydanındaki mitingde olmayı çok istediklerini belirten Mısırlılar, bu mitingle Türkiye'nin Filistin davasında ne kadar samimi olduğunu bütün dünyaya bir kez daha gösterdiğine dikkat çekiyor.
Millî Gazete

Filistin roketi, ilk kez Gazze'den 45 kilometre uzakta İsrail kentine düştü
13:20 - Gazze Şeridi'nde atılan bir Filistin roketinin ilk kez 45 kilometre uzaktaki İsrail kenti Gedera'ya düştüğü bildirildi. İsrail ordu sözcüsü, Gazze Şeridi'nin kuzeydoğusundan atılan bir roketin ilk kez 45 kilometre uzağa düştüğünü belirttiği açıklamasında, "3 aylık bir bebek roketin etkisiyle kırılan camlardan hafif yaralandı" dedi. Sözcü, Gazze Şeridi'nden atılan 3 roketin İsrail'in güneyine düştüğünü ve kimsenin yaralanmadığını kaydetti.

İbrahim Karagül
YeniŞafak
Ey İsrail silahlarının gölgesine sığınanlar!
14 Ocak 2009

Önce Güney Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine füze atıldı. İsrail hemen karşılık verdi ve bölgeyi top ateşine tuttu. Ancak füzelere kimse sahip çıkmadı. Hizbullah, Lübnan yönetimi ve Hamas reddetti. Lübnan içindeki İran/Suriye istihbarat hücrelerine dikkat çekildi. Ama oyun tutmadı.

Ardından Golan Tepeleri'ndeki sınırdan İsrail tarafına ateş açıldığı iddia edildi. Ateş açıldığı söylenen yer, İsrail'in işgal altında tuttuğu topraklardı. Suriye olayı yalanladı. Bu oyun da tutmadı. Dün, Ürdün'den İsrail tarafına iki roket atıldığı öne sürüldü. Bu da doğrulanmadı. Belki bir sonraki aşamada Güney Lübnan'dan yine füze atılır. Golan'dan tekrar taciz ateşi açıldığı iddia edilir…

İsrail, bir yandan Gazze'de etnik temizlik yaparken, tehcir hazırlıklarına girişirken diğer yandan sınırlarından kendine saldırı olduğu konusunda ısrarlı bir çaba içinde. Neden? Akla ilk gelen, İsrail'in saldırı altında olduğu, tehdit altında olduğu kanaatini yayarak Gazze'deki vahşeti kanıksatmak. Ama akla gelen sadece bu değil..

İsrail savaşı yaymak istiyor. Hedef sadece Gazze değil. Çünkü böyle bir saldırı için görünürde hiçbir ciddi sebep yok. Altı aylık ateşkese uymayan, süre bitince ateşkesi bozan da o. Bir çok hedefe aynı anda ulaşmak istiyor: Hamas'ı sindirmek ya da zayıflatmak, Gazze'yi yaşanmaz hale getirip insansızlaştırmak ve ciddi bir nüfus hareketliliğinin alt yapısını hazırlamak, savaşı yayarak ABD'yi istemediği bir savaşa mecbur etmek.

Önümüzdeki günlerde ateşkes bile bu yönde kullanılacak. Gazze sınırları uluslararası güç tarafından korunacak, Hamas bu güç tarafından denetim altında tutulacak. İsrail ise kendi yoluna gidecek.

Tüylerimiz ürpererek, nefretle, acıyla izlediğimiz, avuç içi kadar bir yerin toptan imhası şeklinde devam eden saldırıların, bölgesel bir çatışmaya evrilebileceğini düşünmek hiç de abartı olmayacaktır. Bunu anlamak için bütün ayrıntıları tek tek ele almak gerekiyor. Eğer başarılı olurlarsa, tahminlerimiz de doğruysa ne yapıp edip çatışmaları Lübnan'a sıçratacaklar. Bunda da başarılı olurlarsa Suriye ve İran'a kadar uzatabilecekler. Başaramazlarsa bile amaçları bu.

Peki bölge ülkeleri ne yapıyor?

Mısır ve bazı bölge ülkelerinin amacı ile İsrail'in bu savaştaki hedefleri ne kadar da örtüşüyor. Onlar Hamas tehdidinin İsrail eliyle ortadan kaldırılmasını istiyor. Kendileri yapamaz, başaramazlar da.. Kendileri bu işe girişirse kitleleri kontrol edemezler. Nasılsa İsrail düşman, nasılsa kitlelerin öfkesini İsrail öfkesiyle bastırıyorlar, nasılsa İsrail de Hamas'ı yok etmek istiyor… Neden olmasın! Alçakça ama son derece zekice bir politika bu. Bir taraftan ağıtlar yakarken, yardım toplarken diğer yandan İsrail'le gizli ortaklık! Bu bölge, yüz yıldır bu yöntemle yönetiliyor.

Bu kadar mı? Elbette Hayır… İran İsrail'in en büyük düşmanı. Nükleer güç olursa yapacak bir şey kalmıyor. ABD de İran'la açık bir savaşa ikna edilemedi. Ama bir yıldan kısa bir süre kaldı İran'ın nükleer güç olmasına. Ne yapmalı… Peki İran sadece İsrail'in mi düşmanı? En az o kadar Mısır'ın da, S. Arabistan'ın da düşmanı. Bakın işte bir ortak nokta daha çıktı. Hamas'la başlayıp İran'la devam etmek. Tahran'ın Akdeniz'e uzanan kolunu kesmek. Kimin eliyle, elbette İsrail'in.

Bugün bazı Arap rejimleri İsrail'in silahlarının gölgesine sığınmış görünüyor! Ey Ortadoğu'nun insanları, ey sokakları dolduran yüz binler, bunu görmez misiniz! Ey İsrail silahlarının gölgesine sığınanlar! Gazze'deki çocukların kanı üzerinden nasıl bir siyasettir bu?..

İşte bu yüzden Gazze'ye yönelik yıkım, büyük savaşın provası gibi. Bu yüzden İsrailli general “Gazze'de edindiğimiz deneyimi İran'a yöneltmeliyiz” diyor. Bu yüzden aslında ateşkes çabalarının aslı yok. Tam tersine ateşkes olmaması için çalışıyorlar. Mısır'ın ateşkes istediğini kim söyleyebilir? Mısır da İsrail kadar ikili oynuyor ve gerçek anlamda ateşkes istemiyor. Kahire, sadece Hamas'a karşı değil, İran'a karşı da İsrail silahının gölgesine sığındı.

İran ve Suriye kilitlenmiş durumda. Bir oyuna getirilmek istendiklerini biliyorlar. Filistin halkı üzerinde bir soykırım uygulanıyor, soykırım üzerinden de bölgesel kriz hesapları yapılıyor. Sabırlar zorlanıyor şu an. Sinir harbi yaşanıyor. Bakalım kim daha sabırlı çıkacak. Her durumda Filistinliler kobay olarak kullanılıyor.

Ateşkes pazarlıkları İsrail'in saldırıları durdurmasına değil Hamas'ın Gazze yönetiminin sona erdirilmesine endekslenmiş. Kahire Hamas'a şunu söylüyor: Ya istediğimiz türden ateşkesi kabul et ya da yok ol… Oysa önerinin içeriğine bakınca, ateşkesin kabulünün Hamas'ın yok oluşu anlamına geldiği ortada. Saldırıya onay hatta işbirliği yetmezmiş gibi, ateşkes formülüyle Filistin'i bir kez daha vuruyorlar.

Bütün bunlar güne kadar olanlardı, hazırlanan planlardı. Ama 2006'da tutmadı bu hesaplar, bugün de tutmayacak. İsrail, ateş gücüne, binlerce askerine rağmen Gazze'yi teslim alamadı. Almak bir tarafa, merkezine giremedi. Büyük hesaplar tersine dönecek gibi. “Sınırlardan taciz ateşi iddiası” önceleri savaşı yayma planlarıyla bağlantılıyken şimdi geri çekilme bahanesi oldu.

Birkaç gün içinde İsrail'in çekilmek için bahaneler ürettiğini görebiliriz. Bakalım bu askeri başarısızlığı nasıl örtecekler? Bakalım yaptıkları katliam ve yıkımı askeri başarı olarak pazarlayabilecekler mi?

İbrahim Karagül - Yeni Şafak

ibrahimkaragul@gmail.com

Immanuel Wallerstein
Siyonist proje kendi sonunu hazırlıyor

İsrail devleti bağımsızlığını 15 Mayıs 1948 gece yarısı ilan etti. Birleşmiş Milletler, Britanya yönetiminde Filistin denilen yerde iki devletin kurulması için oylama yapmıştı. Kudüs şehri BM idaresinde uluslararası bir alan olacaktı. BM’nin bu kararı geniş destek buldu, özellikle de Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği’nden. Arap devletlerinin tümü karşı oy kullandı.

60 yıllık varlığı süresince İsrail devleti hayatta kalmak ve genişlemek için şu üç unsuru birleştiren genel bir stratejiye dayandı:

Maço militarizm, jeopolitik ittifaklar ve halkla ilişkiler. Başbakan Ehud Olmet’in ‘demir yumruk’ dediği maço militarizm, Yahudi İsrail’in milliyetçi coşkusuyla, başlangıçtan beri değilse de nihayetinde dünyanın başka yörelerindeki Yahudi cemaatlerinin güçlü desteğiyle mümkün oldu.

Jeopolitik olarak İsrail, ilkin Sovyetler Birliği’yle -kısa ama kritik önemde- bir ittifaka gitti, sonra Fransa’yla -ki bu daha uzun sürdü ve İsrail’in nükleer güç haline gelmesini sağladı-, sonunda da en önemlisi olan ABD ile. Aynı zamanda hami hüviyetinde de olan bu müttefiklerin İsrail’e en önemli katkısı, silah temini yoluyla askeri destek vermeleri oldu. Fakat diplomatik / siyasi destek de sundular. ABD buna dikkate değer bir ekonomik destek de ekledi.

Nazi kıyımı propagandası

Halkla ilişkiler stratejisi, dünya kamuoyunun büyük bir bölümünün sempatisini ve desteğini almayı amaçlıyordu. Bu yolda ilk yıllarda gerici Golyat’a karşı ilerici bir Davut portresi kullanıldı, son kırk yıldır ise Nazilerin İkinci Dünya Savaşı boyunca Avrupalı Yahudilere karşı uyguladığı büyük kıyımın yarattığı suçluluk ve merhamet kullanıldı.

İsrail stratejisinin bütün bu unsurları 1948’den 1980’lere kadar gayet iyi işledi. Giderek etkinliklerini arttırdılar da. Fakat 1980’lerin bir yerinde, bu üç taktik de ters tepmeye başladı. İsrail stratejisi hızlı bir düşüşe geçti. Öyle ki, artık alternatif bir strateji uygulamak için de çok geç kalmış olabilir.

Bu durumda da, İsrail’in yaptığı, jeopolitik intihardan başka bir şey değil. Gelin, İsrail stratejisindeki üç unsurun nasıl bir etkileşim içinde olduğunun izini sürelim. Önce başarılı yükselme döneminde, ardından da bugünkü yavaş gerileme döneminde. Kuruluşunun ilk 20-25 yılında İsrail, Arap devletleriyle dört savaşa girdi. İlki, Yahudi devletini kurmak için yapılan 1948-49 savaşıydı. İsrail’in bağımsızlık ilanı, Filistin’in devlet ilanıyla dengelenmedi. Bunun yerine bir dizi Arap devleti İsrail’e savaş ilan etti.

İsrail başlangıçta askeri güçlükler içindeydi ama yine de İsrail ordusu Ürdün’ü dışarıda tutarsak Arap ülkelerinin ordularından daha eğitimliydi. 1949 sonrasında, Çek silahlarıyla donatılmış İsrail, BM taksim bölgeleri ve Batı Kudüs’ün yanı sıra, topraklarını genişletti. Çok sayıda Filistinli, komşu Arap ülkelerinde mülteci olmaya zorlandı. Zira toprakları, Yahudi İsraillilerce ele geçirilmişti.

Bu esnada SSCB İsrail’e desteğini kesti. Muhtemelen, Sovyet liderleri, İsrail’in kurulmasının Sovyet Yahudilerince coşkuyla karşılanmasından korkmuşlardı. İsrail de Soğuk Savaş süresince sosyalist kampa yakın durmaktan vazgeçti, siyasi ve kültürel olarak Batı’nın bir üyesi olmayı tercih etti.

Sömürgeleri kurtuluş hareketleri başlatmış olan Fransa, İsrail’in yararlı bir müttefik olacağını sezerek nükleer silah yapmasına yardım etti. Ancak 1962’de Cezayir bağımsız olunca Fransa, İsrail’e ilgisini kaybetti. Bu noktada ABD ve İsrail yakınlaşması başladı ve ilk defa 1967’de diğer Arap ülkelerinin de Mısır’ın yanında yer aldığı Altı Gün Savaşı’nda ABD İsrail’e silah verdi.

İsrail bu savaştan zaferle çıkınca, daha önce işgal ettiği Filistin’in İngiliz mandası zamanındaki topraklarının yanı sıra, Sina bölgesi ile Golan Tepeleri’ni de işgal etti. Hukuki olarak artık İsrail devletinin yanında, İsrail’in işgal ettiği bölgeler de vardı. İsrail buralarda Yahudi yerleşimleri kurdu.

Bu sonuç, dünya Yahudilerinin tavrını da dönüştürdü. Artık İsrail ile gurur duyuyorlardı. İsrail için ABD ve Batı Avrupa’da büyük siyasi kampanyalar yapmaya başladılar. Kibbutz’un faziletlerini vurgulayan İsrail imajı, Holocoust’a yapılan vurgu lehine terk edildi. 1973’de Arap devletleri, Yom Kippur Savaşı’nda askeri durumu değiştirmeye çalıştılar. Ama İsrail ABD’nin silah desteği ile savaşı yine kazandı. Bu savaştan sonra Arap devletlerinin merkezi rolü sona erdi. İsrail de artık Arap devletlerince tanınma siyaseti gütmeye başladı. Bu noktada Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ortaya çıktı. Artık İsrail için asıl muhalif ve muhatap FKÖ idi. Fakat İsrail uzun bir zaman FKÖ ve lideri Yaser Arafat ile anlaşmayı reddetti.

Sonun başlangıcı mı?

‘Demir yumruk’ politikasının sınırları, 1987 yılında başlayıp altı yıl süren ilk İntifada ile görülmüş oldu. Bu ilk İntifada, İsraillileri ve ABD’yi FKÖ ile konuşmaya zorladı ve bu, işgal altındaki toprakların bir bölümünde Filistin otoritesinin yaratılmasını sağlayan 1993 Oslo Anlaşmalarına yol açan uzun bir süreci başlattı.

Oslo Anlaşmaları, uzun vadede, jeopolitik olarak, dünya kamuoyunda İntifada’dan daha az etkili oldu. İlk defa, Davut-Golyat imajı tersine dönmeye başladı. İlk defa olarak Batı dünyası içinden iki devletli çözüm için ciddi bir destek gelmeye başladı. Ve gene ilk defa, Arap Filistinlilere karşı ‘demir yumruk’ uygulaması ciddi eleştiriler almaya başladı. Bununla birlikte İsrail her zamanki gibi olayların bir adım arkasında kaldı. Nasır’la görüşülebilirdi, görüşmedi. Arafat’la görüşülebilirdi, görüşmedi. Arafat öldüğünde ve yerine etkisiz Mahmut Abbas geçtiğinde, daha militan Hamas 2006’da Filistin meclis seçimlerini kazandı. İsrail Hamas’la konuşmayı reddetti.

İsrail şimdi de Hamas’ı yok etmek için Gazze’yi işgal etti. Eğer Hamas’ı yok etmeyi başaramazsa ne olacak? İki devletli çözüm mümkün olacak mı? Hem Filistin hem de dünya kamuoyu tek devletli çözüme doğru gidiyor. Ve tabii bu da Siyonist projenin sonu olacak.

İsrail’in üç unsurlu stratejisi çürüyor. ‘Demir yumruk’ artık başarılı olamayacak, George Bush için de Irak’ta işe yaramadı. ABD bağlantısı sağlam kalacak mı? Şüpheliyim. Dünya kamuoyu İsrail’e sempatiyle bakmaya devam edecek mi? Öyle görünmüyor. İsrail, Avrupa’nın ileri bir karakolu olarak değil de Ortadoğu’nun entegre bir unsuru olarak Arap Filistinlilerin militan temsilcileriyle görüşmeye oturmak gibi alternatif bir stratejiye kayar mı? Bunun için de oldukça geç olduğu görünüyor, muhtemelen çok geç. İşte bu nedenle bu süreç bir intihar sürecidir.

Çeviren: İdris Kocadut
star-açık görüş


Beril DEDEOĞLU
Star
Yine Gazze, yine çatışma
03 Haziran 2009

Filistinliler ile İsrail arasındaki sorunlar, bir yandan her bir toplumun giderek daha zor koşullarda yaşamasına yol açıyor, öte yandan yaşanan acılardan biriken nefret nedeniyle sürekli çözümsüzlük üretiyor.


ABD Başkanı Obama, geçtiğimiz günlerde önce İsrail başbakanı ardından da Filistin Yönetimi’ni temsil eden El-Fetih lideri Abbas ile görüştü. Kapalı kapılar arkasında tam olarak neler konuşulduğu bilinemese de, Obama’nın Filistin devleti kurulması yolunda İsrail’i uyaran bir irade ortaya koyduğu anlaşıldı. Obama’nın Filistin devleti kurulması konusundaki istekli tutumu, Abbas yönetiminden de talepler içerdi, bu talepler özellikle Gazze’de yerleşmiş radikal İslami kuruluşlarla mücadele edilmesini içeriyordu. Kısacası ABD, Hamas’ın şiddet politikasını bitirmesi gereken oyuncu olarak Abbas’ı işaret ederken İsrail’e de Abbas’ın işini zorlaştıracak ataklar yapmaması uyarısında bulundu.

İsrail’deki koalisyon hükümetinin yapısı, Obama tavsiyelerini tutmaya eğilimli gözükmüyor. Bazı bakanlar, Filistin meselesine çözüm bulmanın imkansız olduğunu ve bu nedenle bütün Filistinlilerin başka yere, mesela Ürdün’e gönderilmesini önerebiliyor. Ürdün Kralı sabahlara kadar uyumuyordur muhtemelen. Taraflar arasındaki sorunlar gerçekten çok çetrefilli. Toprak paylaşımından su kaynaklarının kullanımına, göç etmiş Filistinlilerin geri dönmelerinden nüfus dağılımına, hava sahası kullanımı ve tarafların askeri yapılanmasından Kudüs’ün statüsüne kadar iç içe geçmiş ve kronikleşmiş çok sorun var. Tüm bunlara ek olarak her iki tarafta da varlığını sorundan beslenerek koruyan, düşmanlıktan güç alan siyasi bir gelenek de var. Dolayısıyla, mesele hem somut sorunları hem de zihni engelleri kapsıyor.

İki taraf arasındaki sorunların bir diğer ayağı ise, özellikle Filistinlilerin ‘iki Filistin’ biçiminde ayrışmış olmalarına dayanıyor. Biri ‘Batı’ ve İsrail tarafından muhatap kabul edilen El-Fetih, diğeri ise kimsenin ne yapacağını bilemediği ama varlığını fazlasıyla hissettiren Hamas. Biri, İsrail ile uzlaşma yanlısı, diğeri uzlaşma koşullarını tavizkar buluyor; biri Batı Şeria’da diğeri Gazze’de, biri yukarıdan aşağı devlet kurma derdinde, diğeri aşağıdan yukarı; biri Arap olmayı önemsiyor, diğeri Müslüman olmayı. Bu iki Filistin uzun süre çatıştıktan sonra, çatışmayı İsrail üstlenmiş ve mesele Hamas-İsrail meselesine dönüşmüştü. Böyle bir mesele var, ancak bir de iki Filistin meselesi var ve geçtiğimiz hafta sonu sorun yeniden açığa çıktı.

El-Fetih’e bağlı polis güçleri, Gazze’de Hamas militanlarının bulunduğu varsayılan bir ev çevresinde operasyon yaptı ve altı kişinin öldüğü şiddetli olaylar yaşandı. Ölü sayısı büyük bir katliam izlenimi vermeyebilir, ama bundan sonrası için katliam işaretleri taşıdığı için önemsenmeli. Anlaşılan o ki Abbas, Obama’nın nasihatlerini dinlemiş ve Filistin devletinin kurulması için Hamas karşısında iradesini ortaya koymaya karar vermiş. Abbas’ın bu iradesi, İsrail’e de adım attıracak bir girişim. Kısacası önce El-Fetih Hamas’la mücadelede rüştünü ispat edecek, bu ispat oranında da İsrail ‘yapıcı’ davranacak.

Sorun şu ki, Hamas bir kitle partisi ve bir kadro partisi görüntüsündeki El-Fetih’e güvenmeyen kişilerden kurulu. Dolayısıyla Hamas, üzerine gelen baskının arkasında İsrail ve ABD olduğunu düşünerek direnişini artırabilir. Olaylar nasıl gelişir bilinmez ama Hamas-El-Fetih gerginliği Filistin devleti kurulmasını ertelemeye yol açacak her tür çatışmaya zemin hazırlar nitelikte.

Üstelik bu uygulamaya devam edilirse, bir değil iki Filistin’den söz edilmesi giderek daha muhtemel olabilir.

Beril Dedeoğlu - Star

İsrail'deki Protestolarda 40 gösterici tutuklandı
07 Eylül 2011
İsrail'de haftalardır süren hayat pahalılığı gösterilerinde yolları kapatan ve belediye binasına girmeyi başaran 40 gösterici tutuklandı.



İsrail polisi yolları kapatan ve belediye binasına girmeyi başaran 40 göstericiyi tutukladı.

İsrail'de Temmuz ayından bu yana belediye binası yakınında kamp kuran göstericiler hayat pahalılığını protesto ediyor.
Belediye işçilerinin, kamp yakınında önlem için yerleştirilen güvenlik kulübelerini kaldırmasının ardından göstericiler, bina yakınındaki ana caddeyi kapatarak trafiğin durmasına neden oldu.

Göstericiler, belediye binasına da girmeyi başardı.

Olaya müdahale eden İsrail polisi 40 göstericiyi gözaltına aldı.
İsrail'de, Cumartesi günü yüzbinlerce kişinin katıldığı ülke tarihinin en büyük gösterisi, ekonomik reformlar konusunda Başbakan Benyamin Netanyahu üzerindeki baskıları artırmıştı.
haber1001

İsrail dikenli telleri sökmeye başladı
22 Haziran 2011
İsrail ordusu, Batı Şeria'daki duvara karşı mücadelenin simgesi haline gelen Bilin köyünün etrafındaki dikenli telleri sökmeye başladı.

Görgü tanıkları, İsrail yargısının aldığı karardan 4 yıl sonra tellerin sökülmeye başladığını aktardı.

İsrail ordusu ise henüz konuyla bir açıklama yapmadı.

Bilin ve Nilin köylerinde her cuma duvara karşı protesto gösterileri düzenleniyor, gösterilere uluslararası eylemciler de katılıyordu. Bir gösterici Nisan 2009'da başına göz yaşartıcı gaz isabet etmesi sonucu ölmüş, bu yıl Ocak ayında da aynı göstericinin kardeşi bu kez fazla miktarda göz yaşartıcı gaza maruz kalarak hayatını kaybetmişti.

İsrail'in ''antiterörist bariyer'' olarak adlandırdığı duvar, Uluslararası Adalet Divanı tarafından 2004'te yasadışı olarak kabul edilmişti. haber10

İsrail'de Ayaklanma Görüntüleri

İsrailliler'in yüksek kiraları ve konut fiyatlarını protesto için çadırdan başlayan protestosu, hayat pahalılığından yakınan orta sınıfın başı çektiği bir halk hareketine dönüşünce İsrail hükümeti köşeye sıkıştı.

07 Austos 2011
Anadolu Haber
Geçtiğimiz perşembe protesto eylemlerini organize edenlerin herkesi sokaklara çağırdığı protestoların üçüncü günü olan Cumartesi, İsrail çapında 400 bin dolayında kişinin gece vakti sokağa döküldüğü, sadece Tel Aviv'de yürüyüşe katılanların sayısının 320 bini bulduğu bildirildi.

Tel Aviv'de çoğu orta gelir grubundan binlerce gösterici, ellerinde bayraklarla ve davullar çalarak, caddelerde yürüdü ve "Halk için sosyal adalet" ve "devrim" sloganları attı. Bazı göstericiler ellerinde, "Kazançlardan önce halk", "Kira, bir lüks değildir", "İsrail çok pahalı" ve "İşçi sınıfının kahramanları" yazılı pankartlar taşıdı, bazılarıysa "Mısırlı gibi yürü" yazılı pankartlarla Mısır'daki halk hareketlerine atıfta bulundu.

Kudüs'te de göstericiler dün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun konutunun önünde toplandı.

"GÖSTERİLER SİYASETİN ÖNÜNE GEÇTİ"

Tel Aviv'deki gösteriye katılanların protestosu, İsrail'de bugüne kadarki en büyük gösterilerden biri olarak nitelendiriliyor. Önceki haftalarda olduğu gibi, yine ilk çadırların kurulduğu Rothschild Bulvarı'ndan, Habima meydanından başlayan yürüyüşte, daha öncekilerin aksine yürüyüş güzergahı İsrail müzesi yerine Savunma Bakanlığı ile hükümete ait binaların bulunduğu alana yöneldi.

İsrail Ulusal Öğrenci Birliği Başkanı İtzik Şmueli, "İsrail devletinin bugüne kadar ülkenin geleceğini değiştirmek üzere bu kadar insanın bir araya toplandığını görmediğini" ifade etti.

Konut protestosunu organize edenlerin liderlerinden Stav Şafir, "Başbakan bize hiçbir şey söylemedi. Protestoyu sürdüreceğiz, çözümler istiyoruz, hükümetin halkla çalışmaya gerçekten istekli olmasını ve taleplerimize cevap vermesini istiyoruz, o zamana kadar burada olacağız" dedi.

İsrail parlamentosunun (Knesset) Ekonomi Komisyonu Başkanı, Likudlu Karmel Şama, Kanal 1 televizyonundaki açıklamasında, hiçbir parti veya grubun bu denli büyük gösteriler düzenleyemediğinin altını çizerek, bu aşamada gösterilerin siyasetin çok önüne geçtiğini ve kimsenin bu gösterileri görmezden gelemeyeceğini belirtti.

İsrail Başbakanlığı, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, protestoları organize eden liderlerin getirdiği taleplerin on milyarlarca dolar ettiğini belirtmiş ve "Herkesi memnun etmeniz mümkün değil" açıklamasını yapmıştı.

"HÜKÜMET HALKI TERK ETTİ"

İsrail'in üç büyük televizyon kanalı, devlet televizyonu Kanal 1 ile Kanal 2 ve Kanal 10 televizyonlarının canlı yayınladığı gösterilerin üçüncü haftasında yürüyüşlerin ana sloganı "Hükümet halkı terk etti" oldu.

Hükümete karşı protestolara katılanların kapsamı da genişledi. Öğretmenler, öğrenciler, sosyal yardım görevlileri, işçilerin yanı sıra polislerle İsrail Cezaevleri İdaresi personelinin eşleri de protestoda yer alırken beş yılı aşkın süredir Gazze'de tutulu bulunan İsrailli asker Gilad Şalit'in kurtarılmasını isteyen aktivistler de gösteriye katıldı.

Gösterilere Perşembe sabahı da taksi şoförleri, yüksek dizel yakıtı fiyatlarını protesto ederek katılmışlar, Tel Aviv'in Ayalon otoyolunu taksileriyle doldurup belirli bazı kavşaklarda trafiği kilitlemişlerdi.

Doktorların ücretleri ve daha iyi çalışma koşulları talepleri nedeniyle aylardır Maliye Bakanlığı ile görüşmelerindeki tıkanma nedeniyle başlattıkları eylemler de devam ederken bakanlığın, doktorların grevini sona erdirmek için sunduğu önerileri beğenmeyen 300 kadar tıp asistanı da görevlerinden istifa etti.

Gösteriler, İsrail'in kuzeyinde Batı Celile'de öğleden sonra Arap ve İsrailli aktivistlerin eylemiyle başladı. Gece saatlerinde ise Tel Aviv, Kudüs, Netanya, Eylat, Hadera, Rosh Pina, Hod HaŞaron, Petah Tikva, Kiryat Şmona gibi illerde devam etti.

EMLAK FİYATLARI BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLAYDI

Geçen ay Tel Aviv'in lüks bir semtinde emlak fiyatlarını protesto etmek için kurulan birkaç çadırla başlayan gösteriler, İsrail hükümetinin içeride yaşadığı en büyük zorluk haline dönüştü.

İsrail Başbakanı Netanyahu, gösterilerin ardından inşaat izni ve vergi indirimi dahil olmak üzere bir dizi bürokratik reform açıklamıştı.

İsrail, gelişmiş dünyada gelir düzeyleri arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Ülkede son aylarda ev, gıda ve yakıt fiyatları arttı.

Bir İsraillinin ortalama maaşı ayda 2 bin 500 dolar civarında ancak öğretmenler ve sosyal yardım uzmanları ayda 2 bin doların altında kazanıyor. Kudüs'ün merkezinde 3 odalı bir apartman dairesinin aylık kirası bin 500 doları bulabiliyor, Tel Aviv'de ise bu rakam daha yüksek seviyelere ulaşıyor.

İsrail'e Bir Eleştiride Dünya Bankası'ndan
12 Eylül 2011

İsrail'in kısıtlamalarının Filistin'in ekonomik büyümesini engellediğini vurgulayan Dünya Bankası, bu kısıtlamalara derhal son verilmesini istedi.
Haberi Paylaş

Uluslararası arenada her geçen gün daha da yalnızlaşan İsrail'e bir eleştiri de Dünya Bankası'ndan geldi. İsrail'in kısıtlamalarının Filistin'in ekonomik büyümesini engellediğini vurgulayan Dünya Bankası, bu kısıtlamalara derhal son verilmesini istedi.
İsrail'in Yıkımını Gözler Önüne Serdi
Dünya Bankası'nın yayınladığı raporda işgal altındaki topraklara yönelik tutumundan ötürü İsrail'e sert eleştiriler yöneltildi. İsrail'in bölgede yaptığı yıkımı da gözler önüne seren Dünya Bankası raporunda bağışçı ülkeler de Filistin'e gereken yardımı yapmamakla eleştirildi.
Raporda, Filistin Yönetiminin reform ivmesini sürdürebilmesi ve kurumsallaşmadaki başarısı için mevcut İsrail kısıtlamalarının kaldırılması gerektiği vurgulandı.
TRT

Netanyahu ABD Kongresi'nde alkışlansın diye Yahudi lobisi rüşvet dağıtmış
16 Aralık 2011



TRT'nin haberi:

Amerikalı Gazeteciden Müthiş İddiaThe New York Times köşe yazarı dünkü köşe yazısında ilginç bir iddia ortaya attı.

Friedman, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Amerikan Kongresi'nde karşılayan coşkun alkışların İsrail Lobisi tarafından satın alındığını iddia etti. İsrail Başbakanı, hem Temsilciler Meclisi hem de Senato üyelerine ortak hitabeti sırasında 29 defa ayakta alkışlanmıştı.

PARA İSRAİL LOBİSİ TARAFINDAN ÖDENDİ

Kendisi de Yahudi asıllı olan Friedman, mevcut İsrail hükümetini yerden yere vurduğu makalesinde, "İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bu yıl Kongre'de aldığı ayakta alkışların takip ettiği siyaset yüzünden olmadığını biliyordur, umarım. O alkış İsrail Lobisi tarafından satın alındı ve parası yine Lobi tarafından ödendi." dedi.

Netanyahu'nun Kongre'de değil asıl Wisconsin Üniversitesi gibi sivil bir yerde konuşması gerektiğine işaret eden Friedman, böyle bir durumda bir çok öğrencinin konuşmayı boykot edeceğini, Yahudi talebelerin de ortalıkta görünmeyeceğini iddia etti.

Netanyahu, 24 Mayıs'ta ABD Kongresi'nin hem Temsilciler Meclisi hem de Senato üyelerine ortak hitabeti sırasında 29 defa ayakta alkışlanmıştı. Barak Obama ise ABD başkanlarının her yıl Ocak ayında geleneksel olarak yaptıkları Birlik'in Durumu konuşmasında 25 defa ayakta alkışlanmıştı. Hem Senato hem de Temsilciler Meclisi üyelerinin yaklaşan seçimlerde kuvvetli Yahudi Lobisi'nin desteğini almak için alkışta adeta yarıştığını yazan dönemin ABD gazeteleri, Kongre üyelerinin ayakta alkışlarından oturamadıklarını ve Netanyahu'yu neredeyse ayakta dinlediklerini yazmıştı.

Lieberman, kara para aklama, yolsuzluk ve görevi suiistimal ile suçlanıyor
13 Aralık 2012
Irkçı görüşleri ile tanınan, Gazze'ye atom bombası atılmasını isteyen İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'a ağır darbe. Lieberman, kara para aklama, yolsuzluk ve görevi suiistimal ile suçlanıyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili iddianame tamamlandı.

Gelecek yıl 22 Ocak'ta yapılacak seçimler öncesinde yöneltilen bu suçlamaların, Lieberman'ın istifasını getirebileceği tahmin ediliyor.

İsrail başsavcısının, Lieberman'ın, 2001-2008 yıllarında işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle sorguya çağrıldığı belirtildi.

Lieberman'ın 2001 yılında milletvekili olduktan sonra resmi olarak ayrıldığı şirketleri milletvekilliği sürdüğü halde kontrol etmeye devam ettiği iddia ediliyor.

Şirketlerin hesap hareketlerinin şüphe uyandırdığında inanan savcılar Lieberman'ın bu yolla bazı iş adamlarından para temin ettiğini tahmin ediyor.

İsrail'de yayınlanan sol eğilimli Haaretz gazetesi, Lieberman'ın bazı şirketleri, milletvekilliği ve bakanlık görevlerini devraldıktan sonra şoförü ve kızına devrettiğini de yazdı.

Lieberman hakkında dolandırıcılık, kara para aklama, görevi kötüye kullanma ve yalan ifade vermeye zorlama suçlarından dava açabileceği kaydediliyor.

Lieberman, hakkındaki bir soruşturmaya ilişkin kendisine bilgi sızdıran İsrailli bir diplomatı haksız yere terfi ettirmekle de suçlanıyor.
İsrailli hukukçular, hakkındaki çoğu suçlamadan beraat eden eski Başbakan Ehud Olmert dahil geçtiğimiz yıllarda yolsuzlukla suçlanan siyasetçilerin bu yolu seçtiğine dikkat çekiyor.

Kaynak: TRT Haber

İsrail'de askerî helikopter düştü: 2 ölü
12.03.2013
İsrail'e ait bir askeri helikopter eğitim uçuşu sırasında düştü iki pilot öldü.
haber1001

Korsan devlet İsrail'de kanlı banka soygunu girişimi: 5 ölü
20 Mayıs 2013



Korsan devlet İsrail'in Beersheba kentindeki soygun girişiminde, soyguncu 4 kişiyi öldürdükten sonra intihar etti.

Saldırganın 40'lı yaşlarda ve Beersheba kentinden olduğu bildirildi.
haber1001

Yahudilerden Batı Kudüs'te 'ırkçılık karşıtı' eylem
19.10.2014



Batı Kudüs'te toplanan sol görüşlü bir grup Yahudi, Filistinlilere yönelik artan ırkçı saldırıları protesto etti.

Sosyal medya üzerinden organize olan sol görüşlü Yahudiler, "Kudüs Irkçılığa Sessiz Kalmayacak" yazılı pankart açarak Kings Goerg Caddesi'nden Ben Yahuda Caddesi'ne kadar yürüdü.

Filistinlilerle Yahudilerin bir arada yaşayabilmesini savunan eylemcilere, sağ görüşlü bazı Yahudiler tepki gösterdi. Çevrede geniş güvenlik önlemi alan İsrail polisi, eylemcilere müdahale etmek isteyen bazı sağcı Yahudileri olay yerinden uzaklaştırdı.
Irkçılık karşıtı eylemcilerden İbrani Üniversitesi öğrencisi 27 yaşındaki Ariel Cenura Cohen, yaptığı açıklamada, "Irkçılık karşıtı bu eyleme Filistinli Araplar da katılacaktı ancak sağcı İsraillilerin saldırısına uğramaktan çekindikleri için gelmediler" dedi.
Kudüs'te ırkçı olmayan Yahudilerin de bulunduğunu göstermenin önemli olduğunu vurgulayan Cohen, şöyle konuştu:
"Biz Araplardan nefret etmiyoruz. İsrail'in geçen hafta Mescid-i Aksa'ya yönelik getirdiği kısıtlamalar son derece provokatif uygulamalar. Bu yasaklarla Araplara 'burada patron biziz' mesajı vermek istiyorlar. Bu uygulamalar kesinlikle barışa hizmet etmiyor. İsraillilerin saldırısına uğramaktan korktuğu için Batı Kudüs'e gelemeyen ve bana buradan birşeyler aldırmak için sipariş veren Filistinli arkadaşlarım var."

Batı Şeria'da 12 Haziran'da kaybolan üç Yahudi yerleşimcinin 18 gün sonra ölü bulunmasının ardından Filistinli genç Muhammed Ebu Hudayr'ın 2 Temmuz'da Yahudi yerleşimciler tarafından kaçırılarak öldürülmüştü. Hudayr'ın ölümünün ardından Kudüs, ikinci İntifada'dan bu yana en büyük sokak gösterilerine sahne olmuştu.
TRTTürk

İsrail dikenli telleri sökmeye başladı
22 Haziran 2011
İsrail ordusu, Batı Şeria'daki duvara karşı mücadelenin simgesi haline gelen Bilin köyünün etrafındaki dikenli telleri sökmeye başladı.

Görgü tanıkları, İsrail yargısının aldığı karardan 4 yıl sonra tellerin sökülmeye başladığını aktardı.

İsrail ordusu ise henüz konuyla bir açıklama yapmadı.

Bilin ve Nilin köylerinde her cuma duvara karşı protesto gösterileri düzenleniyor, gösterilere uluslararası eylemciler de katılıyordu. Bir gösterici Nisan 2009'da başına göz yaşartıcı gaz isabet etmesi sonucu ölmüş, bu yıl Ocak ayında da aynı göstericinin kardeşi bu kez fazla miktarda göz yaşartıcı gaza maruz kalarak hayatını kaybetmişti.

İsrail'in ''antiterörist bariyer'' olarak adlandırdığı duvar, Uluslararası Adalet Divanı tarafından 2004'te yasadışı olarak kabul edilmişti. haber10


En son Ekim tarafından Pts May 20, 2013 10:08 pm tarihinde değiştirildi, toplam 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Çrş Hzr 23, 2010 10:26 pm    Mesaj konusu: Amerika'da müesses Yahudiliğin iflası Alıntıyla Cevap Gönder

Peter Beinart
Amerika'da müesses Yahudiliğin iflası

2003’de önde gelen çeşitli Yahudi hayırseverler Cumhuriyetçi anketör Frank Luntz’a başvurdular. Amaçları Luntz’dan Amerikalı Yahudi kolej öğrencilerinin kampüste İsrail’in eleştirilmesine eskisi kadar ateşli karşı çıkmamalarının nedenlerini ortaya çıkarmasını istemekti. Sonuçta Luntz farkında olmadan örgütlü Amerikan Yahudi cemaatine dair benim şimdiye kadar gördüğüm en aleyhte iddianameyi ortaya serdi.

Hayırseverler Yahudi öğrencilerin İsrail hakkında ne düşündüklerini öğrenmek istiyorlardı. Luntz onların çoğunlukla pek bir şey düşünmediklerini tespit etti. “Yahudilikleri ve İsrail’le bağlantılarını konuşmak için Yahudi gençleri bir grup halinde altı sefer bir araya getirdik” diye kaydediyor Luntz. “Altı seferde de İsrail hakkında bilgi istenilmediği sürece bu konu açılmadı. Altı seferde de bu Yahudi gençler durumu tarif etmek için ‘biz’ yerine ‘onlar’ tabirini kullandılar.”

Luntz’un karşılaştığı bu kayıtsızlık şaşırtıcı değildi. Son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar, Hebrew Union College’dan Steven Cohen ve Davis’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden Ari Kelman’ın sözleriyle söyleyecek olursak, “Ortodoks olmayan genç Yahudilerin genelde büyüklerinden daha az İsrail’e bağlılık duyduklarını” ve çoğunun “neredeyse hiç olumlu his beslemediğini itiraf ettiğini” açığa çıkarmıştır. 2008’de Amerika’daki yegane, ayrımcılık yapmayan Yahudi destekli üniversite olan Brandies’deki öğrenci senatosu Yahudi devletinin kuruluşunun altmışıncı yıldönümünü kutlama önerisini reddetti.

Luntz’un görevi, ters giden şeyi ortaya çıkarmaktı. Öğrencilerin İsrail hakkındaki görüşlerini yokladığında, bazı sıkı kanaatlere tosladı. Birincisi, “onlar İsrail’in konumunu sorgulama haklarını saklı tutuyorlar”. Luntz’un açıklamasına göre, bu genç Yahudiler “‘grup düşüncesi’ olarak gördükleri herşeye karşı direnç gösteriyorlar” Hatalarıyla birlikte İsrail’in “açık ve dürüstçe” tartışılmasını istiyorlar. İkincisi, “genç Yahudiler can havliyle barış istiyor”. Luntz onlara bir dizi reklam gösterdiğinde öğrencilerin en beğendikleri ilanlardan birinin başlığı “İsrail’in Barış İstediğinin Kanıtı” idi ve bu reklam çeşitli İsrail hükümetlerinin işgal edilmiş topraklardan çekilme önerilerini listeliyordu. Üçüncüsü, “bazı öğrenciler Filistinlilerin içinde bulundukları kötü durumu vurguladılar”. Luntz onlara Filistinlileri şiddete eğilimli tiksinç kimseler olarak lanse eden ilanları gösterdiğinde çeşitli grup katılımcıları bu ilanları klişe ve haksız bulup kendi Müslüman arkadaşlarını örnek verdiler.

Başka bir ifadeyle, öğrencilerin çoğu kabaca tanımlarsak liberaldi.Amerikan Yahudi siyasi kültürünün belirleyici değerlerinden bazılarını içselleştirmişlerdi: açık tartışamaya duyulan inanç, askeri güç konusunda şüphecilik ve insan haklarına bağlılık. Söz konusu İsrail olunca bu değerlerin gölgede bırakılmaması gerektiğini bütün mausmiyetleriyle savunuyorlardı. Cazip buldukları tek Siyonizm türü Filistinlilerin insanlık onurunu ve saygınlığını tanıyan ve barışı getirebilecek bir siyonizmdi. Bu inançları paylaşmayan bir İsrail hükümetini canıgönülden kınayabilirlerdi. Luntz ironiyi kavrayamamıştı. Onların cazip buldukları tek Siyonizm türü, Amerika’daki yerleşik Yahudilerin hayatlarının çoğunu aleyhinde çalışarak geçirdikleri bir siyonizm türüydü.

Günümüzde Amerikan Yahudileri arasında, özellikle Ortodoks dünyada, İsrail devletine derinden bağlı çok sayıda Siyonist var. Öte yandan özellikle seküler Yahudi dünyasında Filistinliler de dâhil olmak üzere herkes için insan hakları düsturuna yürekten bağlı çok sayıda liberal de var. Bu iki grup giderek birbirinden ayrışıyor. Özellikle genç kuşaklarda giderek daha az sayıda Amerikalı Yahudi liberal, siyonist oluyorken, yine giderek daha az sayıda Amerikalı Yahudi Siyonist liberal oluyor. Bunun sebeplerinden biri, Amerikan Yahudiliğinin önde gelen kurumlarının, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde sergilediği tutuma ve kendi Arap vatandaşlarına yönelik tavrına karşı çıkan bir Siyonizmi desteklemeyi reddetmiş –aslında ona karşı etkin muhalefet yapmış- olmalarıdır. Onyıllardan beri Yahudi cemaati Amerikalı Yahudilerden Siyonizmin eşiğindeki kendi liberalizm görüşlerini gözden geçirmelerini istedi ve şimdi bu cemaati şaşkınlığa uğratacak şekilde, pekçok genç Yahudi kendi liberalizm görüşünü değil de Siyonizm görüşünü gözden geçiriyor.

Amerikan Siyonizmi ahlâki bir çöküş içinde. Eğer AIPAC ve ABD Yahudi Dernekleri Başkanları Konferansı gibi grupların liderleri bu seyri değiştirmezse, bir gün kalktıklarında, Ortodoks inançlı genç siyonist liderlerin Araplara ve Filistinlilere karşı beslediği çıplak düşmanlığın kendilerini ve kayıtsızlıktan dehşete düşmeye kadar uzanan bir ruhsal yelpazedeki seküler Amerikalı Yahudi kesimini bile korkuttuğunu göreceklerdir. ABD’de liberal Siyonizmi korumak –böylece Amerikalı Yahudiler, İsrail’deki liberal Siyonizmin korunmasına yardım edebilirler- çağımızda Amerikan Yahudiliğinin yapması gereken en zorlu işlerden biridir. Ve bu da Luntz’un öğrencilerinin başlamasını istediği noktadan başlar: artık gözlerimizi başka tarafa çevirmeden İsrail’in mevcut hükümetini dürüstçe tartışmak.

1990’lardan beri gazeteciler ve ilim insanları İsrail toplumundaki bir yarılmadan söz ediyorlar. Hebrew Üniversitesi siyaset bilimcisi Yaron Ezhari’nin sözleriyle ifade edecek olursak, “ulusal uzlaşı diye adlandırılan şeyin üzerinde onyıllar geçtikten sonra Siyonist liberalizm söylemi birbiriyle apaçık çekişen çeşitli versiyonlara ayrıldı. Zulüm, soykırım ve hayatta kalmaya dönük zorlu mücadelenin uzun mazisine dayanan bir versiyon karamsar, Yahudi olmayanlara karşı güvensiz ve sadece Yahudi gücüne ve dayanışmasına inanıyor. Mesihçilik görüşünün sekülerlermiş türlerinden ve Aydınlanmacı ilerleme firinden beslenen diğer bir versiyon ise askeri gücün sınırlandırılmasının gereğini ve liberal-demokratik değerlere bağlılığı vurguluyor. Her ülkede bir tür ideolojik bölünmüşlüğe rastlanır. Fakat çağdaş İsrail’de ideolojik uçlar arasındaki mesafe hiçbir yerde olmadığı kadar büyük.

Ezrahi ve başkalarının da belirttiği gibi, bu ikinci liberal-demokrat Siyonizm özellikle seküler İsrailliler arasında, yeni bir bireycilik, özgür ifade talebinin artması ve baskıcı otoriteden giderek daha fazla kuşku duyulmasıyla birlikte gelişti. Siyonist geçmişin karanlık köşelerinde korkusuzca kazılar yapan Tom Segev gibi “yeni tarihçiler”de ve İsrail’in “Temel Yasalar”ında garantiye alınan insan haklarını ihlal eden Knesset’in (İsrail devletinin yasama organı) yasa kararları bozan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Aharon Barak gibi hukukçularda bu ruhu görebilirsiniz. Ayrıca eski Başbakan Ehud Barak’ın 2000’de ve 2001’in başında Batı Şeria’nın büyük bir kısmını Filistinlilere bırakmaya yönelik apaçık istekliliğinde de aynı ruhu görebilirsiniz.

Ne var ki günümüzde İsrail’de bu insancıl evrenselci Siyonizm gücü eline geçiremiyor, aksine takati kesilmiş durumda. Bu Siyonizmin değerlerinin Başbakan Benjamin Netanyahu’nun hükümetinin değerlerine ne kadar aykırı olduğunu görmek için Effi Eitam örneğine bakmak yeterli. Eski kabinenin bakanı, karizmatik savaş kahramanı Eitam, Filistinlilerin Batı Şeria’dan etnik temizlikle silinmesini önerdi. “Batı Şeria’daki Arapların ezici çoğunluğunu oradan ve İsrailli Arapları da siyasi sistemden kovmak zorunda kalacağız” diye beyan verdi 2006’da. 2008’de Eitam, Ahi Party adındaki küçük partisini Netanyahu’nun Likud Partisi ile birleştirdi. Ve 2009-2010 akademik yılı için Netanyahu’nun denizaşırı “kampüs bağlantıları” ile ilgili özel elçisi oldu. Bu yetkiyle geçen sonbaharda İsrail hükümeti adına bir dizi Amerikan yüksek okulunu ve kolejini ziyaret etti. Bu geziyi düzenleyen grubun adı “Demokrasi için Karavan” idi.

İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman bir zamanlar Eitam’ın görüşlerini paylaşıyordu. Gençliğinde Meir Kahane’nin şimdilerde yasaklı olan Kach Partisi’ne kısa bir süreliğine katılmıştı. Bu parti de Arapların İsrail topraklarından ihraç edilmesini savunuyordu. Şimdi Lieberman’ın tavrı “ihraç-öncesi” diye adlandırılabilir. Zira kendisi İsrail devletine sadakat yemini etmeyecek İsrailli Arapların vatandaşlığının kaldırılmasını istiyor. Keza 2008-2009 Gazze savaşına karşı çıkmış iki Arap partisinin Knesset için aday göstermesine engel olmaya çalıştı. Dahası, Hamas temsilcileriyle görüşme yapan Arap Knesset üyelerinin idam edilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in Bağımsızlık Günü’nde alenen yas tutan Arapların hapse atılmasını istiyor ve İsrail’in Arap vatandaşlarıyla evlenen başka ülkelerdeki Araplara asla vatandaşlık hakkının verilmemesini umuyor.

Lieberman’ın şimdiki görüşleriyle eski görüşleri arasındaki bağlantıyı görebilmek için paranoyak olmanıza gerek yok. İsrailli Arapları yasal korumadan ne kadar çok uzaklaştırır ve onları vatan hainliğiyle ne kadar çok suçlarsanız, ihraç politikası güttüğünüzü o kadar kolay insanların aklına getirirsiniz. Lieberman’ın Amerikalı destekçileri teoride onun bir Filistin devletini savunduğunu sıkça belirtiyorlar. Fakat onun adına genelde belirtmedikleri husus ise iki devletli çözümün, İsrailli Arapların büyük bir kesiminin rızaları alınmadan başka bir ülkeye sürgün edilmesine yol açacak şekilde İsrail sınırlarının yeniden çizilmesi anlamına geldiğidir.

Netanyahu’nun başbakanlığının birinci döneminde Lieberman kabine başkanlığı yapmıştı. Ve Batı Şeria söz konusu olduğunda, Netanyahu’nun kendi yaklaşımı himayesi altında tuttuğu Lieberman’ın yaklaşımından bile daha uç noktaya vardı. 1993 tarihli kitabı A Place among the Nations’da Netanyahu bir Filistin devleti fikrini reddetmekle kalmıyor, Filistinli diye bir şeyin varlığını bile inkâr ediyor. Aslında Filistinlilerin devlet talebini Nazizimle bir tuttuğunu sık sık yineliyor. Batı Şeria’dan çekilecek bir İsrail’in “Auschwitz sınırları” ile bir “getto devleti” olacağını beyan ediyor. Ve “Judea ve Samaria [Batı Şeria]’yı İsrail’den koparma” çabasını Hitler’in 1938’de öne sürdüğü, Almanca konuşan “Suduten eyaletini” Çekoslavakya’dan koparma teklifine benzetiyor. Netanyahu zaten yeterince geniş tavizlerde bulunmuş İsrail’den daha fazla bölge istemenin haksızlık olacağını ısrarla dile getiriyor. Ne tür tavizlermiş bunlar? Güya hakkı gereği İsrail devletinin bir parçası olması gereken Ürdün’ü alma talebinden vaz geçmesi.

Netanyahu’nun koalisyonunun solunda Ehud Barak’ın zayıf bırakılmış İşçi Partisi oturuyor, ama onun ılımlı potansiyeli bazı açılardan en bağnaz koalisyon ortağı tarafından dengeleniyor: Kuzey Afrika ve Ortadoğu kökenli Yahudileri temsil eden ultra Ortodoks parti Shas. Bir noktada Shas bazı Ashkenazi ultra Ortodoks emsalleri gibi yerleşim yerlerini kaldırmaya açıktı. Ne var ki son yıllarda geniş aileleri için mesken bulma konusunda endişelenen ultra Ortodoks İsrailliler Batı Şeria’ya daha fazla akın etmeye başladılar ve devlet yardımları sayesinde orada hayatlarını çok daha ucuza malettiler. Beklenildiği gibi onların siyasi partileri de bölgesel uzlaşı aleyhine büyük çaba sarf etti. Ve bunu ultra Ortodoks Yahudiliğin liberal değerlere karşı köklü düşmanlığını yansıtan bir kinle yaptılar. Shas’ın oldukça güçlü ruhani lideri Haham Ovadia Yosef Arapları “engerekler”, “yılanlar” ve “karıncalar” diye yaftaladı. 2005’de başbakan Ariel Sharon Gazze Şeridi’ndeki yerleşim yerlerini kaldırma önerisinde bulunduğunda, Yosef “Tanrı boyunu devirsin” dedi. Resmi Shas gazetesi yakın zamanda Başkan Obama’yı “Aşırı uç İslamcı” diye niteledi.

Hebrew Üniversitesi profesörü Ze’ev Sternhell faşizm üzerine uzman biri ve itibarlı İsrail Ödülü’nün de sahibi. Haaretz’in son sayılarından birinde Shas liderleri ve Lieberman üzerine yorum yaparken şunu yazmıştı: “Son zamanların politikacılarının savunduğu görüşler 2.Dünya Savaşı sırasında Batı Avrupa’da ve Franko’nun İspanya’sında iktidarda olanların görüşlerine benziyor. Onların teşviğiyle demokratik ve liberal düzenin temellerine karşı amansız ve çok yönlü bir kampanya yürütülmekte.” Sternhell’in bildiği şeyler vardı. Eylül 2008’de bir yerleşimci evine boru bombası atınca Sternhell yaralandı.

İsrail hükümetleri gelip giderler ama Netanyahu koalisyonu İsrail toplumundaki uzun vadeli ürkütücü eğilimlerin ürünüdür: özellikle Arap karşıtı ırkçılığa yatkın Rus göçmen topluluğuna, orduya ve İsrail bürokrasisine giderek daha sıkı bağlanan ve daha fazla radikalleşen bir yerleşimci hareketini dramatik şekilde yükselten ultra Ortodoks bir nüfus. 2009’da İsrail Demokrasi Enstitüsü’nün yaptığı bir ankete göre Yahudi İsraillilerin %53’ü (ve eski SSCB’den gelen son göçmenlerin %77’si) Arapları ülkeden çıkarma politikalarına destek veriyor. İsrailli gençlerin tutumları ise en kötüsü. Geçen yıl İsrailli yüksek okullar sanal bir seçim yaptıklarında Lieberman kazandı. Geçen Mart ayında yapılan bir anket İsrailli Yahudi yüksek okul öğrencilerinin %56’sının –ve dindar Yahudi yüksek okul öğrencilerinin %80’den fazlasının- İsrailli Arapların Knesset’e seçilme haklarına karşı çıktığını ortaya koydu. Eğitim bakanlığından bir görevli bu araştırmayı “gençler arasında aşırı uç görüşlerin giderek güçlenmesi ışığında muazzam bir uyarı sinyali” olarak niteledi.

Bu eğilimlerin ve İsrail hükümeti içiden bazılarının bu eğilimlere duyduğu sempatinin, örgütlü Amerikan Yahudi cemaatinin liderleri arasında önemli ölçüde kamuoyu endişesinin –hatta öfkesinin- uyanmasına vesile olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bizzat İsrail’de soldan ve hatta merkezden yükselen sesler İsrail demokrasisine yönelik tehditler konusunda uyarıda bulunuyorlar. (Eski Başbakanlar Ehud Olmert ve Ehud Barak, İsrail’in Batı Şeria’yı elinde tutması halinde bir “apartheid devleti”ne dönüşme riski altında olduğunu söylediler. Geçen Nisan ayında yerleşimciler büyük bir İsrail kitapevini yerleşimi eleştiren bir kitabı satmaktan vazgeçmeye zorladıklarında barışçı Meretz Partisi’nin eski başkanı Shulamit Aloni “İsrail’in bir süredir demokratik olmadığını” ilan etti.) Fakat ABD’de AIPAC ve Başkanların Konferansı gibi gruplar tüm liderlerin demokrasi hayalini kurduğu ve barışa özlem duyduğu bir devlet olarak İsrail vizyonlarına karşı çıkan insanları payladıkları bir kamusal söylemi dillendiriyorlar.

Sonuç ise tüyler ürpertici bir ironidir. Teoride, ana akım Amerikan Yahudi örgütleri Siyonizmin liberal versiyonunun hâlâ orasını burasını budayıp şekillendiriyorlar. AIPAC websitesinde İsrail’in “özgür ifade ve azınlık haklarına” bağlılığını kutluyor. Başkanlar Konferansı “İsrail ve Amerika’nın demokrasi, özgürlük, güvenlik ve barış gibi siyasi, ahlâki ve düşünsel değerleri paylaştıklarını” ilan ediyor. Bu gruplar, Netanyahu’nun koalisyonundaki bazıları gibi, İsrailli Arapların tam vatandaşlık hakkına ve Batı Şeria’daki Filistinlilerin de insan haklarına layık olmadıklarını asla söylemiyorlar. Fakat pratikte, İsrail hükümetinin yaptığı herşeyi sahiden destekleyerek, hayranlık duyduklarını itiraf ettikleri çok liberal değerleri tehdit eden İsrailli liderlerin düşünsel muhafızlığını yapıyorlar.

Örneğin Geçen Şubat ayında İsrail seçimlerinden sonra Başkanlar Konferansı’nın yönetici başkan yardımcısı Malcolm Hoenlein, Avigdor Lieberman’ın programının “medyanın sunduğundan çok daha ılımlı” olduğunu açıkladı. Lieberman’ın İsrailli Araplara yönelik genel bir kin beslemediğinde ısrar eden, İftira ve İnkârla Mücadele Birliği (ADL) ulusal başkanı Abraham Foxman, Yahudi Telegraphic Agency ajansına, “Onları sürgün edelim demiyor. Onları cezalandıralım demiyor” diye beyanat verdi. (Arap eşlerin vatandaşlık hakkını asla kabul etmemek veya İsrail’in Bağımsızlık Günü’nde alenen yas tutmaları halinde onları hapse atmak ceza olarak nitelendirilmiyor.) ADL geçmişteki Arap karşıtı bağnazlığı eleştiriyor ve Amerikan Yahudi Komitesi de Lieberman’ın önerdiği sadakat yemininin “İsrail’in demokratik siyasi tartışmalarını soğutacağını” belirtiyor. Fakat “Yahudi Liderler Lieberman’ın Hükümetteki Rolü Konusunda Büyük Ölçüde Sessiz” başlığıyla Forward, Amerika’nın Yahudi cemaatinin liderlerinin genel tepkisini özetliyor.

Örgütlü Amerikan Yahudi cemaati çoğunlukla İsrail hükümetinin alenen eleştirilmesinden sakınmakla kalmıyor, başkalarının eleştirmesine de engel olmaya çalışıyor. Son yıllarda Amerikan Yahudi örgütleri dünyanın en saygın uluslararası insan hakları gruplarını gözden düşürmek için bir kampanya yürütmekteler. 2006’da Foxman, Uluslararası Af Örgütü’nün İsrail’in Lübnanlı sivilleri öldürmesine dair raporunu “bağnaz, taraflı ve antisemitizmin eşiğinde” diye nitelendirdi. Başkanlar Konferansı “Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme, Hristiyan Yardım Girişimi (Christian Aid) ve Çocukları Koruma (Save the Children) gibi taraflı sivil toplum kuruluşlarını” duyurdu. Geçen yaz bir AIPAC sözcüsü İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün “İsrail karşıtı tutumunu defalarca sergilediğini” açıkladı. Obama idaresi BM’nin eski insan hakları yüksek komiseri Mary Robinson’u Başkanlık Özgürlük Madalyası ile ödüllendirince ADL ve AIPAC bunu protesto edip, Robinson’un Güney Afrika Durban’da Irkçılığa Karşı 2001 Dünya Konferansı’na başkanlık ettiği gerçeğini dile getirdiler. (Konferans raporunun ilk taslakları İsrail’i örtük biçimde ırkçılıkla suçluyordu. Robinson Suriye ve İran’ı kızdıracak şekilde, iftira niteliğindeki bu suçlamanın rapordan çıkarılmasına yardım etmişti.)

İnsan Hakları İzleme Örgütü ve AF Örgütü hatadan münezzeh değildir. Fakat AIPAC ve Başkanlar Konferansı gibi grupların İsrail’in eylemlerinin alenen eleştirilmesinden tamamen kaçınarak öfkelerini sadece İsrail’in komşularına yöneltmeleri, onları tarafgirlik suçlamasında zayıf konumda bırakmaktadır. Dahası, Amerikalı Yahudi gruplar kendilerinin sadece İsrail’i düşmanlarından korumaya çalıştıklarını iddia ederlerken, İsrail’de radikal ölçüde farklı Siyonist görüşler arasındaki mücadelede fiilen taraf tutuyorlar. ADL’nin, Robinson’u, “İsrail’e karşı düşmanlık” beslemekle suçladığı sırada yedi İsrailli insan hakları grubu onun ödül almasını alenen kutladı. İsrail’İn işgal altındaki bölgelerdeki eylemlerini gözlemleyen B’Tselem gibi bu gruplar ve İnsan Hakları İçin Doktorlar grubunun İsrailli kolu, en az AF Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü kadar, İsrail’in Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’daki eylemleri konusunda eleştirel bir tavır takındılar.

Bütün bunlar rahatsız edici bir soruyu akla getiriyor. Eğer Amerkalı Yahudi gruplar İsrail’e yöneltilen denizaşırı insan hakları eleştirilerinin semitizm karşıtı olmasa bile İsrail karşıtı önyargılı eğilimden kaynaklı olduğunu savunuyorlarsa, peki, İsrail’in içinden yöneltilen insan hakları eleştirilerine ne diyecekler? Kastettikleri şey açık: Onlar vatan hainliği olmasa bile özlerinden nefret etme suçunu işliyorlar. Elbette Amerikalı Yahudi liderler bunu genellikle söylemiyorlar ama Netanyahu hükümetindeki müttefikleri söylüyor. Geçen yaz, İsrail’in başbakan yardımcısı Moshe Ya’alon işgal karşıtı grup Peace Now’u (Hemen Barış) “virüs” diye yaftaladı. Geçen Ocak ayında Im Tirtzu adındaki sağ tandanslı grup, İsrailli insan hakları gruplarını, İsrail’in Gazze savaşını soruşturan Goldstone Komisyonu’na bilgi vermekle suçladı. Netanyahu’nun Likud Partisi’nden bir Knesset üyesi, bazı insan hakları gruplarını destekleyen New İsrael Fund (Yeni İsrail Fonu) adlı örgütün başkanı Naomi Chazan’ı vatan hainliğiyle suçladı. Keza Lieberman’ın partisinin bir üyesi İsrailli sivil toplum kuruluşlarının yabancı fonlarını frenleme amacı taşıyan bir soruşturma başlattı.

Doğrusu Foxman ve diğer Amerikalı Yahudi liderler kendi çalışmalarına da zarar vermiş olabilecek göçe karşı çıktılar. Yine de onlar ektiklerini biçiyorlar. Eğer siz İsrail hükümetine yönelik ana akım insan hakları eleştirisinin devlete veya genelde Yahudilere yönelik bir düşmanlıktan kaynaklandığını idda ederseniz, İsrail’de insan hakları eleştirilerine karşı aynı suçmalarda bulunanlara destek ve kolaylık sağlamış olursunuz.

Günümüzde Amerika’nın müesses Yahudiliği içinde liberal Siyonizm söylemi –insan hakları, eşit vatandaşlık ve bölgesel uzlaşı vurgularıyla birlikte- anlamdan yoksun hale gelmiştir. Bu söylem kısmen kuşaksal sebeplerden ötürü lingua franca (ortak anlaşma dili) olarak kaldı, çünkü yaşı ileri pekçok Amerikalı Siyonist kendini hâlâ bir tür liberal olarak görüyor. Demokrat Parti’ye oy veriyorlar. İncil’e dayandırılan Batı Şeria talebine sıcak bakmıyorlar. Ortalama Filistinlileri kötü liderlerin yönlendirmesiyle ihanete sürüklenmiş iyi insanlar olarak görüyorlar. Ve sekülerler. Yahudi örgütlerinin İsrail’i sol kanattan eleştirmesini istemiyorlar ama aynı zamanda onların İsrail sağının maşası olmasını da istemiyorlar.

Bu Amerikalı Siyonistler çoğunlukla belli bir dönemin ürünüdürler. Çoğu, İsrail’in istila edilebileceğini gösteren Altı Gün Savaşları’na kadar uzanan korkunç günlerden ve dünyanın çoğunun İsrail devletine karşı geldiği Yom Kippur Savaşı’nın sonrasındaki acılı günlerden geçti. Bu zorlu sınavda İsrail onların Yahudi kimlikleri oldu, genellikle 1967 ve 1973 savaşlarının Amerikan Yahudi hayatının merkezine oturmasına yardım ettiği Holocaust ile birlikte. Bu Yahudiler, yerleşimci hareketin İsrail politikasında büyük bir faktör olmasından önce, 1982 Lübnan savaşından önce ve ilk intifadan önce Siyonizmi benimsediler. Daha fazla seküler, daha az bölünmüş ve işgal kültürünün, politikasının ve teolojisinin daha az etkisinde kalan bir İsrail’e gönül verdiler. Avigdor Lieberman’ı, yerleşimcileri ve Shas’ı önemsiz gibi gösteren Amerikan Yahudi grupları, yaşları ilerlemiş bu Siyonistlerin kendilerini gençlik dönemlerinin daha kaynaşık, daha masum İsrail’iyle, artık sadece anılarında yaşattıkları bir İsrail ile özdeşleştirmelerine devam etmelerine izin verdiler.

Fakat bu seküler Siyonistler çoğalmıyorlar. Çocuklarının hafızalarında, kısmen ABD’nin acil askeri yardımı sayesinde ayakta kalan İsrail sınırına yığılmış Arap ordularına dair hiçbir şey yok. Bunun yerine İsrail’i bölgesel hegemon ve işgalci güç olarak belleyerek büyüdüler. Sonuçta İsrail’in yaptıklarının liberal idealleri ne ölçüde ihlal ettiği konusunda anne babalarından daha bilinçliler ve varlığı tehlikede olduğu için İsrail’i muaf görmeye de yanaşmıyorlar. Anne babalarının liberalizmini devraldıkları için onların eleştirel olmayan Siyonizmini benimseyemiyorlar. Kendi liberalizmleri hakiki olduğu için müesses Amerikan Yahudiliğinin liberalizminin sahte olduğunu görebiliyorlar.

Dolayısıyla eleştirel olmayan Siyonizmlerini ayakta tutmak ve saflarını kalabalıklaştırmak için Amerika’nın Yahudi örgütlerinin başka yerlere bakması gerekiyor. Batı Şeria işgali sırasında reşit olmuş ama işgalden etkilenmemiş genç Amerikalı Yahudileri bulmaları lazım. Ve bu genç Amerikalı Yahudiler orantısız bir biçimde Ortodoks dünyadan geleceklerdir.

Kendi aralarında daha az evlendikleri, daha erken evlendikleri ve daha çok çocuk yaptıkları için Ortodoks Yahudiler Amerikan Yahudi nüfusunun bir parçası olarak hızla çoğalıyorlar. 2006 Amerikan Yahudi Komitesi’nin (AJC) bir araştırmasına göre, Ortodoks Yahudiler altmış yaş üstü Amerikan Yahudilerinin sadece %12’sini oluştururken, on sekiz ile yirmi dört yaş arası gençlerin %34’ünü oluşturmaktalar. Amerika’nın Siyonist örgütlerinin nazarında bu Ortodoks gençler potansiyel birer maden. Yahudi din okullarında erken yaşta İsrail’e sadakati öğreniyorlar, genellikle yüksek okuldan sonra bir yılı orada dini eğitim alarak geçiriyorlar ve çoğunlukla İsrail’e göç etmiş arkadaşları veya akrabaları var. Aynı AJC araştırmasına göre, kırk yaşının altındaki Ortodoks olmayan yetişkin Yahudilerin sadece %16’sı kendini “İsrail’e çok yakın” hissederken, Ortodokslar arasında bu sayı %79’u buluyor. Seküler Yahudiler Amerika’nın Siyonist kurumlarından uzak dururken Ortodoks emsalleri aynı kurumlara katılmaya eğilimliler. New York City Üniversitesi’nde sosyolog olan Samuel Heilman, Ortodokslar “Yahudilerin cemaatsel meseleleriyle hâlâ ilgileniyorlar” diye açıkladı. “İsrail evinde kalan son kişilerin arasındalar, bundan dolayı şimdi ışıkları açıp kapama yetkisi onlarda.”

Fakat tam da bu cemaatçilik –genellikle daha evrensel meselelerin önüne geçen Yahudilik meselelerine derinden bağlılık- Ortodoks Yahudi Siyonizmine kendine özgü bağnazca bir renk katıyor. 2006 AJC anketine göre, kırk yaşının altındaki Ortodoks olmayan Amerikan Yahudilerinin %60’ı bir Filistin devletini desteklerken, bu rakam Ortodokslar arasında %25’e düşüyor. 2009’da Brandeis Üniversitesi’nden Theodore Sasson, Amerikan Yahudi gruplara İsrail hakkındaki fikilerini sorduğunda, Ortodoks katılımcıların barış müzakerelerinin bir parçası olarak yerleşim yerlerini kaldırmaya pek sıcak bakmadıklarını tespit etti. Dahası, reform yanlısı, muhafazakâr ve bağımsız Yahudiler ortalama Filistinlilerin barış istediklerini ama liderleri tarafından kötü emellere hizmet ettirildikleri görüşündeler. Öte yandan Ortodoks Yahudiler, Filistinlileri düşman olarak görmeye ve sıradan Filistinlilerin sıradan İsraillilerle veya Yahudililerle aynı ortak çıkarları veya değerleri paylaştığını inkâr etmeye çok daha yatkınlar.

Ortodooks Yahudilik, Amerikan Yahudi toplumunda benzeri olmayan Yahudi öğretisine bağlılık ve cemaatsel kaynaşma gibi büyük erdemlere sahip. (Benim ailem ortodoks sinegoguna gittiği için taraflı davranıyorumdur.) Fakat şimdiki eğilimler devam ederse, Amerikan Yahudi cemaatinin kurumlarının artan nüfuzu günümüzde Amerikan Siyonizminin üstünü örten liberal-demokratik cilayı bile aşındıracaktır. 2002’de Amerika’nın büyük Yahudi örgütleri Washington Çarşısı’nda yapılan İsraille büyük bir dayanışma mitingine destek verdiler. Doğu kıyısındaki Yahudi din okulları gün boyu kapalı kalarak kalabalığın tahmini Ortodoks kesimini %70’e yükseltti. O zamanlar Savunma Bakan yardımcısı olan Paul Wolfowitz göstericilere “masum Filistinlilerin de acı çektiğini ve öldüğünü” söylediğinde yuhalandı.

Amerika’nın Yahudi liderleri bu miting üzerine adamakıllı düşünmeliler. Gidişatı değiştirmezlerse, felaketin habercisi bir mitingdi bu: Filistinlilerin haysiyeti konusunda yapmacıktan da olsa endişe duymayan bir Amerikan Siyonist hareketi ve İsrail için yapmacıktan da olsa endişe duymayan daha geniş bir Amerikan Yahudi nüfusu. Benim kendi çocuklarım da yetişme tarzlarına bakılırsa Luntz’un odak grubunun üyeleri olarak o yuhalayaların arasına kolaylıkla katılabilirlerdi. Bu durum beni dehşete düşürüyor.

Resim: Mohammed Saber/epa/Corbis

Gazze Şeridi’ndeki İsrail yerleşim yeri Netzarim yakınlarında, İsrail ordusunun yıktığı binaların harabeleri üzerinde dikilen Filistinli gençler. Temmuz 2004. Burası Ağustos 2005’de Ariel Sharon’un çekilme planının bir parçası olarak boşaltılacak son yerleşim yeri olacaktır.

2004’de Mısır’dan gizlice silah sokulmasını önleme çabası doğrultusunda İsrailli tanklar ve buldozerler Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah mülteci kampındaki yüzlerce evi yıktı. Televizyonu seyreden Tommy Lapid adındaki bir İsrailli yorumcu ve politikacı evinin yıkıntıları arasında yerde dizleri üstünde ilaçlarını arayan yaşlı bir Filistinli kadının ezildiğini gördü. Lapid bu kadının kendisine büyükannesini hatırlattığını beyan etti.

İşte o anda Lapid örgütlü Amerikan yaşamında boğulan ruhu kavradı. İzlemekle işe başladı. Tecrübelerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki, günümüzde Amerikan Siyonistleri arasında izlememe salgını var. Gazze Şeridi’ndeki yetersiz beslenme üzerine Kızıl Haç’ın bir araştırması, Yahudi komşularının İsrailli Arapların girişilerini engellemesine izin veren Knesset’in bir kanun teklifi, Filistinlilerin zeytinliklerini yakan yerleşimciler hakkında bir İsrail insan hakları raporu, üç Filistinli gencin daha vurulması; nahoş şeyler. Filistinlilerin acısını mantığa bürüme ve küçümseme bir tür oyuna dönüştü. Amerikan gençleri arasında Siyonizmin nasıl güçlendirileceğine dair yakın zamanlı bir raporda Luntz, Amerikan Yahudi gruplara “Filistinliler yerine Araplar” sözcüğünü kullanmalarını salık veriyor, çünkü “Arap” sözcüğü zenginlik, petrol ve İslam’ı çağrıştırırken, “Filistinliler” sözcüğü sığınma kamplarını, kurbanları ve baskıyı çağrıştırıyor.

Elbette ABD gibi İsrail de bazen kendi savunması için ahlâken çetrefilli eylemlerde bulunmak zorunda. Fakat bu eylemler ancak diğer tarafla insani bir bağ kurarsanız ahlâken çetrefilli olur. Aksi halde güvenlik herşeyi haklı çıkarır. AIPAC ve Başkanlar Konferansı’nın liderleri “hayır” diye seslerini yükseltmeleri için İsrailli liderlerin ne yapmaları veya ne söylemeleri gerektiğini kendilerine sormalı. Herşeyden önce, Lieberman dışişleri bakanıdır; Effi Eitam Amerikan üniversitelerini dolaşıyor; yerleşim yerleri İsrail nüfus artış oranının üç katı büyüyor. Yahudi yüksek okul öğrencilerinin yarısı Arapların Knesset’e girmesinin yasaklanmasını istiyor. Eğer çizgi henüz aşılmadıysa nerede o çizgi?

Lapid’in yorumu hakkındaki çileden çıkarıcı eleştiri onun büyükannesinin de Auschwitz’de öldüğüdür. Lapid, Holocaust’un anısını hangi cüretle lekelermiş? Elbette Holocaust İsrail’in yaptıklarıyla veya yapacaklarıyla kıyaslanamaz ölçüde fecidir. Fakat en azından Lapid Yahudilerin çektiği acıyı başkalarının acısıyla ilişkilendirmekte. AIPAC’in dünyasında Holocaust kıyaslamaları hiç bitmez ve mesajları hep aynıdır: Yahudiler vaktiyle kurban olduklarından yalnızca kendileri için endişelenme imtiyazına sahiptirler. İsrail’in kurucularının çoğu, devlete kavuşmakla birlikte Yahudilerin hakimiyetleri altında yaşayan Yahudi olmayanlara karşı tutumlarına hak verileceğine inanıyordu. 1948’de Knesset üyesi Pinchas Lavon şu beyanatta bulunmuştu: “Bizler ilk kez bir azınlıkla birlikte yaşayan çoğunluk olduk ve Yahudilerden bir emsal teşkil edip bir azınlıkla birlikte nasıl yaşadıklarını göstermeleri talep edilmelidir.”

Ne var ki Amerikan müesses Yahudiliğin ve onun Netanyahu hükümeti içindeki müttefiklerinin mesajı bunun tam tersi: Yahudiler tarihin kalıcı kurbanları oldukları için ve her zaman yok olma tehlikesiyle yüz yüze geldikleri için ahlâki sorumluluk İsrail’in elinde olmayan bir lükstür. İsrail’in tek sorumluluğu hayatta kalmaktır. Eski Knesset sözcüsü Avraham Burg’un 2008 tarihli çarpıcı kitabı The Holocaust Is Over; We Must Rise From Its Ashes’de yazdığı gibi, “Kurbanlık sizi özgür kılıyor.”

Bu kurbanlık takıntısı niçin Siyonizmin Amerika’nın seküler Yahudi gençleri arasında ölmekte olduğu meselesinin merkezinde yer alıyor. Zira bunun onların yaşadıkları tecrübeyle veya İsrail’i nasıl gördükleriyle hiçbir ilişkisi yok. Evet, İsrail Hizbullah ve Hamas’ın tehditleriyle karşı karşıya. Evet, İsrailliler anlaşılır şekilde nükleer İran’dan endişeleniyorlar. Ne var ki siz düzinelerce veya yüzlerce nükleer silaha sahip olurken, ne kadar alçak da olsa düşmanınız bir tane nükleer silaha sahip olduğunda karşılaşacağınız ikilemler Warsaw Gettosu’nun ikilemleri değildir. 2010 yılı, Benjamin Netenyahu’nun savunduğu gibi 1938 yılı gibi değil. Yahudi kurbanların draması -1938, 1948 ve hatta 1967 yıllarını yaşamış pekçok Yahudiyi doğal olarak etkileyen bir drama- günümüzün genç Amerikalı Yahudilerin çoğuna komedi gibi geliyor.

Öte yandan umutsuzluk içinde hiçbir zaman öne çıkamamış farklı bir Siyonist çağrı da var. Bu çağrının kökleri Yahudi devletinin “İbrani peygamberlerin öğrettiği özgürlük, adalet ve barış ilkelerine dayanacağını” vaat eden İsrail’in Bağımsızlık İlanı’nda yatıyor. Aralık 1948’de Albert Einstein, Hannah Arendt ve başkalarının The New York Times gazetesine gönderdiği mektup sağ kanattan Siyonist lider Menachem Begin’in ABD’yi ziyaretini protesto ediyordu. Bu ziyaret Begin’in partisinin militanlarının Deir Yassin köyündeki Arap sivilleri katledişinden sonra gerçekleşmişti. Söz konusu çağrı Yahudilerin kaderinin köklü şekilde değiştiği bir dünyada Yahudilerin çektiği acının anısını anmanın en iyi yolunun Yahudi gücünün etik kullanılması olduğunu bildiren bir çağrıdır.

Birkaç aydır bir grup İsrailli öğrenci her cuma günü Doğu Kudüs’teki Sheikh Jarrah semtini ziyaret ediyor. Burada Ghawis adındaki Filistinli bir aile Yahudi yerleşimcilere mesken yapılmak üzere tahliye edilen elli üç yıllık evlerinin dışında sokakta yaşıyor. İzinsiz protesto yaptıkları için defalarca tutuklanmalarına ve İsrail sağı tarafından özünden nefret eden hainler diye yaftalanmalarına rağmen sayıları şimdilerde binleri bulan bu öğrenciler aynı semte gitmeye devam ediyorlar. Peki ya Amerikan Yahudi örgütleri bu gençleri Hillel’de konuşmaya götürselerdi ne olurdu? Peki ya bu, Amerikan Yahudi gençlerine gösterilecek Siyonizmin yüzü olsaydı ne olurdu? Peki ya Luntz’un odak grubuna, onların kuşağını, Yahudi tarihinde eşine rastlanmamış ölçüde ciddi bir işin –yeryüzündeki tek Yahudi devlette liberal demokrasiyi muhafza etmek- beklediği söylenseydi ne olurdu?

Foto: Jim Hollander/epa/Corbis

Sağ tarafta yazar David Grossman Filistinliler ve İsraillilerle birlikte Filistinli ailelerin Doğu Kudüs’teki Sheikh Jarrah semtinden çıkarılmasını protesto ediyor.

9 Nisan 2010

“Kurumsallaşmış aldırmazlığın sıcak kucağında yıllarca yaşadım ve onun bir parçası oldum” diye yazıyor Avraham Burg. “Orada çok rahattım.” Biliyorum, ben de orada çok rahattım. Fakat rahatlık veren Siyonizm ahlâktan feragata dönüştü. Umalım ki Sheiks Jarrah’taki emsalleriyle dayanışma içinde Luntz’un öğrencileri konformizden uzak bir Siyonizmi, İsrail’in dönüşme riski taşıdığı hale kızan ve hâlâ olabileceği hale sevgi duyan bir Siyonizmi teşvik ederler. Umalım ki bunu denemeye değer bulurlar.

The New York Review of Books

*Peter Beinart, The City University of New York’da Gazetecilik ve Siyaset Bilimi doçentidir. New American Foundation adlı düşünce kuruluşunun kıdemli üyesi ve The Daily Beast adlı sitenin kıdemli siyaset yazarıdır. Yeni kitabı The Icarus Syndrome: A History of American Hubris Haziran ayında yayımlandı.

Bu makale Orhan Düz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

timetürk

Rusya'dan İsrail'e soğuk duş
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov İsrail'i ziyaret etti.
29 Haziran 2010
Lavrov Tel Aviv'de İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'la düzenlediği basın toplantısında Rusya'nın Hamas'la temas kurarak doğru bir şey yaptığını söyledi.

Lieberman-Lavrov ikilisinin görüşmedeki uzlaşmazlıkları, basın toplantısında ortaya çıktı. Lavrov, Rusya'nın Hamas'la görüşmeler yaptığını belirterek, Hamas'ın Filistin halkının çoğunluğu tarafından seçildiğini vurguladı.

Ülkesinin Hamas'la temas kurarak doğru şey yaptığını söyleyen Lavrov, hiçbir şey yapmamanın kimseye yararı olmayacağını kaydetti.
haberbaz

03 Temmuz 2010
Yusuf GEZGİN
İsrail Projesinin İflası!

Pek çok noktası karanlıkta kalan gemi vakasından dolayı Türkiye ile İsrail karşı karşıya kaldı; tehditler, efelenmeler, gerilimler yaşandı. Gerilim tribünlere taşındı, biraz da oya tahvil edilmeye çalışıldı. Ama sonunda her iki taraf da bu kadar gerilimin pahalıya malolacağını, daha öteye taşınamayacağını gördüler. Muhtemelen Obama’nın “uzlasın!” talimatı sonucu, Davutoğlu ile Eliezer arasında bir görüşme vuku buldu. Sanırım her iki ülkede gerilimin uzamasından çekindi. Türkiye, dünyadaki Yahudi lobisinin başına açabileceklerini son yaşadıklarından hareketle gördü. İsrail de Türkiye’yi kaybetmenin bu coğrafyada pahalıya mal olacağını anladı.

İsrail Türkiye ile barışmak ve yine baraber hareket etmek ister. Yahudiler, Türkiyeyi “sadık bir dost” olarak muhafaza etmek ister. Ama Türkiye ile barışan İsrail ve Yahudiler hükümetle barışır ve dost olurlar mı bilemiyorum.

İsrail devletinin kurulması bir projeydi. Bu projeyi iki kesim, iki ayrı hedef için istemekteydi.

1. YAHUDİLER: Hep başka devletlerin egemenliğinde yaşamış ve özellikle batılılar tarafından itilip kakılmış, insan muamelesi görmemiş Yahudiler, ulus devletlerin gündemde olduğu, imparatorlukların tasfiye edildiği bir dönemde kendi devletlerini kurmak istediler. Yahudilerin öncelikli hedefi, her nerede olursa olsun bir Yahudi devleti kurmaktı. Sonraları bu devleti, Arzı Mevud denilen coğrafyada, yani Kudüs ve Filistin civarında kurmakta karar kıldılar. 19. Yüzyılın ortalarından sonra Yahudilerde bir devlet kurma fikri gelişti ve dünya kamuoyunda tartışılmaya, bununla ilgili kongreler yapılmaya başlandı. Hem batılılar, hem yahudiler bunun için giderek zayıflayan ve borç batağında olan Osmanlı topraklarını gözlerine kestiriyorlardı. O dönem Osmanlı sultanı olan 2. Abdulhamide borçlarının silinmesi mukabili Kudüs ve çevresine Yahudilerin yerleşmesine (devlet kurma değil!) imkan vermesini teklif ettiler. Yoğun ve uzun uğraşlara rağmen büyük sultan buna müsaade etmedi. Osmanlı coğrafyasından umudu kesen siyonistler Uganda ve Güney Amerika gibi başka alternatifler üzerinde de çalıştılar.

2. BATILILAR: Bir Yahudi devletinin kurulması projesine destek veren diğer kesim ise, İngilizlerin, Anglasaksonların başını çektiği batılılardı. Batılıların bağımsız bir İsrail devleti kurulmasına destek vermeleri birkaç farklı saikten kaynaklanmaktaydı; 1789 Fransız devriminden sonra burjuvazinin güçlenmesi, sermayenin ve ticaretin öne çıkmasıyla, mutlakiyetçi rejimlerinin kısıtlanmasıyla Yahudiler batılı devletlerde ve toplumlarda güç kazanmaya ve etkin hale gelmeye başlamışlardı. Zira Yahudilerin en iyi bildiği şey sermaye idare etmek, ticaret yapmaktı ve trend asalatten-soydan sermayeye-paraya-ticarete kayıyordu. Bu yeni durum Yahudileri hızla güçlü ve etkin hale getirmişti. Dolayısıyla Yahudiler batılı devletler üzerinde de etkindiler, zira devletlere borç verecek bankerlere, tüccarlara sahiptiler. Bu etkiyi, krediyi bir Yahudi devleti kurulması fikrinin oluşmasında kullandılar ve batılı devletlere ve hükümetlere bu yöndeki baskıları artırdılar. Bu baskı ve propaganda sonucu batılılar “Yahudi Devleti” fikrini desteklediler.

Öteden beri Yahudi, batıda “insan” olarak dahi görülmemekteydi. Batının geleneksel bakışı ile Yahudilere “aşağılık bir mahluk” olarak bakılmaktaydı. Bu nedenle batılılar yüzyıllarca katledip sürdükleri Yahudilerin kalanlarını da, bir Yahudi devleti kurdurarak ülkelerinden, coğrafyalarından uzaklaştırmak istiyorlardı. Bu nedenledir ki batıda veya batı hegemonyasındaki topraklarda Yahudi devleti kurulması fikrine şiddetle karşı çıkmışlar, ama bu devletin Osmanlı topraklarında kurulması için gereken bütün desteği vermişlerdi. Bir Yahudi devleti kurulması, bazı “problemlerin, problemli kesimlerin kendi coğrafyalarından uzaklaştırılması!” anlamına geliyordu.
Osmanlı Devleti ayakta iken uluslararası Siyonist kongrelerine başlandı, meselenin teorik tarafları halledildi. Filistin, İngiliz mandasında iken İngilizler buradaki konsolosluklara Yahudi görevlileri koydular ve bunlar göçü hızlandırıp kolaylaştırdılar. Yahudilerin azgınlaşması, masum Müslümanları çeteler kurup katletmeleri, topraklarından sürmeleri artınca İngiltere dahi bu göçü kontrol altına almak istedi; ama Yahudilerin silahlı terör guruplarıyla karşı karşıya kaldı.

İsrail devleti daha kurulmadan 1900’lü yılların başından itibaren bu günkü İsrail topraklarına planlı bir Yahudi göçü başlatıldı. Osmanlı sultanları bu göçe karşı katı kurallar koydular, o topraklarda kurulması hedeflenen Yahudi devletine karşı tedbirler geliştirdiler. 1908’de içinde pek çok kripto Yahudi barındıran ve Yahudi lobileriyle işbirliğiyle iktidara gelen İttihatçılar devleti ele geçirdikten sonra, Osmanlı Devleti parçalanmaya ve İsrail’e göçler de hız kazanmaya başladı. Bu topraklara göçecek Yahudi vatandaşlara ihtiyaç vardı; devlete nüfus gerekiyordu. İşte bu noktada Yahudileri, özellikle yaşadığı ülkede etkin olmayan, “sıradan vatandaş” Yahudileri İsrail’e göç ettirme projeleri devreye sokuldu. Dünyanın her yerinden, Sovyetlerdekilerden, Anadoludakilere, Doğu Avrupa’dakilere, Asyadakilere kadar, gönüllü veya bir kısım maniplasyonlarla Yahudiler İsrail’e göçe zorlandılar. Bulunduğu ülkede kalmakta direnenlere, harekete geçmeyenlere, göç ettirmeye yetecek kadar zulmetmeler, dışlamalar, tehditler başladı. Yahudiler ticaretle meşgul olduklarından tarımla uğraşan Yahudi bulmak zor oluyordu. Bu ihtiyaç için Rusya’da tarımla uğraşan Yahudiler tespit edildi ve ardından bunları göçe zorlayacak baskılar gelmeye başladı. Rusya’dan göçen çiftçilerle 17 tarım kolonisi kuruldu. İsrail’e en büyük göç Nazi döneminde (1930-1940 arası) Almanya’dan oldu. Yahudiler “Nazi katliamı” denilen, tarihçilerin dahi sorgulaması durumunda hapse girdiği, karanlık-sisli vaka ile hem İsrail’e nüfus göçü sağladılar, hem “mazlum!” oldular, hem de dünyada muaazzam bir zırh elde ettiler. Muhtemelen Hitler Yahudilere bir miktar zulmetti. Ama kendisi ne kadar bu planın bir parçasıydı; yapılanlar ne kadar mübalağa edilerek propaganda aracı haline getirildi, koruma duvarları kalkana kadar bunları bilemeyeceğiz.

Yahudiler bir devlet kurmayı ne zannettiler bilemiyorum. Arzı mevudda bir devlet kurarak, sürekli savaşarak ve diğer halkları ezerek, yıldırarak orada kalıcı olabileceklerini düşünmüş olmalılar. Belki de Tanrının, vadettiği toprakları kendilerine mutlaka vereceğine inanıyorlardı. Ne de olsa onlar efendiydi ve bütün dünya, insanlık onlara hizmetle görevli “zavallı”, “sefil” varlıklardı. Realiteleri, nüfusu, gücü vs. dikkate almaksızın, iman ettikleri bir şeyin arkasından gittiler ve Ortadoğu bu günkü hale geldi.

Altmış senede İsrail’in aldığı mesafe ve geldiği nokta küçümsenecek gibi değil. Topraklarını kaç kat artırdı, ekonomisini, ordusunu güçlendirdi. Ama zannımca İsrail hayal ettiğinin çok gerisinde kaldı. Hayal ettiği Arzı Mevud için bu hızla, daha epey 60 yıl uğraşması gerekecek! İsrail dar bir alana sıkıştı kaldı ve dört bir tarafı düşmanlarla dolu. Üstelik yaptığı zulümlerle ve hukuksuzluklarla dünyada sürekli itibar kaybediyor. ABD ve Yahudilerin etkin olduğu birkaç devlet hariç, kimse İsrail’in yaptığı zulümleri savunamıyor artık. İsrail’e ve İsrail’in zulümleri üzerinden tüm Yahudilere dünyada yükselen bir nefret var. BM’nin, ABD’nin, uluslararası kuruluşların herşeye rağmen İsrail’i koruması, çifte standart uygulaması bu nefreti sadece artırmaya yarıyor. En son yaptığı saldırı ve katliam, Ortadoğudaki en sadık dostu, stratejik müttefiki Türkiye’yi kaybetmesine neden oldu. Türk halkıyla bağlar kopalı epeyce olmuştu. Ama artık Türkiye’de, devlet ve kurumları da halka rağmen eskisi kadar İsrail’e yanaşık yürüyemez.

İsrail giderek azgınlaşıyor, saldırganlaşıyor ve dünyanın nefretini topluyor. Etrafı ölçüsüzce zulmettiği düşmanlarla dolu. Bu düşmanları her geçen gün güçleniyor, toparlanıyorlar. Üstelik, Yahudilerin dünyadaki hamileri, koruyucuları dünya klasmanında giderek ligden düşüyorlar. Yarın ABD, İngiltere ve batılı diğer hamileri İsrail’i ve Yahudileri koruyamayacak kadar zaafa uğrayacak, dünyanın efendiliğini yitirecekler. O zaman İsrail ölçüsüzce zulmettiği, sınırsızca katlettiği düşmanlarıyla, Ortadoğu halklarıyla başbaşa kalacak. Etrafı bir cehennemle çevrili hale gelecek. Dünyadaki gelişmeler batı medeniyetinin hızlı bir çöküş içinde olduğunu gösteriyor. Bunu farkeden Yahudiler, İsrail, yeni güç odaklarına, Çin ve Hindistana yatırım yapıyorlarsa da, gelecekte Müslümanların ve Türkiye’nin başat bir aktör olacağı görülüyor.

İsrail değilse de, dünyadaki diğer Yahudiler bu gelişmelerin kısmen farkındalar ve İsrail’in bütün Yahudileri bir cehenneme çektiğini görebiliyorlar. Dünya, İsrail projesinin daha öteye taşınamayacağını, iflas ettiğini anladı. Yahudilerin güdümünde yönetilen ABD dahi İsrail’i daha fazla taşıyamaz.

(..)

İsrail şu anda kıstırılmış, köşeye sıkıştırılmış kedi gibi hissediyor kendisini. Güvensiz, hırçın ve saldırgan. Etrafı düşmanlarla, Müslümanlarla çevrili. Böyle bir psikoloji içinde İsrallilerin, Yahudilerin huzurlu ve rahat yaşamalarına imkan yok. Bunca yaptıklarından sonra barış için çaba gösterse, olumlu ve yapıcı davransa dahi, oluşturduğu husumeti kıramayacaktır.

İsrail projesi başarısız olmuştur. Silahlarla, nükleer güçle korumaya çalıştığı, korkularıyla başbaşa kaldığı güvensiz bir adacık oluşturmuştur kendisine.

Bu yazıyla dünyadaki Yahudi gücünü ve etkinliğini sorgulamıyoruz. İsrail projesi Yahudilerin pek çok projesinden, çalışmasından sadece birisidir. İsrail projesinin başarısız olması, dünyada Yahudilerin bir anda silinecekleri, etkisizleşecekleri gibi bir yanılgıya neden olmasın.
aktifhaber

Brüksel 1967 Filistin'ini tanıdı
16 Temmuz 2011
Brüksel, 1967 sınırlarıyla Filistin devletini tanıdı.
Federe yapılı Belçika'nın üç otonom bölgesinden biri olan Brüksel, 1967 sınırlarıyla Filistin devletini tanıdı.

Tüm siyasi partilerin desteğiyle Brüksel bölge parlamentosundaki bağımsızlık oylamasına mevcut 72 milletvekilinden 66'sı "evet" derken 6 üye çekimser kaldı.

Onaylanan tasarıyla Brüksel Bölge Hükümeti, Filistin devletini tanırken Belçika hükümeti ve AB'ye de aynı yolu izlemeleri çağrısı yapıldı.

Brüksel Milletvekili Mahinur Özdemir, oylamanın ardından yaptığı açıklamada, "Bugüne dek Filistin'i 120 ülke tanıdı. Belçika'nın 121'inci ve AB'de ilk ülke olacağına inanıyorum. Neredeyse tüm siyasi partiler bu konuda görüş birliği içinde. Diğer AB üyeleri de Belçika'yı takip ederek eylül ayında BM'deki tanıma sürecinde olumlu tutum takınmalı" dedi.
haber5

İsraillilerin sosyal adalet talebi ve barış
12 AĞUSTOS 2011
Financial Times, İsrail'de haftalardır devam eden eylemleri mercek altına almış başyazısında.
Facebook kampanyası olarak başlayan eylemle geçen hafta 250 bin kişiyi Tel Aviv meydanına topladıklarını kaydeden gazete, İsrail yurttaşları rejimi devirmek değil, sosyal adalet istiyor diyor.
Beslenme, barınma eğitim, sağlık ve temel aile ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelirlerinin olmaması sokağa dökmüş insanları.
Ayrıca, vergi düzenlemelerinin orta sınıfı ve yoksulları değil, zenginleri koruması da eylemcileri çileden çıkarıyor.
OECD'nin 2008 verilerine göre, İsrail ailelerinin yüzde 24'ünün yoksulluk sınırının altında yaşadıklarını kaydeden Financial Times şöyle devam ediyor:
''İsrail'de tüketiciler ve işyeri sahipleri için maliyetler yüksek çünkü çok güçlü siyasi bağları olan aileler, tekelci holdingleri aracılığyla kontrol ediyor ekonomiyi. Bu yapının kırılması lazım. Aynı zamanda, eğitim ve sağlığa yönelik kamu harcamaları düşük, bunun bir nedeni de savunma bütçesinin büyüklüğü. Filistinlilerle bir barıştan bütün toplumun kazançlı çıkacağını bundan daha iyi sergileyen bir tablo olamaz.''
BBC

"İsrail Yanacak!"
20 Austos 2011
Anadolu Haber
Mısır-İsrail ilişkilerİ, İsrail'in Eliat kenti yakınlarındaki saldırının ardından İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait bir uçağın Mısır güvenlik kuvvetlerini vurması üzerine gerilmeye başladı.

Mısır hükümeti, üç askerin öldüğü İsrail hava saldırısıyla ilgili olarak İsrail hükümetinden soruşturma açmasını istedi.

İsrail'i protesto eden Mısır hükümeti, iki ülke arasındaki Nitelikli Sanayi Bölgeleri Anlaşması çerçevesinde ticari malların geçişinde kullanılan El Avja sınır kapısını kapattığını açıkladı.

Sina yarımadası ile ilgili olarak iki ülke yetkililerinin tartışması ile başlayan ve Eliat saldırısı sonrası doruk noktasına çıkan gerginlik, başkent Kahire'de gösterilere neden oldu.

İsrail'in Kahire Büyükelçiliği önünde toplanan onlarca gösterici, "İsrail yanacak" sloganları attılar. Mısır Yüksek Askeri Konseyi Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavi'den Mısır güvenlik güçlerine yönelik saldırıya tepki göstermesini isteyen göstericiler, İsrail saldırılarında ölen Mısır güvenlik güçleri ve Filistinliler için gıyabi cenaze namazı kıldılar.

Açıklamalarda bulunan protestocular, İslam aleminin İsrail'e karşı birlik olması gerektiğini ifade ettiler.

Mısır'ın ikinci büyük kenti İskenderiye'de ise göstericiler İsrail Başkonsolosluğunun duvarlarına Mısır bayrağı astılar.

İsrail'in, Kudüs'e yeni konut yapılmasına onay vermesi Japonya'yı da kızdırdı
20 Aralık 2012

İsrail'in uluslararası tepkilere rağmen Kudüs'e 1500 yeni konut yapılmasına onay vermesi, Japonya'nın da tepkisini çekti.
Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı yazılı açıklamada, İsrail'in bu kararından dolayı "büyük kaygı duyulduğu" belirtildi. Tel Aviv'in yerleşim birimi kararının, uluslararası toplumun Filistin ve İsrail arasında müzakerelerin başlaması için büyük gayret sarf ettiği bir döneme denk geldiğine dikkat çeken Tokyo, "Bu adım, iki devletli çözüm yönündeki çabalara da sekte vuruyor" dedi.
Yerleşim birimi kararının, uluslararası hukukun çiğnenmesi manasına geldiğini belirten bakanlık, Tel Aviv'in bu yöndeki kararlarına daha önce de tepki verdiklerini hatırlattı. Dışişleri Bakanlığı, "İsrail'e Doğu Kudüs'ün statüsünü değiştirmeye yönelik tek taraflı adımlarını durdurması ve barış sürecinin geleceği adıma yeni yerleşim birimi kararından da vazgeçmesi çağrısında bulunuyoruz" dedi.
TRT

İsrail'e Bir Eleştiride Dünya Bankası'ndan
12 Eylül 2011

İsrail'in kısıtlamalarının Filistin'in ekonomik büyümesini engellediğini vurgulayan Dünya Bankası, bu kısıtlamalara derhal son verilmesini istedi.
Haberi Paylaş

Uluslararası arenada her geçen gün daha da yalnızlaşan İsrail'e bir eleştiri de Dünya Bankası'ndan geldi. İsrail'in kısıtlamalarının Filistin'in ekonomik büyümesini engellediğini vurgulayan Dünya Bankası, bu kısıtlamalara derhal son verilmesini istedi.
İsrail'in Yıkımını Gözler Önüne Serdi
Dünya Bankası'nın yayınladığı raporda işgal altındaki topraklara yönelik tutumundan ötürü İsrail'e sert eleştiriler yöneltildi. İsrail'in bölgede yaptığı yıkımı da gözler önüne seren Dünya Bankası raporunda bağışçı ülkeler de Filistin'e gereken yardımı yapmamakla eleştirildi.
Raporda, Filistin Yönetiminin reform ivmesini sürdürebilmesi ve kurumsallaşmadaki başarısı için mevcut İsrail kısıtlamalarının kaldırılması gerektiği vurgulandı.
TRT

Netanyahu ABD Kongresi'nde alkışlansın diye Yahudi lobisi rüşvet dağıtmış
16 Aralık 2011



TRT'nin haberi:

Amerikalı Gazeteciden Müthiş İddiaThe New York Times köşe yazarı dünkü köşe yazısında ilginç bir iddia ortaya attı.

Friedman, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Amerikan Kongresi'nde karşılayan coşkun alkışların İsrail Lobisi tarafından satın alındığını iddia etti. İsrail Başbakanı, hem Temsilciler Meclisi hem de Senato üyelerine ortak hitabeti sırasında 29 defa ayakta alkışlanmıştı.

PARA İSRAİL LOBİSİ TARAFINDAN ÖDENDİ

Kendisi de Yahudi asıllı olan Friedman, mevcut İsrail hükümetini yerden yere vurduğu makalesinde, "İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bu yıl Kongre'de aldığı ayakta alkışların takip ettiği siyaset yüzünden olmadığını biliyordur, umarım. O alkış İsrail Lobisi tarafından satın alındı ve parası yine Lobi tarafından ödendi." dedi.

Netanyahu'nun Kongre'de değil asıl Wisconsin Üniversitesi gibi sivil bir yerde konuşması gerektiğine işaret eden Friedman, böyle bir durumda bir çok öğrencinin konuşmayı boykot edeceğini, Yahudi talebelerin de ortalıkta görünmeyeceğini iddia etti.

Netanyahu, 24 Mayıs'ta ABD Kongresi'nin hem Temsilciler Meclisi hem de Senato üyelerine ortak hitabeti sırasında 29 defa ayakta alkışlanmıştı. Barak Obama ise ABD başkanlarının her yıl Ocak ayında geleneksel olarak yaptıkları Birlik'in Durumu konuşmasında 25 defa ayakta alkışlanmıştı. Hem Senato hem de Temsilciler Meclisi üyelerinin yaklaşan seçimlerde kuvvetli Yahudi Lobisi'nin desteğini almak için alkışta adeta yarıştığını yazan dönemin ABD gazeteleri, Kongre üyelerinin ayakta alkışlarından oturamadıklarını ve Netanyahu'yu neredeyse ayakta dinlediklerini yazmıştı.

AB İsrail'i Uyarmaya Hazırlanıyor
17 Ocak 2012
AB Dışişleri Bakanlarının İsrail'i Batı Şeria'daki yerleşim faaliyetlerinin devam etmesi nedeniyle uyaracağı öğrenildi.

İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te uluslararası kamuoyunun tüm eleştirilerine rağmen ısrarla yeni yerleşim birimleri inşa etme çalışmalarına devam ediyor.
Son aylarda Avrupa Birliği'nin defalarca uyardığı İsrail'e önümüzdeki hafta yapılacak Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısından da uyarı mesajı çıkması bekleniyor.
Günler öncesinden basına yansıyan taslak raporda İsrail'in Batı Şeria'da toprak ve su kaynaklarının tekelleştirilmesi çalışmalarının "endişe verici" olduğu vurgusu yer alıyor.
Avrupa Birliği taslakta, iki devletli çözüm ihtimalinin zarar görmemesi gerektiğinin de altını çizerek; "karşılıklı güven inşa edilmeli" sözleriyle İsrail'e sesleniyor.
Rapor, yerleşim faaliyetlerinin devam ettiği ve "C bölgesi" olarak adlandırılan alanda 1967'de 300 bin Filistinli yaşarken şu an bu rakamın 56 bin olduğunu söylüyor.
Rakamlar bölgedeki Yahudi nüfusun ise aynı zaman diliminde bin ikiyüzden 310 bine çıktığını da gözler önüne seriyor.
İsrailli çiftçilerin su kaynaklarının büyük çoğunluğunu kullandığını söyleyen rapor, Filistinlilerin ise suyun sadece yüzde 25'ine daha yüksek fiyattan ulaşabildiğini de gösteriyor.
Taslak raporun büyük bir değişikliğe uğramadan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısından çıkması bekleniyor.

İsrail'i bekleyen Tsunami
18 Haziran 2011

Filistinliler, bu sonbahar toplanacak Genel Kurul’da devletlerinin Birleşmiş Milletler’ce resmen tanınması projesinin peşinde koşuyor. 1967 İsrail-Filistin savaşından önceki sınırlar içerisinde devletlerinin tanınmasını isteyecekler. Oylamanın lehte olacağı neredeyse kesin. Tek soru ne kadar lehte olacağı.

İsrailli siyasi liderlik de bunun farkında. Tartıştıkları 3 farklı tepki var. En baskın tavır, Başbakan Netanyahu’nunki. Böylesi bir kararı tamamen göz ardı ederek, İsrail hükümetinin var olan politikalarını sürdürmesini savunuyor. Netenyahu, uzun zamandır, BM Genel Kurulu’nda İsrail’in aleyhine çıkan birçok kararın başarıyla göz ardı edilebildiğine inanıyor. Bu neden farklı olsun ki?

Misilleme olarak, İsrail’in daha önceden işgal ettiği Filistin topraklarını resmen ilhak etmesini ve Filistinlilerle barış görüşmesini sona erdirmesini söyleyen (evet, Netanyahu’dan daha fazla) aşırı sağda birkaç politikacı var. Hatta bazıları genişlemiş İsrail devletinden tüm Yahudi-olmayan nüfusunu Çıkış’a zorlanmasını istiyor.

Artık siyasi tabanı var-olmayan eski Başbakan (şimdiki Savunma Bakanı) Ehud Barak, Netenyahu’yu gerçekçi olmadığı için uyarıyor. Barak, kararın İsrail için bir tsunami olacağını ve bu yüzden Netanyahu’nun yapacağı en akıllıca şeyin, karar çıkmadan, bir şekilde Filistinlilerle anlaşması olduğunu söylüyor.

Barak haklı mı? Bu İsrail için bir tsunami mi olacak? Haklı olması için epey şansı var. Ancak Netanyahu’nun Barak’ın tavsiyesini dinleyip karardan önce Filistinlilerle anlaşmaya çalışması neredeyse imkânsız.

Genel Kurul’da neler olacağını bir tahmin edelim. Biliyoruz ki Latin Amerika ülkeleriyle Afrika ile Asya ülkelerinin ekserisi kararı destekleyecek. Birleşik Devletler, bunun karşısında yer alarak diğerlerini de aleyhte oy vermek için ikna etmeye çalışacak. Avrupa’nın oyları ise belirsiz. Eğer Filistinliler Avrupalı oyların önemli bir kısmını elde edebilirlerse, siyasi konumları çok daha güçlenecek.

Peki, Avrupalılar karara oy verecek mi? Bunun cevabı önümüzdeki 2 ay içerisinde Arap dünyasında olacaklarda saklı. Fransızlar alenen, İsrail-Filistin görüşmelerinde kayda değer gelişme görmezlerse(ki şu an öyle bir şey yok), böylesi bir kararı destekleyeceklerinin ipucunu verdiler. Eğer böyle yaparlarsa, güney Avrupa ülkeleri de onlara katılacak. Ayrıca Kuzey ülkeleri de. Ucu açık olan soru İngiltere, Almanya ve Hollanda’nın onlara katılıp katılmayacağı. Eğer bu ülkeler karara destek verirlerse, doğu Avrupa ülkelerinin ekserisinin de çekinceleri giderilmiş olacak. Bu durumda karar, Avrupa oylarının büyük kısmını elde etmiş olacak.

Bu nedenle Arap dünyasında neler olup bittiğine bakmamız gerek. İkinci Arap devrimi hala tam gaz sürüyor. Önümüzdeki 2 ay içerisinde hangi rejimlerin düşüp hangilerin kalacağını tam olarak tahmin etmek cüretkârlık olacak. Açık olan şey, Filistinlilerin, Üçüncü İntifada’yı başlatmanın eşiğinde oldukları. En ılımlı olanları dâhil tüm Filistinliler, İsrail’le bir anlaşmanın olacağına dair umutlarını yitirdi. Fetih ve Hamas arasındaki anlaşmanın en açık mesajı budur. Neredeyse her Arap devletinin Arap nüfusu rejimlerine karşı siyasi devrim içindeyken, Filistinliler nasıl sessiz kalabilir? Sessiz kalmayacaklar.

Eğer sesiz kalmazlarsa, diğer Arap rejimleri ne yapacak? Hepsi, ülkelerindeki ayaklanmalarla zor zamanlar geçiriyor. Üçüncü İntifada’ya aktif destek vermek, ülkelerinde kontrolü geri kazanma çabalarındaki en kolay yol olacak. Hangi rejim Üçüncü İntifada’ya destek vermemeye cüret edebilir. Mısır, şimdiden bu yöne açıkça kaydı. Ürdün Kralı Abdullah da, aynısını yapacağını ima etti.

Şu sıralamayı düşünün. Bir Üçüncü İntifada, arkasından gelen aktif Arap desteği ve bunu izleyen İsrail uzlaşmazlığı. Avrupalılar ne yapacak? Bu kararı reddetmeleri oldukça zor. Kolayca İsrail’le birlikte Birleşik Devletler’in aleyhte oy vereceğini ve birkaç çekimser olacağını tahmin edebiliriz.

Bu bana oldukça olası bir tsunami gibi geliyor. İsrail’in son birkaç yıldır esas korkusu “gayrimeşrulaştırma” oldu. Böylesi bir oy, gayrimeşrulaştırma sürecini tamamen kaplamaz mı? Bu oylamada Birleşmiş Milletler’in izolasyonu, Arap dünyasındaki konumunu daha da zayıflatmayacak mı? O zaman Birleşmiş Devletler ne yapacak?

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

İsrail eski Genelkurmay Başkanı Aşkenazi: İsrail ordusu, İsrailli asker Gilad Şalit'i kurtarma yeteneğine sahip değil...
26 Mays 2011

İsrail'in eski Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, ordunun, Gazzze Şeridi'nde 5 yıldır tutulu bulunan İsrailli asker Gilad Şalit'i kurtarma yeteneğine sahip olmadığını söyledi.

Aşkenazi, Bar İlan Üniversitesinde, kendisine fahri doktora unvanının verildiği bir toplantıda yaptığı açıklamada, ''Başarılı olamadım. Şalit'in bırakılmasını sağlamak için askeri kuvvet kullanamayacağımızı artık kabullenmemiz gerekiyor'' dedi.

''Hep bir helikopterin, içinde Gilad Şalit olduğu halde (Gazze Şeridi ile İsrail sınırındaki) Erez geçiş noktasına indiğini ve ailesini arayarak oğullarını kurtardığımız müjdesini vermeyi hayal ediyorum'' diyen Aşkenazi, ''Gelgelelim Hamas onu bulmamızı olanaksızlaştıran bir biçimde saklıyor. Nerede olduğunu bilmiyoruz'' şeklinde konuştu.

Aşkenazi, ''Eğer biz onun serbest bırakılmasını sağlayacak bir askeri seçeneği bulamıyorsak, o halde serbest bırakılması için makul bir bedeli de ödememiz gerektiğini kabul etmemiz gerekiyor'' ifadelerini kullandı.

İsrail'in İran'ın nükleer silahlara sahip olmasına izin veremeyeceğini vurgulayan eski Genelkurmay Başkanı, İran'a bir darbe indirilmesi olasılığının uluslararası toplumu bu ülkeye karşı ekonomik yaptırımlar almaya yönelttiğine işaret etti ve bu önlemlerin İran'ın 2003 yılında nükleer programını askıya almasını sağladığını kaydetti.

Aşkenazi şöyle devam etti:

''Ortadoğu'nun gündemi Arap dünyasının dışındaki iki ülke; İran ve Türkiye tarafından belirleniyor. İran olmadan Hamas ve Hizbullah bugün oldukları konumda olamazlardı. Dolayısıyla İsrail Silahlı Kuvvetleri İran sınavı için hazır olmalıdır. Kuşku yok ki askeri harekatın bedeli ağır olacaktır ama İran'ın nükleer silahlara sahip olmasını önlemek için hiçbir çabadan kaçınmamamız gerekiyor.''


'
_________________
Bir varmış bir yokmuş...


En son Alemdar tarafından Sal Oca 03, 2017 7:43 pm tarihinde değiştirildi, toplam 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Alemdar
Site Admin


Kayıt: 14 Oca 2008
Mesajlar: 3538
Konum: Avustralya

MesajTarih: Sal Oca 31, 2012 9:53 pm    Mesaj konusu: ‘İsrail’in yok oluşu’ Siyonistlerin tartışma gündeminde Alıntıyla Cevap Gönder

Alptekin DURSUNOĞLU'ndan güzel bir analiz: İsrail, Şeba’da caydırıcılığını kaybetti
01/02/2015



İsrail, Şeba’da caydırıcılığını kaybettiİsrailli liderler, seçimlere 2006 savaşıyla kıyaslanmayacak bir füze yağmuru altında girme riskini almak yerine caydırıcılığı Şeba’da bırakmayı tercih etti.

İsrail’in, UNIFIL aracılığıyla Hizbullah’ın 28 Ocak’taki gerçekleştirdiği Şeba operasyona cevap vermeyeceğini açıklaması, iki taraf arasındaki caydırıcılık dengesinin Hizbullah lehine bozulduğunu gösteriyor.

İsrail’in 18 Ocak’taki Kuneytra saldırısı, herkese Hizbullah’ın taktik misilleme kapasitesini; Hizbullah’ın 28 Ocak’taki Şeba operasyonu ise yine herkese İsrail’in stratejik caydırıcılığını ölçme imkanı verdi.

Direniş’in Şeba operasyonu, Hizbullah’ın taktik misilleme kapasitesini; İsrail’in buna cevap vermeyeceğini açıklaması ise İsrail ordusunun stratejik caydırıcılık kapasitesini ortaya koymuş oldu.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın da işaret ettiği üzere Şeba operasyonu, “misillemeden büyük, savaştan küçük”[1] bir cevaptı.

Çünkü Şeba operasyonu nitelik itibariyle İsrail’in Kuneytra saldırısına yönelik taktik düzeyde bir misillemeden ibaretti; ama ancak savaşla elde edilmesi mümkün olabilecek stratejik sonuçlar yarattı.

İsrail’in hayati kozu: Caydırıcılık

İsrail, bölgedeki varlığını ve yayılma garantisini caydırıcılığına; caydırıcılığını ise uluslar arası alanda gördüğü kayıtsız şartsız himayeye ve bununla desteklediği askeri gücüne borçlu.

1948’den beri Filistinlilerle ve tüm Arap ülkeleriyle girdiği her çatışma veya savaşı lehine sonuçlandıran İsrail, varlığını 1978’de Mısır’a, 1992’de FKÖ’ye 1994’te Ürdün’e bu caydırıcılığı sayesinde kabul ettirdi.

İsrail bu caydırıcılığı sayesinde 1980’de Kudüs’ü başkent ilan edebildi, 1981’de Golan’ı ilhak kararı aldı, 1982’de Lübnan’ı işgal etti.

Arap Birliği de İsrail’in bu caydırıcılığı sebebiyle 1948 topraklarından vazgeçmeyi öngören 2002 tarihli Arap Barış Planını sundu.

İsrail, Direnişe yenilse de caydırıcılığını korumuştu

İsrail tarihi boyunca işgal ettiği sadece iki yerden karşılıksız olarak çekilmek zorunda kaldı. 2000 yılında güney Lübnan’dan, 2005’te de Gazze’den tek taraflı çekildiyse de hem Lübnan hem de Filistin direnişleri karşısındaki caydırıcılığını iki şekilde sürdürdü.

1- Lübnan’a 2006’da; Gazze’ye 2008-9, 2003 ve 2014 yıllarında ağır yıkımlara sebep olan savaşlar dayattı.

2- Lübnan ve Filistin direnişinin liderlerini veya komutanlarını hedef alan suikastlar düzenledi.

İsrail, bütün bu savaşlar ve suikastlarla Lübnan ve Filistin direnişlerinin askeri altyapısını çökertemediği ya da onlara istediği şartlarda barış anlaşması dayatamadığı için başarısız oldu.

Ancak şimdiye kadar istediği zaman ve mekanda savaş çıkarıp, istediği zaman da savaşa son verme inisiyatifini elinde tutmaya devam etti.

Bir başka deyişle Lübnan ve Filistin direnişleri, güney Lübnan ve Gazze’yi işgalden kurtardıkları, İsrail karşısında teslim olmadıkları ve direniş altyapısını korudukları için zafer kazanmış olsalar da şimdiye kadar İsrail karşısında caydırıcı bir pozisyona sahip olamamışlardı.

İsrail Şeba’da caydırıcılığını kaybetti

Hizbullah’ın Şeba operasyonuna kadar Lübnan veya Gazze’de istediği zaman hava, kara veya deniz sahasını ihlal eden, istediği zaman suikast veya sabotaj yapan, istediği zaman savaş başlatıp istediği zaman da bitiren hep İsrail olmuştu.

İsrail’e ilk hamleyi de son hamleyi de yapma avantajı kazandıran işte bu caydırıcılığıydı.

Ancak Kuneytra’da ilk hamleyi yapan İsrail, Şeba’daki cevaptan sonra tarihinde ilk kez son hamleyi yapamayacağını açıklamak zorunda kaldı.

‘Bir misillemeden büyük; bir savaştan küçük’ Şeba operasyonunun ancak savaşla elde edilebilecek stratejik sonucu caydırıcılık inisiyatifini kaybettiğini bizzat İsrail’e itiraf ettirmesi oldu.

Netanyahu’nun Hizbullah kumarı

Şeba’da neyi kaybettiklerini bilen İsrail kamuoyu, yaşananları Netanyahu’nun seçim şovunun bedeli olarak değerlendirdi.[2]

İsrail’de ve bölgede Kuneytra saldırısı ile başlayan sürece ilişkin yapılan analizlerde şu hususlar öne çıkıyor:

Netanyahu, Kuneytra saldırısını yaklaşan seçimler öncesi iç kamuoyunda prim yapmak için planladı. Hizbullah’ın Suriye’de meşgul olduğu ve yıprandığı dolayısıyla da Kuneytra’yı ya görmezden geleceği ya da saldırıya en azından uzun bir süre cevap veremeyeceği hesap edildi.

Ancak öngörülenin aksine Hizbullah onuncu günde cevap vermesi İsrail’e iki seçenek dayattı:

1- Şeba operasyonuna cevap vermek ve çatışmayı muhtemel bir bölgesel savaşa dönüştürmeyi göze almak.

2- Stratejik caydırıcılığını kaybetmek pahasına cevap vermeyeceğini açıklamak.

Hizbullah’ın kısa sürede son derece nitelikli bir operasyonla cevap vermesi, İsrailli liderlerin Suriye faktörünün Hizbullah’ın savaş kapasitesinden bir şey kaybettirmediğini anlaması için yeterli oldu.

İsrailli liderler, seçimlere 2006 savaşıyla kıyaslanmayacak bir füze yağmuru altında girme riskini almak yerine caydırıcılığı Şeba’da bırakmayı tercih etti.

Hizbullah Şeba operasyonunu üstlendiği resmi bildirisini “Bildiri No:1” başlığıyla yayımlayarak, ucu açık bir savaşa hazır olduğu mesajını vermiş ve psikolojik üstünlük elde etmişti.

İsrailliler, bildirinin sayısını göz önünde bulundurarak yeni bir operasyon olup olmayacağını UNIFIL aracılığıyla Hizbullah’a sordu. Hizbullah Şeba’nın yeterli olduğu mesajını iletti; İsrail de yine UNIFIL aracılığıyla beyaz bayrak kaldırdı.[3]

Netanyahu’nun kumarının İsrail’e maliyeti

Kuneytra saldırısında Hizbullah komutanları ile birlikte İranlı General Muhammed Ali Allahdadi’nin de hayatını kaybetmesi, olayı daha da karmaşıklaştıran sürpriz bir durumdu.

Kuneytra saldırısını resmen üstlenemeyen İsrail, İranlı generalin hedeflerinde olmadığını açıklayarak[4] İran’la sorun yaşamak istemediğinin mesajını vermeye çalıştı.

Ancak İran, İsrail’in beklediğinin aksine kendi generalinin Suriye’de Hizbullah komutanları ile birlikte öldürüldüğünü gizlemedi.

Aksine önce dışişleri kanalıyla ABD’ye[5] ardından da Devrim Muhafızları komutanlığı aracılığıyla Hizbullah’a çatışmanın tarafı olduğunu açıkladı.[6]

Öldürdükleri Hizbullah komutanlarıyla seçim şovuna hazırlanan İsrailli liderlerin Kuneytra kumarı, Direniş Ekseni’nin siyasi veya lojistik dayanışmasının Suriye’de bir askeri entegrasyona dönüşmesine neden oldu.

Direniş Ekseni’nin askeri entegrasyonu

İran, Suriye, Hizbullah ve Filistin direniş örgütlerinin politika birlikteliğini ifade eden Direniş Ekseni, Suriye krizine kadar sadece siyasi, mali ve askeri lojistik alanlarında bir dayanışma içeriğine sahipti.

Suriye krizi, Direniş Ekseni’nin Filistin ayağında çatlaklar meydana getirdi. Hamas 2012’den sonra Direniş Ekseni ile arasına mesafe koydu, İslami Cihat Suriye’ye yakın bir tarafsızlık politikası izledi. FHKC ve FKHC/Genel Komutanlık ise Suriye’den yana durdu.

İsrail’in Suriye krizine doğrudan müdahil olması ve Golan sınırındaki tekfirci gruplara hava desteği, sağlık yardımı ve lojistik imkanlar sunması, Şam’ı Golan sınır hattında Filistinlilerin de yer aldığı bir Suriye direnişi örgütlemeye sevk etti.

İsrail saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah komutanları ve İranlı generalin Golan Direnişi’ne komuta desteği misyonu ile Kuneytra’da bulunduğu bildiriliyor.

Bu, Şam’ı sağlama alan Direniş Ekseni’nin Suriye’de artık siyasi ve mali dayanışmanın da ötesinde bir askeri entegrasyona gittiğini gösteriyor.

Şeba’da Hizbullah lehine bozulan caydırıcılık dengesinin Lübnan’ı daha korunaklı hale getirmesi, Direniş’in Suriye’deki pozisyonunu daha da güçlendirebilir.

6-7 kilometre derinliğindeki Golan sınır hattını kontrol altında tutan tekfirci gruplar, şu an İsrail’le Suriye arasında bir tampon bölge işlevi görüyor.

Amerika’nın bile Şam devrimi fikrinden uzaklaştığına dair haberler doğruysa Golan sınır hattı boyunca İsrail’i de hava desteği sunduğu tekfirci grupları da daha zor günlerin beklediği söylenebilir.

İsrail’le tekfirciler arasındaki doğal ittifakın bundan sonraki süreçte daha açık bir hal alacağının ilk somut göstergesi, bugün Şam’daki Hz. Rukiye türbesini ziyarete giden Lübnanlı Şiileri hedef alan saldırı oldu.

Nusra Cephesi tarafından üstlenilen saldırıyla ilgili yapılan ilk yorum, İsrail’in Şeba operasyonunun intikamını Seyyide Rukiye türbesinde aldığı yönünde.



[1] YDH. 31 Ocak 2015. Her suikasttan İsrail’i sorumlu tutacağız http://www.ydh.com.tr/HD13610_her-suikasttan-israili-sorumlu-tutacagiz.html

[2] Haaretz. 29 Ocak 2015. Israelis are paying the price of a showcase operation. http://www.haaretz.com/opinion/1.639642

[3] AA. 28 Ocak 2015. United Nations Interim Force: Israel not to respond to Hezbollah attack http://www.aa.com.tr/en/rss/457521--israel-not-to-respond-to-hezbollah-attack-unifil

[4] YDH. 20 Ocak 2015. İsrail: İranlı general hedefimiz değildi http://www.ydh.com.tr/HD13575_israil--iranli-general-hedefimiz-degildi.html

[5] YDH. 27 Ocak 2015. İran’dan ABD’ye Kunaytra mesajı http://www.ydh.com.tr/HD13599_irandan-abdye-kunaytra-mesaji.html

[6] YDH. 28 Ocak 2015. Devrim Muhafızları: Tüm imkanlarımızla Hizbullah’ın yanındayız http://www.ydh.com.tr/HD13603_devrim-muhafizlari--tum-imkanlarimizla-hizbullahin-yanindayiz.html

Kaynak: YDH

‘İsrail’in yok oluşu’ Siyonistlerin tartışma gündeminde
Nevvaf ez Zerv
31/01/2012



Arap Baharı altında şekillenmeye başlayan İsrail-Filistin mücadele tablosu, bölgede Arap devrimlerinden önceki duruma dönülmesinin mümkün olmadığını kanıtlayan göstergelerle dolu. Biz kristalize olma sürecindeki bir tarih ile Ortadoğu'ya hakim olmaya başlayan farklı denklemler ve etkiler karşısındayız. Bütün bu dönüşüm süreciyle birlikte siyonist projeyle olan mücadelede başa dönüyoruz.
Karşımızda, açık bir şekilde varlığını sürdürme endişesi sarmış, akibeti hakkında ciddi kaygıları olan ve bu kaygıları sürekli yeniden üreten devasa bir siyonist literatür bulunuyor. İsrail'de kendilerine Yokoluş'un ve Son'un Kahinleri adını veren bir grup ortaya çıktı. Bu kişiler, yok oluşun kehanetleri üzerinde gittikçe daha fazla duruyorlar. İsrail'in zevali meselesi, İsrail'in gündeminde çok açık bir biçimde yer almaya başladı.
Varlığını sürdürme endişesi giderek artıyor
İsrail devleti ve kamuoyu içerisindeki reaksiyonlar, yakından takip edildiğinde, İsrail'in geleceği ve siyonist hareket konusunda gerçek bir tartışmanın varlığına şahit olmak mümkündür. Bu tartışmanın başlangıcı "Nekbe" öncesine ve sonrasına kadar gider. O dönemde dahi kurucu babalar, "İsrail"in geleceği üzerine tartışmışlar, hayatta kalma şartları üzerinde uzun uzadıya durmuşlardır. Bu tartışma ve sorgulamalar sadece 1948 yılındaki "Büyük felaket" yani Nekbe döneminde değil, Batı Şeria, Golan ve Sina'nın işgal edildiği 1967 yılında da devam etmiştir. Nitekim İsrail'in varlığına ve kurulmasına karşı olan Yahudi Profesör Yeşeyahu Libuviç bir keresinde şöyle yazmış: "Yedinci gün, yani 6 gün süren savaşı takip eden gün, uyanmazsa, İsrail için sonun başlangıcı olacak."
Acımasız ve gaddar İsrail, Liboviç'in kastettiği anlamda uyanmadı, hatta tersine etnik temizlik, yayılmacılık, yerleşimci politikalarının derinleştirilmesi ve ötekini güç yoluyla yok etmek konusunda çok ileri gitti ve gitmeyi de sürdürüyor. Arap-İsrail çekişmesini pratikte ateşleyen ve yeniden en başa döndüren de işte budur. Ayrıca bu süreç, Araplar nezdinde mücadelenin bir varoluş mücadelesi olduğu düşüncesinin zihinlerinde daha da kökleşmesine yol açmış bulunuyor.
Öte yandan, Araplar, büyük ölçüde İsrail'in bir varoluş, bir ölüm-kalım mücadelesi verdiği görüşünde birleşmişlerdir. Herhangi bir krizle karşılaştığında bu devlet, varoluşsal krizlerin devletine dönüşmüştür.
Bu yüzden varlığını sürdürme kaygısının siyonistlerin kendi aralarında yaptıkları tartışmalarda kuvvetli bir şekilde ortaya çıktığını, İsrail devletinin varlık endişesinin baskısı ve akibetine dair sorgulamaların ağır bastığını görüyoruz. Eski Knesset Başkanı Abraham Burg, Haaret gazetesinin ekinde yazdığı bir yazıda, "İsrail, yok oluşunun kökenlerini bünyesinde taşıyan Siyonist bir gettodur" ifadesini kullanmaktadır. Aynı şekilde tanınmış yazar, B. Mikhail, Yediot Ahronot gazetesinde, "İsrail Devleti'nin sonu, ufukta görünüyor" başlıklı bir makale yazarken diğer İsrailli yazar ise, siyonizmin çöküşünün yakın olduğundan söz ediyor.
Nahum Berniya adlı başka bir yazar, Yediot Ahronot gazetesinde, " İsrail, varlığı tartışmaya açık olan bir devlettir" ifadesini kullanıyor. Diğer bir yazar Abraham Tiroş ise şu soruyu soruyor: "Yahudi devletinin gelip geçici bir varlığa dönüşmesi yaklaştı mı? Ekonomi dalında Nobel ödülüne layık görülmüş Siyonist bilim adamı İsrail Oman, uzun vadede İbrani Devleti'nin varlığını sürdürmesi konusunda şüpheli olduğunu ifade ediyor. Ona göre her geçen gün daha fazla Yahudi, neden bu topraklarda olduklarını soruyorlar. Sözlerini şöyle sürdürüyor Siyonist bilim adamı: "Şayet biz neden burada olduğumuzu idrak edememişsek, İsrail salt bir ikamet yeri olmadığına göre, bu demektir ki bizim varlığımız uzun sürmeyecek."
Öte yandan İsrail'in stratejik dostu ABD'nin istihbarat aygıtı CIA'den bir yetkili, İsrail'in yok oluşunu şöyle dile getiriyor: "İsrail'in önümüzdeki yirmi yıl içerisinde çöküşü, kaçınılmaz bir şeydir. İki milyondan fazla yeşil kart ya da Amerikan pasaportu sahibi İsrailli, önümüzdeki on beş yıl içerisinde Amerika'ya gidecek. Bir milyon altı yüz bin İsrailli ise, Batı'daki yurtlarına yani Rusya'ya ve Doğu Avrupa'ya dönmeye hazırlanmakta".
Siyonistlerin tartışma gündeminde giderek daha fazla yer alan İsrail'in geleceği ve varoluşuyla ilgili bu tür sorular ve tespitlerde ne bir abartı ne saptırma vardır.
İsrail devleti, artık Dünya Yahudileri için de güvenilir bir yer olmaktan çıkmış durumdadır. İsraillilerin %70'i İsrail devletinin güvenlik merkezli politikalarına mutlak güvenlerinin olmadığını ifade ediyorlar. Siyonist toplum da artık İsrail'in ve Siyonist projenin geleceğinden giderek artan bir rahatsızlıkla bahsediyor. Aynı rahatsızlık Yahudi toplumunun geleceği için de geçerli. Bütün bu yaklaşımlar, İsrail'in varlığını tartışmaya açarak, tıpkı tarihte belirli dönemlerde ortaya çıkan küçük Yahudi devletleri gibi, tarihte geçici bir dönemde ortaya çıkıp ardından kaybolan bir yapı olup olmadığı hususunda soru işaretleri doğuruyor.
Arap devrimleri, rahatsızlık yaratıyor
Siyonist devletin müttefiklerinin en sağlam kalelerini alaşağı eden Arap halk hareketleri ve devrimler, sürekli daha fazla korku ve rahatsızlıkların doğmasına ve İsrail'in geleceğine ilişkin tartışmaların fitilinin ateşlenmesine yol açtı. Siyonist kurumlar, Ortadoğu'nun stratejik değişim ve dönüşüm süreci yaşadığı hususunda hemfikir. İsrail daha kötü ihtimallere hazırlıklı olmaması durumunda onu yok edebilecek müthiş bir kasırga ve depremler silsilesiyle karşılayacağı görüşü ise bu kurumlar arasında giderek artan bir şekilde görüşbirliği oluşmasına yol açıyor. İsrail'in karanlık geleceği hakkında kehanetlerde bulunan öfke ve kötümser yorumlar bitmek bilmedi. Zira bu yorumlar, devletlerinin geleceklerine varoluşsal bir tehdit teşkil eden gelişmeleri öngörmekteydi.
Hiç bir Amerikan ve İsrail istihbarat servisi ya da güvenlik aygıtının öngöremediği Arap coğrafyası boyunca meydana gelen devrim ve ayaklanmalar, siyonistlerin askeri, ekonomik, güvenlik, medya ve uluslararası ilişkiler alanlarında korkularını yeniden depreştirmeye başlamıştır. Stratejik varlık düzeyinde en önemlisi ve en tehlikelisi de budur.
Bu ifadeler, medyada sürekli olarak tüketilen, arkası boş olan sözler değildir. Arap devrimlerinin başlamasının hemen ardından İsrail siyasi araştırma kurum ve kuruluşları, Arap halkının devrimci ayaklanmasını araştırmak ve bu ayaklanmaların İsrail devletine yönelik etkisini öngörebilmek için stratejistleri, bilim adamlarını ve araştırmacıları seferber etmiştir.
İsrailli liderler tarihlerinde ilk defa İsrail'in varlığına gerçek anlamda bir tehdit teşkil edecek, stratejik dönüşümlerden bahsetmiştir. İşte Netanyahu'nun sözleri: " Ortadoğu'nun tanık olduğu stratejik değişimler, özellikle de Irak ve Mısır'da meydana gelen değişimler, İsrail'i tehdit etmekte ve riskleri artırmaktadır". Netanyahu yeni rejimlerle ilgili, Mısır ve Irak'ta belirsiz vakıa olarak tanımladığı şey hakkında uyarıda bulunmaktadır. Netanyahu sözlerini şöyle sürdürüyor: "Irak'ta meydana gelen yeni durum, İsrail'in onyıllardır hiç karşılaşmadığı durumlarla karşılaşmasına yol açabilir". Tarih: 28/12/2011 Genelkurmay başkanı Bini Gintes ise "Yeni bölgesel durum, İsrail'i 1967 yılına geri götürmektedir. Arap Baharı olarak nitelenen şey aslında bir bahar değil, bölgeyi sarsan bir deprem." Ardından da ekliyor:
"Ortadoğu'da ortaya çıkmaya başlayan boşlukların beraberinde getirdiği yeni durumda, bölgede demokratik rejimler inşa etmek yerine Radikal İslamcı unsurların girmesi, rahatsız edici bir durumdur. 30/12/2011
Buna bir de Tunus, Fas, özellikle de Mısır'da yapılan seçim sonuçları karşısında siyonistlerin korku ve kötümserliklerini açıkça gösteren açıklamaları eklemek gerekir. Bu, Mısır'ın konumu ve Arap coğrafyasında oynadığı merkezi role ilişkin İsrail bakış açısının dile getirilmesinden ve İsrail'in Mısır karşısındaki gizli ajandasından başka bir şey değildir. Mısır'da bir rejim değişikliği ve eski rejimin İslamcı ya da Arapçı başka rejimlerle yer değiştirmesi gibi hususlar siyonistlerin gündemlerinde olan bir konuydu.
İsraillilerin 2012 yılına ilişkin kehanetleri
Arap devrimlerinin ateşlendiği 2011 yılından yeni yıla geçişte, her yıl yaptıkları gibi İsrailliler siyonist devletin geleceğini tartışmak için üst düzey askeri ve siyasi yetkililerle siyaset ve strateji uzmanlarını bir araya getirerek 2012 yılını değerlendirdi. 2011 yılına ilişkin analizleri kendileri açısından son derece negatifken 2012 yılına dair yaklaşımları ise çok daha karanlık, olumsuz ve kötümserdir. Bazıları bu değerlendirmelerinde işi İsrailin zevaline ve parçalanmasına kadar vardırdı.
Meşhur İsraill şair, Natan Zah, 2012 yılıyla ilgili olarak oldukça kötümser bir tablo çizerek, ortak kimliğin aşınması ve bunun ancak yüzyıllar sürecek bir araya getirme operasyonuyla toparlanabilecek bir dağılma süreci olduğuna değindi. 81 yaşındaki Yahudi şair, Maariv gazetesiyle 31/12/2012 tarihinde yaptığı söyleşide, şunları söylüyor: "İsrail diye tanımlanan ve farklı halklar, farklı diller, farklı kültürler ve farklı değer ve adetlerden oluşan bu yapının dış düşmanın baskısı karşısında ulusal birliğini sağlaması mümkün değildir." Kendisini en çok neyin rahatsız ettiği sorulduğunda, "Ortak temellerin olmaması" yeklinde cevap veriyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Din, Siyon Anıları, Ağlama duvarı ve topyekun bir halk olarak direnmemize yardım edecek olan diğer sembollerin tamamı kayboldu ve şu anda bunlardan hiçbirine sahip değiliz. Ortak değerlerimiz birbiri ardına yok olup gidiyor, hatta birlikteliğimizi en sıkı bir şekilde sergileyen ordu bile İsrail toplumunun diğer unsurları gibi dağılmaya başladı."
İsrail'le ilgili yorumunun sonunda, Zah, İsrail'in daha fazla direneceğini zannetmediğini belirtirken, Askeri ve stretajik ilişkiler uzmanı Ron ben Yişay, 30 Aralık 2012 tarihli Yediot Ahronot gazetesinde yazdığı yazıda, İsrail'in güvenliğiyle ilgili herşeyin daha kötüye gittiğini belirterek, "Bugün İsrail'de İran'ın, Suriye'nin, Hizbullah'ın ve Gazze'nin füzelerinin menzili dışında kalan hiç bir güvenli yer kalmadı" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Söz konusu füzeler gerek kemmiyet gerekse kalite olarak son derece ilerleme katetti, bu füzelerin sayısı yüzbine ulaşırken, bunların en az üçte biri, İsrail'e yöneltilmiştir. Arap dünyasında yaşanan depremler, bölgesel, jeo-politik ve tarihsel olarak stratejik bir dönüşüme yol açacaktır. İsrail bakış açısına göre şu ana ilişkin en önemli sonuç, Arap devrimlerinin ilk dalgasıyla yıllar sonra oluşacak olan jeo siyasi duruma geçiş aşamasında yaşanan tereddüttür. Arap dünyasına karşı duyulan şüphe ve tereddüt, İsrail'deki tehditlerin ve fırsatların mahiyetini belirleme karşısında İsrailli yöneticiler üzerine büyük yükümlülükler bindirdiği gibi, bu ikisi arasında tercih yapmak ve ona karşı mücadeleye hazırlanma imkanı da sağlamaktadır.
Bütün bunlara ek olarak, son günlerde Filistinlilere karşı bütün Filistin boyunca uyguladığı yıkım, Filistinlilerin tarihi sembollerinin yok edilmesi, Nakab kentinde yaşamakta olan Filistinlileri tehcir etmek için başlattıkları kampanya, ayrıca İsrail Yüksek Mahkemesinin 1948 topraklarındaki Arapların bir araya gelmesini yasaklama kararı, kutsal kentte Tevrat bahçeleri kurulmasının ilan edilmesi, Yahudileştirme politikalarına ve ırkçı duvarın inşasına devam edilmesi, Gazze'ye yönelik tehditlerin artması ve buna benzer günü birlik işgal politikaları uzantısı uygulamalar, İsraillilerin geleceğe ilişkin giderek artan korkularını yansıtan uygulamalardan başka bir şey değil.
Bölgede meydana gelen olaylar, siyonist devletin akibetine ilişin korkuyu yaymakta, o yüzden tırmandırma siyaseti gütmesine ve bu devletin sonunu getirecek olan süreci hızlandıracak daha fazla savaş çıkmasına neden olmaktadır.
İsrail'in zevaline ilişkin tartışmalar siyasi, akademik ve medya alanlarında giderek daha fazla yer buluyor, buna ilişkin kehanetlerde artış gözleniyorsa o zaman bu çöküş, an meselesi demektir. Şayet Filistinliler ve Araplar kimliklerinden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirir ve İslam dünyasıyla birlik olur, siyonist devlete karşı gerçek bir güç oluştururlarsa, siyonist devletin bu kesin yok oluşunu hızlandırabilirler.

El Cezire internet sitesinden Dünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu

Kaynak: Dünya Bülteni

İrlanda'nın Auster'ından ''İsrail'e gitmeyin'' çağrısı!
09 Şubat 2012

İrlandalı tanınmış yazar Dervla Murphy, İrlanda Cumhurbaşkanı Michael D. Higgins'e İsrail'e gitmemesi yönünde çağrıda bulundu.

Ortadoğu hakkında bir kitap üzerinde çalışan Murphy, Cumhurbaşkanına hitaben Irish Examiner gazetesinde yazdığı açık mektupta, ''Higgins'in İsrail'e gitmesinin tüm dünyaya, İrlanda'nın gerçekten kötü bir rejimi onayladığı sinyalini vereceğini'' vurguladı.

İsrail'in, Cumhurbaşkanı Higgins'e resmi davette bulunmayı düşündüğüne ilişkin haberler üzerine ''alarma geçtiğini'' belirten Murphy, ''Michael, bu daveti reddet'' başlıklı yazısında, uluslararası hukuku ihlal ettiği gerekçesiyle İsrail'in politikalarına karşı çıkan Musevilerin görüşlerine de yer verdi.

Murhpy, İrlanda hükümetini ''diğer pek çok ülke gibi, hiçbir şey olmamış gibi davranarak İsrail ile dostane ilişkilerini sürdürmekle'' itham etti.

İsrail Parlamentosu (Knesset) Başkanı Reuven Rivlin'in geçen ay İrlanda'ya yaptığı ziyaret sırasında, İrlanda Cumhurbaşkanı Michael D. Higgins'in İsrail ve Filistin'i ziyaret etmesi gündeme gelmiş, Higgins bu yönde bir davet almaktan onur duyacağını bildirmişti.
habertürk

İsrail'de tersine göç kampanyası
12.10.2014



İsrail'de bir grup, yaşanan savaşlar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle "Berlin'e yerleşenler" adı altında göç kampanyası başlattı.

Kampanyayı başlatanlar, hükümetin "vergilerde artış yapmak ve savaş çıkarmaktan başka bir şey yapmadığını" ileri sürerken, Almanya'da eğitimin ücretsiz oluşu, Tel Aviv'deki konut fiyatlarının Berlin'dekine göre 3 kat daha fazla olması, Almanya'da yaşlılık aylığı ve işsizlik ödeneği gibi imkanların İsraillileri göçe zorladığını savunuyor.

Filistin'deki "Medar" İsrail Araştırmaları Merkezi ise yakın bir zamanda İsrail'den Almanya'ya yoğun bir göç yaşanacağı tezini ortaya attı. Merkez tarafından hazırlanan raporda, başlatılan kampanya, daha konforlu ve güvenilir bir hayat isteyen İsraillilerin eğilimlerini ortaya koyması açısından önem taşıyor.

Raporda, İsraillilerin Almanya'ya göç kampanyası başlatmasının ardında yatan sebepler arasında hayat pahalılığı ile Gazze ve Lübnan'la belirli aralıklarla yaşanan savaşların oluşturduğu güvensizlik ortamı yer aldı.
Raporda ayrıca, İsrail vatandaşlarının son zamanlarda konut, gıda ve eğitim fiyatlarındaki artışın azaltılması talebiyle gerçekleştirdiği gösterilerin, hükümetin ilgisizliğiyle de birleşince göç edenlerin oranında artış yaşanmasına neden olduğu belirtildi.
TRT Türk

Kayıkçı kavgası değilse güzel haber: İsrail'den ABD'yi endişelendiren karar
28/10/2014



ABD yönetimi, İsrail'in Doğu Kudüs'te bin 60 yeni yerleşim birimi inşaatına onay verdiğine dair haberlerden "derin kaygı" duyduğunu belirtti. Dışişleri Sözcüsü Psaki, "Eğer İsrail, barışçıl bir toplumda yaşamak istiyorsa gerilimleri düşürecek adımlar atmalı ve barışla bağdaşmayacak adımlardan kaçınmalı" dedi.

ABD yönetimi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Doğu Kudüs'te bin 60 yeni yerleşim birimi inşaatına onay verdiğine dair haberlerden "derin kaygı" duyduğunu belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, günlük basın brifinginde konuyla ilgili soru üzerine, "Şu ana kadar resmi bir açıklama olmadı. (Ancak) Haberlerden elbette derin kaygı duymaktayız. Daha fazla bilgi almak için sahadaki büyükelçiliğimiz kanalıyla en üst seviyelerde İsrail hükümetiyle temas halindeyiz" dedi.

Psaki, "Yerleşim yeri faaliyetlerini gayrimeşru gördüğümüz ve Kudüs'ün geleceğini peşin hükme bağlayan tek taraflı adımlara kesin biçimde karşı olduğumuz noktasındaki pozisyonumuzu net biçimde dile getirmeye devam ediyoruz" diye konuştu.

İsrail'in liderlerinin iki devletli bir çözüm yolunu destekleyeceklerini söylediklerine işaret eden Psaki, "Ancak bu tür bir eyleme başvurmak, barışın takipçisi olmakla bağdaşmaz. Bu mesajı doğrudan iletiyoruz" ifadesini kullandı.

Psaki, "Eğer İsrail barışçıl bir toplumda yaşamak istiyorsa gerilimleri düşürecek adımlar atmalı ve barışla bağdaşmayacak adımlardan kaçınmalı" dedi.
İsrail Radyosu, Netanyahu'nun Doğu Kudüs'ün Şufat beldesindeki Ramat Shlomo yerleşim biriminde 660 ve Ebu Guneym Dağı'ndaki Har Homa'da da 400 yeni konut inşasına onay verdiğini bildirmişti.
Radikal

Kayıkçı kavgası değilse güzel haber: ABD'li yetkililer: Netanyahu ödlek, tabansız ve alçak
29 October 2014

Obama yönetiminden üst düzey yetkililerin İsrail Başbakanı Netanyahu için ödlek, tabansız ve alçak gibi ifadeler kullandığı ortaya çıktı.

The Guardian'ın haberine göre; Yahudi yerleşimlerini durdurmayarak Filistin ile barışı dinamitleyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Obama yönetimi arasında yeni bir kriz kapıda. Obama yönetiminden üst düzey yetkililerin Netanyahu için ‘Ödlek başbakan, tabansız ve alçak’ gibi ifadeler kullandığı ortaya çıktı.

Amerikalı gazeteci Jeffrey Goldberg’e konuşan ABD’li yetkililer, Netanyahu’ya kızgınlıklarını dile getirirken, İsrailli liderin ‘fanatik’ bir karakteri olduğunu belirttiler. ABD-İsrail ilişkilerini Amerika’daki ara seçimlerden sonra ‘büyük bir kriz’in beklediğini belirten yetkililer, Washington’ın her hafta Doğu Kudüs’te yeni yasadışı yerleşim inşaatı açıklayan Netanyahu’ya kızgın olduğunu vurguladılar.

'En iyi tarafı savaştan korkması'

Jeffrey Goldberg’in The Atlantic’teki yazısı için konuştuğu Amerikan yetkililer, “Bibi'nin özelliği ödleğin teki olmasıdır. Bibi’yle (Netanyahu’nun lakabı) ilgili en iyi şey savaş ilan etmekten korkması. Kötü olansa Sünni Arap devletleri ve Filistinlilerle uzlaşmak için hiçbir şey yapmayacak olması” dedi.

'Onda o ta..ak yok'

Aynı yetkili, 'Bibi’yi Sabra ve Şatila’daki katliamların baş sorumlusu olarak görülen İsrail’in ‘en şahin başbakanlarından’ Ariel Şaron’la kıyaslarken, “İlgilendiği tek şey siyasi bir mağlubiyetten kendisini korumak. Yitzak Rabin gibi değil o. Şaron da değil. Menahem Begin hiç değil. O ‘ta..ak’ onda yok” dedi. Netanyahu’nun artık bir şeyler yapması için ‘çok geç’ olduğunu savunan Amerikalı yetkili, “İki, üç yıl önce bir ihtimal vardı. Ama tetiğe basamadı. Bu onun belirgin bir şey yapma konusundaki isteksizliğiyle bizim baskılarımızın bir karışımıydı. Şimdi artık çok geç” dedi.

İsrail'den yanıt: Tüm Yahudilere hakaret

The Atlantic’te çıkan yazının ardından İsrail tarafından da hemen yanıt geldi. İsrailin aşırı sağcı Ekonomi Bakanı Neftali Bennett, Facebook sayfasından yaptığı açıklamada “Başbakan özel bir kişilik değil, Yahudi devletinin lideridir. Böylesi ağır bir hakaret milyonlarca İsrail vatandaşına ve dünyadaki tüm Yahudilere yapılmıştır” dedi.

İlişkilerin ateşi en son İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon’un Washington’dan gelen Amerikan yetkililerle görüşmeyi reddetmesiyle yükseldi. Obama yönetimi açıkça Yalon’u ‘aşağılayan’ bir açıklama yapıp bundan böyle İsrailli bakanın ‘görmezden gelineceğini’ belirtti.
Kaynak: http://haber.sol.org.tr/dunyadan/abdli-yetkililer-netanyahu-odlek-tabansiz-ve-alcak-haberi-99345

İsrail'de koalisyon dağıldı
02.12.2014

İsrail Başbakanı Netanyahu, 2 koalisyon ortağını hükümetten ayırdı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, hükümetin 2 koalisyon ortağı bakanı görevden aldığı bildirildi.

İsrail Başbakanlık Ofisi'nden yapılan yazılı açıklamada, Başbakan Netanyahu'nun, kabine sekreteri Avichai Mendelblit'e kabineyi oluşturan Yesh Atid partisi lideri Maliye Bakanı Yair Lapid ile Hattuna Partisi lideri ve Adalet Bakanı Tzipi Livni'ye görevden alındıklarını bildiren mektubu ulaştırma talimatı verdiği belirtildi.

İsrail'de 2 yıl önce göreve başlayan hükümette koalisyon ortağı Lapid 19 milletvekili, Livni ise 6 milletvekili ile hükümete girmişti.

Son görevden almayla koalisyon bozulurken, Netanyahu, güven oyu için gereken 61 oyu da kaybetmiş oldu.

Başbakanlık Ofisi, Netanyahu'nun, bir saat sonra Başbakanlık binasında basın açıklaması yapacağını duyurdu.

"KORKAKÇA BİR HAREKET"
İsrail'de yaşanan hükümet krizinin ardından Yeş Atid Partisi, bakanların görevine son verilmesini "korkakça bir hareket ve kontrolün kaybedilmesinden başka bir şey değil" şeklinde değerlendirdi.

Başbakan Binyamin Netanyahu'nun, "merkez" ortaklarından Yeş Atid Partisi lideri Yair Lapid ile liberal parti Hatnua lideri Tzipi Livni'yi kabineden attığını duyurmasının ardından Yeş Atid Partisi açıklama yaptı.

Partiden yapılan yazılı açıklamada, "Netanyahu, ülkeyi yönetmekte ve İsrail halkının beklentilerini karşılamada başarısız olmuştur" denilerek, "Bakanların görevine son verilmesi korkakça bir hareket ve kontrolün kaybedilmesinden başka bir şey değildir. Başbakanın ülke menfaatlerini göz önüne almadan hareket etmesinden ve İsrail'i gereksiz bir seçime doğru sürüklemesinden duyduğumuz üzüntüyü dile getirmek isteriz" ifadesine yer verildi.

Öte yandan ülkede yaşanan hükümet krizinin ardından, Yeş Atid üyesi diğer bakanların ise şimdilik görevlerinde kalacağı belirtildi.

Lapid ve partisi, Netanyahu hükümetinin Savunma Bakanlığı bütçesinin arttırılması ve İsrail'in "Yahudi devleti statüsü" kazanma çabalarına karşı çıkıyordu.

İsrail'de, önümüzdeki hafta çarşamba günü Meclis'in oylayacağı "Yahudi-ulus devleti yasası" koalisyon ortakları arasında tartışmalara neden olmuştu. Söz konusu tasarı, koalisyon ortaklarından Hattuna Partisi lideri Adalet Bakanı Tzipi Livni ile Yeş Atid (Gelecek) partisi lideri Maliye Bakanı Yair Lapid'in muhalefetine rağmen geçen haftaki Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilmişti.

Lapid'in ilk kez ev satın alacak İsrail vatandaşlarına yönelik "Sıfır KDV" önerisi de Netanyahu'nun sert tepkisiyle karşılaşmış, söz konusu öneri, ikili arasında "Yahudi-ulus devleti" yasasından sonra bir başka görüş ayrılığı nedeni olmuştu.

Oylamaya sunulacak yasa tasarısında "İsrail Yahudilerin tarihi anavatanıdır ve tüm İsrail vatandaşları eşit haklara sahiptir" ifadeleri bulunuyor. Onaylanmasına kesin gözüyle bakılan tasarı, İsrail'in bir anayasası olmadığı için devletin "temel kanunlarının" içine girecek. Yasa tasarısında İsrail devleti, bölgesel bir devlet şeklinde değil tüm dünya Yahudilerinin temsilcisi etnik-dini bir devlet olarak tanımlanıyor.
Milliyet

:))))
29.01.2014



Analiz-i Harbi ‏@kula_mer 6 sa.6 saat önce
İsrail, (Hizbullah'ın vurduğu) bu araçlardan sadece 2 ölü ve 7 yaralı çıktı diyor
Tıpta dünyadan gizledikleri yöntemler keşfetmiş olmalılar
twitter

Netanyahu'yu yuhaladılar
2012-01-20
Hollanda'nın Lahey şehrinde Meclis ve Senato Başkanlarıyla bir araya gelen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu dışarıda toplanan Filistinliler protesto etti.

"Filistin Evi" tarafından düzenlenen ve meclis önünde gerçekleşen gösteriye Hollandalılar da destek verdi.

"Filistin'e özgürlük, İsrail'e boykot" sloganları eşliğinde Netanyahu'nun ziyaretine tepkilerini ortaya koyan göstericiler, Hollanda devletine İsrail politikalarını desteklemekten vazgeçmesi çağrısında bulundu. Göstericilerin Filistin bayrağının yanı sıra Türk bayrağı taşıdıkları da gözlendi. Geniş güvenlik önlemleri alan polis, parlamentonun önündeki bazı yolları kapattı

Bu arada göstericilerin tam karşısında iki kişinin İsrail bayrağını açması kısa süreli gerginliğe yol açtı, ancak güvenlik görevlilerinin araya girmesiyle gerginlik büyümeden önlendi.

Hollanda hükümetinin İsrail Başbakanı'nı kabul etmesinin üzücü olduğunu ifade eden "Filistin Evi" yetkilileri, Netanyahu'nun uluslararası anlaşmaları ihlal eden bir hükümetin başbakanı olduğunu dile getirdi.

Gazze'nin işgalinin devam ettiğini ve oradaki halkın dünyayla iletişimin olmadığına işaret eden yetkililer, İsrail'de bir Apartheid rejiminin inşa edildiğine dikkat çekti.

İsrail'in işgal politikalarını protesto etmek için bir araya geldiklerini belirten Yeşil Sol Partisi eski milletvekili Mohammed Rabbae ise, Hollanda hükümetine "İsrail'e verdiği destekten vazgeçmesi" çağrısında bulundu.

İsrail'in, Filistin'de devam eden yerleşim yeri inşasına sona vermesi gerektiğine dikkat çeken Rabbae, "Hollanda hükümetinden İsrail politikalarına verdiği desteği çekmesini istiyorum, ama bu konuda çok da iyimser değilim. Bu hükümetten çok beklentim yok" diye konuştu.
habervaktim

Maradona: Filistin halkının hayranı ve destekçisiyim
9 Mart 2012



Dünyaca ünlü Arjantinli futbol efsanesi Diego Maradona’dan Filistinlilere destek geldi. Maradona, Ortadoğu sorunu konusunda ilk kez bir yorumda bulunarak, "Filistin halkının en büyük hayranı ve destekçisi olduğunu" söyledi.

El Arabiya televizyonunun haberine göre Dubai’de bulunan Maradona, Filistin davasına büyük sempati duyduğunu belirterek,"Benim tavrım böyle ve bundan da asla vazgeçmeyeceğim. Birilerinin buna kızmasına aldırmıyorum. Filistin davasını herkes desteklemeli" dedi.

Kendisini izleyen gazetecilere iki parmağıyla zafer işareti yaparak, "Yaşasın Filistin" diyen Maradona, “Filistin'i ziyaret edeceğime dair söz verdim. Filistin halkını sonuna kadar destekliyorum, çünkü ben de adaletsizliğe karşı mücadeleler ve çatışmalar içinde büyüdüm. Filistin de mücadele eden bir ülke" diye konuştu.
Hürriyet

Mısır, İsrail’in can damarını kesti
23/04/2012
Mısır Doğalgaz Holding Şirketi’nin başkanı Muhammed Şuayib, Mısır ile İsrail arasındaki doğal gaz anlaşmasının, kontrat yükümlülüklerinin ihlal edilmesi nedeniyle feshedildiğini açıkladı. Mısır, İsrail ile arasında 2005’ten beri yürürlükte olan doğal gaz sevki anlaşmasını feshetti. Mısır Doğalgaz Holding Şirketi Başkanı Şuayib, bunun siyasi bir karar olmadığını belirtirken, İsrail’in sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, anlaşmanın bu sebeple feshedildiğini söyledi. “Bu kararın ticari alışveriş dışında başka hiçbir şeyle ilgisi
_________________
Bir varmış bir yokmuş...
Başa dön
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et AIM Adresi
Önceki mesajları göster:   
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder    EntellektuelForum Forum Ana Sayfa -> DÜNYA BİR İNKILÂP BEKLİYOR Tüm zamanlar GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Geçiş Yap:  
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © phpBB Group. Hosted by phpBB.BizHat.com


Start Your Own Video Sharing Site

Free Web Hosting | Free Forum Hosting | FlashWebHost.com | Image Hosting | Photo Gallery | FreeMarriage.com

Powered by PhpBBweb.com, setup your forum now!
For Support, visit Forums.BizHat.com